ondokuzuncu asır / YKS Edebiyat Türkçe: On Dokuzuncu Asır Manzumesi

Ondokuzuncu Asır

ondokuzuncu asır

Tanpınar’ın Fransızca çevirmeni Timour Muhidine ile XIX Asır Türk Edebiyatı Tarihi Üzerine Söyleşi:

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Asır Türk Edebiyat Tarihi kitabının şimdiye dek yapılan tek tercümesi yılında Faruk Bilici’nin başını çektiği dört kişilik bir ekibin yoğun çalışmasıyla Fransızcada yayınlandı. Çeviri sürecini ilk andan itibaren yakından takip eden, metnin tashihine de katkı sunan, Tanpınar’ın şimdilik Fransızcada yayınlanmış tek romanı olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün çevirmeni, Türk edebiyatı araştırmacısı Timour Muhidine ile kitabın Fransızcadaki serüvenini konuştuk.

Genel bir soruyla başlayacak olursak, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Asır Türk Edebiyat Tarihi kitabının size göre önemi ve hususiyeti nedir?

Bu kitap benim için bir edebiyat tarihi değil, bir kültürel tarih kitabı, hatta kültürel tarihin atası. Aynı şekilde Beş Şehir’i okurken de şehir portrelerinden ziyade –özellikle İstanbul bölümünde– ufak bir kültürel tarih incelemesiyle karşı karşıya olduğum hissine kapılıyorum. Çünkü Tanpınar bugün transversalite diye adlandırdığımız anlayışa çok yaklaşmıştır. Matbuat, güzel sanatlar, sosyal hayat&#; Hepsi oradadır.

Bilindiği gibi Asır Edebiyat Tarihi sipariş edilmiş bir kitaptı, üniversiteye yönelik kaynak eser olarak hazırlaması istenmiş bir kitaptı. Fakat o kitabın belli bölümlerinde kendisinden beklenenden çok daha fazlasını yapmayı başarmıştır. Bu başlı başına dikkate şayan bir iştir. Üstüne üstlük kitap hiç eskimemiştir. Kimse bundan daha iyisini yapmaya muktedir olamadı. Bu hayret verici. Normalde bu tür çalışmalarda ilerleme sağlanabilir fakat ’da bu kitabın yayınlanışından bu yana kimse daha iyisini yazamadı.

Hâlâ edebi kanonu belirleyen başucu metni olmayı sürdürüyor…

Evet, yüzyıl Osmanlı’sının hikâyesini bir Türk araştırmacının ağzından anlatan tek büyük referans eser.

Bu eserin Fransız edebiyatı ve frankofon dünyayla bağlantıları üzerine neler söylemek istersiniz?

Bu edebiyat tarihinde Fransız İslamolojisine veya bu alana ait Fransızca tercümelere birçok referans bulunur. Mesela Tanpınar Kaliforniya Üniversitesi’nden meşhur İslamolog Gustave von Grunebaum’a atıf yapar, bu metnin Fransızca edisyonunu kullanıyordu. İslam medeniyetinden bahsettiği giriş bölümünde kendisini Türk araştırmacılarla sınırlamak yerine bu tür metinlere gider. Türkiye’de İslamoloji ve Arap dünyası üzerine kapsamlı araştırmalar yapılmadığı için Fransızcada bu alanla ilgili çok daha fazla malzeme bulmuştur. O dönemde Türkçede Arap kültürü üzerine sentetik tarzda yazılmış bir şey olmadığı için böyle bir tercihte bulunmuştur. Belki şimdi olsa daha farklı imkânları olurdu ama o yıllarda İngilizceden veya Fransızcadan geçerek bu kaynaklara gitmeye mecburdunuz.

Bu çevirinin hikâyesini bizimle paylaşabilir misiniz?

Bu ’da başlayan epey uzun bir hikâye. Fransa’da büyük yankı uyandıran Türkiye Mevsimi adlı festival esnasında CNL (Milli Edebiyat Merkezi) benden ve Faruk Bilici’den Türkçeden muhakkak çevrilmesi gereken klasiklerin bir listesini hazırlamamızı istedi. Tanpınar’dan Asır Edebiyat Tarihi’nin yanı sıra aralarında Halit Ziya, Oğuz Atay ve Ömer Seyfettin’in de bulunduğu on maddelik bir liste yaptık. Bir ya da iki yıl sonra Faruk Bilici TEDA’ya sunmak üzere bir dosyası hazırladı. Başvuru kabul edildi ve  TEDA ciddi bir ödenek sağladı. Zaten bir Osmanlı edebiyatı koleksiyonuna sahip olan Actes Sud yayınevi bu tercümeyi yayınlamayı kabul etti.

Çok büyük bir proje aslında, öyle değil mi?

Kesinlikle, çok masraflı bir projeydi. bin Euro civarında bir maliyeti oldu.

Tercüme ekibi nasıl oluştu?

Benim vaktim yoktu, Faruk bir ekip kurdu. Başlangıçta ekip Gül Mete-Yuva, Ferda Fidan ve Valerie Gay-Aksoy’dan oluşuyordu. Sonrasında Valerie ayrıldı, onun yerini Catherine Erikan doldurdu. Her dört ismin katkılarıyla iyi bir çalışma sürecinin sonunda tercüme tamamlandı. Faruk Bilici ayrıca sunuş yazdı, kitapta adı geçen yazarlara ilişkin bilgilerin yer aldığı çok kullanışlı ufak bir sözlük ve bir dizin hazırladı. Çok iyi çalıştı. Böylece ’de kitap yayınlandı. Bu netice bizi son derece memnun etti fakat hakkında hiçbir makale çıkmadı.

Hiçbir yankı uyandırmadı mı Fransa’da?

Institut du Monde Arabe’da (Arap Dünyası Enstitüsü) bir tanıtım toplantısı oldu. CNL’de

Türk Kültür Bakanlığının talebiyle Temmuz başında bir gece organize ettik. TEDA temsilcileri de gelmişti, neticeden ve kalabalığın alakasından da son derece memnun oldular. Daha sonra Rue Lafayette’deki Centre Culturelle de l’Anatolie’de (Anadolu Kültür Merkezi) çok iyi bir etkinlik oldu. Yani kitapla ilgili üç etkinlik oldu ama basında herhangi bir yazı çıkmadı.

Yani Fransız kültürüyle ciddi etkileşimler taşıyan bir metin olmasına rağmen bir karşılığı olmadı.

Çünkü bir gazeteci tarafından çok kolay tanıtılabilecek bir kitap değil bu.

Ya edebiyat tarihi üzerine çalışan araştırmacılar?

Kitap kütüphaneler tarafından satın alındı. yüzyıl üzerine çalışan araştırmacıların fazlasıyla ilgisini çekmiş olduğunu düşünüyorum. Ama henüz bu ilginin sonuçlarını görmedik. Bu kitabın Actes Sud yayınları tarafından yayımlanması bu yazarın bir başka boyutunu ortaya çıkarmış oldu. Daha evvel elimizde bir roman ve bir hikâye derlemesi vardı. Yine aynı yayınevi bünyesinde, Beşir Ayvazoğlu’nun Dergâh yayınları için hazırladığı güzel edisyona benzeyen fotoğraflı bir basım halinde Beş Şehir’i yeniden yayınlamak istiyorum. Şimdilik ikna olmadılar. Yavaş yavaş diğer kitaplarını da çevirmeye çalışacağız. Huzur, hikâyeler… Yapılacak çok şey var. Paris üzerine bir kitap mesela. Asır Edebiyat Tarihi’nin Fransızcadaki hikâyesi entelektüel olmaktan ziyade ticari ve teknik bir hikâye maalesef. Bu kitabın kütüphanelerde mevcut olmasının Fransız okurlarına ve araştırmacılarına fazlasıyla yardımcı olabileceğini düşünüyorum. Ne yazık ki bu büyük kitap hakkında şimdilik söyleyecek çok az şey var.

Söyleşi: Habil Sağlam

Sadullah Paşa Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri

Tanzimat devri devlet adamı ve şâir. 'de Erzurum'da doğdu. Babası çeşitli illerde vâlilik yapmış Esad Muhlis Paşadır. İyi bir tahsil gören Sadullah Paşa, babasının kontrolünde özel hocalardan Arapça, Farsça, Fıkıh, Akaid, Tabiiyye, Kimyâ ve Fransızca dersleri aldı.

'te ilk memuriyetine başlayarak, mâliye Vâridat Kaleminde vazifelendirildi. Üç sene kadar burada çalıştıktan sonra, Bâbıâli Tercüme Odasına geçti. Kısa zamanda memuriyette derecesi yükseldi ve sırasıyla Mesahib Kalemine (), Şûrâ-yı Devlet Maârif Dâiresi Başmuavinliğine () ve ardından da Başkitâbetine () geldi. Dîvân-ı Hümâyun Tercümanlığına (), Dîvân-ı Hümâyun Amedliğine ve Defter-i Hâkânî Nezâretine (), Temyiz Mahkemesi Reisliğine (), Ticâret Nezâretine ve Sultan Murâd'ın tahta geçmesiyle de Mâbeyn Başkâtipliğine () tâyin edildi. Sultan İkinci Abdülhamid Han zamânında, Bulgaristan Meselesini yerinde incelemek üzere Filibe'ye gönderilen komisyona başkanlık yaptı. Bu vazîfesini tamamladıktan sonra Berlin'e elçi olarak gönderildi. Buradayken Ayastefanos Antlaşması ile Berlin Kongresine ikinci murahhas olarak katıldı. Berlin'deki başarılı çalışmalarından dolayı vezirlik rütbesi verildi ().

'te Viyana Büyükelçiliğine tayin edildi. 'de Viyana'da intihar etti. Gazeteci Avni Özgürel'e göre, elçiliğin hizmetli kadrosunda çalışan 24 yaşındaki Anna Schumann'la "ilişki kurup onu hamile bırakınca skandal korkusuyla bunalıma girdi. Genç kadına başkasıyla evlendirme fikrini benimsetemeyen paşa, intihar etti" (Radikal, 10 temmuz ). Koltuğa oturup ayaklarını pufa uzatarak, kendi hazırladığı hortumla havagazını açıp yaşamına son verdi. Ölüsü İstanbul'a getirilip Sultan Mahmud türbesinin bahçesine gömüldü.

Cenâzesi İstanbul'a getirilerek Sultan Mahmud Hanın türbesinin bahçesine gömüldü.

Sadullah Paşa, Lamartine'den yaptığı "Göl" şiiri çevirisiyle tanındı. yüzyılda kaderci dünya görüşü karşısında bilime ve tekniğe önem veren görüşü benimsedi.

Sadullah Paşa'nın biyografisi ve edebiyattaki önemiyle ilgili ayrıntılı bilgi Mehmed Galib Bey'in () yazdığı (), Nazir Akalın tarafından yeniden yayımlanan (), Sadullah Paşa, yahud, Mezardan Nidâ adlı kitapta yer alıyor.

Edebi Kişiliği

Sadullah Paşa Kimdir?Sadullah Paşa, Tanzimat döneminin yenilik fikirlerine açık Batının müspet bilimlerine inanmış bir devlet adamıdır. Edebiyatla da yakından ilgilenmiş olmakla birlikte yazdıklarının pek çoğu ele geçmemiştir. Onun yazdıkları içinde en dikkate değer olanı "On Dokuzuncu Asır" manzumesidir. Orta Çağ zihniyeti ve inanışları ile Yeni Çağ'ın gelişmelerinin karşılaştırıldığı bu manzumede şair, insan aklının kudreti üzerinde durmakta, Batının müspet bilimlerde kaydettiği gelişme karşısında doğu dünyasının durumunu etraflıca gözler önüne sermektedir.

Sosyal hayatta hürriyet, eşitlik, kanun hâkimiyeti ve insan haklarının gözetilmesi, bilimsel gelişmeye ve ilerlemeye yol açmıştır. Bu itibarla Türk toplumunun da bu gelişme ve değişmeye ayak uydurması gerekir. Bunlar Paşa'nın manzume boyunca yaptığı değerlendirmelerdir.

Sadullah Paşa'nın batıdan çeviriler de yaptığı bilinmektedir. Bunların içinde Fransız şairi Lamartine'den yaptığı "Göl" çevirisi en tanınmış olanıdır. Ayrıca "Berlin Mektupları", "Charlottenbourg Sarayı", "Paris Ekspozisyonu", "Cevdet Paşa'ya Mektub" bilinen yazılarıdır.

ONDOKUZUNCU ASIR MANZUMESİ (SADULLAH PAŞA)

Ondokuzuncu Asır şiiri, insanlığın varolduğu günden beri oluşturduğu Tanrı, kâinat, akıl ve medeniyet anlayışı ile ondokuzuncu yüzyılda akıl, ilim ve fen sayesinde ulaştığı medeniyet anlayışının karşılaştırıldığı ilk ciddî manzumedir. Burada Doğu ya da Batı ayrımı yapılmamış insanlığın inana geldiği ya da kabul ettiği anlayışlar topyekûn mukayese edilmiştir. Bütün bu eski anlayışları ortadan kaldıran ondokuzuncu yüzyıldaki baş döndürücü gelişmelerdir

Manzumenin her bir beyti bu yüzyılda gerçekleştirilen bir yeniliği ya da eski ile yeninin mukayesesini ifade eder.

1. Erişti evc-i kemâlâta nûr-ı idrakât,
Yetişti rütbe-i imkâna kısm-ı mümteniât

(İnsanoğlunun anlama kabiliyeti bu yüzyılda artık varabileceği en üst seviyeye ulaştı, gerçekleşmesi imkansız zannedilen şeylerin büyük bir bölümünün bu yüzyılda gerçekleştiği görüldü)

funduszeue.infoâit oldu mürekkeb, mürekkeb oldu basit
Bedâhet oldu tecârible hayli meçhûlât

(Eskiden pek basit görünen şeyler bugün karmaşık hale gelirken, karmaşık zannedilen şeylerin de son derece basit oldukları anlaşıldı. Özellikle deney ve tecrübe sayesinde birçok bilinmeyen açıklanmış oldu.)

3. Mecâz oldu hakîkat, hakîkat oldu mecâz
Yıkıldı belki esâsından eski mâlûmât

(Gerçek diye zannedilen şeylerin gerçek olmadığı, gerçek olmayanların da gerçek olduğu anlaşıldı, böylece eski devre ait bütün bilgiler de esasından sarsıldı ve sonunda tamamen yıkıldı.)

4. Mebâhis-i felek ü arz ü hikmet ü kimyâ
Değil vesâvis-i ezhân ü vehm ü temsilât

(Kainat, dünya, hikmet ve kimya ile ilgili konular artık zihni birer vesvese, kuruntu ve benzetmelerden ibaret olmaktan çıktı.)

5. Mesâil-i nazariye tecârib oldu sened
Erişti hadd-i yakîne fusûl-i zanniyyât

(Teorik meselelerin doğruluk ile gerçekliği deney ve tecrübelerle kesinleşti. Kuşkudan ibaret pek çok şey de artık kesin bilgi haline geldi.)

6. Ukûl-ı zahire sâid fezâ-yı ecrâma
Kuvâ-yı câzibe kanunu pâye-i mirkât

(Parlak zekâlar bir yandan gökyüzüne doğru yükselirken yer çekimi kanunu da insan için bir merdiven vazifesi görmeye başladı.)

7. Nüfûs-ı fâkire nâzil kaâret-i arza
Delil-i mebhâs-ı tekvin defâin-i tabakat

(İnsan zihni bir yandan yer kürenin derinliklerine doğru inerken, dünyanın yaratılışına ait deliller de din kitaplarının sayfalarında değil artık toprak tabakalar arasında araştırılıyor.)

8. Havâ vü berk ü Ziya vü buhâr u mıknâkıs
Yed-i tasarruf-ı insanda unsur-ı harekât

(Yeryüzünde yaşamamızı sağlayan hava, güneş ışığı, şimşek buhar ve yer çekim: artık insanoğlunun elinde bir nevi hareket unsuru haline geldi. İnsanoğlu tabiata hükmetmeye başladı.)

9. Ziya; hayâlen iken şimdi bilfiil, sâî
Zılâl; zâil iken şimdi zîver-i mir'ât

(İşık eskiden hayalî bir haberci iken şimdi gerçekten kullanılıyor; eskiden gölge farkedilmezken, şimdi aynanın süsü durumuna geldi, (elektrik, gölge ile fotoğraf makinesi bulundu)

Sadâ; hesâb-ı mesâfâtta muhbir-i sâdık
Buhâr; zulmeti tenvîre ebda'-i âyât

(Ses, mesafe tespitinde doğru bir haberci haline geldi, (telefon icad edildi) Buhar ise karanlıkları aydınlatmada olağanüstü bir iş yapıyor.)

Cihât-ı erbaaya berk nâkil-i ahbâr Buhâr;
bahr u bâr üstünde Hızr-ı nakliyyât

(Artık ışık, dünyanın dört bir yanına haberler ulaştırmaktadır, (radyonun icadı Şimdilerde buharın gücü sayesinde ve eskiden karalarda ve denizlerde Hızır'ın yaptığına inanılan taşıma işini bugün artık buharlı (gemiler) makineler yapmaktadır.)

Tefâhür eylemesin mi bu asr â'sâra
Kısalttı bu'd-ı mekân ü zamanı muhteri'ât

(Bütün bu gelişmelere bakarak ondokuzuncu yüzyılın önceki yüzyıllara bakarak övünmesi normal değil mi? Ondokuzuncu yüzyıldaki bütün bu icatlar zamanı ve mekanı kısaltmış bulunmaktadır.)

Ne kaldı çeşme-i hayvân, ne dârû-yı
Suhrâb Ne kaldı nüsha-i efsûn, ne hükm-i tılsımiyât

(Artık ne Hızır'ı ebedî hayata ulaştırdığına inanılan ölümsüzlük suyu (âb-ı hayat) ne bütün hastalıklara şifa olan "darû-yı Suhrâb", ne büyü ve sihir, ne de tılsım kaldı.)

Ne kaldı sa'd-ı tevâlî, ne kaldı nahs-i kırân
Ne kaldı remi ü kehânet, ne kaldı cifriyyât

(Artık ne müneccimlerin yıldızlarla insan talihi arasında buldukları ilişkilere, ne remil ve kehanetle gelecekten haber vermeye, ne de gaipten haberler veren fala inanılmıyor.)

Ne var hümâda saâdet, ne var şeâmet-i bûm
Mukayyed asl-ı irâdâta cümle mec'ûlât

(Artık ne hüma kuşunun saadet getirdiğine, ne de baykuşun uğursuzluğu haber verdiğine inanılıyor. (Batıl inançlara inanılmıyor) Sanat eseri olan her şey doğrudan doğruya insan iradesine bağlıdır.)

Ne atlas âlemi hâmil, ne Zühre fâil-i küll
Değil ukûl-ı Felâtun usûl-ı tekvînât

(Ne Atlas gökyüzünü omuzlarında taşıyor, ne de Zühre yıldızı her şeyin esasını teşkil eden Tanrı konumundadır. Artık Eflatun'un "ideler"i de kainatın yaratılışı için bir esas kabul edilmiyor.)

Ne kaldı zann-ı tenâsüh, ne kaldı nâr-ı mecûs
Değil ukûle Ekânîm kıble-i hacât

(Ne insanlar öldükten sonra ruhlarının başkasına geçişine (tenâsüh), ne de Mecûsiler'in mukaddes ateşine inanılıyor. Hıristiyanlığın temelini teşkil eden teslis akidesi (baba, oğul, kutsal ruh) artık yardım kapısı dilenilen bir kıble olmaktan çıktı.)

Esâs-ı hikmet-i asr oldu vahdet-i Bârî
Ta'ammüm eyledi aslü'l-usûl-i mû'tekadât

(Bu yüzyılda ilerleyen ilim ve irfan sayesinde bu tür batıl inançları ortadan kaldırdı. Allah'ın birliği fikri bu yüzyılın felsefesinin esası haline geldi.)

Bulur gider cihet-i vahdetin umûm milel
Vücûd-ı vahdeti müsbit olunca ma'kûlât

(İnsan aklı Allah'ın birliği fikrini ispat ettiği için, artık yeryüzünde yaşayan bütün milletler bu inancı benimsemeye başlıyorlar.)

Hudud-ı hakk u vezâif mu'ayyen ü sâbit
Ne kaldı cebr ü tegallüb, ne kaldı keyfiyyât

(Bu yüzyıldı artık hak ve vazifenin sınırları da belirlendi: bunun için insanlar artık ne birbirlerini zorlayabilir, ne de üstün olma hırsıyla ezebilirler.)

Hukuk-ı şahs u tasarruf masûn taarruzdan
Verildi âlem-i umrâna başka tensikât

(Fertlerin hakları artık kanunlar tarafından korunuyor. Böylece cemiyet hayatına da başka bir şekil, başka bir düzen verilmiş oldu.)

Ne Amr Zeyd'in esiri ne Seyd Amr'a velî
Müesses üss-i müsâvâta nass-ı mevzû'ât

(Artık ne Amr Zeyd'in kölesi ne de Zeyd Amr'ın efendisi konumundadır. Artık kanunlar eşitlik prensibine göre hazırlanıyor.)

Münevver eyledi ezhânı intişâr-ı ulûm
Mükemmel eyledi noksâm feyz-i matbûât

(Bilim ve irfanın dünyanın her yanına yayılması bütün beyinleri aydınlattı. Özellikle matbaa sayesinde de bütün eksikler giderilmeye başlandı.)

Megârib oldu dirîga metâli'-i irfân
Ne kaldı şöhret-i Rûm u Arab, ne Mısr u Herat

(Bütün bu yenilikler maalesef Doğu'da değil de Batı ülkelerinde meydana geldi. Doğunun hiçbir hükmü kalmadı. Ne Anadolu'nun, ne Arabistan'ın, ne Mısır'ın ne de Herat'ın şöhreti kalmadı.)

Zaman zaman-ı terâkki cihân cihân-ı ulûm
Olur mu cehl ile kâbil bekâ-yı cem'iyyât

(İçinde yaşadığımız devir ilerleme devri, dünya ilim dünyası haline geldi; böyle bir çağda toplumlar hiç bilgisizlikle varlıklarını sürdürebilirler mi)

Sadullah Paşa'nın manzumesi ana hatlarıyla ondokuzuncu asırdaki gelişmeleri özetler: Buna göre; insanoğlunun anlama kabiliyeti en üst seviyeye ulaşmıştır. Bunu sağlayan şey 'akıl'dır. Filozofik aklın pratik akla dönüşmesiyle insanoğlu yeni bir çağı ve anlayışı yaratmıştır.

Bu manzume Sadullah Paşa'nın Avrupai fikirlerini ortaya koymaktadır. Sadullah Paşa bu manzumede ondokuzuncu asır medeniyetinin en mühim iki unsuru olan ilim ve tekniği yüceltmektedir.

Sadullah Paşa insan aklının kudretini yüceltiyor, yaptığı keşifler ve icatlar sayesinde Ortaçağ'ı aşarak yeni bir çağ yarattığını söylüyor. Sadullah Paşa'nın üslup bakımından çok zayıf olan bu manzumesinde şu fikirler ortaya konmaktadır:

  • İnsan aklının kudreti,
  • Akıl ve tecrübe sayesinde meydana gelen ilim ve tekniğin Ortaçağ medeniyetine son vererek yeni bir devir açması,
  • Sosyal sahada eşitlik ve hürriyet fikirlerinin doğuşu,
  • İlerleme ve çağdaşlaşmaya/modernleşmeye inanç.

Dikkate değer bir nokta olarak, Sadullah Paşa , ondokuzuncu asır medeniyetinin Hıristiyanlığa aykırı olduğu halde, İslamiyetin esası olan Allah'ın birliği fikrini teyit ettiğini söylüyor.

Manzume bu asırda düşünce ışıklarının en son noktaya eriştiğini belirterek başlıfunduszeue.info zannedilen bir çok şey bu asırda mümkün hale gelmişti. Yeni keşifler, eski kanaatleri alt üst etmiştir. Kimyevi araştırmalar, madde hakkındaki görüşleri tamamıyla değiştirmiştir. Eskiden basit zannedilen şeylerin zor, zor zannedilen şeylerin basit olduğu görülmüştür. Bu asırda ilmin esası öğrenilmiştir. Mantığın yerini tecrübe almıştır. Tecrübe sayesinde bir çok bilinmeyen bilinir hale gelmiştir. Eskiden mecaz olarak bilinenler gerçek, gerçek zannedilenler mecaz olmuştur. Eski bilgiler belki e temelinden yıkılmıştır. Astronomi, coğrafya, fizik ve kimya artık zihni kuruntulardan ve vesveselerden ve kuruntulardan ibaret değildir. Nazari meseleler artık denemeye dayanmaktadır. Deneme nazari fikirler için tam bir senet vazifesi görür. Bu sebeple eski zanna dayanan fikirler kesin bilgiler olmaya başlamıştır. Bu asırda parlak akıllar gökyüzüne yükseliyor. Çekim kanunu adeta bir merdiven vazifesini görüyor. İnsan düşüncesi yerin derinliklerine de inebiliyor.

Dünyanın yaratılışına ait deliller din kitapları arasında değil yer tabakaları arasında araştırılıyor. Bilgi sayesinde elektrik, ziya, buhar, mıknatıs, insanın elinde bir hareket unsuru oluyor. Işık eskiden sanatkarlar tarafından haberciye benzetilirken bu gün gerçekten bu işi görüyor. Ses mesafelerin tayininde sadık bir haberci olmuştur. Buhar, karanlıkları aydınlatıyor. Elektrik dört bir tarafa haberler taşıyor. Buhar kuvveti karada ve denizde bir taşıma Hızır'ı oluyor. Bütün bu keşiflerin yapıldığı asır, evvelki asırlardan üstün olmakla övünse hakkı değil midir? Bu yüzyılda artık eski çağlardan kalma efsanelerin bilgilerin hiçbir değeri kalmadı. Ne Hızır-ı ebedi hayata ulaştırdığı söylenen "çeşme-i hayvan" ne bütün hastalıkları iyi eden "daru-yı sührab" ne efsun nüshası, ne müneccimlerin yıldızlarla insan talihi arasında bulduğu ilişkiler," nahs-ı kıran" ve "sa'd-ı tevali" ne remil ve kehanet, ne cifriyat kaldı. Artık ne hüma kuşunun mutluluk getirdiğine ne de baykuşun uğrusuzluğu haber verdiğine inanılıyor. Ne Atlas omuzlarında gökyüzünü taşıyor ne Zühre yıldızı bir tanrı.

Eflatunun fikirleri kainatın yaradılışı için bir esas olarak görülmüyor. asrın ilmi bütün bu batıl inançları yıktı. Tanrı'nın birliği fikri bu asrın felsefesine temel oldu. Akıl Tanrının birliği fikrini isbat ettiği için bütün milletler birlik yolunu tutuyorlar. Hak ve vazifenin sınırları tespit edildi artık insanlar ne birbirlerini zorlayabilir ne de üstün olmakla ezebilirler. Şahısların haklar artık kanunlar tarafından korunuyor. Cemiyet hayatına başka bir düzen verildi. Ne Amr Zeyd'in esiri Ne Zeyd Amr'ın efendisi. Kanunlar eşitlik prensibine göre yapılıyor. İlmin yayılması zihinleri aydınlattı.Matbuatın feyizleri noksanları tamamladı. Bütün bu yenilikler maalesef doğudan değil batıdan doğdu. Doğu artık söndü. Ne Türkiye'nin , ne Arabistan'ın ne Herat'ın şöhreti kaldı. Zaman terakki zamanı, cihan ilim cihanı. Böyle bir asırda topluluklar hiç cahil yaşayabilir mi?

Bu manzumede bizi ilgilendiren taraf onun doğan bir alem ile çöken bir alemi, derli toplu bir şekilde karşılaştırarak bizlere sunmasıdır. Burada ondokuzuncu asrın ilim ve tekniğine hayran ortağı küçümseyen bir zihniyetle karşılaşıyoruz. Akla tecrübe ve insana karşı derin bir inanç var. Manzume dili bakımından eskidir. Hemen hemen şairane bir özellik taşımaz. Divan edebiyatının bütün edebi sanatlarından sıyrılmıştır. Bu sebeple de çıplak ve kuru bir fikir ifadesinden ileri gidememiştir. Doğal bir gazete makalesinin şiire sokulmuş hali gibidir. Şiir, fikir yanında feda edilmiştir. Düşünceleri vereceğim diye şiire önem verilmemiştir. Bu sıralarda da pozitivizmi ve materyalizmi aşırı derecede savunan Beşir Fuad, yalnız Divan edebiyatına karşı değil, Tanzimattan sonra batılı romantikleri taklit eden yazarlara karşı da şiddetle hücum edecektir. Beşir Fuad ile Sadullah Paşa sadece dünya görüşleri olarak değil ölümleri ile de birbirlerine benzerler. İkisi de intihar eder.

Kaynak:

  • Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri 1; Tanzimattan Cumhuriyete Uğur Yayınları Edebiyat Bilgileri Konu Anlatımlı.
  • Ali İhsan Kolcu, Tanzimat Edebiyatı-1 (Şiir), Salkımsöğüt Yay.

1.
Erişti evc-i kemâlâta nûr-ı idrâkât
Yetişti rütbe-i imkâna kısm-ı mümteniât

2.
Besâit oldu mürekkeb, mürekkeb oldu basit
Bedâhet oldu tecârible hayli meçhûlât

3.
Mecâz oldu hakîkat, hakîkat oldu mecâz
Yıkıldı belki esâsından eski mâlûmât

4.
Mebâhis-i felek ü arz ü hikmet ü kimyâ
Değil vesâvis-i ezhân ü vehm ü temsilât

5.
Mesâil-i nazarîye tecârib oldu sened
Erişti hadd-i yakîne fusûl-i zanniyyât

6.
Ukul-i zâhire sâid fezâ-yı ecrâma
Kuvâ-yı câzibe kanunu pâye-i mirkat

7.
Nüfûs-ı fâkire nâzil kaâret-i arza
Delîl-i mebhas-ı tekvîn defâin-i tabakât

8.
Havâ vü berk ü ziyâ vü buhâr u mıknâtıs
Yed-i tasarruf-ı insanda unsur-ı harekât

9.
Ziyâ; hayâlen iken şimdi bil-fiil sâî
Zılâl; zâil iken şimdi zîver-i mir’ât


Sadâ; hesâb-ı mesâfâtta muhbir-i sâdık
Buhâr; zulmeti tenvîrde ebda’-i âyât


Cihât-ı erbaaya berk nâkil-i ahbâr
Buhâr; bahr ü ber üstünde Hızr-ı nakliyyât


Tefâhür eylemesin mi bu asr â’sâra
Kısalttı bu’d-ı mekân ü zamânı muhtereât


Ne kaldı çeşme-i hayvan ne dâru-yı Suhrâb
Ne kaldı nusha-i efsûn ne hükm-i tılsımıyât


Ne kaldı sa’d-ı tevâli ne kaldı nash-i kırân
Ne kaldı reml ü kehânet, ne kaldı cifriyyât


Ne var hümâda saâdet ne var şeâmet-i bûm
Mukayyed asl-ı irâdâta cümle mec’ulât


Ne Atlas âlemi hâmil ne Zühre fâil-i küll
Değil ukul-i Felâtun usûl-i tekvînât


Ne kaldı zann-ı tenâsüh, ne kaldı nâr-ı Mecûs
Değil ukule Ekânîm kıble-i hâcât


Esâs-ı hikmet-i asr oldu vahdet-i Bârî
Taammüm eyledi aslü’l-usul-i mûtekadât


Bulur gider cihet-i vahdetin umûm milel
Vücûd-ı vahdeti müsbit olunca mâkulât


Hudud-ı hakk u vezâif muayyen ü sâbit
Ne kaldı cebr ü tegallüb ne kaldı keyfiyyât


Hukuk-ı şahs u tasarruf masûn taarruzdan
Verildi âlem-i umrâna başka tensîkât


Ne Âmr Zeyd’in esîri ne Zeyd Âmr’a velî
Müesses üss-i müsâvâta nass-ı mevzûât


Münevver eyledi ezhânı intişâr-ı ulûm
Mükemmel eyledi noksânı feyz-i matbûât


Megarib oldu dirîga metâli-i irfân
Ne kaldı şöhret-i Rûm u Arab ne Mısr u Herât


Zamân zamân-ı terakki cihân cihân-ı ulûm
Olur mu cehl ile kabil beka-yı cem’iyyât

Sadullah Paşa

Günümüz Türkçesiyle

1. Akıl, anlayış gücünün ışığı olgunluğun zirvesine erişti.
Olmaz zannedilen birçok şey mümkün hâle geldi.

2. Basit zannedilenler karışık, karışık zannedilenler basit oldu.
Bilinmezler, tecrübe (deney) sayesinde apaçık hâle geldi.

3. Hakikat oldu mecaz‚ mecaz oldu hakikat.
Eski bilgiler temelinden yıkıldı.

4. Astronomi, coğrafya, kimya, fizik ve felsefe konuları artık zihnî kuruntulardan, mantık yürütmekten ibaret değil.

5. Teorik bilgiler deneylere dayanmaktadır.
(Eskiden) zanna dayanan konular kesin bilgi seviyesine erişti.

6. Parlak akıllar (bu asırda) gökyüzüne (uzaya) yükseliyor.
Yer çekimi kanunu (yerin derinliklerine inen) bir merdiven basamağıdır.

7. İnsan düşüncesi yerin derinliklerine iniyor.
Dünyanın yaradılışına ait deliller yerin tabakalarında aranıyor.

8. (Bilim sayesinde) hava, elektrik, ışık, buhar ve mıknatıs,
insanın elindeki hareket unsurlarıdır.

9. Işık, (eskiden) sanatçılar tarafından haberciye benzetilirken şimdi gerçekten haber taşımaktadır.
Gölgeler geçici iken şimdi aynanın süsüdür.

Ses, mesafelerin tayininde sadık bir habercidir.
Buhar, karanlığı aydınlatmada ayetlerin en güzelidir.

Elektrik, dört yöne haberler taşıyor.
Buhar, deniz ve kara üstünde taşımacılığın Hızır’ıdır.

Bu asır diğer asırlara karşı övünmesin mi?
İcatlar mekân uzaklıklarını (mesafeleri) ve zamanı kısalttı.

Ne ölümsüzlük çeşmesi ne Sührab’ın (bütün hastalıkları iyileştiren) ilacı kaldı.
Ne büyü kitabı ne de tılsımın hükmü kaldı.

Ne uğurlu vakit ne burçların uğursuzluğu (müneccimlik) kaldı.
Ne remil ve kehanet ne de cifir (gibi gaipten haber verme işleri) kaldı.

Ne Hüma’da (devlet kuşunda) mutluluk ne de baykuşun uğursuzluğu var.
Ortaya çıkan her şey irade temeline oturtulmuştur.

Ne Atlas dünyayı omuzlarında taşıyor ne de Zühre (Venüs) her şeyi yapan, eden.
Dünyanın yaradılışını açıklayan görüşler, Eflatun’un düşünceleri değil.

Ne ruh göçü (reenkarnasyon) kaldı ne de Mecusilerin ateşi.
Hristiyanlığın esasları da artık kendisinden hacet dilenen bir kıble değil.

Tanrı’nın birliği düşüncesi bu asrın felsefesine temel oldu ve
bütün inançların özü olarak genelleşti.

Akıl, Tanrı’nın birliği fikrini ispat ettiği için bütün milletler
birlik yolunu bulup birliğe gider.

Görev ve hakların sınırları belirlenmiştir ve değişmez.
Ne zorlama ne zorbalık ne de keyfilikler (akla uymayan uygulamalar) kaldı.

Kişilerin hak ve tasarrufları (her tür) saldırıdan (kanunlar tarafından) korunuyor.
Medeni dünyaya (toplum hayatına) başka bir düzen getirildi.

Ne Amr Zeyd’in esiri ne Zeyd Amr’ın efendisi.
Kanun hükümleri eşitlik ilkesine göre yapılıyor.

Bilimlerin gelişip yayılması zihinleri aydınlattı.
Basının ilerlemesi, eksikleri tamamladı.

Maalesef, bütün bilimlerin (bu gelişmelerin) doğduğu yer Batı oldu.
Ne Anadolu ve Arabistan ne de Mısır ve Herat’ın (bu konuda) şöhreti kaldı.

Zaman bilgi ve medeniyet olarak ilerleme, yükselme zamanı;
(böyle bir asırda) toplumların sonsuza dek yaşaması cehaletle sağlanabilir mi?

Mehmet Kaplan

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İlgili

 

Etiketler: Sadullah Paşa

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası