avurdunu şişirmek ne demek / Avurt Şişirmek Ne Demek? | funduszeue.info

Avurdunu Şişirmek Ne Demek

avurdunu şişirmek ne demek

Avurt (veya avurtlarını) şişirmek anlamı nedir? , Avurt (veya avurtlarını) şişirmek ne demek ?

Avurt (veya avurtlarını) şişirmek

anlamı

'Avurt (veya avurtlarını) şişirmek' 4 kelime ve 30 harften oluşmaktadır.

avurt (veya avurtlarını) şişirmek foto galeri
  • nedir yanağın iç tarafındaki boşluğu su veya havayla doldurup şişkin duruma getirmek

Avurt (veya avurtlarını) şişirmek ile ilgi cümleler (0)

"avurt (veya avurtlarını) şişirmek" ile ilgili cümle görmek istiyorsan, aşağıdaki "Cüme Ekle" butonuna basarak şansını deneyebilirsin.

PaylaşPaylaşPaylaşPaylaşPaylaş


Atasözü, deyim ve birleşik fiiller'de avurt (veya avurtlarını) şişirmek
  1. avurt satmak (veya avurt zavurt etmek) : beceremeyeceği şeyleri becerebilecekmiş gibi konuşmak

  2. avurt (veya avurtlarını) şişirmek : yanağın iç tarafındaki boşluğu su veya havayla doldurup şişkin duruma getirmek

  3. avurtları çökmek (veya birbirine geçmek) : çok zayıfladığı yüzünden belli olmak

  4. avurdu avurduna geçmek : çok zayıflamak


Harf Analizi

  1. - Ünlü harf (12 tane) : a,u,e,ı,i
  2. - Ünsüz harf (16 tane) : v,r,t,y,l,n,ş,m,k
  3. - Kalın Ünlüler : (3 tane) : a,u,ı
  4. - İnce Ünlüler : (2) : e,i
  5. - Sert Ünsüz : (3) : t,ş,k
  6. - Yumuşak Ünsüzler : ( 6) : v,r,y,l,n,m
  7. - Bilinmeyen karakter (2) : ( )

Yeni Bir Kelime Öğren?



Muhsinler (iyilik yapanlar)a bu Kur`ân`da indirildiği şekilde amelde ihsan yapanlar. Bakara Sûresi`nin başında "müttekiler için bir hidayettir." (Bakara, 2/2) buyurulmuştu. Burada ise; "İhsanda bulunanlar için bir hidayet ve rahmettir" buyuruluyor. Nişâbûrî tefsirinde der ki: "Burada `muhsinin` (ihsanda bulunanlar) denildiği için bir de rahmet ilâve buyurulmuştur. Çünkü ihsan derecesi takvanın üzerindedir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) "İhsan, Allah`ı görüyormuşsun gibi O`na ibadet etme n dir." buyurmuştur. Allah Teâlâ da "Allah, şüphesiz müttekilerle ve ihsanda bulunan (iyilik yapan) kimselerle beraberdir." (Nahl, 16/) ve "İyilik ve güzel amel yapanlara, daha

güzeli var ve bir de fazlası vardır." (Yunus, 10/26) âyeti kerimeleriyle buna işaret buyurmuştur. Burada "gaybe inanırlar." (Bakara, 2/3) kaydının zikredilmemesi de bunu destekler.

Laf eğlencesi: Eğlence söz; insanı oyalayan, işinden alakoyan sözler, asılsız hikâyeler, masallar, romanlar ve tarih kılıklı efsaneler, güldürücü lâkırdılar, gevezelikler, nağmeler gibi eğlendirici sesler. Bu âyetin iniş sebebinde deniliyor ki: Nadr b. Hâris ticaretle Faris`e (İran`a) gidiyor. Acemlerin hikâyelerini, efsane kitaplarını getiriyor ve bunları Kureyşe okuyarak: "Muhamm e d, size d ve Semûd hikâyeleri söylüyor gelin ben size Rüstem`in, İsfendiyar`ın, Kisraların hikâyelerini anlatayım." diyor ve bu şekilde birçoklarının Kur`ân dinlemesine engel oluyordu. Bundan başka güzel bir şarkıcı câriye almış, birinin müslüman olacağı n ı işittiği zaman onu alıp câriyesine: "Haydi buna yedir, içir, söyleyiver." der, böylece eğlendirip: "Gördün ya bu, Muhammed`in çağırdığından, namazdan, oruçtan, onun önünde çarpışmaktan daha iyi değil mi?" dermiş. İbnü Hatal da bir câriye almış, sövüp sa y mayı şarkı olarak söylermiş. yetin sonunda "İşte onlar için" diye çoğul kipi getirilmesine bakılırsa, bunların hepsinin de âyetin iniş sebebinde dahil olması gerekir. Tefsircilerin çoğu bunu şarkı ile tefsir etmişlerse de muhakkik âlimlerin tercihi, açık şekliyle genel olmasıdır. Bununla birlikte burada asıl kötülemenin hikmeti şununla anlatılmıştır: Bilmeyerek, Allah yolundan sapıtmak; yani saptırdığını hissettirmeden, yaptığı işin sonunu sezdirmeden dini, ahlâkı bozmak ve onu, yani Allah yolu n u, hak dinini eğlence yerine tutmak için. Hafs, Hamza, Kisâî, Yakub kırâetlerinde nasb ile (son harekesi üstün olarak), diğerlerinde ref` ile (son harekesi ötre olarak) okunur. Bu durumda "bilmeyerek" ifadesi "satın alır" kısmına bağlanabilirse de nasb kırâetinde dalâlin (sapıtma) kaydı olması gerekir.

Ra`d Sûresi`nde "Allah O`dur ki, gökleri gördüğünüz (şekilde) direksiz olarak yükseltti." (Ra`d, 13/2) âyetinin tefsirine bakınız. Bu âyet, Allah Teâlâ`nın kuvvet ve hikmetini zihinlere yerleştirmek suretiyle tevhidi hazırlıyor. Ve onun için "indirdik" ile "verdik" ifadelerinde gaibden (üçüncü şahıstan) mütekellime (birinci şahısa) iltifat buyuruluyor (dönülüyor).

İşte bu anlatılanlar, Allah`ın yarattığı. Haydi gösterin bana ondan berikiler ne yaratmış? Hiç. Fakat o

zalimler; yani yaratma ve ilâhlık kavramlarına haksızlık ederek pek büyük zalim olan, Allah`a ortak koşma suçunu işleyen müşrikler açık bir sapıklık içindedirler. Açık olan bir gerçekten sapıyorlar ki, bunlarda iki yönden haksızlık ve şaşkınlık vardır. Bir taraftan yaratılmışa yaratıcı kudreti isnad ederek, filan şunu yarattı, falan şunu yarattı, diye yalan söylerler; bir taraftan da hiçbir şey yaratmadığı bilinen şeylere taparlar.

Şimdi burada şöyle bir soru hatıra gelebilir: İlim ve hikmet, fen ve sanat ile insanlar tarafından birtakım şeyler yapılmıyor mu? Bunlar birer yaratma değil midir? denilebilir. Buna karşı hikmetin Allah vergisi olduğu ve dolayısıyle hikmetle yapılan şeylerin de yar a tıcısının Allah olduğu bilinerek O`na şükredilmesi lazım geleceği ve hakîm (bilge) kişinin görüşünde de şirkin çok büyük bir zulüm olduğu anlatılarak buyuruluyor ki:

Meâl-i Şerif

Andolsun ki biz, Lokman`a "Allah`a şükret!" diye hikmet verdik. Kim şükrederse kendi iyiliğine eder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye layıktır.

Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: "Yavrucuğum! Allah`a ortak koşma, çünkü Allah`a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür."

Gerçi biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. (Biz insana): "Bana, anana ve babana şükret" diye de tavsiye ettik. Dönüş, ancak banadır.

Bununla beraber eğer her ikisi de bilmediğin bir şeyi, bana ortak koşman hususunda seni zorlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin ve bana yönelenlerin yolunu tut. Sonra dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.

"Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır."

"Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir."

"Hem insanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme)

ve yeryüzünde ça lımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez.

Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.

Şanım hakkı için Lokman`a hikmet verdik. Lokman Hakîm`in kim olduğu hakkındaki rivayetlerin özü, Ebus-Suud`un nakline göre şudur: "Lokman b. Bâurâ ki, Azer evladından olup, Eyyub (a.s.)ın kız kardeşinin veya teyzesinin oğlu imiş. Uzun zaman yaşamış, Davud (a.s.)a yetişmiş ve ondan ilim almış ve onun peygamber oluşundan önce fe t va da verirmiş. Sanat sahibiymiş. İsrailoğullarında kadılık ettiği de söylenmiş." Bazıları bunun bir peygamber olduğunu söylemişlerse de, çoğunluğun görüşüne göre peygamber değil, bir hakîm (bilge) idi. İbnü Rüşdün "Tehâfüt"ünde dediği gibi her nebî hakîm ise de her hakîm nebî değildir.

"Allah, hikmeti dilediğine verir. Her kime hikmet verilirse ona birçok hayır verilmiş olur." (Bakara, 2/) âyetinde hikmetin tarifi hakkında geniş açıklama geçmişti. Burada da diyorlar ki, "âlimlerin örfünde hikmet; insan nefsinin teorik ilimleri iktibas edip, tatbikatta üstün fiilleri gücü ölçüsünde tam bir meleke kazanarak kemale erdirmesidir." Yani hikmet, bazen teorik ve bazen bilimsel olarak tarif edilirse de tam mânâsıyla hikmet, illet ve sebepleri bilerek, g ayeye isabet edecek şekilde ameli ilme, ilmi amele uydurmaktır. Bunun için kendine hikmet verilene birçok hayır verilmiş olduğu beyan buyurulmuştur. Allah Teâlâ`nın âlemde hikmetiyle koyup tahsis buyurduğu sebepleri ve hükümleri, yani kanunları keşfederek ondan birtakım ilmî sonuçlar çıkarma yeteneği, şüphe yok ki, Allah`ın büyük bir vergisidir. Hakîm (bilge) olan kimseye yakışan da ilim ve amel bakımından bunun şükrünü yerine getirmektir. Nitekim şöyle buyuruluyor: Lokman`a hikmeti verdik ki, şükret Al l ah`a diye. Bu şükrün ilmî yönü önce o hikmetin, Allah Teâlâ`nın bir vergisi olduğunu bilerek Allah`ı şirkten tenzih etmektir. Amelî yönü de işlerinde takip ettiği gaye ve maksatlarında kendi heveslerini değil, Allah`ın rızasını gözetmektir.

Ve her kim şükrederse sırf kendi lehine şükretmiş olur. Çünkü sonunda faydası kendine ait olur. Fakat kendine hikmet verilenler içinde nankörlük ederek küfre sapanlar da bulunduğuna işaret ile buyuruluyor ki: Ve her kim de nankörlük ederse; o hikmeti Allah`ta n bilmeyip de, ben yapıyorum, ben yaratıyorum diyerek şükretmez de suistimal ederse kendi

aleyhine etmiş olur. Çünkü Allah ganidir, ihtiyacı yoktur, hem hamiddir, zatında övgüye layıktır. Hamiddir, hiç kimse övmese bile kendini övmesini bilir. Yahut mahmuddur, bütün yaratıklar O`na, kendi hal lisanlarıyla hamdederler. Filan filozof hikmet adına küfre düşerse O`na hiçbir zarar eriştiremez, kendi kınanmış olur.

Bu taksimden sonra Lokman`ın şükrünü nasıl yerine getirdiğine dair hikmet ve ahlaktan bir iki örnek anlatılarak buyuruluyor ki: Ve hani, yani unutma, daima an o vakti ki, Lokman da oğluna dedi. O`na vaaz ediyordu; öğüt veriyordu. Ragıb`ın açıklamasına göre, vaaz, korkutmaya yakın bir sıkıştırmadır. İmam Halil ise kalbi inceltecek şekilde h ayrı hatırlatmak demiştir ki, daha güzeldir. Oğulcuğum, yavrum dedi, Allah`a şirk koşma çünkü şirk, çok büyük bir zulümdür. Yahut and olsun ki şirk, çok büyük bir zulümdür. Önce bir zulüm, bir haksızlıktır. Çünkü zulüm, bir şeyi yerinden başa b i r yere koymaktır. Allah`ın hakkını, Allah`tan başkasına vermektir. Aynı zamanda "Andolsun ki biz demoğullarını üstün bir şerefe nail kıldık.." (İsrâ, 17/70) âyetinin ifadesince Allah`ın şerefli kıldığı, şeref verdiği insan nefsini mahlûka ibadet etti r erek alçak ve zelil kılmaktır. İkinci olarak büyük bir zulümdür. Çünkü bu mabutluğu hiç yeri olmayan ve olmasına hiçbir şekilde imkan bulunmayan bir mevkiye koymaktır. Zira Zeyd`in malını alıp da Amr`e vermek zulümdür. Çünkü Zeyd`in malını Amr`ın eline ko y maktır. Fakat hibe veya satış gibi temlik (milk yapma) sebeplerinden birisiyle o malın önceden veya sonradan Amr`ın milki olabilmesi, mümkündür. Halbuki şirk koşmak mabudluğu Allah`tan başkasına vermektir. Allah`tan başkasının ise mabud olmasına hiçbir şe kilde cevaz ve imkan yoktur.

"Biz insana vasiyet ettik" Bu iki âyet, Lokman`ın öğütlerini hikâye esnasında ve şirki yasaklamayı tekit akışı içersinde söz münasebeti suretiyle mu`teriza (ara cümlesi) halinde başlı başına ilâhî bir kelamdır. Rivayet edildiğine göre Sa`d b. Ebî Vakkas (r.a.) ile anası hakkında inmiştir. Şöyle ki: Adı geçen anasına itaat eden bir kimseydi. İslâm`a girdiği zaman anası: "Ey Sad! Sen ne yaptın? Eğer sen bu yeni dini bırakmazsan yemin olsun ki, ben yemem, içmem, niha y et ölürüm. Sen de benim yüzümden `Hey anasının katili!` diye kötü bir isimle anılırsın demiş. O da: `Yapma ana, ben bu dini hiçbir şey için terketmem` demiş. Anası da iki gün, iki gece yememiş, kuvvetten düşmüş. Bunu gören Sa`d, `Anneciğim! Bilesin ki, va l lahi yüz canım olsa da birer

birer çıksa, ben bu dini hiçbir şey için terk edemem, artık dilersen ye, dilersen yeme, demiş. Bunun üzerine anası yemeğini yemiş. İşte bu iki âyet veyahut ikinci âyet bu sebeple inmiştir.

Vehin, vehin üstüne, bu sıfat tamlaması "ana"dan haldir. Vehn, harekette zayıflıktır. Yani anası günden güne ağırlaşmak suretiyle zayıflık, zayıflık üstüne. Süt kesimi de iki yıldadır. Bunun zahirinden emzik süresinin en çoğunun iki sene olduğu anlaşılıyor ki, İmam Ebu Yusuf ve İm a m Muhammed ile İmam Şâfiî`nin görüşleridir. Fakat İmam-ı Azam, ihtiyat olmak üzere Ahkâf Sûresi`nde gelecek olan "Ana karnında taşınması ile sütten kesilmesi otuz aydır." (Ahkaf, 46/15) âyeti ile otuz ay olduğunu söylemiştir. Bununla beraber fetva İma m eyn`in görüşüne göredir. Şükret diye. Bununla "vasiyet ettik" ifadesi tefsir ediliyor. Yani şöyle, diye tavsiye ettik ki, şükret. Bana ve anana babana. Birisi peygamber (s.a.v.)e "Ben kime iyilik edeyim?" diye sormuştu. Buyurdu ki: "Anana, sonra y i ne anana, sonra yine anana. Ya ondan sonra?" dedi, "babana" buyurdu. Anaya babaya şükür, haklarını gözetmek, itaat ve iyilikte bulunmak ve dua etmektir. İsrâ Sûresi`nde özellikle açıklanmıştır. (İsrâ, 17/ âyetlerin tefsirine bkz.) Dönüş ise bana d ır. Yani şükredip etmediğinizi o zaman ben sorarım. Bu cümle, Allah`a şükrün daha önemli ve önce olduğunu anlatmak suretiyle ikinci âyetin hükmüne bir hazırlıktır.

Bununla beraber, yani anaya babaya da şükrü insana tavsiye etmiş olmamızla beraber, onlar seni bana şirk koşasın diye zorlarlarsa sence hakkında hiçbir bilgi olmayan, yani hiçbir ilimde yeri olmayıp, imkansız olan şirki isnad ettirmek üzere seni sıkıştırırlarsa o hususta ikisine de itaat etme de onlara normal şekilde yardımcı ol. Yani günaha iştirak etmeksizin şeriatın razı olacağı iyilik ve insanlığın gerektireceği şekilde beraberlerinde bulun. Mesela yemek, içmek, giymek gibi ihtiyaçlarını düzene koymak, eziyet etmemek, ağır söylememek, hastalıklarına bakmak, vefatlarında de f netmek gibi dünyaya ait yardımlarını yap. Din işine gelince bana yönelmiş olan samimi, ihlâslı tek Allah`a inanan kimsenin yolunu tut. Sonra hepinizin dönüşü banadır, o zaman ben size neler yaptığınızı haber vereceğim.

Yavrum, gerçekten o yaptığın iyilik veya kötülük "Bir hardal tanesi kadar da olsa" Yani ne kadar küçük ve gizli ve ne

kadar yüksek veya alçak olursa olsun Allah onu getirir, ahirette karşına kor. Çünkü Allah latîftir. Lütuf ve inceliği çok; kudreti en ince, en gizli şeylere yetişir. İlmi ile hepsini bilir.

Yavrum, namazı devamlı kıl, kendini erdirmek için iyiliği emredip, kötülükten sakındır. Diğerlerini kemale erdirmek, toplumu doğruluğa götürmek için başına gelene de sabret. Yani iyliği emredip, kötülüğü yasaklamak kolay değildir. O yüzden başına birtakım musîbetlerin gelmesi düşünülür ki, onlara sabretmek gerekir.

Umeyr b. Habîb (r.a.) hazretleri oğullarına vasiyetinde demiştir ki: "Herhangi biriniz, iyiliği emredip kötülükten menetmek isterse, ondan önce işkenceye hazırlansın ve Allah`dan sevab geleceğine kesin kanaat edinsin. Çünkü her kimin Allah`dan sevaba kesin kanaati olursa dokunan eziyeti duymaz." Çünkü bu işlerin her birisi azmedilecek büyük işlerdendir.

Ve insanlara ka rşı avurdunu şişirme; avurt etme, yani böbürlenip kibirlenme.

SA`R; bir hastalıktır ki, develeri yakalar da boyunlarını büker. Şu halde "tas`ir" boynu dertli deve gibi başını yana bükmek demek olur ki, kibirli kimselerin âdetidir. Dilimizde buna avurt etmek veya kasılmak denir. Buna, insanlara yanağını eğme, boyun eğme, yani kendini küçük düşürme mânâsını veren de olmuştur. Bu da muhtemel olmakla beraber, üstündeki ve altındaki ifadeye uygun olan birincisidir. Yani iyiliği emredip, kötülüğü yasaklam a kla beraber kibirlenme. Ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah kurulanın, öğünenin hiçbirini sevmez.

Gidişinde orta yolu tut. Sesinden de biraz indir. Söylerken bağırma. Çünkü seslerin en beti, en hoşa gitmeyen tatsızı herhalde eşeklerin sesidir.

Lokman`a hikmetin şükür için verildiği anlatıldıktan ve oğluna öğüdüyle hikmet ve şükründen bazı örnekler gösterildikten sonra, genel olarak insanlığa olan ilâhî nimetleri hatırlatıp, nankör kâfirlerin zulüm ve sapıklığını bildirmekle tevhid ve şükre davet için buyuruluyor ki:

Meâl-i Şerifi

Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor.

Onlara: "Allah`ın indirdiğine tabi olun!"dendiği zaman: "Hayır, biz atalarımızı neyin üzerinde bulduksa, onun ardınca gideriz." diyorlar. Ya şeytan onları cehennnem azabına çağırıyor idiyse de mi onlara uyacaklar?

Oysa her kim iyilik yaparak yüzünü tertemiz Allah`a tutarsa, o gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Öyle ya bütün işlerin sonu Allah`a dayanır.

Kim de inkâr ede rse, artık onun inkârı seni üzmesin. Onlar dönüp bize gelecekler. O zaman biz onlara bütün yaptıklarını haber vereceğiz. Gerçekten Allah, bütün kalblerin özünü bilir.

Biz onlara biraz zevk ettiririz de sonra kendilerini ağır bir azaba zorlarız.

Andolsun ki onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, elbette "Allah" diyecekler. "Allah`a hamd olsun." de. Fakat onların çoğu bilmezler.

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah`ındır. Gerçekten Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye lâyıktır.

Eğer yeryüzündeki ağaçlar hep kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha kendisine destek olduğu halde mürekkep olsa, yine de Allah`ın kelimeleri yazmakla tükenmez. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahi bidir.

Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir. Gerçekten Allah her şeyi işitir ve görür.

Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ile ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gidiyor. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

Bu da şundandır ki, Allah hakkın ta kendisidir. (İnsanların) O`ndan başka taptıkları ise mutlaka batıldır. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür.

Bu âyetin tefsiri için bkz. (Kehf, 18/)

Meâl-i Şerifi

Görmedin mi ki Allah, âyetlerinden bir kısmını size göstersin diye gemiler, Allah`ın nimetiyle denizde akıp gidiyor. Şüphesiz bunda çok sabredenler ve çok şükredenler için nice ibretler vardır.

Onları kara bulutlar gibi bir dalga sardığı zaman, dini yalnız kendisine has kılarak Allah`a yalvarırlar. Onları kurtarıp karaya çıkardığı zaman ise içlerinden doğru giden de bulunur. Bizim âyetlerimizi öyle nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.

Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir. Şüphesiz Allah`ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah`ın affına güvendirerek aldatmasın.

Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne varsa (erkek veya dişi oluşunu, renk ve özelliklerini) O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır.

Gaddar, yani sözünde durmayıp, ahdini çokça bozan demektir.

"Kıyamet saatinin bilgisi Allah katındadır" Abdullah b. Ömer (r.a.)dan rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v.): "Gaybın anahtarları beştir, onları ancak Allah bilir." buyurmuş ve bu âyeti okumuştur. Rivayet edildiğine göre Hâris b. Ömer adında bir adam Resullulah (s.a.v.) hazretlerine gelmiş "Ya Muhammed! Kıyametin kopması ne zaman? Beldelerimiz kuraklıktan sıkıldı, bolluk ne zaman? Karımı gebe bıraktım, ne doğuracak? Bugün kazandığımı biliyorum, yarın ne kazanacağım? Nerede doğduğumu biliyo r um, fakat nerede öleceğim?" diye sormuş. Bu âyet bu sebeple inmiştir. Demek ki, âyet, sorulan bir sorunun cevabıdır. Fakat kendisinden önceki âyetlere göre de mukadder (gizli) bir sorunun cevabıdır. Çünkü Rûm Sûresi`nin sonunda "Kıyamet kopacağı gün gün a hkârlar yemin ederler" (Rûm, 30/55) buyurulduğu gibi, burada da "Bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez." buyurulması üzerine şüphesiz ki o gün, o saat ne zaman? diye bir soru hatıra gelebileceğinden bununla, ona cevap verilmiş o luyor.

Burada Fahreddin Râzî der ki: "Bazı tefsirciler, Allah Teâlâ bu âyet ile beş şeyi bilmeyi başkasından menetti, diyorlar. Gerçi öyle ama maksat o değildir. Çünkü Allah Teâlâ, mesela tufan zamanında bir kum yığınındaki cevher-i ferdi (bir atomu) ve rüzgarın onu doğudan batıya kaç kere naklettiğini ve nerede bulunduğunu bilir, bunu başkası bilemez. Şu halde bu beş şeyi anmadaki tahsisin

izah şekli yoktur. Bu hususta doğru olan şudur ki, "bir günden korkun" buyurulması, "gerçekten Allah`ın vaadi haktır" diye o günün mutlaka olacağının tekid edilmesi üzerine, o gün ne zaman? diye gelecek bir soruya karşı şu şekilde cevap veriliyor: "Onu Allah`tan başkası bilmez ve fakat muhakkak olacaktır." deniliyor. Ve kaç defalar geçtiği üzere tekrar dirilme h akkında iki delil de zikrediliyor:

Birincisi, yeryüzünün ölümünden sonra tekrar dirilmesidir. Nitekim yukarıda: "Halbuki onlar, daha önce üzerlerine yağmur indirilmeden evvel ümidi kesmişlerdi. Şimdi bak Allah`ın rahmetinin eserlerine! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki, O, mutlaka ölüleri diriltir." (Rûm 30/49/50) buyurulmuştu. Ve "O, yeryüzünü ölümünden sonra tekrar diriltir. Sizler de (kabirlerinizden) işte öyle çıkarılacaksınız." (Rûm, 30/19) buyurulmuştu. Burada da şö y le denilmiş oluyor: "Ey soru soran! Sen onun zamanını bilemezsin, fakat o olacak, Allah, ona kâdirdir. Nasıl ki o yeryüzünü ölmüşken diriltiyor yağmuru indiriyor

İkincisi, yaratılışın başlangıcıdır. "Yaratmayı ilkin yapan, sonra onu çevirip yeniden yapacak olan O`dur." (Rûm, 30/27), "De ki: Yeryüzünde bir gezin de bakın, O yaratılışı nasıl başlatmıştır! Sonra Allah, ahiret dirilişini de böyle yapacaktır." (Ankebut, 29/20) buyurduğu gibi, burada da "O, rahimlerde ne varsa bilir." buyuruy o r. Yani sen onu bilmezsen de o olacaktır, Allah`ın ona gücü yeter. Rahimlerdekini bilip yarattığı gibi, ruhamdan (taştan) yaratmasını da bilir" Camiu`s-Sağir`de "Beş şey vardır ki, onları Allah`tan başkası bilmez." diye gelen Büreyde hadisinde "Mü n âvi kebir" şerhinde der ki: "Yani bu beş şeyi Allah`tan başkası, hem genel, hem de parça olarak ihatalı ve şümullü bir şekilde (bütün özellik ve incelikleriyle) bilemez."

Şu halde Allah Teâlâ`nın, bazı ileri gelen kullarına, hatta bu beşten bazı gayıb şeyleri bildirmesine ters olmaz. Çünkü o sınırlı parçalardandır. Mûtezile`nin bunu inkâr etmesi de manasızdır. Bir de Buharî`de Enes b. Malik (r.a.)den rivayet olunduğu üzere Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur ki: "Allah

Teâlâ rahime bir melek görevlendir miştir. Ya Rab! Bir damla su, ya Rab! Yapışkan bir parça, ya Rab! Bir çiğnem et der. Allah Teâlâ da yaratma işini yerine getirmeyi dilediği zaman erkek mi, dişi mi, azgın mı, itaatkâr mı? Rızkı ne, eceli ne? söyler, anası karnında bunlar yazılır. O zaman o nu, o melek ve Allah Teâlâ`nın kullarından dilediği kimseler de bilir." Demek ki bazılarının bu şekilde bile bilmesi anlatılan tahsise (onları bilmenin Allah`a mahsus olduğuna) aykırı değildir. Çünkü Allah`a mahsus olan ilim, gaybda iken her birinin duru m larına geniş ve teferruatlı bir şekilde vakıf olan tam ve mükemmel ilimdir. Meleklerin ve bazı ileri gelen kimselerin bilebileceği ilim ise, az çok delili ortaya çıkmış bir şekildeki eksik ilimdir. Aynı şekilde bulut, rüzgar, barometre gibi bazı işaretler d en yağmura, ceninin bazı konum ve hareketlerinden erkek veya dişi olduğuna intikal etmek şeklinde meydana gelen ve zanna dayanan şeylerle delil getirmek de buna ters değildir. Çünkü zan, ilim değildir. İlim, şüphesiz olandır.

yetteki tahsisin izahına gelince, lusî`nin açıkladığına göre bunun sebebi ve dayanağı, "Allah" yüce isminin öne alınmasıyla haberlerin, cümle halinde hükmü kuvvetlendirme tarzında bulunmasında gözetilmiştir. Fakat birinci cümlenin haberinde "yanında" zarfının öne alınmasıyla kasr (tahsis) açık ise de, diğerlerinde cümlenin mânâsıyla az çok işaret halindedir ki, mânâ şu oluyor: O saat ne zaman? denilirse Şüphesiz Allah ki, (kıyamet) saatinin bilgisi ancak O`nun yanındadır. Ve yağmuru o indirir. O halde ne zaman, nereye, ne kadar ve ne şekilde yağdıracağını da tam olarak o bilir. O halde öldükten sonra dirilmenin ne zaman olacağını da ancak O bilir. Bütün rahimlerdekini de O bilir. Erkek mi, dişi mi? beyaz mı, kırmızı mı? tam mı, eksik mi? Her birinin özellikleri nedir? Bütün rahimlerdekinin tafsilâtını O bilir. Dolayısıyla kabirlerdekinin de tafsilâtını O bilir. O yaratan, diriltir. Ve hiçbir kimse yarın ne kazanacağını kestiremez. Yani ileride başına ne geleceğini, eline ne geçeceğini, iyilik mi kötülük mü kazanacağını kendi gayretiyle bilemez. Yine hiçbir kimse; gerek iyi, gerek kötü kim olursa olsun hangi yerde öleceğini kestiremez. Küçük kıyameti bilemez, büyük kıyameti nerede bilecek? Fakat Allah`a gelince Şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyde n haberdardır. Olmuşu, olacağı, görüleni, görülmeyeni, açığı, gizliyi hepsini bilir, hepsinden haberdardır. Son iki fıkrada "ilim" yerine "dirayet" tabir edilmiş olduğu ve

Allah Teâlâ`nın ilmine "dirayet" denmesi caiz olmadığı için, burada Allah`ın ilmi ayrıca belirtilerek tahsisi, böyle menfilik ve müsbetlikle (olumluluk ve olumsuzlukla) ifade edilmiştir. "Allah`ım! Güzel bir şekilde tamamlamayı bize kolaylaştır."

Lokman Sûresi ile gelen irşad ve davetin hatırlatılmasının, bir Secde Sûresi ile taki b edilmesi ne güzeldir!

Lokman Sûresi(31) Ayet




Hakkında

Lokmân sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 34 âyettir. İsmini, âyetler arasında oğluna yaptığı nasihatleri sebebiyle Lokmân (a.s.)’dan alır. Mushaf tertîbine göre 31, nüzûl sırasına göre sûredir.


Nuzül

         Mushaftaki sıralamada otuz birinci, iniş sırasına göre elli yedinci sûredir. Sâffât sûresinden sonra, Sebe’ sûresinden önce Mekke döneminin ortalarında inmiştir. âyetlerin veya âyetlerin Medine’de indiği söylenirse de bu yöndeki rivayetler güvenilir bulunmamıştır (İbn Âşûr, XXI, ). almıştır.


Konusu

Sûre, Kur’ân-ı Kerîm’e inanan ve inanmayanların dünya ve âhiretteki durumlarına kısaca temas ettikten sonra Allah Teâlâ’nın varlık ve kudretinin delillerinden bir demet sunar. Lokmân (a.s.)’ın oğluna yaptığı nasihatler üzerinden, Allah’a şükrü, O’na şirk koşmamayı, ana-babaya iyiliği, ihsan şuuruna ermeyi, güzel bir ibâdet hayatını ve ahlâkî kemâli öğütler. Böylece akıl ve tefekkürün gâyesi olan hikmeti, insanlık için bir ideal olarak gösterir. Daha sonra bir kısım vahdaniyet delillerini, insanın Rabbine ve O’nun dinine olan ihtiyacını bildirir. İnsanları, babanın evlâdına evlâdın da babaya fayda vermeyeceği kıyâmet günüyle korkutup, dünyaya ve şeytana aldanmaya karşı ikaz eder. Son olarak, zâhiren bilgisi ne kadar ilerlerse ilerlesin, insana gizli kalacak bir alanın devamlı bulunacağını hatırlatır.



يَا بُنَيَّ اِنَّهَٓا اِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ ف۪ي صَخْرَةٍ اَوْ فِي السَّمٰوَاتِ اَوْ فِي الْاَرْضِ يَأْتِ بِهَا اللّٰهُۜ اِنَّ اللّٰهَ لَط۪يفٌ خَب۪يرٌ ﴿١٦﴾

يَا بُنَيَّ اَقِمِ الصَّلٰوةَ وَأْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلٰى مَٓا اَصَابَكَۜ اِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِۚ ﴿١٧﴾

وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحًاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۚ ﴿١٨﴾

وَاقْصِدْ ف۪ي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَۜ اِنَّ اَنْكَرَ الْاَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَم۪يرِ۟ ﴿١٩﴾

“Evlâdım! Yaptığın iyilik veya kötülük hardal tanesi ağırlığında bile olsa, bir kayanın içinde saklı da olsa, göklerin veya yerin herhangi bir noktasında bile bulunsa, Allah onu çıkarıp âhirette karşına getirir. Çünkü Allah her şeyi bütün incelikleriyle bilir, her şeyden hakkiyle haberdardır.”

“Evlâdım! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır ve bu uğurda başına gelecek musîbetlere sabret. Çünkü bunlar azim ve kararlılık gerektiren mühim işlerdir.”

“Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kibirle kasılan, kendini beğenmiş, çokça övünüp duran hiç kimseyi sevmez.”

“Yürüyüşünde ölçülü ve dengeli ol; konuşurken de sesini ayarla. Unutma ki, seslerin en beğenilmeyeni eşeklerin sesidir!”

TEFSİR:

Burada sözü edilen nasihatler şunlardır:

Birincisi; Allah Teâlâ’nın varlığını, birliğini, kudretini tanımak; O’nun en ince sırları ve gizlilikleri bildiğini ve her şeyden hakkiyle haberdar olduğunu idrak etmek; yapılan tüm amellerin en ince noktasına kadar kayıt altına alındığının farkında olarak âhiret hesâbından korkmak. Daha anlaşılır bir ifadeyle Lokmân (a.s.) oğlundan Allah’ı tüm isim ve sıfatlarıyla tanımasını, mârifetullâha ermesini ve ihsan şuurunda bir kulluk yaşamasını istemektedir. Öyle bir Allah ki, yapılan bir iyilik veya kötülük, kimsenin dikkatini çekmeyecek küçüklükte bile olsa, hatta zerre denilen atom, elektron ve proton miktarı kadar bile olsa (bk. Zilzâl 99/), yine bu amel hiç kimsenin muttali olamayacağı gizli bir yerde bulunsa; meselâ büyük bir kayanın içinde, yahut göklerin akıl fersâ genişliği veya yeryüzünün ulaşılamaz derinliği içinde herhangi bir yerde bulunsa, bunu görüp, bulup mahşerde kulun karşısına çıkaracaktır. İslâm, işte böyle bir Allah’a kulluğu emretmekte ve O’na karşı gelmekten sakındırmaktadır.

İkincisi; namazı dosdoğru kılmak.

Üçüncüsü; iyiliği emredip kötülükten sakındırmak. Emredilmesi istenilen “iyilik”, kulu Allah’ın muhabbetine ve rızâsına ulaştıran her şeydir. Sakındırılması istenen “kötülük” ise kulu Allah’tan alıkoyan her şeydir. İyiliği emredip kötülükten sakındırmak sözle olur. Fakat bunun en güzel yolu; insanları sakındırdığımız kötülüklerden öncelikle kendimizin sakınması, onlara yapılmasını emrettiğimiz şeyleri de evvela kendimizin yapmasıdır. Çünkü kendisine söz geçiremeyen kimsenin başkasına söz geçirmesi gerçekten zordur.

Dördüncüsü; başa gelen musîbetlere sabretmek. Burada dinin tebliği ile vazifeli kimselerin, iyiliği emredip kötülüğü yasaklarken bir takım sıkıntılarla yüz yüze geleceklerinin büyük bir ihtimal dâhilinde olduğuna ve muvaffak olabilmek için bunlara göğüs germenin lazım geldiğine işaret edilmektedir. Bütün bunlar (2, 3 ve 4. maddeler), yerine getirmekte azim ve kararlılık gösterilmesi, nefse ağır gelse de büyük bir cehd ve gayretle yapılmaya devam edilmesi gereken mühim işlerdir. Eğer lazım gelen kararlılık gösterilmez ve gevşek davranılırsa, İslâm’ın bu mühim emirleri aksadığından beklenen netice hâsıl olmaz.

Beşincisi; kibirlenip insanlardan yüz çevirmemek, onlara sırt dönmemek. âyette kullanılan اَلصَّعْرُ (sa‘r) kelimesi, devenin dizinde bulunan ve onu yüzünü hep aynı yönde tutmaya zorlayan bir hastalık mânasını taşımaktadır. Buradaki ifade ise, kibir ve büyüklük taslayan, başkalarını küçük görerek yüzünü çeviren kimsenin tavrını tasvir eder. Aynı zamanda kibrin, kişinin ruh ve beden âhengini bozan, onu dengesiz harekete sevk eden ciddi bir hastalık olduğunu gösterir. Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Birbirinize buğzetmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birbirinizi kıskanmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun. Müslüman bir kişinin üç günden fazla kardeşine dargın durması helâl değildir.” (Buhârî, Nikâh 45)

Altıncısı; yeryüzünde böbürlenerek, çalımlı çalımlı yürümemek. Bir diğer âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Hem yeryüzünde büyüklük taslayarak yürüme. Çünkü kendini ne kadar büyük görürsen gör, ağırlık ve azametinle ne yeri yarabilir, ne de boyca dağlara erişebilirsin.” (İsrâ 17/37)

Niyâzî Mısrî şu nasihatte bulunur:

“Alçaktan alçak yürüye, toprak altında çürüye,

Aşk ateşinde eriye altın gibi sızmak gerek.”

Burada sayılan 5 ve 6. maddeler Allah’ın sevmediği ve râzı olmadığı mezmûm davranışlardır. Çünkü Allah kendini beğenenleri, başkalarına üstünlük taslayanları sevmez.

Yedincisi; yürüyüşün ölçülü ve dengeli olması; her türlü hal ve davranışın hem ifrat hem tefritten uzak, orta ve makûl bir şekilde olması. Yerine göre dinin öğrettiği en uygun davranış modeli ne ise onu sergileyebilmek.

Sekizincisi; konuşurken sesin de ölçülü bir şekilde çıkması. Lüzûmsuz yere bağırmamak. Zamana, zemine ve muhatapların durumuna; dinleyenlerin azlığına, çokluğuna ve işitebilme imkânlarına göre sesi ayarlamak. Ölçüsüz bir şekilde bağırıp çağırmamak. Rabbimiz burada eşek sesini misal vererek bunun kötülüğünü beyân buyurmaktadır. Hatta Hz. Ömer (r.a.), tâkatinden daha fazla yüksek sesle ezan okumaya çalışan bir müezzine: “Ben senin kasıklarının çatlayacağından korktum” demiştir. (Kurtubî, el-Câmi‘, XIV, 71)

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) güzel ahlâkın önemini şöyle ifade buyurur:

“Sizin en hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır.” (Buhârî, Edeb 38; Müslim, Fezâil 68)

“Mizanda güzel ahlâktan daha ağır gelecek bir şey yoktur.” (Ebû Dâvûd, Edeb 7; Tirmizî, Birr 62)

“İnsanların cennete girmesini sağlayacak en önemli iki fazilet takvâ ve güzel ahlâk; cehenneme girmelerine sebep olacak iki uzuv ise ağız ve cinsel organlarıdır.” (Tirmizî, Birr 62; İbn Mâce, Zühd 29)

Eğer insan Rabbini tanır, O’nun görünen-görünmeyen sayısız nimetlerinin farkında olursa, bahsedilen dinî hikmetleri ve ahlâkî faziletleri yerine getirmesi kolaylaşacaktır. Bu sebeple buyruluyor ki:
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


#MealAyet
Arapçaوَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِي الْاَرْضِ مَرَحًاۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍۚ
Türkçe Okunuşu *Velâ tusa’’ir &#;addeke linnâsi velâ temşi fî-l-ardi merahâ(an)(s) inna(A)llâhe lâ yuhibbu kulle mu&#;tâlin fe&#;ûr(in)
1.Ömer Çelik Meali “Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kibirle kasılan, kendini beğenmiş, çokça övünüp duran hiç kimseyi sevmez.”
2.Diyanet Vakfı MealiKüçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.
3.Diyanet İşleri (Eski) Meali"İnsanları küçümseyip yüz çevirme, yeryüzünde böbürlenerek yürüme; Allah, kendini beğenip övünen hiç kimseyi şüphesiz ki sevmez."
4.Diyanet İşleri (Yeni) Meali“Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.”
5.Elmalılı Hamdi Yazır Meali"Hem insanlara karşı avurdunu şişirme (kibirlenme) ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez.
6.Elmalılı Meali (Orjinal) MealiHem nâsa avurdunu şişirme ve Yer yüzünde çalımla yürüme, çünkü Allah, öğüngen kurulganın hiç birini sevmez
7.Hasan Basri Çantay Meali«İnsanlardan (kibirlenib) yüzünü çevirme. Yer (yüzün) de şımarık yürüme. Zîrâ Allah her kibir taslayanı, kendini beğenib öğüneni sevmez».
8.Hayrat Neşriyat Meali“Hem insanlara karşı (kibirlenerek) yüzünü yan çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünki Allah, kendini beğenip çokça övünen kimselerin hiçbirini sevmez.”
9.Ali Fikri Yavuz Meali(Kibirlilerin yaptığı gibi) insanlara yüzünün yanını çevirme ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah, her büyüklük taslıyan öğüngeni sevmez.
Ömer Nasuhi Bilmen MealiVe nâs için avurdunu şişirme ve yeryüzünde çalımla yürüme. Şüphe yok ki, Allah hiçbir böbürleneni, övüneni sevmez.
Ümit Şimşek Meali“Kibirlenip de insanlardan yüzünü çevirme; yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah büyüklük taslayan ve böbürlenenlerin hiçbirini sevmez.
Yusuf Ali (English) Meali"And swell not thy cheek (for pride) at men, nor walk in insolence through the earth; for Allah loveth not any arrogant boaster.
Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin tam mânâsı ile anlaşılması mümkün olmayabilir. Ayetlerin izahı için mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir.
Lokman Sûresi ayetinin tefsiri için tıklayınız
* Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.

Lokman Sûresi Ayetler:

  1     2     3     4     5     6     7     8     9     10    11    12    13    14    15    16    17    18    19    20    21    22    23    24    25    26    27    28    29    30    31    32    33    34 


funduszeue.info
Nas Suresinin Fazileti

Nâs sûresi Mekke’de inmiştir. 6 âyettir. Kur’ân-ı Kerîm bu sûre ile sona ermektedir. İsmini, 4. âyet hâriç, âyetlerinin sonlarında tekrarlanan ve “ins


funduszeue.info
Dilek ile İlgili Ayetler

Dilek kelimesi sözlükte, “olması istenen şey, istek, arzu, talep, ricâ, temenni” anlamlarına gelir. Kur’an-ı Kerim’de istek, dilemek, temenni vs. hak


funduszeue.info
Felak Suresi Okunuşu ve Anlamı

Felâk suresi, Medine döneminde nüzul olmuştur. Felâk suresi, 5 âyettir. Felâk, “sabah aydınlığı” demektir. FELAK SURESİ ARAPÇA Felak Suresi Arapça


funduszeue.info
Felak Suresinin Fazileti

Felak sûresi Mekke’de inmiştir. 5 âyettir. İsmini birinci âyetin sonundaki “yarmak, aydınlık, sabah” mânalarına gelen اَلْفَلَقُ (felak) kelimesinden


funduszeue.info
Devlet Yönetimi ile İlgili Ayetler

Devlet kelimesi sözlükte, “belli bir toprakta veya toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun olu


Copyright © Kuran ve Meali. Hiçbir ticari kaygısı yoktur.

funduszeue.info altında yayınlanan içeriklerin tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi içeriklerin tamamı izinsiz kullanılamaz.

Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek Ne Demek? Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek Kelimesinin TDK Sözlük Anlamı Nedir?

Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek Ne Demek? Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek Kelimesinin Güncel TDK Sözlük Anlamı Ne Demektir?

Cevap: Yanağ&#x;n &#x;ç Taraf&#x;ndaki Boşluğu Su Veya Havayla Doldurup Şişkin Duruma Getirmek

Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek Kelimesi Nasıl Yazılır? Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek Kelimesinin Doğru Yazımı Nedir?

Cevap: Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek

Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek kelimesi ile Google aramalarda en çok sorulan sorular şunlardır: Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek ne demek? Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek kelimesi nasıl yazılır? Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek kökeni nedir? Avurt (Veya Avurtlar&#x;n&#x;) Şişirmek kelimesinin cümle içerisinde kullanımı



nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası