kritisizm temsilcisi / Immanuel Kant - Vikipedi

Kritisizm Temsilcisi

kritisizm temsilcisi

kaynağı değiştir]

Dış bağlantılar[değiştir

 

BİLGİ FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ-BİLGİ KURAMI)

Bilgi felsefesi, bilgimizin temel özelliklerini, kaynağını ve sınırlarını inceler. Bilgi felsefesi, genel olarak bilginin ne olduğunu, nasıl ve ne yollardan elde edildiğini konu alır.

BİLGİ KURAMININ TEMEL KAVRAMLARI

a.    Doğruluk: Elde edilen bilginin nesnesine uygunluğudur. Bir önerme gerçekten var olan bir şeyi olduğu gibi yansıttığı zaman doğrudur. Kavramların ya da algıların değil, bu kavramlardan oluşan yargıların ya da önermelerin bir özelliğidir.

b.   Gerçeklik : Düşünülen, zihinde tasarlanan şeylere karşıt olarak var olan; bir başka deyişle somut olan, bilinçten bağımsız olarak var olandır. Gerçeklik Önermenin bir Özelliği değildir. Gerçeklik insanın bilme eyleminde kendisine yöneldiği varlığın bir özelliğidir.

c. Temellendirme : Ortaya konan bir soru ya da ileri sürülen bir iddia için dayanak, gerekçe, temel bulma işidir. Felsefe temellendirmelerinin önde gelen özelliği "kestirme cevapları" dışlaması, dışta bırakmasıdır.

 

EPİSTEMOLOJİNİN TEMEL PROBLEMLERİ

A. Bilginin İmkânı Problemi: “Herkes için geçerli doğru, kesin, mutlak bilgiye ulaşmak mümkün müdür?” biçiminde ifade edilen problemdir. İki cevap verilmiştir.

                Hayır mümkün değildir. Bilgilerimiz görecelidir. (Sofizm-Septisizm)

                Evet mümkündür.(Dogmatizm)

B. Bilginin Kaynağı Problemi: Bilgi nasıl ve hangi yollarla elde edilir.

                Rasyonalizm (Akılcılık)

                Empirizm (Deneycilik)

                Sensualizm(Duyumculuk)

                Kritisizm (Eleştiri Felsefesi)

                Entüisyonizm (Sezgicilik)

                Pozitivizm (Olguculuk)

                Analitik Felsefe

                Pragmatizm (Faydacılık)

                Fenomenoloji (Görüngübilim)

C. Bilginin Sınırı Problemi: Bilgimizin sınırı nedir? Neyi bilebiliriz?

Ç. Bilginin Değeri Problemi: Bilgimizin doğruluğunun ve geçerliliğinin ölçüsü nedir?

 

A. BİLGİNİN İMKÂNI PROBLEMİ:

Yukarıda bu problemin içeriği hakkında bilgi verildi. Şimdi bu problem karşısında sergilenen yaklaşımlar hakkında bilgi verelim.

i.          (Doğru) Bilginin İmkânsızlığı:Bu yaklaşımda herkes için geçerli doğru, kesin, mutlak, genel-geçer bilgilere ulaşmanın olanaksızlığı savunulmaktadır. Bu yaklaşımı temsil eden önemli akımlardan birincisi SOFİZM, diğeri SEPTİSİZM’dir.

SOFİSTLER

Sofistlerin içerisinde en büyüğü ve ünlüsü PROTAGORAS’tır. Bilginin yalnızca duyumlara dayandığını belirterek doğru bilgiden söz edilemeyeceğini savunmuştur. Ona göre, "İnsan her şeyin ölçüsüdür." "Her bir şey bana nasıl görünürse beynim için böyledir, sana nasıl görünüyorsa yine senin için de öyle... Üşüyen İçin rüzgâr soğuk, üşümeyen için soğuk değildir." diyerek insanı merkeze almıştır. Bu şekilde bilginin herkes için geçerli olmayıp, kişiden kişiye değiştiğini savunmuştur. Onun bu görüşü daha sonraları RELATİVİZM (GÖRECELİK) olarak nitelendirilmiştir ve şüpheciliğin öncü fikirleri olarak kabul edilmiştir. Herkes için geçerli bir bilgi olmadığına göre, hakikatin değil, "kişiye yararlı olanın” aranması gerektiğini savunur. Bu şekilde de Protagoras yirminci yüzyılda büyük bir önem kazanacak olan PRAGMATİZM (FAYDACILIK) in öncüsü olmuştur.

 

Bir diğer ünlü sofist GORGİAS tır. Görüşlerini NİHİLİZM (HİÇÇÎLİK)e kadar götürür. Buradan da anlaşılacağı gibi daha yoğun bir kuşkuculuğu benimsemiştir. Onun üç temel tezi vardır:

1.   Hiçbir şey var değildir.

2.   Bir şey var olsa bile, bilinemez,

3.   Bir şey bir şekilde var olsa ve bilînebilse bile bu bilgi başkalarına aktarılamaz.

 

SEPTİSİZM (ŞÜPHECİLİK, KUŞKUCULUK)

Septisizm, denilince doğru bilginin imkânından ilke olarak kuşku duyan bir yaklaşım anlaşılır. Şüpheciliği sistemli bir yaklaşım haline getiren İlk filozof PYRRHON'dur. Bu nedenle septisizme "Pyrrhonizm" de denir. Pyrrhon'a göre, bilgimizin kaynağı duyumdur ve duyum öznel olup kişiden kişiye farklılık gösterir; dolayısıyla bilgide öznel duyumların ötesine geçerek, nesnel bir gerçekliğe, nesnenin kendisine varılamaz. Ortaya konan her yargının çelişiği için aynı güçte nedenler bulunabilir. Duyumların nesneyle, görünüşün gerçeklikle uyuşup uyuşmadığı bilinemeyeceğine göre ve doğruyu yanlıştan ayıran bir ölçüt olmadığına göre insan herhangi bir konuyu öğrenmeye ve anlamaya çalışmamalıdır. Hiçbir konuda bir yargıya varmamalı, yargı askıda bırakılmalıdır. (EPOKHE) insan hiçbir konuda hüküm ve yargı vermeme tavrını sürdürebilirse yanılgılardan ve sıkıntılardan kurtularak ruh huzuruna ulaşır. (ATARAXİA).

 

TİMON hem duyulara hem   de   akla   karşı   güvensizlik   duymuştur. Pyrrhon'un görüşlerini temellendirmek için ileri sürdüğü bazı gerekçeler şunlardır:

                İnsanlarda bazı yapısal farklılıklar vardır.

                Duyu organları insandan insana farklılık gösterir.

                Özneler aynı koşullardan farklı etkilenebilirler.

                Nesnelerin yerleri ve uzaklıkları duyumları olumsuz etkiler.

                Toplumsal kuralların insanlar üzerindeki etkileri farklıdır.

Tüm bu nedenler sonucunda, aynı şeyler insanlar tarafından farklı algılanırlar. Bal birisine tatlı, birisine acı gelebilir. Aynı suyu bir el sıcak bir el ise soğuk olarak algılayabilir. Bundan dolayı suyun gerçekte sıcak mı yoksa soğuk mu olduğu bilinemez. Kısaca insan duyu organlarının bize sunduğu izlenimlerin (görünüşlerin) arkasındaki gerçekliğe ulaşamaz.

Not: Felsefi anlamda şüphenin şu türlerinden bahsedebiliriz:

 *Aşırı Şüphecilik: Septisizm için, şüphe bir amaçtır.

 *Metodik Şüphe: Felsefe tarihinde bu tür şüphe Descartes ile anılır. Descartes şüpheyi bir amaç olarak değil; doğru bilgiye ulaşmak için bir araç (yöntem) olarak kullanmıştır.

 *Felsefi Bir Tavır Olarak Şüphe: Felsefenin ruhunda varolan, eleştirel-sorgulayıcı yansıtan şüphe anlayışıdır. Felsefi zihniyete sahip bir insan, kendisine sunulan hiçbir şeyi hazır olarak kabul etmez, öncelikle eleştiri süzgecinden geçirir.

 

ii.         (Doğru) Bilginin İmkânı: Bu anlayışa göre herkes için geçerli olabilecek doğru bilgilere ulaşılabilir. Bu anlayışa epistemolojide DOGMATİZM adı verilir.

Not: Buradaki dogmatizm, körü körüne bağlanma, eleştiriye kapalı olma anlamında değildir; genel-geçer doğru bilgiye ulaşılabileceğine duyulan inancı ifade eder.

 

B. BİLGİNİN KAYNAĞI PROBLEMİ

Dogmatizm doğru bilgiye ulaşılacağı inancını dile getirerek, bir başka epistemolojik probleme de zemin hazırlamışlardır; “Bilerimizin kaynağı nedir?” felsefi tartışmalar bu problem çerçevesinde şekillenecektir. Şimdi bu temel problem etrafında ortaya konulan farklı cevaplar-anlayışlardan bahsedelim;

RASYONALİZM (AKILCILIK)

(Bilinmesi gereken temel noktalardan bahsedilecek.)

*      Rasyonalizme göre bilgilerimizin kaynağı AKIL’dır. (Duyularımız bizi yanıltsa da aklımız bizi yanıltmaz.)
*      Rasyonalizme göre “DOĞUŞTAN GETİRDİĞİMİZ BİLGİLERİMİZ” vardır; matematiksel bilgiler, Tanrı bilgisi gibi. (İdea İnnata)
*      Rasyonalizme göre en kesin ve mükemmel bilgi MATEMATİKSEL BİLGİ’dir. Temel akılyürütme biçimi de TÜMDENGELİM(DEDÜKSİYON)’dur.
*      Bu anlayışın önemli temsilcileri arasında SOKRATES, PLATON, ARİSTOTELES, FARABİ, DESCARTES, HEGEL sayılabilir.

EMPİRİZM (DENEYCİLİK)

*      Empirizm’e göre bilgilerimizin kaynağı DENEY’dir. (Kastedilen, duyu organlarımızdır.)
*      Empirizm’e göre “İNSAN ZİHNİ DOĞUŞTAN BOŞ BİR LEVHA (TABULA RASA) GİBİDİR.” Dolayısıyla doğuştan gelen hiçbir bilgi yoktur.
*      Empirizm rasyonalizmin karşıtı olarak kabul edilir.
*      Bu anlayışta benimsenen temel akılyürütme biçimi TÜMEVARIM(ENDÜKSİYON)’dur.
*      Bu anlayışın önemli temsilcileri arasında; bu anlayışı sistemleştiren JOHN LOCKE, G. BERKELEY bu anlayışı aşırıya götüren DAVİD HUME sayılabilir.
*      Bu anlayıştan hareket eden Etienne CONDİLLAC empirizmi SENSUALİZM (DUYUMCULUK)’e vardırmıştır; Sensualizm’in Empirizmden farkı; empirizm zihni-aklı pasif de olsa kabul ederken, sensualizm zihni de duyumlara indirgemiştir.

KRİTİSİZM (ELEŞTİRİ FELSEFESİ)

*      Bu anlayışın önemli temsilcisi ve kurucusu I. KANT; insan aklının neleri bilip neleri bilemeyeceğini araştırmış; bu anlamda aklı eleştirerek, sınırlarını çizmeye çalışmıştır. Bu nedenle bu anlayışa Kritisizm(Eleştiri Felsefesi) adı verilmiştir.
*      Kritisizm, rasyonalizm ile empirizm’in bir sentezidir. Kant’a göre; “DENEYSİZ KAVRAMLAR BOŞ; KAVRAMSIZ DENEYLER KÖRDÜR.” Yani bütün bilgilerimiz, aklın ve deneyin ortak ürünüdür. İnsan zihni duyular aracılığıyla elde ettiği malzemeyi işleyerek bilgiyi üretmektedir.
*      Kant, metafizik alanının bilinemeyeceğini; çünkü bu alanla ilgili duyu verisinin olmadığını ileri sürmüştür. (Ancak Kant metafiziği kesin olarak reddetmemiş; Ahlak ile ilgili görüşlerinde metafiziğe büyük yer vermiştir.)

ENTÜİSYONİZM(SEZGİCİLİK)

*      Bu anlayış, aklı ve deneyi bilgi edinme noktasında reddetmiş; yerine SEZGİ kavramını bilginin kaynağına yerleştirmiştir.
*      Sezgi, doğrudan aracısız bir bilme tarzına işaret eder.
*      Bu anlayışın önemli temsilcileri arasında İslam dünyasından GAZALİ’yi batıdan BERGSON’u sayabiliriz.

POZİTİVİZM(OLGUCULUK)

*      Bu anlayışın da çıkış noktası olarak empirizm gösterilebilir. Bu anlayışa göre bilgilerimizin kaynağı OLGU’lardır. Olgu ise duyularımızın bize sağladığı her şey, üzerinde deney-gözlem yapabileceğimiz olaylar-nesneler olarak tanımlanabilir.
*      Bu anlayış temelde “METAFİZİĞİ REDDEDER.” Çünkü metafizik olgusal olmayan bir alandır. Felsefe tıpkı bir bilim gibi metafiziği bir tarafa bırakmalıdır.
*      Bu anlayışın önemli temsilcisi ve kurucusu olarak, sosyoloji biliminin de isim babası olan A. COMTE kabul edilir.

ANALİTİK FELSEFE (ÇÖZÜMLEYİCİ FELSEFE-YENİ POZİTİVİZM)

*      Analitik felsefe pozitivizmin bir uzantısı olarak değerlendirilebilir. Ancak daha çok bir DİL FELSEFESİ olarak kendini gösterir.
*      Ancak felsefelerinde pozitivizmin karşı çıktığı metafiziğe, onlarda karşı çıkarlar.
*      Dil ile dış dünya arasında paralellik görürler; dış dünyada karşılığı olmayan kavramların dilimizden ayıklanmasını öngörürler. (dolayısıyla metafiziksel kavramları, dilimizden ayırmak-ayıklamak isterler. Yani Tanrı kavramı, ayıklanması gereken bir kavramdır çünkü, dış dünyada karşılığı yoktur.)
*      Önemli temsilcileri arasında B. RUSSEL, L. WİTTGENSTEİN sayılabilir.

PRAGMATİZM(FAYDACILIK)

*      Bu anlayış günümüz Amerikan anlayışını yansıtmaktadır. Çünkü bu anlayışa göre “BİLGİ, HAYATIMIZI KOLAYLAŞTIRIYOR, BİR SORUNA ÇÖZÜM OLUYOR, KISACA FAYDA SAĞLIYORSA; DOĞRUDUR-ANLAMLIDIR.”
*      W. JAMES, J. DEWEY bu anlayışın önemli temsilcileridir.

FENOMENOLOJİ

*      Bu anlayış metafiziğe yeniden kapı açan bir anlayıştır.
*      Bu anlayışa göre bilgilerimizin kaynağı, FENOMEN(ÖZ)’lerdir. Fenomen bir varlığı diğerinden ayıran temel özelliğe işaret eder. Ancak bu öz metafizik bir özelliğe sahiptir; çünkü deney-gözlem ile bu öze ulaşılamaz.
*      Bu anlayışın önemli temsilcisi olan E. HUSSERL’e göre Fenomen’e ulaşmak için AYRACA ALMA (PARANTEZE ALMA) denilen yöntem uygulanmalıdır. Bu ise bir varlığın özüne ait olmayan unsurların ayıklanması demektir.
kaynağı değiştir]

Üniversite kayıtlarında adı “Emanuel Kandt” olarak geçen filozof, 22 Nisan 1724 yılında bir daha sınırlarından çıkmayacağı Königsberg’de dünyaya gelmiştir.[4][5] Üniversite yıllarında adını Kitab-ıMukaddes’te geçtiği biçimde Immanuel olarak düzelttirmiştir.[6][4]  Nürnbergli bir saracın kızı olan annesi Anna Regina Dorothea Reuter (1697–1737), oldukça dindar ve otoriter bir ev kadınıdır. Kant henüz 14 yaşındayken ölmüştür. Klaipėda kentinden göçen ve İskoç asıllı olduğu Kant tarafından ifade edilen babası Johann Georg’un (1683–1746) mesleği de saraçlıktır.[7]

Kant’ın ailesi pietizm inancına bağlı dindar ve disiplinli bir ailedir.[8] Kant soyadının Kantvainiai (Almanca: Kantwaggen) köyünden almış olması olasıdır.[9] Kant ailenin dokuz çocuğunun dördüncüsüdür, kardeşlerinden üçü yetişkinliğe erişemeden ölmüştür.[10]

Annesi, teoloji öğretmeni olan Franz Albert Schultz’un önerisine uyarak yine Schultz’un görev yaptığı okula kaydını yaptırmıştır. Genç Immanuel'in eğitimi katı, cezalandırıcı ve disiplinliydi ve matematik ve bilim yerine Latince ve dini eğitime odaklanmıştı.[4]

Buradaki eğitiminden sonra Kant, 1732 yılında Frederik Koleji'nde eğitimine devam etti. Bu kolejde ise Latince, filoloji, matematik, mantık ve teoloji eğitimi aldı. Kant, Almanya’da yalnızca 27 üniversite ve toplamda 9000 öğrencinin bulunduğu 18. Yüzyılın ilk yıllarında, 1740 yılında, on altı yaşındayken Königsberg Üniversitesi’ne, diğer adıyla Albertina’ya kabul edilmiştir. Üniversite eğitimi sırasında birkaç yıl öğrencilere özel dersler verdi.

Eğitimi sırasında Leibniz ve Wolff'tan etkilenmiştir. İngiliz felsefesi ve bilimindeki gelişmelere de aşina olan, Kant'ı Isaac Newton'un matematiksel fiziği ile tanıştıran ve aynı zamanda da bir rasyonalist olan Martin Knutzen ile birlikte çalışmıştır. Knutzen, Kant'ı "tembel zihnin yastığı" olarak gördüğü önceden kurulmuş uyum teorisinden vazgeçirmiştir.[11] Ayrıca Kant'ı, 18. yüzyıldaki çoğu filozofun olumsuz bir ışık altında gördüğü idealizmden, yani gerçekliğin tamamen zihinsel olduğu fikrinden de vazgeçirmiştir. Kant'ın daha sonra Saf Aklın Eleştirisi'ne dahil ettiği transandantal idealizm teorisi kısmen geleneksel idealizme karşı geliştirilmiştir.

Yerel Mason locasına sık sık giden öğrencileri, meslektaşları, arkadaşları ve dostlarıyla temasları vardı.[12]

Babasının felç geçirmesi ve ardından 1746'da ölmesi çalışmalarını kesintiye uğrattı. Kant, Ağustos 1748'den kısa bir süre sonra Königsberg'den ayrıldı;[4] Ağustos 1754'te oraya geri dönecekti.[4] Königsberg'i çevreleyen kasabalarda özel öğretmenlik yaptı, ancak bilimsel araştırmalarına devam etti. 1749'da ilk felsefi çalışması olan Thoughts on the True Estimation of Living Forces'ı (1745-47'de yazılmıştır) yayınladı.[13]

1755 tarihinde doçent derecesi aldıktan sonra üniversitede çeşitli sosyal bilimler alanlarında dersler vermeye başladı. Kant başlangıçta fizik ve astronomi alanında yazılar yazdı.[14] 1755 yılında "Evrensel Doğal Tarih ve Cennetlerin Teorisi" adlı eserini yazdı. Bu eserinde Kant, güneş sisteminin büyük bir gaz bulutu olan nebuladan oluştuğu sonucuna vardığı Nebular hipotezini ortaya koymuştur. Kant ayrıca Samanyolu'nun büyük bir yıldız diski olduğunu ve bunun da çok daha büyük bir dönen gaz bulutundan oluştuğunu doğru bir şekilde saptamıştır. Ayrıca uzaktaki diğer "nebulaların" başka galaksiler olabileceğini öne sürmüştür. Bu varsayımlar astronomi için yeni ufuklar açmış, ilk kez güneş sisteminin ötesine geçerek galaktik ve galaksiler arası alemlere uzanmıştır.[15] 1756 yılında, 1755 Lizbon depremi üzerine de üç makale yayınladı.[16][17] Kant'ın sıcak gazlarla dolu devasa mağaralardaki kaymaları içeren teorisi yanlış olsa da, depremleri doğaüstü terimlerden ziyade doğal terimlerle açıklamaya yönelik ilk sistematik girişimlerden biriydi. Kant 1757'de coğrafya üzerine ders vermeye başlayarak coğrafyayı kendi konusu olarak açıkça öğreten ilk öğretim görevlilerinden biri oldu.[18] Coğrafya Kant'ın en popüler ders konularından biriydi ve 1802'de Friedrich Theodor Rink tarafından Kant'ın ders notlarından derlenen "Fiziksel Coğrafya" adlı bir kitap yayınlandı.

Bu tarihten itibaren Kant, hayatı boyunca çeşitli bilim dalları üzerine yazmaya devam etmesine rağmen, giderek artan bir şekilde felsefi konulara yöneldi. 1760'ların başında felsefe alanında bir dizi önemli eser üretti. Bir mantık çalışması olan Dört Kıyas Figürünün Sahte İncelikleri 1762'de, Negatif Büyüklükler Kavramını Felsefeye Sokma Denemesi ve Tanrı'nın Varlığının İspatını Destekleyen Tek Mümkün Argüman ise 1763'te yayımlandı. 1764'e gelindiğinde Kant, Güzel ve Yüce Duygusu Üzerine Gözlemler adlı eseriyle dikkat çeken popüler bir yazar haline gelmişti; Doğal Teoloji ve Ahlak İlkelerinin Farklılığına Dair Soruşturma (genellikle "Ödül Denemesi" olarak anılır) adlı eseriyle Berlin Akademisi'nin ödüllü yarışmasında Moses Mendelssohn'un ardından ikinci oldu.

Kant 1770'te, 45 yaşındayken, profesör olduktan sonra, derslerinin konularını diğer konuların yanı sıra doğal hukuk, etik ve antropoloji derslerini de içerecek şekilde genişletti.[18]Königsberg'de mantık ve metafizik kürsüsüne atandı. 1770'ten sonra Hume ve Rousseau etkisiyle eleştirel felsefesini geliştirdi. Filozof, metafiziğin yanında her zaman fen bilimleri ve kozmolojiye de büyük bir ilgi duymuştur.

Kant'ın geç gelişen bir filozof olduğu, ancak 50'li yaşlarının ortalarında daha önceki görüşlerini reddettikten sonra önemli bir filozof haline geldiği sıklıkla iddia edilir. Kant'ın en büyük eserlerini nispeten geç bir dönemde yazdığı doğru olsa da, erken dönem eserlerinin değerini küçümseme eğilimi vardır. Son dönem Kant araştırmaları bu "eleştiri öncesi" yazılara daha fazla ilgi göstermiş ve olgunluk dönemi çalışmalarıyla bir dereceye kadar devamlılık olduğunu kabul etmiştir.[19]

Kant, yaşadığı dönemde katı bir şekilde düzenlenmiş bir hayat yaşamıştır. Komşuların günlük yürüyüşlerine göre saatlerini ayarladıkları söylenmektedir. Hiç evlenmemiş ancak sosyal hayatının da renkli olmuş olabileceği düşünülmektedir. Büyük felsefi çalışmalarına başlamadan önce bile, mütevazı derecede başarılı bir yazar olduğu kadar, popüler de bir öğretmendi.[4] Filozofun şehirden ayrılmamasının altında yatan neden ise şehrin soylu aileleriyle kurduğu kişisel ilişkileri nedeniyle şehirde oldukça tanınması, verdiği özel derslerden iyi paralar kazanması ve edindiği saygınlıktır.[6]

Immanuel Kant’ın en etkin, en verimli ve en sansasyonel dönemi kuşkusuz "eleştriler" dönemidir. Profesörlüğü elde ettikten sonra tam on yıl boyunca ortadan kaybolan Kant, yoğunlaştığı çalışmalarının neticesinde 1781 yılında sansasyonel kitabı olan Saf Aklın Eleştrisi’ni yayımlar. Ardından kitabın oldukça zor bir dili olması ve anlaşılamaz bulunması dolayısıyla Prolegomena’yı kaleme almıştır. Her iki eserde de Kant 18. Yüzyıl felsefesine hâkim olan empirizm  ve rasyonalizm arasındaki tartışmayı sonlandırma iddiasındadır.[20] Bunu iddiasını her iki görüşü de eleştirerek, "nasıl biliyoruz?" sorusuna emprizm ve rasyonalizmden sonra verilen üçüncü bir yanıtı tespit etmeye çalışarak destekler. Hemen hemen Kant’ın felsefesini işleyen bütün kitaplarda sembolleştirildiği şekliyle, bu çabası kozmolojideki “Kopernik Devrimi”nin felsefede cereyan etmiş halidir ve temelde bilgi nesnesinin bilen özneden bağımsız olmadığını savunmaktadır.[4] Bu şekilde adlandırılmasının en büyük nedeni Kant’ın, emprizm ve rasyonalizm arasındaki nesne temelli tartışmayı, dolayısıyla her iki düşüncenin eksiklikleri ve zayıflıklarını eleştirmesi ve her iki düşüncenin de özneyi temel almadan bir sonuca ulaşılamayacağını ortaya koyarak, özne temelli, onun aklını temel alan ve bilginin kaynağının nesnede değil öznede aranması gerektiğini savunan bir görüşte olmasıdır.[6] Özne-nesne ilişkisinin dönüşümü neticesinde ahlak, özgürlük, estetik ve siyaset gibi konular da dönüşüme uğrayacaktır.

Kant ve onun eleştrileri ile birlikte, aklın sınırları kapsamında, metafizik ögelerin, rasyonalistlerin savunduğu gibi deneyden önce yani a priori olarak bilinemeyeceği, onların sadece düşünülebileceği, bu yüzden de bilim yapılabilmesi için metafizik nesnelerin bilimin alanının dışına itilmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmıştır.[21] Bir başka değişle Tanrı, ölümsüzlük özgürlük gibi konular, bilimin alanının dışında bulunan inanç alanının ögeleri haline gelmiştir. Böylelikle Rönesans’tan sonra yükselerek devam eden teolojinin, bilim ve felsefe üzerindeki hakimiyeti ortadan kalkmış, beraberinde insana ilişkin bakış açılarının değişmesine, dinden bağımsız bir ahlak yasası ortaya koyulmasına ilişkin düşüncelerin oluşması sonucunu doğurmuştur.[22]

1784 senesinde Kant’ın birçok makalesinin yayımlandığı Berlinischen Monatschrift dergisinde filozofun tarih ve siyaset felsefesi açısından belirleyici öneme sahip olan iki makalesi yayımlanmıştır. Bunlar Dünya Yurttaşlığı Açısından Evrensel Bir Tarih Düşüncesi ve Aydınlanma Nedir Sorusuna Cevap adlı makalelerdir. Bu makalelerde tarih ve siyaset felsefesinin, cumhuriyetçi görüşlerin ve ebedi barışa ilişkin fikirlerin ilk izleri bulunmaktadır. Yaklaşmakta olan Fransız Devrimi'nin düşünceleriyle ilgili olan Kant, 1789’da yaşananlar karşısında heyecan ve çoşku duymuştur.[21] Bunun yanında bütün şiddetine karşın devrimi, ilerlemenin ve despotizm karşısında insanın özgürleşmesinin göstergesi olarak yorumlamıştır. Ona göre önemli olan, yaşanan olayın kendisi değil, söz konusu olayın insanların zihinlerinde yarattığı evrensel heyecandır.[23]

Prusya Krallığı'ndaKral Friederich’in ölümünün ardından 1786'da tahta çıkan II. Frederich Wilhelm, Kant’ın başta din olmak üzere bazı düşüncelerinden rahatsızlık duyar ve 1794 yılında filozofun Saf Aklın Sınırları İçinde Din adlı kitabının yayımlanmasını yasaklayarak, çalışmalarını devam ettirmesi halinde sonuçlarının iyi olmayacağını bir mektupla kendisine beyan eder.[23][4] Tüm düşünce dünyasını aklın özgürlük ve ahlakı üzerine kurmuş olan Kant için bu durum kabul edilebilir olmasa da krala bir daha din üzerine yazmayacağını bildirir. Ardından 1795 yılında yayımlanan Ebedi Barış Üzerine Felsefi bir Deneme  adlı eserini kaleme alarak yöneticilerle hesaplaşır.[24]

Kral II. Friedrich Wilhelm’in 1797 yılında ölmesiyle aynı yıl Kant, hukuk ve siyaset düşüncesini erdem kuramıyla birleştirdiği ve güçler ayrılığı, düşünce özgürlüğü, hukukun üstünlüğü gibi cumhuriyetçi idealleri savunduğu, yüz sayfadan az olmasına rağmen ahlak felsefesinin temellerini ortaya koyduğu  Ahlak Metafiziğinin Temellendirmesi  adlı eserini yayımlar.[21]

Artık ömrünün son döneminde olan Kant, 1803 yılında babasıyla aynı kaderi paylaşarak felç geçirir. Bu hadisenin daha öncesinde, yaşlılığından ötürü çocukça davranışlar sergilerse dostlarından kendisini mazur görmelerini ister.[4]  Bu tarihten evvel çok sevdiği üniversitedeki derslerini bırakmış, yazılarını ise yazamaz hale gelmiştir. 12 Şubat 1804 tarihinde ölmeden önce birçok elyazması ve fikirleri yayımlanamamıştır.[25]  Öldüğü tarihin kış aylarının en soğuk dönemine denk gelmesi nedeniyle donmuş olan toprağa on altı gün boyunca gömülememiştir.[4][21] Bu süre içinde Königsberg halkı, şehrin önemli figürlerinden biri olan ünlü filozofu görebilmek için sıraya girmişlerdir.[6]

Kentle özdeşleşmiş olan ünlü filozof, müzik eşliğinde toprağa verilir, mezar taşına ise Pratik Aklın Eleştrisi eserinin sonunda yer verdiği şu sözleri yazdırılır:

“İki şey, üzerlerine sık sık eğilip ısrarla düşünülürse, insanın ruhsal yapısını hep yeni, hep artan bir hayranlık ve korkunç saygıyla dolduruyor: üzerimdeki yıldızlı gök ve içimdeki ahlak yasası.”

Felsefesi[değiştir

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası