Yazar Serhan Kansu, evcil hayvan dükkanından hevesle alınan daha sonra terk edilen yavru bir kaplumbağanın gerçek hikayesini kaleme aldı. ‘Sırtımdaki Okyanus’ adlı eser, büyüklere ve küçüklere hayvanseverlik ve doğa dostu olmanın yanında; aile, bağlılık, özgürlük ve sevgi gibi kavramlarla ilgili değerli mesajlar veriyor.
ÖLMEK ÜZEREYKEN TERK EDİLDİ
Günümüzde sadece kedi ve köpeklere karşı hassasiyet beslenmesi hayvanseverler tarafından eleştirilen konulardan biri. Arka planda kalan bazı hayvanlar var ki, hevesle alınıyor ve daha sonra terk ediliyor. Pet Shop’lardan hevesle alınan minik yavru kaplumbağalar biraz büyüdükleri zaman ya da hastalandıkları zaman bakılamayarak terk edilebiliyor. Serhan Kansu kitabında, hastalandıktan sonra ölmek üzereyken, ironik bir şekilde bir hediyelik eşya mağazasına terk edilen küçük kaplumbağa Gambi’nin hikayesini anlatıyor. Gambi’nin iç sesinden başına gelenleri dinlediğimiz ‘Sırtımdaki Okyanus’; Felsefe eğitimi kökenli yazar Serhan Kansu’nun hayata dair sorduğu sorularla zengin bir edebi eser olarak karşımıza çıkıyor. Kitabın çizimleri ise başarılı sanatçı Kaan Bağcı’ya ait.
Yazar:Ahmet Cemal
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN:
Sayfa Sayısı:
'Kadının duraklamış eli, yolunu sürdürecek. Alnına düşmüş iki tutam saç geriye itilecek, yatırılacak. Ve kadın, aynaya, elli uzun yılın yüzüne çizmiş olduğu haritaya baktığında, o güne kadar hiç gitmediği ülkelerin yolunu bulacak. Bir sabah yeli geceliğinin içine süzülüp bedeninin daha yeni sürülmüş topraklarına can katacak. Sonra, odanın içinde direnen yaşama inat, dışarıdan silah sesleri duyulacak. () Silah sesleri sıklaşacak. Merdivenlerden çıkanların ayak sesleri duyulacak. Adam da artık doğrulmuş olacak yatakta. Elini konsoldaki tabancaya uzatacak.'
Kıyıda Yaşamak, sevgilere ihanetlerin ödüllendirildiği bir ortamda, yaşadığı kentte sevdikleri tarafından öldürülen birinin hikayesi. Öldürülüşünü izlemektedir, kıyıdadır. Her şeyi görür. Büyük kentlerin külrengi yalnızlığı içinde, başını külrengi bir ölüm için kaldırdığında yanında kimsenin olmayacağını bilmektedir. Yine de, yaklaşan gölgelerden korkmaz; artık görünmez adamdır çünkü. Yersiz yurtsuz bir gece uçucusudur.
Ahmet Cemal: Bir Kıyıdan Dökülür Cümle Cümle Yıllar: Kıyıda yaşamak Gerçekten böylesi bir kitabı, daha doğrusu böyle bir yaşamı tanımlamaya daha uygun düşen bir başlık olabilir miydi, emin değilim. Yaşam diyorum; çünkü Ahmet Cemal hayatını ve duygularını bütün samimiyetiyle; kabına sığmayan taşkın bir sevgiyle ve var olan tüm kederleri içinde barındıran hasretli bir kederle tek tek, ilmek ilmek dokumuştur bu kitaba. Ama gelin görün ki kendisi, terk edildiği o hayatın kıyısından; sözüm ona gökyüzündeki kopkoyu yalnızlığında parlayan tertemiz bir ayın, dokunmak istediği ama asla ulaşamayacağını bildiği o engin okyanusun serin teninde, onun yakamozunda çakım çakım, hasretle yanması gibi yanacak ve umursamaz dalgalarca kıyıya vurup yitip gidecektir. Çünkü kendisi, her zaman yaşamak ile yok olmak arasındaki o ince kıyıda yalnız; ömrü boyunca hayatın bütün aşklarını, sevgilerini ve insanı insan kılan tüm güzelliklerini büyük bir hasretle buradan seyretmek zorunda kalmış, onları susuzluktan damar damar, şerha şerha yarılan toprak gibi, dilim dilim çatlayan dudaklarıyla kanarcasına içmek isterken tüm bunlardan merhametsizce mahrum bırakılıp ilençli bir ruhla kıyısına terk edilmiştir. Ve yine oradan, kıyısından, izlemek zorunda kalmıştır; kendisini sevgiden mahrum edenlerin aslında bu duyguyu hiç de yaşamayı bilmediklerini, çıkarları ve ikiyüzlülükleriyle her daim bakir kalması gereken bu temiz duyguyu umursamazca kirlettiklerini. Ve ben burada dikkatinizi bir hususa çekmek istiyorum; ben size kitabı yahut Ahmet Cemal'i tanıtmıyorum, ben size Ahmet Cemal'i 'anlatıyorum'. Çünkü bana bu kitabı öneren çok değerli dostumun da dediği gibi, Ahmet Cemal bu kitapla asla kendisini tanıtmak istemedi; o sadece kendisi anlatmak istedi, onu anlayabilelim diye. Bu yüzden siz de onu okurken kendinizi onu tanıma gayretine sokmayın. Onun hayatına, belki de pek çoğunuz için sıra dışı olan hayatına bakarak hakkında duyarsız yargılara varıp acımasız hükümlere varmayın. Onu sadece anlayın. Yaşarken anlaşılamamış olan bu güzel insan, bari bu kitabıyla bizlerce huzur bulsun. Çünkü bizler, şu dünyada yaşadığımız hayal kırıklıkları sonucunda zihnimizde kurduğumuz hülyalara, hayali ütopyalara kaçıp bir sır gibi onları yaşarken ve kimseleri bu en mahrem addettiğimiz dünyamıza alma cesareti gösteremezken; Ahmet Cemal kendi ütopyasını, kirli olduğunu bildiği halde bu dünyada yaşamaya çalışmış, kırılmak ve kirletilmek pahasına bu en temiz dünyasını insanlara sonuna kadar açma yürekliliği göstermiş ve her türlü parçalanmalarına rağmen kapılarını hiçbir zaman kapatmamıştır. Sanat açısından da ömrünü dolu dolu yaşadı Ahmet Cemal. Ortaya koyduğu eserleri ve çalışmaları sadece isimleriyle buraya yazmaya kalksam iki sayfa daha uzar bu yazı. Ve bu eserlerle ölümsüz oldu o artık. Fakat Vergilius'un kalemiyle dediği gibi ''Şimdi öğrendim, eski kitaplardaki ölümsüzlüğün adı yaşamamakmış.'' diyerek bunda da avuntu bulamadı. Çünkü o, asıl sanatın yazmakta değil, sevgiyi yaşamakta olduğunu bildi. Ve şöyle dedi: ''Bu dünyadan paranın savaşını yitirmiş, ama sanırım kendini ucuzlatmamayı başarmış biri olarak çekip gideceğim ve benim romanım, zaten son satırına kadar yaşanılarak tüketildiği için hiç yazılmayacak'' Ve son olarak yazıma; Ahmet Cemal'in bütün yalnızlıklara, bütün dışlanmışlıklara, bütün ikiyüzlülüklere ve tüm ihanetlere yaptığı, 'yaşamın kıyısından' yükselip beni ziyadesiyle etkileyen bu cümleleriyle son veriyorum. ''Rengini açıkça belli etmenin, yaşadığının ahlakını savunma yürekliliğinin bedelinin yalnızlıklarla, dışlanmışlıklarla, en temiz ilişkilere ve duygulara çamur atılmasıyla ödendiği, buna karşılık renksizliğin, hep olduğundan farklı yüzleri sergilemenin, sevgilere, dostluklara ihanetlerin ödüllendirildiği bir ortamda, yaşadığım kentte, son sevdiklerim tarafından öldürüldüğümde, cinayet mahallinde ben de vardım. Tam kıyıdaydım. Her şeyi gördüm.'' (Batuhan)
Otobiyografi yazmak her zaman riskli ve zor bir iş. Yazarın bu kitabı bir otobiyografik roman, değil elbette, ama o kadar çok kendisine ait izleri korkmadan çekinmeden sunmuşki okura, inanamıyorsunuz. Roman çok lirik bir eser, o kadar naif dokunuşları var ki hayata, sanata, ikili ilişkilere Sonuna kadar hiçbir zaman bir bütün oluşturmamış, hep paramparça akmış bir hayatın betimlenmesinden bütünlük beklemek. Gerçeklik diye adlandırdıkları bu mu? Yani örneğin bir parçalanmışlığı bir bütün oluşturan bir tasvirin yapaylığında bütünleştirmek mi? Peki ama, gerçeği gerçek kılan şey, onun hiçbir yanına benzememesi değil midir? (Yakup)
Sahi, kendimi unutalı ne kadar oldu dersin? Yok olduğumu düşüneli, aslında yok olanın zaten hiç olmayan bir şey olduğunu unutalı, ne kadar oldu? Ya da, zamanı unutalı? Her gün biraz daha giden sen, neredesin şimdi? Kimlerlesin? Duruyor mu hayallerin? Yaşamaktan yorgun düştüğün oluyor mu? Senin zamanın nasıl ilerliyor? "Kim" oldun? Bir kimligin var mı? Yoksa hâlâ tırmanıyor musun? Kendine ulaşabilme umudun var mı? Rastladın mı hiç bendeki sen'e ya da onu gördüğünü sandığın oldu mu? (sayfa, 12) Ulaşmamız gereken tek yer kendi benliğimiz olduğu halde en çok da ona uzak değil miyiz? Kendimizden kaçıp başkalarına sığınma taleplerinde bulunduğumuz vakitler en aciz olduğumuz vakitler değil mi? Yatağımızın yanı başında var olan boy aynalarına bakmadan nereye kadar kaçabilir olduğumuzu düşünmüyoruz ya da düşünmüyorum. Avare Kadın'ın bu duruma olan göndermesini eklemek istiyorum. " İşte şimdi nasılsam öyleyim! Bu akşam uzun ayna ile karşılaşmaktan, o yüzlerce defa kaçındığım, razı olduğum, kaçtığım, tekrar başlayıp yarıda bıraktığım kendi kendimle konuşmadan kurtulamıyacağım Çaresiz! Her türlü ricatın ne kadar boş olduğunu önceden duyuyorum. Bu gece gözüme uyku girmeyecek, okumaktan da zevk almayacağım.. (Avare Kadın, Colette) Her türlü ricatın boş olduğunu artık ben de önceden duymaya başlıyorum, sığındığım her yazar da bunu daha iyi anlamama yardımcı oluyor. Ahmet Cemal kendi kendisiyle yüzleşen bir insan ve bunu en özel yanlarıyla bizlere, okurlarına aktaran bir yazardır. Çocukluk travmaları, babasının üzerindeki etkileri ve annesinin kötülediği kadınlar onun bilinçaltına işleyen konulardan birkaçıdır. Annesinin sürekli olarak komşuları ile toplanıp toplanıp babasını ve babasının birlikte olduğu kadınları kötülemesi hayatında kadınlar açısından dönüm noktalarından biri oldu. "Aslında o yolculuğun başlangıç noktasında da yalnızdı. Yani bir yaşamın sınır boylarına vardığını söyleyebileceği noktadan çok ama çok önce. Yine bir kıyıda, tek başınaydı, ve çocukluğunun kıyıları hep ıssızdı. Issız ve yalnız. Bir türlü ulaşamadığı bir kadın ve bir de adam vardı. Hep bir uçurumun kenarındaydılar, ve o uçurumu geçip onlara kavuşabilmesi için hiçbir zaman önünde bir köprü kurulmadı. Kurmadılar. Onlar, çocuk henüz o ıssız kıyılara çıkmazdan önce, bir deftere attıkları iki imza ile sanki tanıkların önünde birbirlerini lanetlemişlerdi, ve o çocuk da bir anlamda soydan gelen bu lanetin yüküyle doğmuştu. Nikahları sanki bir buzdağının üstünde kıyılmıştı. Çocuk onları tanıdığında, birbirlerine öylesine sevgisizdiler. Karı ve kocaydılar Ana ve babaydılar. Dondurucu bir soğuğun ortasında boşuna sevgi beklemekte olan bir çocuğun büyükleriydiler." (Kıyıda Yaşamak, sayfa 58) İşte bu sevgisizliği, hayatında hep insanlara sevgiyi aşılamakla gidermek istedi Ahmet Cemal, bir öğrencisinin Amerika'dan ona attığı mektubunda; "siz bana insanları sevmeyi öğrettiniz hocam" demesi kadar yüce bir uğraş verdi Ahmet Cemal. Sürekli babasını kötü bir adam olarak ona tanıtan annesi ve annesinin kadın komşularının üçgeninde geçen çocukluk yılları ona hep baban gibi alkolik olma, baban gibi orospuların peşinden gitme nasihatleri verildi. Kimse ona babasını anlatmadı. Babasının neden içtiğini ve neden başka kadınlara gittiğini de, bu durumun Ahmet Cemal'e geri dönüşü ise hayatının bütün kadınlara kapalı kalışıyla oldu "Önce Asmalımescit'teki Nil Lokantası'na uğrayacağım. Şimdi babam oradadır. Onu bana kimse tanıştırmamıştı. Yalnızca anlatılanlardan biliyorum. Onunla hiç tanışmadım. Kendi kendime anlattıklarım da yalandı. Çünkü bana da anlatılmıştı. Bu gece, belki de ilk kez tanıyacağım babamı. Öldü. Hem de yıllardır ölü benim babam. Feriköy'de. Ölü, ama ne var bunda? Yine de tanışamaz mıyız? Çünkü ben bir ölüyü değil, ama babamı tanımak istiyorum. O yaşarken aramıza girenler, onu hep kötülemiş olanlar, ölümünden sonra çekildiler. Benim için, "Artık babasını istese de tanıyamaz!" diye düşünmüş olmalılar. Ne kadar büyük bir yanılgı!" (Kıyıda Yaşamak, sayfa 70) Yabancı bir lisede okurken bir gün dışarıda babasıyla buluştu Ahmet Cemal, (babası da eve hiç para bırakmaz hiçbir katkı da sağlanmazdı, çünkü babası o evi sevmiyordu ve o evdeki kadını da sevmiyordu ama oğlunu da bu ikilem içinde harcıyordu) babası ona bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sordu, o da iki kalın bir de ince defter gerekli diye söyledi. O gün ve sonraki günde de eve gelmedi babası. Üç gün sonra sabah sekizde bir köprü başında elinde bir paket içki kokar vaziyette oğlunu bekliyordu. Havanın çok soğuk olmasına rağmen oğlunun deftersiz kalmaması için geceden kalma haliyle insanların önünde oğlunu bekleyecek kadar onu seviyordu babası Ahmet Cemal hiçbir zaman paranın peşinden gitmedi, hiçbir zaman mal mülk peşinde koşmadı. Tek hazinesi duvarları örten kitaplarıydı. Kazandığı parayı ihtiyaç sahiplerine yardım ederek harcardı, insanın içindeki sevgiye inanırdı. "Ben paranın romanını hiç yazmadım. Bana hep onun acı gerceklerini yaşamak düştü. Param olduğunda, çevremde kimde olmadığını hissettiysem, gücüm oranında verdim. Hep bu ahlakla yaşadım. Şimdi ise, ileri sayılmayacak bir yaşa rağmen, artık yolun sonuna geldiğimi biliyorum. Daha yapmak istediğim belki çok şey var. Ama ben, artık çok yoruldum. Daha çok şeyler yapmamı, başladığım ve başlattığım pek çok şeyi bitirmemi bekleyen güzel insanlar var. Asıl onlara borçlu kalacağım. Beni bağışlayacaklarını umuyorum. Günlerden bir gün, beni bir sigorta hastanesinin odasında ölmeye yatırdıklarında ya da bir yerlerde yaşamını yorgunluktan kendisi noktalamış olarak bulduklarında - Colette'in dediği gibi, artık şöyle gözlerden uzak, külrengi, sessiz sedasız bir ölümü arzuluyorum- bu dünyadan paranın savaşını yitirmiş, ama sanırım kendini ucuzlatmamayı başarmış biri olarak çekip gideceğim ve benim romanım, zaten son satırına kadar yaşanılarak tüketildiği için, hiç yazılmayacak .." (Kıyıda Yaşamak, sayfa ) Bu kitabı ilk okuduğum vakit hiçbir alıntı paylaşmadım, o günkü ruh halim kimseyle bir şey paylaşmak istemiyordu ama Ahmet Cemal Lanetlenmiş Ağustosböcekleri kitabında şöyle söylüyor: "Kanımca bir şeylerin, tanıyalım ya da tanımayalım, başka insanlarda da yankılanmasını isteyebiliriz. Çünkü o yöne kayınca, çok farklı bir paylaşım gerçekleşiyor. Bir şeylerden yakınan, bir şeylerin değişmesini isteyen tek kişinin siz olmadığınızı anlıyorsunuz." Ahmet Cemal'in de onun kitaplarının da daha fazla yankılanmasını istiyorum sanırım. Çünkü o hayatını hep edebi yankılara ayırdı. Sonunda ise sessiz, kimsesiz ölmeyi isteyecek kadar yalnız olduğunu hissederek veda etmeyi istiyordu, lakin kitaplıklarımızın raflarında, her ne kadar o aramızda olmasa da, hayatımızın bazı anlarında onu anarak ve onun bizimle paylaştığı düşüncelerle biraz daha olgunlaşarak yaşadığını düşündüğü kıyıdan çekip kurtarabiliriz onu tıpkı Yaş gününü kutladığı bir günden sonra bir okurundan aldığı bu mailde yazılanlar gibi "Merhaba, Yeni yaşınızı kutluyorum. Yaşamaya değer bir ömür sürmenizi diliyorum. "İyi ki yaşadım, iyi ki yazdım, iyi ki çevirdim," diyebileceğiniz bir ömür. Hani sıklıkla hatırlatırsınız ya, "Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşanmaya değer bir hayat değildir," diye. Sizin, yaşanmaya değer bir ömür yaşadığınızı düşünüyorum. Nerden mi biliyorum? Şuan size bu mektubu yazarken, masamda duran Zweig'ın Montaigne denemesi, karşımdaki rafta duran Niteliksiz Adam ciltleri, bırakın size, asıl bize, "İyi ki yaşadı Ahmet Cemal," dedirtiyor. Daha ne var ki Hep "Kıyıda", hep "Giderayak" yaşadığınızı düşündünüz, biliyorum, belki de öyleydi. Ama nasıl yaşarsanız yaşayın, bir taşra kentinde minicik bir evdeki kütüphanede Zweig'lar, Kafka'lar, Canetti'ler, Lukacs'lar, Bachmann'arla bir dünya sunulduysa eğer bana Bu Ahmet Cemal sayesindedir. O halde iyi ki doğdunuz.. Şeref Bey'i bilmem ama Ahmet Bey hep burada olacak, kitaplığımda, kütüphanemde" Ve şöyle cevaplar Ahmet Cemal: "Bu mesajı okuduğumdan beri, hayatımda belki de ilk kez, geride kalan yetmiş bir yıl boyunca çektiğim tüm sıkıntılara ve yoksulluklara, sırtıma yüklenmiş onca ezikliğe rağmen, aslında ne kadar varlıklı yaşamış olduğumun bilincine güçlü bir biçimde vardım. Ve artık kendim hakkında çok iyi bildiğim, çok emin olduğum bir şey var: Bir defa daha yaşamak elimde olsaydı eğer, noktasına virgülüne dokunmadan yine bu hayatı yaşamayı, böyle yaşamayı seçerdim!' Ahmet Cemal'i yılında kaybettik, ne yazık ki ona bir daha bir mail atacak durumda değiliz belki de bu geç kalınmışlığı onu daha fazla okuyup, anlayıp ve daha fazla anlatmaya çalışmakla telafi etmek durumdayız artık. İyi ki doğdun, iyi ki yaşadın, iyi ki çevirdin ve iyi ki yazdın Ahmet Cemal! (Adem Yüce)
Ahmet Cemal - Kıyıda Yaşamak kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Kıyıda Yaşamak PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Ahmet Cemal, 'de doğdu. Sankt Georg Avusturya Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Aynı fakültede asistanlık yaptı. İstanbul Avusturya Kültür Ofisi'nde basın danışmanı olarak çalıştı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde çeviri dersleri verdi. Yeni Ufuklar ve Varlık dergilerinde yazdı. Yazko Çeviri dergisini yönetti. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Sinema ve Televizyon bölümü öğretim görevlisi olarak sanat tarihi ve estetik, aynı üniversitenin Devlet Konservatuvarı'nda dünya tiyatro tarihi ve çağdaş tiyatro, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde de sanat kavramları dersleri verdi. Bertolt Brecht, Elias Canetti, Stefan Zweig, Ingeborg Bachmann, Paul Celan, Rainer Maria Rilke, Georg Trakl, Friedrich Hölderlin, Heinrich von Kleist, Georg Lukacs, Anna Seghers, Erich M. Remarque, Manès Sperber, Franz Kafka, Walter Benjamin, Robert Musil, Ernst Fischer, Octavio Paz ve funduszeue.infoch'ten çevirileri yayınlandı. Deneme ve makaleleri Yaşamdan Çevirdiklerim, Odak Noktasında Yaşananlar, Aradığımız Tiyatro ve Şeref Bey Artık Burada Yaşamıyor,şiirleri Geçmiş Bir Dua Kitabından başlığıyla, öyküleri de Dokunmak adı altında kitap olarak çıktı. Çeviri kuramı, estetik, sanat tarihi, kültür eleştirisi ve edebiyat üzerine makaleler yazdı; aynı konularda Avusturya'da, Viyana ve Innsbruck üniversiteleriyle, Avusturya Edebiyat Kurumu'nda konferanslar verdi. yılında, Türk kültürüne yaptığı hizmetler nedeniyle kendisine Anadolu Üniversitesi Senatosu tarafından fahri doktor unvanı verildi.
© Tüm Hakları Saklıdır.
Sitedeki içerikler izinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Yayınlanan yazı ve yorumlardan yazarları sorumludur. funduszeue.info ile bir bağlantı kurulamaz, site sorumlu değildir.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası