kuranı kerim okumak neden önemlidir / Kur'an okumanın önemi nedir, adabı nasıldır? | Sorularla İslamiyet

Kuranı Kerim Okumak Neden Önemlidir

kuranı kerim okumak neden önemlidir

Kuran Okumanın Fazileti Faydaları ve Önemi

Kuran okumanın fazileti ve önemi nedir? Kuran'ı hakkıyla okumak ne demektir?

Kur’ân-ı Kerîm mü’minlerin dünya ve âhirette dostudur. Onunla huzur bulur, onunla ünsiyet kurar ve onunla tesellî olurlar. Dünyada onlar Kur’ân’a sarılır, âhirette de Kur’ân onları güler yüzle karşılayarak yol gösterir, onlara şefaat eder ve ikramlarda bulunur. Yani Kur’ân dünya-âhiret mü’minlerin yol arkadaşı ve rehberidir. Kur’ân ile kurulacak bu beraberliğin başlangıcı onu tefekkürle okumaktır.

Kur’ân’ı okuyup onun vaadini, tehdîdini, apaçık âyetlerini ve açıklamalarını düşünen kişi, sâlih amellere daha büyük bir iştiyakla yönelir. Şüpheli şeylerden ve haramlardan daha fazla kaçınır. Bu şekilde Kur’ân okumak, sâlih amellerin en faziletlisi ol­duğu içindir ki şeytan, insanları Kur’ân’dan uzaklaştırmak için var gücüyle çalışır. İşte bu hikmete binâen, Kur’ân tilâvetinden önce istiâze etmek, yani «أَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ » demek emredilmiştir. Nitekim âyet-i kerîmede:

“Kur’ân okuduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!” buyrulur. (en-Nahl 16/98)

KUR’ÂN’I OKUMANIN FAZİLETİ

Kur’ân’ı okumanın faziletine dâir pek çok âyet-i kerime ve hadis-i şerif vardır. Şimdi bunların bir kısmını nakledip üzerinde tefekkür edelim:

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler(den bazısı) onu, hakkını gözeterek okurlar. Çünkü onlar, ona iman ederler. Ama her kim onu inkâr ederse, işte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır.” (el-Bakara 2/)

Bu âyette Kur’ân’ı hakkıyla okuyanlar methedilmektedir. Hz. Ömer (r.a), Kur’ân’ı hakkıyla okumayı şöyle tarif eder: Kişinin, cennetten bahseden âyetlere gelince Allah’tan cenneti istemesi, cehennemden bahseden âyetlere gelince ondan Allah’a sığınmasıdır.[1]

Kuran'ın Hakkıyla Okunması Ne Demektir?

İbn Mesʻûd (r.a) bu konuda şöyle der: Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki bir kişinin onu hakkıyla okuması, helâlini helâl, haramını haram olarak kabul edip bunlara riâyet etmesi, Allah’ın onu indirdiği gibi okuması, kelimelerini yerinden değiştirerek tahrif etmemesi, ondan hiçbir şeyi uygun olmayacak şekilde tevil etmemesidir.

İbn Abbâs (r.a), onu hakkıyla tilâvet etmeyi ona hakkıyla ittibâ etmek ve uymak şeklinde tefsir etmiştir. Yani Kur’ân’ı hakkıyla okumak ancak onu en güzel şekilde hayata tatbik etmek ve onunla amel etmekle tamamlanır.

Hasan Basrî (r.a), mü’minlerin Kur’ân’ı hakkıyla okumalarını, muhkem[2] âyetleriyle amel etmeleri, müteşabih[3] âyetlerine iman etmeleri, müşkil gelen yerleri onu bilen kimseye havâle etmeleri diye açıklamıştır.[4]

Diğer bir âyet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:

“Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık infak edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah, onların mükâfatlarını tam öder ve lütfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.” (Fâtır 35/)

Allah’ın kitâbını devamlı okuyan, anlamaya çalışan, ona iman edip içindeki hükümleri hayata geçiren, meselâ namazı ikâme eden, Allah’ın kendilerine ihsân ettiği rızıklardan gece-gündüz, mümkün ise gizli, değilse açık infâk edenler Allah katından kendilerine kesin olarak verilecek olan büyük sevaplar ümid edebilirler. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak ihsân ettiği gibi akıl ve hayallerine gelmeyen daha nice ecirler lütfeder. Günahlarını affeder, az ameline çok mükâfat bahşeder.[5]

Tâbiînin büyük fakih ve âbidlerinden Mutarrıf bin Abdullah (r.a) bu âyeti okuyunca “Bu, Âyetü’l-Kurrâ’dır, yani bu, Kur’ân okuyan ve onu ezberleyenlerin âyetidir” dermiş.[6] Kurtubî de “Bu âmil ve âlim olan kurrânın âyetidir” demektedir.[7]

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz Kur’ân-ı Kerîm’i okumanın sevap ve faziletini muhtelif misallerle bize anlatmış ve zihinlerimize yaklaştırmıştır. Ebû Hüreyre (r.a) bunlardan birini şöyle anlatıyor: Bir gün Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):

“–Sizden biri evine döndüğü zaman üç adet yavrulaması yakın, iri ve semiz deve bulmak ister mi?” diye sordular. Hepimiz “Evet, isteriz” diye cevap verdik. Efendimiz (s.a.v):

“–Birinizin namazında okuduğu üç âyet, kendisi için doğurması yakın üç iri ve semiz deve (infak etmek)ten daha hayırlıdır” buyurdular.[8]

Hiç yorulmadan, sıkıntı çekmeden ve kimseye zarar vermeden kolayca mal elde etmek, hele yavrulayan kıymetli hayvanlar gibi hızla artan bereketli mallara sahip olmak her insanın sevdiği bir şeydir. Kâmil îmân sahibi mü’minler, bu tür malları elde ettikten sonra bir de infak edip cenneti kazanmak isterler. Vefat ettikten sonra arkalarında, kıymetli yavrular doğuran bir deve misali sadaka-i câriyeler bırakmak isterler. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bu örneği vermek sûretiyle ümmetine Kur’ân okumanın fazilet ve bereketini anlatmaktadır. Yavrulayacak develerin örnek verilmesi, aynı zamanda iyiliklerin iyiliklere yol açacağını, böylece ecrin katlanarak artacağını ifade etmektedir.

Bunun bir benzerini Ukbe bin Âmir (r.a) şöyle anlatır: Biz Suffe’de iken Rasûlullah (s.a.v) yanımıza çıkarak:

“–Hanginiz her gün sabahleyin hiç günah işlemeden ve akrabalık bağlarını koparmadan Buthân mevkiine veya Akîk vâdisine gidip oradan iki adet iri hörgüçlü dişi deve tutup getirmeyi ister?” diye sordular. Biz:

“–Ey Allah’ın Rasûlü, bunu hepimiz isteriz” dedik. Allah Rasûlü (s.a.v):

“–Birinizin mescide gidip orada Allah’ın Kitâbı’ndan iki âyeti öğrenmesi veya okuması, kendisi için böyle iki deve (infak etmesin)den daha hayırlıdır. Üç âyet onun için üç deveden, dört âyet dört deveden ve bu şekilde okunacak âyetler kendi sayılarınca deveden daha hayırlıdır” buyurdular.[9]

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’in bu müjdelerinin hak olduğuna kuvvetle îmân etmek ve bu fırsatı en güzel şekilde değerlendirmek gerekir.

En faziletli Kur’ân tilâveti namaz kılarken kıyamda yapılanıdır. Bu sebeple imkân nisbetinde kıyamda çok Kur’ân okumaya gayret etmelidir. Rükû, secde ve teşehhüdde Kur’ân okumak ise yasaklanmıştır. Vakit olarak da gece kılınan namazlar ile gece okunan Kur’ân daha üstün görülmüştür. Zira geceleyin kalp, dünyevî meşgalelerden daha uzak ve daha derli toplu olur, riyâ tehlikesi de azalır. Gecede bundan başka daha pek çok sırlar vardır. Kur’ân’ın Kadir Gecesi inmeye başlaması, İsrâ ve Mîrâc mucizelerinin gece olması bunun en büyük tezâhürleridir.[10] Bu sebeple gece namazlarında uzun uzun Kur’ân okumaya gayret etmelidir. Nitekim Allah Teâlâ geceleri kelâm-ı ilâhîsini okuyup secdeye kapanan kullarını şöyle medhetmektedir:

“Hepsi bir değildir: Ehl-i kitap içinden Allah’ın emrini yerine getiren müstakîm bir ümmet vardır. Onlar geceleri Allah’ın âyetlerini okuyup secdelere kapanırlar.” (Âl-i İmrân 3/)

Teheccüd Namazında Kur’ân Okumaya Teşvik

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) teheccüd namazında Kur’ân okumaya teşvik ederek şöyle buyururlar:

“Kim teheccüd namazında on âyet okursa gâfillerden yazılmaktan kurtulur. Kim yüz âyet okursa kânitlerden (itaat ehli insanlardan) yazılır. Kim de bin âyet okursa mukantarînden (kantar kantar ecir kazananlardan) yazılır.”[11]

Son iki cüzde âyet vardır. Fâtiha’yı ilave ederek bunları okuyan bir kişi kolayca çok ecir alanlar sınıfına dâhil olabilir.

Rasûlullah (s.a.v), “Eğer Kur’ân bir deri içine konup da ateşe atılsa yanmaz”[12] buyurmuşlardır. Bu hadis “Kur’an’ı ezberleyip ahkâmına riâyet eden kimse cehennemde yanmaz” diye de anlaşılmıştır.[13] Nitekim Ebû Ümâme (r.a) şöyle buyurmuştur:

“Kur’ân’ı oku­yu­n, ezberleyin! Şu duvarda asılı olan mushaflar sizi aldatmasın! Şu muhakkak ki Allah Teâlâ Kur’ân’ı ezberleyen bir kal­be azâb et­mez.”[14]

Kur’ân tilâveti, insanı âhirette doğrudan yükseltecek ve ulvî makamlara çıkaracak en faziletli amel-i sâlihtir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bunu şöyle haber vermişlerdir:

“Kur’ân’ı okuyup onunla hemhâl olan kimseye (âhirette) şöyle denilir:

«–Oku ve yüksel, dünyada nasıl tertîl üzere ağır ağır okuyor idiysen öylece oku, senin makâmın, okuduğun en son âyetin seviyesinde olacaktır».”[15]

Hz. Âişe vâlidemiz bu hadisin şerhi mâhiyetinde şöyle demiştir:

“Cennetin dereceleri, Kur’ân âyetleri sayısıncadır. Cennete girenler arasında, Kur’ân okuyandan daha faziletli kimse yoktur.”[16]

Tabiî bu nimete nâil olacak kişiler “Sâhibu’l-Kur’ân” olan mü’minlerdir. Yani gerek tilâvet ederek, gerekse amel ederek dâimâ Kur’ân ile beraber olanlardır. Yoksa sadece okuyup onunla amel etmeyenler değildir.[17]

Kur’ân okumanın sadece okuyana değil, yakınlarına da faydası vardır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) bunu şöyle haber verirler:

 “Kim Kur’ân-ı Kerim’i okur ve muhtevâsıyla amel ederse, kıyâmet günü anne babasına bir tâc giydirilir. Bu tâcın ışığı, güneş aranızda olsa, onun dünyadaki bir eve konulduğunda vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur’ân-ı Kerim ile amel eden kişinin durumu nasıl olur, düşünebiliyor musunuz?”[18]

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) Kur’ân ehline ve âilesine şu güzel müjdeleri vermişlerdir:

“Kıyamet günü kabir yarılıp Kur’ân’ı okuyan kişi dışarı çıktığında, Kur’ân onu rengi solmuş bir adam gibi karşılar. «Beni tanıyor musun?» diye sorar. Mü’min «Tanıyamadım» der. O şahıs, «Ben öğle sıcağında seni susuz, gece uykusuz bırakan arkadaşın Kur’ân’ım. Her tüccar ticaretinin peşindedir. Sen ise bugün her ticaretin peşinde olacaksın! (Kazancın hepsinden çok olacak.)» (Bir rivayete göre «Bugün ise ben senin için her ticaretin peşinde olacağım» der. Hemen sağ eline saltanat, sol eline ebediyet verilir, başına vakar tâcı konur, anne-babasına hulleler giydirilir ki dünya ehli onlara kıymet biçemez (veya) bunlar dünya ve içindekilerden daha kıymetlidir. Onlar, «Bu değerli elbiseler bize niçin giydirildi?» diye sorarlar. «Çocuğunuzun Kur’ân’ı eline alması sebebiyle» denir. Sonra Kur’ân okuyan kişiye, «Oku ve cennetin dereceleri ve odaları arasında yüksel!» denir. O, ister hızlı, ister tertîl üzere olsun okumaya devam ettiği müddetçe yükselmeye devam eder.”[19]

Kur’ân’ı ferdî okumak kadar cemaat hâlinde okuyup anlamaya çalışmak da çok faziletlidir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“…Bir grup insan, Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın Kitâbı’nı okur ve onu aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler çevrelerini kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında zikreder.”[20]

Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) Nebiyy-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in şöyle buyurduğuna şâhitlik ederler:

“Bir topluluk Allah Teâla Hazretleri’ni zikretmek üzere oturduklarında, mutlakâ onları melekler kuşatır, ilâhî rahmet kaplar, üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları, katında bulunan üstün kulları (nebîler ve büyük melekler) arasında zikreder.”[21]

Kur’ân tilâveti en büyük zikirlerin başında gelir. Dünyada Allah’ı zikretmek ve O’nun kelâmını tilâvet etmenin en büyük mükâfâtı, O’nun katında, Mele-i A’lâ’da zikredilmek, orada methedilip övülmektir. Kur’ân okumanın hiçbir faydası olmasaydı mü’mine şeref olarak sadece bu bile kâfi gelirdi.

Kur’ân-ı Kerîm’in her âyeti, her kelimesi, her harfi faziletli ve bereketlidir. Lâkin ihlâs ile okumak şarttır. Kur’ân’ın fazileti, bereketi ve şifâsı, okuyan kişinin ihlâsı nisbetinde tecellî eder. Nitekim şöyle bir kıssa nakledilir: Birgün fakir bir bedevî Hz. Ali’den sadaka istemiş. Ali (r.a), o an verecek bir şey bulamadığı için yerden bir avuç kum almış, bir şeyler okuyarak üzerine üflemiş. Kumlar altına dönüşüvermiş. Hayretler içinde kalan bedevî, Hz. Ali’ye ne okuduğunu kendisine de söylemesi için yalvarmış. Hz. Ali (r.a) Fâtiha Sûresi’ni okuduğunu söylemiş. Bedevî hemen yerden bir avuç kum almış, Fâtiha Sûresi’ni okuyarak üzerine üflemiş. Fakat kumda bir değişiklik olmamış. Bedevî bunun sebebini sorunca Hz. Ali (r.a) “Bu, bir kalb farkıdır” demiş.

Dipnotlar:

[1] İbn Ebî Hâtim, Tefsîr, 1: ; Ali el-Müttakî, Kenz, 2: /

[2] Başka bir ihtimal taşımayıp mânası açık olan ifade.

[3] Birden fazla mânâya ihtimali olduğu için mâhiyetinin anlaşılmasında zorluk bulunan ifade.

[4] Taberî, Câmiu’l-beyân, 2: ; İbn Kesîr, Tefsîr, 1:

[5] İbn Kesîr, Tefsîr, 6:

[6] İbn Kesîr, Tefsîr, 6:

[7] Kurtubî, el-Câmi’,

[8] Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn,

[9] Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn,

[10] Bkz. Nevevî, et-Tibyân fî âdâbi hameleti’l-Kur’ân, s.

[11] Ebû Dâvûd, Şehru Ramadân, 9/

[12] Ahmed, 4: ,

[13] Bkz. Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 5: /

[14] Dâ­ri­mî, Fe­dâ­ilü’l-Kur’ân, 1.

[15] Ebû Dâvûd, Vitr, 20/; Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’ân, 18/

[16] İbn Ebî Şeybe, Musannef, 6: /

[17] Ebü’t-Tayyib Muhammed Şemsü’l-Hak b. Emîr Alî el-Azîmâbâdî (), Avnü’l-Ma‘bûd fî şerhi Süneni Ebî Dâvûd, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, , 4:

[18] Ebû Dâvûd, Vitr, 14/

[19] Ahmed, 5: ; Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 15; Abdürrazzak, Musannef, 3: ; İbn Ebî Şeybe, Musannef, 6: ; Beyhakî, Şuab, 3: /

[20] Müslim, Zikr, 38; Ebû Dâvûd, Vitr, 14/; Tirmizî, Kırâât, 10/; İbn Mâce, Mukaddime,

[21] Müslim, Zikir,

Kaynak: Doç. Dr. Murat Kaya, Kitabımız Kur’ân Muhtevâsı ve Fazîletleri, Erkam Yayınlıar

İslam ve İhsan

Kabir ve Kıyâmetin En Korkulu Zamanlarında Yolu Aydınlatacak Şefaatçi

Kur’ân-ı Kerim Okumanın Fazileti İle İlgili Hadisler

Kuran Okumanın Kalbe Faydası

Kuran Okumanın Sevabı İle İlgili Hadis

PAYLAŞ:                

Kur&#;an okumanın önemi nedir, adabı nasıldır?

Değerli kardeşimiz,

Kur'an-ı Kerim okumanın ve dinlemenin adabı:

1. Okumaya başlamadan önce ağzı misvakla temizlemek.
2. Kur'an'ı mescit veya bir başka temiz yerde okumak.
3. Kıbleye yönelmek ve diz üstü oturmak.
4. Allah Teâlâ'nın: "Kur'an okuyacak olduğun zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın." âyeti (Nahl, 16/98) mûcebince Kur'an okumaya başlarken eûzü çekmek.
5. Tevbe sûresi hariç her sûrenin başında besmele çekmek.
6. Okunan Kur'an âyetlerini huşû ile dinleyip anlamları hakkında düşünmek.

Allah Teâlâ, Muhammed sûresi'nin âyetinde bu hususa işaretle meâlen şöyle buyurmaktadır:

"Onlar Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri mi kilitli?!."

7. Sesi güzelleştirmek ve Kur'an'ı tane tane okumak (Müzzemmil, 73/4).
8. Aceleci davranmamak.
9. Med kaidelerine uymak.

- Kur'an Okumanın Önemi ve İnsana Kazandırdıkları

Yaratılan binlerce canlı içerisinde, akıl ve şuur sahibi olan ve aynı zamanda Hz. Allah'ın (c.c.) yeryüzünde halifesi olma şerefini üzerinde taşıyan yalnızca insandır. İnsana, başta herhangi bir iradi fonksiyonu olmaksızın bu şerefi kazandıran Cenab-ı Hak, onu her dönemde kendisine muhatap kabul etmiş, bu önemli görev ve pâyeyi değişik zamanlarda hatırlatmış ve bunun insanlara ulaştırılması için de farklı zaman ve mekânlarda peygamberlere "sahifeler" ve "kitaplar" inzal buyurmuştur.

Gönderilen bütün ilâhi beyanlardaki temel gâye, insana mevhibe-i ilâhi olarak verilen bu şerefin asla unutulmaması, yaratılıştaki sırrın farkında olunması ve netice olarak da dünya-âhiret mutluluğunun yakalanmasıdır. İnsanlığın başlangıcından günümüze bazı temel prensiplerin dışında, hayat şartları ve ihtiyaçlar farklı olduğu gibi, bu ihtiyaçlara her dönemde verilen ilâhi beyandaki (tali) prensiplerde de zaman zaman değişiklikler olmuştur. Hz. Âdem'e o dönemin ihtiyaçlarına göre "sahife"ler şeklinde verilen ilâhi beyan, kendisini takip eden Hz. İdris, Hz. Nûh ve Hz. İbrâhim gibi peygamberlere sayfası ve muhtevası daha geniş "sahife"ler şeklinde devam etmiş, Hz. Mûsa ve Hz. İsa'ya "kitap" olarak nâzil olmuş, son olarak da Hz. Muhammed'e (s.a.s), bütün kitapları özetleyen, doğrulayan, bütün zaman ve mekânlara yetecek ölçülere sahip olan özellikleriyle Kur'ân nâzil olmuştur.

Kur'ân, kâinat kitabının bir tercümesidir. Cenab-ı Hakk'ın hem tekvînî hem de teşrîî âyetlerini okuyan bir tercümanıdır. Görünmeyen ve görünen âlemin açıklayıcısıdır. Allâh'ın isim, sıfat ve fiillerine ait özellikleri anlatan bir rehberdir. Meydana gelmiş ve gelecek olayları haber verendir. İnsanlığın terbiyecisidir. İnsanlığı mutluluğa götüren hakîki mürşiddir. Özetle, bütün insanlığın her türlü manevî ve fikrî ihtiyaçlarına kaynak olacak kitapları ihtiva eden kutlu bir kitaptır.

Resûlullah'ın tarifleriyle Kur'ân öyle bir kitaptır ki:

"O'nda, sizden önceki (milletlerin ahvaliyle ilgili) haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecek fitneler ve kıyamet ahvali ile ilgili haberler.. ayrıca sizin aranızda, (iman-küfür, taat-isyan, haram-helâl vs. nevinden) cereyan edecek ahvâlle alâkalı da hükümler vardır. O, hak ile batılı ayırdeden tek ölçüdür ve O'nda her şey ciddidir. Kim bir zalimden korkarak ondan kopar ve onunla amel etmezse, işte o zaman Allah da onu helâk eder. Kim O'nun dışında bir hidayet ararsa, Allah o kimseyi saptırır. Zira o, Allah'ın en sağlam ipi (hablu'l-metin)dir. O, hikmet edalı hatırlatan bir beyan.. ve Hakk'a ulaştıran bir yoldur. O, kendisine uyanları (değişik arzulara takılıp) kaymaktan, kendisini (kıraat eden) dilleri de iltibastan korur. Âlimler hiçbir zaman ona doyamaz.. Onu çokça tekrar okuyana o, usanç vermez ve tadını eksiltmez. Onun insanlarda hayret uyaran yanlarının sonu gelmez. O öyle bir kitaptır ki, cinler onu işittikleri zaman, şöyle demekten kendilerini alamamışlardır:

"Biz, doğru yolu gösteren harika ve hiç duyulmadık bir Kur’ân dinledik. Biz onun (Allah kelamı olduğuna) inandık."(Cin, 72/1)

O'nun üslubuyla konuşan, doğruyu konuşmuş olur. O'nunla amel eden, mutlaka mükâfat görür. Kim onunla hüküm verirse, adaletle hükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yola çağrılmış olur." (Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 14; Müsned, 1/91)

Kur'ân, gerek yaşantıda, gerekse vicdanlarda yerleştirdiği prensiplerle, hayatın bütün yönlerini içine alacak şekilde gayet açık bir metod ortaya koymuştur. Öyle orijinal bir metod ki, insanlık daha önce onun benzerini görmemiştir. O, insanlığa, madde ve manâda daha önce hiç bir sistemin vermediğini vermiştir. Aynı zamanda, geçici ve bölgesel peygamberlik devri onunla sona ermiş, herkesi içine alan zaman-mekân bakımından evrensel peygamberlik müessesesi onunla başlamış ve onunla kıyâmete kadar devam edecektir.

Kur'ân'ı okumakla insan, Yaratıcısına muhatap olma gibi elde edilecek makamların en üstününü yakalamış olur. Böyle bir konumun şuurunda olana insan ise, okuduğu Kur'ân'la Rabbini dinler ve Rabbiyle konuşur.

Bu yazıda, yukarıda sadece bazı hususlarına vurgu yaptığımız Kur'ân'ın, okunup anlaşılmasıyla insanların dünya ve âhirette elde edecekleri kazançlar ve Kur'ân okurken dikkat edilmesi gereken hususlar üzerinde durulacaktır.

A. KUR'ÂN OKUMANIN DÜNYADA KAZANDIRDIKLARI

- Kur’ân, Nasihat, Dertlere Şifa, Hidayet ve Rahmettir.

Kur'ân, yalnızca insanların ölüm ötesi hayatlarını ilgilendiren hususları açıklayan, ibadetler hakkında bilgi veren ve Yaratıcı'nın birliği ve varlığını ortaya koyan delilleri değil, aynı zamanda o, insanların dünyadaki mutluluklarını temin hususunda da yol gösterendir. Kur'ân, insanlar için güzel bir nasihatçı, yol gösterici ve kalplerin şifa kaynağıdır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.), bir doktor, doktorun elindeki reçete de Kur'ân'dır. Bu husus, Yüce Beyan'da şöyle ifade edilir:

"Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi."(Yûnus, 10/57)

Kur'ân, bu âyette insanlara dört merhaledeki müdahalesini ifade etmektedir. Öncelikle, insanların maddi-manevî bünyelerine zarar verecek olan bazı zararlı unsurlara karşı uyarı yapılıyor, belki bu anlamda bazı sınırlamalar koyuluyor ve böylece ilk müdahale yapılmış oluyor. İşte bu durum, âyette "mev'iza" (öğüt) olarak belirtiliyor. Bu merhaleden sonra şifaya ulaştırmaya geçiliyor. Bu da, doktorun hastasına, hastalığa sebep olan bozuk şeyleri içerisinden atacak ilaçları içirmesine benzemektedir. Kur'ân da, insanlara sakıncalı şeyleri yasaklamakla onları tertemiz hale getiriyor ve bu durumu kazanmaları için de insanların bazı gayretlerde bulunmasını tavsiye ediyor. Nitekim şu âyet, bu husus için verilecek pek çok misalden yalnızca birisidir:

"Allah, adaleti, hattâ adaletten de fazla olarak ihsanı (en güzel davranışı), muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir." (Nahl, 16/90)

İnsanlar, tavsiye edilen emir ve yasakları tam anlamıyla yerine getirince de dertlerden kurtulur, gönüller güven ve emniyete ulaşır ve neticede Yüce Yaratıcının:

"Ey gönül huzuruna ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine! Sen de katıl has kullarım içine, gir cennetime!"(Fecr, 89/)

beyanındaki sırrı yakalamış olur. Bu sırla da İlahî rahmeti yakalar ki, âyetin sonunda belirtilen "Kur'ân'nın rahmet olması" ifadesi buna işaret etmektedir.

- Kur’ân, Rehberdir.

Kur'ân, bütün insanlık için rehberdir. İnsan ne kadar ilerlerse ilerlesin, maddî olarak hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın, Kur'ân'ın ona gösterdiği prensiplerden asla müstağni kalması düşünülemez. Bu hidayet, toplumun sadece belirli bir kısmını değil, herkesi ilgilendiren, her seviyedeki insanın muhtaç olduğu, ilerlemiş medeniyetlerin de sonsuza dek yükselmesinin teminatı olarak inmiş bir hidayettir. Bu hidayetle insan, dünyada öğrenmesi gerekli şeyleri öğrenecek, bununla birlikte asıl maksadı da unutmayacaktır.

Kur'ân'ın rehber olması Kudsî beyanda üzerinde önemle durulan bir meseledir. Mealini vereceğimiz şu iki âyet de bu durumu ifade etmektedir:

"İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere." (Bakara, 2/2)

"De ki: "O iman edenler için hidayet ve şifadır."(Fussilet, 41/44)

- Kur'an, En Doğru Yola İletir

Kur'ân, insanları yolların en doğrusuna götürür. Gerek insanların kendileriyle olan münasebetlerinde, gerek insanların birbirleriyle olan münasebetlerinde ve gerekse devletlerarası münasebetlerde Kur'ân, en ideal ve mükemmel yolu gösterir. Çünkü Kur'ân, "Alîm" (her şeyi en ince detaylarına kadar bilen) ve "Habîr" (her şeyden haberdar olan) sıfatlarına sahip Allah'ın kelâmıdır. İnsanların ortaya koyduğu, beşerî duygu ve düşüncenin içerisinde bulunduğu her şeyde bir eksikliğin olması en tabiîdir. Bu, insan olmanın gereğidir. İnsanlığın, her dönemde yeni arayışlara girmesi de bunun en güzel bir göstergesidir. İşte bu anlamda Kur'ân, yolların en sağlamını, prensiplerin en uygununu ve içinde hiçbir eksikliğin olmadığı hükümleri ihtiva etme özelliğini tam ve eksiksiz olarak taşıyan biricik İlâhi Kitap'tır. Onun bu yönü şöyle ifade edilmiştir:

"Gerçekten bu Kur'ân, insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir" (İsrâ, 17/9)

- Kur’ân Okunan Yere Melekler, Rahmet ve Sekîne İner

İlâhî kelâm, öyle büyük bir te'sire sahiptir ki, okunmasıyla sadece insanlar değil, melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelir, okunan yer bir rahmet ve sekînet (huzur-güven) ortamına döner. Bütün toplumun Kur'ân'la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve güvene, meleklerin korumasına lâyık bir kıvama gelmiş demektir. Hz. Peygamber (s.a.s), bu hususu şöyle ifade buyurur:

"Bir topluluk Kur'ân'ı okuyup, onu aralarında müzakere etmek üzere Allah'ın evlerinden birinde bir araya toplandıklarında, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah'ın rahmeti bürür. Melekler de onları kanatlarıyla sararlar. Allah Teâlâ da, onları huzurunda bulunan yüce topluluğa (meleklere) anar." (Ebu Davud, Salât, ; Müslim, Zikir, 38)

Hz. Peygamberin yukarıda anlattığı durum, sahabeden Üseyd ibn Hudayr tarafından da bizzat yaşanmıştır. Bu husustaki rivayet şöyledir: Hz. Üseyd, geceleyin (hurma harmanında iken) Kur'ân'dan Bakara sûresini okuyordu. Hemen yakınında ise atı bağlıydı. Birden bire atı şahlandı. Bunun üzerine Kur'ân okumaya ara verdi. At da sakinleşti. Üseyd tekrar okumaya başlayınca, at tekrar şahlandı. Üseyd yine okumaya ara verince at yine sakinleşti. Biraz sonra yeniden okumaya başlayınca at yeniden şahlandı. Oğlu Yahya ata yakın bir yerdeydi. Ona bir zarar vermemesi için atın yanından uzaklaştırmaya gitti. Başını semaya doğru kaldırınca bir de ne görsün! Gökte şemsiye gibi bir şey ve içerisinde kandilimsi nesneler var. Sabahleyin hemen Resûlullah'ın yanına gelerek başından geçenleri anlattı. Hz. Peygamber de kendisine şöyle dedi:

"O gördüklerin neydi bilir misin?" O da, "Hayır" cevabını verdi. Bunun üzerine:

"Onlar meleklerdi. Senin sesine gelmişlerdi. Şayet sen okumaya devam etseydin, onlar seni sabaha kadar dinleyeceklerdi. Öyle ki, sabahleyin herkes onları seyredebilecekti ve onlar halktan gizlenmeyecekti." buyurdu. (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 11; Müslim, Müsafirûn, 40) Başka bir rivayette ise, Kur'ân okunurken inen şeyin "sekîne" olduğu belirtilir. (a.y.)

- En Kıymetli Hâne

Kur'ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere sevinç verir. Gam ve tasalarını dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan ve okunan yerlerden kaçmasını sağlar. Cinnî ve insi şeytanlara karşı onları korur. Allah Resûlü Kur'ân'ın bu yönünü şu benzetmeyle anlatır:

"Kur'ân okunan evin hayrı artar; oturanları sıkmaz. Böyle evlere melekler toplanır, şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur'ân okunmayan ev oturanlara dar gelir; böyle evlerin hayır ve bereketi az olur; melekler uzaklaşır; şeytanlar üşüşür. İçinde Kur'ân okunan, anlam ve yorumuyla meşgul olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi, sema ehli için aydınlatılır." (Darimî, Sünen, II/; Heysemî, Mecma'üz-Zevaid, VII/)

- Görev Vermede Tercih Sebebi

Kur'ân'ı okuyan ve içindekileri yaşayan kimseler, insanların hak ve hukûkuna riâyet etme, kendi görev ve sorumluluklarını muhakkak yerine getirme, hüküm ve davranışlarında adaletten ayrılmama gibi çok önemli hasletlere sahip olacaklarından dolayı Hz. Peygamber birtakım görevlendirmeler yapacağı zaman bu hususu bir ölçü olarak kabul etmiş ve böylelikle Kur'ân'ı bilmeye dikkatleri çekmiştir.

Bu konuyla ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Meselâ, imamlık gibi son derece önemli bir görevde, Kur'ân'ı en çok bilenin tercih edilmesini tavsiye buyurmuş, (Müslim, Mesacid, ; Tirmizî, Salât, 60) Allah Resûlü'nün Yemen'e gönderdiği heyetin başına yaşça en küçük olmasına rağmen Kur'ân'ı iyi bilen birini başkan seçmiş (Heysemî, VII/) ve değişik görevlendirmelerde aynı yolu takip etmiştir. (İ. Hacer el-Askalânî, Metalibü'l-Âliye, II/) Bütün bu uygulamalar, Kur'ân okumanın ve incelikleriyle onu bilmenin önemini gösteren hususlardır.

- Kur'ân'ı İyi Bilenin Mezarda Ön Tarafa Konulması

Kur'ân'ın okunma, anlaşılma ve yaşanması o kadar önemlidir ki, defnedilirken dahi bu hususa dikkat edilmiş, kim daha çok Kur'ân biliyorsa ön tarafa o konmuştur. Uhud'daki bu uygulamasıyla Resûlullah, Kur'ân'ın önemine dikkatleri çekmiş ve Kur'ân'a gösterilmesi gereken ihtimamın hangi boyutlara kadar varacağına işaret buyurmuştur.

Buraya kadar olan kısımda Kur'ân okuma ve bilmenin dünyada insanlara sağladığı faydalar ve üstünlükler üzerinde duruldu. Bundan sonraki bölümde ise, âhiretteki faydaları üzerinde durulacaktır.

B. KUR'ÂN OKUMANIN ÂHİRETTE KAZANDIRDIKLARI

- En Hayırlı Kişi

İnsanlara göre üstünlük ölçüleri farklıdır. Kimine göre zenginlik, kimine göre soy-sop, kimine göre ırk, kimine göre makam-mevki vs.. Ancak Cenab-ı Allah'a (c.c.) göre hayırlı ve üstün olma, Kur'ân'ı öğrenme ve öğretme meselesine bağlanmıştır. Bu önemlidir, çünkü Kur'ân okunup anlaşılmadan üstün olmanın yolları bilinemez, hayırlı olmaya götüren ve hayırlı olmayı engelleyen hususlar tespit edilemez. Bu meselelerin aynı zamanda başkalarına aktarılması da istenmiştir ki, iyiler ve iyilikler çoğalsın, kötüler ve kötülükler Kur'ân'ın altın ikliminde yok olup gitsinler. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a.s), şu vecîz ifadeleriyle anlatmaktadır:

"Sizin en hayırlınız, Kur'ân'ı öğrenen ve öğretendir." (Buharî, Fedailü'l-Kur’ân, 21; Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 15)

Kur'ân-ı Kerim:

"Şunu unutmayın ki, Allah'ın nazarında en üstün olanınız, içinizden takvada (Allah'ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olanınızdır"(Hucurât, 49/13)

beyanıyla, Allah katında insanların değer kazanma ölçüsünü bildirmiştir. Belirtilen bu takva sahibi olma hususu ise, ancak Kur'ân'ı okuma ve anlamadan geçer. Demek ki bu okuma ve anlama işi yapıldığında takva yakalanılıyor, takvayla da insan en hayırlılar kervanına katılmış oluyor.

- Kıyâmette Şefâat

En küçük bir iyiliği dahi karşılıksız bırakmayan Cenab-ı Hak (c.c.), insanın bu dünyada değer verip meşgul olduğu Kur'ân'ı, kişinin ona sahip çıkması ve onunla samimi bir alâka kurması oranında insana şefaatçi yapar. Bununla insan, belki de en muhtaç olduğu bâdirelerden kolaylıkla kurtulmuş olur. Hz. Peygamber'in bu hususla ilgili beyanları oldukça dikkat çekicidir. O (s.a.s.), şöyle buyurur:

"Kişi kabrinden kalkınca Kur'ân, o kimseyi, rengi değişmiş ve zayıflamış bir halde karşılar ve: 'Beni tanıyor musun?' der. O da: 'Hayır' cevabını verir. O zaman: 'Ben senin arkadaşın olan ve seni şiddetli sıcaklarda susuz, geceleri uykusuz bırakan Kur'ân'ım' der. Sonra o şahsa vakar tacı, anne-babasına da iki değerli elbise giydirilir. Anne-baba bunun sebebini sorunca, çocuklarının Kur'ân'la olan meşguliyeti gösterilir."(İbn Mace, "Edeb", Darimî, Sünen, 2/)

Diğer bir hadislerinde de Allah Resûlü şöyle buyurmuşlardır:

"Kur'ân okuyun! Zira Kur'ân, kıyamet günü okuyana şefaatçi olarak gelir." (Müslim, Müsafirûn, )

- Kıyâmette Nûr

Kur'ân'ın isimlerinden birisi de "Nûr"dur. Nurun anlamlarından biri de, etrafı aydınlatan ve görmeye yardım eden ışıktır. (İbn Faris, Mu'cem Mekâyis Fi'l-Luğa, ; Rağıb, Müfredât, ) Kur'ân, insana maddi-manevî bir ışıktır. Ona yol gösteren bir lambadır. Bu dünyada içinden çıkamayacağı konularda bir rehberdir. Nitekim;

"Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir delil geldi, size açık bir Nûr indirdik." (Nisâ, 4/)

âyeti de bunu vurgulamaktadır.

Kur'ân'ın aydınlatması ve insana yol göstermesi sadece bu dünya ile sınırlı olmayıp, âhirette de devam edecektir. Hz. Peygamber (s.a.s.), Kur'ân'ın ahirette insanlara bir Nûr olarak gelmesini şöyle ifade buyurmuştur:

"Her kim Allah'ın kitabından bir âyet öğrenirse, o öğrendiği kıyâmet günü kendisine bir nur olacaktır." (Darimî, 2/)

- Kur'ân'la Yükselme

Kur'ân-ı Kerim'de Cennet'ten bahsedilirken, her zaman tek bir cennetten bahsedilmez. Özellikle Cennet'in farklı derece ve mertebelerine vurgu için çoğul sıygasıyla "cennât" (cennetler) olarak ifade edilir. Yani nasıl dünyada insanlar sahip oldukları imkânlar açısından aynı seviyede değillerse, ahirette de bunun benzeri olacaktır. Burada yaptıkları işler, kazandıkları sevaplar ölçüsünde orada farklı bir konum, farklı bir mertebe kazanmış olacaklardır. Kur'ân'a sahip çıkma, onu okuma, anlama ve yaşama ölçüsünde Cennet'teki makam ve dereceler de farklılaşacaktır. Resûlullah (s.a.s), Kur'ân'ın insana kazandıracağı bu yönü şöyle ifade buyurmuşlardır:

"Kur'ân'ı okuyup ona sahip çıkan kimseye (âhirette):'Oku ve (Cennet'in derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zira makamın, okuduğun en son âyetin seviyesindedir.' denir." (Ebu Davud, Vitr, 20; Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 18)

- Bitmeyen Ticaret

Kur'ân'a sahip çıkıp onu vird haline getiren ve onunla amel eden kimseler anlatılırken, onların, batması, tükenmesi ve iflası mümkün olmayan bir ticaret kazancına sahip oldukları ifade edilir. Tükenmeyen zengin bir ticaret nitelemesinde bulunma, verenin, her şeyin sahibi ve mâliki Allah (c.c.) olmasındandır. Bu husus, Kur'ân'da şöyle belirtilmektedir:

"Allah'ın Kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasip ettiğimiz imkânlardan gizli ve âşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar." (Fâtır, 35/29)

- Zorlanana İki Sevap

Kur'ân, İlâhi bir hazinedir. O, her yönüyle bir hayır deryasıdır. Şânına yaraşır bir şekilde okunduğunda, meleklere denk bir makama ulaşılır. Tam manâsıyla eda edilemediği, okunmasında veyahut da öğrenilmesinde zorlanıldığında ise verilen derece iki katıdır. Özellikle yeni başlayanlar veya belli bir yaştan sonra okumaya başlayıp zorlananlar için Allah Resûlü'nün bu husustaki müjdesi şöyledir:

"Kur'ân-ı Kerim'i maharetle okuyan bir insan, Kirâmen Kâtibin melekleri seviyesinde olur. Onu o seviyede beceremeyen fakat halis bir niyet ile okumağa çalışan, okurken de kem küm edip dili dolaşan ve Kur'ân'ı okumak ona zor geldiği halde okuyan insana da iki sevap vardır."(Buharî, Tevnid, 52; Müslim, Müsafirûn, )

- Her Harfine On Sevap

Rahmeti sonsuz Yüce Yaratıcı (c.c.), insanlara verdiği sayısız nimetler yanında, ayrıca yaptıkları iyi işlere de kat kat sevap ve mükâfat vermektedir. Kötülükler bir misliyle karşılık gördüğü halde, iyiliklerin karşılığı on, yüz veya daha fazla katını bulabilmektedir. Nitekim;

"Kim Allah'a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez."(En'âm, 6/)

âyeti bu gerçeği ifade etmektedir. Şüphesiz ki işlerin en hayırlısı ve değerlisi, Cenab-ı Hakk'ın Kelâm sıfatından gelen Kur'ân-ı Kerim'in okunup anlaşılması ve yaşanmasıdır. Onun her bir cümlesi, kelimesi, hattâ harfi Allah Teâla katında ayrı bir kıymeti haizdir ve karşılığı en üst seviyeden verilecektir. Bu hususu Allah Resûlü şu açık beyanlarıyla ifade etmişlerdir:

"Kur'ân-ı Kerim'den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir. Ben "Elif lâm Mîm" bir harf demiyorum. Aksine "Elif" bir harf, "Lâm" bir harf, "Mîm" de bir harftir." (Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 16)

C. KUR'ÂN'DAN UZAKLAŞMANIN SONU

- Kıyâmette Pişmanlık ve Hz. Peygamber'in Şikâyeti

İnsanın dünyaya gelişi bir defadır. Öldükten sonra yeniden dünyaya dönüş imkânsızdır. Dünyada iken gerekli hazırlıkları yapmayan insanlar, ölümle karşılaştıklarında büyük bir pişmanlık içerisinde bulunacak ve Cenab-ı Hakk'tan yeniden dünyaya döndürülmeyi talep edeceklerdir. Ancak bu talepleri kabul edilmeyecektir.

"Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman:

"'Ya Rabbi, ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zâyi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım.'der. Hayır hayır, bu, onun söylediği manâsız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde artık diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır." (Mü'minûn, 23/)

Başka bir âyette de insanın, Kur'ân'dan uzaklaşmaya vesile oldukları için bazı kimselerin arkadaşlığından pişmanlık duyacağı belirtilmektedir:

"O gün zâlim, parmaklarını ısırır, 'Eyvah'! der, keşke o Peygamber'le birlikte bir yol tutaydım. Eyvah! Keşke falanı dost edinmeyeydim! Vallahi bana gelen Zikir'den beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da yüzüstü, yalnız bırakır." (Furkân, 25/)

Resûlullah da (s.a.s.) ümmetinin Kur'ân'dan uzaklaşmalarını, onunla olan bağlarını koparmalarını ve ona gerekli ilgiyi göstermeyişlerini Cenab-ı Hakk'ka şikayet edecektir:

"O gün Peygamber: 'Ya Rabbi, halkım bu Kur'ân'ı terkedip ondan uzaklaştılar!' der." (Furkân, 25/30)

Âyette "mehcûr" ifadesiyle ilgili şu anlamlar muhtemeldir: Mehcur, terkedip uzak durmak, onunla amel etmemektir. Zira bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

"Kim Kur'ân'ı öğrenir ve kendisine ilgi duymaksızın ve içindekileri tefekkür etmeksizin onu bir mushaf olarak başucuna asarsa, kıyâmet günü o Kur'ân onun yakasına yapışır ve: 'Ey Âlemlerin Rabbi, bu kulun beni mehcûr (terkedilmiş-unutulmuş) kıldı. Benimle onun arasında bugün hükmü sen ver.' der."(Kurtubî, el-Cami' li Ahkâmi'l-Kur'ân, 13/27)

Mehcûrun diğer anlamı ise; "Kur'ân hakkında saçma sapan konuştular, evvelkilerin uydurma masalları dediler."demektir. Resûlullah'ın (s.a.s) bu şekilde şikayetinden bahsetmesi büyük bir uyarı anlamına gelir. (Râzî, Fahruddin, Mefâtîhu'l-Gayb, 24/67).

- Unutmanın Büyük Vebal Olması

İslam'a göreiyi bir işi bir defa fazlaca yapmaktansa, onu hayatın bütün zamanlarına yayıp az da olsa sürekli yapmak (Buharî, Rikak, 18) daha faziletlidir. Teneffüs ettiğimiz hava, içtiğimiz su, yediğimiz yemek nasıl sürekli olan bir ihtiyaçtan kaynaklanıyorsa, manevi hayatımızın havası, suyu ve gıdası olan Kur'ân'ın hayat boyu okunması ve yaşanması da zaruri bir ihtiyaçtır. Dolayısıyla Kur'ân'ı öğrenip okuduktan sonra bir kenara koyup unutmak, içindekilerden ilgiyi kesmek veya ona sırt çevirmek, büyük bir günah olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu konuda Hz. Peygamber'den (s.a.s) rivayet edilen hadisler oldukça ağır ifadeler taşımaktadır. Resûlullah (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır:

"Ümmetime verilen ücretler bana arzedildi. Bunlar arasında bir kimsenin mescidden kaldırıp attığı bir çöp için verilmiş olanı da vardı. Keza ümmetimin işlediği günahlar da bana arzedildi. Bunlar arasında, bir kimsenin İlahî bir lütuf olarak öğrenip de sonradan unuttuğu bir sûre veya âyet sebebiyle kazandığı günahtan daha büyüğünü görmedim."(Ebu Davud, Salât, 16; Tirmizî, Sevabü'l-Kur’ân, 19)

Diğer bir rivayette ise şöyle buyurmuştur:

"Kur'ân-ı Kerim'i okuyan kimse sonradan (terkeder veya okumayı) unutursa, kıyâmet günü cüzzamlı olarak Allah'a kavuşur."(Ebu Davud, Vitr, 21)

Burada özellikle "cüzzam"lı ifadesinin kullanılması manidardır. Zira cüzzam hastalığında kulaklar, burun içi, önkol bölgeleri ve apış aralarında şişlikler olur. Yüz şişer, gözler göz çukurlarına kaçar. Dil, gırtlak ve boğazda yaralar oluşur. Bu yaralardan sonra aynı yerlerde sert kabuklar meydana gelir ve bu organların şekilleri değişir. Vücut ve kalçalarda erimeler görülür. Vücut derisi hissizleşir ve soluklaşır. Şiddetli çürümeler ve yaralar ortaya çıkar. El ve ayaklarda kangrenleşmeler başlar. (Saygılı, Sefa, Aile Sağlığı Ansiklopedisi, 1/). Bunu, "Cüzzam hastalığında insanın kendi derdine düşüp, organlarını kaybettiğinden konuşamaması, derdini dile getirememesi gibi, Kur'ân'ı unutan kimse de, Allah karşısında konuşamayacak, kusurlarını affettiremeyecek ve mazeret beyanında bulunamayacaktır." şeklinde anlamak mümkündür.

- Kur'ân'ın Kıyamet'te Şikayetçi ve Aleyhte Delil Olması

Kıyâmet günü bir adam getirilir. Kur'ân, bu insanın karşısına bir insan kılığında çıkar. Getirilen bu adam, Kur'ân'ın farzlarını zayi etmiş, yasaklarımı çiğnemiş, yap dediklerini yapmamış, yapma dediklerini yapmış biridir. Kur'ân, bu kişiyi Allah'a şöyle şikayet eder: "Ya Rabbi, benim âyetlerimi ne kötü ezberledi, sınırlarımı çiğnedi, farzlarımı yapmadı, bana uymayı terketti, günah saydığım şeyleri işledi." Kur'ân, ortaya deliller koyarak davasını sürdürür. Bunun üzerine Yüce Allah: "Al bu adamı, ne hali varsa görsün." buyurur. Kur’ân, onu elinden yakalar ve yüzüstü Cehennem'e atıncaya kadar peşini bırakmaz. (Heysemî, 7/)

Başka rivayetlerde de, Kur'ân'ın kıyamet gününde insanların leh ve aleyhlerinde delil olacağı belirtilmiştir. (Müslim, Taharet, 1; Tirmizî, Deavât, 85)

- Emanete Hıyânet Cezası

İnsana verilen ve kendisine ait olmayan her şey emanet hükmündedir. El, ayak, akıl, evlât, mal vs. bu emanetlerden yalnızca bazılarıdır. Bu emanetleri insana veren Zât, vakti geldiğinde bunları teslim edilen kişilerden geri alacak ve tam olarak geri iade edemeyen veya bunlara gereği gibi ihtimam göstermeyen kişilerden de hesap soracaktır. Emanete sahip çıkma İslâm'da o kadar önem arzetmektedir ki, Hz. Peygamber münafıkların özelliklerini sayarken, bunlardan birinin de "emanete hıyanet" olduğunu ifade buyurmuşlardır. (Buharî, İman, 24; Müslim, İman, ) Bu anlamda insanlara verilen emanetlere baktığımızda, bunların başında Yüce Kur'ân gelmektedir. Sahiplenilmesi, okunması, anlaşılması ve yaşanması için insana emanet olarak verilen Kur'ân'la ilgili olarak, günü geldiğinde gönderilen kimselerden hakkıyla sahip çıkılıp-çıkılmadığı noktasında hesap sorulacaktır. Sahip çıkmayanlar, hıyanetle cezalandırılacaktır.

- Sıkıntılı Bir Hayat ve Âhiret'te Kör Olarak Haşrolma

Allah'ın dininden yüz çeviren, Kur'ân'a sırt çeviren ve onunla amel etmeyi terkedenler, maddî-mânevî sıkıntılar içinde bocalayıp durdukları gibi, Mahşer Günü'nde de kör olarak haşrolacaklardır. Bu durum, Kur'ân-ı Kerim'de şöyle beyan edilir:

"Ama kim Benim zikrimden yüz çevirirse, Kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse, ona dar bir geçim vardır ve Biz onu kıyâmet günü kör olarak diriltir, duruşmaya getiririz. 'Ya Rabbi', der, 'ben gözleri gören biri olduğum halde neden beni kör olarak haşrettin?' Buyurur ki: 'Bu böyledir. Nasıl âyetlerimiz sana geldiğinde sen onları unuttuysan, bu gün de sen öyle unutulur, bir kenara atılırsın.' İşte inkârda ve günahta hadlerini aşanları ve Rabbilerinin âyetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız. Ahiret azabı ise, elbette daha şiddetli ve daha devamlı olacaktır."(Tâhâ, 20/)

Âyette geçen "maîşeten dankâ", sıkıntılı hayat demektir. Müfessirler, bu hayatın dünya veya kabirde olabileceğini söylemişlerdir. Dünyada olması şöyle yorumlanmıştır: Allah Teâlâ ile bağını koparan, O'nun engin rahmetiyle ilgisini kesen kimsenin hayatı ne kadar bolluk ve eğlence içerisinde geçerse geçsin, sıkıntılarla doludur ve darlıktır. Her şeyden önce, Allah'a bağlanıp O'na güvenini yitirmenin sıkıntısını çeker. Kararsızlıkların, kuşkuların ve dengesizliklerin girdabındadır. Elindeki şeylere büyük bir hırsla sarılır. Onları kaybetmekten endişe duyar. Arzu ve heveslerin arkasında koşar, kaybettiği her şeye yanarak ve tutuşarak sıkıntıya düşer. Ve bir kalp ancak Allah'ın huzurunda güven duyar, huzur bulur. Şüphesiz ki imanın verdiği huzur, insan hayatını kat kat uzatır, genişletir, rahatlatır, derinleştirir, engin hale getirir. İmandan mahrumiyet ise, öyle bir bahtsızlıktır ki, yeryüzünde hiçbir ihtiyaç ve mahrumiyet ona denk olamaz. (Seyyid Kutub, Fî Zılâli'l-Kur’ân, IV/) Kur'ân'dan uzak olan, dünyaya düşkün olduğu ve devamlı olarak daha fazlasını istediği için, onun hayatı dar ve sıkıntılı, geleceği karanlıktır.

Bu sıkıntılı hayatın kabirde olması ise, kabir azabı olarak yorumlanmıştır. Zira Allah Resûlü (s.a.s.), bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Kabir azabı kâfirleredir. O, hayatım elinde olan Zat'a, Allah'a yemin ederim ki, şunu iyi biliniz: Kâfire kabirde 99 ejderha musallat edilir." (Tirmizî, Kıyame, 26; Müsned, III/38)

Kur'ân'dan uzaklaşanların kıyâmet günü kör olarak haşredilmeleri ise, dünyada yaptıkları fiillerin cinsiyle cezalandırılmaları demektir. Onlar nasıl dünyada iken Kur'ân'ı tanımazlıktan geldiler, onun âyetlerine gözlerini kapadılar, gerçekleri görmediler ise, Cenab-ı Hak da âhirette onlara Cennet'e giden yolları göstermeyecek ve onları kurtuluş delillerinden mahrum bırakacaktır. Nitekim başka bir âyette bu durum şöyle tasvir edilir:

"Allah kimi doğru yola iletirse, işte odur doğru yolda olan; kimi de şaşırtırsa, artık Allah'tan başka ona hâmi ve yardımcı bulamazsın. Kıyâmet günü onları kör, sağır ve dilsiz olarak yüzükoyun haşrederiz. Onların varacakları yer Cehennem'dir. Onun ateşi zayıfladıkça, onlara çılgın alevi artırırız."(İsrâ, 17/97)

- En Değersiz Kişi

Mekânların değeri, o mekânlarda varolan varlıkların derecesine göre kıymet kazanır.Öyle mekânlar vardır ki, o mekânlara kıymet kazandıran varlıklar oradan ayrıldıklarında, oralar hiçbir anlam ifade etmez ve normal bir yer haline gelir. Ancak o değerler yeniden oraya avdet edince, oralar yeniden kıymet kazanır, canlanır ve herkesin nazarında kudsî bir konuma yükselir. Herhalde "Şerefü'l-mekân bi'l-mekîn" (yerlerin kıymeti orada iskan edenlere göredir) darb-ı meseli de bunu ifade etmektedir.

İnsanlara Cenab-ı Hak nazarında değer kazandıran şeyler vardır. İnsan bunlara sahip olduğu ölçüde Yaratıcısının nazarında kıymet kazanır. Bu anlamda insana değer kazandıran şeylerin başında Kur'ân gelir. Kur'ân'la hemhâl olan, onu okuyan ve yaşayanlar, hiçbir gücün kazandıramayacağı makama ulaşırlar. Onu okumayan, anlamayan ve ondan uzaklaşanlar ise, karanlıklarda kalmaya aday konuma gelmişler demektir. İnsanları aydınlık iklimlere ulaştıran Kur'ân'ın nûrundan mahrum gönüller, maddeten doysalar ve rahat olsalar da, kalpleri her zaman endişeli, gelecekleri karanlık ve tatminsizdir. Kur'ân:

"İyi bilin ki gönüller, ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."(Ra'd, 13/28)

ifadesiyle bu hususa dikkatleri çekmektedir.

Allah Resûlü (s.a.s), Kur'ân'la ilgisi olmayan, ondan az da olsa bir bölüm bilmeyen kimseleri şu manidar sözleriyle bildirmiştir:

"Kur'ân, Allah'ın, (insanlara ikram ettiği İlâhî bir) sofrasıdır. Gücünüz yettiğince ondan almağa çalışın. Şüphesiz ben, içinde Allah'ın Kitabı'ndan bir şey bulunmayan bir evden daha küçüğünü (sıkıcısını) bilmiyorum. Allah'ın Kitabı'ndan içinde bir şey bulunmayan kalp de, içinde kimsenin oturmadığı harabe bir ev gibidir."(Darimî, II/)

Başka bir hadislerinde de: "İçinde Kur'ân'dan bir şey olmayan kişi, harap bir eve benzer." (Tirmizî, Fedailü'l-Kur’ân, 18) buyurmuşlardır.

Söz söyleme yönüyle oldukça belîğ olan Resûlullah (s.a.s), şüphesiz bu benzetmeyle önemli bir hususa dikkatleri çekmiştir. Yani içinde kimsenin oturmadığı, yıllarca terkedilen ve hiçbir güvenliğin olmadığı vîrâne yapılar, nasıl her türlü tehlikeye karşı açık, hırsızların, sarhoşların ve kaçakların mekânları ise, içinde Kur'ân'ın olmadığı kalpler de böyle harâbe mekânlar gibidir. Bu gibi kimseler emniyetten mahrum, huzurdan uzak, her ân bir endişe içerisinde ve mutsuzdurlar.

NETİCE

Netice itibariyle, Yüce Yaratıcı'nın rahmet vesilesi olarak gönderdiği İlâhî Kelâm, okumamız ve anlamamız gerekli olan bir konuma sahiptir. O, hem dünya hem de âhiretimiz açısından kurtuluş vesilemizdir. Dünyada bizler için önemli bir nasihat, dertlerimize şifa, hidayet kaynağı ve rahmettir. İnsanlığın dertlerine reçete olup, onları en doğru yola iletir.

Kur'ân'ın okunduğu yeri melekler ziyaret eder ve orada huzur olur. Kur'ân'ın okunup anlaşılması, Allah katında insanlara üstünlük kazandırır.

Kur'ân, kabirde bir nûr olur. Zorlanarak öğrenip okuyanın mükâfatı iki kat verilir. Okunan her harfi için, en az on sevap vardır. Kur'ân'dan uzaklaşılınca, o, âhirette uzaklaşanlardan şikayetçi olur. Onu unutma büyük bir vebal olup, emanete sahip çıkmama anlamına gelir.

Kur'ân,insana ve topluma huzur ve güven getirir.

İlave bilgi için tıklayınız: 

- Kur'an okumanın ve ezberlemenin sevaplığı ile ilgili ayet ve hadisler hakkında bilgi verir misiniz?..

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Kuranı Kerimi güzel okumanın önemi nedir?

İçindekiler:

  1. Kuranı Kerimi güzel okumanın önemi nedir?
  2. Kuranı Kerimi okumak neden önemlidir?
  3. Kuranı Kerimi Yüzünden okumak neden yeterli değildir?
  4. Kuran okumak farz mı sünnet mi?
  5. Kuranı Kerimi ezberlemek farz mı?
  6. Kuran ı Kerim dinlemek farz mıdır?
  7. Tv&#;den kuran dinlemek sevap mı?
  8. Telefondan abdestsiz Kuran dinlenir mi?
  9. Başı açık kuran dinlenir mi?
  10. Yasin Suresi yatarak okunur mu?

Kuranı Kerimi güzel okumanın önemi nedir?

Kur'an-ı Kerim'i doğru ve güzel okumak önemlidir çünkü: Kur'an-ı Kerim Allah'ın sözleridir. Kur'an-ı Kerim bize nasıl davranmamız gerektiğini öğretir. Kur'an-ı Kerim bir Müslüman'ın vazgeçilmez kaynağıdır. Kur'an-ı Kerim düzgünce okunduğu zaman Allah'ın sözlerine saygı gösteririz.

Kuranı Kerimi okumak neden önemlidir?

Kur'ân okumak hadislerden ve İslam alimlerinden anlaşıldığı üzere ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü okunan her bir Kur'ân harfinin sevabı diğer günlere göre kat kat artmaktadır. “Kur'ân ayı” olarak isimlendirdiğimiz Ramazan ayında zirveye ulaşmakta ve Kadir Gecesinde otuz bine çıkmaktadır.

Kuranı Kerimi Yüzünden okumak neden yeterli değildir?

Cevap: Kuran'ı sadece yüzünden okumak Arapça halini okumak demektir. Bu tek başına yeterli değildir çünkü Kuran'ı okumanın amacı onu anlamak ve hayatımızı ona göre şekillendirmektir. Eğer dili bilmiyorsak, Arapça Kuran okuduğumuzda onu tam anlamıyla anlayamaz ve öğrenemeyiz.

Kuran okumak farz mı sünnet mi?

Evet, bu cümle, okunan ve dinlenen Kur'ân'ı hüküm olarak değerlendirme açısından doğru bir cümledir. Yani bir mecliste Kur'ân okunuyor ve dinleniyorsa bu okuyan için sünnet, dinleyen için farz hükmündedir. Dolayısıyla genel olarak namazda Kur'ân okumak farzdır.

Kuranı Kerimi ezberlemek farz mı?

Namazlarda Kur'ân'dan ayetler okunması farz kılınmıştır. İlk başta Kur'ân'ı koruma ancak ezberlemekle mümkündü. Sonradan yazıya geçirilmiştir.

Kuran ı Kerim dinlemek farz mıdır?

KURAN-I KERİM'İ DİNLEMENİN HÜKMÜ NEDİR? Kur'an-ı Kerim'i okumak ibadet olduğu kadar, onu dinlemek de farz-ı kifâye olarak nitelenen bir ibadettir (İbn Âbidîn, Reddü'l-muhtâr, II, ).

Tv'den kuran dinlemek sevap mı?

Hatim, Kur'an'ın başından sonuna kadar Arapça olarak okunarak bitirilmesidir. Televizyon veya cd'den okunan bir mukabeleyi takip etmek veya dinlemek sevaptır. Ancak bu durumda kişi okunan mukabeleyi sadece dinlemekle yetinirse hatim sevabı alır.

Telefondan abdestsiz Kuran dinlenir mi?

Kuranı Kerim okunduğu esnada dinlemek farzdır. Kuranı kerim okuyan birini abdestsiz olarak dinlemek te bir sakınca bulunmamaktadır.

Başı açık kuran dinlenir mi?

Uzman, başı kapalı Kuran dinlemenin adetten olduğunu ifade etti. Din İşleri Yüksek Kurulu uzmanı şöyle konuştu: ''Kuran okunurken başın kapatılması şart da, farz da değil. Başın açık olması da haram değil.

Yasin Suresi yatarak okunur mu?

Başkanlık, Kuran'da, ayaktayken, otururken ve "yanları üzerine yatarken" Allah'ı anmanın tavsiye edildiğini ve herhangi bir saygısızlık kastı olmaksızın, yatarken Kuran okumak ve dinlemekte sakınca olmadığını ifade etti.


Sual: (Mukabele okumak ve dinlemek uygun değildir. Kur'anı okuyanın ve dinleyenin anlaması şarttır. Papağan gibi okumak, fayda yerine zarar verir) diyenler oluyor. Her milletten Müslüman olanlar var. Kur’anı herkesin anlaması mümkün olmadığına göre, Arapça bilmeyenlerin Kur'an okuması günah mıdır?
CEVAP
Kur'an-ı kerimi, lisanı Arapça olanlar bile anlayamaz; hatta evliyanın ve ulemanın en büyükleri olan Eshab-ı kiram bile, âyetlerin manalarını Resulullaha sual ederdi. Bir hadis-i şerif meali:
(Kur'an-ı kerim Allahü teâlânın metin [sağlam] ipidir. Manalarının hepsi anlaşılmaz. Çok okumak ve dinlemekle eskimez.) [İbni Mace]

Kur'an-ı kerimin, çok veciz olup, bitmez tükenmez manalarının bulunduğu, bütün manaları bildirilse bile, yazmak için kâğıt ve mürekkep bulunamayacağı bizzat Kur’an-ı kerimde bildirilmektedir:
(De ki, Rabbimin [ilmini, hikmetini bildiren, hayrete düşüren] sözleri için, denizler mürekkep olsa, bir o kadar daha deniz ilave edilse, denizler tükenir, Rabbimin sözleri tükenmez.) [Kehf - Beydavi]

Demek ki, her Arapça bilen, Kur’an-ı kerimi anlayamaz. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki:
İmam-ı Ahmed bin Hanbel, Cenab-ı Hakkın, (Anlayarak da anlamayarak da Kur'an-ı kerim okuyan, benim rızama kavuşur) buyurduğunu bildirmektedir. (İhya)

İslam âlimlerinin en büyüklerinden, Hanbelî mezhebinin reisi imam-ı Ahmed hazretleri böyle buyururken, hâlâ herkesin Kur'an-ı kerimi anlayarak okuması gerektiğini söylemek ne büyük gaflettir! Nasıl olup da, (Kur'anı anlayamıyorsan ezberleme!) denebiliyor? Halbuki Kur’an-ı kerimi ezberlemek, hâfız olmak için manasını anlama şartı yoktur. Kur’an-ı kerimi hıfzetmenin sevabı çok büyüktür.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kur’an-ı kerimi okuyun ve onu ezberleyin! Allahü teâlâ içinde Kur’an-ı kerim bulunan kalbe, azab etmez.) [Şir’a Şerhi]

(Kur'an hâfızları ehl-i Cennetin arifleridir.)
[Ebu Nuaym]

(Hafızasında Kur’an-ı kerimden bir şey bulunmayan, harap bir ev gibidir.)
[Tirmizi]

(Kur'anı hıfzeden kimse ölünce, Allahü teâlâ toprağa onun etini yememesini emreder. Toprak, "Ya Rabbi, senin kelamın içinde iken ben onu nasıl yiyebilirim?" diye cevap verir.)
[Deylemi]

Elbette Kur'an hâfızlarının haramlardan kaçıp ibadetleri yapması gerekir. Aksi takdirde büyük vebal altına girmiş olurlar. Bazı kimseler de, okumasını bilmeyenin evinde Kur’an bulundurmasının uygun olmadığını söylüyorlar. Bunların sözleri de yanlıştır. Çünkü Kur’an-ı kerimi okumasını bilmese de, bereketlenmek için evinde mushaf-ı şerif bulundurmak sevaptır. (Hindiyye)

Mealler hatalıdır
Bilindiği gibi mealler değişiktir. Birbirini tutmayan yerleri çoktur. funduszeue.info funduszeue.info Yazıcı Diyanet İşleri Başkanı iken açıkladığı gibi meallerde hata olur. Hiç hata olmasa bile meale "Allah kelamı" denmez. Kur’an-ı kerimin başka dillere yapılan çevirmelerine Kur'an denmez. Bunlara, Kur’an-ı kerimin meali denir. Bunlar, mütehassıs ve halis müslümanlar tarafından hazırlanmış ise, Kur’an-ı kerimin manasını anlamak için okunabilir. Buna bir şey denmez. Ancak bunlar, Kur'an diye okunamaz. Bunları, Kur'an diye okumak sevap olmaz, günah olur. İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
(Kur’an-ı kerim tercümesini, Kur’an-ı kerim yerine okumak haramdır.) [Fetava-i fıkhiyye s. 37]

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası