16. yüzyılda ön plana çıkan tiyatro yazarları / (DOC) Dünya ve Türk Tiyatrosu Tarihçesi | Ahmet Asci - funduszeue.info

16. Yüzyılda Ön Plana Çıkan Tiyatro Yazarları

16. yüzyılda ön plana çıkan tiyatro yazarları

Konular

Alm. Theater, Fr. Théatre, İng. Theatre. Bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların temsil etmesi maksadıyla yazılmış edebî eser. Yunanca ?theatron?dan doğmuştur. Eskiden temsil verilen yer mânâsına gelirken, daha sonra temsil edilen eser olarak da kullanılmıştır. Temsil yeri ve eser, tiyatronun edebiyât ögesidir. Bu edebiyât ögesi yanında tiyatro kavramı içine oyunculuk, sahne düzeni, ışıklandırma, dekor, kostüm, müzik, dans gibi unsurları da katmak gerekir. Türkçede tiyatro yerine temâşa eseri, seyirlik oyun terimleri de kullanılmıştır.

Tiyatronun diğer edebî eserlerden en önemli farkı; diğer edebî eserler okumak ve dinlemek için yazılmışken, bunun sahnede seyirci önünde oynanmasıdır. Roman ve hikâye mücerrettir. Değer ölçülerini, okuyanın sübjektif kanâat ve anlayışlarından alır. Onların yanında tiyatro müşahhastır. Göze görünür bir karaktere sâhip olması, canlı olarak meydana geliş niteliğiyle toplum psikolojisine hitâb eder. Kendisi de seyircinin kollektif vicdanından güç alır.

Bir tiyatro eserinde eseri yazan kişi veya kişilere ?müellif?, yazılı bir metin veya dile getirilmesi oyunculara bırakılmış tasarıya ?eser?, oyunu sahnede canlandıran kişilere ?oyuncu? denilir ve bu üç varlık muhakkak bulunur. Ayrıca eserin sahnelenmesinde vazîfe alan yönetici, dekoratör, ışıkçı, suflör gibi diğer yardımcı elemanlar da vardır.

Bir tiyatro eserinde; konu, kişiler, çevre, zaman, üslûp, amaç gibi altı unsur vardır. Tiyatroda sosyal hayâtın ve insan karakterlerinin tahlil ve tenkitleri yapılır. Tiyatroda en önemli hususlardan biri dildir. Fazla ağır olmaması, konuşma diline benzemesi istenir. Böylece ince fikirlerin ve esprilerin seyirci tarafından kolayca kavranması sağlanmış olur.

Tiyatronun gelişmesi:

Taştan yapılan ilk tiyatro binâları M.Ö. 4. yüzyılda görüldü. Yunan tiyatrosu bir tapınaktaydı. Ortaçağ ve yüzyıl batı dünyâsının kiliselerinde, âyin yapmak, İncil'deki hikâyeleri oynamak için tahtadan sahneler düzenlenirdi.

Tiyatro, batıl inançlardan doğmuştur. Aristoteles, tiyatroyu insan hareketlerinin bir taklidi, temsili sayar. İnsanlar belli zamanlarda yaptıkları törenlerde, tapındıkları tanrıları, ilâhları temsil etmek için maske kullandılar. Avrupa'da M.Ö. bin yıl önceden kalma mağara resimlerinde el ve yüzlerine hayvan postu geçirmiş, hareket hâlinde insanlar görülmektedir. Bunlar ilk tiyatro örnekleri sayılabilir. Şamanist törenlerde, şaman, bir ilâhın temsilcisidir. M.Ö. 6. yüzyılda, eski Yunan'da, şarap tanrısı Dionysos için düzenlenen törenlerde, şenliklerde bir koro dithyrambos şarkıları söyler, maskeli kişiler sahnede oynardı. Böylece bâzı değişikliklerle Avrupa tiyatrosunun temeli atılmış oldu. Dionysos cümbüşlerinde sergilenen azgın ve utanç verici sahneler trajedi (tragedya) adını aldı. Trajedilerde kader, ahlâk, töre anlayışı daha sonraları da eski Yunan felsefe ve kültürüne göre anlatıldı. M.Ö. 5. yüzyıldan îtibâren ortaya çıkan komedilerse Dionysos törenlerine trajedilerden daha çok bağlıdır. Yunanca komos (eğlence, şenlik) kelimesinden türeyen komedide soytarılık, hokkabazlık, ahlâksızca münâsebetler, bahar âyinleri, Atinalıların erotik yaşayışları oldukça geniş yer tutar. Öyle ki , kişilik bir şehir halkının, kitle hâlinde bu şenliklere katıldığı görülmüştür. Her yıl Almanya ve Brezilya gibi ülkelerde düzenlenen faşing ve karnaval eğlenceleri bu çeşitten tiyatro geleneğinin günümüzdeki görüntüsüdür.

İtalya'ya tiyatro, Roma döneminde Yunanlılardan sıçramıştır (M.Ö. 3. yüzyıl). Yunan tiyatrosunun bir taklidi olan İtalya tiyatrosunda şehir halkının kitle hâlinde katılma oranı Yunanistan'dan daha da fazladır. Trajedinin yıkıntıları arasından doğan Pandomima (pantomim: müzikli, danslı, sözsüz oyun) Roma'da gelişmiş bir seyirlik türüdür.

Ortaçağda Hıristiyanlık, kendi inancının tiyatrosunu kurdu. Akrobatlar, soytarılar yapılan şenliklerde ve sarayda halkın ilgisini çekmesine rağmen, kilise ve manastırlarda kendi oyunlarını sergiledi ( yüzyıllar). yüzyıllardaysa profesyonel topluluklar sahnede görüldü.

Rönesans tiyatrosu ( yüzyıl) İtalya'da başladı, İngiltere'de önem kazandı. İtalya, reform hareketi dışında kaldığından kilise tiyatrosu (âyin oyunu)nu devam ettirdi. Avrupa'da yüzyıl sonlarında düşünce, ahlâk ve inanç çatışmaları yeni boyutlar kazandı. İngiltere'de toplumun her kesimine seslenen Shakespeare'nin oyunlarını zenginler destekledi (). Fransa'da tiyatro topluluklarının yaygınlaşması yüzyıla rastlar. Corneille ve Racine konularını Yunan-Roma mitolojilerinden alır. Moliere, halk tiplerini seçer ve modern komedinin kurucusu olur.

On sekizinci yüzyıl Avrupa tiyatrosu, orta sınıfa seslenir. Ahlâkî anlayışla rönesans öncesinin kilise tiyatrosunu andırır. Âile konuları ve hissîlik ön plâna çıkar. Klâsik trajedi, daha çok operada görülür. Komediler, bu yüzyılın en tutulan türü olur.

On dokuzuncu yüzyıl romantizmi tiyatroyu değil de şiiri etkiledi. Ancak Almanya'da romantik tiyatro hayli iddialıydı. Schiller, Goethe ve Wagner Almanya'da; Hugo ve Alfred de Musset Fransa'da; Strindberg İsveç'te; Ibsen Norveç'te; Çehov ve Maksim Gorki Rusya'da; G. Bernard Shaw İrlanda'da sivrilen isimlerdir.

Yüzyılın sonlarında, ciddî tiyatro eğilimleri görüldü: ?Gerçekçilik?ten, ?simgecilik, izlenimcilik, doğalcılık, gelecekçilik ve dışavurumculuk? gibi modernist akımlara geçildi. Bu tür oyunlar kolayca seyirci çekemedi. Bu yüzden ?bağımsız tiyatro? adıyla ?bağımsız, hür, tenkidî, karamsar? vs. kavramları yüklenen hareketler başladı.

Günümüz tiyatrosu:

Günümüz dünyâ tiyatrolarında ?gerçekçilik? akımı ve sahne düzeniyle oyunculukta Rus Stanislavski'nin ?tabiîci? anlayışı devam etmektedir. Ancak, karşı akımlar bu ?gerçekçi, sâhici dekor ögeleri? yerine tecrübî tiyatroyu uygulamaya koymuşlardır (İsveçli tasarımcı Adolphe Appia, İngiliz yönetmen Gordon Craig).

Tecrübî tiyatroda; yalın-basit bir sahnede, dramatik sahneler jestlerde toplandı ve çok özel bir ışıklandırma yöntemi kullanıldı. Artık tiyatro ve oyunculuk, tamâmen sembolik bir düzenden ibâretti: Buna?soyutlamaya dayalı(mücerret, abstre) dışavurum anlatımı? dendi. Craig'in tâkipçisi ?gerçekçi? Rus Meyerhold ise oyuncuyu kişiliksiz, süper-kukla (biyomekanik oyuncu) durumuna soktu. Aynı ?gelecekçilik? akımı İtalya'da da etkili oldu. Makinayı ve mekaniği bir inanç hâline getiren ?İtalyan gerçekçileri? seyirciyle oyun arasındaki gizli duvarı yıkmaya yönelik, kışkırtıcı oyunlar sergilediler.

Modern tiyatro, Almanya'da ?dışavurumculuk? biçiminde ve aşağı yukarı aynı anlayıştadır. Yine rûhî gerilimler ve iç çatışmalar sahnede yer alır (Ernst Toller; Makina Kırıcıları, ). Yahûdî asıllı, Alman oyun yazarı Bertholt Brechth () siyâsî ve marksist anlayışını epik tiyatro türüyle ortaya koyar. Epik tiyatroda oyuncu, belli bir bildiriyle ortaya çıkar. Dekor, seyirciyi uyaracak biçimdedir. Oyuncuyla-seyirci arasındaki tartışma ortamı dâimâ canlı tutulur. Seyirci, mizah yoluyla düşünmeye yöneltilir. Bu tür tiyatronun Türkiye'deki ilk tatbikçileri 'lı yıllarda eserlerini veren Haldun Taner ile Vasıf Öngören'dir. Haldun Taner'in Keşanlı Ali Destanı, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı; Vasıf Öngören'in Asiye Nasıl Kurtulur, Oyun Nasıl Oynanmalı eserleri epik tiyatroya âit oyunlardır. (Bkz. Haldun Taner)

Modern tiyatroda duygu yanılmasına, edebî anlatıma bir tepki olarak ?belgesel tiyatro? veya ?olgu tiyatrosu? doğmuştur. Bu tiyatroda anlatılan vak'a, fazla değiştirilmeden, belgelerle ortaya konulur.

Çağdaş tiyatroda bir diğer gelişme de uyumsuzluk tiyatrosu'nun ortaya çıkışıdır. Bu tiyatro karamsarlık, kadere karşı geliş, şaşkınlık gibi ve endişeler içinde kıvranan insanoğlunun hakikî inançtan uzak ruh hallerinin sahnelere yansımış şeklidir. Bâzı Avrupalı ve Amerikalı oyun yazarları, insanın durumunun saçma ve gâyesinin boş olduğu inancını savunurken, tam bir inançsızlığın da savunucusudurlar. Hiçbir hedef gözetmezler; hayâtı boş görürler; şaşkın ve endişelidirler. Bu sebeplerden dolayı ?uyumsuzluk tiyatrosu?nun diğer adı ?saçma, abesle uğraşma, olmayacak işler? mânâsında ifâdesini bulan absürd tiyatro'dur. Samuel Beckett (, İrlandalı), Eugéne Ionesco (Fransız), Arthur Adamov (, Rus), Harold Pinter (İngiliz) bu karamsar türün birkaç yazarıdır. Uyumsuzluk tiyatrosunda dil bozuk, tekrarlı ve ilgisiz konuşmalar, felsefî endişeler çoktur. Gerçeküstücü (sürrealist), varoluşçu (egzistinsiyalist), dışavurumcu (ekspresyonist) akımların ve Franz Kafka ()nın etkisi açıkça görülür.

?Tecrübî tiyatro?da 'lardan sonra gelişen bir hareket de seyircinin oyuna katılmasıdır. Polonyalı yönetmen Jerzy Grotowski bu fikriyle Avrupa ve ABD'deki toplulukları etkiledi.

Türk tiyatrosu:

Bir seyirlik geleneği içinde gelişen Türk tiyatrosunda doğu-batı kültür ve medeniyetlerinin etkisi çoktur.

Temâşâ oyunları, Türklerin atalarının kültüründe yer alırdı. Şaman törenlerinde maske kullanma, hayvan taklitleri yapma ve dans etme ögeleri bulunurdu. Türkler Anadolu'ya gelirken temâşâ geleneklerini de getirmişlerdir. İslâmiyet öncesiyle sonrasının motifleri birleşerek Anadolu'da yeni bir seyirlik geleneği doğdu. Bunlar daha çok şehir hayâtında görülen meddah, Karagöz, ortaoyunu, kukla gibi oyunlardır.

Meddahlık daha ziyâde yüzyıla damgasını vurmuştur. Karagöz ve ortaoyunu halk tiyatrosunun en gelişmiş iki oyunudur. ?Karagöz ve Hacivat? adıyla bilinen ?gölge oyunu?nun bu iki tipi yüzyılın başlarında ?Kavuklu ve Pişekâr? adıyla ortaoyunun da tipleri olmuştur. Ortaoyunu adına kayıtlarda ilk defâ 'te rastlanır. Bu oyun Karagöz, kukla ve meddah oyunlarının bir karışımıdır. ?Yeni dünyâ, meydan oyunu, kol oyunu, taklid oyunu? adlarıyla anılır. 19 ve yüzyıl başlarında doruk noktaya çıkan ortaoyunu, Tanzimâtla gelen batı tiyatrosuna boyun eğdi, Cumhûriyetten sonra ise silinme noktasına geldi. Kukla geleneğiyse doğu kültürünün en eski türüdür.

Gelenekçi (an'anevî) Türk tiyatrosu yazılı bir metne, kurulu bir sahne düzenine dayanmaz. İçe doğduğu gibi konuşulur. Taklid ve söz oyunlarına dayanır. Temel ögesi güldürüdür. Bu sebeplerden dolayı oyuncuları tip seviyesinde olup, karakter özelliği taşımaz.

yüzyılın ortalarında Avrupalı opera ve tiyatro toplulukları İstanbul'a gelmeye başlar. Bu arada bir protokol gereği ve kültür alış verişi olarak yabancı elçiliklerde verilen temsillere hükümet temsilcileri de katılır. Hattâ sarayda da aynı maksatlarla temsiller verilir. Protokol için olsun, kültür alış verişi için olsun devletler arasında bu çeşit münâsebetler sık sık görülmüştür. Çeşitli ülkelere giden Türk devlet adamları da ?mehter gösterileri? yaptırmışlardır.

Batı tiyatrosunun Türk kültürüne tam anlamıyla geçmesi Tanzimâtla olmuştur. 'da, Tanzimât Fermânının yayınlandığı yıl, İstanbul'da dört tiyatro binâsı yapıldı. Yazılı metne dayalı ilk dram türü oyunlar yazılmaya, tercümeler yapılmaya başlandı. Oyunların düzenli olarak sergileneceği sahneli yeni tiyatro binâları kuruldu. An'anevî Türk tiyatrosundaysa bu döneme kadar düzenli ve kazanç gâyeli sergileme olmayıp düğün, sünnet, bayram gibi günlerde seyirlik oyunları bir toplum (cemiyet) hâdisesi olarak yer almıştı.

Türk tiyatrosunun dönemi: Tanzimâttan Cumhûriyete kadar süren bu dönemin en önemli tiyatro özelliği, ?seyircinin tiyatroya alıştırılması? meselesidir. Bu işin öncülüğünü Güllü Agop () isimli bir Ermeni üstlendi. 'de kurduğu Osmanlı Tiyatrosunda oynanacak Türkçe oyunlar, yetiştireceği oyuncular ve açacağı başkaca tiyatrolar için gerekli desteğiyse, mevki ve makamına sıkı sıkıya bağlı olan Sadrâzam Âlî Paşadan alıyordu. Böylece; 15 yıl boyunca Türk insanını tiyatroya alıştıran Güllü Agop, bu arada Namık Kemal'in, Ahmed Midhat Efendinin, Abdülhak Hâmid'in, Recâizâde Mahmûd Ekrem'in Türkçe eserlerini, Ahmed Vefik Paşanın Moliere çevirilerini, özellikle Fransız melodram, vodvil, kanto ve operet gibi oyunlarını sahneledi. Ayrıca, topluluğundaki Ermeni oyuncular yanında, Müslüman-Türk oyuncularının da yetiştiricisi oldu.

Batılı Türk tiyatrosunun kurum hâline getirilmesinde ve Türkçe oyunlar sergilenmesinde diğer Ermeni sanatçılardan Mardiros Mınakyan ve Ahmed Vefik Paşanın çevirilerini sahneye uygulayan Tomas Fasulyeciyan'ın isimlerini de saymak gerekir.

Bu dönemde, batılı ve an'anevî tiyatronun konu ve tiplerinin birleştirilmesiyle ortaya çıkan tulûat tiyatrosu bir bakıma metne dayanmayan ortaoyununun sahneye çıkarılmasıdır. 'te ortaya çıkan bu türün kurucusu Kavuklu Hamdi'dir. Tulûat tiyatrosunun özelliği, oyundan önce şarkı söyleyip, dans eden bir kadının kanto gösterisi yapmasıdır. Artık Tanzimâtla birlikte her sahada batılı akımların tesirinde kalan Türk hayâtı, bu defâ da, Ramazan aylarında ?Direklerarası gösterileri?nin hücumuna uğradı. Şehzâdebaşı semtinde tulûat ve kanto gösterileri birbirinin ayrılmaz iki ögesiydi. Devlet desteğiyle, Türk oyuncularının yetiştirilmesi için, 'te, bugünkü İstanbul Şehir Tiyatrosunun ilk şekli olan Dârülbedâyi kuruldu. 'de Türk-Müslüman kadın sanatçısı Afife Jale, ilk defâ sahneye çıkarıldı. (Bkz. Dârülbedâyi)

Batı modeli Türk tiyatro yazarları ilk örneklerini Victor Hugo'yu, Shakespeare'i, Molier'i, yabancı melodramları taklit ederek yazmışlardır. Dram türünde ilk Türk oyunu Şinasi'nin Şâir Evlenmesi'dir (). Bunu romantik oyunlar tâkip eder: Namık Kemal'in Vatan Yâhut Silistre'si () gibi. Bu dönemden günümüze Ahmed Vefik Paşanın Moliére'den adapte (yerli hayâta benzeterek yazdığı eser)leriyle Musâhibzâde Celâl'in eserleri gelmiştir. Oyun yazarlığını Cumhûriyet döneminde de sürdüren Musâhibzâde Celâl, eserlerinde Osmanlı imparatorluğunun (bilhassa yüzyıl) kurumları ve inançlarıyla alay etmiş, yönetim bozukluğunu ve din sömürücülüğünü malzeme olarak kullanarak, bunları temelden bozuk göstermiş; böylece, bizzat kendisi (batının töre komedisi geleneğine bağlı) taşlama, yergi ve komedi unsurlarını kullanarak seyirci üzerinde duygu sömürüsünde bulunmuştur (Fermanlı Deli hazretleri, Aynaroz Kadısı gibi) (Bkz. Musâhibzâde Celâl). Aynı duygu sömürüsü Tanzimâtın ilk tiyatro eseri olan Şâir Evlenmesi'nde de mevcuttur.

'ten sonraki dönem:

Cumhûriyet döneminde de Türk tiyatrosunun kurumlaşma ve oyun yazarlığı bakımından batı taklitçiliği devam etti. Çağdaş tiyatronun temelini, 'de Dârülbedâyi (İstanbul Şehir Tiyatroları)nin sinema ve tiyatro sanatçısı Muhsin Ertuğrul attı. Ankara'da 'de Tatbikat Sahnesi, 'da Devlet Tiyatroları kuruldu. 'ten îtibâren Devlet Tiyatroları, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı bir Genel Müdürlük oldu. 'larda özel tiyatroların sayısında artış görüldü: Kent Oyuncuları, Ankara Sanat Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu bunların birkaçıdır. Ortaoyunu ve tulûat tiyatrosunun oyunculuk tarzını bâzı özel tiyatrolar devam ettirdi. 'lerde krize giren özel tiyatroların çoğu kapandı. 'den sonra yeniden bir canlılık görüldü.

Cumhûriyet döneminin ilk yarısında, batı modeli tiyatro oyun yazarları arasında Reşat Nuri Güntekin'i (Yaprak Dökümü, ), Necip Fazıl Kısakürek'i (Bir Adam Yaratmak, ; Reis Bey, ), Ahmed Kudsi Tecer'i (Köşebaşı, ), Cevad Fehmi Başkut'u (Paydos, ; Buzlar Çözülmeden, ) sayabiliriz. İkinci yarı sanatkârları daha ziyâde sonrasının çok partili döneminin siyâsî-sosyal çalkantılarını işlediler. Haldun Taner, epik tiyatro etkisinde kalarak yazdığı oyunlarının yanısıra, an'anevî Türk tiyatrosunun özelliklerini yansıtan, politik ağırlıklı kabare tiyatrosunun da kurucusudur.

sonrası Türk tiyatrosunda işçi, köylü, gecekondu, âile vb. kesimlerin yaşayışları konu alındı. Osmanlı târihinden ve mahallî hayattan örnekler sergilendi. Turan Oflazoğlu, Güngör Dilmen, Orhan Asena bu yönde eserler verdiler.

'li yılların yerli-yabancı tiyatro sahnelerinde siyâsî ve belgesel nitelikli oyunlar hâkimdir. 'lerdeyse oyun yazarlığı durgun bir dönem geçirdi. Son dönemlerin belli başlı oyun yazarları arasına Necati Cumalı, Turgut Özakman, Receb Bilginer, Dinçer Sümer dâhil edilebilir.

Tiyatro çeşitleri:

Tiyatro eserleri müziksiz (trajedi, komedi, dram) ve müzikli (opera, operet, komedi müzikal, bale, revü, skeç) olmak üzere iki grupta toplanır.

Trajedi: Kişilere korku, heyecan ve acındırma telkinleriyle ibret vermek maksadı güden en eski tiyatro çeşididir. Nazım hâlinde yazılması ve değişmez kâidelere bağlı olması sebebiyle öbür tiyatro çeşitlerinden kolayca ayrılır.

Trajediler genelde beş perdelik oyunlardır. Eski Yunan'da, çok oynanan bu eserler 3 veya 6 perdelik de olabilirdi. O zamanki tiyatrolarda dekor bulunmaz, ancak sahnenin bir köşesinde olayların sebep ve sonuçlarını anlatan bir koro yer alırdı. Konusu çok defâ eski Grek'te aristokrat sınıfın yaşayışı ve Yunan mitolojisinden seçilmiştir. Bâzı Fransız şâirleri bunların yanısıra Lâtin, İspanyol ve Osmanlı târihlerinden konular alarak, bunları kendi düşünce ve anlayışlarına göre işlemişlerdir.

Kahramanlar; kral, kraliçe, prenses, eski Yunan'ın tanrı ve yarı tanrıları gibi en üst tabaka kişilerden seçilmiştir. Orta tabaka ve basit halk adamlarına rastlanmaz. Kahramanları arasında geçen olaylar insanların rûhî zayıflıklarını, ihtirâslarını, irâdeye bağlı yüce davranışlarla çarpıştırır.

Trajedilerde; olay, zaman ve çevrede birlik demek olan ?üç birlik kuralı? benimsenmiştir. Trajedilerde iç içe girmiş karışık vak'alar bulunmaz. Ayrıntıya girmeden tek bir olay gösterilir. Olayın ön ve son tarafları, sebepleri ve sonuçları gerektikçe koronun ağzından halka duyurulur. Buna ?olay birliği? denir. Trajedi olayının bir günde (24 saatte) olup bitmiş gibi gösterilmesine ?zaman birliği?, tek bir şehrin belli bir köşesinde başlayan olayın yine orada bitmesine de ?çevre (mekan) birliği? denir.

Trajedilerde parlak nutukları andıran yüksek ve asil bir üslup kullanılır. Kaba, çirkin, bayağı ve hattâ alelâde sözler bulunmaz. Trajedi şâirleri mısralarının derin mânâlı ve hikmet dolu olmasına önem vermişlerdir.

Trajedilerde kadere, ahlâk, töre ve geleneklere üstün bir değer verilmiştir. Fakat bunlar eski Yunan felsefe ve kültürünün benimsediği şekilde anlatılmıştır. Trajedi eserleri yaşadıkları çağın ve toplumun ahlâk ve törelerine zıt gidenlerle alın yazılarına meydan okumak cür'etini gösterenlerin çektikleri büyük acıları ve başkalarına çektirdikleri sıkıntıları konu almıştır. Bu bakımdan sonu mutlaka bir ölümle biter. Bu özellikleri dolayısıyla trajedinin maksadının ?insânî ıstırapların ifâde edilerek seyircilerin rûhunda korku ve merhamet uyandırılması? olduğu kabul edilmektedir.

Komedi: Kişilerin, olay ve âdetlerin gülünç, eğlendirici, yönlerini göstermek sûretiyle ibret vermeyi ve hoşça vakit geçirtmeyi gâye edinen tiyatro çeşididir.

Dalkavukluk, korkaklık, cimrilik, dalgınlık, kibirlilik, ukalâlık gibi insanlar için birer kusur olan huy ve alışkanlıklar dev aynasında büyütülerek ve abartılarak seyirciyi güldürecek tarzda sahneye konulur. Bu kusurlar derece derece pekçok insanda bulunduğundan bir bakıma seyirciyi kendi kendine güldürmüş olur. Böylece seyirciye ince bir ders vermek istenir.

Komedilerde de konu-çevre-zaman birliği (üç birlik kuralı) benimsenmiştir. Konuları günlük hayattan alınan komedilerde kahramanlar rastgele kişilerdir. Çevre belli bir yerdir. Bilhassa Yunan komedyalarında kaba, bayağı ve çirkin ifâdeler kullanılmıştır. Trajedilerin aksine kaba şakalar, kelime oyunları, bayağılaştırıcı îmâlar önemli yer tutmuştur. Molier'in komedileri üslûp bakımından daha derli topludur.

Her zaman ve her yerde rastlanan insan kusurlarını belli tiplerde göstererek gülünç eden komedilere ?karakter komedisi? belli bir toplumu veya bütün insanlığı alarak bozuk ve aksak yanlarını hicveden komedilere ?töre komedisi?, edebî hicvin sahneye uygulanmış şekline ?yergi komedisi?, bir derinliği olmayan, sırf güldürmek için yazılan komedilere de ?entrika komedisi? denir.

Dram: Trajediyle komediyi biraraya getiren tiyatro çeşididir. Modern tiyatronun sürekli olarak aristokrat zümrenin yaşayışının veya sâdece hayâtın gülünç taraflarının sahneye konmasını yeterli bulmayarak hayâtı birçok tarafıyla temsil etme arzusundan doğmuştur.

Dram, nesir ve nazım hâlinde yazılabildiği gibi, üç perdeden beş perdeye kadar olabilir. Üç birlik kuralını tamâmen reddeder. Beşerî temalardan çok toplumcu ve millî konuları işler. En kanlı ve çirkin vak'aları seyirciye göstermekten çekinmez.

Konularını hayâtın acıklı veya gülünç, çirkin veya güzel hemen her olayından alabilen dramda kader, ümit, neş'e, şüphe, tasa, fâcia ve komik davranışlar birarada bulunabilir. Kahramanları arasında her tabakadan halkın yanısıra üst tabaka kişileri de bulunur. Her türlü mîzâca yer verilir. Dram eserleri hakîkatı göstermek iddiâsında olmuşlardır.

Dramın ciddî ve ağırbaşlı yazılmış şekline ?piyes?, duygulandırıcı ve fazla heyecan verici olanına ?melodram?, bir masalın sahneye getirilmesine de ?feeri? denir. (Bkz. Dram)

Opera: Bütün sözler, hareketler ve jestleri mûsikîyle bestelenmiş ve orkestra şefinin idâresine verilmiş dram ve trajedilerdir. Trajedilerde bir tek kelime müziksiz söylenmez. Opera, mûsikî, kilise ve paganizm (Eski Yunan putperestliği)den çıkmıştır. Ağır bir hüzün havası hâkimdir. Olaylar acıklı ve hislidir. Olağanüstü vak'alar sıksık görülebilir. Çok gösterişli dekor ve kıyâfetler içinde sunulur.

Operet: Sözlerinin müziksiz kısımları müziklerden çok olan tiyatro eserleridir. Halka hitâbetmek için yazılır. Operetlerde renk, ışık, kıyâfetler ve dans en göze çarpıcı şekilde kullanılır.

Bale: Birçok yönüyle operaya benzeyen, fakat sahnedeki bütün hareketleri âhenkli ve zengin dans figürleri hâlinde gösterilen baştan sona besteli bir tiyatro çeşididir.

Revü: Operetin daha hafif fakat hiciv, alay, tenkit dolu çeşididir.

Skeç: Beş-altı dakikaya sığdırılan tablolar hâlinde kısa, mûsikîli oyunlardır. Bir çeşidi de radyo skeçleridir.


Konular





1. Giriş

Tiyatro sözcüğü, Yunanca ‘’seyirlik yer’’ anlamına gelen &#;theatron&#;dan türetilmiş ve dilimize İtalyancadaki &#;teatro&#; sözcüğünden geçmiştir. Tiyatro, bir sahnede, seyirciler önünde oyuncuların sergilemesi amacıyla hazırlanmış gösterilere verilen isimdir. Duyguların ve olayların hareket (jest) ve konuşmalarla anlatılmasıdır. Tüm edebi metinler arasındaki en büyük farkı; diğerleri okunmak için yazılırken, tiyatro metinlerinin sahnede canlandırılmak için yazılmış olmasıdır. Tarihin en eski dönemlerinden beri insanlıkla birlikte ilerlemiş, gelişme kaydetmiştir. Çok yönlü bir sanat olan tiyatronun tarihi kimi düşünürlere göre yıllık bir tarihe dayanırken, kimi düşünürlere göre ise tiyatronun tarihi anlatılması güç ve karanlık dönemlerden on binlerce yıllık bir tarihe dayanmaktadır. Dansta, mağaralarda, maskelerde, büyüde, hayvanlarda, tanrılara tapmakta bile izlerinin bulunduğunu kabul edersek tiyatronun hem en yaygın hem de en eski sanat olduğunu kolayca anlarız. Öyle ki, tiyatronun temeli hayatın her alanında insanla birlikte var olmuştur. Birçok farklı kaynağa göre tiyatroya ilk olarak Mısır, Çin ve Antik Yunan’da rastlandığı bilinmektedir. Ancak yazılı eserlerde öncelik Antik Yunan’da olduğu için, ben bu yazımda başlangıç olarak Antik Yunan Dönemi’ni esas aldım.

&#;

2. Tiyatronun Tarihi

Antik Yunan Dönemi

Yazılı belgelere göre, tiyatroya ilk önce Antik Yunan’da rastlanmaktadır. İlk ilkel şekildeki tiyatro yapılanması, Antik Yunan’da şarap ve bereket tanrısı Dionysos için yapılan şenliklerde, dans edilip söylenen &#;dithyrambos&#; şarkıları ile varlığını sürdürmekte iken, koronun söylediği bu şarkılara, yanıt veren bir kişi de eklenerek ilk diyalog yapısı oluşturulmuş, zamanla daha fazla oyuncu ve dekor da eklenerek gerçek tiyatro biçimine ulaşılmıştır. Buna bağlı olarak ilk tiyatro şenliği M.Ö. yılında Atina&#;da yapılmıştır. Festival niteliğinden dolayı popüler olarak nitelendirilebilecek olan bu tiyatrolar, genellikle amfi tiyatro olarak adlandırılan taştan yapılan sahnelerde sergilenirdi. Antik Yunan’da düşünürlerin belirlediği amaçlar doğrultusunda ahlaklı ve erdem sahibi bireyler hedeflenirken, estetik kaygıya da önem verilmiştir. Tiyatro eserlerinde öncelikli olarak insanların karakterlerinin gelişimi ve ruhları ele alındığından, tiyatronun adeta toplumu eğitme görevi üstlendiğini söylemek mümkündür.

&#;

Roma Dönemi

Roma uygarlığına gelindiğinde ise eğitimden çok, oyunlarda pratik bir yarar amacı taşıdığı görülür. Roma tiyatrosunda, Roma İmparatorluğu’nun da uzun yıllar boyu hayatta kalmasına neden olan, daha çok devlete karşı sorumluluklar ve savaş ruhu işlenmiştir. Tiyatro, insanları aile yaşamına ve topluma uyumlu hale getirmek için bir araç olarak kullanılmıştır. Halkın devlete karşı olan görevlerini yerine getirmesi sahnede yansıtıldığı için otoriteyi temsil ettiği söylenmektedir. Roma tiyatrolarında genellikle gladyatör dövüşleri ve araba yarışları gibi şiddet, hırs, rekabet odaklı etkinlikler seyredilirken, bu etkinliklerin arasına sıkıştırılan Roma tiyatrosu, eğlence isteyen halkın dikkatini çekebilmek için şiddet öğelerini barındıran bir yapı durumuna gelmiştir.

&#;

Orta Çağ Dönemi

Orta Çağ dönemine gelindiğinde, tiyatronun kilise etkisi altına girdiği görülmektedir. Buna bağlı olarak, sahnelenen oyunlarda dini konuların anlatıldığı ve tiyatroda kilise adamlarının yönlendirmeleri görülmeye başlanır. Kilisenin izin verdiği konular haricindeki oyunlar sahnelenmez ve tiyatroda sansür olgusunun varlığı hissedilir. Din adamları, halka dini öğretileri daha kolay aktarabilmek için, İncil’den bölümleri oyunlaştırarak kendi hazırladığı oyunları kilise bünyesinde sergilemiştir. Orta Çağ&#;da tiyatro düşüncesi yeni bir görüş üretmemiş, din ve ahlak eğitimi gibi antik dönem kuramcılarının düşüncelerini yinelemiştir. Tiyatro düşüncesinin bu dönemde pek fazla gelişememiş olmasının nedeni, Orta Çağ&#;da tiyatronun yasaklanması, din adamlarının tiyatronun zararları üzerinde bildiriler yayımlamış olmalarıdır. Daha sonra bu baskıcı kilise etkisi, zamanla Rönesans döneminin getirdiği hava ile yumuşamış ve tiyatroya yapılan bu baskıcı tutum hafiflemiştir.

&#;

Rönesans Dönemi

15 – yüzyıl İtalya’sında başlayan bu akım, tüm dünyaya yayılmış ve her alanda olduğu gibi tiyatroda da etkisini göstermiştir. Buna bağlı olarak yazarlar kilise etkisinden kurtularak daha serbest ve estetik kaygı amacıyla eserlerini yazmaya başlamışlardır. Mimari eserlere de bu açıdan önem verilmiş ve Roma tiyatroları inşa edilmeye başlamıştır. Örneğin, İtalya’da Venedikli mimar Andrea Palladio&#;nun tasarlayıp &#;te Vincenzo Scamozzi&#;nin tamamladığı Olimpico Tiyatrosu, Avrupa&#;nın günümüze ulaşan en eski kapalı tiyatrosudur. Scamozzi’nin, geri plandaki kemerlerin arkasına, sokak sahnelerini gösteren üç boyutlu perspektif panoları yerleştirdiği bilinmektedir. Bu açıdan, Rönesans tiyatrosunun en özgün yönlerinden birinin de perspektife verdiği önem olduğu görülür. Bu dönemde İtalyan tiyatrosu, edebi bir metne bağlı kalmaktan ziyade doğaçlama oyunculuğunun ön plana çıkarıldığı canlı, dinamik bir sisteme dayanan bir yöntem benimsemiştir. İspanya ise tam tersini yaparak tiyatroyu yeniden edebi hale bağladı ve en önemli edebiyat ürünlerini tiyatro alanında vererek duyguya, lirizme ve tutkulu eylemleri ön plana çıkarmıştır. Rönesans etkisi İngiltere’ye gelindiğinde daha geç ve daha zayıf hissedilmiştir. Her ülkede görüldüğü üzere İngiltere’de de Rönesans etkisine kadar tiyatro, saray sansürüne maruz kalıyordu ve saray tarafından izin verilmeyen oyunlar sahnelenmezdi. Buna rağmen Rönesans akımından oldukça etkilenen İngiliz tiyatrosu, saray tiyatrosunun sınırlarını aşan, toplumun her kesimine seslenebilen bir sanat türü yaratmıştır. yüzyılda Avrupa&#;nın başka ülkelerinde de ulusal tiyatrolar kurulmuştur. Ama, bunların çoğu, sınırlı bir izleyici kesimine yönelen saray tiyatroları olarak kalacaktır.

&#;

Klasik Dönem

Bu dönemdeki oyunlarda genellikle sanat ve doğa esas alınmıştır. Klasik dönemde, Antik Yunan’da olduğu gibi gerçeğe uygunluk gibi biçim kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalınmış, şiirsel dil kullanılmaya devam edilmişfunduszeue.info dönemde tiyatro sarayın ve aydınların sanatı olarak yer edinmiştir. Tiyatroyu, kurallarını belirlemek koşuluyla benimseyen saray otoriteleri, tiyatroya yasal düzeni koruma görevi yüklemiştir. Tıpkı Antik Yunan dönemindeki gibi kesin kurallara bağlı kalan ve soylu kesime hizmet eden tiyatro, bu gösterişli haliyle halka hitap etmemektedir ve bu yüzden halk tiyatrodan uzaklaşmıştır.

&#;

Romantik Dönem

Romantik dönemde, klasik dönemden farklı olarak, düşünürler insana yönelmiş ve tiyatro yazarları da bu gelişmelerden etkilenerek tiyatronun, seyircisini duygusal olarak etkilemesi gerektiğini öne sürmüşlerdir. Romantik dönemde ticaretin gelişmesiyle orta sınıf güçlenmiş, soylu ve aydın kesime hitap eden tiyatro sahnelerinde, artık güçlenen orta sınıfa hitap eden günlük olaylara ve sıradan kişilere de yer verilmeye başlanmıştır. Oyunlarda günlük konuşma dili kullanılmaya başlanmıştır. Seyirci artık yüce kahraman hikayeleri yerine kendine daha yakın bulduğu ve hayatın içinden olan sıradan kişilerin hikayelerini izlemeyi tercih funduszeue.infoo bu dönemde de toplumu eğitme amacını taşımakla birlikte, klasik dönemden farklı olarak bunu seyirciyi duygulandırma yoluyla yapmayı hedeflemişfunduszeue.info bu tür oyunlar pek fazla seyirci çekmediği için, yüzyılda Fransa, Almanya ve İngiltere&#;de, gişe hasılatını gözetmeyen bir &#;bağımsız tiyatro&#; hareketi doğmuştur. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, doğru bilgiye ancak deney yoluyla ulaşılabileceğini iddia eden gerçekçilere karşı, düş gücünün de önemli bir yaratıcı gücü olduğunu savunan, fütürizm, sürrealizm, sembolizm ve estetizm gibi yeni akımlar ortaya çıkmaya başlamıştır. Ancak bu akımlar kısa ömürlü olmuş ve tiyatro alanında yer edinememişlerdir.

&#;

Çağdaş Dönem

İçinde bulunduğumuz yeni çağda, teknolojinin önlenemez yükselişiyle birlikte, istediği her bilgiye anında ulaşabilen insanlık bu yeni çağın gerektirdiği gibi tüketim sürecine alışmıştır. Buna bağlı olarak tiyatro da bu durumdan etkilenerek &#;var etmek için var olma&#; işlevini yitirmiştir. yüzyıl tiyatrosunda dünyanın farklı bölgelerinde, deneysel çalışmaların olduğu görülür. Hepsi farklı amaçlar ve yöntemlerle de olsa, sanatın gerçeği yansıttığı düşüncesine karşı çıkarak, sanatın doğal değil yapılmış bir şey olduğunu savunmuşlardır. Ancak geliştirdikleri deneysel teknikler, tiyatroyu bir vakit geçirme ve eğlenme aracı olmaktan çıkardığı için de çoğu zaman seyirci çekememiş ve zaman zaman halkın tiyatrodan uzaklaşmasına yol açmıştır. O dönemlerde ön plana çıkan bir başka önemli tiyatro konusu ise insanla dünya arasındaki uyumsuzluğu anlatmaya çalışan uyumsuzluk tiyatrosuydu. Uyumsuzluk tiyatrosu, sahnedeki bütün görsel ve duyusal öğeleri en aza indirmeyi hedeflemekteydi. Bu ve buna benzer deneysel çalışmalar değişen toplum yapısına bağlı olarak daha sonralarda da sahnelerde yer edinmeye devam etmiştir. Halen gelişim sürecinde olan çağdaş tiyatro, evrensel olmanın yollarını aramaktadır.

&#;

3. Tiyatro Türleri

Trajedi (Tragedya)

Konusunu efsanelerden veya tarihsel olaylardan alan, acıklı bir şekilde sonuçlanan tiyatro eserlerine trajedi ismi verilir. Adını, Yunancada &#;keçi türküsü&#; anlamına gelen &#;tragedya&#; kelimesinden alan bu türün ilk örnekleri Antik Yunan&#;da görülmüştür. Dünya edebiyatında çok eski bir tür olan trajedi alanında; Aiskhylos&#;un &#;Zincire Vurulmuş Prometheus&#;, Sophokles&#;in &#;Antigone&#;, Corneille&#;in &#;Attila&#; ve Racine&#;in &#;Andromaque&#; adlı eserleri bu türün önemli örnekleri arasında yer alır. Türk edebiyatında ise Ali Haydar, Abdülhak Hamid ile Orhan Asena trajedi türünde eserler vermiştir.

&#;

Komedi (Komedya)

İnsan, olay ve durumların gülünç yönlerini ele alıp işleyen oyunlara komedi adı verilir. Komediler pek çok tiyatro türü gibi Antik Yunan&#;daki çeşitli törenlerde oynanan oyunlardan çıkmıştır. Komedi türünün ilk temsilcisi, Eski Yunan edebiyatı sanatçısı Aristophanes&#;tir. Fransız sanatçı Moliere&#;in &#;Cimri&#; ile &#;Kibarlık Budalası&#;, Rus yazar Gogol&#;un &#;Müfettiş&#; adlı eseri bu türün en önemli eserleri arasında yer alır. Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk tiyatro eseri olan Şinasi&#;nin &#;Şair Evlenmesi&#;, Haldun Taner&#;in &#;Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım&#; ile &#;Sersem Kocanın Kurnaz Karısı&#;, Turgut Özakman&#;ın &#;Ah Şu Gençler&#; gibi eserleri bu türün bilinen örnekleri arasında yer alır.

&#;

Dram

Hayatın bütün gerçeklerini yansıtmayı amaçlayan ve her sınıftan insana yer veren oyunlar dram olarak adlandırılır. Dramlarda, trajedi ve komedi türlerinin özellikleri bir arada yer alır. Dram türündeki eserlerde hayatın iyi veya çirkin bütün yönleri sahnelenir ve gerçeklik esas alınır. Dram türünde İngiliz yazar Shakespeare ve Fransız sanatçı Victor Hugo&#;nun eserleri bu türün önemli örnekleri arasında yer alır. Namık Kemal&#;in &#;Vatan yahut Silistre&#; adlı eseri ile Abdülhak Hamit Tarhan&#;ın bazı eserleri bu türün örnekleri arasında yer alır. Türk edebiyatına Tanzimat Dönemi&#;nde giren tiyatro türünde; Şinasi, Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Reşat Nuri Güntekin, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Haldun Taner, Turan Oflazoğlu, Recep Bilginer ve Orhan Asena gibi isimler, önemli eserler yazmışlardır.

&#;

4. Türk Tiyatrosu

Türk tiyatrosu; Anadolu uygarlığını oluşturan farklı toplumların, Anadolu&#;ya göç eden Türklerin ataları ve İslamiyet’in kabulü ile de ortak bir kültürel birikime dayanan hem Doğu hem de Batı kaynaklı sentez bir seyirlik geleneği çatısı altında gelişmiştir. Eski Türk toplumlarında bir kişi öldüğünde herkesin katıldığı bir törenle gömülür, yas tutulur ve onun anısına şiirler söylenirdi. Bu törenlerdeki dans, şiir ve müzik öğelerinin yer almasıyla birlikte aslında ilkel bir tiyatro olayı gerçekleşmiş olurdu. Tiyatronun Türklerin hayatında ilk olarak bu şekildeki ölüm gibi insan hayatında önemli yere sahip olayların etkisi altında çıktığı bilinmektedir. Türklerin Batı tiyatrosu ile tanışması ise Tanzimat döneminde oluşmuştur. Batı modeli tiyatronun benimsenmesiyle Türk tiyatrosu yeni bir yöneliş içine girmiştir. Her şeyden önce tiyatro da yazılı metne geçilmiş, yabancı yazarlardan yapılan çeviri ve uyarlamalar yanında Türk yazarlar da oyun yazmaya başlamışlardır. Böylece Batıya oranla çok geç de olsa modern anlamda bir tiyatro geleneği başlamıştır. Batı modelinde tiyatronun ülkeye gelmesi sonucunda yeni tiyatro yapıları kurulmuş, topluluklar bu tiyatrolarda düzenli olarak oyun sergilemeye başlamışlardır. Cumhuriyet’in ilanında sonra yeni devlet, Türkiye Cumhuriyeti, yeni bir toplum kimliği oluşturmada tiyatronun etkin gücünden yararlanmak istemiş ve buna bağlı olarak ülkede tiyatro yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. ’lı yıllara gelindiğinde ise, Devlet Konservatuvarları ilk mezunlarını vermiş; şehir tiyatroları gelişmiş, özel tiyatrolar yurt çapında turnelere çıkmış ve çocuk tiyatroları kurulmuştur.

&#;

Türk Tiyatrosu Türleri 

Köy Seyirlik Oyunları

Seyirlik oyunlar, kırsal bölgelerde görülen, kökleri tarih öncesi dini ritüellere uzanan bir tiyatro geleneğidir. Geçmişte Anadolu insanı tarafından kendi yaşamı daha verimli olsun diye gerçekleştirilen ritüeller, zamanla oyuna dönüşerek yaşatılmıştır. Ekim ve hasat zamanı, yılbaşı, düğün, bayram gibi köylü için özel gün ve gecelerde oynanır. Günümüzde eğlence amacıyla oynanan bu oyunlar, Türklerin Orta Asya&#;dan getirdikleri inanç kalıntılarının ve Anadolu&#;da yaşamış milletlerin kültürlerinin etkilerini barındırır. Eğlendirmenin yanı sıra sosyal düzeni koruma, kuşaklararası kültür aktarımını sağlama gibi işlevleri vardır. Geleneksel konuların dışında karı-koca geçimsizliği, gelin-kaynana anlaşmazlığı, kız kaçırma, köyden kente göç gibi köylünün yaşadığı sıkıntılara, güncel sorunlara değinen oyunlar meydana gelmiştir.

&#;

Kukla

Kukla, tek bir sanatçının kişileri temsil eden bebekleri oynattığı konuşmalarını ve ses taklitlerini yaptığı bir oyundur. Anadolu’ya Orta Asya Türklerince getirilmiş, yüzyılın sonundan başlayarak önemini yitirmiştir. Konularını halk hikâyeleri, aşk öyküleri, orta oyunu ve Karagöz oyunlarından alır.

&#;

Karagöz ve Hacivat

Karagöz ve Hacivat, taklide ve karşılıklı konuşmaya dayanan, iki boyutlu tasvirlerle bir perdede oynatılan gölge oyunudur. Çin, Moğol, Hint ve Antik Mısır kültürlerinde var olan ve Türkler tarafından da benimsenen gölge oyunu, kahvehanelerin popülerliğinin arttığı bir dönem olan yüzyılın sonlarına doğru Karagöz oyununa dönüşmüş ve sevilen sanat türlerinden biri olmuştur. Bir “tek kişi” oyunu olan Karagöz, deve veya manda derisinden yapılan insan, hayvan veya eşya tasvirlerinin çubuklar yardımıyla oynatılarak ve arkadan verilen ışıkla beyaz perde üzerine yansıtılarak canlandırılması esasına dayanır. Temel tipleri cahil ve kaba, oldukça patavatsız biri olan Karagöz ile yüzeysel bilgisine rağmen her konuda bilgiç bir tavır takınan Hacivat&#;tır.

&#;

Meddahlık

Meddahlık, Orta Asya Türklerinin şaman törenlerinden, Arap hikâye anlatıcılarının ve Anadolu’daki hikâye anlatıcılarının geleneğinden etkilenerek özellikle kentlerde ortaya çıkmış tek kişinin hikâye anlatmasına dayanan bir tiyatro sanatıdır. Konularını büyük şehirlerin günlük hayatından olduğu kadar masal ve halk hikâyelerinden de alan meddahlar yeni ve farklı konularda da hikâyeler anlatabilir, anlatılan olaya ve kahramanlarına göre taklitler, jest ve mimikler yapar.

&#;

Orta Oyunu

Orta oyunu, müzik, dans, taklit gibi unsurlardan da yararlanarak seyircinin ortasında oynana doğaçlama oyunlardır. Kimi zaman açık havada kimi zaman kapalı, seyirciyle çevrili bir alanda oynanır. Oyun musiki ile açılır, dramatik temsilden önce köçekler eşliğinde iki başkarakter Kavuklu ve Pişekar olmak üzere tüm oyuncuların katıldığı bir dans gösterisi, sonrasında asıl oyun başlar.

&#;

5. Tiyatronun Hukuki Etkileri ve Sansür

İnsanlığın en eski tarihlerinden beri var olan tiyatro, her zaman insanlığın en büyük sorunlarını, sahne üzerinde, ele almıştır. Savaşlar, politik olaylar, toplumsal değişimler, devrimler ve buna benzer toplumu önemli ölçüde etkileyecek tüm olaylar sahneye konmuş ve bu sayede tiyatro, hem döneminin gerçekliğine ışık tutmuş hem de her zamanki eğitici rolüyle insanları bilgilendirmeyi başarmıştır. Augusto Boal bunu “Dramatik eylem gerçek eyleme ışık tutar’’ şeklinde ifade etmiştir. Tiyatronun tüm bunların yanı sıra yaşanan olayları sorgulamak ve insanlara yol göstermek gibi nitelikleri de bulunmaktadır. AİHS m. 10 kapsamında; ‘’Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.’’ şeklinde sadece ifade özgürlüğünü değil, sanatsal ifadeleri de güvence altına almıştır. Ancak buna rağmen dünyada ve ülkemizde farklı örnekleri mevcut olan, baskıcı politikalar sonucunda gerçekleşen yasaklı oyun kavramı meydana gelmiştir. Öyle ki; Ariel Dorfman’ın “Ölüm ve Kız” adlı oyununda toplumsal ve siyasal değişimlerle geçmiş suçların devlet eliyle şimdiki zamanda sorgulanışı, Dario Fo’nun “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” adlı oyununda devlet tarafından işlenen suçlara nasıl kaza süsü verildiği, “Bir Anne” adlı oyununda, bir annenin gözünden terörist olarak nitelendirilen oğlunun tanımlanışı ve sistemin sorgulanması aktarılmaktadır. Ancak bu oyunlarda anlatılan hak ihlalleri yüzünden bu oyunlar, farklı dönemlerde farklı ülkelerdeki iktidarların çeşitli gerekçeleriyle yasak engeline takılmışlardır. Aslında tiyatronun buradaki amacı, dönemindeki olaylara farklı pencerelerden bakarak toplumu da istemsizce bu şekilde bakmaya itip geniş çapta bir etki bırakmak isteğinden fazlası değildir. Bu kapsamda tiyatronun, &#;hayatı sadece tanımlamayıp, değişmesine de yardım ettiğini&#; söyleyebiliriz. Paul Rae’nin, &#;Tiyatro, bazı seslerin uygunsuz şekilde bastırıldığı, bazı bakış açılarının görmezden gelindiği dönemlerde, tüm bunların açık sözlü bir şekilde konuşulabileceği bir alandır&#; şeklindeki yorumuyla, bu değişmenin tiyatro sayesinde kaçınılmaz olduğunun altını çizmiştir. Türk tiyatro sahnelerinde bilinen ilk sansür ise Namık Kemal’in &#;Vatan yahut Silistre&#; isimli oyunudur. Öyle ki Namık Kemal sürgüne gönderilir ve devamında oyunun yasaklanmasını öngören bir yasa çıkartılır. Bir başka örnek olarak Şemsettin Sami’nin &#;Besa yahut Ahde Vefa&#;sı, Cevdet Kudret&#;in &#;Tersine Akan Nehir&#;i, Nâzım Hikmet&#;in &#;Taranta Babu&#;su, Aziz Nesin’in &#;Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz&#;ı ve daha niceleri… Bunlara benzer birçok oyununun yasaklanmasının temel nedeni ülkemizde de ve ’lı yıllarda oldukça ön plana çıkan politik tiyatronun sert eleştirilerini sahne aracılığıyla halka iletmesi ve buna bağlı olarak halkın verdiği tepkilerdir. Politik tiyatro olarak da bilinen türde dünyada ve ülkemizde birçok örnek mevcuttur. Bu türde bir yandan dönemin toplumsal sorunları, ekonomisi, siyaseti ve sosyolojik yapısı incelenirken bir yandan da mevcut olan düzen eleştirilmektedir. Unutulmaması gereken tek şey ise tiyatro metinlerinin, gerçeklerin kurgusal bir düzenle keşfedilmesine hizmet ederken; gerçek dünyanın reddettiği &#;öteki&#; şeklinde nitelendirileni var ettikleri, hak ihlallerini ve halihazırda olması gereken hakları ortaya koyarak insan haklarının gelişimine katkı sağlayabileceğidir.

&#;

Sonuç

Özetleyecek olursak tiyatro; insanların tüm sorunlarına ortak bir cevap arayan, bazen cevapları bulabilip bazen bulamadığımız, ama en azından o soruları sorma cesareti gösterdiğimiz ve bunu yaparken hem bizi güldürüp hem de düşündürebilen bir sanat dalıdır. İnsanlığın varoluşundan bu yana gelen, en eski tarihlerden beri toplumun gelenekleri çerçevesinde şekillenip, zaman zaman eğitici bir rol üstlenen tiyatronun yazılı kaynaklarca ilk rastlandığı yer Antik Yunan’dır. Antik Yunan ile başlayıp Roma uygarlığı tarafından çeşitli amaçlar edinen tiyatro, Orta Çağ dönemine gelindiğinde kilise ve din adamlarının baskısına uğramış ancak buna rağmen tüm dünyaya yayılarak etkisini göstermeye devam etmiştir. Farklı akımlarla şekillenen ve hemen her kültürden etkilenen tiyatro günümüzde halen eğitici-öğretici rolüne devam etmektedir. Ülkemizde de birçok farklı türüne rastladığımız, Osmanlı’dan bu yana gelen anlayışlarıyla birlikte her geçen gün gelişen tiyatro, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğinde farklı dönemlerde sansür engeline takılsa da aynı zamanda toplumun sıkıntılarını ve sorunlarını temel almış, insana yol gösteren ve hayatta nasıl yolunu bulacağını öğreten bir sanat haline gelmiştir. 

Hukuk fakültesi öğrencileri olarak tiyatro ile ilgilenenler Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Antalya ve Eskişehir Barosu’nun tiyatro çalışmalarına bakabilirler.

&#;

Kaynakça

funduszeue.info

  • Yönergeler
  • İçindekiler

    16 yüzyılda ne olmuştur?

    yüzyılda Osmanlı Devleti, siyasi kudret açısından tarihindeki en yüksek seviyeye ulaşırken, dil, edebiyat, kültür ve sanat alanlarında da gelişmesini sürdürmüştür. Bu yüzyılda, Osmanlı dünyanın cazibe merkezi olurken dünya siyasi hayatında söz sahibi küresel bir aktör haline gelmiştir.

    16 yüzyılda ön plana çıkan tiyatro yazarları kimlerdir?

    15 ve Yüzyıllarda Avrupa&#;da Tiyatroda Eser Veren Sanatçılar. ve Yüzyıllarda İspanya&#;da Lope de Vega, İngiltere&#;de Christopher Marlowe, William Shakespeare gibi ustalar yetişti.

    Kanuni Sultan Süleyman hangi yüzyılda yaşamıştır?

    Batıda Muhteşem Süleyman, Doğuda ise adaletli yönetimine atfen Kanunî Sultan Süleyman olarak da bilinmektedir. &#;den &#;daki ölümüne kadar, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yapan ve 13 kez sefere çıkan I. Süleyman, saltanatının toplam 10 yıl 1 ayını seferlerde geçirmiştir.

    16 yüzyıl hangi yıl?

    Onyıllar, yüzyıllar ve binyıllar listesi

    YüzyılOnyıllar
    MÖ 4. binyıl · MÖ
    MÖ yüzyılMÖ &#;larMÖ &#;ler
    MÖ yüzyılMÖ &#;larMÖ &#;ler
    MÖ yüzyılMÖ &#;larMÖ &#;ler

    16 yüzyılda ingiliz tiyatro yazarı kimdir?

    Shakespeare, bilinen eserlerinin çoğunu ile yıllarında üretti. İlk oyunları çoğunlukla komedi ve tarihîydi, bu türlerle yüzyıl sonunda kültür ve sanatın zirvesine yükseldi.

    16 yüzyıl hangi dönem edebiyat?

    yüzyıl Divan edebiyatının, özellikle şiir alanında en parlak çağıdır. Her alanda pek çok değerlerin yetiştiği bu dönem Divan edebiyatının &#;altın çağı&#; dır. yüzyıl ayrıca Osmanlı İmparatorluğu&#;nun siyasi ve sosyal bakımdan en parlak çağını yaşadığı dönemdir.

    Kanuni Sultan Süleyman kaç yıl yaşamıştır?

    Süleyman, İsrailiyat&#;a göre 53 yıl, İslami kaynaklara göre yıl yaşamıştır. İncil ve Tevrat&#;ta da adı geçen Hz. Süleyman M.Ö yılında doğdu. Babası kendisine Zebur indirilen Hz.

    TiYATRO

    Rehber

    nest...

    çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası