likitide tuzağı / LİKİDİTE TUZAĞI ve TÜRKİYE EKONOMİSİ | Anka Enstitüsü

Likitide Tuzağı

likitide tuzağı

Likidite Tuzağı

Para talebinin faiz oranlarına sonsuz esnek olduğu durumu belirten bir kavramdır. Faizin düşürülebileceği minimum seviye bulunmaktadır.

Likidite tuzağı İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes tarafından ortaya atılmış bir görüştür. Keynes para talebini etkileyen faktörleri elde para tutma güdüsünü baz alan likidite tercihi teorisi ile açıklamaktadır. Keynes'e göre para talebi işlem, ihtiyat ve spekülasyon olmak üzere üç  faktörden etkilenmektedir ve bunlar arasında spekülasyon güdüsüyle para talebi faiz oranlarının bir fonksiyonudur. Para bir değer biriktirme aracıdır, spekülasyon güdüsü de piyasa beklentileri ile gelecekte kar elde etme amacıyla paranın elde tutulması anlamına gelmektedir. Keynes'e göre böyle bir durumda kişiler paralarını mevduat ve bono olarak ayırmaktadır.

Keynes faiz oranlarının düşebileceği minimum bir sınır olduğu görüşündedir. Tahvil fiyatları yüksek ise faizler düşük demektir, bu durumda kişiler faizlerin belirli bir seviyeye gerilemesinden sonra faizlerin daha fazla düşmeyeceği ve artışa geçeceği, faizlerin artmasıyla tahvil fiyatlarının gerileyeceği beklentisi ile paralarını mevduat olarak (likit) tutmaya başlamaktadır. Özetle, spekülatif para talebi faiz oranları ile ters yönlü ilerlemektedir.

Aşağıda para talebi ve faiz oranları arasındaki ilişki gösterilmiştir. Grafikten de görüleceği üzere faiz oranları belirli bir seviyeye indirilse de (para arzını artırarak) sonrasında spekülatif para talebi durmuştur. Bu sınırdan itibaren para talebinin faiz esnekliği sonsuzdur (Tam esnek).

likidite tuzağı grafik

Likidite tuzağına düşüldüğünde faiz oranları düşükken tasarruf oranı yüksektir, ve bu durumda para arzı faiz oranlarını daha fazla düşüremeyecek, para politikası işlevsiz kalacaktır.

Bu terimin İngilizce karşılığı: Liquidity Trap

LİKİDİTE TUZAĞI ve TÜRKİYE EKONOMİSİ

Facebook
YOUTUBE
LINKEDIN

Ekonomi yazımında genel kabul gören kural, ekonomik krizlerin genellikle finansal kiriz ile sonuçlandığıdır. Bir başka anlatımla, finansal krizler temelde, ekonomik krizlerin yol açtığı “likidite sorunlarının” bütünleşik hali veya “likidite tuzağının” yaşama geçtiği ve sonuçlarının görüldüğü bir süreçtir.

Bu haftaki yazımızı, bu genel giriş sonrası, “likidite tuzağının” tanımı ve bu olgunun ülkemizdeki etkilerine ayırdık.

Likidite Tuzağı Nedir?

Likidite tuzağı (liquidity trap) genel anlamda, para arzındaki artışların faizleri daha fazla düşüremeyeceği bir aşamayı ifade eder. Bu aşamaya gelindiğinde ekonomiye giren ilâve likidite, âtıl birikim biçiminde elde tutulur ve bunun sonucu olarak para arzındaki artış ekonomiyi canlandırmaya yaramaz. Anılan tanımı bir kaynak da, “ekonomideki aktörlere ait para taleplerinin faize karşı duyarlılıkları sonsuzken, para politikası araçlarının faizleri etkileme gücünün ortadan kalktığı durumdur” şeklinde özetlemektedir.[1]

Likidite tuzağını, ölü bir nokta olarak da tanımlayabiliriz. İşte bu noktada, para arzı genişlemesine, faizin en düşük seviyeye inmesine karşın, tahvil ve bono alımları neredeyse durur. Çünkü para arzının genişletilmesine ve faizin en düşük düzeye inmesine karşın bireyler veya kurumlar, ellerine geçen parayı mümkün olduğunca az harcayıp, kalanı tasarruf ederek, geleceği beklemeye başlıyorlar.

Bir tür “yatırım paradoksu” olarak da tanımlanan bu durum, yatırım beklentilerinin kötüleşmesi sonucunda tasarruf fazlasının ortaya çıktığı bir ortam olarak da nitelendirilebilir. Yatırım beklentilerinin kötüleşmesi, varlık fiyatlarının düşmesine neden olurken, en sonunda riskten ve harcamadan kaçınmaya kadar genişleyebilmektedir. İşte bu söz konusu “riskten kaçınma süreci”, anılan likidite tuzağının temelini oluşturmaktadır.[2]

Böyle bir ortamda bankalardaki mevduat hacmi yükselse bile, hane halkı ve şirketlerin, bankalarda biriken bu fonlara yönelik kredi talebinde artış olmamaktadır. Bu gelişmenin nedeni, tüketimin kısıldığı bir ortamda, bireylere ve yeni yatırımlar yaparak üretim kapasitesini artıracak şirketlere,  yatırım veya harcama yapmanın anlamlı gelmemesidir.

Likidite tuzağına düşen bir ekonomide, parasal önlemlerle (maliye ve para politikalarıyla) iş hayatını canlandırma ve yeniden tam istihdam düzeyine yaklaşma olanağı ortadan kalkmaktadır. Bir diğer ifadeyle, bu aşamada parasal tedbirler işe yaramamaktadır.

Deneyimlenen İki Likidite Tuzağı

Likidite tuzağının yakın tarihteki ilk büyük yansıması Japonya’da yaşanmıştır. Japon Merkez Bankası ’larda durgunluğa giren ekonomiyi canlandırmak için “niceliksel gevşeme yöntemine”* başvurmuştu. Faizler sıfıra yakındı ve likidite tuzağı ortaya çıktı. Bunun sonucu olarak Japonlar, kazandıkları/edindikleri parayı harcamamayı tercih ettiler. Bu tercih yaklaşık 20 yıldır sürmektedir. Japon ekonomisinde faizler sıfır civarında, ekonomiyi canlandırma amacıyla Japon devlet bütçesi yüzde 7 – 8 oranında bütçe açığı vermekte ve Japon Merkez Bankası “niceliksel gevşemenin” üst düzeyini denemektedir. Ancak alınan tüm bu önlemlere karşın Japon halkı, eline geçen parayı harcamayarak tasarruf etmeye devam etmektedir.

Likidite tuzağının ikinci yansımasını ’de başlayan küresel krizle yaşanmaya başlanmıştır. ABD Merkez Bankası (FED) ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) niceliksel gevşeme yöntemini en üst düzeyde denemesine rağmen, ekonomilerde beklendiği ölçüde bir canlanma gerçekleşmemektedir. Bu dönemde tüketim ve yatırım harcamaları düşerken, işsizlik artış göstermiş; yapılan “gevşek para politikalarından” istenen sonuç alınamamıştır. Yaşanan deflasyon ve durgunluk, ekonomi politikalarının etkileriyle yapılarını değiştirmiştir. Yaşanan tüm bu olumsuzluklar, beklentileri olumsuz yönde etkileyerek likidite tuzağına yol açmıştır.

Bu dönemde gözlenen bir diğer olgu da, faizlerin çok düşük olduğu ekonomilerde (ABD, Avrupa ve Japonya gibi) ortaya çıkan parasal genişlemeden yararlananların, bu likidite fazlasını daha yüksek faiz getirisi veren ekonomilere aktarmalarıdır. Bu durumda piyasaya sürülen likiditenin yerel ekonomiye katkısından çok, bu likiditenin aktarıldığı ekonomileri canlandırmaya yararı; devamında da oralardaki ulusal paralarının değerlenmesine yol açarak, o ekonomilere zararı söz konusu olmuştur.

Paul Krugman’ın çeşitli vesilelerle vurguladığı gibi, sonrasında ABD’de FED, para bazını 3 katından fazla artırmış olmasına karşın, bu artışın ekonomik canlanmaya katkısı oldukça düşük kalmıştır. Keza benzer bir durum da AB için söz konusudur. Şöyle ki,  AMB’nin para bazını artırmasına karşın, Euro bölgesi üyesi ülkeler ekonomik canlanmaya girememişlerdir. Bu gelişmeler de bize, hem ABD hem de Avrupa’nın, tıpkı Japonya’da olduğu gibi, sıfır dolayındaki faiz oranları nedeniyle likidite tuzağına düşmüş olduklarına işaret etmektedir.

Türkiye’de Yaşanan Likidite Tuzağı

Ülkemizde Ağustos ’den bu yana yaşanan ekonomik krizin sonucu olarak finansal kriz yaşanmakta, bunun yansıması da “likidite tuzağı” olarak görülmektedir. Bu yansıma ve boyutlarına iki yönden yaklaşmaya çalışacağız: Mevduat ve kredi hacmi, merkezi yönetim borçlanması.

  • Mevduatta Artış, Kredi Hacmindeki Daralma:

Burak Köylüoğlu tarafından yapılan hesaplamalar, ülkede yaşanan enflâsyonun, son bir yıl içinde birey ve kurumların, mevcut durumlarını sürdürebilmek için gerekli “işletme sermayesini” ihtiyaçlarınıyüzde 35 civarında yükseltmiş olduğunu göstermektedir.[3]

Haziran ’de, yani ekonomik kriz başlamadan önce ”toplam banka kredi hacmi” trilyon TL iken, 26 Temmuz itibari ile bu rakam sadece trilyon TL düzeyinde kalmıştır. Bu olgunun ifade ettiği net anlam, kredilerin “reel olarak” küçülmüş olduğudur. TL cinsinde kredilere baktığımızda durumun çok daha ciddi boyutta olduğunu görmekteyiz. Şöyle ki, Haziran ’de trilyon TL olan sayı, 26 Temmuz ’da da neredeyse aynı düzeyde kalmıştır. Bu da TL kredilerin reel anlamda “sert bir şekilde” gerilemiş olduğunu ifade etmektedir.

Aynı dönemlerde bankacılık sektöründeki mevduat gelişimini irdelediğimiz de ise, toplam mevduatın triyon TL’dan trilyon TL’na (yüzde ) yükseldiğini izlemekteyiz.[4]

Özetle, son 13 ay içinde bankalardaki toplam mevduat 2,3 kat yükselirken, bankalardan kullanılan kredilerin ise reel olarak küçüldüğünü; bu olgunun da, birey ve kurum ekonomik aktörlerin harcama yapmayıp, “likit pozisyonda” kalmayı yeğlediklerine işaret ettiği çıkarımını yapabiliriz.

  • Hazine Borçlanmasındaki Hızlı Artış:

Ankara ekonomi yönetimi, yaşanan durgunluğu aşmak ve sistemdeki likidite tuzağının etkisini hafifletmek için kamu harcamalarına olağanüstü bir hız vermiştir. Böylesi bir gelişmenin sonucunda, yılı bütçesinde öngörülen “bütçe açığının” neredeyse tamamına yakın kısmı Haziran sonu itibariyle gerçekleştirilmiştir (!).

TCMB’nın genel kurulunun öne çekilerek, kâr dağıtımının erken yapılması ve daha sonra ihtiyat akçesinin Hazine emrine verilmesi gibi uygulamalar da, sistemde var olan likidite açığına karşı alınan önlemlerdir.

30 Haziran ’de milyar TL olan Hazine borç stoku (merkezi yönetim borç stoku), 12 ay içinde yüzde 25 oranında artarak, Haziran ’da trilyon TL’nı bulmuştur. Borçlanma artışına daha yakından baktığımızda, bu yıla ait sadece 6 aylık artışın, geçen yılın toplam artış tutarının yüzde 80’ine ulaştığını izlemekteyiz.[5]

Bu bağlamda Hazine borç stokunun borç yapısına baktığımızda da, yarısının döviz cinsinden; TL cinsinden olanların ise yüzde 62’sinin “sabit faizli”, “değişken faizli” olanların payının ise sadece yüzde 38 olduğunu görmekteyiz. Söz konusu borçlanma yapısı bize, Ankara yönetiminin “faiz indirimi” konusundaki kararına karşı Hazine borçlarının “esnek olmadığını”, Hazine’nin faiz yükünü azaltmayacağını yansıtmaktadır.

Yukarıda özetlemeye çalıştığımız, Türkiye’de gerçekleşen mevduat hacmi, kredi stoku ve hızla artan bütçe açığı/ kamu borçlanması ikizindeki gelişmeler, ülkenin “likidite tuzağına düşmüş” olduğu gerçeğini gözler önüne sermektedir.

Özel kişi ve kurumların sisteme ve ekonomiye güvenleri artmadığı sürece, bütçe açığı ve borçlanma artışı yoluyla trendi terse çevirmek ve girilen tuzaktan çıkmak olanaklı değildir.

Özün özü: Harcanan zamanın parasal karşılığı, palyatif tedbirlerin “mış gibi” algısıyla karşılaştırılamaz bile…

(*): Bu yöntem ile merkez bankaları, bankaların ve diğer kurumların ellerinde bulunan finansal varlıkları (tahvil, bono, varlığa dayalı menkul kıymet vb) satın alarak, karşılığında bu bankalara ve kurumlara para verirler. Böylece ekonomiye belirli bir miktar yeni para enjekte edilmiş olur. Bunun para basmaktan farkı, bir sınırının ve tahvil, bono gibi bir karşılığının olmasıdır.

[1] “Definition of &#;Liquidity Trap”, The Economic Times, htps://funduszeue.info (erişim t)

[2] Kimberly Amado, “Liquidity Trap with Causes, Signs, and Cures”, , funduszeue.info (erişim t)

[3] “TCMB’nin Faiz İndirimi ve Faiz Konusundaki Gerçekler”, Burak Köylüoğlu, Strateji&Finans, , funduszeue.info%E2%80%99nin-Faiz-%C4%B0ndirimi-ve-Faiz-Konusundaki-Ger%C3%A7ekler (erişim t)

[4] “Bankacılık Sektörü Verileri”, BDDK, funduszeue.info (erişim t)

[5] “Merkezi Yönetim Borç İstatistikleri”, Maliye ve Hazine Bakanlığı, funduszeue.info (erişim t. )

  • * Makale içeriklerinde yer alan görüşler yazarlarımıza aittir. ANKA Enstitüsünün kurumsal düşüncelerini yansıtmayabilir.

Ekonomi nasıl canlanır? Tasarruf artarsa mı yoksa tüketim artarsa mı? 

Bana sorarsanız ekonomi biliminin en can alıcı sorularından birisi budur. Çoğu kişi bu soruyu tasarruflar artarsa canlanır diye yanıtlar. İktisatçıların çoğunluğu ise herkesin aynı anda tasarrufa kalkmasını tasarruf paradoksu diye adlandırır. Bu durumda tüketimin hızla düşeceğini, tüketimin düştüğü yerde üretimin de düşeceğini dolayısıyla yatırımın düşeceğini, yatırımın düştüğü yerde yeni üretim imkanlarının oluşmayacağını ve ekonominin büyümeyeceğini anlatırlar.   

İktisatçıların analizi doğrudur. Tasarruflar, yatırımların, tüketim ise üretimin kaynağını oluşturur. Yani tasarruf olmazsa yatırım olmaz, tüketim yoksa üretim de yapılmaz. Kimse satamayacağı bir malı üretmeye girişmez. Demek ki tasarruf da tüketim de aynı anda var olmalı ki tüketim talebi üretimi, tasarruf arzı ise yatırımları desteklesin. 

Likidite tuzağı nedir?

Likidite tuzağı para arzındaki artışların faizleri daha fazla düşüremeyeceği bir aşamayı ifade eder. Bu aşamaya gelindiğinde ekonomiye enjekte edilen likidite atıl birikim biçiminde elde tutulmaya başlanır ve dolayısıyla para arzındaki artış ekonomiyi canlandırmaya yaramaz.

İnsanlar üç nedenle elde para talep ederler: (1) Günlük ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, (2) Gelecekteki sağlık vb sorunlarını karşılamak yani bir çeşit sigorta amacıyla, (3) Spekülasyon amacıyla (yani faiz ya da temettü gibi gelirler elde etmek üzere.) Spekülatif para talebi faiz oranıyla ters yönlü ilişkilidir. Keynes bu ters ilişkiyi tahvil fiyatlarından yola çıkarak açıklıyor: Tahvil fiyatı arttığında faiz oranı fiilen düşmüş olur.

Tahvil fiyatı artarken faiz niçin düşer?

Keynes&#;in spekülatif para tutma eğilimini açıklarken kullandığı tahvil fiyatı ile faiz arasındaki ilişkiyi bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki TL değerindeki tahvili 95 TL&#;ye aldınız. Bu durumda o tahvilin faizi (( &#; 95) / 95 =) % 5,3 olur. Tahvilin değerinin 97 TL&#;ye yükseldiğini düşünelim. Bu durumda tahvilin faizi (( &#; 97) / 95=) % 3,2'ye düşmüş olur. Yani tahvil değer kazandıkça faiz düşer.    

Tahvil fiyatının yüksek buna karşılık faizin düşük olduğu noktada para tutma eğilimi artar. Faizler en düşük düzeye indiğinde insanlar faiz oranının tekrar yükseleceği ve tahvil fiyatlarının düşeceği beklentisine girer ve spekülatif para talebi olarak ayırdıkları varlıklarını fiyatı düşecek tahvilleri almak için likit olarak elde tutarlar.

Günümüzde likidite tuzağının görünümü

Keynesyen likidite tuzağı ortaya atıldığında doların altın karşılığı bulunuyordu. Dolayısıyla insanların düşük faiz ortamlarında ellerine geçen parayı tıpkı altın gibi elde tutmaları ve tahvil fiyatlarının düşmesini (yani tahvil faizlerinin yükselişe geçmesini) beklemeleri doğaldı.

Günümüzde artık hiçbir paranın bu tür altın karşılığı olmadığı dikkate alınırsa likidite tuzağının farklı bir yere oturmuş olduğu ortaya çıkıyor. Başlıca iki farklı görünümden söz etmemiz mümkündür: (1) Likidite tuzağına girildiği aşamada para arzının ya da para bazının genişletilmesine ve faizin en düşük düzeye inmesine karşın insanlar ellerine geçen parayı mümkün olduğunca az harcayıp kalanı tasarruf ederek geleceği beklemeye başlıyorlar. Böyle bir ortamda bankalarda mevduat artsa bile bunlara yönelik kredi talebinde artış olmuyor. Çünkü tüketimin kısıldığı bir yerde yeni yatırımlar yaparak üretim kapasitesini artıracak eylemlere girilmesi anlamlı görünmüyor. Hiç kuşkusuz bu eğilimin tıpkı elektronik eşyada olduğu gibi yeni teknolojilere yönelik alanlarda bazı istisnaları da olabiliyor. (2) Faizlerin çok düşük olduğu ekonomilerde ortaya çıkan parasal genişlemeden yararlananlar ellerine geçen parayı daha yüksek faiz getirisi veren ekonomilere yolluyorlar. Bu olgu, günümüzde sermaye hareketlerinin serbestliğinin Keynes dönemine göre çok daha fazla olmasının yarattığı bir başka farklılık olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumda ABD ya da Avrupa&#;da piyasaya sürülen likiditeyi ellerine geçirenler bu paraları faiz oranının yüksek olduğu ekonomilere yatırarak daha yüksek getiri elde etmeyi planlıyorlar. Bu durumda piyasaya sürülen likiditenin yerel ekonomiye katkısından çok başka ekonomileri canlandırmaya yararı ya da oralarda yerli paranın değerlenmesine yol açarak o ekonomilere zararı söz konusu olabiliyor.

Likidite tuzağı örnekleri

Likidite tuzağının yakın tarihteki ilk büyük yansıması Japonya&#;da yaşandı. Japon Merkez Bankası &#;larda durgunluğa giren ekonomiyi canlandırmak için &#;niceliksel gevşeme yöntemine&#; başvurdu. Faizler sıfıra yakındı. Aynen Keynes&#;in dediği gibi likidite tuzağı ortaya çıktı ve Japon halkı eline geçen parayı harcamamayı tercih etti. Bu tercih yaklaşık 20 yıldır devam ediyor. Ekonomide faizler sıfır dolayında, Japonya yüzde 7 &#; 8 oranında bütçe açığı veriyor, Japon Merkez Bankası &#;niceliksel gevşemenin&#; en üst düzeyini deniyor ama Japon halkı eline geçen parayı harcamayarak tasarruf etmeye devam ediyor.  

Niceliksel gevşeme yöntemi nedir?

Bu yöntem ile merkez bankaları, bankaların ve diğer kurumların ellerinde bulunan finansal varlıkları (tahvil, bono, varlığa dayalı menkul kıymet vb) satın alarak karşılığında bu bankalara ve kurumlara para verirler. Böylece ekonomiye karşılığı ve limiti teorik olarak belirli bir miktar yeni para enjekte edilmiş olur. Bunun para basmaktan farkı bir sınırının ve tahvil, bono gibi bir karşılığının olmasıdır.

Likidite tuzağının ikinci yansımasını &#;de başlayan küresel krizle yaşamaya başladık. ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (AMB) niceliksel gevşeme yöntemini en üst düzeyde denemesine karşılık ekonomilerde beklendiği gibi bir canlanma ortaya çıkmıyor.

Paul Krugman&#;ın vurguladığı gibi yılından başlayarak ABD&#;de Fed para bazını 3 katından fazla artırmış olmasına karşın bu artışın ekonomik canlanmaya katkısı oldukça düşük kalmış bulunuyor. Benzer bir durum AMB&#;nin para bazını artırmasına karşın ekonomik canlanmaya girememiş olan Euro bölgesi üyesi ülkeler için de geçerli. Bu da bize gerek ABD gerekse Avrupa&#;nın tıpkı Japonya&#;da olduğu gibi sıfır dolayındaki faiz oranları nedeniyle likidite tuzağına düşmüş olduklarını gösteriyor.      

yılı tasarruf yılı

ING Grubunun 14 Avrupa ülkesinde 14 bin kişinin katılımıyla gerçekleştirdiği Finansal Kararlar Anketi, yılında tasarruf etme eğiliminin en gözde tercih olduğunu ortaya koyuyor. Ankette en çok tercih edilen seçimler &#;daha fazla tasarruf&#; ve &#;daha kontrollü para harcama.&#;

Faizlerin sıfır dolayında olduğu hatta negatif reel faizin konu olmaya başladığı birçok ülkede bu ortamda tasarrufların daha fazla artırılması yönünde eğilim belirmesini likidite tuzağı olgusu dışında açıklamak pek kolay değil. O nedenle başta Avrupa olmak üzere gelişmiş dünyanın işi yılında yılına göre daha rahat görünmüyor. 




nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası