Burcu B. Bilgin
(Dizinin finalini izleyenler okumalıdır)
(/10)
Álex Pina tarafından yaratılan, zenginden alıp fakire vermeyi aklına koyan modern bir Robin Hood ve çetesinin macerası La Casa de Papel, yılından bu yana evlerimize konuk oldu.
Başta mini dizi olarak planlanan İspanyol dizisi, tüm dünyada ortalığı kasıp kavurarak fenomen haline gelince beş kısma çıkarıldı.
O güne değin İngilizce olmayan bir dizinin bu denli popülerleşmesi, Netflix yöneticilerini de şaşırttı. Ancak satranç gibi planlar yapan Profesörüyle, sempatik sosyopat Berliniyle, gözü kara Tokyosuyla, Arturo, Gandia, Alicia gibi sinir bozucu karakterleriyle dahi dizideki herkes sevildi. Sadece İspanyada tanınan bu oyuncular uluslararası şöhret kazandı.
La Casa de Papelin beşinci kısmının son beş bölümünü ve finalini sizler için izleyip değerlendirdim:
-Geçen sezon pek parlak değildi ama: Aslında La Casa de Papelin ikiye bölünen beşinci kısmının ilk bölümleri kimseyi pek sarmamıştı. Bu konuda ben de aynı fikirdeydim ve bu nedenle de final bölümleri için biraz isteksiz ekran başına geçtiğimi itiraf etmeliyim.
Çünkü, ikinci sınıf bir aksiyon filmini aratmayan, uzun ve sıkıcı çatışma sahnelerinden oluşan, hatta dizinin protagonisti Tokyonun ölümüne bile üzülmeyecek kadar ruhsuzluk yaratan bir beş bölüm izlemiştik.
-Durağan başlayıp hızlanan hikaye: Yeni ekrana gelen bölümler de durağan başlayarak ivme kazandı. Bu bölümde askeri birliğin kadın üyesi Arantxa Artechenin (Jennifer Miranda), gizli bir planla çetenin yerleştirdiği patlayıcıları etkisiz hale getireceğini ve çetenin bu yolla çökertileceğini öğrendik.
Tokyonun kaybı, Profesöre (Álvaro Morte) olan güvenin azalması, altın damıtımının uzun sürmesi, tüm bunlarla gerilen sinirler ve bozulan moraller sebebiyle çetenin de dikkati dağınıktı.
-Alicia: Polis mi suçlu mu?: Bu sırada Profesör de farksız değildi. Tokyonun kaybı onu altüst etmişti ve bu da Alicia Sierraya (Najwa Nimri) yarayınca bebeğini alan eski polis oradan kaçtı. Böylece beşinci kısım senaryosunun ilk dramatik dönüm noktası yaşandı.
Bu noktadan sonra Alicianın karakter dönüşümü başlamış oldu. Profesörü kaçırarak General Luis Tamayonun (Fernando Cayo) evine giren Alicia, halen polis kimliğini bir kenara atamamıştı. Ancak beklediği olmayınca o güne dek inandığı her şey silinip gitti.
-Dizinin en sürpriz dostluğu: Dizinin beşinci kısmının kalpleri ısıtan sekansları, iki baş düşman Alicia ile Sergio Marquinanın derin ve anlamlı dostluğunu izlediğimiz anlardı.
Saklandıkları evde sanki iki eski dost gibi televizyon izleyip dertleşen, birbirinin omzuna başını yaslayan bu iki yeni arkadaş, bazen inandıklarımızın her zaman salt gerçekler olmadığını, kimin dost, kimin düşman olduğunu her zaman bilemeyeceğimizi gösterdi.
-Alicianın karakter dönüşümü: Ürdün asıllı İspanyol şarkıcı ve oyuncu Najwa Nimri tarafından canlandırılan Alicia, LCDPin en büyük karakter dönüşümünü yaşayarak adeta devrim yarattı.
Eski yazılarımda Aliciayı, ağzında lolipopu, garip kahkahası ve doğallıktan uzak tavırlarıyla karakterden çok sivriltilmiş bir plastik tipe benzetmiştim. Ancak senaristlerin başarılı manevrasıyla beşinci kısımdaki en sempatik karakter o oldu.
İnandığı her şeyin kumdan birer kale olduğunu anlayan eski polis, bir anlamda yeniden doğdu, yeni bir yaşama, yeni dostlara sahip oldu. Sonuçta dizinin finaline giden kapıyı açan altın anahtar da oydu. Sergionun yeğeni, Berlinin oğlu Rafaele iletti, altınları güvenli bir limana sevketti.
Ancak finalde Sergioya sarılıp, polis teşkilatından eski arkadaşı Raquel ile tokalaşmasıyla Yine yapacağını yaptı, dedirtti.
-Bir nevi Die Hard: Beşinci kısmın ilk bölümlerinde olduğu gibi askeri birlik mensupları yine çok yapaydı. Kadın asker Artechenin Die Hard filmindeki gibi havalandırmada atletiyle gezinip durduğu sekanslar saç baş yoldurttu.
Artechenin, karnındaki açık yarayı kendi kendine dikmesi ise artık gülünecek bir vakaydı. Zaten galiba bu dizideki en saçma ve sinir bozucu şey bu askeri birlikti.
-Berlini yakalayan karma: Üçüncü kısımdan başlayarak devamlı Berlinin eski yaşamına flashback yapıldığını izledik. Bu karakteri canlandıran Pedro Alonsonun gördüğü ilgi sebebiyle sanırım bu yola sapıldı. Bir ara finalde Berlin ölmedi diyecekler diye korktum bile açıkçası.
Sonunda Berlinin eşi Tatiananın, onu oğlu Rafael ile aldattığını öğrendik. Hatta bu ikili, kahramanlarımızın zorla çaldığı altınları dahi yürüttü.
Ancak ilk sezon boyunca rehineleri kaçırıp tecavüz eden, arkadaşlarını çıldırtan, şiddet uygulayan Berlinin neden bu halde olduğunu da anlamış olduk. Belki de Berlin silme bir sosyopat olduğu için de karma işleyip bu ihanete uğramış da olabilir.
-Bir hırsız ailesi hikayesi: Berlin, Profesör ve Rafael Marquina demişken, dizide bu ailenin başı olan babanın nasıl bir soygun sonrası öldürüldüğünü de izledik. Profesörün babasının ölümüne tanık olup para uğruna hayatların nasıl feda edildiği sahne, bizi onun planlarının çıkış noktasına götürmüş oldu.
Soygun planlarının ise genetik olarak babadan oğullara aktarılmasının hikayesini seyrettiğimiz flashback bölümler, dizinin en iyi kısımlarındandı.
-Profesörün karakter çözümü: Sürekli olarak ağabeyi Berlinin mirasına sahip çıkmak, babasının intikamını almak gibi motivasyonlarla yola çıktığını iddia eden Sergionun aslında bunları kendisi için yaptığını, bu adrenalinle yaşadığını da en sonunda anladık.
Önce Aliciaya, sonra Raquele bunu itiraf eden Sergio, noktayı ise final bölümünde koydu: Ben bir hırsızın oğluyum. Ben bir hırsızın kardeşiyim. Ben bir hırsızım. Belki ileride bir hırsız babası olacağım. Ben buyum.
-Karakter dönüşümleri: Dizinin başladığı ilk günden itibaren pek çok karakter dönüşümü izledik. Bunlardan en sert olanlarını iki eski polis Alicia Sierra ve Raquel Murillo yaşadı.
Her ikisi de Profesörün sayesinde bir nevi Stockholm Sendromu yaşayıp taraf değiştirdi ve birer suçlu oldular. Ancak suçlu oluşları her iki kadına da mutsuzluk değil mutluluk getirdi.
İnandıkları şeylerin çok da reel olmadığını, her zaman yeni başlangıçların yaşanabileceğini, her şeyin insanlar için olduğunu bizlere gösteren bu iki karakter dönüşümü anlamlıydı.
Yine dizinin kendi de eşcinselken homofobik davranışlar sergileyen, saldırgan, empatiden uzak karakteri Palermo (Martin Berrote) da duygularıyla yüzleşmeyi seçince kendini buldu.
Dizinin aklı havada, gözü eğlencede karakteri Denver (Jaime Lorente) ise çocukluğu bırakıp büyümeyi zor yoldan da olsa öğrenen karakterdi.
Aslında buna çıkan yol uzun ve engebeliydi Denver için. Beşinci kısımda dahi eşini aldatan Denver, Bogota ile yaptığı konuşma sayesinde umarız ki son kez aklını başına topladı.
Yine hayatın getirebileceklerini zor yoldan öğrenen Rio, kendinden başka kimseyi düşünmezken arkadaşları için canını feda etmeye kadar giden Tokyo, gölgesinden korkarken ölümlere koşan Stockholm, keskin karakter dönüşümlerini yaşayan diğer isimler oldu.
-Álvaro Morte mucizesi: La Casa de Papelin beşinci kısmının son beş bölümüne ise kelimenin tam anlamıyla Profesör rolündeki Álvaro Morte damga vurdu.
Bu beş bölümü adeta tek kale maça çeviren tecrübeli aktör, duygusal anları, hüzünleri, sevinçleri, zaferleri, yenilgileri, hele ki halkın arasından geçip teslim olduğu sekansla oyunculuğun kitabını yazdı.
Mortenin bu bölümlerdeki eşlikçisi ise Alicia Sierra rolündeki Najwa Nimri oldu. Kaş çatışıyla, hırsıyla, öfkesiyle, neşesiyle, gelgitleri ve nihayetinde teslim oluşuyla Nimri, diğer parlayan yıldızdı.
Palermo rolündeki Martin Berrote, Denver rolündeki Jaime Lorente ile General Tamayo rolündeki Fernando Cayo da bu bölümlerin en iyilerindendi.
-Son satranç hamlesi: Dizinin son iki bölümünde taşlar yavaş yavaş yerine otururken çok merak edilen bir soru da yanıtını buldu.
Arkadaşlarım bile darphane binasına neden girmediğimi bilmiyor. Belki korkaklıktan sanıyorlar, diyen Profesörün son hamlesine giden yol için seçtiği otomobilin de kırmızı olması, bir başka önemli semboldü.
-Final bekleneni verdi mi?: Finale giderken konu biraz fazla uzadıysa da bölümün sonlarına doğru Tamayo ile Profesörün karşılıklı hamleleriyle adrenalin giderek arttı.
Kazanan da beklendiği gibi çete oldu. Game of Thrones veya Lost tarzı saçma bir son izlemedik. Ve evet neyse ki Profesör sağ olsun bu defa hiç kimse ölmedi.
-Arrivederci: Netice itibarıyla La Casa de Papel, ilk gününden bu yana kapitalizmin hüküm sürdüğü bir dünyada, yıllarca diktatoryanın hüküm sürdüğü topraklar olan İspanyadan çıkan bir direniş hikayesiydi.
Çok sayıda karakteri travmaları, hüzünleri, sevinçleri, zaafları, korkuları, üstün ve zayıf yönleriyle bizlerle tanıştıran dizi, askeri birlik mensupları veya Gandia gibi bazı sıkıcı aksiyon karakterlerini barındırsa da bu yönüyle sınıfı geçti.
Dizinin zirvesi ise ilk sezonuydu. Ciao Bella şarkısı eşliğinde iki kardeş Sergio ve Andresin yemek sahnesi, ekran tarihine kazındı.
İkinci ve üçüncü kısımlarda gerileyen tempo, beşinci kısımla evlere şenlik bir hale büründüyse de senaryo, finalde toparlanmayı bildi.
Oyuncuların performanslara bakacak olursak dizide her bir karakter için çok iyi oyuncuların seçildiğini gördük. Çetenin üyelerinden polislere, rehinelerden yan rollere kadar başarılı bir kadroyu izledik.
Senaryonun da serim, düğüm ve çözümü izleyiciyi tatmin edecek bir şekildeydi. Kimi zaman motosikletle darphaneye girilmesi, karındaki ağır yaranın dikilmesi, tarifle ameliyat yapılması gibi mantıksızlıklar gördüysek de hangi aksiyon yapımında bunlar yok ki?
Sonunda aşklarıyla kavgalarıyla, zekice planları ve bir o kadar düşünmeden atılan adımlarıyla, neşeyle, sevinçle, acıyla, hüzünle, ölümle yaşamla dolu bir maratonu geride bıraktık.
Ciao diye başladık, arrivederci diyerek bitiriyoruz. Tüm LCDP ekibine teşekkürlerimizle.
Avustralya yapımı 'The Survival Of Kindness' (Türkiye'deki gösterim adıyla 'İnsanlık Ölmedi') İstanbul Film Festivali kapsamında sinemaseverlerle buluştu. Berlin'den FIPRESCI Ödülü'yle dönen 'The Survival Of Kindness' 96 dakika boyunca tek bir diyalog bile barındırmıyor ve daha da önemlisi bir başka yönetmenin elinde ciddi handikapa dönüşecek 'diyalogsuzluk'u önemli bir avantaja çeviriyor. Berlinale'de ana yarışmada yarışan ve birçok kişinin dikkatini çeken filmde çölün ortasında bir kafesin içinde terk edilen 'Siyah Kadın'ın hikâyesine tanıklık ediyoruz. Bir yandan hayatta kalmaya çalışan 'Siyah Kadın'ın tanık oldukları, yaşadıkları, başına gelenler filme her ne kadar en başlarda korku/gerilim unsuru katsa da dakikalar ilerledikçe filmin temel meselesinin aslında tam olarak ne olduğunu anlamaya başlıyoruz. Odak noktasını 'ırkçılık' üzerine inşa eden 'The Survival Of Kindness' her ne kadar hikâyesini siyahi bir kadın üzerinden aktarsa da aslında en temelde hepimizi, hayatın ta kendisini ilgilendiriyor. 'Bembeyaz bir dünyada yeterince beyaz olamayan' herkesi payına ortak eden, en temelde yalnızca kriter haricinde aslında birçoğumuzun bu dünyada 'Siyah Kadın' olduğunu, aslında gayet 'öteki' olduğumuzu hatırlatıyor.
Sadece yıkımı değil dönüşümü de anlatıyor
'The Survival Of Kindness', özellikle kendisine benzemeyen herkesi kafadan düşman ilan eden birilerinin dünyasında bizleri distopik bir yolculuğa çıkartıyor. Mantıktan yoksun nefretin, hoşgörüsüz bir dünyanın ne kadar vahşi olduğunu sert bir atmosfer eşliğinde bizlere aktaran 'The Survival Of Kindness' soluksuz izlenen ilk yarıdan sonra ikinci yarıda tabiatı gereği biraz sarsılıyor. Özellikle sonlara doğru biraz fazla tekrarlarla izleyiciye "Şaşıracağınız bir final hazırlığındayım" dedirten film, akılda kalan ve izleyicilere "Nasıl yani?" dedirten finaliyle akıllarda kalmayı başarıyor. Avustralyalı Rolf de Heer'in son filmi olan 'The Survival Of Kindness' her şeyden önce minimalist yapısı ve tıkır tıkır işleyen senaryosuyla göze çarpıyor. Yönetmenin tek bir anı bile boş yere kullanmadığını hissettirdiği filmde özellikle vurgulanmak istenen mesaj yalın ve etkileyici bir şekilde seyirciye aktarılıyor. Irkçılığın, nefretin, öfkenin bir yandan tüm bunlara maruz kalanlarda nasıl bir yıkım yarattığını aktarsa da yalnızca bununla sınırlı kalmıyor aynı zamanda o yıkım haricinde 'biz kurbanlar'ın nasıl dönüşümler içinde olabildiğimizi de mercek altına alıyor. Filmin en büyük artı puanı da tam olarak burada başlıyor.
'Yeterince beyaz' olmadığımızı idrak etmek bu kadar zor olmamalı
Negatif bir durumla karşılaşıldığında önce şok duygusu ele geçiriyor bizi. Ardından bulunulan konumu ya da durumu kabul süreci başlıyor ve hemen akabinde de bu negatif durumu aşmak için çaba göstermeye başlıyoruz. Çölün ortasında bir kafese kapatılan 'Siyah Kadın' da tam olarak bu aşamalardan geçiyor. Yönetmen, çöl ya da kafes gibi metaforlarla konumuzun yalnızca bir kadının çölde terk edilmesi olmadığını aslında bu sembollerin hayattaki yolculuğumuzu ya da kapana kısılmışlığımızı en yalın şekilde bizlere gösteriyor. Karakterimizin yaşadığı dönüşüm öylesine gerçekle uyumlu ve hafızalara kazınacak cinsten ki karakterimizle empati kurmamak -son sahneye kadar güç- bir durum. İzleyiciye karamsar gözüken final sahnesi ise ancak hayatın tam olarak ne olduğunu kavramaya çok yakın olanlar tarafından pozitif bulunabilecek bir gerçekliğe sahip. Toplum içinde yaşadığımız 'şişkin ve kalabalık' halimizden biraz sıyrıldığımızda ve kendimizi sevip saydığımızda aslında tam olarak 'Siyah Kadın' gibi davranmamızın gerçeğe daha yakın olduğunu hatırlıyoruz. Neden bu dünyada olduğumuzu bilmiyoruz ve yaşıyoruz. Herkes bir anlam arayışında. Kimi buluyor, kimi arayışını sürdürüyor. Herkesin hayatı birbirine yakın olsa da 'dönüşüm yaşı' farklı. Bu da bizi ayrıştırıyor haliyle. Ancak son tahlilde varacağımız nokta ortak. Evet, sonunda hepimiz kaybedeceğiz bu oyunu. İyi de kaybedileceğini bildiğimiz bu oyunda nasıl yaşayabileceğimiz gerçekten bir başkasının elinde mi yoksa biz aslında istesek kendi seçimlerimizle hareket edebilir, dünyanın yüzde 1'i olmadığımızı hatırlayarak bireyselliğimizi başkalarının oyununda dahi oynayabilir miyiz? Böyle bir dünyada 'yeterince beyaz' olmadığımızı idrak edebilmek için illa Afrika kökenli mi olmamız gerekiyor? Başladığımız ve bittiğimiz nokta birbiriyle aynı olsa dahi aradaki o koca ömür, o yaşanmışlık bizi asla 'eski biz' yapmıyor. Her yaşadığımız tecrübe aslında kendimize varmamıza giden bir yol. Evet bu dünyada 'İnsanlık Ölmedi', bunu filmde de görüyoruz. Ama yeterince ayakta olmadığı da ortada. En başta bize dayatılan kuralları aşmaya çalışıp hayatın içine karışsak da son tahlilde varacağımız nokta o duvarları bu kez kendimize bilerek, isteyerek inşa etmek ve ancak tecrübe kazandıktan sonra mesafeyi korumak. Tecrübe etmeden, yaşamadan olmuyor elbette 'The Survival Of Kindness' çok farklı okumalar yapılabilecek, güçlü bir senaryoya sahip. Yönetmen minimalden maksimale nefis bir anlatı ortaya koyuyor. Gücünü yalınlığından ve gerçekliğinden alan 'The Survival Of Kindness' mutlaka keşfedilmesi gereken, yılın en sağlam işlerinden biri.
funduszeue.info
funduszeue.info
funduszeue.info
[email protected]
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası