fruko sahibi / Babamın ardından: Bir bilim adamı babası nasıl olunur?

Fruko Sahibi

fruko sahibi

Pepsi neden satıldı

Hikayeyi artık herkes biliyor. Pepsi'nin Türkiye'deki üreticisi Fruko'nun elde kalan bütün hisseleri milyon dolara Pepsi Bottling Group'a satıldı. Türkiye bu satışı giderek Dallas dizisi izler gibi "bakalım yarınki bölümde ne olacak?" merakıyla izliyor. Büyük gazeteler de aslında Türk ekonomisinin ne halde olduğunu anlayabilmek için bulunmaz bir kriter olan bu satışın taşıdığı anlamı okurlarından gizlemek için elinden geleni yapıyor. Aile içindeki kavga o kadar detaylı yansıtılıyor, o kadar magazinleştiriliyor ki satıştan gelen para bundan sonra kime yâr olur bilinmez!

Mesele tabii ki bu değil. Ortada Fruko'nun sahibi olan Melih Sipahioğlu'nu ve Sipahioğlu ailesinin kavgalarını aşan dramatik bir durum vardır. Aile belki –ve umarız- bir süre sonra barışacaktır ama Türk ekonomisindeki moral ve kan kaybına karşı umut verici bir çözüm ihtimali görünmemektedir.

Fruko'nun milyon dolara satılan hisselerinin oranı yüzde 77'dir. Diğeri hisseler yani yüzde 23 ise, bundan tam üç yıl önce yine Pepsi Bottling Group'a satılmıştı. Ama, 80 milyon dolara. Bugün ise büyük hissenin yüzde 77'nin değeri sadece milyon dolar. Aradan geçen iki yılın içinde sadece Fruko'yu değil bütün Türk sanayiini ve halkını fakirleştiren bir önemli tarih var: 21 Şubat!

Bu tarih, yani Şubat krizi Türkiye'de üretilen herşeyi değersizleştirdi, Türkiye'nin sahip olduğu herşeyi ucuzlattı. Nitekim; bugünlerde adı ABD'deki Enron skandalına karışan dünyaca ünlü denetim şirketi Arthur Andersen'in Fruko için 2 yıl önce biçtiği değer de milyon doları buluyordu. Kabaca bir hesapla Fruko, krizden sonra üç kat değer kaybetmiş bulunuyor.

40 yıllık geçmişi olan hem köklü, hem de prestijli bir şirket, Şubat krizinin Türk ekonomisine dayattığı olumsuz şartlara boyun eğmek zorunda kaldı. Sipahioğlu, büyük ihtimalle kriz olmasaydı da şirketi satacaktı ama alıcısı ve fiyatı kesinlikle bugün olandan farklı olacaktı. Bu bir yabancı sermaye girişi değil, yerli ve tecrübeye dayalı bir sermayenin bitişidir. Üretimdeki yerli sermayenin ranta dönüşüdür. Bu süreçte, ismi daha az bilinen birçok yerli sanayi kuruluşu benzer gerekçelerle yabancıların eline geçti ancak, Fruko'nun gidişi sadece zararına ve zoraki bir satış değil Türk sanayiinin moral olarak yenilgisi demektir.

Türkiye bırakın eşit şartlarda ortaklık yapmayı ya da piyasanın hak ettiği ölçüde pazar açmayı; ürettiği değerleri yabancı sermayeye karşı "öldüm fiyatı"na ve altın tepsi içinde sunmaya hazır bir bit pazarı ekonomisine dönüşmüş bulunuyor. Dahası, bu arza talep sunanlar arasında yine Türk menşeli yatırımcılara rastlanmıyor. Şubat sonrası şartları o kadar dayanılmaz hale gelmiş bulunuyor ki, Sabancı gibi finansman sorunundan en az etkilendiği kabul edilen bir holding bile prestij kaybına aldırmaksızın Toyota'daki hisselerini elden çıkarmak zorunda kalabiliyor.

Yani, görünürde yabancı sermaye formu taşıyan bu sermaye hareketi aslında ucuza fabrika kapatmaktan başka anlam ifade etmiyor. Dolayısıyla yabancı sermayeden beklenen nominal ve marjinal faydalar; ilave yatırım, ilave istihdam, ilave pazar, ilave rekabet ve nihayet ilave vergi ve fon kazanımı sözkonusu olamıyor. Özetle, hacim sabit kalıyor, patronun milliyeti değişmiş oluyor.

Peki, krize rağmen kazanan, krizi fırsata dönüştüren firmalar yok mu? Var.

16 Mart tarihli Milliyet Gazetesi'nin ekonomi sayfasının manşetinde Fruko'nun nasıl ucuza gittiğine dair bir haber ikinci manşette ise bu soruya cevap veren başka bir haber yer alıyordu. Habere göre, Johnnie Walker, J & B, Smirnoff ve Archers gibi içkilerin Türkiye mümessili olan GuinnesUDV Türkiye'deki krizden kârlı çıkmış bulunuyor. Şirketin Genel Müdürü Ulrich Messer nasıl kâr ettiklerini şöyle anlatıyor: "Türkiye'deki döviz kuru dalgalanmasını hayretle izliyoruz. Biz de kuru öngörebilmek için Citibank, Finansbank ve IMF'de çalışan Harward'lı arkadaşlara danıştık. Sonuçta, birçok ithalatçının düştüğü sıkıntıya düşmedik. Hatta, yüzde oranında kur farkı kazancı elde ettik."

Bir yanda kurdaki dalgalanma nedeniyle yok pahasına elden çıkarılan 40 yıllık bir şirket diğer yanda kuru tahmin ederek ülkedeki genel fakirleşmeye karşı büyüyen bir başka şirket.

Şimdi ikisinin patronu da yabancı ve ikisi de Türk tüketicisine ürettiklerini ya da ithal ettiklerini içirmeye çalışıyorlar ve kazanıyorlar. Bunun için, pazardaki "derde ya da neş'eye" değil, Türk ekonomisi üzerindeki öngörü becerilerine güveniyorlar. Yerli aktörler tarafından öngörülemez bir mekanizmaya dönüşen Türk ekonomisi, yabancılar için her geçen gün daha da iştah kabartan bir cazibe haline geliyor.


[email protected]

« Geri Dön

TAMEK kimin? TAMEK sahibi kim, ortakları kim? TAMEK ne zaman kuruldu, kurucusu kim?

TAMEK kimin? TAMEK holding sahibi kimdir? TAMEK tarihçesi ve hakkında bilgiler yazımızda.

TAMEK kısaltmasının açılımı "Türk Alman Meyve Ekstreleri Kumpanyası" demektir. Bu ifadenin baş harfleri Tamek kısaltmasını oluşturur.

Tamek Holding, İstanbul merkezli holding kuruluşu. İsmini Türk Alman Meyve Ekstreleri Kumpanyasının baş harflerinden almaktadır.

Holding, yılında Bursa'nın Osmangazi ilçesinde bağlı Demirtaş beldesinde kurulmuştur. Mehmet Sipahioğlu ve Alman bir ortak ile şirket kurulmuş ancak bir yıl sonra Alman ortağı ayrılmıştır. Salça, ketçap, bezelye konservesi, reçel, meyve suyu, mısır, tropik kokteyl ve turşu gibi gıda ürünleri pazarında faaliyet göstermektedir. 'de Türkiye'nin ilk diyabetik reçelini ve 'de ilk teneke kutulu meyve suyunu üretti. Holding gazlı içeçek markası Fruko'yu yılında PepsiCo'ya satmıştır.

Ek olarak gıda alanında büyümeyi hedefleyen OYAK, Türkiye'nin önde gelen meyve suyu, konserve ve salça üreticilerinden Tamek Gıda'yı satın alıyor.

TAMEK kurucusu : Mehmet Sipahioğlu

TAMEK genel merkezi : İstanbul, Türkiye

TAMEK ürünleri nelerdir : Ketçap, bezelye konservesi, reçel, meyve suyu, mısır, tropik kokteyl

TAMEK yönetim kurulu başkanı : Mehmet Melih Sipahioğlu

Gıda alanında büyümeyi hedefleyen OYAK, Türkiye'nin önde gelen meyve suyu, konserve ve salça üreticilerinden Tamek Gıda'yı satın alıyor. Devir için Rekabet Kurumu'nun onayı bekleniyor.

Demir çelik, kimya, çimento, enerji, hizmet ve otomotiv başta olmak üzere bir çok sektörde faaliyet gösteren OYAK, Türkiye'nin önde gelen gıda üreticilerinden Tamek Gıda'yı bünyesine katıyor.

Bir süre önce Türkiye'nin en büyük yerli çikolatalı ürünler ve atıştırmalık üreticilerinden Sanset Gıda'yı satın alan OYAK bu kez meyve suyu, konserve ve salça devi Tamek için harekete geçti. Balıkesir ve Manisa'da üç fabrikası olan Türkiye'nin önde gelen gıda şirketlerinden Tamek'in satın alma anlaşması geçen haftalarda tamamlandı. Dünya gazetesinin haberine göre, Hektaş ile birlikte tarım ve gıda sektöründe önemli bir yeri olan OYAK, bu sektördeki gücünü arttırmak için ardı ardına satın almalara başladı. Sagra ve Tamek operasyonuyla, Hektaş'la henüz toprakta başlayan tarım ve gıda faaliyetlerini son tüketiciye taşımış oldu.

Grubun Sagra operasyonu için mart ayında yaptığı açıklama, bu alanda genişleyeceğine ve gıda sektörüne olan ilginin yurtiçi atıştırmalıklar pazarıyla sınırlı olmadığına dair ipuçları içeriyor: "Türkiye'nin hedeflerinde tarım ve gıda ihracatı 40 milyar dolar olarak hedefleniyor. Tarım ve gıda sektörü iç içe geçmiş birbirinin tamamlayıcısı olsa da Türkiye'de sadece gıda sektörü, 'de yüzde 25 büyüyerek ,7 milyar liraya ulaştı. Gıda sektöründe de içecekler en fazla payı alırken, onu atıştırmalıklar izliyor."

Bu açıklamada dikkat çekilen içecek grubu ayağı, Tamek ile tamamlanmış olacak. Böylelikle grup, atıştırmalıkların yanı sıra meyve suyu ve temel gıda kategorisinde önemli markalardan birine daha sahip olacak. Hızla büyüyen gıda sektörü içinde daha büyük bir pazara hitap eder duruma gelecek. Satın alma için Rekabet Kurulu'na başvuruda bulunan OYAK, dosyanın gündeme alınarak sonucun bildirilmesi için gün sayıyor.

Sipahioğlu ailesinin kontrolünde olan Tamek Gıda, Türkiye'nin önde gelen üreticileri arasında. "Tamekse koy sepete" sloganıyla akıllarda yer edinen şirket, yılından bu yana üretim ve satış faaliyetlerini yürütüyor.

İlk fabrikasını Bursa Demirtaş'ta kurarak, Türk Alman Meyve Ekstreleri Kumpanyası sözcüklerinin baş harflerinden oluşturulan Tamek ismiyle faaliyete başladı. Kurucusu Mehmet Sipahioğlu, Almanlarla yaptığı teknolojik iş birliğiyle Bursa'da modern bir fabrikayla üretime geçti. Bir yıl sonra Alman ortağın ayrılmasıyla Tamek, yüzde Türk menşeli bir gıda üreticisi olarak yola devam etti.

Türkiye'nin ilk ketçap ve domates suyunu üreten şirket, ilk hazır yemek ve dolma üretimini de gerçekleştirmişti. yılında Bursa Karacabey'de kurduğu ikinci fabrikasında salça, sebze, konserve, bezelye, reçel, meyve konsantresi ve marmelat üretimlerine başladı. Zaman içinde ürün portföyünü çeşitlendiren Tamek Gıda, yılında Manisa Salihli fabrikasını devreye aldıktan sonra üretimi çeşitlendirerek ihracata yöneldi. Halen başta Japonya, ABD ve Almanya olmak üzere çok sayıda ülkeye ihracatı bulunuyor.

Tamek GıdaGündemGüncelHaberler

Babamın ardından: Bir bilim adamı babası nasıl olunur?

‘Sevdiğin işi yap oğlum’

MUHTEREM okuyucularım, bu hafta sizinle yaşamın evrimi fikrinin nasıl geliştiğini incelemeye devam edecektik; ancak 21 Ocak Pazar günü sabah saat ’da babam Mehmet Asım Şengör vefat ederek uzun süredir çektiği acılarından kurtuldu.

Kendisi birkaç yıldır yatalaktı ve çevresiyle olan ilişkisini kaybetmişti. Son yılda da ne yazık ki makinelere bağlı olarak yaşamak zorunda kalmıştı. Daha önce de yavaş yavaş hafızasını yitirdi. Babamın çevresiyle olan teması kesildikten sonra bir daha kendisini ziyarete gitmedim. Çünkü babam müthiş zeki, akıllı ve bir o kadar da yakı- şıklı bir insandı. Gerçek bir “insan güzeli” ve “insan-ı kâmil”di. Hastalığının en acılı zamanlarında dahi ona bakanlar kendisinden tek bir kelime şikâyet duymadıklarını söylüyorlar. “Sürekli çevresine teşekkür edip şükrederdi” diyorlar.

BİR BALKAN GÖÇMENİNİN HİKÂYESİ

Babam, 17 Eylül ’de Prizrenli (Kosova) Celâlettin Bey ile Pirlepeli (bugünkü Makedonya’da Prilep) Saniye Hanım’ın en büyük çocukları olarak İstanbul’da dünyaya gelmişti (Daha sonra sırayla amcalarım Şemsettin ve Fikret, sonra da halam Ayla doğmuş). Hatırladığı en eski evleri Cerrahpaşa’daymış. Daha sonra Gedikpaşa’daki büyük köşke taşınmışlar. Babası Kapalıçarşı’da halı tüccarıydı. İlkokula başlayınca rahmetli dedem babama, artık yazın dükkânda çalışması gerektiğini söylemiş. Tatil, yalnızca ailece gittikleri Trilye’de (bugünkü Zeytinbağ) geçirilen zamanmış. Babam daha sonra İstanbul Erkek Lisesi’ne gitmiş. Burada pek de iyi bir öğrenci değilmiş, hatta Lise 1’de sınıfta kalmış. Sonra Sultanahmet’teki Yüksek Ticaret Mektebi’ni bitirmiş; orada da 1 yıl kaybı olmuş.

Mektep bittikten kısa bir süre sonra annemle görücü usulü evlenmişler. 10 sene kadar sonra da babam halıcılıktan ayrılarak kayınbiraderleri Semih ve Melih Sipahioğlu ile birlikte Fruko-Tamek’in yönetimine geçmiş. Artık o dönemler benim berrak olarak hatırladığım dönemlerdi.

İYİ ÖĞRENCİ OLMAK GÖREVDİ AMA ATILDIM

Beni Şişli Terakki Lisesi’nin ilkokuluna verdiler. Müdür Ecvet Gürses, babamın İstanbul Erkek Lisesi’nde fizik öğretmeniymiş. Ben bayağı iyi bir öğrenciydim. Ancak pekiyilerle dolu karnelerimi getirdiğim zaman babamın beni tebrik ettiğini hiç hatırlamıyorum. Bana görevini adam gibi yapan bir kişi muamelesi yapıyordu. Ancak 5’inci sınıfta öğretmenimle girdiğim şiddetli bir münakaşa sonucu okuldan atıldım. Buna babamın gösterdiği reaksiyonu asla unutamam. Atılma nedenini öğrenince benim haklı olduğumu, yapılacak işin beni yeni bir okula vermek olduğunu söyledi ve öyle yapıldı. İlkokulu Bayezid İlkokulu’nda bitirdim.

BAŞARISIZLIK SORUN OLMADI

İlkokul akabinde pek çok yabancı okulun imtihanına sokuldum, hiçbirini kazanamadım. Torpille Işık Lisesi Ortaokulu’na kabul edildim. Bu başarısızlığımın evde en küçük bir bahsinin geçtiğini hatırlamıyorum. Ortaokulu büyük bir başarıyla bitirdim. Babam orada bilhassa Türkçe öğretmenim ve baş- muavin Erkan Eren ile çok yakın bir dostluk kurdu ve ben Işık Lisesi’nden ayrıldıktan sonra da bu dostlukları babamın sağlığı bozulana kadar devam etti. Işık Ortaokulu bitince ben Robert Kolej’i kazanarak liseye orada devam ettim. Her sene 2’şer dersten ikmale kalarak tahsilimi sürdürdüm. Yani pek ahım şahım bir öğrenci değildim. Üstelik Lise 1’de okulda sarhoş olmaktan 3 gün tard aldım. Ve D ortalama ile mezun oldum (Yani mezun olunabilecek en düşük not). Babam tüm bu başarısızlık ve yaramazlıkların hiç ama hiç üzerinde durmadı. Tard aldığımı ve sebebini öğrenince de sadece “Ayıp etmişsin” dediğini hatırlıyorum (Halbuki annem duyunca neredeyse fenalık geçirmişti).

‘SEVDİĞİN İŞİ YAP’

Lise bitince kendisine jeoloji okumak istediğimi, bu meslekte pek de bir para kazanacağımı sanmadığımı, dolayısıyla ömür boyu onun parasına muhtaç yaşamamın çok büyük bir ihtimal olduğunu söyledim: “İmkânlarım olduğu sürece seni destekleyeceğim” cevabını verdi ve bu sözünü işte kendini kaybedene kadar da tuttu. Bir tek gün bana “Şunu yap, şunu oku veya şu mesleğe intisab et” demedi. Hep “Sevdiğin işi yap” tavsiyesini verdi. Tahsil konusunda daha ilkokulda verdiği tek önemli nasihat matematiği iyi öğrenmem konusundaydı. Onun yüzünden üniversitede mecbur olmadığım halde 5 sömestr muhtelif yüksek matematik dersleri aldım.

‘BİLİMİ DIŞARIDA YAP’

Tahsilim bitince bana Türkiye’ye dönmezsem kendim için daha iyi olacağını, Türkiye’nin geleceğinde rahat bilim yapmamın zor olduğunu, dışarıdan Türkiye’deki gençlere destek yaratmamın daha yararlı olacağını söyledi. “Türkiye’de üniversite falan yok” derdi. Burada hiç kimseye, ama hiç kimseye güvenmememi, onun bunun söylediklerine de asla metelik vermememi tavsiye ederdi. İnsanların çoğunun aptal ve cahil, bu nedenle de ahlaklarına güvenilmez olduğunu savunur ama basit Türk köylüsüne de büyük bir sevgi ve saygı beslerdi. Ben bunu kendisiyle Anadolu seyahatleri yaptığımda defaatle görmü- şümdür. Zengin bir aileye doğmuş ve ömür boyu zengin olmuş olan babam, en basit ve fakir bir köylüyle yer sofrasına oturarak onlarla sohbet eder, zevkle mütevazı yemeklerini paylaşır, gerekirse asla belli etmeden yardım ederdi. Şirkette ve çevresinde muhtaç olan insanlar her zaman onun cömertliğinden ve ilgisinden istifade etmişlerdir. Cebindeki tek kuruşun hesabını yapan, verilen bir parayı asla saymadan almayan, yanında kimse yoksa şehre şoförünün kullandığı otomobiliyle değil de trenle inen, şehirde otobüs ve dolmuş kullanan bu adam (Bana “Otobüse binebiliyorsan, bağımsızsın demektir” dediydi bir keresinde), inanılmaz derecede cömertti de.

MR. SPOCK

Az konuşur, insanlara uzak dururdu (Kardeşim Merâl bir keresinde Star Trek’in meşhur karakterine atıf yaparak “Bu adam tam Spock” demişti). Hatta ben Londra’da ilk uluslararası ödülümü aldığımda, şehirde olmasına rağmen törene gelmedi. Tebrik bile etmedi, sadece memnuniyetini belirtti. Niye tebrik etmediğini sorunca da “Bu kadar imkân içinde, bu zekâyla, bu kadar sevdiğin bir işte böyle bir başarıyı yakalayamasaydın, o zaman hayret ederdim” dediydi. Dediği de elbette doğ- ruydu. Bu neredeyse misantropik görünüşün altında son derece yardımsever, sevecen bir insan vardı. Yanı- mızda çalışanlar onun yakınlığını bilirlerdi; hepsiyle ve aileleriyle ilgilenir, dertlerini halletmek için elinden geleni yapardı. Evdeki, fabrikalardaki şoförler, aşçılar, bahçıvanlarla oturup tavla atmak en büyük zevkleri arasındaydı.

İNANILMAZ BİR HAFIZA

Çok iyi zar tutar, poker, konken, ellibir ve piştiyi rakipsiz oynardı. Bir pişti oyunu bittikten sonra bütün oyundaki elleri baştan tekrarlayarak herkese nerelerde hata yaptıklarını göstermekten büyük zevk alırdı. Hafızası gerçekten inanılmazdı. Ben babamınki kadar güçlü bir hafızayı başka hiç kimsede görmedim. Şemsettin Amca’mın oğlu, yaşıtım ve ailenin halıcılık geleneğini sürdüren Ahmet Şengör, babamın halılar hakkındaki bilgisinin eşsiz olduğunu söyler. Babam “Ben önce Kapalıçarşı’dan, sonra Sultanahmet kahvelerinden, en son da Yüksek Ticaret’ten mezun oldum” derdi. Buna paralel üstün bir matematik yeteneği vardı. En karmaşık entegraller, en çetrefil teorem ispatları onun için hiç takılmadan yapılacak basit işlerdi. Belki de bu nedenle benim yaptığım bilimden ziyade jeofizikçi arkadaşım, babamın da pek sevdiği dostu Dan McKenzie’nin yaptığı bilime saygı duyar, “Sizinki bir yerde posta pulu toplamak; esas bilim Dan’in yaptığı” derdi. Ben bunu bugün de üstün yetenekli bir matematikçinin bilim dünyasına dar bir açıdan bakışı olarak yorumluyorum.

‘O ZAMAN GİT AL’

Ben seyahatler, kitaplar ve araş- tırmalar için babamın milyonlarını harcadım. Tek bir gün “Ama artık yeter” demedi. Her istediğim parayı gık demeden verdi. Bu konuda tek dediği “Devletin yapacağı işi yapmaya kalkma; biz devletten zengin değiliz” olmuştur. Bir keresinde Steno’nun jeolojinin temeli addedilen meşhur eserinin tarihli orijinalini Zürih’te bir sahafta buldum. Tesadüf o hafta Neuchâtel’den şeref doktorası almış olduğum için annem, babam, Oya, kardeşim Merâl ve onun eşi Halûk hep birlikte Zürih’teydik. Kitabın fiyatını duyunca annemle Oya neredeyse tavana vuracaklardı (Bugünün parasıyla yaklaşık 30 bin ABD Doları). “Bir kitaba bu kadar büyük bir meblağ verilmez” diye tutturdular. Yatağa yarım uzanmış olan babam sadece “Canım, ne işe yarayacak bu kitap?” diye sordu. Ben de “Doğrusunu istersen, hiçbir şeye” dedim. “Bu o kadar meş- hur bir kitap ki tıpkıbasımları, tercümeleri ibadullah mevcut ve bunları birkaç on franka almak mümkün. Ama bu orijinalden benim bildiğim kadarıyla dünyada 20 tane mi ne kaldı. Bunu alırsam, ‘Bunlardan biri de Türkiye’de’ diyecekler” dedim. Babam hiç istifini bozmadan “O zaman git al” dedi. Ben de annemin ve Oya’nın protestoları arasında odadan fırlayıp gidip kitabı aldım. O kitap -tabii bulunabildiği zaman- bugün uluslararası müzayedelerde aldığımız fiyatın 5 katına alıcı bulmaktadır.

UMARSAMAZ

Merhum babam tek kelimeyle büyük bir adamdı. Bu büyüklüğünü satmak ise ondan çok uzaktı çünkü çevresine pek değer verdiğini sanmıyorum. Bu yüzden çevresinin onun hakkında ne düşündüğü umurunda değildi. Benim bilimdeki başarım ise onu gerçekten çok mutlu etmişti: Herkese de bunun sırrını söylerdi: “Celâl yaptığı işe tutkuyla bağlı; işte başarısının anahtarı da budur” derdi. Fakat herhangi bir başarım gerçekten varsa bunda babamın bana verdiği neredeyse sınırsız özgürlük ve desteğin katkısı bence yaşamsal olmuştur. Babam hatırlayabildiğim en eski günlerden beri hep beni adam yerine koydu. Asla “Onu yapma, bunu yapma” demedi. “Onu yap, şunu yap” da demedi. Hep “Ben olsam şöyle yapardım”ı ima etti. Yani kararları hep bana bıraktı. Oya ile evlenmek istediğimi ilk ona söylediydim; tek reaksiyonu “Daha iyisi olmaz, canım” olmuştu. Haberi anneme verme görevini de ona verdiydim.

TEK AFFETMEDİĞİ ATATÜRK’E SAYGISIZLIK

ELİMDE imkân olsa babamı Milli Eğitim Bakanı yapardım (gerçi kabul edeceğini sanmıyorum; zira politikayı sevmez, politikacıları da pek adam yerine koymazdı; aralarında, oy vermediği bir partiden olmasına rağmen rahmetli Dr. Nuri Bayar gibi sevdikleri ve saydıkları pek azdı). Son olarak şunu söyleyeyim: CHP’ye oy veren babam sıkı bir milliyetçi, inançlı bir Müslüman’dı. Kuran’ı çok ama çok iyi bilirdi. Muhtelif konulardaki sureleri bir araya toplayan kitapçıklar yaptırır onları dostlarına hediye ederdi. Benim ateist olmam ise aramızda en küçük bir tartışmaya neden olmamıştır. Bu konuda onun dünyası ayrı benimki ayrıydı. Hoş görmeyeceği tek şey vardı: Atatürk’e saygısızlık. Bunu da hem kendi ailesinden hem de eşinin ailesinden tevarüs etmişti. Her konuda eşsiz bir hoşgörü sahibi bu muazzam akıllı adam, konu Atatürk olunca her türlü rasyonaliteyi bir kenara bırakıp çok hissi ve çok sert davranabiliyordu. İsmet Paşa (İnönü) vefat ettiğinde ben Almanya’da okuyordum. Beni derhal Türkiye’ye getirtti, Ankara’ya gittik, hem o Ankara ayazında katafalkın önünde yürüdük, hem ertesi gün cenaze törenine iştirak ettik ve o akşam ben gene Almanya’ya döndüm. Babam, İsmet Paşa’ya olan saygımın gereğini yerine getirmemi önemli görmüştü. Bunun nedeni de nihayet Atatürk’e olan o sınırsız saygı ve aşktır. Geçen çarşamba babamı çok sevdiği eşi annemin yanında toprağa teslim ettik. Mezarını bir daha göreceğimi sanmıyorum. Babam ben yaşadıkça her gün beynimde ona duyduğum derin şükran hissiyle birlikte yaşamaya devam edecektir. Sanırım o da bunu isterdi.

Meşhur Sipahioğlu ailesi yine gündemde&#x; Kavga konusu bu kez: Aşı

Türkiye'nin ilk kadın madencilerinden Güngör Sipahioğlu'nun eşi Melih Sipahioğlu'na geçen yıl özel hastanede kalp pili takıldı. Tamek Holding'in eski sahibi Melih Sipahioğlu'nun kızı Selda Sipahioğlu, iddiaya göre steril ortamda bulunması gereken babasının odasına yasak olmasına rağmen girdi.

2 AY UZAKLAŞTIRMA CEZASI

Akşam'ın haberine göre, ziyaretçi yasağını da görmezden geldiği iddia edilen Selda Sipahioğlu, uyarıda bulunan personele bağırdı. Davacı olan anne Güngör Sipahioğlu, mahkemeye verdiği dilekçede kızının daha önce iki kez Covid'a yakalandığını, buna rağmen aşı karşıtı olduğunu, karantina tedbirlerine dikkat etmediği için şoförüne de virüs bulaştırarak ölümüne neden olduğunu öne sürdü.

Selda Sipahioğlu'nun babasının sağlığını da riske attığını belirten anne Sipahioğlu, öz kızının hastanede "Yine geleceğim. Seni rezil edeceğim. Karışma bana rezil" diyerek kendisine hakaret edip tehditler yağdırdığını ileri sürdü.

Olay günü fenalık geçirdiğini belirten Güngör Sipahioğlu'nun talebi üzerine mahkeme, Selda Sipahioğlu'na 2 aylık uzaklaştırma cezası verdi. Mahkeme kararına itiraz eden Selda Sipahioğlu ise annesinin hasta eşine doktordan habersiz serum taktırdığını, bunun üzerine babasını hastaneye götürdüğünü, anne ve babasının bu sırada virüs kaptığını öne sürdü.

Annesi ve babasıyla yakından ilgilendiğini belirten Selda Sipahioğlu, dilekçesinde "Annemin yaşlılığın verdiği inat ve asabiyetle, sonuçlarını öngörmeyerek bu kararı aldırdığını düşünüyorum" dedi. Talebi haklı bulan mahkeme, uzaklaştırma ve iletişim araçlarıyla rahatsız etmeme kararını kaldırdı. Sipahioğlu aleyhine verilen tehdit, hakaret ve içeren davranışlarla ilgili tedbir kararının ise devamına hükmedildi.

AİLE İÇİ KAVGALARIYLA GÜNDEME GELMİŞLERDİ

Sipahioğlu ailesi daha önce de gündeme gelmişti.

İşadamı Melih Sipahioğlu, sahibi olduğu Fruko'yu yılında milyon dolara Pepsi'ye sattı. İşte bu satıştan sonra aile de parçalandı. Melih- Güngör Sipahioğlu çiftinin kızlarıyla araları açıldı. İş, ihbar mektuplarına, akıl sağlığı raporlarına ve adliye koridorlarına kadar vardı.

Bununla da yetinmeyen kızları, anne babalarını vergi hırsızlığıyla suçladı. Çocukları, babaları Melih Sipahioğlu'nun parayı yurt dışına kaçıracağını, anneleri Güngör Sipahioğlu'nun da aile doktoru ile yasak aşk yaşadığını iddia etti.

Bununla da kalmayan Sema Kızıl, Selda Gocay ve Nilgün Delikan, anne ve babalarının akıl sağlıklarının yerinde olmadığını, bu nedenle de vesayet altına alınmalarını istedi. Sipahioğlu çifti de bunun üzerine mahkemeye başvurdu.

Çift, kendilerine ağır ithamlarda bulunan kızlarına 1 milyon liralık tazminat davası açtı. Çift dava dilekçelerinde şu görüşlere yer verdi: 

"Ahlak dışı isnatlarını açıklayıp karalama kampanyası başlatmışlardır. Verasetten çıkarıldıktan sonra Fruko A.Ş.'nin satılmasıyla birlikte iftira atmaya başlamışlardır. Gözlerini servet hırsı bürümüştür. Annelerini iffetsizlikle, babalarını hırsızlıkla suçlamışlardır. İnsanlık dışı karalama yerine bize minnettar olmaları gerekir."

KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ

Mahkeme, 7 yıl süren davada Nilgün Delikan, Sema Kızıl ve Selda Gocay'ın konuşmalarını tek tek incelemeye aldı. Basında çıkan haberleri değerlendiren mahkeme heyeti, Sipahioğlu çiftini haklı buldu. Anne ve babalarına hakaret ve küçük düşürücü açıklamalarda bulundukları öne sürülen 3 kızın ayrı ayrı 10 bin lira tazminat ödemelerine hükmedildi. Mahkeme, yılında açılan davanın 'da karara bağlandığını belirterek, o tarih itibariyle yasal faizlerinin de ödenmesini kararlaştırdı.

VERGİ HIRSIZLIĞI DAVASINDA DA KIZLAR HAKSIZ

Sipahioğlu çifti, kızlarına bugüne kadar ödedikleri 60 milyon liralık nakit para ve gayrimenkulü bağış olarak verdiklerini belirterek "bağıştan vazgeçme" davası açtı. Kızlar ise bunun bağış değil, görev olduğunu belirterek, davanın reddini talep etti.

Mahkeme davayı reddedince, Sipahioğlu çiftinin geri istediği 60 milyon lira değerindeki gayrimenkul ve nakit para, 3 kız kardeşe kaldı. Babalarının Fruko'yu satmasına karşı çıkan 3 kız kardeş, anne babalarının vesayet altına alınmasını talep etti. Ancak mahkemenin Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne gönderdiği çifte, akıl sağlıklarının yerinde olduğu raporu verildi, dava reddedildi. Sipahioğlu çifti, kendilerine 'vergi hırsızlığıyla' suçlayan 3 kızına açtığı davayı da kazandı.  

SELDA SİPAHİOĞLU KİMDİR

Selda Sipahioğlu Türkiye'nin köklü firmalarından, yılında Bursa'da kurulan Tamek Holding'in sahiplerindendir.

Tamek'in kurucusu Bursalı iş adamı Melih Sihahioğlu'nun kızıdır.

yılında Bursa'da dünyaya gelen Selda Sipahioğlu Dokuz, Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi Ekonomi Bölümü’nden mezundur. 

Selda Sipahioğlu yılında ATV'de yayınlanan Kim Milyoner Olmak İster yarışmasına katılmış ve ilk soruda elenmişti.

funduszeue.info

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası