tasavvufta nur renkleri / Kırmızı nur - Nuri Köroğlu

Tasavvufta Nur Renkleri

tasavvufta nur renkleri

Kur'an Nur'unun 7 renk tayfı

Kur'an Nur'unun 7 renk tayfı

TÜM "Oku"rlarına "bilgi düzeyine" göre hitap eden Kur'an'ın bu özelliği "Fatiha" suresindeki ayet sayısı ile özdeş olduğundan, 7 renkten birleşmiş beyaz ışık gibi, Nur olarak tanımlanmıştır.

Kur'an varlığının materyalinin "Nur" olduğunu bildiren ayet Maide'dir: "De ki, Ey kitap ehli, elçimiz, size verdiği Kitap(lar)dan gizlediğiniz (Tahrifle asıl gerçeği sakladığınız) şeylerin çoğunu size açıklıyor. Çoğundan da geçiyor. (Eski şeriatları, feshediyor, neshediyor) Gerçekten size Allah'tan bir Nur ve ap-açık bir kitap geldi"

Kur'an, Ay, melekler vb. "Nur"dandır. Ancak ALLAH Nur üstüne Nur'dur. (Nurayet)

Nur ala Nur, Allah'ın güzel isimlerindendir. Dikkat! ALLAH'ı sadece "Ya Nur" diye değil; mutlaka "Ya Nur ala Nur!" diye zikretmeliyiz. Ay bir Münir'dir (Nurlu), Kur'an "Nur"dur, melekler tenvir-nevra; bilgin mü'min münevver (Aydın) farklıdır.

Evrenimizde gözümüzün gördüğü yedi rengin dışında kalan nice 7 trilyonlarca rengin ortası sadece yeşil renkli bir nur, bir yaradılış özü ya da klasik anlatımla "Yeşil Cevher"dir.

Dünyamızdaki 7 (Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor) rengin dalga boylarının tam ortası yeşil renk gözümüzle süper uyumludur. Ne sıcak (sarı) ne soğuk (mavi) renk değil, ikisinin karışımıdır. Bunun gibi sayısız rengin tam ortası bu kez "Nur" yeşilidir. Rahman suresindeki "Koyu yeşil, çifte yeşil, üst-üste yeşil" diye tanımlanan Cennet fazları ALLAH'ın "Nur üstüne Nur olması" ile ve Cemali Şerif'in tecelli özelliğiyle özdeş ve bağlantılıdır.

NUR'un rengi yeşil, Nur üstüne Nur olan ALLAH'ın tecelli rengi ise tanıma gelmez, "El Latif" ismiyle şimdilik gözlerimizden uzaktır.

Cennet'te yeşil üzerinde durulmasının başka bir sırrı da, Cennet'te Doppler (*) etkisinin bulunmamasıdır. Yani gerçek yeşil bize kırmızı ile mor arasında görünür. Süper cisimler alemi, sabit (statik) olduğundan, Cennet'te gerçek yeşili; Cehennem'de gerçek alev rengini göreceğiz.



(*) Kaynak bir nesne (Işık, ses vb.) bizden uzaklaşırsa onu "pes kırmızı" görmüş oluruz ki, evrenin genişlemesi böyleydi. Ya da tersine cisim bize yaklaşırsa "mor" dalga boyuna kaymış görürüz ki eğer evren daralırsa, tayflarımız "mor"a kayacaktır. Bütün bunlar demektir ki, aslında dinamik bir evrende, bir cismi gerçek rengiyle (statik rengiyle) değil; izafi (relatif) rengiyle görmekteyiz. Kur'an Nur'u ( angström dalga boyu gamındaki) açık yeşildir. Bu funduszeue.info'in isimlendirmesindeki ismiyle VARAK (Yaprak) yeşilidir. Bu yeşil, kohorent tek dalga boyu Laser'e yakındır.

Kur'an ve temsilindeki İslam dini bir NUR'dur, "Ziya=ışık" sonlu enerjimizden değildir. Bunun üzerindeki "Sonsuz öz enerji"dendir. Bu nur mucizesinin kapkaranlık cehalet ve batıldaki evrenimiz ve diğer alemler üzerine bembeyaz nuruyla doğduğuna değinmiştik.

Bu Nur'un 7 renk tayfı (7 renkli spektrumu) Fatiha'nın 7 ayeti ile Vakia Suresinin 7 mesani'si prizmatik olgular içerir ve Kur'an'ın yedi katlı, iç-içe katlanmış 7 kitap olduğunu anlatır. Arş'ın 7 katının en alttakisi (Da-Zağ) örneğin mor, daha doğrusu leylak renkli materyaldendir.

Referans 64
1-Kur'an'ın müslim'e hitabı

KUR'AN aslında Levhi Mahfuz'da yazılı herşeyi içinde barındırmaktadır. Bunu üstüste yazılmış yüzmilyonlarca saydam sayfanın güçlü bir ışık altında (İşte Nur budur) okunur, ayıklanabilir, bilimle seçilebilir duruma getirilmesidir.



"Denizler mürekkep olsa, tüm ağaçlar yontulup kalem yapılsa bile Rabb'in sözlerini yazmaya tüm insanlar cinlerden de yardım alarak yazmaya kalkışsalar (ALLAH sözlerinin sayısına) yetmezler."

"De ki Rabbimin sözleri için, deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce deniz tükenir. Yardım için bir o kadarını daha getirsek."

Öyleyse ALLAH; kelime ve yabancı dil sıkıntısı, meram anlatma güçlüğü çekmiyor!

Fussilet "Ha mim. Rahman ve Rahim'den indirilmiştir. Bilen bir toplum için ayetleri açıklamış, Arabca okunan Kur'an'dır. Müjdeleyici olarak"

Sözü Arapçadan açınca: "Nasıl bir Arapça?" Acaba çok ağır, özel ve anlayanlara özgü, halka kapalı şeyh saraylarının dili mi?

Şuara "Apaçık Arapça bir dille."

Yusuf "Biz O'nu Arabça bir Kur'an olarak indirdik ki anlayasınız."

Kur'an'ın ap-açık Arapçasına rağmen anlamamıza pürüz çıkaracak bir üslubu olamaz mı?

Zümer "Pürüzsüz Arapça ile Kur'an indirdik ki (en cahili bile anlayıp) korunsunlar."

Yani, Kur'an'ın fasih ve feraseti (Pür Arapça konuşan en cahil göçer) bir bedevinin bile anlayacağı Arapça'dır.

Kur'an, Resulullah'ın bile, temiz, saf fakat çok cahil oluşları nedeniyle "Siz sadece Kur'an'ı kıraat eden, saf müslimler olmakla yetinin" dediği bedeviler, iki beldenin (Mekke ve Yesrib) ardından en önce müslüman olmuş kabilelerdir.

ALLAH'ın elçisi onları edebiyatçı olarak muhteşem; fakat bilgi olarak "Cahiliyye" uzantısı telakki etmiştir.

Kur'an nurunun birinci hitabı bu kategoriye giren "Müslim"leredir. Müslim kişi mukallittir, yani anababadan taklitçidir, ALLAH inancını pek saf ve körü körüne taşır ve tahkik etmez, dogmacıdır. Bu demektir ki Kur'an'ın alt düzey idraklere hitab edebilmektedir.

Nitekim Kur'an'ın anlaşılmasını ALLAH en yüksek düzeyde kolaylaştırmıştır.

Kamer 1: "And olsun biz Kur'an'ı öğüt almanız için pek kolaylaştırdık. (Bu kolaylığa rağmen, Kur'an'dan) Öğüt alan yok mudur?"

Pür Arapçayı konuşanlar sadece bedeviler olup, diğerleri başka uygarlıklar tarafından asimile ve melez kılınmışlardı.

funduszeue.infom bunların hiç birinden değildir, pür Ademce dilini Suhuflar olarak kendinden önceki suhufların (funduszeue.info'in kitabı gibi) diliyle almış, daha sonra tebliğ için Babil'e gitmiş, sonra da asıl yurdu olan "Kabe'yi inşa ettiği yere" dönmüştür. (*)



(*) Kuzey-Kuzeydoğu Afrika'lı (Berberi, Tuareg, Hami-Habeş vb.) halkları ile Ön-Asya kavimleri aslında pür Arab ırkından değillerdir. Örneğin günümüz Suriye-Irak halkı, Keldani Asur gibi Sami uzantıları olan kolu, özdilleri Süryanice, Kaldece, Akadça idi. Filistinliler, Lübnan ve Ürdünlüler Araplaşmış Fenike (İbrani) halkıdır. Mısırlılar antik Mısır'dandır.

Allah dostu funduszeue.infom'in yüce terbiyesini "Mürebbi"si Rabb'i üstlenmiş, o "Ya Rabb" dediğinde Rabbi ona â'rabb (Rabb'dostu) demiştir.

Daha sonra onun iki ayrı eşinden olma iki oğlundan iki diyalekt-ırk gelişmiştir: Bunlardan birincisi İSRAİL'ce olup, günümüz İbranicesi olarak yaşamaktadır. Diğeri ise İSMAİL'ce olup, Kabe Arapçasıdır. Tevrat, Zebur ve İncil İSRAİL diyalektiğinden; Kur'an ise İSMAİL diyalekti â'rabbî ile indirilmiş, böylece Allah indindeki ortak okuma dilimiz lanetlenen İbranice'den Arapça'ya kaydırılmıştır.

Referans 65
2-Kur'an'ın abid'e hitabı

KUR'AN Arapçası halen hiçbir ülkede konuşulmamaktadır, sadece Kur'an'a özgü olup, yalnızca Kur'an okuyarak yaşanmaktadır.

Bir müslim ibadetten kaçınabilir; ancak o'nu Kelime-i şehadeti her zaman Cennet'e kayıtlı tutar. Müslim'in kaybı, sadece "Çok daha güzel Cennetler" dururken kendisininkiyle yetinmesidir.

Daha iyi bir Cennet ise, o Müslim'in kulluğunu özellikle ibadetle zenginleştirmesidir ki, bu kategoriye girenlere "Abit" denmektedir. Abit kişiler ister istemez cemaatleşip-sosyalleşir, mescitlerdeki dinsel öğütleri dinleyerek (okuyarak değil) karınca kararınca kültür artırımına girerler.

Ana dili Arapça olanların kültür düzeyleriyle orantılı anladıklarıyla yetinirken, başka müslüman halkların Arapça ('nın Kur'anca diyalektinin kaynağı olan dönemin Kureyş lehçesini) öğrenmesinin inanılmaz nimetleri vardır. Bu pek mümkün değildir!

Çünkü önce; şimdiki kavram ve lügatçı kargaşası olan günümüz Arapçasını öğrenip, bile bile unutup, aşmak ve daha sonra "Bedeviyye"ye ulaşmak gerekmektedir.

Arapçayı bilmek yerine Kur'an'ı anlamadan okumak Müslim+Abid işidir.

Müslim abit kişilerin burada yetinmesi gereken Kur'an'ın tecvitli kıraatidir:

Bilim ve arapça dil bilgisi ve dolayısıyla okuduğunu anlama zorunluluğu getirilmeden ve genelde, ana dili arapça olmayan, hıfzedilmesi ve hatimi için başka müslümanlarca okunan bu tarzıyla bile Kur'an'ın magnetik cazibeli göksel bir kitap olması onu anlamadan da okuyan için çok büyük bir fazilettir. Anlamadan sadece kıraat için Kur'an okuyanlara MÜSLİM/ABİD kategorisinden olmak üzere kurra, hafız vb. diyoruz.

Ne var ki, herkesin ne okuduğunu bilmek hakkıdır. Ama lugatçı; Arapçasını dahil Kur'an ve yorumu hangi dilde yazılmış olursa olsun, kişisel tefsir ve tevillerin kısırlaştırdığı, hatta bu işin şarlatanların şartlandırdığı, güdümlü olarak yıkanan beyinlerin sahibi kişiliksiz bir propaganda papağanı, sahibinin sesi misali teyp bandının okuyucusu olmak çok tehlikelidir. (*)



(*) Bir de Kur'an kıraatini törenleştirmek, dört elif miktarını 24 elif miktarı çekmek, nunlatmayı abartmak, namaz zammı suresini uzun tutmak ters

Araplar için pek cahil "Bedevi" olmak ile özdilleri Arapça olmayan ve Arapça bilmeyenlerin tercüme yoluyla okudukları Kur'an meali ve tefsiri, bedevi müslimlerin tersine onları sapıtabilir.

Dolayısıyla; öylesi okumalarda laf ebeliği, laf salatası, demagoji ve gıybet eksilmeyecektir.

Kur'an'ın okunmasında "Makam ve güzel ses" gibi ziynetler dışındaki taşkınlıklar da pek hoş değildir. Kur'an'ı kullanarak "Teğanni" (Assolistlik) yapmak sakıncalıdır.

Vurgulanması gereken Kur'an'dır, kendi seslerinin görücüye çıkarılması gereksiz, hatta tehlikeli bir ticarettir.

Ancak, insanlık kültürü olan müzik modülasyonuna karşı çıkıp sırf bir Arabi makam tutturmak da Arabesk milliyetçiliğidir. Bunu ilk fark edenler (örneğin Itri Mustafa dede, Rast ve sebai makamlarını kullanarak) bu açığımızı giderdiler.



Referans 66
3-Kur'an'ın mümine hitabı

KUR'AN'IN aşama sırasına göre müslime ve ibadet eden, müslim olan Âbid'e ve izleyerek, tam anlamıyla inanan "Müslim+Abid+Mü'min" İNANMlŞ'lara HUDA (Doğruyu bulduran) tılsımlı etkisiyle ayrıca bir müjde ve Rahmet'tir:

Nahl'da: "Her bir ümmet içinde kendilerinden, kendi üzerlerine bir şahit getirdiğimiz gün, seni de bunların üzerine şahit getirmiş olacağız. Sana bu kitabı herşeyi açıklayan ve müslümanlara yol gösterici (Huda) rahmet (Sevgideğerlik) ve müjde (Tebşir) olarak indirdik."

Â'raf "Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir kitab getirdik."

Ancak müjdelendikten, Rahmet'e erdikten sora "Öğüt" (Zikr) yani nasihat alma yükümlülüğü gelmektedir:

"And olsun biz Kur'an'ı öğüt almanız için pek kolaylaştırdık. (Bu kolaylığa rağmen, Kur'an'dan) Öğüt (Tezkire) alan yok mudur?" (Kamer)

Kur'an gerçekten bir öğüt kitabıdır,

Müddesir/ "Hayır, hayır O bir ikazdır (Kur'an tebliğ ve öğüt). Kim dilerse O'nu düşünür, öğüt alır. Ancak Allah'ın dilediği dışında (ALLAH'tan dileyen) öğüt almazlar. Takva (kendisinden korunmağa ve cezasından da kaçınmaya lâyık olan) ve mağfiret ehli (günahları bağışlayan yalnız) O'dur."

Â'raf-3'de: "Rabbinizden size indirilene uyun! ve O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz."

Kamer'de: "And olsun biz Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?"

Kamer'de ise: "And olsun biz Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?"

Kamer'de de: "And olsun biz Kur'an'ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?"

Kamer'da: Aynı surenin ayetinde bu tekrarlanmak suretiyle meseleyi kuvvetlendirmiştir. Yine başka bir sûrede de:



"Biz O'na şiir öğretmedik. O'na (Hz Muhammed salatüsselâm) yakışmaz da, o sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'an'dır." Yâsin

Bakara ayetin bir bölümünde ise Allah (C.C.) şöyle buyuruyor: "İşte Allah (C.C.) ayetlerini insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar. " öğüt ve apaçık bir âyettir."

Al-i İmran "İlimde ileri gidenler, O'na inandık. Hepsi Rabbimiz kalındandır derler o ilim sahiplerinden başkası düşünüp öğüt almaz"

Nur-1,2'de: "Bu indirdiğimiz ve uygulamasını farz kıldığımız bir süredir. Düşünüp öğüt almanız için onda açık açık âyetler indirdik."

Kur'an bir zikirdir. Tezkire (Öğüt) bile bunun türevidir. Diğer türevleri titreşmek (Magnetik etki) Zâkir (Zikreden, derviş) Mezkûr (söz konusu) funduszeue.info

Kur'an'ın değişmeden, sonsuza dek korunacağını ve de Zikr olduğunu bildiren Hicr-9'dur:



"O zikri biz indirdik biz, ve onun koruyucusu da biziz."

Böylece Kur'an'ın Zikr olup tüm kitabı kapsadığını, aynı zamanda tersi olduğunu Enbiyâ "And olsun size içinde zikr bulunan bir kitab indirdik. Aklınızı kullanmıyor musunuz?"

Zuhruf,37'de ise Cenab-ı Hak: "Kim Rahman'ın zikrini görmemezlikten gelirse O'na bir şeytanı musallat eder (başına sararız) arkadaş kılarız."

Şeytan özellikle sosyalist, entel moda gereği Kur'an ve dinî inanç hakkında ahkâm atanların meclisini pek sever. Özellikle gençler arasında "Ben pek inanmam" kabilinden hafife almak ya da Kur'an'a inanan birinin o toplumda inancından dolayı ayıplanacağını düşünerek köstebeklik yapması, şeytana arkadaşlık teklifidir.

Şeytanla boşanmak için mutlaka Kur'an'ı bilimle yorumlayan zâkirlere koşmak gerekir.

Enbiyâ-7'de: "Biz senden önce yalnız kendilerine vahyedilen erkeklerden başkasını elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline sorun."

Zikir ALLAH'ı anmaktır. Zâkir ALLAH'ı anandır. İster derviş, ister âlim, ister hatmeden olsun!..

ALLAH'tan başka hiçbir kimse zikredilemez, teşbih ve tenzih edilemez!



Referans 67
4- Kur'an'ın zakire hitabı

KUR'AN zikirdir: Zikredilecek olan ALLAH'tır.

Allah ve melekleri'nin Resulüne "Selât ve selam" getirmesine bağlı olarak, iman edenlerimizin de Resulüne selât (Fatiha ve dua okumak) ve selâm göndermek zorundayız. Selâvatın anlamı budur. Ancak Resulullah'a selâvat göndermek için en önce, elbette ALLAH'ı yeterince zikrettiğimizden iyice emin olmalıyız:

Ahzâb'de; "Ve O'nu sabah akşam teşbih edin" buyuruyorlar.

İnsan sûresi âyet'de; "Sabah akşam Rabb'inin adını an" buyurulmuştur.

Al-i İmrân'de: "Rabb'ini çok an, akşam sabah teşbih et!"

Müzzemmil "Rabb'inin adını an (zikret) ve bütün gönlünle o'na yönel."

Ayetlerde ALLAH'ı çokça anmak ve bu zikre konsantre olmamız salık verilmiştir. Müslim, âbid, mü'min, arif vb. için namaz ve dua idealdir. (*)



(*) Sâlat ya da Selât konsantre dua anlamındadır. Fakat bu terime sadece "Namaz kılmak" anlamı veren, din dışına çıkar. Çünkü "ALLAH ve melekleri Resullerine sâlât eder derken sâlat yerine "NAMAZ" kılarlar denirse, Resulullah'ın melekler ve ALLAH'ın mabudu olduğu, Resulullah'a hâşâ namaz kılıp, secde ettikleri anlamı çıkar ki, sâlât teriminden böyle bir çıkarım yapan, dinden çıkar. Salât'a yalnızca "Namaz kılmak" anlamı verenlerden derhâl uzak durulmalıdır. Sâlâtın 28 anlamından baştacı olan birincisi ALLAH'ın âyetindeki kendi sâlâtıdır. İkincisi ise bildiğimiz ve kıldığımız namazdır. Duaya gelince, yine Arapça olan bu kelime kişiye özel isteklerle ilgilidir. Örneğin babanızın sağlığı için niyazda bulunmanız duadır. Eğer bunu selât'a çevirmek isterseniz, tüm insanlar için aynı temenniyi dilemeliyiz Dolayısıyla kastettiğiniz kişi de (Örneğin babanız) tüm insanlar kapsamına girdiğinden, soylu bir BİZCİLLİK (Ümmetçilik) gerçekleştirilmiş olur. ALLAH'ı her ne ile anıp zikrediyorsanız onların tümü zikrdir. Dine kendini tamamıyla adamışlar için ilâhî esrime (Tesbih-mantra) ya da dini ilâhî zevke döndürmek birer sâlât yöntemidir. Amaç ALLAH'ı hak üzerine anmak olduğuna göre hiçbir yöntemi kınamamak gerekmektedir. Âlim ise ibadetlerine ilâve olarak ilmiyle de sâlât, dua eder.

Böyle kişilerin zikrinin meditasyonu şöyledir:

Nisa suresi ayet'de ise: "Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde Allah'ı anın; güvene kavuştunuz mu, namazı kılın. Çünkü namaz, mü'minlere vakitli olarak farz kılınmıştır."

Öte yandan Âlimler için (Al-i imrân): "Onlar (Âlimler, müslüman bilginler ve entellektüeüer) ayakta (Yolda), oturarak (Yer-içerken) ve yanları üzerine yatarken (Dinlenirken ve yatakta), Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı (Kozmoloji-kozmogoni, hikmet bilimleri) üzerinde düşünürler: Rabb'imiz bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru! derler."

Gerçekten Âlim konumundaki insanlar diğer zâkir konumundakilerden farklı olarak, ALLAH'tan inanılmaz derecede korkarlar. (Sevgideğer okurlarımız anımsayacaklardır: Kulları içinde yalnızca âlimler ALLAH'tan korkar ve sadece onlar "ALLAH'ın misâllerini" anlarlar.)

Âlimler'de; "Aşık" mü'minler, âriflerdeki patavatsızlık bu korkunun bilinci yüzünden hiç yoktur.

Her nedense "Allah'a gelin gitmek" ya da "Ben Hakk'ım" demek, ya da kendisine "Cennet'i müjdelenmiş gibi görmek" mümkün değildir. Aşık kişiler, kesinlikle Cennet'e bilenirken; âlim kişiler tersine, âyetteki gibi "Bizi âteş azabından koru" diye tir tir titrerler. Burada korktukları ateşin dehşeti değil; ALLAH rızasının gitmesi ve yitmesidir.

Allah'ın en hoşnut olduğu şey, kendisinin aklen tahkikle soruşturulmasıdır. Bu soruşturma işi, Ramazan programlarının TV kliplerindeki çiçek-böcek, çağlayan-doğa seyretmek biçiminde düşünülmemelidir. Âlimler çoktan dünya dışına çıkmışlardır:

" Allah'ı anarlar, göklerin (Evrenlerin, kuvvet alanlarının, bozonların) ve yerin (Tüm gök cisimlerinin, fermionların) yaratılışı üzerinde düşünürler: Rabb'imiz bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!"

Artı ÂLİMLER de namaz kılıp zikrederler!



Referans 68
5-Kur'an'ın mânâca hitabı

KUR'AN'IN okunuş biçimlerinden biri de Aşk ve Mânâ diliyle okunmasıdır. Yâni Aşk, felsefe, keşif ve tasavvuf ehline de ayrı bir dille hitab eden Kur'an'ın duygusallık bazında anlaşılmasıdır ki, veli denen ALLAH dostlarının işidir. Onların halifesi ya da el verdikleri, bu bakımdan Kur'an tefsir ve tevilini sürekli mânâ doğrultusunda yaparlar. Çünkü onlar sanatçıdırlar, duygu insanlarıdırlar, şiirsel düşünürler.



Duygu, hiç bir zaman tarafsız, yansız ve âdil olamayacağı için, yorumlar objektif değildir. Aslında aşk, mânâ ehlinden bir veli kesinlikle Kur'an tefsirini yaparken elinde olmadan aşkını dile getirirken, lokal eserler vermekle yetinmiştir.

Kur'an'ın duygusallara özel bir hitap dili vardır ki, bunun sonucunda tasavvuf felsefesi ekolü ortaya konmuştur.

Mânâcılıkta maneviyat vardır, yâni spirtüalistlerdir. Bu halleriyle de materyalizmi tam karşılarına aldıklarından, dünya ile bağ koparılmış, evrenin tüm tutarını ve kendilerini yokluk ve bir hiç sayma eğilimindedirler. Bunun sonucu mecnunluk (Canından ve aklından geçmek) cezbe (Dinsel isteri ve tetari hâli, meleklerin kanatlarının temas etmesiyle refleksif irkilmeler) üstün kulluk hâli sayılmıştır. Bu spirtüalistlik yerli "Fakirizm" ile özdeş tutulmaktadır. Zaten bu felsefenin kaynağında Hindistan Babür İmparatorluğunun tebası olan Hinduizmden köklü alıntılar vardır. Nirvana denen tanrı ile birlenmeye paralel olan Fena Fillâh, gerçekte Kur'an'da hiç geçmemektedir.

Yunus Emre'nin ölçülü "Tasavvuf" görüşüne aykırı seyrederek, daha karmaşık bir hâl alan ikinci dönem ve şimdiki üçüncü dönem tasavvuf ehli giderek din folkloründen, şiir ve edebi sanatlardan kopmuşlardır.

Yaratan ile yaratılan ilişkisini "Aşık-Maşuk" (seven-sevilen) ikilemiyle özetleyen bu salt mânâist görüşte, doğup-yaşamak sevgiliden uzak kalmak; ölmek ise vuslat (sevgiliye kavuşmak) sayılmıştır. Bu yüzden daha çok uzlete çekilirler.

Tasavvuf ehli, nefsini türlü türlü tasnif ederek (Nefsi Levvame, nefsi emmare gibi) Nirvana'ya doğru bir ruhsal evrim etapları geçirir (Marifet, Hakikat vb. gibi.) Bu etapların bir kısmı Kur'an ile bağdaşır bir kısmı bağdaşmaz. Örneğin ALLAH'a yakınlık "İlme'l, âyne'l ve Hakke'l Yâkînlik" diye derecelendirilmiştir.

Birincisi bilimsel yakınlıktır. Oysa Aşk ehli adı üzerinde sanatçıdır, edip, aşıktır. Bilim ehli ise yine adı üzerinde fen-hikmet (fizik vb.) adamıdır.

Bu durumu, birincisini "Edebiyat fakültesinden"; ikincisini "Fen fakültesinden mezun olmuş" iki ayrı kişiyle örnekseyebiliriz. Dolayısıyla sanat ve bilim ap-ayrı şeyler olunca "İlme'l yâkinlik" kuşku götürüyor. Eğer konu kerâmetlerse o zaten bilim laboratuarlarında inceleme konusudur. Çünkü bir Hint fakiri de istidrac (Anti keramet) yapıyor!

Âyne'l yâkinlik ise bir palavradır: Yâni karasevda sonucu aşık kişiler ALLAH'ı gözle görmekteler(!) Oysa ALLAH'a en yakın doruğa Mi'rac eden Rasulullah bile ALLAH'ı görmemiştir.

Hakke'l yakînlik ise kâfirliktir. Önce sağlığınızda ALLAH'ı görecek ve sonra ALLAH ile birlenip (Vahdaniyet) Hakk, yâni ALLAH olacak ve "Ene'l Hakk=Ben ALLAH'ım!" diyebileceksiniz! Olmaz öyle şey! Biz Hakk değil; Hakk'ın kulu(Abdülhakk)yuz!

Bunları yazmamızın nedeni ALLAH Vahdaniyeti gereği ve böylelerini hoşgörenleri, âşık olmaya niyetlenenleri uyarmaktır. Çünkü, beşer olarak affedilmesi zor hatalara düşmemeleri için bunu bir görev addediyoruz. Zira bütün inananlar (mü'minler) Yaratıcıya âşıktırlar. Yoksa biz de tasavvuf kökenli Bağdadî izdaşıyız.

Referans 69
6- Kur'an'ın ârife hitabı

ARİFLER, Tasavvuf felsefesi ve mânâ sanatının hak aşıkları, mürşidleri (inisiyatör), velileri (Allah dostları) kapsamındakilerdir. Mânâcı felsefe ehli ismi üzerinde "Materyalist, maddeci değil; spirtüalist, maneviyatçı, ruhiyatçı ve hâttâ kerametçi (Majik-parapsikolojist)" Allah dostlarıdırlar.

Bu bakımdan uyku ile uyanıklık arasındaki güdümlü düşlerden, zuhuratlardan, bedensiz astronomiden âdeta onlar sorumludurlar. Kimi aşktan sanatçı olmuştur: İşte Yunus şiirleriyle işte Mevlâna ve Cerrahi meşkiyle Hakk aşığıdır.

Diğerleri yerine göre sertlikleriyle, yerine göre yumuşaklıklarıyla bayraktar, önder olmuşlardır. Kimi Piri Reis gibi dünyaya tepeden bakar; kimi Mevlâna Halid'dir, Hz. Hızır'ın yoldaşı olur, yukarı âlemlerde astronomi yapar. Tüm bunlar Kur'an'ın Mânâ diliyle okunması demektir.

Aşk, felsefe, keşif ehline de ayrı bir dille hitab eden Kur'an'ın duygusallık bazında anlaşılması veli denen ALLAH dostlarının kutsal uğraşıdır. Bu yüzden "el alan halifeler" Kur'an tefsir-tevilini sürekli mânâ doğrultusunda yorumlayagelmişlerdir.

Duygu, hiç bir zaman tarafsız, yansız olamayacağı için, bu yorumlar objektif değildir.

Aslında aşk-mânâ ehlinden hiç bir veli kesinlikle Kur'an tefsiri yapmamış, lokal eserler vermekle yetinmiş, bunların toplu sonucu Kur'an'ın duygusallara özel hitap diliyle birleşince tasavvuf felsefesi ortaya çıkmıştır. (Oysa madde kuantlar; mânâ ise takyonlardır, fiziktendir.)

Ancak Mânâ'lar misâllerin içerdiği mânâlar değildir, buna rağmen mânâ âleminin keşfiyle ilgili spirtüalist tezahürler (Meczub, mecnun obsesyonlar, halvetler, yakazalar zikrin tetik hâli, uyanık düş görme vb) sonucu elde edilenler, Kur'an tefsirine dayanak sayılır.

APENDİX
"Rabb'im ilmini artırdığın âlimlerin sayısını artırarak ümmetçe ilmimizi artır" âmin.

ALLAH'ın birinci derece dostları, kuşkusuz Hz. İbrahim örneğindeki "Halil" olan peygamberlerdir! Resulullah dahil hiç bir peygamber Allah'ın sevgilisi=Habibullah olarak hiç bir din kitabında yer almamış; bir tek âyette bile söz edilmemiştir. Sadece Resulullah'a olan aşkın dozunu kaçıranlar bu tasavvuf sevgili sözünü keyfi olarak ve fazladan Kur'an teviline eklemişlerdir.

Peygamber olmayan "Allah dostları ise Kur'an'da "veli" olarak tanımlanmışlardır. Veli kategorisine girenlerin arifler ve âlimler olduğunu Kur'an ve muteber hadisler bildiriyor. (Ama hiç bir velinin de sağlığında kendisinden veli olarak söz ettiğine rastlamıyoruz, bunu izdaşları böyle lanse ediyorlar.)

Oysa, dileseydi ALLAH (Örneğin Hz. İbrahim için nasıl ki "Halilü'r-Rahman=Allah dostu" buyurduysa) "Habibullah=Allah'ın sevgilisi" diyebilirdi. Bu ve benzeri ALLAH'ın söylemediği Kur'an dışı yakıştırmaların büyük riski vardır ki, bu durum masum velilerden değil onların kötü mirasçılarından kaynaklanmaktadır.

Göksel bilgileri ALLAH'tan ilham yoluyla alan evliya'nın hiç biri kendisine "Âlim", eserine "Bilim kitabı" dememiştir. Bu tarz elde edilen göksel bilgilerin sahipleri kendilerine "arif" ve yaptıklarına marifet ismini vererek, birer âlim olmadıklarını özellikle vurgulamışlardı. Zâten ALLAH dostlarından da haddini bilmeleri beklenirdi

Ne var ki ariflerin haddini bilmelerine izdaşlar (müridler, halefler) pek katılmamışlardır. Hâttâ bir ara dinimizde âlimlerin tümünün canının alınmasıyla oluşan boşluğa âlim diye kurulanlar, kendilerini ariften başka "Âlim sayarak" âyetleri nefisleriyle değişmişlerdir. Önceki kitaplarımızda da bu konuya değinmiş, örneğin "Bin câhilden bir âlim; bin âlimden bir arif üstündür" diyecek kadar ALLAH kitabına ters düşenlerin, ilâhî rütbe sırasında bir eri bir general(âmiral)den üstün tutmaya kalkıştıklarını vurgulamıştık.

Oysa ALLAH, bizzatihi kendisine "EL-ÂLİM" demekte, bu ismiyle özdeşleşen tek zümrenin Kur'an'ı hakkıyla anlayacak ve kendisinden korkacak olan âlimler olduğunu açıkça bildirmiştir.

Zâten "Oku" emrinin muhatabı ilk büyük müslüman âlim Resulullah ile birlikte âlimlerdir. Resulullah bir müslüman âlimi, bir Yahudi peygamberiyle; âlimin mürekkebini (alınteri-göznuru) şehidin kanıyla bir tutmuştur. Gerçek ariflerden ise âyetler evliya "Veliyullah=Allah dostları" diye söz etmektedir.

Üstelik her birinin yeri başkadır. Arife gösterileni anlatması yasaklıdır. Âlim ise görmediğini bilim yoluyla dolaylı olarak gördüğünden, bilimini anlatmak, eser vermek, öğrenci yetiştirmek zorunda bırakılmaktadır. Zorunluluğu kendisine veren sadece "ALLAH KORKUSU" dur.

Bu bir yarış, rekabet değil; âdaletli bir ayrıcalıktır. Çünkü bir müslüman âlimi hem müslim, hem Âbid, hem zâkir, hem mü'min, hem mânâcı (ilmi hikmet fiziko-matematik tasavvuf doğrultusundadır) hem arif ve hem de "Âlim"dir. Bütün bunları yapamayan zaten âlim olamaz, ancak müslüman bilim adamı olabilir.



Veliler, arifler olmasaydı, zâten âlim adaylarının feyizlenmesi olmazdı. Eğer bu öğreti Bağdadî'den feyiz almasaydı, zaten Âl-i İmran grubu ortaya çıkamazdı. Eğer Bağdadî Hz.Hızır'ın sözleri olan tezkirelerinden feyiz almasaydı, günümüz dünyasının okuduğu ileri fizik ve kozmogoniyi ortaya çıkarmayacaktı. Bu tezkirelerden birinin çevrisiyle sevgideğer okurlar ilgileneceklerdir: Bağdadi diyor ki:

"Âlim olmanın Cennet'i hak etmekten daha zor olduğunu bana öğreten mürşidim Hızır ile çıktığımız âlemlerin seyranı esnasında gördüğüm âciblerin ne "Mânâ"ya geldiğini sordum. Mübarek dedi ki:

"Siz arifler hem mânâcı geçinir, hem de mânâsını bilmezsiniz. Bana değil; âlimlere sor."

Dedim ki; "Hani âlim var mı?" Hızır "Var!" dedi. Ben "neredeler?" dedim, Hızır "Onlar Âl-i İmran sûresinin âyetindedirler. Ehli kehf gibi zamanlarını beklemekteler" dedi. Ezberimde olan âyeti okudumsa da bir mânâ veremedim. Hızır dedi ki, "Sen Zemzemin kaynadığı yeri (Âl-i İmran âyeti) okudun, muradım on ayet sonra". Her ikisini de okuyup yine mânâ veremeyince Hızır mûtadı veçhiyle celallendi:

"Çok soru sorulması bana göre değildir. Ârifsen anla: Zemzem ve doğuda; Zeğzağ ve batıdadır. Eğer Doğu ve Batının Rabb'inden Zülkarneyn gibi, "ilmini artırmasını" dilersen, ilim için doğuda Sin'e (Çin); batıda Antiliyye'ye (Amerika kıtası) gider ilmi aramak üzere ayaklarına gitmek zorunda kalırsın.

"Eğer, "Rabbim, İlmini artırdıklarının sayısını artır" diye sâlât edersen o zaman iki doğu ve iki batının Rabbi mü'min alimleri çoğaltır, onlar kalkıp ayağına gelirler. Onlar senden din'i islâm'ı; sen de onlardan, bana merak edip sorduklarının cevabı olan ilmi öğrenmiş olursun. İnsanlık, ehli kehfin mağarada zaman aşırttığı yıl adedince ( güneş yılı) sonra kevni ilimlerinin tamamını öğrenecek. Daha sonra ilim kalkacaktır. Kıyamet ise câhillerin üzerine kopar. Her yıl için bir Âlim rakim ehlinin mağarasında kuluçkada gibidirler. Bir âlim insanlığa; alim kâinata yeter. O âlimlerden başka dokuzu ( kameri yıl) olup, uncu Mehdi Resule yetişir, Mehdi Resul, inci Resulullah İsa'ya yetişir. İsa Deccal'e yetişir, Deccal ise bir adım önünde olan nci bana yetişir. Ben o zaman "El-Âlim" Hakk'a ve tüm âlimlerin hem başı hem sonu Resulullah Muhammed'e erişirim, Mürsel'e tamamlanır. Onlar İlme azmedip, ilmi Allah(katın)dan istemeyi akıl edecek kadar âlimliğe lâyık akıllılıkta olanlardı. Resulullah Musa ilmi benden istemekle yanıldı, ilimsiz kaldı ve O'nu azarladım. Çünkü ben ilmimi ALLAH katından istedim, aldım. O da Rabbi'nden isteyip almalıydı. Resulullah İsa insan olarak ilimsizdi, başaramadı; kitabı Resulullah Musa'nınki gibi muharref oldu. Aynı zamanda Ruhülkudüs vasfı onun âlim olmasını gerektirdiğinden, göğe alındı, ilim verildi, ikinci gelişinde ilmiyle âmel edecek. O bu hâliyle yarı âlim sayıldı. Resulullah Muhammed Mi'rac'a ümmi gidip, Rabb'in katından âlimlik istedi, aldı. Bunun için Resulullah Muhammed'in ümmetinden bir âlim, bir Yahudi peygamberi gibi sayılmıştır. Hz. Peygamberin (S.A.V.)'in ümmetinden ilim ehli olanlar, âlimler, (haşiûn zümresi, rasihun zümresi) Rasûle uyarak islâmın bütün prensiplerini yaşayarak takva elbisesini çıkarmamak üzere giydiğinden, dini mübinin yaşaması için önderdir. Bu önderliği sayesinde adaleti ilahiyi tesis etmeleri için sorumluluk yüklenmişlerdir. Bu âlimlik payesini kazanmak kolay değildir. Madem Yahudilerin peygamberleri gibi, o zaman onların yüklendiği sorumlulukları yüklenmesi gerekir. Asri saadetten günümüze kadar gelen Muhammed ümmeti, bu dini mübini âlimler sayesinde öğrenmişlerdir. Onun için İslâm âlimlerinin yüklendiği sorumluluk çok ağırdır. Bu yükü hakkiyle yerine getirebilmesi için Peygamber gibi, İslamın bütün prensipleri yaşaması ve mücadele etmesi şarttır. Bundan dolayı Peygamberimiz; âlimler Peygamberlerin varisleridir ve benim ümmetimin âlimleri İsrailoğullarının Peygamberleri mesabesindedir buyurmuştur. Önderimiz Allah rasûlu olduğuna göre, onun gibi yaşayarak, öğrenerek mücadele ederek Allah'ın dininin hayata hakim olması, kötülüklerin asgariye inmesi, iyiliğin güzelliğin kısaca dinin iktidar olması için ahad etmemiz şarttır . (Zig-Zag)

Kataloq:
-> MÜhaziRƏ 1 Analizə giriş Riyazi induksiya üsulu
-> Mühazirə Tarix, elm və fəlsəfə. Anlayışlar və ideyalar Keçmiş və Tarix
-> Mühazirə № Klassik elektron nəzəriyyəsinin əsasları. Om və Coul-Lens qanunları
-> Şəki şəhər Mədəniyyət və Turizm şöbəsi Mərkəzləşdirilmiş Kitabxana sistemi Metodika və biblioqrafiya şöbəsi
-> Mühazirə keçmək üçün plan-konspekt mövzu 7
-> Mühazirə keçmək üçün plan-konspekt mövzu Mülki müdafiə kəşfiyyatının təşkili və aparılması
-> Baki döVLƏt universitetiNİn təLƏBƏLƏRİ İLƏ MÜLKİ MÜdafiƏ FƏNNİNDƏn mühaziRƏ keçMƏK ÜÇÜn plan-konspekt mövzu Kimyəvi silahların təsnifatı


Yüklə 1,14 Mb.


Dostları ilə paylaş:

Renklerle karakter analizi

İnsanın kendini¸ eşyayı ve kavramları tanımlamak ve belirgin hâle getirmek için kullandığı unsurlardan biri de renk sembolizmidir.

Zira bir nesneyi veya en geniş anlamda bir fikri diğerinden ayırt etmek için kullanılan en kolay yol renktir.

Zamanla renklerin sadece zâhirî bir tanımlamayla sınırlı olmadığı¸ insanların iç dünyası ve psikolojileriyle de yakinen ilişkili olduğu anlaşılmıştır.

*******

Kur'ân-ı Kerîm renk kelimesinin karşılığı olarak "sıbğa" kavramını kullanmaktadır. 

"Allah'ın boyası! O'nun boyasından daha güzel boyası olan kim?" (Bakara Suresi¸ Ayet: ) 

Bu âyet-i kerîme ile hakîkî renk vericinin yalnızca Allah olduğu ifade edilmektedir.

"Sıbğatullah" kavramı; din¸ akıl¸ iman¸ İslâm ve fıtrat rengini ve insan yaratılışına hâkim olduğu özelliği; ezelde insanın ruhuna konan inanç¸ fıtrat ve tevhîdi ifade etmektedir.

********

Renklerle karakter analizleri yapılmakta¸ her kişiye özgü bir rengin olduğu belirtilmektedir.

Kırmızı, sevgi¸ irâde ve atak kişilik; turuncu¸ duygusallık¸ yapıcı ve neşeci arayış; sarı¸ entelektüel güç¸ yöneticilik¸ hırs; yeşil ise denge¸ huzur¸ güven ve istikrar gibi anlamlara gelmektedir.

Tasavvufta renklerin genelde birtakım hâlleri¸ makamları ve seyr ü sülûk esnâsındaki merhaleleri simgelediği düşünülmektedir.

Seyr ü sülûk sürecinde insanın önünde üç perde vardır: Vücut¸ nefis ve şeytan!

Bu üç perdeden kurtulurken yaşananları renk sembolizmine başvurarak anlatmaktadır.

Derler ki nefs-i emmârenin nuru mavidir.

Nefs-i levvâmenin nuru sarıdır.

Nefs-i mülhimenin nuru kırmızıdır.

Nefs-i mutmainnenin nuru beyaz..

Nefs-i râziyyenin nuru yeşil..

Nefs-i marziyyenin de sıyah nuru vardır.

Nefs-i kâmiledeki nur ise renksizdir.

TEVHİDİN RENGİ: BEYAZ

Derler ki beyaz¸ İslâm¸ iman ve tevhîdi sembolize etmektedir. O¸ insan vücudunun ilk anda zifiri karanlık olduğunu¸ daha sonra kırmızılaştığını ve ıslâh edildiğinde de saflaşıp beyaz hale geldiğini ileri sürmektedir. Beyaz genelde saflığı¸ temizliği çağrıştırmakta ve huzurlu bir ruh halini göstermektedir. Bundan dolayı beyaz nefs-i mutmainnenin rengidir.

Nakşibendiyye'de ise sır latîfesinin rengi beyazdır.

Şeyh Gâlib'e göre ise beyaz¸ Allah'ın yaratma irâdesinin sembolüdür.

İsmail Hakkı Bursevî'ye göre ise beyaz renk, cemâl sıfatının rengidir ve bunda gündüze işaret vardır.

KÜFÜR¸ ŞİRK VE ŞÜPHE: SİYAH

Yine derler ki siyah; küfür¸ şirk ve şüphenin ifadesidir.

İsmail Hakkı Bursevî¸ siyah rengi Celâl sıfatının rengi olarak değerlendirmektedir.

BOLLUK VE BEREKET: YEŞİL

Yeşil rengin kullanımı eski zamanlardan beri çok yaygındır. O¸ gönlü ve gözü dinlendiren bir renktir.

Günümüz psikolojisinde yeşil¸ denge¸ huzur¸ güven ve istikrârı temsil etmektedir. Kur'ân-ı Kerîm'de de bu renk bolluk ve bereket anlamında ve cennet tasvirlerinde kullanılmaktadır.

İstihâre yaparken beyaz ve yeşil görmek¸ hayra; siyah ve kırmızı görmek de şerre yorulur.

Hızır'ın kelime mânâsının yeşil olduğunu ve dünya siyâsetinde yeşilin İslâm'ın rengi kabul edildiğini biliyoruz.

İsmail Hakkı Bursevî'ye göre yeşil¸ kemâl rengidir. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.v.) yeşil cübbe giyerlerdi.

Bitkinin yeşil oluşu¸ onun canlılığını gösterdiği gibi¸ yeşil renk de kalp hayatını¸ yani kalbin canlı ve çalışır olduğunu simgelemektedir.

Yeşil, sonuncu renktir. Bu renkten şimşek çakması gibi parıltılar ve aydınlıklar doğar.

İnsanoğlu her an çeşitli renklerin içinde yaşamakta ve bu renklerden etkilenmektedir. Günlük hayatta renklerin insan üzerine tesiri uzmanlar tarafından tespit edildikten sonra birçok alanda kullanımı da önem kazanmıştır. Buna trafik ışıklarının kırmızı ve yeşil olması, tehlike ve uyarı levhalarının sarı-siyah olması, sağlık çalışanlarının beyaz giymesi gibi misâller verilebilir.

Renkler bulundukları ortamı büyük veya küçük, sıcak veya soğuk, ağır veya rahat gösterebilirler. Renkler insanları heyecanlandırabilir veya sâkinleştirebilir, mutlu veya üzgün hissettirebilirler, onların enerjilerini artırabilir veya azaltabilirler. Özetle her rengin kendine özel fiziksel, zihinsel ve ruhsal etkisi vardır. Bu sebeple tıpta, mîmârîde, eğitim alanlarında, özellikle reklamcılık ve tekstil ürünlerinde, sanâyide hattâ siyâsette renkler kendisini göstermektedir. Renklerin topluma ve olaylara yön vermesi üzerine “renk teorileri”, “renk psikolojisi”, “renk terapi”, “renk antropolojisi” alanları doğmuştur.

İslâm’da renklerin önemi Kur’ân ve hadislerde de geçmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de beyaz, siyah, yeşil, sarı, kırmızı ve mavi olmak üzere altı temel renk geçmektedir. Siyah ve beyaz en sık geçen renkler1 olmakla birlikte, sekiz yerde yeşil renk2, beş yerde de sarı renk3 geçmektedir. Kırmızı4 ve mavi rengi5 ise birer kere geçmektedir. Bu renklerden yeşil çoğu zaman cennet rengini, cennettekilerin kıyâfetlerinin rengini, beyaz yaşlılığın alâmeti olarak saçların beyazlamasını, göğün kıpkırmızı olması kıyâmet dehşetini, siyahlık ve sarılık kuruyup gitmeyi, geçiciliği anlatmaktadır.6

Hadislerin birçoğunda renkler geçmektedir. Örneğin Peygamberimiz (sav) giyilmesi uygun renkleri haber vermektedir. “Beyaz elbise giyiniz. Şüphesiz bu, elbiselerinizin en hayırlısıdır. Ölülerinizi de onunla kefenleyiniz.”7 “Üzerinde kırmızı renkli iki giyecek bulunan bir adam geldi ve Rasûlullâh’a (sav) selâm verdi. Ama (sav) adamın selâmını almadı.”8

Peygamberimizin kurbanlık tercihinde, ayakları, gözleri ve karnı kara olup vücûdunun diğer kısımları beyaz olan, boynuzlu koçları diğer renkteki koyunlara tercîh etmesi de buna örnektir.9

İslâm fıkhında da renkler birçok hükmün ortaya çıkmasında önemli sayılmıştır. Siyah ipin beyaz ipten ayrılması, oruç için belirleyici bir unsurdur. Peygamberimizin, saçların siyaha boyanmaması emri, siyah boyanın kimi âlimlerce haram sayılmasına sebeptir. Suyun renginin bozulması abdeste mânî olan bir unsurdur. Yine alış-veriş akitlerinde, alınacak malın rengindeki bir kusur akdi etkilemektedir. Namazda ten rengini gösterecek renkte kıyâfet tercîhi ‘setru’l avret’i etkileyen bir unsurdur.10

Renklerin mânevî anlamda da kişinin iç âlemini ifâde eden bir unsuru vardır. Suhreverdî’nin Avârifü’l-Meârif isimli eserine almış olduğu rivâyete göre; “Hz. Âdem (as) yeryüzüne indirildiği zaman, işlediği hatânın eserinden cesedi siyah olmuştu. Allâhu Teâlâ tevbesini kabûl edince, kendisine “eyyâm-ı biyz” orucunu tutmasını emretti. Tuttuğu her bir gün oruçla cesedinin üçte biri beyazlaştı. Üçüncü gün bütün vücûdu bembeyaz oldu.”11

Tasavvuf ilminde de renkler önemi hâizdir. Her letâifin bir renginin olması, her bir nefis mertebesinin bir rengi olması gibi. Bu renkler her bir tarîkate göre farklılık göstermektedir.12

Mevlânâ da Mesnevî’sinde renklerden bahsetmektedir. Ona göre çok renklilik kesreti, tek renk olan Allâh’ın boyası ise vahdeti temsîl etmektedir.13

“Bu dışarıda görülen renkler, güneşin ve Süha yıldızının ışığı ile görünür. İç âlemin renkleri ise, ancak Allâh'ın yücelik nûrlarının aksi ile belli olur.”14 diyen Mevlânâ her insanın iç âleminin rengi olduğunu, bunun ancak Allâh’ın nûru ile görüleceğini ifâde eder. Nitekim sâlih kimselerin, kişilerin yüzlerindeki nûrun renginden nefsinin hangi mertebede olduğunu bilecekleri ifâde edilmektedir.

Mevlânâ renklerin ötesinde gönül gözü ile görülen renklerin yedi tane olduğuna işâretle şöyle der: “Böylece sabırla ve sebatla, yâni ayak direyişi ve dayanışı ile cisimlerin yedi rengini gören baş gözünden başka, bir gönül gözü elde edesin.” Şefik Can, bu beytin şerhinde şöyle demektedir: “Beyitte geçen yedi rengi, baş gözü ile görüyoruz. Gönül gözü, o yedi rengin ötesindeki renkleri görür. Ârifler, o yedi rengin ötesindeki yedi rengi şöyle değerlendirmişlerdir: Birinci renk beyaz; İslam. İkinci renk sarı; îman. Üçüncü renk koyu mavi; ihsan. Dördüncü renk yeşil; huzur ve itmînan. Beşinci renk; açık mavi; ibkan. Altıncı renk kırmızı; irfan. Yedinci renk siyah; hayranlıktır.”15

Bilâ Levn Olmak

Tasavvufta renk konusunun en önemli kavramı “bîrenk” ya da “bilâ levn” olmaktır. Farsçada renksizlik anlamına gelen bîrenk aynı zamanda bütün renkleri içinde barındırmaktadır. Rengârenk boyanmış bir çark döndüğünde tüm renklerden ârî, saf bir beyaz hâline geliyorsa, Allâh'ın rengi olan renksizliğe ulaşmış sûfîlerde her renk var olmakla birlikte16 renksiz olmak tasavvufta zirvenin sembolüdür.

Mevlânâ renklerin aslının renksizlik olduğunu, renk ifâdesiyle daha çok insanın hâline işâret edildiğini, renkten renge girmek yerine bîrenk olmak gerekliliğini Mesnevî’nin pek çok yerinde vurgulamaktadır.

“İki yüz çeşit renkten, renksizliğe ancak bir yol vardır. Renk buluta benzer, renksizlik ise ay gibidir.”17 “Gönüllerini Allâh'ı anarak, iyi işler yaparak cilâlamış, parlatmış olanlar renkten ve kokudan kurtulmuşlardır.”18

“Bütün bu telvînler, renkler, renge boyanışlar, hep zamandan peyda olur. Zamandan kurtulan, renkten renge girişten kurtulur.”19

Tasavvufî tekâmülde “ölmeden önce ölmeyi” ifâde eden beyaz ölüm (açlık), siyah ölüm (Halkın ezâ ve cefâsına sabr), kırmızı ölüm (ibâdete iştiyak duymak, sâlih amel), yeşil ölüm (yama üzerine yama atılmış elbise giymekle nefsin arzusuna karşı durmak) denilen dört fenâ aşaması vardır. Bunları aşan kişi, sonunda bekaa’ya ulaşır. “Bekâda ise olgunluk sonucu “kulluk” yâni Allâh’ın esmâsının tamâmının kâmil bir mazharı olan “renksizlik” ortaya çıkar… Bu makamda sâlik yek renk (tek renk) olmaktan kurtulmuş, imkân dâiresini aşmış her renk olmuştur. Yâni Hakk’ın boyasına boyanıp renksiz olmuştur.”20

Renkten renge girmek, kişinin ayaklarını yere tam basmadığının bir işâretidir. Tüm renklerin sonundaki renksizlik ise olmuşluğun bir işâreti olmakla birlikte kişi o mertebede boyanan değil boyayan, etkilenen değil etkileyen, herkesin arkasına giden değil, arkasından gidilen kemâlât sâhibi bir zât olmuş olur; ki işte bu Allâhu Teâlâ’nın âyette “sıbgatullah” dediği boyasıdır. Onu hiçbir şey etkileyemez, Hakk’tan gayrısı onu değiştiremez.

Dipnotlar

1 Bakara 2/, Âl-i İmran3/, Fâtır 35/27, Zümer 39/60, Nahl 16/58, Zuhruf 43/

2 En’âm 6/99

3 el- Bakara, 2/ 35, el-Murselât, 77/

4 Fâtır 35/

5 Tâhâ

6 Beşir Çelik Kur’an’da Zikri Geçen Renkler ve Renklerle Verilen Mesajlar, Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 1, Haziran , s.

7 Tirmizî, t.y., s.

8 Ebû Dâvûd, , s.

9 Buhârî, , s.

10 Tuba Hacer Korkmaz, Renk ve Fıkhî Hükümlere Tesiri, IV. Türkiye Lisansüstü Çalışmaları Kongresi - Bildiriler Kitabı IV, İstanbul , s

11 Şihabeddin Suhreverdî, Avârifü’l-Meârif, Çev: Dilaver Selvi, PDF, s

12 Bkz. Diyanet İslam ansiklopedisi, Atvar-ı Seb’a, Letâif-i Hamse.

13 Şefik Can, Mesnevi Şerhi, PDF, s

14 Şefik Can, Mesnevi Şerhi, PDF, s

15 Şefik Can, Mesnevi Şerhi, PDF, s

16 Ethem Cebecioğlu,”Bi-Reng”, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Anka Yayınevi, İstanbul

17 Şefik Can, Mesnevi Şerhi, PDF, s

18 Şefik Can, Mesnevi Şerhi, PDF, s

19 Şefik Can, Mesnevi Şerhi, PDF, s

20 funduszeue.info?id=

Abone Ol

En son haberleri doğrudan gelen kutunuza alın. Asla spam yapmayız!

RENKLERİN ULVÎ MESAJLARI

Renksizlikten gelen renk aleminden gelen mesajlar nedir?
Renkler nasıl oluşur?
Yaratılışın temel renkleri ve mesajları nedir?

3 temel renk olan Mavi, Kırmızı, Sarı’dan gelen sırlar nedir?
Bu 3 renkten oluşan diğer renklerden gelen sırlar nedir?
Işığın yapısından gelen renkler, yaşamda ne sırlar sunar?

Renklerde nasıl sırlar vardır?
Renklerle Allah ne mesajlar iletir?
Renkler nasıl oluşur?
Ana renkler nedir, nasıl mesajlar sunar?
Ana renklerden oluşan renkler nedir, nasıl mesajlar sunar?

Her varlığın ve her insanın renk dalgalanmaları nasıl mesajlar sunar?
Her insanın renk dalga boyları, dereceleri farklı mıdır?

Olumlu ya da olumsuz düşünceler, söylemler, eylemler atomlarımızdan farklı renk dalgalanmaları yapar mı?

İnsanların karakterleri, huyları, olumlu ya da olumsuz yaptıkları, onların vücudlarından yayılan renk dalgalanmaları mesajlarında gizli midir?

Allah&#;ın rengi &#;sıbgata Allâh&#; sırrı nedir?
Bakara Sûresi &#;sıbgata Allâh sıbgata&#;

Muhammed&#;in rengi &#;nûrun alâ nûr&#; sırrı nedir?

Beyaz neden beyaz görünür ve mesajı nedir?
Siyah neden siyah görünür ve mesajı nedir?

3 temel renk olan &#;Mavi, Kırmızı, Sarı&#; hangi boyutun rengidir.

Mavi: Âmâ- mânâ- mânevi, hiçlik boyutunun rengidir.
Atomdaki nört-nötron boyutunun sır rengidir.
Cümle sırların merkez rengidir.

Kırmızı: Âmâ boyutundan gelen, Nûr boyutunun rengidir.
Atomdaki proton boyutunun sır rengidir.
Muhammed mâkâmının sır rengidir.

Sarı:Varlık boyutunun tecelli ettiği boyutu olan, &#;Nefs&#; boyutunun rengidir.
Atomdaki elektron boyutunun sır rengidir.
Elektron boyutundan gelen renk, varlığın doğuşundan ölüm sürecine; yaşlanması, sararıp solması, yani eksilmekte olan varlık boyutunu remzeder.

Renk; ışığın içindeki seslerden oluşur.
Güneş ışığının rengi beyazdır, yani bir renk değil, bütün renklerin birleşimidir.
Renkler ışığın nesnelere teması ile açığa çıkar.
Her renk bir sır taşır.
Her varlık rengiyle bir karakter sergiler.

Kişilerin karakterleri; bir rengin dalgalanması ya da bir kaç çeşit rengin dalgalanmasıyla ve bunların birleşimi ile kendini gösterir.

Kişilerin huy ve karakterleri, bedenlerinde farklı renklerin etkisi altında olduğunu gösterir ve bedenlerden o yapıya göre renkler dalgalanır.
Kişilerin bedenlerinde olan, bir rengin ya da farklı renk kombinasyonları; kişilerin zekaları, duygusallığı, öfkesi, merhameti, zalimliği gibi bir çok duygu, düşünce ve hallerin işaretidir.

Her türlü duygu, düşünce, eylem, gibi durumlarda bedenlerde farklı renk dalgalanmaları oluşur.

Doğanın 3 temel rengi vardır: Mavi, Kırmızı ve Sarı

Mavi ve sarının birleşiminden &#;Yeşil&#; oluşur.

Kırmızı ve mavinin birleşiminden &#;Mor&#; oluşur.

Kırmızı ve sarının birleşiminden &#;Turuncu&#; oluşur.

Yeşil; Hayy sıfatının remzidir, yaşamı, doğuşu, filizlenmeyi, yeşermek, tecelliyi remzeder.
Gönlünde Hakk ilminin irfaniyeti yeşerenlerin, yaşı başlamıştır, doğuşu başlamıştır&#;
Varlığın tohum boyutundan ağaç boyutuna yürüyüşü, yeşil renk sırrıdır.
Gönlünde yeşil renk dalgalanması olanlar, varlığın varoluşumu nu merak ederler ve bu dalgalanma kişiyi ilm-i irfan yoluna götürür.

Mor; Ulvî alemin, nûr alemine açılımının rengidir.
Bu renk kişide, ulvî boyutun kendini hissettirmesidir, nûra dönüşerek, rûhun üfleniş sırrını açar.

Turuncu; Rûhun varlığa dönüşümü sırrıdır.
Varlık; aşkla, istekle, heyecanla, sevgiyle, ilimle, oluşur.
Enerji akışının varlığa dönüşme boyutudur.

Siyah renk, üç ana renk karışımıdır: kırmızı, sarı ve mavi.
Siyah &#;Leyl&#; sırrıdır.
Mecnun makamının boyutu olan &#;Leyl makamı&#; sırrıdır.
İsrâ Sûresi &#;Leyli tehecced&#;
Nûrun, varlığı, kendi görünmeyen boyutu olan, Leyl boyutunda yani karanlık boyutunda görünmez eylemesidir.

Işığı yansıtmak yerine emen pigmentler siyah gözükür

Beyaz diye ana renk yoktur, lakin beyaz renk, bütün renklerin birleşimidir.

Beyaz renk; birliği, bütünlüğü, temizliği, saflığı remzeder.
Her varlık bizzat Hakk&#;ın vechîdir.

Kur’an’da renk kelimesi, &#;levn&#;, çoğulu &#;elvan&#; şeklindedir.

Güneş ışığı farklı dalga boylarındaki ışık ışınlarını içerir.

Cisimlere gelen ışık ya cisim tarafından emilir, ya yansıtılır ya da geçirilir&#;

Cisimdeki elektronlar ışığın bir kısmını emer bir kısmını yansıtırsa, yansıttığı ışığın renginde görünür&#;

Cisimdeki elektronlar, ışık ışınlarının tamamını yansıtıyorsa &#;Beyaz&#; görünür.

Cisimdeki elektronlar, ışık ışınlarının tamamını içine çekiyorsa &#;Siyah&#; görünür.

Cisimlerdeki elektronların yutamadığı renk bize o cismin rengi olarak görünür.

Sarı portakalın sarı görünmesi; portakaldaki elektronlar, ışıktaki sarı ışığı emmez, geride bırakır, diğer renkleri emer.
Geride bırakılan sarı renk, kabukta birikir ve portakal sarı görünür.
Bu diğer meyve sebzelerde ve diğer varlıkta da böyledir.

Doğadaki cisimlerin renginin farklı görünmesinin ışık ile ilişkisi böyledir…

Nûr; Allah&#;a ait olan, içinde tüm sıfatları taşıyan ışığın geldiği yerin adıdır&#;

Eğer bir kişi Allah&#;a ait olan tüm sıfatları kendine nisbet etmezse gönlü bembeyaz, tertemiz olur olur&#;
Ve Nûr enerjisi o gönülden tecelli eder.

Bir kişinin gönlünde Allah aşkı tecelli ederse, o gönül kendine nisbet ettiği tüm şeylerin Allah&#;a ait olduğunu idrak eder ve gerçek sahibine teslim eder.

Nasıl ki bir cisimdeki elektronlar, ışık ışınlarının tamamını yansıttığında &#;Beyaz&#; görünüyorsa, yani cisim ışıktaki tüm ışınları emmeyip kendine nisbet etmiyorsa bembeyaz görünür&#;

Bir kişi, nûrun Allah&#;a ait olduğunu idrak ettiğinde gönlü bembeyaz, tertemiz olur.
İşte o gönül Muhammedî şuura ulaşmıştır.

Nûr boyutunda, Allah&#;a ait tüm sıfatlar vardır.
Bu sıfatlar asla kişinin kendine ait değildir. Sahibine aittir.
Târık Sûresi:
1- Ulvî Âlem ve ondan yansıyan nura.
2- İdrak ettin mi o güçlü nurun ne olduğunu?
3- Sonsuzluğa akıp giden içinde hayat taşıyan o ışığı.

Bakara Sûresi &#;Sıbgata Allâh&#;
Sıbgat: Boya, renk, beyaz renk, nakış, kuvvet, şekil, sistem, koku.
Allah&#;ın renk sırrıdır.
Allah sırlarını renklerle verir.

Fâtır Sûresi &#;.&#;Muhtelif elvanu&#;&#;&#;.; Çeşitli renkler, farklı farklı görünüşler.
Varlığın yaratılış sırları ve özellikleri renklerde gizlidir.

Tâ-Hâ Sûresi &#;.&#;Tahruc beydae&#;&#; Tertemiz ortaya çıkar, bembeyaz ortaya çıkar&#;..

Zümer Sûresi &#;.&#;zeran muhtelifen elvân&#; &#;&#;çeşit çeşit renk renk bitkiler.

Nahl Sûresi &#;muhtelife elvân&#;
&#;Sizlerin çoğalmasında, yeryüzünün çeşit çeşit renkler içinde oluşunda, işte bunların içinde, varlığın yaratılışını düşünüp, ulaştığı hakikatlerle bakmak isteyen kimseler için, elbette ayetler vardır.&#;

Nahl Sûresi &#; &#;Muhtelifun elvan&#;&#;
&#; çeşit çeşit renklerdeki çiçeklerden içtiğini karnından çıkarmasını&#;

Bal rengi: Arılar renk renk çiçeklerden nektar alıp, bunlar arıdan bal olarak açığa çıkar.
Hakk yolunun yolcusu olan gönül, bal rengini yansıtır.

Allah tüm sırlarını ışıktan gelen renklerle sunar.

Rûh rengi; 3 temel renk olan &#;Mavi, Kırmızı, Sarı&#; renklerini taşır.
Yaratan, yaratılış sırrı burada gizlidir.

Yaratılan varlığın tüm sırları diğer renklerde gizlidir.
Ki bunlar; beşeri özellikler, karakterler, huylar vs hepsi burada gizlidir.

Çok yakında, kişilerden gelen renk dalgalanmaları, keşfedilecek olan cihazlara yansıtılarak, kişilerin;
Duyguları,
Düşünceleri,
İçsel niyetleri,
Olumlu ya da olumsuz yaptıkları,
Samimi olup olmadığı,
Yaptığı zalimlikler,
Korkuları, travmaları, gizli hastalıkları, gelecekte açığa çıkacak olan hastalıkları,
&#;&#;.
&#;&#;
&#;&#;.
Tespit edilecektir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası