takıntılı aşk hastalığı belirtileri / Takıntılı aşk için destek alınmalı | NPİSTANBUL

Takıntılı Aşk Hastalığı Belirtileri

takıntılı aşk hastalığı belirtileri

Takıntılı Sevgi Hastalığı

“Takıntılı sevgi hastalığı”, kişinin sevdiğini düşündüğü kişiye ileri derecede takıntılı olması durumu olarak tanımlanır. Kişi, sevdiğini düşündüğü kişiyi, takıntılı bir biçimde, sürekli koruma, hatta onu sahiplenmiş gibi, onu sürekli denetimi altında tutma gereksinmesi içinde olur.

Takıntılı sevgi hastalığının, bir kişiye, tutku derecesinde, aşırı ilgi duyma, onunla ilgili olarak takıntılı düşünceler içinde olma, onu koruma güdüsüyle davranma, onu sahiplenici düşünceler ve eylemler içinde olma, kişilerarası etkileşimleri bağlamında onu aşırı kıskanma ve benlik saygısının düşük olması gibi birtakım belirtileri vardır.

Takıntılı sevgi hastalığı olanlar ayrılmayı bir türlü kabullenemezler. Bu kişilerin gösterdikleri belirtiler, kabul görmediklerinde ya da ilişkileri sonlandığında daha da ağırlaşabilir. Bu hastalığın, sürekli telefonla arama, telefonla süreli ileti (SMS) ya da e-posta gönderme, sürekli bir güvence verilmesi arayışında olma, tek bir kişiye takıntılı olduğu için, arkadaşlarıyla ya da aile bireyleriyle iletişim kurmakta artık güçlük çekiyor olma, takıntılı olduğu kişinin davranışlarını sürekli izleme ve nereye gittiğini ve ne yaptığını denetleme gibi başka birtakım belirtileri daha vardır.

Çevrenizde, “Beni bırakırsan kendimi öldürürüm”, “Sensiz yaşayamam”, “Beni bırakıp gitmene hiçbir zaman izin veremem”, “Sen mükemmel birisin, sensiz yapamam”, “Sen benim varlık nedenimsin”, “Yanımda olmadığında çıldıracakmış gibi oluyorum” diyen biri varsa, böyle bir hastalığının olduğundan söz edilebilir.

Takıntılı sevgi hastalığının tek bir nedeni yoktur ve bağlanma bozuklukları, sınırda (borderline) kişilik bozukluğu, takıntılı kıskançlık, sanrılı kıskançlık, erotomani ve takıntı-zorlantı bozukluğu gibi başka birtakım ruhsal bozukluklara eşlik eden bir durum olarak ortaya çıkabilir.

Böyle bir hastalığı olanlara, bu durumun üstesinden gelebilmeleri için birtakım önerilerde bulunulabilir. Bu kişiler, takıntılı sevdikleri kişiye karşı olan bütün duygularını bir kağıda yazabilirler ve bu duygularını simgesel olarak ortadan kaldırmak üzere, bu kağıdı daha sonra yırtıp atabilirler ya da içlerini döktükleri bu kağıdı yakabilirler; sevdikleri kişiyle bütün “sosyal medya” bağlantılarını kesebilirler; birlikte çekilen fotoğraflar ve verilen armağanlar da içinde olmak üzere, o kişiyi çağrıştıran bütün anımsatıcıları ortadan kaldırabilirler; bileklerine lastik bir bant takabilirler ve zihinlerine böyle bir takıntılı düşünce düşünce, bu bandı çekip bırakabilirler; okumak, yazmak, resim yapmak, bir müzik gereci çalmak gibi, odaklarını dağıtıcı, sağlıklı birtakım eylemlerde bulunabilirler ve başka arkadaşlarıyla zaman geçirerek kendilerini meşgul edebilirler. Ayrıca, bu durumun üstesinden gelebilmek için, psikoterapi görüşmelerine katılmak üzere, uzman bir terapistle iletişime de geçebilirler.

Aşk Patolojileri

Sevgiyi anlatmak güç olsa da, neyin sevgi olmadığını ya da sevgiye uzak olduğunu anlatabiliriz. İnsan, düşkün olduğu kişiye de kızabilir, yalnız kalmak isteyebilir. Ama karşıdaki kişi sağlıklı bir düşünce yapısına sahip değilse, bu geri çekilmeyi, üçüncü bir kişiye yönelik ilgi gibi algılayabilir. Veyahut sevdiğinin en ufak bir şey için bir başka kişiyle ilgilenmesini kendisine karşı ilgisizlik olarak yorumlar. Kendisinden beklenen her şeyi emir, her eleştiriyi küçümseme olarak kabul eder.

Bir insanın bir başkasına duyduğu körü körüne hayranlık da hayra alamet değildir. Kişi hayran olduğu insanı öylesine yüceltir ki onda hiçbir hata görmek istemez, hatayı ve sevdiğini yan yana kabul edemez. Böylesi bir bakış, çok kolay terk etme ve terk edilmeyi getirir. Şüphesiz sevdiğimiz insandan beklediğimiz şeyler vardır; sadakat, destek, tatmin hatta fedakârlık. Ancak beklentiler gerçekçi ve doğal olmalıdır.

Sevgi ile hastalık derecesinde sevgi arasındaki fark, sevgide sevme duygusunun önce gelmesi, diğerindeyse temel ihtiyacın güven olmasıdır. Kişi durumunun farkında değilse, ki çoğunlukla değildir, yaşadığı karmaşa zihnini bulanıklaştırır. Aslında onun ihtiyaç duyduğu, karşısında güvendiği birisinin olmasıdır. Sevgi sandığı şey de, kendisine gösterilen ilgiye duyduğu minnettir. Bağımlı kişilik örüntüsü olan insanlarda bu tip tepkiler sıklıkla görülür.

Sevme yeteneğini geliştiremeyen kişiler, minnetin dışında kalan unsurları, yani muhatabının kişiliğini, hususiyetlerini, ihtiyaçlarını, isteklerini, sınırlarını pek fazla önemsemezler. Bu tip ilişkilerde, ihtiyaçla sevgi birbirine karışır. Söz konusu kişiler, bazen sevgiyi bulsalar da buna inanamazlar. Çünkü ancak başkalarını gerçekten seven bir insan, kendisinin de sevilebileceğine ikna olur. Oysa bu kişiler sevilebilir olduklarına inanmıyorlardır. Sevme yeteneğinin kendileri de dahil kimsede olamayacağına şartlanmışlardır. Hep bir şüphe duyarlar, gerçek sevgiyle karşılaştıklarında bile kaygıya kapılabilirler. Duydukları kaygı dolayısıyla, farkında olmadan kendilerini sevgiden mahrum bırakabilirler.

Patolojik aşkın en belirgin özelliklerinden birisi, âşığın karşısındakini maniple etmesidir. Yani karşısındakini yönlendirmeye, zorla bir davranışa sevk etmeye yönelik tutumlar sergileyebilir. Adeta sevdiğine “Ben senden başka bir şey istemiyorum, senin için ölürüm, yeter ki beni sev” demektedir. Burada, gözden kaçmaması gereken bir zorlama vardır; kontrolü güç olan bir şeyi oluşturmak yönünde bir zorlama… Oysa olgun aşk özgür bırakabilmektir. Özgürlük, sevmek ya da sevmemek seçimini, sevilen kişiye bırakmaktır. Ne zaman karşı tarafın da nefes aldığı, onun da bir hayatının olduğu, herkes gibi onun da kimi zaman hata yapabileceği fark edilirse, o zaman aşk gerçek yaşama uyarlanmaya başlar.

Âşığın ileri giden tavırlarına hoşgörülü olan toplumumuzda, “sevdiğin için öl-öldür” öğretisinin yerleşik hale gelmesi, aşkın patolojik boyuta taşınmasının yolunu açmaktadır. Kendini köprüden veya çatıdan atmakla, üstünü başını yakarak intihar etmekle tehdit ederek, artık kendisinin olmayan -belki de zamanında kıymetini bilmediği- eşini geri kazanma çabaları çoğu zaman acıma duygusuyla karşılanır. Oysa burada geri çağrılan kişiye eziyet uygulanmakta, kişi belki de hiç istemediği bir ilişkiye katlanmak zorunda bırakılmaktadır. Sağlıklı bir ilişki bile duygu sömürüsü ve baskı altında uzun süre yürümezken, ortada patolojik bir durum varsa, güya “sevilen” kişi tehlikenin kucağına itilmiş dahi olabilir.

Aşk patolojilerinin tümünü “karşılıksız aşk sendromu” içinde inceleyenler vardır. Birincil aşk patolojilerinin yani herhangi bir hastalığın belirtisi olmaksızın ortaya çıkan -gerçek bir ilişki olsun ya da olmasın- aşk patolojisini yaşayan kişinin, normal dışı savunmalar geliştirdiğini biliyoruz. Geliştirilen savunmanın çeşidine bağlı olarak, patolojinin şiddeti değişmektedir. Savunmalarla beraber, kişilik özellikleri, yaşam koşulları, öğretiler, kültürel özellikler ve değişimlere paralel farklı aşk yaşantıları ortaya çıkar.

“Aşk” denilen olgu, bırakın patolojik durumları olağan seyrinde bile kimi zaman kişiyi psikolojik desteğe ve yardıma muhtaç bırakır. Aşk patolojilerinde durum hem seven hem de sevilen için çok daha zorlaşmıştır. Aşk patolojileri, başka ruhsal rahatsızlıkların seyri sırasında ikincil olarak da ortaya çıkabilir. Bu da sıkça rastlanılan bir durumdur.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu

Bağımlı kişilikler onaysız yaşayamazlar. Neredeyse nefes almak için dahi onay beklerler. Kendileri için önem taşıyan konularda bile onlar adına bir başkasının karar vermesini isterler. Herhangi bir karar alsalar da destek görmeden uygulamaya geçemezler. İş başvurularını dahi anne ya da babalarının yapmasını beklerler. İnsanları uzaklaştırmamak için kendilerine zarar verebilecek tekliflere dahi hayır diyemezler. En büyük zaafları hayır diyememektir. Kendilerinden beklenmeyen işleri bile üstlenmeye hazırdırlar. Onay görmek için kimsenin yapmak istemeyeceği işleri kolaylıkla kabullenirler. Eleştiriden çok fazla etkilenirler.

Yalnız kalmaktan ölesiye korkarlar. Ayrılıklar onları derinden etkiler. Yeni bir ilişkiye başlamadan, eskisinden vazgeçemezler. Yaşadıkları her ne kadar kendilerini zorlayan bir ilişki olsa da ona devam ederler. Yetersiz olduklarına o kadar çok inanırlar ki zaman içinde gerçekten yetersiz kişilere dönüşürler. Bağımlı kişiliklerin, genellikle sahiplenici, hükmedici özelliklere sahip kişilerle evlendikleri gözlenir. Hatta antisosyal erkeklerle birlikte olanlar da vardır. Dayak yemeye göz yuman kadınların ve alkolik erkeklerin büyük kısmı bağımlı kişilik yapısındadır.

Bağımlı kişilik yapısının gelişiminde ebeveynlerin etkisi büyüktür. Çocuklukta gerçek bir ihtiyaç olan anneyle yakın ilişki, yaş ilerlediği halde anne tarafından desteklenerek devam ettirilirse kişi kendi başına bir şeyler yapabileceğine inanamaz. Anne de buna inanmak istemez, çünkü bunu çocuğunun kendinden uzaklaşması olarak algılar.

Küçük yaşlardan itibaren getirilen yoğun kısıtlamalar, yasaklamalar ve çocuğa yanlış yapma hakkının tanınmaması, onun isyankâr ya da bağımlı bir kişi olmasına yol açar. Hatta öyle ebeveynler vardır ki, genç zaman içinde kendi evini kurup bağımsızlaşmak istese, olay sütünü helal etmemeye kadar ileri götürülür. Literatürdeki vakayı tekrarlarsak, 40 yaşına kadar annesini emen bir erkek hasta, annesinin ölümüyle ağır bir depresyona girmiştir. Burada annenin de hastanın da bağımlı yapıda oldukları çok açıktır. Annenin koruyuculuğunda gerçek dünyanın acımasızlığından korunan kişinin, bir terk edilme ile karşılaştığında yaşadığı ıstırabı düşünün… Kişi böylesi bir ıstırap yerine, gerekirse şiddete ve işkenceye bile katlanır.

Kişinin duyduğu bağımlılık ihtiyacı aşırı boyutlara ulaştığında, durum bağımlı olunan kişiyi tehdit etmeye kadar varır. “Beni terk edersen, çok kötü şeyler olabilir. Sonra bundan sen de sorumlusu olursun” diyerek karşı tarafa suçluluk duygusu yükleyebilirler. Yalnız bırakılmaktan ölesiye korkan genç bir kadın, kendisine zarar verme tehdidiyle eşinin şehir dışı seyahatlerine çıkmasına bile engel oluyordu. Bu durumdan bıkan erkek, ayrılmaya karar verdiğinde kadın için artık dünyanın sonu gelmişti. İntihara teşebbüs etmiş, neyse ki kurtarılmıştı. Kadının bağımlı kişiliğine yönelik terapi ile kısmen yol kat edilebilmiş ve kadın artık eşinin iş seyahatlerine katlanabilir hale gelmişti.

 

BAĞIMLI KİŞİLERLE AŞK

Edebiyat ve sinemada sıkça bağımlı kişilik ve ilişki örneklerini görürüz. Anna Karenina da bunlardan birisidir. Bağımlı aşkta aşırıya varan bir sevgi söz konusudur. Aşk insana acı veriyorsa “aşırı”lıktan söz edilebilir.

Şimdi bağımlı kişilerin öykülerine göz atalım:

“Orhan ile ayrılalı beş ay oldu. Aynı iş yerinde çalışıyor olmamız çok kötü. Onu her gün görüyorum. Eskisi gibi olalım istiyorum. Ama o kesinlikle reddediyor. Benim gerçek anlamda birlikte olduğum ilk kişi Orhan. Ondan önce de erkek arkadaşlarım olmuştu ama onlar kısa sürmüştü.

Orhan’la tanıştığımızda çok gençtim, 19 yaşındaydım. Her şey çok iyi gidiyordu. Ama o benim kendisine bağımlı yaşamamı istemedi. O ne yapmak istiyorsa ben ona uyuyordum. Orhan dışarı çıkmak istediğinde dışarı çıkıyor, istemediğinde evde kalıyordum. Zaten işte de bir aradaydık. Bütün zamanımı ona ayırıyordum. Sosyal hayattan kopmuştum. O okumadığı için ben de okulumu yarım bıraktım. Onu öyle bir hale getirmiştim ki, her söylediğini doğru kabul ediyorum. Orhan, kendisinin dışındaki insanlara karşı çok sert davrandığımı söylüyor.”

 

Bir başkavaka ise şunları anlatıyor:

“Ondan kopamıyorum, ayrılmış olsak da onu hâlâ çok özlüyorum. Beni o kadar çok sahiplenmişti ki… Sahiplenilmek çok hoşuma gidiyordu.

Şimdiye kadar hiçbir erkeğe güvenemedim, sadece ona güvenmiştim. Aramızda yedi yaş fark vardı. Çok yakışıklı diyemem, hatta görenler, çirkin olduğunu söylüyordu. Ama saygılı, karizmatik, insanı el üstünde tutmayı bilen biriydi. Konuşma tarzı beni çok etkilemişti. Bir dediğimi iki etmezdi. Ne istesem hemen yapmaya çalışırdı. Beni çok kıskanırdı. Hiçbir yere yalnız yollamazdı. Sadece yanında çalıştırdığı ve güvendiği bir kişiyle çarşıya gönderirdi.

Başta, birlikte geçirdiğimiz zamanlar çok güzeldi. Sonra problemler başladı. Bir ay olmuştu ki, arkadaşlarım onun evli olduğunu söylediler. Üstelik iki tane de çocuğu vardı. Önce söylenilenlere inanamadım, beni kıskandıklarını düşündüm. Kendisiyle konuştum, ona bakılırsa arkadaşlarım yalan söylüyorlardı. Sonra nüfus cüzdanını gösterdi, bekâr yazıyordu. Ondan sonra bu konuyu hiç açmadık.

Aradan üç ay geçmişti ki ailem durumu öğrendi. O sırada ben de hamile kalmıştım. Ailem ısrarla bu ilişkiye son vermemi istiyordu. Ben de onun hakkında söylenilenlere inanmadığımı söyledim, Orhan’dan ayrılmayı reddettim. Orhan’ın yanına kaçtım.

Önce çocuğun doğmasını istemişti ancak dördüncü ayda çocuğu aldırmak için beni zorladı. Çok zorlu ve kanamalı bir aldırma olayı yaşadık. Bu arada sorunlarımız da artmaya başlamıştı. Onu sevdiğimi kanıtlamak için idrarını içmemi istedi. Önce bu istek bana iğrenç geldi ancak onu sevdiğimi göstermek için bir yudum aldım. Aslında dışkısını da yememi istemişti, ancak onu yapamadım. Beni eve kapıyor, kimseyle görüşmemem için perdeleri sıkı sıkı örtüyordu.

Bir aradayken bana öyle güzel sözler söylüyordu ki… Ama kızdığında da sürekli dövüyordu beni. Tekmeliyor, tokat atıyor, aşağılıyordu.

Kaçtıktan bir süre sonra ailem bizi ihbar etti. Polisler izimizi buldular, karakola götürüldük. Aslında ailem muhafazakârdır ama neler yaşadığımı öğrenince tekrar eve dönmemi kabul ettiler. O da polislerle konuşup yeniden eşine dönmeye karar verdi. Eğer isteseydi, ben yine onunla kalırdım…”

Bağımlı ilişki ne kadar uygunsuz ve yıpratıcı olsa da, ondan vazgeçmek zordur. Nermin adlı bir danışanımız, 10 yılını tüketen bir bağımlı aşk yaşamıştı. Uğruna işini, evini, ailesini terk ettiği aşkı, kendisini defalarca aldattığı ve evlilik vaatleriyle oyalayıp her seferinde vazgeçtiği halde, Nermin bir türlü ondan kopamıyordu. Hatta terk edildiğine bile inanamıyordu. Ona göre bu bir yalan, kandırmacaydı.

Sigara, alkol, eroin bağımlılığı gibi sevgi bağımlılığı da oluyor. Sevilenden ne olursa olsun vazgeçememek… Tıpkı bağımlılık geliştirilen maddeler veya alkol, kişinin vücudunu bitirse de onlardan vazgeçilemediği gibi, bağımlı yapıdaki kişi için bağlandığı kişi her şeyin üstündedir. Sevdiği kişiden kabul görmek adına başkası gibi davranır. Onun tarafından kabul görmek, kendisiyle ilgili algılamasını olumlu yönde etkiler.

Sevdiğinin kendisinden uzaklaşmasını engellemek için sürekli onun davranışlarını kontrol eder. Bu şekilde ilişkide problem çıkmamasına ve ilişkiyi devam ettirmeye çalışır. Dolayısıyla karşısındaki kişinin düşünceleri, hissettikleri onun için çok önemlidir. Ancak her şart altında kabul görme, onaylanma ihtiyacı gerçek duygu ve düşüncelerini ortaya koymasını engellerse, ilişkide gerçek bir yakınlık oluşmaz.

Bağımlı kişi bütün enerjisini, ilişkiyi devam ettirmek için harcar. Bu nedenle kendisine ayırdığı zaman son derece sınırlıdır. Arkadaşlarına, kişisel gelişimine harcadığı vakit yok denecek kadar azdır. Dostlarıyla görüşse bile, yaptığı sohbetler hep sevdiğiyle, onun düşünceleriyle, hissettikleriyle ilgilidir. Cümleleri çoğunlukla onun ismiyle başlar.

Bütün dikkati ilişkiye odaklandığı için en ufak bir problemde bile rahatsız olur. Problemleri hemen karşısındaki kişiye yükler. Onun değişmesini ister. Her şey karşısındaki kişiye bağlıdır. Bu bağ, aslında ona kendisini güçsüz hissettirir. Kendini güçsüz hissetmekten korktuğu için de tam aksi davranışlar gösterir. Sert, yargılayıcı ve karşısındakini suçlayıcı tepkiler göstererek kendini korumaya çalışır. Ancak verdiği tepkiler, ilişkideki sorunların çözümünü engeller.

Bağımlı kişileri biliriz; yalnız kalmaktansa değer yargılarına, beklentilerine hiç uymayan işlerin ve ilişkilerin içine girebilirler. Çünkü kabul görmek onlar için vazgeçilmezdir. Normal şartlarda, insanlara bağlanabilme yetisi kişiyi koruyucu özelliktedir ancak abartılı bağlılıklar patolojilere yol açar. Bağımlı kişi, terk edilmeye tahammül edemez. Terk edildiğinde veya sevdiğiyle tekrar bir araya gelemeyeceğini anladığında, onun yerini dolduracak yeni kişiler bulmayı amaçlar. Çünkü sevdiği kişinin olmaması kendisinin de yok olması demektir. Kendi varlığı, bağlandığı kişiye bağlıdır. Nasıl kalp durduğunda yaşam sona ererse, ayrılık hali de seven için adeta yaşamı durdurur. Ayrılıktan bu denli korktuğu için, karşısındaki kişinin kendisini aşağılamasına, kendisiyle alay etmesine hatta aldatmasına tepki göstermez.

Aslında ne kadar kötü şeyler yaşarsa yaşasın, sevdiğinden kopamadığı için içten içe acı çeker. Duyduğu acı nedeniyle, ondan uzaklaşmaya çalışır fakat ayrılığa dayanamaz ve tekrar bir araya gelmek adına elinden geleni yapar. Sevdiğinin telefonuna mesaj atar, işyerine gider, kendisi acı çektiği için karşısındakinin de acı çekmesini ister ve ona hakaret eder.

Sürekli aynı şeyleri yaşamak, bir süre sonra yorgunluğa sebep olur. Ve bağımlı kişi ne kadar çaba sarf ederse etsin, ilişki günün birinde sona erebilir. Ayrılık gelip çattığında yaşanan hayal kırıklıkları nedeniyle depresyona kadar uzayan bir süreç başlayabilir.

 

Bağımlı kişinin karakteristik özellikleri

  • Ø Duygusal ihtiyaçların karşılanmadığı bir ailede büyümüş olmak
  • Ø Terk edilme korkusu yaşamak, ilişkinin bozulmaması için elinden gelen her şeyi yapmak
  • Ø Sevdiği mutlu etmek pahasına, kendisini sıkıntıya sokacak şeyleri göze almak
  • Ø Özsaygısı düşük bir kişiliğe sahip olmak
  • Ø İçten içe hayattan zevk alma hakkını kazanmak zorunda olduğuna ve aslında mutlu olmayı hak etmediğine inanmak
  • Ø Karşı cinsin ilgisine ve duygusal acıya bağımlı olmak
  • Ø Duygusal açıdan kolayca etkilenmek
  • Ø İlişkilerini problemli ve yardıma ihtiyacı olan birine tutunarak devam ettirdiği için kendi sorumluluklarına odaklanamamak
  • Ø Kibar, kararlı, güvenilir kişilerden ziyade içine kapanık, sıkıntılı, depresif karakterleri çekici bulmak
  • Ø Somut maddelere (uyuşturucu, alkol veya belirli bir yiyeceğe özellikle şekerli gıdalara) bağımlı olmak

 

Bu özelliklerin hepsi tamamıyla uymasa da, bağımlı kişilik yapısının genel özelliklerinin bunlar olduğunu söyleyebiliriz.

 

 

Obsesif Kompülsif (Takıntılı) Kişilik Bozukluğu

Obsesif kompülsif bozuklukta olduğu gibi, obsesif kişilikte de davranışlar, düşünceler ve detaylara odaklanma söz konusudur. Ancak işlevsellik hastalık düzeyindeki gibi bozulmaz. Ayrıca hastalıkta olduğu gibi belli noktalarda şiddetlenen bir durum değildir.

Obsesif kişiler detaylarla öyle çok uğraşırlar ki işin aslından uzaklaşırlar. Dolayısıyla işleri hiç bitmez. Aşırı titiz olmaları ve kusursuzluk için uğraştıkları için “ya hep ya hiç” kuralını uygularlar. Sherlock Holmes titizliğiyle davranırlar. Kuralları, kendileri için olduğu kadar çevredeki kişiler için de geçerlidir, bu konuda taviz vermeyecek kadar katıdırlar. Kurallara uymayanları kolay kolay affetmezler. O kadar ince eler sık dokurlar ki evlilik konusunda karar veremeyip yıllarca bekâr yaşayabilirler. Her konuda uzun uzun düşünür, meseleyi etraflıca tartar ama sonunda kararsız kalırlar. Bir çorap almak bile saatlerini alabilir, tezgâhtarı da bıktırırlar.

Sorumluluklarına sıkı sıkıya bağlıdırlar, buna çok dikkat ederler. Çalışkandırlar ve bu durum, çoğu kez onları başarıya ulaştırır. Ancak sıfır hata beklentisinde oldukları için kendilerini çok yorarlar.

Küçük bir olayı en küçük ayrıntısına kadar, bazen de tekrarlayarak anlatmaları bıktırıcıdır. “Sözün özü nerede” diye sorulmasına neden olurlar. Her şeyi mantıklı biçimde açıklama çabasında olmaları ilişkilerinde sıkıntı yaratır. Hatıralarını, geçmişi, yaşadıklarını bir kenara atamadıkları gibi eski eşyalarını, artık kullanmadıkları oyuncaklarını, eski gazeteleri, bile atamazlar. Evlerinde bunların hepsi için ayrılmış bir yer vardır. Zamanla evleri neredeyse çöp eve dönebilir.

Çocukta, özellikle tuvalet eğitiminin verildiği anal dönemde ( yaş arası) ebeveynler tarafından yapılan baskı ve uygulanan katı tutumların, bu kişilik yapısının gelişiminde önemli olduğu düşünülmektedir. Katı ebeveyn tutumlarıyla büyüyen çocuklar, küçücük bir hatada bile eleştirildiklerinden veya cezalandırıldıklarından, kendilerini daima düzenli, ciddi, başarılı olmak zorunda hisseder ve hata yapmama gayretine girerler. Kendi istek ve arzularını bastırırlar. Duygularını ifade etmekte zorlanırlar. Her konuda en ufak ayrıntıya dikkat eder ve eleştiri duymamaya çalışırlar. Bu kişiler yetişkinlikte de, ilişkilerinde hiçbir olumsuzluk yaşamamak için her ayrıntıya önem verirler; dolayısıyla kendilerini ilişkiye bırakamazlar. Uzak bir ihtimal dahi olsa, riske girmek istemezler.

 

OBSESİF KİŞİLERLE AŞK

“Hüsna ile on yıl önce tanıştık. On yıl boyunca büyük bir aşk yaşadık. On yılın sonunda davranışlarında değişmeler başladı. Benimle daha fazla birlikte olmak istediğini söylüyordu. Ben ona bunun mümkün olmadığını söylediğimde aşırı tepkiler göstermeye başladı. Ben onu bazen günlerce aramıyorum. O ise günde en az on kere beni arıyor. Sürekli rahatsız ediyor. Cevap verene kadar telefonu sürekli çaldırıyor. Konuştuktan sonra bir süre duruluyor. Ama ardından tekrar aramaya başlıyor. Son aradığında, ‘Bir ilaç olsa da beni uyutsa, uyandığımda seni hatırlamasam’ diyerek kapattı telefonu.”

Bir de daha alıştığımız daha ileri yaşlarda yaşanan bir hikâye anlatalım:

Ayşe 58, Mehmet 65 yaşındaydı. Tanışalı 2 yıl olmuştu. Ayşe, Mehmet’e âşık olduğunu düşünüyordu. “Her an onu düşünüyorum. Zihnim sürekli onla meşgul. Beğendiğim o kadar çok yönü var ki… Mehmet çok güzel konuşan bir adam. Kadınlara çok güzel davranıyor. Ancak özel bir ilgi göstermiyor. Onun asıl ilgilendiği şey, işi ve sosyal faaliyetleri. Bana içten davranmıyor. Aradığım zaman benimle konuşuyor, iyi davranıyor. Ama hiç ilk arayan o olmuyor, hep ben onu arıyorum. Aramadığı zaman kızıyorum ona. Konuştuktan sonra bir süre rahatlıyorum ama bir süre sonra yine sıkıntı duymaya başlıyorum. Onu hiç aklımdan çıkaramıyorum.”

Obsesif âşık mükemmeli arar ve aradığını bulduğuna inandığında ona ulaşmak için çabalar. Sevdiği kişi her yönüyle onun istediği gibi olmalıdır. İstemediği bir davranışla karşılaşırsa tolerans göstermekte zorlanır. Sevdiğinin her davranışının doğru olması gerekir, hatalı davranışa tahammül edemez. Hataya tolerans gösterememesi, karşısındaki kişiyi incitir ve onda yetersizlik hissi uyandırır. Karşı taraf, obsesif âşığın düşünce sistemine uygun davranmaya başlarsa da, bir süre sonra ilişki kendisi için mutsuzluk veren bir hal alır.

Obsesif âşık hata yapmaktan korktuğundan, âşık olduğu kişinin duygularını anlayabilmek için ayrıntılara dikkat eder. Detaycılığı ve kurallara verdiği önem, kendisine verilen sözleri kesinlikle unutmamasına yol açar. Verilen sözler yerine getirilmediğinde öfkelenir ve hayal kırıklığı yaşar. Gereğinden fazla tedbirli olması ve sürekli duygularını kontrol etmeye çalışması, kurduğu ilişkilerde iletişim problemlerine neden olur.

Obsesif âşık için belirsizlik çok rahatsız edicidir. Belirsizliği hissetmemek için sevdiği kişiyi daima arar, onu görmek için çabalar. Onun gittiği yerlere gider, sesini duyabilmek için telefon eder.

Obsesif âşık sorun yaşandığında bunun nedenini bilmek ve sorunu çözmek ister. Pasif tepkiler, konuşmama, surat asma onu çok rahatsız eder. Bu nedenle sorunların net bir şekilde ifade edilmesi onunla girilen ilişkiyi olumlu etkiler. Ona verilen sözleri tutmaya azami gayret sarf edilmeli, tutulamayacak sözler verilmemelidir. Onu eleştirirken somut açıklamalarda bulunmak, söylenilenleri dinlemesini sağlar.

 

 

 

adminT+

İlişkili Yazılar

Takıntılı Aşk

Takıntılı Aşk

Takıntılı aşk kavramına aynı zamanda aşk bağımlılığı ya da ilişki bağımlılığı da diyebiliriz. Tanım olarak takıntılı aşk; kişinin gerçek yada ulaşılamayan (platonik) bir aşkı takıntı haline getirip bütün benliğini ona adaması, hayatını ona göre yönlendirmesi çok yoğun duygular yaşaması fakat bu aşkın gitgide kişinin kendine ve çevresindekilere zarar vermeye başlaması kişinin günlük hayattaki işlevselliğini azaltmasıdır. Takıntılı aşık yalnızca aşık olduğu kişinin onu mutlu ve tatmin edebileceğine inanır. Onsuz bir hiç olduğunu düşünür ve kişi kendini mutsuzken, aşık olduğu kişinin de mutlu olmasını istemez. Aslında kişi kafasında bir illüzyon oluşturmuş ve aşık olduğu kişi için oluşturduğu anlama aşık olmuştur. Takıntı sınırları aşıldığında tehlikeli sonuçlar da doğurabilir; aşık olunan kişiyi, takip etme, şiddet uygulama, taciz tecavüz, cinayet, kişinin intihar etmesi gibi

Takıntılı aşkın en önemli tetikleyicisinin kişinin aşık olduğu kişi tarafından reddedilmesi olduğu düşünülmektedir. Fiziksel veya duygusal yönden reddedilen kişi devamlı kendini kabul ettirmek ve erişebilmek için çabalamaktadır. Takıntılı aşkın ortaya çıkmasında çeşitli sebepler olduğu düşünülmektedir. Bunlardan en önemlisi, kişinin bebeklik çağında kendisine yeterince ilgi ve sevgi göstermeyen annesi(ya da ona bakan kişi) ile güvenli bir bağ oluşturamamasıdır. Bunu oluşturamamış çocuklar anneleri yanlarından her ayrıldığında ağlamak, korkmak, yoğun endişeye kapılmak, bazen tam tersi anneden uzaklaşmak gibi sağlıklı olmayan davranışlar gösterir. Anne ya da çocuğa bakan kişi ile kurulamayan bu güvenli bağ kişinin gelecek romantik ilişkilerinde de aynı şekilde çaresizce bu ilgi ve sevgi arayışına girmesine neden olmakta  ve uçlara gidilebilmektedir.  Yine aynı şekilde çocuklukta yaşanmış ve çocuğun derin bir değersizlik hissetmesine neden olan olaylar, travmalar da ileride takıntılı aşk oluşturmasına neden olmaktadır. Ayrıca ileride madde bağımlılığı yada alkolizm olmasının da takıntılı aşk için bir risk faktörü olduğu düşünülmektedir.

Kişinin hayatına bir anlam katamamış olması, kendini tatmin etmeyen bir iş hayatı, veya sosyal çevreye sahip olması ve bununla beraber gelen sıkıntı ve anlamsızlık hissi de takıntılı aşkın nedenlerinden biridir. ayrıca buna eşlik eden başarısızlık, düşük özgüven, kırılganlık ve zayıflık hissi kişide yoğun endişe oluşturmakta  ve kişi bu endişeyi kafasında oluşturduğu aşka yönlendirerek bu şekilde dışarı vurmaktadır. bununla birlikte kişi kafasında oluşturduğu takıntılı aşk ile varoluşuna bir anlam katmakta ve önemli bir boşluğu doldurduğunu düşünmektedir. Bu sebeple de aşk karşılıklı olmadığında yine de bunun peşinden umutsuzca gitmekte, kıskançlık krizlerine girmektedir.  Takıntılı aşk yaşayan kişilerde görülen bir başka özellikte kendilerini çevrelerinden daha özel ya da daha farklı görme eğiliminde olmalarıdır. Genelde fark edilen bir başka gösterge de takıntılı takıntılı olarak aşık olunan kişinin ulaşılamaz ya da eşit olunmayan bir seviyede özelliklere sahip olmasıdır. Evli olması, çok daha yaşlı veya genç olması, farklı bir sosyal kesimden olması, çok uzakta olması ya da platonik olması gibi.

Takıntılı aşıklarda genelde depresyon, davranış bozukluğu, bağımlı kişilik özellikleri, kaygı bozukluğu, takıntılı kişilik yapısı, bilişsel çarpıtmalar ( olayları  olduğundan farklı algılama, değerlendirme ve yorumlama eğilimi) takıntılı aşk ile tetiklenmiş psikiyatrik hastalıklar (örneğin şizofreni) madde bağımlılığı ve düşük hayat işlevselliği sıkça görülmektedir. Bu tür psikolojik problemlere karşı karşıya kalan kişilerin, uzman desteği almaları gerekmektedir.

Uzman Klinik Psikolog Şirin Hacıömeroğlu Atçeken - DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi

DBE Yetişkin ve Aile Psikolojik Danışmanlık Merkezi
Bizi Arayın  Terapistlerimiz

Benzer İçerikler :

Tüm Evli Çiftlerin Tartıştığı 6 Konu

Tüm Evli Çiftlerin Tartıştığı 6 Konu

Çok mutlu ve istikrarlı evliliklerde bile, sık sık ortaya çıkan belli başlı problemler bulunmaktadır. Evliliklerin Yürümesi için Sahip Olunması için

Aşk ve Nefret

Aşk ve Nefret

Aşık olma hali, çok yoğun duyguların yaşandığı, benliğin unutulup tamamen karşındakine odaklanıldığı ve partnerin kişinin kafasındaki bir şablona göre

İlginizi Çekebilir :

Aşık Anne Sendromu

Aşık Anne Sendromu

Evlilik; iki kişinin aile kurmak üzere, kanunların uygun gördüğü şartlarda, ruhen ve bedenen ömür boyu sürecek şekilde bir araya gelmesi diye tanımlanır. Bu

DEPREM PSİKOLOJİSİ VE ÖNERİLERİ

DEPREM PSİKOLOJİSİ VE ÖNERİLERİ

Bu zorlu süreçte hepimiz yaralar aldık, kayıplar verdik. Fırtınanın yarattığı siste varacağımız noktanın tam olarak neresi olduğunu bilemiyor ve kayıplarımızın

Sitemiz performansını artırmak ve kullanıcı deneyiminizi geliştirmek için çerezler kullanmaktadır ve bu web sitesini kullanmaya devam ederseniz, çerez kullanımını kabul etmiş olursunuz. Kullandığımız çerezler hakkında daha fazla bilgi edinmek için çerez politikamızKabul Et

Saplantılı aşk yüzyıllar boyunca edebi eserlerde romantik bir şekilde tasvir edildi. Romeo ve Juliet'in aşkları için intihar etmelerinden tutun da birçok romantik filmde dahi birinin saplantılı bir şekilde aşık olması, yıkıcı davranışlara sebep olabilecek bir tavırdan çok imrenilesi bir şeymiş gibi anlatılıyor. Oysa saplantılı aşkın akıl sağlığı problemlerinin habercisi olduğunu biliyor muydunuz?


Sağlıklı ve saplantılı aşk arasındaki en temel fark: Saplantılı aşkta partnere karşı duyulan ilk baştaki aşırı heyecan ve hayranlık dolu hislerin zaman içinde saplantı derecesine varmasıdır. Saplantılı aşk ve delüzyonel (kuruntulara dayanan) kıskançlık akıl sağlığı problemlerinin habercisidir ve yetişkin kişilerin yüzde 'inde görülür. Delüzyonel kıskançlıktan muzdarip olan kişiler mesela bir iş arkadaşı, eşleri ya da partnerlerini dışarıda gördüğünde selam verse ya da eş veya partnerleri sokaktan geçen birine biraz dikkatli baksa, hemen onları sadakatsizlikle suçlarlar.


Alkol bağımlısı olan erkeklerin delüzyonel kıskançlık geliştirmeye özellikle daha yatkın oldukları belirlenmiştir. Kadınlarsa, bir yabancıdan ziyade tanıdıkları birine karşı saplantılı aşk duymaya daha yatkındırlar. Saplantılı aşka tutulan kadınlar genelde hayatlarının bir döneminde kendilerine yardımcı olmuş kişilere karşı bu tür bir aşk geliştirirler. Pek yaygın olmasa da saplantılı aşkın şiddet içerdiği vakalarda, erkek ve kadınların eşit oranda şiddete başvurduğu görülmüştür. Kişide saplantılı aşk gelişimine zemin hazırlayan risk faktörlerinden biri kişinin tam zamanlı bir işinin olmaması, ve ailesinde psikiyatrik problemleri olan, özellikle de delüzyonel bozukluk yaşayan bireylerin bulunmasıdır.


Saplantılı aşk, sağlıklı bir aşktan bağımlılık yapan bazı özellikleri nedeniyle ayrılır. Örneğin saplantılı aşktan muzdarip bir kişi sevdiği kişiyle çok fazla zaman geçirmek ister, sürekli onu düşünür ve sevdiği kişiyle her an beraber olmak için bazı uçuk davranışlar sergiler. Bu kişiler eğlenceli faaliyetlere ya da diğer sosyal ilişkilerine neredeyse hiç vakit ayırmaz ve hatta artık işlerini bile yapamayacak duruma gelirler. Saplantılı bir şekilde birine aşık olan kişi, sevdiğini hep kendine yakın tutmak için bazı kontrol yöntemlerine başvurabilir. Bu kontrol yöntemleri, harcanan parayı ya da yenilen yemeği kontrol etmek; fiziki takip veya tacizde bulunmak şeklinde gerçekleşebilir. Saplantılı bir aşk yaşayan kişi ve onun aşık olduğu kişi birbirlerine bağımlı ya da eş bağımlı olabilirler. Saplantılı aşktan muzdarip kişiler aşık oldukları kişiye sanki bir madde bağımlısı gibi davranabilirler. Buna karşılık olarak, saplantılı aşkın hedefindeki kişi saplantılı davranış ve isteklere karşı kesin çizgiler çizmekte ve sınır koymakta zorlanabilir.”


Psikolog Mehmet Başkak, bir kişinin saplantılı aşktan muzdarip olduğunu gösteren uyarı sinyallerini şöyle sıralıyor:


  • Düşük özgüven/ aşırı derecede onaylanma beklentisi,
  • Aşık olduğu kişi hakkında sürekli konuşma isteği,
  • Aşık olunan kişiyi sürekli arama, mesaj/mail gönderme, onunla her an beraber olmayı isteme,
  • Aşık olunan kişiye onu bıktıracak derecede aşırı ilgi gösterme,
  • Biriyle ilgili aşırı boyutta iyi ya da kötü duygular hissetme, dengeli olamama,
  • Aşık olunan kişinin sadece olumlu ya da olumsuz yönlerine odaklanma,
  • İşe, eğlenmeye, sosyalleşmeye ve aşık olunan kişi dışında kalan hayattaki diğer kişi ve konulara konsantre olmada zorluk çekme,
  • Aşık olunan kişinin hayatını ve yapıp ettiklerini takip ya da kontrol etme girişimlerinde bulunma.


Psikolog Mehmet Başkak, saplantılı aşkı teşhis etme süreçlerinde, kişide saplantılı aşk belirtilerinin yanında bazı ruhsal bozuklukların belirtileri de var mı ona bakmak ve varsa bu bozuklukların tedavisine öncelik verilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu ruhsal bozukluklar mesela şizofreni, bipolar bozukluk, delüzyonel bozukluk ya da organik (bir tıbbi durumdan kaynaklanan) beyin sendromu olabilir.


Psikolog Başkak, saplantılı aşkın nasıl tedavi edileceği konusunda şu bilgileri verdi: “Saplantılı aşkın tedavisinde hem aşık olan hem de aşık olunan kişi için, özellikle de bu iki kişi halihazırda bir ilişki yaşıyorlarsa, sıklıkla psikoterapiye ihtiyaç duyulur. Danışmanlık hizmeti almak da faydalı olabilir. İki partner de ilişkilerini sağlıklı bir şekilde hayallerinde canlandırabilir ve özgüvenlerini artırmaya yönelik onaylama cümleleri ve diğer bazı teknikleri kullanmayı öğrenebilirler. Saplantılı aşktan muzdarip olan kişi tehditkar ya da tehlikeli davranışlar sergileyemeye başlamışsa o zaman bazı yasal adımlar atmak, polis ve savcılık nezdinde bazı önlemlerin alınmasını sağlamak gerekebilir.”


Peki sağlıklı aşk dedikleri nedir? Uzman Klinik Psikolog Mehmet Başkak, sağlıklı aşkı şöyle tarif ediyor: “Partnerine aşırı derecede hayranlık duyma ve onu delicesine sevme dönemi genellikle sağlıklı bir aşk ilişkisinin ilk aylarında görülür. Kişi, sürekli aşık olduğu kişiyi düşünür ve her dakikasını onunla geçirmek ister. Sağlıklı bir aşk ilişkisi genelde zaman içinde değişime uğrar. O ilk başlardaki aşırı yoğun duygular ve heyecan sona erer. Sağlıklı bir aşk, yıllar içinde olgunlaşır ve eşler birbirlerine karşı sadakat, arkadaşlık, fedakarlık ve saygı hisleriyle dolar. Sağlıklı bir aşkta her iki partner de birbirleri tarafından sevildiklerini, önemsendiklerini ve birbirlerine saygı duyduklarını samimi bir şekilde hissederler. Böyle bir ilişkide, partnerlerden her birinin kendine ait bireysel bir alanı vardır ve partnerler, aşk ilişkileri dışında, bireysel olarak kendi profesyonel hayatlarını sürdürme, eğlenme ve yeni arkadaşlıklar edinme imkanına sahiptir.”


nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir