çare kuranı anlamak / Kuran'ı anlamasınlar diye kulaklarına ağırlık koymak nedendir? | Sorularla İslamiyet

Çare Kuranı Anlamak

çare kuranı anlamak

kaynağı değiştir]

Sana'a el yazmaları, Stanford '07 ikili yazmasının sağdaki sayfası. Üst katman Bakarasuresinin nolu ayetleridir. İkili katman Kur'an'ın ilk yazısının üzerine yapılan eklemeleri ve günümüz Kur'anları ile farklılıkları ortaya koymaktadır.

İlk zamanlar vahiy kâtipleri tarafından papirüs, deri ve kemik üzerine yazılarak saklanan Kur'an ayetlerinin ilk nüshaları bulunmamaktadır.[] Birmingham Üniversitesi'nin kütüphanesinde bulunan Hicazi yazı ile yazılmış Kuran parşömenleri üzerinde Radyokarbon yöntemi ile yapılan testlere göre, parşömenler (%95'ten fazla bir olasılıkla) yıllarına aitti.[]

Günümüz İslam coğrafyasında birbirinden küçük ayrıntı ve anlam farklılıkları barındıran değişik Kur'an nüshaları bulunmakta ve kullanılmaktadır.[] Müslüman alimlerin çoğunluğu, günümüz metninin Muhammed'in okuması ve hatta yazdırması ile oluşan Kur'an metni olduğuna inanırlar.[] Batılı araştırmacılar Kur'an'ın orijinal metninin korunup korunmadığı konusunda farklı yaklaşımlara sahiptirler.[] Dr. Daniel Brubaker en eski Kur'an metinleri üzerinde yapılan değişiklik, düzeltme ve eklemeleri konu aldığı sunumlu bir video serisini (Variant Quran) internet üzerinde yayınladı.[] 'de Yemen'in Sana'a kentindeki bir camide eski Kuran'lardan oluşan bir kayıt keşfedildi – genellikle Sana'a el yazmaları olarak bilinir. Bu Kuran parçalarını uzun yıllar araştıran Alman bilim insanı en:Gerd R. Puin ve araştırma ekibi, 8. yüzyılın başlarına tarihlendirdiği el yazmalarının yaklaşık mikrofilm fotoğrafını çekti. Puin, çalışmasının tamamını yayınlamadı, ancak alışılmadık ayet sıralamaları, küçük metin varyasyonları ve nadir imla stilleri kaydetti. Ayrıca bazı parşömenlerin yeniden kullanılmış parşömenler olduğunu öne sürdü. Puin, bunun sabit bir metin yerine gelişen bir metin anlamına geldiğine inanıyordu.[48]

Mukatta ve 19 gizemi[değiştir

Sual: Kur’an-ı kerimi anlamak için ne yapmalıyız?
CEVAP
Kur’an-ı kerimin hakiki manasını anlamak isteyen bir kimse, din âlimlerinin kelam ve fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalı. Bu kitapların hepsi, Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.

Kur’an-ı kerim hiçbir dile tercüme edilemez. Herhangi bir şiirin bile, tam tercümesine imkan yoktur. Ancak izah edilebilir. Kur’an-ı kerimin manası tercümeden anlaşılmaz. Bir âyetin manasını anlamak demek, Allahü teâlânın, bu âyette ne demek istediğini anlamak demektir. Bu âyetin herhangi bir tercümesini okuyan, murad-ı ilahiyi öğrenemez. Tercüme edenin anlamış olduğunu öğrenir. Hiçbir Kur’an tercümesinden din öğrenilemez. Dinini öğrenmesi için bir kimsenin eline, en uygun tercümeyi vermek, okyanus ortasında bulunan insana bir tahta parçası vermekten daha kötüdür. Çünkü bu tahta parçası ile insan sahile çıkabilir, çıkamazsa ölür ve imanlı ise Cennete gider. Fakat tercümeden din öğrenmeye kalkışan, imanını kaybedebilir. Yahut denizde yüzenleri görüp de, (Yüzmek kolay, herkes yüzebilir) sanarak yüzme bilmeyen bir genci, okyanusun ortasına atmak, Kur’ana mana vermek yanında çok hafif kalır. Çünkü yüzme bilmeyen boğulur; fakat Kur’an-ı kerime yanlış mana veren, küfre düşüp Cehenneme gider.

Zaten, bizim gibilerin, dini öğrenmek için, tefsir ve hadis okuması uygun değildir. Çünkü Kur’an ve hadisi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Bu inceliği iyi bildiği için, Hazret-i Ebu Bekir, (Kur’anı kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyurdu. (Şir’a)

Muteber tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Tefsir ilmini bilmeyenin hadis ve tefsir okumaya kalkışması, mide hastasının, kuvvetlenmek için, baklava, börek yemesine benzer. Halbuki, bu hastanın, önce perhiz yapması, sonra, kuvvetli yemesi gerekir. Ana ilimleri okumayan, din öğrenmek için, Kur’an tercümesi, tefsir, hadis okumaya kalkışırsa, bunları yanlış anlayarak, dini, imanı da kaybeder. Muteber tefsirler bile, ehlinden başkasına zararlı olur.

Kur’an-ı kerimi anlamak için Resulullahın açıklamalarını bilmek gerekir. Sünneti de anlamak için Eshab-ı kiramın ve âlimlerin açıklamalarını bilmek gerekir.

Piyasadaki Türkçe tefsirlerde, şahsi düşünceler vardır. Okuyana zararı, faydasından çoktur. Hele İslam düşmanlarının, zındıkların, bid’at sahiplerinin, Kur’an-ı kerimin manasını bozmak için yaptıkları tefsirler, birer zehirdir. Bunları okuyan genç zihinlerde, birtakım şüpheler, itirazlar hasıl olur.
Kur’anın hakiki tefsirini yapan, doğru manasını veren, ancak onun muhatabı olan Muhammed aleyhisselam ve Onun hadis-i şerifleridir. Bu hadis-i şerifleri de, ancak Eshab-ı kiram ve müctehid imamlar anlayabilmiş, Müslümanlar da bu âlimlerin anladıklarına uymuştur. Şu halde, Kur’andan ve hadisten ve bunların tercümelerinden din öğrenmek mümkün olmaz. Her Müslüman, dinini, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından hazırlanan ilmihallerden öğrenmelidir.

Bazı sapıklar, “Anlamadan Kur’an okumanın faydası olmaz, mealini okumalı” diyorlar. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: (İmam-ı Ahmed bin Hanbel, Allahü teâlânın, (Anlayarak da, anlamayarak da Kur’an okuyan benim rızama kavuşur) buyurduğunu bildirdi.) [İhya]

Fıkıh ilmi
Sual:
Fıkıh öğrenmek, Kur’an meali öğrenmekten daha sevab mı olur?
CEVAP
Fıkıh hayatın can damarıdır. Müslümanın fıkıhsız hayatı olmaz. İmam-ı a’zam hazretleri fıkıh için (lehine ve aleyhine olanı bilmektir) diyor. Kârını zararını bilmeden iş yapana deli denir. Dinde de kârını zararını bilmemek felakettir. Fıkıh bilmeden ibadet yapılamaz, iman da korunamaz.

Piyasadaki mealler birbirini tutmaz. En doğru olan mealden bile fıkıh öğrenilmez. Mesela Kur’an-ı kerimde (Namaz kılın) buyurulur, ama, nasıl namaz kılınacağı, namazın farzları, namazı bozanlar gibi hususları Kur’an-ı kerimde bulamayız. Kur’an-ı kerimi Peygamber efendimiz, hadis-i şerifler ile açıklamıştır. Hadis-i şerifleri de İslam âlimleri açıklamıştır. Bunun için Kur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek isteyen bir kimse de, meal değil, İslam âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarını okumalıdır. Bu kitapların hepsi, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmıştır. Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Bize, tefsir kitaplarına göre amel etmek emredilmedi. Fıkıh kitaplarına tâbi olmamız emredildi. (Berika)

Hadisler, âyetlerin açıklamasıdır
Sual: Kur’ân-ı kerimi, Peygamber Efendimizin sözleri yani hadîs-i şerifler olmadan anlamak mümkün müdür?
Cevap:
Konu ile alakalı olarak Mîzân-ül-kübrâda buyuruluyor ki:
“Sünnet, yani hadîs-i şerifler, Kur’ân-ı kerimi açıklamaktadır. Mezhep imamları, sünneti açıklamışlardır. Din âlimleri de, mezhep imamlarının sözlerini açıkladılar. Kıyamete kadar da böyle olacaktır. Sünnet, yani hadîs-i şerifler olmasaydı, sular, taharet, namazların kaç rekat oldukları, rüku ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun, haccın farzlarını ve nikâh, hukuk bilgilerini, hiçbir âlim, Kur’ân-ı kerimde bulamaz ve öğrenemezdi. İmrân bin Husayn hazretlerine birisi;
-Bize yalnız Kur'ândan söyle! deyince;
-Ey ahmak! Kur’ân-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin? dedi.

Hazret-i Ömer’e;
-Farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur’ân-ı kerimde bulamadık, dediklerinde;
-Allahü teâlâ, bize, Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur’ân-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resûlullah Efendimizden gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde, dört rekat farzları iki rekat kılardı. Biz de, öyle yaparız buyurdu.

Din imamlarının hiçbir sözü, İslâmiyetin dışında değildir. Çünkü her biri, hem hakikatte, hem de ahkam-ı İslâmiyyede alimdirler.”

Kur’ânın manasını öğrenmek isteyen
Sual: Kur’ân-ı kerimde bildirilen hükümleri anlamak ve öğrenmek için ne yapmalıdır?
Cevap:
Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerimi, sevgili Peygamberine, Cebrâil ismindeki melek ile, yirmi üç senede gönderdi. Vefatından sonra, hazret-i Ebu Bekir’in emri ile, bir araya toplandı ve bu kitaba Kur’ân-ı kerim ve Mushaf denildi. Kur’ân-ı kerimin hepsi, Arabi’dir. Manasını herkes anlayamaz. Kelam-ı ilâhiden, murâd-ı ilâhiyi, yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış, Eshâbına bildirmiştir. Muhammed aleyhisselamı gören Müslümana Sahâbi, hepsine Eshâb denir. Eshâb-ı kiram, Resûlullah Efendimizden öğrendiklerinin hepsini, talebelerine bildirdi. Bunlar da, açıklayarak, binlerce kitaplarında yazdılar. Bunlara Ehl-i sünnet âlimleri denir. Dört mezhep imamları ve imam-ı Ahmet Rabbânî, Muhammed Masûm hazretleri, Ehl-i sünnet âlimleridirler. Görülüyor ki, Kur’ân-ı kerimin manasını doğru olarak öğrenmek isteyenin, Ehl-i sünnet âlimlerinin fıkıh ve iman kitaplarını ve imam-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât kitaplarını okuması lazımdır. İman kitaplarında, kalp ile inanılacak bilgiler yazılıdır. Fıkıh kitaplarında, beden ile yapılacak işler, ibadet, muamelat bilgileri yazılıdır.

Bu yazı aynı zamanda salat ile ilgili yazı dizime dahildir.

Yanlış bir soruya doğru cevap vermek zordur. Bu soruya nasıl cevap vermeli? Önce soruyu irdeleyelim. Gerçekten, Kuran’ı ehli farklı mı anlıyor? Hemen çarpıcı bir örnek verelim:

ayetinin orijinal ifadesi:

Febi-eyyi âlâ-i rabbikumâ tukeżżibân

Ayette geçen “ala-i” ifadesine dikkat!

Burada apaçık geçen “alai” ifadesini görüşü ne olursa olsun, mealcilerin neredeyse tamamı şöyle çeviriyor:

Rabbinizin hangi NİMETLERİNİ yalanlayabilirsiniz? 

Yakından bakalım:

Rivayetleri kabul etmeyen, “yalnızca Kuran” diyen Edip Yüksel meali: Rabbinizin hangi NİMETLERİNİ yalanlayabilirsiniz?


Rivayetler olmadan Kuran asla anlaşılamaz diyen, Diyanet Vakfı meali: O hâlde, Rabbinizin hangi NİMETLERİNİ yalanlıyorsunuz?


Rivayetler önemlidir ancak öncelikle Kuran’a arz etmeliyiz diyen yarı-yalnızca Kuran&#;cı Mustafa İslamoğlu meali: o halde Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz?


İngilizce bir meal: Which is it, of the FAVOURS of your Lord, that ye deny?


Ayette “nimet” kelimesi KESİNLİKLE geçmemektedir. Nimet kelimesi Kuran’da zaten geçen başka bir kelimedir.

Bu nasıl olabilir? Hepsi birden sözlükleri açtı, baktı ve karşılık olarak bula bula &#;nimet&#; kelimesini mi buldu?

Şöyle izah etmeye çalışlayım:

Bir metinde “elma” yazıyorsa herkesin onu “apple” olarak çevirmesi gayet doğaldır. Ancak “elma” yazıyorsa herkesin onu aynı anda “masa” olarak çeviriyorsa, bu  dikkate değerdir. Ya hepsinin birden bir bildiği vardır; ya da hepsi tek bir yerden kopya çekmiştir.

Bir kişi de “Kuran’da nimet kelimesi zaten geçiyor, bu ayette Elif Lam Vav kökü kullanılmış; nimet kelimesinden farklı bir kasıt olmalı “demez mi?

Dememiş…

Sebebi &#;atalar evreni&#; olabilir. Yalnıza Kuran diyenler sanıyor ki Kuran&#;ın atalar dediği sadece hadisleri reddetmek. Atalar saymakla bitmez.

Yani,

Siz sanıyorsunuz ki, rivayetsiz Kuran anlaşılamaz diyenlerle, yalnızca Kuran diyenler arasında büyük farklar var. Yüzde 3’ü geçmez. Yüzde 97 oranında Kuran’ı aynı anlarlar; sadece ufak tefek yorum farkları vardır aslında. Bu açık seçik sonuçtur. Nedeni aynı anlam havuzundan, atalar evreninden besleniyor oluşlarıdır.

Bazı örnekleri görelim:

Rivayetlersiz Kuran anlaşılamaz diyenlerRivayetleri reddediyoruz diyenler
Zekat paranın 40’ta birini vermektir.Zekat paranın belli oranını vermektir.
Salat namazdır, rekat sayısı 5’tir.Salat namazdır, rekat sayısı 3 de olabilir.
Secde, namazda yere kapanarak ve alnı yere koyarak yapılan harekettir. Her yerde bu anlama gelmez.Secde, namazda yere kapanarak ve alnı yere koyarak yapılan harekettir. Her yerde bu anlama gelmez.
Rüku, eğilerek yapılan harekettir. Her yerde bu anlama gelmez.Rüku, eğilerek yapılan harekettir. Her yerde bu anlama gelmez.
İtikaf, mescitlerde ibadete kapanmaktır.İtikaf, mescitlerde ibadete kapanmaktır.
İsa beşikte bebekken konuştu.İsa beşikte bebekken konuştu.
Allah bize bazı gıdaları yasakladı. Tam liste rivayetlerdedir.Allah bize bazı gıdaları yasakladı. Tam liste Kurandadır.
Meal örneğiMeal örneği
Erginlik çağına erince ona (Yusuf’a)  hikmet ve bilgi verdik. İyi davrananları böyle mükafatlandırırız.Büyüyüp erginleşince ona (Yusuf’a)   bilgelik ve bilgi verdik. Güzel davrananları böyle ödüllendiririz.
Evlenme ümidi kalmayan, ihtiyarlayıp oturmuş kadınlara, süslerini açığa vurmamak şartiyle, dış esvaplarını çıkarmaktan ötürü sorumluluk yoktur; ama sakınmaları kendileri için daha iyi olur. Allah işitir ve bilir.Evlenme beklentisi olmayan yaşlı kadınların, alımlı yerlerini açıp saçmamak koşuluyla dış elbiselerini bırakmalarında bir sakınca yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha iyidir. ALLAH İşitendir, Bilendir.
İşte orada mü&#;minler imtihân edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.İşte orada müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntıya uğratılmışlardı.
Zina eden erkek ancak, zina eden veya Allah’a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah’a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu, mü’minlere haram kılınmıştır.Zina eden bir erkek, eninde sonunda, zina eden veya müşrik bir kadınla evlenir; zina eden bir kadın da eninde sonunda, zina eden veya müşrik bir erkekle evlenir. Bu, inananlar için yasaktır.
Ey İnananlar! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi, -başlarınızı meshedip- topuk kemiklerine kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüpseniz yıkanıp temizlenin; şayet hasta veya yolculukta iseniz veya ayak yolundan gelmişseniz yahut kadınlara yaklaşmışsanız ve su bulamamışsanız temiz bir toprağa teyemmüm edin, yüzlerinizi, ellerinizi onunla meshedin. Allah sizi zorlamak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.İnananlar! Namaza kalktığınız zaman: Yüzünüzü yıkayın, ellerinizi dirseklere kadar yıkayın, başınızı sıvazlayın, ve ayaklarınızı da topuklara kadar (sıvazlayın/yıkayın). Cinsel ilişkide bulunmuşsanız yıkanınız. Hasta veya yolcu iseniz, yahut tuvaletten gelmiş, yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunmuş ve su bulamamışsanız, temiz bir toprağa yönelip yüzünüzü ve kollarınızı onunla sıvazlayın. ALLAH size güçlük çıkarmak istemez. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Olur ki şükredersiniz.

İşte böyle. Siz yüzde 3’lük bir mevzu üzerine “Madem Kuran apaçık neden herkes farklı anlıyor?” sorusunu soruyorsunuz.

Ben de diyorum ki kimsenin farklı anladığı yok.

Rivayetler ile Kuran’ı anlayanları açıklamak kolay. Onlar Kuran’da ne yazarsa yazsın itibar etmezler; rivayet kültürünün verdiği anlamları esas alırlar.  Peki yalnızca Kuran diyeler? Onlar da aslında rivayetleri farkında olmadan baz alırlar. Çünkü tüm sözlükler ve tarihi bilgi dizaynı bu anlam havuzuna göre oluşmuştur.

Tabi dil zamanla değişir. Değişime rivayet bile dayanamaz.

Bundan belirli bir zaman önce, Kuranda geçen “alak” kelimesine hiç kimse farklı anlam vermiyordu. Ne zaman ki bilimsel gelişmeler öyle buyurdu, “burada kast edilen embriyodur” denilmeye başlandı. Tabi burada yine maalesef Kuran çalışarak değil; dışarıdan gelen bir bilgiyi Kuran’a yedirmeye çalışarak ilerlediler. Ne zaman feminist buyruklar ağır bastı, “kadını dövün” ayetindeki dövüne çare aramaya, yumuşatmaya çabaladılar. Bunu her iki görüş de yaptı. Tabi yine Kuran çalışarak bu bilgiye ulaşmadılar; dışarıdan bir etki ile tepki verdiler.

Eğer tüm sandıklarınızı unutup, sadece Kuran’ın rehberliği ile anlamaya kendinizi kanalize ederseniz, ortaya bilinenden çok farklı anlamlar çıkıyor. Bu anlamaları ortaya koyduğunuzda, “yalnızca Kuran diyenler” ile “rivayetlersiz Kuran anlaşılmazcılar” nasıl birbirine kenetleniyor görmelisiniz.

Oysa uydukları bence sadece zanları.

Bir örnek vererek, salat konusuna da giriyorum:

Maide Suresi 6. Ayet  iki görüşçe de “abdest” ayeti olarak bilinir. Bu ayeti uzun zaman ben de böyle bildim. Ancak Kuran’daki “salat” konusunu çalıştıkça, ulaştığım salat anlamı ile “abdest” in bağını kuramadım. Salat’tan önce abdest almanın gerekçesi ne olabilirdi ki?

Yalnızca Kuran diyenler Kuran’a abdestsiz dokunulabilir derler. Ama namazı abdestsiz kılamazsınız. Oturup örneğin 5 saat Kuran çalışmak için abdeste gerek yok, 5 dakika kılacakları namazda gerek var. Sebep? Ortaya konulamıyor. Allah öyle istemiş.

Maide Suresinde fark ettiğim iki nokta beni farklı düşünmeye sevk etti. Öncelikle ayet “yüzünüzü yıkayın” diyerek başlıyor. Daha sonra da ellerinizi dirseklere kadar yıkayın diyor. Oysa eğer bu fiziki bir yıkama olsaydı, önce eller yıkanır ki, zaten rivayetlerde önce elleri yıkamak sünnettir. Yani rivayet kültürüne göre güya Kuran tam ifade edememiş olacak ki, peygamberimiz önce elerli yıkamayı “sünnet” olarak eklemiş. Yalnızca Kuran’cılar buna bir cevap vermiyor. Ama onlar da mecburen önce elleri yıkıyor ki sonra yüzlerini yıkayabilsinler. Ellerini değdirmeden musluğun altına yüzünü tutan var mı bilmiyorum.

Bu konuyu bir yalnızca Kuran diyenle tartışırsanız sizi hayalperestlikle, istediği anlamı çıkarmak için Kuran bükücülüğü yapmakla suçlar. Ateistler de. Bunca alim yanıldı da sen mi bileceksin derler ortak bir tepki ile; farklı kelimelerle.

Oysa soru ortada. Neden önce yüz? Ki Kuran çalışan birisi Kuran’da yüz (vech) kelimesinin “benlik” anlamında ( veya buna yakın anlamlarda)  kullanıldığını, fiziksel yüzden bahsedilmediğini bilir. Akimu vecheke der Kuran, tıpkı “akimu-es salat derken kullandığı aynı kalıp: Vechini ayağa kaldır!

Vechini  yıka, temizle! Ne zaman? Salat için kalkışmadan/kalkmadan önce!

İşte belki bu yazıda bahsetmeye çalıştığım şeyden bahsediyor: tüm zannettiklerinden temizlen, biliyor olduğunu sandıklarından temizlen, sana sen farkında olmadan dikte edilmiş koşut bilgilerden temizlen” ki doğru anlayabilesin.

İkinci fark edişim ayette geçen “mesih” kelimesi ile oldu. Başınızı mesh edin diyor ya. Biz ıslak elimizi kafamıza sürüyoruz! İsa Mesih’teki mesih ile aynı kelime imiş meğerse bu.

Ben aynı kelime olduğunu eski harekesiz, noktalamasız nüshalara bakarak çıkardım. Ama şu anki ilim düzeyimle bu çıkarımıma güvenemem. Destekleyecek ek bilgi aradım.  2 kaynakta buldum:

Müslüman dilcilerin çoğu, Kur’an’da on bir yerde ve sadece Hz. Îsâ’nın adı veya lakabı şeklinde geçen mesîhin Arapça bir kökten geldiğini kabul etmekle birlikte kelimenin aslının İbrânîce, Ârâmîce veya Süryânîce olduğunu ileri sürenler de vardır (Zemahşerî, I, ; Fahreddin er-Râzî, VIII, 49). Kelime, Arapça olduğunu kabul edenlerden bazılarına göre “gezmek, dolaşmak” anlamındaki “seyh” kökünden türetilmiştir; “mesh” kökünden geldiğini kabul edenlere göre ise kelimenin yukarıda verilen Sâmî dillerdeki ortak mânalarının dışında “silmek, su ile meshetmek, temizlemek, düzlemek; yalan söylemek” gibi anlamları da vardır (Lisânü’l-ʿArab, “msḥ” md.). (Kaynak TDV Ansiklopedisi web sürümü erişim tarihi )

El-Mesiyah ile mesh tıpkı benim gördüğüm gibi aynı kökten geliyormuş, en azından bunu savunan alimler varmış. O zaman taşlar yerine oturdu.

Yorumumu da katarak ayeti şöyle anlama eğilimindeyim: ( İşin ilginci, böyle ya da yakın anlayan Kuran çalışırları mevcut yalnız değilim, maalesef yazmıyorlar bir sürü videonun içinden araya araya ulaşmaya çalıştım onların nasıl anladıklarına)

Ayet diyor ki:

Ey güvenenler.

Salat için doğrulduğunuz/ayaklandığınız zaman

Öyleyse (fe)

1-Benliklerinizi/yaklaşımlarınızı/ ön kabullerinizi temizleyin ( ki saf anlayışa varabilesiniz)

2-Güçlerinizi size eşlik edenler dahil olmak üzere (merafik/refik/refakat)  temizleyin/yıkayın/arının (benim statüm var, ben prof&#;um, bu konuda tez yazım, yıllarımı bu işe verdim, ben Tevrat İncil uzmanıyım, tekipçilerim var, kitap yazdım bir sürü yol aldım, bunca yıl vaaz ettim belirli çevrem oluştu gibi sanrı sıfatların doğruyu anlamanıza engel olmasına müsaade etmeyin)

3-Kafa yapınızı ve duruşunuzu dengeye ulaşana kadar meshedin/değiştirin.

Bu yazıda, ayetin bu kısmına kadar olan bölümde,  bu anlama nasıl ulaştığımın analizini size kısmen sundum. Göstermeye çalıştığım şu:

Nasıl ki “eline, beline, diline hakim ol” denildiğinde “elime eldiven takmalıyım, belime korse takmalıyım” dilime merhem sürmeliyim” şeklinde anlamıyorsak; bu ayet de salatın amacına ulaşması için öncesinde sahip olmamız gereken zihni hazırlığı bize sunmakta. Onu farklı anlamamıza sebep; zihnimizdeki şartlanmışlık. Bu noktada rivayetleri dinde kaynak edinenlere hiç bir şey söylemiyorum çünkü onlar kendi içlerinde tutarlı. Peygamberimiz bu ayetleri böyle açıkladıysa mevzu kapanmıştır; Kuranı anlamaya çalışmaya gerek yoktur. Ancak yalnızca Kuran&#;cılar aynı kaynaktan beslendiklerini fark etmeli ve bir karar vermelidirler. Burada kastım kesinlikle &#;rivayetçilik yanlıştır öyleyse her söyledikleri yanlıştır&#; önermesi değildir. Kastım şudur: Madem metodolojik olarak bir farkınız olduğunu savunuyorsunuz, sürekli aynı şeyleri söylüyor olmak size metodolojinizi sorgulatmalı. (Pilava şehriye atılır/atılmaz&#; düzeyindeki tartışmalar sizi farklılaştırmıyor, ikiniz de pilav konusunda uzlaşı halindesiniz, ben diyorum ki Kuran orada pilavdan bahsetmiyor!)

“Yemek yapmadan önce elini yıka” buyruğu ile yemek yapmak arasında bir anlam bağı var.

Salat öncesi abdest arasında anlam bağı yok. Ancak bu veya buna yakın şekilde anlamanın salat ile bağı var. Bunu ancak salat’ı çalışıp bizzat şahit olursanız destekleyebilirsiniz. Aksi tekdirde size uçuk kaçık bir yaklaşım olarak gelecektir. Bunu anlayabiliyorum.

Kuran ayetleri silinmeden kıymetini bilin

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

ELİMİZDEKİLERİN kıymetini bilemiyoruz bazen. Kaybedince farkına varıyoruz. Annemiz, babamız böyle değiller mi? Vefat ettiklerinde mezarlarına koşuyoruz, belki başımızı mezar taşına vuruyoruz. Ah bir kalksa da ellerini ve ayaklarını öpsek diyoruz. Ama heyhat, mümkün değil artık bu. Sonra farkına varıyoruz. Halbuki hayattayken yeterince zaman ayıramıyoruz onlara.

Haberin Devamı

Her şey böyle. Sağlık, gençlik, boş zaman, yetki, güç gibi bütün imkânlar böyledir. Elimizden yitince fark ediyoruz ama yapacak bir şey kalmıyor artık.
Elimizden yitip gidecek en önemli nimetlerden birisi de kutsal kitabımız olan Kuran-ı Kerim’dir. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a.v.) bazı hadislerinde anlatıyor. Kıyametin kopmasına az bir zaman kalınca meydana gelecek bu ürpertici bilgiyi Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle haber veriyor: “Elbisenin nakışı eskiyip gittiği gibi, İslamiyet de eskiyip gider. Hatta, oruç nedir, namaz nedir, hac ve umre ibadeti nedir ve sadaka nedir bilinemeyecektir. Allah’ın kitabı Kuran-ı Kerim de bir gecede kaldırılıp götürülecek ve yeryüzünde ondan tek bir ayet bile kalmayacaktır. Çok yaşlı erkekler ve pek ihtiyar kadınlardan oluşan birtakım insanlar kalacak ve ‘Biz babalarımızın öğrettiği şu La ilahe illallah kelimesi üzerine yetiştik de dinden sadece bu kelimeyi biliyoruz. Ve sadece bu kelimeyi söyleriz diyeceklerdir” (İbn-i Mace, terceme ve şerhi Haydar Hatipoğlu, Fiten, Hd: ) bu hadis şüphesiz çok sarsıcı bir hadistir. Kıyamete yakın bir dönemde bu olay meydana gelecektir. Kuran-ı Kerim’in içindeki ayetlerin silinmesi iki şekilde olabilir. Ya gerçekten de bir sabah kalkıldığında ve Kuran-ı Kerim açıldığında dünyadaki bütün Kuran sahifelerindeki ayetlerin kaybolduğunu göreceğiz Çünkü insanlar O’nu yaşamadılar. Onun gereğini yerine getirmediler. Yüce Allah da kitabını hak etmeyenlerden kaldıracak. Ondan sonra da kıyamet kopacak. Sanki Yüce Rabbimiz, kelamının bulunduğu kainatı yok etmiyor da, kitabını kaldırdıktan sonra kıyamete müsaade ediyor.
Veyahut da, insanlar Kuran-ı Kerim’i yaşamadıkları için Kuran ayetleri sanki gönüllerinden silinmiş olacak. Dünyalık için okunacak, ders almak için değil. Kuran-ı Kerim’den doğru ve hayati mesajlar çıkarılacağına içi boş yorumlar ve şifremsi hezeyanlara mahkûm edilmeye başlanacak.
Aslında Kuran’ın kendisi bu yorumu güçlendiriyor: “Peygamber, ey Rabbim, kavmim şu Kuran’ı terk edilmiş bir şey haline getirdi dedi”. (Furkan, 30)
Hz. Peygamber de (s.a.v.) başka seferde Kuran’dan uzaklaşmayı, şöyle ifade ediyor: “Gün gelecek elbisenin eskidiği gibi, Kuran da bu ümmetin bir kısmının göğsünden alınıp eskiyecek. Onlar Kuran’dan başka şeye daha çok itibar edecekler. İnsanlar ölçüsüz bir açgözlülüğe yakalanacaklar. Allah’ın hakkını çiğnediklerinde hiçbir endişe ve korku hissetmeyecekler. Bir günah işlediklerinde ‘Allah elbette beni affeder’ diyecekler. Onlar kuzu postu, deri elbise giyecekler ama kalpleri kurt gibi olacaktır. (Acımasız ve toleranssız olacaklar, görünüşte uysal görünseler bile) en iyileri, kötülüğü emredip iyiliği yasaklayanlar olacaktır.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) vahye dayalı ilmin günün birinde yok olacağını söylediklerinde, sahabeden Hz. Ziyad anlamak için sorar: Ama biz evlatlarımıza Kuran’ı okutuyoruz. Onlar da evlatlarına okutacaklar. Bu vahiy ilmi nasıl yok olacak ki?
Hz. Peygamber: “Hayret sana Ziyad! Ben seni anlayışlı bilirdim” dedikten sonra ehli kitaptan yararlanamadıkları gibi Müslümanların da Kuran’dan ders almayacaklarını anlatır (İbn Mace, Fiten, Hd. )
Şüphesiz birebir o günlerde değiliz. Allah’a hamd olsun ki henüz bugünlere gelmedik. Belki o günlere daha çok zaman var. Çünkü o günlere gelindiğinde, “Artık ne umre ne de hac yapılmayacak”. (Sahihü’l Cami, ) O günler, aynı zamanda Yecuc ve Mecuc’un çıktığı günlerdir. (Sahihu Kısas, c., 2, s. )
O günler, âlimlere itibar edilmeyen, iyi huylu ve iffetli insandan utanılmayan, büyüğe gerekli saygının gösterilmediği, küçüğe merhamet edilmeyen, insanların dünyalık için birbirlerini boğazladıkları, iyiliği bilmeyen insanların çoğaldığı, iyi insanın başını önüne eğip yürüdüğü, sadakanın küçümsendiği, sahte ve şarlatan Peygamber iddiacılarının çıktığı, sünnetin bid’at gibi algılandığı, karanlık günlerdir. İşte o günler geldiğinde Yüce Allah kitabını hem gönüllerden ve hem de satırlardan kaldıracaktır.
Kuran’ın kaldırılmasından üzülmenin veya eyvah etmenin faydası olmayacaktır. Bugün fırsat elimizde. Kuran-ı Kerim evimizde. Yanımızda. Ama kaçta kaçımız Kuran-ı Kerim’i mealiyle bir kez okuduk. Rabbim bize ne diyor. Bizden ne istiyor. Hiç merak ettik mi? Merak etmeliyiz aslında. Çünkü Kuran, yüce ahlakın bizimle sohbet etmesidir. Bizi önemseyip bizi muhatap almasıdır. Ben konuşuyorsam, kulağınızı ve kalbinizi bana açın çağrısıdır kutsal kitap. Onun için Hz. Osman şöyle demişti: “Kalplerimizi temizleseydik Rabbimizin sözünden doymazdık.”

Haberin Devamı

SORALIM ÖĞRENELİM

Haberin Devamı

- Bazı yerlerde şunu gördüm. Allah’ın isimleri ve bazı sureler hakkında şu kadar okunsa şu olur diye yazıyordu. Bu doğru mu?
(Emine Bozan/Edirne)
Bazı sureler ve ayetlerin fazileti hakkında hadisler vardır. Şöyle okunması iyi olur tarzında Peygamberimizin yönlendirmeleri olmuştur. Bazı dualar hakkında da sabah akşam okunmalı tarzında bilgiler vardır. Allah’ın Yüce isimlerinin hangisinin hangi sıkıntılara çare olduğu hakkında ise âlimlerimizin tecrübeye dayanan bilgilerini bulabilirsiniz.
- Bir erkek arkadaşım kendisini astı ve öldü. Etkisinden çıkamıyorum. Rabbim affeder mi, onu ahrette görür müyüm?
(Güneş B.)
İntihar büyük günahlardandır. Ancak intihar eden İslam’dan çıkmaz. Ona dua etmek, bağışlanmasını dilemek lazım. Yüce Allah’ın affedip etmemesi ise Allah’ın kendi bileceğidir. Ahrette kurtulmuşlardan olsa sizde cennet ehli olsanız elbette birbirinizi görebilirsiniz.
- Biriyle nişanlandım. Ama onun çok güvendiği bir hanım anne kızım senin kısmetin bu oğlan değil. Boşver demiş. Kız benden ayrıldı. Dinen bu olabilir mi?
(Ali Kutlu/Samsun)
Hanım anne dediğiniz hanımefendinin böyle bir şey söylemesi doğru değildir. Geleceği kimse bilemez. İnsanların hayatıyla oynamak da yanlıştır, günahtır. Ama, sizin nişanlınız, bir hanım annenin sözü üzerine sizden vazgeçebiliyorsa bu evlilikten hayır beklenir mi?
- Babam alkollüyken bize beddua ediyor. Bu beddua tutar mı?
(Kübra S.)
Babanıza karşı içki içiyor olsa bile saygılı olmanız gerekir. Ancak onu vazgeçirmek için zaman zaman ikaz ediniz. Alkollüyken size beddua etmesinin ise sizin bir suçunuz olmadıktan sonra zararı olmaz.

#Ayetel#Kuran#Ayet

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir