kalp gözü açık olan insanların özellikleri / Kimlerin Kalp Gözü Açılır? | İslam ve İhsan

Kalp Gözü Açık Olan Insanların Özellikleri

kalp gözü açık olan insanların özellikleri

SOHBETİN ADI: GÖNÜL GÖZÜ
TARİH:


Eûzubillâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.    

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Sizler kalp öğrencilerisiniz. Sizler kalp izleyicilerisiniz, dinleyicilerisiniz. Gönül öğrencileri, gönül izleyenleri, gönül dinleyenleri! Onun için sizlere “Can dostlarım, gönül dostlarım!” diye hitap ediyorum. Allah’a yakın olmak, Allah’ın insanı yarattığı tek hedefin sahibi olmak. O tek hedef; mutluluktur. Bunu sadece Allah’a dost olmakla sağlayabilirsiniz, başka bir yolu yok sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler.

Mutluluk; 3 boyutlu bir vetire. İç âleminizde mutlu olacaksınız, dış âleminizde mutlu olacaksınız ve Allah ile olan ilişkilerinizde mutlu olacaksınız. İç âleminizde nefsinizin bütün afetlerini yok ederek, iç âleminizde böylece sulh ve sükûnu sağlayarak, kavgayı bitirerek mutlu olabilirsiniz. Dış âleminizde başka insanlarla, dışınızdaki âlemdeki insanlarla kavgayı bitireceksiniz; sulh ve sükûna ulaşacaksınız. Allah’ın ilişkilerinde de emirler cephesinde de nehiyler (yasaklar) cephesinde de şeytanın sizinle kavga edemeyecek bir hale getirilmesi, sıfırlanması söz konusudur.

Nefsinizdeki bütün afetleri yok ettiğiniz anda şeytanın sizi Allah’ın emirlerinden caydırmak konusundaki hiçbir gayreti artık semere vermez. Şeytanın sizi Allah’ın yasak ettiği fiilleri işletmek gayreti artık hiçbir zaman semere vermez. Böylece şeytanla olan kavgayı da bitirirsiniz. Şeytan size istediği kadar düşman olsun artık zarar veremez. Sizse şeytana bile düşman olmazsınız, dostluğu bütün cephelerde oluşturursunuz. Onu gazoz ağacınız olarak bir kenara bırakırsınız. Size hiçbir şey yapması mümkün değildir. Öyleyse Allah ile olan ilişkilerinize dikkatle bakın.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Böyle bir dizaynda Allah ile olan ilişkilerinizde her şeyi en güzel standartlarda sağlamanız söz konusu.

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Bugünkü konumuz; kalp gözü, gönül gözü. Öyleyse 3 ayrı tür gözünüz olduğunu unutmayın;

1- Şu fizik vücudunuzun yüzünüzdeki gözleri.
2- Nefsinizin kalp gözü. Nefsinizin baş gözüyle bütün rüyalarınızda görürsünüz. Bu bir özellik değildir, bu normal bir olaydır. Herkes rüyasını yaşadığı zaman aklı nefsine kumanda eder ve nefsinin gözleriyle herkes görür, her gece rüyayı yaşarsınız, çoğunu unutursunuz ama her gece rüyayı yaşarsınız ve aklınız o sırada nefsinizin vücudunu kumanda etmektedir, nefsinizi kumanda etmektedir. Fizik vücudunuzun aklî bir kumandaya ihtiyacı yoktur. Fizik vücudunuz uykudadır. Uyandığınız an zaten nefsiniz vücudunuza aynı anda döner. Kâinatın neresinde olursa olsun bir muhteşem güç onu çeker, fizik vücudunuza ulaştırır. Tayyi mekân yaptığınız zaman bunların hepsini yaşayacaksınız sevgili kardeşlerim. Nasıl beklenmedik bir anda ansızın çekildiğinizi ve vücudunuza geri götürüldüğünüzü göreceksiniz.

Öyleyse nefsin baş gözleriyle herkes görür. Her rüyada bu normal bir olay olarak herkes tarafından yaşanır. Ama siz fizik vücudunuzun içindeyken nefsiniz, nefsinizin kalbiyle görebilirsiniz, kalbindeki gözle görebilirsiniz.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Bu, Allahû Tealâ’nın bir ni’metidir, hediyesidir, mükâfatıdır; adına “Kalp gözü” diyoruz adına “Gönül gözü” diyoruz. Bunun daha ötesi var mı? Evet! Ruhunuzun baş gözleriyle görmek, o da fiziğin ötesinde Allah’ın çok büyük bir mükâfatıdır. Ne demek istiyorum? Miraç olayını hatırlayalım beraberce: Peygamber Efendimiz (S.A.V) Allahû Tealâ tarafından, Allah’ın katına ulaştırılıyor sonsuz hızla. Biliyorsunuz ki sonsuz hız düşünce hızıdır. Ne zaman bir yeri düşünseniz, onu düşündüğünüz anda ordasınız. Gözünüzün önüne herhangi bir sahneyi getirdiğiniz zaman düşünceniz ordadır, düşünce platformunda oradasınız ve bir anda oraya ulaşırsınız. İster kapınızın önüne, ister dünyadaki herhangi bir yere, Newyork’ daki Hürriyet Heykelinin bulunduğu yere, ister Ay’a, ister yıldızlardan herhangi birine aynı zaman parçası içerisinde bir saniyede düşünceniz ulaşır; bu sonsuz hızdır. İşte Peygamber Efendimiz (S.A.V) de sonsuz hızla Allah’ın katına ulaştı. Nasıl ulaştı? Ruhu fizik bedenine örtü oldu. Nefsi ve fizik bedeni ruhunun içinde esir oldular.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Olayı ait olduğu yere oturtun. Nefsiniz, fizik bedeniniz içinde bir esirdir. Elektron devir sayısı nefsinizin, fizik bedeninizin elektron devir sayısının yarısı kadardır. Bu, onun esir olması için Allah’ın koyduğu kanundur. Fizik vücudunuz,

1- Uykuya dalmadıkça,
2- Bayılmadıkça,
3- Ölmedikçe, nefsiniz fizik vücudunuzdan ayrılamaz. Fizik vücudunuzun içinde bir esirdir. Bunun sebebi, fizik vücudunuzun elektron devir sayısının nefsinizin elektron devir sayısının iki katı olması. Kim uykuya dalarsa, kim bayılırsa, kim ölürse, nefsin ve fizik vücudun elektron devir sayıları; fizik vücudun azalarak nefsinki de artarak bir noktada birleşirler. Birleştiği anda nefs vücuttan derhal ayrılır.

İşte nasıl nefsiniz fizik vücudunuzun içinde esirse, fizik vücudunuzun devir sayısı onun iki katı olduğu için Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in de ruhunun elektron devir sayısı, fizik vücudunun iki katı oldu. Fizik vücut ruhun esiri oldu ve ruhu fizik bedenine örtü olarak, bu tarzda bir örtü olarak Peygamber Efendimiz (S.A.V) Allah’ın katına ulaştı. Biliyorsunuz; yolda 3 tane kervana rastladı. Birinci kervandan ayrıldıktan birkaç saniye sonra ikinciye, belki bir saniye geçmeden ikinciye ulaşmıştı. Oradan ayrıldıktan bir saniye geçmeden üçüncüye ulaşmıştı. Çünkü sonsuz hızla hareket etme imkânın sahibiydi. 3 kervanınsa aralarında birer hafta mı birer ay mı mesafe vardı. Nitekim art arda gelmediler, hepsi normal zamanlarında geldiler. Mekke’ye geri döndüler ve o zaman her birisi hangi saatte karşılaştıklarını anlatınca, aralarında çok büyük bir mesafe farklılığı olduğu kesinleşti.

Peygamber Efendimiz (S.A.V) Allah’ın katına, Zat’ının huzuruna böylece ulaştı ve ruhunun gözleriyle Allah’ı gördü, ruhunun diliyle Allah ile konuştu. Yani diliyle dediğim bir ses çıkararak değil, kalbi bir konuşma. Allah’ın söylediklerini işitiyordu kalbiyle ve Allah’a cevap veriyordu kalbiyle. Ve Allah’ı ruhunun gözleriyle gördü yakından ve Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim’de diyor ki:

53/NECM Mâ kezebel fuâdu mâ reâ.

Kalbindeki fuad (gönül gözü görmesi), gördüğü (ruhun gözlerinin gördüğü) şeyi tekzip etmedi.


Kalbi gördüklerini tekzip etmedi, yalanlamadı.

Yani Peygamber Efendimiz (S.A.V) Allah’ın huzuruna ulaşmadan evvel, ruhu vücuduna örtü olarak sonsuz hızla Allah’ın huzuruna ulaşmadan evvel Allah’ı yüzlerce defa, binlerce defa görmüştü; nefsindeki kalp gözüyle, bugünkü konumuz olan kalp gözüyle, gönül gözüyle ve o görüntüler orada yerleşmişti. Ve Allah’ın binlerce defa görüntüsüne sahip olan bir peygamber, Allahû Tealâ’nın huzuruna yükseliyor bu sefer de ruhunun baş gözleriyle Allahû Tealâ’yı görüyor ve Allahû Tealâ diyor ki: “Kalbi gördüklerini tekzip etmedi.”

Peygamber Efendimiz (S.A.V) miraca çıkmadan evvel, Cebrail (A.S)’la yüzlerce defa beraber olmuştu. Gene nefsinin kalbindeki gözle, Cebrail (A.S)’ı görerek ama Allah’a miraç ettiğinde Cebrail (A.S)’ı ruhunun baş gözleriyle gördü. Allahû Tealâ’nın; “Kalbi gördüklerini tekzip etmedi” dediği, Allah'ın Zat'ı ve Cebrail (A.S)’ın Zat’ı ve bütün gök katları, her katta birileriyle karşılaşma.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Allahû Tealâ buyuruyor ki:

41/FUSSİLET Se nurîhim âyâtinâ fîl âfâkı ve fî enfusihim hattâ yetebeyyene lehum ennehul hakk(hakku), e ve lem yekfi bi rabbike ennehu alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun).

Âyetlerimizi afakta (ruhumuzun baş gözüyle) ve enfüste (nefsimizin kalp gözüyle) onlara göstereceğiz. O’nun hak olduğu onlara tebeyyün etsin (açıkça belli olsun) diye. Rabbinin herşeye şahit olması kâfi değil mi?


Biz insanlara afakta ve enfüste âyetlerimizi göstereceğiz.

Öyleyse bir afakta dışarıda objektif olarak Allahû Tealâ’nın göstermesi söz konusu, bir enfüste (içerde) subjektif olarak göstermesi söz konusu.

İşte kalp gözünün enfüsî oluşu, nefsin kalbinin görme hassasıyla görmektir. Kalp gözünün görme hassasının âfakî oluşu, Allah'ın Zat'ının ruhun baş gözüyle görülmesidir. Âyetleri ve Allah'ın Zat'ı. Bunlar ikisi de basar sahasının içindedir.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Allahû Tealâ kalbin görme hassasına Arapça’da “Basar” diyor. Kalbin görme kabiliyeti adı, basar. Bu kabiliyetin çalışmaya başlaması hali, basiret. Allahû Tealâ kalbin, kalp gözünün görme hassasının çalışmaya başlaması haline “basiret” diyor.

İşte Allahû Tealâ Yûsuf Suresinin âyet-i kerimesinde diyor ki:

12/YÛSUF Kul hâzihî sebîlî ed’û ilâllâhi alâ basîratin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne).

De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah’ı görerek) Allah’a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah’ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”


“Habibim! O ümmîlere ve kitap sahiplerine de ki: ‘Benim ve bana tâbî olanların, bizim, hepimizin basiretle yani kalp gözümüzün basar hassasıyla görerek Allah’a çağırdığımız (yani Allah’ı görerek Allah’a çağırdığımız) yol, işte bu Sıratı Mustakîm’dir. Bu bizim yolumuzdur.”

Başta Peygamber Efendimiz (S.A.V) olmak üzere bütün sahâbe Allah’a davet ediyorlardı. Öyleyse bütün sahâbenin Allah’a davet ettiği bir dizayn söz konusu.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Böyle bir dizaynda hepimiz en güzele nasıl ulaşıyoruz? Allah’ın nimetleriyle, Allah’ın mükâfatlarıyla. Bütün sahâbe gönül gözleri açık olanları oluşturdu. Hepsi zaten irşad makamına kadar yükselmişlerdi. Allahû Tealâ Câsiye Suresinin âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:

45/CÂSİYE E fe raeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveten, fe men yehdîhi min ba’dillâhi, e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).

Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah’tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?


“Habibim! O nefslerinin hevalarını, afetlerini kendilerine ilâh edinenleri görüyor musun? Allah onları onların ilimleri üzere dalâlette bırakır, onların kalpleri mühürlüdür. Onların kalplerindeki sem’î isimli işitme hassası o da mühürlüdür. Onların kalplerindeki basar isimli görme hassasınınsa üzerinde “gışavet” adlı bir perde vardır, bir örtü vardır.” diyor Allahû Tealâ. Yani basar hassasının başlangıçta insanlarda bu kademede çalışmadığını açık şekilde ifade etmiş oluyor Allahû Tealâ. Bütün kalplerde, bütün insanların nefslerinin kalbinde basar isimli görme hassası vardır. Ama üzerleri gışavetle örtülü olduğu için insanlar kalp gözleriyle göremezler. Lâyık olmak ve o noktada Allah’ın kalpteki bu örtüyü kaldırması, işte insanlar bu şekilde bir dizaynı gerçekleştirirler; kalp gözünün, gönül gözünün sahibi olurlar.

Bütün sahâbe kalp gözünün, gönül gözünün sahipleriydi. İrşad makamına ulaşmışlardı. Tabiatıyla sahâbeden bahsediyoruz, münafıklar asla.

Öyleyse Allahû Tealâ insanların kalbinde fuad isimli bir sistem olduğunu, bununla insanların idrak edebileceğini söylüyor. Efided, fuad kelimesinin çoğulu. Ama başlangıçta bütün insanların nefslerinin kalbinde ekinnet var; idraki önleyen bir müessese.

Öyleyse fuadin çalışabilmesi için ekinnetin alınması, yerine ihbatın konulması gerekiyor Allahû Tealâ tarafından nefsimizin kalbinde. Ekinnetin alınması, ihbatın konulması biz Allah’a ulaşmayı dilediğimiz zaman otomatik olarak gerçekleşen bir olgudur. Bu noktadan itibaren kulaklarımızdaki vakrayı alacaktır Allahû Tealâ. Kalbimizdeki ekinneti alacaktır, yerine ihbat koyacaktır. İrşad makamıyla aramızda bulunan hicab-ı mesture adlı bir gizli perdeyi çekip kaldıracaktır ortadan, irşad makamına duyduğumuz nefretin yerini sevgi alacaktır.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Allah ile olan ilişkilerinize dikkatle bakın! Bu ilişkilerde herkes için söz konusu olan şey, herkesin kalp gözüne sahip olmasıdır. Ama görmeyen gözler, Allahû Tealâ diyor ki:

22/HACC E fe lem yesîrû fîl ardı fe tekûne lehum kulûbun ya’kılûne bihâ ev âzânun yesmeûne bihâ, fe innehâ lâ ta’mâl ebsâru ve lâkin ta’mâl kulûbulletî fîs sudûr(sudûri).

Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki onların, onunla akıl ettikleri kalpleri ve onunla işittikleri kulakları olsun. Fakat baş gözleri kör olmaz. Lâkin sinelerdeki kalpler kör olur.


“Baş gözleri kör olmaz, kalp gözleri kör olur.”

Yani Allah’a göre gerçek körlük, Allah’a göre körlük, ilâhi körlük; kişinin kalp gözünün kör olmasıdır.

Allahû Tealâ bütün kalplere, bütün insanların kalplerine bir kalp gözü mutlaka vermiş ama üzerlerine de gışaveti koymuş. Hiç kimse başlangıçta kalp gözüyle göremez. Ama Allahû Tealâ kimin kalp gözünü açmışsa ki çocukken açabilir, küçük yaşta açabilir; dilediği zaman açar, dilediği zaman kapar veya bunu müktesep hak olarak verildiği bir nokta var. Kim daimî zikrin sahibi olursa, orada kalp gözü kişinin mutlak olarak açılır. Daimî zikre ulaşan kişi İlm’el yakîni bitirmiş, Ayn’el yakîn kademesine geçmiştir. 4 tane temel vasfı vardır:

1- Daimî zikrin sahibidir.
2- Böyle olduğu için nefsindeki bütün afetler yok olmuştur, yerini ruhun hasletleri kaplamıştır. Kalp tamamen ruhun hasletlerine paralel olan faziletlerle yüzde yüz kaplanmıştır.
Nefsin kalbinde hiç afet kalmamıştır; 2. temel özellik.

1.’si; daimî zikrin sahibi olmak, 2.’si; bunun tabii neticesi olarak nefisteki bütün afetlerin yok olması, yerlerini faziletlere terk etmeleri.
3- Gene bunun tabiî neticesi olarak kalp gözünün Allahû Tealâ tarafından açılmış olması. Yani kalp gözünün üzerindeki gışaveti Allahû Tealâ’nın alması.
4- Kalp kulağının açılması. Kalbin işitme hassasının üzerindeki mührü Allahû Tealâ’nın açması.

Öyleyse bu 4 bazik şartın, temel şartın, 4 bazda oluşan bu 4 temel şartın tahakkuku 3 sonuç şartını verir, ayn’el yakîn kademesinde.

1- Burada kişi hayrın sahibi olmuştur.
2- Ehl-i tezekkür olmuştur.
3- Hüküm ehli olmuştur. Bu 3 sonuç şartı kişiyi hikmetin sahibi yapar.

Öyleyse 4 temel şartı gördük. 2 tanesi bunların; kalp gözü ve kalp kulağının açık olması, bu bir müktesep haktır.. Kim daimî zikrin sahibi olursa Allahû Tealâ mutlaka o kişinin kalbini, kalbindeki kalp gözünü açar, kalbindeki kalp kulağını açar. Kişi Allah’ın gösterdiklerini görmeye, Allah’ın söylediklerini işitmeye başlar.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Böyle bir noktada Allahû Tealâ’nın verdiği 3 tane sonuç şartı var:

1- Hayrın sahibi olmak. Neden kişi hayır sahibidir? Hayır, bize deracat kazandıran bütün olayların adıdır. Niçin bu kademede hayrın sahibi oluruz? Çünkü nefsimizin afetleri tamamen gitmiştir. Ruhun hasletleri, faziletler aracılığıyla gelip nefsin kalbine yerleşmiştir, nefsimiz Allah’ın bütün emirlerini yerine getiren yasak ettiği hiçbir fiili işlemeyen bir özelliğe kavuşmuştur. Ruhumuzda öyle olduğu için Allah hangi emri verdiyse, ruhumuz da nefsimiz de mutlaka onun yapılmasını ister, emir gerçekleştirilir. Allah neyi yasak etmişse ruhumuz da nefsimiz de onu asla gerçekleştirmez ve böylece emirlerde de nehiylerde de mutlaka deracat kazanırız. Bu, bizi hayrın sahibi yapar.

Kim ulûl’elbab mertebesine ulaşmışsa, yani daimî zikrin sahibi olmuşsa, o kişinin mutlaka hayrın sahibi olması söz konusudur. O kişi ehl-i tezekkür olmuştur, Allah ile konuşma imkânın sahibidir, daimî zikrin sahibidir ve böyle bir yetkiyle kişi Allahû Tealâ’yla konuşur, ehl-i tezekkür olur. Ve Allah’ın âyetlerine bakıp kişi hangi âyetin 28 basamaktan hangisine ait olduğunu bir anda tespit eder, bu ise onun hikmet sahibi olmasıdır. Kur'ân-ı Kerim âyetlerinin hükmüne sahip olmasıdır. Hangi âyet acaba 28 basamaktan hangisine ait, bir bakışta âyetin muhtevasını gördüğü andan itibaren belki açıklama tamam değildir, bir evvelki âyete iki evvelki âyete bakarak, belki açıklama tamam değildir bir sonraki âyete, iki sonraki âyetlere bakarak oradan mutlaka o sonucu çıkarabilecektir. Hükmü verebilmesi için bütün standartların kişi sahibi olmuştur. İşte böyle insanlara “Hikmet sahibi” diyor Allahû Tealâ.

Ayn’el yakîn kademesi, kişinin mutlaka hikmet sahibi olmasını ifade eder. O kişinin kalp gözü mutlak olarak açılmıştır. Bu, Allah’ın vazgeçilmez bir mükâfatıdır. Kim daimî zikrin sahibi olmuşsa mutlaka Allahû Tealâ onun kalp gözünü ve kalp kulağını açar.

İşte bu nokta, kalp gözünün açılmış olduğu nokta. Allahû Tealâ’nın bir muktesap hakkının alınmasıdır. Ayn’el yakîn’in tabiî sonucudur. Müktesep hak olarak Allah mutlaka daimî zikrin sahiplerine bu iki hediyeyi mutlaka verecektir. Onların kalp gözünü açacaktır, onların kalp kulağını da açacaktır. Böyle bir ortamda kişi Ayn’el yakîn’in sahibidir. Ama Allahû Tealâ isterse kişinin kalp gözünü daha evvel açamaz mı? Açabilir. Kalp kulağını açamaz mı? Açabilir. Bir insan daimî zikre ulaşmadan da kalp gözünün ve kalp kulağının açılması mümkündür. Bu, kişiyi nereye ulaştırır? İrfan ehli olmaya ulaştırır.

İşte sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Bir insan Allah’a ulaşmayı diler; 3. basamaktadır. Allah derhal tecelliye başlar o kişi üzerinde. O kişiye art arda 12 tane ihsan verir ve kişiyi mürşidine ulaştırır. Mürşidini gösterir, ikinci hamleyi yapan kişi mürşidine ulaşıp önünde diz çöküp, tövbe eder, el öper aynı anda. Allah’tan bu sefer de 7 tane de ni’met alır ve kişinin ruhu vücudundan ayrılarak Allah’a doğru yola çıkar.

basamakta 3 hidayet birden başlar. Nefsin hidayeti başlar; nefs tezkiyesiyle ruhun hidayeti başlar; ruh vücuttan ayrılarak Sıratı Mustakîm’e ulaşmıştır. Allah’a doğru yola çıkmıştır. Allah’a ulaştığı an hidayete erecektir. Bu, ruhun hidayetidir ve basamakta ruhumuz Allah’a ulaşır. basamakta ruhumuz Allah’ın Zat’ında ifna olur, yok olur. Burası velâyetin 1. kademesi olan fenâ makamıdır. Velâyetin 1. makamı olan fenâ makamadır, fenâfillâh makamadır, Allah’ın Zat’ında ruhun ifna olması, yok olması makamıdır.

 

Sevgili öğrenciler! Bu noktaya kadar Allahû Tealâ kişiye ruhu Allah’a ulaşıncaya kadar irşad makamı kanalıyla hep Kur'ân-ı Kerim’in lafzını öğretir. Ama kişi ruhunu Allah’a ulaştırıp da Allah’ın evliyası olduğu andan itibaren Kur'ân-ı Kerim’in ruhuna girmeye hak kazanmıştır.

Ruhun dizaynına baktığımız zaman, Kur'ân-ı Kerim’in ruhunun dizaynına baktığımız zaman; bunu basamakta başlayan bir muhteşem olgu olarak görürüz. Artık Kur'ân-ı Kerim’in lafzı tamamlanmıştır, artık Kur'ân-ı Kerim’in ruhuna girilmiştir. 21 basamak boyunca Kur'ân-ı Kerim’in lafzını öğrenen kişi, şimdi bu 7 tane basamakta Kur'ân-ı Kerim’in ruhunu öğrenecektir. Kur'ân-ı Kerim’in lafzı ve ruhu. İşte Kur'ân-ı Kerim’in ruhunun başladığı böyle bir noktada hangi sonuçla karşı karşıya oluruz? Burada her an insanoğlu için ilimden irfana ulaşmak söz konusu olabilir her an.

Öyleyse bu dizayna dikkatle bakın! İlimden irfana ulaşmanın 2 tane bariz işareti vardır. Kimdir ilim ehli? Kalp gözü kapalı olan, kalp kulağı kapalı olan kişi; onlar İlm’el yakîn sahipleridir, ilim ehlidirler, irfan ehli değillerdir. Ne zaman basamaktan başlayarak 22, 23, 24, 25; dört basamaktan herhangi birisinde kişinin kalp gözü açılırsa o kişi ilim ehli olmaktan çıkmıştır, irfan ehli olmuştur. Ama İlm’el yakîn kademesi devam edecektir. Ayn’el yakîn’e ulaştığı daimî zikre geldiği güne kadar.

Öyleyse kalp gözü nedir? Kalp gözü kişiyi âlim olmaktan, arif olmaya götürür. Ne diyordu Peygamber Efendimiz (S.A.V)?

 

“men arefe nefsihi fekad arefe Rabbihi: kim nefsine, zatına ârif olursa o, Rabbine de ârif olur.”

Sevgili izleyenler, dinleyenler! Bu, irfanın başlangıç noktasıdır. Hiç kimse kalp gözü açılmadan, kalp kulağı açılmadan ilim ehli olmayı aşamaz, irfan ehli olamaz. Kalp gözünün seviyeleri söz konusu. İşte velâyetin; 1., 2., 3. ve 4. makamlarında yani fenâfillah, bekabillah, züht ve muhsinler boyutlarında bu 4 tane velâyet makamında kişi her an irfan ehli olabilir  fakat hikmet ehli olamaz. Burası velâyetin 1. ve 4. kademeleri, kişinin ilim ehli olmaktan irfan ehli olmasına zemin hazırlayabilecek olan özellikte, 4 tane Kur'ân-ı Kerim’in 1., 2., 3. ve 4. ruhlarının öğretildiği 4 ayrı safha gösterir. Burada kişi kalp gözü açılır; irfan ehli olur. Kalp kulağı açılır; irfan ehli olur. İlim ehli olmayı aşar ama hikmet ehli olamaz. Hikmet ehli olabilmesi için mutlaka daimî zikre ulaşması lâzım ve hayrın da tezekkürün de hükmün de sahibi olması lâzım.

Kalp gözünün Allahû Tealâ’nın basar hassasıyla görmesi, Allah’ın standartlarında dizayn edilmiştir. Bir insanın kalp gözü, o kişi ulûl’elbab olmadan evvel hiçbir zaman Allah’ın özel sırlarını göremez. Allahû Tealâ ona kalp gözünü açarak basit şeyler gösterir. Ona müjdeler vermiştir, kalp gözünü açmıştır. Ama ne yer katındaki ana dergâhın hususiyetleri ne gök katları hiçbir zaman bu makamlarda (fena, beka, zühd ve muhsinler), makamlarında gösterilmez. Zemin kattaki ana dergâhın sırları, o kişiye daima zikre ulaşıp ulûl’elbab yetkisini aldığı zaman gösterilir.

Öyleyse kalp gözünün standartlarında zemin katın ana dergâhı da dâhil olmak üzere sırra ait bir şey fena, beka, muhsinler ve zühd makamlarında gösterilmez. Sadece Allahû Tealâ o kişinin kalbini açar, kalp gözünü açar, ona göstermeye başlar. Kur'ân-ı Kerim âyetlerini söyler, Kur'ân-ı Kerim’deki âyetleri gösterir. O âyetlerle alâkalı şeyler gösterir ama bunlar sırra girmez. Oysaki zemin kattaki ana dergâhın yani devrin imamının dergâhının manevî cephesi sırrın başlangıcını teşkil eder. İşte bu kişi daimî zikrin sahibi olduğu zaman, hikmetin sahibi olduğu zaman gösterilir.

Ulûl’elbab makamında daimî zikrin sahibi olup, hikmetin sahibi olan, Ayn’el yakîn’in sahibi olan bu kişi yalnız zemin katı görebilir. Allahû Tealâ onun kalp gözüne zemin kattaki en büyük sırrı; ana dergâhın sırrını verir. Orada Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görecektir, Hz. Ebû Bekir’i görecektir, orada çok Allah’ın sırlarını görecektir kişi.

Öyleyse böyle bir dizaynda Allahû Tealâ’nın muhtevasına baktığımız zaman ana dergâhın bu sırları muhaceresinde bütün insanlar için söz konusu olan şey, sadece zemin katın ana dergâhının sırlarını görebilmektir. Altın paralardan oluşan bir küme Sıratı Mustakîm’e, Tarîkî Mustakîm’e açılan altın kapı orada gösterilir. Burası kalp gözünün, irfanın dizaynı içerisinde ama hikmet standartları içinde vazife görmeye başlaması halidir. Hikmetten evvel sırlardan hiçbirisi verilmez, sadece kalp gözünün açılma müjdesi verilir kişiye. O kişi irfan ehli olmuştur, yani kalbindeki basar hassası çalışmaya başlamıştır, o kişi basiret ehlidir. Yani kalp gözünün görme hassası olan, basar hassasının çalışmaya başlaması hali onun basiret sahibi olduğunu gösterir.

İşte Allahû Tealâ irşad makamına ulaşan sahâbeyle Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in basiretle Allah’ın yoluna davet ettiklerini söylüyor. İşte bu basiret müessesesi ta Allah'ın Zat'ını görmeye kadar ulaşan bir özellik taşır. Ulûl’elbab makamında sadece zemin kat gösterilir. Ne zaman bir insan daimî zikrin sahibi olup da Allahû Tealâ ona, 1. kattaki secde mealini gösterirse o kişi ulûl’elbab makamını aşmıştır, ihlâs makamının sahibi olmuştur. Hikmetin 2. ve son mertebesine ulaşmıştır. Burada kişinin kalp gözü ona 7 kademelik bir güzellikler dizisini gösterecektir.

1. katı görür. Daha sonra hep aradan zaman geçecektir. 2. kattaki suvarılma havuzlarını görür, daha sonra 3. kattaki 2 katlı dergâhı görür ve mihenk menfezini görür.  3. katı 4. kata bağlayan sonsuz uzunluktaki silindir, içi boş. Daha sonra 4. kattaki Beyt-ül Makdes’in aslını görür, Mescid-i Aksa’yı görür, 4. gök katında. 5. gök katında Mescid-i Haram’ı görür, Mescid-i Haram’ın aslını görür ve her gün ruhların oraya nasıl gittiklerini, orada nasıl secde ettiklerini yani Hacc’ul ekberin sahibi olarak kişi bu vasıfların sahibi olur. Sonra 6. kattaki sıbgatullah olma mahallini görür. Allah’tan gelen nurlarla o kişinin derisinin, insanların derilerinin, insanoğullarının nasıl çatladığını nasıl tedavi edildiğini görür. Oranın özelliklerini görür. 2 tane görüş noktasından sağ kanat ve sol kanat velîlerinin nasıl orada olayları gördüğünü tespit eder. Sonra 7. kata açılan zemin kattakiyle aynı görüntüye sahip olan altın kapıyı görür, farklılığı görür, altındaki iki tane mermer merdiveni. Daha sonra altın kapının açıldığını ve içerisini görür.

Oradan yukarı çıkınca kişinin göreceği şey, 7. katın 1. âlemi; Kader Hücreleridir. Sonra 2. âlem; Ümmülkitap, 3. âlem; Kudret Denizi, 4. âlem; Makam-ı Mahmud, 5. âlem; Divan-ı Salihîn, 6. âlem; Zikir Hücreleri ve nihayet 7. âlem İndi İlâhi, onun en yüksek noktası Sidretül Münteha. Kalp gözüyle Allahû Tealâ kişiye bütün bunları gösterir.

Öyleyse bu gösterdiği şeyler, Allahû Tealâ’nın gösterdiği bu hususlar o kişiyi büyük mutluluklara ulaştırır. Burası ihlâs makamının 7 kademesini ifade eder. Kişi Ayn’el yakîn’in sonundadır. Kalp gözü Sidretül Müntehâ’ya kadar olan her şeyi görür yani varlıklar âlemini. Ne zaman Allahû Tealâ o kişiye Sidretül Münteha’yı gösterirse bu, varlıklar âlemindeki kalp gözünün görüş alanının tamamlandığını gösterir, o kişi Tövbe-i Nasuh’a davet edilir. Yani artık ihlâs makamını Tövbe-i Nasuh’la beraber aşmış salihlerden birisi olmuştur. Ayn’el yakîn burada da devam eder. Burada salâh makamının 4 mertebesi adım adım aşılacaktır. Kalp gözü gene aynı özelliklerde görmeye devam edecektir.

Salâh makamının 1. mertebesinde; Tövbe-i Nasuh’un vücut bulması, Allah’ın söylediklerinin tekrar edilmesi, Tövbe-i Nasuh’un kabul edilmesi Allahû Tealâ tarafından gerçekleşir. 2. mertebesinde Allahû Tealâ kişiye, arkasından hemen o zaten cereyan eder, salâh nurunu teslim edecektir. Kalp gözü burada salâh nurunu görmek yetkisinin sahibidir. 30cm’e kadar küçülebilen daire şeklinde bir nur. Buluta benzer bir özelliği var, en büyük somunları kaplayacak kadar genişliğe sahip olur, daraldığı zaman da 30cm’e kadar küçülebilir.

Aynı noktada Allahû Tealâ o kişinin Allah’ın evliyası olduktan sonra, mürşidin önünde yaptığı tövbeden sonraki günahlarını da ki kişi daimî zikre ulaşmadığı için günahları işleyecektir, o günahların örtülmesi söz konusudur, 2.  makamında salâhın. 3. makamında Allahû Tealâ o kişinin bu noktadan itibaren yaptığı (yani günahların sevaba çevrilmesinden sonra yaptığı) günahların sevaba çevrilmesini bir defa daha tahakkuk ettirir. Bu seferkiler birinci sevaba çevrilmeden sonraki günahlardır. Velâyetin salâhtaki 3. mertebesi. 4. mertebede kişi, Hucurât Suresinin 7. âyet-i kerimesindeki gibi irşada ulaşır.

49/HUCURÂT Va’lemû enne fîkum resûlallâh(resûlallâhi), lev yutîukum fî kesîrin minel emri le anittum ve lâkinnallâhe habbebe ileykumul îmâne ve zeyyenehu fî kulûbikum, ve kerrehe ileykumul kufre vel fusûka vel isyân(isyâne), ulâike humur râşidûn(râşidûne).

Ve aranızda Allah’ın Resûl'ü olduğunu biliniz. Eğer işlerin çoğunda size itaat etseydi, mutlaka sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size îmânı sevdirdi ve onu kalplerinizde müzeyyen kıldı. Küfrü, fıskı ve isyanı size kerih gösterdi. İşte onlar, onlar irşad olanlardır.


Burası Ayn’el yakîn’in sonudur. Burası ubudiyetin de sonudur yani kişinin Allah’a kul olmasının; ubudiyetin son noktası burasıdır. Kişinin Allahû Tealâ tarafından irşada ulaştırılması hali.

İrşada ulaştırılan kişi bundan sonrasını, dilerse bundan öteye geçecektir. Allah’ın emri daha ötesini de ihtiva eder. Çünkü bihakkın takvanın sahibi olmasını istiyor herkesin. Öyleyse Allah’ a köle olmak da bunun içindedir ama Allahû Tealâ burada kişinin rızasını arıyor, kişinin talebini arıyor. Buradaki kişinin talebi eğer gelirse onun geldiği noktada, Allah’a köle olma talebinin geldiği noktada Allahû Tealâ bunu kabul edecektir ve kişinin iradesini bağlayacaktır. Bu noktadan itibaren kişi devamlı Allahû Tealâ’ya soracaktır ne yapması lâzımgeldiğini. Bu nokta kalp gözünün 3. ve son mertebesidir. Burada Allah’ın Zat’ı görülür. Burası Hakk’ul yakîn’dir. Hakkı kalp gözünün yakîn standartlarında görmesi halidir. Allah’ın Zat’ı burada görülür.

Öyleyse velâyetin 1, 2, 3 ve 4. makamlarında fenâ, beka, zühd ve muhsinler makamlarında o kişinin gönül gözü sırlara ait bir şey göremez. Sadece Allahû Tealâ ona gönül gözünün açıldığının müjdesini vermek için ona bu dünyaya ait olan hususlar gösterir ve kişi hikmet sahibi değildir. Kalp gözü, 1. mertebededir. Sonra o kişiye Allahû Tealâ ana dergâhın sırlarını gösterir daimî zikre ulaştığı zaman. Burada kişi hikmet ehlidir 2. mertebededir, görme standartları sadece zemin kat gösterilir. 3. mertebede, göğün 7 katı gösterilir Sidretül Münteha’ya kadar. 4. mertebede kişi Allah’ın Zat’ını görmek imkânın sahibi olur.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Kalp gözü dediğimiz zaman görüyorsunuz ki kişinin kemâl derecelerinde olgunlaşmasına göre kalp gözünün basar standartları, basiret standartları da değişiyor. Allah daha üstün, daha üstün, daha üstün hususlar gösteriyor ona.

Öyleyse görülüyor ki bir tek mertebe dediğimiz göğün 1. katından Sidretül Münteha’ya kadar her şeyin görülmesi aslında kendi içinde 7 tane kademe içeriyor. Böyle bir standartta kişinin son ulaşacağı nokta Hakk’ul yakîn’dir. Kalp gözünün son mertebesi, Allah’ın Zat’ını görme mertebesidir. Bu noktada Adem’de Allahû Tealâ o kişiye kâinatı da gösterecektir.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Görülüyor ki Allahû Tealâ her şeyi muhteşem bir dizaynla tertip etmiş, oluşturmuş insanlara hediye etmeye hazır.

Sevgili kardeşlerim! Bu güzellikler yaşanır. Allahû Tealâ’ya bunlar için çok hamdedilir. Allahû Tealâ kalp gözünüzü, kalp kulağınızı açtı diye ona sonsuz hamdetmelisiniz. Bunların hepsi fiziğin ötesine ait olan güzelliklerin sizin tarafınızdan yaşanmasını, Allah’a hamdetmeniz için birer vesiledir. Yaşanmasını mümkün kılan vesileler.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Görüyorsunuz ki; Allah’ın bir ihsanı var. Görüyorsunuz ki; Allah’ın bir ni’meti var. Görüyorsunuz ki Allahû Tealâ her güzel standardı açıklığa kavuşturmuş her şeyi en güzel standartlara bağlamış.

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Her şey o kadar güzel ki, Allah’a hayran olmamanız mümkün değil, O ise sizi sadece mutlu etmek için sizi yaratmış. İstediği şey kendisine ait bir şey değil. Siz isteseniz de istemeseniz de Allah’a bir fayda sağlayamazsınız, zarar sağlayamazsınız.  O’nun uğrunda gayret ettiğiniz zaman, O bundan hoşlanır ama O’nu asıl mutlu kılan şey sizin mutlu olabilmenizdir. Hangi ölçüde mutluluğu yaşayabilirseniz Allahû Tealâ sizi o ölçüde sever. Sevgisi, sizin onun sevgisine, liyâkatinize paralel olarak gelişir.

Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Kalp gözü, gönül gözü deyince Allah’ın bir büyük hediyesine lâyık olduğunuzu düşünün. Ne diyordu Allahû Tealâ?

2/BAKARA Em tekûlûne inne ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâta kânû hûden ev nasârâ kul e entum a’lemu emillâh(emillâhu), ve men azlemu mimmen keteme şehâdeten indehu minallâh(minallâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne).

Yoksa siz: “Muhakkak ki İbrâhîm (a.s), İsmail (a.s), İshak (a.s), Yakup (a.s) ve torunları yahudi veya hristiyan’dılar” mı diyorsunuz. De ki: “Sizler mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?” Allah tarafından verilen, O'nun yanındaki şahitliği gizleyen kimseden daha zalim kim vardır? Allah, yaptıklarınızdan gâfil değildir.


“Allah’ın katındaki bir şahadeti, Allah’ın Zat’ının görülmesini gizleyenden daha çok zalim kim vardır.” diyor Allahû Tealâ. İşte burası Allah’ın basiret nizamının sonudur; Allah’ın Zat’ının görülmesi.

 

Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Hepinizin hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaşmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşallah burada tamamlamak istiyoruz.  Allah hepinizden razı olsun.

İmam İskender Ali M İ H R 

Allah’ın Adıyla!

 “Bunlar, Allah a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.” (50/8)

İnsanın kalp gözüne “basiret”, kalıp (beden) gözüne ise “basar” funduszeue.info iki göz,  dünya ve ahiret saadetine ulaşmaya, hakkı ve batılı görüp idrak etmeye yarayan iki temel etkendir.

Kalıp (beden) gözü her insanda dünyaya gelişiyle açılıp yer, zaman ve mekana has bir durum değildir.

Kalp gözü ise insanın dünyaya gelişiyle paralel olmayıp, İman etmekle, imanın esaslarını pratize etmekle elde edilir. Kalp gözü, insanın dünyada iken elde ettiği iman sayesinde ve Allah’ın ona hidayet vermesiyle dünya ve ahiret saadetine açılan kapıdır. Bu şekilde insanoğlu hidayet yolunu elde edip, tökezlemeden yürür.

Kalp gözü kapalı olan birisi, kalıp gözü açık olsa bile, aslında o insan kördür.. Karanlıklar içerisinde Allah’ın c.c. yüce sanatını görmemekte/görememektedir. Basiretsiz olup Allah’ın nuruyla bakamadığı için ruhuyla değil nefsiyle hareket eder ve bu şekilde günahlar meşru bir hal alır. Zamanla yaptığı günahlar ise kalbi öyle bir katmerleştirir ki sonuçta Allah tarafından kalbi mühürlenir  ve bu şekilde kalp gözü göremez olur. Allah’tan başka da ona yol gösterecek yoktur.

Kalp gözü kapalı olan birisi eşyaya, doğaya, insanlara ve tüm kainata baktığında sadece zahiri şekliyle görür ve belki de bu onun için bir şey ifade funduszeue.info bakan kişi “şirk” eyleminde bulunmuş birisi ise her şeyde tasarruf hakkının kendisinde olduğunu sanır ve Firavun, funduszeue.info ilahlık taslar.

Kalbe ermeyen, kulaktan öteye geçmeyen, idrak edilemeyen bir nasihatin/bir söylemin (dinleyen için) hiçbir değeri olmadığı gibi, söyleyen açısından da zaman kaybetmekten başka bir şey değildir.

“Kim burada (dünyada) kör ise ahirette de (sonuçta) kördür.” (17/72)

Gönül gözü açık olan birisi beden gözü kapalı olsa bile bu onun için yaşama dair bazı zorluklar dışında fazla bir şey ifade etmemektedir. Hatta bu zorluklar onun için ibadet hükmünde olur. Asr-ı saadette Ümmi Mektum’a baktığımızda beden gözü görmediği halde kalp gözüyle Resulullah’a ilk iman edenlerden olmuş, bu yolda Mekke müşriklerinden bir çok eziyete ve hakarete maruz kalmıştır. Hatta öyle bir iman etmiştir ki, Allah c.c. onun hakkında 16 ayet indirmiş olup, “Yahut öğüt alacaktı da, o öğüt kendisine fayda verecekti” (80/4) ayetine mazhar olmuştur.

Gönül gözünün açılmasıyla basireti elde eden ve kalbinin üzerindeki perdeyi ortadan kaldıran kişi, dost ile düşmanı, iyi ile kötüyü, rahat bir şekilde idrak edebilir. Kur’an okuduğu zaman, kalbine/ruhuna işler ve bu sayede Furkan-i bir anlayışa sahip olur.

Kalp gözü açık olan birisi suyu, doğayı, insanı ve kainatı “oku”duğunda “Allah’ın adıyla oku”r ve yaratmadaki muazzam dengeyi idrak eder. Kalbe meyilli olan ruh, bu şekilde temizlenir ve nefis tezkiyesi de elde edilmiş olur.

Yaşadığımız coğrafyada küfrün nifak yüzü ancak basiret sayesinde görülebilir. Günlük yaşamda küfür, İslam ve Müslümanlara yapmak niyetinde,

Hainliğinde olduğu zaman, ilk önce ona kılıf bulur ve bu şekilde gönül gözü açık olmayıp, sadece beden gözüyle bakanlar bunun iyi bir şey olduğunu irdelemeden kabullenir ve hatta destekçi çıkar.

İşte bu nedenle küfrün sinsi desiselerinden haberdar olmak, tezgahlarını boşa çıkarmak, şuursuzca nifak ehlinin destekçisi olmamak için Basirete çok ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu da ancak Allah’ın c.c. yüce kelamı olan Kur’an-ı Kerim okuyarak, Kutlu Nebi’nin s.a.v. hayatını örnek alarak ve O’nun gibi yüce davayı omuzlayarak elde edilebilir. Yoksa bazı kesimler gibi videodan ağlaya sahnelerini izleyerek değil…

Hakkı hak bilip, hak ehlinden olma duasıyla.

Hüseyin Ebuliz

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası