hz musanin oglu kimdir / MÛSÂ - TDV İslâm Ansiklopedisi

Hz Musanin Oglu Kimdir

hz musanin oglu kimdir

Hz. M&#;s&#;’nın kardeşi, onun yardımcısı olarak İsr&#;iloğulları’na g&#;nderilen peygamber H&#;r&#;n

Hârûn kelimesinin menşei bilinmemektedir. İbrânîce Tevrat'ta Aharon şeklinde kaydedilen kelimenin Filistin Süryânîcesi'nden Arapça'ya geçtiği tahmin edilmekte (Jeffery, s. ) ve "parlayan" anlamında olabileceği belirtilmektedir (NDB, s. 1).

Kur'ân-ı Kerîm'de yirmi yerde adı geçmekle birlikte hayatı ve faaliyetiyle ilgili fazla bilgi bulunmayan Hârûn umumiyetle Hz. Mûsâ ile beraber zikredilmektedir. Hârûn Tevrat'ta da fazla yer almamakta ve Hz. Mûsâ'nın yanında ikinci planda kalmaktadır. Tevrat'taki bilgilere göre Levi ailesinden Amram ile Yokebed'in oğlu olan Hârûn Hz. Mûsâ'nın erkek kardeşidir. Mûsâ'dan üç yaş büyük, kız kardeşi Miryam'dan (Meryem) küçüktür (Çıkış, 6/20; 7/7). Mısır'da İsrâiloğulları'na baskı uygulayan Firavun (muhtemelen II. Ramses'in babası I. Seti) zamanında ve İsrâiloğulları'nın erkek çocuklarının öldürülmesi emrinden önce dünyaya gelmiştir (DB, I/1, 2). Tevrat'ta hayatının ilk dönemleriyle ilgili bilgi yoktur. Elişeba ile evlenmiş; Nadab, Abihu, Eleazar ve İtamar adında dört oğlu olmuştur (Çıkış, 6/23; Sayılar, 3/2). Hz. Mûsâ'nın Medyen'deki ikameti döneminde Hârûn Mısır'da kalmıştır.

Hz. Mûsâ, Medyen dönüşü Horeb dağında Tanrı'nın ilk vahyine muhatap olarak İsrâiloğulları'nı Mısır'dan çıkarmak için Firavun'un yanına gitme emrini alınca, "ağzı ve dili ağır bir kişi" olduğunu söyleyerek görevi yerine getiremeyeceğinden kaygılandığını belirtir. Bunun üzerine Rab, "Senin kardeşin Levili Hârûn yok mu? Bilirim ki o iyi söyler ve vâki olacak ki o senin için ağız olacak ve sen onun için Allah gibi olacaksın" der (Çıkış, 4/). Böylece Hârûn, gerek İsrâiloğulları'na gerekse Firavun'a karşı (Çıkış, 7/) Mûsâ'nın sözcüsü olarak görevlendirilir. Daha sonra Tanrı Hârûn'a Mûsâ'yı karşılamak için çöle gitmesini emreder. "Allah'ın dağı"na giden Hârûn Mûsâ ile karşılaşıp kucaklaşır (Çıkış, 4/27). Beraberce Mısır'a dönerek İsrâiloğulları'nın yaşlılarını toplarlar. Hârûn, Rabb'in Mûsâ'ya söylemiş olduğu bütün sözleri onlara duyurur, ayrıca kavmin gözleri önünde mûcizeler gösterir. Bunun üzerine kavim onların Tanrı tarafından gönderildiğine ikna olur (Çıkış, 4/). Rab Mûsâ'ya, "Seni Firavun'a Allah gibi yaptım ve kardeşin Hârûn senin peygamberin olacak; sana emrettiğim bütün şeyleri kardeşin Hârûn Firavun'a söyleyecek" diyerek her ikisini Firavun'a gönderir (Çıkış, 7/). Mûsâ ile Hârûn birlikte Firavun'a giderek İsrâiloğulları'nı serbest bırakmasını isterler, fakat Firavun kabul etmez. Onunla görüştüklerinde Hârûn seksen üç yaşındadır (Çıkış, 7/7). Firavun onlardan bir mûcize göstermelerini isteyince Hârûn asâsını yere atar ve asâ yılan olup sihirbazların yılanlarını yutar (Çıkış, 7/). İsrâiloğulları'nın salıverilmemesi üzerine Firavun ve Mısır halkına Tanrı tarafından on musibet gönderilir. Bu musibetlerden bazılarında Hârûn da rol alır. Meselâ Firavun'la mücadele esnasında Hârûn asâsını ırmağın sularına vurur ve sular kana dönüşür (Çıkış, 7/); asâsını uzatır ve Mısır diyarı kurbağalarla dolar (Çıkış, 8/). Başka bir zamanda da Hârûn'un asâsı ile gerçekleştirdiği bir mûcize üzerine Mısır diyarını tatarcık sineği istilâ eder (Çıkış, 8/).

Tevrat'ta çeşitli mûcizelere vesile olan asâ bazan Mûsâ'ya, bazan da Hârûn'a nisbet edilmiştir. Bazı yerde de Mûsâ'nın asâsını Hârûn kullanmaktadır. Yılana dönüşen asânın Mûsâ'ya ait olduğu belirtilmiş (Çıkış, 4/), fakat Firavun'un huzurunda yılana dönüşen asâ Hârûn'a nisbet edilmiştir (bk. ASÂ).

Mısır halkının başına gelen musibetlerden sonra Tevrat'ta Hârûn'dan pek söz edilmez. Kızıldeniz'i geçerek Sînâ çölüne ulaştıktan sonra açlık baş gösterince İsrâiloğulları Mûsâ'ya ve Hârûn'a karşı söylenmeye başlarlar. Mûsâ ve Hârûn, Rabb'in onlara bıldırcın eti ve ekmek vereceğini müjdeler ve Mûsâ'nın emri üzerine Hârûn kavimle konuşur (Çıkış, 16/). İsrâil'in Amalek'e (Amâlika) karşı verdiği savaş sırasında Hz. Mûsâ mûcizeli asâsını yukarı kaldırdığında İsrâil üstünlük sağlarken yorulup aşağı indirdiğinde Amalek baskın geliyordu. Bu olayda Hârûn ile Hur, Mûsâ'nın ellerini yukarıda tutmasına yardımcı olmak suretiyle İsrâil lehine mûcizenin devamını sağlamışlardır (Çıkış, 17/12). Yine Tevrat'ta anlatıldığına göre Hz. Mûsâ Sina'da ilâhî vahyi aldıktan sonra Allah, İsrâil'in yaşlılarından yetmiş kişiyle birlikte Hârûn ile iki oğlu Nadab ve Abihu'yu da çağırmış ve bunlar "İsrâil'in Allahı"nı görmüşlerdir (Çıkış, 24/). Hz. Mûsâ, Allah ile görüşmek üzere dağa çıktığında yerine Hârûn ve Hur'u bırakmış (Çıkış, 24/14), fakat dönüşü gecikince kavmi Hârûn'a gelerek kendileri için bir ilâh yapmasını istemişler, Hârûn da ziynet eşyasından dökme bir buzağı heykeli yapmıştır (Çıkış, 32/). Bu sebeple Rab Hârûn'a çok öfkelenmiş ve onu helâk etmek istemişse de Mûsâ'nın yalvarması üzerine bundan vazgeçmiştir (Tesniye, 9/20). Ancak İsrâiloğulları'nın altın buzağı yapıp ona tapmaları konusunda Hârûn'un rolüyle ilgili Tevrat kıssasında çelişkiler vardır. Çıkış'a bakılırsa (32/21, 25, 35) buzağı yapımında esas rol Hârûn'undur. Başka yerlerde ise buzağı yapımını talep eden ve Hârûn'u bu iş için tehdit edenin (Çıkış, 32/1), ayrıca buzağıyı tanrı kabul edenin (Çıkış, 32/4) halk olduğu belirtilmektedir. Öte yandan Hagada'da Hârûn buzağıyı yapma suçundan aklanmaya çalışılmaktadır. Hagada'ya göre Hârûn insanlar arasındaki anlaşmazlığı barışla çözme yanlısıdır. Buzağı hadisesinde de onun bu duygusu hâkim olmuştur. Esasen Hârûn da Mûsâ gibi buzağıya tapanları şiddetle cezalandırabilirdi, fakat iyi kalpliliği sebebiyle onları affetmiştir. Diğer bir yoruma göre ise Hârûn'un buzağı konusunda bu şekilde davranmasının sebebi Hur'un başına gelenlerin kendi başına gelmesinden korkmasıdır. Zira Midraş'a göre Hur karşı çıktığı halkı tarafından öldürülmüştür (EJd., II, 7).

Sînâ'dan hareket edildikten sonra Hz. Hârûn ile kız kardeşi Miryam, Habeşli bir kadın aldığı için Hz. Mûsâ'ya karşı çıkmaları yüzünden Rabb'in öfkesine sebep olmuşlardır (Sayılar, 12/). Çöl hayatı boyunca Hârûn her zaman Mûsâ'nın yanındadır. Rabb'in emrine karşı gelen İsrâiloğulları arz-ı mev'ûda girmek istemezler ve Mûsâ ile Hârûn'a isyan edip liderliklerine itiraz ederler (Sayılar, 14/). Korah'ın (Kārûn) ve diğerlerinin isyanı sadece Mûsâ'ya değil Hârûn'a da yöneliktir. Kâhinlik görevinin meşruluğunu ispat etmek için Hârûn'un asâsı tomurcuklanıp çiçek açar (Sayılar, 17/8). İsrâiloğulları, çöldeki yolculuklarının sonuna doğru ikinci defa Kadeş'te konakladıklarında susuzluk sebebiyle baş kaldırınca Rab, Mûsâ ve Hârûn'a asâ ile kayaya vurmalarını söylemiş, kayadan su fışkırmıştır (Sayılar, 20/). Fakat bu arada davranışları ve sözleriyle Rabb'e karşı suç işleyen İsrâiloğulları'nın arz-ı mev'ûda girmeleri yasaklanmıştır (Sayılar, 20/12). Kadeş'ten göç eden kavim Hor dağına geldiğinde Rab Mûsâ'ya Hârûn'un ecelinin geldiğini ve ölen atalarına katılacağını bildirerek onu ve oğlu Eleazar'ı Hor dağına götürmesini istemiş, Mûsâ da Rabb'in emri doğrultusunda Hârûn'un elbisesini çıkararak Eleazar'a giydirmiş ve Hârûn Hor dağının tepesinde ölmüştür (Sayılar, 20/; 33/38; Tesniye, 32/50). Tevrat'ın bir başka yerinde Hz. Hârûn'un Mosera'da öldüğü belirtilmektedir (Tesniye, 10/6). Vefat ettiğinde onun yaşında olduğu zikredilir (Sayılar, 33/39).

Hor dağının veya Mosera'nın nerede bulunduğu tartışmalıdır. G. L. Robinson, Hor ile Moserah'ı (Jebel Madra) aynı dağ kabul eder ve bunun Kadeş ile Arabah arasındaki güzergâh üzerinde bulunduğunu söyler. F. M. Abel, "vâdî Hârûniyye" adına dayanarak Hor dağını Aynülkudeyrât'ın (Kadeş Barnea) 17 km. kuzeybatısına yerleştirmiştir. Hor dağının Kadeş Barnea'daki tepeler veya Kadeş yakınındaki İmâretü'l-Hureysa dağı olduğu da rivayet edilmektedir. Yaygın geleneğe göre ise Hor dağı, Petra'nın batısında Cebelihârûn denilen m. yüksekliğindeki dağdır (EJd., VIII, ). Hz. Hârûn'un kabrinin nerede bulunduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte bu dağın en yüksek tepesinde onun kabri olduğuna inanılan bir yapı vardır (DB, I/1, s. 8).

Yahudi kutsal kitabında, Hz. Mûsâ'nın kardeşi ve arkadaşı olup onunla birlikte İsrâiloğulları'nı Mısır'dan çıkaran ve onlara liderlik yapan Hârûn ayrıca kâhinler sınıfının atası ve başkâhin olarak da gösterilir. Ahd-i Atîk'in bazı bölümlerinde (I. Samuel, 12/68; Mika, 6/4) Hârûn'dan, Mûsâ ile birlikte İsrâiloğulları'nı Mısır'dan çıkaran lider olarak bahsedilmekte, kâhinliğine hiç temas edilmemektedir. Tevrat ve Yeşu'da ise Hz. Mûsâ ile liderliği paylaşan Hârûn'un yanında tamamıyla farklı bir Hârûn daha ortaya çıkmaktadır ki bu ikincisi her ne kadar Mûsâ'nın kardeşi ise de sadece kâhindir ve kâhin ailesinin atasıdır. Tevrat'ın Levililer bölümünün bütünü, ayrıca Çıkış (; ) ve Sayılar (/25; ; ) bölümünün büyük kısmı kâhin olan Hârûn'a ve onun görevlerine tahsis edilmiştir. Tevrat'ta Hârûn'un kâhinliğini ön plana çıkaran bölümler Ruhban metnine ait olduğu gibi, iki farklı Hârûn'a işaret eden veya iki Hârûn'un birlikte bulunduğu bölümlerde de Ruhban metninin tesiri açıktır (IDB Suppl., s. 1). Ruhban metnine ait olmayan ve peygamberlere nisbet edilen metinlerde Mûsâ gibi Hârûn'a da nâdiren işaret edilmekte ve buralarda onun liderliği üzerinde durulmakta, fakat kâhinliğinden söz edilmemektedir. Ahd-i Atik'in I ve II. Krallar bölümlerinde ise Hârûn ve Hârûn oğullarına dair hiçbir bilgi mevcut değildir.

Hz. Hârûn'u kâhinler sınıfının atası olarak gösteren metinlere göre bizzat Rab Yahve, Sînâ'da Mûsâ'ya Hârûn'un liderliğinde kâhinlik müessesesini tesis etmesini (Çıkış, 28/), Hârûn için elbiseler hazırlamasını emreder (Çıkış, 28; Levililer, 8/). Mûsâ da Hârûn ve oğullarına göğüslük, entari, nakışlı gömlek, sarık ve kuşak gibi mukaddes giysiler hazırlar. Hârûn ve oğullarını toplanma çadırının kapısına getirip su ile yıkar, mukaddes giysileri giydirir ve mesheder (Çıkış, 29; 40/). Bu seremoni ile kâhin olan Hârûn'a görevleriyle ilgili tâlimatlar bizzat Tanrı tarafından verilmiştir (Sayılar, 18). Hârûn'un kendisi başkâhin ve kâhinliğin kurucusu olduğu gibi zürriyeti de kâhindir (Sayılar, ; 18). Kendisinin ve zürriyetinin kâhinliği dâimî statüdedir (Çıkış, 29/9; Siracide, 45/). Dört oğlu da bizzat onun tarafından takdis edilmiştir (Çıkış, 6/23, ; Sayılar, 3/; I. Tarihler, 24/1). Hârûn aynı zamanda Levili'dir; Levi sıbtı ona bağlı ve onun hizmetindedir (Sayılar, 18/). Takdis edilmek suretiyle kutsiyetin en üst derecesine yükselen Hârûn, en önemli kutsal işleri yapmaya yetkili olup bu görevlerinin başında kurban takdimi gelmektedir. Kurbanları o kesmekte, iç yağlarını da yine o yakmaktadır (Levililer, 9/8, 12, 15, 18). Toplanma çadırı ve ahid sandığıyla ilgili görevler onun uhdesindedir (Sayılar, 4). Halkı takdis etmek Hârûn ve oğullarının işidir (Sayılar, 6/). Cüzzamlıları iyileştirmek veya onlar hakkında hüküm vermek de onun görevleri arasındadır (Levililer, 13/). Hârûn ve oğulları mukaddesle bayağıyı ayırmak ve Tanrı'nın kanunlarını halka öğretmekle de görevlidirler (Levililer, 10/).

Tamamen kâhin kimliğiyle ortaya konan bu ikinci Hârûn'un ilk iki oğlu Nadab ve Abihu'nun kâhinlikleri kaldırıldığı için bu görev diğer iki oğlu İtamar ve Eleazar tarafından sürdürülmüştür (Levililer, 7/). Asıl kol ise Eleazar'ın soyudur (Sayılar, 25/; I. Tarihler, 6/; 24/4). Hârûn Hor dağında vefat ettiğinde Mûsâ onun yerine Eleazar'ı getirmiştir (Sayılar, 20/; 33/; Tesniye, 10/6). Kâhin Ezrâ'nın soyu Hârûn'a dayanmaktadır (Ezrâ, 7/).

İlk geleneklerde ruhban sınıfına ait bir şahsiyet olarak gözükmeyen Hârûn'un nasıl olup da ruhban sınıfının lideri olduğu kesin şekilde bilinmemekle beraber (DBS, X, ) onun bu yönünün, kâhinliğin önem kazandığı ve Ruhban metninin yazıldığı Bâbil esareti sonrası dönemde ortaya çıktığı anlaşılmaktadır (IDB Suppl., s. ).

Hz. Hârûn Hıristiyanlık'ta Mesîh'in bir örneği olarak kabul edilir. O kurban takdim etmekte, Tanrı ile insanlar arasında aracılık ve Kudsü'l-akdes'te dinî görev yapmaktadır. Bu bakımdan Mesîh'e benzemekle birlikte aralarında bazı farklar da vardır. Meselâ Hârûn'un uyguladığı şeriatta hayvan kurban edildiği halde Îsâ Mesîh kanlı kurbanı teşvik etmemiş, en mükemmel kurban olarak kendini takdim etmiştir. Hârûn Eski Ahid'in başkâhini, Îsâ ise Yeni Ahid'in başkâhinidir (İbrânîler'e Mektup, 5/; 7/; 8).

Kur'ân-ı Kerîm'de Hârûn'a vahiy geldiği, hidayete erdirildiği (en-Nisâ 4/; el-En'âm 6/84), lutufta bulunulduğu (es-Sâffât 37/), güzel konuştuğu (el-Kasas 28/34), Mûsâ ile beraber ona da furkan verildiği (el-Enbiyâ 21/48) belirtilmektedir. Hz. Mûsâ, Firavun'a gitmekle görevlendirilince kardeşi Hârûn'un kendisine yardımcı olarak verilmesini, görevine onun da ortak edilmesini Allah'tan istemiş, bu isteği kabul edilerek ona peygamberlik verilmiştir (Tâhâ 20/; el-Furkān 25/35; Meryem 19/53). Daha sonra Hz. Mûsâ ile birlikte âyetler ve gerçek bir delille Firavun'a gönderilmiş (Yûnus 10/75; el-Mü'minûn 23/45), Firavun'un sihirbazları mağlûp olunca Mûsâ ve Hârûn'un rabbine inandıklarını açıklamışlardır (el-A'râf 7/; Tâhâ 20/70; eş-Şuarâ 26/48). İsrâiloğulları Mısır'dan çıktıktan sonra Hz. Mûsâ, ilâhî vaad gereği kırk günlük bir süre için Sînâ'ya giderken, "Yerime geç, ıslah et, bozguncuların yoluna uyma" diyerek kendi yerine Hârûn'u vekil bırakmıştır (el-A'râf 7/). Mûsâ Tûr'da iken kavminin, Sâmirî'nin iğvâsıyla (Tâhâ 20/85) buzağı heykeli yapıp ona tapmaya başlaması üzerine Hârûn Tevrat'ta kaydedildiğinin aksine, "Ey kavmim! Andolsun siz bununla fitneye düşürüldünüz. Rabbiniz çok esirgeyendir, siz bana uyun, emrime itaat edin" diyerek onları uyarmış (Tâhâ 20/90), fakat sözünü dinletememiştir.

Hz. Mûsâ, Tûr dönüşü kavminin buzağıya taptığını görünce Hârûn'a, "Ey Hârûn, onların saptıklarını gördüğün zaman sana ne engel oldu? Neden bana uymadın? Emrime karşı mı geldin?" demiş, saçından sakalından tutarak onu çekip sarsmış, bunun üzerine Hârûn, "Ey anamın oğlu, saçımı başımı tutma! Ben senin, İsrâiloğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü tutmadın diyeceğinden korktum" diyerek gerekçesini açıklamış (Tâhâ 20/), daha sonra Hz. Mûsâ Sâmirî'ye kızarak onu kovmuştur (Tâhâ 20/). Diğer bir âyette de (es-Sâffât 37/) Mûsâ ve Hârûn'un hep hayırla yâdedilecekleri belirtilmektedir.

Hz. Hârûn'un vefatıyla ilgili olarak İslâmî kaynaklarda çeşitli rivayetler vardır. Bunlara göre Allah Hz. Mûsâ'ya, "Hârûn'un ruhunu kabzedeceğim, onu şu dağa getir" diye vahyeder. Bunun üzerine Mûsâ ile Hârûn o dağa giderler. Dağa vardıklarında orada benzeri görülmemiş bir ağaçla bir ev ve üzerinde yataklar bulunan bir sedir bulurlar. Hârûn burada yatmak istediğini söyleyince Hz. Mûsâ "yat ve uyu" der. Hârûn'un isteği üzerine kendisi de yatar, ardından Hârûn'un ruhu kabzedilince ev ve yatak semaya yükseltilir. Hz. Mûsâ İsrâiloğulları'nın yanına döndüğünde kavmi Hârûn'u göremeyince onu Mûsâ'nın öldürdüğünü iddia ederler. Fakat Mûsâ'nın iki rek'at namaz kılıp Allah'a dua etmesi üzerine Hârûn'un üzerinde vefat ettiği yatak semadan iner ve böylece İsrâiloğulları gerçeği görüp kabul ederler (Sa'lebî, s. ). Başka bir rivayete göre ise kavminin ithamı üzerine Hz. Mûsâ onları Hârûn'un kabrine götürür ve Hârûn'a seslenir. Hârûn başından toprakları silkeleyerek kabrinden kalkar. Hz. Mûsâ'nın, "Seni ben mi öldürdüm?" sorusuna "hayır" cevabını verince Mûsâ ona, "Yatağına geri dön" der, Hârûn da tekrar ölüm uykusuna yatar

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

fazla oku

Modern bilimlerin dini bilgileri illa kanıtlamak gibi bir misyonu yoktur. Ancak dini bilgiler ile bilimsel bulguların örtüşmesi elbette dindarlar için olumlu bir durumdur.

Bilimi kendi alanı dışına çıkartarak kendine müstakil bir dünya görüşü/ideoloji olarak benimseyen kimi çevrelerin din(ler) ile hesaplaşmalarını bilim üzerinden yapmaya çalışmaları akademik ahlaktan uzaklaşmaya yol açmakta.

Özellikle bilim-din örtüşmesini yok saymak dinle uyumlu bilgilerin "üzerini örtmek" açıkça muhataplarını manipüle etmek demektir. 

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bilim adına konuşup konuyla ilgili bilimsel tartışmaları, farklı görüşleri yok saymaktadır.

Üstüne de dinin tümden masal olduğunu iddia etmek için Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve Muhammed gibi kişiliklerin yaşamadıklarını şu argüman üzerine kurmaktadırlar:

Bu kişilerin isimleri yaşadıkları dönemin kayıtlarında geçmemekte. O halde böyle kişiler hiç var olmadılar.


Mit, tarih ve gerçeklik sorunu

Dinler tarihi bir sosyal bilim olarak, dinlerin tümünü ya da herhangi bir dini reddetmek ya da kabul etmek/inanmak için değil din fenomenini ve dinleri kendi bağlamlarında anlamak için yapılır.

Mitoloji ve tarihi gerçeklik konusu da insanoğlunun neden mit ürettiği; mitlerin kökenlerinin ne olduğu sorusuna cevap aramakta.

Mit ve gerçeklik sorunu üzerine gerek dünyada gerekse de ülkemiz, akademimizde geniş bir disiplinlerarası literatür mevcuttur.

Mircea Eliade ve Gustav Jung gibi isimleri, sosyal antropoloji, psikoloji, toplumsal tarih ve dinler tarihi alanlarına sayabiliriz (bu konuda Milel Nihal Dergisi'nin özel sayısı mütevazı bir giriş olabilir).


Başka bir konu da tarihi gerçekliğin anlamıdır. Modern bakış açısı modernite öncesi kutsal bir metni/söylemi ne kadar sağlıklı anlayabilir?

Kendi paradigması ve ölçüleriyle şekillenmemiş bir anlatıyı o kalıplara sığdırmaya çalışarak okuyan bir zihin doğal olarak metne yabancılaşmış bir gözlükle baktığından yanlış sorular ve yanlış cevaplar alacaktır. 

  • Antik metinlerin amacı modern belgesel türünde bir tarihi gerçeklik detayı vermek midir, yoksa gerçekten yaşanmış tarihi bir vakanın ya da hiç yaşanmamış ama soyutun/duyguların tiyatrolaştırılmış anlatıları da olabilir. 
  • Özellikle Kur'an bağlamında "kıssa"nın tarihi gerçekliğinden ziyade eksende olan kıssadan hisse vermek-almaktır. Bu sebeple Kur'an yer zaman gerçeklik bilgisi ile doğrudan ilgilenmez.

    Zaten bilinen anlatıla gelen kıssalar üzerinden ahlaki-erdem dersleri, ezen-ezilen mücadelesine dair ilkeler ve stratejiler verir.

    Bu tüm kıssaların yaşanmamış olduğu anlamına da hepsinin illa bir belgesel anlatısı gibi yaşanmış olduğu anlamına da gelmez. Bu tarihçilerin konusudur ki aşağıda tarihsellik açısından kimi kronoloji açıklamalarına yer vereceğim.    

Tüm bu seçenekleri yok sayıp, anlamaya değil; imhaya, reddetmeye ve tahfif etmeye dayalı tutumlar ciddiye alınamaz.

Ayrıca, "tarihi gerçeklik" konusunda da önümüzde başka hususlar bulunur:    

  1. Öncelikle bu iddia Tarih bilimi nihayete ermiş, arkeolojik çalışmalar zirveye ulaşıp bilim sonlanmış gibi bir öncüle dayanıyor. 
  2. Kutsal metinlerde adları geçen kimselerin isimlerini o metinlerin dillerindeki kullanımlarını tarihte aramak da yanılgıdır. "İbrahim" Abram, Avram, Abraham vb. farklı telaffuzlarla kullanılmıştır. Musa da Moşe, Mose vb. telaffuzlarla tarihte geçmiştir. 
  3. Tarih kayıtları genellikle devletlerin siyasi arşivleridir. O sebeple o dönemde bazı kişilikler doğrudan isimleriyle değil sıfatlarıyla, siyasi kötülemelerle vs. şekillerde anılmış ya da kasten hiç anılmamış da olabilir.

    Bu sebeple birinin resmi kayıtlarda ismiyle anılmamış ya da hiç anılmamış olması onun hiç yaşamadığını göstermez.

Ateist ya da deist bazı kimselerin "Resullerin hiç yaşamadıklarına"; dolayısıyla "dinin gereksiz, boş hayallerden masallardan ibaret olduğuna" dair iddialarını işin ehline sormak için İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe Ve Din Bilimleri Bölümü Dinler Tarihi Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Hakan Olgun'u ziyaret ettim. 

funduszeue.info

Olgun'un daha önce MilelNihal yayınlarından çıkan "Hz. Musa'nın Muhalefeti: Horus'u Öldürmek" adlı kitabı da Musa peygamberin izini Antik Mısır tarihi üzerinden sürüyor.

Olgun'la kitabı ekseninde yaptığımız söyleşide, kıssalara bakışta yaşanan temel farklılaşmanın paradigmalardan kaynaklandığını belirtti. 

funduszeue.info

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Felsefe Ve Din Bilimleri Bölümü Dinler Tarihi Ana Bilim Dalı'ndan Prof. Dr. Hakan Olgun

Olgun'a göre, kıssaların ana temasını statükoya karşı hak ve adalet eksenli muhalefet oluşturuyor. Kur'an da bu ana temaya yönelik bir anlatı inşa ediyor.

Bu sebeple kıssadaki kişilerin, olay detaylarının ve kronolojinin çok büyük bir önemi yok. Kıssadan hisse olarak odaklanmamız gereken şeyin bu ana tema olduğuna dikkati çeken Olgun, din karşıtı paradigmanın ise derdinin kıssanın ana temasını anlamak ya da herhangi bir peygamberin tarihsel kişiliğinin var olup olmadığını aramak değil; dinin aslında masal, hurafeden ibaret olduğuna kendini inandırmak ve öyle göstermek olduğunu belirtiyor.

Bu sebeple tarihe bakışta ideolojik bir manipülasyona baştan kendisini kaptırıyor.

Olgun, Antik Mısır kayıtlarının kendi resmi ideolojisi olan Maat kültünün mükemmelliği üzerine kurgulandığını; bu sebeple Maata (İlahi Evren Düzeni) aykırı her şeyin özellikle tarih dışı bırakıldığına dikkati çekiyor.  


Mısır'da düşmanların adının kayıt evrakında açıkça ifade edilmemesi önemli bir gelenek haline gelmiştir.  

Hakan Olgun'a göre kronoloji içerisinde detaylara yoğunlaşmak yani binlerce yıl önce çok farklı kayıt ve dil sistemine sahip bir medeniyet içerisinde nokta atışı olarak Musa'yı aramak yerine, Mısır medeniyetinin paradigmasını anlayarak Musa'nın bu paradigmaya nasıl muhalefet ettiğini anlamak daha sağlıklı bir yol.

Tarihçiler arasında Antik Mısır'ın kronolojisi dahi tartışmalı olmakla beraber, Yusuf ve Musa'nın dahil olduğu anlatıların izdüşümlerinin Mısır'da olduğu tartışmasız bir gerçek.

Ancak bu izdüşümlerin kronolojide nereye tekabül ettiğine dair okuma, delillendirme farkları mevcut. 


Hangi Firavun(lar)?

Kronolojik olarak Musa'nın, İsrailoğullarının Antik Mısır'daki yerine dair dinler tarihçilerinin birçok teorisi mevcut.

Teoriler arasında "boğulan" Firavunun, 

  1. VIII. Sobekhotep   (MÖ. )
  2. III. Thothmose (MÖ. )
  3. Akhenaton (IV. Amenhotep) (MÖ. )
  4. II. Ramses (MÖ. ) 
  5. Merneptah (MÖ. )

 gibi firavunlardan biri olduğuna ilişkindir. 


Bu dönemdeki firavunun kimliğine ilişkin ilk bilgiler Manetho'nun (MÖ 3'üncü yüzyıl) ve Nikiu Piskoposu John (İoannis)'un (MS 7'nci yüzyıl) eserlerinde görülmekte.

Manetho ve Nikiu Piskoposu John, dönemin firavunun III. Thotmose olduğunu söylemekte (bkz. Gerald P. Verbrugghe ve John M. Wickersham, Berossos and Manetho, Introduced and Translated: Native Traditions in Ancient Mesopotamia and Egypt [Ann Arbor: The University of Michigan Press, ], s; The Chronicle of John, Bishop of Nikiu, İng. terc. R. H. Charles [Londra: The Text and Translation Society, ], ss).


Buradan yola çıkılarak dönemin firavunun büyük ihtimalle III. Thotmose olduğu kabul edilebilir.

Nitekim Apep'in yenilgisini anlatan ve Amduat'ta geçen ifadeler, net bir şekilde III. Thothmose'nin mezarında bulunmuş ve mezarında diğer firavunların mezarlarına nazaran daha fazla korunma amaçlı büyüsel sözlere rastlanmıştır.

Buradan III. Thothmose'nin başına büyük bir felaketin geldiği ve öte dünyadaki yaşantısı için güvenliğinin sağlanmaya çalışıldığı anlaşılabilir.

Bu ise III. Thothmose'nin Hz. Musa dönemindeki firavun olma ihtimalini gündemde tutmakta (III. Thothmose'nin mezarındaki Amduat sahneleri için bkz. Hornung, Kadim Mısır Ötedünya Kitapları, s, 64; Schweizer, The Sungod's Journey Through the Netherworld, s III. Thothmose'nin Hz. Musa'nın dönemindeki firavun olduğuna ilişkin bilgiler için bkz. Adam, Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Kur'ân'ın Tartışmalı Konuları, ss). (III. Thothmose hipotezi için detaylı bir özet için bkz.)


Ancak biz burada tercih ettiğimiz ihtimalleri delillere dayanarak kronolojik olarak şöyle sıralayabiliriz. 

  • Antik Mısırlı tarihçi Manetho (MÖ ) Babilli tarihçi Berossus (MÖ ) Musa'dan bahseder. Bu da Mısır kültüründe en azından son döneminde Musa'nın bilindiğini gösterir. 
  • M.Ö. tarihli Beni-Hasan mezarında Kenan'dan Mısır'a giren Sami tüccarların resimleri bulunmaktadır.
  • İbrani kelimesi Mısır Amarna kayıtlarında Apiru/Habiru telaffuzuyla yer almaktadır (Yeni Krallık Dönemi MÖ ).
  • "İsrail" halkı Merneptah dikili taşında (MÖ ) geçer.
  • M.Ö. 19'uncu yüzyıl Tel el-Daba'daki ilk yerleşim seviyesinde inşa edilen kerpiç evler "Asyalılar" (yani Filistin topraklarından gelen göçebeler) tarafından inşa edildiğini göstermektedir.
    Bu dört odalı evler Mısır'a özgü olmayıp, karşımıza 12'nci yüzyılda İbranilerin Filistin topraklarında inşa ettiği evler olarak tekrar ortaya çıkmaktadır.
  • M.Ö. 'ncı yüzyıldan kalma bütün kayıtlar Hiksos adında Asyalı bir hanedanlık tarafından yönetilen bir Mısır diyarını göstermektedir.
    Hiksoslar döneminde, büyük inşaat projeleri gerçekleşir ve bu kayıtlar Tevrat'ın ve Kur'an'ın Yusuf peygamberle ilgili anlatılarına paralellik göstermektedir.
  •  III. Tutmosis'in veziri olan Rekhmire'nin mezarında, Samilerin ve Nubiyelilerin kiremit ürettiklerini gösteren bir resim vardır. Bu resmi özel kılan husus, kiremit karışımına saman eklenmesidir.
    Bu, Mısır arkeolojisinde bu tekniğin geçtiği ilk ve tek resimdir. Bu tablo aklımıza hemen Firavun'un tepkisini getiriyor:

Firavun o gün angaryacılara ve halkın başındaki görevlilere buyruk verdi: 'Kerpiç yapmak için artık halka saman vermeyeceksiniz. Gitsinler, kendi samanlarını kendileri toplasınlar' (Mısır'dan Çıkış ).

  • M.Ö. 'den kalma ve Mısır Soleb'de keşfedilen "YAHVE'nin ŞAŞUları" ("Yahve'nin göçebeleri") yazıtı.
    Bu yazıt söz konusu "Şaşuları" Edom'un çöllerine, yani günümüzün Ürdün'üne yerleştirmektedir. Bu da ilginç bir şekilde İbranilerin 40 sene çölde geçirdikleri döneme ve coğrafyaya denk gelmektedir.
  • İbranilerin Yeşu kitabına göre, İbranilerin Kenan'da fethettikleri Ai ve Eriha kentleri, Tunç çağından (M.Ö. yılları arasında değişen) yıkım izlerini gösterir.
funduszeue.info
  • Yine Mısır'da keşfedilen, M.Ö. tarihli Berlin "İsrail" yazıtı, hiyerogliflerden oluşan bir İsrail kaydı içermektedir. Yazı, İsrail'i Kenan ve Aşkelon yakınlarında bir ulus olarak tarif etmektedir.

    Berlin'deki İsrail yazıtı bir kırık heykel kaidesi üzerinde üç kabartma sembolden oluşmaktadır. Yazı Berlin Müzesi'ne yaklaşık sene önce Mısır'dan getirilmesine rağmen, ilk başta kimse sembolleri dikkate almamış ve yaklaşık sene boyunca müze deposunda muhafaza edilmiştir.

    'da Alman Mısırolog Manfred Görg müze deposunda bu kırık heykel kaidesini tekrar keşfeder ve hiyeroglifleri deşifre eder etmez büyük bir şaşkınlık yaşar.

    Meslek arkadaşları Peter Van der Veen ve Christoffer Theis ile birlikte sembolleri analiz eder ve hepsi de üçüncü kabartmanın okunuşunu "İsrail" olarak yorumlar.

    Paleograflar tarafından yazıya verilen tarih M.Ö. arasıdır. Bu tarih İsrail'in bahsi geçtiği diğer bir yazıt olan Mernepta Steli'ne göre yaklaşık sene daha eskidir. Paleograflar tarafından belirlenen tarih fevkalade önemlidir.

    "İsrail" çıkış öncesi bir "kavim" olarak ortaya çıkamayacağına göre bu tasvir çıkışın M.Ö. senesinden önce gerçekleşmiş olduğuna işaret eden güçlü bir delildir.


Tabii ki bu yoruma itiraz edenler de var; çünkü yazıtın tam okunuşu Merneptah Stelin'deki gibi "Yśr'l" (İsrail) değil, "Y-šr-il"dir (Yişrail).

Fakat Görg, Van der Veen ve Theis'in bu itirazlara cevapları oldukça kesindir. Bir kere Mısır katipleri "s" ve "ş" seslerini oldukça değişken vaziyette kullanmaktadırlar.

Buna ilaveten, kaide'deki İsrail yazısı Mernepta yazıtında olduğu gibi Aşkelon ve Kenan isimlerine eşlik etmektedir.

Son olarak Berlin yazıtındaki Aşkelon ve Kenan isimleri, Mernepta yazıtına göre daha fazla ünsüz ses içermektedir. Bu da bu isimlerin arkaik bir kullanımını işaret etmektedir.

Yani "Yişrail" isminin "İsrail"in arkaik bir varyasyonu olması durumuna kesin gözüyle bakılmaktadır.


Özetle, bu üç Mısırolog Berlin heykel kaidesi üzerindeki yazıtın on sekizinci hanedanlıkta yazılmış bir isim listesi olduğunu ve bu listede İsrail isminin yazıldığına inanmaktadırlar.

Bu da İsrailliler'in M.Ö. senesi öncelerinde Mısır'dan Kenan'a göç ettiğini göstermektedir.

  • M.Ö. tarihli ve Mısır'da keşfedilen Merneptah Steli ise İsrail'den bahsederken; "Kenan'da yerleşik bir şehir devleti olarak değil, dışarıdan gelen ve Kenan içerisinde gezinen bir kavim" olarak tanımlar.
  • M.Ö. 'uncu yüzyıl tarihli bir testide keşfedilen en eski İbranice yazıt, "Ophel Yazıtı", İbranicenin alfabetik yazılışından önce Mısır hiyerogliflerinden türeyen ideograflar kullanıldığını göstermektedir.
  • İpuwer Papirüsü'nde ( / MÖ ) Tevrat ve Kur'an'da da geçen On Bela yer almaktadır. İpuwer-Tevrat-Kur'an örtüşmesi Musa kıssasının yaklaşık MÖ 'lerde yaşandığını gösterir.
  • Immanuel Velikovsky araştırmacıların On Bela'nın Thera/Minos volkanik patlamasının sonucu bölgedeki iklim değişimlerine bağlamaları mantıklıdır. Thera/Minos patlaması M.Ö 'de yaşanmış ve etkileri 'den 'e kadar yani yaklaşık yıl boyunca sürdüğünü biliyoruz. Bu bilimsel bulgular İpuwer Papirüsü ile uyumludur. Yani takvimlerimiz yine 'leri gösteriyor.
  • Buraya kadar ki delillere göre ulaştığımız sonuçlar 4 Firavun ihtimalinden son ikisini elememizi gerektiriyor: II. Ramses (MÖ ) ve Merneptah'ı (MÖ ). 
  • Geriye iki ihtimal kalıyor: 8. Sobekhotep (MÖ ) ve III. Thothmose (MÖ ).
  • Musa kıssasını Antik Mısır tarihinde aradığımızda doğal olarak suda boğulmuş olması gerekir. Gerçekten de MÖ 'lü yıllara dair böyle bir kayıt mevcut mudur? 
  • Uzun yıllar kuraklıktan sonra Mısır'a aşırı bir yağış düşmüştür. Sel baskını olmuştur. Nil nehrinin her yıl taştığı dönemler vardır. Bu normal kabul edilir.

    Ama bu taşkın öyle böyle bir taşkın değildir. Uzun süren (yıllarca) kuraklık yeşil bitki örtüsünü yok etmiştir. Suyu tutma özelliğini kaybeden toprak aşırı yağışları tutamamış ve seller meydana gelmiştir. Nil Nehri aşırı derecede taşmış ve yerleşim yerlerini su altında bırakmıştır.
  • Bu musibetlere muhatap olmuş ve en sonunda suda boğulmuş olan firavunun 'Sekhemre Seusertawy VIII. Sobekhotep olduğunu çok net gösteren deliller mevcut.

    Mısır'ın 'Luxor' şehrindeki Karnak tapınak kompleksinde orta krallık alanına ait olduğu anlaşılan bir taş yazıt (stela) bulundu.

    Okumalardan anlaşıldığına göre bu taş yazıt firavun Sekhemre Seusertawy SobekhotepVIII ile ilgilidir. Bu firavunun hükümdarlığında geçen bir olay anlatılır ve resmedilir. Taş yazıtın anlattığı olayın M.Ö. civarında gerçekleştiğini öğreniyoruz.

(Hayat) Ra Sobekhotep'in oğlu, büyük tufan, sonsuza dek her şeye hayat verdi. Dördüncü yıl, Shemu'nun dördüncü ayı, artık günler.

Her şey bu Tanrının kişiliğinin himayesinde yaşıyor. O, büyük tufanı görmek için bu tapınağın salonuna gitti. O, su ile tamamen dolan bu tapınağın salonuna geldi. Sonra orada yürüdü []

  • Yukarıda çevirisini verdiğimiz taş yazıtta firavun Sekhemre Seusertawy Sobekhotep VIII tufan nedeni ile su basmış olan tapınakta yürüyor. Kendisini bütün Mısır'ın en büyük tanrısı (tüm tanrıların tanrısı) olan 'Amun' olarak göstermiştir. Kendisini en büyük tanrı kabul edilen 'Amun' ile denk göstermesi çok ilginçtir ve suda boğulması ve kendisinden sonra gelen firavunlara ders olması için çok ilginç bir olaydır. (Oxford Üniversitesi'nin Sebekhotep VIII'in Su Baskını Dikilitaşı'nın değerlendirme raporu için Durham Üniversitesi Prof. Dr. John Baines bkz.) 
  • Buraya kadar İpuwer anlatısı, Thera/Minos patlaması ve Su baskını dikilitaşı aynı zaman aralıklarında aynı Firavunun 10 belaya maruz kaldığını göstermekte: Sobekhotep VIII.
  • Bu 10 felaketi yaşayan Firavun tasvirine uysa da Musa gibi bir figürün de aynı dönemde tarih aralığında olması gerekir. 
  • 16 Nisan 'da Sobekhotep IV döneminde Ülker'de Güneş Tutulması ve Auriga ve Perseus arasında Cennet kapısının altında tutulum ve gök ekvatorunun geçişi yaşandı.

    Hiyeroglifler bunu kısmi bir güneş ve ardından yutan soluk borusu sembolü olarak işaretler. Tarihçi Artapanus'a göre (MÖ ), dönemin firavunu IV. Sobekhotep Musa'nın doğduğu dönemde tahttaydı.

    Dolayısıyla Musa'nın doğum tarihini yaklaşık olarak MÖ ila arasındaki 20 yıllık aralığa yerleştirebiliriz. Haankhef'in ve Kraliçe Kemi'nin oğlu (evlatlığı) Si-hathor (Hathor'un Oğlu) sıfatı Musa'yı göstermekte. 
  • Haankhef'in evlatlığı Musa Thebes'te prenslik yaparken iktidarda Haankhef'in oğulları Neferhotep I ve Sobekhotep IV vardı.

    Artapanus'a göre Sobekhotep IV üvey/evlatlık kardeşi Musa'yı kıskandığından onu önce güneye uzak bölgelere gönderdi. Ardından Musa, Kralın komplosu sonucu cinayet işlediğinden Medyen'e/Hiksoslara sığındı.

    Mısır'a Resul olarak döndüğünde ise artık tahtta üvey babası Haankhef'in torunu Sobekhotep VIII oturuyordu.
  • Peki, Hiyeroglif kayıtlarında bu dönem aralığında "Musa" adına rastlıyor muyuz? Evet! Musa bilindiği üzere Thebes'te bir Prens ve yerel kraldı. Daha sonra Sobek-eMSAf II olarak XVII. Thebes Hanedanı'nın ilk kralı olarak kayda geçti.

    Sobek ön takısı Antik Mısırca'da nehrin gücünü/ nehirden gelen Tanrıyı ifade eder. Sobek-Mose ise "Nehirden/Sudan evlat edinilen", "Nehrin Oğlu" demektir.

    Bu isim aslında hiyerogliflerde "MO-SHE" olarak yazılmıştır. Musa'nın 40 yaşlarında Thebes'ten kaçtığını bildiğimiz için, bu onu Mısır'ın Doğu Deltası Bölgesi'ne yerleştiriyor.

    MÖ , Musa'nın Medyenlilerin Hiksoslar'dan başkası olmadığı, yani kralı Musa'nın bir kızını eş olarak aldığı Filistinliler (göçebe çöl sakinleri) idi. Anather olarak bilinen Hanedan Kralı, o zaman Gideon'dur (bu nedenle hiyerogliflere göre Hand-D-N, yani GI-DI-N olarak da açıkça okunabilir). 
  • Hanedanlık döneminde Kuş ve Nubia'ya karşı bölgesel genişleme zirveye ulaştı ve Musa'nın hikayesi bize gençliğinde Nubia ve Etiyopya'ya sefer düzenlediğini de anlatmaktadır.

    Artapanus'tan dinleyelim:

Musa'nın mükemmel niteliklerinin kıskançlığı Chenephres (Sobekhotep IV) onu vasıfsız askerlerle birlikte Etiyopya'ya göndererek büyük zaferler kazanmasına neden oldu. Hermopolis şehrini inşa ettikten sonra, insanlara ibis kuşunun değerini öğretti.

Kuşu şehrin kutsal koruyucu ruhu haline getirerek yılanlara karşı koruma sağladı; sonra sünneti başlattı. Memphis'e döndükten sonra Musa, insanlara tarım için öküzün değerini öğretti.

… Nihayet, kralın gönderdiği saldırganı öldürerek başka bir komplodan kaçtıktan sonra, Musa, bölgenin hükümdarı Raguel'in kızıyla evlendiği Arabistan'a kaçtı.


Chenephres bu sırada öldü. elephantiasis'ten [Comp. Ex. R. i. ve Targ. Yer. Ex. ii. 23'e] - ilk hastası olduğu bir hastalık - çünkü Yahudilerin kendilerini ayırt edecek giysiler giymelerini emretmişti. Mısırlılardan ve dolayısıyla ifşa onlara kötü muamele gördüler. İsrail'in acıları, Tanrı'nın Musa'ya yeryüzünden fışkıran bir alevde görünmesine ve ona halkının kurtuluşu için Mısır'a karşı yürümesini söylemesine neden oldu.

…. Kral Yahudileri bırakana kadar tüm harikaları, toprakları ve salgınları olan insanları vurdu. Musa'nın mucizelerini gerçekleştirdiği asayı anmak için Mısır'daki her İsis tapınağında bir asa korunmuştur - İsis, Musa'nın değneğiyle vurduğu dünyayı simgelemektedir.

O Yahudileri teslim ettiğinde seksen dokuz yaşında; uzun ve kızıl saçlı, uzun beyaz saçlı ve ağırbaşlıydı.


Sonuç itibarıyla Mısırbilimciler tarafından genek kabul gören kronolojiye göre Tevrat ve Kur'an'da ana hatlarıyla yer verilen Musa kıssası antik Mısır tarihinde izdüşümleri olan tüm unsurlar bulunmaktadır.

Farklı dönem ve firavunlar konusunda görüşler olmakla birlikte bizim tercih ettiğimiz olasılık tüm unsurların örtüştüğü MÖ 'da başlayan 'de son bulan yüzyıldır.

Ancak tüm bu kronoloji ve kayıt taramalarının nereden nasıl bakıldığına göre değişken olduğunu da hatırlatalım.

Ancak tüm ihtilaflara rağmen Musa Kıssasının tüm öğelerinin Mısır tarihinde karşılıklarının olduğu kesindir.

Bunun ötesinde Musa'nın mesajının Mısır resmi ideolojisi/hiyerarşisi Maat'a/Horus'a yönelik doğrudan anarşist bir muhalefet olduğu ekseninde anlatının paradigmasına yoğunlaşmak eksene alınmalıdır.

Kronoloji ve detaylar ise elbette tarihçilerin teknik arayışları bağlamında önemli olmaya devam edecektir.


Peki, Hz. İsa bir mit midir; yoksa tarihsel olarak yaşamış mıdır?

Bu sorunun cevabını da üçüncü makalemizde arayalım.

Kaynakça

Mircea Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 1, Çev. Ali Berktay, Alfa Yayıncılık

Carl Gustav Jung, Dört Arketip, Çev. Zehra Aksu Yılmazer, Metis Yayıncılık, İst.

Gerald P. Verbrugghe ve John M. Wickersham, “Berossos and Manetho, Introduced and Translated: Native Traditions in Ancient Mesopotamia and Egypt” Ann Arbor: The University of Michigan Press,

The Chronicle of John, Bishop of Nikiu, İng. terc. R. H. Charles, Londra: The Text and Translation Society,

Erik Hornung, Mısır Tarihi, Çev. Zehra Aksu, Yılmazer Kabalcı Yay.

Erik Hornung, Kadim Mısır Ötedünya Kitapları Kabalcı Yay. Çev. Zehra Aksu, Yılmazer Kabalcı Yay. ,

Andreas Schweizer “The Sungod's Journey through the Netherworld: Reading the Ancient Egyptian”  Cornell University Press,

Carlos Madrigal, Mısır’dan Çıkış ve Arkeoloji, Kutsal Kitap ve Arkeoloji, İst. ,

Mete Firidin, funduszeue.info'nın Kanatları ve Yaşadığı Gerçek Dönem, Cinius Yay.

Rob Kugler, “Hearing the Story of Moses in Ptolemaic Egypt: Artapanus Accommodates the Tradition” sf. 67 The Wisdom of Egypt Jewish, Early Christian, and Gnostic Essays in Honour of Gerard P. Luttikhuizen içerisinde. Edited by Anthony Hilhorst and George H. van Kooten Brill Yay. Leiden,

David Rohl, “Cennetten Sürgüne - Beş Bin Yıllık Yolculuk” Çev. Nazen Ön, Yurt Yay. İst.

Christoffer Theis,  Peter van der Veen, and Manfred Görg. "Israel in Canaan (Long) Before Pharaoh Merenptah? A Fresh Look at Berlin Statue Pedestal Relief " Journal of Ancient Egyptian Interconnections , , sf. 15–

Bryant G. Wood, "The Rise and Fall of the 13th Century Exodus-Conquest Theory." Journal of the Evangelical Theological Society 48/3, Eylül, , sf.

Baki Adam, Yahudilik ve Hıristiyanlık Açısından Kur'ân'ın Tartışmalı Konuları, Pınar Yay.

İbrahim Emre Şamlıoğlu, “Antik Mısır Mitolojisinde Apep-Ra Düellosu ve Hz. Musa’nın Yılana Dönüşen Asası: Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (), DOI: /auifd

Mukadder Sipahioğlu, “Antik Mısır’da Rahip Sınıfı” Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri (Dinler Tarihi) Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi Ankara,

Prof. Dr. Gérard Gertoux, Moses and the Exodus Chronological, Historical and Archaeological Evidence,

Eve Engelbrite, “Egypt's Chronology in Synchronization with the Bible Thesis”  June funduszeue.info  

Ipuwer Papirüsü İngilizce çevirisi ve yapısı:

funduszeue.info

Anne Habermehl, The Ipuwer Papyrus and the Exodus. In Proceedings of the Eighth, International Conference on Creationism, ed. J.H. Whitmore, pp. 1–6. Pittsburgh, Pennsylvania: Creation Science Fellowship.

Dr. William Austin, “Astronomy date of the Minoan eruption and historical implications”, Preliminary report – Jan. 9,

Bilimsel Heyet, “The Thera (Santorini) eruption: Archaeological and scientific evidence supporting a high chronology,” Antiquity Dergisi, Vol. 88,  sf. ,

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Kasas Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. 88 âyettir. Adını âyetteki aynı kelimeden almıştır. Kasas, “kıssalar” demektir. âyet, hicret sırasında, âyetler Medine döneminde inmiştir.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Tâ, Sîn, Mîm.

2. Bunlar apaçık (her şeyi bildiren) Kitab’ın âyetleridir.

3. (Resûlüm!) İnanan kimseler için, Musa ve Firavun’un haberinden (bir kısmını) sana gerçek şekliyle okuyacağız.

4. Doğrusu Firavun, o yerde (Mısır’da) büyüklendi (ve zorbalığa kalkıştı. Sistem ve yönetimini sürdürmek için oranın) halkını birtakım gruplara böldü. Onlardan bir grubu (İsrâiloğulları’nı baskı altında) zayıf düşürerek oğullarını boğazlıyor, kızlarını da sağ bırakıyordu. Çünkü o bozgunculardan idi.

(Kâhin, Firavun’a, “İsrâiloğulları’ndan bir erkek çocuk peygamber olarak gelecek, saltanatını yok edecek.” demişti. Bunun için Firavun da İsrâiloğulları’nın erkek çocuklarını yaşatmıyordu. Çeşitli zamanlarda Firavun benzerleri/kral tanrılar, benzer korku ve kaygılarla Allah yanlılarına işkence ve sindirme gibi çeşitli zulümlerde bulunmuşlardır.) [bk. 2/49; 14/16]

5. Biz de istiyorduk ki o yerde zayıf düşürülenlere ihsanda bulunalım, onları (hayırda) önderler yapalım, onları (ötekilerin yerine) mirasçılar kılalım. [bk. 2/59]

6. Ve ayrıca onlara o yerde kudret (ve hâkimiyet) verelim, Firavun’a, (veziri) Hâmân ve askerlerine de, korkmakta oldukları şeyi (başlarına getirmek suretiyle) gösterelim.

7. Musa’nın annesine: “Onu emzir, başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman, (bir sandık içinde) denize (Nil’e) bırak. Korkma ve (ayrılmana) üzülme! Çünkü biz, onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden yapacağız.” diye (ilham ile) bildirdik. [bk. 20/39]

8. Nihayet (annesi Nil’e bırakınca) Firavun’un adamları onu (Nil’de) bulup aldı. Ama sonunda o, kendileri için bir düşman ve bir tasa (kaynağı) olacaktı. Şüphesiz Firavun, Hâmân ve askerleri gerçekten çok yanlış yolda idiler.

(Allah, daha emniyetli olduğu için Hz. Musa’nın azgın Firavun’un yanında yetişmesini murad etmişti.)

9. Firavun’un karısı (sandıkta bir çocuk olduğunu görünce, Firavun’a): “Benim için de senin için de göz aydınlığı (olsun). Onu öldürmeyin, olur ki bize faydası dokunur veya onu evlat ediniriz.” dedi. Onlar (işin) farkında değillerdi.

10. Musa’nın annesi (bütün umudunu kaybedip) gönlü bomboş (içi yanarak) sabahladı. Eğer biz, (vaadimize) inananlardan olması için kalbini (sabırla) pekiştirmeseydik, neredeyse on(un kendi oğlu olduğun)u açıklayacaktı.

11. (Annesi, Musa’nın) kız kardeşine: “Onun izini takip et.” dedi. (O da) onlara fark ettirmeden onu uzaktan gözetledi.

12. Biz daha önce ona, süt anneler(in sütünü emmesin)i haram etmiştik (onu bundan menetmiştik). (Musa’nın ablası onların telaşını gördü ve yanlarına geldi:) “Sizin için ona bakacak ve ona candan davran(ıp eğit)ecek bir aileyi göstereyim mi?” dedi.[1]

13. İşte (bu şekilde) biz onu, gözünün aydın olması, üzülmemesi ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilmesi için annesine geri verdik. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.

14. (Musa) ergenlik/yiğitlik çağına erişip de olgunlaşınca,[2] biz ona hüküm (hikmet, peygamberlik) ve ilim verdik. Güzel hareket edenleri biz işte böyle mükâfatlandırırız.

15. (Musa,) halkının dalgın (ve meşgul) olduğu bir sırada şehre girdi ve orada kavga etmekte olan iki adam gördü.[3] Biri kendi tarafından, diğeri de düşmanından (Mısırlı bir Kıptî) idi. Derken kendi tarafından olan, düşmanından olana karşı yardım istedi. Musa da on(a, düşman kavminden olan)a bir yumruk vurup işini bitirdi (kasıtsız olarak öldürdü. Bunun üzerine:) “Bu şeytanın işindendir; çünkü o apaçık saptırıcı bir düşmandır.” dedi. [bk. 20/40; 26/]

16. (Musa pişman olup:) “Ey Rabbim! Gerçekten ben kendime yazık ettim, beni bağışla.” dedi. Bunun üzerine (Allah) onu bağışladı. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

17. “Ey Rabbim! Bana lütfettiğin nimetler hakkı için, artık suçlulara asla arka çıkmayacağım.” dedi.

18. (Musa) şehirde korku içinde (neticeyi) gözeterek sabahladı. (Sabahleyin) bir de gördü ki dün kendisinden yardım isteyen (adam, başka bir Kıptî’ye karşı) yine kendisinden feryat edi(p yardım isti)yor. Musa ona: “Hakikaten belli ki sen bir azgınsın.” dedi.

19. Derken (Musa), yine her ikisinin de (kendisinin ve yardım isteyenin) düşmanı olan (adam)ı yakala(yıp ayır)mak isteyince, o adam (korkusundan) dedi ki: “Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? (Demek ki) sen yeryüzünde bir zorba olmak emelindesin de, ortalığı düzeltenlerden olmak istemiyorsun.” dedi.[4]

20. O sırada şehrin öbür ucundan koşarak bir adam geldi: “Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için aralarında görüşüyorlar. Hemen çık (git buradan). Hakikaten ben, sana öğüt veren (senin iyiliğini isteyen)lerdenim.” dedi. [krş. 40/28]

21. Bunun üzerine (Musa) korkarak (ve etrafı) gözetleyerek oradan çıktı: “Ey Rabbim! Beni zalimler güruhun(un elin)den kurtar.” dedi.

22. (Musa) Medyen tarafına yönelince: “Umarım ki Rabbim bana doğru (düzgün) yolu gösterir (de giderim).” dedi.[5]

23. Nihayet Medyen suyuna varınca, o (kuyu)nun başında (hayvanlarını) sulayan bir grup insan buldu. Onlardan başka, (bir de koyunlarının suya yaklaşmasını) engelleyen iki kadın gördü. (Onlara:) “(Bu) haliniz ne?” dedi. (Onlar da:) “Çobanlar (hayvanlarına) su içirip götürünceye kadar biz (içlerine sokulup da hayvanlarımızı) sulayamayız. Babamız da çok ihtiyardır (bu yüzden iş bize kalıyor).” dediler.

24. Bunun üzerine (Musa) onlarınkini sulayıverdi. Sonra gölgeye dönüp çekildi: “Ey Rabbim! Doğrusu bana indirdiğin (lütfundan indireceğin) her türlü hayra muhtacım.” dedi.

25. Derken o iki (kız)dan biri utana utana yürüyerek ona geldi: “Bizim için (koyunları) sulamanın ücretini vermek için babam seni çağırıyor” dedi. Bunun üzerine (Musa), onun (babasının) yanına gelip (başından geçen) hikayeyi anlatınca, o: “Korkma, o zalimler topluluğundan kurtuldun.” dedi.

26. O (kız)lardan biri: “Babacığım! Onu ücretli (çoban) tut. Çünkü ücretle tuttuklarının en hayırlısı, (bu) güçlü ve güvenilir olan (adam)dır.” dedi.

27. (Kızların babası Şuayb, Musa’ya:) “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık, bu iki kızımdan birini sana nikâhlamayı arzu ediyorum. Eğer on (yıl)a tamamlarsan, o da senin tarafından (bir lütuf)tur. Ben sana zahmet vermek de istemem. İnşaallah beni iyilerden bulacaksın.” dedi.

28. (Musa:) “Bu, seninle benim aramda (bir ahit)tir. Bu iki müddetten hangisini bitirirsem, artık bana karşı hiçbir haksızlık yok (demek)tir. Allah söylediğimize vekildir.” dedi.

29. Musa, (aralarında konuşulan) müddeti bitirip ailesiyle (Mısır tarafına) yola çıkınca Tûr’un (sağ) tarafından bir ateş farketti. Ailesine: “Siz durup bekleyin, çünkü ben bir ateş gördüm. Belki oradan size bir haber veya (ocak yakıp) ısınırız diye bir parça kor getiririm.” dedi.

30. Derken oraya varınca, o mübarek bölgedeki vadinin sağ kıyısındaki ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Musa! Şüphesiz âlemlerin Rabbi (olan) Allah benim, ben!” [bk. 20/]

31. “Âsâ’nı (yere) bırak.” (Musa bıraktığı zaman) onun çevik bir yılan gibi titreyip hareket ettiğini görünce, arkasına dönüp bakmadan kaçtı. “Ey Musa! Buraya gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın.” denildi.

32. “Elini koynuna sok, (o) kusursuz olarak bembeyaz (parlak bir halde) çıkacaktır. Korkudan dolayı (açılan) kollarını kendine kavuştur (ve kendini topla, kaçma). İşte bu iki (mucize), Firavun ve ileri gelenlerine (karşı) Rabbinden (sana verilen) iki kesin delildir. Çünkü onlar yoldan çıkan bir kavim oldular.” [bk. 20/22; 26/33; 27/]

33. (Musa) dedi ki: “Ey Rabbim! Ben (yanlışlıkla) onlardan birisini öldürdüm. Onun için beni öldüreceklerinden korkuyorum.”

34. “Kardeşim Harun’un ifadesi benden daha düzgündür. Bunun için onu da benimle beraber, beni tasdik eden (ve destekleyen) bir yardımcı olarak gönder. Doğrusu, beni yalanlamalarından korkuyorum.” [bk. 20/]

35. (Allah) buyurdu ki: “Senin pazunu (gücünü) kardeşinle pekiştireceğiz. İkinize de bir kudret (ve galibiyet) vereceğiz ki âyetlerimiz sayesinde asla size erişemezler. Siz ve size uyanlar galip geleceksiniz.” [bk. 20/]

36. Musa, onlara açık açık âyetlerimizle gelince: “Bu uydurulmuş bir sihirden başkası değildir. Biz önceden yaşamış atalarımızdan bunu işitmedik.” dediler.

37. Musa: “Rabbim, kendi katından kimin hidayet getirdiğini ve (dünya) yurdun(un hayırlı) sonucunun kime ait olacağını daha iyi bilir. Şu gerçektir ki zalimler iflah olmaz.” dedi.

38. Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka ilâh olduğunu bilmiyorum (tanımıyorum). Ey Hâmân! Haydi benim için çamurun üzerinde ateş yak (tuğla hazırla) da bana yüksek bir kule yap! Belki ben Musa’nın ilâh’ını görürüm.[6] Çünkü ben onu yalancılardan sanıyorum” [krş. 40/]

39. Kendisi ve askerleri o yerde haksız yere büyüklük tasladı. Onlar hakikaten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

40. Biz de Firavun’u ve askerlerini tutup denize attık. (Resûlüm!) İşte bak, o zalimlerin sonu nasıl oldu?

(Firavun kendi sistemini kurup ülkeyi idare bakımından bütün otoriteyi kendisinde topladığından, ordusu kuvvetli, etrafı da uygun ve müsait olduğundan, kendisini en yüce rab ilan etmişti (79/24). Onu onaylayan ve destekleyenler de, kurduğu zalim sistemin ileri gelenleri/Mele zümresi idi. Hz. Musa’nın Allah’tan getirdiği şeriata ne kendisi inanıp boyun eğiyor ne de halkına göz yumuyordu. Hz. Musa tarafını tutanları hainlikle suçluyor ve onlara ölüm fermanı çıkarıyordu. Gayesi, getirdiği ve kurduğu sisteme insanlar hep boyun eğsinler, hep onu sevsinler, ondan korkup ona kul olsunlar idi. Nihayet tâğûtî hükümranlığı bitti. Allah onu ibretlik, korkunç bir ölümle öldürdü.)

41. Biz, o (inkârda direten, hakka karşı batılı savuna)nları ateşe (sokacak işlere) çağıran önderler yaptık. Kıyamet gününde de kendilerine yardım edilmez.

42. Bu dünyada biz onların arkalarına bir lanet taktık (her zaman lanetle anılacaklardır). Kıyamet gününde ise onlar, (yüzleri) çirkinleşmiş (nefretlik) kimselerden olacak. [bk. 11/98]

43. Andolsun ki biz, ilk devir nesillerin(den Nuh, Hûd, Salih ve Lût kavimlerin)i helak ettikten sonra, Musa’ya, düşünür (ve öğüt alır)lar diye (kavmindeki) insanlara, kalp gözleri için aydınlık (ve apaçık delil)ler; hem de doğru yol ve rahmet olarak, Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.

44. (Ey Resûlüm!) Musa’ya (vahyedip) emri(mizi) bildirdiğimiz zaman, sen (Tûr’un) batı tarafında değildin. Onu görenlerden de olmadın. [krş. 3/44; 12/]

45. Fakat biz (Musa’dan sonra) nice nesiller yarattık. Onların (devirlerinin) ömrü uzayıp gitti (onlar da vahyi ve şeriatı hem unuttular, hem değiştirdiler.) Sen Medyen halkı[7] içinde ikamet edip âyetlerimizi onlardan (ve başkalarından) oku(yup öğren)medin. Aksine (bütün haber ve bilgileri) gönderen biziz. [bk. 2/75]

46. (Musa’ya) seslendiğimiz zaman, (Resûlüm!) Sen Tûr’un yanında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine (uzun zamandır)[8] bir uyarıcı (peygamber) gelmemiş bir kavmi uyarman için (gönderildin). Olur ki düşünüp öğüt alırlar.

47. Kendilerinin işlediği (günahlar) yüzünden onlara bir felaket isabet edince: “Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de senin âyetlerine uyarak mü’minlerden olsaydık.” diyecek olmasalardı (seni peygamber göndermezdik. Bu bahaneyi kaldırmak için seni gönderdik.) [krş. 4/; 5/19; 6/]

48. (Fakat) kendilerine tarafımızdan hak (Kur’an ve peygamber) gelince: “Musa’ya verilen (mucize)lerin bir benzeri, ona da verilmeli değil miydi?” dediler. Onlar, daha önce Musa’ya verilenleri inkâr etmemişler miydi? (Mekke kâfirleri Tevrat ve Kur’an için:) “İki sihir birbirine destek oldu.” dediler. Hem: “Doğrusu biz hepsini de inkâr edenleriz.” dediler.

49. De ki: “Eğer bu iddianızda tutarlı (doğru) iseniz, Allah katından, bunlardan (yani Tevrat ve Kur’an’dan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım.”

50. Eğer sana cevap vermezlerse (ki cevap veremezler), bil ki onlar, sadece heveslerine uyuyorlar. Allah’tan (gelen bir delil veya vahye dayalı)[9] bir yol gösterici olmadan, kendi arzusuna (veya işine gelenlere) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz ki Allah, zalimler toplumunu doğru yola iletmez.

51. Biz onlara gerçekten düşünsün (ve öğüt alsın)lar diye sözü(müzü vahiyle) birbiri ardınca ulaştırdık.

52. Kendilerine bu (Kur’an’)dan önce kitap verdiklerimiz(den bir çoğu) buna inanırlar. [bk. 2/; 3/; 17/]

53. Onlara (Kur’an) okunduğu zaman: “O’na inandık. Doğrusu o, Rabbimizden (gönderilen) bir haktır. Şüphesiz biz ondan önce de müslüman olan kimseler idik.” dediler.

54. İşte onlara sabır (ve imanda sebat) etmelerinden dolayı, mükâfatları iki defa verilecektir. Onlar, kötülüğü iyilikle savarlar ve kendilerine rızık (olarak) verdiğimiz şeylerden hayra harcarlar.

55. Onlar boş/faydasız ve uygunsuz söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve: “Bizim işlerimiz (amellerimiz) bize, sizin işleriniz de sizedir. Size selam olsun (hoşça kalın), biz cahil(lik eden)leri istemeyiz. (Cahil kimselerle oturup kalkmayız/arkadaşlık etmeyiz.)”[10] derler. [krş. 6/68]

56. (Resûlüm!) Şüphesiz sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin. Fakat Allah dilediğini (iyi niyet ve amellerine göre) doğru yola eriştirir. O, doğru yola erişecek olanları daha iyi bilir. [krş. 2/; 12/]

(Resûlullah (sas.), kendisini her yönüyle himaye eden amcası Ebû Tâlib’in ölmeden önce iman edip müslüman olmasını çok istemişti. Fakat o, çevre ve mevkisinin verdiği gururu yenemeyip “Çevrem ve kadınlar beni ayıplar.” diyerek Allah’a ve Resûlü’nün tebliğine teslimiyet göstermeden/müslüman olamadan ölmüştü.)

57. “Eğer seninle beraber doğru yola (tevhide) uyarsak, yerimizden (yurdumuzdan) koparıl(ıp atıl)ırız.” derler.[11] Biz, tarafımızdan onları, bir rızık olarak her şeyin mahsullerinin oraya toplandığı emniyetli bir Harem (olan Mekke)’de yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.

58. Biz, (böyle) refahından şımarıp azmış (peygamberlerini ve ilâhî hükümleri tanımamış) nice memleketleri helak ettik. İşte onların meskenleri! Kendilerinden sonra ancak pek azı oturulabilecek halde kalmıştır. (Oralara hep) biz mirasçı olduk. [krş. 17/; 34/17]

59. Senin Rabbin, memleketlerin ana merkez(ler)ine, âyetlerimizi onlara okuyacak bir peygamber göndermedikçe, o memleketleri helak edici değildir. Zaten biz, ancak halkı zalim (ve inkârcı) memleketleri (azapla) helak etmişizdir. [bk. 17/15; 26/]

60. Oysa size verilen her şey, dünya hayatının (geçici) istifadesi ve ziynetidir. Allah’ın yanında olan ise daha hayırlı ve daha devamlıdır. Akıl erdiremiyor musunuz?

61. Kendisine, (iman ve sâlih amellerinden dolayı cennet gibi) güzel bir vaad ile söz verdiğimiz ve kendisi de (âhirette) buna kavuşan kimse, dünya hayatının (geçici) zevki ile faydalandırdığımız, sonra da kıyamet gününde (azap için tutulup huzurumuza) getirilen kimse gibi midir?

62. O gün (Allah) onlara seslenip: “Kendi zannınızca benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz nerede?” diyecek.

63. Üzerlerine (azap) söz(ü) hak olanlar[12] (o gün): “Ey Rabbimiz! İşte bunlar, bizim azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi, onları da azdırdık. Artık (onlardan) uzaklaştığımızı sana arz ederiz. Zaten onlar, bize tapmıyorlar (aslında kendi arzu ve heveslerine tapıyorlar)dı.” derler.

64. (Onlara: “Haydi!) Çağırın (Allah’la) ortak (hale getirip bağlandığınız ilâh)larınızı!” denilecek. Onları çağıracaklar fakat, onlar kendilerine cevap vermeyecekler ve (karşılarında) azabı göreceklerdir. Keşke onlar (dünyada iken) doğru yola gelselerdi.[13]

65. O gün (Allah) onlara seslenip: “Peygamberlere ne cevap verdiniz?” diyecek.

66. O gün onlara haber yolları körelmiş/kapanmış (cevap imkânları ve bahane güçleri bitmiş)tir. Artık onlar birbirlerine de soramazlar.

67. Ama kim (bu dünyada) tevbe ve iman edip iyi (sevaplı) iş (ve hareket)ler yaparsa, o takdirde kurtuluşa erenlerden olmayı umabilir.

68. Rabbin dilediğini yaratır ve seçer. Seçmek, onlara ait değildir. Allah, eş koştukları şeylerden uzaktır ve (O’nun) şânı yücedir.

69. Rabbin, onların sînelerinde gizledikleri şeyi de açığa vurdukları şeyi de (çok iyi) bilir. [bk. 13/10]

70. O Allah, ki kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. Başta ve sonda (dünyada ve âhirette) hamd O’na mahsustur. Hüküm de yalnız O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.[14]

71. (Resûlüm!) De ki: “Söyleyin bakalım? Eğer Allah üzerinize geceyi kıyamete kadar devamlı (karanlık) kılsa, Allah’tan başka, size ışık getirecek ilâh kimdir? Hâlâ (hakikatleri) işitmeyecek misiniz?”

72. De ki: “(Yine) bana söyleyin bakalım, eğer Allah, üzerinize gündüzü kıyamete kadar devamlı kılsa, içinde dinleneceğiniz bir geceyi, Allah’tan başka, size getirecek ilâh kimdir? Hâlâ (Allah’ın kudretini) görmez misiniz?”

73. (Allah) rahmetinden dolayı geceyi ve gündüzü yarattı ki hem (gece) içinde dinlenesiniz, hem de (gündüz) O’nun lütfundan (rızık) arayasınız ve (nimetlerine) şükredesiniz. [bk. 17/12; 25/47; 78/]

74. O gün (Allah) onlara seslenip: “Benim ortaklarım sandıklarınız (putlar ve aşırı sevgiyle bağlanıp putlaştırdıklarınız) nerede?” diyecek. [bk. 2/]

75. (O gün) her ümmetten (dünyadaki inkârlarına) birer şahit (peygamber) çıkarırız da: “Haydi, kesin delilinizi getirin!” deriz. Artık hak (dinin Allah’ın olduğunu bilecekler ve uydur(up tap)tıkları şeyler de kendi (huzur)larından kaybolup gidecek.

76. Kârun, Musa’nın kavminden (amcasının oğlu) idi. Ama onlara karşı azgınlık etti. Biz ona öyle hazineler verdik ki anahtarları(nı bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Kavmi ona demişti ki: “Şımarma! Çünkü Allah (böbürlenip) şımaranları sevmez.”

77. “Allah’ın sana verdiği (her türlü) şeyde[15] âhiret yurdunu da ara. Dünyadan (helalinden olarak) nasibini de unutma! Allah’ın sana iyilik ettiği gibi sen de iyilik et. (Emirlerine muhalefet ederek) yeryüzünde bozgunculuk (yapmayı) isteme! Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” [bk. 2/; 63/10]

(Yüce Allah bu âyet-i kerîmede dünya ve âhiret nasibini aramada bir denge tavsiye etmektedir. Sonraki âyetlerde, aşırı hırsın ve tamamen dünyaya dalmanın, dünyaperestliğin ve onunla böbürlenmenin felaketini bildirmektedir. İslâm’ın bildirdiği ölçüler dâhilinde dünya ve âhiret dengesini temin için çalışmak, İslâm’ın öngördüğü yaşama biçimidir. Çünkü dinimiz, Allah’ın emirlerine uygun yaşamın yanında çalışıp helalinden kazanmayı ve helale harcamayı övmüş ve emretmiştir. Aksine haramı helali, günahı sevabı ve âhireti düşünmeden Allah’a kulluktan uzaklaşıp yalnız dünya için çalışmak, insanı aç gözlü, maddeperest, çıkarcı ve maksadı için her türlü acımasızlığı ve hainliği yapar hâle getirir. Âhiret nimetlerinden de nasibi olmaz. Hadîs-i şerîfe göre ‘büyük bir fitne çıkmadıkça’ yalnız âhirete çalışmak için toplumdan ayrılıp dünya işlerini bırakmak/el etek çekmekle, sosyal bir varlık olan insan, kendi yaratılışına, Allah ve Resûlü’nün emirlerine aykırı hareket etmiş olur). [bk. 57/; /]

78. (Kârun:) “Bu (servet) bana, ancak benim ilmim sayesinde verildi.” dedi.[16] O, kendisinden evvelki nesillerden, ondan daha güçlü ve taraftarları kendisinden daha çok nicelerini Allah’ın helak ettiğini bilmiyor muydu? Artık suçlulara günahları sorulmaz (cezaları verilir).

79. Derken (maddeperest Kârun bir gün), ziyneti (ve ihtişamı) içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını (sevip) isteyenler: “Keşke, Kârun’a verilen (mal) gibi bizim de olsaydı. Hakikaten o büyük bir nasip (ve şans) sahibidir.” dediler.

80. Kendilerine (mânevî) ilim verilenler ise: “Yazıklar olsun size! Allah’ın sevabı (mükâfatı), iman edip de sâlih amel işleyenler için (kahrından verdiği dünyalıktan) daha hayırlıdır. Ona da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz.” dediler.

81. Nihayet biz onu da sarayını da yer(in dibin)e geçir(iver)dik. Artık Allah’a karşı, kendisine yardım eden bir topluluğu da olmadı. O, kendisini kurtaranlardan da değildi.[17]

82. Dün onun yerinde olmayı isteyenler, (sabahleyin): “Vay be! Demek ki Allah, kullarından dilediğine rızkı veriyor da, kısıyor da. Eğer Allah bize lütfetmeseydi, elbette bizi de (yere) batırırdı. Vay! Demek ki küfre sapanlar iflah olmaz!” demeye başladılar.

83. İşte âhiret yurdu(ndaki cennet) ki: Biz onu, yeryüzünde (emirlerimizi yerine getirmede) büyüklenmek ve (onları ihlâl ederek) bozgunculuk etmek istemeyen kimselere veririz. (En güzel) sonuç (olan cennet), muttakîlerin (Allah’ın emrine uygun yaşayanların/karşı gelmekten ve onları yaşantı alanı dışına atarak saygısızlık etmekten sakınanların)dır. [krş. 2/33; 19/63; 38/49; 43/35; 89/]

84. Kim iyilikle gelirse, onun için ondan daha hayırlısı vardır. Kim de kötülükle gelirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kötülük kadar cezalandırılırlar. [krş. 6/; 27/]

85. Hiç şüphesiz bu Kur’an’ı (okuyup amel etmeyi) farz kılan (Allah), elbette seni dönülecek yere döndürecektir.[18] De ki: “Rabbim, hidayetle geleni de apaçık bir sapıklık içinde olanı da en iyi bilendir.”

86. (Resûlüm! Bu) Kitab’ın, sana (vahiyle) indirileceğini ümit etmiyordun. (Bu,) ancak Rabbinden bir rahmet (olarak indirilmiş)tir. O halde inkârcılara arka çıkma!

87. Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, onlar(ı tatbik etmek)ten sakın seni alıkoymasınlar! (Korkmadan, yılmadan) Rabbine (insanları) davet et. Asla müşriklerden[19] (ve de onlardan yana) olma!

88. Allah ile birlikte başka bir tanrıya yalvarıp tapma/tapınma![20] O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O’nun zâtından başka (maddî) her şey yok olacaktır. Hüküm (ve mutlak hâkimiyet) sadece O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz. [krş. 55/]


[1] Çünkü o da süt annelerin arasında saraya girmiş, çocuğun hiçbir kadının memesini emmek istemediğini görmüştü.

[2] Olgunlaşma yaşının 33 mü, 40 mı olduğunda ihtilaf edilmiş ise de “40” diyenler, Ahkâf sûresinin âyetini delil getirerek görüşlerini sağlamlaştırmışlardır. Çünkü bu iki âyette “eşüdde” (bedenî) erginlik/yiğitlik çağı ifadesinden sonra bir ileri durumu ifade eden lafızlar kullanılmıştır. Burada “istevâ” lafzı ile aklî ve rûhî kuvvetin kemâle/mükemmelliğe yükselmesi ifade edilmektedir ki bu da zikredilen âyette belirtildiği gibi 40 yaştır. [bk. Râzî, XVII, ]

[3] “Vecede” “gördü” anlamına da gelmektedir.

[4] Kıptî bunu duyunca, kâtilin Musa (as.) olduğunu anlamış ve derhal Firavun’a haber vermiş, o da Hz. Musa’nın öldürülmesi için ferman çıkarmıştır.

[5] Medyen, Akabe Körfezi’nin doğu kıyısında bir yerleşim yeridir. Mısır ile arası sekiz günlük yol mesafesinde idi. Firavun’un idaresi altında değildi.

[6] Firavun bunu alay etmek için söylüyordu. Bazıları bu sözün bir laftan ibaret kaldığnı söylemişlerse de, bazıları da böyle bir kulenin yapılıp yıkıldığını nakletmişlerdir. (bk. Elmalılı c. 6/)

[7] Şuayb (as.) ve o halktan ona iman edenler.

[8] Gerek Hz. İsa ile Peygamberimiz arasındaki senede, gerekse ceddi Hz. İsmail’den beri geçen tahminen sene içinde.

[9] Dinde kaynağını vahiyden almayan bütün yolgöstericilik ve deliller, kesinliği ve kalıcılığı olmayan batıl arzuların mahsulüdür.

[10] “Nâdanlar eder sohbet-i nâdanla telezzüz / Dîvânelerin hemdemi dîvâne gerektir.” (Ziya Paşa)

[11] Bu söz, iman zayıflığındandır. Çünkü tevhide inanmak, kalpteki ve dışarıdaki putları terketmek, müşriklerden korkmamak, samimi mü’minlerin işidir

[12] Şeytanlar, kötü ve fesatçı kimseler, küfre, şirke ve tâğûta çağıranlar.

[13] Âyette görüldüğü gibi, suçlarını itiraf edenler yine de suçu kendilerinin peşinden gelenlere atmaktadırlar. Zaten nefislerine hoş gelmese onlar da o liderlere uymazlardı. Çünkü onlar Allah’ın emirlerini atıp yasaklarını yapan kimselerdi. [krş. 2/; 9/31; 25/43]

[14] Eğer Allah’tan başka bir ilâh daha olsaydı, o da ayrı emirler verir, hükümler koyar ve her biri kendi emrinin geçerli olmasını isterdi. Böylece kâinatın nizamı ve insanların hayat düzenleri bozulur, şaşkınlık ve sıkıntı içinde bocalarlardı. [bk. 21/22]

[15] Allah (cc.) güç, kuvvet, mal, evlat, ilim vs. ne vermişse her birinde.

[16] Kârun Hz. Musa ve Hz. Harun’dan sonra Tevrat’ı İsrâiloğulları içinde en iyi bilendi (Celâleyn). Bir Arap şairi olan Hâfız İbrahim’in söylediği beytin anlamı buna ve benzerlerine çok uygun düşmektedir: “Güzel ahlâk ile bezenmeyen ilim, sahibini aşağıya atan binit hayvanı gibidir.”

[17] İnsanı tuğyâna yani Allah’a ihtiyaç duymayıp isyan ve zulme sürükleyen en büyük etkenlerden biri malının çokluğu, diğeri de siyâsî otoritesi ile büyüklenip şımarmasıdır. Âdetullah gereği bunların her ikisi de helake götürücüdür (16/; 28/58). İşte Kârun’da bu ikisi de vardı. Verilen mal/servet nimetiyle hem nankörlük yapıyor, Firavun gibi Allah’ı hesaba katmayıp emirlerini hiçe sayıyor, zevk ve sefa içinde yaşıyor, hem de halkın zayıflarını küçük görüp onlara zulmediyor, haklarını vermiyor, üstelik otoritesiyle kendisini ülkenin rabbi görüyordu. İşte bu sebeple Allah’ın gazabına ve azabına uğrayıp yandaşları ile helak oldu. [bk. 28/; 79/]

[18] Fetihle tekrar Mekke’ye kavuşturacaktır. Bu âyet, hicret sırasında Cuhfe’de nâzil olmuş ve bu müjde ile Resûlullah (sas.) teselli bulmuştur.

[19] Hevâlarını veya Allah’tan başka varlıkları ilâhlaştıran, Allah yerine ona bağlılık gösterenler.

[20] Allah’tan başka varlıkları putlaştırıp onlara yalvarma, bağlılık arzetme, sığınma, tapma ve tapınma şirk ve küfür olduğundan burada menedilmiştir. [bk. 29/; 25/68 ve dipnotu]

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası