sevk ve iskan komisyonu / Sevk ve İskan Uygulaması – Türkler ve Ermeniler – Tarih Boyunca Türk-Ermeni İlişkileri

Sevk Ve Iskan Komisyonu

sevk ve iskan komisyonu

kaynağı değiştir]

  1. ^"Arşivlenmiş kopya". 26 Nisan tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Nisan &#;
  2. ^"Arşivlenmiş kopya"(PDF). 3 Ekim tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Nisan &#;
  3. ^Paul Demont - François Georgeon, Bir İmparatorluğun Ölümü, Cumhuriyet, s.
  4. ^Ferudan Ata, İşgal İstanbul'unda Tehcir Yargılamaları, TTK, s.
  5. ^Sina Akşin, Ana Çizgileriyle Türkiye'nin Yakın Tarihi I, Cumhuriyet, s.
  6. ^Tehcir Kanunu 5 Mart tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.,Tehcir Kanunu.
  7. ^Halacoglu, Prof. Dr. Yusuf, Facts Relating to the Armenian Relocation (), TTK Publication, Ankara,
  8. ^DH, EUM. 2nd Branch, File 1, document 38, 40, 41, 42, 43, 44, 46, 47, 51, 55, 64, , , , , , , , , , ,
  9. ^"TSK Genelkurmay Başkanlığı Sitesi (Word dosyası)". 30 Aralık tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 3 Şubat &#;

Tehcir Kanunu ( Sevk ve İskan Kanunu )

Tehcir Kanunu ( Sevk ve İskan Kanunu )

Tarih: / Hit:

Ermeni isyanları ve katliamları karşısında Osmanlı Hükümeti, öncelikle bölgesel tedbirlere başvurmuş ve olayları yerinde bastırmayı ve savunma durumunda kalmayı tercih etmiştir. Ermenilerin silahlarıyla firarlarına, dini liderlerinin isyanlardaki büyük rollerine rağmen, Hükümet bu isyanları münferit bazı teşebbüsler şeklinde kabul etmeyi uygun bulmuştur. Aynı zamanda başta Ermeni Patriği ve Ermeni milletvekilleri olmak üzere, komitelere ve Ermeni cemaatinin önde gelenlerine yeni karışıklıklar çıkması durumunda "ülke savunmasını sağlamak amacıyla sert önlemler almak zorunda kalınacağı" anlatılmıştır.

Osmanlı hükümetinin bu gayretleri belgeleriyle sabittir. Fakat daha savaş başlamadan önce her türlü isyan hazırlığına girişmiş olan Ermeniler, savaş başlar başlamaz toplu bir isyana yönelmemişlerdir. Ermenilerin eylemleri, Osmanlı orduları cephede savaşırken, "Ermeni bağımsızlığı için, müttefik davasına hizmet gayesiyle" hazırlanan plâna uygun yürütülmüştür. Ancak, Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki faaliyetlerinin, devletler hukukuna göre hıyanet sayıldığı gerçeği göz ardı edilmiştir.

Ermeni isyanları özellikle Doğu Anadolu'dan başlayarak diğer bölgelere yayılmıştır. Erzurum ve çevresinde Rus işgalinin genişlemesiyle Ermeniler, "müslüman halkın kanını kendilerine mubah" görmüşler ve bir Alman generalinin ifadesiyle, "Bu bölgedeki Müslüman halkı silip süpürmeye başlamışlar”dır.

Ermeni çetelerinin bu tür zulüm ve eylemleri sürerken, güvenlik kuvvetleri tarafından Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde yapılan aramalarda pek çok silâh ve cephane ele geçirilmiştir. Artık devletin varlığını ağır bir şekilde tehdit bu durum, biraz daha hoşgörü gösterildiğinde, telafisi mümkün olmayan sonuçlara sürükleneceğini göstermekteydi.

Osmanlı devletinin savaşa girmesinden ve özellikle Kafkas Cephesindeki bozgundan sonra, Ermenilerin Müslüman halka karşı baskıları, askerden firarları, asker ve jandarmaya saldırıları, silahlı ve mühimmatla yakalanmaları, Fransızca, Rusça ve Ermenice şifreli yazışmaların ele geçirilmesi gibi gelişmeler, ülke çapında bir karışıklık çıkaracaklarını gösteren en önemli kanıtlar olmuştur.

Osmanlı hükümeti, isyan ve katliamlara karşı güvenlik tedbirleri almakla beraber, “Yer Değiştirme Kanunu”ndan önce de, bu tedbirlerin yeterli olmadığı durumlarda Ermenileri başka yerlere yerleştirme yoluna gitmiştir. Ancak bu uygulamanın genelleştirilmesi fikrini doğuran olay, Van Ermenilerinin isyanı olmuştur. Çevredeki Ermenilerin, Osmanlı devletinin savaşa girdiği tarihlerde Van'da toplandıkları ve silahlanarak Rusların iyice yaklaşmasını bekledikleri resmi belgelere yansımıştır.

Ermenilerin başlattıkları isyanlar, -katliamlar ve tahriplerin dışında- Rusların bir ay içinde Van, Malazgirt ve Bitlis'i işgali ile sonuçlanmıştır. Van örneği, Türk ordusunun daima arkadan vurulacağını ve ihanete uğrayacağını göstermiştir. Bu durumda hükümet, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan bazı Ermenilerin, “yer değiştirmelerine” karar vermek zorunda kalmıştır.

İtilaf Devletleri ve Rusya ile birlik olan Ermenilerin başlattıkları isyan ve katliamlar savaşın kaderini etkileyecek noktaya ulaşınca, Başkomutan Vekili Enver Paşa duruma bir çare bulmak amacıyla, 2 Mayıs 'te İçişleri Bakanı Talat Paşa'ya bir yazı göndererek, "Van bölgesindeki isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır bir halde bulunan Ermenilerin, isyan çıkaramayacak şekilde dağıtılmaları gerektiğini” bildirmiştir.

Bunun üzerine Talat Paşa, 23 Mayıs ’te, 4. Ordu Komutanlığına bir şifre göndererek, “Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermenilerin, Musul vilâyetinin Güney kısmı, Zor sancağı ve Merkez hariç olmak üzere Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermenilerinse Suriye vilâyetinin Doğu kısmı ile Halep vilâyetinin Doğu ve Güneydoğusu'na sevk ve iskân edilmelerini” istemiştir. Sevk işlemlerini takip etmek üzere Adana, Halep ve Maraş bölgesine mülkiye müfettişleri tayin edilmiştir.

Yer değiştirmeyi zorunlu kılan; Birinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verileceği ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı gibi hayallere kanan Ermenilerin, vatandaşı bulundukları Osmanlı devletini arkadan vurmaları ve isyanlarıdır. Kafkas ve İran cephelerinin güvenlik hattını oluşturan bölgelerdeki Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır.

Yer değiştirme uygulaması nedense bu gözle görülmek istenmemekte, Ermenistan ve Ermeni diasporası Osmanlı aleyhine olumsuz, yalan ve iftiralarla dolu propagandalar yapmaktadır. Halbuki, tarihi gerçek şudur: yer değiştirme kararı ile Osmanlı Devleti, Ermenileri yok olmaktan kurtarmış ve eşine az rastlanır bir şekilde korumuştur. Bugün Ermeni milleti varlığını devam ettiriyorsa, bu Osmanlıların iyi niyeti ve başarısı sayesindedir.

Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu

Osmanlı hükümeti, yer değiştirme uygulamasını o günün şartlarında bir kanuna dayandırmıştır. Keyfi bir uygulama değildir. Dört maddelik kanun, “savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce alınacak tedbirleri” içermektedir. Kanunun çıkış süreci şöyledir:

İçişleri Bakanlığı isyancı Ermenilere karşı tutuklama gibi bazı önlemleri alırken, 24 Mayıs 'te ortak bir bildiri yayınlayan Rusya, Fransa ve İngiltere hükümetleri, bir aydan beri, "Ermenistan" diye adlandırdıkları Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'da Ermenilerin öldürüldüklerini ileri sürmüşler ve olaylardan Osmanlı hükümetini sorumlu tutacaklarını açıklamışlardır.

Konunun bu şekilde uluslar arası bir boyut kazanması üzerine Talat Paşa, yer değiştirme uygulaması hakkında hazırladığı bir yazıyı 26 Mayıs günü Başvekalet’e (Başbakanlığa) göndermiştir. Yazıda, Ermenilerin isyan ve katliamlarına dikkat çekildikten sonra, savaş bölgelerindeki Ermenilerin başka bölgelere nakline karar verildiği anlatılmıştır. Bu durum, Başbakanlık’ça derhal Meclis gündemine getirilmiştir.

Başbakanlık, devletin güvenliği için başlatılan yer değiştirme uygulamasının yerinde olduğunu belirtilerek, bunun bir usul ve kurala bağlanmasının zorunluluğunu dile getirmiştir. Meclis, aynı tarihte uygulamayı kabul eden bir karar almıştır. Böylece 27 Mayıs ’te Meclis’ten çıkan “Yer Değiştirme Kanunu”, 1 Haziran günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kanunun; 1. maddesinde "Devlet güçlerine ve kurulu düzene karşı muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha edilmesi", 2. maddesinde "Silahlı güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabaların başka bölgelere yerleştirilmesi", 3. maddesinde kanunun yürürlüğe giriş tarihi ve 4. maddesinde de kanunun uygulamasından sorumlu olanlar belirtilmektedir.

Görüldüğü üzere kanun; tamamen devleti ve kamu düzenini korumaya yönelik, şiddete karşı bir yetki kanunudur. En önemli özelliği ise; “kanun metninde herhangi bir etnik grup, zümrenin zikredilmemiş veya ima edilmemiş” olmasıdır. Kanun kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşları yerlerinden başka yerlere sevk edilerek göçe tabi tutulmuştur.

Başbakanlık tarafından 30 Mayıs ’te İçişleri, Harbiye ve Maliye Nezâretlerine (Bakanlıklarına) gönderilen bir yazıda, göçün nasıl uygulanacağı ayrıntılı şekilde anlatılmış ve şöyle denilmiştir(1):

“Göç ettirilenler, kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir;

Yeni evlerine yerleşene kadar iaşeleri Göçmen Ödeneği’nden karşılanacaktır;

Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazî verilecektir;

Muhtaç olanlar için hükümet tarafından konut inşa edilecek; çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat temin edilecektir;

Geride bıraktıkları taşınır malları, kendilerine ulaştırılacak; taşınmaz malları tespit edilecek ve kıymetleri belirlendikten sonra, paraları kendilerine ödenecektir;

Göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerleri açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir;

Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta ayrıntılı bir tâlimatnâme hazırlanacaktır.”

Talat Paşa’nın Ermenilerin soykırımını isteyen telgrafı var mıdır?

Ermeniler hakkında alınan tedbirlerin onları imha maksadını taşımadığı, Talat Paşa tarafından her fırsatta dile getirilmiştir. Nitekim 29 Ağustos tarihinde ilgili vilâyetlerin vali ve mutasarrıflarına gönderilen bir şifre telgrafta kullanılan üslup, bunun en açık delilidir. Şifrede şöyle denilmektedir:

"Ermenilerin bulundukları yerlerden çıkarılarak tayin edilen bölgelere sevklerinden hükümetçe takip edilen gaye, bu unsurun hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını ve bir Ermenistan Hükümeti teşkili hakkındaki millî emellerini takip edemeyecek bir hale getirilmelerini temin etmektir. Bu kimselerin imhası söz konusu olmadığı gibi, sevkiyat esnasında kafilelerin emniyeti sağlanmalı ve muhacirîn tahsisatından sarfiyat yapılarak iaşelerine ait her türlü tedbir alınmalıdır. Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlara veya bu gibi saldırılara önayak olan jandarma ve memurlar hakkında şiddetli kanunî tedbir alınmalı ve bu gibiler derhal azledilerek Divan-ı Harplere teslim edilmelidir(2)."

Talat Paşa’nın verdiği emir böyle olmasına rağmen, sözde Ermeni soykırımı iddiacıları, gerçeği çarpıtmışlar; Talat Paşa’nın Ermenilerin katledilmesine yönelik emir verdiğini ileri sürmüşlerdir. Dayanakları ise Aram Andonian adlı bir Ermeni’nin, yılında Londra’da yayınladığı "Naim Bey'in Anıları/Ermenilerin Tehcir ve Katliamına İlişkin Resmi Türk Belgeleri" isimli kitabıdır. Kitapta yer alan ve Talat Paşa'ya atfedilen telgraflar; bir soykırım suçlusu yaratmak amacıyla üretilmiş sahte belgelerdir. Bu belgelerin sahteliği, Şinasi Orel ve Süreyya Yuca tarafından yapılan inceleme sonucunda kanıtlanmıştır(3).

Yer Değiştirme Sırasındaki Uygulamalar

Kanuna göre hazırlanan uygulama emri ile yer değiştirmenin nasıl yapılacağı tüm ayrıntıları ile belli kurallara bağlanmıştır. Bu emirde; menkul ve gayri menkullerin nasıl teslim alınacağı, araziler ve üzerindeki mahsulün durumu, bunların kayda alınması, göç edenlere sıcak ve etli yemek verilmesi gibi konulara dahi yer verilmiştir. Uygulama emrinde, menkul ve gayrimenkulun yok edilmesi ya da insanların öldürülmesi yönünde herhangi bir işaret olmadığı gibi; tam tersine uygulamada hata yapanların idam cezasına kadar uzanan ağır cezalarla cezalandırılacağı belirtilmektedir.

Yukarıda verilen uygulama emrinden anlaşıldığı gibi, yerleri değiştirilenler taşınabilir mal ve eşyalarını beraberlerinde götürecekler veya bunlar sonra kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları ise açık attırma ile satılacak ve bedelleri kendilerine ödenecektir.

Bu esaslar içinde göç ettirilen Ermeni kafileleri, yerleştirilecekleri yerlere gönderilmek üzere, yol kavşakları üzerinde bulunan Konya, Diyarbakır, Cizre, Birecik ve Halep gibi belirli merkezlerde toplanmışlardır.

Kafilelerin sevk edildikleri güzergâhlar, göçmenlerin zorluklarla karşılaşmamaları ve güvenlikleri için mümkün olduğu kadar kendilerine yakın yollardan seçilmiştir. Güzergâhların seçiminde tren yolları ve “şahtur” denilen nehir kayıklarının bulunduğu yerler tercih edilmiştir.

Bir yandan Birinci Dünya Savaşı'nın sürmesine rağmen, yer değiştirmenin düzenli bir şekilde yürümesi ve kafilelerin herhangi bir zarara uğramaması için azami dikkat gösterilmiştir. Nitekim, Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 'te Büyükelçi Morgenthau’ya gönderdiği raporda, “Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu; kalabalık yüzünden birtakım sıkıntıların olmasına rağmen Hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare ettiğini; şiddete ve düzensizliğe yer vermediğini; göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını; muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmiştir(4).

Eğer Osmanlı hükümeti bir grup insanı yok etme maksadıyla bu uygulamaya girişmiş olsa idi, göç edenlere yolda sağlanacak imkanları, kafilelerin eşkıya baskınlarına karşı korunmasını, hastalara yardım yapılmasını, çocukların korunmasını, geride bıraktıkları menkul ve gayrimenkullerin kayıt altında tutulmasını, etli yemek verilmesine ilişkin kararları uygulamaya geçirmezdi. İşte bu nedenlerle, yer değiştirme, Ermenileri yok etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür.

Yer Değiştirme Sırasında Yapılan Harcamalar

Yer Değiştirme Kanunu ile yerleri değiştirilen Müslüman, Rum ve Ermeniler ile Anadolu'ya yönelen göç hareketlerine ilişkin ihtiyaçları karşılamak amacıyla, Göçmen Genel Müdürlüğü kurulmuş, bu kurum tarafından göçmenlerin, yerleştirme, geçim ve diğer sorunları çözülmeye çalışılmıştır.

Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmektedir. Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin, sevk, yerleştirme ve geçimlerinin sağlanması için yılında 25 milyon, yılı sonuna kadar ise milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır(5).

Göç esnasında oluşturulan kafilelere, vasıta veya binek hayvanı sağlanmış, kadın, yaşlı ve çocuklarla, hastalara özel ilgi gösterilmiştir. Dönemin İçişleri Bakanlığınca yayınlanan yönetmeliğin 2. maddesinde, “nakledilen Ermenilerin taşınabilecek bütün mallarını ve hayvanlarını birlikte götürebilecekleri”, 3. maddesinde ise, “yerleştirilecekleri yerlere sevk edilen Ermenilerin yolculuk sırasında canlarının korunması, yiyeceklerinin temini ve istirahatlarının, geçtikleri yerlerde bulunan yönetim makamlarına ait olduğu; bu konuda meydana gelecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün memurların sorumlu olduğu” ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.

Deniz yoluyla göç edenlerin o dönemde salgın bulunan sıtma hastalığına karşı korunabilmeleri için kinin dağıtılmış, hastalar için sivil hastaneler yanında askeri hastanelerden de yararlanma imkanı getirilmiştir. Göçmenlerden ailelerini yitirmiş olan kimsesiz çocuklar yetimhanelere veya göç edilen yerlerdeki ailelere yerleştirilmiş ve bunların geçimleri sağlanarak meslek sahibi olmaları için eğitim imkanı sağlanmıştır.

Osmanlı hükümeti, yer değiştirme uygulaması için ciddi harcamalar yaparken, bir yandan da göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve şahıslara olan borçlarını ya ertelemiş ya da tamamen silmiştir. Bu arada Amerika'dan Ermeni göçmenlere verilmek üzere gönderilen bir miktar para da Amerikan misyonerleri ve konsolosları tarafından Hükümetin bilgisi dahilinde Ermenilere dağıtılmıştır.

Yer Değiştirmeden Önce Ermeni Nüfusu

Ermeni komitacılar ve bugünkü destekçileri tarafından günümüzde en çok istismar edilen ve çarpıtılan konu Ermeni nüfusunun göç öncesi ve sonrasındaki durumudur. Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi rakamlar, kilise kayıtları, yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer belgelere rağmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun birkaç katı bir rakam gösterilerek, rakamlar akıl almaz miktarlarda abartılmakta ve sözde soykırım iddialarına dayanak aranmaktadır. Verilen rakamlardan bazıları, dünya genelinde bugün yaşayan toplam Ermeni nüfusunu bile birkaç kat aşmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusu bazı yabancı kaynaklarda şöyle belirtilmiştir: Ermeni Patrikhanesi'ne göre milyon Lozan Konferansı Ermeni Heyeti’ne göre milyon Fransız Sarı Kitabı'na göre milyon Britannica'ya göre milyon İngiliz yıllığına göre 1 milyon Osmanlı devleti resmi belgelerine göre Ermeni nüfusu ise şöyledir: Nüfus sayımına göre Nüfus sayımına göre Nüfus istatistiğine göre (6)

Gerek Osmanlı, gerekse Ermeniler ve yabancılara ait istatistikler değerlendirildiğinde, I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusunun en fazla civarında olduğu belirlenmektedir.

Osmanlı’daki Ermeni nüfusu hakkındaki en güvenilir rakamların resmi belgelerde olduğu kesindir. Osmanlı devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü, yılında kurulmuştur. Genel Müdürlük görevini yılında Nuri Bey, yılları arasında Fethi Franco adlı bir Musevi, yılları arasında Mıgırdıç Şınabyan isimli bir Ermeni, yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı, yılları arasında Mehmet Behiç Bey yapmıştır. Görüldüğü gibi Ermeni meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır. Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanıt olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir.

Ermenilerin Yerleştirildikleri Bölgeler

Yer değiştirme uygulaması çerçevesinde; Erzurum, Van ve Bitlis vilâyetlerinden çıkarılan Ermeniler, Musul’un güney kısmı ile Zor ve Urfa sancağına; Adana, Halep, Maraş civarından çıkarılan Ermeniler ise Suriye’nin doğu kısmı ile Halep’in doğu ve güneydoğusuna yerleştirilmişlerdir.

Yeni yerleşim bölgelerinin Bağdat demiryoluna en az 25 km. uzaklıkta kurulmasına, Ermeni nüfusunun yöredeki Müslüman nüfusun yüzde 10’unu geçmemesine ve köylerin 50 haneden fazla olmamasına dikkat edilmiştir.

Yer Değiştirmeye Tabi Tutulan Ermeni Nüfusu

Yer değiştirme uygulaması sırasında çeşitli yollardan göç ettirilen Ermenilerin ayrıldıkları ve vardıkları yerlerdeki sayıları devamlı şekilde kontrol edilmiştir. 9 Haziran 'ten 8 Şubat tarihine kadar Anadolu'nun çeşitli bölgelerinden yeni yerleşim bölgelerine taşınan ve yerlerinde bırakılan Ermeni nüfusun ne kadar olduğu, Osmanlı Arşivi’nin ilgili tasniflerindeki belgelerden şu şekilde derlenmiştir: Buna göre; kişi yer değiştirme uygulaması çerçevesinde sevk edilmiş, bunlardan ’i ise yeni yerleşim bölgelerine sağ salim ulaşmıştır(7).

Görüldüğü gibi, göç ettirilenlerle yeni yerleşim bölgelerine varanlar arasında kişilik bir fark bulunmaktadır. Bu fark, belgelerden elde edilen bilgiye göre, şu şekilde ortaya çıkmıştır:

kişi Erzurum-Erzincan arasında; kişi Urfa Halep arasındaki Meskene’de; kişi Mardin civarında eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, ayrıca bir o kadar, yani yaklaşık ve belki de biraz daha fazla kişi de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu öldürülmüştür. Bu kayıp miktarı, Ermenilere karşı, hiçbir şekilde katliam yapılmadığını göstermektedir. Katliamın olmadığı yerde ise soykırımdan hiç söz edilemez(8).

Bu bilgiler ışığında toplam bin kişinin yer değiştirme uygulaması sırasında katledildiği tespit edilmektedir. Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıklar ve iklim koşulları sebebiyle de yaklaşık bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir ki, bu şekilde 40 bine yakın kişi yollarda kaybedilmiştir.

Kalan bin kişinin ise bir kısmı, yola çıkarılmış olmakla birlikte, henüz iskan mahalline varmadan tehcirin durdurulması sebebiyle, bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur. Mesela 26 Nisan ’da Konya iline, ilde henüz yollarda olan Ermenilerin sevk edilmeyerek il dahilinde iskan edilmeleri için yazı gönderilmiştir. Öte yandan yer değiştirme kapsamında bulunan Ermenilerden bir bölümünün Rusya’ya, Batı ülkelerine ve Amerika’ya kaçırıldıkları da tahmin edilmektedir(9).

Yer değiştirme uygulamasının yapıldığı dönemde, Osmanlı ordusunda silah altında bulunan Ermenilerden ’inin Rus ordusuna katıldığı, yine Türklerle savaşmak üzere Ermeni’nin de Amerikan ordusunda üç-dört yıldır eğitim gördüğü gibi kayıtlar yer almaktadır. Gerçekten de, Amerika’da yaşayan bir Ermeni’nin Elazığ’da dava vekili olan Murad Muradyan’a yazdığı mektupta bu türden bilgiler bulunmaktadır(10).

Mektupta, bir kısım Ermeni’nin Rusya’ya ve Amerika’ya kaçırıldıkları ve Amerika’da eğitilen askerin Kafkasya’ya hareket etmekte olduğu açıkça ifade edilmektedir. Bütün bu belgelerden de anlaşılacağı gibi, Osmanlı vatandaşı pek çok Ermeni, harpten önce ve harp içinde Amerika ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkelere dağılmışlardır. Mesela ticaret maksadıyla Amerika’da bulunan Artin Hotomyan adlı bir Ermeni’nin 19 Ocak ’te Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gönderdiği bir mektupta çeşitli yollarla binlerce Ermeni’nin Amerika’ya kaçırıldığı ve bunların aç ve perişan bir halde yaşadıkları ifade edilmektedir(11).

Bu bilgiler, Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli bölgelerinden yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerin sayıları ile, yeni iskan merkezlerine ulaşanların sayılarının birbirini tuttuğunu göstermekte ve dolayısıyla sevk ve iskan sırasında herhangi bir katliam olayının olmadığını ortaya koymaktadır.

yılında, Ermeni Delegasyonu Başkanı olan Boghos Nubar Paşa’nın Fransa Dışişleri Bakanlığı Yüksek Yetkili Bakanı Monsieur Gout’a gönderdiği raporda: Kafkasya’da , İran’da , Suriye-Filistin’de , Musul-Bağdad’da olmak üzere kişinin Türkiye’den sürgün edildiğini, aslında sürgünlerin toplam sayısının bin kişiye ulaştığını ve bunlardan ayrı olarak çöllerde şuraya buraya dağılmış sürgünleri kapsamadığını bildiriyor(12).

Boghos Nubar Paşa’nın verdiği rakamlardan bin kişinin yer değiştirme uygulaması dışında Osmanlı topraklarını terk edenler olduğu anlaşılıyor. Dolayısıyla göç ettirilenlerin toplam sayısı olarak verilen bin kişiden bin kişi çıkarılacak olursa, yer değiştirmeye tabi tutulan nüfusun bin civarında olduğunu gösteriyor ki, bu da Ermeni delegasyonu başkanının, yer değiştirmenin gerçekleştirilmesi sonrasına, yani yılına ait verdiği sayılarla, Osmanlı belgelerinde verilen rakamlar arasında büyük ölçüde uygunluk görünmekte ve Ermenilerin iddia edildiğinin aksine sağ salim iskan yerlerine vardıklarını ve dolayısıyla soykırım iddialarının ne kadar dayanaksız olduğu ortaya çıkmaktadır.

Bu konuyla ilgili yabancı ve özellikle de Ermeni kaynaklarında şu bilgiler yer almaktadır:

Noradungian Gabrial’in Lozan Konferansı Tali Komisyonu'na sunduğu rapora göre; Kafkasya'ya bin, Suriye'ye bin, Yunanistan ve Ege Adalarına bin, Bulgaristan'a 40 bin, İran'a 50 bin olmak üzere toplam bin Ermeni 1. Dünya Savaşı döneminde ülke dışına gitmiştir.

Ermeni ileri gelenlerinden Hatisov, (daha sonra Ermenistan Cumhurbaşkanı olmuştur), Trabzon Konferansı'na (14 Mart Nisan ) katılan Hüseyin Rauf Bey'e gönderdiği mesajda, Kafkasya'da Osmanlı memleketinden kaçan bin Ermeni'nin bulunduğunu bildirmiştir(13).

Ermeni Prof. Dr. Richard Hovannisian, Ermeni nüfus incelemelerini ortaya koyduğu eserinde; Suriye dışındaki Arap ülkelerinden; Lübnan’a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır'a 40 bin, Irak'a 25 bin, Fransa ve Amerika'ya 35 bin Ermeni'nin göç ettiğini belirtmektedir(14).

Ermeniler ve yabancıların verdiği bu rakamlardan hareketle; göç ettirme dışında çok sayıda Ermeni’nin Türkiye’den kendi iradesiyle ayrıldığını göstermektedir. Ayrılanlara genel baktığımızda; Kafkasya'ya bin, Suriye'ye bin, Yunanistan ve Ege Adalarına bin, Bulgaristan'a 40 bin. İran'a 50 bin, Lübnan'a 50 bin, Ürdün'e 10 bin, Mısır'a 40 bin, lrak'a 25 bin, Fransa, ABD, Avusturya vd. 35 bin olmak üzere, toplam Ermeni'nin gittiği anlaşılmaktadır.

O halde Ermenilerin iddia ettiği gibi bir Ermeni soykırımı veya milyon Ermeni’nin yok edilmesi mümkün değildir.

Bunun da ötesinde eğer Osmanlı devleti Ermeni tebaasından kurtulmak isteseydi; bunu asimilasyon yoluyla veya savaşı gerekçe göstererek halledebilirdi. Oysa Ermeniler, imparatorluk içerisinde Türklerden bile rahat bir yaşam sürmüşlerdir. Belirtildiği gibi, Birinci Dünya Savaşı’nda ele geçirdikleri yerlerin kendilerine verileceği ve bağımsız bir Ermenistan kurulacağı gibi hayallere kanan Ermeniler, vatandaşı bulundukları Osmanlı devletini arkadan vurmaya başlayınca, yer değiştirme uygulaması zorunlu hale gelmiştir. Ermenilerin yerlerinin değiştirilmesi, onları imha etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür ve dünyanın en başarılı yer değiştirme uygulamasıdır.

Ermeni Kafilelerine Yapılan Saldırılar ve Devletin Önlemleri

Ermenilerin yeni yerleşim bölgelerine nakilleri sırasında bazı kafilelere, özellikle Halep-Zor arasında bölge haklı tarafından saldırılar düzenlenmiştir. 8 Ocak tarihli bir telgraftan anlaşıldığına göre; Halep'e bir saat mesafeden Meskene'ye kadar olan yollarda Arap eşkıyasının gasp için yaptığı saldırılar sonucu pek çok Ermeni’nin öldürüldüğü; Diyarbakır'dan Zor'a ve Suruç'tan Menbiç yoluyla Halep'e nakledilen Ermenilerden kadarının yine Arap aşiretlerinin saldırılarına maruz kalarak soyuldukları anlaşılmıştır. Diyarbakır bölgesinde çeteler ve eşkıya tarafından ’e yakın kişinin öldürüldüğü; Erzurum-Erzincan arasında kişilik başka bir kafilenin de bazı aşiretlerin saldırısı sonucu öldürüldüğü anlaşılmaktadır.

Osmanlı hükümeti, bir yandan cephelerde düşmanla savaşırken bir yandan da kafilelerin emniyetlerini sağlamak için olağanüstü gayret sarf etmiştir. Ermeni kafilelerinin sevki sırasında ihmali veya yolsuzluğu görülen görevlileri tespit etmek üzere inceleme heyetleri kurulmuş ve göç bölgelerine gönderilmiştir. Bu heyetler, suçu sabit görülenleri Divan-ı Harp’e sevk etmiştir. İhmali bulunan görevliler işten el çektirilirken, bir kısmı da ağır cezalara çarptırılmıştır.

Yerleri Değiştirilmeyen Ermeniler

Yer değiştirme kararı bütün Ermenilere uygulanmamıştır. 2 ve 15 Ağustos tarihlerinde ilgili valiliklere gönderilen telgraflarda, Katolik ve Protestan mezhebinde bulunan Ermenilerin yanı sıra, Osmanlı ordusunda subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet gören Ermeniler ile Osmanlı Bankası şubelerinde, reji idaresinde ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermenilerin devlete sadık kaldıkları sürece göçe tabi tutulmayacakları bildirilmiştir. Göçe tabi tutulan sadece devlete baş kaldıran Gregoryan mezhebine mensup Ermenilerdir.

Öte yandan, hasta, özürlü, sakat ve yaşlılar ile yetim çocuklar ve dul kadınlar da göçe tabi tutulmamış, yetimhaneler ve köylerde koruma altına alınarak ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmıştır. Korunmaya muhtaç Ermeni aileler hakkında yayınlanan 30 Nisan tarihli genel bir emirde ise; erkekleri sevk edilen veya askerde bulunan kimsesiz ve velisiz ailelerin Ermeni dışında yabancı bulunmayan köy ve kasabalara yerleştirilmesi, geçimlerinin göçmen ödeneğinden sağlanması bildirilmiştir(15).

Göç Ettirilen Ermenilerin Geri Getirilmesi

Ermenilerin yeni yerleşim bölgelerine gönderilmeleri 8 Şubat ’da durdurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından yer değiştirmeye tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin eski yerlerine dönebilmeleri için bir kararname çıkarılmıştır. İçişleri Bakanı Mustafa Paşa'nın 4 Ocak 'da Başbakanlığa gönderdiği yazıda, dönmek isteyen Ermenilerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere tâlimat verildiği ve gereken tedbirlerin alındığı ayrıntılı bir şekilde belirtilmiştir(16).

Yer Değiştirme Uygulamasının Yurtdışındaki Yansımaları

Yer değiştirmenin yapıldığı bölgelerde bulunan yabancı gözlemciler, Birinci Dünya Savaşı’nın içinde birçok cephede savaşmasına rağmen Osmanlı Hükümeti'nin bu işi büyük bir titizlikle ve iyi bir şekilde yürüttüğünü yazdıkları halde, Batı basını olayları saptırarak vermeyi tercih etmiştir. Nitekim Amerika'nın Mersin'deki konsolosu Edward Natan, sevkiyatın son derece düzen içinde yapıldığını raporunda belirttiği halde, İstanbul'daki büyükelçi Morgantau, olayları gerçeklere tamamen ters şekilde ülkesine bildirmiş ve Amerikan basını da bunları Türkler aleyhine kullanmıştır.

İran'da bulunan İngiliz konsoloslarının raporları çerçevesinde Ermeni’nin öldürüldüğü gibi iddialar İngiliz parlamentosunda tartışılmış ve Türk Hükümeti'nin protesto edilmesi kararı alınmıştır. Ayrıca, İngiltere'de Ermeni olayları hakkında yayınlanan "Mavi Kitap"ta Osmanlı ülkesinde bulunduğu savunulan Ermeni’den üçte birinin katledildiği iddia edilmiştir.

Yabancıların İncelemeleri

Bu konuda ilk inceleme, Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonra İstanbul'un işgali sırasında İngilizler tarafından yapılmıştır. Savaş suçu işledikleri gerekçesiyle tutuklanan Türk’ü mahkum ettirebilmek için, savaştan galip gelmelerinin üstünlüğünü de kullanarak yaptıkları incelemelerde soykırımın varlığına yönelik bir bilgi ve belgeye ulaşamamışlardır.

Sonraki yıllarda soykırıma yönelik uydurmalar durmamış, sahte bilgi ve belgelerle kamuoyu oluşturulmaya çalışılmış, bazı ülkelerin siyasileri de bu oyuna alet edilmiştir. ’te ABD Temsilciler Meclisi’nin sözde Ermeni soykırımına yönelik bir karar alma çalışması üzerine, 69 bilim adamının 19 Mayıs ’te Temsilciler Meclisi’ne sundukları rapor, son derece önemlidir. Raporda özetle şöyle denilmiştir(17):

“ yüzyıldan 'ye kadar, günümüzde Türkiye olarak, daha doğrusu ‘Türkiye Cumhuriyeti’ olarak adlandırılan bölge, çok dinli, çok uluslu bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğunun bir parçasıydı. Nasıl Habsburg İmparatorluğunu günümüz Avusturya Cumhuriyeti ile eş saymak yanlışsa, Osmanlı İmparatorluğunu, Türkiye Cumhuriyeti ile bir tutmak da yanlıştır.

Türk, Osmanlı araştırmaları ve Ortadoğu üzerine uzmanlaşmış, aşağıda imzaları bulunan Amerikalı akademisyenler, ABD Temsilciler Meclisi'nin sayılı kararında kullanılan dilin birçok açıdan yanıltıcı ve yanlış olduğu görüşündedirler. Çekincelerimiz ‘Türkiye’ ve ‘soykırım’ sözcüklerinin kullanılması konusunda odaklanmakta olup aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

Günümüz Türkiye Cumhuriyetinin yılında kurulmasıyla sonuçlanan Türk Devrimiyle 'de tarih sahnesinden silinmiş olan Osmanlı İmparatorluğu, şu anda Güneydoğu Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da bulunan ve sadece bir tanesinin Türkiye Cumhuriyeti olduğu 25'ten fazla devletin topraklarını ve halklarını bünyesinde barındıran bir devletti. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı zamanında gerçekleşen hiçbir olaydan sorumlu tutulamaz.

‘Soykırım’ suçlamasına gelince; bu açıklamayı imzalayanların hiçbiri Ermenilerin çektikleri acıların boyutlarını küçümseme amacını taşımamaktadır. Aynı şekilde söz konusu bölgedeki Müslüman halkın da acılarının farklı şekilde değerlendirilemeyeceği görüşündeyiz. () Ancak saldırgan ve masum olanı ayırt edebilmek ve olayların nedenlerini belirleyebilmek için tarihçilerin ulaşmaları gereken daha birçok belge ve bulgular vardır.

Temsilciler Meclisinin sayılı kararındaki gibi ithamları kaçınılmaz olarak Türk halkı hakkında adaletsiz yargılara varılmasına ve belki de tarihçilerin bu trajik olayları anlamakta kaydetmeye başladıkları gelişmeye zarar verilmesine yol açacaktır.

Kongre bu kararı kabul ederse, tarihsel sorunun hangi yanının doğru olduğuna yasa yolu ile karar vermeye çalışmış olacaktır. Tarihsel olarak şüpheli varsayımlara dayalı böylesine bir karar, dürüst tarihsel araştırmaya zarar verecek ve Amerikan yasama sürecinin güvenirliliğini sarsacaktır.”

seafoodplus.info

YORUM YAZ


Son Eklenen Yazılar

Geçen sene İnegöl’e gittiğimde İnegöl’ün tarihi mekanlarını da bir tarihçi olarak ziyaret ettim. İshak Paşa Külliyesi, Osmanlı Hanedanın ilk şehidi Bayhoca’nın kabr

Edirne'de Mayıs tarihleri arasında kutlanan Türk Mutfağı Haftası etkinlikleri çerçevesinde Osmanlı saray lezzetleri tanıtıldı. Mutfak, bir tabak yemekten

Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı Fransuva’ya gönderdiği mektuplar, Fransa Ulusal Kütüphanesi’nin en nadide eserleri arasında yer alıyor. Fransızların &quo

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ ARAŞTIRMA MERKEZİ II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEPMOZYUMU ( MAYIS ERZURUM/TÜRKİYE) I. CİLT SECOND INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON TURKISH-ARMENIAN RELATIONS AND GREAT POWERS ( MAY ERZURUM/TURKEY) VOLUME I EDİTÖRLER/EDITORS Doç. Dr. Tolga BAŞAK Yrd. Doç. Dr. Mevlüt YÜKSEL 2 seafoodplus.info Erol KÜRKÇÜOĞLU c Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Bu eserin tüm yayın hakları, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü’ne aittir. Yayıncının yazılı izni olmadan kısmen veya tamamen basılamaz, çoğaltılamaz ve elektronik ortama taşınamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. Eser Adı: II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEPMOZYUMU ( MAYIS ERZURUM/TÜRKİYE) I. CİLT SECOND INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON TURKISH-ARMENIAN RELATIONS AND GREAT POWERS ( MAY ERZURUM/TURKEY) VOLUME I ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI NO: ISBN NO: - - - - 1 (Tk) - - - - 8 (1.c) EDİTÖRLER/EDITORS Doç. Dr. Tolga BAŞAK Yrd. Doç. Dr. Mevlüt YÜKSEL Bu kitapta yer alan tüm yazıların dil, bilim ve hukuk açısından sorumluluğu yazarlarına aittir. “ Tanıtım Nüshasıdır. Para ile Satılamaz.” Kapak & Sayfa Tasarım : Halime GÜLOĞLU BASKI : MEGA OFSET Rant Tesisleri Zemin Kat No Yakutiye / ERZURUM Tel: 96 96 / 60 76 II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU 3 SEMPOZYUM BAŞKANI Prof. Dr. Hikmet KOÇAK Atatürk Üniversitesi Rektörü SEMPOZYUM DÜZENLEME KURULU Prof. Dr. Erol KÜRKÇÜOĞLU Prof. Dr. Selami KILIÇ Doç. Dr. Mustafa ARIK Doç. Dr. Tolga BAŞAK Yrd. Doç. Dr. Savaş EĞİLMEZ Yrd. Doç. Dr. Mevlüt YÜKSEL Arş. Gör. İsmail AVCU Uzm. Aslan Yavuz ŞİR Okt. M. Zeki KOTAN Okt. Burak KAZAN Özkan DAYI SEMPOZYUM SEKRETERYASI Prof. Dr. Erol KÜRKÇÜOĞLU (Atatürk Üniversitesi Türk-Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi Müdürü) Doç. Dr. Tolga BAŞAK (Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi) Yrd. Doç. Dr. Mevlüt YÜKSEL (Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi) 4 seafoodplus.info Erol KÜRKÇÜOĞLU SEMPOZYUM BİLİM VE DANIŞMA KURULU Alev KILIÇ (E. Büyükelçi-Avrasya İncelemeleri Merkezi Başkanı) Prof. Dr. Ali Sinan BİLGİLİ (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Besim ÖZCAN (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Betül ASLAN (Atatürk Üniversitesi) Dr. Bilal N. ŞİMŞİR (E. Büyükelçi-Avrasya İncelemeleri Merkezi) Prof. Dr. Cemil HASANLI (Hazar Üniversitesi) Prof. Dr. Dilaver DÜZGÜN (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Dursun Ali AKBULUT (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) Prof. Dr. Enis ŞAHİN (Sakarya Üniversitesi) Prof. Dr. Erdal AÇIKSES (Fırat Üniversitesi) Prof. Dr. Erol KÜRKÇÜOĞLU (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Ersin GÜLSOY (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Hale ŞIVGIN (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Halil BAL (İstanbul Üniversitesi) Prof. Dr. Haluk SELVİ (Sakarya Üniversitesi) Prof. Dr. Hikmet ÖKSÜZ (Karadeniz Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR (Atatürk Üniversitesi-Türk Tarih Kurumu) Prof. Dr. Justin McCARTHY (Louisville University ABD) Prof. Dr. Kamer KASIM (Abant İzzet Baysal Üniversitesi) Prof. Dr. Karl SHOEMAKER (University of Wisconsin-Madison) Prof. Dr. Kerem KARABULUT (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ (Gazi Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet TAKKAÇ (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Musa QASIMLI (Bakü Devlet Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN (Yıldırım Bayezid Üniversitesi) Prof. Dr. Neşe ÖZDEN (Ankara Üniversitesi) Ömer Engin LÜTEM (E. Büyükelçi-Avrasya İncelemeleri Merkezi) Prof. Dr. Ömer TURAN (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Selami KILIÇ (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Selçuk GÜNAY (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Selçuk URAL (Kafkas Üniversitesi) Prof. Dr. Solmaz RÜSTEMOVA TOHİDİ (Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi) Prof. Dr. Süleyman ÇİĞDEM (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Taha Niyazi KARACA (Bozok Üniversitesi) Prof. Dr. Turhan KAÇAR (İstanbul Medeniyet Üniversitesi) Prof. Dr. Ulvi KESER (Girne Amerikan Üniversitesi) Prof. Dr. Yavuz ASLAN (Atatürk Üniversitesi) Prof. Dr. Yusuf SARINAY (TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi) Doç. Dr. Barış ÖZDAL (Uludağ Üniversitesi) Doç. Dr. Gaffar ÇAKMAKLI MEHDİYEV (Erciyes Üniversitesi) Doç. Dr. Liliana Elena BOSCAN (Bucharest University) Doç. Dr. Nejla GÜNAY (Gazi Üniversitesi) Doç. Dr. Salim GÖKÇEN (Erzincan Üniversitesi) Doç. Dr. Tolga BAŞAK (Atatürk Üniversitesi) Doç. Dr. Ümit KILIÇ (Atatürk Üniversitesi) Doç. Dr. Yıldız Deveci BOZKUŞ (Yıldırım Beyazıt Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Cemil KUTLU (Atatürk Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Mevlüt YÜKSEL (Atatürk Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Chirstopher GUNN (Coastal Carolina University) Yrd. Doç. Dr. Yasin TOPALOĞLU (Atatürk Üniversitesi) II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU 5 İÇİNDEKİLER SUNUŞ (15) SEPMOZYUM AÇILIŞ KONUŞMASI Ömer Engin LÜTEM Emekli Büyükelçi, AVİM Onursal Başkanı Türk-Ermeni Anlaşmazlığının Temel Konuları (17) BİLDİRİLER I. OTURUM/6 Mayıs Atatürk Üniversitesi Kültür ve Gösteri Merkezi / Prof. Dr. Hikmet ÖKSÜZ (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Yusuf SARINAY 24 Nisan ’te Ne Oldu? (23) Alev KILIÇ / Emekli Büyükelçi ve AVİM Başkanı (Bildiri Metni Ulaşmadı) Ermeni İddialarının Yılda Ulaştığı Düzeyin ve Etkilerinin Genel Değerlendirmesi Dr. Mehmet PERİNÇEK Garegin Njde, Ermeni Milliyetçi Hareketi ve Büyük Güçler (35) II. OTURUM/6 Mayıs A Salonu/ Prof. Dr. Betül ASLAN (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Hikmet ÖKSÜZ - Yrd. Doç. Dr. İsmail KÖSE Lozan Antlaşması Sonrası ABD’deki Ermeni Faaliyetleri (57) Prof. Dr. Haluk SELVİ Ermeni Sorununun Ortaya Çıkaran Faktör Olarak Misyonerlik (77) Prof. Dr. Halil BAL (Bildiri Metni Ulaşmadı) I. Dünya Savaşı Sırasında Ermenilerin Büyük Ermenistan Projesi Yrd. Doç. Dr. Recep ÇELİK Ermenileri Sevk ve İskâna Götüren Süreç () 6 seafoodplus.info Erol KÜRKÇÜOĞLU III. OTURUM/6 Mayıs B Salonu/ Prof. Dr. Yavuz ASLAN (Oturum Başkanı) Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR (Bildiri Metni Ulaşmadı) I. Dünya Savaşı ve Mütareke Yıllarında Ermenilerin Müslümanlaştırılması Meselesi Hakkında Bazı Düşünceler Prof. Dr. Osman AKANDERE Sevr Antlaşması’nın Ermenilerle İlgili Hükümleri () Doç. Dr. Zehra ARSLAN - Yrd. Doç. Dr. Gülşah KURT GÜVELOĞLU Atatürk Döneminde Ermeni Emval-i Metrukelerine Dair Alınan Kararlar ve Ermeni Cemaati İle İlişkiler () () Doç. Dr. Tolga BAŞAK Mondros Mütarekesi ve Ermeni Sorunu () IV. OTURUM/6 Mayıs C Salonu/ Doç. Dr. Ersin GÜLSOY (Oturum Başkanı) Yrd. Doç. Dr. Ahmet TOKSOY Selçuklu-Bizans Mücadelesinin Ermeniler Üzerine Etkisi () Yrd. Doç. Dr. Hüseyin KAYHAN XIV. Yüzyılda Türk - Ermeni İlişkileri: Beylikler ve Ermeniler () Yrd. Doç. Dr. Gonca SUTAY İrminiyye’ye İlk İslam Fetihlerinde İyaz B. Ganem ve Habib B. Mesleme () V. OTURUM/ 6 Mayıs Atatürk Üniversitesi Kültür ve Gösteri Merkezi Prof. Dr. Yusuf SARINAY (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Kerem KARABULUT- Öğr. Gör. Alper YALÇIN Ermenistan Ekonomisi ve Sınır Kapılarının Kapalı Olmasının Türkiye ve Ermenistan Açısından Önemi/Önemsizliği () Doç. Dr. Eyüp SARITAŞ (Bildiri Metni Ulaşmadı) Türkiye’nin Ermeni Sorununa Dair Yaklaşımları Üzerine Bir Değerlendirme II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU 7 Drt. Keisuke WAKİZAKA Ermeni Meselesi’ni Tekrar İnşa Etmek: Gayatri Spivak’ın ‘Subaltern’ Araştırmaların Ermeni Araştırmalarına Katkısı () Prof. Dr. Gaffar ÇAKMAKLI MEHDİYEV Ermenice Basın-Yayın Organlarında Ermenistan Devlet Koordinasyon Komisyonu’nun Olaylarının Yılına Yönelik Hazırlık Faaliyetleri () VI. OTURUM/6 Mayıs A Salonu/ Prof. Dr. Erdal AYDOĞAN (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Ferudun ATA (Bildiri Metni Ulaşmadı) Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda Düşman Devlet Vatandaşlarını Güvenlik Sebebiyle İç Bölgelere Yerleştirmesi Dr. Hasan OKTAY Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Yeni Bir Diplomasi: KAFKASSAM Örneği () Yrd. Doç. Dr. Cemal SEZER Birinci Dünya Savaşı Öncesi Rusya’nın Ermenilere Yönelik Propaganda Faaliyetlerine Bir Örnek: Albay Pletneff’in Tiflis ve Batum Konferansları () Arş. Gör. Özer ÖZOCAK Hamidiye Alayları ve Faaliyetlerinin Ermeni Soykırımı İddiaları Bağlamında İncelenmesi () Dr. Armand SAG Statistics of Armenians Living in the Netherlands () VII. OTURUM/6 Mayıs B Salonu/ Prof. Dr. Besim ÖZCAN (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Selami KILIÇ Alman Arşiv Belgeleri Işığında Sevk ve İskân Kararının Alınması ve Gerekçeleri () Okt. Evren KÜÇÜK - Drt. Burak KAZAN İsveç ve Ermeni Meselesi () () Ass. Prof. Dr. Liliana BOSCAN The Romanian Diplomacy and Public Opinion Concerning the Armenian Question () () Drt. Eray BAYRAMOL(Bildiri Metni Ulaşmadı) Rus Kaynaklarına Göre Ermeni Meselesinde Rus-Alman Rekabeti 8 seafoodplus.info Erol KÜRKÇÜOĞLU VIII. OTURUM/6 Mayıs C Salonu/ Prof. Dr. Selçuk GÜNAY (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Salim GÖKÇEN (Bildiri Metni Ulaşmadı) Adana Ermeni Olaylarının Meclis-i Mebusan’a Yansımaları Prof. Dr. Recep KARACAKAYA (Bildiri Metni Ulaşmadı) Ermeni Terör Örgütlerinin Tehdit mektupları Üzerine Bir İnceleme () Dr. Muzaffer BAŞKAYA (Bildiri Metni Ulaşmadı) Trabzon’da Ermeni Olayları ve İngiliz Kamuoyuna Yansıması Dr. Patrick Walsh The Revolution in British Foreign Policy as a Cause of the Events of () IX. OTURUM/ 7 Mayıs A Salonu/ Prof. Dr. Salim GÖKÇEN (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Ulvi KESER -Yrd. Doç. Dr. Gökhan AK Ekmeğine İhanet Edenler; Ermeni Doğu Lejyonu’nda Görev Yapan Anadolu Ermenileri () Prof. Dr. Taha Niyazi KARACA İngiliz Liberal Parti’nin Sason Ajitasyonu ve Sir Ashmead Bartlett’in Tepkisi () Doç. Dr. Barış ÖZDAL AB Organları’nın ‘ Olaylarına İlişkin Ermeni İddiaları’ Kapsamında Aldığı Kararlar Bağlamında Türkiye-Ermenistan İlişkilerinin Analizi () Yrd. Doç. Dr. Christopher GUNN (Bildiri Metni Ulaşmadı) Secret Armies and Revolution Federations Yrd. Doç. Dr. Ramazan Erhan GÜLLÜ Zaptiye Nazırı Hüseyin Nazım Paşa’ya Göre Ermeni Olaylarının Sebep ve Sonuçları () () X. OTURUM/7 Mayıs B Salonu/ Prof. Dr. Süleyman ÇİĞDEM (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Ayşegül AYDINGÜN (Bildiri Metni Ulaşmadı) Kafkaslardaki Ermeniler: Göç, Kimlik, Siyaset II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU 9 Dr. Yaşar KALAFAT Emperyalizm Bağlamında Türk-Ermeni İlişkilerine Halk Kültürü Açısından Bakmak (Yakın Geçmiş Olayları Ve Mevcut Gelişmelerden Hareketle Geleceği Okumak) () Yrd. Doç. Dr. Halil ÖZŞAVLI II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Karşıtı Bir Misyoner Propagandası; Ermeni Yetimleri () Yrd. Doç. Dr. Burhan KAÇAR Türk Edebiyatında Ermeni Mezalimi () XI. OTURUM/7 Mayıs C Salonu/ Prof. Dr. Esin DAYI (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Cemil HESENLİ Mart Bakü’de Türk-Müslüman Soykırımı () Prof. Dr. Solmaz RÜSTEMOVA TOHİDİ ’de Azerbaycan’da İşlenen Türk-Müslüman Katliamlarında Ermeni ve Bolşevik-Rus Faktörü (Yeni Belgeler Temelinde) () Prof. Dr. Necati Fahri TAŞ Erzincan’da Meşrutiyet Dönemi Ermeni Sorunu () Doç. Dr. Faik ELEKBEROV XX. Yüzyılda Türkiye’de ve Azerbaycan’da ‘Ermeni Meselesi’nde Hristiyan Birliği Faktörü () XII. OTURUM/7 Mayıs A Salonu / Prof. Dr. Haluk SELVİ (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN Belgelere Göre Tehcire Giden Süreç () Prof. Dr. Mustafa ÖZTÜRK Ermeni Meselesinin Siyasallaşması, Muhtemel Gelişmeler ve Bazı Öneriler () Dr. Ahmet TETİK (Bildiri Metni Ulaşmadı) Alman Arkeolog Von Bachmann’ın Musul-Van; Musul-Halep Seyahat Gözlemleri Drt. Aslan Yavuz ŞİR (Bildiri Metni Ulaşmadı) Ermeni Diasporasının Hukuki Alanda Yürüttüğü Faaliyetlere Bir Bakış 10 seafoodplus.info Erol KÜRKÇÜOĞLU XIII. OTURUM/7 Mayıs B Salonu/ Emekli Büyükelçi Ömer Engin LÜTEM (Oturum Başkanı) Dr. Tamara ÖLÇEKÇİ Rusya’daki Ermeni Diasporasının Faaliyetleri ve Arayışları () Yrd. Doç. Dr. Mustafa SARI Üçüncü Dönem Ermeni Terörünün İlk Eylemi: Santa Barbara Suikasti () () Dr. Selma Göktürk ÇETİNKAYA (Bildiri Metni Ulaşmadı) ASALA’nın Esenboğa Baskını (Erzurum Operasyonu) Doç. Dr. Karl SHOEMAKER (Bildiri Metni Ulaşmadı) International Law and Armed Conflict: History and Theory II. CİLT XIV. OTURUM/7 Mayıs C Salonu/ Prof. Dr. Osman AKANDERE (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Yavuz ASLAN (Bildiri Metni Ulaşmadı) Erzurum Belediye Heyeti’nin Ermeniler Tarafından Katledilmesi Olayı Prof. Dr. Ulvi KESER - Yrd. Doç. Dr. Gökhan AK Sarkis Torosyan’ın Hayal Dünyasında Ermeni Sorunu ve Ermeni Kara Propaganda Faaliyetleri () Yrd. Doç. Dr. Fikrettin YAVUZ Bir Din Adamının Ermeni Cemaatine Yaptığı Çağrı: Kırımyan ve Demir Kepçe Vaazı () Yrd. Doç. Dr. Türkan POLATÇI DEMİRKOL Yüzyılın İlk Çeyreğine Tanıklık Eden Bir Siyasinin Gözüyle Türk-Ermeni İlişkileri () II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU 11 XV. OTURUM/7 Mayıs A Salonu/ Prof. Dr. Kerem KARABULUT (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Zaza TSURTSUMİA Abhazya Ermenileri, Dünü ve Bugünü () Doç. Dr. Nejla GÜNAY Nisan Bunalımının Erzurum’daki Yansımaları () Yrd. Doç. Dr. Veysi AKIN I. Dünya Savaşı Yıllarında Büyükelçi Morgenthau’nun Amerikan Devleti ve Kamuoyunu Etkileme Çabaları () Arş. Gör. Özlem YILDIRIM Ermenilerin Osmanlı Devleti İçerisindeki Temel Hak ve Hürriyetlerini Kullanmaları () XVI. OTURUM/7 Mayıs B Salonu/ Prof. Dr. Necati Fahri TAŞ (Oturum Başkanı) Dr. Bekir TANK (Bildiri Metni Ulaşmadı) Avusturya Gizli Belgelerinde Erzurum ve Çevresindeki Ermen Olayları () Drt. Mehmet Oğuzhan TULUN The Relocation and Internment of People of Japanese Descent in the US During WWII and Its Comparison with the Relocation of Armenians in the Ottoman Empire During WWI () Okt. Ferdi DAŞDEMİR I. Dünya Savaşı’nın İlk Yıllarında () Ermeni Çetelerinin Kafkas Cephesindeki Faaliyetleri ve Müslüman Halkın Göçü () XVII. OTURUM/7 Mayıs C Salonu/ Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR (Oturum Başkanı) Doç. Dr. Abdülkadir GÜL Dersim Sancağının Etnik Yapısına Dair Mukayeseli Bir Değerlendirme ( Sayımlarına Göre) () Prof. Dr. Erdal AÇIKSES -Yrd. Doç. Dr. Ebru GÜHER Ermeni Sorununun Ortaya Çıkmasında Amerikan Basın-Yayın Faaliyetlerinin Rolü () Yrd. Doç. Dr. Gülşah KURT GÜVELOĞLU - Doç. Dr. Zehra ARSLAN Atatürk Döneminde Türkiye Cumhuriyeti Aleyhinde Ermeni Faaliyetlerine Karşı Türkiye’nin Tutumu () () 12 seafoodplus.info Erol KÜRKÇÜOĞLU Yrd. Doç. Dr. Zeynep CUMHUR İSKEFİYELİ İngiltere’de Ermeni Propagandası: Lucy Tomayan’ın Faaliyetleri () XVIII. OTURUM/7 Mayıs A Salonu/ Doç. Dr. Mehmet Sait DİLEK (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Dilavar AZİMLİ (Bildiri Metni Ulaşmadı) Rus Kaynaklarında Ermeni Kimliği Doç. Dr. Efşan ŞEFİYEVA I. Dünya Savaşı Yıllarında Güney Azerbaycan’da Türk-Müslüman Soykırımı () Yrd. Doç. Dr. Alaattin UCA Doktor Bahaeddin Şakir VIII. Taşnak Kongresi’ne Katıldı mı? Katılmadı mı? () Yrd. Doç. Dr. Ufuk ERDEM Anavatan’a Katılmasından Sonra Hatay’dan Ermeni Göçü () XIX. OTURUM/7 Mayıs B Salonu/ Prof. Dr. Ulvi KESER (Oturum Başkanı) Öğr. Gör. Fatma İNCE Selçuklu-Bizans İlişkilerinde Millet-i Sadıka’nın İzleri () Yrd. Doç. Dr. Kader ALTIN- YLÖ. Safiye KARAOĞLU Emeviler Döneminde Ermeni İsyanları ve Bizans’ın Rolü () Doç. Dr. Yıldız DEVECİ BOZKUŞ Türk Tarih Ders Kitaplarında Ermeniler () Dr. Armand SAG Foes and Friends: A Survey of Sentiments and Emotions Towards the Turks in Armenia () XX. OTURUM/7 Mayıs C Salonu/ Prof. Dr. Taha Niyazi KARACA (Oturum Başkanı) Doç. Dr. Mehmet Emin ÜNER (Bildiri Metni Ulaşmadı) Osmanlı Döneminde Urfa’da Müslüman-Ermeni İlişkilerinde Perdeyi Aralamak Uzm. Turgut Kerem Tuncel (Bildiri Metni Ulaşmadı) Ermeni Diasporasında Yeni Elit ve Gençliğin Bağımsız Ermenistan Algısı II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU 13 Arş. Gör. Seda BİROL Ermeni Siyasal Şiddetinin Yükselişi ve ASALA Terör Örgütü’nün Faaliyetleri () () Arş. Gör. Hasan DEMİRCİ Ermenistan’ın Bolşevikleşmesi Sürecinde Türk-Ermeni İlişkilerine Bir Bakış () () XXI. OTURUM/8 Mayıs A Salonu/ Prof. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Nurşen MAZICI Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Dağlık Karabağ Sorunu () Prof. Dr. Enis ŞAHİN -Necat ÇETİN Osmanlı Nüfus Tahririne Göre Ödemiş Ermeni Nüfus Defteri ve Değerlendirilmesi () Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN Uluslararası Hukuk Açısından Sevk ve İskân Kanunu Uygulaması () Drt. Sinan KIYANÇ Ermeni Mezaliminin Sürgündeki Tanıkları Malakanlar’ın Türkler ve Ermenilerle İlişkileri () XXII. OTURUM/8 Mayıs B Salonu/ Emekli Büyükelçi Alev KILIÇ (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Galip EKEN – Hanife ŞEN Tanzimat Dönemi Cizye Defterlerine Göre Ermeni Nüfusun Mesleki Yapılanması: Sivas Örneği () Yrd. Doç. Dr. Mehmet BİÇİCİ (Bildiri Metni Ulaşmadı) Osmanlı Mebuslar Meclislerinde Erzurum Ermeni Mebusları ve Çalışmaları Arş. Gör. Kader ÖZLEM Azınlık Hakları Bağlamında Demokratik Dönemde Bulgaristan Ermenilerinin Durumu () () 14 seafoodplus.info Erol KÜRKÇÜOĞLU XXIII. OTURUM/8 Mayıs C Salonu/ Doç. Dr. Ümit KILIÇ (Oturum Başkanı) Doç. Dr. İsmail EYYÜPOĞLU - Doç. Dr. Bahar DEMİR Erzurum İşgali Sürecinde Stratejik Yanılgılar () Yrd. Doç. Dr. Savaş EĞİLMEZ – Arş. Gör. Ensar MACİT Ermeni Kaynaklarına Göre, Tehcir Öncesi ve Sonrası Ermeni Nüfusu () Öğr. Gör. Mehmet Törehan SERDAR Bitlis’te Ermeni Mezalimi () Yrd. Doç. Dr. Hakkı YAPICI 93 Harbi Esnasında Erzurum’da Ermenilerin Faaliyetleri () XXIV. OTURUM/8 Mayıs A Salonu/ Prof. Dr. Nurşen MAZICI (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Selçuk URAL Kars ve Çevresinde Ermeni Mezalimine Karşı Hükümetin Aldığı Tedbirler () () Dr. Bilal N. ŞİMŞİR Ermeni Gailesinin Genel Bir Değerlendirmesi () Doç. Dr. Serkan YAZICI I. Dünya Savaşında Diyarbakır’da Ermeniler () Yrd. Doç. Dr. Ayna ASKEROĞLU ARSLAN (Bildiri Metni Ulaşmadı) Rus Belgelerinde Eçmiyadzin Katogikosluğu XXV. OTURUM/8 Mayıs B Salonu/ Prof. Dr. Enis ŞAHİN (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Erol KÜRKÇÜOĞLU (Bildiri Metni Ulaşmadı) Taşnak Ermeni Çetelerinin Erzurum ve Çevresinde Müslüman Ahaliye Yönelik Katliamları Prof. Dr. Jülide AKYÜZ ORAT - Yrd. Doç. Dr. Fadimana FİDAN - Arş. Gör. Ersin DOĞANTEKİN Karakin Pasdırmacıyan’ın Şarkî Anadolu Vilâyeti Demiryolu Projesi () Yrd. Doç. Dr. Nebahat ARSLAN - Arş. Gör. Süleyman TEKİR Birinci Dünya Savaşı Öncesi Türk-Rus Sınırında Ermeni Faaliyetleri () Arş. Gör. Hakan ASAN Muhacir-Ermeni İlişkileri ve Büyük Güçlerin Gelişmelere Bakışı (Diyarbakır ve Çevresi ) () II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEPMOZY- UMU XXI. OTURUM 8 Mayıs A Salonu Prof. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN (Oturum Başkanı) XXI. OTURUM/8 Mayıs A Salonu/ Prof. Dr. Mustafa Sıtkı BİLGİN (Oturum Başkanı) Prof. Dr. Nurşen MAZICI (57) Türkiye-Ermenistan İlişkilerinde Dağlık Karabağ Sorunu Prof. Dr. Enis ŞAHİN -Necat ÇETİN (58) Osmanlı Nüfus Tahririne Göre Ödemiş Ermeni Nüfus Defteri ve Değerlendirilmesi Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN (59) Uluslararası Hukuk Açısından Sevk ve İskân Kanunu Uygulaması Drt. Sinan KIYANÇ (60) Ermeni Mezaliminin Sürgündeki Tanıkları Malakanlar’ın Türkler ve Ermenilerle İlişkileri II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEPMOZY- ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN SEVK ve SKÂN KANUNU UYGULAMASI UMU Bahadır Bumin ÖZARSLAN Giri Birinci Dünya Sava ı’nın devam etti i yılında, sava artlarının verdi i bir zorunlulukla çıkarılan Sevk ve skân Kanunu, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren a ama a ama uluslararası toplumun gündemine girmi ve muhtelif tartı malara yol açmı tır1. Sevk ve skân Kanunu ile bu kanunun uygulaması, Ermeniler eliyle uluslararası kamuoyuna ta ınmı ve bu mesele üzerinden Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti, a ır suçlamalara maruz kalmı tır. Çok boyutlu bir mesele olmasına ra men Türkiye’de konunun daha çok tarihî boyutu öne çıkmı tır. Oysa meselenin hukukî boyutu da oldukça önemlidir ve özellikle Ermenilerin iddiaları arasında ciddi bir yekûn tutmaktadır. Sevk ve skân Kanunu ile bu kanunun uygulamasının niteli i, meselenin ele alındı ı disiplinler açısından muhtelif tartı malara yol açmı tır. Sevk ve iskân kararının alınmasının arkasında yatan saik ile bu uygulamanın geli imi ve sonuçları, tarih disiplini açısından dönemin gerçeklerini ortaya çıkarma amacı ta ımaktadır. Tarih disiplininin sundu u verilerin günümüze yansımaları ise uluslararası ili kiler ve uluslararası hukuk alanlarını yakından ilgilendirmektedir. Türkiye’de yapılan tartı malarda, meselenin tarihî boyutu ön plana çıkmı ve güncel siyasî geli meler sebebiyle Türk dı politika yapıcıları ve takipçileri de bu konuya ilgi göstermi lerdir. Bununla birlikte, meselenin güncelli ine ve önemine ra men hukukî boyut yeterince ele alınmamı , ilgi çekmemi tir. Hâlbuki konunun hukukî yönü, Ermeniler eliyle olu turulan sis bulutlarının da ıtılması bakımından oldukça önemli ve verimli bir araçtır. Bu sebeple bildiride, meselenin uluslararası hukuk boyutu ele alınacaktır. Birinci Dünya Sava ı sırasında Ermenilerin sevkiyle ve iskânıyla ilgili yapılan düzenlemeler içinde temel belge, Sevk ve skân Kanunu’dur. Kanun dı ında, kanunun uygulanmasına yönelik muhtelif düzenlemeler yapılarak Ermenilerin sevkine ve iskânına yönelik meseleler ile sevk ve iskân sebebiyle do acak sorunların çözümü amaçlanmı tır. Bütün bu uygulamaların yasal dayana ı, Sevk ve skân Kanunu’dur. Dolayısıyla yapılan Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Ö retim Görevlisi 1 Sevk ve skân Kanunu olarak bilinen düzenlemenin özgün adı, “Vakt-ı Seferde craat-ı Hükûmete Kar ı Gelenler çin Cihet-i Askeriyece ttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanun-u Muvakkat” eklindedir. Bu düzenleme, 14 Mayıs (27 Mayıs ) tarihlidir ve 19 Mayıs (1 Haziran ) tarihli, sayılı Takvim-i Vekayi’de yayımlanarak yürürlü e girmi tir. Bu çalı mada da yaygın kullanıma uygun olarak “Sevk ve skân Kanunu” tabiri kullanılmı tır. Sevk ve skân Kanunu’nun özgün metni ile sadele tirilmi hâli için bkz. Salâhaddin KARDE , “Tehcir” ve Emval-i Metrûke Mevzuatı, T. C. Maliye Bakanlı ı Strateji Geli tirme Ba kanlı ı, Yayın No: /, Ankara , s. Kanunun sadele tirilmi hâli için ayrıca bkz. Bülent BAKAR, Ermeni Tehciri, Atatürk Ara tırma Merkezi, Ankara , s. 76; Kemal Ç ÇEK, Ermenilerin Zorunlu Göçü (), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara , s. 40 ! ! Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU II. ULUSLARARASI düzenlemeler, TÜRK-ERMENİ bu kanuna İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK uygun olarak gerçekleştirilmiştir. GÜÇLER Bu sebeple konu, SEPMOZY- Sevk ve İskân UMU Kanunu temelinde incelenecektir. 1. Sevk ve iskân Kanunu’nun içeriği Sevk ve İskân Kanunu, dört maddeden oluşan kısa bir kanundur. 3. ve 4. maddeleri yürürlük maddesi olan bu kanunun 1. maddesi, savaş sırasında halkın herhangi bir şekilde hükümetin emirlerine, ülkenin savunmasına ve emniyetin sağlanmasına dair yapılan düzenlemelere karşı muhalefet etmesi; silahla saldırması ve karşı koyması hâllerini düzenlemektedir. Bu gibi durumlarda ordu, kolordu ve tümen komutanları ile bu komutanların vekilleri ve müstakil bölge komutanları en ağır şekilde cezalandırma, saldırıyı ve karşı koymayı tamamen ortadan kaldırma yetkisine sahiptir. Ayrıca ilgili yetkililer, sahip oldukları bu yetkiyi askerî güçler aracılığıyla derhâl hayata geçirme mecburiyetindedirler. 2. madde ise sevk ve iskân yetkisiyle ilgilidir. Maddeye göre ordu, müstakil kolordu ve tümen komutanları askerî sebeplere dayanarak veya casusluklarını ve hainliklerini hissettikleri köy ve kasaba ahalisini tek tek veya toplu olarak başka yerlere sevk ve iskân ettirebilirler. Sevk ve İskân Kanunu değerlendirildiğinde, ilk dikkat çeken husus kanunun kapsamıyla ilgilidir. Bu kanun, savaş sırasındaki sevki ve iskânı düzenleyen geçici nitelikte bir kanundur. Dolayısıyla kalıcı ve daimî bir vasfı yoktur. İkinci olarak kanun, belirli bir gruba işaret etmemiş; Ermenileri veya diğer bir milleti ya da grubu ayrıca zikretmemiş; sayma yoluyla bir sınırlandırma yapmamıştır2. Bu bağlamda bir diğer önemli husus da kanunun Müslüman ve Türk ahali için ayrıcalık tanımamış ve herhangi bir bölgeyi esas almamış olmasıdır3. Dolayısıyla kanun, belirtilen şartlar dışında ek kıstasın aranmadığı bir düzenlemedir. Herhangi bir millî, etnik ve dinî gruba pozitif ve/veya negatif ayrımcılık içeren bir nitelik de taşımamaktadır. Sevk ve İskân Kanunu’nun 1. maddesinde yapılan düzenleme, sadece bir yetkilendirme değildir. Maddede sayılan komutanlar, savaş sırasında halkın herhangi bir şekilde hükümetin emirlerine, ülkenin savunmasına ve emniyetin sağlanmasına dair yapılan düzenlemelere karşı muhalefet etmesi; silahla saldırması ve karşı koyması durumlarına bağlı olarak yetkilendirilmişlerdir. Dolayısıyla söz konusu kişiler, keyfî bir cezalandırma yetkisiyle donatılmamışlar, şarta bağlı bir yetkiyle teçhiz edilmişlerdir. Ayrıca 1. madde, söz konusu önlemlerin alınmasında yalnızca yetki veren bir hüküm olmayıp aynı zamanda ilgili resmî görevlilere yükümlülük getiren bir düzenlemedir. Dolayısıyla ahalinin bahsi geçen eylemleri                                                                                                                         2 BAKAR, s. 76; ÇİÇEK, s. 40 3 KARDEŞ, s. 4     II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU II. ULUSLARARASI karşısında TÜRK-ERMENİ verilen yetkiyi kullanmak, İLİŞKİLERİ VE mecburîdir. ihtiyarî değil BÜYÜK GÜÇLER SEPMOZY- Aksi takdirde ilgili UMU komutanların sorumluluğu söz konusu olacaktır. Kanunun 2. maddesi, sevki ve iskânı düzenlemektedir. 1. maddeyle mukayese edildiğinde bu maddede, sevk ve iskân yetkisine sahip kişiler sınırlandırılmıştır. Ordu, müstakil kolordu ve tümen komutanlarına tanınan bu yetki, 1. maddede olduğu üzere şarta bağlıdır. Bu şartlar ise askerî gerekler ile casusluk ve hainlik şeklinde sayma yoluyla belirtilmiştir. Burada verilen sevk ve iskân yetkisi ise şahsî veya toplu olabilmesi münasebetiyle takdirî bir nitelik taşımaktadır. Durumun gereklerine göre ilgili yetkililer, toplu sevk ve iskân uygulaması yapabilecekleri gibi kişilerle sınırlı dar ölçekli bir tedbir de alabilirler. 2. Uluslararası Ceza Hukuku Bakımından Sevk ve İskân Kanunu Sevk ve İskân Kanunu’nun uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesinde ilk ele alınması gereken alan, uluslararası ceza hukukudur. Ermenilerin iddialarının hukukî boyutu da ağırlıklı olarak bu zemin üzerinden geliştirilmiştir. Uluslararası ceza hukuku söz konusu olduğunda da belirli suç kategorileri açısından bir değerlendirme yapmak gerekmektedir. Aşağıda, söz konusu kanun, bu yönüyle ele alınacaktır. Soykırım Suçu Açısından Kanun Ermenilerin iddialarının temelinde soykırıma maruz kalma savı yatmaktadır. Soykırım, uluslararası ceza hukuku bakımından bir suç tipidir. Bu suçun temel dayanağı ise Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’dir4. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 9 Aralık tarihli oturumunda kabul edilen ve 12 Ocak tarihinde yürürlüğe giren bu sözleşmenin ortaya çıkmasındaki asıl saik, tarihin kadim dönemlerinden bu tarafa, belirli bir grup üzerinde gerçekleştirilen şiddet uygulamaları ve grubun topluca yok edilmesi eylemlerinin yüzyılda artması ve yüzyılın ortalarına kadar devam etmesidir. Özellikle Almanya’da, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında Naziler tarafından                                                                                                                         4 Türkiye bu sözleşmeye taraftır. Bu sözleşme, tarihli ve sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Resmî Gazete’de sözleşmenin adı, “Jenositin Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkındaki Sözleşme” şeklindedir. Bu çalışmada ise “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” başlığı tercih edilmiştir. Sözleşmenin özgün hâlinin tam metni için bkz. Birleşmiş Milletler (BM) Resmî İnternet Sayfası, seafoodplus.info?OpenElement, (Erişim Tarihi: ). Sözleşmenin Türkçe metni için bkz. tarihli ve sayılı Resmî Gazete ve Aslan GÜNDÜZ, Milletlerarası Hukuk, Reşat Volkan GÜNEL (Editör), Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul , s.     Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU seafoodplus.infoçekleştirilen ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ eylemlerden hareketle İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK benzeri fiillerin GÜÇLERamaçlanmış tekrarlanmaması SEPMOZY-ve UMU soykırım, bir suç tipi olarak kabul edilmiştir5. Soykırım suçu, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile bağımsız bir suç olmuştur6. Sözleşmenin yürürlüğe girmesinden günümüze kadar uzanan süre içerisinde, soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması gereken bir suç olduğu yönünde genel bir kanaat bulunmaktadır. Bu sebeple soykırım suçu, uluslararası hukukun emredici (jus cogens) kuralları arasında yer almakta; bu özelliği sebebiyle bahsi geçen sözleşmeye taraf olmayanların da bu sözleşmedeki yükümlülüklerle bağlı olduğu bir düzenleme niteliği taşımaktadır7. Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile birlikte taraf devletler, soykırım suçunu önleme ve cezalandırma yükümlülüğü altına girmişlerdir. Söz konusu yükümlülük sadece savaş zamanını değil barış dönemini de kapsamaktadır. Sözleşmenin 1. maddesinde bu yükümlülük ve yükümlülüğün kapsamı, açık bir şekilde belirtilmiştir. Soykırım suçunun tanımı, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. maddesinde; soykırım suçunda cezalandırılacak eylemler ise 3. maddede düzenlenmiştir. Sözleşmede soykırım suçunda sorumluluk, iki ayrı maddede belirtilmiştir. Buna göre sorumluluk, şahsî sorumluluk (m. 4) ve devletlerin sorumluluğu (m. 9) olmak üzere iki yönlüdür8. Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği tarih, yukarıda da işaret edildiği üzere 12 Ocak ’dir. Sözleşmede aksine bir hüküm yer almadığı için bu sözleşme, yürürlüğe girdiği tarihte devam eden ve yürürlüğe girdiği tarihten sonra gerçekleşen olaylara uygulanır. Bu durumda, tarihli Sevk ve İskân Kanunu ve                                                                                                                         5 Bkz. O. Kadri KESKİN, “Jenosid Suçu ve Jenosid Sözleşmesi”, Adalet Dergisi, Sayı: 5, Eylül-Ekim , s. ; Semin TÖNER ŞEN, Uluslararası Hukukta Soykırım, Etnik Temizlik ve Saldırı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul , s. ; M. Yasin ASLAN/İlter AKSOYLU, Uluslararası Hukuk Bağlamında Asılsız Soykırım İddiaları, Bilge Yayınevi, Ankara , s. 6 Uğur BAYILLIOĞLU, “Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Türkiye”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 1, , s. 77 7 Bkz. Verda Neslihan AKÜN, “Uluslararası Hukukta ve Türk Hukukunda Soykırım (Jenosid) Suçu”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Sayı , , s. ; Olgun DEĞİRMENCİ, “Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Kararları Işığında Mukayeseli Hukukta ve Türk Hukukunda Soykırım Suçu (TCK m. 76)”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 70, Haziran , s. ; Mahmut KOCA, “Türk Ceza Kanununda Soykırım Suçu”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı: 1, Nisan , s. ; ŞEN, s. 8 Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çerçevesinde soykırım suçunun tanımı için örnek olarak bkz. William A. SCHABAS, Genocide in International Law, Cambridge University Press, New York ; Guglielmo VERDIRAME, “The Genocide Definition in the Jurisprudence of the Ad Hoc Tribunals”, The International and Comparative Law Quarterly”, Vol. 49, No. 3, July , s. ; Nina H. B. JORGENSEN, “The Definition of Genocide: Joining the Dots in the Light of Recent Practice”, International Criminal Law Review, Volume 1, Issue: 3/4, July , s. ; Bahadır Bumin ÖZARSLAN, “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi Açısından Hocalı Katliamı”, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, , s.     II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU II. ULUSLARARASI bunun uygulamasındanTÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ kaynaklanan hususlarla VE BÜYÜK ilgili olarak SoykırımGÜÇLER Suçunun SEPMOZY- Önlenmesi ve UMU Cezalandırılması Sözleşmesi’ni esas almak mümkün değildir zira bu tarihten önce soykırım suçu, uluslararası hukukun bir konusunu teşkil etmemektedir. Bu sebeple söz konusu sözleşme çerçevesinde Türkiye’ye yönelik sorumluluk iddiaları, hukuken bir değer taşımamaktadır.9 İnsanlığa Karşı Suç Açısından Kanun Uluslararası ceza hukuku çerçevesinde değerlendirilmesi gereken ikinci suç, insanlığa karşı suçtur. Bu suç, İkinci Dünya Savaşı sonrasında uluslararası hukuk belgelerinde yer almaya başlamıştır ve dinamik bir karakteri vardır. Uluslararası toplumda yaşanan gelişmeler, bu suçun içeriğinin belirginleşmesine ve müşterek bir tanım üzerinde mutabakat sağlanması yönündeki ilerlemeye katkı yapmıştır. Uluslararası toplumun uluslararası suçları önleme istikametindeki kesin tavrı ve bu tavrın sadece millî hukuk sistemlerinde değil uluslararası hukuk çerçevesinde de kesin hükümlere bağlanması yönündeki yoğun çaba, insanlığa karşı suçlarla ilgili ayrıntılı düzenlemelerin yapılmasıyla sonuçlanmıştır İnsanlığa karşı suç kavramı, ilk defa Nürnberg Mahkemesi Statüsü ile somut olarak suç hâline gelmiştir Bilindiği üzere Nürnberg Mahkemesi, 8 Ağustos ’te Londra Antlaşması ile kurulmuştur ve amacı, İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve sırasında Alman idareciler eliyle gerçekleştirilen bazı uygulamaları yargılama konusu yapmaktır. Bu mahkeme, özel (ad hoc) bir niteliğe sahiptir. Yalnızca belirli suç tiplerini yargılama yetkisine haizdir. Bu kapsamda, Nürnberg Mahkemesi’nin yetkisine giren suçlardan biri de insanlığa karşı suçtur Dolayısıyla insanlığa karşı suç, ilk defa Nürnberg Mahkemesi Statüsü ile                                                                                                                         9 İlyas DOĞAN, Devletler Hukuku, Astana Yayınları, Ankara , s. Aynı yönde bkz. SCHABAS, s. ; Sevin TOLUNER, Milletlerarası Hukuk Açısından Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul , s. ; Şeref ÜNAL, Uluslararası Hukuk Açısından Ermeni Sorunu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara , s. 10 Ezeli AZARKAN, “Uluslararası Hukukta İnsanlığa Karşı Suçlar”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 52, Sayı 3, , s. , 11 Statünün özgün metni için bkz. BM Resmî İnternet Sayfası, seafoodplus.info, (Erişim Tarihi: ). Türkçe metin için bkz. GÜNDÜZ, s. 12 Bkz. Öztekin TOSUN, “İnsanlık Aleyhine Suçlar”, Adalet Dergisi, Sayı: 1, Ocak: , s. ; BAYILLIOĞLU, s. ; Malcolm N. SHAW, International Law, Cambridege University Press, New York , s. ; Devrim AYDIN, “Uluslararası Ceza Hukukunun Gelişimi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 51, Sayı 4, , s. ; Durmuş TEZCAN/Mustafa Ruhan ERDEM/R. Murat ÖNOK, Uluslararası Ceza Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara , s. ; Rona AYBAY, Uluslararası Yargı, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul , s.     Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU II. ULUSLARARASI uluslararası TÜRK-ERMENİ hukuk çerçevesinde İLİŞKİLERİ bağımsız bir suç tipiVE BÜYÜK olmuş GÜÇLER ve bireylerin bu SEPMOZY- suç sebebiyle UMU 13 sorumluluğu ileri sürülmüştür . Nürnberg Mahkemesi Statüsü’nün 6/c maddesine göre bir savaş öncesinde veya savaş esnasında sivil halka karşı gerçekleştirilen cinayet, kök kazıma, köleleştirme, tehcir etme, her türlü gayrıinsanî fiiller, siyasî, ırkî veya dinî sebeplerle yapılan zulümler ile savaş süresince veya savaştan önce savaş suçu ya da barışa karşı suçların işlenmesi için ya da onlara bağlı olarak işlenen filler insanlığa karşı suç kapsamına girmektedir. Bu çerçevede belirlenen ve bağımsız bir suç tipi olarak yaratılan insanlığa karşı suç kavramının arkasında yatan temel sebep, barış döneminde işlenen suçlar ile bir devletin kendi vatandaşına karşı işlediği suçların savaş suçları veya saldırı suçu kapsamında değerlendirilememesidir. Özellikle Almanya’da Naziler eliyle gerçekleştirilen bazı fiillerin savaş suçları ya da saldırı suçu oluşturmaması, ayrı bir suç tipi olarak insanlığa karşı suç kavramının ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır İnsanlığa karşı suçların çerçevesinin bu şekilde belirlenmesinin altında yatan sebep, insanın şahsiyetine saygı gösterilmesini sağlamak ve devleti yönetenler ile temsil edenlerin teşkilatlanmış bir yapı olan devlet organlarının insanlığın aleyhinde kullanılmasını önlemektir İnsanlığa karşı suçun düzenlendiği 6/c maddesi, bahsi geçen fiillerin cezalandırılabilmesi için bir savaş suçu veya barışa karşı bir suçla ilgili olması şartını aramıştır. Böyle bir bağın bulunmaması hâlinde, Nürnberg Mahkemesi’nin bu fiilleri yargılama yetkisi olmayacaktır. Statüde belirtilen diğer iki suçla bağ aranan insanlığa karşı suç, bu yönüyle dar bir çerçeveyle sınırlandırılmıştır Nürnberg Mahkemesi, yargılama yetkisi itibarıyla sınırlandırılmış bir yargı organıydı. Mahkeme barışa karşı suç, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçlarıyla sınırlı bir yargı yetkisine sahipti. Ayrıca bu mahkeme, objektif adaleti sağlama amacı taşımamaktaydı zira yetkisi sadece savaşı kaybetmiş olan Almanya’nın savaşla bağlantılı suçlarıyla sınırlıydı Bu durumda, tarihli Sevk ve İskân Kanunu ile bunun uygulamasından kaynaklanan hususlarla ilgili olarak ilk defa Nürnberg Mahkemesi Statüsü’nde yer alan insanlığa karşı suç kavramını esas almak mümkün değildir. Statünün kabul edildiği tarihten önce insanlığa karşı                                                                                                                         13 Hüseyin PAZARCI, Uluslararası Hukuk Dersleri IV. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara , s. ; AZARKAN, s. 14 Bkz. SHAW, s. , ; Yusuf AKSAR, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk–II, Seçkin Yayıncılık, Ankara , s. 15 AYDIN, s. 16 TOSUN, s. Aynı yönde bkz. Peter MALANCZUK, Akehurst’s Modern Introduction to International Law, Routledge, London and New York , s. 17 TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s.     II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU II. suç,ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ uluslararası hukukun İLİŞKİLERİ konuları arasında VE BÜYÜK yer almadığından GÜÇLER bu suçu SEPMOZY- değerlendirmeye esas UMU 18 kabul etmek, söz konusu olamaz. Savaş Suçları Açısından Kanun Uluslararası ceza hukuku kapsamında değerlendirilmesi gereken son suç tipi, savaş suçlarıdır. İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde, ve Lahey Sözleşmeleri ile birlikte gündeme gelen bu suç, genellikle yasak silah kullanmak çerçevesinde kabul görmüştür Bu sözleşmelerde savaşanların hakları ve görevleri belirlenmiş, savaşan ve savaşmayan arasındaki ayrım yapılmış, bazı silahların ve maddelerin kullanımı yasaklanmıştır. İnsan hayatı, özel mülkiyet ve dinî inançlar koruma altına alınmıştır. Söz konusu metinler tarafların birbirini yok etmesini engellememiş, yalnızca bazı zalimane hareketlere başvurmayı yasaklamıştır. Yasaklanan bir başka husus da savunulmayan yerleşim birimlerinin bombalanması ve yağmalanmasıdır Savaş suçlarının cezalandırılması meselesi, İkinci Dünya Savaşı’na kadar her devletin iç hukukunun yetkisi içinde kabul edilmiştir. Bu durum mülkîlik ilkesinin bir sonucu olarak değerlendirilmiş; savaş suçlarının uluslararası toplumun tamamına zarar verdiği düşüncesi, o dönem itibarıyla kabul görmemiştir Savaş suçlarının iç hukukun yetkisinde kalması uygulamada, devletlerin kendi vatandaşlarını genellikle yargılamaya tâbi tutmaması şeklinde bir sonuç doğurmuştur. Yapılan yargılamalar genellikle savaşta diğer taraf devlet eliyle gerçekleştirilmiş, burada da yargılamayı yapan devletin intikam saikiyle hareket ettiği gözlemlenmiştir. Bu durum da savaş suçlarının millî yetki dâhilinde kalmasının bir olumsuzluğu olarak değerlendirilmiştir Lahey Sözleşmelerinin ve uluslararası örf-âdet kurallarının savaş suçları bakımından uluslararası hukuk çerçevesinde yetersiz kalması, bir arayışı ortaya çıkarmıştır. Bu bağlamda yeni bir sözleşme ihtiyacı doğmuş ve 12 Ağustos tarihli Cenevre Sözleşmeleri imzalanmıştır Asker veya sivil kişiler eliyle savaş hukuku kurallarının ihlâli olarak kabul edilen savaş suçları, günümüzde kural olarak bahsi geçen tarihli Cenevre Sözleşmeleri                                                                                                                         18   Nitekim Nürnberg Mahkemesi de benzer bir gerekçeyle ciddi eleştirilere uğramıştır. Bahsi geçen suçların Almanlar eliyle gerçekleştirilen fiillerin işlenmesinden sonra ihdas edilmesi, fillerin işlendiği dönemde bu fiillerin açıkça suç olarak düzenlendiği herhangi bir uluslararası hukuk kuralının bulunmaması bu çerçevede öne çıkan eleştirilerdir. Ayrıntılı bilgi için bkz. TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s. ; AYBAY, s. 19 ÜNAL, s. 20 Türkkaya ATAÖV, “Savaş Suçları Uluslararası Mahkemesi: Jenosit Oturumu”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 2, s. 21 Yasin ASLAN, Teoride ve Uygulamada Savaş Suçları, Bilge Yayınevi, Ankara , s. 27 22 Bkz. MALANCZUK, s. 23 AYDIN, s.     Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU II. ve ULUSLARARASI bu sözleşmelere ek TÜRK-ERMENİ protokollerde yer İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK almaktadır. Tarihî GÜÇLER süreç içinde değişikSEPMOZY- aşamalardan UMU geçen bu suç, bir üst kavram olarak kullanılmamakta, benzer yönlerine rağmen insanlığa karşı suç ile soykırım suçundan ayrı bir kategoriye dâhil olmaktadır Yukarıda bahsedilen Nürnberg Mahkemesi Statüsü’nde düzenlenen suçlardan biri de savaş suçlarıdır. Uluslararası hukukun ayrı bir suç tipi olarak kabul ettiği savaş suçları, bu yönüyle ilk kez İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Nürnberg Mahkemesi Statüsü’nde yer almıştır Savaş suçları, söz konusu statünün 6/b maddesinde düzenlemiştir. Buna göre işgal altındaki bir ülkede sivil nüfusun öldürülmesi, kötü muameleye tâbi tutulması; köle olarak çalıştırmak veya herhangi bir sebeple tehcir edilmesi; savaş esirlerinin, denizdeki kişilerin ve rehinelerin öldürülmesi veya kötü muameleye tâbi tutulması; kamu malının veya özel malın yağmalanması; savaş kurallarının veya âdetlerinin ihlâl edilmesi şeklinde sıralanan fiiller, savaş suçlarını oluşturmaktadır. tarihli Sevk ve İskân Kanunu ve bunun uygulamasından kaynaklanan hususlara yönelik yapılacak bir değerlendirmede, savaş suçları da dikkate alınmayacaktır zira savaş suçları da yılı itibarıyla uluslararası hukukun konusunu oluşturmamaktadır. Bu durumda tarihli Sevk ve İskân Kanunu ile bunun uygulamasından doğan sorunlarda, savaş suçlarının değerlendirilmesi mümkün değildir. 3. Mülkiyet Hakkı Bağlamında Sevk ve İskân Kanunu Mülkiyet hakkının uluslararası hukukun konusu hâline gelmesi, 4 Kasım ’de imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) eliyle gerçekleşmiştir. Bilindiği üzere AİHS hükümleri, zaman içinde kabul edilen protokollerle zenginleştirilmiştir. Mülkiyet hakkı da 20 Mart tarihinde imzalanan ve 18 Mayıs ’te yürürlüğe giren 1 Numaralı Protokol ile AİHS’de düzenlenen haklar arasına girmiştir Mülkiyet hakkı, 20 Mart tarihli 1 Numaralı Protokol’ün 1. maddesinde düzenlenmiştir. Maddeye göre her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Sadece kamu yararı ve yasada öngörülen koşullar ile kişi, uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak malından ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Bununla birlikte bu hükümler, devletlerin egemenlik yetkisinden kaynaklanan                                                                                                                         24 Bkz. SHAW, s. ; AKSAR, , s. ; ASLAN, s. 25 PAZARCI, , s. ; AKSAR, , s. 26 Mehmet Akif ETGÜ, Kamu Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Mülkiyet Hakkına Bakışı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul , s. ; Mehmet Emin ÇAĞIRAN, Uluslararası Alanda İnsan Hakları, Barış Kitap, Ankara , s. AİHS ve Ek protokollerin özgün metni için bkz. Avrupa Konseyi Resmî İnternet Sayfası, seafoodplus.info, (Erişim Tarihi: ). Türkçe metin için bkz. GÜNDÜZ, s.     kamu yararına düzenleme, vergilendirme, diğer katkılar veya para cezaları ile ilgili yetkilerine II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU halel getirmez. II. ULUSLARARASI kamu Mülkiyet yararına TÜRK-ERMENİ hakkını düzenleme, düzenleyen seafoodplus.infoŞKİLERİ vergilendirme, maddede diğer VE katkılar BÜYÜK mülkiyete veya GÜÇLER parasaygı, SEPMOZY- mülkiyetten cezaları ile ilgili mahrum yetkilerine UMU bırakma ve mülkiyet hakkının kullanılmasıyla ilgili üç ayrı kural bulunmaktadır. Avrupa halel getirmez. İnsan Hakları MülkiyetMahkemesi (AİHM), mülkiyet hakkını düzenleyen hakkınımülkiyete 1. maddede geniş anlamda saygı, yorumlayarak aktif ve mülkiyetten mahrum pasif nitelikteki bırakma bütün hakkının ve mülkiyet malları, mülkiyet hakkı içinde kullanılmasıyla ilgili kabul etmiştir. üç ayrı kural Maddedeki mülkiyetten bulunmaktadır. Avrupa mahrum bırakma İnsan Hakları ise sadece Mahkemesi maddede (AİHM), belirtilen mülkiyet şartlarla hakkını genişyani kamuyorumlayarak anlamda yararının bulunması, aktif ve kanunda öngörülen pasif nitelikteki şartların bütün varlığı malları, ve uluslararası mülkiyet hukukun hakkı içinde kabul genel ilkelerine etmiştir. uygunluk Maddedeki hâlinde mülkiyetten mümkün olabilecektir. mahrum bırakma Öte yandan ise sadece devletin maddede yetkilerişartlarla belirtilen de yineyani kamukamu yararıyararının çerçevesinde hayata bulunması, 27 geçirilebilecektir kanunda öngörülen . şartların AİHM, ortaya koyduğu varlığı ve bu üçhukukun uluslararası kural ilegenel mülkiyetinin ilkelerine dokunulmazlığını uygunluk hâlinde mümkün olabilecektir. Öte asıl, sınırlandırılmasını yandan istisna kabuldevletin etmiş; yetkileri de yine mülkiyetten kamubırakmanın mahrum yararı çerçevesinde hayata ancak belirtilen 27 geçirilebilecektir sınırlar çerçevesinde. 1. madde, kullanılmasında gerçek ve tüzel kişilere devletlerin ait müdahale mala ve mülke hakkı devlet olduğunu eliyle ancakkeyfî yapılabilecek bunun bir da sadece maddede müdahalenin belirtilen şartlara önünü kapatmakta; böyle 28 uygun bir olması hâlinde müdahaleye karşı kabul malikeedilebileceğini ifade etmiştir koruma sağlamaktadır. . 1. madde, Ayrıca AİHM, gerçek ve tüzel devlete, bu maddeyle kişilere ait mala vehakkına mülkiyet mülke devlet eliyle gelebilecek dışarıdan yapılabilecekmüdahaleleri keyfî bir müdahalenin önleme önünü kapatmakta; yükümlülüğü böyle getirildiği bir müdahaleye yönünde karşıdamalike bir anlayışı koruma sağlamaktadır. kabul etmektedir 29 . Ayrıca AİHM, bu maddeyle devlete, mülkiyet hakkına dışarıdan gelebilecek müdahaleleri önleme yükümlülüğü getirildiği tarihli Sevk ve İskân Kanunu ve bunun uygulamasından kaynaklanan hususlarla yönünde bir anlayışı da kabul etmektedir ilgili olarak Ermeniler tarafından mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülen iddialar tarihli Sevk ve İskân Kanunu ve bunun uygulamasından kaynaklanan hususlarla değerlendirildiğinde, mülkiyet hakkıyla ilgili savların uluslararası hukuk çerçevesi içinde bir ilgili olarak Ermeniler tarafından mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülen iddialar karşılığının olmadığı anlaşılmaktadır. Mülkiyet hakkının uluslararası hukukun konusu hâline değerlendirildiğinde, mülkiyet hakkıyla ilgili savların uluslararası hukuk çerçevesi içinde bir gelmesi, diğer iddialarda olduğu üzere, Sevk ve İskân Kanunu’ndan çok sonraki bir döneme karşılığının olmadığı anlaşılmaktadır. Mülkiyet hakkının uluslararası hukukun konusu hâline aittir. 18 Mayıs ’te yürürlüğe giren AİHS’ye Ek 1 Numaralı Protokol’e kadar mülkiyet gelmesi, diğer iddialarda olduğu üzere, Sevk ve İskân Kanunu’ndan çok sonraki bir döneme hakkı, uluslararası hukukun bir konusu değildir. Bu durumda, mülkiyet hakkından aittir. 18 Mayıs ’te yürürlüğe giren AİHS’ye Ek 1 Numaralı Protokol’e kadar mülkiyet kaynaklanan iddialar, uluslararası hukukun kapsama alanı dışında kalmaktadır hakkı, uluslararası hukukun bir konusu değildir. Bu durumda, mülkiyet hakkından kaynaklanan iddialar, uluslararası hukukun kapsama alanı dışında kalmaktadır 4. Antlaşmalar Hukuku Çerçevesinde Sevk ve İskân Kanunu 4. Antlaşmalar Hukuku Çerçevesinde Sevk ve İskân Kanunu                                                                                                                         27 Bkz. ÇAĞIRAN, s. 28  29      ETGÜ,                          s.                                                                                       27 Bkz. Cavid ABDULLAHZADE, “Emval-i Metruke Kapsamındaki Mülkiyet Davalarının Avrupa İnsan Bkz. ÇAĞIRAN, s. Hakları 28 ETGÜ, Mahkemesi s. Süreci Açısından Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 62, Sayı 29 2, seafoodplus.info Bkz. ABDULLAHZADE, “Emval-i Metruke Kapsamındaki Mülkiyet Davalarının Avrupa İnsan 30 AİHM’nin Hakları Mahkemesibu Süreci konudaki benzer Açısından yaklaşımı için Ankara Değerlendirilmesi”, bkz. DOĞAN, Üseafoodplus.info Aynı Fakültesi yöndeCiltbkz. Dergisi, 62, ABDULLAHZADE, Sayı 2, s. s. 30 AİHM’nin bu konudaki benzer yaklaşımı için bkz. DOĞAN, s. Aynı yönde bkz. ABDULLAHZADE, s.         hakkı, uluslararası hukukun bir konusu değildir. Bu durumda, mülkiyet hakkından kaynaklanan iddialar, uluslararası hukukun kapsama alanı dışında kalmaktadır Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU II. ULUSLARARASI 4. AntlaşmalarTÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ Hukuku Çerçevesinde Sevk veVE BÜYÜK İskân GÜÇLER SEPMOZY- Kanunu UMU Sevk ve İskân Kanunu ile bu kanunun uygulamasından kaynaklanan sorunlara ilişkin  olarak                                antlaşmalar                                                    hukuku                                   bakımından yapılacak bir değerlendirmede esas alınacak 27 Bkz. ÇAĞIRAN, düzenleme, s. 22 Mayıs tarihli Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’dir Sözleşme, 28 ETGÜ, s. 29 uluslararası Bkz. Cavid hukuk kurallarının “Emval-i ABDULLAHZADE, uygulanması hususunu Metruke da düzenlemektedir. Kapsamındaki O tarihe Mülkiyet Davalarının Avrupa kadar İnsan Hakları Mahkemesi Süreci Açısından Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 62, yerleşik Sayı bulunan ve örf-âdet niteliği taşıyan antlaşmalar hukuku kurallarının yazılı hâle 2, s. 30 AİHM’nin bu konudaki benzer yaklaşımı için bkz. DOĞAN, s. Aynı yönde bkz. getirildiği bu sözleşmenin ABDULLAHZADE, s. maddesi uyarınca, antlaşmadan farklı bir niyet anlaşılmıyorsa veya böyle bir niyet tespit edilemiyorsa o takdirde antlaşma hükümleri, yürürlüğe girmeden    önce meydana gelen olaylara uygulanmaz. Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin maddesinde antlaşmaların uygulanmasıyla ilgili olarak belirtilen antlaşma hükümlerinin geriye yürümezliği ilkesi, en temel ilkelerden biridir. Aynı zamanda uluslararası hukukta bir örf-âdet kuralı olarak da kabul edilen bu ilkeye göre antlaşmalar, yürürlük tarihinden sonra cereyan eden olaylara veya durumlara uygulanabilir. Bu durum yalnızca, antlaşma metninde aksine bir hüküm varsa ya da tarafların niyetlerinden böyle bir husus anlaşılabiliyorsa değişebilir Yani aksine bir hüküm veya niyet olmadıkça bir antlaşma, yürürlüğe girdiği tarihte hukuken etki doğurmaya başlar. Nitekim uluslararası mahkeme kararları da bu ilkeyi benimsemişlerdir Dolayısıyla madde hükmü, sözleşmenin yürürlüğe girmesinden önce taraflar bakımından bağlayıcı olmadığını belirtmektedir. Bahsi geçen maddeye göre geçmişe dönük bir uygulama için tarafların bunu açıkça beyan etmesi gerekir. Aksi takdirde bir antlaşmayı, yürürlüğe girmeden önceki olaylara uygulamak mümkün değildir Kısacası aksine bir irade veya niyet bulunmadıkça antlaşma hükümleri geriye dönük işletilemez, diğer bir deyişle makable şamil olmaz. Uluslararası hukuk kurallarının geriye yürüyemeyeceğine dair bu temel ilkeden hareketle Sevk ve İskân Kanunu ile bu kanunun uygulamasından kaynaklanan sorunlarda, o dönem yürürlükte olan uluslararası hukuk kurallarının uygulanabileceği anlaşılmaktadır. Yürürlükte olmayan, uluslararası konusunu teşkil etmeyen herhangi bir kavramın ve/veya kuralın bu kanunla ve uygulamasıyla ilişkilendirilmesi mümkün değildir. Zaten aksi bir durum, kavram/kural anakronizmine yol açacaktır ki bu da hukuk kurallarının uygulanmasında kabul edilmiş olan temel mantığa aykırılık teşkil edecektir. Dolayısıyla yukarıda ele alınan uluslararası ceza hukukuyla ve mülkiyet hakkıyla ilgili kuralların, Sevk ve                                                                                                                         31 Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin tam metni için bkz. BM Resmî İnternet Sayfası, seafoodplus.info, (Erişim Tarihi: ). Türkçe metin için bkz. GÜNDÜZ, s. 32 Yusuf AKSAR, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk–I, Seçkin Yayıncılık, Ankara , s. 33 Hüseyin PAZARCI, Uluslararası Hukuk Dersleri I. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara , s. 34 ÜNAL, s.     II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU II. ULUSLARARASI İskân Kanunu ile bu TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ kanunun uygulamasından VE BÜYÜK kaynaklanan GÜÇLER sorunlara SEPMOZY- uygulanamayacağı UMU ortaya çıkmaktadır. Döneminin uluslararası hukuk kuralları dışında kalan ve sonradan kabul edilerek uluslararası hukukun konusunu teşkil eden kurallar, Sevk ve İskân Kanunu ile bu kanunun uygulamasından kaynaklanan sorunlar için değerlendirmeye tâbi olmayacaktır. 5. Uluslararası Örf-Âdet Hukuku Açısından Sevk ve İskân Kanunu Sevk ve İskân Kanunu ile bu kanunun uygulamasından kaynaklanan hususlar ve Ermeni iddialarının uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken bir husus da uluslararası örf-âdet hukukudur. Uluslararası hukukun kendine has özelliği sebebiyle iç hukuktan farklı olarak örf-âdet kuralları, uluslararası hukukun bağlayıcı kaynakları arasında yer alır. Bu sebeple bir konu uluslararası hukuk kapsamında ele alındığında, yazılı kaynakların olmadığı veya yetersiz kaldığı durumlarda örf-âdet hukukuna müracaat etmek gerekmektedir. Uluslararası hukukun şeklî kaynaklarının Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün maddesinde belirtildiği kabul edilmektedir Maddenin içeriğine bakıldığında, sıralanan kaynakların uluslararası hukukun kaynakları olduğu belirtilmemiş; Uluslararası Adalet Divanı’na havale edilen bir sorunun çözümünde hangi kaynakların kullanılacağı ifade edilmiştir. Bununla birlikte doktrinde, maddede belirtilen kaynakların uluslararası hukukun da kaynaklarını teşkil ettiği ya da en azından hareket noktası olarak kabul edildiği kanaati baskındır Bahsi geçen bu maddede belirtilen kaynaklardan biri de uluslararası örf-âdet kurallarıdır. Yazısız kurallar olan uluslararası örf-âdet kuralları, iki temel öğeden oluşur. Bunlar maddî öğe ve psikolojik öğedir. Maddî öğe, aynı davranış kalıplarının devamlı bir şekilde tekrarlanması anlamına gelir. Davranış kalıplarındaki süreklilik, o davranışların alışkanlık ve/veya gelenek niteliği kazanmasına yol açar. Genel veya yerel olabilen bu davranışlar, uzun bir süre aynı şekilde tekrarlanmalıdır. Uluslararası hukukta sürenin uzunluğu kadar istikrarlılık ve aynılık/tekdüzelik de önem arz eder. Bununla birlikte, maddî öğenin şartları yerine gelse bile bir davranış kalıbının uluslararası örf-âdet kuralı olabilmesi için psikolojik öğe de gereklidir. Psikolojik öğe, sürekli ve istikrarlı bir şekilde yapılan davranışın, hukukun gereği olarak mecburen tekrarlandığı yolunda bir kanaat anlamına gelmektedir. Başka bir                                                                                                                         35 Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün tam metni için bkz. BM Resmî İnternet Sayfası, seafoodplus.info- seafoodplus.info?p1=4&p2=2&p3=0, (Erişim Tarihi: ). 36 GÜNDÜZ, s. Ayrıca bkz. SHAW, s. ; MALANCZUK, s. 36; AKSAR, , s. ; Enver BOZKURT/Mehmet Akif KÜTÜKÇÜ/Yasin POYRAZ, Devletler Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara , s.     Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU II. ULUSLARARASI deyişle genel, istikrarlıTÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ ve tekdüze davranışın VE BÜYÜK hayata geçmesinin GÜÇLER altında SEPMOZY- hukukî bir inanç ve UMU 37 bu inançtan kaynaklı bir mecburiyet bulunmalıdır . Uluslararası örf-âdet hukukuyla ilgili yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, Sevk ve İskân Kanunu ile bu kanunun uygulamasından kaynaklanan hususlara ve Ermeni iddialarına ilişkin, söz konusu dönemde kabul gören uluslararası örf-âdet kurallarının var olup olmadığı önem kazanmaktadır. Daha önce ele alındığı üzere, Ermeniler eliyle uluslararası hukuk düzleminde ileri sürülen iddialar, bahsi geçen dönemde yürürlükte olmayan yazılı uluslararası hukuk kurallarına dayanmaktadır. Bu durumda, uluslararası ceza hukukuyla ve mülkiyet hakkıyla ilgili yerleşik örf-âdet kurallarının bulunması hâlinde, söz konusu iddialar uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilebilecektir. Uluslararası ceza hukuku bakımından bir değerlendirme yapıldığında, bahsedilen soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçları ile ilgili olarak yılı itibarıyla bir örf-âdet kuralına rastlanmamaktadır. Bu suçların uluslararası örf-âdet kuralları çerçevesinde kabul edildiğine dair sürekli ve istikrarlı bir uygulama bulunmamaktadır. Söz konusu dönemde, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri tarafından uluslararası ceza mahkemesi kurulması yönünde bir görüş ortaya çıkmış ve buna yönelik hazırlık yapmak üzere bir komisyon kurulmuştur. Bu komisyon, Ermenileri herhangi bir değerlendirmeye tâbi tutmamış; Ermenilerin iddialarını bu kategoride görmemiştir. Aynı şekilde ABD ve Japonya, bu komisyonda insanlığa karşı suç kavramına karşı çıkmışlardır. Bu hususla ilgili bir başka örnek de Namibya’da Almanlar eliyle gerçekleştirilen eylemlerdir. Herero ve Nama kabilelerini planlı bir şekilde, her türlü şiddet ve yok etme yöntemleriyle sürgün eden Almanlar, yılları arasında gerçekleştirdikleri eylemlerin uluslararası hukukun cezalandırılır eylemleri arasında yer almadığı savunmasını yapmaktadırlar. Dolayısıyla soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçları İkinci Dünya Savaşı öncesinde devletlerin üzerinde uzlaştığı suç tipleri değildir. Bu durumda, uluslararası ceza sorumluluğunu doğuran ilkeler ve özellikle “Kanunsuz suç ve ceza olmaz.” ilkesi çerçevesinde herhangi bir sorumluluğun doğması mümkün gözükmemektedir Mülkiyet hakkıyla ilgili duruma bakıldığında da benzer bir tablo ortaya çıkmaktadır. yılı itibarıyla birey ile vatandaşı olduğu devlet arasında mülkiyet hakkı çerçevesinde                                                                                                                         37 Ayrıntılı bilgi için bkz. SHAW, s. ; MALANCZUK, s. ; PAZARCI, , s. ; GÜNDÜZ, s. ; Melda SUR, Uluslararası Hukukun Esasları, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul , s. ; DOĞAN, s. ; BOZKURT/KÜTÜKÇÜ/POYRAZ, s. ; AKSAR, , s. Ayrıca bkz. Emre ÖKTEM, Uluslararası Teamül Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul , s. 38 Bkz. DOĞAN, s. Aynı yönde bkz. AYDIN, s. , ; AZARKAN, s. Uluslararası ceza sorumluluğuna dair temel ilkelerle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s.     II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU II. ULUSLARARASI ortaya çıkan sorunlar,TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ iç hukukun yetki sınırları VE BÜYÜK içinde kabul GÜÇLER SEPMOZY- edilmektedir. Yukarıda UMU bahsedilen AİHS sisteminin kabulüne kadar, mülkiyet hakkının kazanılması ve/veya kaybedilmesi millî hukuk sistemleri içerisinde kalmakta; mülkiyet hakkını kazanma ve kaybetme, özel mülkiyetin devletleştirilmesi ve kamulaştırılması uluslararası hukuk çerçevesinde meşru görülmektedir. Bu durumda, gerçekleştiği dönemde uluslararası hukukun konusunu teşkil etmeyen bir iç hukuk işlemi, aradan geçen sürenin ardından uluslararası hukukun konusu hâline gelemez. Dolayısıyla ortadan kalkmış bir mülkiyet hakkı için uluslararası hukukun sonradan ortaya çıkmış koruma mekanizmalarına başvurmak hukukî değildir zira hukuken ortadan kalkmış bir hakkın ikamesi mümkün değildir Bu açık durum karşısında, mülkiyet hakkıyla ilgili bir örf-âdet kuralının varlığını ileri sürmek, uluslararası örf-âdet kurallarını ortaya çıkaran şartlar ve uluslararası uygulamalar bakımından ihtimâl dışında kalmaktadır. Nitekim yukarıda ele alındığı üzere, AİHM de benzer bir bakış açısına sahiptir. Sonuç Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği bir dönemde, 19 Mayıs (1 Haziran ) tarihli ve sayılı Takvim-i Vekayi’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sevk ve İskân Kanunu, beraberinde pek çok tartışmaları gündeme getirmiş bir düzenlemedir. Bu kanunun uygulanması sonrasında Ermeniler, muhtelif iddialar ileri sürmüşlerdir. Ermeni iddiaların önemli bir kısmı, uluslararası hukuk disiplinini ilgilendirmektedir. Bu sebeple iddialar, hukuken değerlendirilmeye muhtaçtır. Ermeni iddiaları temelde, uluslararası ceza hukukuna ve temel bir insan hakkı olan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Bununla birlikte, ileri sürülen iddiaların dayanağı olan hukuk kavramları, Sevk ve İskân Kanunu’nun uygulandığı tarih itibarıyla uluslararası hukukun konusunu teşkil etmemektedir. Bu sebeple soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçu gibi kavramlar ile mülkiyet hakkı Ermeni iddialarına bir dayanak teşkil edemez zira bu kavramlar, ileri tarihlerde uluslararası hukukun kapsama alanına girmiştir. Ceza hukukunun temel bir ilkesi olan “Kanunsuz suç ve ceza olmaz.” ilkesi40 gereği ve kıyas yasağı sebebiyle Ermeni iddialarının uluslararası ceza hukuku bakımından herhangi bir karşılığı yoktur. Ayrıca Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözleşmesi’nin maddesinde açıkça belirtildiği üzere aksine bir hüküm olmadıkça, uluslararası antlaşmaların geriye yürümesi ve sonuç doğurması                                                                                                                         39 Bkz. DOĞAN, s. 40 “Kanunsuz suç ve ceza olmaz.” ilkesiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. TEZCAN/ERDEM/ÖNOK, s. ; ÜNAL, s.     Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU II.mümkün ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ değildir. Dolayısıyla İLİŞKİLERİuluslararası Ermeni iddialarının VE BÜYÜK GÜÇLER hukuk SEPMOZY- açısından hukukî bir UMU niteliği ve değeri bulunmamaktadır. Öte yandan, uluslararası hukukun yazısız fakat bağlayıcı kaynakları arasında yer alan uluslararası örf-âdet kurallarına bakıldığında, söz konusu dönemde bahsi geçen iddiaları destekleyecek herhangi bir kural da bulunmamaktadır. Devletlerin bahsi geçen iddialarla ilgili kesintisiz, sürekli ve tekdüze bir uygulaması olmadığı gibi bu yönde bir hukukî mecburiyet inancı da yoktur. Sevk ve İskân Kanunu ile bu kanunun uygulanmasından doğan hususların uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirilebilmesi söz konusu olmadığına göre bu husus, Osmanlı Devleti’nin iç hukuku çerçevesinde ele alınmak durumundadır. Herşeyden önce Osmanlı Devleti iç egemenlik yetkisine dayanarak böyle bir kanun çıkarmış, bu kanuna dayanan pek çok düzenleme yapmış ve uygulamaya geçirmiştir. Bu sebeple bu kanundan ve uygulamasından kaynaklanan zararlar da yine iç egemenlik yetkisi çerçevesinde Osmanlı Devleti resmî organları eliyle giderilebilir. Nitekim Osmanlı Devleti, söz konusu düzenlemeler sebebiyle ortaya çıkan meseleleri incelemek üzere soruşturma komisyonları kurmuştur. Soruşturma komisyonlarının çalışmaları neticesinde, kişi Divan-ı Harb’i Örfi Mahkemeleri olarak bilinen mahkemelerde yargılanmıştır. Yargılananların ’i sivil-asker resmî görevlidir. Geri kalan kişi ise Osmanlı Devleti vatandaşı olan kişilerdir. Bu yargılamalar neticesinde kişi beraat etmiş; sanık ise idam, hapis, kürek, para, kalebent, pranga, sürgün gibi cezalara çarptırılmıştır. Dolayısıyla sevke ve iskâna tâbi olanlara yönelik suç işleyen, herhangi bir suistimâli görülen, hükümetin talimatlarına ve uygulamalarına aykırı davranan herkes yargılanmıştır. Yani Osmanlı Devleti, iç egemenlik yetkisi kapsamında ceza hukuku bağlamında gerekeni yapmış, ortaya çıkan zararın giderilmesine yönelik hukukî süreci de tamamlamıştır. Bu sebeple Osmanlı Devleti’ni iç hukuk bakımından da sorumlu tutmak mümkün gözükmemektedir. Öte yandan Osmanlı Devleti, Ermenilerin katliam iddialarının araştırılması için İspanya’ya Hollanda’ya, Danimarka’ya ve İsveç’e Şubat ’da birer nota göndermiş ve iddiaların araştırılması için ikişer hukukçu görevlendirilmesini ve soruşturma komisyonu kurulmasını talep etmiştir. Bu talep, İngiltere’nin engellemesi sebebiyle sonuçsuz kalmıştır. Bu durum da Osmanlı Devleti’nin iddiaların soruşturulması bakımından gösterdiği hassasiyeti, açıkça ortaya koymaktadır Osmanlı Devleti’nin sevke ve iskâna tâbi olanların mülkiyet hakkıyla ilgili olarak da bazı düzenlemeler yaptığı bilinmektedir. Sevk ve İskân Kanunu’nda sevke ve iskâna tâbi                                                                                                                         41 Yusuf SARINAY, 24 Nisan ’te Ne Oldu? Ermeni Sevk ve İskanının Perde Arkası, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul , s.     II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU seafoodplus.inforın ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ terk etmiş olduğu İLİŞKİLERİ malları, alacakları VE BÜYÜK ve borçları hakkındaGÜÇLER bir hükümSEPMOZY- bulunmaması UMU sebebiyle Osmanlı Devleti, bu konuyla ilgili olarak öncelikle bir talimatname hazırlamıştır. 10 Haziran tarihinde yayımlanan bu talimatnameyle sevk ve iskân edilen kimselere ait mallarla ve eşyalarla ilgili pek çok koruma tedbiri getirilmiştir. Bu talimatnamenin dışında Osmanlı Devleti, konuyla ilgili bir de kanun çıkarmıştır. “Ahar Mahallere Nakledilen Eşhasın Emval ve Düyûn ve Matlûbat-ı Metrûkesi Hakkında Kanun-u Muvakkat” isimli bu kanun, 13 Eylül (26 Eylül ) tarihlidir. Söz konusu kanun, 14 Eylül (27 Eylül ) tarihli ve sayılı Takvim-i Vekayi’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir Bu kanun uyarınca sevk ve iskân edilenlerin malları, borçları ve alacakları, kurulan komisyonların tespiti sonrası mahkemeler eliyle tasfiye edilmiş; tasfiye sonrası ortaya çıkan meblağ, mal sandıklarında muhafaza edilmiştir Emanete alınan bu paralar, sevk ve iskân edilip geri dönenlere iade edilmiştir. Ayrıca mal sandıklarında muhafaza edilen ve sahipleri tarafından alınmayan paraların sahiplerince alınabilmesi için de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bir kanun çıkarılmıştır. 15 Nisan (15 Nisan ) tarihli ve sayılı “Ahar Mahallere Nakledilen Eşhasın Emval ve Düyûn ve Matlûbat-ı Metrukesi Hakkındaki 17 Zilkade ve 13 Eylül Tarihli Kanun-u Muvakkatin Bazı Mevaddı ile 20 Nisan Tarihli Emval-i Metrûke Kanununu Muaddil Kanunu” isimli kanunla hak sahiplerine paralarını alma hakkı getirilmiştir. Beş yıllık bir bekleme süresinden sonra ise yeni bir kanun çıkarılmıştır. 24 Mayıs tarihli ve sayılı “Emval-i Metrûke Hesab-ı Carilerinin Bütçeye İrat Kaydına Dair Kanun” isimli yasayla 31 Mayıs ’e kadar süre tanınmış, bu sürenin sonunda müracaat etmeyenlerin paraları ise bütçeye gelir olarak kaydedilmiştir Görüldüğü üzere Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, mülkiyet hakkıyla ilgili gereken hassasiyeti fazlasıyla göstermiştir. Osmanlı Devleti’nin iç egemenlik yetkisi kapsamında aldığı tedbirler, gerçekleştirdiği uygulamalar ve hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan kanun da göstermektedir ki iç hukuk kapsamında atılan adımlar, ceza hukuku ve mülkiyet hakkı yönünden Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin egemen bir devlet olarak                                                                                                                         42 Bkz. SARINAY, Söz konusu kanun metni için bkz. KARDEŞ, s. 43 Bkz. Kamuran GÜRÜN, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul , s. ; Yusuf HALAÇOĞLU, Facts on the Relocation of Armenians (), Turkish Historical Society Printing House, Ankara , s. 75, ; KARDEŞ, s. 4, Terk edilmiş Ermeni mallarının durumuyla ve malların iadesiyle ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. ÇİÇEK, s. ; BAKAR, s. ,   44 Bahsi geçen kanunların metni ve bu kanunların uygulaması için bkz. KARDEŞ, s. 4, 12, , Ermenilerin mülkiyet iddiaları kapsamında, belirtilen sürenin sonunda malların eski sahiplerine iadesinin söz konusu olamayacağına dair detaylı bir değerlendirme için bkz. Veysel BAŞPINAR, “Eşya Hukuku ve Yargı Kararları Açısından Emval-i Metruke”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, s.     Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU II. ULUSLARARASI bahsi geçen hususlarla TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ ilgili olarak kayıtsız VEgöstermektedir. kalmadığını BÜYÜK GÜÇLER SEPMOZY- Dolayısıyla Osmanlı UMU Devleti’ne ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne, Sevk ve İskân Kanunu’ndan kaynaklanan hususlarla ilgili olarak devletin sorumluluğunu doğuracak herhangi bir iddia atfedilmesi mümkün görünmemektedir. Ermenilerin ileri sürdüğü iddialarla ilgili dikkat çeken bir başka husus da bu iddiaların dile getirilmesi ancak bu iddiaların dayanaklarının belirtilmemesi ya da sağlıklı ve sağlam gerekçeler sunulmamasıdır. Oysa ki hukukun en temel ilkelerinden biri de müddeinin iddiasını ispatla mükellef olmasıdır. Yani ispat külfeti, iddia edene düşmektedir. İddia edenin ispat külfetini yerine getirmemesi ve karşı tarafı, suçsuz/sorumsuz olduğunu ispatlamaya çağırması, hukuktaki iddia-ispat ilişkisini tersine çevirmek anlamına gelmektedir. Ermenilerin iddialarını ileri sürerken takip ettiği strateji, bu ters mantığa dayanmaktadır. Bu sebeple Ermeni iddiaları karşısında izlenmesi gereken önemli bir yol da ispat külfetinin Ermenilere düştüğünü hatırlatmak ve bu yerine getirilmedikçe, iddiaları ciddiye almamak olmalıdır. Zira bu konuda Türk devletinin eli, hukuken güçlüdür. Öte yandan Türk Milleti’nin vicdanında da leke niteliğinde bir iz bulunmamaktadır. Aksi bir düşünce, tarihî ve hukukî gerçeklerle bağdaşmayacak bir nitelik arz etmektedir. Kaynakça ABDULLAHZADE, Cavid, “Emval-i Metruke Kapsamındaki Mülkiyet Davalarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Süreci Açısından Değerlendirilmesi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 62, Sayı 2 AKÜN, Verda Neslihan, “Uluslararası Hukukta ve Türk Hukukunda Soykırım (Jenosid) Suçu”, Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Sayı , AKSAR, Yusuf, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk–I, Seçkin Yayıncılık, Ankara (AKSAR, ) AKSAR, Yusuf, Teoride ve Uygulamada Uluslararası Hukuk–II, Seçkin Yayıncılık, Ankara (AKSAR, ) ASLAN, Yasin, Teoride ve Uygulamada Savaş Suçları, Bilge Yayınevi, Ankara ASLAN, M. Yasin/AKSOYLU, İlter, Uluslararası Hukuk Bağlamında Asılsız Soykırım İddiaları, Bilge Yayınevi, Ankara ATAÖV, Türkkaya, “Savaş Suçları Uluslararası Mahkemesi: Jenosit Oturumu”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 2 AYBAY, Rona, Uluslararası Yargı, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul     II. ULUSLARARASI TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ VE BÜYÜK GÜÇLER SEMPOZYUMU II. 76)”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 70, Haziran DOĞAN, İlyas, Devletler Hukuku, Astana Yayınları, Ankara ETGÜ, Mehmet Akif, Kamu Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Mülkiyet Hakkına Bakışı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul GÜNDÜZ, Aslan, Milletlerarası Hukuk, Reşat Volkan GÜNEL (Editör), Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul GÜRÜN, Kamuran, Ermeni Dosyası, Remzi Kitabevi, İstanbul HALAÇOĞLU, Yusuf, Facts on the Relocation of Armenians (), Turkish Historical Society Printing House, Ankara JORGENSEN, Nina H. B., “The Definition of Genocide: Joining the Dots in the Light of Recent Practice”, International Criminal Law, Volume 1, Issue 3/4, July KARDEŞ, Salâhaddin, “Tehcir” ve Emval-i Metrûke Mevzuatı, T. C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Yayın No: /, Ankara KESKİN, O. Kadri, “Jenosid Suçu ve Jenosid Sözleşmesi”, Adalet Dergisi, Sayı: 5, Eylül-Ekim KOCA, Mahmut, “Türk Ceza Kanununda Soykırım Suçu”, Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı: 1, Nisan     Dr. Bahadır seafoodplus.info Erol Bumin ÖZARSLAN KÜRKÇÜOĞLU II. ULUSLARARASI MALANCZUK,TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ Peter, Akehurst’s Modern VE BÜYÜK GÜÇLER Introduction SEPMOZY- to International Law, UMU Routledge, London and New York ÖKTEM, Emre, Uluslararası Teamül Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul ÖZARSLAN, Bahadır Bumin, “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi Açısından Hocalı Katliamı”, Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri I. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara (PAZARCI, ) PAZARCI, Hüseyin, Uluslararası Hukuk Dersleri IV. Kitap, Turhan Kitabevi, Ankara (PAZARCI, ) SARINAY, Yusuf, 24 Nisan ’te Ne Oldu? Ermeni Sevk ve İskanının Perde Arkası, İdeal Kültür Yayıncılık, İstanbul SCHABAS, William A., Genocide in International Law, Cambridge University Press, New York SHAW, Malcolm N., International Law, Cambridege University Press, New York SUR, Melda, Uluslararası Hukukun Esasları, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul ŞEN TÖNER, Semin, Uluslararası Hukukta Soykırım, Etnik Temizlik ve Saldırı, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul TEZCAN, Durmuş/ERDEM, Mustafa Ruhan/ÖNOK, R. Murat, Uluslararası Ceza Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara TOLUNER, Sevin, Milletlerarası Hukuk Açısından Türkiye’nin Bazı Dış Politika Sorunları, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul TOSUN, Öztekin, “İnsanlık Aleyhine Suçlar”, Adalet Dergisi, Sayı: 1, Ocak: ÜNAL, Şeref, Uluslararası Hukuk Açısından Ermeni Sorunu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara VERDIRAME, Guglielmo, “The Genocide Definition in the Jurisprudence of the Ad Hoc Tribunals”, The International and Comparative Law Quarterly, Volume 49, No. 3, July seafoodplus.info seafoodplus.info    

Tehcir Uygulamasının Değerlendirilmesi, Sonuçları

’TE ERMENİLERİN SEVK VE İSKÂNI (TEHCİR)

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE ERMENİLER

Balkan Savaşları sonunda Osmanlı Devleti Edirne’ye kadar olan Balkan topraklarını kaybetmişti. Savaş daha devam ederken Ermeniler Rus Çarına müracaat ederek Doğu Anadolu’daki ıslahat meselesini gündeme getirmişler ve 13 Mayıs ’te Anadolu vilayetlerinin ıslahı için bir komisyonun kurulmasını hükümete kabul ettirmişlerdi. Bu sırada Ermeni Patriği olan Arşoroni Efendi de çeşitli gazetelere verdiği demeçlerde arazi meselesi, Islahat Komisyonu ve ecnebi memurların bu ıslahatı kontrol etmesine dair açıklamalarda bulunuyordu. Ermeni gazetelerinde ise, “biz asla Bâbıâli tarafından bir kanunun neşri ve Dahiliye Nazırı tarafından umumi bir tahrirat yapılmasıyla memleketin bir bölümünün ıslah olunacağına inanmıyoruz. Bu tür çalışmalardan hiçbir fayda gelmediğini çok defalar gördük” deniliyordu (Tanin, 3 Mayıs (19 Mayıs ). Balkan Harbi sonunda Osmanlı Devletinin durumu değişmeye başlayınca Taşnakların tavırları da değişmeye başladı. Hınçaklar ’te Köstence’de toplanan 7. Kongrelerinde açıktan açığa Türkiye’ye karşı düşmanlığa karar verdiler. Bu kararlar doğrultusunda, 10 Aralık ’te Pire’den İskenderun Limanına silah getirilerek İskenderun’daki Ermeni köylerine dağıtılmak istenmişti (BOA. seafoodplus.info 40/17).

yılında Bulgarların Edirne kuşatması

 

 

Rusçuk'ta toplanan Osmanlı vatandaşı Ermeni gönüllüleri Rusçuk Rusya konsolosu tarafından Rus ordusuna gönderildiği ve oradan da çeteler halinde örgütlenerek Osmanlı Devleti'ne gönderildikleri ve durum karşısında alınacak tedbirler. BOA. seafoodplus.info /1 Belge No: 1.

 

Osmanlı Hükümeti, İngiliz, Fransız ve Rus baskılarından dolayı Balkanların olduğu gibi Doğu Anadolu’nun da elden çıkacağına inanmaya başladı. Bu sebeple Bâbıâli Ermeni meselesinden bahseden sefirlere, Vilâyât-ı Şarkiyyede yapılacak ıslahatta hiçbir vakit devletlerin kontrolünü kabul edemeyeceğini bildirdi ve bunu Ermenilere de duyurdu. Bu karara rağmen 2 Temmuz ’te İtalya, İngiltere, Rusya, Fransa ve Almanya’nın İstanbul sefirleri toplanarak, Anadolu vilayetlerinde icra olunacak ıslahat meselesini incelemek üzere sefaret memurlarından oluşan bir komisyon kurulmasına karar verdiler.

Bulgar Ordusunda Ermeni Gönüllüsü

İngiltere, Rusya ve Fransa bir tarafta Almanya, Avusturya ve Osmanlı Devleti diğer tarafta ıslahat projesi üzerinde durdular. Rusya’nın planına göre, Doğu Anadolu iki bölüme ayrılmalıydı. Bunlardan ilki Erzurum, Trabzon ve Sivas diğeri ise, Van, Bitlis ve Harput vilayetlerini içine almalı, bu bölgeler iki ayrı Avrupalı müfettiş tarafından idare edilmeliydi. İttihat ve Terakki Hükümeti bu planın Osmanlı Devletini parçaladığını ve Doğu Anadolu’da Rus hakimiyetini kurduğunu iddia etti (Salahi  Sonyel, The Great War and the Tragedy of Anatolia, Ankara, , s. ). Rusya bu planla Anadolu’da kurmak istediği bağımsız Ermenistan sayesinde Türkiye’yi çember içine almak ve böylelikle Rusya için her türlü tehlike ortadan kalktıktan sonra Türklerin Kafkasya’daki Müslümanlarla ilişkisini de tamamen kesmek istiyordu. 

Bundan sonra İstanbul için planını uygulayacaktı. Ermeniler Rusların bu planlarını öğrenir öğrenmez, Rusya’ya meylettiler, Türkiye’den özerklik kazanabilecek zaman ve fırsatın artık gelmiş olduğunu sandılar. Hınçak, Taşnak, Ramgavar gibi milli Ermeni birlikleri Ermeni Patriğiyle birleştiler. Osmanlı Hükümeti Rusya’nın tekliflerini hafifletmek için teşebbüslerde bulundu, fakat bundan bir sonuç alamadı. Bundan sonra hükümet Ermenileri yapılacak ıslahat ile ilgili olarak inandırmaya çalıştı, yabancı müdahalelerden vazgeçilerek düzeltmelerin birlikte yapılmasını teklif etti. Fakat Ermeniler artık hükümete inanmayacaklarını bu bakımdan tekliflerini reddettiklerini bildirdiler. Ayrıca Rus elçisinin Vilâyât-ı Şarkiyye ile ilgili tekliflerine katıldıklarını Babıali’ye ilettiler (Talat Paşanın Anıları, s. ). 8 Şubat ’de Doğu Anadolu bölgesine iki yabancı müfettişin tayin edilmesini Osmanlı Hükümeti kabul etti. Bu görüşmelerin yapıldığı sıralarda Taşnaksütyun’un 8. Genel Kongresi Temmuz ve Ağustos ’te Erzurum’da yapıldı. Kongreye dünyanın farklı bölgelerinden otuz üye katıldı. Kongrede Osmanlı Hükümetine karşı takip olunacak politika ile ilgili şu kararlar kabul edildi: İttihatçılar şimdiye kadar Ermenileri aldatıcı bir tavır sergilediler, bu sebeple komite İttihat ve Terakkiye karşı muhalefet durumunda kalmaya, siyasi programını eleştirmeye ve teşkilatına karşı şiddetle mücadele etmeye karar vermiştir.

 Ancak Birinci Dünya Savaşının patlak verip Osmanlı Devletinin 3 Ağustos ’te seferberlik ilan etmesi ve daha sonra savaşa girmesi üzerine hükümet, 31 Aralık tarihli karar ile uygulanacak olan ıslahat projesine resmen son verdi. Osmanlı Devletinin projeye son vermesi ve savaşta Almanya safında yer alması, Ermenilere isteklerinin gerçekleştirilmesinde yeni bir umut kapısı açtı.

Osmanlı Devleti’nin Doğu Cephesi Üçüncü Ordusu Kumandanlarından Vehip Paşa

Bir taraftan kilise inşasına ruhsat verilirken diğer taraftan Hınçak ve Taşnak teşkilatları kiliseleri sıkıştırarak kendi takip ettikleri yolu takip etmelerini istiyorlardı. Bazı vilayetlerdeki Ermeni murahhasları, İstanbul’da bulunan Ermeni Patrikliğine değil de Rusya’nın kontrolündeki Eçmiyadzin Katagigosu’na müracaat ediyorlardı. Kiliselerin çoğu silah deposu haline getirilmeye başlandı. Amasya’nın Saraydüzü Kasabası’nda daha önceden yapılmış olan kışla, Ermeni ahalinin rahatsız olmasından dolayı kasaba dışına çıkarılmıştı. Kışladan rahatsız olan bu Ermenilerin rahatsızlıklarının sebebi daha sonra ortaya çıkacak, yılı Temmuzu’nda bomba imal ederek çevre illere gönderdikleri anlaşılacaktır. Mısır’da Bogos Nubar Paşa tarafından Anadolu’daki fakir Ermenilere maddi yardımda bulunmak için kurulan Ermeni Cemiyet-i Hayriye-i Umumiyesi’nin İstanbul’da bir şubesinin açılmasına 16 Şubat ’te müsaade edilmişti. (Muş’ta bazı Ermenilerle Rahip Sahak manastırda silah depoladıklarından dolayı tutuklanmışlardı (17 Mayıs BOA. seafoodplus.info 72/31; BOA. seafoodplus.info /11; BOA. seafoodplus.info 88/33). 

Amasya’da yılı Mart ayında Ermeni ahalisi içinde yapılan aramalarda bir çok zararlı evrak, silah ve dinamit ele geçirilmiş, Patrikhane yapılan aramaların usulsüz olduğu yönünde şikayetlerde bulunmuştu (BOA. seafoodplus.info 60/9; seafoodplus.info /55).

Bogos Nubar Paşa’nın çalışmalarının mahiyeti daha sonra ortaya çıkacaktır. Osmanlı Devleti, Ermenilere karşı ne kadar iyi davranırsa davransın, Ermeniler yine de bağımsızlık hedeflerine ulaşmak için çalışmalarına devam ediyorlardı. Bu sebeple II. Meşrutiyet Dönemi Ermenilerin bu yöndeki çalışmalarına daha özgür bir ortam sağlamıştır. 

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na dahil olduğunda açtığı ilk cephelerden birisi Doğu Cephesi idi.  Bu cephede Rus birlikleri içerisinde Ermeni gönüllüsü vardı ve bunların çoğu Avrupa sınırından transfer edilmişti. Gönüllülerin görevleri,  Rus düzenli birliklerine destek olmak ve bu bölgede onlara öncülük etmekti. Gönüllü birliklerinin başında yılından itibaren Anadolu’da birçok isyan olayına karışmış Ermeni çete reisleri vardı. Bunlar, Osmanlı Devleti ile kesin bir şekilde yollarını ayırmış, siyasi suçlu durumunda olan ve  aranan Ermenilerdi. Bu çeteler aşırı  Ermeni  milliyetçisi  idiler,  katı bir Türk düşmanlıkları vardı ve düzenli bir askeri eğitim almamışlardı. Bunlara göre bağımsız Ermenistan’ın kurulabilmesi için Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Türklerin temizlenmesi şarttı. Çeteler, savaş başlar başlamaz bu düşüncelerini ortaya koymaya başladılar. Rus komutanları bile bu Ermenilerin taşkınlıklarını önleyemiyorlardı. Van kıtaları komutanı General Nikolayev 1 Temmuz ’te Kafkas Orduları Komutanı’na gönderdiği telgrafında, Ermeni gönüllülerinden şikâyet ederek, devamlı yağma hareketinde bulunduklarını ve her türlü cinayeti işlemekten zevk aldıklarını, bunların önüne geçmek için Van’da divan-ı harp kurulduğunu, disiplin birlikleri teşkil edildiğini ve artık gönüllü birlikler alınmamasını istedi.

yılında Antranik ve çetesi Van ve Bitlis çevresinde yakmadık köy bırakmadılar, on binlerce insanın katlettiler.  Antranik’in emrinde çalışan Arşak adlı Ermeni çete reisi de birliğiyle Erzurum ve Erzincan’da yapılanları Bayburd ve İspir kazalarında yaptı. Bu çete gruplarına Avrupa ve Amerika’daki Ermenilerden devamlı yardım geliyordu. yılı ortalarında Amerika’daki Taşnaklar bu çetelere ruble göndermişlerdi.  

 

 

Rusya'ya giden şaki Antranik hakkında Varna Şehbenderinden gelen rapor.   seafoodplus.info /3 Belge No:

İtilaf Devletleri arasında yapılan gizli anlaşmalarla Doğu Anadolu Bölgesi Rusya’ya terk edilmişti. Rusya, Ermenilere burada bağımsız bir Ermenistan kuracağını vaat ederken, gizliden gizliye bu bölgenin Ruslaştırılmasına çalışıyordu.

Rusların yılında Kafkasya’nın Müslümanlardan temizlenmesi ve sürülmesi işini, yılından itibaren bu çeteler Doğu Anadolu’nun işgal edilmiş bölgesinde uygulamaya başladılar. Rusya’da yılının Şubat ayından itibaren yeni gelişmelerin olması ve ihtilalin ortaya çıkması Rus askerlerini savaş konusunda isteksiz hale getirdi ve bunların yerini Ermeni çeteleri doldurmaya başladılar. Uluslararası alanda yeni bir durum ortaya çıkmıştı. İngiltere ve Fransa Kafkasya’da ortaya çıkan yeni durumdan istifade edebilmek, bu bölgelere Osmanlı Devleti’nin yerleşmesini önlemek için çeşitli çözüm yolları aramaya başladılar. Akla ilk gelen de savaşın başından beri Osmanlı Devletine karşı savaşan Ermenilerdi. Kafkasya’da İngilizler, Kilikya’da Fransızlar hazır askerleri durumundaki Ermenileri silah ve teçhizat yönünden desteklediler. Bu durum Ermenilerin dikkatini Rusya’dan İngiltere’ye ve Fransa’ya çevirdi. Bundan sonraki aşamada İngilizler Doğu Anadolu’da büyük Ermenistan’ın kurulması görevini üstlendiler. Bu sebeplerden dolayı Kafkasya ve Doğu Anadolu’da Türklere karşı yapılan katliama göz yumdukları gibi destek de oldular.

TEHCİRE KADAR ERMENİ OLAYLARI

Büyük Ermenistan hayaliyle faaliyet gösteren Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı’na kadar Doğu Anadolu’daki Türklere karşı, nüfuslarını çoğunluğa getirebilmek için Rusların da desteğini alarak soykırım ve tedhiş hareketlerini arttırdıkları görülüyordu. II. Meşrutiyetin ilanından sonra iktidarı eline geçiren İttihatçılar, Avrupa Devletlerini ve Rusya’yı dış politikada Osmanlı Devleti’nin rahatsız edilmemesi için Doğu Anadolu’da ıslahat yapacağına inandırmaya çalışıyorlardı.

Ermenilerin ümitleri yine Ruslardaydı. Rus kontrolü altında bağımsızlık, bunun için de Rus işgalini istiyorlardı. Bu amaçla Rusya, diğer devletlerle birleşecek, Ermeni davasını insaniyet perdesi altında takip edecek, Osmanlı hükümetini ıslahata mecbur bırakacak, İstanbul Patrikhanesi, Hınçak ve Taşnak Cemiyetleri de Rusya etrafında toplanarak ona lazım olan her şeyi hazırlayacaklardı.

Erzurum’da Rus ordusu-

Ermenilerin bu istek ve tahriklerine kapılan Rus hükümeti, Balkan Savaşlarından sonra Avrupa'daki elçileri vasıtasıyla, Osmanlı Devleti’ni Doğu Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahat yapmaya zorlamak için kamuoyu oluşturma çabasına girdi. Bu gelişmelerden haberdar olan Osmanlı Hükümeti, büyük devletlerin özellikle Rusya'nın bölgeye müdahalesini önceden bertaraf etmek için kendi inisiyatifiyle ıslahat yapmaya karar verdi.

Talât Bey, Rusya baskısından kurtulmak ve bu ıslahat işini kısa sürede halledebilmek için Ermeni komitelerinin ileri gelenleriyle müzakerelerde bulunmuştu. Talât Bey, Ermeni Taşnaksutyun Cemiyeti ileri gelenleriyle, Osmanlı mebuslarından, Hallacyan ve Zöhrap Efendilerin evlerinde, Malumyan Aknumi, Şahirikyan, Vartakes, Van mebusu Vahan ve Erzurum mebusu Pastırmacıyan Efendilerle Martından itibaren defalarca toplantılar yapmıştı. Bu toplantılarda onlara: "Bu tedbir Rusya'nın bir kapanıdır, siz de düşmeyin, biz de düşmeyelim. Rusya hiçbir zaman Akdeniz yolu üzerinde beynelmilel yardıma dayanan bir Ermenistan teşkilini arzu etmez. Geliniz, vazgeçiniz, şu ıslahatı el birliği ile yapalım" teklifinde bulunmuş, fakat onları ikna edememişti (Talât Paşa, Hatıralar, s. 22; Halil Menteşe’nin Anıları, s). Osmanlı hükümeti bu sırada Avrupalı devletlerle görüşerek kendisine bir yer bulmak istiyor, Almanlardan başka yardımcı bulamıyordu.

Alman İmparator II. Wilhem ile Sultan Abdülhamit Görüşmesi ile ilgili Ermeni görüşü: Wilhem: Abdül, bana Bağdat demiryolunu ver, istediğin katliamı yap. diyor.

Ermeniler arasında, Rusya'nın Osmanlı Devleti aleyhine bir Ermenistan tesis etmeye yardımcı olacağı propagandası Ermeniler ile Rusların aralarındaki ayrılıkları ortadan kaldırdı. Hınçak, Taşnak, Ramgavar fırkaları teşkilatlarını Patrikhane ile birleştirdiler ve ortak hareket etmeye başladılar. Rusya bu antlaşma ile Osmanlı Devleti’ni çember içine alarak Kafkasya'daki Müslümanlarla Türklerin münasebetlerini kesmek istiyor ve İstanbul hakkındaki planlarını tatbik etmek istiyordu.

Osmanlı Devleti genel savaşa girmeden önce, Ermeni komiteleri, başta patrikhane olmak üzere, Osmanlı Hükümetinin Rusya'ya karşı savaşa girmesi halinde alacakları durumu tespit için toplantılar yapıyorlardı. İstanbul Galata'daki Ermeni Büyük Merkez Okulu'nda yılı Mayıs ayında, patrikhaneden görevlendirilen rahip Gabriel Cevahirciyan'ın başkanlığında Taşnaksutyun, Veragazmiyal Hınçak, Ramgavar temsilcilerinden oluşan Birleşik Millî Ermeni Kongresi, "Ermenilerin Osmanlı Hükümetine sadık kalmaları" şeklinde bir karara vardı (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul , s. ). Taşnaksutyun reisleri de bu şekilde propagandalar yaparak bu suretle Osmanlı Hükümeti’ne güven vermek istediler. Bir taraftan da durumun alacağı şekli bekleyerek bütün kuvvetleriyle hazırladılar. Haziranı’nda Erzurum'da, Doğu eyaletleri başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinden gelen temsilcilerin katılımıyla toplanan Sekizinci Taşnaksutyun Kongresinde: "İttihat ve Terakki Hükümetinin, Hıristiyan unsurlara ve özellikle Ermenilere karşı eskiden beri takip ettiği iktisadî, sosyal ve idari birbirine zıt politika, baskıyı ve ıslahatı uygulama konusunda gösterdiği aldatıcı hareketleri göz önünde tutan Taşnaksutyun Kongresi, İttihat ve Terakki'ye karşı muhalefet durumunda kalmaya, onun siyasî programını eleştirmeye, kendisine ve teşkilâtına karşı şiddetle mücadeleye girişmeye" karar verilmiştir (M. Kemal Öke, Ermeni Sorunu , Ankara , s).

Ermeni komiteleri, İstanbul'da aldıkları kararların aksine, taşra örgütlerine çektikleri şifreli telgraflarla da şu yönde talimatlar veriyorlardı: "Rus ordusu huduttan ilerler ve Osmanlı askeri çekilir ise her tarafta birden eldeki vasıtalarla ile kıyam olunacak, Osmanlı ordusu iki ateş arasında bırakılacak, binalar ve devlet müesseseleri bombalarla havaya uçurulacak, yakılacak, hükümetin kuvveti dahilde işgal olunacak, levazım silahlarıyla Ruslara iltihâk edecek ve kıtalarından firarla çeteler teşkil eyleyecek.

Osmanlı Devleti bir taraftan ıslahat meselesi ile ilgilenirken diğer taraftan uluslararası 
alanda gelişmeleri takip ediyor, kendisine yeni müttefikler arıyordu; Fransa ve İngiltere 
nezdinde Temmuzu ortalarında yaptığı teşebbüsler sonuç vermeyince Almanlarla bir 
ittifak anlaşması imzaladı. 

Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’da Berlin’de Yaralı Bir Grup Türk Subayı

Bu arada Ermeni militanları Osmanlı Devleti'nin parçalanacağını 
ümit ederek, ortaya çıkacak ihtilafta güçlü olabilmek için çeşitli teşebbüslerde bulundular. 5 
Ağustos 'te Eçmiyadzin Katolikosu V. Kevork, Rusya'nın Kafkas Genel Valisi Vranzof 
Daşkof'a şu mektubu gönderdi: 

“2 Ekim tarihinde aracılığınızla Çar'dan Ermenileri koruyacağını rica etmiştik. Öğrendiğimize göre Osmanlı İttihat ve Terakki Hükümeti Ermeni Islahatını yapmayacaktır. 
Bu bakımdan Ermenilerin düşünce ve istekleri şunlardır: 

a- Anadolu’da Ermenilerin yoğun bulunduğu vilayetlerde bölünmeyen bir Ermeni 
bölgesi ayrılması, 

b- Rusya tarafından bu bölgenin başına yüksek mevki ve rütbeli bir Hıristiyan yönetici getirilmesi, 

c- Bu bölgelerde Müslüman ve Hıristiyanlardan eşit miktarda seçilecek şahıslarla 
bağımsız bir idare kurulması, 

d- Türkiye'de yapılacak Ermeni ıslahatının uygulanmasının ve kontrolünün yalnız Rusya ya verilmesi,

Rusya'nın Kafkasya genel valisi Daşkof bu mektuba olumlu cevap vermiş ve şunları 
eklemiştir: 

"Gerek Rusya'da gerek Türkiye 'de yaşayan Ermenilerin bu sırada benim talimatıma 
uygun hareket etmelerini hatırlatmayı uygun görürüm. Türkiye Rusya ile bir savaşa katılırsa 
bu savaş kendiliğinden başlamalı ve bizim tarafımızdan herhangi bir hareket olmamalıdır. Bu 
nedenle Türkiye’deki Ermenilerin zamansız ayaklanmaları uygun olmaz ve çok sakıncalı olur. 
Bu konuda Ermeni Kotagikosluğunun otoritesini kullanarak Rusya’daki Ermenilere de gerekli emri vereceğim. (Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. ). 

Rus Çarı tarafından savaş sırasında Ermenilere yayınlanan bildiri

Daha Osmanlı Devleti Ruslarla savaşa girmeden Kafkasya'da Ermeni hazırlıkları başlamıştı. Her taraftan Ermeni gönüllüleri Rus ordusuna, Türkiye'ye karşı savaşan çetelere, intikam alaylarına girmek üzere Kafkasya'ya, Tiflis'e gelmeye başladılar. Antranik teşkilat yapmak için Tiflis'e, Meclis-i Mebusanda Erzurum milletvekili olan Karakin Pastırmacıyan Kafkasya'ya gönderildi. Taşnaksütyun bütün kuvvetiyle bu faaliyetleri destekledi. Ruslar, siyasi nedenlerle Sibirya'ya sürülen birçok Ermeni'ye de af çıkararak Kafkasya'ya çete teşkilatı yapmak üzere gönderdiler. Mısır'daki Ermeni Hayır Cemiyeti de, Adana ve havalisinde ihtilal hazırlıkları yapmak üzere murahhaslarını bu vilayet içerisine gönderiyordu. Newyork'ta bulunan Ermeniler Harbiye Nazın Enver Paşa'ya suikast düzenlemek için teşebbüste bulunuyorlar, fakat suikastçılar Beyrut'ta yakalanıyordu (3 Haziran tarihli Dahiliye Nezaretinden Adana ve Halep vilayetlerine tel. BOA. Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi 41/; 43/). Van'daki İngiliz Konsolosu Ian Smith 10 Ocak 'te İstanbul'daki İngiltere elçisine gönderdiği raporunda, yılında Van'daki Taşnakların bütün köyleri teşkilatlandırdıklarını ve silahlandırdıklarını, şu anda Ermenilerin Müslümanlardan daha iyi bir donanıma sahip olduklarını yazıyordu. Ona göre, bölgedeki Ermeniler nüfusun beşte ikisini teşkil etmelerine rağmen Avrupa'nın kontrolü altında idarelerini kurabileceklerini iddia ediyorlardı.

Dahiliye Nezareti, Ermenilerin bir çaba içerisinde olduklarının farkında idi. 22 Mart 'da Beyrut ve Halep vilayetlerine gönderilen yazıda, Avrupa'dan Zeytun ve havalisine külliyetli silah ve cephane getirilmesi kararlaştırıldığından buna karşı tedbirlerin alınması isteniyordu. Zeytun, Ermenilerin savaş öncesi teşkilatlanmaya başladıkları bir bölgeydi.

Zeytunlu Ermeniler 3 Ağustos tarihli seferberlik çağrısına uymamışlardı. 1 Eylül tarihinde de isyan ederek 40 kişilik bir Ermeni çetesi Maraş'tan gelmekte olan 21 yolcuyu soymuşlar ve etrafa saldırmaya başlamışlardı. Bu isyanı önleyebilmek için Zeytun'a bir seyyar jandarma bölüğü gönderildi. Maraş'taki depo taburlarının merkezi Zeytun'a alındı ve Zeytunluların silahlarının toplanmasına karar verildi. Zeytun Ermeni Murahhasasının bu olaylarda teşvik edici olduğu anlaşılması üzerine görevden alındı (seafoodplus.info ŞFR/; 45/50; 45/l40; 45/, Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD.), sayı: 81, Belge No: ). Zeytun'da belediye reisi bir Ermeni idi. Halkı zorla Ermeniliğe davet ettiğinden Ermeni Katolik reisi Dennanasyan tarafından hükümete şikayet edilmiş ve yılı Şubat ayında bu davranışından dolayı ikaz edilmişti (BOA. seafoodplus.info). 

Zeytun'daki saldırılarda doğrudan doğruya Osmanlı memurlarının evleri ve jandarma kıtaları hedef alınmıştı. Zeytun Hınçak Komitesi Reisi Çakıroğlu Patos'un başkanlığı altında yapılan toplantıda, Hükümet konağına saldırılarak cephanenin ele geçirilmesine, bütün memurların aile fertleriyle birlikte öldürülmesine ve telgraf hat1annın bozulmasına karar verilmişti. yılının başında da büyük bir olay çıkarılmış, Zeytun Kaymakamı kışlaya çekilerek hükümet dairesine gidememiş, Osmanlı kuvvetleri buradaki isyanı güçlükle bastırabilmişlerdi. Hükümet bir tedbir almak üzere Zeytun, Maraş ve civarında bazı zararlı Ermenileri Konya'ya sevk etti, ikinci grubun ise Halep’in güney doğusu ile Zor ve Urfa havalisine sevk edilmesine karar verildi. (B.O.A. DH. ŞFR. 45/;  51/88, 51/; DH. ŞFR. 52/; 44/43)

Savaşın başlamasıyla birlikte Rusların Ermenileri tahrik politikaları daha açık bir hal aldı. Rusların Kafkasya'daki Ermenileri teşkilatlandırmaları ve Türkiye Ermenilerini de buna dahil etmeleri ile ilgili Dahiliye Nezareti tarafından vilayetlere şu telgraflar gönderildi:

"Van, Bitlis, Erzurum, Mamuretülaziz, Trabzon, Diyarbakır, Sivas, Adana Vilayetlerine

Kafkasya'daki Ermenilerin bilhassa komitecilerin ailelerinin Erivan'a gönderdikleri ve Erzurum'daki komitecilerin de ailelerini kamilen Rusya ve Erivan cihetine aşırmakta oldukları ve Rusya'daki Ermenilerin ora İslamlarını tahkir ettikleri gibi () intikamını alacaklarını söyledikleri ve şenlik yaptıkları, Kafkas Vali-i Umumisi'nin Ermeni ileri gelenlerine ziyafetler ve hediyeler verdiği vesikalarıyla haber alınmıştır. Bu malumatın bilhassa Memalik-i Osmaniye'nin doğu bölgelerindeki Ermenilere dair olan kısmı pek ziyade mühim ve dikkat çekici görülmekte olduğundan bu hareketin mevzi veyahut bir genel mahiyyeti haiz olup olmadığının ve şimdiye kadar Ermeni ailelerinden ne kadarının Kafkasya’ya geçirilmiş olduğunun ve orada meskun Ermeniler arasında bu gibi bir hareket veya fikr-i ihtilal mevcut ve mahsus bulunup bulunmadığının incelenerek gönderilmesi. Nazır Namına imza) 4 Eylül ”

"Van, Bitlis, Mamuretülaziz, Adana, Diyarbakır, Sivas Vilayetlerine

Ermeniler hakkında istihsal olunan bu malumat esas itibariyle şayan-ı dikkat ve ehemmiyet görüldüğünden oralarca da tahkikat icrasıyla Kolordu Kumandanlığıyla bi'1- müzakere aynı suretle hareket olunması ve buraya malumat verilmesi 15 Eylül   Nazır.”

Petersburg'dan bazı subaylar alay teşkil etmek üzere Kafkasya'ya gönderilmiş, Tiflis'teki Ermeniler toplantılar yaparak fedai kaydına başlamışlar ve bu faaliyeti diğer Kafkasya şehirlerinde de yapmaya karar vermişlerdi iı4. Taşnak çete reislerinden Samson iki yüz Ermeni ile Selmas'a gelmiş, binden fazla Ermeni toplayarak Selmas'taki Ermenilerin tamamına silah dağıtmıştı.

Bunların dışında Ruslar, Ermeni gönüllülerinin sevki için Köstence'de de bir teşkilat kurmuşlardı, Kafkasya'da "neşredilen "Volontaire Annenian" isimli albümde Ermeni gönüllü reislerinin fotoğraflan verildikten sonra "İntikam saatinin çaldığını bütün millet anladı. Bu gibi fırsatlar her zaman tarihte tekrar etmez. Ermeniler durumlarına göre Türkiye Devletinin mahvına çalışmalıdırlar" deniyordu. Rusya'nın Kafkas Umum Valisi tarafından gönderilen bazı Rus memurlar ticaret bahanesiyle Rum, Kürt ve Ermenilerle gizlice temas ta bulunarak casusluk yapıyorlardı. (BOA. DH. ŞFR. 45/;  45/; 46/37; 52/28; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müd., Ankara, , s.l).

Ermeniler Kafkasya'da bu şekilde teşkilatlanırken Doğu Anadolu'da da ihtilal hazırlıkları yapıyorlardı. Bu ihtilal merkezlerinden en önemlisi Van'dı. Daha önce belirtildiği üzere Van Ermenileri yılı boyunca silahlanmışlardı. Kendilerine Ruslar tarafından Harp başlamadan hareket etmeme emri de verilmişti. yılının Aralık ayında harekete geçen Van Ermenileri ilk olarak haberleşme ağını imha etmişler ve bu sebeple Ermenilerle Osmanlı kuvvetleri arasında müsademe başlamıştı. Van'daki Ermeni mektebinde bile telsiz-telgraf mevcut olup haberleşmelerde kullanılıyordu. Vali Cevdet Bey Van Vilayetinde meydana gelen olayları, Dahiliye Nezareti’ne bildiriyordu. Bu bilgilere göre:

“Merkez vilayet ve sair yerlerdeki Ermeniler sükûneti muhafaza ediyorlardı. Ancak Selmas havalisindeki bütün Ermeniler Ruslarla müştereken harp etmekteydiler. Serhat’taki çetelere kumanda eden, vaktiyle Talori İhtilalini yapan meşhur Antranik ve arkadaşlarıdır. Hanik müsademesinde ve sonrasında Ermeni erlerden firar ve düşmana iltihak edenler vardır. Komite reislerinin vakti gelinceye kadar herhalde bir hadiseye meydan verilmemesi hakkında gizlice haber gönderdikleri bulundukları haber alınmıştır. Reşadiye ile Vastan ve Vastan Van arasındaki telgraf telleri Ermeniler tarafından kesildi ve Pelli karakol Kumandanı yine bunlar tarafından katl olundu, o civarda bulunan Gevaş Kaymakamı maiyetindeki jandarmalarla Ermeniler arasında hakiki bir müsademe başladı, Ermeniler tarafından birkaç defadır tahribata maruz kalınması fevkalade dikkat çekicidir. Gevaş ve Reşadiye'de bunları sevk ve idare edenler hükümetçe malumdur. (BOA. DH. ŞFR. 48/7; 47/60; 48/85, seafoodplus.infoı (Nisan ), Belge No). 

Vanlı Ermeniler, Hamit Ağa Kışlasıyla jandarma ve polis binalarını ateşe vermişler, şehir içinde büyük bir kıyım gerçekleştirmişlerdi. Yalnızca Van ilinde isyan eden Ermenilerin sayısı beş bini geçiyordu ve hepsi de en yeni silahlarla donanmıştı. Yedi yüz kadar asi Van müstahkem mevkiini el bombalarıyla uçurmuştu. 20 Aralık tarihinde Van ve Bitlis arasındaki Ermeni köyleri isyan ederek kendilerine katılan Ermeni asker firarileriyle birlikte telgraf hattını kesmişler, Van ve Gevaş arasında Gevaş kadısıyla Van posta evrakını nakleden jandarmaları pusuya düşürerek şehit etmişlerdi (BOA. DH. ŞFR. 44/).

Bu isyan hareketleri yılı Nisan ayına kadar sürdü. Nisan ayı ortalarına doğru asgari dörder yüz kişilik Ermeni çeteleri Rus subaylarının komutasında sının geçmeye başlamışlardı (Talat Paşanın Anıları, s. 71 ; Azmi Süslü, Ermeniler ve Tehcir Olayı, Ankara, ). Hükümet bu olaylara karşı ilk olarak vilayetleri uyararak propaganda hareketinin ortadan kaldırılmasını istedi. Sınırdan gelecek olan Ermeni gazetelerinin ithalini men etti. (BOA. DH. ŞFR. 45/)

Erzurum'da neşredilen ve halk arasına nifak sokan Ermenice Araç gazetesi 16 Mart tarihli Meclis-i Vükela kararıyla kapatıldı. Yine Erzurum'da neşr olunan Ermenice Perkir gazetesi de muzır neşriyatından dolayı Meclis-i Vükela kararıyla 15 Haziran tarihinde kapatıldı Dahiliye Nezareti 6 Eylül tarihinde bütün vilayetlere gönderdiği yazıda, öteden beri siyasi emeller peşinde koşan ve Osmanlılık aleyhinde fesat ve melanetten geri durmayan Ermeni siyasi fırkaları reisleriyle komite sergerdelerinden mahallerinde bulunanların takip edilmesini ve yapılacak tebligata göre hareket edilmesini bildirdi. (BOA. seafoodplus.info 18/33; DH. ŞFR. 42/19; DH. ŞFR. ).

Halep ermeni ihtilal komitesi ileri gelenleri ile komitenin Maraş ve Halep’te silahlarıyla yakalanan üyeleri.

4 Mayıs 'de Bitlis ve Van vilayetlerine gönderilen yazıda, Ermenilerin unsurlar arasında nefreti icap ettiren münasebetsizliklerine meydan verilmemesi, haklarında gerekli uyanların yapılması isteniyordu. Vilayetlere gönderilen 24 Nisan tarihli bir şifreyle hükümetçe şüpheli Taşnak Ermenilere ve bilhassa bunlardan müteşebbis ve faal reislerine kesinlikle seyahat varakası ve harice çıkma izni verilmemesi istendi. Bütün vilayetlere 28 Şubat 'de şu emir gönderildi: 

"Bütün Vilayetlere     15 Şubat

Bitlis'te ortaya çıkan Ermeni eşkıyası ve Halep ve Dörtyol'da yine Ermenilerin askere karşı vuku bulan tecavüzleri ve Kayseri'de ortaya çıkan külliyatlı bombalarla Rusça, Fransızca ve Ermenice grupları havi şifreli muhaberat evrakı memlekette düşmanımız tarafından bir ihtilal teşebbüsü hazırlanmakta olduğuna delalet ettiğinden her türlü ihtimale karşı bu gibi olayların çıktığı yerlerde tatbik olunacak muamele ile silah altında bulunan Ermeni efrad hakkında Ordu-yu Hümayun Başkumandanlığı vekaletinden ordulara tebligat-ı mahsusa ve umumiye ifa kılınmıştır. Mülkiyeye müteallik eden hususlarda zaman geçirmeden makam-ı askeriye ile müzakere ile icap eden tedbirlerin tamamen tatbikine itina olunması ehemmiyetle tavsiye olunur.”

Diyarbakır Konsoloshanesi tercümanı Osmanlı tebaasından Tomas Mıgırdiçyan ismindeki Ermeni, Elazığ'a giderek asker ve efradın adedini ihtiva eden bir raporu konsolosa verdiği haber alınınca Divan-ı Harbe sevk edilmişti. 

Hınçak Komitesi Paris merkezi reisi olan ve İstanbul'da hükümet erkanına suikast tertibatı için adam gönderen Kafkasya Ermenilerinden İstepan Korigyan diğer adıyla Sabah Gülpan'ın Kafkasya yoluyla Van'a geçmiş olduğu haber alınmış olduğundan Varı olaylarında onun da parmağı olacağı anlaşılmıştı. Ermeniler Van' da görevli jandarma efrad ve çavuşlarından da kendi yanlarına adam çekmişlerdi. Hükümet 20 Ağustos 'de Van vilayetine gönderdiği yazıda bunların çalışmalarına engel olunmasını istiyordu (BOA. OH. ŞFR. 40/; 52/95, 50/; 47/). Dahiliye Nazın Talat Paşa 20 Nisan 'de Van vilayetine gönderdiği yazıda "Erbab-ı ihtilalin seri' ve kat' i bir surette tedibi hakkında alınan tedbirler şayan-ı taktiktir" diyordu. 

23 Eylül 'de Ma'muretü'laziz vilayetine gönderilen yazıda, Ermeni Demokrat Sosyalist Hınçakyan Komitesinin Paris merkezi efkârına hadim ve ihtilalci bir vaziyette bulunan Harput şubesi efradının ahval ve harekâtı gözaltında bulundurulması isteniyordu. Osmanlı Hükümeti Ermenilerin kışkırtılmasıyla direkt olarak alakalı gördüğü Ermeni okul ve kiliselerini de incelemeye almış, Adana Ermeni murahhasası Kirkor Vanaber'in öteden beri ihtilal fikrinde olduğunu, Adana Olaylannda mühim görevler üstlendiğini, bu sebeple hakkında inceleme yapılmasını Adana vilayetinden istemişti. (21 Eylül ).

Edirne'deki Ermeni mektebinde tarih derslerinde okutulan kitaplarda, yetiştirilen Ermeni çocuklarının Osmanlı toplum düzenini bozacak şekilde, Türklere kinle doldurulduğu anlaşılmış ve mektepteki kitaplara el konulmuştu. Osmanlı Hükümeti, bir savaş çıktığı taktirde ülke içerisindeki yabancı okul ve kuruluşların Hıristiyan unsur üzerinde kötü etkiler yapabileceğini göz önüne alarak bunların hepsinin harp vukuunda uzak mevkilere nakline karar verileceğini ve vilayetlerin bu konuda ki fikirlerinin ne olduğunu ve hangi yabancı müesseselerin ve ne kadar yabacı memurun bulunduğunu, bunların nerelerde oturtulmalarının uygun olacağını sormuştu. Osmanlı Devleti savaşa girdikten sonra ise, Dahiliye Nazın Talat Paşa bu kararın uygulanmasıyla ilgili olarak vilayet ve mutasarrıflıklara gönderdiği 19 Kasım tarihli şifresinde;

“Tehcir edilecek düvel-i muhasıma müessesat-ı tedrisiyesindeki rahip ve rahibelerin bir tecavüze maruz kalmamaları için gerekli tedbirler alınmalıdır. Maksat bunların cezalandırılması değil ihracıdır, gerekli kolaylığın gösterilmesi "diyordu. Ayrıca din adamları konusunda uygulanacak olan bu karar hakkında da 29 Kasım tarihli vilayetlere gönderdiği şifresinde "sevk edilecek rahiplerden kiliseleri için birinin kalmasına müsaade edilmesini istiyordu (BOA. DH. ŞFR. 44/; 47/; 52/46; 45/70; 45/44, 46/).

Hükümetin aldığı bu karar direk olarak misyoner teşkilatlarını hedef almıştı. Halep'teki Amerikan Konsolosluğuna bağlı Protestan papazlardan John E. Meill'in raporunda, Zeytun'daki olaylardan bahsedildikten sonra “…Maraş bölgesinin okumuş ve kabiliyetli Hıristiyan halkının göç ettirilmesi Amerikan misyonerlerinin menfaatlerine karşı bir darbedir. 50 yıldan fazla süren bu çalışmanın ve binlerce dolar masrafın neticesi tehlikeye sokulmaktadır" diyordu. Böylece Osmanlı Devletine karşı devletlerin düşmanlığının sebeplerinden biri de ortaya çıkıyordu. 

Ermeni komiteciler Kafkaslarda ve Anadolu' da savaş çıktığı sırada bu tür karışıklıklar çıkarmakla meşgul iken Avrupa ve Amerika'daki Ermeni komiteleri de boş durmuyorlardı. Amerika'daki Ermeni Milli Müdafaa Komitesi 23 Mart 19l5'de İngiliz Başbakanı Edward Grey'e sundukları yazıda, savaşın Asya Hıristiyanları özellikle Ermeniler için bir bağımsızlık fırsatı olduğunu, şu anda binlerce Ermeni'nin Rus Ordusunda müttefiklerin yanında savaştığını, Amerika ve İngiliz Ermenilerinin bunlara yardım ettiğini, ayrıca Kıbrıs'a bir gönüllü birliği gönderilerek bunlann Kilikya'ya çıkarılabileceğini vurguladı. Bu sebeplerden dolayı müttefiklerin Ermeni isteklerine kayıtsız kalmamalarını rica etti İngiltere Ermeni komitesi başkanı Aneurin Williams da 3 Nisan ' de yine Edward Grey'e sunduğu yazıda, Ermenilerin savaş sonunda ki durumlarıyla ilgili endişelerini, bu konunun tamamıyla Rusya'nın isteklerine bırakılmamasını, özellikle Ermenilerin Rusya idaresi altında kalmamaları için diğer "Büyük Güçlerin" bu konu ile ilgilenmelerini, İngilizlerin Ermenileri idare etmelerini istedi. Ayrıca Ermenilerin Doğu Anadolu da nüfusun yansına sahip olduklarını kabul ettiklerini fakat ilerlemeye açık olduklarını, bu şartlar altında bütünüyle bağımsız bir Ermenistan'ı idare edemeyeceklerini kaydetti .

Amerika'nın New York şehrinden hareket edip Beyrut'a ve oradan da içerilere sevk edilmek üzere dört bin yedi yüz Martini tüfek ve o miktar sandık cephane taşıyan Franc Reşanbolayın Vapuru hakkında gereğinin yapılması. S BOA. DH. ID /24

Ermeniler daha savaşın başında Rusların kendileri için bağımsız bir Ermenistan düşünmediklerini anlamışlardı. Fakat onlar için bağımsız Ermenistan'ın oluşturulması için büyük bir devletin desteğini almak şarttı. Kafkasya'daki Ermeniler de bunun farkında idiler. Bu sebeple Rusya yerine İngiltere veya Amerika’nın bölgede hakim olmalarını istemeye başlamışlardı. Fakat daha savaşın başında yapılan gizli anlaşmalarda Doğu Anadolu Rusya'nın hakimiyetine bırakılmıştı.

Rus ordusu gönüllü toplama hareketi Tiflis’teki Ermeni Milli Bürosu’nun kararıyla ’ün son aylarında başladı. Taşnaksütyun komitesi uzun zamandan beri çetecilik yapan kişileri askeri göreve çağırdı. Antranik, Keri, Varta, Hamazsb, Armen Gero göreve çağrılan çete reislerindendi. Rus ordusunda görev alacak olan Ermeni gönüllü birliğinin ilk gurubu Antranik idaresinde kişiden oluşuyordu. Antranik’in birliği Kuzey İran’da Rus ordusuna 16 Kasım ’te katıldı. Rus ordusunda yaklaşık Ermeni vardı. Gönüllü çete birliklerinin görevleri Rus düzenli birliklerine destek olmak ve bu bölgede onlara rehberlik etmekti.( Richard G. Hovannisian, Armenia on the Road to Independence, Los Angeles, , s. 44).

Diyarbakır’da ele geçirilen silah ve bombalarla yakalanan komite üyeleri

Rusya’da ihtilal olması ve Şark cephesinde Osmanlı Devleti’nin avantajlı bir duruma geçmesi, Ermenileri endişelendirdi. Onlar, işgal edilmiş olan bölgelerin kendilerinde kalacağından emindiler. Fakat şimdi bu toprakların ve bütün hayallerin kaybolması söz konusu idi. Bu sebeple sonuna kadar direnmek gerekiyordu. Düzenli Rus birlikleri Erzincan, Erzurum ve Van bölgesinden çekilirken geride silahlı Ermeni çeteleri bırakmışlardı. Bu zayıf birliklerin düzenli Türk birlikleri karşısında müdafaa kabiliyetleri yoktu. Bu sebeple yapacakları tek şey çekilirken insanların ve yerleşim yerlerinin imhasıydı.

TEHCİR KANUNU VE TEHCİRİN UYGULANMASI

Tehcir kelimesi Arapça olup, göç ettirme manasına gelir. Bu kelime toplama kamplarına yerleştirme manasını ihtiva etmez. Yani İngilizce ve Fransızcadaki "Deportation" anlamına gelmez. "Deportation" sürülen kişi tutsaktır, dünya ile irtibatı kesilmiştir. Tehcirde ise böyle bir anlam ve uygulama söz konusu değildir. Savaş halinde olan devletler kendi topraklarında bulunan düşman ülke tabiiyetindeki kişileri toplama kamplarına gönderir. Bu uygulama yerleşmiş ve hemen her ülkede uygulanmış bir usuldür. 7 Aralık 'de Japonya Pearl Harbour'a yaptığı ani bir baskınla Amerikan Donanmasını büyük ölçüde saf dışı bırakmıştı. Bu baskından kısa bir süre sonra Japon deniz altıları Amerika'nın batı sahillerinde görülünce, Amerika batı sahillerindeki Japonları iki gün içerisinde ülkenin iç kesimlerine sevk etmişti (19 Şubat ). İki gün içerisinde bölgeyi terk edemeyen Japonlar kamplarda toplandı ve açlıkla karşı karşıya bırakıldılar. Ermeniler Osmanlı tabiiyetinden olmalarına rağmen Ruslarla işbirliği içerisine girmişlerdi. Savaş halinde, her ülke düşmanı için çalışan ve savaş gücünü engelleyen kişileri vatan haini sayar ve cezası da daima idamdır. 

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşına girdikten sonra Ermeni komitelerinin Rusya ve İngiltere ile işbirliği yaptığını, Anadolu'da birbiri ardına isyanlar çıktığını ve Ermeni olaylarının devam ettiğini görünce, hadiselerin yatışacağı beklentisiyle kesin bir tedbir alma yoluna gitmemişti. Ancak Ermeni olayları artınca Talat Paşa, Erzurum Mebusu Vartakes Efendi'ye Ermenilerin düşmanla işbirliği yapmaya devam etmeleri halinde şiddetli tedbirler alınacağı ihtarında bulunmuştu. Osmanlı Devleti Van'daki isyan patlak verene kadar yukarıda saydığımız tedbirlerle Ermeni komitelerinin faaliyetlerini önlemeye çalıştı. Osmanlı Devleti'nin cephelerde savaştığı bu sıralarda, Ermeniler, cephede ve cephe gerisinde düşmanların işine yarayacak faaliyetlerde bulunuyorlardı. Ermeni Kiliselerine mensup olan din görevlilerinin askerlikten muaf olmaları durumundan istifade etmek isteyen Ermeniler, kendilerini kilise mensubu gösteriyorlar, bu kisve altında teşkilat yapıyorlardı. Osmanlı Hükümeti bu durumun önüne geçebilmek için bazı tedbirler alarak her köy kilisesinde iki görevlinin bulunabileceğini patrikhaneye bildirdi. Ermeniler bu durumu da değerlendirip, Avrupa'ya "Türkler dini hayatımıza müdahale ediyorlar" şeklinde şikayet ettiler. (Ermeni Komitelerinin A'rnal ve Harekat-ı İhtilaliyesi, s. ; BOA. Dahiliye Nezareti İdare-i Umum Evrakı (DH.İ-UM.) 88//12; 88//26).

Böylece Ermeniler Avrupalıların dini duygularını galeyana getirmeyi hedefliyorlardı. Başkumandanlık 25 Şubat tarihinde bütün birliklere bir tamim göndermiş, Ermenilerin çeşitli yerlerde çeteler kurduklarına, askerden kaçarak eşkıyalık yaptıklarına, aramalarda bol miktarda silah ve bomba bulunduğuna ve bunun bir isyan hazırlığı olduğuna dikkat çekerek şu tedbirlerin alınmasını istemişti: Ermeni erler, seyyar orduda ve silahlı hizmetlerde kullanılmayacak, komutanlar silahlı saldırılara karşı koyacaklar, gerekirse örfi idare ilan edecekler, planlı harekat olamayan yerlerde arama yapılmayacak ve sadık tebaaya herhangi bir zarar verilmeyecekti.

Muş ve Bitlis civarında kurulan ve Van ve Bayezid sınırında Rus ordusuna onculuk eden ermeni çetelerinden bir grup

Mart ayında ise Van 'da olaylar çıkmaya başlamış Van Valisi Cevdet Bey, Van ihtilalinin başlamak üzere olduğunu Başkumandanlığa bildirmişti. Nihayet 17 Nisan 'de isyan büyük şekilde vilayetin her tarafında başlamıştır. Van Valisi, 3. Ordu Kumandanlığına 7 Nisan günü şu telgrafı çekiyordu:

“İhtilalciler şehrin Ermeni mahallerine civar karakollarımıza ve hanelerine ateş etmeye başladılar. Mukabele ve müdafaa olunmaktadır. Gevaş hattı tamir ve muhabere temin olundu. Bugün Başkale-Havasor, Mırmurtal-Peşet telleri kat olunmuştur. Bunun da tamirine teşebbüs edildi…” 

Vali Cevdet Bey 24 Nisan'da Dahiliye Nezaretine şu telgrafı gönderiyordu:

“Şimdiye kadar bölgeye etraftan dört bin kadar isyancı Ermeni getirilmiştir. Asiler yol kesiyor ve civar köylere hücum ederek buraları yakıyorlar, buna engel olmak imkansızdır. Şimdi birçok kadın ve çocuk yersiz ve yurtsuz kalmıştır. Bunların batı vilayetlerine gönderilmesi münasip midir?”

(Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müd. Yayınları, Ankara, , s.6, ATBD, Belge No: yıl: 31, Hratch Dasnabedian, History of Annenian Revolationary Federation Dashnaksution ( ), Milan, s).

11 Mayıs 'de Dilmen'de Rus kuvvetlerine karşı büyük bir mağlubiyete uğrayan Osmanlı kuvvetleri Van'ı boşaltarak Van Gölü'nün güneyine çekilmişlerdi. Dilmen'deki muhaberede Rus kuvvetleri içerisinde Ermeni gönüllüsü vardı ve bunlar Antranik'in idaresinde idiler. Antranik'in bölüğü General Nazarbeg'in kumandası altında Dilmen Bölgesine gönderilmişti. Van'ın Ruslar tarafından ele geçirilmesinden sonra Antranik ve Dro Ahlat ve Bitlis'e doğru Van gölünün güneyine doğru ilerlediler. Van, Bitlis, Erzurum ve Trabzon'a Batı Ermenistan'dan Ermeniler getirilerek yerleştirildi. Tarım için bu bölgelerde gerekli önlemler alındı. Ermeniler Van Gölü'nün güneyini Türklerden temizlemeye çalışıyorlardı. Antranik, Hamazasp ve Dro'nun emrindeki Ermeni çeteleri büyük bir iştiyak ile savaşarak göl üzerindeki Vastan'dan ve Siirt yolundaki Çatak ve Müküs köylerinden Türkleri çıkardılar. Ermeniler 20 Haziranda Senan'ı, 25'de Sorp'u ele geçirdiler. Van muzafferiyeti üzerine Tiflis'te Aspares Gazetesi 24 Eylül ' de şu haberi yayınlıyordu:

"Muzafferiyet 7 Nisan

Van'da: Fişenklerinizi ittihatla kullanınız. Bütün bunlara mukabil bize bir şey kalmadı. Ermeni gönüllüleri Antranik, Vartan ve arkadaşları intikam için silahlarınız; kınlarından çıkarınız, ölüm ve ıstıraplar artık her haddi tecavüz etti. İntikam, bila istisna intikam. Merhamet gösteren her Ermeni badema alçaktır. Artık intikam kelimesiyle Ermenilik aynı olmalı. Zaten intikamdan başka bize ne kaldı.” (Ermeni Komitelerinin Amal ve Harekât-ı İhtilaliyesi s ). 

Van'daki isyan bütün hızıyla devam ederken ve Ermenilerin amaçları anlaşılmaya başlarken diğer bölgelerde de Ermeniler isyan ediyor, yol kesiyor ve Müslüman köylerini basarak halkı katlediyorlardı. Türk ordusu savaş alanında olduğu için cephe gerisindeki olaylara engel olamıyordu. Osmanlı Hükümeti seferberlik ilan ettiği yılının Ağustos ayından itibaren dokuz aylık bir süre zarfında konuyu halletmekle ilgili çözüm yollarında başarılı olamadı. Aksine sınırları dahilindeki Ermenileri de artık kontrol edemiyordu. Bütün Ermeni olaylarını başlatan ve Ermenileri ihtilale sevk ederek silahlandıran komite merkezlerini dağıtmak için 24 Nisan 19l5'de vilayetlere ve mutasamf1ıklara bir genelge gönderildi. Bu genelgede Ermeni komite merkezlerinin kapatılması, evrakına el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanması bildirildi. Bu emir üzerine İstanbul'da kişi tutuklandı. Komiteler için bir son olan hu karar günü, Ermeniler tarafından her yıl katliam günü olarak anılmaktadır.

Başkumandan Vekili Enver Paşa tehcire bir başlangıç olmak üzere 2 Mayıs 'de Dahiliye Nazın Talat Paşaya şu yazıyı yolluyordu:

"Dahiliye Nezaret-i Celilesine Tahrirat         2 Mayıs

Gayet Mahremdir. Van Gölü etrafında ve Van Vilayetince bilhassa malum olacak mevkilerdeki Ermeniler isyan ve ihtilal için daimi bir ocak halindedirler. Bu halkın oradan kaldırılarak isyan yuvasının dağıtılması fikrindeyim. Üçüncü Ordunun verdiği malumata nazaran Ruslar 7 Nisan 'da hudutları dahilindeki Müslüman ahaliyi çıplak bir halde hududumuz dahiline sürdüler. Hem buna mukabele-i bilmisil olmak ve aynı zamanda yukarıda söylediğim maksadı hasıl etmek üzere: Ya bu Ermenileri ve ailelerini Rusya hududu dahiline sürmek yahut bu Ermenileri ve ailelerini Anadolu dahiline muhtelif yerlere dağıtmak lazımdır. Bu iki şıktan münasibinin seçilmesi ile icrasını rica ederim. Bir mahsur yoksa asilerin ailelerini isyan merkezlerini hudut haricine sürmeyi ve onların yerine hudut haricinden gelen İslam halkı yerleştirmeyi tercih ederim. Olbabda.” (ATBD. Sayı (Aralık ), Belge no: ).

Fotoğrafın altındaki yazıda, 1 Ocak , Türkiye’de Birinci Dünya Savaşı sırasında katliamdan Fransızlar tarafından kurtarılmış Ermeniler” ibaresi var. (The massacre of the Armenian populations in Turkey, an encampment of Armenian refugees on the deck of a French cruiser that rescued them). Oysa Ocak ayında Ermenilere karşı herhangi bir uygulamaya geçilmiş değil. Avrupa propagandasının bir örneği.

Dahiliye Nazın Talat Paşa, durumun nezaketini düşünerek Meclis-i Vükela kararı olmadan ve herhangi bir kanuna gerek duymadan Ermeni Tehcirini başlattı. Böylece Talat Paşa sorumluluğu tek başına üzerine alıyordu. Talat Paşa ilk olarak Van, Bitlis ve Erzurum bölgelerinde bulunan Ermenilerin harp sahası dışına çıkarılmaları için 9 Mayıs 'de bu vilayetlerin valilerine emirler gönderdi. Bu emrinde, bu bölgedeki Ermenilerin güneye doğru sevklerinin kararlaştırıldığını, kararın derhal tatbiki için valilere her türlü yardımın yapılması için Başkumandanlık Vekaletinden 3. ve 4. Ordu kumandanlarına tebligat yazıldığını bildirdi. Ayrıca valilerden ordu komutanlarıyla iş birliği yaparak derhal uygulamaya geçmeleri istendi. 

, Erzurum-Erzincan yolunda Rus ordusu, Ermeni destekçileri ile.

26 Mayıs günü Başkumandanlık, Dahiliye Nezareti'ne gönderdiği yazıda, tehcirin uygulanma esaslarının şu şekilde belirliyordu: "Ermenilerin Doğu Anadolu vilayetlerinden, Zeytun'dan ve buna benzer yoğun bulundukları yerlerden Diyarbakır Vilayeti güneyine, Fırat Nehri vadisine, Urfa Süleymaniye yakınarına gönderilmeleri şifahen kararlaştırılmıştı. Yeniden fesat yuvaları meydana getirmemek için Ermenilerin göç ettirilmesinde şu düşünceler esas alınmıştır: 

1- Ermeni nüfusu gönderildiği yerlerdeki aşiret ve İslam sayısının % 10 nisbetini geçmemelidir.

2- Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her biri elli evden çok olmamalıdır. 

3- Ermeni göçmen aileleri seyahat ve nakil suretiyle de olsa yakın yerlere ev değiştirmemeli"

(Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (), Ankara, , s. 48; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, seafoodplus.info, Kısım 3, Ankara, s. 37)

Bu bilgilerden anlaşılacağı üzere Ermeniler daha Osmanlı Devleti savaşa girmeden ve tehcir karan verilmeden önce silaha sarılmışlar ve Osmanlı vilayetlerinde karışıklıklar çıkarmışlardı. Buna rağmen Osmanlı devletine karşı savaşan İngiltere, Fransa ve Rusya kendi kamuoylarının savaş konusunda daha istekli hale getirmek için bu konuyu ele almışlar ve kamuoylarında işlemeye başlamışlardı. Anadolu'daki olayları, Müslümanların masum Ermenileri kestiği şeklinde işlemişler ve bunda da başarılı olmuşlardı. 

Birinci Dünya Savaşı sırasında göçürülen Ermeni yetimlerin olduğunu iddia eden fotoğraflardan biri.

Dahiliye Nazın Talat Bey’in aldığı karar üzerine İngiltere, Fransa ve Rusya hükümetleri 23 Mayıs 'de Havas Ajansı vasıtasıyla aşağıdaki deklarasyonu yayınlamışlardı: "Fransa, İngiltere ve Rusya Devletleri, bu bildirinin yayına hususunda birleşmişlerdir: Hemen bir aydan beri Türk, Kürt halkı, Osmanlı idaresi memurlarıyla birlikte ve çok zaman bunların yardımıyla Ermenileri yok etmektedirler. Söz konusu katliamlar özellikle Nisan'ın 15'ine yakın günlerde, Erzurum, Tercan, Bitlis, Muş, Sason, Zeytun, ve bütün Kilikya bölgesinde yapılmıştı. Van yöresinde yüze yakın köyün halkı tamamen öldürüldüğü gibi, aynı zamanda Osmanlı Hükümeti İstanbul'daki sakin ve zararsız Ermenilere de musallat oldu. Türkiye'nin insanlık ve medeniyete karşı işlediği bu cinayetlerden dolayı gerek Osmanlı Hükümeti üyelerini ve gerek bu katliamlara katılmış ve katılacak olanları şahsen sorumlu tutacaklarını İtilaf Hükümetleri Babıali ye açıkça bildirdiler.

Harp bölgelerine yakın yerlerde bulunan Ermenilerin düşmanla işbirliği faaliyetlerine girişip Osmanlı Ordusu'nun savunma faaliyetlerini sabote etmesi nedeni ile sınır bölgesindeki Ermenilerin güney bölgelerine sevk edilmeleri ile ilgili Meclis-i Vükela kararı B BOA. MV. /24

Ermeni muhacirler

Osmanlı Hükümeti bu bildirgeye verdiği karşılıkta iddiaların doğru olmadığını belirtiyor, Ermenilerin Anadolu ve doğu Anadolu'da giriştikleri ihtilal hareketlerini anlatıyordu.”

1 Haziran 'te bir kanun-ı muvakkat yayınlanarak Ermeni sevki ile ilgili resmi işlemler tamamlanmış oldu. Bu kanun-ı muvakkatın ihtiva ettiği hükümler şöyleydi:

  1. Savaş sırasında ordu, kolordu ve tümen kumandanları ve bunların müstakil mevki kumandanları, ahali tarafından herhangi bir suretle hükümetin emirlerine, yurt savunmasına, asayiş in korunmasına ilişkin işlere ve düzenlemelere muhalefet, silahla saldırı ve direnme görülürse bunu önlemeye mezun ve mecburdurlar. 
  2. Ordu, müstakil kolordu ve tümen kumandanları askerlik icaplarından dolayı veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri köyler ve kasabalar halkını tek tek veya toplu olarak diğer mahallere sevk ve iskan ettirebilirler.
  3. İş bu kanun yayınlandığı tarihten itibaren geçerlidir.

(M. Hanefi Bostan, "Birinci Dünya Savaşı Sırasında Ermenileri İskân Meselesi ve Bazı Gerçekler", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, sayı (Aralık )).

Tehcirin gayesi neydi? Elimizdeki iki belge tehcirin gayesini açıklar niteliktedir. Bunlardan birincisi Enver Paşa'nın 2 Haziran tarihini taşıyan ve. Sadarete yazılan şu yazısıdır:

"Ma 'ruz-ı Çakergemineleridir     20 Mayıs/2 Haziran

Van, Zeytun ihtilalleri ve hariçte düşmanlarımıza her suretle gösterdikleri muavenetler Ermenilerin devletimize karşı ebedi bir adavet ve bir ihanet imanıyla dolu bulunduklarını tamamıyla ispat eylemiştir. Bunların büyük kısmını memleketten-çıkarmak yahut bırakıldıkları halde zararsız bir vaziyete koymak çarelerinin ehemmiyetle tetkik ve suhuletle tatbik olunabilecek zamanı ancak şu müsait vaziyetimizde görüyorum. Bunların şimdiden memleketten çıkarılmaları mümkün olsa dahi eli silah tutanların aleyhimizde daha şiddetli bir intikamla mücehhüz ve silahlı olarak düşman ordusuna katılmalarına fırsat vermiş olacağız. Harpten sonra ise bu kararın muhtemel müma'zaatlar karşısında tamamıyla icra olunacağında şüpheliyim. Bu unsuru bize sadık değilse bile zararsız bir şekilde bırakmak ve harpten sonra bunlar hakkında tatbik olunacak etraflı bir programa müsait zemin hazırlamak için maruzatımın harbin devamı müddetince karar altına alınmasını arz ve teklif eylerim: 

Rusya hududuna mücavir Şarki Anadolu, Zeytun ve Suriye, Adana mıntıkasından Anadolu ve içerisine dağınık bir suretle çekilen ve çekilecek o/an Ermeniler civarda kalabilenlerle veya haric-i memleketle ancak Türkçe muharebeye mecbur tutulmalıdır. Yeni mıntıkalarında Ermeni mektepleri küşadına katiyen ruhsat verilmeyip çocuklarını yalnız hükümet mekteplerinde tahsil ettirilmelidirler. Harbin sonuna kadar on altı yaşından yukarı ve altmış yaşından aşağı hiçbir erkek Ermeni ne dahilden harice ne de hariçten dahile ve yeni mıntıkalarına girip çıkamamalıdır. Şimdilik yalnız İstanbul'daki Ermenice Gazetelerin yayınlanmasına müsaade olunup diğer vilayetlerdeki gazeteleri kapatılmalıdır. 20 Mayıs              Başkumandan Vekili Enver” (BOA. BEO. A. seafoodplus.info /11).

 

Suriye Cephesi’nde Ermeni göçmenlere yardımcı olan Bahriye Nazırı Cemal Paşa, ’de Tiflis’te Ermeni komiteciler tarafından öldürüldü.

İkinci belge, Dahiliye Nazırı Talat Paşa tarafından 29 Ağustos tarihinde vilayetlere gönderilen şu telgraftır:

"Ermenilerin bulundukları mahallerden ihraçlarıyla tayin olunan mıntıkalara sevklerinden hükümetçe muntazar olan gaye bu unsurun hükümet aleyhine teşebbüsat ve faaliyette bulunamamalarına ve bir Ermenistan hükümeti teşkili hakkındaki milli emellerini takip edemeyecek bir hale getirilmelerini temin esasına matuf olup, efrad ve eşhas-ı merkumenin imhası olmadığı için sevkiyat esnasında kafilelerin hayatlarının korunması ve muhacir tahsisatından sarfiyat icrasıyla iaşelerine ait her türlü tedbirler etraflıca tamamlanmalıdır. Yerinden çıkarılıp sevk edilmek üzere olanlardan başka kalan Ermenilerin yelerinden çıkarılmaması" belirtilerek bu kafilelere saldırıda bulunanların şiddetle cezalandırılacağı belirtiliyordu. (BOA. DH.ŞFR. 55/).

Tehcir doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Kafkasya ve İran cephesinin gerisinde bulunan Erzurum, Bitlis ve Van bölgeleri ile Sina Cephesi gerisinde bulunan Mersin ve İskenderun bölgelerinde uygulanmıştır. Sonradan bu uygulama isyan çıkarma ve Ermeni komitecilerine yataklık eden diğer vilayetlerdeki Ermenileri de kapsamı içine almıştır. Ermeni kafilelerinin iskan yerlerine sevk edilirken yakın ve meşakkatsiz yollar seçilmiş, ayrıca emniyet ve muhafazaları için gerekli tedbirler alınmaya çalışılmıştır. Ermeniler güvenli bir şekilde sevk edilmeye çalışırken, İskan yerlerine gelen Ermeniler, durum ve bölgeye göre ya köylerde ve kasabalarda inşa edilecek evlere ya da hükümetçe belirlenecek yerlerde kurulan köylere yerleştirilmişlerdir. İskan yerlerine sevk edinilen Ermenilerin can ve malları korunacak, taşınabilir malların beraberlerinde götürebileceklerdir. Beraberlerinde götüremedikleri eşyalar kurulacak bir komisyonla kaydedilecek ya da açık artırma ile satılarak karşılıkları sahiplerine ödenecektir. Muhacirin tahsisatından iaşe ve iskan masraflarının dışında sevkiyat düzenli olarak yürütebilmesi için 2, kuruş tahsis edilmiş, duruma göre buna ilaveler yapılmıştır.

 

 

"Ermeni sevkiyâtının muhâcirin tahsisatından ifâsı" şeklinde İskân-ı Aşâyir ve Muhâcirîn Müdüriyeti'nden Beyrut Vilayeti'ne çekilen telgraf. N BOA. DH.ŞFR A/ Belge No: 1

Bütün tedbirlere rağmen bazı kimseler durumdan kişisel olarak yararlanmak istemişler ve birçok cinayetin işlenmesine sahip olmuşlardır. Valiler sorumluluk korkusuyla olayları mümkün olduğu kadar önemsiz göstermeye çalışmışlardı. Bu durum Dahiliye Nezareti tarafından haber alınınca, önlemler alınması için vilayetlere talimatnameler gönderilmişti.

 

İskân edilecek Ermeniler için nakdî havâle muâmelesinin tamamlandığı ve tahliye edilen köylere iskân edilmek üzere muhâcir sevkiyâtının yapılacağına dâir İskân-ı Aşâyir ve Muhacirîn Müdüriyeti'nden Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa'ya çekilen telgraf. Ş BOA. DH.ŞFR 54/ Belge No: 1

Dahiliye Nezareti 25 Haziran tarihinde Mamüratülaziz vilayetine gönderdiği yazısında, Erzurum'dan sevk edilen Ermenilerin Dersim eşkıyası tarafından yolları kesilerek katledilmeleri üzerine, gerekli tedbirlerin alınmasını istiyordu. Bu tür olaylar meydana gelince Dahiliye Nezareti dört ayrı tahkikat komisyonu oluşturarak Anadolu'ya göndermiş bu komisyonlar bir çok memuru görevden alarak mahalli divan-ı harplere vermişlerdi. 4 Ekim tarihinde Elazığ'daki Asım Bey ve Mazgirt Kaymakamı Tevfik Efendi Ermenilerin sevkinde görülen suiistimallerinden dolayı Divan-ı Harbe sevk edilmişlerdi. Dahiliye Nezareti 28 Kasım tarihinde İskan ve Muhacirin Müdüriyetini uyararak, Ermenilere ait emval-i metrukeden cihet-i askeriyeye, cinsleri tefrik ve miktarları tayin edilmeksizin teslim edilen eşya ve zahirenin yeniden ve açıkça tespit edilmesini istiyordu.

(BOA. DH. ŞFR. 54/; 53/; 55/; Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (), s; M. Kemal Öke, Ermeni Sorunu, İstanbul, , s. ).

Dahiliye Nezareti Hukuk Müşavirliği 4 Ekim 'te, hicret eden Ermenilerin geride bıraktıkları emval-i metrukelerinin muhafazası ile uygun yerlerde değerlendirilmesine dair bir karar almıştı (BOA. Dahiliye Nezareti Hukuk Müşavirliği (DH. HMŞ. 12/25). 

30 Ağustos 'te Ermeni muhacirlerin iaşesi için Zor Sancağına ayda dört bin liranın gönderilmesi kararlaştırılmıştı (BOA. DH. İ-UM. 4/l-9). Suriye'de bulunan Ermeni muhacirler ve yetimler için bir eytam darül-iaşasi ile hastane kurulması yılı ekim ayında kararlaştırılmıştı (BOA. seafoodplus.info 39/4).

Tehcirin uygulanma alanları ve göç yolları

9 Haziran 'ten 8 Şubat 'ya kadar Anadolu'nun muhtelif bölgelerinden Ermeni sevk edilmiş Ermeni yerlerinde bırakılmıştır. Sevk edilen Ermenilerden Ermeni tehcir bölgesine ulaşmıştır. Sevk edilen Ermenilerden kişiden kişi Erzurum-Erzincan arasında, kişi Urfa-Halep arasındaki Meskene'de, kişi Mardin civarındaki eşkıya ve Arap aşiretlerinin saldırısı sonucu katledilmiş, 'e yakın Ermeni, Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucu hayatını kaybetmiştir. Buradan anlaşılacağı üzere tehcir sırasında bin kişi katledilmiştir. Bunun dışında tifo, dizanteri gibi hastalıktan bin kişinin telef olduğu tahmin edilmektedir. Bununla beraber harp öncesi ve harp başladıktan sonra birçok Ermeni Rusya'ya ve Amerika'ya kaçmışlardı.

Savaş sırasında koleranın etkisini gösteren Fransız Gazete Haberi

Tehcirin uygulanmasına yola çıkarılanlar hariç yeni tehcirde bulunulmaması 27 Ekim 'te vilayetlere bildirilmiş, 15 Mart tarihinde de vilayetlere gönderilen emirle Ermeni sevkiyatının durulduğu ve bundan böyle hiçbir sebep ve vesile ile sevkiyat yapılmaması istenmiştir. 

 

 

"Ba'dezin Ermeni sevkiyatına nihayet verilmesi Eskişehir Mutasarrıflığı'na yazılmıştır. Şimdiye kadar oraya gelmiş olanların vilayetin münasip mahallerinde ve tebliğât-ı sabıka dairesinde iskanları muktezidir"şeklinde Emniyet-i UmûmiyeMüdiriyeti'nden Konya Vilâyeti'ne çekilen cevâbî telgraf. Ra BOA. DH.ŞFR 60/ Belge No: 1

Dahiliye Nezareti 30 Nisan da vilayetlere gönderdiği bir yazı ile de kimsesiz ve himayesiz kalan ailelerin ecnebi ve Ermeni bulunmayan köy ve kasabalara dağıtılarak iaşelerinin temini -ile genç ve dul kadınların evlendirilmeleri ve çocukların yetimhanelere ve öksüz yurtlarına yerleştirilmesini istedi. (BOA. DH. ŞFR. 63/). 

Böylece sevk ve iskan işlemi başarılı bir şekilde tamamlanmış oluyordu. Fakat İtilaf Devletleri bu olayları büyük bir abartı ile kamuoylarına taşıdılar. İttihat ve Terakki Fırkası 28 Eylül-3 Ekim tarihlerinde yaptığı yedinci kongresinde Ermeni meselesini ele alarak incelemiş ve Ermenilerin yaptıkları taşkınlıklar anlatılarak sevkın gerekli olduğu ve iyi uygulandığı kabul edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’na Ermenilerin önemli bir kısmı Kafkasya’ya göçmüşlerdi. Erivan’da Ermeni göçmenler.

Ermenilerin iddialarına göre, yılında Doğu Anadolu'daki bütün Ermeniler soykırıma tabi tutulmuşlardı. Bugüne kadar Ermeniler soykırım iddiası ile ilgili elle tutulur bir belge ve bilgi ortaya koyamamışlardır. Elimizde bulunan 26 Temmuz tarihli bir berat Ermenilerin iddialarının bir yönden doğru olmadığını göstermektedir, Bu berat, Sultan Mehmed Reşat tarafından Ermeni Patrikliği görev sahası içerisinde olan Erzincan'a bir Ermeni murahhas tayini ile ilgilidir ve bu göreve Rahip Havyuyan Merkeztek Efendi'nin getirildiğini bildirmektedir. Beratta murahhasın görevleri ve sorumluluklarından bahsedilerek, dini vazifelerine kimsenin müdahale ettirilmemesi istenmektedir. Dahiliye Nezareti de Eylül tarihli bir kararla, papaz ve hahamları bulundukları köylerin ihtiyar heyetlerinin tabii üyesi olduklarını kabul ediyordu. (BOA. seafoodplus.infoŞ. 1/).

 

Ermeni Yetimler 

Ermenilerden sevk edilmeyen gruplar da vardı, Katolikler, Protestanlar ve din adamları.

"Ermeni Katoliklerden henüz sevk olunmayanların miktarı az ise göndermeyiniz" şeklinde Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti'nden Sivas Vilayeti'ne çekilen cevâbî telgraf. N BOA DH.ŞFR A/ Belge No: 1

Kimsesiz çocuklar ve kadınlar da çoğu yerde sevk edilmemişlerdi.

 

Kış sebebiyle Ermenilerden kimsesiz çocuk ve kadınların sevk edilmeyerek münasip köylere tevzilerine dâir Emniyet-i Umûmiye Müdiriyetinden Mamûretü'l-Azîz Vâlisi Sabit Bey'e çekilen telgraf. M BOA. DH.ŞFR 58/ Belge No: 1

Bir devlet hem bir halkı ortadan kaldırmak isteyecek hem de onlara dini görevlerinde yardımcı olmak için papazlar tayin edecek ve bunları bulundukları yerlerin yerel yönetim birimlerine temsilci atayacak. Böyle bir uygulamanın açıklaması şudur ki, Osmanlı Hükümeti Doğu Anadolu'daki bütün Ermenileri katletmeyi bırakın tehcire tabi tutmamıştır. yıllarında cephelerde önemli gelişeler oluyordu: Osmanlı Ordularının Kafkas Cephesindeki Sarıkamış Taarruzu ve Filistin Cephesindeki Kanal Harekatı hezimetle sonuçlandı. yılı sonlarında gerçekleştirilen Sarıkamış harekatı neticesinde III. Ordu tamamıyla bozuldu. yılında karşı taarruza geçen Ruslar kısa zamanda Van, Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan'ı işgal etti. yılının ilk aylarına kadar Türk-Rus Cephesinde keşif hareketlerinden başka bir hadise olmadı. Osmanlı Ordusunun çok kritik bir durumda olduğu Şubat'ında Rusya'da ihtilal olması Osmanlı Doğu Ordusunun çöküşünü önledi. yılı başlarında Rus ordusu Erzurum'u ele geçirdiğinde Rus başkumandanı, günlük emrinde "Ermenilerin Erzurum 'da oturmaya hakları yoktur" diyordu. Rusların Doğu Anadolu'daki politikaları, burada bağımsız bir Ermenistan kurmak değil bölgeyi Ruslaştırarak kendi toprakları haline getirmekti. Bu sebeple Ruslar yılının ilk çeyreğinden itibaren ordulardaki Ermenileri tasfiye etmeye başladılar. Üç binin üzerinde Ermeni görevden alındı, generallik rütbesi verdikleri Antranik'in geniş birliği tamamen dağıtıldı. Bunlar düzenli Rus birlikleri içerisine yerleştirildi. Grand Dük Nikola Nikolayeviç gönüllü Ermeni birliklerinin milli bir problem oluşturmalarını istemiyordu.

Osmanlı Hükümeti 24 Nisan tarihine kadar, yani seferberlikten dokuz ay sonrasına kadar isyanlara karşı yalnız mahallî ve özel tedbirler almakla yetindi. Van'ın düşmesi ve Rus ordusunun doğu illerine yürümesi sırasında Ermeni gönüllü intikam alayları Müslüman halk merhametsizce yok ediliyordu. Hükümet Ermeni patrikliğine, Ermeni milletvekillerine, komite reislerine, ordu vatan savunmasıyla uğraşırken isyanlara, saldırılara, cinayetlere devam edildiği takdirde şiddetli tedbirler alacağını bildirdi. Dahiliye Nazırı Talât Bey, Ermeni Taşnaksutyun Komitesi şeflerinden Erzurum mebusu Vartakes Efendi'yi makamına çağırarak; Hükümetin eline geçen belgelerden her şeyi öğrendiğini, Ermeniler seferberlik münasebetiyle bir harekete geçerlerse şiddetli mukabele göreceklerini anlattı. Talât Bey anılarında bu konudan bahsederken: "Vartakes Efendi'ye müteaddit defalar İstanbul'u terk etmesini tavsiye ve hatta kendisine nakdi yardım vaat ettim. Bundan ailesi dahi haberdardır. Fakat kendisi gitmedi. Sonradan İstanbul'daki komite teşkilâtında olduğu gibi yerini terk edemediği anlaşıldı" diyordu. (Talât Paşa, Hatıralar, s. ) 

Talât Bey aynı zamanda, Aralık 'te doğu vilayetlerine gönderdiği gizli bir talimatta oldukça büyük miktarda bulunan ve özellikle Ermenilerin eğitimiyle ilgilenen yabancı kuruluş ve memurları harp sırasında başka bölgelere gönderilmelerinin düşünüldüğünü de belirtmişti. Başkumandan vekili Enver Paşa da, Ermeni patriği ile buluşarak; Osmanlı Devleti bu savaşta Ermeni vatandaşlarından sadakat beklerken silahları ile birlikte kaçan Ermenilerin köylere hücum edip memurları öldürdüklerini resmî raporlara dayanarak anlattı. Bundan sonra cemaatine iyi nasihatlerde bulunmasını tavsiye etti. Bu hareket umumî mahiyet alırsa ordunun sıkı tedbirler alacağını söyledi. Patrik, bu gibi rezaletleri yapmaya cesaret edenlerin komitacılar olduğunu, Ermeni halkına bunların hareket ve telkinlerine uymamalarını tavsiye edeceğini ifade etti. Bu konuşmaların da isyanların ve Müslüman vatandaşların katledilmelerinde bir azalma meydana getirmediği görüldü. Bunun üzerine hükümet Ermenilerin bulunduğu bütün merkezlerde genel bir arama yaptırdı. İstisnasız hepsinde bir çok silah, bomba ve siyasî vesikalar bulundu. 

Tehcirin Uygulandığı sırada Dahiliye Nazırı Olan Talat Bey, yılında Berlin’de Ermeni komiteciler tarafından öldürüldü.

Tehcir Kanunu bütün Ermenileri ihtiva etmiyordu. Hasta ve âmâlar, Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar, askerler ve aileleri, memurlar, tüccarlar, bazı amele ve ustalar bu kanunun dışında tutulmuşlardır. Ayrıca Osmanlı ordusunda görev yapan asker, subay ve sıhhiye sınıflarında hizmet görenlerin ve ailelerinin yanı sıra merkez ve taşrada bulunan Osmanlı Bankası şubeleriyle, Reji idaresi, Düyun-ı Umumiye ve bazı konsolosluklarda çalışan Ermeni memurlar sadakat ve iyi haller göz önüne alınarak sevk harici tutulmuşlardır. Yetim çocuk ve dul kadınlar da sevk edilmeyerek yetimhanelere ve bulundukları yerlerdeki köylere yerleştirilmişlerdir. Ayrıca ticaret ve benzeri suretle ikamet eden Ermeniler, Ermeni mebus ve aileleri de yerlerinde bırakılmışlardır.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında ve daha sonraki dönemde Ermeniler ve Tehcir üzerine bir şeyler yazan veya araştırma yapan batılı gazeteci ve yazarlar, olaylara tamamen Ermeni gözüyle bakmışlardır. Rene-Pinon, Morgenthau, Alman Gazeteci Dr. H. Stürmer, James Byrce, Alman papazı Lepsius, Le Journal gazetesinin Kafkas muhabiri gibi bazı Ermeni taraftarları, Ermenilerin isyan etmemiş olduklarını, sürgün hareketi başlayınca "silahla karşı koyduklarını" ileri sürmektedirler. Ermenilerin ilk isyan tarihi ile Tehcir Kanunun çıkarıldığı tarihler incelendiği ve karşılaştırıldığı takdirde bu iddiaların ne kadar asılsız ve tutarsız olduğu ortaya çıkar.

Ermenilerin haksızlığa uğradıkları bilinçli olarak yok edildikleri propagandasını yapan batılı yazarlara göre; sayıları bin, bin hatta bir milyona kadar çıkarılan Ermeni ölülerine karşı, gerçek olan bir şey varsa, o da Rus işgalleri sırasında Ermeni çeteleri ve Ermeni gönüllü alaylarının katlettiği Müslüman halkın bunlardan fazla olduğu ve göçlerde, isyanlarda ölenlerin de bundan aşağı olmadığı, en azından doğu illeri halkının büyük bir kısmının mahvedilmiş olduğudur.

Ermeni olaylarının geldiği bu durum ve tehcir olayı karşısında yabancı yazarlar ve basının düşünceleri ve tepkileri ise şu şekildeydi: Horizon Gazetesi 'da (Yıllık Görüş) başlıklı yazısında, Ermenilerin durumunu anlatırken iki avunma yolu buluyordu. 1- Hiç olmazsa Ermenilerin Zeytun, Vaspuragan, Muş, Sasun, Karahisar'da isyan etmiş olmaları, 2- Ermeniler menfaatine Avrupa'da özellikle İngiltere'de düşünürler, yazarlar arasında, parlamentolarda hareketler başlaması idi. Bu suretle bu Taşnaksutyuncu gazete de isyanları açıkça kabul ediyordu.

Fransız din adamı Mgr. Touchet, yılı Şubat ayında Oeuvre d'Orient kurumunda verdiği bir konferansta: " yılı başında Ermeni’nin öldüğü tahmin edilmişti. Bu sayı bize göre çok abartılmıştır. Ancak bu miktarı bugün doğru olarak tespit etme imkânımız da yoktur. Ancak şüphe etmeden söyleyebiliriz ki, I. Dünya Savaşında Doğu Anadolu'da Türk-Rus sınırında, karşılıklı ateşler arasında bir ölüm kalım savaşı yapılırken Ermeniler orada sıkışmışlar ve bölgede çok acıklı olaylar cereyan etmiştir. Ancak bu girişimlerin başlangıcı Ermeni ihtilâlcilerin Müslümanları öldürmeleriyle başlamıştır. Bu işin ayrıntılarını bilmiyoruz. Ermenilerin yayımladıkları bilgilere de güvenmeye imkân yok. Ermeni çetelerinin evlerinde bulunan Rus silah ve bombalan bu işin iç yüzünü açıkça göstermektedir".

 

  

Avrupa ve Amerika’da savaş boyunca yapılan propagandalar, misyonerler perişan olan Osmanlı Hıristiyanları için yardım talep ediyorlardı.

21 Aralık 'te Berlin'de yayınlanan Ermeni Sorunu adlı bir kitapta; Ermenilerin gayet rahat yaşadıklarını, buna mukabil Türklere nankörlük yaparak açıkça karşı çıktıklarını ve Ruslara yardım ettiklerini belirttikten sonra şöyle devam ediyordu:

"Hiçbir zaman Ermeni katliamı olmamıştır. Türkler şiddetli önlemler almışlardır. Hatta göç ettirilenler arasında masum kişiler de bulunabilir; fakat bundan dolayı Osmanlı Hükümeti suçlanamaz. Zira devlet çıkarı önde gelir. Hükümet, yalnız, Ermeni ihtilalcilere karşı değil, Arabistan’da başkaldırmak isteyen Müslüman topluluklarının da elebaşlarını acımadan cezalandırdı. Burada suç İngilizlerle, Rusların ve bizzat Ermenilerindir."

 

Türk ve Kürd halkını, Ermeni katliamını organize etmekle suçlayan "Üçlü İttifak"ın iddialarının aksine; söz konusu devletlerin Türkiye Ermenileriyle ilişki kurarak isyanları teşvik ettikleri, müslümanları katlettirdiklerinin belgelerle ispat edildiğini hâvî, Osmanlı Hükûmeti'nin hazırladığı karşı cevabî beyanname ve bu beyannameyi İsveç basınının yayınlamak istemediğine Dair Cenevre Baş şehbenderinden gelen rapor.   seafoodplus.info /38 Belge No: 1

Ayrıca aynı tarihlerde yine bir Alman gazetesi olan Deutche Taga Zeitung'da Kont Reventlow şunları yazıyordu: "Türkiye'nin Ermenileri cezalandırmak için aldığı önlemler yalnız bir hak değil, fakat bu asi ve kana susamış insanları yola getirme konusunda, yerine getirilmesi gerekli bir görev olarak kabul edilmelidir". Yine, 25 Şubat tarihli Berlin'deki Piskoposluk dairesinin çıkardığı Gazette de La Croix'de "Ermenilerin Türkler tarafından öldürülmeleri, bu isyankar insanların çevirmekte oldukları entrikalara karşı baş vurulmuş yeterli bir savunma çaresi değildir. Türklerin bu konuda göstermiş oldukları sabır ve tahammül cidden takdire layıktır" diyerek haklı bir karar olduğunu ortaya koyuyordu.

Savaş Sonrası Harbord Erivan’da Ermeni dini liderleri ile: Tavsiyesi Türklerle anlaşın.

ABD’nin Ermenistan Mandasını red cevabı üzerine yapılan bir karikatür

Ermenilerin savaş sırasında Osmanlı Devletine karşı yaptıkları ihanetleri ve devletin de onları yukarıda izah ettiğimiz sağlam gerekçelerle göç ettirdiği bir gerçektir. Her devlet savaş ve barış zamanlarında sınır bütünlüğünü ve kendi sınırları içerisinde otoritesini korumak zorundadır. Savaş hallerinde bu daha bir önem kazanır. Hukuk açısından devlet kendi otoritesinin yanında vatandaşlarının güvenliğini de sağlamak zorundadır. Ermeniler hem önemli bir toprak parçasını devletten kopararak bölücü ve yıkıcı faaliyetlere girişmişler, hem de bu topraklarda kendilerinden başkalarına yaşama hakkı tanımadıklarını daha baştan beri göstermişlerdi. Bu suçlarına, amaçlarını gerçekleştirmek için Osmanlı Devletinin savaş halinde olduğu Rusya ile işbirliği yapmalarını da eklendiğinde vatan hainlikleri karşısında devletin onları tehcirle cezalandırmasının haklılığı ortaya çıkar.

Yukarıdaki izahlara dikkat edilirse, Osmanlı Devletinin Ermenilere karşı uygulamış olduğu tehcirin gerekçeleri doğru ve haklıdır. Hatta uygulanış yöntemi, Ermenilere Osmanlı askerlerinin davranış biçimine bakıldığında da bütün dünyaya örnek olacak biçimdedir. 

Osmanlı Devletinin uyguladığı tehcirde Ermeni halk, ani emirlerle bir gecede evlerinden çıkartılarak yollara dökülüp perişan edilmemiş, bölgesel şartlara uygun olarak makul bir hazırlık süresi tanınmıştır. Ermenilerin Müslüman-Türk komşularına yaptıklarından dolayı ortaya çıkabilecek kin ve nefret duygularının mahsulü olarak her hangi bir zarara uğramamaları için ordu birliklerinin nezaretinde nakledilmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında Ermenilerin varlıklarını hâlâ hayatta kalabilmelerini Türklere borçludurlar denilebilir. Elimizdeki resmi kayıtlara göre tehcire tabi tutulan Ermeni’den ’inin yerleştirilecekleri bölgeye sağ salim varmış olmaları Osmanlı idarecilerinin titizliğini ve konuya göstermiş oldukları hassasiyeti en iyi şekilde aktarmaktadır.

Tabiidir ki, tehcir esnasında gidilen yolun uzunluğu, savaş şartları, göçürülen bölgelerin fiziki ve ekonomik durumu göçmen kafilelerinde ölümlere yol açmıştır. Ermenilerin soykırım diyerek dünya kamuoyunu aleyhimize çevirdikleri bu ölümlerin toplu katliam olup olmadığı konusunda Ermenilerin iddialarının hiçbir ilmî delili yoktur. Yine bu ölümlerin ardında bir kasıt aramak yukarıdaki rakamları ve tarihi gerçekleri inkar etmek olur. 

Talât Bey hatıralarında dünya kamuoyunda uğradığı saldırı ve iftiralara karşı kendini şöyle savunmuştur: “Hiçbir millet savaşa girip arkadan hançerlendiğinde buna rıza gösterebilir mi? Kafkasya’ya sürülmüş bütün Ermeniler geri dönseler bile, genellikle Ermeni olmayan nüfusun ancak ufak bir azınlığını meydana getirebileceklerdi”.

Ermeniler, tehcirin başlamasından sonra günümüze kadar yaşadıklarını veya Osmanlı Devleti’nin kendilerine karşı yapmış olduğu muameleleri, kasıtlı bir Genosid (soykırım) olarak nitelemişlerdir. Yukarıda verdiğimiz bazı örneklere dikkat edilirse, batılı yazarlar ve hatta Ermeni asıllı yazarlar bile devlete karşı ilk hareketin Ermeniler tarafından ortaya çıktığını, hükümetin de meşru savunma ve egemenlik hakkını kullanarak tehcir kararı alarak uyguladığını kabul etmektedirler. Fakat bazı Ermeni asıllı veya Ermeni yanlısı yazarlar ısrarla Osmanlı Devleti’ni, dolayısıyla o dönemin hükümetini ve hükümet üyelerini sorumlu tutmuşlardır. Yayımlamış oldukları sahte belgelere dayanan iddialarla bütün ittihatçıları, özellikle Talât Bey’i suçlamışlardır. Hatta Talât Paşa hükümetinin yıkılmasından sonra, İttihatçı liderler bu mesele yüzünden yargılanmışlardır. 

Ermenilerin bunca ihanet ve taşkınlıkları, hatta Türklere karşı yaptıkları mezalim karşısında, vatansever bir devlet adamı olarak Dahiliye Nazırı Talât Beyin aldığı tedbir ve kararların haklı ve yerinde olduğu kanaatindeyiz. Ermeni meselesinde Talât Beyi suçlayanlar, ön yargılı olarak düşünmekte ve karar vermekte, dönemin mevcut savaş şartlarını göz ardı etmektedirler. Kaldı ki Tehcir konusunda ilk adım ve fikir, Harbiye Nazırı ve Başkumandan vekili Enver Paşa’dan çıkmış, Talât Bey de Dahiliye Nazırı sıfatıyla memleketin güvenliği ve geleceği için, aralarındaki mutabakat ve uyum sayesinde cesaretle uygulamaya koymuştur. Hasan Babacan, “I. Dünya Savaşı Sırasında Ermeni Sorunu, Tehcir Meselesi ve Talât Bey”, Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, İstanbul , s. ).

Mütareke Döneminde Osmanlı-Fransız Kumandanları

 

Ermenilerin perişanlığına sebep olan, dünyanın kaderini ellerine alan İngiliz, Fransız, İtalyan, Amerikan düplomatlar, Paris

Ermeniler yılında tehcirin intikamını almak için acımasızca Türklere saldırdılar. Buna dair bir belge aşağıdadır:

 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir