bak bu yara annemden / Kagittan Kayik: Nilgün Marmara

Bak Bu Yara Annemden

bak bu yara annemden

Ozan Aziz Dilber 09 Mayıs

  

&#;Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım.&#;
( Atlası)

&#;&#;Nilgün Marmara&#;da kim?&#;&#; sorusunu duyduğumuz bazı zamanlar oluyordu, büyük ihtimal hala oluyordur. İşte o zamanlar da, onu tanıyanlar olarak mırıldandığımız gibi yineliyorum: Marmara, canım Marmara, güzel Marmara&#;

Kendi deyişiyle &#;paniğini kukla yapmış hasta bir çocuk&#; idi Nilgün Marmara. Çoğumuz gibi birilerinin yuvarladığı çığın altında kalmış yerleşik bir yabancı. Sert bir dünyanın sert bir çağında yeşermiş olsa da yumuşacık oluşundan bir an için bile olsun vazgeçmemiş, yaşamının yirmi dokuz uzun yılına bu inat sayesinde tahammül etmiş.

Sylvia Plath&#;ı bir ayna gibi edip ona bakarak kendini görmeyi denemiş ama bir türlü başaramamış. Sylvia Plath üzerine yaptığı çalışmalar ve ona sevgisi, evinin balkonundan 13 Ekim &#;de atladığında, onun gibi intiharı tercih etmesi kafalarda soru işaretleri yarattıysa da onun özgün kalmasını engelleyememiştir.  &#;Şiir Atı&#; dergisinde &#;te yayımlanan eski bir yazısında Marmara, Plath için şöyle diyor: &#;O kendi varoluşunun ayrımının ne olduğunu bulmak ve onu dönüştürmek istiyordu.&#; Marmara ve Plath arasındaki fark da burada ortaya çıkıyor aslında. Nilgün Marmara hayat üzerine &#;düşünce boyutunda&#; derin ve tehlikeli bir felsefe geliştirmişken, Sylvia Plath, daha eyleme dönük yaşamış, açıkça ölümle oyun oynamıştır. Marmara için intihar, kutsal bir son hamledir. Plath için ise, sonu belli olmayan tehlikeli bir oyunun ara hamlelerinden biridir. Sylvia Plath kendi hayatını anlatır eserlerinde, Nilgün Marmara ise kendi hayatı hakkında düşünür sadece.

Cemal Süreya ölümünün ardından Nilgün Marmara için şöyle diyor: &#;Bu dünyayı başka bir dünyanın bekleme odası gibi görüyordu.&#; Süreya haksız değil. Nilgün Marmara dünyayla yaralı bir kız çocuğu.

Ölümü, ölü evini şöyle anlatıyor bu hüzün yüzlü kadın: &#;Geliyorlar, bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye, koşarak, düşe kalka yuvarlanarak, sürünerek. Nasıl olursa olsun; görmek için bu eski dostların yeni cesetlerini ve göstermek için kendi dirimlerinin kıvılcımlarını &#; geliyorlar! Uyuyan arzunun düşün imgelemenin anlağın belleğin leş kokularını duymaya geliyorlar. Ölüm sessizliği, toz ve küf kokan evden ayrıldıklarında seviniyorlar canlıyız diye.&#;

Nilgün Marmara&#;yı bu denli büyük bir karanlığa iten şey babasını kendisine yara yapması mıdır yoksa sert dünyanın sert diyarlarında yetişmiş olması mıdır bilinmez ama öyle bir cümlesi var ki, bu, onu duyabileceğimiz en karanlık sözlerden birinin sahibi yapıyor. &#;Hepiniz mezarısınız kendinizin&#; diyor Marmara. Tüm insanlığı içine çekmeye zorlayan bir kara delik gibi bu söz. Hatta şairin oldukça kendinden emin ve sitemkar bir biçimde insanlığa zaten o kara deliğin ufkunda oldukları iddiasını haykırma ve bunu onların yüzlerine vururcasına yapma çabası aşikar.

&#;Bak bu yara annemden, işte bu babamdan, buradaki ilkokul öğretmenimden, haaa şu en derin olan mı onu ben açtım bilmeden&#; En çok da o acıtıyor canımı, en çok o kanıyor.&#;

Nilgün Marmara hiçbir zaman çocuk sahibi olmak istemiyor. Çocukken annelerinin kendilerine verdiği sütü balkon deliğinden kedilere birlikte döktüğü ablası Aylin bir gün çocuklarına bağırırken Nilgün şöyle diyor: &#;İşte bu yüzden anne olmuyorum, kendi çocuğumu incitirim diye.&#; Ve yine bir başka konuşmada da anne olmak istememesinin sebebini şöyle söylemiş: &#;Mutsuzluk ordusuna yeni bir nefer katmamak için.&#;

Ve ne yazık ki bir gün geliyor, Nilgün Marmara&#;nın ölüme dönük olan ucu; hiçliği tercih ediyor. O da varoluşunu bu yolla daha anlamlı kılacağını düşünüyordur belki de. Ece Ayhan, Nilgün Marmara&#;nın intiharının nedeni olarak &#;dünyanın arka bahçesini görmüş olmasını&#; gösterir. Çünkü, der ki, orayı görürseniz, renkler solar. Kendisine &#;siz gördünüz mü?&#; diye sorulduğunda ise konuyu değiştirir, sonra siyah-beyaz şiirler yazar.

Yaşayacağı ve göreceği çok fazla bir şey kalmadığını en güzel şekilde yine kendi sözleriyle ifade eder Nilgün: &#;Ey iki adımlık yer küre, senin bütün arka bahçelerini gördüm ben.&#;

Tanıkların söylediğine göre yere düşerken hiç çığlık atmayan ama şiirlerinde çığlıklar atarak dünyaya veda eden o güzel kadına selam olsun: &#;Erken vazgeçişlerim vardı benim  seninse  erken tükenişlerin  ve gece  uygun değildi  beklemeye yine de bekledim&#;  avcumda unutulmuş binlerce gölge  yeraltında  öldürülmeyi bekledim  günışığı vururken gözüme  ölmeyecektim  katilim yoktu,  katilim çok&#;&#;


Sevdiği yazar Sylvia Plath ile “ölüm ortaklığı” yaşayan Nilgün Marmara 13 Ekim 'de henüz 29 yaşındayken yaşama “hayır” demese de ölüme “evet” diyerek çekip gitti yaşamdan.

“Dünyanın sunduğu olanakları tözümüzde bulunan bir güç sayesinde, kendisi için olanaklı bir konum tasarlayıp kendini o konuma fırlatma gücü sayesinde kavrarız. Eylemde bulunmak, şimdi burada konumlanmış olan varoluşumuzu ilerdeki olanaklı bir konum adına terk etmektir. Eylemde bulunmak başlamaktır, gelip geçmiş olanlardan kopmaktır; içimizde olup bitmiş olanları geleceğe fırlatmaktır.” *

Alphoso Lingis’in “ortak bir şeyleri olmayanların ortaklığı” isimli kitabında “ölüm ortaklığı” ölümlülüğümüz içinde kendimizi tanıdığımızı anlatır. Önümüzdeki bir olanaklar silsilesi şeklinde uzanan bir dünyanın içinde eylemde bulunduğumuzu ve dünyanın kaynaklar, araçlar, yollar, tehlikeler, sığınaklardan oluşan bir alan olduğunu söyler.

Nilgün Marmara’nın gidişinin ardından “intihar mı?” sorusu akıllara takılırken bir yandan onun yazarı hatta kendisi olduğu ortaklık kurduğu Sylvia Plath oldu Nilgün Marmara’nın gidişinin adı. O giderken adını koyduğu ortaklık ile yeniden varolacağını düşünerek çıktı belki yola. Bu yaşamaktan vazgeçmek miydi, belki çoğumuza göre evet. Ama belki de tıpkı Tezer Özlü’nün Pavese’yi aradığı otel odalarında kendi yolunu arayışındaki hikayeydi Nilgün Marmara’nın gidişi. Ölüme gidebilmenin yaşamaya başlangıç olduğunu hissettiren gidişler başka bir dünyanın varlığına inanıştan öte kendi tözlerine dönüş olduğunu düşündürüken gidişlerin de bir ortak anısı olduğunu gösteriyor.

“Kişi gider çünkü kendini gitmek zorunda hisseder; öteki ölürken yalnız olmasın diye gider. Kişinin elinin incelik ve şefkatle yaptığı her hareket, ötekinin yaralanabilirliğinin kendisine yönelttiği buyruğu tanır. Kişi ötekiler için ve ötekilerle birlikte acı çekmek zorundadır….” *

Sessizliğin ortaklığına sığınmak

Cümleler bırakmasa da ölümler bize, gidişin sessizliği anlatır yaşama tutunduğumuz yerlerin sancısını. Gideni ve gidişin ardındaki ağırlığı yükleniriz. Ve gidişi düşünürüz, onun varlığını. Cemal Süreya’nın Nilgün Marmara’nın ardından; “Bu dünyayı başka bir dünyanın bekleme odası gibi görüyordu” cümlesi Nilgün Marmara’nın yaşamdaki varlığına tanık olurcasına fısıldıyor bize.

Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.'.. Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!

Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir. Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
’Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna’ bir çocuk demiş.

Sancıların ortaklığıyla yanılmak

Yaşama inanmamaktan geçer "intihar’"ın yolu baktığımızda. Oysa yaşamın içindeki en kuytulukların içinde, kendi varoluş yolculuğunun bir başka hikayesidir. İntahar’ı övmek, ölümü yüceltmek midir bu? Nasıl yaşamı kutsamak değilse her nefes alışımız ölümü yüceltmek olabilir mi son nefes anı?

Sancıları hafifletir kurduğumuz ortaklıklar, aradığımız tanışıklıklar. Ve dokunmak isteriz bu ortaklığa, daha da hafifler belki,sancıyı yok eder bu dokunuşlar diyerek uzatırız elimizi… Bazen en yakınımızda olan, en mahrem sırlarımızı paylaştığımız dostlarımız, yakınlarımız karşısında yabancılaşırken, yüzünü bile görmediğimiz biri çok tanıdıktır bize. İnsanlığımıza, insana dair açılan en büyük yaraları gösterebiliriz o yabancıya kimbilir: “Bak bu yara annemden, işte bu babamdan, buradaki ilkokul öğretmenimden, haaa şu en derin olan mı onu ben açtım bilmeden.. En çok da o acıtıyor canımı, en çok o kanıyor” diyebiliriz çığlık çığlığa ağlayarak. Belki o yabancı da dokunur yaralarımıza, belki kendi yaralarına benzetir o da içlerinden birini, o da çığlık atar, o da ağlar.. Ve bu iki yabancı sanırım iki kadın olur bir yerlerde. O yaraların sancısıyla kıvranırken, deli sanılan kadınlar olur.. Yaraları görmezden gelmek sağlıklı olmaktır oysa böyle öğretildi bize, sancısını duyar çığlıklar atarsan delisindir, delirmişsindir…

"Yontusal bir dinginlikle sıralarım
sözcüklerimi vasat bir yere,
Bir duyumlanmaz imgeleme-
taşkınlıktan ırak mı ırak! 
Ah! Ya benim ele geçirilmez çoşkularım,
varolamamış henüz
biçimleyemediğim." **

“Kendi açtığım yaranın kabuğunu bir kez daha kaldırıyorum, ve en çok o acıtıyor canımı, en çok o kanıyor. Ve çığlık atıp yeniden ağlıyorum beni hiç tanımayan bir kadının karşısında” diyerek kurduğumuz ortaklık kendi sancımız ile kurduğumuz ortaklıktır aslında. Aynaya baktığımızda kendi suretimiz dışında bize bakan her bakış yine bizim içimizdeki yüzlerden başka biri değildir. Nilgün Marmara’nın Sylvia Plath ile kurduğu ortaklık bu sancı ortaklığının ötesinde farklı zamanlarda yaşanmış iki yaşamın kesintisiydi onda belki. Bundandır ki aynaki surettin peşine düşmek oldu onun yolculuğu.

"Onun bedeni bir tımarhane.
İçinde çok işçi, deli ve çalışkan!
Onun bedeni bir kule.
İçinde çok basamak, karanlık ve nemli.
Güldürerek çıkarır merdivenlerden,
Ağlatarak indirir aşağı!" ** (ASA/HK)

* “ortak bir şeyleri olmayanların ortaklığı” Alphoso Lingis (Ayrıntı Yayınları)

** Nilgün Marmara

Menemen N' Pastırma

Bak bu yara annemden, işte bu babamdan, buradaki ilkokul öğretmenimden, haa şu en derin olan mı onu ben açtım bilmeden. En çok da o acıtıyor canımı, en çok o kanıyor. - Nilgün Marmara (Kaynak: Instagram - kitapklubu

Bak bu yara annemden, i&#;te bu babamdan, buradaki ilkokul ö&#;retmenimden, haa &#;u en derin olan m&#; onu ben açt&#;m bilmeden. En çok da o ac&#;t&#;yor can&#;m&#;, en çok o kan&#;yor.

- Nilgün Marmara

(Kaynak: Instagram - kitapklubu - seafoodplus.info)

#sözler #anlaml&#;sözler #güzelsözler #manal&#;sözler #özlüsözler #al&#;nt&#; #al&#;nt&#;lar #al&#;nt&#;d&#;r #al&#;nt&#;sözler #&#;iir #edebiyat

  1. murat55sblog liked this
  2. psikolojisibozukpsikoloks liked this
  3. layezalll liked this
  4. purcaholic posted this

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir