sebina giyim sivas / Tokat, Tokat, Türkiye'da Kadın giyim mağazaları - TurkMIA

Sebina Giyim Sivas

sebina giyim sivas

Tokat, Tokat'da Giyim

Bahar Ayakkabi

Gülbaharhatun Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:111/A, Geyras, Merkez, Tokat

 

LC Waikiki

Yarahmet Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:175/A, Geyras, Merkez, Tokat

 

Yenicag Giyim

Alipaşa Mah. Dr. Remzi Topcan Cad. No:22, Geyras, Merkez, Tokat

 

Mavi

Gazi Osman Paşa Bulv. Özel İdare İş Merkezi Apt:110/A, Tokat Merkez, Merkez, Tokat

 

LTB

Semerkant Mh. Gaziosmanpaşa Bulvari Gazi Osman Paşa 16. Sokak, Tokat, Tokat 60030

 

Tudors

Semerkant Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:108, Geyras, Merkez, Tokat

 

Yari Yariya

Yeni Mah. Gazi Osman Paşa Bulv., Geyras, Merkez, Tokat

 

D'S Damat

Yeşilırmak Mh. Gaziosmanpaşa Bulvari, Tokat, Tokat 60030

 

Kompedan

Kabe-İ Mescid Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:153, Geyras, Merkez, Tokat

 

FLO

Kabe-İ Mescid Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:161, Geyras, Merkez, Tokat

 

D'S Damat

Yeşilırmak Mah. Vali Zekai Gümüşdiş Bulv. 4032. Sok. Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3, Geyras, Merkez, Tokat

 

Fulla

Yeşilırmak Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:60/A, Geyras, Merkez, Tokat

 

Pamira Giyim

Semerkant Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:120/A, Geyras, Merkez, Tokat

 

Dagi

Yeşilırmak Mah. Vali Zekai Gümüşdiş Bulv. 4032. Sok. Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3, Geyras, Merkez, Tokat

 

DeFacto

Yeşilırmak Mah. Vali Zekai Gümüşdiş Bulv. Novada Tokat No:3 Apt:108, Geyras, Merkez, Tokat

 

Hatemoglu

Yeşilırmak Mah. Vali Zekai Gümüşdiş Bulv. 4032. Sok. Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3, Geyras, Merkez, Tokat

 

Kotcu

Semerkant Mah. Gaziosmanpaşa Bulv. 14. Sok. No:4/F, Geyras, Merkez, Tokat

 

Greyder

Yeşilırmak Mah. Vali Zekai Gümüşdiş Bulv. 4032. Sok. Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3, Geyras, Merkez, Tokat

 

Papatya Ic Giyim

Gülbaharhatun Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:107/B, Geyras, Merkez, Tokat

 

Collezione

Gülbahar Hatun Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:115/A, Geyras, Merkez, Tokat

 

Fulya Giyim

Yeni Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:53, Geyras, Merkez, Tokat

 

Gözde Giyim

Hocaahmet Mahallesi Gazi Osman Paşa Bulvari Geyras, Merkez, Tokat

 

Gözde Giyim

Soğukpınar Mh. Gazi Osman Paşa 19. Sokak, Tokat, Tokat 60100

 

Fırtına Giyim

Akdeğirmen Mh. Gaziosmanpaşa Bulvari, Tokat, Tokat 60100

 

Baylan

Yeşilırmak Mahallesi Çeçenistan Caddesi No:4/A Geyras, Merkez, Tokat

 

Moda Shop

Yeşilırmak Mahallesi Gazi Osman Paşa Caddesi No:52 Geyras, Merkez, Tokat

 

H&M

Yeşilırmak Mah. Vali Zekai Gümüşdiş Bulv. 4032. Sok. Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3, Geyras, Merkez, Tokat

Colin's

Yeşilırmak Mah. Vali Zekai Gümüşdiş Bulv. 4032. Sok. Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3, Geyras, Merkez, Tokat

Yucel Ticaret

Yarahmet Mah. Hızırhane Cad., Geyras, Merkez, Tokat

Tozlu Giyim

Kabe-İ Mescid Mah. Gazi Osman Paşa Bulv. No:161, Geyras, Merkez, Tokat

Deichmann

Yeşilırmak Mah. Vali Zekai Gümüşdiş Bulv. 4032. Sok. Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3, Geyras, Merkez, Tokat

Kuşan Giyim

Yeni Mahallesi Gazi Osman Paşa Bulvari No:43 Geyras, Merkez, Tokat

Çolaklar Giyim

Kabe-İ Mescid Mh. Kuyumcular Caddesi, Tokat, Tokat 60030

Kartopu Giyim

Kabe-İ Mescid Mahallesi Kuyumcular Caddesi No:15/A Geyras, Merkez, Tokat

Metin Tuhafiye

Yarahmet Mahallesi Gazi Osman Paşa Bulvari Geyras, Merkez, Tokat

Mavi Jeans

Semerkant Mh. Gaziosmanpaşa Bulvari, Tokat, Tokat 60030

Moda Bonnie

Yeşilırmak Mahallesi Vali Zekai Gümüşdiş Bulvari 4032. Sokak Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3 Geyras, Merkez, Tokat

Efeli Ticaret

Yarahmet Mahallesi Gazi Osman Paşa Bulvari No:140 Geyras, Merkez, Tokat

Aktüel Moda

Kabe-İ Mescid Mahallesi Gazi Osman Paşa Bulvari No:146 Geyras, Merkez, Tokat

LTB

Yeşilırmak Mahallesi Vali Zekai Gümüşdiş Bulvari 4032. Sokak Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3 Geyras, Merkez, Tokat

Butik Arden

Yeşilırmak Mahallesi Vali Zekai Gümüşdiş Bulvari 4032. Sokak Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3 Geyras, Merkez, Tokat

Ekol

Yeşilırmak Mahallesi Vali Zekai Gümüşdiş Bulvari 4032. Sokak Tokat Novada Alışveriş Merkezi No:3 Geyras, Merkez, Tokat

Özkan Kundura

Alipaşa Mahallesi Sulusokak Caddesi Geyras, Merkez, Tokat

ZH Gelinlik

Yeni Mahallesi Dr. Remzi Topcan Caddesi No:28/A Geyras, Merkez, Tokat

Nisa İpek

Yarahmet Mahallesi Gaziosmanpaşa Bulvari 15. Sokak No:4 Geyras, Merkez, Tokat

Emin Bebe

Çağgölü Gazi Osman Paşa Bulvari, Tokat, Tokat 60030

ADANA / ÇUKUROVA

ESTİLO SHOP - Toros Mahallesi Ali Sebici Bulvarı Özünal Apartmanı Altı

Tel: (536) 711 04 14

 

ADANA / ÇUKUROVA

SÜSLÜ - Huzurevleri Mah. 77219 Sokak Bem Apt. Zemin Kat

Tel: (546) 526 65 26

 

ANKARA / YENİMAHALLE

FAVORİ CONCEPT -  Ragıp Tüzün Mahallesi Akın Caddesi No:31/A 

Tel: (544) 619 03 05

 

ANKARA / ÇANKAYA

CİRCOP BUJİTERİ -  Meşrutiyet Mah. Selanik Cad. 48/B - Kızılay

 

ANKARA / ALTINDAĞ

90'LAR HEDİYELİK - Hacettepe Mahallesi Hamamönü Sokak No:5/A

 

ANKARA / KIZILAY

BONCUK BAZAAR - Selanik2 Caddesi 51/B

 

ANKARA / KIZILAY

Velvet - Selanik Caddesi 28/B 

Tel : (506) 858 14 79

 

ANKARA / ERYAMAN

MİTOLOJİ - Göksu Mahallesi Göksu AVM  57/50

 

ANKARA / BATIKENT

GALAXY - İlkyerleşim Mah. Başkent Cad. Metro Center Alışveriş Merkezi No:206/136

Tel : (507) 575 66 85

 

ANKARA / ÇANKAYA/ KIZILAY

TEE MOOD - Kızılay Alışveriş Merkezi Kat:3

Tel: (541) 673 71 70 

 

ANKARA / KEÇİÖREN

ANİMETAL - Aşağıeğlence Mahallesi Küçükbahçe Caddesi No:23/C Etlik

Tel : (542) 422 88 14

 

ANTALYA / MERKEZ

OOPS - Haşimişcan Mah. Recep Peker Caddesi Çetin Eker Apartmanı No:8/D 

 

ANTALYA / ÜÇKAPILAR

HOBBY SHOP -  Sinan Mah. 1253 Sok. Birlik İşhanı 6/E Üçkapılar

 

ANTALYA / MURATPAŞA

ŞIMARIK - Balbey Mahallesi İsmetpaşa Caddesi No:4/C

 

AYDIN/KUŞADASI 

W.O.M HEDİYELİK - Camikebir Mah Öge Sokak No:1

Tel: (536) 782 28 29

 

BALIKESİR / BANDIRMA 

FUTURE SOUND - Hükümet Caddesi Konak Kahve Yanı No: 16

Tel: (532) 597 19 32

 

BURSA / GÜRSU

TREND PARK - 35.Yol No:87

 

BURSA / OSMANGAZİ

CRASH - Nalbantoğlu Mahallesi Şeker Hoca Cadesi No:5/B

Tel: (224) 225 12 89

 

BURSA / OSMANGAZİ

GÜL GİYİM - Hamitler Mah. 5.Aktar Sokak No:6

 

BURSA / OSMANGAZİ

HİT TREND - No:6 Altıparmak Mh. 1.Fırın Sokak No:23

 

BURSA - OSMANGAZİ

TAPİR -  Kayhan Mah. Ünlü Cad. Doktorlar İşhanı No: 10-12A

Tel : (224) 223 10 31

 

BURSA / NİLÜFER

MATRAK DÜKKAN - Altınşehir Mah. Ahmet Taner Kışlalı Bulvarı 163.Sokak A Blok 25 Bağımsız Bölüm

Tel: (532) 798 87 83

 

ÇANAKKALE

HAYALPEREST - Kemalpaşa Mah. Çarşı Cd.Tekke Sk. No: 41/D

Tel: (533) 304 12 62

 

DENİZLİ 

MOR BAYKUŞ - Altıntop Mahallesi 837 Sokak Kızılhisar Aprt. No : 14/D 

Tel : ( 537) 734 97 38

 

DÜZCE / AKÇAKOCA

HEAVEN AKSESUAR - Yalı Mah. Bahadır Yalçın Cad. No:11/B

 

DÜZCE / MERKEZ 

KAKTÜS HEDİYELİK EŞYA - Kültür Mah. Lütfi Akar Stadyum Sok. No: 1/5

Tel: (552) 707 0022

 

GAZİANTEP / ŞEHİTKAMİL

AKREP - Batıkent Mah.Kürşat Tüzmen    Bulvarı  9027 Nolu Sokak No:4/C

Tel: (507) 397 45 66

 

HATAY / ANTAKYA / SÜMERLER

ZELYUM - Harbiye Caddesi No:31/B (Eski Maksim Karşısı)

Tel: (533) 026 67 83 

ZELYUM 2 - Güllü Bahçe Mahallesi Saray Caddesi No:23

 

HATAY / İSKENDERUN

HAYAL DÜKKAN - Savaç Mahallesi Kanatlı Caddesi No:63/b

 

ISPARTA / MERKEZ

CREART -  İstiklal Mahallesi 1110 Sokak No:7

 

ISPARTA / MERKEZ

SİMAY - İskender Mh. 121. Cadde Cd. No: 49c

 

İSTANBUL / BAKIRKÖY

KARİZMA - Zeytinlik Mahallesi Halkçı Sokak Mini Pasaj No:11/8 (Ptt Yanı)

Tel: (535) 702 08 76

 

İSTANBUL / BAKİRKÖY

TAPİR - Zeytinlik Mahallesi Ray Sokak Yavuz İşhanı No:30 (Cro's Bar Karşısı)

Tel: (212) 660 11 26

 

İSTANBUL / BEYLİKDÜZÜ

KİRPİ - Büyükşehir Mah. Cumhuriyet Cad. Ceylan Sokak Beyaz Park Evleri No:1 Dükkan: 48

Tel: (553) 978 28 47

 

İSTANBUL / GAZİOSMANPAŞA

Alhemengelir - Hürriyet Mahallesi Eski Edirne Asfaltı No:98/1A

Tel: (532) 265 12 13 

 

İSTANBUL / MALTEPE

WALK - Bağlarbaşı Mahallesi Sakızağacı Sokak No:7/1

Tel: (530) 878 61 27 Tel: (216) 399 39 60 

 

İSTANBUL / BEŞİKTAŞ

KÖSTEBEK - Hasfırın Caddesi Sinanpaşa iş Merkezi Kat: 1 No: 5/204

Tel: (212) 261 97 10

 

İSTANBUL / KADIKÖY

KÖSTEBEK - Caferağa Mah. Moda Maddesi Uzay Apt. Altı  No: 41/B

Tel: (216) 348 00 96 

 

İZMİT

KÖSTEBEK - Ömerağa Mah. Alemdar Sok. Soydan İş Merkezi no: 34/52 

Tel: (262) 324 99 29

 

İZMİR / HATAY

 

CADI - Şehit Ceysu Ceylan Sokak 177 Şanlı Pasajı No:96

 

İZMİR / KEMERALTI

PARAZİT - 216 Sokak Şırnak Pasajı Anafartalar Caddesi No:15

Tel: (531) 777 31 27 

 

İZMİR / KARŞIYAKA

RSM - 1719 Sokak No:35/B Karşıyaka Çarşı

Tel: (532) 310 36 32

 

İZMİR / ALSANCAK

TWİGY SPOR - 1438 Sokak No:1/A

Tel: (532) 445 22 55

 

İZMİR / ALSANCAK

PATLICAN ROCK - Sevgiyolu 45/D 
Tel: (555) 434 61 73 

 

KASTAMONU / MERKEZ

ELİTE ACCESSORİES - Aktekke Mahallesi Yalçın Caddesi No: 22/81 ( Barutçuoğlu Avm )

 

KARABÜK / SAFRANBOLU

GÖKHAN BUJİTERİ - Sadri Artunç Caddesi Akkonut Apartmanı No:78/D

 

KAYSERİ / MELİKGAZİ

AKUAMARİN -Kılıçaslan Mh. Ali Cafer Sokak No.0

 

KAYSERİ / MELİKGAZİ

POPULUS - Kılıçaslan Mahallesi Sivas Bulvarı 34/C

Tel: (552) 243 60 09

 

KIBRIS / GİRNE

ENYA - Atatürk Caddesi No:15

 

KIBRIS / LEFKOŞA

SASA ACCESSORİES - Okullar Yolu No:66

 

KIBRIS / LEFKOŞA

ALAKARGA -  Mehmet Akif Caddesi Başak Apart. No:51/D Köşklü Çiftlik

 

KIRKLARELİ / LÜLEBURGAZ

NO FEAR - Kocasinan Mahallesi İstanbul Caddesi Çakır Pasajı 38

 

KOCAELİ / GÖLCÜK

RED BOX - Gölcük Merkez Mahallesi Donanma İş Merkezi 2.Blok  No:6 (Migros Jet Karşısı)

 

KOCAELİ / GÖLCÜK

ANTİDEPRESAN - Profesör Muammer Aksoy Cad. Hüseyin Yücel Sokak No:2 Değirmendere (Vapur İskelesi Karşısı)

Tel: (533) 579 42 88

 

KOCAELİ / KARAMÜRSEL

ANTİDEPRESAN 2 - 4 Temmuz Mah.İnönü Cad No:49/A  

Tel: (555) 998 15 99

 

KOCAEL / KÖRFEZ

İBİŞ - Mimarsinan Mahallesi Dalbastı Sokak No:1/1 A2/31

 

KONYA / KARATAY  

RETİNA SHOP -  Abdülaziz Mah. Kadı Mehmet Paşa Sokak No:8/C (Gedavet Kafem Karşısı)

Tel: (536) 545 22 55

 

MALATYA

AKDENİZ SHOP - Mücelli Cad. Yeşil İş Merkezi No:5/7

Tel: (422) 325 86 49

 

MANİSA / ŞEHZADELER

KİRPİ - Yarhasanlar Mahallesi 2108 Sokak No: 19/C

 

MARDİN / MERKEZ

TAŞ DEVRİ - Yenişehir Mahallesi  Yenikent Caddesi No:11 (Atilla Apartmanı Altı) 

Tel: (553) 470 24 28

 

MARDİN / NUSAYBİN

LORAC KOZMETİK - Moryakup Mahallesi Banka Sokak No: 1/B

 

MERSİN / YENİŞEHİR

MERSS-IN UNDERGROUND KPOP - İnönü Mahallesi 1403 Sokak No:8/C Kuşimatho Sokağı Natürel Cafe Arası 

 

MUĞLA / FETHİYE

AYRINTI KİTAPEVİ - Cumhuriyet Mahallesi 502. Sokak Fethiye Plaza No:7

Tel: (538) 242 15 71

 

MUĞLA / FETHİYE

BUN DESİGN - Taşkaya Mahallesi Ölüdeniz Caddesi No: 14 (Erasta Avm)

 

ORDU / ALTINORDU

KARYA -  Şarkiye Mahallesi Süleyman Felek Caddesi No: 89/A

 

OSMANİYE / MERKEZ

UMAY SAHAF KİTABEVİ - Raufbey Mh. 9541 Sokak. 33/5 İşkur Hanı

Tel : 0 542 662 20 58


OSMANİYE / MERKEZ

ANTİK SAHAF - Alibeyli Mah. Doktor Ahmet Alkan Cad. No:64 

 

SAKARYA / ADAPAZARI

KİRPİ CONCEPT - Çark Caddesi Cumhuriyet Mah. Menekşe Sok. No:15/B (Collezione Mağaza Karşısı)

Tel: (532) 646 43 25 - (532) 252 18 13

 

TEKİRDAĞ / SÜLEYMANPAŞA

ULAŞ HEDİYELİK - Hükümet Caddesi No:88

 

TEKİRDAĞ / ÇERKEZKÖY

MUTLULUK KAT - Gazi Mustafa Kemal Paşa Mah. Cefa Sok. No : 4/A 

 

UŞAK / MERKEZ

BUKA SHOP ACCESSORİES - Kurtuluş Mah. Dedehasan Sokak No:3/A -

Tel: (532) 673 80 07

BUKA SHOP PLUS : Kurtuluş Mah. Dedehasan Sokak No:3/C

Tel: (507) 282 43 91

 

Kozmolojik Dengenin Sanatsal Tezahürleri İSLAM SANATLARI Editörler: İbrahim Özcoşar Ali Karakaş Ziya Polat İsmail Kanbaz Uğur Yiğiz ISBN: 978-625-7263-08-5 YAYINEVİ SERTİFİKA NUMARASI: 14320 Dicle Üniversitesi Mardin Artuklu Diyarbakır Büyükşehir Kayapınar Kadim Akademi İlim Yayma Cemiyeti Üniversitesi Belediyesi Belediyesi Diyarbakır Şubesi Kozmolojik Dengenin Sanatsal Tezahürleri İSLAM SANATLARI 1. Baskı, 2021 Editörler: İbrahim Özcoşar, Ali Karakaş, Ziya Polat, İsmail Kanbaz, Uğur Yiğiz Kapak ve İç Tasarım: Zafer Yılmaz Kapak hüsn-i hat (Celî sülüs istif): Hattat Hâmid Aytaç İç Kapak Ebru: Öğr. Gör. Ercan Gündüz Baskı-Cilt: Deren Matbaacılık Ambalaj San. Ve Tic. Ltd. Şti. Beylikdüzü OSB Mah. Orkide Cad. No:9/Z Beylikdüzü / İstanbul Tel: (212) 875 48 86 DİVAN KİTAP Tahtakale Mah. Ayçiçeği Sok. No: 8/10 D:6 Avcılar / İstanbul Tel-Faks: (212) 803 40 42 www.divankitap.com.tr / [email protected] Bu kitabın tüm hakları “Editörler Kurulu”na aittir. İzinsiz kopyalanması yasaktır, kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Kitapta yer alan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. DİVAN KİTAP Matbaacılık Basın Yayın Dağıtım ve Ajans Hizmetleri Ltd. Şti. yayın markasıdır. İÇİNDEKİLER TAKDİM .............................................................................................................7 ÖN SÖZ ..............................................................................................................9 İSLAM SANATININ KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ/ Mehmet Yolcu, Ramazan Barman ........................................................................11 İSLAM SANATININ TEVHÎDİ TEMELLERİ / Ramazan Altıntaş ......................27 ALLAH İNANCININ KLÂSİK İSLÂM SANATLARINDAKİ YANSIMALARI / İbrahim Coşkun .....................................................................35 ARAP HATTININ ESTETİĞİ VE KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ/ Hamit Salihoğlu .................................................................................................47 İSLAM SANATLARINDA SEMBOLİZM / Ferhat Soyer ....................................57 SANATIN VE DİNİN KÖKENİNİ MAĞARADA ARAMAK: KAYA RESİMLERİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER / Bilal Toprak.................................................63 KUR’ÂN’DA YAZI VE MEDENİYET / Yılmaz Karadoğan.................................71 HADİS KÜLTÜRÜNDE KALEM VE YAZI / Ali Karakaş ..................................85 RESM-İ OSMÂNÎ’YE GÖRE BİR MUSHAF NASIL YAZILIR? -ÖMER ZARÎFÎ EFENDİ’NİN MANZÛM KAVÂİD-İ KUR’ÂN RİSÂLESİ- Ahmet Tanyıldız. ..119 NECİP FAZIL KISAKÜREK, SEZAİ KARAKOÇ VE İSMET ÖZEL ÖRNEKLERİYLE TÜRK-İSLÂM SİYASET DÜŞÜNCESİNDE YAZI VE ALFABE MESELESİ / İdiris Demirel ..............................................................................125 “İLMÜ’L- CEMAL (ESTETİK İLMİ)” VE İNSAN İLİŞKİLERİ / Mehmet Gedik 157 KUR’AN VE SÜNNET PERSPEKTİFİNDEN “ESTETİK” KAVRAMINA BAKIŞ / Hüseyin Çelik.....................................................................................171 İSLÂM SANATLARININ KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ ÇERÇEVESİNDE HADİSLERDE “ESTETİK” TASAVVURU / Emine Demil ...............................189 VAHİD PAŞA YAZMA ESER KÜTÜPHANESİNDEKİ TAM ZEMİN GEOMETRİK TEZYİNATLI CİLTLER / Yasin Çakmak ...................................209 TİEM. 1926 (HÜSEYİN BAYKARA DİVANI) VE TSMK. Y. 64 NUMARALI YAZMALARIN TEZYİNİ AÇIDAN DEĞERLENDİRİLMESİ / Volkan Cihan .225 ANADOLU SELÇUKLU DEVRİ MİMARİ TEZYİNATINDA GEÇME-ZENCEREK MOTİFİ / Çiğdem Önkol Ertunç ....................................241 KONYA MERKEZİNDE BULUNAN 13. YÜZYIL YAPILARINDA MA’KILİ YAZILAR / Şerife Çakır ...................................................................................253 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE MEVLANA TÜRBESİNDE KULLANILAN ÇİNİLER VE ÜRETİM TEKNİKLERİ / Çetin Öztürk ......................................275 12.-14. YÜZYIL NİKSAR YAPILARINDA TAŞ SÜSLEME / Müslüm Aydın ...291 MUSTAFA DÜZGÜNMAN’IN İLK ÇIRAĞI EBRUCU TİMUÇİN TANARSLAN/ Ömer Sabuncu ..................................................................................................311 MİLLİ MİRASTAN EVRENSEL GELECEĞE EBRU SANATININ TARİHİ KAYNAKLARINDA ‘YÜREKLİ EBRU’ VE MENŞEİ / Mustafa Hakkı Ertan ...327 TAKDİM Anadolu’da birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve binlerce yıl boyunca sağlam surlarının ardında zengin bir insanlık mirası barındıran Diyarbakır, her dönemden canlı izler taşıyan ve birçok önemli şahsiyet yetiştirmiş bir kültür ve sanat merkezidir. İnsanlığın yaklaşık on bin yıl önce Çayönü’nden başlayan serüveni, dünyanın en muhkem surlarının inşasına kadar devam etmiştir. Pey- gamberler ve sahabeler şehri Diyarbakır, Hz. Peygamber efendimizin vefatından kısa bir süre sonra İslam’la tanışmış ve Anadolu’nun İslamlaşmasında da önemli bir rol üstlenmiştir. Kâinatın efendisi Hz. Muhammed (S.A.V.) tarafından bizlere tebliğ edilen yüce dinimiz; biz müminler için dünya ve ahiret hayatımızı kolaylaştıran bir yaşam biçimidir. İlk emri okumak olan İslam’a bakıldığında, kültür, sanat ve bilimin temel kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan İslam sanatlarını anlamak ve araştırmak büyük bir önem arz etmektedir. Kayapınar Belediyesi ola- rak; İslam kültür ve medeniyetinin daha iyi anlaşılmasını sağlamak ve onu yeni nesillerimize en doğru şekilde tanıtmak ve aktarmak amacıyla yapılan çalışmala- ra destek vermekten büyük bir memnuniyet duymaktayız. Anadolu’nun İslamiyet’i kabul ettiği ilk yıllarından itibaren ve özellikle Os- manlı döneminde mimari, sanat ve ilim alanında başkent muamelesi gören Di- yarbakır’da ve çevre şehirlerinde yetiştirilen alim şahsiyetlerin sayısında önemli bir artış yaşanmıştır. Geleneksel İslam Sanatlarını değerlendirmek ve Hat Sana- tının son yüzyıldaki en büyük ismi ve son büyük temsilcisi ve “Harflerin bes- tekarı” Diyarbakırlı Hattat Hâmid Aytaç’ı anmak üzere, birçok ülkeden katılan bilim insanlarının katılımı ile Uluslararası Geleneksel İslâm Sanatları ve Hattat Hâmid Aytaç Sempozyumu’nu düzenlemiş bulunmaktayız. Bu yıl pandemi süre- ci dolayısıyla online olarak gerçekleştirdiğimiz sempozyumda bir kez daha yad ettiğimiz harflerin bestekarı Hattat Hâmid Aytaç’ı rahmet ve şükranla anıyorum. İnsana, eğitime, bilgiye, bilime, kültüre, sanata, spora ve doğaya dost Ka- yapınar Belediyesi olarak, Dicle Üniversitesi, Artuklu Üniversitesi, İlim Yayma Cemiyeti Diyarbakır Şubesi ve Kadim Akademi ile birlikte gerçekleştirdiğimiz sempozyuma katılan bütün bilim adamlarımıza, Dicle Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karakoç’a, Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özço- şar’a, İlim Yayma Cemiyeti Diyarbakır Şube Başkanı Doç. Dr. Ali Karakaş’a ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İslam tarihi, sanatı araştırmaları gibi bizleri bir arada tutan değerlerimiz ile ilgili yapılan çalışmaların, birliğimizi ve beraberliğimizi pekiştirmesini ve bu topraklarda daha nice Hattat Hâmidlerin, Aziz Sancarların, Ali Emirîlerin, Ziya Gökalplerin yetişmesine vesile olmasını diliyorum. Ünal KOÇ Kayapınar Kaymakamı ÖNSÖZ İslam Medeniyetinin menşei olan Kur’an-ı Kerîm aynı zamanda bu medeni- yeti oluşturan mimarî, sanat ve kültür gibi bütün unsurların da ilham kayna- ğıdır. İlahi vahyin beşeri düzleme tenezzülü, İslam sanatlarında yatay ve dikey boyutların mütemadiyen ilişki içinde oldukları formlar üretilmesinin ana sâiki olmuştur. Kitap sanatları adı altında birleşen bu formların ana karakteri, varlığın mahiyetini semboller aracılığıyla suretler dünyasına yansıtmaktır. Bu semboller üzerinden hakikat arayışına giren Müslüman sanatkâr, bunu bazen bir ‘elif’in zülfesinde, bazen kitre yüzeyine dağılan renklerin ahenginde, bazen fırçanın ucundan yayılan altının oluşturduğu desen ve motiflerin girift dünyasında bulur. Bu sanatların bir başka hususiyeti olan mekan-şekil ya da leke-boşluk dengesi ise kozmolojik dengeyi sanata aksettirme çabasının bir sonucudur. Varlığın hil- katindeki denge ve estetiği görünür kılma amacına matuf olan bu çaba, İslam sanatlarının hareket noktasını oluşturur. “Ruhanî bir hendese” olarak yatay ve dikey çizgilerden hareketle sezgisel bir geometri ve mimarî inşa eden Hat sanatı, bu yönüyle İslam sanatlarının merke- zinde yer alır. Özü itibariyle ilahî kelamı, değeriyle mütenasib bir formda takdim etme gayretlerinin bir neticesi olan bu sanatta harflerin yatay hareketleri varlık aleminin tezahürlerini, dikey hareketleri ise ilahi hakikatlerin beşeri boyuttaki tecellilerini sembolize eder. Bu hususiyetiyle İslam Medeniyetinin bir şiarı hali- ne gelen hat sanatı, Arap coğrafyasında başlayan yolculuğunda Şeyh Hamdullah ile başlayan Osmanlı Hat Mektebi ile zirveye ulaşır. Bu mektebin son büyük temsilcilerinden olan Hâmid Aytaç Diyarbekir’de başlayan Hüsn-i Hat yolculuğunu Dersaâdet’te ikmal etmiş ve bu sanatı Osman- lı’dan Cumhuriyete taşıyan bir hattat olarak temayüz etmiştir. Hattat Hâmid Bey’in Hat tarihindeki yerini pekiştiren asıl husus, bu sanatın bir medeniyet şiarı olduğu bilincinde olarak onu inkıta döneminin tüm zorluklarına rağmen sürdürmesi ve bu suretle bir kültürel hafıza kaybının önüne geçmiş olmasıdır. Onun kültürün en önemli unsuru olan yazıyı korumada gösterdiği bu hassasiyet maalesef yeterince idrak edilmemiş, bu husustaki çaba ve katkısı yeterince dile getirilmemiştir. Zaman onun büyük bir öngörüyle sürdürdüğü çalışmaların ne kadar büyük bir ehemmiyeti haiz olduğuna şahitlik edecektir. Hamid Bey adına yapılan ilk sempozyum olma ünvanını taşıyan bu bilimsel organizasyonun esa- sen onun ifa ettiği bu misyona dikkat çekmesi hasebiyle önemi aşikardır. Umarız doğduğu topraklarda ona aynı zamanda bir vefa ve kadirşinaslık borcu olarak icra edilen bu sempozyum, Hâmid Bey’in hat sanatı üzerinden İslam Kültür ve Medeniyetine yaptığı katkıları ortaya koyacak yeni bilimsel çalışmalar için de bir başlangıç noktası teşkil eder. Bu sempozyumun tasarlanmasından kitaba dönüşmesine kadar tüm aşama- larında katkı sunan isimlere teşekkür etmek hakşinâslığın bir gereğidir. Düzen- leme kurulunun değerli üyeleri Doç. Dr. Mustafa Öztürk, Dr. Mehmet Cebe, Dr. Recep Çelik, Dr. Tahsin Kula ve Dr. M. Felat Aktan’ın akademik katkıları her tür- lü takdirin üstündedir. Kayapınar Belediyesi Başkan Yardımcısı Cihad Kayhan’a İSLAM SANATLARI 9 sempozyumun icra edilmesindeki üstün katkıları için teşekkür ederiz. Sürecin arka planını teşkil eden çalışmaların yürütülmesinde her türlü fedakarlığı serde- den Doç. Dr. Mehmet Işık, Dr. Emre Aşılıoğlu, Dr. Yılmaz Özdil, Öğr. Gör. Fer- hat Demiralp, Öğr. Gör. Fatih Ağalday, Saddam Çokur ve Hattat Hâmid Aytaç’ın talebeleriyle röportaj yaparak katkı sunan Mehmet Deri’ye minnettarız. Ayrıca kitap kapağında kullanmak üzere bir yazısını istifademize sunan Hattat Prof. Dr. Mehmet Memiş’e; Hattat Hâmid Aytaç ile ilgili önemli yazıların temininde yardımlarını esirgemeyen İsmail Yazıcı ve Ömer Ziya Belviranlı’ya; röportaj ve görüşmelerde önemli katkılar sağlayan Necmi Atik’e; ebru çalışmalarını istifa- delerimize sunan Öğr. Gör. Ercan Gündüz’e teşekkürü borç biliriz. Kayapınar Kaymakamı Ünal Koç’un değerli destekleri olmasaydı ne sempozyum ne de bu eser ortaya çıkacaktı. Bu vesile ile kıymetli Kaymakamımıza ve Kayapınar Bele- diyesinin gayretli ve çalışkan personeline teşekkür ederiz. Ve son olarak sem- pozyuma dolayısıyla da bu esere bildirileriyle katkı sunan değerli katılımcılara hususî şükranlarımızı sunuyoruz. Editörler “İLMÜ’L- CEMAL (ESTETİK İLMİ)” VE İNSAN İLİŞKİLERİ Mehmet Gedik İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi GİRİŞ İnsanlık tarihi güzellik ve estetik nedir sorularına farklı anlamlar yüklemiş ve günümüzde oldukça sık kullanılan estetik kavramı içerisinde kendisini belir- ginleştirmeye çalışmıştır. Güzellik/Estetik duygusu insanın yaratılış fıtratı ile özdeşleşmiştir. Dini, maneviyatı, inancı, dili, ırkı, soyu, cinsiyeti, yurdu, köke- ni veya siyasi görüş ne olursa olsun bütün insanlığın ortak değeri olarak kabul görmüştür. Her dönem birçok ekol ve grupların estetik ve güzelliğin ne olup ol- madığını, arasındaki güçlü ilişkilerini, özdeşleşen noktaları birbirlerinden farklı yaklaşımlar üzerinden yorumladıkları görülmektedir. Zira insan yaratılışı gereği Ahsen-i Takvim olarak (en güzel kıvamda) (Tin 95/4), “şan, şeref sahibi, onurlu ve en üstün” (İsra 17/70) en iyi nitelikte yaratılmış estetik, güzel bir varlık olarak ele alınmayı hak eden bir varlıktır. Bu temelden hareketle insan sürekli iyi/güzel veya tam zıddı olan kötü/çirkin arasında bir irade belirlemiş, sorumluluklarının üstesinden gelemeyerek de zaman zaman aşağıların aşağısına “Esfel-i Safilin”e meyletmiştir. İnsanın güzel/estetik ve çirkin/kötü arasındaki bu temel yönelimlerin insan yaşamının kültür, sanat, teknoloji ve diğer bütün evrelerinde kendisini olumlu ve olumsuzluklar ile belirginleştirmiştir. Estetik yaklaşımların hayatın her nok- tasında ele alınabilirken İlmü’l- Cemal (Estetik İlmi) bağlamında ortaya konu- labilmesi, insan yaşam sürecinde tam zıttı anlamdaki “Esfel-i Safilin” (Safiline) yaklaşımının da dikkate alınması önem arz etmektedir. Aksi takdirde estetik ilmi, sadece belirli felsefi disiplinlere hapsedilmiş olunur. Oysa ki, estetik ilmi, temel anlamda insan fıtratı gereği insanın ne olduğunu, tutum ve davranışlarını, bütün diğer insanlarla ilişkilerini kapsadığı gibi, bütün varlıklar içerisinde insan olarak farklılığını ve asıl güzel ve değerli konumunun belirlenmesini sağlar. Bu gerekçeler ile estetik/güzellik kavramının sadece felsefi boyutlarla belirli bir di- siplin alanından ziyade multidisipliner anlamda oldukça geniş boyutlar kazandı- rılmasına gayret edilmiştir. Temel anlamda güzellik ve estetik konularının gerek kavramsal ve gerekse işlevselliği açısından birçok bilimsel çalışmalar üzerinden ele alınmış ve oldukça farklı izahların yapılmış olduğu gözlemlenmektedir. Özellikle insan kimliği ve yaşamı açısından oldukça önem arz eden bu değer temelli kavramların post-po- zitivist (sekülarist) ve pozitivist (neolojist/indirgemeci) yaklaşımlar üzerinden oldukça basite indirgenerek değersizleştirilmeye çalışıldığı bilinmektedir. Bu sunumda, temel anlamda İlmü’l- Cemal (Estetik İlmi) ve insan ilişkileri konu- su multidisipliner anlamda ontolojik bir zemine oturtulmasına gayret edilmiş, İSLAM SANATLARI 157 sorunların Cenab-ı Allah’ın İlmü’l-Cemal kabilince yaratmış olduğu bir Eko-Sis- tem bağlamında ele alınarak insana yönelik hak ettiği farklı ve güzel izahların yapılmasına özen gösterilmiştir. Araştırmada, tekil tarama yöntemi kullanılmış, güzellik/estetik ve insanların birbirleri ile ilişkileri eko-sistem bağlamında olması gereken exo-dinamik güzel ilişkiler boyutları ile incelenmesine çalışılmıştır. Tekil tarama ve izleme yakla- şımları üzerinden derinlemesine gözlemler uygulanarak, zamansal gelişimleri, değişimleri ve belirlenmek istenen değişkenleri, aynı birimler ve elemanlar üze- rinde incelenmiştir. Belirli bir başlangıç noktasından izlenerek, belli aralıklarla gözlemlenme süreçleri gerçekleştirilmiştir.1 Özellikle araştırmanın kavramsal derinliği ve günümüzdeki yansımaları dikkate alındığında tekil tarama yöntemi- nin çalışmamıza ilişkin zamansal gözlemlerin gerçekleştirilebilmesinde oldukça yerinde bir yöntem olduğu görülmüştür. Mevcut Batı kaynaklı estetik yaklaşımlar güzele ilişkin bütün değerleri orta- ya koymaya çalışırken, konuyu seküler veya indirgemeci pozitivist yaklaşımlar üzerinden ele alarak açıklamaya çalıştığı görülmektedir. Dolayısı ile günümüzde insanın holistik/bütüncül yaklaşımlar üzerinden ele alınmasının gerekliliği göz ardı edildiği, insanın estetik ve güzel boyutlarla hak ettiği gibi tarif edileme- diği gözlemlenmiştir. Günümüz insanın kendisine dair hak ettiği güzel yakla- şımlardan İlm-i küll (bütüncül) bağlamda uzaklaştırılmış olduğunun, insanın değersizleştirildiği ve estetik biliminin merkezinden uzaklaştırılmış olduğunu altını çizmek gerekir. İlm-i küll’den kasıt; “Disiplinlere parçalanmayan bir dünyayı tam bir bütün olarak kavramaya imkân veren küllî, bütüncül ilim” olarak ele alınması- dır.2 Günümüz sosyal bilim terminoloji incelendiğinde holistik kavramın “İlm-i küll” anlayışından farklılaştırılarak ele aldığını söyleyebiliriz. Modern dünyanın bilim sahasında her bir bilimi spesifik, yalnızca belirli bir noktada uzmanlaş- tırdığı, ilmi değerlerden uzaklaştırılmış epistemolojik sonuçları üzerinden ele alarak oldukça karmaşıklaştırılmış sosyal olguları tek-sebepli olarak indirgeme eğiliminde olduğu görülmektedir. Dördüncü Sanayi devrimi gelişimleri ile birlikte yaşam sürecinin oldukça di- jitalleşmesi, teknolojik ve ekonomik süreçlerin sosyal ilişkileri de oldukça etkisi altına alması, insanların toplum içi exo-dinamik ilişkilerini olumsuz yönde et- kilemiştir. Bu dijitalleşmelere bağımlı olarak insan ve toplumların iyi ve güzel/ estetik yaklaşımları değişmiş, hızla evrilen ve kontrolsüz bir “dijital-mutluluk” bağımlılığına kapıldıkları gözlemlenmektedir. Hızla gelişen dijital endüstriyel tüketim toplumu insanlarının estetik ve güzele dair duygu ve düşüncelerini sanal aleme, yapay zekanın kontrolüne kayıtsız şartsız teslim ettikleri görülmektedir. Bu türden kontrolsüz gelişmeler ister istemez mikro, mezzo, exo ve makro dü- zeyde insan-din (Allah c.c.), insan-toplum (çevre) ve insan-doğa (tabiat) ilişki- 1 Niyazi Karasar, Bilimsel İrade Algı Çerçevesi ile-Bilimsel Araştırma Yöntemi, Kavramlar İlkeler Teknikler, Nobel Yayıncılık, Ankara 2016, 112-113. 2 Bedri Gencer, Modernleşme, Tarihi Hızlandırılıyor, https://ahmedfaruk.wordpress.com/2010/10/04/ prof-dr-bedri-gencer-modernlesme-tarihi-hizlandiriyor/. 158 KOZMOLOJIK DENGENIN SANATSAL TEZAHÜRLERI lerini Eko-Sistemin estetik boyutlarına ters orantılı olarak oldukça olumsuz etki yaptığı gerçek estetik ve güzellikten ayrıştırılmış sanal bir yaşamın sıradanlaştı- rıldığı görülmektedir. Her şeyin dijitalleşme üzerinden insan yaşamını kolaylaştıracağı ve daha gü- zel ve estetik yaşam vaatleri, insanların güzel ve estetik algılarını farklı boyutlara taşımıştır. İnsanların birbirleri ile olan ilişkilerinde estetik ilminin İlmü’l- Cemal kabilince ele alınmadığı ve insan ilişkilerinin oldukça sıradanlaştırıldığı ve de- ğersizleştirildiği görülmektedir. Eko-Sistem bağlamında mikro/bireysel, mezzo/ aile ve makro/toplum düzeylerinde insan ilişkileri ele alındığında tekil tarama modelleri kullanılarak elde edilen veriler araştırmanın çözüm önerisine ilişkin üçüncü bir inovatif yaklaşımın gerekliliğini, yani İlmü’l- Cemal perspektifinde insan ilişkilerin karşılaştırmalı olarak ortaya konulmasını zorunlu kılmıştır. Yöntemler / Metot Araştırmada, Tekil Tarama yöntemi üzerinden “Güzellik/Estetik” ve “İnsan İlişkileri” kuramlarının birbirleri ile ilişkilendirilirken insanların pratik yaşam- larına nasıl yansıdığını zamansal değişim ve gelişim süreçlerinde derinlemesine gözlemlenerek gerçekleştirilmesine özen gösterilmiştir. Sunumumuzun ana te- masını oluşturan İlmü’l- Cemal, Estetik İlmine ilişkin elde edilen veriler üzerin- den mevcut insanların birbirleri ile ilişkileri bağlamında sorunları belirleyerek insan onur ve haysiyetine yakışır hak ettiği değer temelli yaklaşımlarının öneril- mesidir. Uygulanan tekil tarama yöntemleri ile gerçekleştirilen anlık, zamansal taramalarla elde edilen veriler, anlık zamanlama çerçevesinde sınırlı tutulsalar da geçmiş zamanlama dilimlerindeki bütün gelişmelerin, geleceğe yönelik ön var- sayımlarda da kullanılabilmektedir.3 Bu durum dikkate alınarak, araştırmamız kapsamında Güzellik/Estetik ve “İnsan İlişkileri”nin birbirleri ile olan ilişkileri bağlamında elde ettiğimiz zamansal verilerin insanlığın gelecek yaşamlarına yö- nelik estetik ilmi bağlamında nasıl güzel bir yaklaşım önerilebileceğini açıkla- mak olacaktır. Bulgular Araştırmamızın konusu olan “İlmü’l- Cemal (Estetik İlmi)” kavramı, insa- nın var olması ile ilgili bir kavram olup insanın yaratılışı ile birlikte bir anlam kazanmış olduğu görülmektedir. Çünkü insan, Allah’ın lütfettiği ve bir değer olarak kendi ruhundan üflediği, insanı Ahsen-i Takvim olarak yaratılmışlığına, oldukça estetik bir değere sahip olduğu bilinmektedir. Allah, beşer olan insanı kupkuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yaratmış ona bir can-ruh (nefs) üfleyerek onu güzelleştirmiştir. İnsana olan bu ayrıcalıklı yaklaşım onu oldukça değerli kılmıştır. İnsanda akıl olarak da addedilen bu değer, insanı diğer canlı yaratılmışlardan farklı kılan en önemli unsur olmuştur. Düşünen bir canlı, akıl sahibi olarak bir insan, yaratılmış bütün her şeye karşı bir sorumluluk sergiler- ken, insanlar arsında ilişkilerini geliştirirken kendi iradesi ile birlikte zihinsel bir 3 Karasar, Bilimsel İrade Algı Çerçevesi ile-Bilimsel Araştırma Yöntemi, Kavramlar İlkeler Teknikler, 112-113. İSLAM SANATLARI 159 süreç yaşamaktadır. Dolayısı ile tam da bu noktada kendisini ahsen/güzel kılan ve bunun bilinmesini sağlayan estetik duygusu bireyin öngörüsünü ve tavrını belirlemede oldukça önemli rol oynadığı görülmektedir. İnsanlar için iyi/güzel ve kötü/çirkin arasındaki yaklaşımlar birçok farklı bo- yutlarda ele alınabilmektedir. Herhangi bir şeyin güzel veya çirkin olarak değer- lendirilmesi insanların o şeyi nasıl algıladıkları ile alakalı bir durumdur. İnsanla- rın dini, kültürel, sosyal ve diğer bütün yaşam tarzları iyi, güzel ve kötü, çirkinin ne olduğunun belirlenmesinde etkin bir rol oynamaktadır. Dolayısı ile “güzellik/ estetik nedir?” sorusu sorulduğunda, ilgili o objeyi veya herhangi bir şeyi güzel yapan bütün detayları bilmek önem arz etmektedir. Bu yaklaşımdan hareket ile, İlmü’l Cemal ve Estetik/Güzellik kavramlarının her ne kadar birbirleri ile oldukça farklı kavramsal derinlikleri olsa da, günü- müzde birbirleri ile eş anlamlar olarak da kullanıldığı görülmektedir. Nitekim bu bağlamda sağlıklı insan ilişkilerinin neden sonuç ilişkilerine değinmeden önce bu kavramların kısa olarak açıklanmaları araştırma ve bilgilendirme açısından önem arz etmektedir. Estetik Nedir? “Estetik” sözcüğünün, birçok farklı dillerde farklı ve çeşitli şekillerde ifade edilmiş olduğu görülmektedir. Türkçe’mizde estetik kelimesinin Yunanca aist- hesis kelimesinden türetilmiş olduğu, duyum ve algılama anlamlarında “duygu ilmi” olarak anlamlaştırılmış olduğu söylenebilir. Osmanlı Türkçe’sinde ise; ilm-i hüsn, ilm-i mehasin, ilm-i becli, ilm-i bedayi, hikmet-i bedayi, ilm-i zevk ve becffi- yat kelimeleri olarak kullanılmaktadır. Arapça’da özellikle de ilmi birçok verilerde “İlm-i Cemâl” Arapça kökenli olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kavram aynı za- manda Batı’lı kaynaklarda Fransızca’da esthetique, ingilizce’de aesthetics, Alman- ca’da aesthetik ve İtalyanca’da da estetica seklinde kullanıldığı görülmektedir.4 İlk Çağlarda Estetik Estetik kelimesi son yüzyıllarda kullanılan yeni bir kavram olmakla beraber, içerdiği konular itibarıyla oldukça eski ilk çağlara dayanan bir geçmişe sahiptir. Temel itibari ile “güzel” ve “güzellik” konularına felsefi bir sistem dahilinde yak- laşan ve “güzel nedir?” sorusunu yönelterek bu soruya cevap arayan ilk filozofun Platon olduğu görülmektedir.5 İlk Çağın önemli filozoflarından Aristoteles (MÖ. 384-322) güzellik yaklaşı- mını hocası Platon (MÖ. 427-347) gibi ideal bir kavram çerçevesinde ele aldığı görülmektedir. Aristoteles’e göre; “güzel olan şey, doğal, tabii ve canlı olan bir şeydir”. Bu yaklaşımdan hareket ile, herhangi bir maddeye estetiklik (güzellik) kazandı- ran şeyin, o maddenin içinde olan görünemeyen bir değer olduğunu belirtmek- tedir. İnsanlar, Aristoteles’in de belirttiği gibi maddenin içindeki bu güzelliği 4 Beşir Ayvazoğlu, İslam Estetiği, Ağaç Yayınları, İstanbul 1992, 146; Mustafa Yıldırım, Kur’an Sanatı ve Estetiği Üzerine, İstem, Yıl: 8, Sayı: 16, 162. 5 Havva Yetişkin, Estetiğin ABC’si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998, 12. 160 KOZMOLOJIK DENGENIN SANATSAL TEZAHÜRLERI keşfedebildiği ölçüde ona estetik ve güzel diyebilmektedir. Ancak, Aristoteles, güzelliği aynı zamanda matematiksel bir kavram olarak ele aldığı ve Platon’un olgunluk donemi görüşlerine de oldukça yakın görüşler sergilediği bilinmekte- dir. Nitekim Aristoteles’e göre güzel ve güzele ilişkin bütün orantılar sistematik açıdan matematiksel olarak da kavramsallaştırıldığı görülmektedir.6 Pythagoras, Herakleitos ve Empodokles gibi filozofların güzel kavramını felsefi bir kavram olmaktan öteye, daha basitleştirilmiş bir şekilde kendi fikir ve görüşlerine bö- lümler halinde eserlerinde yer vermiştir.7 “Sokrates’in anıları” adlı eserinde Xe- nephon, güzel/iyi ve çirkin/kötü arasındaki dinamik ilişkileri ortaya koymak açısından çeşitli diyaloglara yer vermiştir. Xenephon’a göre, iyi ve güzel arasında bir ayrım yoktur ve aynı şey olduklarını belirtmektedir. Bunu ispatlamak için de, “aynı gayeye, maksada hizmet eden bütün her şeyin güzel ve iyi olduğudur” sonucuna varmıştır. Batı Dünyasında Estetik Estetik bilimi, antropoloji, sosyoloji, sanat tarihi ve hatta biyoloji gibi disip- linlerle ilişkisi olan felsefi ve psikolojik kuramların toplamı olduğundan hareket ile onun tek ve tartışmasız bir tanımının yapılamadığına ilişkin bilim dünyasında birçok veriler mevcuttur.8 Batı dünyasında estetik ve güzel olarak adlandırılan nesneler incelendiğinde, bu nesnelerin “Tanrısal Akıl9”dan beslendirilmiş oldu- ğu belirtilmektedir. Bununla hedeflenen şeyin, tanrının nesnelere yansıtılması vesilesi ile nesnelerin üzerindeki karanlıkların giderilerek nenelerin güzelleşti- rilmelerinin sağlanmasına yönelik olduğu görülmektedir. Batı dünyası temelin- de duyu temelli dünya güzelliklerinin üç türde kavramsallaştırıldığı söylenebilir. Bunlar; renk, biçim ve ses güzellikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Duyu ötesi dünyanın güzellikleri işe maddi bir alem olan dünyadaki güzellikten üstün adde- dilmiş ve bir ruh alemi olarak belirtilmiştir. Bütün bu duyu ötesi ruh aleminin kaynağı ise tanrı olarak belirtilmiş olduğu görülmektedir. Günümüzün estetik yaklaşımlarının bir kimliğe kavuşturulmasında Alman filozof İmmanuel Kant’ın (1724-1804) oldukça katkıları olmuştur. Kant, “Yargı Gücünün Eleştirisi” adlı eserinde, klasik anlamda güzel ve güzellik tanımlama- sına son verdiği ve hiçbir kavrama dayandırmadan “evrensel olarak hoşa giden her şey güzeldir”10 tanımlamasını yapmıştır. Aynı zamanda herhangi bir çıkar gözetmeksizin hoşa giden her şeyi güzel olarak tanımlayan Kant, estetik yargı- 6 Osman Mutluel, Kur’an ve Estetik, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018. 7 Necla Arat, Etik ve Estetik Değerler, Say Yayınları, İstanbul, 2006, 57. 8 Ayvazoğlu, İslam Estetiği, 146. 9 Araştırmada zaman zaman “Tanrı” kelimesinin kullanması, literatür ve diğer kaynaklarda kulla- nılmış olmasındandır. Altını çizerek belirtmekte fayda olduğu düşüncesi ile; “Tanrı” kelimesinin teorik alt yapısı Müslüman toplumların kayıtsız şartsız imân etmiş oldukları “Allah” olgusunun, içerisini dolduran anlamların, kavramsal olarak tam bir karşılığı olmamaktadır. Allah kelimesi özel bir isimdir. Hiçbir dilde terminolojik olarak karşılığı yoktur. Dolayısı ile araştırmada ele almış ol- duğumuz “Tanrı” ve “Allah c.c.” birbirleri ile özdeştirilerek alınması yanlıştır. 10 Dabney Townsend, Estetiğe Giriş. (Çevr.: Sabri Büyükdüveci), İmge Kitapevi Ankara 2002, 39; Nebi Bozkurt, Hadisler, Sanat ve Estetik, İzlenim Dergisi İstanbul 1996, 125. İSLAM SANATLARI 161 ları ahlâki/etik yargılar gibi bireylere has tecrübeye dayalı deneyimler olduğunu belirtmektedir. Yine estetik konularında farklı görüşler ileri sürmüş olan diğer filozoflar incelendiğinde, Hegel (1770-1831), Benedetto Croce (1866-1952) ve güzellik bilimini sistemleştiren ve ona estetik ismini veren Alexander G. Baumgarten (1714-1762) olduğu görülmektedir. Baumgarten, “Aesthetica” adı ile yayımladığı eserinde, ilk kez Estetik bilimini temellendirmiş ve sınırlarını belirlemiş olduğu görülmektedir.11 İslam Düşüncesinde Estetik ve Güzellik İslam’da güzel ve güzele ilişkin bütün çerçevenin yaratılmışlık boyutu ile ele aldığını ve bu düşüncelerin tamamını temel iki kaynakta oldukça güzel açıkladı- ğı görülmektedir. Bunlardan birisi İslam Akidesi Kur’a-ı Kerim ve diğeri Hadis (Sünnet) kaynaklarıdır. Cenab-ı Allah Kur’a-ı Kerimde; “Lekad halaknâl insâne fî ahseni takvim”, “Andolsun ki, biz insanı en güzel bir surette (biçim/kıvam) yarattık” (et-Tin 95/4) diye buyurmuştur. Bu kaynaklar eşliğinde insanın este- tik/güzel yaratılmış duygusunun insanın yaratılışında kendi eşsiz potansiyelinde görmek mümkündür. İnsanın bu saygın ve oldukça değerli kılınışı onu yeryüzünde mükerrem (hür- met ve tâzim edilen, ikram olunmuş iyi/güzel kutsal bir varlık olduğunu ortaya koymaktadır. İnsanın bu denli onurlu ve değerli kılınması, insanların birbirlerini koruyup kollaması ve güven içerisinde yaşamlarının sürdürülebilmesi açısından da birbirlerinin “Halife12”si olarak önemli bir misyon (sorumluluk/görev) yük- lenmiş olduğu da anlaşılmaktadır.13 İnsanların bu sorumluluk görev bilinci de birbirleri ile olması gereken bütün exo-dinamik ilişkilerin güzel ve estetik kav- ramları çerçevesinde ele alınmasının gerekliliğini zorunlu kıldığı görülmektedir. İbn-i Haldun mukaddimesinde; “İnsan tabiatı itibarı ile sosyaldir (medenidir)” der. Dolayısı ile sosyal bir insan kendisine yüklenen ahsen/güzel değerler üze- rinden medeni olabilme durumu söz konusudur. İnsan güzel olarak addedilen değerlerinden uzaklaştırılmış veya koparılmış olsa da genel anlamda sosyal ola- bilme yeteneğine sahip olabilirken medeni olabilme yetilerinden mahrum ola- bilmektedir. Bütün Peygamberlerin, yalnızlaştırılmış toplum insanlarından değil 11 İsmail Tunalı, Grek Estetik’i, Remzi Kitabevi, İstanbul 1996, 13. 12 Kur’an-ı Kerim: Bakara 2/30: Hatırla ki, Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tespih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? Dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi her halde ben bilirim, dedi. Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de insanın Allah’ın halifesi olduğunu sara- haten belirten herhangi bir âyet bulunmamaktadır. Âyetlerin bazılarında geçen “halife” kelimesi ardıl, sonradan gelen, birinin yerine geçen kimse anlamındadır. Allah’ın herhangi bir vekile ihtiyacı olmadığı gibi, O’na vekâlet edebilecek bir varlık da mevcut değildir. Kur’an-ı Kerim’de, yeryüzünün yöneticisi olarak tayin edildiği belirtilen insan, “halâife fi’l-ard; yeryüzünde birbirlerinin halifesi” olarak görevlendirilmiştir (Güngör, 2016, s.18), Bu konuda bkz.: (En’am 6/165), (A’raf 7/69, 74), (Yu- nus 12/14, 73), (Nemi 27/62), Fatır 35/39) ve (Sad 38/25) 13 Mehmet Gedik, Federal Almanya’da Dini Sosyal Hizmet Uygulamaları İslâmi Sosyal Hizmet Yaklaşımı, Ya- lova SBE., Yalova 2019, 170. 162 KOZMOLOJIK DENGENIN SANATSAL TEZAHÜRLERI de, kavimler, topluluklar içinden iyi ve güzel ahlaklı insanlar (min ehl’il-kura) içe- risinden seçilmiş olması insan ilişkilerinde iyi bir ölçü olması açısından oldukça önem arz etmektedir. Peygamberlerin insan ve insanların toplum içerisindeki ilişkileri boyutlarında bütün güzelliklerin farkında olması ve onları sürekli ada- lete, güzel ve doğru olan yola davet etmiş olmaları insan ilişkilerinde güzel ve estetiğin anlaşılması açısından oldukça dikkat çekicidir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.), bizzat güzel yol olarak addettiği Kur’an’ının yo- lundan giderek ve onu hem yaşayıp hemde yaşatarak, ideâl/güzel insan ve ideâl/ güzel toplum yaşamının en güzel örneklerini hayatı boyunca örnek insan ve pey- gamber olarak göstermiş ve günümüze kadar da hadis ve sünnetleri ile aktarıl- mış olduğu görülmektedir. Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de ahsen/güzel surette yaratmış olduğu insanların adil olmasını ve toplum içerisinde hak ve adaletle davranılmasını (Mâide 5/8) emretmiştir. Yine bir milletin (toplum) kendilerinde bulunan güzel ahlak ve meziyetleri değiştirmedikçe, doğru güzel yol ve adalet- ten uzaklaşmadıkça o topluma verdiği nimetleri değiştirmeyeceğini (Enfâl 8/53) belirterek insanın toplum içerisinde değişkenliğine ve toplumu değiştirebilme yetisine sahip olduğu vurgulanmaktadır. Kur’an’da Güzellik/Estetik Terimleri Kur’an’da güzellik/estetik ile ilgili kavramlar genel anlamda hüsün, cemâl, zâte, bahçe, nazra ve ziyne gibi kavramlar içerisinde de ele alınmış olduğu görül- mektedir. Ayrıca, hilye, rîş ve zuhruf gibi güzelleştirici araçlara da işaret edilerek güzel kavramının oldukça çeşitliliğini görebilirken insan ilişkilerinde estetik ta- vırla ilgili olarak güzellik karşısında etkilenmeyi oldukça güzel ifade eden sürûr, taaccub, lezzetü’l-ayn gibi daha birçok kavramlara da yer verildiği görülmektedir. Kur’an ve estetik kavramları tahlil edilirken, estetik değer ve yargı çözümlemesi, fiziki, manevî ve ahlâki açıdan Kur’an’ın estetik ve güzellik vâkıasına bakışı ol- dukça dikkat çeken konulardandır. Bu kavramların bazılarını konumuz gereği, insan ilişkilerinin iyi/güzel temel- lere dayandırılmasının gerekliliği açısından ele alınması önem arz etmektedir. Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de; Erkek olsun kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak dünya ve ahirete yararlı işler yaparsa kesinlikle ona güzel bir hayat yaşatacağız ve böylele- rinin ecirlerini de muhakkak surette yapmış olduklarının daha güzeliyle vereceğiz” (Nahl 16/97). Kur’an insanların inanmalarını, dünya ve ahiret yaşamına ilişkin birbir- lerine yaralı güzel işler (salih amel) yapmasını öğütleyerek güzel ve doğru olan yol göstermektedir. İnsanların yaptıkları güzel işleri karşılığında daha fazlasıyla bir ecir olarak alacakları ve daha güzeliyle bir karşılık bulacakları belirtilmektedir. Hüsn (Güzellik) “Yaratanların en güzeli olan Allah, ne yücedir” (Müminun 23/14). Hüsn/ Güzellik kavramının, Kur’an-ı Kerim’de “yaratanların en güzeli” şeklinde Allah (c.c.) hakkında bir sıfat olarak kullanılmış olduğu görülmektedir. Kavramın; hoşa giden, tatmin eden, göze hoş gelen, hayranlık uyandıran manasında kulla- İSLAM SANATLARI 163 nılmaktadır. Daha çok eşyaya ve sonradan yaratılmış varlıklar için kullanıldığını, salt gözle görülen varlıklardaki hoşa gitmeyi nitelendirmede kullanılsa da, insan hayatını kuşatan dini davranışları vasſetmede de kullanıldığı görülmektedir.14 Özellikle de hüsn kavramının Kur’an’i değerler üzerinden estetik güzelliği anla- tırken hem ahlaki ve hem de insanların manevi duygu, his ve bunlardan doğabi- lecek davranışlara hitap ettiği görülmektedir. İhsan İhsan havramı, Kur’an-ı Kerim’de geçen güzel ahlak ile ilgili terimlerden biri- sidir. Daha çok lütfedilen, güzel bir iyilikte bulunmak anlamlarında kullanılmış olduğu görülmektedir. Sözlükte “güzel olmak” manasına gelen hüsn kökünden türetilmiş bir mastar olduğu görülmektedir. Başkasına “iyilik etmek” ve yaptı- ğı işi “güzel yapmak” şeklinde iki farklı anlamlarda kullanılmaktadır. İhsanda bulunan muhsin kişinin, gerçekleştirdiği fiili ihsan mertebesine ulaştırabilmesi için neyi nasıl yapması gerektiğini bilmesi ve bu bilgisini en güzel biçimde eyle- me dönüştürmesi gerekmektedir.15 Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Allah sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun” (el-Kasas 28/77), “Allah ona rızık ihsan etti” (Talak 65/11) buyurmuştur. Ayetlerden anlaşıldığı gibi, Allah’ın kullarına nasıl bir güzellikte ve ihsanda (lütuf) bulunduğu, cömertliği görülmektedir.16 Cemâl Cemâl kavramı Kur’an-ı Kerim’de, güzellik kavramını derinlemesine olduk- ça net ifade eden bir yaklaşımdır. Her ne kadar günümüz lugâtlarında estetik kavramının bir karşılığı olarak gösterilse de, Cemâl kavramını ifade edebilecek tam bir karşılığının olamayacağı görülmektedir.17 Arapça’da, güzellik anlamında kullanılan “Cemâl”, “Cemil” teriminin bir mastarı olduğu görülmektedir. Cemâl kavramının, güzel, şekli güzellik, yaratılışı güzel, endamlı, ahlaki ve şekli güzel olanlar karşılığında kullanılmış olduğu görülmektedir.18 Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah; “Biz, gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunanları ancak ve ancak hak ve adalet temelinde yarattık. Kıyamet de mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörülü ol” (Hicr 15/85). Kâinatın, göklerin ve yerin eşsiz yaratı- cısı (zü’l-celâli ve’l-ikrâm, bedîu’s-semâvâti ve’l-arz)”, “İlmü’l Cemâl (estetik ve güzellik ilmi)” kabilince yarattığı her güzelliği koruyacaktır. Latif Latif kavramı, aynı zamanda Cenab-ı Allah’ın güzel isimlerinden (Esma-i Hüsna) birisidir. Fiillerini rıfk ile gerçekleştiren, kullarına iyilik ve merhametle yaklaşan, yaratılmışların bütün ihtiyacını en ince detaylarına kadar bilen ve ih- 14 Ramazan Altıntaş, İslam Düşüncesinde Tevhid ve Estetik İlişkisi, Pınar Yayınları, İstanbul 2002, 102. 15 Mustafa Çağrıcı, İhsan”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 21, TDV Yay., İstanbul 2000, 544-46. 16 DİB, Kur’an-ı Kerim, Diyanet İşleri Başkanlığı, (Erş.Trh.:17.09.2020) https://kuran.diyanet.gov. tr/tefsir/Kasas-suresi/3328/76-77-ayet-tefsiri 17 Ayvazoğlu, İslam Estetiği, 146. 18 Mevlüt Sarı, El-Mevarid - Arapça Türkçe Lügat, İpek Yayınları, İstanbul 1990, 41. 164 KOZMOLOJIK DENGENIN SANATSAL TEZAHÜRLERI tiyaçları karşılayan, en gizli ve ince hususları dahi bilgisi dahilinde olan anlam- larına gelmektedir. Sözlükte “nazik, merhametli, yumuşak, iyi muamele eden” anlamlarında kullanılmış ve lutf kökünden bir sıfattır.19 Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de; “Görmüyor musun ki, Allah gökten su indiriyor da yeryüzü yemyeşil oluveriyor! Kuşkusuz Allah latîftir, her şeyden haberdardır” (Hac 22/63) buyurmuştur. Allah (c.c.), hiçbir kimse tarafından yapılamayacak, sezi- lemeyecek en ince detaylara hâkim olduğu görülmektedir. Allah’ın, insanların bütün gizliliklerini, zihin, duygu ve düşüncelerinde barındırdıklarına vâkıf oldu- ğuna ilişkin birçok âyetlerin olduğu görülmektedir. İnsan Davranışlarında Estetik Boyut ve Eko-Sistem Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Allah’ın insanın eşsiz ve en güzel (ahsen-i tak- vim), en şerefli (eşref-i mahluk) yaratılmış insanın bütüncül (İlm-i küll) yak- laşımı esas alınmasının gerekliliği vurgulanmıştır. Bu yaklaşımdan hareket ile; insanın yaratılmışlığının, “fiziksel-biyolojik“ yönü ile görünürlüğü, “dini-ruhi“ yönü ile manen görünmezliği, en gizemli ve onu en değerli kılan, onu holistik yapan yönü ile ele alınmasının daha güzel ve daha doğru olduğu görülmektedir. İnsanın yaratılışındaki güzel, estetik ve kusursuz yapı, bilim sahasında bütün disiplinler tarafından gerçekleştirilmiş araştırmalar neticesinde, insan daha da dikkat çekici bir hal almış ve bilimin merkezine yerleştirilmiştir. İnsanın sahip olduğu tüm fiziksel-biyolojik ve dini-ruhi yönünde Cenab-ı Allah’ın İlmü’l-Cemâl (Estetik İlmi) kabilince mükemmel bir yaratmışlığı söz konusudur. Allah’ın (c.c.), insana Ruhundan Üflemesi ona eşsiz bir varlık insan olabilme değerini/cev- herini Ahsen-i Takvim ölçeğinde lütfetmesi kâinata, dünyaya ve topluma dair yapı- lacak her işin merkezine “ı̇nsan”ın yerleştirilmesini zorunlu kılmıştır.20 Kur’an-ı Kerim, aynı zamanda insanın güzelliğini ahlaki değer üzerinden yorumlamakta ve onun bütün duygu, düşünce ve davranışlarını insanın varlık nedeni olarak tanımlamaktadır. Cenab-ı Allah, insanın yaşamı ve ölümlerinin onların güzel davranışlarının sınanması açısından var olduğunu belirtmektedir. “Hanginizin davranışça daha iyi olduğunu deneyerek göstermek için ölümü ve hayatı yara- tan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır” (Mülk 67/2) diye buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’de, insan ve toplumların yaşamının amacının insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde karşılıklı güzel davranışlar sergilenmesinin gerekliliğini vurgula- maktadır. İnsan ve toplumların dünyadaki imtihanlarının kendi iradeleri dahi- linde gerçekleştiği görülmektedir. İnsan ve toplumlar kendi irade ve arzuları dahilinde istemedikçe iyi/güzel ve kötü/çirkin duygu, düşünce ve davranışları oluşmamaktadır. “Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulu- nanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz” (Ra’d 11/11). 19 Bekir Topaloğlu, “Latif ”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 27, TDV Yay., İstanbul, 108-109. 20 Gedik, Federal Almanya’da Dini Sosyal Hizmet Uygulamaları İslâmi Sosyal Hizmet Yaklaşımı, 208. İSLAM SANATLARI 165 İnsan ve toplumların hal, hareket ve davranışlarını iyi ve güzel yönde değişti- rebilmeleri için kendilerini tanıması, nasıl bir insan veya toplum olduklarını ve nasıl iyi/güzel bir birey veya toplum olmaları gerektiğinin bilinmesi açısından önem arz etmektedir. Kunzmann ve Burkard, “dtv-Atlas zur Philoshophie” kitabında İbn Sina’nın (980-1037), insanın kendini tanıması noktasında İlk Akıl (Erste Intelligenz) ve İkinci Akıl/Zekâ (Zweite Intelligenz) konularına dikkatleri çektiği görülmekte- dir. İnsanların kendilerini tanımlamada İkinci Akıl/Zekânın önemi olduğunu ve ancak bu sayede insanlık için ilmin hikmetine, hakikatlerine ulaşarak insan ve toplumların faydasına güzel hizmetler sunabilme imkânı olabileceği görülebil- mektedir. İnsanın kendi iradesi dahilinde kendisine Allah (c.c.) tarafından bah- şedilen akıl sayesinde O’nu aramak ve bulmak gibi bir görevinin olduğu, bu sayede ancak Allah’ı Tanıma (Erkennen Gottes) yaklaşımı ile kişinin kendisini tanımlayabilmesinin mümkün olabileceği belirtilmektedir.21 Yine İbn Sina’nın ön gördüğü eko-sistem bağlamında, insanın yaratılış gayesi bağlamında en önemli görevlerinden birisinin de toplum/çevre ve doğa/tabiatın korunmasına yönelik vecibe-hak temelli bir sorumluluğunun olduğudur.22 Cenab-ı Allah (c.c.) bütün kâinatı oldukça güzel yaratmış ve her şeyi bir Eko- lojik/Eko-Sistem dahilinde yerli yerine insanların hizmetinde olabilecek estetik- te yerleştirmiş olduğu birçok bilimin konusu olmuştur. Cenab-ı Allah, insanı bir çevre/toplum ve doğa/tabiat içerisinde hem insana ve hem de doğaya muhtaç hâlde yaratmıştır. Bir taraftan çevresi ile insana çeşitli nimetler ve ibretler ihsan ederken, diğer bir taraftan da ihsan ettiği bütün değerler üzerinden insanı sına- mış ve sınırlamıştır.23 Eko-Sistem, her şeyden üstün meziyetlerle güzel ve mükemmel yaratılmış insanı merkezine almıştır. Yani “İNSAN” yaratılmış her şeyin merkezinde olup, sürekli, mikro düzeyde birey, mezzo düzeyde aile ve makro düzeyde toplum ile Exo Düzey-Dinamik etkileşimler içerisinde bulunmaktadır. Dolayısı ile insan, sürekli sosyal değişimini/gelişimini, sosyal içerinimini ve iyilik halinin güçlen- dirilmesini sağlarken birbirleri ile iyi, güzel/estetik ilişkiler içerisinde olma so- rumlulukları verilmiştir.24 Sosyal bilimler genelci bir yaklaşım ile; Mikro, Mezzo ve Makro düzey insan ilişkilerin bir Eko-Sistem bütünlüğü çerçevesinde ele alındığı görülmektedir. İn- sanın sosyal ve kültürel bir varlık olarak “bio-psiko- sosyal” boyutunun olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla insan birey olarak sosyal çevresindeki bütün sistem- lerden etkilenerek iyi ve güzel, kötü ve çirkin birçok farklı davranışlar sergileye- bilmektedir.25 21 Burkard Kunzmann v.d., dtv-Atlas zur Philoshophie - Tafel und Texte. Deutsche Taschenbuch Verlag, Würzburg 1991, 76. 22 Gedik, Federal Almanya’da Dini Sosyal Hizmet Uygulamaları İslâmi Sosyal Hizmet Yaklaşımı, 154. 23 Huriye Martı, “İslam, Çevre ve Ahlak”, Diyanet Aylık Dergi, Yıl: 2018, Sayı: 326, 6-9 24 Gedik, Federal Almanya’da Dini Sosyal Hizmet Uygulamaları İslâmi Sosyal Hizmet Yaklaşımı, 186. 25 K. Kırst-Ashman, Understanding Generalist Practice, NH. Publishers, Chicago 1999, 15. 166 KOZMOLOJIK DENGENIN SANATSAL TEZAHÜRLERI SONUÇ Günümüzde güzellik ve estetik kavramlarının dördüncü sanayi devrimine özgü dijitalleşme süreci içerisinde etkileşimi ve dünyanın hızlı değişimi bu iki değerli kavramın temel yapısını da oldukça değiştirdiği ve dönüştürdüğü göz- lemlenmiştir. İnsan yaşamını oldukça güzelleştiren ve sürdürülebilirliği sağlayan ekolojik/eko-sistemin pozitivist (neolijist, indirgemeci) ve post-pozitivist (se- küler) yaklaşımlar üzerinden değersizleştirilmiş, estetik kavramı doğallığından ziyade, dijital yapının, sanal ve yapay yaklaşımların yanında hızla yerini almıştır. Ahsen-i Takvim olarak (en güzel kıvamda) (et-Tin 95/4), “şan, şeref sahibi, onurlu ve en üstün” (İsra 17/70) en iyi nitelikte, oldukça estetik ve güzel bir varlık ola- rak tarif edilen insanın 21. yüzyılda güzel ve estetik olan her türlü kötülüğün kucağına, “Esfel-i Safiline26” itiliyor olması insan adına oldukça endişe verici bir durum olarak görülmektedir. Kur’an-ı Kerim, insanda estetik ve güzellik yaklaşı- mının insanın doğuş ile fıtri bir değer olduğunu ortaya koymaktadır. Bu anlam- da, estetik ve güzelliğin ilk çıkış noktasının ilk insanla var olduğu ve insanların birbirleri ile ilişkiler yöntemi ile geliştirilebildiği ortadadır. Çünkü Cenab-ı Allah Kur’an’da güzellik yaklaşımını bir değer olmanın ötesinde bir yasam biçimi ola- rak sunmaktadır. Bütün varlıkları, yaratılmışları güzelleştiren Cenab-ı Allah’tır ve bu güzellikleri yaratma esnasında tamamlamıştır. Özellikle insanların bireysel yaşamları yanı sıra eko-sistem içerisinde diğer bireyler ile ilişkilerinde, topluma ve doğaya karşı bütün davranışlarında güzel ilişkiler kurması bir sorumluluk ola- rak görülmektedir. İnsanlığın güzellik ve estetik algısında genel anlamda maneviyat göz ardı edilmekte ve holistik düşünce anlayışına yer verilmemektedir. Her ne kadar Al- man filozof İmmanuel Kant tarafından estetik yaklaşımların bir kimliğe kavuş- turulmuş olduğu belirtilmiş olsa da dördüncü sanayi devrimi (Endüstri 4.0) ile yeni bir estetik arayışları insanların duygu ve düşüncelerini hızla dönüştürmüş ve estetik yaklaşımların kimliğinin yitirilmesine sebebiyet vermiştir. Estetik ve buna bağımlı güzellik anlayışları dijitalizmin hakimiyetine teslim olmuş ve artık güzellik salt görülen, somutlaştırılmış fiziksel boyutlarda, yani maddî alanlarda ilgi görmeye yüz tutmuştur. Kant’ın dediği gibi “evrensel olarak hoşa giden her şey güzeldir”27 yaklaşımın ölçüleri salt bireysel arzu ve isteklere, nefsin tatminine bırakılmış estetiğin kimliğinden hiçbir eser kalmamış ve ahlâki/etik yargılardan ayrıştırılmış bir estetik anlayışı ile karşı karşıya kalınmıştır. Bilge Kral Aliya İzzet Begoviç’in “Doğu ve Batı arasındaki İslâm” adlı eserinde belirttiği gibi; “Semanın çocuğu olan insan artık arzın kurdu olmuştur” Begoviç’e göre, insan kendi de- ğerlerinden, estetik ve güzelliklerinden uzaklaştırılarak, yalnızlaştırılmış ve bir meçhule doğru terk edilmiştir.28 Estetik ve güzelliğin gerek eko-sistem ve gerekse bu sistemin en değerli un- suru olan mikro organizması insanın, güzel ve mükemmel yaratılmışlığı (ahsen-i 26 İnsanın en sefil hale, aşağıların aşağısına, nefsinin karanlıklarına, kötülüklere itilmesi. 27 Bozkurt, Hadisler, Sanat ve Estetik, 125. 28 Aliya İzzet Begoviç, Doğu ve Batı Arasında İslam (İslam İzmeu İstokai Zapada), Klasik Yayınları, İstanbul 2015. İSLAM SANATLARI 167 takvim), maddenin estetik boyutlarda asıl güzellik kimliği iç güzellik (ruhi gü- zellik) ile buluşturulmasıyla mümkün olabilmektedir. Bütün bu perspektifleri İslâm Âkidesi Kur’an’ın fonetik anlamda i’cazlı bir güzellik ile sunuşu, güzel bir üslupla insanlığa dünya ve ahiret hayatını sunuşunda görebilmekteyiz. Kur’an’ın bu estetik inceliğin insanın bütün yaşamına nüfus ettiği, sanatın her alanında kendisini gösterdiği görülmektedir. Cenab-ı Allah’ın güzel isimleri “Esma’ül-Hüs- na”sı her bir güzel ismin içerdiği mânâ ve derinlik insan ve toplumların duygu, düşünce ve davranışlarını güzelleştirmiş, birbirleri ile olan dinamik ilişkileri bir ölçü çerçevesinde güzelleştirmiştir. İslâm Âkidesi Kur’an-ı Kerim, en güzel isimlerin Allah’a ait isimler olduğu- nu belirterek hakiki güzelliklerin Allah (c.c.) olduğunu ortaya koymuştur. Diğer yaratılmış bütün varlıklar şekil güzelliğine sahip olmakla birlikte, insanların dav- ranışlarını kendi iradeleri yönünde güzelleştirebilecekleri açık bir vurgu ile ifade edilmiştir. Bütün bunlar dikkate alındığında; Estetik ve güzelin salt dış görünüm itibarı ile hoş, çekici, süslü, düzenli ve intizamlı olmaktan ibaret olamayacağı, bunların yanında manevi olmanın, iyilik ve ihsanda bulunmanın, verilen sözde durmanın, insan ilişkilerinde karşılıklı saygı göstermenin, anlayışlı nazik ve ki- bar olmanın da oldukça önem arz ettiği bilinmektedir. İslâm ve Batı düşüncesinde estetik ve güzellik karşılaştırmaları yapıldığında, Batı felsefi düşüncelerinde estetik ve güzellik yaklaşımlarında nesnelerin yara- tılışındaki hikmetlerden ziyade nesnelerin tanrısal akıldan benlendirilerek kut- sanmasının yattığı görülmektedir. Tanrıların nesnelere yansıtılması hiçbir zaman nesneleri olması gerekenin ötesine götürmesi mümkün olamayacaktır. İnsanlık tarihi boyunca estetik hakkındaki felsefi görüşler ile İslâm’ın estetik yaklaşımları karşılaştırıldığında Batı kaynaklı felsefi düşüncelerin ekseriyetle estetik ve güzel- lik terimlerinin teorik ve maddî özellikleri üzerinden değerlendirdikleri görül- mektedir. Oysa ki, bu iki değerli kavramın maddenin bütüncüllüğünden hareket ederek ele alınmasının insan yaşamının sürdürülebilirliği açısından önem arz ettiği görülmektedir. İslâm düşüncesi estetik yaklaşımlarını iç güzellik boyutları ile yani insanların manevi yönlerinin, güzel duygu ve düşüncelerinin ön planda tutularak ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. KAYNAKLAR Altıntaş, Ramazan, İslam Düşüncesinde Tevhid ve Estetik İlişkisi, Pınar Yayınları, İstanbul 2002. Arat , Necla, Etik ve Estetik Değerler, Say Yayınları, İstanbul 2006. Ayvazoğlu, Beşir, İslam Estetiği, Ağaç Yayınları, İstanbul 1992. Begoviç, Aliya İzzet, Doğu ve Batı Arasında İslam (İslam İzmeu İstokai Zapada), Klasik Yayın- ları, İstanbul 2015. Bozkurt, Nebi, “Hadisler, Sanat ve Estetik”, İzlenim Dergisi, İstanbul 1996. Çağrıcı, Mustafa, “İhsan”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 21, TDV Yay., 2000, 544-46. DİB, Kur’an-ı Kerim, Diyanet İşleri Başkanlığı, (Erş.Trh.:17.09.2020) https://kuran.diya- net.gov.tr/tefsir/Kasas-suresi/3328/76-77-ayet-tefsiri Gedik, Mehmet, “Federal Almanya’da Dini Sosyal Hizmet Uygulamaları İslâmi Sosyal Hizmet Yaklaşımı”, Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, 2019, 17-40. 168 KOZMOLOJIK DENGENIN SANATSAL TEZAHÜRLERI Gencer, Bedri, “Modernleşme, Tarihi Hızlandırıyor”, (Erş.Trh.:22.09.2020) https://ahmed- faruk.wordpress.com/2010/10/04/prof-dr-bedri-gencer-modernlesme-tarihi-hiz- landiriyor/ Güzel, Emine, İslam Sanat ve Estetiğinin Kur’an Temelleri, Yüksek Lisans Tezi, Konya 2008. Karasar, Niyazi, Bilimsel İrade Algı Çerçevesi ile-Bilimsel Araştırma Yöntemi, Kavramlar İlkeler Teknikler, Nobel Yayıncılık, Ankara 2016. Kılıç, Sadık, “Dinde Estetiğin Dini/İslâmî Temelleri”, Dinî Yayınlar Kongresi, DİB Yayınları, Ankara 2014. Kırst-Ashman vd., Understanding Generalist Practice, NH. Publishers, Chicago, 1999. Kunzmann, Burkard vd., dtv-Atlas zur Philoshophie - Tafel und Texte, Deutsche Taschenbuch Verlag, Würzburg 1991. Martı, Huriye, “İslam, Çevre ve Ahlak”, Diyanet Aylık Dergi, 2018, 6-9, 326. Mutluel, Osman, “İslam Estetiğine Genel Bir Yaklaşım”, Akademik Araştırmaları Dergisi, 2012, 35-54. Mutluel, Osman, Kur’an ve Estetik, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018. Sarı, Mevlüt, El-Mevarid - Arapça Türkçe Lügat, İpek Yayınları, İstanbul 1990. Sülün, Mustafa, Bütün Boyutları ile Din Sempozyumu, Kuran Vakfı, İstanbul 2016. Topaloğlu, Bekir, “Latif ”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c. 27, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınla- rı, İstanbul 2003. Townsend, Dabney, Estetiğe Giriş, İmge Kitapevi Ankara 2002. Tunalı, İsmail, Grek Estetik’i, Remzi Kitabevi, İstanbul 1996. Yetişkin , Hülya, Estetiğin ABC’si, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1998. Yıldırım, Havva, Kur’ân’da (Hüsn) Kavramı, Bursa 2007. Yıldırım, Mustafa, “Kur’an Sanatı ve Estetigi Üzerine”, İstem, 2010, 161-179. İSLAM SANATLARI 169

ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım Mehmet GEDİK1 Mehmet GEDİK2 ÖZ “Hak” kavramı, insana ilişkin bütün disiplinlerin vazgeçilmez ortak değeridir. Sosyal hizmet kuramlarının diğer bütün disiplinlerle olan ilişkilerinin merkezinde, önce “insan” ve sonrasında ise insana yönelik “hak temelli” yaklaşımlar vardır. Özellikle sosyal hizmetlerin kendi disiplinine ilişkin multifonksiyonel olması, teorik anlamda insan merkezli temel değere sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim “insan” ve “hak” kavramlarının halen hak etmiş olduğu değerlerden yoksun kaldığı bilimsellik iddiaları ile sürekli ihlâl edildikleri görülmektedir. Bu makalede tekil tarama modelleri üzerinden “insan” ve insana yönelik “hak temelli” sosyal hizmet yaklaşımlarında anlık ve zamansal gelişimler/değişimler üzerinden vecibe-hak temelli bir sosyal hizmet perspektifinin sunulmasıdır. İnsan ve toplumların güvenli, sürdürülebilir bir yaşam için gerekli olan eko-sistemin mikro/bireysel, mezzo/aile ve makro/toplumsal düzey bütün “exo-dinamik” bütüncül ilişkilerin sınırsızca tahribi ve her geçen zaman diliminde daha da endişe verici düzeylere ulaşması yeni inovatif bir sosyal hizmet perspektifinin bilimsel veriler üzerinden geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Sosyal Hizmet, İnsan Hakları, Hak Temelli, Vecibe-Hak Temelli, Eko-Sistem. “Rights Based” Approach In Social Services ABSTRACT The concept of “right” is an indispensable common value of all disciplines related to human beings. At the center of there lations of social work theories with all other disciplines are “human” and then “right based” approaches to wards human. Especially social services have multidisciplinary functions in their own scientific world is due to the fact that they have two important values in theoretical sense. As a matter of fact, it is seen that the values of the concepts of “human” and “right” are constantly being violated with the scientific claims. In this article, a “duty-rights-based” social work perspective will be presented through instant and temporal developments / changes in “human” and “rights-based” social service approaches through individual screening models. Scientific data that the eco-system micro / individual, mezzo / family and macro / social level, which are very necessary for a safe and sustainable life for people and societies, can reach unlimited disruption of all “Exo- Dynamic” holistic relations and reach an even more worrying level in each passing period on which can be read. Keywords: Social Service, Human Rights, Rights Based, Duty-Rights Based, Eco-System. 1 Dr. Öğr. Üyesi, İstanbul Sebahattin Zaim Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Sosyal Hizmet Bölümü, [email protected] Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 28 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Giriş Sosyal hizmet ve uygulanırlığına ilişkin birçok bilimsel çalışmalarda, genel anlamda insan hakları ile ilgili boyutları ele alınmaktadır. Zaman zaman sosyal hizmet ve insan hakları bağlamında eleştirel yaklaşımların olduğu ve bu eleştirilerin netice itibarı ile bir öneriye dönüştürülmesinde oldukça farklı sorunların yaşandığı gözlemlenmektedir. Araştırma kapsamında elde edilen tekil veriler üzerinden bu sorunların genel anlamda “Sosyal Hizmet Kuramları” olarak bilim dünyasında insanların bilimsel kutsamaları çerçevesinde, zaman zaman da tanrısallaştırıldığı, sosyal bilimlerin kutsalları olarak algılatılmış oldukları gözlemlenmiştir. Bu durum ister istemez, sosyal bilimler gibi bir değerin manipülatif algılatmalar üzerinden değersizleştirilmesine, insanlığın hak ettiği değerden ziyade, sanayi ve ekonomi gibi unsurlar tarafından araçsallaştırılmalarına neden olmaktadır. Dün bilimsel gerçekler olarak algılatılan birçok sosyal yaklaşımların günümüzün sorunlarına çözüm üretemedikleri bütün açıklığı ile ortadadır. Bugün halen demode olmuş bu yaklaşımlarda ısrarcı olmak, insan ve toplumların sorunlarının çözümünde doğru yaklaşımlar olduğuna ilişkin algılatmaların, yarınların yanlışları olarak karşımıza çıkması kaçınılmazdır. Bilim, önceden yaratılmış olan hiçbir şeyi yeniden yaratabilme gibi bir iddiada bulunması kendi disiplini içerisinde bilim ile çelişmesidir. Bilimin hiçbir suretle Allah’tan (c.c.) başka bir tanrı, peygamber veya bir meleğe ihtiyacı yoktur. Bilimin Allah’ın Subûti Sıfatı (Sıfat-ı Subutiyye) gereği “İlim”in hikmetine ulaşabilmek gibi bir misyonu/görevi vardır. Bu perspektiften incelendiğinde günümüz sosyal kuramlarının Allah’ın (c.c.) Sıfat-ı Subutiyye’si dâhilindeki “İlim Sıfatı” gereği İlmin hikmeti ve hakikatine ihtiyacı vardır. Günümüzde bilim, bilimsellik iddiaları ile ilmin merkezinden, değerlerinden oldukça uzaklaştırıldığı, manipülatif modernist kuramsallıklar adı altında bilimcil yaklaşımların insafına terk edilmiş olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu araştırma diğer çalışmalardan faklı olarak, sosyal hizmet disiplinini kendi sorumluluğu dahilinde “vecibe-hak temelli”lik ilkesi ile ilişkilendirilmesini ve kendi temel değeri ile buluşturulmasına yönelik olacaktır. Sosyal hizmetler açısından oldukça değerli olan “hak” yaklaşımının “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi”nin de ötesinde “vecibe/sorumluluk” yaklaşımı olduğuna dikkati çekmektir. Günümüzde holistik yaklaşımlardan oldukça uzaklaştırılmış sosyal hizmet uygulamaları insan ve toplum açısından oldukça sorunlu hale dönüştürülmüştür. Sosyal hizmetlerde olması gereken holistik yaklaşım İslâm Âkidesi bağlamında incelendiğinde; insan ve toplumlara ilişkin bütün temel hakların devredilemez “Vecibe-Hak (Ödev/Sorumluluk)” temelli olarak ele alındığı görülmektedir. Allah’ın (c.c.) her şeyin üstünde “Ahsen-i Takvim (en güzel surette, Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 29 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 biçimde/kıvamda)” (K.K.: Tin 95/4) yarattığı, yaratılmışların içinde “şan, şeref sahibi (şerefli/onurlu ve en üstün)” (K.K.: İsra 17/70) kıldığı, saygınlığı değerleri bakımından yeryüzünün “en iyi nitelikli” olduğu insanı bütün hizmetlerin merkezinde tutmuştur. Yaratılmışların en değerlisi, en şereflisi, en güzeli, iman yönünden en “kâmil”i ve yine ahlâk bakımından da en güzel ahlaklı kılınan “İnsan”ı, mikro-organizmayı eko-sistem bütünlüğünde koruyucu-önleyici ve ıslah edici yaklaşımlar üzerinden ele alan sosyal bir disiplin üzerinden koruma altına aldığı gözlemlenmiştir. İnsan ve toplumların geleceğine ilişkin bütün bu hak temellilik ilkeleri dikkate alındığında, sosyal hizmetler için önem arz eden “hak” kavramının “Evrensel Temel İnsan Hakları Bildirgesi” bağlamında yeniden yorumlanmasını ve bu bağlamda çözümler önerilmesini zorunlu kılmaktadır. Sorunlarına ilişkin adalet ve hukuk kavramlarının “hak temelli” çözümler üretebilme iddiaları, karşılaşılan bu son “Korona-Virüs (Covid-19)” hadiselerinde sosyal hizmet yaklaşımlarının ne denli bir çıkmaza ve çaresizliğin eşiğine gelindiği yine birçok bilimsel veriler üzerinden okunabilmesi mümkün olmuştur. “Hak” kavramı hiç bu denli yerlerde sürünmemiş ve çıkar amaçlı araçsallaştırılmamıştır. Thompson’un da dediği gibi, “Acaba sosyal hizmet miadını doldurdu mu?” (United Nations, 1992: 236). İnsan onur ve haysiyetinin oldukça değersizleştirildiği 21. yüzyılın ilkbaharında günümüz sosyal kuramlarının işlevselliği mutlaka sorgulanmalıdır. Sosyal hizmetlerin sürekli gelişen ve değişen toplumların “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi” bağlamında ele alınarak insanlar arasında hiçbir ayrım yapılmaksızın, birey, aile ve grupların din, mezhep, cinsiyet, kültür, dil, ırk, renk, etnik köken ve siyasi görüş ayrımı yapmaksızın sosyal adaletin bir gereksinimi olarak insanlığı değerli kılabilecek yeni teoriler sunabilmelidir. Ancak o zaman bilge kral Aliya İzzet Begoviç’in de belirttiği gibi; “Arzın Kurdu”na dönüştürülen insanın yeniden kendi ilmi değerlerini, hikmetleri ile buluşturularak “Sema’nın Çocuğu (Kâmil İnsan)” (Begoviç, 2015) olabilmesi mümkün görülmektedir. Araştırmanın Problemi Probleminin ortaya konulması, Evrensel Temel İnsan Hakları bağlamında sosyal hizmet uygulamalarının sorgulanmasına gerek görülmeksizin, “doğru” olduğu “varsayım”ından hareketle mevcut problemlerin belirlenmesine çalışılmıştır. Varsayımlar; “herhangi bir deney ile kanıtlanamamış, kuramsal düşünü veya varmış gerçekmiş gibi kabul edilen, olayı açıklamada yararlanılan bir ilke“ olarak görülmektedir (Karasar, 2016: 102). Hak temelli sosyal hizmet yaklaşımlarının bir varsayım, bir “sayıltı, ferazite, (assumtion)” olarak görülmesi, Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 30 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 araştırmanın verileri üzerinden problemlerinin belirlenmesine, tespitlerin ortaya konularak bir sonuca ulaşılmasında bir ön kabul olarak görülmüştür. 10 Aralık 1948 “Birleşmiş Milletler (UN-United Nations)” Genel Kurulu’nda kabul edilen “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” ve sonrasında birbiri ardına uyarlanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950)”, “Mülteciler Hukuku Statüsü Cenevre Sözleşmesi (1951)” ve “Vatansız Kişilerin Statüsü Sözleşmeleri (1954)” birbirleri ile karşılaştırıldığında insan hakları ve sosyal hizmetlere ilişkin bütün yaklaşımların birbirleri ile oldukça örtüştükleri görülmektedir. Dolayısıyla bu makalede, günümüzde uygulanmakta olan birbirinden farklı “Sosyal Hizmet” yaklaşımlarının ne denli “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmeleri”ne uyup uymadıkları ve bu uygulamalara ilişkin problemlerin belirlenerek farklı çözüm önerilerinin sunulmasına çalışılmıştır. Araştırmanın Yöntemi Makalenin ana teması, dünya genelinde “İnsan Hakları” bağlamında uygulandığı iddia edilen sosyal hizmet yaklaşımlarının elde edilen bilimsel veriler/bulgular üzerinden incelenerek bir sonuç önerisinin hazırlanmasına yönelik olacaktır. Bu noktadan hareketle araştırmaya ilişkin elde edilen bütün verilerin/bulguların “Tekil Tarama Yöntemi” üzerinden ele alınarak analizlerinin yapılması önem arz etmiştir. Araştırmada, tekil tarama modelinin seçilmesindeki neden, zamansal ve anlık verilerinin taranarak geleceğe yönelik bir varsayımda bulunulmasıdır. Elde edilen veriler zamanlama ile sınırlı kalsalar da geçmiş zamanlamalara yönelik bütün gelişmelere dayandırılabilmekte ve geleceğe ilişkin ön varsayımlarda bulunulabilmesini mümkün kılabilmektedir (Karasar, 2016: 112 vd). Bu noktadan hareketle “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmeleri”nin “Sosyal Hizmet” kuramlarının temelini oluşturan “hak” kavramı ile ilişkilendirilmesinde günümüzün pratik uygulamalarına nasıl yansıtıldığının zamansal/anlık değişim ve gelişim süreçlerinin derinlemesine gözlemlenmesidir. Araştırmalar için kullanılan tekil tarama modellerinin, insan ve toplumlara ilişkin bütün mikro, mezzo ve makro düzey yapılanmalarda zamansal ve derinlemesine oldukça güvenilir bir gözlemlemeyi sağlayabildiği belirlenmiştir. Özellikle araştırmamızın “Sosyal Hizmet” içerikli bir çalışma olduğu ve eko-sistem bağlamında yaşamın bütün alanlarında oldukça etken bir misyon üstlenmiş olması çalışma alanının derinliği ve genişliği dikkate alındığında tekil tarama modelinin kapsamlı gözlemlerin gerçekleştirilebilmesinde oldukça uygun bir yöntem olduğu gözlemlenmiştir. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 31 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 İnsan Hakları ve Gerekliliği “İnsan Hakları” kavramı, birçok sosyal teorilerin temel değerlerini oluşturduğu ve günümüzün sosyal politikalarını oldukça şekillendirdiği gözlemlenebilmektedir. “Hak” kavramı genel itibarı ile en çok kullanılan ve oldukça farklı terminolojik yorumlamalara maruz kalmış bir yaklaşım olduğu görülmektedir. Gerek ulusal ve gerekse uluslararası “hak” kavramına ilişkin yaklaşımlar incelendiğinde, bu yaklaşımların oldukça büyük bir bölümünün endüstriyel toplumların geliştirilmesi ve kalkındırılmasına yönelik anlamlaştırılmaya çalışıldığı görülmektedir. Makro düzey sanayi toplumlarında endüstrileştirilmeye yönelik bireysel roller dikkate alınmaya çalışılsa da sosyal devletin temel unsuru olan insanın korunması, güçlü unsurların güçsüzleri desteklemesine ilişkin olduğu ve kimi yaklaşımların da “İnsan Hakları” ile ilgili önemli bir misyonunun gerçekleştirilmesinin doğal insan hakların dokunulmazlığının gerekliliğine dikkatler çekilmiştir (United-Nations, 1992;Güngör, 2016: 264). İnsan hakları yaklaşımının yalnızca insanların birbirleri ile mikro düzey ilişkilerinde ötesinde mezzo ve makro düzey ilişkilerde de dikkate alınmasının gerekliliği bir zorunluluktur. Çünkü “hak” kavramı terminolojik anlamda oldukça evrensel bir değer taşımaktadır. Bu bakış açısından ekolojini, eko-sistemin mikro organizması olan insanın hak talepleri holistik anlamda ele alınması önem arz eden bir konudur. Dolayısıyla “insan” ve onun “hakları”na ilişkin bütün gereksinimler bir “Eko-Sistem” bütünlüğünde “İnsan-Din (Allah c.c.), İnsan-Toplum (Çevre) ve İnsan-Doğa (Tabiat)” unsurlarının Exo-Dinamik ilişkilerinde, insanı merkezine alarak doğal hak taleplerinin değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır. İnsan haklarının gerekliliği hususundaki bulgular, Jim Ife’nin3 “insan hakkının üç geleneği”ne ilişkin birincil, ikincil ve üçüncül gelenekleri konusunda ele aldığı yaklaşımlar dikkati çekmektedir (Ife, 2017: 20-21). İnsan Haklarının Birincil Geleneği: İnsanın, insanlığın doğal bir unsuru olarak yaratıldığının altını çizmektedir. Dolayısıyla insanın ana rahmine düşmesi ile birlikte daha henüz dünyaya gelmeden önce sahip oldukları dokunulmaz hakları vardır. Bu haklar dokunulmaz birincil haklar olmanın ötesinde “Tanrı’nın4 (Allah’ın)” insana bahşetmiş olduğu lütfettiği haklar olarak görülmektedir. Birincil hakların yaşamak, özgürlük, refah gereksinimi, güven arayışı gibi 3 Jim Ife; bir dönem “IFSW- Internationalen Federation of Social Workers (Uluslararası Sosyal Hizmetler Uzmanları Federasyonu)” başkanlığını yürütmüştür. 4 Araştırmanın bazı bölümlerinde zaman zaman “Tanrı” kelimesi kullanılmaktadır. Makaleye ilişkin elde edilen literatür ve diğer kaynaklarda kullanılmış olmasından dolayı zaman zaman kullanılmasına gerek duyulmuştur. “Tanrı” kelimesinin terminolojik (teorik) anlamda içeriği anlamı, Müslüman toplumların kayıtsız şartsız iman etmiş oldukları “Cenab-ı Allah” olgusunun, içeriği ve anlamların, kavramsal olarak tam bir karşılığı olmamaktadır. Allah kelimesi özel bir isimdir. Hiçbir dilde terminolojik olarak herhangi bir şekilde tercüme edilebilecek bir karşılığı yoktur. Dolayısı ile araştırmada ele alınan “Tanrı” ve “Allah (c.c.)” kelimeleri birbirleri ile özdeştirilmeden dikkate alınması önem arz etmektedir. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 32 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 bireyin vazgeçemeyeceği hakları içermektedir. Vazgeçilemeyecek bu birincil hakların, yalnızca Allah’ın (c.c.), insana bahşettiği doğal haklardandır. Ek-Sistemin en önemli değeri olan insanın yaratılışına özgü insanların “eşit yaratılış ilkesi” çerçevesinde ele alınmasını zorunlu kılan “hak” yaklaşımı olarak görülmektedir. “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmeleri”, bu bağlamda anayasa ve yasaların insana dair bütün temel değerlerinin insan haklarının birincil geleneğine dokunulmaz haklara dayandırılmaktadır. Hiçbir insan dini, inancı, cinsiyeti, ırkı, soyu, rengi, dili, yurdu ve etnik kökeni, siyasi görüşleri vb. ne olursa olsun vazgeçilemeyen haklar olup, en değerli dokunulmaz temel insan hakları kapsamındadır (Gedik, 2019: 163-165). İnsan Haklarının İkincil Geleneği: Makro düzey yönetimlerin, devletlerin “Temel Hak ve Hukuklar” ilişkisi gereği toplumun bütün insanlarına karşı sorumluluklarının, yükümlülüklerinin olmasından kaynaklanan bir gelenektir. İkincil gelenekler aynı zamanda devletlerin sivilleşmesine, medenileşmesine oldukça katkı sağlayan yaklaşımlar olarak görülmektedir. Sivil devletler, kendi makro yapılanmaları çerçevesinde yaşayan bütün vatandaşlarını ve onun da ötesinde sınırları içerisinde yaşayan bütün insanlarını hiçbir ayrım yapılmaksızın gerek “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmeleri”, anayasa ve yasalar bağlamında ve gerekse insan haklarının birincil geleneği olarak kabul görmüş olan dokunulmazlıklara dikkat ederek insanların “adil ve eşitlik ilkesi” gereği güvenli bir yaşam sürmelerini sağlamakla yükümlüdürler. Devletlerin sivilleşmeleri yönünde bu türden medeni yaklaşımları, insan ve toplumların huzur, mutluluk ve refahının sağlanmasına yönelik insan haklarının ikincil geleneğini kapsayan uygulanırlığının dikkate alınması oldukça önem arz etmektedir. Devletlerin insan haklarına yönelik asıl amaçları incelendiğinde, insanı insan yapan bütün vazgeçilemez ve devredilemez hakların korunmasını, insan onur ve haysiyetinin güven altına alınmasında devletin eko-sisteme dair bütün enstrümanlar üzerinden yasalarla güvence altına alan makro düzey yapılanmalar olduğu görülmektedir (Gedik, 2019: 163-165). İnsan Haklarının Üçüncül Geleneği: Bu yaklaşımın, diğer iki gelenekten farkı birtakım hakların insanlar tarafından sonradan elde edilmiş haklardan meydana getirilmiş olmasıdır. Üçüncül hakların nesnel anlamda var olduğundan hareketle, insanın emeği karşısında elde edilmiş olduğu bütün hakların korunmasına ilişkin bir “hak ilkesi” kuramı olduğu söyleyebiliriz. Gerek mikro/bireysel, mezzo/aile ve gerekse makro/toplumsal (kolektif) düzey elde edilmiş hakların korunmasını zorunlu kılan temel hak ilkesidir. Bu haklar, devletlerin sosyal adaletin sağlanmasında elde edilmiş “doğal haklar” olarak adlandırılırken, siyaset camiasında hâkim, savcı, avukat ve benzeri tüm adalet mensuplarınca “hukuki haklar - yasal haklar” olarak da tanımlanmış olduğu görülmektedir (Gedik, 2019: 163-165). Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 33 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Özellikle sosyal bilimlerin birçok temel kaynakları, “insan” ve insana dair bütün “hak temelli” kavramlarının kendine özgü değerlerinin büyük ölçüde Aydınlanma Devrimini “Hümanizm Hareketi” ile başlatılmış olduğunu savunmaktadır. Fransızların “Işıklar Yüzyılı (Siécles des Lumiéres)” olarak adlandırdığı ve sonrasında da Anglo Saksonların aydınlanma adını verdikleri bu sürecin insana ait “hak” yaklaşımlarını oldukça “Pozitivist/İndirgemeci (Neolojist)” temellerde ele aldığı görülmektedir. Imanuel Walkenstein ve arkadaşlarının, Auguste Comte’un sosyal bilimlerin öncüsü olarak göstermiş olduğu, sosyal bilimlerin yeniden tanımlanmasına yönelik raporunda; sosyal bilimlerin “Neolojizim5 (Pozitivizm)” perspektifinin kendi içerisinde bütünleşmiş birleşik bir yaklaşım olduğundan bahsetmektedir (Wallerstein & Juma ve dğr., 2014: 25). Nitekim Rönesans ve Aydınlanma sürecinin sosyal bilimcilerin ve filozoflarının büyük bir kısmının deist inanç ve saplantılarının olduğu bilinmektedir (Uçar, 1989: 28;Türe, 2014: 156). 19. yüzyılın sanayileşmesine paralel geliştirilen toplumun endüstrileştirilme hareketi yeni bir “Sosyolojik Devrim”in doğmasını da beraberinde getirmiştir. Sosyal bilimlerin “İnsanın Bilimi (Science de I’Home)” algılatmaları ile dönemin pozitivist sosyal bilimcilerini yetiştirdiği, insan ve toplumların endüstrileşme sürecine paralel geliştirilerek değiştirildiği görülmektedir. Bu yaklaşım Aguste Comte’un bilim ve felsefe arasında bir ayrışmayı, bir boşanmayı da beraberinde getirdiği yaklaşımını ortaya koymaktadır. Bu durum dünyanın metafizik kuralları dışına sürüklenerek determinist kuramlar tarafından yönetilmesinin önünü açmıştır (Wallerstein & Juma ve dğr., 2014: 19). Comte ve aynı düşüncede olan determinizmin savunucuları, pozitivist/indirgemeci sosyolojik algılar üzerinden insana yönelik “lütuf temelli” sosyal hizmet yaklaşımlarını da yaygınlaştırmışlardır. Bunun en önemli nedenlerin başında, insan ve toplumların “Eko-Sistem” içerisinde güçlü kılan üç temel değerin, “İnsan-Din (Allah c.c.), İnsan-Doğa (Tabiat) ve İnan-Toplum (Çevre)” ilişkilerinde bütün “Exo-Dinamik İlişkiler”ini “3 Evre (Hal Yasası)” adı altında “Atom Teorisi” yaklaşımı ile atomize edilerek birbirlerinden ayrıştırıldığı söylenebilir. 18. yüzyılın sosyolojik tarihini perçinleyen 1789 Fransız Devrimi “Kardeşlik, Barış, Eşitlik” sloganlarının insanlığa vaat ettiği sürdürülebilir bir yaşamı mümkün kılamadığını yine günümüz sosyoloji tarihi kayıtlara almıştır. 18. yüzyıl bütün devrimci sosyal teorinin köklerinin liberal düşüncelerin “reformist proje”lerinin yattığı görülmektedir (Turner, 2013: 283). Devrim günlerinde 40 yaşlarında olan ünlü Alman şair ve doğa bilimcisi Wolfgang Goethe bütün devrimlere karşı olmakla birlikte, oldukça iddialı olan Fransız Devrimi’nin amacı olduğu iddia 5 Neolojizm; Fransızca bir terminoloji olan “néologisme” nin bir karşılığı olarak kullanılmıştır. Türkçede; “türetmecilik ve uydurmacılık” anlamlarında kullanıldığı görülmektedir Es ist eine ungültige Quelle angegeben. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 34 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 edilen “Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik” ilkelerinin ulaşılabilirliğine inanmadığını her fırsatta belirttiği görülmektedir. Goethe’nin de inanamadığını belirttiği bu pozitivist sosyolojik yaklaşımlar, 18. yüzyılın sosyal disiplinlerinin siyasal ve sanayi devrimleri mücadelesi neticesinde ortaya çıkan fırsatların nasıl şekillendirildiğinin günümüzde anlaşılması açısından önem arz ettiği görülmektedir. İnsan ve toplumlara kardeşlik, barış, eşitlik vaat eden bu devrimlerin son iki asırdır kutsallaştırılmış olması insanlığı bir çıkmaza sürüklemiş ve toplumsal çatışmaları daha da pekiştirmiştir. Bu kutsamışlığın günümüzde hâlen sosyal disiplinleri ve aynı zamanda sosyal bilimcileri oldukça çıkmaza soktuğu ve yeni sistemleri de olumsuz etkilediği gözlemlenmektedir (Turner, 2013: 286). Devrim sosyolojisinin “3 Evre (Hal Yasası)” yaklaşımları gerek “Eko-Sistem”i ve gerekse sistem içerisinde mikro organizma olan bireyin “İnsan-Din (Allah c.c.)”, “İnsan-Toplum (Çevre)” ve “İnsan-Doğa (Tabiat)” ile olan bütün Exo-Dinamik ilişkilerini birbirlerinden bağımsız evreler olarak dayatılması, sosyolojinin “Işıklar Yüzyılı (Aydınlanma)”nın bir tezahürü olarak günümüzde bir karşılık bulduğu söylenebilir. Eko-Sistem için oldukça önem arz eden bu “3 Evre (Üç İlişki)”nin insan ve toplumların “Exo-Düzey-Dinamik” etkileşimlerinde bir mizan/ölçü olmaları açısından oldukça önem arz ettiğinin altı çizilmelidir. Birbirleri ile yakından ilişkilendirilen bu üç evre, kâmil insanların, kâmil toplumların oluşturulmasının bir gereği olarak görülmektedir. “İnsan” ve insanın “hak”kı gibi oldukça değerli bu iki kavramın yalnızca aydınlanma dönemi (Işıklar Yüzyılı) özelinden “Neolojist6 (türetmecilik)” yaklaşımlara hapsedilerek, “Pozitivist (indirgemeci)” uygulamalar üzerinden araçsallaştırılması günümüz sosyal teorilerini oldukça değersizleştirmiş ve hak ihlallerini sıradanlaştırılmıştır. Bu perspektiften incelendiğinde; Işıklar Yüzyılı olarak da yansıtılmaya çalışılan aydınlanma hareketinin sanayi, endüstri ve ekonomik anlamda bir ilerlemeye indirgenmiş olduğu görülebilmektedir. Oysaki gerçek anlamda bir aydınlanmanın, sürekli gelişmekte olan toplumların değişimine ve bu bağlamda ilerlemeye bakışın karakteristik bir özelliği olarak algılatılması oldukça yerinde bir yaklaşım olacaktır. Aydınlanma, pozitivist yaklaşımlar üzerinden oldukça “sınırlı doğrusal düşünmenin” reddini gerektirirken sosyal anlamda daha bütüncül bir düşünüşün/anlayışın benimsenmesini zorunlu kılmaktadır (Ife, 2017, 200). Dolayısıyla insan ve toplumlara ilişkin bütün “hak”ların ve ona ilişkin oldukça değerli olan bütün kuramların gelişim serüvenleri incelendiğinde, insanlık tarihi ile özdeşleşmiş olduğu, 6 Neolojizm; “néologisme”nin bir karşılığı olarak Fransızca kökenli olarak kullanılmaktadır. Türkçede; “türetmecilik ve uydurmacılık” anlamlarında kullanılmaktadır. (TDK, 2020) Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 35 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 antik çağlara, 7. yüzyılın İslâm medeniyetine, 11. ve 18. yüzyıllara kadar birçok kadim kültürleri oluşturan toplumların oldukça kıymetli katkıları olduğu görülmektedir. İnsan ve hak yaklaşımlarına ilişkin konuların daha net anlaşılması açısından, “İslâm Medeniyeti” ve bu bağlamda oldukça değer atfedilen insanın en güzel surette, kıvamda “Ahsen” olarak yaratılmışlığı, onun temel hak ve hukukun kavranması açısından önem arz etmektedir. Yine, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi” ve bu bağlamda Batı’nın “insan” ve “hak” yaklaşımlarında insana ilişkin bütün alanlarda ne denli bir çıkmazın eşiğinde olduğunun anlaşılması da önem arz etmektedir. Batı’nın “Hak” Yaklaşımı İnsanın ilk yaratılışından günümüze oldukça farklı yönleri ile anlamlaştırılmaya çalışıldığı, onun ne olup ne olmadığına ilişkin birçok bilimci ve bilim dışı yaklaşımlar üzerinden açıklık getirilmeye çalışıldığı görülebilmektedir. İnsanın tarifine ve anlamlaştırılmasına dair en önemli ortak noktanın, onun ekolojik/eko-sistem orijininde anlamlaştırılmasında görülmektedir. Özellikle Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam dininin insan ve insana yönelik değer temelli yaklaşımlarının yanı sıra Uzak Doğu felsefelerinden Hinduizm, Budizm, Konfüçyanizm, Taoizm ve Şintoizm gibi inanç akımlarının da ana hedeflerini insan oluşturmuştur. Yine eski Yunan felsefesinin kozmolojik ve sonrası antropolojik dönemleri incelendiğinde insanın mutlaka kendisi dışındaki bütün unsurlar, “Exo-Dinamik Etkenler” üzerinden de anlamlaştırıldığı görülmektedir. Dolayısıyla “Işıklar Yüzyılı (Siécles des Lumiéres)” olarak adlandırılan Batı’nın pozitivizmi indirgemeci aydınlanma ve hümanist yaklaşımların birtakım insanların “hak” ilkesi bağlamında kendi güçlerini arttırılırken bir kısım insanların da “lütuf” ilkesi gereği sömürülerin arttırıldığı gözlemlenmiştir. Aristo’ya göre; insan doğası gereği diğer varlıklar gibi iyi ve faydalı olan her şeye ulaşmayı hedeflemektedir. Doğruyu seçmek ve iyiye olan yönelimler özgürleşmenin bir gereği olarak görülmektedir. Köleler, efendilerinin bütün talimatlarını yerine getirip kendilerine lütfedildiği kadar bir iyiliği elde etme imkânına sahiptirler. Dolayısıyla köle ile efendisi arasında exo- dinamik bir etkileşim, bir alışveriş söz konusudur. Köle, efendisinin bütün talimatlarını, emirlerini yerine getirerek iyiliğe ulaşmayı hedeflerken, efendi de kölesinin emeğini/gücünü kullanarak kendi amaçlarına daha kolay ulaşmayı hedefler. Aristo, bir kısım insanların akli melekelerini gerektiği gibi müzakere yapamayacağını, akıllarını kullanabilme yetisine sahip olamayacaklarını belirterek doğası gereği özgür olamayacaklarını ve köle olarak bir yaşamı “hak” ettiklerinin altını çizmektedir (Canatan, 2014: 37). Yine 19. yüzyılın Batı Aydınlanma Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 36 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Hareketi’nin, Aristo’nun insanların “iki grup”lu yaratılmış olduğu yaklaşımından hareketleköle efendi ilişkilerini oldukça benimsemiş oldukları gözlemlenmektedir. İnsanların iki kutuplu yaratılmışlık anlayışına göre insanların bir kısmının hizmet edilen “hür insanlar” olduğu ve diğerlerinin ise hizmet eden “hizmetçiler-köleler” olduğuna ilişkin bir anlayışın hâkim olduğu söylenebilir (Akgündüz, 2017: 13). Kimine göre bir hak, kimine göre ise bir lütuf olması gerektiğini savunan “hak” yaklaşımının Batı Uygarlığının temel felsefeleri üzerinden açıklanmaya çalışıldığı görülmektedir. 21. Yüzyılda İnsan Haklarına İlişkin Veriler İnsanın mevcut eko-sistem içerisinde hak temelli, güvenli bir yaşam sürdürebilmesini mümkün kılabilecek oldukça yeterli bilimsel verilerin olduğunu söyleyebiliriz. Burada önem arz eden en önemli husus, elde edilmiş olan bütün bu değerli verilerin, “insan” “hak”kının korunmasında hak yaklaşımının birincil, ikincil ve üçüncül geleneklerin dikkate alınıp alınmaması hususudur. Dolayısıyla insana ilişkin bütün hak temelli ihtiyaçların doğal bir eko-sistem bütünlüğünde, “İnsan-Din (Allah c.c.), İnsan-Toplum (Çevre) ve İnsan-Doğa (Tabiat)” evrelerinin insanla olan exo-dinamik ilişkilerinde insanı sistemin orijininde tutulabilmesi oldukça önem arz etmektedir. Felsefe tarihçisi Alman filozof Ernest Cassirer (1874-1945) “İnsana Dair Deneme” adlı eserinde 20. yüzyıl insanlığının kendisini tarif ederken yaşadığı krizlere dikkati çekerek; günümüzde insanın doğasına ilişkin ulaşılmış olan bilginin, geçmiş asırlara kıyasla oldukça daha fazla ve tutarlı veriler olduğunu ifade etmektedir (Canatan, 2014: 7). Bugün 21. yüzyıl ilkbaharı insanın kendisinin anlamlaştırılması ve tarifine ilişkin bilimsel veriler incelendiğinde, geçmiş asırlarda elde edilmiş bulgularla karşılaştırıldığında inanılmaz boyutlarda zengin ve tutarlı bilgilere sahip olduğu görülmektedir. Bu verilerin tutarlılığı, güvenirliği ve zenginliği bilim dünyasını cezbettiği gibi, bu bilgilere hızlı ulaşılması da insana dair güvenilir bir yaşamı daha mümkün kılabilmesinin beklentilerini de beraberinde getirmiştir. Gerek Cassirer’in yaşadığı dönem ve gerekse 21. yüzyılın bu ilk çeyreği dikkate alındığında bilgiye dayalı bütün verilerin yeterliliği ve ulaşılabilirliği geçmiş asırlara kıyasla çok daha şanslı bir dönemde olduğumuzu bütün insanlığa sunmaktadır. Araştırma kapsamında elde edilen bu bilimsel verilerden hareketle “hak temelli”lik ilkesinin sosyal bilimlerin ve dolayısıyla sosyal hizmet yaklaşımlarının temel paradigmasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Onun içindir ki, kadim insanlık tarihinin insana ilişkin bütün yaklaşımlarında günümüz “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmeleri”nin temel ilkelerine oldukça faydalı katkılar sağlamış olduğu görülmektedir. Batı’nın Aydınlanma Hareketinin bir Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 37 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 medeniyet mi yoksa bir uygarlık mı olduğu konusu sürekli tartışmalı bir konu olmuştur. Derinlemesine incelendiğinde, “insan” ve “hak” tezahürlerinin gerek evrensel insan hakları belgelerinde gerekse buna bağımlı anayasal ve yasal düzenlemelerin hak temelli yaklaşımlar üzerinden ele alındığı görülmektedir. Ama ne var ki, söz konusu olan “insan haklarının birincil geleneği” olan devredilemez hak ve özgürlüklerin toplumun her alanında sürdürülebilir güvenli bir ortam için yaşam mücadelesi veren her insan için geçerli kılınamadığı gözlemlenmektedir. Genel anlamda yazılı ve yazılı olmayan sözleşme, belge, bildiri, anlaşma ve antlaşmaların (musâlaha) var olmasına rağmen insanların hak ve hürriyetlerine ilişkin uygulamalarda özgürlük ve güvenliğin oldukça kısıtlandığı ve doğal haklarından mahrum bırakıldıkları, adeta günümüzde efendi-köle ilişkileri statüsünde ele alınan bir yaklaşım görülmektedir. Tüm dünya insanlığının sosyo-politik, sosyo-ekonomik ve bunlara bağımlı sosyo-psikolojik çıkmazları, mevcut olması gereken insan hakları bağlamında ele alındığında günümüzde de gücü elinde bulunduran kralların/efendilerin kendilerine ait olarak gördükleri kölelerine/hizmetçilerine “lütuf temelli haklar” sunduğuna ilişkin veriler insanlık tarihine kaydını düşmüştür. İnsan ve toplumlara ilişkin elde edilen bütün bilimsel veriler yeniden kendi gerçek değerleri, ilmin hikmet ve hakikatleri ile buluşturulmalıdır. Yeniden insanı “Ahsen Takvim” kılan onu anlamlaştıran bütün unsurları ile barıştırmalıdır. İnsana dair bütün bilimsel verilere bu denli hızlı ve kaliteli ulaşıldığı günümüzde insanlığın, psikolojik, etnolojik, antropolojik ve tarihi süreçleri dikkate alınarak bilimsel zenginliklerin insanın hayrına ve faydasına dönüştürülmesi, dünyayı yaşanabilir güvenli bir konuma kavuşturulmasının zorunluluğu bütün açıklığı ile ortadadır. Analitik düşünmeyi mümkün kılan insan aklı ve onun zekâsı, bilimsel zenginliklerin farkında olarak; insanlığın neden bir çıkmazın eşiğinde olduğunu, kendisine bu denli düşman olabildiğini, bu sorunların nelerden kaynaklandığını derinlemesine tespit edebilecek ve çözüm üretebilecek yetenekte yaratılmıştır. Tam da bu noktadan hareketle insan ve ona yönelik insan hak temelli bir sosyal hizmetin gerçekleştirilmesinde bilginin yetersizliği ve ulaşılamazlığından değil, bilginin hak ettiği ilmi değerler ölçeğinde kullanılmamasından kaynaklanmadığı görülmektedir. Bilim her ne kadar ilmi hakikatler dışına çıkartılmaya ve zoraki “Marifetullah’tan (Allah bilgisi)” bağımsız kılınmaya yönelik pozitivist ve post-pozitivist yaklaşımlar üzerinden çalışılsa da zaman zaman kendi fabrika ayarlarına dönüşmek durumunda kaldığı gözlemlenmektedir. Eko-Sistem dâhilinde insan merkezli sahip olması gereken değerleri önemseyen, “İlmü’l Cemâl (estetik, güzellik ilmi)” kabilinde bir İbn-i Sina’nın, İbn-i Rüşd’ün, İmam Gazalî ve İbn-i Haldun’un insan ve hak yaklaşımlarının tamamen ilmin hakikatleri ve gerçeklikleri çerçevesinde olduğu Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 38 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 görülmektedir. İlmin hikmetinden, gerçekliklerinden uzaklaştırılmış bir bilimin her ne kadar zengin bir veriye sahip olsa da insan ve toplumlara dair sorunlara çözümler üretemediği günümüzde de bütün açıklığıyla görülmektedir. Dolayısıyla insan, fıtratı gereği kendi doğal haklarına ihtiyaç duyan bir varlık olarak yaratılmış ve bu hakların tüm dünya genelinde bir dokunulmazlığına ihtiyaç görüldüğü gibi ortak evrensel bir dile kavuşturulmasının da ivedilikle beklendiğinin altı çizilmesi önem arz etmektedir (Gedik, 2019: 189). Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşme sürecine nasıl gelindiğinin anlaşılması açısından insan haklarına ilişkin nasıl bir tarihî süreçten geçilmiş olduğunun bilinmesinde yarar vardır. İnsan haklarının özellikle Batı Avrupa ülkeleri tarihi perspektifinden ele alındığında, bugünkü mevcut konumu ile bu hakların oluşumunda birçok gelişim süreçlerinin etkin olduğu görülmektedir. Öncelikle 1215 yılında İngiliz kral ve soylular/baronlar arasında imzalanan “Magna Carta” antlaşması ile “Özgürlüklerin Büyük Fermanı (Great Charter of Liberties)” ilan edilmiş, krala öngörülen bazı hakların sınırlanması ve soylu/seçilmiş halka yönelik bazı hak ve özgürlüklerin lütfedilmiş olmasına ilişkin bir antlaşmadır. İngiltere Kralı John’un imzaladığı antlaşmanın ön sözünde; İngiliz Kralı, İrlanda efendisini ve Akitanya Dükü’nün lütfu üzerinde onaylanmış bir antlaşma olduğu belirtilmiştir (National Archives, 2020). 1640 yılında gerçekleşen İngiliz Devrimi, 1648 yılı Vestfalya Barışı anlaşması azınlıklara yönelik koruma haklarının genişletilmesi, 1776 yılı Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirgesi, 1789 yılı Fransız Devrimi ve sonrasında gerçekleşen 1848 Devrimlerinin bugünkü insan haklarının mevcut konumuna oldukça fazla etki etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında yaşanan trajedik hadiseler 1948 yılında “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin oluşturulmasını zorunlu kılmıştır. Evrensel Sözleşme’nin imzalanmasından kısa bir zaman sonra 1950 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kabul edilerek, bu metin medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların geliştirilmesine de oldukça etken bir rol üstlenmiştir (Kjaerum, 2010: 19-21). Gerek Magna Carta özgürlük antlaşması ve gerekse Fransız Devrimi’nin “özgürlük, eşitlik ve kardeşlik” rüzgârları “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin temellerini oluşturduğu söylense de insan ve toplumlara ilişkin hak ihlalliklerin önüne geçilememiştir. Oldukça plansız ve programsız sanayileşme, endüstrileşme ve buna bağımlı olarak geliştirilen modernleşme hareketi, eko-sistem içerisinde bütün yapılanmaların hızla evrilmesine ve kendine özgü değerlerinden, kodlarından ve dokularından ayrıştırılmasına neden olmuştur. Dolayısıyla modernleşme sürecinin mağduru olan insan ve toplumların yeni sözleşmeler bağlamında hak Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 39 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 ve özgürlüklerinin teminat altına alınmasını zorunlu kılmıştır. Bu yaklaşımları aynı zamanda birçok Batılı ülkelerin anayasa ve yasalarında da yer aldığı görülmektedir. Bununla birlikte “Evrensel Temel İnsan Hakları”nın kavramsal anlamda doğal olarak yasal temeller üzerinden devletlerin koruması altına alınmıştır (Kabaoğlu, 1994: 131; Güngör, 2016: 264). Sonuç olarak bakıldığında, Evrensel Temel İnsan Hakları ve buna ilişkin bütün sözleşmelerin anayasal ve yasal anlamda uluslararası ve ulusal boyutlarda devletlerin güvence altına alınmış olmaları dünya insanlığının temel hak ve özgürlüklerinin gasp edilmesinin önüne geçememiştir. Bugün evrensel olduğu belirtilen bütün hak ve özgürlüklerin ve buna bağımlı olduğu iddia edilen bütün demokrasi ve sosyal devlet doktrinlerinin yalnızca dünya soyluları, baronlar için geçerliliğini koruduğu gözlemlenmektedir. Magna Carta’nın ön sözünde de yer aldığı gibi, bu hak ve özgürlüklerin büyük fermanı, antlaşmaları (Great Charter of Liberties) yalnızca kralların/efendilerin lütfettikleri hak ve özgürlüklerdir. Özellikle bütün sosyal kuramların temel anlamda dayandırılmış oldukları bütün değerlerin 10 Aralık 1948 tarihli “United Nations (Birleşmiş Milletler)” Genel Kurulu’nda ilan edilen “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi” olduğu görülmektedir. BM Genel Kurulu’nda oylamayla kabul edilen bu sözleşmeye içerisinde Türkiye’nin de bulunduğu 48 ülke onaylamış ve daha sonrasında da birçok ülke bu sözleşmeyi onaylamak durumunda kalmışlardır. Bu belge; “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” adı altında tarihe kaydı düşülürken, evrensellik anlamında oldukça güçlü bir kabul görerek “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi” adı altında yayımlanmıştır. İnsan ve toplumlar açısından ne denli önem arz ettiği gerekçesi ile sözleşmenin 30. Maddesinde; “Bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz” (Ife, 2017: 279-284) ifadesine yer verilmiştir. İlgili bu madde; hiçbir ülkeye, devlete, bir otoriteye, topluluğa veya herhangi bir kişiye “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmeleri”ne ilişkin belirtilmiş olan herhangi bir kuralın birisinin dahi ihlâl edilmesi ve/veya yok sayılmasının mümkün olamayacağı belirtilmiştir (Gedik, 2019: 221). İslâm’ın Temel Hak Sözleşmelerine Katkısı Bütün semavi dinlerin, temel olarak insan ve toplumları hak ve adil yaklaşımlar üzerinden iyilik ve barışa yönlendirme gibi oldukça ulvi misyonları olduğu görülmektedir. Dolayısıyla “barış” anlamına gelen “İslâm” kavramının İslâm dininin bütün temel değerlerine sirayet etmiş olduğunu söyleyebiliriz. İslâm dininin asıl ana hedefinin bir mizan/ölçü içerisinde yaratılmış Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 40 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 olan eko-sistem içerisinde bütün mikro, mezzo ve makro düzey unsurların barış ve huzur içerisinde sürdürülebilir bir güven ortamının oluşturulmasına yönelik olduğu görülmektedir. Elmalı Hamdi Yazır dini yorumlarken; dini “iman ve amel” mevzusu olduğunu, akıl ve ihtiyara teklif olunacak “hak ve hayır kanunlarının heyet-i mecmuası” olduğuna değinmektedir. Özet olarak; dinin, “inanmak” ve bu inanışa bağlı davranış, hal, hareket ve tutumlar üzerinden insanlar arası ilişkileri düzenleyen ve insanların karşılıklı olarak birbirlerine iyi işler, salih ameller işlemesini, barış ve huzur içinde bir arada yaşanmasını sağlayan genel kurallar bütünü olduğu vurgulanmaktadır. (Küçük & Tümer ve dğr., 2014: 22-23). İslâm Âkidesi (Kur’an-ı Kerim & Sahih Sünnet) insana ilişkin “Eşitlik İlkesi” yaklaşımını “insan temel hakları”nın oldukça önemsediği ve insanlar arasında hiçbir fark gözetilmeksizin “hak” kavramının bir vecibe/sorumluluk yaklaşımı ölçülerinde ele aldığı görülmektedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) hiçbir insanı ayırt etmeksizin irad ettiği Veda Hutbesi’nde bütün insanların Hz. Âdem’den, Hz. Âdem’in ise topraktan yaratıldığını ifade ederek cahiliye dönemindeki bütün kan ve mal davalarını ayakları altına almış olduğunu belirterek Kur’an’dan şu ayeti okumuştur: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz ki Allah bilendir, her şeyden haberdardır.7” (K.K.: Hucurât 49/13). Veda Hutbesi’nde de irad edilen Kur’an’ın bu ayeti “Temel Hak ve Özgürlükler” bağlamında incelendiğinde bir barış dini olan İslâm’ın “Hak” yaklaşımını nasıl evrenselleştirdiği, insanlar arasında hiçbir din, inanç, mezhep, cinsiyet, renk, kültür, dil, etnik köken ve siyasi görüş ayrımı yapmaksızın temel hakların bir vecibe/sorumluluk olarak aksedildiği görülmektedir. Günümüz ABD’sinde son “beyaz ırkçı” saldırıların teşvik edilmesine yönelik devletin en yetkili kişilerin ve hatta ABD. Devlet Başkanı Donald Trump’ın ne denli insan hak ve özgürlükleri hiçe sayan açıklamalar yaptıkları gözlemlenmiştir. Amerika tarihinin “White Americans (Beyaz Amerikalılar)” ve “Black-Afro Americans (Siyah Amerikalılar)”ın hak ve özgürlükleri hiçbir surette eşit olamamış ve sürekli insanlar din, inanç, cinsiyet, ırk, dil, etnik köken ve siyasi görüşleri nedeni ile ayrımcılıkla karşı karşıya kalarak toplumdan dışlandıkları/ötekileştirildikleri görülmektedir. Korona-Virus (Covid-19)” olaylarının yaşandığı şu günlerde hastalığın başladığı günlerden günümüze istatistikler incelendiğinde 7 Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın birlikteliğinden çoğalan insanlar yeryüzünde çeşitli ırk, renk ve dillerde irili ufaklı topluluklar oluşturmuşlardır. Küçükten büyüye, bütün kabilelerden milletlere varıncaya kadar farklılık gösteren bu oluşumun, temel sebebinin kitlelerin birbirlerini tanıyıp, anlaşmak ve kaynaşmak olduğu anlaşılmaktadır. Yani soy, sop, ırk, renk, dil, cinsiyet vb. konularla övünmek yerine, insanların birleşmeleri bütünleşmeleri öngörülmüştür (Özek & Kahraman, 1992: 516). Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 41 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 “Beyaz Amerikalıların (White Americans)” dışında tüm diğer etnik kökenli insanların sağlık kurumlarından gerektiği gibi yararlanamadıkları ve bu nedenle daha çok can kaybı verdikleri görülmektedir. Sadece Chicago (Şikago)’da nüfusun %30’unu temsil eden Afrika kökenli Amerikalıların, Korona nedeni ile mevcut ölen hastalar arasında %72’ini oluşturması sorunun anlaşılmasını oldukça kolaylaştırmaktadır. Nüfus oranları dikkate alındığında ölenlerin sayısında oldukça büyük dengesizliklerin olduğu ve beyaz Amerikalılar dışındaki insanların “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi”, anayasa ve diğer bütün yasalar nezdinde hak ve hukuklarının insanlara lütuf temelli bahşedildiği görülmektedir (NTV, 2020). Hz. Peygamber (s.a.v.), “Arab’ın Arap olmayana, beyazın siyaha takva dışında üstünlüğü yoktur” buyurmuştur (İbn-i Hanbel, 1992, 5: 11). Yine bir hadislerinde, “İnsanlar tarağın dişleri gibi birbirine eşittirler” buyurmuşlardır (Armağan, 2015, s. 35). Gerek “Veda Hutbesi” gerekse İslâm’ın “vecibe-hak temelli” diğer sözleşme ve belgelerinden olan “Hilfu’l-Fudûl (Erdemliler Antlaşması)”, “Medine Vesikası” (622) ve “Hudeybiye Musâlahası” (628) derinlemesine incelendiğinde günümüzde öne sürülen insan hakları kavramlarının yalnızca pozitivist yaklaşımlar üzerinden aydınlanma hareketinin bir ürünü olarak indirgenemeyeceği, insana dair bu temel değerlerin oldukça kadim bir geçmişinin olduğu görülmektedir. 21. yüzyılın bu ilk çeyreğinde evrensel kabul edilen bütün temel hak belgeleri ve bu bağlamda sosyal hizmet uygulamaları “hak temelli”lik boyutları ile incelendiğinde “hak” kavramının oldukça farklı uygulamalar üzerinden bir karşılık gördüğü söylenebilir. Yani İslâm’ın “hak” ve “özgürlük” yaklaşımının sadece toplumun bir kısmına, zümrelere, soylulara/baronlara yönelik olmadığı tam tersine oldukça kuşatıcı ve evrensel olduğu görülmektedir. Hz. Muhammed (s.a.v.), 7. yüzyılda irad etmiş olduğu “Veda Hutbesi”nin ilk sözü “Ey İnsanlar!” sözü olmuştur. Burada hiçbir din ayrımı yapılmaksızın tüm insanlığa yönelik bir sesleniş söz konusudur. Günümüzden 1431 yıl öncesi, Hicret’in 10. yılında Hz. Muhammed (s.a.v.) tarafından irad edilen “Veda Hutbesi”nin ana temasını insanlığın ”hak” ve “hürriyetleri” konusunun oluşturduğu görülmektedir. İnsanlığın sosyal refahlarının arttırılması ve güvenli bir yaşamın sağlanmasına yönelik ıslah (terbiye) edici ve müdâhil, operasyonel (pratik) yaklaşımlı bir sosyal hizmetin koruyucu-önleyici yöntemler ile uygulanılmasının gerekliliğine bir örnek teşkil ettiği görülmektedir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) ilgili bu hutbede insanlığa yönelik temel mesajları, ilmin ve Dolayısıyla bilimin temel “mihenk taşı” olan İslâm dini prensipleri dâhilinde Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 42 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 aktardığı görülmektedir. Konuya ilişkin “Veda Hutbesi ve İnsan Hakları8” konusunda daha geniş bilgiye ulaşılarak incelenmesi önem arz etmektedir (İslâm&İhsan, 2020). İslâm, tüm insanlığa insan olmalarından kaynaklanan sorumluluklarına dikkat çekmiş ve bu bağlamda birbirlerine karşı ne tür yaklaşımlarda bulunmaları gerektiğini vurgulamıştır. İnsana yüklenen bu sorumlulukların ve görevlerin “vecibe-hak temelli” sorumluluklar çerçevesinde ele alınabildiği görülmektedir. İslâm’ın bu sorumluluk yaklaşımının Müslüman ülkelerin hazırlamış oldukları bütün temel insan hak sözleşmeleri, beyanname ve anlaşmalara (musâlaha) derinlemesine yansıtılmaya çalışıldığı görülmektedir. Aynı zamanda ilgili bu belgelerin “vecibe-hak temelli” sorumluluklar bağlamında kendine özgü yapıları ile bu belgelerin 1948 yılında imzalanmış olan “Evrensel İnsan Hakları Sözleşmeleri” eşliğinde de ortaya konulmuş olduğu görülmektedir. Bu belgelerin; “Üniversal İslâm Beyannamesi (1980)”, “İslam’da Temel Hak ve Hürriyetler Beyannamesi” (1981)”, “İslam Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi (1982)”, “Kahire İnsan Hakları Beyannamesi (1990)” ve “Tahran İnsan Hakları Beyannamesi (1990)” gibi belgelerin olduğu görülmektedir (Gedik, 2019: 176). Sosyal Hizmetlerin Gerekliliği Sosyal hizmetlerin bütün görev alanları incelendiğinde kendine özgü bir disipline sahip olduğu gibi, diğer birçok disiplinlerle ortak multidisipliner yönlerinin olduğu görülmektedir. Bütün hizmet alanının sınırlılıklarına bakıldığında, Eko-Sistem’in bütün “Kronosistem (Chronosystem)” zamanlaması dâhilinde sürekli değişen ve gelişen faktörler dikkate alınarak “Mikro (Bireysel)”, “Mezzo (Aile)” ve “Makro (Toplumsal)” düzeyde hizmetleri içerdiği görülmektedir. Dolayısıyla bu bağlamda sosyal hizmetlerin gerekliliğini de bütün bu düzeyler arası “Exo Düzey-Dinamik (Dynamisch-Exoebene)” etkileşimlerin zorunluluğu ile yakından ilişkilendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Sosyal hizmet uygulamalarına ilişkin bütün bu süreçler incelendiğinde, insanın doğum ve ölümü arasındaki yaşam süreçlerinin tamamen “Ekolojik/Eko-Sistem” orijininde ele alınarak diğer bütün faktörler ile etkileşim, değişim ve gelişim sürecinde olduğunu ortaya koymaktadır (Bronfenbrenner, 1981), (Stamm & Burger, 2011: 1). Michel Foucault’un “Bilgi Arkeolojisi (Archäologie des Wissens)” isimli eserinde: “Bilim dünyasındaki bütün disiplinlerin, kuram (teori) ve kavramların sürekli canlı tutulmasında, 8 Günümüz sosyal hizmet yöntemlerinin farklı “Hak Temelli” yaklaşımlar üzerinden uygulandığının daha iyi anlaşılması açısından Veda Hutbesi’nin mutlaka okunması önem arz etmektedir. Araştırmanın sınırlılıkları dikkate alınarak Veda Hutbesi’ni ilgili bu bölümde yayınlama durumumuz olmamıştır. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 43 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 ortaya çıkan yeni yaklaşım ve modellerin, kurumsal kimlik ve kurallarının sınırları belirlenirken bir kontrol sistemi oluşturulmaktadır” bilgilerine yer vererek disiplinlerin kuramlar üzerinden sürekli canlı tutulmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır (Foucault, 1972: 224). Ancak bu durumda sosyal hizmet disiplininin kuramlar üzerinden canlı tutulmasının gerekliliği dikkate alınacak olursa, bunun eko-sistem içerisindeki sürekli dinamik ilişkiler üzerinden mümkün olabileceği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında, insanın holistik anlamda bir bütün olarak eko-sistemin en değerli unsuru olduğunu ve sosyal hizmetlerin de bu nispette oldukça gerekli olduğunun altı çizilmesi önem arz eden bir konudur. Sosyal hizmet yaklaşımlarının kendi disiplini dâhilinde uygulanırlığının mümkün olabilmesi için insana “hak temelli” yaklaşılmasını oldukça zorunlu kılmaktadır. Çünkü bilimsel bütün disiplinlerin temel değerlerinin, hak ve adalet ilkeleri üzerinden oluşturduğu görülmektedir. Bu gerekçeler ile oldukça değer atfeden “hak temelli” bir sosyal hizmetin “Evrensel İnsan Hakları Sözleşmesi”ne, bu bağlamda anayasa ve yasalar nezdinde bütün insanlığa yönelik, birey, aile ve grupların din, mezhep, cinsiyet, kültür, dil, renk, ırk, etnik köken ve siyasi görüş ayrımı yapmaksızın onur ve haysiyetin korunarak yaklaşılmasının gerekliliği daha iyi anlaşılmaktadır. Sosyal Hizmet Uygulamalarında Temel Değerler Sosyal hizmetlere ilişkin bütün temel değerler incelendiğinde, bunların insan ve toplum refahının sağlanmasına yönelik holistik uygulamaların temel değerler ile özdeşleştirilmiş ortak değerler olduğu görülmektedir. Batı dünyasında Avicenna olarak bilinen İbn-i Sina, günümüz sosyal kuramlarında yer almış olan birçok temel prensipleri, değerleri 18. ve 19. yüzyılın aydınlanma dönemi olarak adlandırılmış olan karanlık dönemin sosyal bilimcilerinden asırlar öncesinden ortaya koyan İslam düşünürlerinden birisi olmuştur. İnsan ve insana ilişkin birçok alanda bilimsel tespitleri ve öngörüleri insanlık tarihi boyunca önem arz ettiği gibi günümüzde de birçok bilim insanının düşüncelerini şekillendirmiş ve yön vermiştir. İbn-i Sina’nın insana olan holistik yaklaşımı, insanın bir “vücut/bedenden (fiziksel ve biyolojik) ibaret yaratılmışlığının ötesinde onu manen değerli kılan “can/ruh (nefs)” yönünün de olduğunu belirtmiştir. Özellikle bütün sosyal bilim disiplinlerine kazandırılmış olan insana bu bütüncül bakış açısı sosyal hizmetlerin insan hakları bağlamında temel değerlerini oluşturduğu görülmektedir. İbn-i Sina’nın bu holistik yaklaşımının temelinde; insanı insan yapan en önemli değerin Allah’ın (c.c.) bizzat kendisinden insana üfleyerek lütfettiği “can/ruh (nefs)” olduğunu belirtmekte ve bu temel değerin kutsal bir “cevher” olduğunun altını çizmektedir. Her ne kadar Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 44 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 pozitivist, indirgemeci doktrinler İbn-i Sina’nın insanı değerli kılan bu holistik yaklaşımlarını determinist bakış açıları ile reddetmiş olsalar da halen günümüzde özellikle de değer temelli sosyal hizmet yaklaşımlarında oldukça önem arz ettiği gözlemlenmektedir. Sosyal hizmet uygulamalarında İbn-i Sina’nın, insanın insanda cevherleştirmiş olduğu “can/ruh (nefs)” olgusunun insanı insan yapan oldukça değerli bir yaklaşım olduğu görüşü kabul görmüştür (Kunzmann & Burkard, 1991: 76). Sosyal hizmet yaklaşımlarının temel değerlerini bu perspektiften bakıldığında konunun dini/manevi açıdan ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Özellikle İslâm Âkidesi bağlamında, sosyal hizmetlerin merkezinde en değerli olan mikro organizma bireyin, İslâm dini perspektifinde de oldukça kıymetli bir değer olduğu görülmektedir. İslâm Âkidesi Allah’ın (c.c.) insanı “Ahsen-i Takvim (en güzel surette/biçimde/kıvamda)” üzere (K.K.: Tin 95/4) yarattığını, yaratılmışların içinde “şan, şeref sahibi, onurlu ve en üstün” (K.K.: İsra 17/70) kıldığını kesin deliller ile ortaya koymaktadır. İnsanın oldukça değerli ve saygın kılınışı onu ekolojik/eko-sistem içerisinde “Mükerrem (hürmet ve tâzim edilen, ikram olunmuş)” (Yeğin & Badıllı ve dğr.,1990: 70) kutsal bir varlık olduğunun altını çizmektedir. Dolayısıyla sosyal hizmet perspektifinden bakıldığında, insanın bu denli şerefli, değerli ve mükerrem kılınmış olması insanların birbirlerine karşı sorumluluklarını da oldukça arttırmakta ve hak temelliliğin ötesinde vecibe temelli bir sorumluluk yüklediği de görülmektedir. İnsan; insanı yok etmekle değil korumakla sorumludur. İnsan, sosyal hizmetlerin temel bir değeri olarak, diğer insanları koruyup kollaması, güven içerisinde bir yaşam sürmesi, birbirlerinin “Halife9”si olarak oldukça önemli bir misyon ile görevlendirilmiş olduğu bilinci ile hizmet etmelidir. İnsan Hakları Bağlamında Sosyal Hizmet Yaklaşımları Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu’nun Temmuz 2014 yılında gerçekleştirmiş olduğu genel kurulunda sosyal hizmet disiplininin, bir “insan hakları mesleği” olduğu bildirilmiştir. Bu yaklaşımdan hareketle sosyal hizmet yaklaşımlarının, insanı merkezine aldığı ve onu değerli kılan her unsurun holistik anlamda önem arz ettiği görülmektedir. İnsan temel 9 Kur’an-ı Kerim: Bakara 2/30: Hatırla ki, Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halife kılıyorsun? Dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi her halde ben bilirim, dedi. Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de insanın Allah’ın halifesi olduğunu sarahaten belirten herhangi bir âyet bulunmamaktadır. Âyetlerin bazılarında geçen “halife” kelimesi ardıl, sonradan gelen, birinin yerine geçen kimse anlamındadır. Allah’ın herhangi bir vekile ihtiyacı olmadığı gibi, O’na vekâlet edebilecek bir varlık da mevcut değildir. Kur’an- ı Kerim’de, yeryüzünün yöneticisi olarak tayin edildiği belirtilen insan, “halâife fi’l-ard; yeryüzünde birbirlerinin halifesi” olarak görevlendirilmiştir (Güngör, 2016: 18), Bu konuda bkz.: (K.K.: En’am 6/165), (K.K.: A’raf 7/69, 74), (K.K:Yunus 12/14, 73), (K.K.:Nemi 27/62), K.K.:Fatır 35/39) ve (K.K.:Sad 38/25) Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 45 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 hak ve özgürlüklerin, insanlara yönelik fırsat eşitliklerinin sağlanmasında, onur ve haysiyetinin korunmasında, onların iyilik haline yönelik hizmetleri kapsayan bir yaklaşım olduğun altı çizilmektedir. Bu gerekçeler ile makro düzey bütün devlet kamu kurum ve kuruluşları, mezzo düzey bütün sivil organizeler, STK’lar, insan haklarına ilişkin bütün sosyal hizmet enstrümanları ile insan onurunu tehdit eden unsurlara karşı mücadele verdikleri, onu her yönü ile koruma altına aldıkları görülmektedir (Healy, 2009: 38). “İnsan Hakları Eğitimi ve Öğretimi” başlığı altında BM’nin 1992 yılında yayınladığı sosyal hizmet okulları ve sosyal hizmet mesleklerine ilişkin el kitabında, sosyal hizmetlerin bütün ilgi alanının insanın temel ihtiyaçlarının karşılanmasında insanın birincil haklarından kaynaklandığı belirtilmektedir. Sosyal hizmet uygulamaları, insan hakları konusundaki bu önemli misyonunu gerçekleştirirken, bütün bu hakların yalnızca bir ihtiyacın karşılanmasına yönelik olmadığını, insanların dokunulmaz haklarının gerekliliğine dikkat çekmektedir (United Nations, 1992; Güngör, 2016: 264). İnsan hakları bağlamında sosyal hizmet uygulamalarının işlevselliğinin, “Uluslararası Sosyal Hizmet Okulları Birliği (IASSW-International Association of Schools of Social Work)” ve “Uluslararası Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonu (IFSW -International Federation of Social Workers)”nun 2014 Temmuz ayında gerçekleştirilen genel kurulunda şu şekilde özetlenmiş olduğu görülmektedir (Björn, 2016: 18-23). İnsan Hakları Bağlamında IASSW & IFSW’nin Sosyal Hizmet Tanımı: “Sosyal hizmet, sosyal değişme ve kalkınmayı, sosyal içermeyi, insanların güçlendirilmesi ve özgürleşmesini hedefleyen uygulama temelli bir meslek ve akademik bir disiplindir. Sosyal adalet, insan hakları, ortak sorumluluk ve farklılıklara saygı sosyal hizmet için temeldir. Sosyal hizmet mesleği, insan ve toplum bilimleri ve yerel bilgiden oluşan eklektik bilgi temeli aracılığıyla insan refahını iyileştirmek için bireyleri ve sistemleri bir araya getirir (IFSW, 2014). Sonuç-Tartışma Sosyal disiplinleri oluşturan günümüzün bütün kuramların dayandırıldığı temel hakların, 10 Aralık 1948 tarihli “UN-United Nations (Birleşmiş Milletler)” Genel Kurulu’nda ilan edilen “Evrensel İnsan Hak Sözleşmesi” olduğu görülmektedir. Tüm insanlık tarafından oldukça kabul görmüş ve oldukça yeterli seviyede ülkeler tarafından imzalanmış olan bu sözleşme “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” olarak tarihe geçmiştir. Uluslararası kabul görmüş olan bu sözleşmenin “Evrensel Temel İnsan Hak Sözleşmesi” olarak yayımlanmıştır. 30 madde olarak belirlenen bu sözleşmenin son maddesinde; “Bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 46 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz” (Ife, 2017: 279-284) ifadeleri yer almaktadır. Yani sözleşmenin 30. Maddesi gereği; hiçbir ülkenin, devletin, topluluk veya herhangi bir bireyin “Evrensel Temel İnsan Hak Sözleşmesi”nde yer alan kuralların herhangi birisinin yok sayılması ve ihlâl edilmesi yönünde bir girişimin söz konusu dahi yapılamayacağı bildirilmektedir (Gedik, 2019: 221). Sosyal disiplinlerin temel yaklaşımlarını oluşturan “hak” kavramının, günümüz sosyal enstrümanları üzerinden ele alındığında ne yazık ki, insana hak ettiği değerleri sunamadığı gibi, onun dokunulmaz birincil haklarının muhafazası yönünde de etkin olamadıkları görülmektedir. Özellikle “İnsan Hakları” kavramı birçok perspektifte multidisipliner boyutları ile ele alındığında adalet ve hukuk disiplininin “hak” kavramının ne olduğuna ilişkin birçok kuramların üretilmiş olmasına rağmen “hak” kavramının kendine özgü paradigmasını objektif ya da sübjektif anlamda derinlemesine dolduramadığı ve hep bir eksik yanının olduğu görülmektedir. Ancak “hak” kavramının “Evrensel Temel İnsan Hak Sözleşmesi”nin de ötesinde bir yaklaşım ile insanı değerli kılan kendi kodları üzerinden okunmasının gerekliliğini her zaman zaruri kıldığı gözlemlenmiştir. “Hak” ve “hak temelli yaklaşım” insanın var oluşundan, Hz. Âdem ve Havva’dan ve onların zürriyeti Habil ve Kabil’den günümüze kadar konu edilmiş en değerli teorilerin başında gelmektedir. Eko-Sistem yapılanma içerisinde mikro, mezzo ve makro ölçeklerde ele alındığında, dini, toplum ve doğa boyutları ile ele alınmış olduğu, ana rahmine bir cenine/bebeğe müdahalede bulunulmasından, işçinin, mültecinin, kadının, siyahın, yaşlının vb. gibilerin ”hak talepleri”nin getirildiği insan toplulukların bir çıkmazı olarak oldukça geniş perspektiflerle ele alındığı görülmektedir. Dolayısıyla araştırma kapsamında dikkati çeken, insanlara yönelik sosyal hizmet uygulamalarının 3 farklı yaklaşımının olduğu ve bu her bir yaklaşımın da kendisini kendi özelinde “Hak Temelli” bir yaklaşım olarak tanımladığı gözlemlenmiştir. Bu her bir yaklaşımın hak temelli ilkeleri dikkate alınarak nasıl bir yaklaşım sergiledikleri sonuç bölümü olarak ele alınması önem arz etmektedir. “Lütuf Temelli (Pozitivist/İndirgemeci)” Sosyal Hizmet Yaklaşımı Dünya genelinde bütün insan temel hak ve özgürlüklerine ilişkin sözleşme, antlaşma ve belgeler incelendiğinde günümüz insanlığının en çok karşı karşıya kaldıkları sorunların başında, sosyal hizmetlerin “Evrensel İnsan Temel Hakları Sözleşmesi”ne, anayasa ve yasalara oldukça aykırı olduğu ve insan onurunu kapsayan bir hizmetin olması gereken doğal haklar kapsamında Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 47 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 verilmediği gözlemlenmektedir. Özellikle bu türden yaklaşımların genellikle “Batı Uygarlığı” olarak adlandırılan, başta Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere (Birleşik Krallık) ve bazı Avrupa Birliği üye ülkelerinin (Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Norveç, İsveç, İsviçre ve Avusturya gibi) insana ilişkin genel bütüncül yaklaşımlarının “Evrensel Temel İnsan Hak Sözleşmeleri” bağlamında oldukça sorunlu olduğunun tespitleri yapılmıştır. Dolayısıyla “Politik bir varoluş” (Thompson, 2016: 35) mücadelesi olarak görülen sosyal hizmet yaklaşımlarının aynı zamanda ilgili bu ülkeler tarafından “lütuf temelli” sosyal hizmet yaklaşımlarına dönüştürülmüş olduğu gözlemlenmiştir. Araştırmamız kapsamında konu incelendiğinde, bunun en belirgin nedenlerinin, 1215 yılında imzalanan “Magna Carta” antlaşmasının temel kodlarına dayandırılan bir “hak” anlayışının geliştirilmiş olduğu gözlemlenmektedir. “Özgürlüklerin Büyük Fermanı (Great Charter of Liberties)” olarak ilan edilmiş olan Magna Carta antlaşmasının temel ilkeleri İngiliz Kralı John’un yalnızca soylulara/baronlara, toplumun seçilmiş özel insanlarına lütfedilmiş haklarını kapsamaktadır. Nitekim bu öngörülen lütuf temelli hakların toplumun diğerleri olarak ötekileştirilmiş olan (soyluların/baronların dışında kalanlar) insanlara bir lütuf olarak dahi ön görülmemektedir. Batı uygarlığı ve bu bağlamda Aristo’nun insanların iki grup halinde doğmuşluğu insana dair bütün exo-dinamik ilişkilerde kendisini gösterdiği görülmektedir. Aristo; bir kısım insanların “hizmet edilen (hürler)” olarak doğarlarken bir diğer kısım insanların da “hizmet eden (hizmetçi/köleler)” olarak doğduklarından bahsetmektedir (Akgündüz, 2017: 13). Bu temel felsefeler üzerinden bir Batı uygarlığının ve bu bağlamda “lütuf temelli” yaklaşımların geliştirilmiş olduğu görülmektedir. Aristo’nun dediği ve Magna Carta’nın ön sözünde de yer aldığı gibi; Batı uygarlıklarının “Hak ve Özgürlük”lerinin büyük fermanı olarak görülen bu antlaşmalar (Great Charter of Liberties) yalnızca Batı sosyal politikaların öngördüğü demokrasilerin kralları/efendileri tarafından hizmetçilerine/kölelerine lütfedilebilecek hak ve özgürlükler olarak algılatılmaktadır. Günümüzde oldukça çıkar ilişkilerine dayalı, endüstrileştirilmiş bir sosyal hizmetin nasıl “lütuf temelli” Pozitivist (Neolojist/İndirgemeci) yaklaşımlar üzerinden uygulanıldığı dünyanın son sığınmacı/mülteci krizleri ile karşı karşıya kaldığında ve en nihayetinde Korona-Virüs (Covid- 19) salgınlarında bütün açıklığı ile görülebilmiştir. Uluslararası ve ulusal bütün sosyal hizmet uygulamalarının “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi”, anayasa ve yasalar nezdinde “insan onur ve haysiyetinin” ne denli değersizleştirildiğine tüm dünya bir kez daha şahit olmuştur. Her türlü “Güç” enstrümanlarının çıkara temelli insanlık üzerinde nasıl acımasızca lütuf temelli yaklaşımlar üzerinden kullanıldığının tespitleri yapılmıştır. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 48 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Sanayi/Teknoloji, Ekonomi ve bütün bunlara paralel askeri “Güçler”e hâkim olan başta Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere Birleşik Krallığı ve Avrupa Birliği üye ülkelerinin imzalamış oldukları bütün insan temel hak sözleşmelerine rağmen sosyal hizmet kuramlarını nasıl hiçe saydıkları görülmektedir. Dünya’da hak ve hürriyetlerden mahrum bırakılmış, güvenli bir ülkeye sığınma arayışında olan 71 milyondan fazla sığınmacıların/mültecilerin Batı Avrupa ülkelerinin sınırları arasında sıkıştırılmış bir insan haklarının insafına terk edildiği görülmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 2018 yılı raporlarına yansıtılan bu lütuf temelli sosyal yaklaşımları bir insanlık ayıbı olarak tarihe geçmiştir. Kendi toprakları/ülkesi içerisinde güvenli bir ortam arayan insanların 41.3 milyonu aştığı belirtilmektedir (UNHCR, 2019). Kralların kölelerine tanıdıkları “lütfettikleri” haklar kadar “Lütfedilen Haklar” üzerinden onurlarına sahip çıkmak isteyen insanların sayılarının her geçen yıl oldukça hızlı bir artış gösterdiği tespit edilmiştir. “Lütuf Temelli” sosyal hizmetlerin yeryüzünde ne denli insan haklarını, onur ve haysiyetini ihlal edildiği, en önemlisi de insan hakları ve sosyal hizmet ilişkilerinin ne denli “Pozitivist (İndirgemeci)” yaklaşımlar üzerinden tamamen bitirilmeye yüz tuttuğu gözlemlenmektedir. Uluslararası ve ulusal sosyal hizmet uygulamalarının mevcut kuramsal yaklaşımlar çerçevesinde “Evrensel İnsan Temel Hakları Sözleşmesi”nde yer alan insan onurunun korunmasına ilişkin oldukça yetersiz kaldığının tespitleri yapılmıştır. “Güç” unsurunun her şeyin üstünde bir yaklaşım olarak kullanılıyor olması oldukça endişe verici bir durum olarak görülmektedir. Dolayısıyla mevcut sosyal hizmet yaklaşımlarının Batı Uygarlığının lütfu doğrultusunda bir “Lütuf Temelli Sosyal Hizmet”lere dönüştürülmüş olması gerek insan hakları ihlalini ve gerekse eko-sistem içerisinde sosyal hizmetlerin disipliner anlamda uygulanırlığını engellemektedir. “Hak Temelli (Post-Pozitivist/Sekülarist)” Sosyal Hizmet Yaklaşımı “Evrensel İnsan Temel Hakları Sözleşmeleri”ni temel bir değer olarak aldığını iddia eden “hak temelli (sekülarist)” sosyal hizmet yaklaşımlarının özellikle Almanya’da geliştirilmiş olduğu gözlemlenmektedir. Sosyal bilimlerin II. Dünya Savaşı sonrasında sosyal hizmet uygulamalarının kuramsal/teorik yapılarının eleştirel boyutları ile geliştirilmesinde model oluşturan Almanya’nın 19. yüzyılın pozitivist sosyal akımlarına “Eleştirel Teoriler (Kritische Theorie)” ile karşılık verdiği bilinmektedir. Almanya’nın 1923 yılında “Frankfurt Okulu (Frankfurter Schule)” üzerinden geliştirmiş olduğu eleştirel sosyal teoriler, öncelikle Batı Avrupa ülkeleri arasında ve sonrasında da dünya genelinde önemli bir karşılık bulmuştur. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 49 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Federal Almanya’yı insan hakları bağlamında sosyal hizmet yaklaşımları noktasında oldukça başarılı kılınmasının gerekçeleri, 1919 Weimar dönemi anayasasında yer alan dini ve sosyal konulardaki insan ve toplumların temel haklarına ilişkin yasaların II. Dünya Savaşı sonrasında 1949 yılı anayasasında aynen korunarak hiçbir değişiklik yapılmadan taşınmış olan anayasa maddelerinin olduğu söylenmektedir. Anayasayı insan hakları noktasında oldukça güçlü kılan ilgili bu maddeler sosyal hizmetlerin “hak temelli” olarak uygulanırlığını mümkün kıldığı görülmektedir. Özellikle 1949 Federal Anayasa’nın 136., 137., 138., 139., 140. ve 141. Maddelerinin “Dini Cemaatler Kanunu (Recht der Religionsgemeinschaften)”nu içeren maddelerin 11 Ağustos 1919 tarihli Alman İmparatorluğu’nun Weimar Anayasası’ndan alındığı (Grundgesetz, 2015: 129) ve bu yasaların Federal Almanya’nın “Almanya Sosyal Devlet Yapısı Sistemi”ni seküler bir yaklaşım olarak güçlü kıldığı görülmektedir. Bu “İkili- çiftli (Dualität)” yapının “BAGFW-Serbest Sosyal Hizmetler Federal Çalışma Topluluğu” (BAGFW, 2020) çatısı altında organize olmuş 3’ü seküler (AWO, PARİTÄT, DRK) ve diğer 3’ü dini sosyal hizmet kurumlarından (DCV, DW & EKG, ZWST) oluşturulmuş olduğu görülmektedir. Seküler sistemin bu çift yapılandırılmış bu sistemi ülke sınırları içerisinde Hıristiyan ve Yahudilere yönelik “hak temelli”, “değer temelli” bir sosyal hizmet sunabilirken, özellikle Müslümanlara yönelik Evrensel İnsan Temel Hak Sözleşmeleri, anayasa ve yasalar bağlamında “hak temelli” sosyal hizmet sunulmasına oldukça sorunların yaşanmış olduğunun tespitleri yapılmıştır. Federal Almanya, II. Dünya Savaşı sonrasında yıkılmış bir Almanya’nın yeniden inşa edilmesinde, sanayi, endüstri ve ekonomik anlamda gelişiminde oldukça göç almış bir ülke konumundadır. AB üye ülkeler arasında oldukça yaşlı nüfusa sahip olması, buna bağılı olarak en fazla iş gücü göçü alan ülke konumuna gelmesi, son sığınmacı/mülteci krizlerinden kaynaklanan olumsuzlukların peş peşe yaşanması Almanya’nın hak temelli sosyal yaklaşımlarının eleştirilmesine neden olmuştur. 1960 sonrasındaki bütün bu olumsuz süreçlerin Federal Almanya’nın “hak temelli (sekülarist)” yaklaşımlarının her geçen bir zamanda “lütuf temelli” sosyal hizmet yaklaşımlara doğru evrilmesine neden olmuştur. Sadece Almanya’da 4.3 milyon civarında göçmenlik geçmişine sahip Müslüman’ın yaşadığı ve bu rakamların birçok istatistik verilerine göre ortalama 5 milyon olduğu belirtilmektedir (DIK-AİK, 2018). Bu belirtilen oran içerisinde % 63 ile Türkiyeli göçmenler yer almaktadır. Dolayısıyla ülke sınırları içerisinde yaşayan göçmenlere yönelik bütün sosyal hizmet yaklaşımlarının insan hakları bağlamında ele alındığında oldukça sorunlu yaklaşımlar olduğunu ortaya koyan birçok belge ve raporların yayınlandığı görülmektedir. AB üye ülkeler bazında “hak temelli” sosyal hizmet uygulamalarında oldukça örnek alınan bu yapılanmanın “hak temelli”lik ilkelerinden “Evrensel Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 50 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Temel İnsan Hakları Sözleşmesi” bağlamında uzaklaştığı görülmektedir. Anayasa ve yasalar bağlamında ülke sınırları içerisinde bütün insanlara yönelik uygulanmayan sosyal hizmet yaklaşımlarının Federal Anayasanın “Eşitlik İlkesi”ne oldukça ters düştüğü görülmektedir. Araştırma kapsamında elde edilen bütün bu olumsuzluklara ilişkin veriler, Batı uygarlığının güçlü üye ülkeleri, ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği üye ülkelerinin ve özellikle de Federal Almanya’nın insan hakları bağlamında sosyal hizmet uygulamalarının post-pozitivist yaklaşımlı “hak temelli (sekülarist)” sosyal hizmet yaklaşımlarının “lütuf temelli” pozitivist (neolojist/indirgemeci) uygulamalara dönüştürülmüş olduğudur. Bu bağlamda temel insan hakları sözleşmelerinin, anayasa ve yasaların devlet ve makro kurumlar tarafından dikkate alınmayarak sosyal hizmetlerin her anlamda devletin “politik bir varoluş” (United Nations, 1992: 35) mücadelesine dönüştürülmüş olduğu söylenebilir. “Vecibe-Hak Temelli” Sosyal Hizmet Yaklaşımı Araştırma çerçevesinde elde edilen veriler üzerinden “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi” bağlamında uygulanması gereken sosyal hizmetlerin nasıl bir yaklaşım olması gerektiği incelendiğinde, Batı orijinli kullanılan günümüzün “hak” kavramı, insanlığın doğuştan sahip oldukları birincil devredilemez ve vazgeçilemez hakları içermediği tespit edilmiştir. Çünkü insanın doğal hakkını içeren birincil, ikincil ve üçüncül hakların oldukça sorumluluk yaklaşımlı alınmasının gerekliliğini yani “vecibe-hak temelli” olarak alınmasını zaruri kılmaktadır. Dolayısıyla bu birbirlerine benzer ortak noktaları olduğu gibi belirgin kırmızı çizgileri de olduğu görünen “hak” ve “vecibe-hak” yaklaşımları ancak İslâm Âkidesi (Kur’an-ı Kerim -Sahih Sünnet) üzerinden karşılık bulabilecek bir yaklaşım olduğu görülmektedir. Hak kavramı inançlar üzerinden ve özellikle de İslâm Âkidesi yaklaşımı ile ele alındığında ancak bir karşılık olarak vecibe/sorunluluk üzerinden tarifinin mümkün olabileceği görülmektedir. Dolayısıyla ülkelerin imzası bulunan ve mutabık kalınan “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi” ilkeleri insanın dünyada güven ortamında yaşamasına ilişkin oldukça bağlayıcı bir bildirge, bir akit ve bir antlaşma olduğu görülmektedir. Yani bildirgede de ele alındığı gibi, 30. Madde; “Bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz” (Ife, 2017: 284) ifadeleri bildirgenin sınırlılıklarını oldukça açık bir dille noktaladığı görülmektedir. İmzalanmış olan bu sözleşme, Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 51 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 herhangi bir ülke tarafından dikkate alınmıyor veya çıkar temelli yorumlanıyor ise “hak” kavramının “Güçler İlkesi” bağlamında, kim güçlü ise o haklıdır yaklaşımı ile insanın değersizleştirileceği düşünülmektedir. Günümüzde ne yazık ki, 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda birçok ülke tarafından kabul edilen “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi”nin, yine kendilerini her alanda güçlü ilan eden ilgili bu ülkeler tarafından ihlal edildiği görülmektedir. Evrensel bu hakların, seküler anlamda sadece dünyalık olduğu düşüncesi ile hiçbir sorumluluk yüklenmeyen bu ülkelerin kendi güçleri üzerinden bir lütuf dağıtma eğiliminde oldukları görülmektedir. Nitekim İnsan haklarının dünya genelinde ihlal edilmesinin bir sonucu olarak “Dünya’nın Beşten Büyük Olduğu” ve bu beş güçlü devlet (ABD, Çin, İngiltere, Fransa ve Rusya) tarafından “hak temelli”lik ilkelerinin çıkar ilişkilerine dayalı bir “lütuf temelli”lik ile sık sık ihlal edilmektedir. Bu türden bir hak yaklaşımının ister istemez insanın sahip olduğu temel değerler noktasında kırmızı çizgileri olan bir sorumluluk anlayışında “vecibe-hak temelli” kavramı gündeme getirmektedir. İnsan hakları ve sosyal hizmet bağlamında “vecibe-hak” yaklaşımının temel değerleri “Evrensel Temel İnsan Hakları Sözleşmesi”nin ötesinde insanların birbirlerine karşı sorumluluklarını holistik yaklaşımlar üzerinden ele almaktadır. İnsanın onur ve haysiyetine ilişkin sürdürülebilir bir güvenin sağlanması, eko-sistem içerisinde bütün mikro, mezzo ve makro düzey yapılanmalara bir hizmet anlayışı yüklemektedir. İnsana karşı sunulan bu hizmetlerin dünyada bir karşılığının olabileceği gibi, ahirete yönelik de bir sorumluluk yüklediği görülmektedir. Kısacası, eko-sistemin insan için yaşanabilirliği mümkün kılabilecek bütün yaklaşımların vecibe temelli sorumluluğu vardır. Lakin vecibe-hak temelli bu sorumlulukların ihmali ve ihlali, insanlara dünyada ıslah edici bir zorunluluk getirdiği gibi ahirette de bir yükümlülüğü ve cezası olacaktır. İnsanların birbirlerine karşı vecibe-hak temelli sorumlulukları aynı zamanda ahiretlerine yönelik dünyadaki imtihanları olarak görülmektedir. İnsanların bireysel anlamdaki bütün vecibe-hak temelli sorumlulukları aynı zamanda hiçbir bireye veya sisteme/düzene yüklenemeyecek olan birincil sorumluluklardandır. İnsanın temel ve tabii haklarının sorumluluğu hiçbir güç ve/veya bir sistem tarafından insanlara günümüzün seküler hak anlayışı ile lütfedilemezler. İnsanların kendi haklarını koruması ve birbirleri üzerindeki doğal haklara riayet edilmesi, Cenab-ı Allah’ın yeryüzünde bir yöneticisi olarak tayin ettiği (halâife fi’l-ard), kendilerine insanlık için faydalı/hayırlı (salih amel) “Sosyal Hizmet (İnsani Hizmet)”lerin sunulmasına yönelik bir misyon/sorumluluk yüklenmesi hadisesidir. Burada önem arz eden husus; sosyal hizmet sunan bir bireyin, Allah’ın (c.c.) en mükemmel, eşsiz yarattığı varlığa (insana) fıtratı gereği faydalı güven sağlayıcı hizmetlerin “vecibe-hak temelli” bir sorumluluk çerçevesinde ulaştırılması bilincidir. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 52 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Sonuçlara İlişkin Öneriler Allah (c.c.) bağışlayıcı ve affedicidir. İnsanlar da kendilerine karşı işlenen bütün suçları, hataları affedebilirler. Ama ne var ki, Allah’ın (c.c.) en değerli, en güzeli (Ahsen-i Takvim), eşsiz, mükemmel ve şerefli yaratılmış olduğu insanın güvenli sürdürülebilir bir yaşamı mümkün kılabilecek Eko-Sistemin hoyratça katledilmesine rıza göstermediği, “Din”in, “Toplum (Çevre)” ve “Doğa (Tabiat)”nın insanı affetmediğini yaşamın her alanında hissetmekteyiz. Sanayileşme/endüstrileşme üzerinden tahrip edilmiş bütün sosyal değerlerimizin ne denli çok değerli olduğunu son aylarda yaşanılan “COVİD-19” krizi oldukça iyi anlatmaktadır. Sürekli değişen ve değişen dünyamızda “4. Sanayi Devrimi (Endüstri 4.0)”nin oldukça hızlı bir şekilde “5G Teknolojisi Yapay Zekâ Devrimi (Yeni Nesil Dijital Teknoloji)”ne dönüştürüldüğü gözlemlenmektedir. Asrımızın en büyük sorunu olarak adlandırılmış “Korona-Virüs (COVİD- 19)” salgınının en başta tüm insanlığı sosyal disiplinler üzerinden yeniden terbiye (ıslah) ettiği ve hoyratça tahrip edilmeye çalışılan eko-sistemin yeniden yaratıcısı üzerinden kendi fabrika ayarlarına dönüştürüldüğü gözlemlenmektedir. Yani sistemin orijininden uzaklaştırılmış olan “İnsan” yeniden sistemin merkezine çekildiği, ait olduğu yere yerleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Sosyal bilimlerin insana dair bütün bu krizler üzerinden yeni farkındalıklar oluşturması ve “hak” kavramının yeniden kendi değerleri üzerinden bir “vecibe-hak (ödev/sorumluluk)” yaklaşımı ile ele alınarak yeni kuramlar üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Sosyal bilimlerin aydınlanma ve modernizm iddialar ile ortaya çıkan sahte bilim tanrıları ve tanrıçalarının, peygamber ve meleklerin lütuf temelli zihniyetlerinden kurtarılması önem arz etmektedir. Hoyratça imha edilmeye çalışılan Eko-sistemin şu veya bu şekilde kendi fabrika ayarlarına dönüştüğü gözlemlenmektedir. Önemli olan bu dönüşümlerin, gelişimlerin gerçekleştiği, eko-sistemin kendi “Kronosistem (chronosystem)” zamanlaması dâhilinde sosyal disiplinlerin kendilerini nasıl dönüştürebilecekleri ve yenileyebilecekleri hususudur. Tam da bu noktada “hak” ve “insan” kavramlarının insanlığın yeryüzünde yaratılmışlığının bir misyonu olarak algılamalı ve böyle bir kriz sürecinde bütün mikro, mezzo ve makro düzey eko-sistem unsurlarının üzerine düşeni azami derecede yerine getirebilmesi noktasında önemli bir fırsat olarak görülmelidir. Son 250 yılın pozitivist, post-pozitivist, sekülarist, aydınlık ve modernizm iddiaları ile ortaya atılan kardeşlik, barış ve eşitlik iddialarının oldukça manipülatif iddialar olduğu ve insanlığın kendi kendisini yok etmesi üzerine kurulmuş bir düzen olduğu insan ve toplumların içerisinde bulunduğu çıkmazı tam anlamı ile yansıtmaktadır. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 53 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Cenab-ı Allah, insanı birbirlerini yok etmesi için değil tam tersine “Halâife fi’l-Ard / Yeryüzünde Birbirlerinin Halifesi)10” olarak yaratmıştır. İnsanların ve dolayısıyla sosyal hizmet yaklaşımlarının mevcut “Evrensel İnsan Temel Hakları Sözleşmesi”nin de ötesinde bir hak anlayışı ile yaklaşılmasını “vecibe-hak temelli” sorumluluklar bağlamında yeniden sosyal kuramların geliştirilmesini zaruri kılmaktadır. Ancak bu şekilde yeryüzünü yok etmekle meşgul olan “arzın kurdu”na dönüştürülmüş insanın, kendi aslına dönüştürülmesi ve “semanın çocuğu” olarak yeryüzünün yeniden imarıyla ilgili “kutsal bir görev” ile görevlendirilmesi mümkün olabilecektir. İnsanın temel değeri ve kendi fıtratı üzerinden ele alındığında, sosyal hizmetlerin bir disiplin olarak endüstrileştirilmiş toplumların insan algısını değiştirmek gibi bir misyonunun olması önem arz etmektedir. Bu gerekçeler ile sosyal hizmet disiplini;  Sosyal çalışmanlar değil sosyal hizmet uzmanları yetiştirmelidir.  Sosyal servisler değil, sosyal destek kurumları oluşturmalıdır.  Sosyal mesafe değil, fiziksel mesafenin korunmasıdır. İbn-i Haldun mukaddimesinde; “İnsan tabiatı itibarı ile sosyaldir (medenidir)” der. Korona- virüs nedeni ile insanların oldukça medeni davrandıkları, azami derecede bütün teknolojik enstrümanları kullandığı, sosyal medya ve özellikle de telekomünikasyon üzerinden sosyal ilişkilerini güçlendirdiklerinin tespitleri yapılmıştır. “Social Distance - Soziale Distanz” gibi yaklaşımlar tamamen yine Batılı menşeli endüstriyel yaklaşımlardır. Bakım uygulamaları değil, insan fıtratı gereği mükemmel (ahsen) yaratılmış oldukları dikkate alınarak “destek hizmetleri” ihtiyaçları olduğu dikkatlerde tutulmalıdır. İnsanlar müracaatçılar değillerdir, insan aynı zamanda fıtratı gereği aciz yaratılmıştır. Dolayısıyla sosyal hizmet ihtiyacı olan bir insanın “aciz” olabildiği dikkate alınarak bu kavramın aşağılanmış yapısından kurtarılarak yeniden sosyal hizmetlere kazandırılmalıdır. Bu vesile ile günümüzde kullanılan “Darülaceze” kelimesi oldukça yerinde ve değerli bir yaklaşımdır. Sosyal disiplinlerin geliştirdikleri terminolojiler, her ülkenin kendi dini/manevi ve kültürel değerleri üzerinden geliştirilmesi önem arz etmektedir. Türkiye’ye Batı Uygarlığı adına dayattırılan zihinsel işgalden, “Google Translate” gibi programlar üzerinden tercüme edilmiş 10 “Halef/Halife” kelimesinin anlamı; Allah’ın kulu ve yeryüzünün yöneticisi olarak takdim edilmiştir. Yer ve göklerde yaratılmış ne varsa insanın hizmetine ve emrine amade kılmıştır. Birbirlerinin halefi/halifesi olarak yeryüzünü imarla görevlendirilen insanın kâmil/olgun, bütün/tam olmasına ilişkin yol ve yöntemlerin Kur’an-ı Kerim’de oldukça belirgin bir şekilde ortaya konulmuş olduğu görülmektedir (Güngör, 2016:16; Gedik, 2019: 243). Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 54 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 sosyal terimlerden acilen kurtulmalıdır. Ülkemizin kendi değerleri üzerinden insanına yakışır milli ve yerli, eklektik yaklaşımlı yeni sosyal terminolojileri mevcut sosyal kurumları üzerinden üretebilecek kapasiteye sahip olduğu bilinmelidir. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 55 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 KAYNAKÇA Akgündüz, Ahmet (2017). İslâmda İnsan Hakları Beyannamesi. İstanbul: OSAV Yayınları. Armağan, Servet (2015). İslam Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler. Ankara: DİB Yayınları. BAGFW (2020). Bundesarbeitsgemeinschaft der freien Wohlfahrtspflege, (http://www.bagfw.de) (Erş.Trh.:28.04.2020). Beetham, David (1995). Politics and human rights. Oxford: Blackwell. Begoviç, Aliya İzzet (2015). Doğu ve Batı Arasında İslam. İstanbul: Klasik Yayınlar. Bild (2020). Corona-Kriese, Werden alte Menschen in Italien bald nicht mehr behandelt?. https://www.bild.de/politik/inland/politik-inland/corona-virus-wuetet-in-italien-werden-dort- alte-menschen-bald-nicht-mehr-behande-69363258.bild.h (Erş.Trh.:02.05.2020). Björn, Kraus (2016). Was ist Soziale Arbeit? Zur internationalen Definition und nationalen Bestimmungsversuchen. Forum Sozial:2/18-23 https://www.ssoar.info/ssoar/handle/document/47905 (Erş.Trh.:02.05.2020) Bronfenbrenner, Urie (1981). Die Ökologie der menschlichen Entwicklung, "Natürliche und geplante Experimente". Stuttgart: Klett-Cotta Verlag. Canatan, Kadir (2014). İnsan Fenomeni, İnsan Doğası Hakkında Dini ve Felsefi Soruşturmalar. İstanbul: Açılım Kitap / Pınar Yayınları. DIK-AİK (2018). Deutsche Islam Konferenz, Almanya’daki Müslümanların Sayısı Yaklaşık 4 Milyon. http://www.deutsche-islam- konferenz.de/DIK/TR/Magazin/Lebenswelten/ZahlenDatenFakten/ ZahlMLD/zahl-mld- node.html (Erş.Ter.:01.05.2020). Ewen, Mc. M (2004). Analysis Of Spirituality Content İn Nursing Textbooks, Journal Of Nursing Education (Cilt 43(1), Dallas: Baylor University. Galtung, Johan (1994). Human rights in another key. Cambridge: Polity Press. Gedik, Mehmet (2019). Federal Almanya'da Dini Sosyal Hizmet Uygulamaları İslâmi Sosyal Hizmet Yaklaşımı. (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Yalova Üniversitesi. Güngör, Fethi (2016). İnsan Hakları ve Sosyal Hizmet "Sosyal Hizmet Ön Lisans Programı". İstanbul: İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi. Grundgesetz (2015). Grundgesetz für die Bundesrepublik Deutschland. Berlin: Deutsche Bundestag. Foucault, Michel (1972). The Archaeology of Knowledge and the Discourse on Language. New York: Pantheon Books. Healy, Lynne M. (2009). "Exploring the History of Social Work as a Human Rights Profession". New Yorg: International Social Work (S. 51(6), 735-748). Hayden, Patrick (2001). The philosophy of human rights, Paragon issues in philosophy. St. Paul: Paragon House Hutchison, Margaret G. (1997). Healing The Whole Person: The Spiritual Dimension of Holistic Care. http://members.tripod.com/~Marg_Hutchison/nurse-4.html (Erş.Trh.:30.03.2020). Ife, Jim (2017). İnsan Hakları ve Sosyal Hizmet, Hak Temelli Bir Uygulamaya Doğru, (çev. Komisyon). Ankara: Nika Yayınları. IFSW (2014). Sosyal Hizmetin Küresel Tanımı Ifsw Genel Kurulu ve IASSW Genel Kurulu, https://www.ifsw.org/what-is-social-work/global-definition-of-social-work/ (Erş.Trh.:01.04.2020) İslâm&İhsan (2020). Nübüvveti Siyer-İ Nebî, Veda Hutbesi. (A. M. Vakfı, Prodüktör).http://www.islamveihsan.com/veda-hutbesi.html (Erş.Trh.:29.04.2020). Kabaoğlu, İbrahim Özden (1994). Anayasa Yargısı. İstanbul: İmge Yayın Evi. Karasar, Niyazi (2016). Bilimsel İrade Algı Çerçevesi ile-Bilimsel Araştırma Yöntemi, Kavramlar İkeler Teknikler. (31.Baskı). Ankara: Nobel Yayıncılık. Kjaerum, Morten (2010). Human rights and their History from a European Perspective, Human Rights and History: A Challenge for Education. (R. Huhle, Hrsg.) Berlin: Fata Morgana Verlag. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 56 ÇEKMECE İZÜ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ, Cilt 8: Sayı:16 2020: 28-57 Kleve, Heiko (2003). Geschichte, Theorie, Arbeitsfelder und Organisationen Sozialer Arbeit. Berlin: Alice-Salomon-Fachhochschule Berlin - University of Applied Sciences. Komisyon (2005). Türkçe Sözlük (11. Baskı). Ankara: TDK. Yayınları. Kunzmann, Peter & Burkard, Franz-Peter (1991). dtv-Atlas zur Philoshophie, Tafel und Texte. Würzburg: Deutsche Taschenbuch Verlag. Küçük, Abdurrahman & Tümer, Günay ve dğr. (2014). Dinler Tarihi (4. Baskı). Ankara: Berikan Yayınevi. Lauren, Paul Gordon (2018). Power and prejudice the Politics and Diplomacy of Racial Discrimination. (Second edition 2018 Routledge). (First published 1996). Colorado: Westview Press. Mail-Online (2020). The elderly in care homes are being abandoned like lambs to the slaughter, says former government ministe ROS ALTMANN. https://www.dailymail.co.uk/debate/article- 8215507/Ex-Health-Secretary-elderly-care-homes-abandoned-like-lambs-slaught (Erş.Trh.:15.04.2020). National Archives (2020). Featured Documents. https://www.archives.gov/exhibits/featured-documents (Erş.Trh.:02.05.2020). NTV, (2020). Corona virüs ABD'de siyahileri öldürüyor https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/corona- virus-abdde-siyahileri-olduruyor,B_yH8BjbhkC08uMOnsF8OA (Erş.Trh.:02.06.2020). Orend, Brian (2002). Human rights: Concept and context, Toronto: Broadview Press. Özek, Ali & Karaman, Hayrettin ve dğr. (1992). Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Meâli, Ankara: TDV Yayınları. Schwering, Markus (2020). Jürgen Habermas über Corona: “So viel Wissen über unser Nichtwissen gab es noch nie“. Frankfurter Rundschau. https://www.fr.de/kultur/gesellschaft/juergen-habermas- coronavirus-krise-covid19-interview-13642491.html (Erş.Trh.:03.05.2020). Stamm, Margrit & Burger, Kaspar (2011). Integrationsförderung Im Frühbereich "Was frühkindliche Bildung, Betreuung und Erziehung (FBBE) benötigt, damit sie dem Anspruch an Integration gerecht werden kann". Freiburg: Bundesamt für Migration. Swannel, Julia (1992). Oxford Modern English Dictionary (Secular). Oxford: Clarondon Press. Teather, Barbra (2015). Sosyal Hizmet Kuram ve Yöntemleri, Uygulama İçin Bir Giriş, (çev. Abdullah Karatay). Ankara: Nika Yayınları. Thompson, Neil (2016). Kuram ve Uygulamada Sosyal Hizmeti Anlamak, (çev. H. Eren - C. Öntaş). (3. Baskı). Ankara: Dipnot Yayınları. Turner, Stephen P. (2013). Sosyal Teori ve Sosyoloji, Klasikler ve Ötesi. İstanbul: Küre Yayıncılık. Türe, Fatih (2014). İnsan Haklarının Normatif Kökeni. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. sayı 32 (Bahar), S:149-161. Uçar, Şahin. (1989). Fransız İhtilali / Tanrılar Susamışlardı. Türkiye Günlüğü Dergisi, (sayı. 4): 26-37. UNHCR (2019). Global Trends, Forced Displacement In 2018. https://www.unhcr.org/5d08d7ee7.pdf (Erş.Trh.:01.05.2020). United Nations (1992). Teaching and Learning about Human Rights: A Manual for Schools of Social Work and the Social Work Profession. New York: United Nations. Urban, Thomas (2020). Coronavirus in Spanien: Katastrophale Zustände in spanischen Altenheimen. Süddeutsche Zeitung. Wallerstein, Immanuel & Juma, Calestous ve dğr. (2014). Sosyal Bilimleri Açın, Sosyal Bilimlerin Yeniden Yapılanması Üzerine Rapor, (çev. Ş. Tekeli). İstanbul: Metis Yayınları. Yeğin, Abdullah & Badıllı, Abdulkadir ve dğr. (1990). Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lugat. İstanbul: Türdav Yayınları. Mehmet Gedik: Sosyal Hizmetlerde “Hak Temelli” Yaklaşım 57

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası