milli bayram kutlamaları / URFA VE ÇEVRESİNDE CUMHURİYET BAYRAMI KUTLAMALARI (1934-1943) | TRDizin

Milli Bayram Kutlamaları

milli bayram kutlamaları

Millî Egemenlik Bayramı

Bayramlar; toplumların dinî veya millî açıdan önemli gördükleri özel günlerin anılması ve kutlanmasıdır. Bayram kelimesi, “bezrem/bezrâm, beyrem veya Arapça şekliyle tekrar dönmek anlamına gelen îd/ıyd(a. ‘avd – ‘avdet “geri dönmek”) kökünden türetilerek, âdet halini alan sevinç ve keder veya bir araya toplanma günü anlamına gelmektedir. Hilâl-i îd, bayram hilâli;bayram yapılacağının anlaşıldığı ayın hilâl şekli. Tebrik-i îd, bayram tebriği.Îd-gâh (-geh); bayram yeri. Îd-i adhâ; Kurban Bayramı, Hacılar Bayramı. Îd-i ekber; büyük olaylar sebebiyle yapılan şenlik;ilk günü cumaya rastlayan Kurban Bayramı. Îd-i fıtır; Ramazan Bayramı, Şeker Bayramı. Îd-i millî; II. Meşrutiyetin ilânı olan 23 Temmuz 1908 gününün ilk defa Osmanlı Meclis-i Mebûsân’ınca Millî Egemenlik Bayramı olarak kabul edilen bayram günü. Îd-i sa`îd; uğurlu, mübârek bayram. ‘İydiyye,bayram günleri için yazılan şiir. Bir de Latince yazılışı aynı ama Osmanlıcası farklı yazılan Îd (elif+ye+dal),kelimesi vardır ki koku, rayıha,is, sis, duman, duhân anlamına gelir.Îd ağacı;tütsü ve güzel koku için yakılan ağaç. Bu anlamdaki “id” kelimesi konumuz dışındadır.

Osmanlı Devleti’nde 1909 yılından sonra ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde de 1935 yılına kadar millî bayramlar ve bayram kutlamaları “‘İyd” olarak isimlendirilmiştir.

Türk tarihinde resmî olmayan ancak gerek mâtem ve gerekse sevinç günlerini anma maksadıyla, örfî anlamda kutlanan birçok bayramın Türk sosyal hayatında yer aldığı bilinmektedir. Türk toplumunun sosyal hayatında farklı bir yer işgal eden bu günler, Yuğ törenleri mahiyetinde, mâtem günlerini anma biçiminde kutlanıldığı gibi; Bahar Bayramı, Nevruz, Koç Katımı, Saya, Hıdrellez adıyla belli bir günün sevincini yâd etme olarak da anılmışlardır. Türk halkı arasında daha ziyade şenlikler ve anma günleri olarak kutlanan bu tür geleneksel bayramlar, bilinen ilk Türk devleti olan Hunlardan başlayarak, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarına kadar devam etmiş, Cumhuriyet döneminde ise mahallî olarak varlığını sürdürmüşlerdir.

Osmanlı Devleti’nde Kânûn-i Esâsî’nin ikinci defa yürürlüğe konduğu 23 Temmuz 1908 (10 Temmuz 1324) gününü yönetimdeki kırılma günü olarak kabul edip bugünü ilk resmî millî bayram günü olarak kabul etmiştir. “‘İyd-i Millî” adı verilen bu bayram, Türk meclisleri tarafından kabul edilen ilk resmî bayramdır. Zira, Türk devlet yönetimindeki gelenek, birkaç istisna dışında, meşveret esâsına (kengeş, divan, kurultay…) dayanmakta olup halkın seçim yoluyla devlet yönetiminde temsil edilmesi ancak 1876 yılından sonra gerçekleşmiştir.

Kânûn-i Esâsi’yle, Osmanlı yönetimine giren meclis yapısı, devletin hangi esas üzerine bina edilmiş olduğunu adetâ zinde tutabilmek için önemli görülen günleri, millî gün olarak kabul etmiş ve bu kabule resmiyet kazandırmıştır. Zamanla bazı millî günlerin kutlanmasından vazgeçilmiş ise de devletin yapısını simgeleyen özel günlerin kutlanması günümüze kadar gelmiştir.

Son bir asırdan beri kutlanmakta olan resmî millî bayram günü, İttihât ve Terakkî Fırkası’nın gayretleriyle gerçekleşmiştir. 1908’de Kânûn-i Esâsî’nin yeniden yürürlüğe girmesi İttihatçıların çabasıyla gerçekleşmiş Osmanlı yönetiminde “Meclis hâkimiyetine” geçişi sağlamış, devlet idaresinde tabandan tavana doğru şekillenen yönetim anlayışının tatbikine geçilmiştir. Osmanlı devlet idaresinde, halkın irâdesinin meclis kanalıyla devlet yönetimine yansıması, devleti idare eden insanların seçiminde meclis irâdesinin esas alınması, Türk demokratikleşme tarihi açısından çok önemli kazanımlar sağlamıştır.

İkinci Meşrutiyet’in Osmanlı devlet yönetimine getirdiği bu yeni anlayışın tatbîkata konduğu günü unutmamak maksadıyla, 21 Ocak 1909’da (8 Kânûn-i sânî 1324) Ahmet Müfit Bey (İzmir mebusu) Osmanlı Beyliği’nin istiklâlini ilân ettiği 27 Ocak (14 Kânûn-i sânî 1299) gününün millî bayram günü olarak kabul edilmesi hususunda, Osmanlı Meb’ûsân Meclisi’ne bir kanûn teklifinde bulunmuştur. Müfit Bey’in bu takriri 26 Ocak 1909 (13 Kânûn-i sânî 1324) günü yapılan on sekizinci oturumda görüşülmüştür.

Bu kanûn teklifinin görüşüldüğü sırada İstanbul Mebusu Hüseyin Cahit Bey; “Osmanlı döneminde bayram olarak kutlanacak pek çok gün vardır. Bizim için 10 Temmuz günü iftihar tarihidir. 10 Temmuz gününün bayram olmasını teklif ederim.”,diyerek II. Meşrutiyet’in ilân edildiği günün de millî bayram günü olarak kutlanmasını dile getirmiştir. Sinop Mebusu Yusuf Kemal Bey, “İyd-i millî bütün efkâr-ı millete şâmil olması ve herkesi kapsaması gerekir” bu sebep ile 10 Temmuz’un bayram olmasının uygun olacağını belirtir.

Müfit Bey’in Osmanlı Meclis-i Meb’ûsân’ına sunduğu kanûn teklifinin müzâkere edildiği esnada yapılan konuşmalardan anlaşıldığına göre, Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün ‘İyd-i millî (Millî bayram) olarak kabul edilmesinin İkinci Meşrutiyet Dönemi’nde gündeme getirilmesi ve bugüne kadar Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün önemli bir gün olarak değerlendirilmemiş olmasının üç sebebi bulunmaktadır:

Birincisi, toprak bütünlüğünü muhâfaza etmek: Osmanlı Devleti’nin XIX. asırda zaten zayıf olan idarî gücü, XX. asırda iyice zayıflamış, bir kısım toprakları kopmuş, geride kalan toprakların birçoğunun da kopacağı açıkça görülmeğe başlanmıştır. Devlet, mevcudiyetini korumak ve iç dinamiklerini güçlendirmek için kuruluş yıl dönümünü vesîle kılarak Osmanlı teb‘asının birbirini tebrik etmesine zemin hazırlayıp, farklı milletlere mensup olan sosyal dokunun kaynaşmasını sağlamayı düşünmüştür.

İkincisi, Osmanlılık düşüncesinin fertler arasındaki kaynaştırıcı fikir olarak değerlendirilmiş olması: Bu kanaat, Osmanlı Devleti’nin etnik yapısının farklılığından kaynaklanmaktadır. Osmanlı Devleti yirminin üzerinde farklı gruptan meydana gelmekte, bu etnik kimlikler, dört beş asırdır aynı yönetim altında olmalarına rağmen yapılarını kaybetmemiş ve dünyadaki yeni fikir gelişmeleri karşısında kendilerini ayrı kimlikte değerlendirmişlerdir. Devletin birliğini korumak için bu kadar farklı kimliği bir arada tutacak olan ortak değerlere ihtiyaç duyulmuştur. Bu düşünceden hareketle, millî bayram vesile kılınarak teb‘anın “Osmanlılık” fikri etrafında kenetleneceği düşünülmüştür. Bu hususta Sinop Mebusu Yusuf Kemal Bey’in, millî bayram gününün tayininde Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün seçilmesindeki sebebi “Bütün Osmanlı halkı arasında Osmanlılık esasının teyid edilmesi” şeklindeki izâhı da bu görüşü doğrulamaktadır.

Üçüncü husus ise milliyetçilik fikrinin kavimler üzerindeki tesirinin anlaşılmaya başlanmasıdır: Fransız ihtilâliyle siyasî hayata giren “milliyetçilik” kavramının milletleri hangi konuma getirdiğinin bu dönemde yeni hissedilmeye başlanmasıdır. Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün millî bayram günü olarak düşünülmesindeki maksat, milliyetçilik duygularını törpülemek, farklı milletleri kavmiyet bağına göre değil de devlet yapısını esas alan bir şemsiye altında tutmaktır.

Mecliste ‘İyd-i millînin görüşüldüğü esnâda, millî bayramların o ülke halkının tamamını içine alacak günler olması gerektiği bazı mebuslarca ifade edilmiş, Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün çok önemli bir gün olduğu belirtilerek, bu günün bütün teb‘ayı kucaklayacak durumda olmadığına da değinilmiştir. Bu sebeple 23 Temmuz (10 Temmuz) gününün daha geniş kitlelere hitap etmesi ve herkesi bağlayıcı özellik taşıması sebebiyle “‘İyd-i millî” olarak kabul edilmesinin daha uygun olacağı üzerinde durulmuştur.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun millî bayram olması hususunda verilen kanûn teklifinin müzâkeresi sırasında, “Osmanlı Devleti’nin altı asırlık tarihinde kutlanacak pek çok önemli olayın olduğu, bu olayların her birinin millî bayram olarak değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı” belirtilerek “Bizim için iftihar vesilesi olan 10 Temmuz (23 Temmuz) tarihinin millî bir gün telakkî edilmesi ve böylece yeni teşekkül eden milletler için belki bir hâtıra olabileceği” şeklinde karşı bir görüş ileri sürülerek II. Meşrutiyet’in ilan gününün millî bayram günü olması gündeme getirilmiştir.

İstanbul mebusu Kozmidi Efendi, 23 Temmuz tarihi “Osmanlı Devleti’nin siyasî hayatında bir yenileşme tarihi olduğundan, bu tarihin yeni siyasî hayatın başlangıcı olması hasebiyle önemli olduğunu” belirterek, Osmanlı tarihi için bir günün millî bayram yapılması gerekirse, “Bursa’nın fethi, Osmanlıların Rumeli’ye geçmesi, İstanbul’un fethi gibi daha birçok önemli olayın millî bayram olarak dikkate alınması gerektiğini” vurgulamış ve “Bu durumda bütün günlerin bayram günü olarak kutlanması gibi bir uygulamanın ortaya çıkacağı”, böyle bir düşüncenin ise tatbik edilemeyeceğini söylemiştir.

Millî bayram günü için, hangi önemli günün esas alınacağı Osmanlı Mebusan Meclisi’nde uzun tartışmalara sebep olmuş, millî anma günü olarak düşünülen Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihinin çok önemli olduğu vurgulanmasına rağmen, Osmanlı Devleti’nin rüşte kavuştuğu gün olan 23 Temmuz gününün millî bayram olarak kutlanmasının daha isâbetli olacağına karar verilmiştir. 23 Temmuz 1908, (10 Temmuz 1324) Kânûn-i Esâsî’nin ikinci defa yürürlüğe konduğu tarihtir. Bir kanûnun yürürlüğe girdiği günün millî bayram olarak değerlendirilmesi gerekirse 24 Aralık 1876 (7 Zilhicce 1293/12 Kânûn-i evvel 1292) tarihinin esas alınması gerekirdi. Kânûn-i Esâsî’nin ilk defa yürürlüğe girdiği 24 Aralık yerine 23 Temmuz’un millî bayram olarak kabul edilmesinin sebebi ise, Kânûn-i Esâsî 23 Temmuz 1908’de Makedonya’da İttihat ve Terakki Fırkası tarafından yürürlüğe konduğu ilân edilmiş yani halkın irâdesiyle yeniden anayasaya kavuşulmuştur. Ayrıca bu düşüncenin İttihat ve Terakki Fırkası’nın Osmanlı yönetimine el koyuşunun bir göstergesi olarak değerlendirilmesi de mümkündür.

Osmanlı Meb’ûsân Meclisi’nin millî bayram gününün tespiti hususundaki müzâkereleri sonucunda iki tarih üzerinde görüş birliğine varılmıştır. Bunlardan biri 27 Ocak Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıl dönümü, diğeri ise 23 Temmuz II. Meşrutiyet’in ilânıdır. Meb’ûsân Meclisi’nde 23 Temmuz 1908 (10 Temmuz 1324) gününün ‘İyd-i millî olması daha fazla kabul görmüş ve 26 Ocak 1909 (13 Kânûn-i sânî 1324) tarihinde bayram olarak kutlanmasına karar verilmiştir. Ancak bu iki günden hangisinin millî bayram olması gerektiği veya her ikisinin de bayram günü olarak kabul edilip edilmeyeceği hususunda kesin bir sonuca varılamamıştır. Bunun üzerine, söz konusu kanûna son şeklinin verilmesi için aynı gün Lâyıha Encümeni’ne havâle edilmiştir.

Lâyıha Encümeni, ‘İyd-i millî gününün Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün mü, İkinci Meşrutiyet’in ilân gününün mü? olması gerektiği hususunda bir mazbata hazırlayarak, bu mazbatayı 1 Haziran 1909 (19 Mayıs 1325) günü Meb’ûsân Meclisi Başkanlığı’na sunmuştur. Bu mazbata günümüz Türkçesiyle şöyledir:

Millî Eğitim Bakanlığı Levâzım Dairesi Müdür Muavini Mehmet Ziya imzasıyla İzmit Milletvekili Ahmet Müfit Bey’e gönderilen 18 Ocak 1909 (5 Kânûn-i sânî 1324 tarihli) tarihli telgraf ile 26 Ocak 1299 (14 Kânûn-i sânî 699) tarihinin Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi olarak ‘İyd-i millî kabul edilmesine dair teklif; 21 Ocak 1909 (8 Kânûn-i sânî 1324) tarihinde Heyet-i Umumiye kararı ile encümenimize gönderilmiş olup, bu önemli millî günün her yıl bugünde kutlanması istenmiştir.

Encümenimizce yapılan tedkikte; Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun önemli millî günlerden biri olduğu muhakkaktır. Meşrutiyet esasına uygun olarak Osmanlı Milleti’nin hakimiyetini esas alan Kânûn-i Esâsî’nin yeniden ilân ediliş gününün 23 Temmuz (10 Temmuz) günü olması sebebiyle, bugün de tarihimiz açısından önemlidir. Gerek Osmanlı Devleti’nin kuruluş günü olan 26 Ocak [veya 27 Ocak] (14 Kânûn-i sânî) ve gerekse II. Meşrutiyet’in ilânı olan 23 Temmuz (10 Temmuz) günlerinin birbirinden ayrı millî bayram olmaları değerlendirilmiş ve önemli günlerin bayram olarak kutlanması hususunda, komisyon üyelerinin çoğunluğunun oyu sağlanamamıştır. Ancak bu iki tarihten 23 Temmuz (10 Temmuz) gününün “Millî Bayram” olarak kutlanmasının uygun olacağına karar verilmiştir. Kânûn-i Esâsî’nin mevcudiyetinin devam etmesine zemin hazırlaması ve kamuoyu temâyülünün de 23 Temmuz tarihinin bir millî bayram yönünde olması, bu kararın verilmesinde önemli rol oynamıştır. 24 Kânûn-i sânî 1324

Lâyıha Encümeni Reisi

Canik Mebusu Abdullah”

Lâyıha Encümeni’nin bu kararı ile Osmanlı Meclis-i Meb’ûsânı 23 Temmuz 1908 (10 Temmuz 1908) gününün Millî Bayram olarak kutlanmasına 1 Haziran 1909 (19 Mayıs 1325) tarihinde karar vermiştir.

Meclis-i Meb’ûsâ’nın bu kararı Sadârete sunulmuş, Sadâretten 3 Temmuz 1909 (20 Haziran 1325) tarihinde, 23 Temmuz gününün Millî Bayram günü olarak kutlanması için kanûn yapılması hususunda emir verilmiştir. Bu emirde;

Meclis-i Meb’ûsân Riyaset-i Celilisi’ne,

Mebde-i saadet-i Osmaniyân olan 10 Temmuz tarihinin eyyâm-ı resmiye-i millîyeden addiyle, her sene târih-i mezkûre müsâdif eyyâmda resmen icrâ-yı şehrâyîn edilmesini müş’ir olarak şûrâ-yi devlet Tanzîmât Dairesi’nden kaleme alınan mazbata ve kanûn lâyıhası Meclis-i Mahsus-ı Vükelâca ba’de-t-tahkîk Meclis-i Umûmice taht-ı tasdîke alınmak üzere leffen savb-ı sâmilerine tesyîr kılındı.23 Haziran 1325

Sadrazam

Hüseyin Hilmi”

Bu irâde üzerine; Osmanlı Meb’ûsân Meclisi, 5 Temmuz 1909 (22 Haziran 1325)  tarihli oturumda bir maddelik kanûn hazırlayarak, 23 Temmuz gününün her yıl Millî Bayram günü olarak kutlanmasına karar vermiştir. Bu karar; 5 Cemâzi’el-âhir 1327-23 Haziran 1325 tarihinde Takvîm-i Vekâyi`de yayımlanmıştır.

‘İyd-i Millî’nin kanûnla kabulü üzerine İttihât ve Terakkî Cemiyeti, din adamlarına, askerî erkâna, a’yân üyelerine ve her vilâyetin milletvekillerinden bir kişi olmak üzere Meclis-i Meb’ûsân’dan gelecek kişilere, Yıldız’da bir yemek vermiştir.

Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyetin kabul gününün bayram günü kabul edilmesi İran’ı da tesiri altına almış ve İran’da da 1 Temmuz 1325 günü meşrutiyet yönetimine geçtiklerini Osmanlı Mebuslar Meclisi’ne İran Sefiri Rıza tarafından 7 Temmuz 1325 günü yazılı olarak bildirilmiştir.

Meşrutiyet’in yeniden ilânı münâsebetiyle gerek padişahı ve gerekse Meclis-i Meb’ûsân mensuplarını tebrik etmek üzere bir Macar Hey’eti’nin İstanbul’a geleceği, bu hususta gereken ihtimâmın gösterilmesi hususunun mecliste konuşulduğu ayrıca Meşrutiyet’in ilânının yıl dönümü münâsebetiyle Mısır’da şenlikler yapıldığı ve bu şenlik komitesinin Sadârete tebrik gönderdiği, Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın 25 Temmuz 1909 (12 Temmuz 1325) tarihinde Meclise sunduğu tezkireden anlaşılmaktadır.

‘İyd-i Millî, Osmanlı Devleti dâhilinde de büyük yankı uyandırmıştır. Halkın, II. Meşrutiyet’in ilânının bir bayram günü olarak kabul edilmesini memnuniyetle karşılamış ve bu memnuniyetini tebrikler ile dile getirmiştir.

II. Meşrutiyet’in ilânının millî bir bayram olarak kabul edilmesi, Millî Mücâdele yıllarının hem hazırlık hem de fiilî döneminde devam etmiştir. Erzurum Kongresi’nin 10 Temmuz’da yapılması önceden (Amasya Genelgesi) tespit edildiği hâlde 23 Temmuz gününe ertelenmiş olmasının sebeplerinden biri, kongreye katılacak olan delegelerin Erzurum’a gelmesi için zaman tanınması, diğeri ise 23 Temmuz’un millî bayram günü olması hasebiyle, Anadolu’dan başlatılacak olan mücâdelenin böyle millî bir güne tesadüf ettirilmek istenmesi, hürriyet bayramı ile Anadolu Türklüğünün hürriyet mücadelesinin aynı güne getirilmek istenmesidir.

Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra, 23 Temmuz gününün her yıl dönümünde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne muhtelif kuruluşlar, teşkilatlar ve valiliklerden tebrik telgrafları gönderilmeğe devam edilmiş, Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş mahiyetinin de adetâ Meşrutiyetin ilân edilişindeki asıl gayeye sahip ve bu emelleri yaşatıcı bir meclis olduğu kanaati hâsıl olmuştur.

‘İyd-i Millî’nin, devlet erkânınca millî bir bayram olarak kutlanması 1925 yılına kadar devam etmiş, ancak halk bu geleneği 1935 yılına kadar sürdürmüştür. ‘İyd-i Millî’nin, resmî statüsü ise 1935 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. 27 Mayıs 1935 tarih ve 2739 sayılı kanûnun 4. maddesi gereğince resmî bayram olmaktan çıkarılmıştır.

Osmanlı Meclîs-i Meb’ûsânı’nda Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıl dönümü resmî bayram günü olarak kabul edilmemesine rağmen gerek halk arasında ve gerekse resmî birçok kurum ve kuruluş tarafından bugünün yıl dönümlerinde şenlikler, tebrikleşmeler şeklindeki anmalar Cumhuriyet Bayramı’nın kabulüne kadar devam etmiştir.

Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün yıl dönümleriyle ilgili kutlama ve tebriklerin tamamının TBMM’ye ithâf edilerek yapılmış olması oldukça anlamlıdır. Zira, bu tarihlerde en azından İtilâf Devletleri nezdinde Osmanlı hükümeti henüz resmiyetini muhâfaza etmektedir. Bu durum, TBMM’nin ülke kaderi üzerinde ne kadar etkili olduğunun ve Türk milletini temsil etme gücünü taşıdığının bir göstergesidir. Diğer bir husus ise, tebrik gönderen kişi ve kuruluşların, Osmanlı Devleti’nin mirasçısı durumundaki Osmanlı hânedanına mensup kişilerin başında bulunduğu Osmanlı hükümeti yerine, TBMM’ni kabul etmiş olmalarıdır. Bu husus; Türk milletinin, kaderini Osmanlı hanedanında değil, TBMM’nde görmelerinden kaynaklanmış olması oldukça önemlidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ikinci çalışma yılının ilk toplantısı ve 24. oturumu Meclis Başkan Vekili Hasan Fehmi Bey başkanlığında açılmış (23.4.1921), bu toplantının 3. celsesinde yalnızca, 23 Nisan 1920 gününün ‘İyd-i millî (Millî bayram) olarak kutlanması hususunda Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey ve arkadaşlarının verdiği kanûn teklifinin görüşüleceği mebuslara duyurulmuştur.

Kânûn teklifi,

Madde 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk yevm-i küşâdı olan 23 Nisan âyad-ı millîyedendir (Millî bayramdır).

Madde 2. Tarih-i kabûlünden muteber olan iş bu kanûnun icrasına Büyük Millet Meclisi memurdur.”

İçel Milletvekili Şevki Bey de aynı mahiyette bir kanûn teklifinde bulunmuş, her iki kanûn teklifi de 23 Nisan 1921 günü yapılan Meclis gündeminde görüşülmüştür. Bu görüşme sırasında Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey, “âyad” kelimesi yerine “bayram” kelimesini koyarak Türkçe yapalım demesi üzerine, bu teklif kabul edilmiş “Millî Bayram” olarak düzeltilmiştir. Böylece “‘iyd” kelimesi tarihteki yerini almıştır.

Necati Fahri TAŞ

KAYNAKÇA

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Tamim ve Telgrafları, C. 5, Ankara 1972.

Düstur, 3. Trt, C.2, 5, 6, 7, 16, 20. Ankara 23 Nisan 1920-27 Mayıs 1960.

Meclis-i Meb’ûsân Zabıt Ceridesi, 1, I. Devre (13 Kânûn-i sânî 1324) 1982.

Meclis-i Meb’ûsân Zabıt Ceridesi, 1, I. Devre (8 Kânûn-i sânî 1324) 1982.

Meclis-i Meb’ûsân Zabıt Ceridesi, 4, I. Devre (19 Mayıs 1325).

Meclis-i Meb’ûsân Zabıt Ceridesi, 5, I. Devre (14 Temmuz 1325), 539.

Meclis-i Meb’ûsân Zabıt Ceridesi, 5, I. Devre (16 Temmuz 1325), 569.

Meclis-i Meb’ûsân Zabıt Ceridesi, 5, I. Devre (22 Haziran1325) 175.

Meclis-i Meb’ûsân Zabıt Ceridesi, 5, I. Devre (24 Haziran 1325), 210.

Meclis-i Meb’ûsân Zabıt Ceridesi, 5, I. Devre (8 Temmuz 1325), 473.

Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, 13 Kanûn-ı Sânî 1324, İ. 18.

Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, 13 Temmuz 1325, İ. 118.

Resmî Gazete, (K. No: 2739) S. 3017. 1 Haziran 1935,

Resmî Gazete, (K. No: 394), 21.1.1924.

Resmî Gazete, (Kanun N0: 112) S. 13; 2 Mayıs 1337 (1921).

Resmî Gazete, (Kanun No: 2429) S. 17475, 1 Ekim 1981.

Resmî Gazete, (Kanun No: 2739) S. 3017, 1 Haziran 1935.

Resmî Gazete, (Kanun No: 795) S. 341; 6 Nisan 1926.

Resmî Gazete, S, 17475;01.10.1981,

Resmî Gazete, S. 3017. 1 Haziran 1935,

Resmî Gazete, S. 96; 23 Nisan 1341 (1925),

Resmî Gazete, S. 38; 28 Teşrin-i evvel 1339 (28 Ekim 1923),

Resmî Gazete, S. 3950; 4 Temmuz 1938,

Takvîm-i Vekâyi`, 23 Cemâzi’el-âhir 1327-Haziran 1325.

TBMM Zabıt Ceridesi, 10, I. Devre (23.4.1337), 1958.

TBMM Zabıt Ceridesi, 18, II. Devre (19.4.1341), 1976.

TBMM Zabıt Ceridesi, 24, II. Devre (1.4.1926).

TBMM Zabıt Ceridesi, 24, II. Devre (1.4.1926), Ek Baskı.

TBMM Zabıt Ceridesi, 3, I. Devre (21.8.1336) 19813.

TBMM Zabıt Ceridesi, 3, II. Devre (24.10.1339).

TBMM Zabıt Ceridesi, 6, I. Devre (21.12.1336).

TBMM Zabıt Ceridesi, 7, (4.1.1337) 19442.

TBMM Zabıt Ceridesi, 7, I. Devre (3.1.1337).

ERDEM, Sargon, Bayram, T.D.V. İ.A., 5, İst. 1992, 257-259.

PAKALIN, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C 2, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1983.

TANÖR, Bülent, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, İstanbul 1996.

TAŞ, Necati Fahri, “Türk Meclislerinin Kabul Ettiği Bayramlar” Türkler Ansiklopedisi, C 16, Ankara 2002.

TAŞ, Necati Fahri,  Osmanlı Türkçesi Lugâtı, Lugât-ı Fahri, C. I. İnkılâp Ya, İstanbul 2020.

19/06/2023 tarihinde https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/iyd-i-milli/ adresinden erişilmiştir

Görüntülenme Sayısı:3.716

1923’ten Günümüze Cumhuriyet Bayramı

        Çok eski çağlardan itibaren insanoğlu, anma, kutlama, bayram tapınma gibi ihtiyaçlarını çeşitli etkinlikler aracılığı ile karşılamışlardır. Bu etkinlikler tarih boyunca meydana gelen gelişmelere ve siyasal iktidarların kurumsallaşması gibi etkilere bağlı olarak değişmiş; önceleri daha çok dini bir anlam ifade ederken zamanla din dışı olmaya da başlamıştır. Fransız İnkılâbı ile birlikte gelişen milliyetçilik ve buna bağlı olarak oluşan milli devletlerle birlikte bilinen etkinliklere bir de milli bayramlar eklenmiştir. Milli bayramlar, toplumların ortak bir yazgıyı, tarihi ve dili paylaşma gibi anlayışlardan doğan milliyetçiliği sembolize eden bayrak, milli kahramanlar, milli marşlar gibi etkili unsurlardan olmuştur. Bu bayramlar genel olarak o milli devletin kuruluşu, kuruluşu öncesindeki mücadeleler, zaferler ve kazanımlarını simgeleyen öğeler üzerinde kurgulanmıştır. Milli bayramlar genel olarak kendi geçmişi ile gururlanacak, sevinecek ve milli devletini sonsuza kadar var edecek, yeni nesillerin yetişmesini sağlayabilmek için her yıl geniş katılımlı olarak yapılan etkinlikleri içermektedir.[1]

         

        Türkler tarihleri boyunca çeşitli vesilelerle çok sayıda kutlama ve törenler yapmışlardır. Bunlar arasında Nevruz, İslam dini ile ilgili olan bayram ve kandiller ilk akla gelenleridir. Ayrıca siyasal iktidarların varlıklarını simgeleyen tören ve sembolleri de tarihleri boyunca farklılıklar göstererek gelişmiştir.

         

         

         

        Türkiye’de Milli Bayram

         

        Türklerde Milli bayram anlayışı Batı’da olduğu gibi Milliyetçilik anlayışına bağlı olarak gelişme göstermiştir. Bu bağlamda ilk olarak II. Meşrutiyet döneminde milli bayram kutlamaları başlamıştır.

         

        Devletin siyasi olarak en felaketli yılları sayılan II. Meşrutiyet Dönemi’nde devleti kurtarmak için bir takım fikir akımları oluşmuştur. Bu akımlardan en etkili olanının, devlet içinde yaşayan Türklere milli bilinç kazandırmak gerektiğine inanan Türkçülük olduğunu söylemek mümkündür. Vatan, dil, tarih ve milli iktisat düşünceleri ile milli bilinci oluşturma çabasına giren Türkçüler, Türk Ocağı’nı kurmuşlar, Türk Yurdu ve Genç Kalemler gibi dergilerin etrafına toplanmışlardır.[2] Bu müessese ve yayınlar aracılığı ile milliyetçilik düşüncesini yaymaya çalışırlarken yine bu duyguları arttırmada çok etkili olan milli bayram kutlaması yapmaları gerekliliğini de görmüşlerdir.

         

        İlk olarak Meclis’e milli bir bayram olarak kabul edilmesi için götürülen teklif, Osmanlı Devleti’nin kuruluş gününün kutlanması ile ilgili olmuştur. Ancak yapılan görüşmeler ve tartışmalardan sonra [3] Mebusan Meclisi, 23 Temmuz 1908 gününün “milli bayram”  olarak kutlanmasını 1 Haziran 1909 tarihinde kabul etmiştir.[4] On Temmuz Bayramı dışında, Osmanlı Devleti’nde II. Meşrutiyet döneminde kutlanan bayramlardan birisi de “Çocuklar Bayramı”dır. 2 Mayıs 1916 tarihinde kutlandığı anlaşılan bu bayramda İstanbul’da bulunan vakıf mekteplerinden birçok öğrencinin katılımı ile genel bir kutlama yapılmıştır.[5] Diğer taraftan, Gençlik ve Spor Bayramı’nın kökenini oluşturduğu söylenebilecek olan “İdman Bayramı” da II. Meşrutiyet döneminde kutlanmıştır.[6]

         

        Türk tarihinde Milli Mücadele dönemi olarak anılan 1920–1921 yılları Türk milleti için en kritik yıllardır. Çünkü Yunan ilerleyişinin iç bölgelere kadar gelmesi, iç isyanlar, İstanbul’un resmen işgal edilmesi ve TBMM’nin açılması olayları bu yıllar içinde yaşanmıştır. 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM açılmıştır. 23 Nisan 1921 günü Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey ve arkadaşları, 23 Nisanın “iyd-i milli addi” yani milli bayram olarak kutlanması için, mecliste görüşülmesini teklif etmişlerdir. Teklifte, milli tarihimiz için çok önemli bir gün olarak gördükleri, TBMM’nin açılış gününün ikinci yılına girildiği için, bugünün milletin hatırında kalması için, “milli bayram” ilan edilmesi istenmiştir.

         

        23 Nisan gününün bayram olarak kabul edilmesi ile ilgili yasa tasarısı, 2 Mayıs 1921’de kabul edilmiştir.[7]

         

        Türkiye’de milli bayram anlayışının Osmanlı Devleti’ne ve Milli Mücadele dönemine uzanan bir geçmişi olmasına rağmen gerçek anlamını ulus – devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde bulmuştur. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş günü olan 29 Ekim gününün Cumhuriyet dönemi içerisinde “Milli Bayram” olarak kabul edilmesi de olağandır. 1909’da Meşrutiyet’in dönemini simgeleyen 10 Temmuz Bayramı[8] ile 1921’de de TBMM’nin açılışını simgeleyen Milli Egemenlik[9] bayramlarının yerine Cumhuriyet Bayramı “Milli Bayram” olarak kabul edilmiştir.

         

        Cumhuriyet’in ilanı gününün resmi anlamda Milli Bayram olarak kabul edilmesi 1925 yılında gerçekleşmiştir. Resmi olarak milli bayram ilan edilmeden önce, TBMM 29 Ekimin özel bir törenle kutlanacağına dair bir kararname çıkartmış ve 1924’de Cumhuriyet’in ilanı günü kutlamaları Devlet’in de organize ettiği bir şekilde yapılmıştır. Bu kararnamenin ardından, 19 Nisan 1925’te TBMM’de 4 maddelik kanunla ilgili olarak görüşmeler yapılmış ve 29 Ekim günü milli bayram olarak kabul edilmiştir.[10] Ancak daha Cumhuriyet ilan edildiği andan itibaren kutlamalar başlamıştır. 29 Ekim 1923 günü saat yirmi bir sıralarında Meclis bahçesinde 3 el ateş edilerek duyurulan Cumhuriyet aynı gece tüm ülkede top atışları ile kutlanmıştır. Burada dikkat çekilecek unsur ise halkın bu haberi duyar duymaz kendi kendine bayram kutlaması yapmasıdır. Dönemin gazetelerinden birinde; “…Şehirden uzak uzak davul sesleri geliyordu”[11] cümlesi ile Ulus meydanı son köşesine kadar dolu, iğne atsan yer yok. Ankara’nın ve bütün Türkiye’nin nabzı burada atıyor. Sırtı en ağır kürkle örtülü şık bayan ve silindir şapkalı şehirli ile ayağı çarıklı, sarı keten gömlekli köylü ve ipini koltuğuna almış hamal yan yana omuz omuza” [12]cümlesi herhangi bir resmiyete bağlı olmaksızın halkın kendi kendine kutlama yapması açısından önemlidir.

         

        Cumhuriyet Bayramı resmi olarak Milli bayram ilan edilmesinden 1933 yılına kadar sadece 29 Ekim günü yapılan etkinliklerle kutlanmıştır. Bu etkinlikler 1- Resmi Kabul, 2- Resmi Geçit ve 3- Gece düzenlenen fener alayları ve balo programı olarak sıralanmıştır. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının en önemli kısmını resmigeçidin oluşturduğunu söylemek mümkündür. Bu bağlamda resmigeçit ülkede kaydedilen gelişmelerin halkın gözünün önüne sergilenmesi olarak nitelendirilmektedir. Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan inkılâp hareketlerine bağlı olarak başta askeri, eğitim, sosyal ve ekonomi alanında yapılan yeniliklerin resmigeçit aracılığı ile Cumhuriyet Bayramı geçit törenlerinde sergilenmesine büyük önem verilmiştir. Bunun yanında Türkiye’de toplumsal yaşamda oluşturulmaya çalışılan çağdaş uygulamaların bir göstergesi olarak Cumhuriyet Baloları da önemli olmuştur. Nitekim ilki 1925’te yapılan bu baloların zaman içerisinde daha da yaygınlaştığı görülmektedir.[13] Yine halkın Cumhuriyetle ilgili görüşleri ve benzeri konularla ilgili olarak kurulan halk kürsüleri de Cumhuriyet Bayramlarının ilginç simgeleri olmuştur. Bu kürsüler[14] gerçekten bayrama halkın katılımı ve demokrasi kültürünün oluşması açısından oldukça önemlidir.

         

        Cumhuriyetin ilk yılları için bir değerlendirme yapacak olursak ve bu değerlendirmeyi yirmili yıllar olarak ifade edersek, 1925–1929 döneminde Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında Cumhuriyetin anlamı ve faziletlerine yönelik açıklamalar ile bu anlamdaki öğütler üzerinde durulduğu gözlenmiştir. Henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında rejimi benimsetmek, anlaşılmasını sağlamak ve meşruiyetini kabul ettirmek için, özellikle bayram günlerinde daha yoğun olarak verilen mesajlarda, Osmanlı Devleti’nin son yılları ve I. Dünya Savaşı’nın felaketleri işlenmiştir.[15]

         

        Cumhuriyetin ilanının onuncu yılı olması nedeniyle özellikle önem verilen 1933 Cumhuriyet Bayramı hazırlıkları uzun yıllar boyunca kendisinden sonraki dönemleri etkilemiş ve örnek teşkil etmiştir. Onuncu yılda Cumhuriyet Bayramı kutlamaları 28 Ekimde başlayıp, 30 Ekim’de sona ermiş, böylelikle üç günlük bir kutlama düzenlemesi yapılmıştır. Bu yıl yapılan kutlamalara verilen önemin göstergesi olarak bu yıla özel bir kutlama kanunu dahi çıkarılmıştır.[16] Bu yıl hazırlanan vecizeler-Hâkimiyet milletindir, İnkılâbı seven yarar, Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için, Sevr ölüm, Lozan hayat; Sevr Saltanatın, Lozan Cumhuriyetin,  On yıllık Cumhuriyet, Türkün engin gücünü tanıtır, Milli olan her şey, bizimdir, Durmayalım düşeriz, Devletin yapıcılık kuvvetine inan, Büyük işleri, büyük Millet yapar, öz dilimizi, öz tarihimizi Cumhuriyet öğretti, Gazi, en güçlü bir tarihin, en genç bir iradesidir, vb.[17] konferanslar, temsiller daha sonraki yıllarda da kullanılmıştır. Bu yılın günümüze kadar gelen en önemli ve unutulmayan hususları Atatürk’ün 10. yıl Nutku ile Faruk Nafiz Çamlıbel ile Behçet Kemal Çağlar’ın yazdıkları ve Cemal Reşit Rey’in bestelediği 10. Yıl Marşı olmuştur.[18]

         

        Cumhuriyetin ilk yıllarında Cumhuriyet Bayramının daha coşkulu, halkın yüksek katılımı ile geçtiğini söylemek mümkündür. Başta Onuncu yıl olmak üzere bayram programları özenle hazırlanmış ve hemen her yıl yeni bir takım uygulamalar görülmüştür. İlk yıllardaki bu coşkunun sebepleri şöyle sıralanabilir; bu yıllarda henüz yeni olan Cumhuriyet rejiminin yerleştirilmesi ve halka benimsetilmesi oldukça önemlidir. Dolayısıyla Cumhuriyetin getirdiği yeniliklerin en fazla sergilendiği bayram kutlamalarına halkın geniş katılımının sağlanmasına büyük önem verilmiş ve bu katılım bayramın coşkusunu arttırmıştır. Ayrıca bu dönemlerde halkın I. Dünya felaketi ile Milli Mücadele sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna tanık olmaları, ekonomik şartların düzelmesi ve milli egemenliğin esas alındığı siyasi yaşam gibi faktörler Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının coşkunluğunu arttırmıştır. Şüphesiz Atatürk’ün varlığı, bizzat Ankara’da Cumhuriyetin kurucusu sıfatıyla bayramda bulunması halkın katılımını etkilemiştir.

         

        Atatürk’ün ölümünden sonra, Türkiye yeni bir sürece girmiştir. İsmet İnönü Cumhurbaşkanlığı’na getirilmiş ve 1950 yılına kadar bu görevini devam ettirmiştir. İnönü döneminde 1939–1945 yılları arasında yaşanan siyasi olayların ağırlıklı olarak temel konusunu, II. Dünya Savaşı ve bu savaşın etkileri oluşturmuştur. Genel olarak savaşın yarattığı ekonomik ve siyasal sıkıntılarla mücadele etmekle geçen bu yıllarda iç politikada ekonomik, askeri ve siyasal alanlarda bir takım girişimler ve uygulamalar gerçekleşmiştir. Özellikle savaşın ne zaman ve nasıl sonuçlanacağı bilinmediği için ordu yatırımı arttırılmış, bu amaçla çok sayıda genç askere alınmış, devlet stokları da çok geniş tutulmuştur.

         

        1939–1945 yılları arasında Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının birbirleri ile neredeyse aynı olduğu tespit edilmiştir. Kutlamaların Atatürk döneminde yapılanları tekrar etme şeklinde yapıldığı görülmektedir.

         

        İnönü döneminin başlaması ile birlikte basında, Atatürksüz bayram kutlamanın acısı ve Atatürk’ün anlatılması yanında, İnönü vurgusunun da yapılması Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında hissedilmiştir. Özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında İnönü’nün ülkeyi savaşa sokmama yönündeki çabaları ile Atatürk’ün başlattığı inkılâbı devam ettirmesi yönü çok işlenmiştir.

         

        1939–1950 yılları arasında Cumhuriyet Bayramı kutlamaları Atatürk döneminden farklı olarak 28 Ekim günü Başbakanın radyo aracılığı ile yapmış olduğu konuşma ile açılmıştır.  Her yıl yapılan bu konuşmalarda Başbakanlar, ülkenin iç ve dış politikasını değerlendirmişlerdir.

         

        Bu yılların II. Dünya Savaşı dönemi olması bayram kutlamaları çerçevesinde diğer konulara olduğu gibi resmigeçit törenlerine de etki etmiştir. Nitekim bu yıl aralıklarında özellikle askeri geçitler ön plandadır. Bu yıllarda basında ve devlet adamlarının değerlendirmelerinde Türkiye’nin her an savaşa girebileceği endişesi yer alırken, bir taraftan da güven verme politikası izlenmiş, askeri geçitlerde de ordunun hem eğitim ve güç, hem de teçhizat bakımından zenginliği sergilenmeye çalışılmıştır.

         

        1946 sonrası ise savaşın bittiği yıllardır. Ancak bu yıllara damgasını vuran en önemli konu çok partili hayata geçiştir. Dolayısıyla iç politikada yaşanan gelişmelerin önceki yıllardan daha yoğun bir şekilde, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına etki etmesi bu dönemden itibaren artmıştır. Daha önceki yıllarda yapılan Atatürk, Cumhuriyet ve inkılâp vurguları giderek azalmaya başlamıştır. Aynı zamanda Atatürk döneminin dikkat çeken uygulamalarından olan Halk kürsülerinin 1946’dan itibaren kaldırılmasının da çok partili hayatla ilgili olduğu görülmektedir. Özellikle basında iktidar ve muhalefet gazeteleri çok partili hayatı, Cumhuriyet Bayramı kutlama ve değerlendirmelerine yansıtmışlar ve iktidar muhalefet çatışmaları Cumhuriyet Bayramı’na damgasını vurmaya başlamıştır. Öyle ki çoğu zaman bu çekişmeler bayram etkinliklerinin önüne geçmiştir.

         

        II. Dünya Savaşı bittikten sonra devletlerarası ilişkilerde esaslı bir değişiklik meydana geldiği görülmüştür. Savaşın sonunda ortaya çıkan çift kutuplu güç, Doğu-Batı bloğu oluşmasına ve iki blok ilişkilerinin soğuk bir şekilde gelişmesine sebep olmuştur. Sovyet ve ABD güçlerinin bu şekilde ortaya çıkması, devletlerin ilişkilerini belirleyen unsur olmuştur. Türkiye’nin bu dönem dış politikası, savaş sonrası ortaya çıkan yeni siyasi konjonktüre göre biçimlenmiştir. Sovyet baskısının arttığı bu dönemden itibaren, Türkiye ABD’ye dayalı bir politika izlemeye başlamış ve bu şekilde dış politikada meydana gelen bu gelişme Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına da etki etmiştir. Bu dönem basında dış ülkelerle ilgili verilen haberlerde artık ilişkilerin çok soğuk hale geldiği Sovyetlerden bahsedilmediği, buna karşılık ABD ve İngiltere’de yapılmış olan etkinlikler ve onların basınından haberlere geniş yer verildiği görülmüştür.

         

         1950 yılında yapılan genel seçimler sonrası Demokrat Parti iktidara gelmiştir. Türkiye’de 27 yıl boyunca iktidarda bulunan CHP’nin seçimleri kaybetmesi ile yeni bir dönem başlamıştır. DP döneminde, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının biçim olarak geçmiş dönemlerle aynı yapıldığı görülmekle birlikte örneğin baloların kaldırıldığı tespit edilmiştir. Yine bu dönemde yeni uygulamalara veya Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının renklendirilmesine yönelik de herhangi bir girişime rastlanmamış ve bu durum basında eleştiriye uğramıştır. 1953 yılına kadar Atatürk’ün kabri Etnografya Müzesinde ziyaret edilirken bu yıldan itibaren Anıtkabir’in yapılması ile ziyaretler buraya yapılmış ve özel defteri açılarak, 29 Ekim günü ile ilgili yazılar yazılmaya başlamıştır, aynı zamanda Çankaya Köşkü’nün de Cumhuriyet Bayramlarında halka açılması DP döneminin farklılıkları olmuştur.

         

        DP döneminde Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iyice sönükleşmeye başladığı, siyasi partilerin ve basının çekişmelerinin Cumhuriyet Bayramı değerlendirmelerinin malzemesi haline getirildiği görülmektedir. Genel olarak yapılan bayram değerlendirmeleri bu çekişmelerin üzerine kurgulanmıştır. Bayram kutlamaları dolayısıyla basında çıkan yazılar içinde iç politikayla ilgili olanlara bakıldığında da bu tür çekişmelerin daha fazla yer tuttuğunu görmek mümkündür.

         

        1954 sonrasında ise ülkede ekonomik ve siyasi alanlarda meydana gelen olumsuzluklar ve bu olumsuzluklara karşın DP’nin baskıcı tavırları giderek gerginliği arttırmıştı. Tüm bu gerginlikler dengeleri tamamen bozmuş ve nihayet 27 Mayıs 1960’ta gerçekleştirilen askeri müdahale sonrasında DP iktidarına son verilmiştir. Yaşanan olaylar, gerginlikler Cumhuriyet Bayramı’nı da büyük ölçüde etkilemiştir. Bayram kutlamaları neredeyse sadece bu gerginlikler üzerinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Özellikle bayram ile ilgili bilgilerin en yoğun olarak verildiği basında halkın bayrama katılımı, sevinç ve coşkusuna ilişkin haberlerin giderek azaldığı görülmektedir. Bu durumun bayramın halkın kutladığı bir havadan uzaklaşıp resmi yönünün ağır basmasından, törenlerin rutin bir hale gelmesinden ve halkın seyirci pozisyona gelmesinden kaynaklandığı söylenebilir.

         

        Atatürk sonrası dönemde basında halkın bayrama katılımı, sevinci, coşkusu ve benzeri duygularının ağırlıklı olarak ifade edilmesinin her geçen yıl azaldığı da tespit edilmiştir. Bu durumun bayramın, halkın kutladığı bir bayram havasından uzaklaştırılarak resmi yönünün ağır basmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Geçit törenlerine Atatürk döneminde olduğu gibi halkın katılmaması ve bu törenlerin ağırlıklı olarak askeri geçitler biçimine dönüşmesi, halkı bayrama seyirci kılan sebeplerden olmuştur. Önceki yıllarda vurgulanan halkın bizzat kendisinin kutladığı bayram, Devletin resmi bir çerçevede yaptığı ve halkın bunları seyretmek durumunda olduğu bir hale gelmiştir denilebilir.  

         

         

        Sonuç

         

        1960’lardan günümüze kadar geldiğimizde de gerek milli bayramda gerekse de 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos gibi resmi bayramlarda halkın bayrama katılımının neredeyse olmadığını, bayramların hazırlanmış rutin programlarının yerine getirilen resmi bir törenin yapıldığı günler olduğunu görmekteyiz. Ayrıca daha önceki yıllarda olduğu gibi yine bu günlerin günlük olaylara malzeme olarak kullanıldığı hatta kimi zamanlarda bayramla ilgili konulara hiç değinilmediği de görülmektedir. Çoğunlukla öğrencilerin, öğretmenlerin ve bazı kamu görevlilerin zorunluluktan dolayı katılımlarının olduğu bu günlerin mutlaka halkın katılımının olduğu ve çeşitli eğlence vb. etkinliklerin yapıldığı günlere çevrilmesi bu yolla milli değerleri gelecek nesillere aktarılması gerekmektedir.  Bu doğrultuda genel olarak resmi törenin yapılması zorunluluğu ve bu törenlerin dışına çıkılmaması gerekliliği ile ilgili kanının ortadan kalkması gerekmektedir. Bir toplumun kendi değerlerini muhafaza etmesi ve milliyetçiliğin ön koşulu olan gururda ve tasada birlikteliğinin en önemli göstergelerinden biri olan milli bayram kutlamasına halkın katılımı çok önemlidir. Türkiye’nin milli bayramı olan Cumhuriyet Bayramı’nın resmi törenin dışında halkın geniş katılımı ile zorunluluk olarak görülmeden yapıldığı yer olan Ankara’nın Güdül ilçesi tüm ülke için örnek teşkil edilmelidir. Yapılan araştırma sonrasında bayramın bu ilçede 29 Ekim 1923’ten başlayarak törensel kutlamalardan farklı olarak her yıl iki gün boyunca çeşitli etkinliklerle kutlandığı anlaşılmıştır.[19]

         

         

         

        

         

         

         


        


        

        [1] Bengül Salman Bolat, Milli Bayram Olgusu ve Türkiye’de Kutlanan Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları (1923–1960), Hacettepe Üniversitesi İnkılâp Tarihi ve Atatürkçülük Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 2007, s.1–10.


        

        [2] Türkçülerin programları için bkz. Peyami Safa, Türk İnkılâbına Bakışlar, 2. Baskı, Ankara, 1996, s.30–32.


        

        [3]Meclisi Mebusan Zabit Ceridesi C. I.  Devre 1,  27 Ocak 1909 ( 13 Kanunu Sani 1324), bty, s.320.


        

        [4]Meclisi Mebusan Zabit Ceridesi, C.4, Devre 1, 1 Haziran 1909 ( 19 Mayıs 1324), s.87.


        

        [5]Tanin, 5 Mayıs 1332( 1916). Cüneyd Okay, “İlk Çocuk Bayramı”, Toplumsal Tarih, Sayı: 40, Nisan 1997, s.17.


        

        [6] Bolat, s.31.


        

        [7] Necdet Sakaoğlu, Ulusal egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın Tarihinden, Toplumsal Tarih, Sayı, 52, Nisan 1998, s.6.


        

        [8] On Temmuz Bayramı, Cumhuriyetin ilanından sonra da 1935 yılına kadar kutlanmaya devam etmiştir. 27 Mayıs 1935’te çıkarılan “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Kanunu” ile bu kutlamalar sona ermiştir. Resmi Gazete, “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun”, Kabul Tarihi, 27.5.1935, Kanun No, 2739, s.5262.


        

        [9] 1929 yılına kadar 23 Nisan Milli bayramı resmi olarak her yıl tekrar edilmiştir. İlk defa olarak 1929 yılında 23 Nisan günü “Çocuk Bayramı” olarak kutlanmıştır. Himaye-i Etfal (Çocuk Esirgeme) Cemiyeti, kendi örgütüne gönderdiği bir genelge ile 23–29 Nisan günlerini “Çocuk Haftası” olarak belirlemiş ve 23 Nisanı Hâkimiyet-i Milliye Bayramı’na ek olarak çocuk bayramı olarak ilan etmiştir.


        

        [10]TBMM Zabıt Ceridesi,Cilt I, İçtima Senesi II, Devre II, s.164.


        

        [11] Ruşen Eşref, “ Cumhuriyet Günü”, Milliyet, 4 Kasım 1929.


        

        [12] Sefer Aytekin, “Bayram Günlerinde”, Ülkü, II. Teşrin, 1940, s.16.


        

        [13] Bolat, a.g.t,s.92-93.


        

        [14]BCA, Fon Kodu, 490 01, Yer No, 11 50 36.1, 18.9.1933; Cumhuriyet, 22 Ekim 1933.


        

        [15] Bkz. Cumhuriyet, Milliyet, Hâkimiyet-i Milliye, 28–29–31 Ekim 1926–1929.


        

        [16]BCA, Fon Kodu: 450. 01, Yer No, 11 50 36–1, 11 Haziran 1933; Resmi Gazete, 26 Haziran 1933, Sayı:2437.


        

        [17]Onuncu Yıl Rehberi 1923–1933, s.205–208.


        

        [18]BCAFon Kodu, 490 01,Yer No,11 50 37.1, 25 Ekim, 1933; Milliyet, 22 Ekim 1933.


        

        [19]http://tr.wikipedia.org. 12.12.2010.

         

         

         

         

        Cumhuriyet’in XII. Yılında, Atatürk’ün Önünden Parti Bayrakları ile Geçen On Binlerce Köy Halkının Öncüleri ve Bir Grup

         

Şehir ve kasabalarda bir şenlik havası içinde kutlanan bu bayramların (30 Ağustos Zafer Bayramı, Cumhuriyet Bayramı, Kurtuluş Bayramları gibi) özelliği; askeri geçitler, fener alayları v.b. "resmi" gösterilere seğmenler, zeybeklerin ve diğer halk oyunları ekiplerinin özel kıyafetleriyle katılmalarıdır. Ama bu bayramlar nedeniyle resmi gösteriler bittikten sonra, kimi yerlerde gece geç vakitlere kadar işçilerin, esnafın kendi aralarında hükümet ya da belediye meydanında düzenledikleri eğlenceler bu şenliklere farklı bir anlam katmaktadır.

Bu eğlencelere davul, zurna takımları da katılır. Anadolu kasabalarında her yerin kendi oyunları oynanmasına karşılık, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde bu toplantılara farklı gruplar gösterileriyle katıldıklarından, eğlenceler bir tür "halk dansları festivali" görünümündedir. Resmi bayramlarda birçok yerlerde resmi törenlerden sonra bayram yeri olarak nitelendirilen çayırlarda güreşler, koşular ve başka çeşit yarışmalar düzenlenir.

Geçmiş yıllarda siyasi partiler resmi bayramlarda davullu zurnalı eğlenceler düzenleyerek bir yandan bayramların daha canlı geçmelerini sağlamış bir yandan da diğer partilerle bir yarışma ortamına girmişlerdir. Böylece bayram gelenekleri de değişimden payını almışlardır.

  • 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
  • 30 Ağustos Zafer Bayramı
  • 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
  • 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır