osmangazi üniversitesi başarı sıralaması 2015 / Folklor Akademi Dergisi, Cilt 3 - Sayı 3, 2020 | PDF

Osmangazi Üniversitesi Başarı Sıralaması 2015

osmangazi üniversitesi başarı sıralaması 2015

via WordPress bit.ly/2Eidvq6

 

Okul Öncesi Öğretmenliği Taban Puanları Başarı Sıralaması 2019 2018 en güncel şekilde burada bulabilirsiniz. ÖSYM tarafından yapılan YKS sınavına girenlerin verilerinden faydalandığı, yerleştirme bilgileri açıklanan Okul Öncesi Öğretmenliği taban puanları, başarı sıralamaları, kontenjanlarını, yerleştirme bilgilerini bu makale ile öğrenebilirsiniz. YÖK tarafından yayımlanmış olan bu tablo, YKS yani TYT – AYT testlerine girmiş olup tercih verecek adayları ilgilendirmektedir. Okul Öncesi Öğretmenliği bölümü güncel puanları ve sıralamaları şöyle;

 

Okul Öncesi Öğretmenliği Taban Puanları Başarı Sıralaması 2019 2018

 

Okul Öncesi Öğretmenliği Bölümü 2015-2016-2017-2018 Yılları Başarı Sıralaması Taban Puanları;

“Bul” ile istemiş olduğunuz üniversite veya şehri arayarak hızlı bulabilirsiniz.

 

Üniversite/Fakülte

 

Bölüm

 

Şehir

 

Kontenjan

2018

2017

2016

2015

 

Yerleşen

2018

2017

2016

2015

 

Başarı Sırası

2018

2017

2016

2015

 

Taban Puanı

2018

2017

2016

2015

 

BİRUNİ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)

 

İSTANBUL

 

4 + 0

---

---

---

 

4

---

---

---

 

401

---

---

---

 

466,23363

---

---

---

 

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İngilizce)(Ücretsiz)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

2.253

7.919

43.629

35.800

 

429,05080

436,70465

446,94593

412,90303

 

ORTA DOĞU TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İngilizce)(Ücretsiz)(TS-1)

 

ANKARA

 

50 + 2

50 + 2

40 + 1

55 + 2

 

52

52

41

57

 

3.041

11.735

52.148

52.700

 

423,31063

426,27747

440,43176

395,80514

 

BAHÇEŞEHİR ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Bilimleri Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İngilizce) (Burslu)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

3 + 0

7 + 0

5 + 0

5 + 0

 

3

7

5

5

 

3.072

12.141

52.603

40.000

 

423,10450

425,30671

439,86451

408,27187

 

TED ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İngilizce) (Burslu)(TS-1)

 

ANKARA

 

5 + 0

5 + 0

0 + 0

0 + 0

 

5

5

0

0

 

4.605

17.457

---

---

 

415,04411

414,81853

180,00000

---

 

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ANKARA

 

80 + 2

80 + 2

80 + 2

80 + 2

 

82

82

82

82

 

6.267

17.193

105.883

67.300

 

408,51594

415,25098

407,81698

384,12520

 

İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

4 + 0

4 + 0

4 + 0

4 + 0

 

4

4

4

4

 

7.089

22.576

87.376

93.900

 

405,89086

406,84650

417,25169

367,39097

 

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ-CERRAHPAŞA

Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)

 

İSTANBUL

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

0 + 0

 

62

62

62

0

 

7.467

18.806

142.025

---

 

404,61866

412,53618

392,35234

---

 

FATİH SULTAN MEHMET VAKIF ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

10 + 0

10 + 0

10 + 0

0 + 0

 

10

10

10

0

 

8.476

25.028

169.498

---

 

401,75994

403,45479

382,45969

180,00000

 

EGE ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

İZMİR

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

8.868

18.779

108.508

73.900

 

400,70087

412,58465

406,52122

379,49531

 

YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

60 + 2

50 + 2

50 + 2

45 + 2

 

62

52

52

47

 

9.926

20.815

114.764

80.500

 

398,16504

409,41240

403,60655

375,18632

 

HASAN KALYONCU ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

GAZİANTEP

 

5 + 0

5 + 0

4 + 0

3 + 0

 

5

5

4

3

 

10.612

10.061

79.570

89.600

 

396,59437

430,50290

421,67338

369,77597

 

MARMARA ÜNİVERSİTESİ

Atatürk Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

90 + 3

90 + 3

90 + 3

90 + 3

 

93

93

93

93

 

10.960

21.770

137.851

82.700

 

395,80829

407,99510

393,76383

373,81275

 

DİCLE ÜNİVERSİTESİ

Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

DİYARBAKIR

 

50 + 2

50 + 2

40 + 1

85 + 3

 

52

52

41

88

 

11.411

17.557

122.265

136.000

 

394,89184

414,64295

400,34686

348,68567

 

GAZİ ÜNİVERSİTESİ

Gazi Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ANKARA

 

100 + 3

100 + 3

100 + 3

90 + 3

 

103

103

103

93

 

11.463

22.437

141.765

82.400

 

394,79581

407,05187

392,40371

374,00890

 

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ESKİŞEHİR

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

13.022

21.736

135.600

90.800

 

391,79382

408,03889

393,60023

369,10148

 

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Bilimleri Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ANKARA

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

13.110

23.198

146.176

90.300

 

391,63568

405,89858

390,79472

369,35780

 

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ

Buca Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

İZMİR

 

80 + 2

90 + 3

90 + 3

90 + 3

 

82

93

93

93

 

13.709

22.615

144.401

95.000

 

390,59542

406,76904

391,45806

366,80995

 

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

ANKARA

 

4 + 0

4 + 0

4 + 0

3 + 0

 

4

4

4

3

 

13.784

24.215

103.403

98.800

 

390,47354

404,53183

408,96596

364,85619

 

BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

BURSA

 

55 + 2

55 + 2

55 + 2

55 + 2

 

57

57

57

57

 

14.191

23.297

139.150

92.200

 

389,71023

405,75362

393,45800

368,28189

 

İSTANBUL MEDİPOL ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

7 + 0

7 + 0

6 + 0

0 + 0

 

7

7

6

0

 

14.372

24.272

154.010

---

 

389,42405

404,47297

387,74794

180,00000

 

ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ADANA

 

80 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

82

62

52

52

 

15.402

21.658

128.512

93.600

 

387,68020

408,17750

397,67225

367,51305

 

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

7 + 0

9 + 0

9 + 0

9 + 0

 

7

9

9

9

 

15.552

26.176

169.525

109.000

 

387,48395

401,95783

382,45281

359,75807

 

İSTANBUL KÜLTÜR ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

7 + 0

8 + 0

8 + 0

7 + 0

 

7

8

8

7

 

15.581

26.222

172.000

93.200

 

387,45201

401,89170

381,61778

367,74651

 

ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ESKİŞEHİR

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

16.418

25.473

156.807

101.000

 

386,12135

402,83191

386,86011

363,61531

 

AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ANTALYA

 

80 + 2

80 + 2

80 + 2

80 + 2

 

82

82

82

82

 

16.809

25.572

156.357

107.000

 

385,48938

402,71250

387,01618

360,68550

 

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

MALATYA

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

16.951

25.084

157.031

108.000

 

385,31717

403,37266

386,42301

360,14260

 

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ

Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

KONYA

 

80 + 2

80 + 2

80 + 2

80 + 2

 

82

82

82

82

 

17.746

25.619

153.955

107.000

 

384,15092

402,65732

387,87292

360,90542

 

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

SAMSUN

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

17.770

26.355

166.971

105.000

 

384,12561

401,71799

382,53693

361,93127

 

MALTEPE ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

6 + 0

8 + 0

8 + 0

7 + 0

 

6

8

8

7

 

17.854

25.971

179.399

109.000

 

384,01621

402,22464

379,21439

359,77631

 

MERSİN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

MERSİN

 

80 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

82

62

52

52

 

18.290

24.804

154.111

107.000

 

383,41532

403,74375

387,82061

360,90908

 

İSTANBUL OKAN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

4 + 0

4 + 0

4 + 0

3 + 0

 

4

4

4

3

 

18.637

28.456

151.859

96.600

 

382,96379

399,05502

388,62411

365,99248

 

ADIYAMAN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ADIYAMAN

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

19.193

25.991

170.985

130.000

 

382,16247

402,19715

381,94357

350,77192

 

KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

KOCAELİ

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

20.123

27.768

168.268

110.000

 

380,93329

399,95535

382,89926

359,35710

 

VAN YÜZÜNCÜ YIL ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

VAN

 

80 + 2

80 + 2

80 + 2

60 + 2

 

82

82

82

62

 

20.191

25.998

192.863

147.000

 

380,83846

402,18381

374,99261

344,55186

 

FIRAT ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ELAZIĞ

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

21.128

27.579

183.141

149.000

 

379,71391

400,16934

377,98644

343,62927

 

PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

DENİZLİ

 

90 + 3

90 + 3

90 + 3

90 + 3

 

93

93

93

93

 

21.558

31.231

175.136

114.000

 

379,19356

395,95485

380,57918

357,74721

 

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

SAKARYA

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

50 + 2

 

62

62

62

52

 

21.733

30.866

190.042

119.000

 

378,99143

396,35489

375,82255

355,38465

 

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ

Necatibey Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

BALIKESİR

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

22.070

31.222

173.450

112.000

 

378,58285

395,96862

381,14168

358,32508

 

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ÇANAKKALE

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

22.139

31.702

193.852

129.000

 

378,50038

395,41309

374,71406

351,12350

 

AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

AYDIN

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

22.735

31.628

194.464

129.000

 

377,75605

395,49085

374,43173

351,44839

 

NİĞDE ÖMER HALİSDEMİR ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

NİĞDE

 

40 + 1

40 + 1

0 + 0

0 + 0

 

41

41

0

0

 

22.911

35.313

---

---

 

377,55429

391,59131

180,00000

---

 

İSTANBUL MEDENİYET ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Bilimleri Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)

 

İSTANBUL

 

40 + 1

---

---

---

 

41

---

---

---

 

22.924

---

---

---

 

377,54209

---

---

---

 

BURSA ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

BURSA

 

55 + 2

55 + 2

55 + 2

55 + 2

 

57

57

57

57

 

23.549

31.541

175.879

124.000

 

376,77955

395,59402

380,34907

353,16313

 

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ

Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ERZURUM

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

23.588

30.026

187.863

136.000

 

376,74714

397,25918

376,52998

348,62328

 

BOLU ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

BOLU

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

23.777

32.271

196.254

126.000

 

376,54144

394,80849

373,62423

352,42563

 

MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

MUĞLA

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

23.920

32.066

195.363

136.000

 

376,37240

395,03217

374,25564

348,42356

 

TRABZON ÜNİVERSİTESİ

Fatih Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)

 

TRABZON

 

80 + 2

90 + 3

90 + 3

90 + 3

 

82

93

93

93

 

23.992

32.020

189.115

128.000

 

376,28647

395,07782

375,90811

351,58454

 

KİLİS 7 ARALIK ÜNİVERSİTESİ

Muallim Rıfat Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

KİLİS

 

40 + 1

35 + 1

40 + 1

40 + 1

 

41

36

41

41

 

25.234

29.120

190.070

144.000

 

374,91706

398,30033

375,87655

345,51635

 

İZMİR DEMOKRASİ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)

 

İZMİR

 

60 + 2

---

---

---

 

62

---

---

---

 

25.351

---

---

---

 

374,78997

---

---

---

 

KÜTAHYA DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

KÜTAHYA

 

50 + 2

50 + 2

40 + 1

40 + 1

 

52

52

41

41

 

25.523

34.103

190.752

137.000

 

374,60122

392,82587

375,65906

348,29348

 

NEVŞEHİR HACI BEKTAŞ VELİ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

NEVŞEHİR

 

60 + 2

60 + 2

0 + 0

0 + 0

 

62

62

0

0

 

25.805

35.670

---

---

 

374,30289

391,21098

180,00000

---

 

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

EDİRNE

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

26.670

35.845

217.670

144.000

 

373,37162

391,01969

367,81112

345,57583

 

MUŞ ALPARSLAN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

MUŞ

 

50 + 2

50 + 2

40 + 1

60 + 2

 

52

52

41

62

 

27.609

31.603

204.362

173.000

 

372,42791

395,51975

371,59902

335,74144

 

NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ

Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

KONYA

 

50 + 2

50 + 2

40 + 1

40 + 1

 

52

52

41

41

 

27.901

34.927

186.956

132.000

 

372,10989

391,94988

376,81308

350,19179

 

KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

KIRIKKALE

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

27.956

36.166

190.011

132.000

 

372,05784

390,66302

375,89281

350,23745

 

AMASYA ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

AMASYA

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

28.766

37.637

218.186

146.000

 

371,24208

389,11315

367,64670

344,84247

 

AKSARAY ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

AKSARAY

 

50 + 2

55 + 2

45 + 2

45 + 2

 

52

57

47

47

 

29.004

36.744

197.536

143.000

 

371,01182

390,07847

373,60695

345,93798

 

AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

AFYONKARAHİSAR

 

80 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

82

72

72

72

 

29.034

37.052

205.484

145.000

 

370,99193

389,72950

371,27780

345,05539

 

DÜZCE ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

DÜZCE

 

50 + 2

50 + 2

40 + 1

0 + 0

 

52

52

41

0

 

29.271

38.869

186.863

---

 

370,75533

387,93221

376,84300

180,00000

 

UŞAK ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

UŞAK

 

50 + 2

50 + 2

40 + 1

40 + 1

 

52

52

41

41

 

29.873

37.199

200.490

146.000

 

370,24041

389,58151

371,01825

344,91741

 

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

MALATYA

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

29.898

33.419

204.536

158.000

 

370,22813

393,57382

371,54721

340,65620

 

SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

SİVAS

 

90 + 3

90 + 3

90 + 3

90 + 3

 

93

93

93

93

 

30.028

37.961

208.329

151.000

 

370,10255

388,79988

370,11663

343,15842

 

ALANYA ALAADDİN KEYKUBAT ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)

 

ANTALYA

 

60 + 2

---

---

---

 

62

---

---

---

 

30.300

---

---

---

 

369,86316

---

---

---

 

BURDUR MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

BURDUR

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

50 + 2

 

62

62

62

52

 

30.381

38.252

212.145

150.000

 

369,80247

388,53253

369,36637

343,47018

 

ORDU ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ORDU

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

30.474

38.133

209.587

150.000

 

369,71396

388,64992

370,07980

343,44841

 

KIRŞEHİR AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

KIRŞEHİR

 

50 + 2

50 + 2

50 + 2

50 + 2

 

52

52

52

52

 

30.614

37.757

189.386

140.000

 

369,58015

388,99544

375,80356

346,98886

 

ERZİNCAN BİNALİ YILDIRIM ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ERZİNCAN

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

30.943

38.282

220.393

161.000

 

369,29043

388,50177

367,04389

339,69235

 

ZONGULDAK BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ

Ereğli Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

ZONGULDAK

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

40 + 1

 

72

72

72

41

 

31.543

39.871

224.221

146.000

 

368,78378

386,96455

366,02658

344,89718

 

AĞRI İBRAHİM ÇEÇEN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

AĞRI

 

80 + 2

80 + 2

80 + 2

90 + 3

 

82

82

82

93

 

32.465

37.944

232.540

182.000

 

367,93643

388,81304

363,75752

333,11844

 

AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

AYDIN

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

33.019

41.509

231.914

157.000

 

367,46087

385,45128

363,92940

340,88037

 

TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

TOKAT

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

0 + 0

 

62

62

52

0

 

33.486

40.864

209.304

---

 

367,05734

386,07490

370,10657

180,00000

 

ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

ÇANAKKALE

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

34.043

41.367

234.865

153.000

 

366,63168

385,58469

363,15754

342,33407

 

GİRESUN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

GİRESUN

 

80 + 2

85 + 3

85 + 3

85 + 3

 

82

88

88

88

 

34.168

41.309

225.634

159.000

 

366,53222

385,64472

365,64428

340,33574

 

KAFKAS ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

KARS

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

34.465

40.725

234.040

179.000

 

366,28441

386,20612

363,20075

334,00000

 

İSTANBUL SABAHATTİN ZAİM ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(%75 İndirimli)(TS-1)

 

İSTANBUL

 

12 + 0

12 + 0

0 + 0

0 + 0

 

12

12

0

0

 

34.791

40.420

---

---

 

365,99339

386,48186

180,00000

---

 

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

KASTAMONU

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

34.829

41.375

231.347

157.000

 

365,96353

385,57783

364,07584

340,85350

 

YOZGAT BOZOK ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

YOZGAT

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

35.518

41.616

223.743

160.000

 

365,37146

385,34420

366,15498

340,10103

 

BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ

Necatibey Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

BALIKESİR

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

36.005

42.215

233.825

155.000

 

364,95218

384,79486

363,42583

341,73047

 

KARAMANOĞLU MEHMETBEY ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)

 

KARAMAN

 

60 + 2

---

---

---

 

62

---

---

---

 

36.110

---

---

---

 

364,87903

---

---

---

 

SİNOP ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Ücretsiz)(TS-1)

 

SİNOP

 

80 + 2

80 + 2

80 + 2

80 + 2

 

82

82

82

82

 

36.122

42.502

240.611

163.000

 

364,87012

384,56006

361,64793

339,10255

 

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(%75 İndirimli)(TS-1)

 

ANKARA

 

8 + 0

8 + 0

8 + 0

6 + 0

 

8

8

8

6

 

36.383

36.750

171.200

118.000

 

364,65598

390,06923

381,87713

355,98600

 

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

SAKARYA

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

50 + 2

 

62

62

62

52

 

37.397

40.925

231.373

151.000

 

363,79969

386,01497

364,06871

342,84685

 

BİRUNİ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(%75 İndirimli)

 

İSTANBUL

 

3 + 0

---

---

---

 

3

---

---

---

 

37.570

---

---

---

 

363,65781

---

---

---

 

KÜTAHYA DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

KÜTAHYA

 

50 + 2

50 + 2

40 + 1

40 + 1

 

52

52

41

41

 

38.051

43.531

234.903

162.000

 

363,27778

383,61170

363,01764

339,41250

 

ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ

Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

ERZURUM

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

60 + 2

 

62

62

62

62

 

38.196

42.880

235.394

172.000

 

363,16072

384,20806

363,01554

335,93571

 

BURDUR MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

BURDUR

 

60 + 2

60 + 2

60 + 2

50 + 2

 

62

62

62

52

 

39.790

45.918

243.946

169.000

 

361,93530

381,49929

360,79136

336,96689

 

GİRESUN ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

GİRESUN

 

80 + 2

85 + 3

85 + 3

85 + 3

 

82

88

88

88

 

41.835

46.544

248.669

180.000

 

360,45669

380,94664

359,59037

333,78014

 

KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

KASTAMONU

 

70 + 2

70 + 2

70 + 2

70 + 2

 

72

72

72

72

 

41.922

46.413

251.475

179.000

 

360,39624

381,08052

358,88810

334,01488

 

YOZGAT BOZOK ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(İÖ)(TS-1)

 

YOZGAT

 

60 + 2

60 + 2

50 + 2

50 + 2

 

62

62

52

52

 

43.148

47.586

248.803

179.000

 

359,55395

380,04615

359,48877

333,83040

 

DOĞU AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ

Eğitim Fakültesi

 

Okul Öncesi Öğretmenliği

(Burslu)(TS-1)

 

KKTC-GAZİMAĞUSA

 

8 + 0

10 + 0

9 + 0

9 + 0

 

8

10

9

9

 

52.717

50.330

290.232

183.000

 

353,37795

377,79909

Folklor Akademi Dergisi, Cilt 3 - Sayı 3, 2020

100%(1)100% found this document useful (1 vote)
36 views188 pages

Description:

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Copyright

Available Formats

PDF, TXT or read online from Scribd

Share this document

Share or Embed Document

Did you find this document useful?

Description:

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd
100%(1)100% found this document useful (1 vote)
36 views188 pages

Description:

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksınız dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Copyright:

Available Formats

Download as PDF, TXT or read online from Scribd

Cilt 3 / 2020
issn: 2651-253X

Uluslararası Hakemli Dergi


International Refereed Journal
Yılda üç sayı çıkar
Three issues in a year
fad
Folklor Akademi Dergisi
Folklore Academy Journal
FOLKLOR AKADEMİ DERGİSİ
Folklore Academy Journal

2020
Cilt: 3 Sayı: 3

e-ISSN: 2651-253X
Sahibi/Owner
Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Derneği Adına
Bican Veysel YILDIZ

Baş Editör/Chief Editor


Prof. Dr. Işıl ALTUN (Kocaeli Üniversitesi)

Bu Sayının Editörü / Editor of This Issue


Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi)

Editörler/Editors
Prof. Dr. Hanife Dilek BATİSLAM (Çukurova Üniversitesi)
Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA (Muğla Üniversitesi)
Dr. Çiğdem AKYÜZ ÖZTOKMAK(Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi)
Dr. Şakire BALIKÇI (Mardin Artuklu Üniversitesi)
Dr. Erhan SOLMAZ (Uşak Üniversitesi)
Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi)

Yabancı Dil Editörleri / Foreign Language Editors


Rusça: Öğr. Gör. Roza KOÇKAR (Eskişehir Teknik Üniversitesi)
İngilizce: Öğr. Gör. M. Tekin KOÇKAR (Eskişehir Osmangazi Üniversitesi)

Yayın Kurulu/Editorial Board


Doç. Dr. Abdullah ACEHAN (Dumlupınar Üniversitesi)
Dr. Özgür ERGÜN (Kocaeli Üniversitesi)
Bican Veysel YILDIZ (Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği)
Sabri KOZ (Yapı Kredi Yayınları)

Redaksiyon/Dizgi
Ersin ÇELİK
BU SAYININ HAKEMLERİ

Prof. Dr. Ali AKAR Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Muğla – Türkiye

Prof. Dr. Tanzilya KHADZHİEVA Russian Academy of Sciences-Moscow-Russia

Prof. Dr. Metin TOPRAK Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

Doç. Dr. Soner SAĞLAM Pamukkale Üniversitesi-Denizli-Türkiye

Doç. Dr. Berdi SARIYEV Ankara Üniversitesi-Ankara-Türkiye

Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi – Muğla – Türkiye

Dr. Hüseyin AKSOY Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi-Karaman-Türkiye

Dr. Çiğdem AKYÜZ ÖZTOKMAK Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi-Ankara-Türkiye

Dr. Şakire BALIKÇI Mardin Artuklu Üniversitesi-Mardin-Türkiye

Dr. Hasan CUŞA Munzur Üniversitesi-Tunceli-Türkiye

Dr. Uğur DURMAZ Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

Dr. Şenel GERÇEK Kocaeli Üniversitesi-Kocaeli-Türkiye

Dr. Derya KARACA Iğdır Üniversitesi-Iğdır-Türkiye

Dr. Turgay KABAK Bayburt Üniversitesi-Bayburt-Türkiye

Dr. Orhan Fatih KUŞDEMİR Amasya Üniversitesi-Amasya-Türkiye

Dr. Erhan SOLMAZ Uşak Üniversitesi-Uşak-Türkiye

Dr. Abdulhakim TUĞLUK Iğdır Üniversitesi-Iğdır-Türkiye

Dr. Serhat Sabri YILMAZ Sivas Cumhuriyet Üniversitesi-Sivas-Türkiye

Öğr. Gör. Roza KOÇKAR Eskişehir Teknik Üniversitesi-Eskişehir-Türkiye

Öğr. Gör. M. Tekin KOÇKAR Eskişehir Osmangazi Üniversitesi-Eskişehir-Türkiye

Bican Veysel YILDIZ Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği-İstanbul-Türkiye


Tasarım
ACT Reklam Ajansı , Eskişehir

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve
hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın
hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksızın dergide
yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye
gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Folklor Akademi Dergisi


IDEALONLINE, RESEARCHBIBLE, SINDEX, CITEFACTOR ve ASOS İNDEKS veritabanları
tarafından dizinlenmektedir.

İletişim
www.dergipark.gov.tr/folklor
www.folklorakademi.org
E-posta: [email protected]
ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI YAZARLARI DERNEĞİ
Bağdat Cad. No:385/B Maltepe-İSTANBUL
İÇİNDEKİLER / CONTENTS

ARAŞTIRMA MAKALELERİ / RESEARCH ARTICLES


TUVA ÇALIŞMALARI ALANINDA BİR KADIN ARAŞTIRMACI: EKATERİNA DMİTRİYEVNA
PROKOFYEVA ............................................................................................................... 479
Muvaffak DURANLI ................................................................................................... 479
A WOMAN RESEARCHER IN THE FIELD OF TUVA STUDIES: EKATERINA DMITRİYEVNA
PROKOFYEVA ................................................................................................................. 480
MUSTAFA ÖZÇELİK’İN ŞİİRLERİNDE YER ALAN MAZMUNLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME .. 498
Sefa ÇELİKÖRS ........................................................................................................... 498
A REVIEW ON THE MAZMUNS IN MUSTAFA ÖZÇELİK’S POEMS ..................................... 499
KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV DESTANI SADECE BİR AŞK HİKÂYESİ MİDİR? ........ 518
Zehra IŞIK .................................................................................................................. 518
IS THE EPIC OF KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV ONLY A LOVE STORY? ................... 519
OĞUZ VE KELT EPOSLARINDA RASTLANAN ESAS VE YARDIMCI TİPLER, MOTİFLER ....... 534
Fidan GASIMOVA ...................................................................................................... 534
THE MAIN AND AUXILIARY TYPES, MOTIFS FOUND IN THE OGHUZ AND CELTIC EPOSES
....................................................................................................................................... 535
KUŞ İSİMLERİNİN SÖZCÜK VE ANLAMSAL ÖZELLİKLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME ........... 551
Gurbangül MIRADOWA ............................................................................................ 551
A REVIEW ON THE LEXICAL AND SEMANTIC FEATURES OF BIRD NAMES ....................... 552
ADOLF PETROVİCH BERGE’NİN DOĞU ÇALIŞMALARI .................................................... 560
Alla İvanovna ALIYEVA .............................................................................................. 560
EAST STUDIES OF ADOLF PETROVICH BERGE ................................................................. 560
OSET HALK AFORİZMALARININ CANLANDIRMA SİSTEMİNDE KİŞİSELLEŞTİRME VE
KARŞILAŞTIRMA ........................................................................................................... 571
Tsallagova Zarifa BORİSOVNA .................................................................................. 571
IMPERSONATION AND COMPARISON IN THE ARTISTIC SYSTEM OF THE OSSETIAN
POPULAR APHORISM..................................................................................................... 572
SANATSAL VE ESTETİK BİR UNSUR OLARAK EDEBİ YARATICILIKTA DESTANSI GELENEKLER
..................................................................................................................................... 590
Nerkes Akhmetovna KHUBBITDINOVA & Gulnar Vilbanovna YULDYBAEVA ............ 590
EPIC TRADITIONS IN LITERARY CREATIVITY AS A ARTISTIC AND AESTHETIC ELEMENT .. 591
SERGEY ESENİN’İN ESERLERİNDE BİR HALK MASALI ..................................................... 611
Elena Aleksandrovna SAMODELOVA ........................................................................ 611
ABOUT FOLKLORE TALE IN THE CREATION OF SERGEY ESENIN ...................................... 612
KARAÇAY-BALKAR NART DESTANLARI: DEBET, ALAUGAN, KARAŞAUAY ...................... 621
Tanzilya KHADZHİEVA ............................................................................................... 621
NART EPICS OF KARACHAIS AND BALKARS: DEBET, ALAUGAN, KARASHAWAI .............. 622

KİTAP TANITIMI / BOOK REVIEW


TÜRK HALK HİKÂYECİLİĞİ-TÜRKİYE SAHASI .................................................................. 633
Tuncer GÜLENSOY .................................................................................................... 633
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATINDA DESTAN ................................................. 636
Zeynep Gözde KOZLU ................................................................................................ 636
ÖLÜMÜ EVCİLLEŞTİRMEK: TÜRK HALK KÜLTÜRÜNDE ÖLÜM TEMELLİ MİZAH .............. 642
Hamdiye Deniz GÖKÇE .............................................................................................. 642
KARS HALK KÜLTÜRÜ VE EDEBİYATI ............................................................................. 647
Esra TARHAN ............................................................................................................ 647

DÜZELTME / CORRECTION
BİLGİ NOTU/DÜZELTME ............................................................................................... 651
EDİTÖRDEN

Sevgili Okur,
Folklor Akademi Dergisi ailesi olarak 2020 yılı 3. cilt ve 3. sayısı ile yeniden
karşınızda olmanın ve sizlerle buluşmanın sevincini yaşıyoruz. Yayın hayatına istikrarlı ve
emin adımlarla devam eden Folklor Akademi Dergisi’nin bu sayısında, hakemlerimizin
onayından geçmiş dördü Rusça, biri İngilizce ve biri de Türkmen Türkçesinde kaleme
alınmış on araştırma makalesi ile dört kitap değerlendirme yazısı olmak üzere toplam on dört
değerli çalışmayı ilginize sunuyoruz.
Sayının ilk sırasında Muvaffak Duranlı tarafından yazılan “Tuva Çalışmaları
Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva” başlıklı makale yer
alıyor. Çalışmada, Sovyet Rusya’da öne çıkan kadın araştırmacılardan biri olan Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva’nın zorlu yaşam mücadelesi ile Tuva kültürüne olan katkıları ele
alınmış. Ayrıca makalede, Prokofyeva’nın ölümünden ancak otuz üç yıl sonra
yayımlanabilen ve Tuva kültürü ile ilgili çok yönlü çalışmaları da inceleme altına alınmış.
Sayının ikinci makalesi ,Sefa Çelikörs’ün “Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan
Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme” isimli çalışması. Makalede, Mustafa Özçelik’in şiirlerinde
geçen klasik mazmunlar, şairin şiirlerinden örneklerle uygulanmış.
Performans teori bağlamında Kuzıykürpes ile Mayanhılıv destanının analiz edildiği
Zehra Işık’ın “Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?”
başlıklı çalışması bu sayının üçüncü makalesi. Makalede, destan bünyesindeki aşk
hikâyesinin yanı sıra kahramanlık motifleri de ele alınmış. Destanın, içerdiği motifler ve epik
yapısı ile Başkurt halk kültürü başta olmak üzere Türk destan geleneği içerisinde önemli bir
yeri olduğu tespit edilmiş.
Fidan Gasımova’nın kaleme aldığı “Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve
Yardımcı Tipler, Motifler” adlı makalede, Oğuz ve Kelt destanlarında temel ve yardımcı
kahramanların tipolojisini ortaya koyan motifleri analiz edilmiş ve söz konusu topluluklara
ait epik anlatıların tipolojik motifi açısından benzerlikler taşıdığı saptanmıştır.
Beşinci makale Gurbangül Mıradowa’ya ait “Kuş İsimlerinin Sözcük ve Anlamsal
Özellikleri Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmadır. Türkmen Türkçesi ile yazılan makalede,
kuşların eski Türk toplumlarının birer totemi olması fikri temel alınarak bugünkü Türkmen
Türkçesindeki kuş adlarının anlamsal ve kavramsal incelemesi yapılmıştır.
Rusça kaleme alınan Alla İvanovna Aliyeva’nın “Adolf Petrovich Berge’nin Doğu
Çalışmaları” adlı makalesinde, ünlü oryantalist Adolf Berge’nin çalışmalarına bütüncül bir
yaklaşım tarzı sergilenmiş, ayrıca Berge’nin İran kaynaklarından yaptığı çeviriler, Kafkasya
bölgesi üzerinde yaptığı incelemeler ele alınmıştır. Rus dilinde yazılmış bir başka çalışma ise “Oset
Halk Aforizmalarının Canlandırma Sisteminde Kişiselleştirme ve Karşılaştırma” adlı makaledir. Sayının yedinci makalesini
oluşturan bu yazı Tsallagova Zarifa Borisovna tarafından kaleme alınmış. Çalışmada, Oset halk
aforizmalarının kişileştirme ve karşılaştırmalarının analizi yapılmış; bu şiirsel ifadelerin Oset halk
kültürünün derin anlamlarının kavranması için bir anahtar konumunda olduğu belirlenmiştir.
Sayımızın sekizinci makalesi, yine Rusça kaleme alınan bir çalışmadır. Nerkes
Akhmetovna Khubbitdinova ile Gulnar Vilbanovna Yuldybaeva’ya ait olan “Sanatsal ve Estetik
Bir Unsur Olarak Edebi Yaratıcılıkta Destansı Gelenekler” başlıklı çalışmada, Başkurt
destanlarından Ural Batır ve Akhak Kola destanları örneğinden yola çıkılarak folklorun bireysel
tematik motiflerinin edebî ve epik metinlerde nasıl kullanıldığının saptanması amaçlanmış. Bu
sayıda Rusça yazılmış son makale ise Elena Aleksandrovna Samodelova’ya ait “Sergey Esenin'in
Eserlerinde Bir Halk Masalı” başlıklı çalışma. Yesenin'in eserlerinde tür tanımlaması olarak masal
anlatımlarında yazarın sıklıkla ele aldığı konuların kronolojik çerçevesi değerlendirilmekte ve
Yesenin’in “Mikola” adlı şiirindeki folklorik unsurların kaynakları analiz edilmektedir.
İngilizce kaleme alınmış olan ve Tanzilya Khadzhieva’ya ait “Karaçay-Balkar Nart
Destanları: Debet, Alaugan, Karaşauay” başlıklı çalışma, buu sayımızın onuncu makalesi olarak
sizlere sunuldu. Makalede, Kuzey Kafkas halklarının yiğitlik destanı olan Nartlar ele alınmış. Nart
kahramanlarının isimleri etrafında ortaya çıkan efsane ve türkülerin incelendiği çalışmada, Debet,
Alaugan ve Karaşuay’ın Karaçay-Balkar destanlarında önemli bir yeri olduğu da tespit edilenler
arasında.
Folklor Akademi’nin bu sayısındaki son dört çalışma ise eser inceleme ve kitap tanıtım
yazılarından oluşuyor. On birinci çalışmada, İsmet Çetin’in “Türk Halk Hikâyeciliği-Türkiye
Sahası” adlı kitabı Tuncer Gülensoy tarafından değerlendirildi. Zeynep Gözde Kozlu, Ümmühan
Bilgin Topçu’nun “Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Destan” adlı kitabını tanıt tı. İsmail
Abalı’nın “Ölümü Evcilleştirmek: Türk Halk Kültüründe Ölüm Temelli Mizah” adlı kitabı
Hamdiye Deniz Gökçe tarafından incelenip tanıtıldı. Metin Turan’ın “Kars Halk Kültürü ve
Edebiyatı” adlı kitabı ise Esra Tarhan tarafından incelendi.
Folklor Akademi Dergisi, gönderilen tüm çalışmaları titizlikle inceleyen ve kör hake mlik
sistemi ile değerlendirmeye alan, dört ayda bir yayımlanan uluslararası bir dergidir. Sayımıza
akademik çalışmaları ile katkıda bulunan yazarlarımıza ve hakemlik yapan araştırmacılarımıza
teşekkürlerimizi iletmek isteriz. Dergimizi, siz değerli okurlarımızın istifadelerine sunar, keyifle
okumanızı temenni ederiz.
Saygılarımızla…

Folklor Akademi Dergisi


Duranlı, M. (2020). Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina Dmitriyevna
Prokofyeva. Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı: 3,.479 – 497.
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved:23.11.2020
Kabul / Accepted: 04.12.2020
Araştırma Makalesi / Research Article

TUVA ÇALIŞMALARI ALANINDA BİR KADIN


ARAŞTIRMACI: EKATERİNA DMİTRİYEVNA
PROKOFYEVA

Muvaffak DURANLI*
Öz
Sibirya Türk halklarının incelenme süreci, genel olarak Sibirya halklarının incelenme
süreci ile bir bütünlük içermektedir. Çarlık Rusya’sı için Sibirya, bir bütün olarak Rus devlet
sistemine katılması, her türlü zenginliğin Moskova’daki iktidar tarafından kullanılması
gereken bir bölgedir. Sibirya’nın Rus hâkimiyetine girme sürecindeki temel çalışmalar,
bilimsel olmaktan ziyade Rusya’ya tâbi kılma politikasına hizmet etmiştir. Hazırlanan
istatistiki raporlar, nüfus sayımları, yerli halkların dillerini öğrenme, onlar için Rus alfabesi
temelinde alfabeler oluşturma, kutsal metinlerin yerli halkların diline çevrilmesi,
Hristiyanlaştırma çabaları, bütün bunlar, bir halkı çok yönlü incelemekten çok onu sisteme
dâhil etme politikasına hizmet eden çalışmalardır.
Belirgin bir politik çıkar gözetse de bu ilk dönemde sürgün, seyyah, rahip, devlet
memuru olarak bu topraklara gelen kişilerin çalışmaları daha sonra gerçekleştirilecek
bilimsel çalışmalara temel oluşturmuştur.
Çarlık Rusyası’nın son yüzyılında başlayan akademik çalışmalar Sovyet döneminde
de sürmeye devam etmiştir. Sovyet Rusya dönemindeki çalışmalar da elbette dönemin
politikası ile bağlantılı olarak Hristiyanlaştırma yerini Sibirya’nın yerli halklarının sosyalist
sistem içinde yer almaları politikasına bırakmıştır.
Her iki dönemde de amaç ne olursa olsun yapılan pek çok çalışmanın erkek
araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Sovyet Rusya döneminde
bir önceki dönemden farklı olarak az sayıda kadın araştırmacının Sibirya topraklarında
çalışmalar yaptığı bilinmektedir. Bu kadınlar arasında ilk planda Ekaterina Dmitriyevna
Prokofyeva adı yer almaktadır. Başlangıçta Selkuplar üzerine çalışan Prokofyeva, zaman

* Doç. Dr., Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi, [email protected], ORCİD
0000-0002-4529-2700

479
içinde çalışma alanını genişletmiş ve Sibirya’nın diğer halklarını da çalışmalarında
kullanmaya başlamıştır. Prokofyeva’nın bilimsel üretiminin son dönemindeki çalışmalarının
Tuvalar üzerine yoğunlaştığı görülmektedir.
Bu makalede Ekaterina Dmitriyevna’nın zor yaşamı, onun Tuva Türk kültürünün
incelenmesine yaptığı katkı ve ölümünden ancak otuz üç yıl sonra yayınlanabilen Tuva
kültürü ile ilgili çok yönlü çalışması tanıtılmaya çalışılacaktır.
Anahtar kelimeler: Tuva, Selkup, kültür, kadın, Prokofyeva

A WOMAN RESEARCHER IN THE FIELD OF TUVA STUDIES:


EKATERINA DMITRİYEVNA PROKOFYEVA

Abstract
The studies on Siberian Turkic peoples is inextricably linked with the studies on the
other Siberian peoples in general. For tsarist Russia, Siberia is a region that must be in the
Russian state system as a whole, and that its all wealth should be utilized by the authorities
in Moscow. The main studies of the process of the transition of Siberia to Russian domination
served the policy of subordination of Russia. Certain studies such as statistical reports,
population censuses, indigenous languages, creating alphabets for Siberians based on the
Russian alphabet, translating scriptures into indigenous languages, serve the policy of
adapting people into the “system”. So one can say that these studies are not multifaceted.
The studies of those who came to these lands as exiles, travelers, priests and civil
servants in this early period formed the basis for the following studies even though they had
a certain political interest.
Academic studies in the last century of tsarist Russia continued in the Soviet period.
Studies in the Soviet Russia period focused on Siberia's indigenous peoples to participate in
the socialist system instead of Christianization.
In both periods, most studies were carried out by male researchers, no matter what
purpose they serve. Unlike the previous period, it is known that a small number of women
researchers studied in Siberia during the Soviet Russian period. The most prominent name
among these women is Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva. Prokofyeva, who initially worked
on Selkups, expanded her field of study over time and started to work on other peoples of
Siberia. Prokofyeva's recent works focus on Tuvas.
In this article, the difficulties Ekaterina Dmitriyevna faced in her life, her
contribution to the Tuva Turkish culture studies and her comprehensive work on Tuva culture
that was published just thirty-three years after her death, will be introduced.
Keywords: Tuva, Selkup, culture, woman, Prokofyeva

480
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

Giriş

Başta Sibirya topraklarında yaşayan Türk halkları olmak üzere,


Sibirya’nın diğer köklü halklarını inceleme tarihi, Çarlık Rusya’sı döneminde
başlar. Bu dönemde Sibirya halklarını inceleyen araştırmacıların hemen hepsi
erkek araştırmacılardır. Bu dönemde neredeyse bu topraklarda çalışan bir
kadın araştırmacıya rastlamak mümkün değildir.
Sibirya topraklarındaki iklim koşulları, bölgede yaygın bir ulaşım
sisteminin olmaması, belirli güvenlik nedenlerinin yanı sıra Çarlık
Rusya’sında temelleri atılan pek çok araştırma merkezi ve akademik
kurumlarda kadınlara yer verilmemiş olması, bölgede kadın araştırmacıların
bulunmamasının başlıca nedenleri arasında gösterilebilir.
1890’lı yıllarda Sibirya topraklarında seyahat eden hemen hemen tek
yabancı kadın olan İngiliz hemşire Kate Marsden, Çarlık Rusya’sında Sibirya
topraklarında seyahat eden, kayıtlara geçmiş ilk kadındır. Onun
seyahatnamesinde yerli halklarla ilgili çok az bilgi yer almaktadır, ayrıca
Marsden’in amacı bir halkı incelemek değil, cüzzamı tedavi ettiği rivayeti
yayılan bir bitkiyi aramaktır (Duranlı, 2017: 131).
Daha sonraki dönemde Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla toplumsal
kurumlarda kadınların yer alması, aynı zamanda akademik kurum ve
araştırma merkezleri için de söz konusu olmuştur.
Özellikle 1920’li yıllarda Sibirya topraklarında farklı etnik
toplulukları inceleyen kadın araştırmacıları görmek mümkündür. Örneğin
Altay, Şor, Teleüt, Kumandinler üzerine çalışan Nadejda Petrovna Dırenkova
(1899- 1941), Altay, Teleüt, Kumandinler üzerine çalışan Lidiya Eduardovna
Karunovskaya (1893- 1975), Selkup, Nenets gibi Sibirya’nınn yerli halkları
üzerine çalışan Lyudmila Vasilyevna Homiç (1921- 2011), Tuva kültürü
üzerine çalışmaları ile tanınan Vera Pavlovna Dyakonova (1927- 2011).
Dolgan ve Nganasanlar üzerine araştırmalar sürdüren Galina Nikolayevna
Graçeva (1934- 1993), Evenkler üzerine değerli çalışmalar gerçekleştiren
Glafira Makaryevna Vasilyeviç (1895- 1971).

481
Muvaffak DURANLI

Bu kadın araştırmacılar arasında Dırenkova, Karunovskaya, Homiç ve


Dyakonova, Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’ya yakın yaşlarda olup aynı
tarihlerde Sibirya topraklarında çalışma imkânına sahip olmuşlardır.
Dırenkova’nın pek çok makalesini tekrar yayınlayan ve onun hayatını
kaleme alan yazarlar, Nadejda Petrovna Dırenkova’nın Etnografi
Enstitüsü’ndeki çalışan tek kadın araştırmacı olmadığını, onunla birlikte
Ekaterina D. Prokofyeva, Glafira Makaryevna Vasilyeviç’in ilk sözlük,
gramer kitapları ve yeni alfabeler hazırlanmasında çok büyük katkılarda
bulunduklarını belirtirler (Arzyutov, Nevskaya, Pavlinskaya, 2012: 59).
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın Hayat Yolu
21 Kasım 1902 tarihinde S. Peterburg’ta doğan Prokofyeva’nın ailesi
hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Rus etnograflar sözlüğünü
hazırlayan ve ilk çalışmalarında Prokofyeva’nın desteğini gören Aleksandr
Mihayloviç Reşetov (1932- 2009), Prokofyeva’nın memur bir aileden
geldiğini belirtir (Reşetov, 2012: 417). Kaynaklara göre, E. D. Prokofyeva,
1919 yılında gimnazyumdan mezun olduktan sonra Leningrad Hidroloji
Enstitüsü’nde bibliyograf yardımcısı olarak üç yıl çalıştı. Bu üç yıl içinde
biyolojik ve jeolojik koleksiyonların oluşturulması üzerine de çalışan
Prokofyeva, pek çok araştırma gezisine katılmıştır (Kazakeviç, 2010: 261).
Prokofyeva, 1921 yılında o günkü adı Coğrafya Enstitüsü olan (daha
sonra kurumun adı Leningrad Devlet Üniversitesi Coğrafya Fakültesi
olmuştur) Etnografi Fakültesinde üniversite hayatına başlar (Kisel, 2011b:
13- 14).
Bu yıllarda Etnografi Fakültesi’nde Rusya’nın iki ünlü akademisyeni
çalışmaktadır. Prokofyeva, öğrencilik yıllarında Lev Yakovleviç Şternberg
(1861- 1927) ve Vladimir Germanoviç Bogoraz’ın (1865- 1936) öğrencisi
olur (Kisel, 2009:147).
Üniversitede okuduğu yıllarda dilbilimci ve etnograf Georgiy
Nikolayeviç Prokofyev (1897-1942) ile evlenen Ekaterina, kızlık soyadı olan
Borovkova’yı akademik çalışmalarında kullanmamıştır.
Prokofyeva’nın üniversite eğitiminin bitmesinden sonra kocasının
görevlendirilmesi nedeniyle birlikte araştırmacı olarak Turuhan bölgesine
giderler. Prokofyevler, buradaki bir köyde öğretmenlik yapmanın yanı sıra

482
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

bölgenin yerlisi olan Selkupların dilini öğrenir, derleme yapar ve Selkup


kültürü ile ilgili ilk akademik kayıtları gerçekleştirirler.
Prokofyeva’nın kocası Georgiy Nikolayeviç Prokofyev’in bu ilk
görevi değildir. O, 1921 yılında bu bölgeye Nenetsleri araştırmak için gelmiş,
derlediği malzeme ve çizimlerden hareketle 1922 yılı Ocak ayında bir sergi
açmış ve bu konuda iki bildiri sunmuştur (Homiç, 1999: 274). G. N.
Prokofyev’in bu topraklara aşina olması eşi Ekaterina Prokofyeva’nın da
daha verimli bir çalışma ortamına sahip olmasını kolaylaştırmıştır.
Doğu Sibirya’da yer alan Turuhan, bünyesinde pek çok etnik grubu
barındıran bir bölgedir. Turuhan bölgesinin Selkup, Ket, Evenk, Nenets gibi
Sibirya halkları ile birlikte bölgede eski Rus inanç ve yaşam biçimini
sürdürmeye devam eden ve Rusça literatürde Starverler (eski inançtan
olanlar) olarak tanımlanan toplumun da yaşadığı bir bölge
(https://ru.wikipedia.org/wiki/Туруханский_район) olması karı koca
Prokofyevlere zengin kaynak ve malzeme sağlamıştır.
Prokofyevler, üç yıl boyunca bu bölgede çalışır ve daha sonra
Peterburg’a dönerler.
Onların bu bölgedeki üç yıllık zor koşullar altındaki yaşamı onlarla
birlikte araştırmalara katılan, Ruslaşmış İsveç kökenli soylu bir aileden gelen
Nina İvanovna Gagen- Torn (1900- 1986), tarafından ayrıntılı bir şekilde
tasvir edilmiştir (Gagen- Torn, 1992: 90).
Gagen- Torn, Ekaterina Dmitriyeva’nın kocasının malzemelerini
titizlikle işlediğini de şu şekilde anlatır. “Ekaterina Dmitriyevna 1928- 1929
yıllarında toplanan materyallerin işlenmesiyle ilgilendi. 1929 yılı baharında
yeniden Bolşezemelskaya tundra alanına gitti: Hoseda Harda adlı yerleşim
biriminde çalıştı. 1931 yılında Kuzey Halkları Yeni Alfabe Komisyonunun
görevlendirmesi ile defalarca bölgede araştırmalar yaptı” (Gagen- Torn,
1992: 109).
Prokofyevlerin Peterburg dönemi oldukça kısa sürer. Tekrar kuzeye
gitmek durumunda kalırlar. Bu sefer Nenets Tundra bölgesine görevlendirilen
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva çocuk evi sorumlusu, okur yazarlık
kursları bölge başkanı, yurt bilgisi uzman yardımcısı görevleriyle bölgeye
gelir (Kisel, 2011b: 14).

483
Muvaffak DURANLI

1934 yılında bu bölgedeki görevinin ardından Prokofyeva Peterburg’a


geri döner ve 1934- 1938 yılları aralığında Kuzey Halkları Enstitüsü’nde
Selkupça uzmanı olarak çalışmaya başlar, ayrıca A. İ. Herzen Pedagoji
Enstitüsü’nde ve Leningrad Devlet Üniversitesi’nde Selkupça dersleri verir
(Kisel, 2011b: 14- 15).
Leningrad’daki bu çalışma dönemi içinde Prokofyeva, Selkuplar için
alfabe taslağı oluşturur, okuma kitapları hazırlar. 1935 yılında Ekaterina
Prokofyeva’nın kocası tarafından “Selkup –Ostyak- Samoyed Dili” ve
“Selkupça Gramer” adlı iki çalışma yayınlanır1.
Bu verimli yılların arkasından ne yazık ki acı dolu bir önem gelir.
Özellikle 1937 yılı Prokofyev ailesi için olumsuzlukların yılı olur. 1937
yılında Ekaterina Dmitriyevna’nın kocası Georgiy Nikolayeviç, “Kuzeydeki
Dil Yapılanmasında Burjuva- Nasyonalist Eğilimler” göstermek ve Rus
topraklarının yabancılaşmasına zemin hazırlamakla suçlanır ve işten çıkarılır.
Bu dönemde Prokofyevler arşivlerini yakar ve hatta aile dostları ile yaptıkları
yazışmaları onları korumak için imha ederler (Kisel, 2011b: 15).
İşten çıkarılma durumunu G. N. Prokofyev anılarında şu şekilde dile
getirmiştir.
“Kuzey Halkları Enstitüsü’nün direktörünün 23. 10. 1937 tarihli
kararıyla ben KHE’ndeki işimden çıkarıldım (bunun nedeni olarak kararda
benim Kuzey halklarının dil oluşumunda Burjuva- Nasyonalist yaklaşımlar
sürdürdüğüm belirtilmişti” (Kazakeviç, 2010: 260).
Araştırmacı Kisel, o günlerde G. N. Prokofyev’in aklanmasının çok
da kolay olmadığını, ünlü etnograf Vladimir Germanoviç Bogoraz- Tan’ın
devreye girmesiyle ailenin hayatı düzeldiğini, bir süre sonra suçlamalar
kaldırıldığını ve Prokofyevlerin tekrar bilimsel çalışma ortamına
döndüklerini belirtmektedir (Kisel, 2011b: 16).
Kazakeviç, aklanma sürecini G. N. Prokofyev’in günlüklerinden elde
ettiği verilerle aktarır. “Kuzey Deniz Yolları Çalışanları Birliği Bölge
Komitesi’nin 24. 04. 1938 tarihli kararına göre bu şekilde işten çıkarılma
yasal değildi. Karar iptal edildi. Tarafımdan açılan dava sonucunda ben
KHE’ndeki zorunlu üç aylık işten çıkarılma maaşını aldım (gerçekte bu süre

1 Bu iki çalışmada da Ekaterina’nın katkısı olmasına rağmen kitaplarda yazar olarak kocasının adı geçmektedir.

484
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

altı aya yakın sürmüştü)… 9 Temmuz 1938 tarihinde ben bilim çalışanı
unvanı ile SSCB Bilimler Akademisi’nde göreve başladım. İlk görev yerim
N. Y. Marr Dil ve Düşünce Enstitüsü idi, daha sonra (1 Ekim 1938’den
itibaren) Etnografi Enstitüsü’nde bana Sibirya kabinesi başkanlığı görevi
verildi” (Kazakeviç, 2010: 260).
Acılar Yaşatan İkinci Dünya Savaşı
İkinci Dünya Savaşı sadece Rusya için değil pek çok ülke için de
yokluk, acı ve yıkım getirir. İkinci Dünya Savaşı sırasında kuşatma altındaki
Peterburg’ta (o zamanki adıyla Leningrad) yaşayanlar pek çok zorluğa
katlanmak zorunda kalır.
Bu zor günlerde Prokofyev ailesi hayatlarını Leningrad’da
sürdürmektedirler. Bu zor günlerde 1942 yılı Ocak ayında Georgiy
Nikolayeviç Prokofyev ölür. Onun ardından on dört yaşındaki büyük oğulları
Boris ölür. Boris’in ölümü son ölüm değildir. Mart 1942’de doğan küçük
oğlan Andrey de, bir aylıkken ölür (Kisel, 2011b: 16).
Prokofyeva’nın 1935 yılında doğan kızı İnga Georgiyevna
Agaşirinova, yaşanılan o zor günleri yıllar sonra şu şekilde anlatır:
“Babam, Kasım 1941’den itibaren açlıktan dolayı iyice gücünü
kaybetti, Etnografi Enstitüsü’nde kalmaya devam etti. Tramvaylar
çalışmıyordu, eve ulaşmak için bir araç yoktu. Ocak 1942 tarihinde Enstitü’de
öldü ve Serafimov Mezarlığı’nda erkek kardeşinin mezarına gömüldü.
Annem o sırada bir bebek bekliyordu, 1 Mart 1942 tarihinde Andrey adı
verilen erkek kardeşim doğdu. Bir ay sonra da öldü. Şehrin kuşatma altında
olduğu kış büyük erkek kardeşim Boris de öldü. On dört yaşındaydı. Her iki
evlatlarını Şuvalov mezarlığında defnettiler. Biz annem ve kız kardeşim
Standart köyünde Nisan 1942’ye kadar kaldık. Biz artık hareket etmiyorduk,
annem de öyle. Fakat bizler bir şekilde hayatta kalmayı başardık”
(http://www.finnougoria.ru/news/publications/18219/).
Bu sırada bir bombardımanda evleri yanar, en önemlisi Ekaterina’nın
kocası tarafından hazırlanan ve daktilo edilmiş tek nüsha olan doktora tezi de
bu yangında kül olur (Kazakeviç, 2010: 262). Araştırmacı Kazakeviç,
biyografik çalışmasında bu tezin başlığını “Samoyed Dilleri ve Günümüz
Nenets, Nganasan, Enets ve Selkupların Köken Problemi” olduğunu
belirtmektedir (Kazakeviç, 2010: 260).

485
Muvaffak DURANLI

Küçük oğlunun ölümünden sonra Ekaterina Prokofyeva, 1942 yılı


Nisan ayında Leningrad’dan ayrılmaya karar verir. Zor bir yolculuk
sonrasında aile Kazan şehrine gelir. Prokofyeva burada bir fabrikada
çalışmaya başlar, bir süre sonra Etnografi Enstitüsü’nde yarı zamanlı çalışma
imkânına sahip olur (Kisel, 2011b: 17)
Savaş bitiminde aile yeniden Leningrad’a döner, Prokofyeva
Leningrad Etnografi Enstitüsü Sibirya Halkları Bölümünde uzman olarak
çalışmaya başlar.
Savaş sonrası zor yaşam koşulları, özellikle Leningrad şehri için de
söz konusudur. 1946 yılında Ekaterina’nın kızı Lena, ilk çocuğunu
doğururken ölür.
Bu olumsuz dönemde de çalışmadan uzaklaşmayan Ekaterina’nın
sağlığı her geçen gün kötüleşmektedir.
1949 yılında Prokofyeva doktora tezi olarak “Selkup Folkloru” adlı
çalışmayı hazırlar (Rusya Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Etnografi Müzesi
Arşiv, F. K- I, op. 1, No 11). Bu çalışma bilim çevrelerinden onay alsa da
Prokopyeva bu çalışmanın eksik olduğunu düşünerek onu savunmaz.
1960 yılında Prokofyeva, kocası Georgiy Nikolayeviç Prokofyev’in
çalışmalarının kopyasını çıkarır ve sistemli bir şekilde düzenleyerek
korunması için Etnografi Enstitü’sünün arşivine verir (Kazakeviç, 2010:
262).
Emekli olduğu 1964 yılına dek Prokofyeva, Etnografi Enstitüsü
Leningrad Bölümünde uzman olarak çalışmaya devam eder (Kisel, 2011b:
19- 20).
21 Nisan 1978 tarihinde Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva, kalp krizi
geçirerek vefat eder (Kisel, 2011b: 20).
Prokofyevlerin Arşivlerde Kalan Çalışmaları
Ekaterina Dmitriyeva’nın ölümünden sonra çocukları alandan
derlenmiş materyalleri Etnografya Enstitüsü Sibirya Halkları Etnografi
Sektörüne verirler, 1987 yılından itibaren bu malzeme Dmitriyeva’nın kocası
G. N. Prokofyev’in materyalleri ile birlikte Antropoloji ve Etnografi Müzesi
Arşivinde korunmaktadır (Kazakeviç, 2010: 262).

486
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

Kazakeviç, Prokofyevlerin arşiv malzemesinin ayrıntılı dökümünü


makalesinin 262- 269 nolu sayfaları arasında verir. Bu ayrıntılı analizde,
Prokofyeva tarafından daktilo edilmiş yayına hazır nitelikte pek çok
etnografik yazının yer aldığı anlaşılmaktadır. Örneğin Prokofyeva’nın
kocasının 1925 yılında Turuhan bölgesinden derlediği bir şaman duası
Selkupça olarak verilmiş ve Prokofyeva tarafından ayrıntılı bir şekilde
tercüme edilmiştir (Kazakeviç, 2010: 270).
Karı koca Prokofyevlerin arşivini daha çok masal kayıtları açısından
analiz eden Olga Barisovna Stepanova, “E. D. Proofyeva’nın Selkup Folkloru
adlı çalışması monografik bir çalışma olarak adlandırılabilir. Profesyonel
etnograf ve dilbilimci olan Prokofyevler belirli bir dönem Selkuplar arasında
yaşamış ve çalışmışlardır. Onların Selkuplar arasında çalışma imkânına sahip
olması alandan elde ettikleri malzemenin zengin ve çok çeşitli olmasını
sağlamıştır. Hiç kimse G. N. Prokofyev ve E. D. Prokofyeva kadar
Selkupların geleneksel kültürünü, dünya görüşünü ve folklorunu bilemez…
Selkup kültürünün anlaşılması ve yorumlanmasında bütün diğer
araştırmacılar için adı geçen bu çalışma temel oluşturmaktadır. (Sovyet
dönemine ait) herhangi bir ideolojik/sınıfsal yaklaşım E. D. Prokofyeva’nın
Selkup folkloru üzerine olan bu incelemenin önemini yok edemez, hiçbir
teknik yetersizlik onun değerini ve bu çalışmanın en kısa zamanda
yayınlanmasının gerekliliğini gölgeleyemez” (Stepanova, 2012: 144- 145).
Günümüzde Ekaterina Prokofyeva’nın arşiv malzemesi pek çok
araştırmacı tarafından kullanılmaktadır; örneğin, İrina Kobeynikova tarafından
hazırlanan “Selkup Kadın İrina’nın Hikâyeleri ve Masalları” adlı masal
yayınında Prokofyeva tarafından 1927 yılında Turuhan bölgesinde derlenmiş ve
Rusçaya çevrilmiş “Kıvrak Zekâlı İça” adlı masal metni kullanılmıştır
(Kobeynikova, 2014: 47- 50).
Olga Stepanova, 2008 yılında yayınladığı “Selkupların Geleneksel
Dünya Görüşü. Yaşam ve Ruhun Dönüşümü Üzerine Tasavvurlar” 2 adlı
çalışmasında E. D. Prokofyeva’nın çalışmalarına yoğun bir şekilde kullanır.
Stepanova 302 sayfalık bu çalışmada 300’den fazla Prokofyeva’nın
çalışmalarına gönderme yapmış ve kaynakçada Prokofyeva’nın on altı

2 Stepanova, O. B. (2008), Traditsionnoe Mirovozzrenie Selkupov: Predstavleniya O Krugovorote Zijni i Duşe,


Peterburg.

487
Muvaffak DURANLI

çalışmasını kullandığını göstermiştir (Stepanova, 2008: 267- 268).


Dimitriy Arzyutov, Sibirya sahasında ilk defa film kaydının Prokofyevler
tarafından Selkuplar, daha sonra ise Nenetsler ve Komiler için kullanıldığını
belirtir.
“Ekim 1928’de Georgiy Nikolayeviç Prokofyev, Selkupların
incelenmesini temel alan raporunu New York’taki Amerikanistler
Kongresinde okuması için Vladimir Germanoviç Bogoraz’a verdi. Bu
raporda ek olarak Selkup (Ostyak- Samoyed) şamanlarının resimlerinden
çıkarılmış fotoğraflar da vardı… Sonuçta 1929- 1931 yıllarında Nenets ve
Komilere yapılacak araştırma çalışmalarına Prokofyevler film makinaları ile
katıldılar” (Arzyutov, 2016: 190).
Ülkemizde kitap olarak yayınlanan bu çalışma 3 , 1971 yılında
Leningrad’da yayınlanan Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii
dergisinin 27 cildinde 5- 100. Sayfalar arasında yayınlanmıştır4.
Prokofyeva, bu çalışmada gerek müze kolleksiyonlarında yer alan
gerekse kendi alan araştırmalarında fotoğraflama imkânı bulduğu zengin bir
görsel malzemede kullanmıştır. Çalışmada şamanların kaftanı, ayakkabı ve
başlığı ile ilgili ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Oldukça hacimli olan bu
çalışmada Buryat, Çukça, Enets, Even, Evenk, Hant, Ket, Koryak, Nanay,
Negidal, Ngnasan, Nivh, Oroç, Orok, Udegey, Ulçi, Yukagir gibi farklı Sibirya
topluluklarının yanı sıra Altaylar (Prokofyeva, 1971: 59- 63), Hakaslar
(Prokofyeva, 1971: 63- 70), Tuvalar (Prokofyeva, 1971: 70- 73) ve Yakutlar
(Prokofyeva, 1971: 38- 48) Sibirya Türk toplumlarına da yer verilmiştir.
Sibirya Yerli Halkı Selkuplardan Sibirya Türk Toplumu
Tuvalara Geçiş
Leonid Pavloviç Potapov’un başkanlık ettiği Sayan- Altay Araştırma
çalışmalarına 1952, 1953 ve 1955 yıllarında Tuva bölgesi araştırmalarına
Prokofyeva da katılır.

3
“Sibirya Halklarının Şaman Kostümleri” adıyla Türk kültürünü Araştırma Enstitüsü Çeviri Eserler Serisi içinde
2014 yılında yayınlanmıştır.
4 Adı geçen derginin her sayısı belirli bir konuyu ele almaktadır. Prokofyeva’nın ayrıntılı yazısının yer aldığı bu
sayının ana teması “XIX. Yüzyıl- XX. Yüzyıl Başlarında Sibirya Halklarının Dini Tasavvurları ve Törenleri”
başlığını taşımaktadır. Prokofyeva’nın yazısı dışında konuyla ilgili olarak on iki yazının da yer aldığı bu sayı,
311sayfalık bir hacim içermektedir.

488
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

Prokofyeva, 1952 araştırma gezisinden elde ettiği malzeme ile Toja


bölgesindeki sosyalist yapılanmayı ele aldığı makalesini 1954 yılında
yayınlar.
2011 yılında Kemerovo Üniversitesi’nde “Tuvaların- Tojinlerin
Tariksel Gelişimi” adlı doktora tezini savunan araştırmacı Ekaterina Karbıy-
oolovna Davaa, bu makalenin Tuvaların yaşadığı tarihsel süreç için büyük
önem taşıdığını şu sözlerle belirtir:
“1952 yılında E. D. Prokofyeva’nın Tuva’da gerçekleştirdiği
çalışmalar sonucunda kaleme aldığı Toja’daki sosyalist yapılanma ile ilgili
makalesinin Tuva kültür hayatı için çok değerli malzemeler içermektedir”
(Davaa, 2011: 8).
1953 yılı Tuva araştırma grubunda Prokofyeva dışında arkeolog
Aleksandr Daniloviç Graç (1928- 1981), ressam Aleksey Vasilyeviç Matorin
(1924- 2004) fotoğrafçı olarak ve Tuva’daki araştırma enstitüsünden tarihçi
Viladimir Çoldak Oçur da (1928-1997) yer almıştır (Kisel, 2011b: 21)
Bu araştırma gezisinde elde edilen materyallerden hareketle
Prokofyeva, Tuva’nın batı bölgelerindeki halkın gündelik yaşamıyla ilgili
bazı verilerden hareketle “Tuva Bölgesi Batı Rayonlarındaki Tuvaların Bazı
Etnografik Verileri”5 adlı makalesini 1955 yılında yayınlar.
Prokofyeva’nın Tuva kültürü ile ilgili diğer bir çalışması, 1957 yılında
yazımı tamamlanan ve orijinali 835 daktilo sayfası olan ve yazarının
“Tuvaların Ulusal Konsolidasyon Süreci” (Protsess Natsionalnoy
Konsolidatsii Tuvintsev) adı verdiği çalışmadır. Yirmi kadar fotoğraf ve
resim içeren çalışma, 2011 yılına dek Rusya Bilimler Akademisi Büyük Petro
(Kunstkamera) Antropoloji ve Etnografi Müzesi arşivinde F- K 1, op. 1, No
560- 561 ve 562 nolu klasörlerde korunmuştur (Kisel, 2011a: 9).
Prokofyeva’nın farklı yıllarda Tuva’ya gerçekleştirilen üç araştırma
gezisinin materyallerinden hareketle hazırladığı bu ayrıntılı çalışma, ancak
2011 yılında Vladimir Antoniyeviç Kisel’in önsözüyle yayınlanır.
Çalışmanın günümüz koşullarına uygun bir yayına dönüşmesine
katkıda bulunanlar Ludmila Viktorovna Homiç, Şarkiyatçı Aleksandr

5 Bu makalenin Rusça adı makalemizin “Prokofyeva’nın Çalışmaları” bölümünde verilmiştir.

489
Muvaffak DURANLI

Mihayloviç Reşetov (1932- 2009), E. D. Prokofyeva’nın oğlu Aleksandr


Georgiyeviç Prokofyev (1937- 2016) ve kızı İnga Georgiyevna
Agaşirinova’dır (Kisel, 2011a: 11).
Prokofyeva’nın Çalışmasının Yayınlanmama Nedeni
Kisel, Prokofyeva’nın yukarıda belirttiğimiz çalışmasının yazarı
hayatta ilen yayınlanmaması, yaklaşık otuz üç yıl arşivde kalmasının nedenini
şahsi olarak görmektedir. Ona göre, “Bu kitabın trajik kaderindeki rol
Ekaterina Dmitriyevna’nın müdürü Leonid Pavloviç Potapov’daydı. Potapov,
çok yönlü ve çalışkan bir bilim adamıydı, fakat yönetmeyi seven, hırslı ve
bencil karakterde bir kişiydi. Potapov, alçak gönüllü ve sevecen E. D.
Prokofyeva’nın taam karşıtı bir kişilikti. E. D. Prokofyeva’nın çalışmasının
yayınlanması ret kararı aldı. Daha da önemlisi onun Tuva bölgesindeki
inceleme çalışmalarını durdurması ve Selkupların incelenmesine geri
dönmesi kendisine tavsiye edildi… Enstitü yöneticisinin neden böyle bir
karar verdiğini anlamak zordur. Daha doğrusu burada bir uzmanın kendi
alanında yapılmış bir bilimsel çalışmaya karşı kıskançlığı ve “ilk” olma
ününü paylaşmamak istemesinin olduğu söylenebilir. Zira L. P. Potapov’un
kendisi 1940’lı yılların sonunda Tuva kültürü ile ilgili materyaller toplamaya
başlamıştı. 1957 yılında ise Potapov, Tuvaların kökeni problemi üzerine
çalışacak olan Sovyetler Birliği’nin en büyük araştırma çalışmalarından biri
olan Tuva Kompleks Arkeolojik- Etnografik Araştırma Çalışma Grubunun
başkanlığına getirildi” (Kisel, 2011b: 24- 25).
“Görünüşe göre, L. P. Potapov, Tuva kültürü üzerine çok yönlü
bilimsel yayını yapan ilk Leningradlı etnograf olmak isteğindeydi. O, bu
amacına 1969 yılında “Tuva Halk Yaşamına İlişkin Yazılar” 6 adlı çalışma
yayınlandıktan sonra ulaşabildi… Vera Pavlovna Dyakonova, L. P.
Potapov’un bu kitabın tek yazarı olarak anılmak istediğini, kendisinin kitaba
iki bölüm yazdığı halde çalışmanın önsözünde adının bir kez zikredilmiş
olduğunu belirtmektedir” (Kisel, 2011b: 26).
Kisel’in de belirttiği gibi, gerçekten de Leonid Pavloviç Potapov, 1960
yılında yayınlanan “Batı Tuva Antropoloji ve Etnografi Materyalleri” adlı kitaba
yazdığı kısa yazıda, araştırma çalışmasının sahada iki sezon sürdüğünü, kendisi
dışında çalışma grubunda, arkeolojik çalışma için A. D. Graç’ın, sahada
6 Bu çalışmanın Rusça adı: Potapov, L. P. (1969), Oçerki Narodnogo Bıta Tuvintsev, Moskova.

490
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

etnografik çalışmayı yürütmek için de Etnografi Enstitüsü’nden V. P.


Dyakonova’nın olduğunu belirtir (Potapov, 1960: 6). Yazıda hiçbir şekilde
Ekaterina Prokofyeva’nın katkısından bahsedilmemektedir.
“1950’li yılların sonundan itibaren Tuva etnik tarihi ile ilgili çalışmalarda
E. D. Prokofyeva’nın rolü suskunluk içinde geçirilir. L. P. Potapov, 1969’daki
Tuva yaşamıyla ilgili çalışmasında Ekaterina Dmitriyevna’nın adını bir kez bile
anmaz… Diğer bir araştırmacı, Tuva uzmanı Sevyan İzraileviç Vaynşteyn
(1926- 2008), Prokofyeva’nın Tuva etnogenezi ile ilgili çalışmalarını görmezden
gelir. Şaman kostümlerinden bahsederken Prokofyeva’nın bu alandaki kompleks
çalışmalarını unutur (Kisel, 2011b: 26).
Ancak 2004 yılına gelindiğinde E. D. Prokofyeva’nın adı birkaç Tuva
araştırmacısı tarafından yeniden canlandırılır. Lyudmila Vasilyevna Homiç,
çalışmalarında sadece Prokofyeva’nın adı anmakla kalmaz, onun arşivde
korunan pek çok çalışmasının da gün ışığına çıkmasına ve araştırmacılar
tarafından kullanılmasına neden olur (Homiç, 2004: 44- 51).
Homiç’ten bir yıl sonra Dyakonova, Kızıl’da gerçekleştirilen uluslararası
kongrede L. P. Potapov’un Sibirya çalışmalarını değerlendirdiği yazısında
Prokofyeva’nın bu alana katkılarının ve onun temel çalışmasının yayınlanmamış
olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir (Dyakonova, 2005: 56).
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın “Tuvaların Ulusal
Konsolidasyon Süreci” Adlı Çalışması
Antropoloji ve Etnografya Müzesi uzmanlarından Efim Anatolyeviç
Rezvan, Karı koca Prokofyevlerin çalışmalarının yayınını planladıklarını,
fakat ilk olarak Ekaterina Dmitriyevna’nın zamanı için öncü olan “Tuvaların
Ulusal Konsolidasyon Süreci” adlı çalışmasından başladıklarını belirtir.
Ona göre, “Yirmili- otuzlu yıllardaki zor koşullarda gerçekleştirilen
kuzey araştırmalarından, Leningrad’ın kuşatmasındaki dehşet verici
olaylardan, hastalıklardan, en yakınlarının ölümünden sonra Ekaterina
Dmitriyeva’nın yeni bir konu üzerinde çalışmaya başlayabilmiş olması bugün
inanılır değildir. Sayan- Altay araştırma çalışmasının Tuva bölümüne
başkanlık eden ve Tuva’da üç araştırma sezonunda (1952, 1953 ve 1955
yılları) bulunan Ekaterina Leningrad’a dikkatinize sunduğumuz bu
çalışmanın temelini oluşturan değerli bir malzeme getirmiştir” (Rezvan,
2011: 7).

491
Muvaffak DURANLI

E. D. Prokofyeva’nın bu çalışması on üç bölümden oluşmaktadır.


Çalışmanın ilk bölümü Tuva bölgesinin coğrafi konumunun ayrıntılı
tasvirini içermektedir. 28- 37 sayfaları arasında yer alan bu bölümün ardından
gelen ikinci bölümde (38- 77) bu topraklarda yaşanan tarihi süreç ve yönetim
biçimleri ele alınmıştır.
78- 118 sayfaları arasında yer alan üçüncü bölüm Tuva
topraklarındaki halkın yapısına ayrılmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümü,
119- 127 sayfaları arasında Tuva topraklarında ulaşım ve haberleşme
sistemlerinin gelişmesini ele almaktadır.
Beşinci bölümde (128- 145) zaman içinde ticari ilişkilerin bölgede
gelişmesini konu edinmiştir. Altıncı bölüm (146- 163) şehir, köy, yerleşim
birimleri ve ülkenin gelişmesinde bunların rolünü ele almaktadır.
Prokofyeva’nın çalışmasının yedinci bölümden on birinci bölüme kadar olan
beş bölümü Tuvaların kültürel yapılarını anlamak için zengin malzeme
içermektedir.
Yedinci bölüm “Devrime Kadar Tuvaların Ekonomisi” başlığını
taşımaktadır. Bu başlık altında “Hayvancılık ve Tarım” (164- 178), “Avcılık”
(178- 210), “Balıkçılık” (210- 231), “Geyik Yetiştiriciliği” (231- 264) alt
başlıklarıyla 1917 öncesine değin bu toprakların ekonomik yapısı
değerlendirilmiştir.
Sekizinci bölüm, “Tuva Özerk Bölgesinde Sanayinin Gelişimi” (265-
279) başlığını taşımaktadır.
Çalışmanın dokuzuncu bölümü “Tuvaların Barınakları” (280- 305)
konusuna ayrılmış, bundan sonra gelen onuncu bölümde “Tuvaların Giyimi”
(306- 329), on birinci bölümde ise “Tuvaların Yemek Kültürü” (330- 347)
gibi konular ele alınmıştır.
Çalışmanın on ikinci ve on üçüncü bölümleri, çalışmanın yayına
hazırlandığı dönemin ruhuna uygun olarak düzenlenmiştir. On ikinci
bölümün başlığı “Tuva Özerk Bölgesinde Tarımın Sosyalist Yapılanması”
(348- 381) şeklindedir. Bu bölümün içerisinde tek bir alt başlık yer
almaktadır. Bu başlık altında Tuva’da o günlerde var olan kolhozlar hakkında
genel bilgiler verilmiştir.

492
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

Çalışmanın on üçüncü bölümünün başlığı ise “Sosyalist Kültürü”


(382- 423) şeklindedir. Bu ana başlık altında alfabe, eğitim, Rus okulları,
edebiyat, sanat, halk sağlığı gibi alt başlıklar altında Prokofyeva’nın
incelemeleri yer almaktadır.
Bu ana başlıkların ardından çalışmanın “Sonuç” (424- 428) bölümü
yer almaktadır.
“Sonuç” bölümünün ardından çalışmanın en önemli bölümlerinden
biri olan “Ekler” (429- 501) bölümü gelmektedir. Bu bölümde Prokofyeva
tarafından alandan derlenmiş ve Rusçaya çevrilmiş değerli bir malzeme yer
almaktadır. Eklerin birinci bölümünde Por- Bajın, Tere- Höl ile ilgili efsane
metinleri, ikinci bölümünde sal yapım tekniği, üçüncü ek kısmında sütten
arak yapımı, beşinci ekler kısmında yine kolhozlarla ilgili ayrıntılı veriler yer
almaktadır. Bu veriler çalışmanın halk bilimcilerin yanı sıra Tuva ekonomik
yapısı üzerine çalışmak isteyen araştırmacılara da malzeme sunduğunu
belirtmek gerekir.
Daha sonra “Dipnotlar ve Yorumlar” (502- 518), “Prokofyeva’nın
metninde yanlış verilmiş kelime, kişi adı ve yer adlarının listesi ve
günümüzdeki farklı yazımları” başlıklı bölüm, çalışmayı yayına hazırlayanlar
tarafından oluşturulmuştur.
Çalışmada ayrıca “Kaynakça” (524- 531) ve “Kısaltmalar” (532- 533)
bölümleri de bulunmaktadır. Burada “Kısaltmalar” bölümünün ayrı bir önem
taşıdığını belirtmekte yarar var. Prokofyeva’nın bu çalışmayı yayına hazırladığı
dönemde Sovyetler Birliği’nde işlerliği olan pek çok bürokratik ve akademik
yapı artık günümüzde bulunmamakta veya değişik adlarla anılmaktadır.
Günümüzde artık kullanımdan çıkmış olan bu tür kısaltmalar, Sovyetlerin bir
dönemi üzerine çalışacak araştırmacılara yol gösterici niteliğindedir.
Çalışmanın son bölümü çalışmayı yayına hazırlayanların oluşturduğu
“E. D. Prokofyeva’nın Yayınlanmış Temel Çalışmaları” (534- 535) başlığını
taşımaktadır.
Çalışmayı hazırlayanlar bu listenin tam olmadığını, E. D.
Prokofyeva’nın Selkup okulları için hazırladığı bazı çalışmalara
ulaşamadıklarını belirtmişlerdir (Kisel, 2011b: 15). Biz de bu bölümümdeki
veriyi makalemizde “E. D. Prokofyeva’nın Çalışmaları” başlığı altında eser
adlarını Türkçe çevirisi ile verdik.

493
Muvaffak DURANLI

Sonuç

Zor zamanlarda, kayıplarla dolu bir hayat süren Ekaterina


Dmitriyevna Prokofyeva, bilimsel çalışmalarına bir ömür vermiş
araştırmacılardandır. Onun çalışmaları, üzerinde çalışmalar yaptığı halkları
bir inceleme malzeme olarak görmekten çok onlara verdiği değeri göstermesi
açısından önemlidir.
Prokofyeva, dönemin acılarının yanı sıra yok edemedikleri egolarını
akademik ortama taşıyan, sadece “ben” olmayı hedefleyenlerin de baskısına
maruz kalmış bir bilim insanıdır.
Bilim, geç de olsa gerçek bilim insanlarına hak ettikleri değeri verir.
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva bunun en güzel örneğidir. Burada kısaca
değindiğimiz Prokofyeva’nın gerek Sibirya’nın az bildiğimiz halkları ile ilgili
gerekse de Tuvalarla ilgili çalışmalarının Rus araştırmacılar tarafından yakın
zaman diliminde yayınlanması ve ülkemizde Sibirya halkları ve Tuvalar
üzerine çalışacak araştırmacılara kaynak olması dileğimizdir.
Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva’nın Çalışmaları
Kitaplar
(1932), Krasnıy Put. Naçalnaya Selkupskaya Uçebnaya Kniga (Kızıl
Yol. Selkup Temel Eğitim Kitabı), Leningrad.
(1953), Bukvar Dlya Podgotovitelnogo Klassa Selkupskoy Naçalnoy
Şkolı (Selkup İlkokulu Hazırlık Sınıfı İçin Alfabe), Moskova- Leningrad.
(2011), Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, (Tuvaların
Ulusal Konsolidasyon Süreci), S. Peterburg, , 9- 12.
Kitap Bölümleri
(1951), “Selkupskie Skazki” (Selkup Masalları), Skazki Narodov
Mira, Moskova- Leningrad, 135- 145.
(1956), “Selkupı” (Selkuplar), Narodı Sibiri, Moskova- Leningrad,
665- 686.
(1976), “Olenevodstvo Tazovskih Selkupov” (Taz Selkuplarında
Geyik Yetiştiriciliği), Materialnaya Kultura Narodov Sibiri i Severa,
Leningrad, 139- 155.

494
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

(1976), “Starıe Predstavleniya Selkupov O Mire” (Selkupların


Evrenle İlgili Eski Tasavvurları), Priroda i Çelovek V Religioznıh
Predstavleniyah Marodov Sibiri i Severa, Leningrad, 106- 128.
(1981), “Materialı Po Şamanstvu Selkupov” (Selkup Şamanlığı İle
İlgili Materyaller) , Problemı İstorii Obşçestvennogo Soznaniya Aborigenov
Sibiri, Leningrad, 42- 68.
Makaleler
(1947), “Drevnie Jilişça na Rekah Tım i Ket” (Tım ve Ket
Nehirlerinde Eski Barınaklar), Sovetskaya Etnografiya, S. 2, 192- 202.
(1949), “Kostyum Selkupskogo (Ostyako- Samoyedskogo) Şamana”
(Selkup/ Ostyak- Samoyed- Şaman Kostümü), Sbornik Muzeya
Aantropologii i Etnografii, c. 11, 335- 375.
(1949), “Mamont Po Predstavleniyam Selkupov” (Selkup Tasvirlerine
Göre Mamut), Sbornik Muzeya Aantropologii i Etnografii, c. 11, 159.
(1950), “Ornament Selkupov” (Selkup Motifleri), Kratkie
Soobşçeniya İnstituta Etnografii, s. 10, 29- 39.
(1951), “Enetskiy Şamanskiy Kostyum” (Enets Şaman Kostümü),
Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografiii, c. 13, 125- 153.
(1952), “K Voprosu O Sotsialnoy Organizatsii Selkupov (Rod i
Fratri)”, (Selkupların Sosyal Organizasyon Sorunu- Boy ve Fratri), Sibirskiy
Etnografiçeskiy Sbornik, Moskova- Leningrad, 88- 107.
(1953), “Materialı Po Religioznım Predstavleniyam Entsev”
(Enetslerin Dini Tasavvurları İle İlgili Materyaller), Sbornik Muzeya
Antropologii i Etnografiii, c. 14, 194- 230.
(1954), “Sotsialistiçeskie Preobrazovaniya v Todje (Tuvinskaya
Avtonomnaya Oblast)” (Todja’da- Tuva özerk Bölgesi- Sosyalist Reformlar),
Uçenıe Zapiski TuvinskogoNauçno-İssledovatelskogo İnstituta Yazıka,
Literaturı i İstorii, S. 2, 37- 51.
(1954), “Rabota Tuvinskogo Otryada Sayano- Altayskoy Ekspeditsii
(v 1952 g)” (Sayan- Altay Tuva Araştırma Grubunun 1952 Yılı Çalışması),
Kratkie Soobşçeniya İnstituta Etnografii Akademiya Nauk SSSR, S. 20, 8- 16.

495
Muvaffak DURANLI

(1955), “Nekotorıe Etnografiçeskie Dannıe O Tuvintsah Zapadnıh


Rayonov Tuvinskoy Avtonomnoy Oblasti” (Tuva Özerk Bölgesi Batı
Rayonlarındaki Tuvalarla İlgili Bazı Etnografik Veriler), Kratkie
Soobşçeniya İnstituta Etnografii Akademiya Nauk SSSR, S. 23, 3- 18.
(1961), “Predstavleniya Selkupskih Şamanov O Mire (Po Risunkam i
Akvarelyam Selkupov)” (Selkup Şamanların Dünyayı Algılayışları –
Selkupların Suluboya ve Karakalem Resimlerine Göre), Sbornik Muzeya
Aantropologii i Etnografii, c. 20, 54- 74.
(1961), “Şamanskie Bubnı” (Şaman Davulları), İnstitut Etnografii i
Arheologii Sibiri, Moskova- Leningrad, 435- 493.
(1971), “Şamanskie Kostyumı Narodov Sibiri” (Sibirya Halklarının
Şaman Kostümleri), Religioznıe Prdestavleniya i Obryadı Narodov Sibiri v
XIX- Naçale XX Veka: Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii, c. 27, 5-
101.
(1977), “Nekotorıe Religioznıe Kultı Tazovskih Selkupov” (Taz
Selkuplarının Bazı Dini Kültleri), Pamyatini Kulturı Narodov Sibiri i Severa
(Vtoraya Polovina XIX- Naçalo XX v), Sbornik Muzeya Antropologii i
Etnografii, c. 33, 66- 79.

KAYNAKLAR
ARZYUTOV, D, Nevskaya İ, Pavlinskaya, L. (2012) “Nadejda Petrovna Dırenkova: Oçerk Jizni i
Nauçnoy Deyatelnosti”, N. P. Dırenkova. Tyurki Sayano- Altaya. Stati i Etnografiçeskie
Materialı, Peterburg, 19- 88.
ARZYUTOV, D. (2016), “Etnograf S Kinokameroy v Rukah: Prokofyevı i Naçalo Vizualnoy
Antropologii Samodisytsev”, Antropologiçeskiy Forum, No 29, 187- 219.
DAVAA, Ekaterina Karbıy- Oolovna (2011), İstoriçeskoe razvitie Tuvintsev- Todjintsev (1914 g.-
naçalo XXI v), Kemerova.
DURANLI, M. (2017), “Cüzzamın Peşinde Bir Seyyah: İngiliz Hemşire Kate Marsden”, Türk
Dünyası İncelemeleri Dergisi, 17/1, 129- 137.
DYAKONOVA, V. P. (2005), “Sibirskie Ekspeditsii L. P. Potapova”, Muzej v XXI veke: Problemı i
Perspektivı: Materialı Mejdunarodnoy Nauçno- Praktiçeskoy Konferentsii, Kızıl, c. II,
53- 61.
GAGEN- TORN, N. İ. (1992), “Prokofyevı v Yanovom Stane”, Etnografiçeskoe Obozrenie, No 4,
91- 110.

496
Tuva Çalışmaları Alanında Bir Kadın Araştırmacı: Ekaterina
Dmitriyevna Prokofyeva

HOMİÇ, L. V. (1999), “Georgiy Nikolayeviç Prokofyev- İssledovatel yazıkov i Etnografii


Samodiyskh Narodov (K Stoletiyu So Dnya Rojdeniya)”, Kuryer Petrovskoy
Kunstkamerı, S. 8- 9, 274- 277.
HOMİÇ, L. V. (2004), “Ekaterina Dmitriyevna Prokofyeva- İssledovatel Traditsionnoy Kulturı
Selkupov”, Kuryer Petrovskoy Kuntskamerı, Sayı 1- 11, 44- 51.
KAZAKEVİÇ, O. A. (2010), “Arhiv G. N. İ E. D. Prokofyevıh: Samodiyskie Yazıkovıe Materialı”,
Finnisch-Ugrische Mitteilungen. Band 32/33. Hamburg: Helmut Buske Verlag, 257-
278.
KİSEL, V. A. (2009), “Zametki Ekaterinı Dmitriyevnı Prokofyevoy Ob İstoriçeskom Pamyatnike Na
Ozere Tere – Hol v Tuve”, Sibirskiy Sbornik- 1. Pogrebalnıy Obryad Narodov Sibiri i
Sopredelnıh Territoriy, Peterburg, 146- 154.
KİSEL, V. A. (2011a), “Predislovie”, Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, S. Peterburg,
, 9- 12.
KİSEL, V. A. (2011b)“Zabıtıy İssledovatel Tuvı”, Protsess Natsionalnoy Konsolidatsii Tuvintsev, S.
Peterburg, 13- 26.
KOBEYNİKOVA, İ. (2014), Skazki i Rasskazı Selkupki İrinı, Tomsk.
POTAPOV, L. P. (1960), “Tuvinskaya Kompleksnaya ekspeditsiya İnstituta Etnografii Akademii
Nauk SSSR”, Materialı Po Arheologii i Etnografii Zapadnoy Tuvı, Moskova- Leningrad,
3- 6.
PROKOFYEVA, E. D. (1971), Şamanskie Kostyumı Narodov Sibiri, Religioznıe Predstavleniya i
Obryadı Narodov Sibiri v XIX- naçale XX veka, Sbornik Muzeya Antropologii i Etnografii,
c. 27, 5- 100.
REŞETOV, A. M. (2012), “Prokofyeva, Ekaterina Dmitriyevna”, Materailı K Biobibliografiçeskomu
Slovaryu Rossiyskih Etnografov i Antropologov, XX Vek, Peterburg, 417.
REZVAN, E. A. (2011), “Şkola”, Protses Natsionalnoy Konsolidatsii, Peterburg, 5- 8.
STEPANOVA, O. B. (2008), Traditsionnoe Mirovozzrenie Selkupov: Predstavleniya O
Krugovorote Zijni i Duşe, Peterburg.
STEPANOVA, O. B. (2011), “Materialı po Selkupskomu Folkloru G. N. İ E. D. Prokofyevıh V
Arhive MAE RAN: Kratkaya Haresteristika”, Radlovskiy Sbornik: Nauçnıe İssledovaniya i
Muzeynıe Proektı MAE RAN, 137- 145.
İnternet kaynakları
Standart http://www.finnougoria.ru/news/publications/18219/ (Erişim: 05. 09. 2020)
Turuhan rayon: https://ru.wikipedia.org/wiki/Туруханский_район (Erişim: 12. 08. 2020)

497
Çelikörs, S. (2020). Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir
İnceleme. Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı: 3, 498 – 517.
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved: 11.06.2020
Kabul / Accepted: 04.12.2020
Araştırma Makalesi/Research Article

MUSTAFA ÖZÇELİK’İN ŞİİRLERİNDE YER ALAN


MAZMUNLAR ÜZERİNE BİR İNCELEME*

Sefa ÇELİKÖRS**

Öz
Klasik Türk şiiri 13. yüzyılda başlayıp 19. yüzyıla kadar varlığını devam ettirebilmişse
de daha sonra kaleme alınan şiirlerde de bu dönemin etkilerini, izlerini görmek mümkündür.
Klasik Türk şiirinde yer alan aşk konulu hikâyeler, dinî şahıslar dolayısıyla mazmunlar,
modern Türk şiirinde de varlığını zaman zaman hissettirir. Divan şiiri geleneğinden
yararlanarak modern şiir yazan şairlerden birisi de Mustafa Özçelik’tir.
Bu çalışmada günümüz Türk edebiyatı şairlerinden Mustafa Özçelik’in şiirlerinde yer
alan klasik Türk şiirinde görülen belli başlı mazmunların -Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha,
Ferhat ile Şirin, Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Meryem, Hz. İbrahim, Hz. Yakup, Hz. Yusuf- nasıl ve
hangi anlam ilgileriyle kullanıldığı şairin incelemeye tabi tuttuğumuz Bir Irmak Düşü,
Dünyanın Tenhasında, İfşa, Serenat, Güneş ve Ayna, Ateş Denizi, Gül ve Hançer, Dilim Ol
Söyle adlı eserlerinden seçilen şiir örnekleriyle gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmada ilk
planda Mustafa Özçelik’in şiirle olan bağı irdelenmiştir. Ardından şairin şiirlerinde geçen
mazmunlar aşk konulu hikâyeler ve dinî şahıslar adlarıyla iki ayrı başlık altında şiirlerinden
örnekler aktarılarak ele alınmıştır. Elde edilen bulgular ise “Sonuç” bölümünde ifade
edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri, mazmun, Mustafa Özçelik.

* Bu makale Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kırşehir 2019, “Mustafa Özçelik’in
Şiirlerinde İmge” adlı tarafımızca hazırlanan yüksek lisans tezi esas alınarak hazırlanmıştır. Çalışmayı makale
boyutlarında sınırlandırmak için örnek şiirler azaltılmış ve şiirlerin ancak bir kısmına yer verilebilmiştir.
** Ahi Evran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı yüksek lisans mezunu,
[email protected], ORCID: 0000 0001 5497 9646

498
A REVIEW ON THE MAZMUNS IN MUSTAFA ÖZÇELİK’S POEMS

Abstract
Klasik Turkish poetry 13. starting in the century, 19th century. It is possible to see
the effects and traces of this period in the poems penned later, although it was able to
continue to exist until the century. As a result of the individuals involved in both classical
Turkish poetry, mazmuns make their presence felt in Modern Turkish poetry as well. One of
the modern Turkish poets who benefited from the tradition in this sense is Mustafa Özçelik.
In this study, the poems of Mustafa Özçelik, one of the poets of modern
Turkish literature, were tried to be determined by passing on the examples of how and with
which meaning interest the major mazmuns seen in Classical Turkish poetry were used. In
the study, the poet's connection with modern poetry was examined. Then, the poems in the
poetry of the poet were taught by transferring examples from their poems under two
separate titles, naming stories about love and religious people. The findings are expressed
in the "Conclusion" section.
Keywords: Classical Turkish poetry, mazmun, Mustafa Özçelik.

499
Sefa ÇELİKÖRS

Giriş

1954’te Eskişehir’in Günyüzü ilçesinde dünyaya gelen Mustafa


Özçelik, şiir dışında başka türlerde de eser vermiş ve yeteneğini kanıtlamış
(biyografi, hikâye, deneme, vb.) olan bir sanatkârdır. Gelenekçi bir şair olan
Özçelik’te Yunus Emre, Yahya Kemal ve Cahit Zarifoğlu gibi isimlerin etkisi
de görülür:
Şair, dünyada olup bitenlere ve zulme uğrayan kişilere duyarsız
kalamaz. Onların acısını, şiirlerine realist bir yaklaşımla yansıtır. “Mustafa
Özçelik’in şiiri sessiz fakat derinden akan bir ırmağın sakin yolculuğu
gibidir. İçinde yaşadığımız çağın tüm olumsuzlukları karşısında şair
sorumluluğu ile acı içindedir. Afganistan’la ilgili şiir bu acı ile yazılmıştır.
Pek çok şiirinde bu acıyı, hüznü, bu duyarlılığı hissedebilirsiniz.”
(Kurtulmuş, 2013: 9-10). Mustafa Özçelik şiirlerinde insanı, uygarlığı, aşkı,
sevgiyi, ölümü, hüznü ve ayrılığı ana tema olarak işler. Sanatında hem
gelenekten hem de modern şiirin imkânlarından yararlanır. Halk şiiri nazım
şekillerinden biri olan koşmanın yanı sıra divan şiiri nazım şekillerinden gazel
tarzında şiirler de yazar. Şairin ulaşmak istediği hedefin geleneği yeniden
kurmak olduğunu söylemek mümkündür. Şiirlerinde körü körüne batıla bağlı
kalmak yerine, geleneğin verdiği maneviyatın içerisinde sanatını oluşturmaya
çalışır.
Ses, Özçelik’in şiirlerinde dikkat çeken bir unsurdur. Şiirindeki ses
ve görünenin altındaki derinlik, adeta bir bütünlük içerisindedir. “Mustafa
Özçelik o kendine dair, artık görüldüğünde, kendini işaretleyen şiirindeki ses
ve dokuyu şiirleri okudukça daha bir farkına varmaya daha bir anlamaya
doğru bir kavrayışa da sahip oluyoruz elbet. Bu kozayı açınca veya kozayı
kırınca içindekini görmek gibi bir şey...” (Durman, 2017: 30). Beyhan Kanter,
Mustafa Özçelik’in kendi şiir dilini oluşturması hakkında şunları söyler:
“Mustafa Özçelik, kendi şiir dilini oluşturarak, doğal dilin eşyayı
kavramsallaştırmasını şiirlerinde anlamlı bir örüntüyle ifade eder.” (2017:
36). Özçelik’i farklı kılan yanlarından birisi, kendine has olan şiir dilidir. Bu
da Özçelik’in sanatında göze çarpan önemli bir unsurdur. Onun “şiirinde
‘ben’ dil keskin hükümler vermekten ziyade yaşanan hali duyurur. İçine
kapanan, karamsar, kötücül bir evreni şiirinden uzak tutar. ‘Ben’ merkezli
bir söyleyiş değildir. Ötekine, maveraya ulaşma isteği görülmektedir. İnsanın

500
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

anlam arayışı vurgulanır.” (Soyak, 2017: 59) Mustafa Özçelik’in şiirlerinde


karamsarlıktan öte, umut ve sevgi vardır. Hüznü konu ettiği dizelerinde bile
mutlaka bir kurtuluştan bahseder. Sanatının özünde “aşk” ve “tabiat” oldukça
önemli bir yer tutar. Şiirlerinde gelenekten etkilenen sanatkâr, bu etkiyi
modern şiirle harmanlayıp okura aktarır. Sanatında “Geleneksel şiirle olan
bağı, ilgisi dolayısıyla divan şiirini, halk edebiyatı ve tekke şairlerinin izlerini
bulabilir, Yunus’un olduğu gibi Karacaoğlan’ın sesini de duyabilirsiniz
ondan çok istifade etmiştir.” (Kurtulmuş, 2013: 9). Şairin şiirlerinde görülen
halk ve divan edebiyatının yansımaları geleneğe bağlı tavrının bir sonucudur.
Bu bağlamda Mustafa Özçelik’in şiirinin kaynaklarını divan, halk, tekke ve
modern edebiyatın oluşturduğu söylenebilir.
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar
Arapça “zımn” kökünden gelen mazmun “mefhum, mana, meal” ve
“nükteli, cinaslı, sanatlı söz” şeklinde tanımlanır (Mengi, 2015: 134). Cihan
Okuyucu, mazmunla ilgili olarak şu ifadeleri kullanır: “Klasik edebiyatımız
genel kabule göre bir “mazmun edebiyatı”dır. Bununla birlikte mazmundan
ne kastedildiği hususu pek açık değildir. Çok zaman bu terimle, kalıp fikir ve
düşünceler veya benzetmeler kastedilmektedir” (Okuyucu, 2010: 94-95).
Mazmun, edebiyatta bazı kavram ve düşüncelerin ifade edilmesinde
kullanılan klişeleşmiş söz ve anlatımlar demektir. Mazmunlar divan şiirine
Fars edebiyatından girmiştir (Pala, 2012: 298). Edebiyat terimi olarak
mazmun “cümle, beyit ya da beyitler içerisindeki gizli olan sanatlı anlam”
diye de açıklanır. Mazmunun aslını ise teşbih sanatı oluşturur (Mengi, 2015:
134). Mehmet Kahraman ise mazmunla ilgili olarak şu ifadeleri kullanır:
“Edebiyatta, içinde daha geniş niteleme ve kültürel birikimleri barındıran,
uzun deneyimlerin sonucu ortaya çıkan bu ‘mazmun’lar, her zaman geçerli
olan varoluşlardır” (Kahraman, 1996: 240).
Mazmunlar özellikle klasik Türk şairlerinin duygu ve düşüncelerini
metinlerine aktarmasında önemli bir unsur olmuştur. Gizli, sanatlı anlatım
olarak da bilinen mazmun, Klasik edebiyatın kendi şiir dünyasının, inanış,
hayal ve birtakım düşüncelerin ifade şeklidir. Mazmun, bir sanatkârın
hünerini gösterme amacıyla ortaya çıkardığı söz ustalığı olarak da
bilinmektedir (Şenödeyici, 2016: 78).
Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı adlı eserinde
mazmun hakkında birtakım bilgiler verir:

501
Sefa ÇELİKÖRS

“Mazmun Müslüman süsleme sanatlarındaki o girift ve tenazurlu


şekiller –arabeskler- gibi her tarafı birbirine cevap veren kapalı bir âlemdi.
Bu kapalı âleme, her kelime kendi hususî mânâları ve çağrışmalarıyla gelir,
ancak bilmece çözüldüğü zaman gizliden gizliye kurmuş olduğu bu kıyaslarla
ve oyunun araya koyduğu psikolojik mesafeden söylemek istediğini söyler,
yahut çok defa ima ederdi” (Tanpınar, 2001: 11-12).
Mustafa Özçelik’in şiirlerinde yer alan mazmunlar ise daha çok
kalıplaşmış şekliyle karşımıza çıkmaktadır. Özçelik, divan ve halk edebiyatı
geleneğinden etkilenen bir şairdir. Bu etki, eserlerinde açık bir şekilde
görülür. Onun şiirlerinde Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile
Şirin gibi efsanevi kahramanların yanı sıra Hz. İsa, Hz. Musa, Hz. Meryem,
Hz. Yakup, Hz. İbrahim ve Hz. Yusuf gibi dinî şahıslar da dikkat
çekmektedir. ]Adı geçen şahıslar şairin his ve hayal dünyasında yer etmiş ve
farklı tasavvurlarla şiirine konu olmuştur. Sanatkâr, Şiir İklimi adlı eserinde
divan ve halk edebiyatına verdiği önemi şu sözlerle kaydeder: “Mesnevi ve
destan okumayan bir romancı ya da hikâyeci, kaside, gazel bilmeyen bir
çağdaş yazar ve şair düşünmek, eşyanın tabiatına aykırıdır.” (Özçelik, 1998:
98).
Mustafa Özçelik’in şiirlerine ilham kaynağı olan Leyla ile Mecnun,
Ferhat ile Şirin gibi hikâyeler öte yandan dinî şahıslar daha çok geleneksel
anlayışla söz konusu edilerek mazmun oluşturmuştur. Bu mazmunlar şairin
şiirlerinde teşbih, telmih ve tenasüp unsuruyla birlikte imgeleştirilmiştir.
Leyla mazmunu kimi zaman mesnevideki Leyla ile benzerlik taşırken kimi
zaman da “menekşelerin leyla renginde açması” şeklinde orijinal bir
tasavvurla da zikredilmiş, dolayısıyla “leyla” lügat manasıyla “karanlık,
gece” olarak da anılmıştır.
Özçelik’in sekiz şiir kitabı bulunmaktadır. İncelenen Bir Irmak Düşü,
Dünyanın Tenhasında, İfşa, Serenat, Güneş ve Ayna, Ateş Denizi, Gül ve
Hançer, Dilim Ol Söyle adlı şiir kitaplarında yer alan mazmunları şu şekilde
sıralamak mümkündür:
Aşk Hikâyesini Konu Alan Mazmunlar
Leyla ile Mecnun
Leyla ile Mecnun Arap, İran ve Türk edebiyatında sıkça yer bulan bir
anlatıdır. Divan şairleri de şiirlerinde Leyla ile Mecnun hikâyesine sıkça yer

502
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

vermişlerdir. Bunlardan ilk akla geleni 16. yüzyıl şairlerinden Fuzûlî’nin


yazdığı Leyla ile Mecnun mesnevisidir. Bu hikâyenin ilk kaynağı Arap
edebiyatıdır. Araplarda doğmasına rağmen bu mesnevi Fars ve Türk
edebiyatında daha geniş yer bulmuştur (Yavuz, 2005: 58). Arap kaynaklı bu
hikâyede Leyla ile Mecnun’un küçük yaşta birbirini sevmesi, Leyla’nın
babasının tüm ısrarlara rağmen Leyla’yı Mecnun’a vermeyişi ve iki âşığın
kavuşamadan ölmesi anlatılır (Zavotçu, 2006: 312). Genceli Nizamî’nin
eserinde ise Mecnun’un Leyla’da Mevlasını bulduğu görülür.
Leyla, Türk edebiyatında bir sevgili olarak kadının farklı şekilde
doğuşunu temsil eder. Leyla ile Mecnun, aşk temasını konu edinen ilk metin
değildir. Ancak var olan diğer anlatılarda erkeğin hâkimiyeti daha
ağırlıktadır. Bu anlatılarda erkek kahraman, istediği kadına ulaşmak için
olağanüstü çabalara girmez, onun için ağlayıp sızlamazdı. Leyla ile
Mecnun’da bu anlayışın değiştiği, sevgili uğruna her türlü acıya göğüs geren,
gözyaşı döken, aşkından dolayı rüsva olmayı göze alan bir sevgiliyle
karşılaşıldı (Tökel, 2017: 2). Mecnun’un Leyla uğruna aklını yitirdiği, çöllere
düştüğü, hatta saçına kuşların yuva yaptığı bilinmektedir. Bu konu
mesnevilerde sıkça karşımıza çıkarken modern Türk şiirinde birçok şairin
eserinde yer bulmuş ve Özçelik’in şiirlerine de kaynaklık etmiştir. Onun
şiirlerinde kırılgan menekşeler leyla renginde açar, yıldızlar Leyla’dan haber,
rüzgârlar ise Mecnun’dan selam getirir. Leyla, üzerinden geçen buluta
Mecnun’u sorar. Şair zaman zaman da Mecnun’un aklını yitirme derecesine
gelerek çöllere düşmesine telmihte bulunur:
“Mavi bir gülümsemeyle koruyan cebrail şefkati
Ekmeği ve sevdayı kutsal sayıp
İntiharlara aldırmayan o yüz
Bir çöl dosyası açılır önümüzde
Yıldızlarda Leyla'dan bir haber
Rüzgârlarda Mecnun'dan bir selam
Çölü denizle buluşturan koşu
Küheylan küheylan…” (Küheylan / s. 12)
“Küheylan” şiirinde Leyla ile Mecnun’un isimleri art arda anılır.

503
Sefa ÇELİKÖRS

Leyla ayrılık günleri gelip çattığında eve hapsedilir: “O yıldız bir burca
yerleşti. Cevher hazinesine hapsedildi” (Ayan, 2008: 113). Fuzûlî’nin Leyla
ile Mecnun mesnevisinde de Leyla bir yıldız olarak anılır. Rüzgâr, Türk
şiirinde haber getirici olarak nitelendirilir. Kimi zaman âşığa sevgilinin
kokusunu, kimi zaman da selamını getirir. Çöl, Mecnun’la birlikte bir bütün
olagelmiştir. Şairin, şiirinde çöl dosyasını açarken Leyla ile Mecnun’la
karşılaşması tesadüf değildir. Özellikle metinlere bağlı kalarak onlara telmih
yapmaya çalıştığı görülür. Mecnun’un bir kadın uğruna çöllere düşmesi,
çevresi tarafından kınanmasına sebep olsa da çöl, onun gerçek Leyla’ya
ulaşmasında önemli bir mekândır. Bu yüzden Mustafa Özçelik, şiirlerinde ne
zaman çöl unsuruna değinmeye çalışsa Mecnun’u o mekândan ayrı tutamaz.
“Her çiçek senden bir haber
Her güvercin senden bir renk taşır
Atına binen yolcu sana koşar
Ben de bir hicran bulutu gibi
Yağmurlarla gökten yere ağıp
Toprağına düşeyim ey Leyla…” (Niyaz Makamında 2 / s. 27)
“Niyaz Makamında 2” şiirinde Leyla ile canlıların beslenmesinde
temel kaynak teşkil eden toprak arasında ilgi kurulur. Şair, bu dizelerde
Leyla’sını arayan bir mecnundur. Şiir ilk anlamıyla bunları çağrıştırırken
aslında arka planda ilahi aşk anlatılır. Şaire göre yaratılan her şey Allah’tan
bir iz taşır. Çiçekler, güvercinler… Âşık konumundaki şair de bir yağmur
damlası olup aslına, maşukuna kavuşmak ister. Onun Leyla’sı Allah’tır.
Beşerî aşk insanı ilahi aşka götüren bir köprüdür. Tıpkı Mecnun’un
Leyla’sında Mevlasını bulması gibi. Hicran, yani ayrılık bulutu ise ruhların
elest meclisinden ayrılarak bu gurbet âlemine gelişini hatırlatır. Toprak, İslam
inancında başlangıcı ve sonu temsil etmektedir. Ona (Leyla’ya) doğru
koşanlar, haberdar olanlar, renk taşıyanlar ve yağmak isteyenler olsa da, şair
başlangıç ve bitişin kapısı olan Leyla’nın toprağına düşmek ister.
“Hayata uyandı bir ceylan
Gözleri dünya rengi, toprak
Kalbinde çöl hatıraları

504
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

Leyla bu saatte saçlarını tarar


Ne varsa dillenir kalbinde
Nasılsa bir bulut geçer üzerinden
Ona Mecnun’u sorar…” (İlk Yaz / s. 27)
“İlk Yaz” şiirinde anılan “ceylan, çöl, bulut, Leyla, Mecnun” gibi
kelimeler anlamca birbiriyle tenasüp içerisinde kullanılır. Leyla bu şiirde
üzerinden geçen buluta Mecnun’u sorar, bulutla söyleşir. Leyla’ya olan
aşkından dolayı aklını yitirme derecesine gelip çöllere düşen Mecnun’a orada
ceylanlar arkadaşlık eder. O yüzden ceylanın kalbinde çöl hatıraları vardır.
Mustafa Özçelik, şiirlerinde Leyla ile Mecnun’a değinirken olayın
mesnevilerdeki şekline göre telmih yapar. Fuzûlî’nin Leyla ile Mecnun
mesnevisinde Mecnun boynu burulmuş ayağı bağlı bir ceylan görür, ona acır.
Onu öldürmek üzere olan avcıya seslenerek ceylana kıymamasını söyler.
Üzerindekileri avcıya vererek ceylanı kurtarır. Çölde ona arkadaşlık eder
(Ayan, 2008: 178). Ayrıca mesnevide Leyla’nın derdini, sırrını buluta açtığı
görülür: “Leylâ bulutla konuşmaya başladı ve ona: “Ey âhımla dâimâ sırdaş
olan bulut! Başını göklere ulaştırsan da şu inleyen benden beter olduğunu
sanma! Bana şimşeği gürültünü ve yağmurunu sunma! (…) Ey bulut bana
vefâ göster! Sana bir hâcetim düştü, onu gider! Var o yüzü gül gibi olan
sevgiliye benden! Zârı zârı ağla ve sevgiliye benden söyle” (Ayan, 2008: 202-
203).
“Şimdi başka bir âlemde
Beni göğsünde çoğalt
Unuttur bildiğim her şeyi
Başlasın efsane suskunluğum
Hepimizin kalbi çöldür aslında
İçinden Leyla geçene kadar…” (Avcı / s. 30)
“Avcı” şiirinde kalp-çöl benzetmesi yapan şaire göre susuz ve ıssız
olan kalp çölünü, çöl olmaktan kurtarıp yeşertecek olan Leyla gibi aşkında
sadık olan bir sevgilidir. Çöl misali susuz, çorak olan kalbi sevgili canlandırır,

505
Sefa ÇELİKÖRS

yeşertir. Kalp gönüldür. Şair, soyut olan bu kavramı çöl benzetmesi ile
somutlaştırmıştır. Bu kalp çölünü o kalpten (çölden) geçen Leyla (gibi bir
sevgili) yeşertebilir ancak. Mecnun hem somut olarak çöldedir hem de Leyla
yanında olmadığından onun için soyut manada her yer çöl gibidir. Söz konusu
şiiri ikinci anlamıyla da düşünmek mümkündür: Kalplerde gerçek sevgiliye
yani Allah’a duyulan aşk olmadığı sürece o kalp çölden farksızdır.
“Yol uzun yorgun yolcu
İçinde dünyanın bütün çölleri
Yitik bir düş görür Mecnun
Aralıksız süren gecede
Hâlâ dünyaya küskündür yüreği
Kırılgan menekşeler ise içinde
Leyla renginde açar
Hep bir baharı özler gözleri
Bir çift sarmaşığa hayran kalarak
Umudu yüreğinde büyütür…” (Yolcu / s. 32)
Şair, “Yolcu” şiirinde kendisini yorgun bir yolcuya, bir bakıma
Mecnun’a benzetir. Mecnun, aklını yitirme aşamasına geldiğinde başını alıp
çöllere gider. Artık bütün yollar onun için çöllerden ibarettir. Öyle ki
dünyanın bütün çölleri sanki artık onun içindedir. Çöl; ıssızlığı, kuraklığı,
susuzluğu hatırlatır; yaşanması çok zor olan yerleri imgeler. Mecnun, kendi
dünyasında yaşayıp herkese küskün olan kişidir. Dünyaya küskün olan bir
âşıktır Mecnun şairin nazarında. Genellikle mavi ve mor renklerde açan
menekşenin Leyla renginde açması oldukça farklı bir tasavvurdur. Sözü
edilen menekşe kırılgandır, bu yüzden de Leyla renginde yani kara
açmaktadır. “Leyl” gece demektir. Leyla, çok karanlık gece anlamına gelir.
Ayrıca Fuzûlî’nin mesnevisinde Mecnun “menekşeye gönlünün gamını
söylerdi, sevgilisine kavuşmasını söylesin diye.” (Ayan, 2008: 129). Bu da
Mustafa Özçelik’in anlatıya bağlı kalarak göndermeler yaptığını gösterir.

506
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

“İşte şimdi o kuşlarla


Nazım ve niyazım sana
Ben ki şimdi çöllerin yeni mecnunuyum
Adım Yusuf adım Kays…” (Niyaz Makamında 2 / s. 26)
Özçelik, şiirinde kimi zaman Yusuf kimi zaman da Kays olduğunu
açıkça ifade eder. Yusuf da Kays da ayrılık acısı yaşamıştır. Kays bilindiği
gibi Mecnun’un asıl adıdır. Sonradan Leyla’ya olan aşkından aklını yitirme
derecesine geldiğinden halk arasında sevda yüzünden aklını yitirmiş, deli
anlamında gelen “mecnun” olarak anılır. Şiirde aynı zamanda Mecnun’un
kuşlarla söyleşmesine de göndermede bulunur şair. Nitekim Mecnun tuzağa
yakalanmış bir güvercine hâlini açıklamış ve ona Leyla’nın kapısının önüne
yem isteme bahanesiyle konmasını söylemiştir. İşte bu güvercin geceleri
Mecnun’un başında yuva kuran kuştur (Ayan, 2008: 181-182).
Ferhat ile Şirin
Ferhat ile Şirin gerek sözlü kültürle kulaktan kulağa yayılan gerekse
yazıya aktarılarak günümüze kadar ulaşmış olan bir halk hikâyesidir. Bu
hikâye mesnevilere de konu olmuştur. İlk defa Genceli Nizamî’nin Hüsrev ü
Şirin adlı mesnevisinde işlenmiştir. Ferhat’ın öne çıkan özelliği sadık bir âşık
olması ve sevdiği Şirin’in aşkı uğruna dağları delmesidir (Zavotçu, 2006:
154).
Mustafa Özçelik şiirinde ise Ferhat ile Şirin hikâyesine dağ, kazma,
yol gibi kavramlar aracılığıyla telmih yapıldığı görülür.
“Işıksız bakılmaz aynalara
Şirin olmasa
Hangi dağa kazma vururdu Ferhat
Ferhat kazmayı kalbimize vur
Geçersen vaktimizin içinden
İçimizin yollarını aç
Bol imkanlı bir zaman içinde
Lambalar yansın kalbimizin içinde…” ( Lambalar / s. 19)

507
Sefa ÇELİKÖRS

Şiire göre kalpler artık sevmeyi unutmuş ve kalplerde yanan ışıklar da


sönmüştür. Bu sevgi yollarının açılması için bir şeyler yapmak gereklidir ki
lambalar yeniden yansın. Bu yüzden Ferhat gibi bir aşığa ihtiyaç vardır. Dağ,
aşılması zor olanı, mesafeler arasındaki en büyük engeli temsil eder. Oysa
Ferhat o kadar güçlüdür ki dağa kazma vurup parçalayacak derecede güce
sahiptir: “Ferhat’ın Şirin’e kavuşmak için ortadan kaldırılması imkânsız bir
dağı ortadan kaldırmaya çalışması, hikâyenin en orijinal ve önemli motifidir.
Ferhat dağı ortadan kaldırmaya başladığında elindeki külüngü kayalara öyle
bir şekilde vurur ki yüz batman ağırlığındaki kayaları toz haline getirir.”
(Bars, 2012: 1001). Her şeyin bir sebebi olduğunu hatırlatan şaire göre
Ferhat’ın dağı delmesinin de bir sebebi vardır. O da Şirin’e kavuşmaktır. Şair
burada özgün bir imgeyle Ferhat’tan bir istekte bulunur. Bu isteği kazmayı
kalplere vurmasıdır. Çünkü Ferhat’ın kazmayı vurduğu yerde hedefe ulaşmak
vardır. Su, onun Şirin’e kavuşabilme ihtimalinin yoludur. Şaire göre Ferhat’ın
yüreklere vurmasıyla da kalbin yolları açılacak ve aynalar, kalbin içinde
yanan lambalarla aydınlanacaktır.
“Ferhat hangi dağı kazmadadır ki
Kanayan elleriniz
Bitmemiş çilenizi güllere taşır
Çiçekçi kadınlar Şirin’den habersiz
Hesaplar yapar
Siz hepsini yanlış çıkarırsınız
İhtiyar ağaçların yüzlerinde şu hikmet levhası:
Kederden kaçılır, kaderden kaçılmaz.” (Cüz / s. 21)
Ferhat, büyük bir aşığı ve sevgilisi uğruna tüm zorlukları göze alabilen
erkeği temsil eder. O, bir kenarda eli kolu bağlı oturup kaderine razı gelmez.
Aksine mücadele eder, savaşır. Mücadelesini icraata döker, pes etmez.
Dağları deler. Güller kırmızı rengini dağa kazma vurmaktan yıpranan,
kanayan ellerden almıştır şaire göre. İhtiyar ağaçlar olgun ve belli bir yaşam
tecrübesine sahip olan insanların bir simgesidir. Kederden kaçılabileceği ama
kaderden kaçılamayacağı sanki onların yüzlerinde yazılıdır. Şiirde geçen
“levha” kelimesi “korunmuş levha” anlamına gelen ve kader kitabı olan

508
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

“levh-i mahfuz”u akla getirir. Bu levha Allah’ın kudretiyle olacak şeylerin


üzerinde yazılı olduğu levhadır. İnsanların kaderi bu levhada yazılıdır (Pala,
2012: 287):
“Sen gittin… Ayrılıkların dilini bile bile ağlıyorum
Akşam iniyor dağlara şimdi bir veda sesi bu şiir
Öpüyorum bir bahar dalını bir çocuk yüzünü
Çığlığım bana dönüyor bütün yamaçlardan sonra
Yitik bir ezgiyi üflüyor kavalına çobanım
Dağlara Ferhat diliyle bakıp türküsünü söylüyor…” (Firuze / s. 34)
“Firuze” şiirinde Ferhat’a yine dağ ve tabiat unsurlarıyla gönderme
yapıldığı görülür. Ferhat, Şirin’e kavuşmak için dağı delmeye çabalarken
Şirin’in ölüm haberinin gelmesi sonucu intihar eder. O yüzden dağlarda hep
bir veda sesi vardır. Bu ses şiirin sesidir. Şiirde de çobanın kavalına yitik bir
ses yüklenir ve dağlara Ferhat diliyle türkü söylenir.
Yusuf ile Züleyha
Hz. Yakup’un oğlu ve İshak peygamberin torunu olan Yusuf, Kur’an-
ı Kerim’de adı geçen ve kıssası uzun bir şekilde anlatılan İsrailoğulları
peygamberlerindendir (Zavotçu, 2006: 568). Söz konusu kıssa, mesnevilere
de konu olmuştur. Divan edebiyatında Şeyyad Hamza, Hamdullah Hamdî
gibi isimler Yusuf ile Züleyha konulu mesnevi yazmışlardır. Hz. Yusuf,
metinlerde genellikle güzelliği temsil eder. Mustafa Özçelik’in şiirlerinde ise
Yusuf ile Züleyha’ya kuyu, güzellik, ay, yıldız gibi unsurlarla gönderme
yapılır. Küheylan şiirinde de Yusuf’u görünce onun güzelliğinden etkilenip
kendilerini kaybederek fark etmeden parmaklarını kesen kadınlara telmihte
bulunulur:
“Şimdi bana düşen anıların gölgesinde
Denizlere utanç çarşıları açıp
Cenaze arabalarına tebessümler eklemek mi
Ey kadın olmanın hayali
Yusuf çıkıp geliyor mağarasından

509
Sefa ÇELİKÖRS

Çevirin yüzünüzü hayretten yana


Sönmeden göğsünde son direncin alevi…” (Küheylan / s. 11)
“Dünyanın Tenhasında” şiirinde ise rüzgârların ulu karanlıklardan
çıkıp papatyaları öpmesi, Yusuf ile Züleyha’ya bir göndermedir. Özellikle
Hz. Yusuf, aydınlık günlere kavuşmak için karanlıklarda yaşayan ve bu
şekilde olgunlaşan bir peygamberdir. Bu karanlıkların en başında kardeşleri
tarafından içine atıldığı kuyu, sonrasında ise haksız yere yıllarca kaldığı
zindan gelir:
“Rüzgârların bir dağ yalnızlığında
ulu karanlıklardan çıkıp
papatyaları öptüğü gibi
yüzümü güneşine çevir
yusuftan züleyha'dan
bir işaret düşür kaderime…” (Dünyanın Tenhasında / s. 26)
Hz. Yusuf, başına türlü belalar gelse de, bunlara sabretmiş ve isyan
etmemiştir. Başına gelen sıkıntılardan biri de kardeşleri tarafından kuyuya
atılmasıdır. Şair de şiirinde yaşadığı çaresizliği dile getirmiş ve kendisinin
Hz. Yusuf gibi bir bela kuyusunun içinde olduğunu söylemiştir:
“Bir belâ kuyusunda Yusuf gibi çaresiz
Savrulurken bir ihanetin pençesinde
Kalbime sığınıp bir niyet tuttum içimden
Bir umuda tutunup seni düşündüm
Aya bakıp geceleri
Senin için konuştum yıldızlarla…” (Gelişine Övgü / s. 13)
“Niyaz Makamında 2” şiirinde ise şair kendisini çöllerin yeni Kays’ı
ve Yusuf’u olarak nitelendirir. Hz. Yusuf, çöl yakınlarında kardeşleri
tarafından bir kuyuya atılır. Çöl denilince Yusuf’la beraber Mecnun da akla
gelir:

510
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

“İşte şimdi o kuşlarla


Nazım ve niyazım sana
Ben ki şimdi çöllerin yeni mecnunuyum
Adım Yusuf adım Kays…” (Niyaz Makamında 2 / s. 26)
Şair, “Fotoğraf” adlı şiirinde kendisini kuyudaki Yusuf ile
özdeşleştirerek zamanın Yusuf’u olarak nitelendirir. Hz. Yusuf yaşadığı
sıkıntılar karşısında nasıl sabrettiyse şair de öyle sabrettiğini ifade eder.
“Şimdi bu kuyuda
Yeni bir Yusuf’um ben
Sabır der kendime bakıp
Seni seyrederim içimde…” (Fotoğraf / s. 22)

Dinî Şahısları Konu Alan Mazmunlar


Hz. Yakup
Hz. Yakup, Kuran-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden olup Hz.
Yusuf’un babasıdır. Hz. Yakup, kardeşlerinin Yusuf’u kıra gezmeye götürme
bahanesiyle yanlarına alıp onu kuyuya attıkları andan Yusuf’a kavuşacağı ana
kadar ağlamış hatta üzüntüden gözlerini kaybetmiştir. Yusuf’un gömleğini
gözlerine sürdüğünde ise tekrar görmeye başlamıştır. Mustafa Özçelik’in
“Kuyu” şiirinde Hz. Yakup’a gönderme yapıldığı görülür. Şair kendi yüzü ile
Hz. Yakup’un yüzü arasında benzerlik kurmuştur çünkü Hz. Yakup’un
yüzünde acılı bir bekleyiş, hüzün, ağlamaktan ak düşen gözleri vardır. İşte bu
yüzden onun özü Yusuf, yüzü de Yakup gibidir. O da Yakup peygamber gibi
türlü türlü sıkıntılara, ayrılık acısına sabretmek zorunda kalmıştır.
“Her şey bir uçurumdu
Seslerin sözlerin harmanladığı gecede
Yalnızlık çoğalıyordu durmadan
Başımı alıp yürürken kırlara
Özüm Yusuf yüzüm Yakup’tu…” (Kuyu / s. 88)

511
Sefa ÇELİKÖRS

Hz. İbrahim
Hz. İbrahim Kur’an-ı Kerim’de adı geçen peygamberlerden birisidir.
Şiirlerde genellikle babasının ve kavminin inancına karşı gelerek putları
kırması, atıldığı ateşin gül bahçesine dönüşmesi gibi özellikleri ile anılır
(Zavotçu, 2006: 242). Mustafa Özçelik’in şiirinde de Hz. İbrahim, ateşle
birlikte ele alınır. “Güneşi Avuçlasın Ellerimiz”, “Diriliş Türküsü” ve
“Küheylan” şiirlerinde geçen “ibrahimce yan ateşlerde” dizesi bunun somut
bir örneğidir:
“Bahardan ilhamlanarak
ansızın kalbin açılır
tarihi bir kez de sen yorumlayarak
anla/neyi anlatır kan kırmızı bir şafak
ibrahimce yan ateşlerde
gelecek çocuklar için
okunacak sayfalar bırak…” (Güneşi Avuçlasın Ellerimiz / s. 12)
Özçelik, “Güneşi Avuçlasın Ellerimiz” adlı şiirinde bahar mevsiminin
gelmesiyle birlikte kalbinde ilhamın belirdiğini ve bu ilhamla geçmişteki bir
olayı hatırlayıp (Hz. İbrahim’in ateşe atılması) bir kez de kendisinin
yorumladığını ifade etmiştir. Şair kendisine seslenerek “anla” demektedir.
Çünkü tabiat ona bir şeyleri anlatmakta, hatırlatmaktadır. Güneş doğmadan
hemen önceki aydınlık anlamına gelen şafak vakti ve bu vaktin gökyüzünde
beliren kan kırmızı rengi şaire ateşi hatırlatır. Ateş, kızıldır. Bu görüntü
karşısında şair ansızın Hz. İbrahim’i; dolayısıyla onun Nemrut tarafından
ateşe atılması olayını hatırlamış ve şiirini kaleme almıştır. Çünkü gelecek
nesillere, çocuklara okunacak sayfalar, şiirler bırakmak istemektedir.
“Şimdi biz kuşlar ve baharlarla anlaşıp
Bin yürek bir orman yangınında
Yeniden yerden göğe uzanıp
Yeni İbrahimler hazırlamışızdır…” (Diriliş Türküsü / s. 36)

512
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

“Diriliş Türküsü” adlı şiirde geçen yangın kelimesi dolayısıyla ateş ve


İbrahim Hz. İbrahim’in ateşe atılmasına bir göndermedir.
“Gecenin kavsinde müntehir yarasalar
Lunaparklarda sana yer yok
Yiğit olmanın keskin dönemecinde
Yine bir İbrahim dersi
Yine önümüzde dağ kan gül ve ateş…” (Küheylan / s. 11)
Küheylan adlı şiirde geçen dağ, kan, gül, ateş ve İbrahim anlamca
birbiriyle ilgili kelimelerdir. Kan, dağ (yara), gül ve ateş kırmızıdır. Dağ
bilinen anlamının dışında aynı zamanda yara demektir. İnanışa göre Hz.
İbrahim ateşe atıldığında Allah tarafından ateş bir gül bahçesine dönüşür. Şair
Küheylan şiirinde bu olaya göndermede bulunur ve bu olaydan bir ders
çıkarılması gerektiğini vurgular.
Hz. Meryem
Hz. Meryem, Hz. İsa’nın annesidir. Hz. Meryem, genellikle iffetli bir
kadın olarak adından söz ettirmiştir. Onun en dikkat çeken yanlarından birisi
hiç evlenmeden mucizevi bir doğumla Hz. İsa’yı dünyaya getirmesidir.
Şiirlerde ise genellikle Cebrail’in ziyareti, ona üflemesi, bekâreti, iffeti,
çektiği çileler dolayısıyla anılmaktadır (Zavotçu, 2006: 326). Mustafa
Özçelik’in sadece birkaç şiirinde Hz. Meryem’in adı geçer. “Bütün Yürekler
Afrika” şiirinde Hz. Meryem’in mahcup ve ürkek yüzü ile ay arasında ilgi
kurulur:
“Gece yalnız düşler kurarken
çağlarca mahcup ve ürkek
bir meryem yüzü gibi
ay bakar da bize
nice erler çıkar çıkarır göğsünden
zamanın keskin kılıçları
alnımıza çarpıp düşer yere…” (Bütün Yürekler Afrika / s. 20)

513
Sefa ÇELİKÖRS

Buhûr- ı Meryem tütsü olarak da kullanılan ve meryemana eli de


denilen bir çiçektir. Efsaneye göre Hz. Meryem, Hz. İsa’yı dünyaya getirirken
zorlandığı için bu çiçeği tutmuş ve bu çiçek sonradan el şeklinde belirmiştir
(Pala, 2012: 76). Bu çiçeğin kokusunun Hz. Meryem’in kokusu olduğuna
inanılmaktadır (Onay, 1993: 73). Özçelik, Okyanus şiirinde Hz. Meryem ile
koku arasında ilgi kurar:
“Kulaklarımda o ses ! Zuhûr...
Meryem’in tükenmez râyihası
Kalbimde beyaz bir elif
Biliyorum, bir çınarın dibinde
Sevdiğim bir mevsimin içindeyim
Beni suretten geçiriyor esrar...” (Okyanus / s. 15)
Hz. İsa
Hz. İsa, Hz. Meryem’in oğlu olarak mucizevi bir şekilde doğmuştur.
Cebrail’in Meryem’e ruh üflemesiyle babasız olarak dünyaya gelen Hz. İsa,
Rûhullah sıfatıyla anılmıştır (Zavotçu, 2006: 250-251). Ölüleri diriltebilen bir
mucizeye sahip olan Hz. İsa, Hristiyan inancına göre çarmıha gerilerek
öldürülmüş, İslam inancına göre ise öldürülmemiş, ruhu göğe çıkarılmıştır.
Mustafa Özçelik’in şiirinde ise Hz. İsa’ya şu şekilde gönderme yapıldığı
görülür:
“Yası tutulacak bir ölüm olmayacak benimki
Çünkü sırrımı hep gizli tuttum
Bir tebessüm olsun sunamadım ırmaklara
Kralların önünden sesimi yükselterek geçtim
İçimde İsa özlemleri
Ellerimde yakılan gemilerimin külleri
Mantık öğrenmekten vazgeçip
Dikkatim göklere takılı kaldı
Kaydım silindi yeryüzü defterinden

514
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

İçimde araçları ve akrepleri


Birlikte kızdıran öfke…” (Veda / s. 68)
Hz. Musa
Hz. Musa, adı Kur’an-ı Kerim’de geçen peygamberlerden birisidir.
Şiirlerde ise ejderhaya dönüşen asası, Firavun ile mücadelesi, Kızıldeniz’i
yarması, Hızır ile arkadaşlığı, ağaçtan çıkan ateşin Allah’ın tecellisi olduğunu
öğrenmesi, Allah ile konuşması gibi mucizeleriyle anılır (Zavotçu, 2006:
352).
“Bizi bulup beğenen yağma
Şeytan özlerinden firavun sözlerinden kalma
Musa'nın huzur dolu su saatlerinde
Olağan günlerin olağan dışı saatlerinde
Yeniden bir daha söylerdik
Yaşanmaz sanılan zamanlara ait
Hep yeni dünya kelimelerini
Tutunurduk zeytin dallarına…” (Haber / s. 41)
Hz. Musa’nın mucizelerinden biri de asasını taşa vurmasıyla birlikte
yerden su fışkırması ve bu suyla kavminin susuzluğunu gidermesidir. Şiirde
geçen “Musa’nın huzur dolu su saatleri” dizesi bu olayı hatırlatır. Aynı
zamanda asasıyla Kızıldeniz’i ikiye bölmesi ve Firavun ve askerlerinin o suda
boğulması olayına da telmihte bulunur şair.

Sonuç

Mustafa Özçelik, divan edebiyatından tasavvuf kültürüne kadar pek


çok kültürel birikime sahip modern Türk şairlerindendir. Şiirlerinde çöllerde
gezinirken Leyla ile Mecnun’u; dağ, kazma gibi kelimeler aracılığıyla Ferhat
ile Şirin’i; kuyunun, kırın, sabrın olduğu yerlerde ise Yusuf ile Züleyha’yı
anarak lirik üslubunu gelenekten gelen şahsiyetlerle sanatına yansıtmaya
çalışır. Şiirlerinde aşk, gelenek, kültür, modern zaman gibi temaları işleyen
şair, geçmişle modern zamanı aynı çatı altında ifade ederek gelenekle bağını

515
Sefa ÇELİKÖRS

koparmamaya çalışır. Onun bu gelenekçi yanı, şiirlerinde geçmiş edebiyat


izlerinin açık bir şekilde görülmesini sağlar. Özçelik, modern bir şair
olmasına rağmen, şiirlerindeki şahısların tamamını divan şiiri geleneğinden
almıştır. Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhat ile Şirin gibi aşk konulu
hikâyeler ve Hz. Meryem, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Yakup gibi dinî
şahsiyetler onun şiirlerinin şahıs kadrosunu oluşturur. Şair böylece gelenekle
moderni sentezleyerek başka bir deyişle şiirlerinde klasik mazmunlara yer
vererek yüzyıllar geçse de geleneğin etkisini yitirmeyeceğini gözler önüne
sermiştir.

KAYNAKLAR
AYAN, H. (2008). Fuzûlî, Leylâ vü Mecnûn. İstanbul: Dergâh Yayınları.
DURMAN, N. (2017). “Mustafa Özçelik Şiiri”, Edebiyat Bülteni, (14), 29-31.
KANTER, B. (2017). “Ölüme Yaşamak Yahut Kısa Sürmüş Bir Günün İki Yüzü”, Edebiyat Bülteni,
(14), 36-38.
KAHRAMAN, M. (1996). Divan Edebiyatı Üzerine Tartışmalar. İstanbul: Beyan Yayınları.
KURTULMUŞ, Ş. (2013). “Dağın Önünde Yunus’la Buluşmayı Bekleyen Şair”, İstanbul Bir Nokta
Aylık Edebiyat Dergisi, (133), 8-10.
MENGİ, M. (2015). Divan Şiirinin Arka Bahçesi. Ankara: Akçağ Yayınları.
OKUYUCU, C. (2010). Divan Edebiyatı Estetiği. İstanbul: Kapı Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (1998). Şiir İklimi. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (2010). Bir Irmak Düşü. İstanbul: Çıra Akademi.
ÖZÇELİK, M. (1995). Dünyanın Tenhasında. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (1995). İfşa. İstanbul: Beyan.
ÖZÇELİK, M. (1995). Serenat. Konya: Esra Yayınları.
ÖZÇELİK, M. (1997). Güneş ve Ayna. İstanbul: Beyan.
ÖZÇELİK, M. (2012). Ateş Denizi. Ankara: Ebabil.
ÖZÇELİK, M. (2012). Gül ve Hançer. İstanbul: Nar.
ÖZÇELİK, M. (2017). Dilim Ol Söyle. İstanbul: Çıra Akademi.
PALA, İ. (2012). Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü. İstanbul: Kapı Yayınları.
SOYAK, M. (2017). “Gül ve Hançer Odağında Mustafa Özçelik Şiiri”, Edebiyat Bülteni, (14), 57-
59.
ŞENÖDEYİCİ, Ö. (2016). Sorularla Klasik Türk Edebiyatı. İstanbul: Kesit Yayınları.

516
Mustafa Özçelik’in Şiirlerinde Yer Alan Mazmunlar Üzerine Bir İnceleme

TALAT ONAY, A. (1993). Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Cemal Kurnaz, (Haz.). İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı.
TANPINAR, A. H. (2001). 19. Asır Türk Edebiyatı. İstanbul: Çağlayan Kitapevi.
TÖKEL, D. A. (2017). “Bir Sevgili Olarak Kadın İmgesinin Doğuşu: Leylâ ile Mecnûn”, Uluslararası
Türk Dili ve Edebiyatında Kadın Sempozyumu, Amasya: Amasya Üniversitesi, Fen-
Edebiyat Fakültesi.
YAVUZ, K. (2005). “Leylâ ile Mecnun Hikâyesinin Edebiyattaki Yeri”. Modern Türklük
Araştırmaları Dergisi, 2 (4), 57- 69.
ZAVOTÇU, G. (2006). Divan Edebiyatı Kişiler Kişilikler Sözlüğü. Ankara: Aydın Kitabevi.

517
Işık, Z. (2020). Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?,
Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:3, 518 – 533.
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved: 07.08.2020
Kabul / Accepted: 28.11.2020
Araştırma Makalesi/Research Article

KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV DESTANI


SADECE BİR AŞK HİKÂYESİ MİDİR?

Zehra IŞIK*

Öz
Geçmişle ilişki kurma, insanın yaşadığı ânı anlamlı ve değerli kılmasının bir yoludur.
Tarihî dönemlerden beri insanlar bir şekilde içinde bulundukları ânı geçmişle şekillendirme
ihtiyacı duymuşlardır. Bu sebeple tarihî belgeler ve edebî metinler ilgili ilişkiyi kurmak için
her zaman bir araç olmuştur. Bir toplumun karakterini belirleyen en temel faktörü şüphesiz
sahip olduğu kültür belleğidir. Bu bellek, söz ve dilin bir şekilde vasıta olarak kullanılmasıyla
ürün oluşturur. Destanlar da oluşan bu ürünlerin en önemli örneklerinden birini teşkil eder.
Başkurt destanları, tarihî ve sosyal hayatı konu almalarına göre iki başlık altında ele alınır.
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanı Başkurt Türklerine ait sosyal hayatı anlatan en
önemli destanlardan biridir. Bu makalede, performans teoriden hareketle geliştirilmiş bir
araştırma modeline göre Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanında yer alan aşk hikâyesinin
yanında kahramanlık motifleri de ele alınmıştır. Bu destandaki kahraman tipi çeşitli
yönlerden Türk destanlarında yer alan kahraman tipleriyle bir uyumluluk gösterir.
Çalışmanın sonunda elde edilen verilerde, Başkurt destanlarında çoğunlukla yer alan
kahramanlık motiflerinde kahramanın atı, idealize edilmiş bir eş ve kahramanın silahlarına
dair epizotların Başkurt Türklerinin hayatında ne kadar etkili olduğu görülmüştür.
Bıraktıkları bu epik yadigârlar, Başkurt Türklerinin ayrıca hayatlarını, kültürlerini ve
uğraşlarını ortaya koyması açısından özelde Başkurt edebiyatı, genelde Türk dünyası
edebiyatları için önemli bir yere sahiptir.
Anahtar Kelimeler: Aşk, Başkurt, destan, epizot, kahramanlık.

* Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü doktora öğrencisi, [email protected], ORCID:


0000-0003-3778-1720

518
IS THE EPIC OF KUZIYKÜRPES MĔNEN MAYANHILIV ONLY A
LOVE STORY?

Abstract
Connecting with the past is a way for a person to make the moment they live
meaningful and valuable. Since historical times, people have somehow felt the need to shape
the moment they are in with the past For this reason, historical documents and literary texts
have always been a tool for establishing the relevant relationship. The most fundamental
factor determining the character of a society is undoubtedly the memory of the culture it
has. This memory creates a product by using words and language as a means in some way.
Epics are also one of the most important examples of these products. Bashkurt epics are
considered under two headings according to their historical and social life. Kuzıykürpes
Mĕnen Mayanhılıv's Epic is one of the most important Epics of the Bashkurt Turks about
social life. In this article, according to a research model based on performance theory, the
story of love in the epic of Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv, as well as the motives of heroism
are also discussed. The type of hero in this epic is compatible with the types of heroes in the
Turkish epics in various ways. The data obtained at the end of the study showed how
effective these motifs, which are included in the Bashkir epics about the hero's horse, an
idealized wife and the hero's weapons, were in the lives of the Bashkurt Turks. These epics,
which they left, have an important place for the literature of the Turkic world in general,
especially for Bashkurt Literature, in terms of revealing the lives, cultures and pursuits of the
Bashkurt Turks.
Keywords: Love, Bashkurt, epic, epizote, heroism.

519
Zehra IŞIK

Giriş

Başkurtlar, batıda Sura nehrinden doğuda Ural dağlarına, kuzeyde Fin


sınırından güneyde Astrahan ve Hazar kıyılarına uzanan, İdil nehrinin ve
kollarının sularıyla beslenen topraklarını içine alan, coğrafî-siyasî bakımdan
İdil-Ural şeklinde adlandırılan bölgedeki en eski Türk boylarından biridir. En
yakın komşuları ve akrabaları olan Kazan Tatarları ile Altın Ordu devleti ve
sonrasındaki dönemlerde beraber yaşayıp Rus işgaline birlikte mücadele
etmişlerdir. Daha sonra Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Başkurdistan Özerk
Cumhuriyeti’ni kurmuşlardır. 20. yüzyıla kadar çobanlıkla geçinmişler ve
göçerevli bir hayat yaşadıkları için de sözlü kültür bağlamında sahip oldukları
birçok özellik, onları yazılı kültüre sahip olan Kazan Tatarlarından yaşayış
tarzı bakımından ayrı tutmuştur. Hayvancılık ve ziraatın yanında demircilik
başta olmak üzere demirciliğe bağlı silah, alet, süs eşyası gibi çeşitli ürünlerin
üretimi Başkurt ekonomisinin başlıca kaynaklarındandır. Özellikle demircilik
konusunda mahir oldukları bilinir. Öyle ki Sovyetlerin yönetimde etkin
olduğu bir dönemde, Başkurtların bu özellikleri tehdit unsuru olarak
görülmüş ve yine demircilik yapmaları yasaklanmıştır (Arslan 2017: 12).
İslamiyet’in kabulünden sonra diğer pek çok Türk boyu gibi
Başkurtlar arasında da Arap harfleriyle çeşitli konularda tercüme veya telif
nitelikli eserler ortaya konmuştur. Fakat 20. yüzyıl başlarına kadar kaleme
alınan eserlerde Kazan Türkçesi ortak yazı dili olarak kullanılmış, şair ve
yazarlar eserlerini çoğunlukla Kazan-Tatar Edebiyatı bağlamında
değerlendirmişlerdir. Bunlar arasında Kul Ali’nin Kıssa-i Yusuf, Harezmî’nin
Muhabbetname, Sarayî’nin Gülistan-ı bit-Türkî gibi eserleri vardır. Bunun
yanında Başkurtların sözlü edebiyat bakımından oldukça zengin bir birikimi
vardır. 18. yüzyılda yapılmaya başlanan saha çalışmalarından elde edilen
verilerle söylenebilir ki Başkurt sözlü geleneği, Türk mitolojisine ve
şamanlığa dair birçok unsuru içinde barındırmaktadır. Uzun yıllar
Avrasya’nın uçsuz bozkırlarında göçebe bir hayat süren Başkurtlar, bağlı
oldukları gelenekleri yaşatmaları sebebiyle günümüze kadar sürdürmüşlerdir
(Suleymanov vd., 2014: 11-12).
Başkurtlar’a ait sözlü edebiyat ürünlerinin yazıya geçilmesi ile
derleme çalışmaları giderek artmıştır. Bu ürünler hem Türk dünyasında hem
de Başkurt edebiyatında aktarılagelmiştir. “Ural Batır, Akbuzat, İzeükey

520
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

Minen Morazım, Zayatülek Minen Hıvhılıv, Kunır Buğa, Kara Yurga, Akhak
Kola, Alpamışa Minen Barsınhılıv, Küsek Bey, Bayık-Ayzar” gibi anlatılar
bunlardan bazılarıdır. Bu anlatılar arasında özellikle destanlar önemli bir yer
tutar. Başkurtlar yaşam şartları sebebiyle hayattan öğrendiklerini destanlarda
da aktarmışlardır. Bunların en önemlileri kahramanlık temalı destanlardır.
Kahramanlık destanlarının “bir ulusun kimliğini dayandırdığı geçmişin
kurgulanma ve kültürel belleğin örneği” olduğu Başkurtlar’da görülebilir
(Assmann, 2001: 268). Bu destanların Başkurt sözlü kültür geleneğinde güçlü
ve zengin bir kaynak oluşturduğunu söylemek mümkündür.
Başkurt destanlarına bakıldığında bazılarının manzum, bazılarının
manzum-mensur karışık, bazılarının da mensur içeriklere sahip olduğu
görülür. Türk destan geleneğinde görülen tip ve motifler, Başkurt
destanlarında da benzer şekildedir. Konularını bazen dinî-mitolojik
unsurlardan, savaşlar veya istilacılardan bazen de sosyal hayattan alır. Fakat
bu konuların birçok destanda iç içe olduğunu söylemek mümkündür.
Başkurt destanlarının bir kısmı sadece Başkurt Türkleri arasında
yaşar, bazılarıysa diğer Türk devletleriyle ortak metinlerdir. Kuzıykürpes
menen Mayanhılıv destanının da diğer Türk topluluklarında benzer metinleri
vardır (Ata Yıldız, 2015: 27). Timofey Belyaev’in 1812’de Kuzıykürpes
Mĕnen Mayanhılıv adlı epik destanı yayınlamasıyla da Başkurt epik destan
geleneği başlamış olur (Çobanoğlu, 2013: 19-33).
Araştırmalara göre Başkurt destanlarının büyük bir kısmı mitolojik
unsurlardan beslenmiştir. Ayrıca başkahramanı hayvan olan destanlar dikkate
değer metinlerdir. Başkahramanı hayvan olan destanlara diğer Türk
topluluklarının destanlarında pek rastlanmaz (Ata Yıldız, 2015: 28).
Daha sonraki dönemlerde ise mitolojik unsurlar yerini daha gerçekçi
bir yaklaşıma bırakmıştır. Destanların hemen hepsinde dağ ve su unsurlarına
rastlanmıştır ki bu durum kadim Başkurtların dağ ve su kültlerine duydukları
saygının bir işaretidir. Dikkat çeken bir başka konu ise avcılıktır. Başkurtlar,
avcılıkta da oldukça başarılı olmuşlardır. İncelenen hemen hemen bütün
destanlarda bu motife rastlamak mümkündür. Ayrıca kahramanın atı yine
yoğun biçimde kullanılır. Destanlardaki motiflerin kullanımlarına dikkat
edildiğinde Başkurtların düşünce tarzlarına da ulaşılır.

521
Zehra IŞIK

Başkurt destanları bazı çalışmalarda “kahramanlık destanları” ve


“sosyal hayatla ilgili destanlar” olarak konuları bakımından iki ana başlıkta
incelenmiştir. Kahramanlık destanlarının mitik unsurlarla beslenmiş olduğu
görülür. Aşk teması üzerine kurulan ve daha çok sosyal hayatla ilgili
unsurlara rastlanan destanların ise yine kahramanlık temasından beslendiğini
söylemek mümkündür. Grebnev, Türk kahramanlık destanlarını üç gruba
toplamıştır (Ergun-Aça 2004: 33):
1. Bahadırların sadece eş bulmak ya da eş aramak için sefere
çıkışlarını ve mücadelelerini anlatan destanlar.
2. Bahadırların gelin ya da eş aramakla beraber hanlara karşı
yürüttükleri mücadeleleri anlatan destanlar.
3. Bahadırların sadece hanlara ve yabancı istilacılara karşı
yürüttükleri ve kazandıkları mücadeleleri anlatan destanlar.
Bu sınıflandırma Başkurt destanlarına uygulandığında makalemizin
ana çerçevesini oluşturan Kuzıykürpes menen Mayanhılıv Destanı’nı ikinci
gruba dahil edebiliriz. Destan genel olarak sosyal hayatı konu alır. Ele aldığı
konular ve benzerlikler sebebiyle Tahir ile Zühre destanıyla arasında bağlantı
kurulur.
Tanrı, ilâhî kudret, âşıkların babaları için çok önemli bir faktördür.
Kuzıykürpes’e ait her iki varyantta da uzun bir zaman zarfında çocuğu
olmayan iki erkeğin baba olma sevincine ereceği kehanetle bildirilir. Özlemle
bekledikleri çocuklarının doğum müjdelerini av sırasında bir hayvan
aracılığıyla alırlar. Nigmet Şakirov’un kaydettiği varyanta göre iki babaya
çocuklarının olduğunu iki tavşan aracılığıyla bildirirler. G. Selem
versiyonunda ise bu müjdeyi iki geyik aracılığıyla verirler.
Bu çalışma, destanın G. Selem versiyonu dikkate alınarak
hazırlanmıştır. Destan metni Ahmet Süleymanov, Gaynislam İbrahimov ve
Metin Ergun tarafından hazırlanan ve TDK tarafından basılan “Başkurt
Destanları II (Sosyal Hayatı Anlatan Destanlar)” adlı çalışmadan alınmıştır.
Bu versiyon göre Kuzıykürpes Mayanhılıv’a kavuşmaya çalışırken hayatını
kaybeder. Mayanhılıv da aşkına sahip çıkar ve sevdiği adam olmadan nefes
alamayacağını anladığı için intihar ederek yaşamına son verir.

522
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

Çalışmamızda destan kahramanları ve gerçekleşen olaylarla ilgili


tespitlerde bulunulurken aynı zamanda destan metninin özeti de verilmiştir.
Ardından sırasıyla destanda yer alan mitolojik unsurlar değerlendirilmiştir.
Çalışmanın sonuç kısmında elde edilen verilerden hareketle destan
kahramanının temsil ettiği tip ve destanın Başkurt halk edebiyatındaki yeri
belirlenmeye çalışılmıştır.
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanında Kahramanlık
Motifleri ve “Kahraman Kalıbı”
Türk destanlarında kahraman, sevdiklerini koruyan ve onları kollayan,
halkının bütünlüğünü sağlayan, kendisiyle ana karnındayken söz kesilen fakat
daha sonrasında kızın babası tarafından kaçırılan sevgilisini arayan,
olağanüstü durumlarla mücadele eden geleneksel bir tiptir. Çoğunlukla halkın
sevdiği ve saydığı, toplumun değerlerini taşıyan temsilcilerdir. Bu tipleri
destanlarda tespit edebilmek için metnin içinde sıralanan motifleri incelemek
gerekir. Destanların olay örgüsünün oluşturulmasında bu motifler önemli bir
yere sahiptir. Aşağıda tespit edilen motifler Türk epik destan geleneği
çerçevesinde mevcut malzemelere göre şekillenmiştir. Destan bünyesinde
oluşturulan bu “Kahraman kalıbı” özellikleri, Özkul Çobanoğlu’nun epik
destanlarla ilgili yaptığı çalışmada üzerinde durduğu motif-indeks
denemesinden hareketle elde edilmiştir (2015: 343-344).
Destan kahramanı olarak karşımıza çıkan Kuzıykürpes;
1. Tek çocuktur.
2. Yetenekli bir avcıdır.
3. Çok yiğit ve güçlü biridir. Çevresinde ona denk kimse bulunmaz.
4. Kahramanın kolu ile dokunduğu bir çocuk bilincini yitirerek
düşmüştür. Bu kahramanın sıradan biri olmadığını gösterir.
5. Daima olağanüstü güçler tarafından korunmuştur.
6. En önemli yardımcısı olağanüstü güçlere sahip bir attır.
7. Tek dileği olan Mayanhılıv’a kavuşmak için maceraya atılır.
8. Maceraya atılarak yurdundan uzaklaşır.
9. Mücadelesinde genellikle yalnızdır.

523
Zehra IŞIK

10. Kahraman maceraya atılacağı zaman bilge kadın kendisine


zorluklar karşısında kullanacağı üç silah verir. Bunlar babasının
ay baltası, gümüş aynası ve babasının Gök Tolpar’ıdır.
11. Kahraman, annesinin kendisine gösterdiği engelleri bir bir
aşmıştır.
12. Annesi, kahramanı “batır yiğit” olarak tanımlar.
13. Kendisine düşman olan diğer kahramanlarla mücadele eder ve tek
başına savaşır.
14. Macerasında birçok zorlukla karşılaşır. En çok savaştığı durum
destan boyunca düşmanlarının hazırladığı hilelerdir. Yolculuğu
boyunca da olağanüstü durumlarla karşılaşır.
15. Evleneceği kıza kavuşmak için mücadele eder. Bunun için her
türlü tehlikeye atılır.
16. Uykulu iken düşmanı tarafından öldürülmeye çalışılması aslında
kahramanın yiğit bir savaşçı olduğunu gösterir.
17. Macerasını tamamlayamadan ölür.
Aşk Teması İçinde Yaşayan Kahramanlık Mücadelesi
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv destanına genel olarak bakıldığında
destanın bir aşk temalı bir metin olduğu söylenebilir. Daha beşikte başlayan
bir aşk ve türlü zorluklara rağmen bir kavuşma yaşanmışsa da ölümle
sonuçlanmıştır. Aşk yolunda kendini feda eden Kuzıykürpes, klasik âşık
kahraman tipleriyle aynı çizgide değerlendirilir. Sosyal konulu destanlarda
sıkça işlenen bu aşk çizgisi, yalnızca asıl konunun yardımcı bir unsuru olarak
ele alınır. Yani açıkça ifade etmek gerekirse destan her ne kadar bir aşk
hikâyesi olarak düşünülse de aslında Kuzıykürpes’in aşkı uğruna verdiği
mücadelelerden ibarettir.

524
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

“Kolak tişketey”1 (ısırma, beşik kertmesi) yöntemi ile beşik düğünü


düzenleyip Kuzıykürpes ile Mayanhılıv’ı çocukken nişanlarlar. Fakat
Mayanhılıv’ın babası bu anlaşmaya uymaz. Kızını Kuzıykürpes’ten kaçırmak
için çok uzaklara kaçması gibi birçok unsur, Türk destanıyla aynı zamanda
benzerlik gösterir.
Kuzıykürpes bebekken nişanlandığı kızın varlığından habersiz büyür,
annesi de bu durumdan asla bahsetmez. Kuzıykürpes delikanlı çağında gücü
ile ün kazanır. Farkında olmadan yaşlı bir kadının tek oğlunu incitince bütün
gerçekleri öğrenir. Böylece destandaki asıl kahramanlık teması oluşmaya
başlamaktadır.
Âşık yiğidin annesinin sözünü dinlemeyip yola düşmesi motifi ile
işlenmeye başlar. Kuzıykürpes’in kaderinde bu sırrı sonradan öğrenip sevdiği
kıza kavuşmak için çile çekmesi vardır. Bu noktadan itibaren aşk temasına
paralel olarak kahramanlık teması da sürdürülür. Kuzıykürpes on yaşına
gelene kadar gücünün farkında değildir fakat on yaşından sonra etrafındaki
insanlarla olan mücadelesine bakıldığında kimsenin onunla boy
ölçüşemediği, gücüne yetişemediği görülür. Fakat ayırt edilmesi gereken
husus, burada gücünü şımarık bir şekilde göstermektedir. Yani henüz
kahramanlığına dair hiçbir iz yoktur. Yaşlı kadının tek oğlunu dövdükten
sonra devreye yaşlı kadın girer ve Kuzıykürpes’in bütün hayatını baştan sona
değiştirir. Yaşlı kadın “İnsaflı bir yiğit olsaydın senin gelinin olacak kızın da
bırakıp gitmezdi seni!” dediği zaman Kuzıykürpes’in hayatındaki bütün sırlar
açığa çıkar. Bundan sonra Kuzıykürpes hiçbir zaman eskisi gibi olmaz. Yaşlı
kadın ona her konuda yol gösteren bir danışman karakterine bürünür. Önce
annesinin nasıl gerçekleri söyleyeceği ve ardından nasıl yola çıkacağı
hakkında bilgiler verir. Yaşlı kadın burada başkahramana yol gösteren bilge
tip görünümündedir. Kuzıykürpes’in gözlerini açar ve onu yönlendirir. Bilge
tipli bu kadın, destandaki olağanüstülükleri yönlendiren konumdadır.

1 “Beşik kertme” geleneği bütün toplumlarda olduğu gibi Başkurtlar arasında “bişek tuy, sırga tuy (küpe takma
toyu)” olarak yaşamaktadır. İki han ya da bey, iki kahramanın eşleri aynı anda hamile kalırsa ve akraba olmaya
karar verirlerse dostluklarını güçlendirmek için bu yönteme başvurur. Buna karar verdiklerinde akraba ve
komşularıyla bir araya gelerek yemek yerler ve dua (bata) okutarak niyetlerini açık ederler. Yemekten sonra
bebeklere birbirlerinin kulaklarını ısırttırırlar. Bu uygulamadan sonra bebekler arasında söz kesilmiş sayılır.
(Kayhan, S. (2016, Ekim 4). Başkurt Türklerinde Beşik Kertme Geleneği. Avrupa Birliği Gazetesi. 27 Kasım
2020 tarihinde, http://avrupabirligigazetesi.com.tr/2016/10/04/baskurt-turklerinde-besik-kertme-gelenegi/
adresinden erişildi.)

525
Zehra IŞIK

Kuzıykürpes’in ilk kahramanlığı Gök Tolpar’ı yakalamasıdır. Tolpar


ya da Tulpar’ın Türk mitolojisinde önemli bir yeri vardır. Bu at sıradan bir at
değildir. Kanatları vardır ve uçar; gökyüzünden geldiğine inanılır. Genelde
beyaz ya da kara olur. Kanatları beyazdır ve Tanrı tarafından kahramanına
yardımcı olması için yaratılmıştır. Başkurt inancına göre Tolpar’ın kanadını
hiç kimse göremez. Tolpar kanatlarını yalnız karanlıkta, büyük engelleri veya
mesafeleri aşarken açar. Eğer birisi Tolpar’ın kanatlarını görürse Tolpar’ın
kaybolacağı inancı vardır. Eğer Kuzıykürpes, Gök Tolpar’ı yakalarsa
Mayanhılıv’ı da kurtarabilir. Bu tehlikeli yolculuğu sadece Gök Tolpar ile
gerçekleştirebilir.
“Sürü sürü yılkı hayvanlarınız arasında babanın ava çıkarken bindiği
Gök Tolpar olur. Sen bir şekilde yolunu bulup onu yakalamaya çalış.” diyen
yaşlı kadının sözlerini Kuzıykürpes can kulağıyla dinler. Gök Tolpar’ı
yakalamak için türlü mücadeleler verir. Gök Tolpar, Kuzıykürpes’i üç defa
gökyüzüne, üç defa yere vurur fakat hiçbir şekilde onu üstünden indiremez
ve böylece Gök Tolpar’ın yeni sahibi olur. Bu, kahramanlık yolunda atılan
ilk ve en önemli adımdır.
Gök Tolpar’ın sırtında babası Küsmes Han’dan kalan altın kaşlı eyerini,
ay baltasını, gümüş aynasını, ava çıktığında giydiği kürklü şapkasını ve gümüş
süslü kemerini alıp Gök Tolpar’ı nehrin en derin yerine götürüp bırakır. Üç gün
sonra gider, onu bıraktığı yerden alır ve macera başlar. Aşk hikâyesi içine
gizlenmiş kahramanlık alametleri artık ortaya çıkmaya başlar. Kuzıykürpes,
Mayanhılıv’ı bulmak için yedi dağ, yedi ova ve yedi denizi geçmek zorundadır.
Böylece Gök Tolpar’a atlayan Kuzıykürpes yollara düşer.
İlk olarak ensiz sonsuz kapkaranlık bir ormana rastlar. Gök Tolpar’ın
bilgeliği sayesinde ilk engeli atlatır. Babasının ay baltasını atar ve karanlık
orman bir anda aydınlanır. İkinci engeli sonsuz bucaksız bir denizdir. Bu defa
babasının gümüş aynasını atar. Sonsuz bucaksız uzanan denizin üstünde
camdan bir köprü oluşur ve bu engeli de aşarlar. Üçüncü ve son engel
karşısına çıkan dağda “yedi kapıp bir yutarım” diyen bir kurttur. Bu defa da
Gök Tolpar’ın sağ kaburgasına vurur ve sol kaburgasından fışkıran kanla
birlikte oradan uçarak giderler. Kahramanın ilk engelleri Tolpar’ın bilgeliği
ve olağanüstülüklerle aşılır. Bu engeller aslında annesinin geri dönmesi için
karşısına çıkardığı engellerdir fakat o kararlılığı ve cesaretiyle yolundan
dönmez.

526
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

Kuzıykürpes yoluna devam eder ve yolda karşılaştığı çobanlarla


konuşarak Küser Han hakkında bilgiler toplar. En sonunda Küser Han’ın
yurduna varır. Kendini tanıtmadan onunla sohbet eder ve Küser Han,
Kuzıykürpes’e yılkı çobanı olmasını teklif eder fakat bir şartı vardır:“Benim
bir yılkı çobanına ihtiyacım var aslında ama benim bir şartım var: Yılkı
sürüsünde üç yıl kısır dolaşan kısrağımı yakalayıp ağızlıklamayı
başarabilecek kişiyi çoban olarak işe alacağım ben.”
Bu şartın üstüne yiğit Kuzıykürpes, dolaylı yoldan sürünün yanına
gider. Küser Han ise doğru yolu tercih etse de sürüye vardığında şaşkınlıkla
olanları izler. Çünkü Kuzıykürpes, Küser Han gelene kadar çoktan varır ve
yolda giderken avladığı çeşitli kuşları da pişirir. Küser Han, kahramanımızı
yılkı sürüsünün yanına gönderir. Kuzıykürpes öfkesine kapıldığı için kısır
kısrağı harap eder. Ardından altı yıl kısır kalan kısrağı yine aynı şekilde harap
eder. Son olarak dokuz yıl kısır kalan kısrağı yakalar ve onu dize getirir.
Bunun üzerine Küser Han onu işe almaya razı olur. Dikkatimizi çeken durum
ise şudur. Küser Han, Kuzıykürpes’in gücünü şımarıkça gösterdiği için kızı
Mayanhılıv’ı ondan kaçırır. İşe aldığı yiğidin o olduğundan haberi bile
yoktur. Ama onun gücüne ve yiğitliğine hayran kalır ve evine döndüğünde
ondan övgüyle bahseder.
Kuzıykürpes yaz boyunca dağda ve kırda çalışır. Bütün bunlara
Mayanhılıv’a kavuşmak için katlanır. Güz olunca artık saraya hayvanları
getirdiğinde ona bir adım daha yaklaşır. Yağmurlu bir günde hayvanlara
bakmak için Mayanhılıv da yardıma gelir ve artık orada kavuşurlar. Fakat asıl
mücadele bundan sonra başlar. Mayanhılıv’da gözü olan Saç kıran kafalı
dazlak hizmetçi Karagol bu durumu fark eder ve hemen Küser Han’a iftira ile
karışık olanları anlatır. Onu yenemeyeceklerini anladıkları için bir hile ile
Kuzıykürpes’i hayatlarından çıkarmayı planlarlar.
“Bunun için yalandan düğün düzenlemek gerek, diye söyledi de Saç
Kıran kafalı dazlak, Mayanhılıv’ı Kuzıykürpes’e veriyorum diye, büyük
ziyafet düzenleyip, düğün yaparak Kuzıykürpes’e ekşimiş bal içirip sarhoş
etmeli. Ondan sonra onu oynamaya davet edeceksin. O oynarken, iyice mest
olduğundan başı dönerek sallanmaya başlar. Sonra onu biraz kendine gelsin
diye bahane bulup kenara götüreceksin ve kafasına vurup öldüreceksin.
Kuzıykürpes’ten kurtulmak için başka çare yok, hanım” diyerek Küser Han’ı
bu plan için ikna etmeye çalışır. Küser Han bunu bahara kadar düşünür ve

527
Zehra IŞIK

planı uygulamayı kabul eder. Bu korkaklığın bir göstergesidir.


Kuzıykürpes’in karşısına çıkıp savaşmak için cesaretleri yoktur ve bu sebeple
onu bu şekilde öldürmeye karar verirler. Fakat âşık çift olayın farkına varırlar
ve Gök Tolpar’ın olağanüstü güçleri sayesinde bu tehlikeyi öğrenirler.
Güzeller güzeli Mayanhılıv çok telaşlanır ve Kuzıykürpes’in asla sarhoş
olmaması gerektiğini söyler.
Düğün günü gelip çattığında Küser Han ve saray ahalisi hiçbir şeyi
sezdirmez. Herkes eğlenir, atlar koşar, güreşçiler güreşir. Sofraya oturup bal
içmeye başlarlar ve Kuzıykürpes, Gök Tolpar’ın kılı ile balı karıştırdığı için
sarhoş olmaz. Sarhoş olmadığını görenler şaşırır ve bu defa da damadın
oynamasını isterler. Kuzıykürpes ile Mayanhılıv meydanda oynamaya
başlarlar ve tam bu sırada Gök Toplar onları kaçırmaya gelir. Gök Tolpar her
zamankinden yavaş koşunca ve Gök Tolpar’ın sırtında oturmak da imkânsız
olunca arkasından yetişen Saç kıran kafalı dazlak Karagol, Mayanhılıv’ı
çeker ve kendi atına alarak sarayına döner. Kuzıykürpes’in bir anlık dalgınlığı
felaketle sonuçlanır. Çünkü Kuzıykürpes, Gök Tolpar’dan kopardığı kılı
kuyruğuna geri takmayı unutmuştur. Kederlenen Kuzıykürpes, Mayanhılıv’ı
kurtarmak için çeşitli planlar kurar. Haberci bir kuş arar fakat sadece serçe
ona yardımcı olur. Serçe, Mayanhılıv’a mesajı götürmeye gittiği zaman
hizmetçinin karısı olanları bir bir işitir ve serçenin tüylerini bir bir yolarak
Kuzıykürpes’in nerede olduğunu öğrenir, kocasına anlatır. Serçe “Suk, suk”
diye inlerken Mayanhılıv bunu duyar. Küser Han’ın en sadık adamları Suk
boyuna gider ve Kuzıykürpes’in asıl kahramanlık mücadelesi burada başlar.
Kuzıykürpes’e ilk olarak Mayanhılıv’ın iki ağabeyi saldırır. Birinci
ağabeyi kılıç ile vurayım diye saldırır fakat Kuzıykürpes mükemmel bir
çeviklikle onun kolundan çeker ve kılıcını alır, ortasından kırar. Ardından ona
kendisinden hediye olarak babasından kalan kürklü şapkasını verir. İkinci
ağabeyi ise onunla dövüşmenin faydasız olacağını anlar ve kılıcını getirip
kendi eliyle verir. Bu ağabeyine de hediye olarak ay baltasını verir.
Ağabeyleri, Kuzıykürpes’in yiğitliği ve onlara hediyeler vermesi sebebiyle
ilginç biri olduğunu düşünerek evlerine dönerler.
İkinci abisi Kuzıykürpes’in hediye ettiği gümüş aynayı Mayanhılıv’a
verince, Mayanhılıv aynada her şeyi görür. Çünkü tam bu sırada Saç kıran
kafalı dazlak hizmetçi ağaç kovuğuna saklanmış Kuzıykürpes’i izler ve orada
hüzünlenerek oturan Kuzıykürpes’i bıçaklayarak öldürür. Mayanhılıv bu

528
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

durumu babasına anlatır fakat kızını perişan bir halde gören Küser Han, onu
avutup ondan vazgeçmesi için diretir.
“Kendi kendini bitirip o kadar kederlenme kızım! İş işten geçmiş artık,
Kuzıykürpes’ten de iyi yiğitler bulunur.” dese de Mayanhılıv onu dinlemez,
Suk boyuna gider ve orada bulduğu Saç kıran kafalı dazlak hizmetçiyi bir hile
ile öldürerek intikamını alır. Bütün bunların üstüne güzeller güzeli, bahtsız
Mayanhılıv da bir acı ile bıçağı göğsüne saplayarak yaşamına orada son verir.
Bu dünyada kavuşamayan iki âşık ölüme birlikte gider.
Değerlendirmeler
Kuzıykürpes’i kahramanlığa eriştiren en önemli detay Gök Tolpar’dır.
Tolpar, gökyüzünden geldiğine inanılan, kanatları olan, insanlara yardım
ederek onları kötü durumlardan kurtardığına inanılan bir varlık olması
sebebiyle üst dünyaya ait olduğu ileri sürülür. En eski dönemlerden beri
kahramanların en yakın dostu olmuştur. İncelediğimiz destanda da durum bu
şekildedir. Gök Tolpar, Kuzıykürpes’in en yakın dostudur ve Kuzıykürpes’in
cansız bedeninin yanında gözleri yaşlı, başını eğip beklemiştir.
Tolpar sadece kahramanların atıdır ve Tanrı tarafından kahramanlara
yardımcı olması için yaratıldığına inanılır. Kahraman, Tolpar’a ihtiyaç
duyduğunda onun yelesinden aldığı üç kılı yakar ve o anda Tolpar yanında
belirir. Görüldüğü üzere Gök Tolpar sıradan bir at değildir. Tanrı onu
Kuzıykürpes’e, ihtiyaç duyduğu anlarda, bilgi ve cesaretinden yararlanması
sebebiyle vermiştir. Özellikle Kuzıykürpes yolda karşılaştığı engelleri
aşarken Gök Tolpar, kahramanlığı ve cesaretiyle onun önüne geçmiştir. Bu
durum destanlarda sıkça karşılaşılan bir durumdur. Kimi yerlerde atı,
kahramanın önüne geçebilir. Böyle durumlar genellikle kahramanın tek
başına aşamayacağı durumlardır ve kanatsız mucize sayesinde kahraman, bu
engelleri rahatlıkla aşar. Burada Gök Tolpar’ın değerini anlayabilmek için
öncelikle destanlarda atların ne kadar önemli bir konuma sahip olduğunu
vurgulamak gerekir. Türk mitolojisine göre atlar, kişiyi kutsal kabul edilen
güçlerin yanına taşıyan varlıklardan biridir. Tanrı katına erişebilen bu
varlıklar kişiyi kutsala bir adım daha yaklaştırır ve onu yüceltir. Yine Türk
mitolojisine göre kişiyi cennete ulaştıracak yolu da at bilir (Seyidoğlu, 1995:
55). Kahramanımız Kuzıykürpes Gök Tolpar’la anılmaktadır. Gök Tolpar,
Kuzıykürpes ne zaman darda kalsa, her zaman imdadına yetişmiştir.

529
Zehra IŞIK

Çalışmamızda incelediğimiz destanın merkez kahramanı olan


Kuzıykürpes, şanlı Küsmes Han’ın tek çocuğudur. Doğumunu memelerinden
süt damlayan bir geyik müjdeler. Destan boyunca Mayanhılıv’a kavuşmak
için türlü mücadeleler verir. Karşısına çıkan her zorluğu Gök Tolpar’la
birlikte atlatır. Türk destanlarında görülen merkezî kahramanın en önemli
özelliği yiğitliği, cesareti ve gücüyle ön plana çıkmasıdır. Kuzıykürpes için
de aynı durum söz konusudur. Destanın başından sonuna kadar yiğitliği ve
cesaretiyle devam eden bütün mücadelelerde kahramanlığını sergiler.
Kuzıykürpes’i öldürmek için türlü hileye başvururlar fakat bunu
başaramayacaklarını bildikleri için onu sarhoş edip öldürmeye karar verirler.
Türk destanlarında karşımıza çıkan en belirgin tuzak şekillerinden biri
kahramanların yedikleri ya da içtikleri bir şeyle zehirlenmeleridir. Küser Han
ile Saç kıran kafalı dazlak hizmetçi, düğünde Kuzıykürpes’e sundukları balın
içine karıştırmıştır. Amaç Kuzıykürpes’i sarhoş ettikten sonra zehirlemektir.
Fakat Gök Tolpar sayesinde bu hileyi öğrenen Kuzıykürpes ile Mayanhılıv
bu tuzağa düşmezler. İlk denemede başarısız olan Saç kıran kafalı dazlak
hizmetçi ile Küser Han başka çare ararlar. Daha sonra Dazlak hizmetçi,
Kuzıykürpes’i Suk boyunda uykuda iken yakalar, eline ikinci bir şans geçer
ve Kuzıykürpes’i öldürür. Buradan da anlaşılacağı gibi kahraman ya
sarhoşken ya da uykuluyken öldürülmeye çalışılır çünkü her ikisi de yiğit
Kuzıykürpes’i öldüremeyeceklerini bilirler.
Kuzıykürpes çocukluğundan beri gücü ve cesaretiyle nam salmıştır.
Onun amacı liderlik ya da komutanlık değildir. Onun tek amacı evleneceği
kızı bulup onu yurduna geri getirmektir. Destan boyunca bütün mücadelesini
bu yönde verir. Türk destan geleneğinde görüldüğü gibi Kuzıykürpes destan
boyunca yalnızca atı Gök Tolpar ile mücadele etmiştir. Bu kahramana özgü
bir özelliktir. Ayrıca Kuzıykürpes’in en dikkat çekici özelliği onun olağandışı
gücüdür. Bunu Küser Han’la ovada kısır dolaşan ilk iki kısrağı yakalamaya
çalışırken harap edişinden anlamak mümkündür.
Epik destan geleneğine göre kahramanın bir mücadeleyi
kazanabilmesi için evinden uzaklaşması gerekir. Kahramanlığını ispatlamak
için de yol boyunca karşısına çıkan tüm engellerden kurtulması gerekir.
Gittikçe uzayan yol, kahramanı olgunlaştırır. Bu olgunluk süreci ise türlü
sınavlarla doludur. Kuzıykürpes de başlangıçta şımarık bir çocuk iken yaşlı
kadının sırrı ortaya çıkarması üzerine bir arayış içine girer. Amacı

530
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

Mayanhılıv’a ne olursa olsun kavuşmaktır. Bunun için evinden uzaklaşır ve


yollar onu yiğit ve cesur bir kahraman haline getirmiştir. Mücadeleden hiçbir
zaman vazgeçmez fakat sevdiği kıza da bu dünyada kavuşamaz. Mayanhılıv’a
kavuşmasının bedeli yurdundan ayrılmak olmuştur ve Kuzıykürpes sonunda
bu bedeli canıyla öder.
Kuzıykürpes çıktığı bu macerada iki zorlukla karşılaşır. Bunlardan ilki
kötü niyetli yakınlardır. Mayanhılıv’ın babası ve onun hizmetçisi Saç kıran
kafalı dazlaktır. Bu iki zıt kahraman, destan boyunca Kuzıykürpes’i öldürmek
için mücadele eder. Fakat mücadelelerini yiğitçe değil de ikinci zorluk olan
hile ile kazanır. Onlar için önemli olan Kuzıykürpes’in ölmesidir ve destan
sonunda onu uykuda yakalayarak öldürürler. Bu durum Türk destan
geleneğinde kahramanın karşısına sıkça çıkan durumlardan biridir.
Anlaşıldığı gibi kahraman başarıya ulaşamasın diye bu zorluklar karşısına
çıkar.
Kuzıykürpes’in bir kahraman olabileceği tartışmasında karşımıza
çıkan en büyük engel onun gittiği yerden dönememesi, mücadelesinin zaferle
sonuçlanamaması durumudur. Bütün destan boyunca mücadele etse de
sonunda sevdiği kıza kavuşamaz. Bir anlık dalgınlığının bedelini canıyla
öder. Gök Tolpar’a ait parmağındaki kılı birleştiremediği için, Tolpar hızlı
koşamaz ve yakalanırlar. Daha sonra yaptığı bu hata yüzünden çok pişman
olur fakat bu durum hiçbir şeyi değiştirmez. Destan mutsuz bir sonla biter.
Özkul Çobanoğlu, epik destan geleneğinde motifleri ve sıralanış
düzenini incelerken, sıralamayı dört daire şeklinde inceler. “Türk kahraman
kalıbı tasnif denemesi” olarak ifade ettiği bu motiflerin sıralanışı dolayısıyla
da destanların yapısını ortaya koyan şematik soyutlama, eldeki verilerle
hazırlanmış bir deneme olduğunu ifade eder (Çobanoğlu, 2013: 75). Bu tasnif
denemesine göre çalışmamızın yapısını oluşturan Kuzıykürpes Mĕnen
Mayanhılıv destanını dört dairede incelemek mümkündür. İlk daireyi
Kuzıykürpes’in doğumu, çocukluk döneminde babasını kaybetmesi ve
hayatıyla ilgili mühim bir sırrı öğrenmesi oluşturur. İkinci daireyi yolculuğa
çıkması ve yolculuk sırasında türlü mücadeleler vermesi oluşturur. Üçüncü
daireyi sevdiği kız olan Mayanhılıv’a kavuşması ve onu kurtartama çalışması
oluşturur. Amacı onu alıp kendi yurduna götürmektir. Fakat sevdiği kızla
evlenemez. Tam ona kavuştuğu sırada onu yeniden kaybetmesidir. Dördüncü
daireyi Suk boyunda başına gelenler ve orada hayatını kaybetmesi oluşturur.

531
Zehra IŞIK

Sonuç

Türk destanları, Türk milletinin var oluşundan bu yana sözlü kültürü


saklayıp koruyan ve gelecek nesillere taşıyan en verimli ürünlerdir. Bu
nedenle Türk destan kahramanlarının oluşturduğu çizgiler oldukça önemlidir.
Çünkü destan kahramanı aynı zamanda ait olduğu milletin özelliklerini
taşımaktadır.
Başkurt Türkleri, İdil-Ural şeklinde adlandırılan bölgedeki en eski
Türk boylarından biridir. Kültürel birikim ve destan geleneği yönünden de
oldukça zengin bir birikime sahiptir. Yapılan araştırmalara göre Başkurt
destanları mitolojik unsurlarla örülmüştür. Kuzıykürpes Mĕnen Mayanyılıv
destanı orta dönemde oluşmuş bir destan olduğu için daha gerçekçi unsurlara
sahiptir. Destanda görülen su ve dağ kültü, kadim dönemde Başkurtlar’ın dağ
ve su kültüne olan saygısını göstermektedir.
Destansı şiirlerde sevgiliyi elde etme teması oldukça yaygın bir
şekilde kullanılır. Kahraman, evleneceği kızı elde etmeden önce türlü
zorlukları göğüsleyerek birbirini izleyen görevleri icra etmek zorundadır.
Sevgiliyi kazanma Türk destan geleneğinde sıklıkla karşımıza çıkar fakat
bazen kahraman tüm mücadelesine rağmen sevgiliye kavuşamaz ve hayatını
kaybeder. Kuzıykürpes, aşkı için mücadele eden fakat sonunda zıt
kahramanların hilelerine yenik düşen bir kahramandır. O da Türk destan
kahramanları gibi yolculuk sırasında bir olgunluğa ulaşmıştır. Destanın ilk
bölümünde toy ve şımarık bir genç iken destanın orta bölümlerinde yoldaşıyla
birlikte türlü sınavlardan geçer, destanın son bölümünde ise artık olgun, yiğit
ve cesaretli bir delikanlı olmuştur. Kahramanımız sevdiği kıza kavuşmak için
bütün destan boyunca zıt güçlerle mücadele etmiş, onlara karşı kahramanlık
vasıflarını sergilemiştir. Kuzıykürpes’in mücadeleleri dikkate alındığında bu
destanın sadece bir aşk hikâyesi değil aynı zamanda kahramanlık hikâyesi
özelliklerine de sahip olduğunu söylemek mümkündür. Kuzıykürpes aşkı için
mücadele eden kahraman olarak merkezî bir tip niteliğindedir.
G. Selem’in versiyonundaki Kuzıykürpes tipi, fiziksel özellikleri ve
bireysel başarıları ile ön plana çıkmıştır. Fakat bunun yanında öğrendiği sırrın
peşinden gitmesi onun, atalarına verdiği değeri göstermektedir. Onu
kahraman yapan da budur. Babasının onurunu koruması, kendi ihtiras ve

532
Kuzıykürpes Mĕnen Mayanhılıv Destanı Sadece Bir Aşk Hikâyesi midir?

ihtiyaçlarından ziyade hayat arkadaşı olacağı kızı korumaya çalışması onu


“epik kahraman” tipinden “sosyal kahraman” tipine çevirmektedir.
Uygulamalı halk bilimi doğrultusunda, daha ayrıntılı çalışmalar
yapılması gerekir. Elde edilen verilerle oluşturulmuş tasnif denemelerine göre
incelenip sözlü kültür ürünlerini belirli şekilde sınıflandırmak gerekir. Sonuç
olarak kültürel birlikteliğe yardım eden ve zamansal olan noktayı aşan
yönüyle incelediğimiz destan, ortak bir kültüre hizmet etmesi açısından
hazine değerindedir. Bu hazinenin kıymeti bilinmeli, korunmalı ve yeniden
düzenlenerek Türk dünyası ortak belleğine sunulmalıdır.

KAYNAKLAR
ARSLAN, M. (2017). Başkurt Türklerinin Tarihi Destanı İdigey ile Moradım (İzeükey Minen
Moradım). İstanbul: Ötüken Yayınları.
ASLAN, E. (1995). “Dede Korkut Hikâyeleri ile Türk Destan ve Halk Hikâyelerinde Alp-Kız Motifi”.
Folklor / Edebiyat Dergisi, S. 4.
ASSMAN, J. (2001). Kültürel Bellek-Eski Yüksek Kültürlerde Yazı, Hatırlama ve Politik Kimlik.
(Çev.: A. Tekin), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
BAYAT, F., (2007). Türk Mitoloji Sistemi 1-2. İstanbul: Ötüken Yayınları.
CAFEROĞLU, A. (1953). “Türk Onomastiğinde At Kültü”. Türkiyat Mecmuası, S. 10, 201-212.
ÇOBANOĞLU, Ö. (1999). Halkbilimi Kuramları ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş. Ankara:
Akçağ Yayınları.
ÇOBANOĞLU, Ö. (2003). Türk Dünyasında Epik Destan Geleneği. Ankara: Akçağ Yayınları.
ERGUN, M. ve AÇA, M. (2004). Tıva Kahramanlık Destanları I. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
ESİN, E. (2001). Türk Kozmolojisine Giriş. İstanbul: Kabalcı Yayınları.
KARA, Ü. (2012). “Türk Destanlarında Merkezi Kahraman Tipi Tipolojisi”. Folklor / Edebiyat, S.
69: 9-46.
ÖGEL, B. (1989). Türk Mitolojisi I-2 (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar). Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları.
REİCHL, K. (2014). Türk Boylarının Destanları. (Çev.: M. Ekici), Ankara: TDK Yayınları.
SÜLEYMANOV, A. vd. (2014). Başkurt Destanları 2, Ankara: TDK Yayınları.
TEMİR, A. (1976). “Kuzey Türkleri: İdil-Ural ve Yöresi”. Türk Dünyası El Kitabı, Ankara: TKAE.
http://avrupabirligigazetesi.com.tr/2016/10/04/baskurt-turklerinde-besik-kertme-gelenegi/
(Erişim: 27.11.2020)

533
Gasımova, F. (2020) Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler,
Folklor Akademi Dergisi. Cilt:3, Sayı:3, 534 – 550.
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş / Recieved: 11.03.2020
Kabul / Accepted: 06.12.2020
Araştırma Makalesi/Research Article

OĞUZ VE KELT EPOSLARINDA RASTLANAN ESAS VE


YARDIMCI TİPLER, MOTİFLER
Fidan GASIMOVA*

Öz
Sözlü halk sanatının her eserinde, özellikle eposlarda bazen eski dönemlere uzanan
katmanları açmak mümkündür. Yazılı kaynakların olmaması nedeniyle bu eski katmanların
incelenmesi geniş tarihi-mukayeseli materyalin temin edilmesiyle mümkün olabilir. Oğuz ve
Kelt eposlarının incelenmesi bu açıdan büyük önem arz etmektedir. Nitekim Oğuzlarla ilgili
birçok önemli tarihi-kültürel olaylara, folklor materyallerine Keltlerde de rastlıyoruz. Bunları
incelemekle iki halk arasında ne gibi tipolojik bağlantıların ve sosyolojik ilişkilerin olduğu
hakkında az da olsa malumat elde edebiliriz.
Oğuz ve Kelt eposları esas ve yardımcı tiplerin tipolojisi açısından benzerlikler
göstermektedir. Bu benzerliklerin en belirgin örneklerini Keltlerde Konhobor, Arthur, Puyl;
Oğuzlarda Oğuz, Bayındır Han, Kazan Han gibi hükümdar/hakan tiplerinde görebiliriz. Yine
aynı şekilde Keltlerde Kuhulin, Yuk; Oğuzlarda Oğuz, Kazan, Basat, Bamsı Beyrek, Segrek,
Uruz gibi kahraman tiplerinde birçok benzerlik görülmektedir. Oğuz ve Kelt eposlarındaki
kadın tipleri de birçok ortak özellik ve benzerlik göstermektedir. Eposlarda özel bir role sahip
olan kahramanların yardımcılarının tiplerini incelediğimizde Oğuz ve Kelt eposlarında
kahramanların yardımcılarının da benzer özelliklere sahip olduklarını görebiliriz. Kazan
Han’ın çobanı ile Kuhulin’in arabacısı bu benzerliğe örnek gösterilebilir.
Eposlarda esas ve yardımcı tiplerin tipolojisi sırasında oldukça ilginç detaylarla
karşılaşıyoruz. Her iki halkın eposlarında aynı veya benzer öykü ve motiflerin bulunması
dikkat çekiyor. Bu motiflere babanın oğulsuzluğu ve tanrıya yalvarışı, kahramanın mucizevi
doğuşu, hızla büyümesi, ergenlik çağında yiğitlikler göstermesi, isim kazanması, dövüş
silahlarının kullanımını öğrenmesi vb. dâhildir.
Esas tiplerin tipolojisi incelendiğinde benzerlik içerdiği göze çarpan bir başka motif
de kahramanın kendisine sevgili araması, kızın kendisine verilmesi için sınavlardan geçmesi,

* Doç.Dr., Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Folklor Enstitüsü, Bakü/Azerbaycan, [email protected], 0000-
0002-9795-5932

534
ve kahramanın evlenmesi motifidir. Keltlerde Kuhulin’in, Oğuzlarda Kanturalı’nın karşısına
konulan sınavlar; Bamsı Beyrek’le Kuhulin’in kendi sevgilisinden bir takım nedenlerle ayrı
düşüp sonra dönmesi gibi örnekler, evlenme ile ilgili motiflerdeki benzerliklerdendir. Oğuz ve
Kelt eposlarındaki benzer motifleri incelerken üzerinde duracağımız bir diğer motif de
Kuhulin ve Bamsı Beyrek’in ölümlerinde olduğu gibi kahramanların halkları için, halklarının
birliği veya kurtuluşu uğrunda ölümü göze alması,kahramanın ölümü motifidir.
Makalede Oğuz ve Kelteposlarında rastlanan esas ve yardımcı tiplerin tipolojisini
ortaya koyan motiflerin incelenmesi öngörülmüştür. Bu konunun öğrenilmesi tarih ve
kültürümüzün birçok eski katmanlarının açılmasına da yardım edebilir.
Anahtar kelimeler: Oğuz, Kelt, epos, tip ve motif, tipoloji.

THE MAIN AND AUXILIARY TYPES, MOTIFS FOUND IN THE


OGHUZ AND CELTIC EPOSES

Abstract
In every work of oral folk art, especially in the eposes it is sometimes possible to
open the layers dating back to the ancient times. Due to the lack of the written sources, the
study of these ancient layers may be possible by looking through the encouragement of the
extensive historical-comparative material. The investigation of Oghuz and Celtic eposes is
also of great importance in this point. As a matter of fact, we come across many important
historical and cultural events related to Oghuz and folklore materials in the Celts. By
investigating them, we can get a little bit information of what typological connections and
sociological relationships there are between the two peoples.
Oguz and Celtic eposes have similarities in terms of typology of the main and
auxiliary types. We can see the most obvious examples of these similarities in the
leaders/heads of the state like Conchobar, Arthur, Puyl in the Celts; and Oghuz, Bayindir
Khan, Kazan Khan in Oghuz people. Likewise, there are a number of similarities in the types
of heroes such as Cuchulainn, Yuk in the Celtic people; Oghuz, Kazan, Basat, Bamsı Beyrek,
Segrek, Uruz. There are also many common features and similarities in women's types in
Oghuz and Celtic eposes. While examining the types of assistants of heroes having a special
role in eposes, we can see that the assistants of heroes in Oguz and Celtic epos have also
similar characteristics. Similarity between Kazan Khan's shepherd and Cuchulainn’s carter
can be an example of this similarity.
We come across quite interesting details while investigating the typology of the
main and auxiliary types in the eposes. The existence of the same or similar stories and
motifs in the eposes of both peoples is remarkable. These motifs include the father having
no son and his praying to God, the miraculous birth of the hero and his rapid growth,
demonstrating courage in the adolescence, getting a name, learning the use of war
weapons, and others.

535
While investigating the typology of the main types, another striking motif that
includes similarities is the fact that the hero looks for a lover, his courage is tested in order
to get the girl and marry her. Exams required from Cuchulainn in the Celtic people and
Ganturalı in Oguz people; examples such as Bamsı Beyrek and Cuchulainn’s falling apart
from their lovers for some reasons and then coming together are the similarities in the motifs
related to the marriage. Another motif that we will focus on when examining similar motifs
in Oguz and Celtic epos is the death of a hero motif - the death of the heroes for their people,
for the unity or salvation of their people, as it is in the death of Cuchulainn and Bamsı Beyrek.
The investigation of the motifs that reveals the typology of the main and auxiliary
types found in Oghuz and Celtic eposes is proposed in the article. The investigation of this
theme can also help open many old layers of our history and culture.
Key words: Oghuz, Celt, epos, type and motif, typological.
.

536
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

Giriş

Eposlar, ait oldukları halkların tarihlerini yansıtmaktadır. Bir halkın


tarih ve kültürü hakkında bilgi edinmek için onun tarihinden başka,
folklorunu, özellikle de tarihsel verileri yansıtan eposlarını okumak gerekir.
Eposlar, kahramanlık idealleşmesi ölçeğinde halkın yaşayan tarihidir. Onun
geleneksel imgelerinde halkın kahramanlık, cesaret, özveri, asalet, vatan ve
halk için sevgi idealleri tecessüm eder (Jirmunskiy, Zarifov, 1947: 496).
Eposların, özellikle de farklı halklara ait eposların araştırılması tarih ve
folklor açısından bazı önemli sonuçlar elde etmeye olanak sağlar. Çünkü epos
hem tarih hem de folklor içermektedir. Oğuz ve Kelt halklarına ait eposların
öykü yapısı, esas ve yardımcı tipler, eposlarda rastlanan ortak motifler
açısından incelenmesi bu açıdan büyük önem taşımaktadır. Oğuz ve Kelt
folklorunun ve eposlarının incelenmesi tarih ve kültürümüzün
öğrenilmesinde bize bazı yeni ipuçları verebilir.
“Sözlü halk sanatının her eserinde, özellikle de halk eposlarında bazen
eski dönemlere uzanan katmanları açmak mümkündür. Yazılı kaynakların
olmaması nedeniyle bu eski katmanların incelenmesi sadece geniş tarihi-
mukayeseli materyalin teşvik edilmesiyle hafifletilebilir” (Jirmunskiy,
Zarifov, 1947: 7). Bu yüzden araştırma hem Oğuz, hem de Kelt mitolojik
metinlerini, folklor örneklerini, özellikle her iki halka ait eposları
kapsamaktadır.
Bu araştırmada ait olduğu halkın tarih ve kültürünü aynı anda yansıtan
Oğuz eposlarından Kitabı-Dede Korkut, Oğuz Kağan, Kelt eposlarından
Kuhulin ve her iki halkın mitolojisi materyal olarak seçilmiş ve yöntem olarak
eposlarda rastlanan esas ve yardımcı tipler, onlarla bağlı motiflerin tipolojisi
öngörülmüştür.
Oğuz ve Kelt metinlerinin karşılaştırılması, onlar arasında hayli benzer
tarafların olduğunu ortaya çıkarır. Öncelikle şunu belirtelim ki, her iki halkın
mitolojisinde, folklorunda, dini inançlarında, merasim-bayramlarında da
yakınlık vardır. Örneğin Oğuz eposlarından olan Kitab-ı Dede Korkut bildiğimiz
gibi ayrı ayrı boy ve mukaddimeden oluşmuştur. “Oğuznamecilik geleneğinin en
önemli eserlerinden olan kitap, ihtiva ettiği atasözü, deyim, ağıt, alkış-kargış
örneklerinin yanı sıra, eski Türk gelenekleri, inanışları ve pratikleri ile eski Türk

537
Fidan GASIMOVA

şiiri ve nesrinin en güzel örneklerini sunması bakımından halk edebiyatı


araştırmaları için eşsiz bir kaynaktır” (Oğuz, 2008: 103).
Kelt eposları da ayrı ayrı sagalardan oluşturulmuştur. Kitab-ı Dede
Korkut eposunda boyların, gerekse Kuhulinle ilgili sagaların her biri kendi
içerisinde bütünlük gösteren bir hikâye izlenimi verir. Boylarda ve sagalarda
halkın geleneklerinden, törenlerinden, kahramanların doğuşu, büyümesi,
yiğitlikleri gibi konulardan bahsedilir.
Oğuz ve Kelt Eposlarındaki Esas Tipler
Kelt kahramanlık sagaları genellikle Olster dönemine aittir. Bu dönem
bilimsel literatürde genellikle Ortaçağ İrlanda edebiyatı örneklerini ifade
etmek için kullanılır. Bu dönem sagalarının da esas tipleri hükümdar
Konhobar, oğlu Ness, Kuhulin, Konall Kernah, Leare Buadah ve başka
kahramanlardır ki, onlar da İrlanda’nın Olster (Ortaçağ'da Ulad) eyaleti ile
bağlantılıdırlar. Ulad dönemi olaylarının yaşandığı yer Kral Konhobar’ın
konutu olan Emayn Maha’ydı. Bu dönem sagalarından hacim olarak en
büyüğü Öküz Kualngen’in Çalınması sagasıdır (Uladskiy çikl,
https://ru.wikipedia.org/wiki/Уладский_цикл). Bu dönem mitolojik dönem
ile tarihsel dönem arasında bulunur. Arkeolojik materyaller, sagalarda sözü
geçen yerlerin ve karakterlerin çoğunluğunun o dönemde İrlanda'da
gerçekten var olduğunu söyler (Şirokova, 2005: 44).
Kelt eposunda da Oğuz eposunda olduğu gibi bir dizi hükümdar tipleri
vardır. Konhobor, Arthur, Puyl Keltlerde; Oğuz, Bayındır Han, Kazan Han
ve benzerleri Oğuzlarda rastlanan hükümdar tipleridir.
Bahadır tiplerine örnek olarak Oğuzlarda Oğuz, Kazan, Basat, Bamsı
Beyrek, Segrek, Uruz; Keltlerde Kuhulin, Yuk ve başkaları verilebilir.
Eposların esas kahraman tipleri özellikle dikkat çekmektedir. Dede
Korkut, Oğuz Kağan ve Kuhulin eposlarında esas kahramanların doğuşu,
kahramanlık gösterdikten sonra ad kazanması, yiğitlikleri, evlenmesi, halk ve
vatan sevgisinin göstergesi olan sahneler bir birine çok yakındır. Sırasıyla
bunları gözden geçirelim.
Mucizevi Doğum Motifi
Mucizevi doğum motifi, Oğuz ve Kelt eposlarındaki ortak motifler
arasında en başta gelir. Özellikle masallarda bulunan bu motif, mitolojik

538
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

metinlerin temelini oluşturur. Oğuz ve Kelt eposlarında esas kahramanın


mucizevi menşeyi ve doğuşunun karakteristik özellikleri neredeyse bir biri ile
aynı denilebilecek derecede benzerlikler gösteriyor. Genel olarak,
kahramanın mucizevi doğuşu hakkında çok sayıda fikir vardır. Eposlardaki
mucizevi doğuş mitlerden gelmektedir.
Türk mitolojisinde de, insandan türememiş insanlar görülmektedir ki,
bunlar tanrı ve tanrıçalardan, başka canlı yaratıklardan, yahut tabiatta mevcut
başka varlıklardan meydana gelmişlerdir. Kurt şekline girmiş tanrıdan,
tanrıçadan, tanrı tanınan bir dağdan, kurttan ve geyikten, köpekten, ağaçtan,
testiden, dolu tanesinden, köpüklerden, denizden (Uraz, 1967: 95).
Mucizevi doğum masallarda, birkaç değişik türde görülür. Efsunlama
ile doğum, içilmiş sudan doğum, ölenin dönüşü gibi doğum, sobadan doğum,
yenen kalıntılardan doğum, balıktan doğum, yapılan insanlar olarak
gruplandırılabilir (Propp, 1976: 205-240).
Folklor ürünü türlerde, özellikle masallarda, bulunan mucizevi doğum
türlerinden bazıları, eposlarda kendini gösterir. Oğuz eposlarına
baktığımızda, bunlardan birkaçıyla karşılaşıyoruz. Daha yoğun bir şekilde
rastlanan ışıktan doğum motifitir. Bunun bir örneği olarak, Oğuz Kağan
eposundaki ışıktan doğumu gösterebiliriz. Oğuz Kağan eposunda Oğuz'un
gökten inen ışıktan mucizevi şekilde doğmasından bahsedilir ki, bu da malum
mitolojik motiftir. Böylece Oğuzun doğuşu mitolojik bağlam içerisindedir
(Beydili, 2003: 285). Eposta Oğuz, Ay Hakan’ın oğlu olarak gökten yere
indirilir (Bayat, 1993: 124).
Tanrının oğlu olarak doğmak, Kelt eposlarında da kendini gösterir.
Eposun bir varyantında Kuhulin’in Güneş tanrısı Lugh’un oğlu olduğu
söylenir. Bu varyantta Setanta’nın doğumu şöyle tasvir edilir: “Güneş tanrısı
Lugh, sinek biçimine girip Kral Konhobor’un kız kardeşi Dehtire’yi ziyaret
eder. Dehtire, sineği yutar ve sonucunda Setanta ismini verdiği bir oğlan
doğurur” (David A. Leeming, 2017: 167).
Sinek, birçok halkın mitolojik metinlerinde ruh rolünü oynar. Sahada
folklor örnekleri derleme çalışmaları yapanlar, anlatıcıların zaman zaman
sinekten ruh olarak bahs ettiğini görmüşlerdir. Sinekle ilgili anlatılan
mitolojik metinde sinek bir ruh rolünü oynuyor ve kadın sinekten hamile
kalıyor (Şarur folklor örnekleri, 2018: 59).

539
Fidan GASIMOVA

Görüldüğü gibi hem Oğuz, hem de Kuhulin ışıkla, ateşle bağlantılı


şekilde doğar. Eski Türklerde olduğu gibi Keltlerde de ateş kutsal sayılmıştır.
Keltlerin folklor metinlerinde de görüldüğü gibi, onlar da “ateş”e çok değer
verirlerdi. Tek tanrının simgesi olarak gördükleri güneşten esinlenerek
kendilerine “ışık çocukları”, “ateş çocukları” derlerdi. Güneşin kuvvet,
saldırganlık, genişleme ihsan ettiğini, ateşte de küçük ölçüde de olsa bunların
bulunduğunu, ateşi zenginleştiren bitkilerin oluşturduğu alevin de bu nedenle
kutsal olduğunu söylerlerdi. “Alev”e kutsal gözle bakarlardı (Keltler,
http://www.nadirelibol.com.tr/text/keltler.html). Bunun için de Keltlerin
yarattıkları kahramanlık eposlarında da Güneşin adı geçmektedir.
Türk eposlarında mucizevi doğum motifinin çeşitli biçimlerinden biri
de kahramanın içilen sudan doğmasıdır. Kelt eposunun bir varyantında
Dehtire, içtiği su ile rahmine düşen varlıktan Kuhulin’i dünyaya getirir.
“...Dehtire evlatlığının ölümüne herkesten çok üzülür. Üç gün boyunca hiçbir
şey yemez, içmez. Sonra, böyle ağır bir keder, onda güçlü bir susuzluk yaratır.
İçmek için ona bir bardak su verirler. Kız onu dudaklarına yaklaştırdığında,
küçük bir hayvanın ağzına atılmak istediğini hisseder. O bardağı geri çeker.
Ama yanındakiler orada hiçbir hayvan olmadığını söylerler. Yine de suyu
içmek için bardağı ona verirler. Ve o suyu içtiği zaman hayvan onun ağzından
vücuduna girer. Bununla da kız hamile kalır” (İslandskie sagi. İrlandskiy
epos, 1973: 585).
Kahramanın Hızlı Büyüme ve Yiğitlik Göstererek Ad Kazanması
Motifi
Eposun esas kahramanı ile bağlı bu bölümde Oğuz eposlarıyla ortak
özellikler taşıyan birkaç motif kendini gösterir. Bunlar arasında yukarıda
bahsettiğimiz hem mucizevi doğum motifi, hem kahramanın hızla büyümesi
ve yiğitlik gösterdikten sonra isim kazanması motifini görüyoruz.
Kelt eposunda kahraman Kuhulin’in hızlı büyüme ve yiğitlik
göstererek ad kazanması motifi Oğuz eposudaki bu motifle aynıdır. Örneğin,
Kelt eposunda çocuğun doğdukta artık üç yaşında olması, adının Setanta
olması, ancak Kulan’ın köpeğini öldürdükten sonra Kuhulin olarak
adlandırılmaya başlandığı verilmektedir (İslandskie sagi. İrlandskiy epos,
1973: 583-586). “Setanta doğduğu andan itibaren önemli güçlere ve
yeteneklere sahiptir. Yedi yaşındayken Konhobor’un hükümdarlığına boyun
eğdirmek isteyen 150 saldırganı püskürtür. On iki yaşındayken demirci

540
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

Kulan’ın bekçi köpeğini öldürür ve ceza olarak köpeğin yerini alır, ismi
Kuhulin (Kulan’ın Köpeği) olarak değişir” (David A. Leeming, 2017: 167).
Kahramanın hızlı büyümesi, mucizevi doğum motifine en yakın,
onunla bağlantılı bir motiftir. Propp, masallarda kahramanın hızlı
büyümesinden bahsederken hızlı büyümenin mucizevi doğumun bir neticesi
olduğuna ve mucizevi doğumu tamamlayan bir unsur olduğuna işaret eder.
“Hızlı büyüme motifi, kahramanın, kurtarıcının doğuş motifinden
yaratılmıştır. Mutsuzluk anında doğar ve hemen kurtarma çalışmalarına
başlar. O büyük doğar, çünkü o dünyadan döndüğünde büyüktür. Ancak
kadın büyük bir adam doğuramaz, bu yüzden de masalda alışılmadık bir
şekilde hızlı büyümeyi takdim eden, çocuğun bir yetişkine dönüşmesi motifi
ortaya çıkar” (Propp, 1976: 240).
Oğuz eposlarında da hızlı büyüme motifine yaygın olarak
rastlanmaktadır. Oğuz Kağan eposunda mucizevi şekilde doğan Oğuz da hızla
büyür, dil açar, yiğitlik gösterir (Bayat, 1993: 124). Yiğitlik göstererek ad
kazanma motifi Oğuznamelerde sıkça rastlanan motiflerdendir. Kitab-ı Dede
Korkut eposunda kahramanlık gösteren Oğuz yiğitlerine Dede Korkut isim
koyardı. Bunu Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyu’nda açıkça görmek
mümkündür. Nitekim Dirse Han’ın oğlu yiğitlik göstererek vahşi boğaya
galip gelir ve Oğuz beyleri rica ederler ki, Dede Korkut gelip yiğide isim
versin (Kitabi-Dede Korkut, 1988: 134).
Evlenme Motifi
Her iki eposta kahramanın mucizevi doğuşu, hızlı büyümesi, yiğitlik
gösterip ad kazanması motiflerinden sonra benzerliği ile dikkati çeken
evlenme motifidir. Nitekim Türk eposlarında en çok rastlanan bu motif
kahramanın kendine sevgili araması ve önüne konulan sınavlardan geçerek
evlenmesini içermektedir. F.Bayat’ın da ifade ettiği gibi, “Genel olarak, Türk
kahramanlık eposlarında evlilik motifi özel bir pafosla söylenir. Bu evlenme
motifi bahadırlık özelliği taşır. Kahraman birçok halde sevgilisinin peşinden
gidip bahadır kızla at binmek, ok atmak, onunla güreşmek veya kızı isteyen
başka bahadırlarla yarışmak, kızın babasının verdiği zor görevleri yerine
getirmek gibi birçok kahramanlıktan sonra onunla evlenir. Evlilik motifi bu
tür eposlarda bütün bir çizgi hattını tanımlar. Bu evlenme motifi ile ya epos
tamamlanır, ya da yeni çizgi hattının yaratılması için bir temel oluşturulur”
(Bayat, 1993: 21-22).

541
Fidan GASIMOVA

Hem Dede Korkut Kitabı’nda, hem de Kelt eposunda verilen evlenme


motifi yeni çizgi hattının yaratılmasına bir nevi yardımcı olur. Kelt eposunun
kahramanı Setanta (Kuhulin) vahşi köpeği öldürerek isim kazandıktan sonra
ayrı ayrı yaşlarda gösterdiği yiğitliği, cesareti, güzelliği ile herkesin dikkatini
çeker. Herkes kendi kızını Kuhulin’e yakıştırır. Ancak Kuhulin, kendi görüp
sevebileceği bir kız arar ve sonunda Emer adında güzel bir kıza rastlar ve ona
sevgisini ilan eder. Eposun bu bölümünden Türk eposlarında da rastladığımız
sınav motifi ortaya çıkıyor. Emer ve ailesi onun karşısına bir takım talepler
koyar ve bu talepleri yerine getirdikten sonra, yani kızın koyduğu sınavlardan
geçtikten sonra onunla evlenir. Kuhulin’in evlenmesi sagasında güzel
Emer’le evlenmek isteyen Kuhulin’in karşısına sınavlar koyulması şu şekilde
anlatılır: “Emer’le tanışan Kuhulin ona kur yapmaya başlar. Kız ise hiçbir
erkeğin onlar için belirlediği görevleri yerine getirmeden o diyarda
dolaşamayacağını söyler. Kuhulin, Ailbine nehrindeki her bir sığlıkta bir tane
olmak üzere yüz adam öldürmek; dokuz adamlık üç grubu alabalık sekmesi
hüneriyle her grubun ortadakini ayakta bırakacak şekilde vurmak ve
Kasım’dan ertesi Ağustos’a kadar yılın üç mevsimi boyunca uykusuz kalmak
zorundadır” (Bill, 2011: 79). Bu üç sınavdan geçen Kuhulin sonunda Emer’le
evlenir ve epos boyunca Emer hep Kuhulin’in yanında tasvir edilir.
Burada dikkati çeken hususlardan biri Dede Korkut Kitabı’nda da
rastlanan üç sınav meselesidir. Oğuz eposlarından olan Kitab-ı Dede
Korkut’ta Kanturalı’nın karşısına sınav koyulur. Bu sınav da üçtür. Trabzon
tekfurunun kızı ile evlenmek için Kanturalı’nın karşısına konulan şarta göre
o, kızı istemeye gelen adaylar için tutulan üç vahşi hayvanı öldürmek
zorundaydı. Öldüremezse kendisinin başı kesilip kale burcundan asılacaktı.
Bu denemelerden yüzü ak çıkan Kanturalı, Selcan hanımla evlenir (Kitabi-
Dede Korkut, 1988: 183-191). Kanturalı da, Kuhulin de kızların koyduğu üç
sınavı yerine getirdikten sonra evlenebilirler. Her ikisi de sınavdan kaçmayı
şanlarına yedirmezler.
Epos kahramanlarının kadınları da onları tamamlayan, onlara yakışır
kadınlardır. Gerek Oğuz, gerekse Kelt kahramanlarının eşleri güzellikleri ile
birlikte kahramanlıkları, korkusuzlukları, akıllılıkları ile de dikkat çekerler.
Beyrek’in sevgilisi Banuçiçek, Kanturalı’nın sevdiği Selcan, Kuhulin’in
sevdiği Emer… tüm epos kahramanı sevgilileri ve eşleri kahraman, cesur ve
akıllı kadınlardır.

542
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

Kelt eposunda Kuhulin’le ilk defa karşılaşan Emer’den genişçe söz


edilir. Kuhulin, Emer'e kim olduğunu sorduğunda, eposta halk Emer’i kendi
dili ile tasvir eder: O, kadınların en beyazı, saflık örneği, sarsılmaz yasak,
gözegörünmeyen koruyucu olduğunu söyler. Hiç kimsenin yakınlaşmaya
cesaret edemediği edepli bir kadın olduğunu bildirir. Aynı zamanda kral kızı
olduğunu da söyler vs. (İrlandskie sagi, 1933: 112).
Türk halklarının birçok folklor örneklerinde görüldüğü gibi, eski Türk
ailelerinde en önemli meselelerden biri de karşılıklı sevgi ve güvene dayanan
bir aile kurulmasıdır. Kitab-ı Dede Korkut’taki Duha Koca Oğlu Deli Dumrul
Boyu, buna örnek olarak gösterilebilir. Burada Azrail’e kocasının canına
karşılık kendi canını vermeye hazır olan kadının sadakat ve mertliğini
görüyoruz. Ancak kendi kadınına kıyamayan Deli Dumrul buna karşı çıkar.
“Deli Dumrul’la karısının birbirine olan bu ideal aile bağlılığının, sadelik,
mertlik ve karşılıklı sevgi yolundaki fedakârlığı karşısında Allah onlara yüz
kırk yıl ek ömür verir. Böylece saf ve samimi aile sevgisi gerçek anlamda
ölüme galip gelir” (Cemşidov, 1977: 108).
Ailenin karşılıklı sevgiye dayalı kurulmasını ifade eden sahnelerden
biri de Bayböre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu’nda verilmiştir. “Burada
insanların aile kurmasının esası kişisel duygulara, sevgiye, aşka dayanır.
Onlar göbekkesti (beşik kertme) olsalar da yine birbirlerini görüp sevmeleri
gerekir” (Kitabi-Dede Korkut, 2000: 33).
Epostaki esas kahraman tipi ile bağlantılı bu duruma Kelt eposlarında
da rast gelinmektedir. Kelt eposunda da evlenmek isteyen Kuhulin için kız
aranmasından bahsedilir. Ancak Kuhulin kendi görüp sevebileceği, güzel,
dürüst, akıllı, güçlü bir kadın ister ve onu da bulur. Bu kadın yukarıda
bahsettiğimiz Emer olur. Kuhulin karşılarına çıkan birçok engelleri aşarak
Emer’le evlenir ve ölüm onları ayırana kadar birlikte yaşarlar (İrlandskie sagi,
1933: 105-131).
Eposlarda esas tiplerden olan kahramanların ölümü sahnesi de
benzerdir. Nitekim Oğuz kahramanlarından Beyrek, Kelt kahramanlarından
Kuhulin ihanet sonucunda, düşmanın kurduğu tuzağa düşerek ölürler (Bak:
Kitabi-Dede Korkut, 1988: 221-225, İslandskie sagi. İrlandskiy epos, 1973:
652-664).

543
Fidan GASIMOVA

Eposlardaki Yardımcı Tipler


Eposlarda esas kahraman tiplerinden başka her zaman çok da ön
planda olmayan yardımcı tipler de bulunmaktadır. Yardımcı tipler eposta esas
kahramana en yakın olanlardır. Bu tipler kahramana zor anlarında hep destek
olur, yeri geldiğinde onunla birlikte dövüşür, onu korur. Eposlarda yardımcı
tiplerin analizi gösteriyor ki onlar, esas kahramandan sonra okuyucunun daha
çok dikkatini çeken, daha fazla beğenilen tiplerdir. Bu gibi karakterler Oğuz
ve Kelt eposlarında birkaç tanedir. Kitab-ı Dede Korkut eposunda Karaca
Çoban, Kahraman Kuhulin’le ilgili Kelt eposunda Arabacı Layg buna örnek
olabilir. Salur Kazan’ın Evinin Yağmalandığı Boy’da rastladığımız Karaca
Çoban, eposta esas kahraman kadar rağbet görür. Oğuz elinin reisi,
kumandanı Kazan Han'ın ava çıkmasını fırsat bilen düşman onun obasına
saldırır. Düşmanla tek başına mücadeleye girmekten çekinmeyen çoban,
boyun sonuna kadar Kazan Han’a yardım eder ve vatanı düşmandan
kurtarabilirler (Kitabi-Dede Korkut, 1988: 140-149). Buna benzer olaya Kelt
eposunda da rastlıyoruz. Kahraman Kuhulin’in arabacısı Layg onun her
zaman yardımcısı ve arkadaşıdır. Kuhulin’in tüm savaşlarında onunla birlikte
dövüşür. Kuhulin’in Ölümü sagasında Kazan Han ve çobanı gibi onlar da
düşman üzerine birlikte giderler. Ancak bu sagada Kuhulin ve Layg düşman
tarafından katledilir (Bak: İrlandskie sagi, 1933: 203-227).
At Esas Kahramanın Yardımcısı Gibi
Eposların esas kahraman tiplerinin yardımcıları arasında at da vardır.
Eposlarda at yiğidin yardımcısı, en yakını, vefalı arkadaşı olarak takdim
edilir. Bunu araştırma konumuz olan eposlarda da görmek mümkündür. Her
iki eposta kahramanların atları baştan sona kadar esas ögelerin yanında
yardımcı öge gibi görünürler. Atı yardımcı öge, hatta önemli bir özne olarak
görmemizin esas nedeni budur.
“Türklerle ilgili bir çok efsane, destan ve hekâyede at, sahibinin yakın
arkadaşı, zafer ortağı, en değerli varlığı sayılmıştır. Savaştaki faydaları
dolayısıyla kuvvet vekudret timsali de olmuştur. At sürüleri ise zenginliğin
ifadesi olarak görülmüştür” (Çoruhlu, 2011: 164).
Atın savaşta esas öge olması oğuz metinlerinde de görülmektedir. “At,
bu dünyada yalnız onun silâh arkadaşı olduğu için değil, öldükten sonra da
öteki dünyada her bakımdan kendisinden yararlanacağına inandığı için ayrı

544
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

ve eşsiz bir değer taşımaktadır. Atla erin değerini bir tutan Türkler için, at kişiye
arkadaşlarından daha yakındır; onun sadakati lekesizdir. Yarışlarda at kabilenin
namusu ve şerefi olur. At, kişiye itibar kazandırır” (Gökyay, 1973: 426).
Epos kahramanlarının atları efsanevi özellikleri, menşeyi, sıradışı
özellikleriyle seçkindirler. Kitab-ı Dede Korkut eposunda, babasına mal ve
hediye getiren tüccarları kafirlerin elinden kurtaran Beyrek'e tüccarlar onu
tanımadan getirdikleri hediyeler içerisinden istediklerini seçmesini söylerler.
“Yiğidin de gözü deniz gulunu boz aygırı tuttu, bir de altı perli gürzle desteği
beyaz tozlu yayı” (Kitab-i Dede Korkut, 1988: 151-152). Eposun bu
bölümünde tüccarların getirdiği ve içerisinde deniz gulunu boz aygırın da
olduğu bu hediyeleri zaten Beyrek için getirmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Türklerin denizden, deryadan çıkan atlarına Köroğlu eposunda da
rastlıyoruz: “Bir gün Alı kişi at sürüsünü derya kıyısına aparmıştı. Atlar
deryanın kıyısında otluyordu... Hava yeni ışıklanmıştı, yaşlı kişi bir de baktı
ki budur, deryadan iki aygır çıktı. Atlar gelip at sürüsüne katıldılar. İki
madyana yakınlaşandan sonra yine dönüp deryaya girdiler” (Azerbaycan
destanları, 2005: 7). Eposta görüyoruz ki, sonradan bu aygırlardan olan atlar
Köroğlu’nun en yakın silah arkadaşı, dostu, kardeşi oluyorlar.
Kuhulin’in de sihirli atları Başka Dünyadan gelmişlerdi ve
kahramanın ölümünden sonra oraya dönüyorlar. Eposta “Kuhulin’in Ölümü”
bölümünde atın gölden geldiği ve kahramanın ölüm zamanında göle taraf
kaçtığı tasvir ediliyor. “Kuhulin’i aradıkları zaman ilk Boz At ile
karşılaşıyorlar. Görüyorlar ki, vücudu tüm kan içerisinde olan at Boz göle
taraf kaçıyor. Eğer at birnefese Boz göle taraf kaçıyorsa, demek ki kan
dökülüp” (İrlandskie sagi, 1933: 207). Görüldüğü gibi, her iki eposta atın
ölümsüzlüğü vurgulanmaktadır.
Kitab-ı Dede Korkut’ta Beyrek’in Boz atı, Kelt eposunun esas
kahraman tipi olan Kuhulin’in Boz atı ile benzer özelliklere sahiptir ve aynı
işlevleri yerine yetirir. O da kahramanın kardeşi, silah arkadaşıdır. Kahramanı
tehlike bekleyen zamanlarda onu hisseder, hareketleri ile bildirir. Sahibinin
ölümüne ise Boz at çok üzülür. Beyrek kendisine kurulan tuzaklardan çok
zaman atının sayesinde kurtulur.
Kuhulin’in de atı Beyrek’in atı gibi olacakları önceden hisseder ve
engellemeye çalışır. Kuhulin’in Ölümü sagasında ağır bir savaş arifesinde,

545
Fidan GASIMOVA

kahraman Maha’dan gelen Boz atının yanına gelir. At sanki sahibinin bu


savaşta öleceğini hissettiği için, onun savaşa gitmesine itiraz eder. At üç kez
sol tarafıyla ona taraf döner. Bu da kötü bir işarettir. Kuhulin ona der:
“Çağrıma bu kadar kaba bir şekilde cevap vermek sana yakışmaz, Maha'dan
gelen Boz at”. O zaman at itaatkâr bir şekilde sahibine yaklaşır, ama onun
gözlerinden kanlı yaşlar akıyordur (İrlandskie sagi, 1933: 207). İnanca göre
atın gözü yaşarırsa ya sahibinin, ya da yakınlarından birinin öleceğine
inanılırdı (Uraz, 1967: 109). Genel olarak, kahramanın ölümü zamanında
atların gözlerinden kanlı yaş akması, kahramanın ölümünden sonra ise atların
insan gibi sahibine yas tutması her iki eposun ortak taraflarındandır.
Eposlarda Esas Tiplerden Olan Şamanlar ve Druidler
Oğuzların Kitab-ı Dede Korkut eposunda ve Ulad dönemine ait Kelt
eposunda esas tiplerden biri de şamanlardır. Araştırmacıların da belirttiği
gibi, “Türk dilli halkların hemen hemen her kahramanlık eposlarında şaman
tipi ve şamanlık tasavvurlarının izlerini bulmak mümkündür. Aynı zamanda
kahramanlık eposlarında görünen ortak motiflerde de Şamanizm’in etkisi çok
güçlüdür. Şamanların ritüel törenlerindeki görüntüleri de motif haline
dönüşerek kahramanlık eposlarının özelliğini oluşturmuştur” (Eunkyung,
Mamatkul, 2017: 14).
Eski Türk ve Kelt efsanelerinden eposa dönüşümde de kendini
gösteren şamanlar efsanelerdeki faaliyetini burada da sürdürür. Kitab-ı Dede
Korkut’ta rastlanan ve Dede Korkut karakterinde kendini göstermiş olan
Şamanizm’in kalıntılarına Kelt sagalarında da rastlanır. Druid adı altında
tesadüf edilen bu karakterler şamanlarla neredeyse aynı görevi yerine getirir.
Şamanın eski Türk metinlerinde rastladığımız başlıca işlevini hem
Dede Korkut’ta, hem de Druid’de görebiliriz. Her ikisinde iki dünya arasında
aracılık yapma, hastalıkları tedavi edebilme, gelecekten haber verme,
törenlerin düzenlenmesi, hastaların iyileştirilmesi, kısırlığın önlenmesi, ad
verme fonksiyonu vardır. Dede Korkut Kitabı’nın başında, Dede Korkut
gelecekten haber veren olarak takdim edilir. Fakat bu sadece önsözün
girişinde böyledir. Burada muhtemelen ondan baksı-şaman gibi bahseden
efsanelerin etkisi kendini gösteriyor. Sonraki bölümlerde, önsözün
kendisinde de Korkut artık bilge gibi konuşma yapar. Halkın refahı yollarını
arar, ad koyar, bir şeyler yaratır, birçok törenleri icra eder. Toplum arasında
sosyal sorunların çözümlenmesinde Dede Korkut'a müracaat edilir

546
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

(Kasımova, 2016: 860-861). Bunu Dede Korkut eposunun üçüncü boyu olan
Bayböre’nin Oğlu Bamsı Beyrek Boyu’nda daha net şekilde görebiliriz. Banu
Çiçek’in kardeşi Deli Garcar kardeşini istemeye gelenleri öldürür. Dede
Korkut da kızı istemeye giderken Deli Garcar kılıcı çeker ki ona vursun bu
sırada Dede Korkut “– Vursan, elin kurusun!”der. Aynı anda Deli Garcar’ın
eli kuruyarak gökte kalır ve sadece tövbe ettikten sonra eli açılır (Kitabi-Dede
Korkut, 1988: 154).
Kelt eposunun kahramanı olan Kuhulinile ilgili sagalarda Druid’lerin
şaman misyonuna sıkça rastlamak mümkündür. Kuhulin’in Doğumu
sagasında yiğitlik gösterdikten sonra Druid’in ona advermesinden söz edilir.
Bundan başka Druid, Dede Korkut gibi gelecekten haber veren biri olarak da
dikkat çeker. Eposun bir yerinde Druid, “Eğer Kuhulin bugün eline kılıç
alırsa, o gelecekte kahraman olacak, adı herkesin adından çok duyulacak,
ancak az yaşayacaktır” diyor. Druid’in söylediği gerçek olur. Aynı gün
Kuhulin kral Konhobar’ın kılıcını eline alır ve gelecekte Druid’in de söylediği
gibi adı dillere destan olan bir kahraman olur, ancak genç yaşında vefat eder
(Keltı. İrlandskie skazaniya, 2000: 83-94).
Druid ve şamanın aynı görevi üstlenmesine başka bir örnek de
Kuhulin’in hastalığından bahseden sagadan getirebiliriz. Kuhulin’in Hastalığı
adlı bu sagada bir yıldan fazla hasta olan Kuhulin, bayram günü iyileşir. Onun
iyileşmesine druidler de yardım eder (Şirokova, 2005: 94-97). Bu sagada
druidler tarafından Kuhulin’in iyileşmesi olayının benzerine Kitab-ı Dede
Korkut’ta Dirse Han Oğlu Boğaç Boyu’nda rastlıyoruz (Kitabi-Dede Korkut,
1988: 137). Dirse Han'ın kırk nökeri Boğaç’ı yalandan suçlayarak, hanı ona
karşı kışkırtırlar. O da oğlunu okla vurup yaralar. Yaralı Boğaç yerde
yatarken Boz Atlı Hızır peyda olup, üç defa yarasını eli ile sıvazlar ve ona
dağ çiçeği ile anne sütünün merhem olacağını söyler. Böylece Boğaç iyileşir
ve intikamını alır. Her iki eposta druid de, Hızır da evliya şeklinde tasvir
edilir. Aynı şekilde Kuhulin de şaman misyonunu gerçekleştiren Hızır’ın
benzeri olan druidin merhemi ile iyileşir. Evliya ise çoğu zaman insanlara
yardım için tanrı tarafından gönderilir. Buna uygun olarak Hızır ve druid de
kahramana yardım amacıyla gelmiş evliyalardır.
Dede Korkut Kitabı’nda da görüldüğü gibi Dirse Han Oğlu Boğaç
Boyu’nda Boğaç anne sütüne karıştırılmış bitkilerin sihirli gücü ile iyileşir.
Keltlerin Öküz Kualngen’in Çalınması sagasında da ağır yaralı Kuhulin

547
Fidan GASIMOVA

bitkilerin ve suyun sihirli gücünün birleşmesi ile iyileştirilir. Keltlere göre


bazı bitkiler kutsal kabul ediliyordu. Onlar geleneksel Kelt dünyasında
önemli rol oynamış bitki magiyasında kullanılırdı. Arkaik kültürlerde bazı
bitkilerin sihirli ve tedavi edici gücü onların ilahi kökeni ile izah edilirdi: ne
zamansa, dönüm kozmik anında (o zaman), Allah bu türün ilk bitkisini buldu
ve aldı. Bu nedenle şifalı otlar her türlü tehlikeleri önleyen kurbanların
eşliğinde ve özel törenler ile toplanırdı (Şirokova, 2005: 129-130). Kelt
eposlarında şunu da görüyoruz ki ne kadar göl, pınar ve nehirden bahsedilse
de istenilen özellikte şifalı su hep bitkilerle etkileşimde oluşuyor. Sırf bitkiler
ona sihirlilik özelliği veriyor. Kuhulin’le ilgili sözü edilensagada ağır
yaralanmış Kuhulin’le köylüler ilgileniyorlar. Onlar Kuhulin’i nehirlere ve
Konaylle Muirtemne akarsularına götürüyorlar ki yara ve kesiklerini yıkayıp
iyileştirsinler. Çünkü Tuata De Danann Kuhulin’i koruyarak, çaylara ve
Konaylle Muirtemne akar sularına ot döküyordu (Şirokova, 2005: 121).

Sonuç

Sonuç olarak araştırma konumuz olan Oğuz ve Kelt eposlarını


incelediğimiz zaman ilginç bulgularla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Bu
bulgulardan en önemlileri eposlardaki esas kahraman ve yardımcı tiplerde
kendini göstermektedir. Çünkü onlar arasındaki benzerlik, yakınlık dikkat
çekmektedir. Bu karakterler eposlarda neredeyse aynı görevi üstlenmişlerdir.
Örneğin, Kelt eposunun esas kahramanı olan Kuhulin Oğuz eposunda esas
kahraman olan Beyrek, Ganturalı ile aynı görevi üstlenmiştir. Eposlarda bu
kahramanların doğumundan tutmuş, gösterdikleri yiğitlikler, ölüm
sahnelerine vb. neredeyse aynı şekilde rastlanmaktadır. Sanki Kelt eposunda
druid Dede Korkutun yerini alıyor ve onunla hemen hemen aynı görevi yerine
getiriyor. Ya da yardımcı tiplerden olan Karaca Çobanının yerinde burada
Arabacı Laygı görüyoruz. Folklor örneklerinde sık rastladığımız at imgesi de
her iki eposda kahramana yardımcı olan tiplerden biri ve en önemlisidir. Atla
iligili sahneler bu eposlar arasındaki benzerliğin bariz örneğidir.
Hatta her iki halkın eposlarında rastlanan esas ve yardımcı tiplerin
incelenmesi birçok benzer ve aynı motiflerin de ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Bunun en çarpıcı örneğini Oğuz, Kazan Han, Beyrek, Ganturalı gibi
Oğuz kahramanlarını Kelt kahramanı Kuhulinle kıyaslayarak gördük. Aynı
zamanda Oğuz eposundaki motiflerin çoğuna Kelt eposunda da rastladık.

548
Oğuz ve Kelt Eposlarında Rastlanan Esas ve Yardımcı Tipler, Motifler

Kahramanın mucizevi doğumu, hızlı büyüme, kahramanın yiğitlik


gösterdikden sonra ad kazanması, evlenmesi, ölümü vb. motifler her iki
eposun ortak taraflarındandır.
Doğal olarak, bu tür paralelliklerin sayısını daha da artırmak
mümkündür. Bu paralellikler sadece esas ve yardımcı tiplerde, onlarla bağlı
motiflerde değil, aynı zamanda birçok ritüellerde, bayramlarda, hayvan ve
bitki imgelerinde de kendini göstermektedir. Biz burada sadece Oğuz ve Kelt
eposlarında rastlanan bazı esas ve yardımcı tiplerden, onlarla ilgili ortaya
çıkmış önemli motiflerden bahs etdik. Ancak bu araştırma gelecekte daha
kapsamlı şekil alacaktır. Çünkü Oğuz ve Kelt halklarının eposlarını farklı
taraflardan incelemek ve karşılaştırmak, tarihsel ve kültürel benzerlikler

Folklor Akademi Dergisi (Folklore Academy Journal) 2018 - 3

3

Cilt 1 / 2018 issn: 2651-253X

Uluslararası Hakemli Dergi International Refereed Journal

Yılda üç sayı çıkar

Three issues in a year

fad

Folklor Akademi Dergisi

Folklore Academy Journal


FOLKLOR AKADEMİ DERGİSİ Folklore Academy Journal

2018 Cilt: 1 Sayı: 3 e-ISSN: 2651-253X


Sahibi/Owner Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Derneği adına Bican Veysel YILDIZ

Baş Editör/Chief Editor Prof. Dr. Işıl ALTUN (Kocaeli Üniversitesi)

Editörler/Editors Prof. Dr. Hanife Dilek BATİSLAM (Çukurova Üniversitesi) Doç. Dr. Sibel TURHAN TUNA (Muğla Üniversitesi) Dr. İsmail ABALI (Iğdır Üniversitesi) Dr. Çiğdem AKYÜZ (Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi) Dr. Şakire BALIKÇI (Mardin Artuklu Üniversitesi) Dr. Erhan SOLMAZ (Uşak Üniversitesi)

Yayın Kurulu/Editorial Board Doç. Dr. Abdullah ACEHAN (Dumlupınar Üniversitesi) Dr. Zülfikar BAYRAKTAR (Bandırma On Yedi Eylül Üniversitesi) Dr. Özgür ERGÜN (Kocaeli Üniversitesi) Bican Veysel YILDIZ (Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Yazarları Birliği) Sabri KOZ (Yapı Kredi Yayınları)

Redaksiyon/Dizgi M. Tekin KOÇKAR Ersin ÇELİK


BU SAYININ HAKEMLERİ Prof. Dr. Feriha AKPINARLI

Hacı Bayram Veli Üniversitesi

Türkiye

Prof. Dr. Tamella ALİYEVA

Muş Alparslan Üniversitesi

Türkiye

Prof. Dr. Işıl ALTUN

Kocaeli Üniversitesi

Türkiye

Prof. Dr. H. Dilek BATİSLAM

Çukurova Üniversitesi

Türkiye

Prof. Dr. Tanzilya KHADZHİEVA

Russian Academy

Rusya

Prof. Dr. Mehmet Naci ÖNAL

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi

Türkiye

Doç. Dr. Necdet Yaşar BAYATLI

Bağdat Üniversitesi

Türkiye

Doç. Dr. Ahmet KARAMAN

Afyon Kocatepe Üniversitesi

Türkiye

Dr. İsmail ABALI

Iğdır Üniversitesi

Türkiye

Dr. Ramazan ARI

Iğdır Üniversitesi

Türkiye

Dr. Mine CAN

Kocaeli Üniversitesi

Türkiye

Dr. Zekiye ÇAĞIMLAR

Çukurova Üniversitesi

Türkiye

Dr. Abuzer KALYON

Gazi Üniversitesi

Türkiye

Dr. Derya KARACA

Iğdır Üniversitesi

Türkiye

Dr. Derya ÖZCAN

Uşak Üniversitesi

Türkiye

Dr. Emin ONUŞ

Doğu Akdeniz Ünv.

Kıbrıs

Dr. Erhan SOLMAZ

Uşak Üniversitesi

Türkiye

Dr. Abdulhakim TUĞLUK

Iğdır Üniversitesi

Türkiye

Dr. Gürkan YAVAŞ

Kocaeli Üniversitesi

Türkiye

Öğr. Gör. M. Tekin KOÇKAR

Osmangazi Üniversitesi

Türkiye


Tasarım ACT Reklam Ajansı , Eskişehir

Folklor Akademi Dergisi, dört ayda bir elektronik ortamda yayımlanan uluslararası ve hakemli bir dergidir. Dergide yayımlanan yazıların sorumluluğu yazarına ait olup yayın hakları ise Folklor Akademi Dergisi’ne aittir. Yayıncının yazılı izin belgesi olmaksızın dergide yayımlanan yazıların bir kısmı ya da tamamı basılamaz ve çoğaltılamaz. Yayın kurulu dergiye gönderilen yazıları yayınlayıp yayınlamama hakkına sahiptir.

Folklor Akademi Dergisi IDEALONLINE, RESEARCHBIBLE, SINDEX ve CITEFACTOR veritabanları tarafından dizinlenmektedir. İletişim www.dergipark.gov.tr/folklor www.folklorakademi.org E-posta: [email protected] ÇOCUK VE GENÇLİK EDEBİYATI YAZARLARI DERNEĞİ Bağdat Cad. No:385/B Maltepe-İSTANBUL


İÇİNDEKİLER / CONTENTS

ARAŞTIRMA MAKALELERİ / RESEARCH ARTICLES KUŞ MOTİFİNİN ÖZELLİKLERİ VE KUŞ MOTİFLİ DÖŞEMEALTI HALILARI ............................. 1 Hatice Feriha AKPINARLI& Pınar ARSLAN ..................................................................... 1 THE CHARACTERISTICS OF BIRD MOTIF AND DÖŞEMEALTI CARPETS WITH BIRD MOTIF ... 2 ESKİŞEHİR İLİ SİVRİHİSAR İLÇESİ DÜZ DOKUMALARININ İNCELENMESİ ........................... 15 İkbal DARÇIN & Fatma Nur BAŞARAN ........................................................................ 15 INVESTIGATION OF THE WEAVES ESKİŞEHİR PROVINCE SİVRİHİSAR DISTRICT ................ 16 DİVRİĞİLİ VELİ DEDE’NİN ŞİİRLERİNDEN HAREKETLE “DELİL” TERİMİ ÜZERİNE ............... 37 Nerin YAYIN ................................................................................................................ 37 THE TERM “DELİL” ON DİVRİĞİLİ VELİ DEDE’S POEM ....................................................... 38 PINAR KÜR’ÜN ASILACAK KADIN ROMANIYLA KAĞIZMANLI HIFZI’NIN SEFİL BAYKUŞ AĞITI ARASINDA METİNLERARASILIK ............................................................................. 47 Sefa ÇELİKÖRS ............................................................................................................. 47 INTERTEXTUALITY BETWEEN PINAR KÜR’S “ASILACAK KADIN” NOVEL AND KAĞIZMANLI HIFZI’S “SEFİL BAYKUŞ” .................................................................................................... 48 ALANYA YÖRESİNDE İPEK VE İPEKBÖCEKÇİLİĞİ KÜLTÜRÜ ÜZERİNE HALKBİLİMSEL BİR İNCELEME ....................................................................................................................... 63 Mahmut DAVULCU ..................................................................................................... 63 A FOLKLORISTIC STUDY ON THE SILK AND SERICULTURE OF ALANYA .............................. 64 KARAÇAY-BALKAR FOLKLORUNDA “ALĞIŞ - ALKIŞ”LAR .................................................. 87 M. Tekin KOÇKAR& Tanzilya M. KHADZHİEVA & Roza KOÇKAR ................................. 87 GOOD WISHING FORMULAE -ALGYSHLA IN KARACHAY-BALKAR FOLKLORE ................... 88 YENİLEŞME DÖNEMİ TÜRK ŞİİRİNDE BİR MEKÂN OLARAK MEYHANE ........................... 103 Abdullah ACEHAN ..................................................................................................... 103 HOUSING AS A MECHANISM IN TURKISH POETRY IN THE REVOLUTIONARY PERIOD .... 104 GELENEKSEL ASETİN KOREOGRAFİ SANATLARI VE NART DESTANLARI .......................... 137 Zalina Konstantinovna KUSAEVA .............................................................................. 137 TRADITIONAL OSSETIAN CHOREOGRAPHIC ART AND THE NART EPOS .......................... 138


KARAÇAY - BALKARLILARIN FOLKLORUNDA TENGRİ (TEYRİ) KÜLTÜ ............................ 149 Tanzilya KHADZHIEVA ............................................................................................... 149 CULT OF TENGRI (TEYRI) IN THE FOLKLORE OF KARACHAYS AND BALKARIANS ............. 150

KİTAP İNCELEME / BOOK REVIEW YAZARIN POETİK TİPİ ................................................................................................... 163 Ra’no HAKİMJONOVA ............................................................................................... 163 THE WRITER'S "POETIC TYPE" ........................................................................................ 164 DİVAN EDEBİYATI BAHÇESİNDEN ÖRNEKLERLE TÜRLER ............................................... 173 Gülnihal AŞÇI ............................................................................................................ 173


EDİTÖRDEN Saygıdeğer Okur, 2018 yılının üçüncü Folklor Akademi Dergisi (e-ISSN: 2651-253X) ile karşınızdayız. Yeni bir sayı ile sizlerle buluşmaktan mutluluk duyuyoruz. Sosyal ve beşerî bilimlerin her alanında özellikle Türk edebiyatı ve halk bilimi alanında yazılar yayımlamayı hedefleyen, Avrupa dillerinden İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Türkçe ve Türkçenin lehçeleri ve Rusça yayın yapan Uluslararası Folklor Akademi Dergisinin 2018 yılı 3. sayısında, hakemlerimizin onayından geçmiş bir Rusça, bir Özbekçe ve bir kitap değerlendirmesi olmak üzere on bir akademik çalışmayı ilgilerinize sunuyoruz. Folklor Akademi Dergisi’nin bu sayısında yer alan üç makale geleneksel halk sanatları/zanaatları ile ilgili olup “Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme” adlı incelemede, tarihî-kültürel miraslarımızdan ipek dokumacılığının bugünkü durumu Antalya’nın Alanya ilçesinden derlenen bilgiler ışığında, geçmişle mukayeseli bir biçimde ele alınmıştır. Geçmişteki popülerliğini yitiren bu zanaatın, yeni nesle tanıtımı yazının amaçlarındandır. Benzer bir konuyu ela alan “Sivrihisar Düz Dokumalarının Teknik, Renk, Motif ve Kompozisyon Özellikleri Açısından İncelenmesi” adlı çalışmada konu geçmişteki örnekleri ile irdelenmeye çalışılmıştır. Çalışmada, Eskişehir’in Sivrihisar ilçesinde dokunmuş, şu anda Sivrihisar Belediye’si ve Zaimağa Konağı’nda koruma altına alınan düz kirkitli dokuma halı örnekleri fotoğraflanarak sahada yapılan detaylı araştırmalarla incelenmiştir. “Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları” adlı çalışmada ise Antalya’nın Döşemealtı ilçesinde aktüel olarak devam eden halı dokumacılığı, saha araştırması tekniği ile incelenmiştir. Kuş motifinin özellikle Türk mitolojisindeki konumu üzerinden yapılan tasnif ile dört farklı kuş motifi tespit edilmiş ve kompozisyon özellikleri ile ele alınmıştır. “Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil Terimi” adlı çalışmada, Türk tasavvuf edebiyatında özellikle Alevi-Bektaşi şiir geleneğinde “delil” adı ile kaydedilen şiirler ve bu şiirlerin diğerlerinden farklı/özel bir yerde tutulduğu tespit edilmiştir. Divriğili Veli Dede veya Veli Baba’ya ait olduğu belirtilen bu şiirlerde “delil” hem bir tür adı hem de içerik olarak Tanrı’nın tek mürşit olduğu, Alevi-Bektaşi geleneğinin dinamiklerinin ise insan yaşamını düzenleyen rehberler oldukları ortaya konulur. Bu sayımızda yeni Türk edebiyatı alanı ile ilgili iki makale yer almaktadır. “Pınar Kür'ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı'nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık” başlığını taşıyan makalede, ağıt türünün en nitelikli


örneklerinden birisi olarak kabul edilen “Sefil Baykuş” ve “Asılacak Kadın” romanı arasında konu ve karakter bağlamında metinlerarası ilişkiler tespit edilmiş; aynı zamanda farklı iki tür (ağıt ve roman) arasındaki ortak payda, okuyucunun dikkatlerine sunulmuştur. Bu alandaki “Yenileşme Dönemi Türk Şiirinde Bir Mekân Olarak Meyhane” ismini taşıyan diğer makalede yazar, Türk edebiyatında sıklıkla konu edilen bir mekân olan meyhaneyi, farklı perspektifler ışığında yeni Türk edebiyatı şiirlerinden yola çıkarak soyut ve somut göstergelerle değerlendirmeyi amaçlamış; meyhanenin iletişim boyutuna değinerek sosyalleşme aracı olduğu üzerinde durmuştur. “Karaçay-Balkar Folklorunda “Alğış-Alkış”lar” adlı çalışmada yazarlarımız, iyi dilek metinleri üzerinden Karaçay-Balkar halk edebiyatını konu edinmiştir. Çalışmada, doğaçlama olarak oluşturulan ve değişime açık olan söz konusu metinlerin, kelimenin gücüne inanan Karaçay-Balkar toplumu için geleceği “iyi” ile “programlama” işlevi gördüğü ileri sürülmüştür. Karaçay-Balkar folkloruna değinen bir diğer yazı da “Karaçay - Balkarlıların Folklorunda Tengri (Teyri) Kültü” adını taşımaktadır. Bu çalışma, Karaçay - Balkarlıların pagan döneminin dinîmitolojik sistemini, tanrılar tanrısı yüce Teyri’ye (Tengri) ettikleri duaların, söyledikleri ilahilerin ve şarkıların gizemli kapısını okura aralamayı amaçlıyor. “Geleneksel Asetin Koreografi Sanatı ve Nart Destanları” adlı Rusça çalışmada, Osetya “Nart Destanları”nın epik anlatısının yapısındaki dans motifi, Osetya halk koreografi sanatının kült yönü bağlamında değerlendirilmiş; dans koreografisinden yola çıkılarak Oset mitolojisi hakkında veriler tespit edilmiştir. “Yazarın Poetik Tipi” adlı Özbekçe makalede Ulugbek Khamdam’ın “Yaxshiyam sen bor!” hikâyesinin mecazi boyutu, Z. Freyd, E. Fromm ve K.Yung gibi psikanalistlerin eserleri üzerinden ele alınmıştır. Kitap değerlendirmesi bölümünde Prof. Dr. H. Dilek Batislam’ın “Divan Edebiyatı Bahçesinden Örneklerle Türler” adlı çalışması divan şiirinde türlerin adlandırılmasına açıklık getirmeyi amaçlayan, yazara ait daha önce farklı dergi ve kitaplarda yayımlanmış araştırma ve inceleme yazılarından derlenen on sekiz makalenin incelenmesini içerir. Folklor Akademi Dergisi, gönderilen tüm çalışmaları titizlikle inceleyen ve kör hakemlik sistemi ile değerlendirmeye alan, dört ayda bir yayımlanan uluslararası bir dergidir. Keyifle ve ilgiyle okumanızı temenni eder, iyi bir yıl dileriz. Saygılarımızla… Folklor Akademi Dergisi Editör Prof. Dr. Işıl ALTUN


Akpınarlı, H.F. & Arslan, P. (2018). Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları. Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 1-14 Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 24.07.2018 Kabul / Accepted: 30.10.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

KUŞ MOTİFİNİN ÖZELLİKLERİ VE KUŞ MOTİFLİ DÖŞEMEALTI HALILARI Hatice Feriha AKPINARLI*& Pınar ARSLAN** Öz Geçmişten günümüze zengin motif, desen ve kompozisyon özelliğine sahip, her biri birbirinden farklı olan Türk halıları, Anadolu’da birçok merkezde dokunmaya devam etmektedir. Yöre kadınının el maharetiyle dokunan bu halılar Türk halı sanatına dair en güzel örnekleri oluşturmaktadır. Birçok yörede halı dokumacılığı hem bir sanatsal uğraş, hem de geçim kaynağı olarak sürdürülmektedir. Bu yörelerden birisi Antalya Bölgesi’nde yer alan halı dokumacılığı ile ünlü Döşemealtı ilçesidir. Döşemealtı halılarında birden çok motife rastlamak mümkündür. Genellikle soyut anlatımın yer aldığı halılarda kullanılan motifler el, şıngır, deve, akrep, heybe suyu vb.dir. Ancak kimi zaman soyut anlatımın yanı sıra hayvan figürleri de halılarda görülmektedir. Döşemealtı halılarında yer alan ruhu, ölümsüzlüğü, sevinci ve mutluluğu temsil eden kuş motifleri ise çeşitli kuş türleri veya kuşların uzuvları (kuş ayağı, kuş çırnağı, kuş gagası, kuş gözü v.b) şeklinde kullanılmaktadır. Araştırma kapsamında Döşemealtı yöresinde yapılan alan çalışması sonucunda, hayvan figürünü somut olarak yansıtan kuş motifli halı tekniğiyle dokunmuş ürünler tespit edilmiştir. Kuş motifi Türk kültüründe çok farklı anlamları ve inanışları simgelemektedir. Bu çalışmanın amacı kuş motifinin özellikleri ve kuş motifinin kullanıldığı, 4 farklı motif özelliğine sahip Döşemealtı halısının incelenmesidir. Yapılan çalışma sonucunda; özgürlük, uğur haberci olan kuşlara anlam yüklenerek, halı minder ve yastıklarda motif olarak kullanılmıştır. Kuş türlerinden Döşemealtı bölgesinde yoğun olarak görülen ve yetiştirilen keklik, güvercin türünün halılarda kullanıldığı da tespit edilmiştir. Anahtar Sözcükler: Türk halı sanatı, Döşemealtı halıları, motif, kuş motifi

* Prof. Dr. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı Bölümü,

[email protected] ** Arş. Gör. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı Bölümü,

[email protected]

1


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

THE CHARACTERISTICS OF BIRD MOTIF AND DÖŞEMEALTI CARPETS WITH BIRD MOTIF Abstract Throughout settlements in Anatolia Turkish carpets are still being woven, each standing out in its own way. Those carpets, with an enriched tradition of motif, pattern and composition past to present; and woven by the capable hands of countryside ladies, represent the peak beauty in Turkish carpet art. In many areas carpet weaving lives on both as an artistic preoccupation and a means of living. One such area is the Döşemealtı district of carpet weaving fame, located in the Antalya region. It is possible to come across more than one motif in Döşemealtı carpets. While the expression is mostly abstract with motifs such as hand, millstone, camel, scorpion, saddlebag water etc., animal figures also sometimes join in on the picture. The bird motifs representing immortality, spirit, happiness and joy can be both different bird species or bird parts (beak, foot, eye etc.). Field survey conducted in the Döşemealtı region has been identified products woven with bird motif carpet weaving style, depicting bird motifs in a perceptible manner. Bird motif symbolises many meanings and beliefs in Turkish culture. The aim of this study is to examine the features of bird motif and Döşemealtı carpet that is 4 different motif features with the bird motif is used. As a result of the study birds are freedom, luck, messenger by given meaning has been used carpet, cushion and pillows as motif. It has also been found that species of pigeon and partridge from the bird species, which are seen and grown intensively in the Döşemealtı region were used on carpets. Keywords: Turkish carpet art, Döşemealtı carpets, motif, bird motif

2


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Giriş Kültür, binlerce yıl içerisinde toplumların, halkların arasında oluşan kuvvetli bağın ve birbiri ile etkileşimin sonucunda ortaya çıkan ve toplumun kimliğini meydana getiren bir kavram olarak ifade edilmektedir. Bireylerin duygu, düşünce, inanç, yaşam biçimi, örf, adet, gelenek, görenek, mimari, el sanatları vb. çok yönlü maddi ve manevi unsurlar kültürün zaman içerisinde şekillenmesine yardımcı olurken, geçmişten geleceğe aktarılmasında da önem taşımaktadır (Tanrıkulu, 2014: 473). Toplumlar arası kültürel içerik olan inançların, duyguların, düşüncelerin iletilmesinde semboller en etkili iletişim aracı olma rolünü üstlenmektedir. Sosyal ve kültürel değerlerin oluşumunda ve yapılanmasında kültürel semboller ait olduğu topluma özgün bir değer katmaktadır. Sanattan mimariye, felsefeden dine tüm alanları kapsayan semboller, anlatımın somut yerine soyut olarak ifade edilmesidir. Zengin ve derin bir anlama sahip semboller, yaşamın her alanında özellikle icra edilen sanat çalışmalarında kendine yer bulmuş ve o dönemin toplumsal yapı ve olaylarını sözlü anlatım yerine simgelerle, işaretlerle anlatmasına olanak veren farklı bir iletişim türü olmuştur (Alp, 2009: 3). Dokuyucular özenle işlediği motiflerde, kendi yaşamlarından bir parçayı kelimelerle anlatmak yerine sembolleri kullanmışlardır. Dokuyucunun kendi el emeği, göz nuru ile ilmek ilmek dokuduğu halı sanatında kullanılan semboller dikkat çekmektedir. Duygu, düşünce, hüzün, sevinci yansıtan motiflerin her biri kendi içinde özgün ve özel bir hayat hikâyesini içermektedir. Aynı zamanda toplumsal yaşamı konu alan motifler yaşanmışlıkların en somut özelliklerini de taşımaktadır. M.Ö. V-III. yüzyıllara tarihlendirilen dünyanın bilinen ilk havlı dokuması olan Pazırık halısından bu yana Anadolu’da üretilen halılarda sembol ve motifler çok yönlü olarak işlenmiş ve işlenmektedir (Akpınarlı, 2000: 20; Özkeçeci, 2004: 117). Türk halı sanatı incelendiğinde; ilk örnekten günümüze kadar hayvan figürlerinin benimsendiği görülmektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde hayvan figürleri ve hayvan uzuvları halı vd. dokumalarda sembol ve motif olarak yerini almıştır. Osmanlı döneminde 15. yüzyıla kadar nadir kullanılan hayvan figürleri; İslam inancının etkisiyle 15. yüzyıldan itibaren yerini tamamen bitkisel ve soyut bezemelere bırakmıştır (Güney ve Güney, 2000:

3


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

54; Akpınarlı, 2011: 24). Halılarda genellikle bitkisel, geometrik, figürlü, sembolik, nesneli ve yazılı olmak üzere çeşitli bezemeler yer almaktadır. Halılarda figürlü bezemelerde hayvan figürlerine yoğun olarak yer verilmiştir. Figürlü bezemeler grubunda yer alan kuş motifine kültürler arası farklı yaşam tarzlarından, geleneklerden, göreneklerden beslenerek, kimi zaman olumlu, kimi zaman olumsuz çeşitli anlamlar yüklenmiştir. Kuşların uçma özelliği evrenin sınırötesini aşan ruhları simgelemektedir. İnançla bağdaştırılan kuşlar sır saklayan özellikleri “Küçük bir kuştan aldım haberi” deyişi ile vurgulanırken, aynı zamanda bilgelik, zeki ve çevik düşünceyi sembolize etmektedir (Wilkinson, 2009: 58). Hz. Muhammed’in siyah bir kumaştan ibaret olan en ünlü sancağı, kartal, şahin, atmaca, tavşancıl vb. anlamına gelen Ukab adını taşımaktadır. Kuş motifini figürsel ifadesi yerine soyut bir anlam taşıyarak sembolize eden önemli bir örnektir (Özkeçeci ve Özkeçeci, 2007: 113-114). Kuş motifinin yer aldığı halılardan birisi de Antalya Döşemealtı yöresinde görülmektedir. Bu araştırmanın genel amacı; kuş motifinin genel özellikleri ve kuş motifli Döşemealtı halılarının özellikleridir. Araştırmada tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmanın örneklemi, alan çalışması sonucunda ulaşılabilen farklı özelliğe sahip 4 adet kuş motifli Döşemealtı halısıdır. Yörede yapılan incelemede kuş motiflerinin özellikleri güvercin ve keklik kuşlarının kullanılması ile ilgili dokuyuculardan fazla bilgi alınamamıştır. Sadece yörede yoğun yetişen kuş örnekleri olduğundan motif olarak dokunduğu belirtilmiştir. Kuş Motifinin Özellikleri Orta Asya Türk inancında, ölünün ruhunun “kuş gibi göğe uçtuğuna” inanılmaktadır. Asyalılar kutsal hayvan saydıkları kuşların yardımıyla doğduklarını ve öldüklerinde ise ruhlarını göğe yükselttiklerini ve tekrar onların yardımıyla yeniden doğduklarına inanmaktadır. Kuşun onlara her zaman eşlik eden kutsal bir hayvan olduğunu kabul etmektedirler (Deniz, 2000: 186; Ateş, 2012: 156).

4


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Şekil 1: Kuş motiflerinden örnekler (Durul, 1987: 31)

Kuş motifi birçok anlama gelmektedir. Bazı toplumlarda uğuru, bazılarında ise uğursuzluğu simgelemektedir. Örneğin, baykuş, karga gibi kuşlar uğursuz sayılırken, güvercin, bülbül gibi kuşlar uğurlu sayılmaktadır. Aynı zamanda mutluluğu, sevgiyi, gücü ve dayanıklılığı da simgelemektedir (Erbek, 1987: 55 ; Akpınarlı, 2007: 18). Özellikle kutsal kitaplarda yer alan “Nuh Tufanı”nda; tufan bittikten sonra Nuh’un gemiden bir güvercin uçurması ve ağzında bir zeytin dalı ile dönen güvercinin suların geri çekildiğini müjdelemesi anlatılmaktadır (Türe, 2004: 82). “Kuşlar genel olarak, göklerin, ruhsal yükselmenin, yüksek şuur hallerine geçişi, ortamdaki yükselişi, dünyasallıktan uzaklaşmanın, hafifliğin, semaviliğin, ruhların, ruhsal unsurların, ruhsal tesirlerin, sezgi ve ilhamın, reenkarnasyonun, ruhun ebediliğinin, Gök ile Yer arasındaki irtibat ve aracılığın sembolleri olarak da kullanılmıştır.” (Salt, 2006: 228). İrtibat ve aracılığın sembolü olan kuşlar, Altay ve Türk destanlarında Tanrı’nın elçisi olarak bahsedilmiştir. “Bir Han’ın erkek çocuğu olmuyor. Kayın ağacına konmuş bir kuş Han’a, senin bir oğlun olacak, diye haber veriyor… Han’ın bir oğlu oluyor.” Burada kuş Tanrı’nın elçisi olarak ifade edilmiştir (Ögel, 1995: 548). Eski topluluklarda ve kabilelerde ise kuşlar yüksek seviyenin sembolü olarak sayılmaktadır. Buna göre; Yakut Türklerinin Şamanları kendi ruhlarını birer hayvanla temsil etmektedirler. Şamanlar ne kadar olgunlaşırsa ruhları da o kadar kusursuzlaşmakta, ve daha iyi mertebedeki hayvanlarda görünmektedir. Yakut şamanlarına göre kartal en yüksek ruhları taşıyan hayvandır. Bu nedenle yüksek seviyedeki Türk topluluğunu yansıtan kuş sembolü Altay ve Yakut kabileleri ile Oğuz boylarında yaygın olarak kullanılmıştır (Ögel, 1993: 47).

5


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

Döşemealtı Bölgesi ve Dokunan Halıların Özellikleri Döşemealtı, Türkiye'nin en eski yerleşim yerlerinden biri olma özelliğine sahiptir. Antalya ile Döşemealtı ilçesine bağlı Kovanlık Köyü'nün 2.5 - 3 km kuzeydoğusunda ovanın bitip Toros dağlarının ilk yükseltilerinin başladığı Roma dönemine ait Romalılar tarafından döşeme taşlarla yapılan 2.5- 3 m genişliği olan bir yoldur. Bu döşeme taşlarla yapılan yolun altında kalan köylere yöre halkı tarafından Döşeme'nin altında kalan köyler denilmiş ve zaman içinde bugünkü ismi olan Döşemealtı ismine dönüşmüştür (Anonim, 2012: 268) Şirin (1994) çalışmasında Kovanlık ve Aşağıoba köylerinde yaşayan topluluğun Karakoyunlu yörüklerinden oluştuğunu belirtmektedir (Şirin, 1994: 12). Yirmi üç köye sahip olan bu yörede, 1960'lı yıllara dek Karakoyunlu aşiretinin 17. yüzyıldan beri kışlak olarak seçtiği Kovanlık ve Aşağıoba köylerinde konar göçer karakterli küçük boyutlu canlı renklerin yer aldığı söz konusu halılar dokunmaktadır. Aynı zamanda bu halılar başlangıçta Kovanlık Köyü'nde dokunduğu için Kovanlık Halıları olarak bilinir. 1960'dan sonra Antalya'da turizmin gelişmesi sonucu Kovanlık halıları Döşemealtı'nın diğer köylerinde dokunmaya başlamışlardır. Böylece turizm amaçlı yazılan rehber kitaplarında Kovanlık halıları Döşemealtı halısı adıyla anılmıştır (Seyirci, 1992: 404). Döşemealtı halılarında kullanılan malzeme yündür. Koyun kırkıldıktan sonra yün elyafı önce yıkanmaktadır. Yıkanan yün elyafı tarama işleminden sonra eğrilerek iplik haline getirilmektedir. İplikler yörede bulunan bitkilerden elde edilen boyarmaddelerle boyanmaktadır. Döşemealtı halılarında kırmızı, mavi, lacivert, bordo, yeşil, siyah, beyaz gibi renkler yer alırken, zemin rengi genellikle kırmızı, mavi, bordo, lacivert tercih edilmektedir (Kaştan, 2007: 171-172 ; Aldoğan, 1981: 16-17).

6


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Şekil 2: 19. Yüzyıl Döşemealtı Halı Örnekleri (TEDHK, 2006)

Döşemealtı halılarındaki motife yanış, motifleri birbirinden ayıran kuşaklara da su denilmektedir. Arap (çırakman), el, şıngır, deve, akrep, heybe suyu, bıçak ucu, tutmaç top, mektup, mersin yaprağı topu, yantır, kocasu, bulanık su, çetene, çingilli, yastık yanışı, aklı su, böcü (koyun gözü), nacaklı su, albay suyu, küçük toplu su ve kırmızı toplu su Döşemealtı halılarında kullanılan motiflerdendir (Deniz ve Aydın, 2012: 430). Halılarda kullanılan bordürler ise kocasu, develi su, tutmaç suyu, çetene, nacaklı su, küçük toplu su, albay suyu, aklı su, bulanık su, kırmızı toplu su ve çingillidir. Bordürlerin içerisinde deve, testere dişli yaprak, çiçek, yantır, mersin yaprağı topu, şıngır, koyun gözü ve bıçak ucu vb. motifler yer almaktadır (Aldoğan, 1981). Kuşlu Döşemealtı Halılarının Özellikleri Türk halılarında kimi zaman mitolojik bir anlatımla anka kuşu olarak, kimi zaman sembolik bir anlatımla kartal, kumru, güvercin, sülün, kaz, ördek, turna, keklik, bülbül vb. çeşitli türleri yer aldığı kuş motifi figüratif bezemeler olarak karşımıza çıkmaktadır (Akpınarlı ve Üner, 2017). Döşemealtı halılarında yer alan kuş motifleri ise çeşitli kuş türleri ile kuşların uzuvları (kuş ayağı ,kuş çırnağı, kuş gagası, kuş gözü v.b) şeklinde kullanılmıştır. Karakoyunlu yörüklerinden olan Döşemealtı yöresi halkı konar göçer yaşamın etkilerini ürettikleri halılarında motif olarak işlemişlerdir. Uğur saydığı, avlandığı, haberci olarak kullandığı kuşları, özellikle yörede önemli olan keklik, güvercin vb. motif olarak halı minder ve yastıklarında kullanmışlardır.

7


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

Şekil 3: Keklik Kafesi (Akpınarlı vd., 2014: 91).

Yörede yapılan araştırmada saptanmış olan 4 kuş motifli halının özellikleri şöyledir; Döşemealtı halı örneği 1; minder amacıyla dokunmuştur. Halının etrafını çevreleyen lacivert, beyaz, açık kırmızı, yeşil renklerde su yolu ve çiçek motiflerinden oluşan zemininde siyah rengin hakim olduğu bir kalın bordür ve beyaz, açık kırmızı renkli düz-kesik çizgilerden oluşan bir ince bordür bulunmaktadır. Halının zemini 3 parçaya bölünmüştür. Sol ve sağ tarafta yer alan dikdörtgenler aynı motif ve kompozisyon özelliğine sahip ve eşit ölçüdedir. Dikdörtgenlerin zeminlerinde beyaz renk hakim, yeşil ve beyaz renkli artı motifleri üst üste 4 sıra halinde sıralanmıştır. Halının ortasında yer alan dikdörtgen diğerlerine nazaran daha geniş ölçüdedir. Bu dikdörtgenin zemini açık kırmızı ve yeşil renklerden oluşmakta ve ortasında siyah-beyaz renkli tasvir edilmiş bir keklik motifi göze çarpmaktadır. Ayrıca zeminde göz motifleri ile birleştirilmiş dört yön motifi, kırık çizgiler ve çiçekler yer almaktadır. Keklik Akdeniz bölgesinde evlerde yetiştirilen ve uğur sayılan bir hayvan özelliğindedir. Akdeniz bölgesinde yapılan alan çalışmalarında (Kahramanmaraş, Antalya, Burdur) keklik kafeslerinin evlerde bulunduğu, ava çıkan kişilerin keklik yakalayarak besledikleri tespit edilmiştir. Bu nedenle halılarda uğur sayılan bu keklik figürü işlenmiştir.

8


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Şekil 4: Döşemealtı Kuşlu Halı Örneği 1

Döşemealtı halı örneği 2; yastık amacıyla dokunmuştur. Halının etrafını çevreleyen yeşil rengin hakim olduğu bir kalın bordür ile kırmızı kontürlü lacivert üçgenlerden oluşan ve zemini hardal renginde olan bir ince bordür bulunmaktadır. Halının zemininde hardal renk hakimdir ve siyah, kahverengi, gri, sarı ve kırmızı renklerden oluşan ve birbirine bakan tasvir edilmiş iki güvercin motifi göze çarpmaktadır. Zeminde ayna simetrisi raportlama tekniği kullanıldığından, halının yarısında güvercinin üstüne yerleştirilen çiçekler ile önüne yerleştirilmiş vazodaki çiçekler, halının diğer yarısında tam tersi olacak şekilde aynı motifler yer almaktadır. Halılarda yer alan, iyi talih, mutluluk, sevinç ve haberciliği sembolize eden güvercinler bulundukları yere geri dönme becerileri ve dış güzellikleri ile de bilinmektedir (Yılmaz ve Boz, 2012: 49). Yön bulma yeteneği ve hızları sayesinde Türkmen boylarında ve Osmanlı döneminde haberleşme amacıyla posta güvercinleri yetiştirilmişse de, günümüzde hobi olarak güvercin yetiştiriciliği devam etmektedir (Özer, 2015: 183).

9


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

Şekil 5: Döşemealtı Kuşlu Halı Örneği 2

Döşemealtı halı örneği 3; minder amacıyla dokunmuştur. Halının etrafını çevreleyen koyu kahverengi kalın bordür, beyaz renkli ince bordür, daire içinde yıldız, üçgen ve göz motiflerinden oluşan zemininde yeşil, lacivert renklerin hakim olduğu bir kalın bordür ve zemininde beyaz rengin hakim olduğu su yolu şeklinde dolaşan çiçek motiflerinden oluşan bir ince bordür bulunmaktadır. Halının zemininde kırmızı renk hakimdir ve krem, koyu kahverengi, lacivert, beyaz ve yeşil renklerden oluşan ve tasvir edilmiş dört keklik motifi göze çarpmaktadır. Zeminde ayna ve ters simetri raportlama tekniği kullanılmıştır. Halının dörtte birinde yer alan keklik motifi ayna simetrisi ve ters simetrisi alınarak raportlanmıştır. Ayrıca zeminde beyaz-mavi renkli çiçek motifleri ile krem, koyu kahverengi, lacivert renkli vazolar yer almaktadır.

10


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Şekil 6: Döşemealtı Kuşlu Halı Örneği 3

Döşemealtı halı örneği 4; minder amacıyla dokunmuştur. Halının etrafını çevreleyen daire içinde yıldız, üçgen, göz motiflerinden oluşan ve zemininde lacivert, açık mavi, açık kırmızı, koyu kahverengi renklerin kullanıldığı kalın bordür ile beyaz, kırmızı renkli ince bordür bulunmaktadır. Halının zemininde yeşil renk hakimdir ve krem, beyaz, koyu kahverengi ve kırmızı renklerden oluşan ve birbirine bakan tasvir edilmiş iki keklik motifi göze çarpmaktadır. Zeminde ayna simetrisi raportlama tekniği kullanılmıştır. Ayrıca halının zemininde yüzeyde dağınık halde yerleştirilmiş farklı büyüklükte yıldız motifleri, çiçek motifleri ve iki kekliğin ortasında vazoda çiçek motifi yer almaktadır.

11


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

Şekil 7: Döşemealtı Kuşlu Halı Örneği 4

Sonuç Kuş motifi kültürden kültüre farklı anlam özelliklerine sahip olmaktadır. Bazı toplumlarda kuş sembolü inançla ilişkilendirilmiş ve bu sembole kutsal kitaplarda ruh ile bütünleştirilerek yer verilmiştir. Aynı zamanda kuşlar mutluluğu, sevgiyi, gücü, bilgeliği ve dayanıklılığı da sembolize etmişlerdir. Araştırma kapsamında 4 farklı motif özelliğine sahip Döşemealtı halı örneğini incelenmiştir. İncelenen örnekler kullanım açısından değerlendirildiğinde; halıların 3’ü minder halısı, 1’i yastık halısı olarak dokunmuştur. Kullanılan motif özellikleri açısından değerlendirildiğinde, Akdeniz bölgesindeki doğa güzelliğini yansıtan bitkisel bezemeler bordür ve zemin boşluklarında kullanılmıştır. 2 örnekte Döşemealtı halılarında kullanılan boncuk ve yıldız motiflerinden oluşan bordür yer almıştır (Şekil 5 ve 6). Konar göçer yaşamdan günümüzde yerleşik düzene geçmiş Döşemealtı halkı dost, postacı, uğur saydıkları hayvanları günlük kullanım eşyaları olan yastık ve minderlere işlemişlerdir. Özellikle Döşemealtı halılarında sıklıkla kullanılan soyut anlatım yerine figürsel olarak ifade edilen kuş figürleri (keklik, güvercin) bulunmaktadır. Halıların kompozisyonu genellikle ayna simetrisi şeklinde raportlanmıştır. Renk açısından değerlendirildiğinde ise lacivert, yeşil, beyaz, kırmızı ve krem renkler yoğun olarak halılarda tercih edilmiştir.

12


Kuş Motifinin Özellikleri ve Kuş Motifli Döşemealtı Halıları

Kaynaklar AKPINARLI, H. F. (2000). “Motiflerin Dili”. Motif Dergisi, S. 23, 20-21. AKPINARLI, H. F. (2007). “Türk Kilimlerinde Kullanılan Geometrik Bezemelerin Form İsim ve Kompozisyon Açısından Değerlendirilmesi”, II. Uluslararası Romanya'da Türk Kültürün İzleri Sempozyumu. 11-23, Romanya. AKPINARLI, H. F. (2011). “Osmanlı Dokumalarında Kuş Motifinin İncelenmesi”, Osmanlı Sanatı, Mimarisi ve Edebiyatına Bakış 18. CIEPO Sempozyumu. 23-35, Edirne. AKPINARLI, H. F vd. (2014). Kahramanmaraş El Sanatları. Ankara: Hangar Marka İletişim Reklam Hizmetleri Yayıncılık Ltd. Şti. AKPINARLI, H. F. ve ÜNER, İ. (2017). “İç Anadolu Bölgesi Halılarında Görülen Figüratif Sembol ve Motifler”. SDÜ ART-E Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Dergisi, C. 10, S. 20, 630-651. ALDOĞAN, A. (1981). “Döşemealtı Halıları”. Sanat Dünyamız, S. 23, 16-17. ALP, K. Ö. (2009). Orta Asya’dan Anadolu’ya Kültürel Sembollere Giriş. Ankara: Eflatun Yayınevi. ANONİM. (2012). Dünden Bugüne Antalya I. Cilt. Antalya: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. ATEŞ, M. (2012). Mitolojiler ve Semboller “Ana Tanrıça ve Doğurganlık”. İstanbul: Milenyum Yayınları. DENİZ, B. (2000). Türk Dünyasında Halı ve Düz Dokuma Yaygılar. Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı. DENİZ, B ve AYDIN, Ö. (2012). Döşemealtı Halıları. Dünden bugüne Antalya II. Cilt. Antalya: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. DURUL, Y. (1987). Anadolu Kilimlerinden Örnekler 2. İstanbul: Ak Yayınları. ERBEK, G. (1987). Anatolian Motifs from Çatalhoyuk to the Present. İstanbul. GÜNEY, K. Z ve GÜNEY, A. Nihan. (2000). Osmanlı Süsleme Sanatı. Ankara: SFN Ltd. Şti. KAŞTAN, Yüksel. (2007). “Antalya Yöresi'nde Döşemealtı Halılarının Dünü ve Bugünü”, I. Uluslararası Türk El Dokumaları Kongresi. 170-177, Konya. ÖGEL, B. (1993). Türk Mitolojisi I. Cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. ÖGEL, B. (1995). Türk Mitolojisi II. Cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. ÖZER, S. (2015). “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Posta Güvercinleri”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, C. 55, S. 2, 167-188. ÖZKEÇECİ, İ. (2004). Zamanı Aşanlar IX. Yüzyıla Kadar Türk Sanatı. İstanbul: Güzel Sanatlar Matbaası. ÖZKEÇECİ, İ ve ÖZKEÇECİ, Ş. B. (2007). Türk Sanatında Tezhip. İstanbul: Seçil Ofset. SALT, A. (2006). Neo-spiritüalist Yaklaşımlarla Ezoterik Bilgilerin Işığında Semboller. İstanbul: Ruh ve Madde Yayıncılık ve Sağlık Hizmetleri A. Ş.

13


Hatice Feriha Akpınarlı & Pınar Arslan

SEYİRCİ, M. (1992). “Antalya'daki Karakoyunlu Aşireti ve Dokumaları”, IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi. Ankara. ŞİRİN, N. (1994). Döşemealtı Halıları, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. TANRIKULU, M. (2014).. “Türkiye Coğrafyasında Genel Kültür, Alt Kültür ve Mozaik Kültür”, TÜCAUM VIII. Coğrafya Sempozyumu. 473-480, Ankara. TEDHK. (2006). Türk El Dokuması Halılar Katolog 4. Ankara: Semih Ofset Ltd. Şti. TÜRE, A. (2004). Arkeoloji, Antropoloji ve Folklor Açısından Takılar ve Süs Taşlarında Sembollerin Dili. İstanbul: Goldaş Kültür Yayınları. WILKINSON, K. (2010). Semboller ve İşaretler. (Çev.: Seda Toksoy), İstanbul: Alfa Yayınları. YILMAZ, O ve BOZ, A. (2012). “Tarihten Günümüze Türkiye'de Güvercin (Columba Livia) Yetiştiriciliği”. Adnan Menderes Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, C .9, S. 1, 45-51.

14


Darçın, İ. & Başaran, F.N. (2018). Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi. Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı: 3, 15-36 Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 15.09.2018 Kabul / Accepted: 07.11.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

ESKİŞEHİR İLİ SİVRİHİSAR İLÇESİ DÜZ DOKUMALARININ İNCELENMESİ İkbal DARÇIN* & Fatma Nur BAŞARAN**

Öz Maddi kültür değerlerimiz içerisinde yer alan dokumacılık, en eski el sanatları arasında yer almaktadır. Dokuma, Anadolu kadınlarının üzüntülerini, aşklarını, sevinçlerini, mutluluklarını yansıtan, bulunduğu yörede yaşayan insanların kültür ve yaşam biçimleri hakkında bilgi veren, geçmişten günümüze ayna tutan önemli bir unsurdur. Çabuk yıpranan bir yapıya sahip olması, korunamaması ve yeterince araştırılamaması gibi nedenlerden dolayı pek çok dokuma örneği günümüze ulaşamamış veya eski önemini yitirmeye başlamıştır. Maddi kültür değerlerimizin yaşatılması ve yok olmaya yüz tutmuş dokumaların gelecek nesillere aktarılması için yapılmış olan bu çalışmada, Sivrihisar ilçesinde dokunmuş, şu anda Sivrihisar Belediye’si ve Zaimağa Konağı’nda koruma altına alınan düz kirkitli dokuma örnekleri konu alınmıştır. Sahada detaylı olarak incelenen ve kayıt altına alınan Sivrihisar düz dokuma örnekleri teknik, renk, motif ve kompozisyon özellikleri bakımından incelenmiş, orijinal fotoğraflarla desteklenmiştir. Anahtar Kelimeler: Dokuma, kirkitli dokuma, Eskişehir, Sivrihisar, motif, kompozisyon

* Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Tekstil Tasarımı Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi,

[email protected] ** Doç. Dr. AHBV Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Tekstil Tasarımı Bölümü, [email protected]

15


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

INVESTIGATION OF THE WEAVES ESKİŞEHİR PROVINCE SİVRİHİSAR DISTRICT Abstract Weaving, among our material culture values, remains one of the oldest handicrafts. Weaving is an important element that reflects the sadness, love, joy and happiness of Anatolian women, gives information about the cultures and lifestyles of the people living in that region, mirroring from past to present. Many weaving examples have not reached the present day or have lost their former importance because of the fact that it has a fastwearing structure, it cannot be preserved and it cannot be researched enough. In this study, which was done in order to keep our meterial cultural values alive and to hand almostextinct weavings down to the future generations, plain weavings samples that were weaved in Sivrihisar town and protected under Sivrihisar Municipality and Zaimağa Mansion were covered. Sivrihisar plain weaving samples, which were analysed and recorded in detail in the field, were analysed in terms of technic, color, motif and composition characteristics and, supported with original photographs. Keywords: Weave, kirkitli weave, Eskişehir, Sivrihisar, motif, composition

16


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

1.Giriş Ulusların geçmişlerini geleceğe bağlayan en önemli unsurlardan biri kültürel değerlerdir. Yurdumuzda maddi kültür ürünleri arasında bulunan dokumalar çok önemli bir yere sahiptir. Özellikle düz kirkitli dokuma ürünleri, yaşanan mekanlarda yalıtım ve süsleme malzemesi olarak en çok kullanılan ürünler olmuştur. Düz kirkitli dokumalar; koyunyünü, keçi kılı, deve yünü, pamuk ve bazen bunların arasında keten, ipek, sırma ipliklerden oluşan atkı, desen iplikleri, çözgüler arasından geçirildikten sonra sıkıştırmak amacıyla kemikten, demirden veya tahtadan yapılmış kirkit adı verilen aletin kullanılmasıyla oluşturulan dokumalardır (Onuk ve Akpınarlı, 1998, s.32; Onuk ve Akpınarlı, 2003, s.17). Çoğunlukla, çadır, ev, saray, cami tabanlarına, eşyaların üzerine, kapı ve pencere önlerine serilerek kullanılmışlardır. Düz kirkitli dokuma tekniklerden biri olan kilim, atkı ipliğinin önlü arkalı çift sıra halinde duran çözgü iplikleri arasından bir alt-bir üst geçirilerek, çözgü ipliklerinin atkılar tarafından tamamen gizlendiği dokuma türüdür (Akpolat, 2011, s.28). Cicim, dokunduğunda yüzü ve tersi farklı görüntü veren, atkı ve çözgü ipliği dışında yüzeyde süsleme yapmak amacıyla desen ipliği kullanarak dikey tezgâhlarda üretilen dokumalardır (Konuk, 2015, s.14). Zili tekniği, üç veya daha fazla iplik sistemiyle (Ergüder, 2009, s.42), dokuma yüzeyinde düz veya verev hat etkisi oluşturan bir tekniktir. Sumak ise desen alanları içinde, ayrı renkteki desen ipliklerinin çözgü çiftlerine devamlı olarak sarılması ile oluşan dokumalardır (Asker, 2009, s.20). Düz kirkitli dokumalar, yurdumuzun pek çok yöresinde yüzyıllardır süregelen bir gelenek ve korunması gereken kültürel değerlerdir. Bu yörelerden biri olan Eskişehir ilinin Sivrihisar ilçesinde dokumacılık faaliyetleri tamamen bitmiştir. Geçmişten günümüze ulaşan düz dokuma örneklerinin de giderek azaldığı dikkati çekmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, Sivrihisar ilçesi düz kirkitli dokuma örneklerinin teknik, renk, motif ve kompozisyon özelliklerinin incelenerek belgelenmesi amaçlanmıştır.

17


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

2. Materyal ve Yöntem Bu araştırmanın amacı; el dokumacılığının güzel örneklerinden birini oluşturan, Eskişehir ilinin Sivrihisar ilçesi düz kirkitli dokuma örneklerini teknik, motif, renk, kompozisyon özellikleri açısından inceleyerek belgelemek ve literatüre kazandırmaktır. Bu amaç doğrultusundan çalışmada belgesel tarama ve alan araştırması kapsamında betimsel tarama modeli kullanılmıştır. Dokuma örnekleri detaylı görsellerle belgelenmiş ve motif çizimleri yapılmıştır. Araştırmanın örneklemini Sivrihisar ilçesinde bulunan 44 adet düz dokuma örneği oluşturmuştur. 3. Bulgular Eskişehir ili Sivrihisar ilçesinin ne zaman kurulduğu bilinmemekle birlikte tarihte çeşitli isimlerle anılmıştır. Etiler devrinde Sallpa, Yunan ve Roma devrinde Spalya, klasik devirde Abrustula, Bizanslılar devrinde Jüstinyanus, Kazvini devrinde Sibrihisar, Seferihisar ve en son Sivrihisar olmuştur (Özalp, 1960, s.7). İç Anadolu Bölgesi’nin kuzey batısında yer almaktadır. Doğusunda Günyüzü ve Ankara, batısında Mahmudiye ve Çifteler, kuzeyinde Mihallıççık, güneyinde Emirdağ (Afyon) ve Çeltik (Konya) ilçeleri yer almaktadır (Altın, 2014, s.16). Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Halkın %80’i tarım ve hayvancılıkla, geri kalanı ise el sanatları ve ticaretle uğraşmaktadır (Aytekin, 2013, s.4). Yöre halkı geçmiş yıllarda kendi ihtiyacını karşılamak için evlerinde kurdukları tezgâhlarda ürettikleri yöreye özgü dokumaları, malzemelerini saklama ve taşımada kullanmışlar veya yer yaygısı, seccade vb. olarak değerlendirmişlerdir (Çolak ve Başaran, 2017, s.144). Sivrihisar’da 13-14. yy. ve 18-19. yy’da dokunmuş halı ve kilimlerin çoğu İstanbul Sultanahmet Halı ve Kilim Müzesi (Keskin, 2001, s.140) ve Ankara Vakıf Eserleri Müzesi’nde sergilenmektedir (Çolak ve Başaran, 2017, s.143). Araştırmaya konu olan örnekler ise ilçe merkezinde Zaimağa Konağı’nda koruma altına alınan örneklerdir.

18


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

3.1. Sivrihisar Düz Dokumalarının Araç-Gereç Özellikleri Günümüzde yörede dokumacılık faaliyetleri bulunmamakla birlikte, araştırma kapsamında geçmişte bu sanat ile uğraşan dokuyucu ve yakınları ile görüşmeler yapılmış ve yöreye özgü özellikler saptanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda yöreden elde edilen bilgilere göre, Sivrihisar düz dokumaları ıstar tezgahlarda üretilmiştir. Tezgah, iki yanda bulunan iki adet yanlama, üst takım, alt takım, gücü dalı, vargel, burgu, taban kazığı ve sargı çubuğundan oluşmuştur. Boyutları genellikle 250x190 cm olan tezgahların yapımında gürgen ya da çam ağacı kullanılmıştır. Dokuma yapılırken iplikleri sıkıştırmak için kullanılan yardımcı araçlara yörede “kirket” adı verilmiştir. İncelenen örneklerde genellikle yün ipliğinin kullanıldığı tespit edilmiştir. İğ ile geleneksel yöntemlerle eğrilen iplikler, o dönemlerde doğal ve toz boyalarla renklendirilmiştir. Az da olsa çözgüsünde pamuk ipliği kullanılan örneklere de rastlanmıştır. 3.2. Sivrihisar Düz Dokumalarının Teknik Özellikleri Sivrihisar yöresinde incelenen 35 adet kilim, 4 adet zili ve 5 adet cicim tekniğiyle üretilmiş dokumaların boyutları, saçak uzunlukları, dokuma sıklıkları ve iplik özellikleri çeşitlilik göstermektedir. Yörede tespit edilen düz dokumalar tekniklerine göre gruplandırılarak, her bir grubun kendi içinde ağırlıklı ortalamaları alınmıştır. Elde edilen sonuçlar Tablo 1’de verilmiştir. Tablo 1. Sivrihisar Yöresinde İncelenen Düz Dokumaların Teknik Özellikleri Ortalama Değerler/ Dokuma Teknikleri

Kilim

Boyut Χ̅ f

Saçak Χ̅

%

İplik Özellikleri

Dokuma Sıklığı Χ̅

En (cm )

Boy (cm )

Uzunluk (cm)

Çözg ü (adet)

Atkı (adet)

315

6

4

10

Çözgü

3 5

79, 55

156

Pam uk Yün

Zili

4

103

140

12

3

12

Yün

Cicim

5

9,0 9 11, 36

110

146

9

5

8

Yün

%2 0 %8 0 %1 00 %1 00

Atkı

Bezeme

Yü n

%1 00

Yü n

%1 00

Yü n Yü n

%1 00 %1 00

Yü n Yü n

%1 00 %1 00

N=44

19


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Tablo 1 incelendiğinde; Sivrihisar yöresinde incelenen kilim dokumaların ortalama en ölçüsü 156 cm, boy ölçüsü 315 cm, ortalama saçak uzunlukları 6, ortalama 1 cm2’deki dokuma sıklıklarının 40 olduğu tespit edilmiştir. İncelenen toplam 35 kilim örneğinin 28 adedinde yün, 7 adedinde pamuk çözgü ipliği kullanılmıştır. Atkı ve bezeme iplikleri %100 yün ipliğidir. Zili dokumaların ortalama en ölçüsü 103 cm, boy ölçüsü 140 cm, ortalama saçak uzunlukları 12 cm, 1 cm2’deki dokuma sıklıkları 3x12’dir. Çözgü, atkı ve bezeme ipliklerinde %100 yün ipliği kullanılmıştır. Cicim dokumaların ise ortalama en ölçüsü 110 cm, boy ölçüsü 146 cm, ortalama saçak uzunlukları 9 cm, ortalama 1 cm2’deki dokuma sıklıklarının 5x8 adet olduğu tespit edilmiştir. Çözgü, atkı ve bezeme iplikleri %100 yündür. Sivrihisar düz dokumalarının çoğunlukla kilim tekniği ile dokundukları tespit edilmiştir. Kilim tekniğinin yanı sıra yöredeki düz dokumalarda zili ve cicim tekniği ile üretilmiş örneklere de rastlanmıştır. Hatta bazı örneklerde ikiden fazla tekniğin bir arada kullanıldığı da gözlenmiştir. Sivrihisar kilimlerinde eğri atkılı, konturlu ve iliksiz kilim teknikleriyle dokunmuş 33 adet dokuma örneği incelenmiştir. 4 adet kilim dokuma örneğinin içerisinde genellikle su şeklinde cicim tekniği de yer almaktadır. Aynı uygulamaya zili tekniğiyle dokunmuş bazı örneklerin bordür kısımlarında da rastlanmaktadır. Benzer olarak literatürde, Sivrihisar yöresinde büyük boyutlu kilimlerin dışında cicim, sumak ve zili tekniğiyle dokunmuş seccade boyu yaygı ve yastık yüzlerinin tespit edildiği bilgisine de rastlanmaktadır (Çolak ve Başaran, 2017, s.146).

20


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Fotoğraf 1. Kilim, zili ve cicim örnekleri

3.3. Sivrihisar Düz Dokumalarının Renk, Motif ve Kompozisyon Özellikleri Anadolu’da dokunan düz kirkitli dokumaların büyük kısmı desenlidir, çok az kısmı motifsiz üretilmiştir. Bu dokumalar üzerinde yer alan her bir motif yöresel farklılıklar göstermekle birlikte, bir anlama sahip olmuş ve dokuyucusunun iç dünyasını, mesajlarını veya geleneksel yapısını yansıtan ifadeler taşımıştır. Bilimsel araştırmalarla tespit edilen örneklerin daha iyi açıklanabilmesi için motifler bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Sivrihisar düz dokumalarında kullanılan motifler de bu sınıflandırmaya göre değerlendirilerek elde edilen sonuçlar Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2. Sivrihisar Düz Dokumalarında Kullanılan Bezemeler Kullanılan Bezemeler

f

%

Geometrik Bezeme

44

30,35

Bitkisel Bezeme

9

6,20

Figürlü Bezeme

23

15,86

Sembolik Bezeme

39

26,90

Nesneli Bezeme

30

20,69

Toplam

145

100,00

N=44

21


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Sivrihisar düz dokuma örneklerinde en çok geometrik motiflerin kullanıldığı tespit edilmiştir. Bilindiği gibi geometrik motifler kirkitli dokumacılıkta teknik olarak en kolay uygulanabilen bezemelerdir. Bitkisel, figürlü ve nesneli bezemelere de rastlanan yöre örneklerinde sembolik motiflerin de oldukça fazla kullanıldığı dikkat çekmektedir. Bazıları, her yörede rastlanan ortak anlam ve çizgilere sahip olmakla birlikte, incelenen dokumalarda kullanılan motifler ve yöreye özgü özellikleri aşağıda belirtilmiştir. Sivrihisar Düz Dokumalarında Kullanılan Motifler BEZEMELER VE MOTİFLER

MOTİF ÖZELLİKLERİ

Geometrik Bezemeler

Zili tekniği ile dokunan motif, iç içe geçmiş iki kare ve kareleri çevreleyen sekiz köşeli yıldızdan oluşmaktadır. Yörede Halil İbrahim bereketini simgelemektedir. Sivrihisar’da genellikle dokumaların göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde Türkmen yıldızı motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Kirman-Türkmen gülü-Türkmen yıldızı motifi ve çizimi Bitkisel Bezemeler

Kavak motifi ve çizimi Figürlü Bezemeler

Kurt izi motifi ve çizimi

22

Motifte her iki yanda bulunan uzantılara parmak, ortadaki boşluğa göl, tepedeki çıkıntıya çuka veya takke adı verilmektedir. Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 9 adedinde kavak motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Yörede bu motife sıkça rastlanmaktadır. Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 10 adedinde kurt izi motifi yer almaktadır.


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Yörede ortadaki motife dombay göbeği adı verilmektedir. Dombay yörede büyükbaş hayvanlardan olan mandaya verilen isimdir. Sivrihisar dokumalarının bordüründe genellikle cicim tekniği ile yer almaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 9 adedinde dört ayak motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Dört ayak motifi ve çizimi

Tam sarı ayak motifi yörede zincir olarak bilinmektedir. Sivrihisar dokumalarının bordür süslemelerinde yer almaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde tam sarı ayak motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Tam sarı ayak motifi ve çizimi

Konturlu kilim tekniği ile oluşturulan motif, düşmanlık ve kötülüğü simgelemektedir. Bordürde kullanıldığında düşmanın tehlikesiz ve zararsız, orta göbekte kullanıldığında ise düşmanın zararlı ve tehlikeli olduğu anlatılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 2 adedinde ejderha motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Ejderha motifi ve çizimi

Eğri ayak motifi yörede yarım çoban iliği motifinin kareler içine alınmasıyla yapılmaktadır. Sivrihisar dokumalarının bordüründe kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde eğri ayak motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Eğri ayak motifi ve çizimi

23


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Motif yörede gücü simgelemektedir. Sivrihisar dokumalarının göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde koçbaşı motifi yer almaktadır.

Koçbaşı motifi ve çizimi

Boynuzlu motifi ve çizimi Sembolik Bezemeler

Yörede motife boynuzlu adı verilmektedir. Sağda ve solda bulunan çıkıntılara boynuz, orta kısma parmak, üçleme şekline de filiz adı verilmektedir. Sivrihisar dokumalarında bordür süslemesi olarak kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 7 adedinde boynuzlu motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Tek kavak motifinin iç içe geçirilmesinden oluşmaktadır. Her bir kavak motifi farklı renklerde olabileceği gibi, bazılarında iki rengin dönüşümlü olarak kullanılmasından da oluşturulabilmektedir. Sivrihisar dokumalarının göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 7 adedinde göl motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Göl motifi ve çizimi Motif, Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde çift ay motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Çift ay motifi ve çizimi

24


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Yarım gagak su motifi ve çizimi

Gagak yörede ördek anlamına gelmektedir. Sivrihisar dokumalarında bordür süslemesi olarak kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 13 adedinde yarım gagak su motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Kilim tekniği ile oluşturulan motif, yörede kadını simgelemektedir. Genellikle dokumaların göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 5 adedinde eli belinde motifi yer almaktadır.

Eli belinde motifi ve çizimi

Karı boşatan motifi ve çizimi

Motife ait hikayenin Sivrihisar’dan çıktığı rivayet edilmektedir. Bir dokuyucu, gençlik yıllarında motifi oluşturmak için günlerce uğraştığı halde bir türlü başarılı olamamıştır. Bunun üzerine kocası: “Bu basit motifi yapamayan kadını ben ne yapayım” diyerek karısını boşamıştır. Motifin adı bu olaydan sonra karı boşatan olarak kalmıştır. Yörede hemen hemen tüm zili dokumalarda bordür süslemesi olarak kullanılmaktadır. Sapan ya da Y harfine benzemektedir. İncelenen 44 adet dokumanın 10 adedinde karı boşatan motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Sivrihisar dokumalarında kenar suyu olarak kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 8 adedinde sığır sidiği motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Sığır sidiği motifi ve çizimi

25


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Tüm dokumalarda sıkça rastlanmaktadır. Keskin çizgilerle S harfi eksenindedir. Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 7 adedinde çoban iliği motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Çoban iliği motifi ve çizimi Eli belinde motifinin ters olarak birleştirilmesinden ve içine kavak, bödelek (kavuk) motiflerinin oturtulmasından oluşturulmuş bileşik bir motiftir. Genellikle yörede kilim dokumaların göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 4 adedinde çift eli belinde motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Çift eli belinde motifi ve çizimi Sivrihisar dokumalarının bordüründe kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 5 adedinde yedi bela motifinin cicim tekniği ile uygulandığı tespit edilmiştir.

Yedi bela motifi ve çizimi Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarına konturlu kilim tekniği ile uygulanmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 1 adedinde topluluk motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Topluluk motifi ve çizimi Yöre dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 1 adedinde iyilik-kötülük ve gece-gündüz motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. İyilik-kötülük ve gece-gündüz motifi ve çizimi

26


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısımlarında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 2 adedinde sevdim dolaştı motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Sevdim dolaştı motifi ve çizimi Nesneli Bezemeler

Motif tanrıya ulaşmayı ve insanların birbirlerine yardım ederek iyiliğe, doğruluğa birlikte ilerlemelerini simgelemektedir. Sivrihisar’da bordürden sonra orta göbeğe başlamadan önce kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 16 adedinde merdivenli motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Merdivenli motifi ve çizimi

Ayna motifi ve çizimi

Oğuzların Kınık Boyu’ndan gelen kilim motifidir. Ailede birlik, beraberlik, dostluk ve dayanışmayı simgelemektedir. İçinde kavak motifi bulunduğundan, yörede motife kavaklı ayna da denmektedir. Sivrihisar dokumalarının göbek kısmında konturlu kilim tekniği ile kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 13 adedinde ayna motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Sivrihisar dokumalarının göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 3 adedinde kayık motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Kayık motifi ve çizimi

Yörede özellikle seccade olarak dokunan düz dokumalarda mihrap süslemesi olarak kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 1 adedinde mihrap motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Mihrap ve çizimi

27


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Yeni gelinlere “sülaleniz geniş, çocuklarınız bol ve sağlıklı, aileniz dallı budaklı olsun ve genişlesin” dileğiyle gül budağı motifinin kullanıldığı cicim dokumalar verilmektedir. Genellikle dokumalarının göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 4 adedinde gül budağı motifine rastlanmıştır.

Gül budağı motifi ve çizimi

Bıçağın tırtıklı kısmına benzediğinden bu isim verilmiştir. Genellikle bordür süslemelerinde, konturlu kilim tekniği ile kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 10 adedinde bıçak sırtı motifi yer almaktadır. Bıçak sırtı motifi ve çizimi

Kavuk motifi ve çizimi

Tek olarak ya da diğer motiflerle birleştirilerek kullanılan motif konturlu kilim tekniği ile oluşturulmuştur. Bazı köylerde bödelek olarak bilinmektedir. Sivrihisar dokumalarının bordür ve göbek kısmında kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 5 adedinde kavuk motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Gagak yörede ördek anlamına gelmektedir. Ayna motifine çift boynuz eklenerek oluşturulmaktadır. Sivrihisar kilim dokumalarının orta göbeğinde kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 4 adedinde çift gagaklı ayna motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Çift gagaklı ayna motifi ve çizimi

28


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Sivrihisar dokumalarında orta göbekte kullanılmaktadır. İncelenen 44 adet dokumanın 4 adedinde nazarlık motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir.

Nazarlık motifi ve çizimi

Sivrihisar dokumalarında geometrik bezemelerden en çok düz çizgi, bitkisel bezemelerden kavak, figürlü bezemelerden kurt izi, sembolik bezemelerden yarım gagak suyu, nesneli bezemelerden en çok merdivenli motifinin kullanıldığı tespit edilmiştir. Dokumaların genel renk ağırlığı kırmızıdır. Kırmızı dışında pek çok renge de rastlanmakta, özellikle aynı renk tonlarının birlikte kullanıldığı dikkat çekmektedir. Sivrihisar düz dokumalarının kompozisyon değerlendirilerek elde edilen sonuçlar Tablo 4’de verilmiştir.

özellikleri

Tablo 4. Sivrihisar Düz Dokumalarının Kompozisyon Özellikleri Kullanılan Bezemeler

f

%

Bütün Yüzeye Yayılan

15

34,09

Dikey

11

25,00

Yatay

18

40,91

Toplam

44

100,00

N=44 İncelenen Sivrihisar düz dokumalarında dikey ve bütün yüzeye yayılan kompozisyonlara rastlanmakla birlikte, çoğunluğunun yatay kompozisyona sahip olduğu tespit edilmiştir.

29


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Fotoğraf 2. Yatay, dikey ve bütün yüzeye yayılan kompozisyon örnekleri

Araştırma kapsamında yöreden ve literatür taramasından elde edilen bilgiler doğrultusunda, Sivrihisar dokumalarından bazı örneklerin kompozisyonları nedeniyle özel isimlerle anıldığı tespit edilmiştir.

30

DOKUMALAR

ÖZELLİKLERİ

Beş Bacalı

Beş bacalı kilim geçmişte ve günümüzde Sivrihisar’ın en tipik ve en tanınmış dokuma örneği olmuştur. “Genellikle Karaburhan, Sarıkavak, Dümrek ve Zey köylerinde dokunmuştur. Tasavvuftaki beş merhaleyi ve insan ruhundaki arındırmayı temsil etmektedir” (Altın, 2014, s.349). İncelenen örnekler arasında sadece 2 adet beş bacalı kilim tespit edilebilmiştir.


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Çubuklu Pala

Diğer dokumalardan artan iplikleri değerlendirmek amacıyla veya özel olarak renk renk boyanmış ipliklerle, genellikle 0,5 cm eninde yatay şeritler şeklinde üretilmiş dokuma örnekleridir. Yörede bu şeritlere çubuk adı verilmektedir. İncelenen dokumalar arasında 8 adet tespit edilen çubuklu kilimlerin bazılarında cicim motiflerine de rastlanmaktadır.

31


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

Bacalı

Üretiminde cicim tekniği kullanılmakla birlikte genel olarak “Bacalı kilim” olarak anılan örnek, yöre halkı tarafından Sivrihisar Kalesi’ne atfedilmektedir. Bacalı kilimin tarihçesi yörede ikamet eden Fadime Tokkaya tarafından aktarılmıştır: “Kale Bizanslılar tarafından kuşatılmış, günlerce işgal altında kalmış ama ele geçirilememiştir. Bunun üzerine bir Türk kızının kasıtlı olarak düşmana esir düşmesine karar verilmiştir. Kıza belli simge ve işaretler öğretilmiştir. Her simge ve işarete belli anlamlar verilmiş ve bu simgeleri kullanarak kalenin planını kilime dokuması istenmiştir. Dokunan kilimlerden birinin kale dışına çıkacağı umulmuştur. Böylece kilimin desenlerinden nerede oklu, nerede atlı askerlerin bulunduğu öğrenilecek, bu plana göre saldırı düzenlenecektir. Kale çevresinde gezinirken düşmana esir düşen genç kız hemen tezgahını hazırlamış, kilim dokuyacağını söyleyerek askerlerden ip istemiştir. Kalenin planını simge ve işaretlerle anlatan desenleri kilimine dokumuştur. Bir şekilde kilimi ele geçiren Türkler simge ve işaretleri çözümleyerek saldırı planı hazırlamış ve kaleyi fethetmiştir. Yörede sadece 1 örneği tespit edilebilmiştir.

32


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

4.Sonuçlar ve Tartışma Eskişehir ili Sivrihisar ilçesinde gerçekleştirilen saha araştırması sonucunda yöre dokumacılığının günümüzde ne yazık ki sürdürülmediği, ancak eski dokuma örneklerinin koruma altına alındığı tespit edilmiştir. İncelenen 44 dokuma örneği kilim, cicim ve zili teknikleri ile dokunmuş ve genellikle yaygı olarak kullanılmıştır. Dokumaların ilme ve atkı ipliklerinin tamamı yündür. Çoğunluğu yün olan çözgü ipliklerinde az sayıda pamuk kullanımına da rastlanmıştır. 3 farklı kompozisyon şeması belirlenen örneklerde ağırlıklı olarak geometrik ve sembolik bezemelerin yer aldığı ve bazı motiflerin yöresel isimlerle anıldığı tespit edilmiştir. Anadolu toprakları üzerinde yerleşen çeşitli uygarlıklar ve yaşanan tarihsel olaylar, kültürel ürünlere de çeşitlilik ve zenginlik kazandırmıştır. Sivrihisar yöresinde tespit edilen bacalı kilim gibi yurdumuzun pek çok yöresinde üretilen bu değerler, ihtiyacı karşıladığı gibi topluluklar arasındaki haberleşmenin kısıtlı olduğu zamanlarda mesaj iletme aracı olarak da kullanılmıştır. Var oldukları dönemlerden beslenmiş, üzerlerine yeni değerler eklenerek devam etmiş ve kültürel miras özelliği kazanmışlardır. Günümüzde ise ileri teknoloji ürünlerinin haberleşme, ulaşım, sanayi vb. kavramları tamamen değiştirdiği, ülkeler arasındaki sınırları bile kaldırarak, özde yüzyıllardır yaşatılan bu değerleri de ne yazık ki olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Teknoloji sayesinde geçmişte varlığından bile haberdar olunamayan topluluk kültürleri, internet aracılığı ile bir diğerini etkiler hale gelmiştir. Olumlu ya da olumsuz yönde değişim yaşandığı gibi bazı değerler tamamen terk edilmiştir. Artık neredeyse hiçbir genç kız nişanlısına mendil işlememekte/çorap örmemekte, kaynanasına mesajını oyasıyla iletmemekte, geleneksel dokumalarını üretmemekte ve yeni kuracağı evinde kullanmayı tercih etmemektedir. Bu tür geleneksel ürünler modern yaşam alanlarına, inşa edilen devasa akıllı evlere yakışır bulunmamakta ve modası geçmiş olarak değerlendirilmektedir. Eskiden göçlerle yaşatılan, zenginleştirilen, olumlu yönde etkileşen bu değerler ve orijinal örnekleri günümüzde yaşanan büyük göçler nedeniyle de tehlike altındadır. Tüm dünya üzerinde yaşanan bu teknolojik gelişmelerin insan hayatını kolaylaştırdığı, değer ve kalite kattığı savunulsa da pek çok açıdan

33


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

çevresel ve kültürel erozyonu da beraberinde getirmektedir. Geçmişte büyük ihtiyaçlara ilaç olarak üretilen kültürel ürünler artık üretilmedikleri gibi, günlük yaşamda yerini alamadıkça ne yazık ki eski örnekleriyle bir bir yok olmaktadır. Bu yüzden toplumsal bilinçle geliştirilen projeler, müze, vakıf gibi oluşumlarla bu örneklerin koruma altına alınması umut vericidir. Sivrihisar Belediyesi de kendi yöresine ait dokuma örneklerini aynı amaçla bir araya toplamış ve geçmişe bir anlamda sahip çıkmıştır. Söz konusu örneklerin aynı zamanda bilimsel çalışmalarla incelenerek literatüre kazandırılması, geleceğe aktarılması açısından büyük önem taşımaktadır.

34


Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Düz Dokumalarının İncelenmesi

Kaynaklar Akpolat, C. (2011). Erzurum ve Çevresi Günümüz Dokumacılığı, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum. Altın, T. (2014). Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi (Merkez) Folkloru. Eskişehir: Karaca Medya Yayınları. Asker, Z. (2009). Şırnak Düz Dokumaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Van. Aytekin, O. (2013). Eskişehir İli Sivrihisar İlçesi Kapaklıkaya Evi Restorasyon Önerisi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Çolak, A., Başaran F.N. (2017). “Ankara Vakıf Eserleri Müzesinde Bulunan Sivrihisar Kilimlerinin Renk, Motif Ve Kompozisyon Açısından İncelenmesi”. V. Uluslararası Halk Kültürü ve Sanat Etkinlikleri Sempozyum Bildiri Kitabı. s:141-154. (12-14 Ekim). KahramankazanAnkara. Ergüder, A. A. (2009). Kars Yöresi Düz Dokumaları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum. Keskin, O. (2001). Bütün Yönleriyle Sivrihisar. İstanbul: Bayrak Matbaası. Konuk, D. (2015). Karaman Müzesinde Bulunan Kirkitli Dokumaların Teknik ve Desen Özellikleri, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Onuk, T., Akpınarlı, H. F., Ortaç, S., Alp, Ö. (1998). İçel El Sanatları. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. Onuk, T., Akpınarlı, H. F. (2003). Şanlıurfa Karakeçili Kilimleri. Türkiye: Atatürk Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Yayınları. Özalp, T. (1960). Sivrihisar Tarihi. Eskişehir: Tam-İş Matbaası Kaynak Kişiler İrfan BAKAR, Halk Eğitim Merkezi Müdürü, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017) Meriç OKUR, Kültür ve Sosyal Hizmetler Müdürü, 50 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 11.05.2018) Seda SAKARYA, Sivrihisar Belediyesi’nde Görevli, 27 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 11.05.2018) Fadime TOKKAYA, Ev Hanımı, 41 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017) Emine BARIŞ, Ev Hanımı, 77 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017) Raziye GÜMÜŞTEKİN, Ev Hanımı, 75 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017) Nazlı ALTIN, Ev Hanımı, 52 yaş, SİVRİHİSAR-Eskişehir (Görüşme Tarihi 31.10.2017)

35


İkbal Darçın & Fatma Nur Başaran

36


Yayın, N.(2018) Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine, Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 37-46. Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 12.11.2018 Kabul / Accepted: 18.12.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

DİVRİĞİLİ VELİ DEDE’NİN ŞİİRLERİNDEN HAREKETLE “DELİL” TERİMİ ÜZERİNE Nerin YAYIN* Öz “Veli” mahlası, şairler arasında yaygın kullanılmakla birlikte Divriğili Veli Dede ve Veli Baba olarak bilinen iki farklı “Veli” mahlaslı şairin, cönklerinde bazı şiirlerini “delil” olarak adlandırdıkları görülmüştür. “Delil”, bilinen anlamı ile içerdiği kanıt, şahit vb. kelimelerin ötesinde edebî bir terim olarak “rehber-mürşit” anlamı da taşır. Türk tasavvuf edebiyatında sıklıkla kullanılan şiir türlerinin yanında özellikle Divriğili Veli Dede veya Veli Baba’nın (Birebir aynı şiiri oluşturmaları aynı kişi olduklarını düşündürmektedir.) AleviBektaşi geleneğinde şiirlerini “delil” adı ile kaydettikleri tespit edilmiştir. “Delil” adını verdikleri şiirler incelendiğinde ise bu terim ile Allah’a ulaşmada rehbere-mürşide ihtiyaç olduğu vurgusunun ön plana çıktığı görülmektedir. Bunun yanı sıra diğer şiirlerin herhangi bir tanımlama yapılmadan sunulmasına rağmen sadece “delil” olarak isimlendirilen şiirlerde bu durumun görülmesinin, bu şiirlerin diğerlerinden özel bir yerde tutulmak istendiği şeklinde yorumlanması mümkündür. Anahtar kelimeler: Delil, Şathiye, Nutuk, Nefes, Cem Ayini, Kanıt, Rehber, Yol.

* Prof. Dr., Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi.

37


Nerin Yayın

THE TERM “DELİL” ON DİVRİĞİLİ VELİ DEDE’S POEM Abstract The “Veli” penname was widely used among poets, but two poets who were known as Divriğili Veli Dede and Veli Baba, they called some of their poems as “evidence”. “Delil” also means mentor-guide as a literary term beyond words its known meaning, witness, proof ect. In addition to the types of poetry commonly used in Turkish mystic literature, Divriğili Veli Dede or Veli Baba (Suggesting that they are the same person who create the same poem one by one.) In Alevi-Bektashi tradition, it was seen that they recorded their poems under the name of “evidence”. When the poems they call “evidence” are examined, it is seen that the emphasis is on the need for a mentor-guide via reaching the God. Although the other poems are written without any definition, this is seen only in the poems called “evidence”. It is possible to interpret these poems as desiring to be kept in a special place. Keywords: Evidence, Shathiye, Nutuk, Nefes, Cem Rituals, Proof, Mentor, Way.

38


Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine

Arapça “delâlet” fiilinden gelen ve “kılavuzluk, iz-işaret, belirtmek” anlamlarına geldiği belirtilen “delil” (Parlatır, 2014: 320), İslam Ansiklopedisi’nin aynı adlı maddesinde “yol göstermek-irşad etmek” “delil”inde “yol gösteren-kılavuz-rehber, doğru yola ve doğru sonuca götüren, göstererek haber veren” (Yavuz, 1994: 136-138); Ethem Cebecioğlu’nun “Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü”nde ise “işaret, iz, rehber-yol gösteren, delil, şeyh” olarak açıklanmakta; Alevi ve Bektaşi cemlerinde dergâhın meydanında yanar halde bulunan mumların yakıldığı tek muma da “delil” dendiğini, bu ince uzun mumum içindeki fitilini dışı yumak şeklinde iple sarılı ve bir ucunun sürekli dışarı çıkarılmış vaziyette durduğu belirtilmektedir (Cebecioğlu, 2009: 46). Doğan Kaya’nın “Türk Halk Edebiyatı Terimleri Sözlüğü”nde yer almayan “delil” terimi Türkçe Sözlükte de benzer anlamıyla “delil-kanıt ve rehber-kılavuz, iz-yol, insanı doğruya götürecek iz” şeklinde açıklanmaktadır (1988: 350). En bilinen anlamıyla “delil”, “kanıt-ispat etmeye yarayan kişi, nesne, olay vb” ve bu bağlamda “şahit” anlamına gelmektedir. Özellikle hukuk alanında sıkça kullanılan “delil” terimi ile ilgili pek çok deyim, söylem herkesçe bilinmektedir: “delil toplamak”, “delil göstermek”, “delil bulunmadığı yani suçu ispat edilmediği sürece herkes masumdur” gibi… Tasavvufi anlamda ise delil en çok “rehber-kılavuz” olarak kullanılagelmiş; bu bağlamda “Delilsiz cennete girilmez” şeklindeki bir söylem dilimize yerleşmekte gecikmemiştir. “Deli”nin “çok güçlü, karşı konulmaz derecede güçlü, kuvvetli” anlamından hareketle bu söylemin “Delisiz cennete girilmez” şeklinde de kullanıldığını hatırlatarak “delil”in “uyarı-ikaz, işaret” anlamında kullanılması da söz konusudur: İnsanın rüyasında gördüğü herhangi bir olay-kişi-nesne ve bunun gibi daha sonraki günlerde yapması gerekenleri bir işaret, bu yolda bir uyarı olarak kabul etmesinde davranışlarını hatta sosyal ilişkilerini bile buna göre düzenlemesi gibi… İbrahim Aslanoğlu’nun; 1. İğdecikli Veli (Sivas) 2. Divriğili Veli (Sivas; şiirlerini Veli adayla yazmaktadır) (33 no’lu cönk) 3. “Şarkışla’nın Kılıçkil Köyü’nden Âşık Veli ki aslen Ağa köyünden olup uzun müddet şiirlerini “Veli” adıyla yazmıştır.” (Aslanoğlu, 1984: 11-12)

39


Nerin Yayın

şeklinde açıkladığı, “Veli” adını kullanan pek çok aşığın bulunması, bu durumun ise tasavvufta şeyhe bağlılığın esas olduğu, bu bağlamda aynı adın veya mahlasın kullanılmasının, onun şiirlerine nazire söylenmesinin veya yazılmasının da bu bağlılık içinde değerlendirilmesi gerektiği (Köprülü 1976, 125) görüşünün hareket noktası teşkil edeceğini, bu noktada “velî” sözcüğünün “Cenab-ı Hakk’a yakınlık derecesini kazanmış olan seçkin kulu Allah’ın dostu ve sevgili kulu bir çocuğun sorumluluğunu üstüne alan ve velayet hakkına sahip olan kimse, sahip (ki genelde başka kelimelerle birlikte kullanılır), imanlı kullarının dostu olan onlara yardım eden insanlara başarı nasip eden-sıkıntılarını gideren-Allah” (ki Esma-i Hüsna’dan biridir) anlamlarında kullanıldığını (Parlatır, 2014: 1791) belirtmek istiyoruz. 2007 yılında Sivas’ta sunduğumuz Divriğili Veli Dede’nin şiirleri ile ilgili hazırlıklar sırasında Divriği’nin Aydoğan köyünde yaşayan ve Pir Sultan Abdal, Kul Mustafa, Sadık, Nesimi, Noksani, Derviş Ali, Şah Hatayi, Virani, Kul Himmet, Derviş Mehmet gibi âşıkların şiirlerinin de yer aldığı Hasan Yalıncaklı’da bulunan 33 no.lu cönkte 210 numarasıyla kayıtlı olan şiirin “delil” olarak verildiğini, bu adlandırmanın Cemal Şener’in hazırladığı ve Alevi törenleri ile Abdal Musa, Sultan Hamza Baba, Veli Baba, Hacı Bektaş Veli’nin şiirlerinin de yer aldığı yüksek lisans tezinde de söz konusu olduğunu, adı geçen tezde yer alan ve Veli Baba’ya ait olan 522, 527, 52 no.lu şiirlerde de görüldüğünü tespit ettik. “Delil” diye tanımlanan ve elimizde bulunan dört şiirden Divriğili Veli Dede’ye ait olup 33/8 koduyla ve 210 numarasıyla kayıtlı olan şiir ile Veli Baba’ya ait olup 522 numarayla kayıtlı “şathiye” türündeki şiirler birbirinin aynıdır. Şiirin: 522-210 VELÎ DELİL Bir derde düş oldum tabip ararken Tabibi buldum ki derdi benden çok Her derdin tabibi seni bilirdim Ne hikmet ki senin derdin benden çok

40


Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine

Dertli olan düşünmesin boşuna Çok iş gelir er olanın başına Tevekkül eyledim Hakk’ın işine Her derdi kuluna reva görmüş Hakk Yerin göğün temelini kurunca Ağlamaya gülmeye o dem verince Tabipler tabibi dertli olunca Besbelli ki bu âlemde dertsiz yok Derdi çok vermişsin ne idi suçum Eğer dertli ise dert ehline açın Ehl-i beyte gam yoldaş olduğum için Âşık isen dertli sinen oda yok VELİ’m eyder işim ah u zar ise Hakk bize yardımcı Ali olursa Bu âlemde bir muradın kalırsa Kerbela’da İmam Hüseyin’e bak şeklindeki dizelerinden de anlaşılacağı üzere (belli belirsiz bir samimiyet söz konusu olsa da) Allah’ın varlığı ve birliği mutlak varlığın sadece O olduğu, her derdin çaresinin O’na inanmakla bulunacağı belirtilmektedir.

41


Nerin Yayın

Veli Baba’ya ait olan ve adı geçen tezde 527 numarada kayıtlı olan; 527 VELİ DELİL Canım kurban olsun Ali evladına Âşıkları esir edip coşturur Kırım tilkileri kırılsın ölsün Şeytan gibi birbirini şaşırır Şeytan’dan işitir Ali’yi bilmez Hallak-ı âlemde doluyu bilmez Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi bilmez Üstad Firavun yoldan şaşırır Bizim müşkülümüzü mürşid halleder Efendimiz yolsuzları yollu eder Biz ednayız âşıklardan belleder Sultanı seven gaflete düşürür Hakkı bilen halka Allah’ı fark eder Ezel kör gelenler yine kör gider Padişahlar tacı tahtı terk eder Her aşığı efendisine düşürür

42


Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine

VELİ’m der ki Hakk halk eyledi âlemi Cebrail Hakk’dan getirdi selamı Şeytanınan çalınan kalemi Ahirette yine şeydan şaşırır şeklindeki şiir ise bir “nefes” olup “Hz. Ali’ye bağlılık”, “Hacı Bektaş Veli sevgisi”, “Hz. Ali ve Hacı Bektaş Veli’nin rehber-mürşit-kılavuz-yol gösterici olduğu” gibi unsurların yer aldığı “Allah’ın tek yaratıcı, mutlak varlık olduğu” inancı ile son bulmaktadır. Sözü geçen tezde 528 numarada kayıtlı olan ve ilk yedi dörtlüğünü aşağıya aldığımız şiir ise bir “devriye”dir: 528 VELİ DELİL Bir kişi Allah’ın emrin bilmese Seçilip geriye kalmak görünür Kurulsa da tekebbürlük eylese Ahirinden imansız olmak görünür Eğer ki dünya için aşarsa İblis’e uyup doğru yolundan şaşarsa İki musahibin biri düşerse Anın nasibini bulmak görünür Birinde düşüne ya bir hal olur İkide düşüne sinem yol olur Üçünde düşüne hayli kal olur Ana hayli zaman kalmak görünür

43


Nerin Yayın

Dördünde düşenin işi zar olur Beşinde düşenin işi zor olur Altıda düşenin nuru nar olur Onu yoluyanan bulmak görünür Yedide düşenin gözü yaş olur Sekizde düşenin işi şaş olur Dokuzda düşenin yazı kış olur Onu küll-i Kuraniye etmek görünür Onunda düşende ağlar gülünmez On birinde düşen yol gelemez On ikide düşenin derdine dermen bulunmaz Bir mürşid bir buyruk bulmak görünür Arar mürşidi de buyruğu bulur Aman Mürvet der de darına durur Erenler yerden gökten kuvvetli olur Yüz üstü düşüp de gelmek görünür satırlarından da anlaşılacağı üzere şiir, insanın bu dünyadaki hayatının evreleri ve bu evrelerin her birinde nelerle karşılaşacağı işlenmektedir. Bu şiirin de diğerleri gibi “Allah’ın tek yaratıcı ve mutlak varlık olduğu, onun emirlerine uymamanın başına iyi şeyler getirmeyeceği, tek rehber-tek mürşidin Allah olduğu” inancıyla son bulmakta olduğunu belirttikten ve hepsinin “delil” şeklinde adlandırıldığını bir kere daha hatırlattıktan sonra diyebiliriz ki:

44


Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinden Hareketle “Delil” Terimi Üzerine

1. Türü ne olursa olsun gerek Divriğili Veli Dede gerekse Veli Baba şiirlerini “delil” diye tanımlayarak Allah’ın varlığı ve birliğini, O’nun tek yaratıcı, tek ve mutlak varlık olduğunu, 2. Bu dünyanın, bu âlemin Allah’ın büyüklüğü ve tek yaratıcı olduğunun en büyük delili, en büyük şahidi olduğunu, 3. Tüm Müslümanlar için Allah’a ulaşmanın, onun inayetini kazanmanın Hz. Ali ve Hacı Bektaş-ı Veli’yi rehber-mürşit olarak kabul etmekle mümkün olacağını, 4. Tek mürşidin, tek rehberin ise sadece Allah olduğunu, O’na ulaşmak için emirlerini kılavuz-rehber edinmek gerektiğini vurgulamak ve bu konuya dikkati çekmek istemişlerdir. Bu bağlamda “DELİL” hem bilinen “şahit-kanıt” hem de tasavvuftaki “mürşit-rehber-kılavuz” anlamlarında kullanılmış; Allah’ın varlığı-birliği-tek yaratıcı olduğu “delil” teriminin her iki anlamı üzerinden hareket ederek belirtilmiştir. Asıl mühim nokta ise gerek İğdecikli Veli Dede gerekse Veli Baba’nın şiirlerinin hiçbirine herhangi bir tanımlama yapmazken sadece örnek olarak verdiğimiz şiirlere “delil” adını vererek bunların diğer nefes-devriye ve şathiyelerden daha önemli bir yere oturttuğunu göstermek istemiş olmasıdır. Bir başka ifadeyle bu şiirlerin verdikleri mesajlar ve içerdikleri bağlamında “nutuk”, birer “öğreti” değerinde olduğu, söz konusu şiirlerin her birinin aslında birer rehber”, birer “kılavuz” gibi değerlendirildiği ortadadır. Gerek İğdecikli Veli Dede gerekse Veli Baba’nın aynı olan şiirlerinin birbiriyle tamamen örtüşmesini ise nazirecilik ve mürşide bağlılık geleneğinden çok aynı adı taşıyan pek çok şairin bu bağlamda Veli adını taşıyan birden fazla şairin bulunduğunu dikkate alarak “karışmış olabileceği” şeklinde açıklamak istiyoruz. Kaynaklar ASLANOĞLU, İ. (1984). İbrahim Âşık Veli, Hayatı-Kişiliği-Deyişleri, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, MFAD Yayınları: 33, Halk Edebiyatı Dizisi: 8, ss: 11-12. CEBECİOĞLU, E. (2009). “Delil”, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Ağar Kitabevi Yayını s: 46.

45


Nerin Yayın

KAYA, D. (2007). Ansiklopedik Türk Halk Edebiyatı Terimleri Sözlüğü, Ankara: Akçağ Yayınları. KÖPRÜLÜ, M. F. (1976). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları No: 118. PARLATIR, İ. (2014). Osmanlı Türkçesi Sözlüğü”, (7. Baskı), Ankara: Yargı Yayınevi. ŞENER, C. (1995). Alevi Törenleri, Abdal Musa, Veli Baba Sultan, Hacı Bektaş Veli, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Lisans Tezi. Türkçe Sözlük, (1988). Ankara: Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, TDK Yayınları, C. 1, s: 350. YAVUZ, Y. Ş. (1994). “Delil”, İslam Ansiklopedisi, C. 9, Türkiye Diyanet Vakfı. YAYIN, N. (2017). “Divriğili Veli Dede’nin Şiirlerinde Konu, Şekil ve Tür”, Osmanlılar Döneminde Sivas Sempozyumu, 21-25 Mayıs 2017, Sivas.

46


Çelikörs, S. (2018). Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinleraraslılık. Uluslarası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 47-62. Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 17.09.2018 Kabul / Accepted: 08.12.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

PINAR KÜR’ÜN ASILACAK KADIN ROMANIYLA KAĞIZMANLI HIFZI’NIN SEFİL BAYKUŞ AĞITI ARASINDA METİNLERARASILIK Sefa ÇELİKÖRS* Öz

Metinlerarası ilişki, farklı eserlerdeki ortak paydanın alınması, doğrudan kullanılması ya da kahramanları değiştirilerek aynı olayın, başka karakterler üzerinden yaşatılmasına dayalı bir kuramdır. Bu kuramdan yararlanılarak oluşturulan eserlerden biri de Pınar Kür’ün Asılacak Kadın adlı eseridir. Roman metinlerarası ilişkiler yönünden irdelenebilecek türden bakış açılarına elverişlidir. Adı geçen eserde yazar, 19. yüzyıl halk şairlerinden biri olan Kağızmanlı Hıfzı’nın “Sefil Baykuş” ağıtından metinlerarası bağlamda faydalanmıştır. Söz konusu romanda Sefil Baykuş ağıtının trajedisi, romanın kahramanı Melek üzerinden aktarılır. Bu çalışmada Asılacak Kadın adlı roman, metinlerarasılık bağlamında incelenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Asılacak Kadın, Sefil Baykuş, Metinlerarasılık.

* Ahi Evran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi,

[email protected].

47


Sefa Çelikörs

INTERTEXTUALITY BETWEEN PINAR KÜR’S “ASILACAK KADIN” NOVEL AND KAĞIZMANLI HIFZI’S “SEFİL BAYKUŞ” Abstract Intertextual relationship, taking different common denominator in the works, replacing the direct use of the same events or heroes, is a theory based on the kept alive through other characters. One benefit of this theory is the work of works created from the original She later also to women. This novel are such that can be analyzed in terms of intertextual relations. Name the author of the work, which is one of the 19th century folk poet Kağızman Hıfzı's "Sefil Baykuş" has benefited from a lament intertextual context. Owl lament the tragedy of miserable novel, the hero of the novel are transmitted on an angel. This study will be examined in the context of intertextuality from the original novel to women. Keywords: Asılacak Kadın, Sefil Baykuş, Intertextuality.

48


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

Giriş Metinlerarasılık

“Yeniliği ne olursa olsun, öyleyse bir metin alıntı, alıntıların bir karışımıdır.” Jean Claude Vareille. Metinlerarasılık kavramı Julia Kristeva tarafından ortaya atılmıştır. Bu kavram bir ya da birkaç gösterge dizgesinin bir başkasıyla transpozisyonu yani yeniden konumlandırılması anlamına gelmektedir. 1 Metinlerarasılık Kubilay Aktulum’a göre yeniden yazma işlemidir. Öte yandan metinlerarası ilişki alıntı ve gönderge, gizli alıntı (aşırma), anıştırma, yansılama, alaya dönüştürüm ve öykünme gibi yöntemlerle kurulmaktadır.2 Metinlerarasılık, başka bir eserden bir olaya, yargıya; Julia Kristeva’nın bir sözüyle ifade etmek gerekirse “Bir göstergeler dizgesinin başka bir dizgeye geçişi” olarak tanımlanabilir. “Bir kültür ortamının içinde doğan metin, kendinden önceki metinlerin evreninde dolaştığı gibi kendisinden sonraki metinler için de -kısmen veya tamamen- bir malzeme mahiyetindedir. Örtülü veya açık göndermelerle metinler arasında yakınlık, benzerlik, karşıtlık, öykünme biçiminde değişik biçim ve boyutlarda ilişkinin kurulmasına aracılık eder.” 3 Diğer bir deyişle metinlerarası ilişki, farklı eserlerdeki ortak paydanın alınması, doğrudan kullanılması ya da kahramanları değiştirilerek aynı olayın, başka karakterler üzerinden yaşatılmasına dayalı bir kuramdır. Çoğu yazarın kullandığı kural koyucu Tanrı, metindeki varlığını yitirmeye başlar ve ölür. Geriye ise çok sesli bir dil olan, metin kalır. Çok sesli dil, birçok metnin tek bir metinde yer almasının sonucudur. “Metinlerarasılık, bir anlatım biçimi olarak ele alındığında, sadece postmodern kurgunun bir anlatım biçimi olarak kabul edilemez. Gerçekçi 1 Victoria R. Holbrook, Aşkın Okunmaz Kıyıları, İletişim Yay., İst. 1998, s. 63-64. 2

Bakınız: Kubilay Aktulum, “Metinlerarası İlişkiler”, Öteki Yay., Ankara, 1999.

3

Sevim Nilay Işıksalan, “Postmodern Öğreti ve Bir Postmodern Roman Çözümlemesi: Kara Kitap/ Orhan Pamuk”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, 2007, s. 429.

49


Sefa Çelikörs

edebiyat ve modern edebiyat da bu anlatım biçimini kullanmıştır. Onların metinlerarasılık ilkesini kullanım biçimi, daha çok kaynak ve köken araştırmalarına yönelik olmuştur. Postmodern yazarlar, metinlerarasılık ilkesini çok daha fonksiyonel ve ayırt edici işlevler için kullanmıştır. Böylece, çizgisel bir kurgu izleyen klasik yazı yazma biçimleri yeni bir anlayışla düzenlenmiştir.”4 Edebi metinlerin kaynağını besleyen; destanlar, şiirler, hikâyeler, sonrasında romanlar varlıklarını her daim sürdürmüşler; günümüzde de şiir, destan, hikâye ve romanlar, kurgu anlamında bazı metinlerin içinde, tek bir metin olarak çok sesli bir dile dönüştürülmüştür. Bu tür yapıtları oluşturmada da metinlerarasılığın katkısı yadsınamaz. “Metinlerarasılık, üstkurmacanın bir türevidir. Yazma eyleminin odak noktaya yerleştiği üstkurmaca metinlerde, roman kişileri, sürekli metinler üretmektedir. Yazar, içbükey aynalarda olduğu gibi iç içe geçmiş metinleri sürekli kurgulamaktadır.” 5 Yıldız Ecevit’in bu anlatısını göz önünde tutarsak, iç içe geçmiş metinlerin sürekli kurgu halinde olması, metinlerarası ilişkilerde alıntılama ve diğer yöntemlerle (kolaj, pastiş, vb.) mümkün olan bir durumdur. Bu tür metinlerde geçen, yapıtın özündeki ontolojik katmanlar ya da karakterlerindeki ilginç yanlar, bir başka metnin içerisinde gönderme yapılıp konu edinilebilir. “Önceleri, metinler, çoğunlukça tarihe, yazara, yazarın psikolojisine, ereklerine göre ele alınıyordu. Ancak sonradan söylemlerin iç içe geçtikleri, yapıtların üst üste gelerek birbirleriyle karıştıkları, her yazınsal metnin aslında “çoksesli” özellikte olduğu, metnin ve anlamın büyük ölçüde önceki metinlerden gelen kesitlerin iç içe geçmelerine bağlı olarak üretildiği savı ileri sürülerek yeni bir metin tanımı ve anlayışı ortaya konur.” 6 Bu noktada William Shakespeare’in Kral Lear adlı eserindeki Kral Lear karakterinin kendinden sonraki metinlere kurgu bağlamında yol gösterdiği söylenebilir. Örneğin Turgenyev bu eserden yola çıkıp Bozkırda Bir Kral Lear adlı uzun bir öykü kaleme alır ve bu öyküsünde adından da anlaşıldığı üzere Shakespeare’in eserindeki karaktere benzer bir karakter kurgular.

4 Dilek Yalçın-Çelik, “Yeni Tarihselcilik Kuramı ve Türk Edebiyatında Postmodern Tarih Romanları”, Akçağ Yay.,

Ankara, 2005, s. 47. 5

Yıldız Ecevit, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, İletişim Yay., İstanbul, 2001, s. 110.

6

Kubilay Aktulum, “Metinlerarası İlişkiler”, Öteki Yay., Ankara, 1999, s.7.

50


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

Metinlerarasılık kuramında kullanılan kavramlardan birisi “Yansılama” (Parodi)’dır. Yansılama bir metnin biçimi ya da içeriği bakımından birtakım değiştirmelerin olduğu ve yeni bir metne uyarlandığı eserlerdir. Başka bir ifadeyle: “…Soylu bir metnin biçeminin sıradan bir konuya uyarlanmasıdır. Yazarların yansılama yöntemine başvurmalarındaki amaç, destansı söylemlerle alay etmektir.” 7 Parodi Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğünde ise şu şekilde tanımlanmaktadır: “Bir edebiyat eserinin, gülünç bir şekilde, zekice ve doğan bir espri çerçevesinde taklit edilmesi. Başka bir deyişle, taklit etmek suretiyle meşhur bir eseri ve sanatkârını alaya alıp kusurlarını açığa vurarak komik duruma düşürmek; bir nevi onu olumsuz yönde eleştirmektir.”8 Metinlerarasılık yönteminde yer bulan bir başka kavram “alıntı”dır. Jacopsan, alıntıyı, “bir sözce içinde sözce, bir ileti, bir sözce üzerine sözce” olarak tanımlar. “Bu tür dış sözler söylemlerimizde geniş yer tutar. Başkalarını alıntılarız, geçmişte kendimize ait sözlerimizi alıntılarız, kimi deneyimlerimizi böylelikle öz-alıntılar biçiminde sunarız.” 9 Alıntı metinlerarasılık kavramında en belirgin ve somut olan unsurdur. Çünkü bir başka metinden alınan alıntı, olduğu gibi aktarılır. Yazarlar kendi oluşturdukları metinlere bir başka metinde yer alan söz, diyalog, şiir, gibi unsurları olduğu gibi aktararak metinlerarası “alıntı” yapar. “Gizli Alıntı” ise metinlerarasılık yönteminde kullanılan kavramlardan bir diğeridir. Bu konuda Kubilay Aktulum “Metinlerarası İlişkiler” adlı eserinde bu konuya şöyle değinmektedir: “Ayraçlar ya da italik yazı ile belirtilen, metinlerarasının en açık ve en sık başvurulan biçimi olan alıntının karşısına, kapalı metinlerarası diye anılabilecek “gizli alıntı”yı, bir başka deyişle, “aşırma”yı yerleştirebiliriz. Gerçekten de gizli alıntı, bir sözcenin ayraçlar ya da italik yazı kullanılmadan, sözcenin geldiği yapıt ya da yazarın adı belirtilmeden yapılan alıntıdır.” 10 “Gizli alıntı” yapılınca okur, bu durumu anlamakta zorluk çekebilir. Bu kavram herhangi bir belirti ya da alıntının gösterilmeden yapılması durumundan kaynaklanır. 7

Tezer Özlü’nün Yaşamı, Yazınsal Kişiliği, Yapıtları ve Kurmaca Metinlerinde Cesare Pavese Etkisi, s. 22.

8 Turan Karataş, Ansiklopedik Edebiyat Terimleri Sözlüğü, Sütun Yay., İstn, 2011, s. 465. 9 Metinlerarası İlişkiler, s. 94. 10

Metinlerarası İlişkiler, s. 103.

51


Sefa Çelikörs

Bir diğer kavram ise “Anıştırma”dır. Anıştırma da metinlerarası ilişkilerde anlaşılması zor olan yöntemlerden bir diğeridir. Bunu ayırt etmek diğer unsurlara göre daha meşakkatlidir. Metinlerarasılığın çok kullanılan biçimlerinden birisi olan anıştırma, “…anıştırılan metin ile (yani gönderge metin, ancak kapalı bir gönderge), anıştırma yapan metin arasında bir “söyleşim”i işin içerisine sokar. Kavramın kavranması için, bir sözce ile yansılarını gönderdiği bir başka sözce arasında belli bir algılamayı zorunlu kılama unsuru vardır.”11 Metinlerarasılıkta varlık bulan tekniklerden bir diğeri de Pastiş’tir. Pastiş, daha önce var olan bir metnin söylem özellikleri dikkate alınarak yeni bir roman meydana getirilirken; romanın üslubunun taklit edilmesidir. Metinlerarasılığın diğer kavramlarından birisi de Kolâj’dır. Kolâj, “kes yap” manasını taşır. Fotoğraf, gazete kâğıdı gibi nesnelerin yapıştırılması, bazen de boya ile karıştırılarak uygulanan nesne üzerinde yeni bir resim yaratma tekniğidir. Asılacak Kadın ve Sefil Baykuş Ağıtı Asılacak Kadın romanının ilk baskısı 1979 yılında yapılır. Kitap işlediği konu bakımından farklı tepkilere yol açtığı için bir müddet sonra mahkeme kararıyla yasaklanıp toplatılır; yasağın kaldırılmasıyla da tekrar raflardaki yerini alır. Sinemaya da aktarılan Asılacak Kadın romanı yıllar önce işlenen bir yalı cinayeti olayının haberi ile başlar: “Birkaç ay önce kamuoyunu haftalarca meşgul eden ve halk arasında ‘Yalı Cinayeti’ olarak adlandırılan dava dün sonuçlanmış ve sanıklardan Melek Ebruzade idama, suç ortağı Yalçın Özveren ise ömür boyu hapse mahkûm olmuşlardır.”12 Asılacak Kadın Romanı üç bölümden meydana gelmektedir. İlk bölümde bir kadın düşmanı olan Hâkim, ikinci bölümde Melek, üçüncü bölümde ise Yalçın karakteri konuşmaktadır. Çalıştığı yalıda küçük yaşta, ev sahibi tarafından hayat kadınlığı yaptırılan Melek; ona âşık olan Yalçın’ın ev sahibini öldürmesiyle bütün suçun Melek’in üzerinde kalması ve Melek’in idama, Yalçın’ın ise müebbet hapse doğru giden öyküsü işlenmektedir. Eserde dikkat çeken bir husus vardır. Bu, Melek’in dilinden düşürmediği bir 11

Metinlerarası İlişkiler, s. 108-109.

12

Pınar Kür, Asılacak Kadın, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1979, s.7.

52


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

ağıtın varlığı ve okuyucunun ruhuna işleyen bir acının olması hususudur. Bu ağıt halk edebiyatının önemli şairlerinden birisi olan Kağızmanlı Hıfzı’ya (ö. 1918) ait bir şiirdir. Kağızmanlı Hıfzı, amcasının kızı olan Suna’nın mezarı başında Sefil Baykuş adlı bir ağıt yazmıştır. Daha sonra bestelenen bu ağıt, yukarıda da belirtildiği gibi Melek’in dilinden hiç düşmeyecektir. (Kağızmanlı Hıfzı çok genç yaşta Ermeniler tarafından şehit edilmiştir.) Asılacak Kadın Romanında Sefil Baykuş Ağıtına Açık Gönderme Açık göndermeler, metinlerarasılıkta en çok kullanılan yöntemlerden birisidir. Bu yöntemde, bir metnin içerisine; bir başka metinden alınan alıntılar yerleştirilir. Diğer metnin bazı bölümlerine açık bir şekilde göndermeler yapılır. “Bu biçimde yapılan göndermeler, okuru alıntı yapılan metne yönlendirdiği için daha zengin okumalar yapılmasına olanak sağlar.”13 Bu tür metinlerarasılıklar genellikle alıntılama yöntemiyle doğrudan yapılmaktadır. “…alıntı, yazarın kendi metnini biçem, konu, tema, imgesel ve simgesel anlatım gibi açılardan desteklemek için başvurduğu bir yöntemdir.”14 Asılacak Kadın romanı içerisinde devamlı Sefil Baykuş ağıtına açık bir şekilde göndermeler yapılır. Ağıt, roman içerisinde bir ses olarak manolya ağacının altında başkişinin benliğine çok ötelerden seslenir. Bu ses, bütün olarak değil, parça parça, kahramanın çocukken dedesinden öğrendiği bir türkü olarak ara ara anımsanır. En başta kahraman bu sesin nereden geldiğinin merakıyla iç dünyasında oyalanır. Sesi düşündükçe, ağıtın dörtlükleri diline dolanır: “te bebecikken ihtiyar hem söyler hem ağlar Azad eyleseler uçamaz mısın Kırılmış kolların kanadın hani. Kim o ihtiyar bir türlü çıkaramam gözüm görmüyo aklım ermiyo sırf gönlüm duyuyo…” (s.67). Ağıtı gönlüyle, vicdanıyla duyan başkişi, zaman zaman bu türküyü hatırlar ve sürekli geçmişe, dedesinin hayallerine sarılır: “gitmiş beni üvey ağamın hayın anamın eline bırakıp gitmiş bilemen türküsünü duyarım ihtiyar çatlak sesini duyarım”. (s.113-114). 13

Tezer Özlü’nün Yaşamı, Yazınsal Kişiliği, Yapıtları ve Kurmaca Metinlerinde Cesare Pavese Etkisi, s.14.

14

Tezer Özlü’nün Yaşamı, Yazınsal Kişiliği, Yapıtları ve Kurmaca Metinlerinde Cesare Pavese Etkisi, s.18.

53


Sefa Çelikörs

Roman kahramanı Melek, roman boyunca birçok kötü olayın etkisinde kalır. Hayat kadını sıfatını almasının yanında, cinayetle suçlanması kahramanın sonu olur. Dolayısıyla haksız yere asılacak olan kahraman, kendisine sahip çıkacak bir aile kimliğinden yoksundur. Bu noktada kahramanın sığınabileceği tek yer, onu ruh-beden çatışmasından uzakta tutan büyülü türküdür: “… ihtiyar anlatır durur kim ki o ihtiyar Kırık mı kanadın kolların hani Yeller mi savurdu küllerin hani Azad eyleseler Kırık mı kanadın kolların Küllerin Yeller mi savurdu… “nerde geliyo bu ses hep geliyo hep geliyo, içerimi yakıyo yaktığınan kavuruyo bu türkü çatlamış bir erkek sesi iyicene kocalmış kim peki o ihtiyar sevmek sevmek dedikleri… Küllerin hani küllerin hani Kolların hani” (s.64). Bu türkü henüz on beş yaşında ölen Suna adında bir genç kızın acısıyla söylenmiştir. Melek’te Suna gibi henüz on beş yaşlarındadır. Küçük yaşında erkeklerin cinsel objesi kimliğine dönüştürülmüş; yaşayan bir ölü haline getirilmiştir. Romandaki ses unsuru oldukça önemlidir. Ses; bir uyarılış, çağrılış, yenilenme, dikkat çekme, özellikle de maceraya davettir. Kendi içinden başka bir ben yaratma ya da ona bağlanıp onunla bütünleşme; tek bir benlik yaratmaktır. Romanda bir anda ötelerden bir ses, bir ağıt metnin içinde yer bulur ve kahraman, sese doğru giderek geçmişine varır. Kağızmanlı Hıfzı’nın özelde Sefil Baykuş için kaleme aldığı bu türkü, simgesel düzeyde açmazda bulunan, varlık-yokluk ekseninde çırpınan kişi ya da varlıkların geneline seslenir. Pınar Kür’de Hıfzı’nın bu sesine romanında yabancı kalmaz, onun çağrısına Melek üzerinden cevap verir: “…uzaktan bi türküdür gelir aklıma neyin nesidir bi doğru dürüst

54


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

toparlayamam işittiğim ses hep o ihtiyarın çatlamış sesi “ecel tuzağını açamaz mısın açıp da içinden kaçamaz mısın ninni balam ninni kalma uykusuz hem garip hem çıplak hem aç hem susuz” (s.89). Roman içerisinde açık bir alıntı şeklinde yer alan ağıt, sese göndermeler yapar. Bu açık göndermenin en temel amacı, şiirin trajedisiyle Melek’in ruh halinin benzerliğidir. Yazar metne en uygun alıntıyı şiirle göstermiştir. Çünkü başkişi Melek, ait olduğu yalıdan kaçamayan tutsak bir kadın konumundadır. Yapıtlar Arası Gönderme Asılacak Kadın ve Sefil Baykuş Yapıtlar arası göndermeler metinlerde sık kullanılan unsurlardan birisidir. Bu gönderme kurgusal metinler içinde, bir başka metne yapılan göndermelerden meydana gelir. Yapılan göndermelerde metnin ana konusunun korunması önemlidir. Çünkü amaç o metinden yola çıkarak, yeni bir edebi metin (ya da kurgu) oluşturmaktır. Muhlise Coşkun Ögeyik yapıtlar arası gönderme hususu hakkında şöyle demektedir: “Eserler arası göndermeler, eserlerin ana kurguları kullanılarak, bir başka kurgu oluşturma ve güncelleme biçiminde de olabilir.”15 Asılacak Kadın adlı roman, söz konusu metnin ana konusuna sadık kalmış, şiirin ana teması olan ölüm duygusunu, henüz yaşarken ölen başkişi Melek’in benliğine yerleştirmiştir. Bu yerleştiriş bir çağrı niteliğinde hayat bulmuştur. Ana teması ölüm acısı olan Sefil Baykuş ağıtı, Asılacak Kadın romanında Melek’in kurtuluş sesi olur. Romanda olay örgüsü, dış dünyaya algılarını kapayarak kendi ben’ine yönelen kahramanın, ötelerden gelen sesin ontolojik derinliğini anlamlandırma çabasıyla şekillenir. Bu ontolojik bağ, ölüm olgusuyla iç içedir. Ötelerden gelen bu ses, Kağızmanlı Hıfzı’nın ağıt türünde yazdığı şiirle tek bir benliğe bürünür:

15 Muhlise Coşkun Ögeyik, Metinlerasılık ve Yazın Eğitimi, Arı Yay., Ankara, 2008, s.56.

55


Sefa Çelikörs

“… Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın Ver bana tutayım ellerin hani Ellerin haniellerinhaniellerinhaniellerin” (s.111). Başkişi Melek kaderi yazılmış şiirin özünü değiştirmez, ölüme, idama doğru gitse de şiirin sesinde ne bir azalma sözlerinde ne bir eksilme olur: “Ben kendirden sallanırken bi başka eller kendiri boynuma geçirip sona ipi çekeriken ben ellerimi uzatıp da tutacak birini bulamaz iken de çağıracak türküsünü türküsünü duyacam herhal…”(s.115). Romanın içine sinen bu acılı ağıt ya da anlatıcının ifadesiyle türkü, kahramanı kendisine çağırır ve ona yeni bir dünyanın eşiğine kadar eşlik eder. Kahramanın dilinden düşürmediği bu ağıt, bu melodi, Kars’ın Kağızman ilçesinde bir türkü ve ağıt olarak bilinir. Kağızmanlı Hıfzı’ya ait olan bu türkünün kaynağı, romanda açıkça belirtilmez ama okuyucuya sezdirilir: “…türkü peşimi bırakmaz fikrimden hiç çıkmaz..."(s.114). Romanda metoforik işleve sahip olan ağıt, bir bakıma kurguyu üstlenici konumdadır. Ağıt kahramanın zihninde uyanan vicdanının sesidir. Kendi iç dünyasına, bilinçaltına inen kahraman, ruhsal yönden bir değişimdönüşüm evresinin eşiğinde bulur kendisini. Burada ağıt kahramanın maceraya çağrılışının işlendiği bölüm olarak sezilir. Bu ağıt, hem romanda hem de şiirde arayış içinde bulunan kahramanların duygu dünyalarını şekillendiren ortak bir simgedir: “O ihtiyar sade ağacın altında değil kimi geceler de gelir daha düşüme bile dalmadan kapar gözlerimi Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın Ver bana tutayım ellerin hani Ellerin hani Ellerin hani…” (s.89). “işte bi de bi ihtiyar varıdı kimdi ki o da nerelere gitti beni geride koyup sesi çatlak kucağı yumuşacıkdı sıcak bir türküdür çağırır hem söyler

56


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

hem ağlar kulağımdan gitmez gene de bi türlü doğrusunu bilemem.”( s.103104.) Romanda sesin işlevi yadsınamayacak derecede önemlidir. Kurguda insanın, iç dünyasına sığındığı vakit, yaşadığı birtakım olayların ruh ve bedenine uygun çağrışımı nasıl ortaya çıkardığıyla karşı karşıya kalırız. Yazar, varlığı bedeninde hayat bulmayan kahramana, bir ölüye yazılmış ağıt armağan etmiştir. Melek’in iç sesi bir bakıma bu armağana kulak verir: “Dedem o benim öldü gitti lakin çağırdığı türkü peşimi bırakmaz fikrimden hiç çıkmaz..." (s.114). Kağızmanlı Hıfzı da genç yaşta ölen amcasının kızı Suna’nın mezarının başına gelerek, onun acısı ve ölümünün gerçekliği karşısında hissettiği duygularla bu ağıtı yakar. Şiiri yazan şair için bu ağıt acının paylaşımı olmuş; romanda ise bir oyalama evresi oluşturup olayı çıkmaza sürüklemiştir. Bu çıkmazın sonunda ölüme giden yolun görevinin ağıta yüklendiği görülür. Ağıtta, yalnızca ölen kişiye söyleyiş yönlendirilirken, romanda kahraman, kendi kendine yönlendirir. Üstelik bu sesten diğer roman kahramanları mahrumdur. Yalnızca Melek bu çağrışımın sesini duymaktadır: “Ben kendirden sallanırken bi başka eller kendiri boynuma geçirip sona ipi çekeriken ben ellerimi uzatıp da tutacak birini bulamaz iken de çağıracak türküsünü türküsünü duyacam herhal…”(s.115). Melek, Hüsrev Bey’in eve getirdiği adam tarafından tecavüz uğradıktan sonra tamamen içine kapanır. Çünkü geri dönüp gidecek ya da sığınacak bir aile şefkatinden mahrumdur. Zamanla Melek her şeye itaat edip, susmayı tercih eden birisi olur. Düşmüş olduğu durum, onu kendi iç dünyasına kapatır ve zamanla bilinci ona ötelerden bir ses getirir. Bu ses, kimse tarafından duyulmaz: “…kim demişise bu türküyü türkü müdür nini midir hep uykuma dalmadan gelir kim demişise doğru demiş tam benim için demiş önüm dalım kapalı tanrım bilir ezelden kapalimişı yerim yurdum gidecek yerim kalmamış ağacın altına uzanmış bu türküyü çözecem diye fikrimi yorar dururum.”(s.90). Kahramanın ötelerden gelen sesi, metinlerarasılığın alıntı yaparak gönderme yapması dışında, şiirin kaderini, romana uydurmuştur. Bu devrede

57


Sefa Çelikörs

kadercilik kavramıyla karşı karşıya kalırız. Melek, kendi iç dünyasıyla çatışma içerisinde kalır. Kaderini; şiirin kaderi ile ölümsüz kılmak ister. Kahraman bu sese öylesine kapılmıştır ki, işlemediği cinayeti bile itiraf edememiş, o an bile itaat eden, kabullenen kölelik sıfatından kendini çekememiştir. Şiirin kadercilik katmanı; Ölen kişinin geri dönmeyeceği, aranacağı, acısının dinmeyeceği, mezarı başında ona acıyla haykıran seslerin var olacağı, sözleriyle kaldırmaya çalışan kişilerin olacağı ama ölünün asla geri dönemeyeceğidir. Melek’in iç sesi ona ötelerden ağıt yakmaktadır. Döneceği bir aile şefkatinden mahrum olması, yoksul bir hayat sürmesi, zamanla asıl kendi benini unutturur ona. Çünkü gerçek Melek, cinselliğin kölesi olduktan sonra bir mezara düşmüş gibidir. O yüzden içinden gelen ses, mezar başında ona haykıran bir diğer benidir. Burada yaşayan ve yaşamayan iki ölünün, okurun karşısına çıkarılması bir metinlerarasılık örneğidir. Romanda Kağızmanlı Hıfzı’dan, şiirin adından, türkünün ağıt olduğundan bahsedilmediği gibi ağıtı yakılan Suna’dan da romanda bahsedilmez. Yalnızca bir yerde türkü içinde adı geçer: “Hüsrev bey takkesini entarisini giyinip yatağına yattıktan sonra döşeğimde yakalar beni Kocaldın mı on beş yılın sunası Yok mudur takatin hallerin hani Sen de deden gibi tez uyandın Dedengibidedengibidedengibidedengibi” (s.114). Ağıtta geçen “Deden gibi” ifadesi açıkça Melek üzerindeki baskıyı gösterir. Çünkü Melek bu türküyü dedesinden öğrenmiştir. Cinsel istismara uğradığı yaşı ise Suna’nın öldüğü yaşlardır.(Suna genç yaşta tutulduğu hastalıktan ölür.) Burada yapılan alıntı: Ölüme çağrışımdır. Romanın sonunda mahkeme Melek’i asmaya karar verir. Yani romanın sonunda Melek’in içindeki ses, asıl sahibine kavuşur. Çünkü Melek’in sonu da bir ağıta dönüşür: “…kendiri boynuma geçirip sona ipi çekeriken ben ellerimi uzatıp da tutacak birini bulamaz iken de çağıracak türküsünü türküsünü duyacam herhal…”(s.115).

58


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

“ak çarşaflar örttüler üstüne türküsü bitti lakin ömrüm kendirin ucunda bitti bitecek o türkü bitmeyecek.” (s.114). Her iki metnin ortak noktası ise çaresizliktir. Şiir de kaybolan, öncesinde var olup daha sonra hiç derecesinde görülmeyen bir kişi aranır. Romanda ise bu durum aynı gibidir. Melek, cinsel istismardan sonra elleri, kolları, dilleri bağlanan bir ölüye döner. Yani içsel âleminden, ölü bedenine seslenir. Başkişi, roman boyunca bütün algılarını kapatıp, kendisinden başka kimsenin duymadığı sese odaklanır. Bu ses ölüm karşısında duyulan, insanlığın ortak acısıdır. Melek karakterini şu şekilde ikiye ayırmak mümkündür: Birisi yıllar öncesine kilitlenmiş küçücük, tertemiz bir kız… Diğeri ise büyümesine rağmen cinselliğin kölesi altında ezilen asıl kadın… Ötelere gizlenmiş küçüklüğü karşında, büyük olmasına rağmen, küçüklüğü kendisinden daha olgundur. Çünkü sözü edilen ve hitap eden odur. Melek’in o zamanki hali özgürlüğü, yaşadığı anı ise tutsaklığıdır. Bu sebepten ötelerdeki sesi ona bir ağıtla seslenir: “…lakin köyden ne kalabilmiş ki aklımda bi ırak türkü sesi bi de bi ağaç bozkırın ortasında … Kaldırsam ayağa kalkamaz mısın Ver bana tutayım ellerin hani Ellerin haniellerinhaniellerinhaniellerin” O ağacın da ak çiçekleri vardı ya bununkiler gibi kocaman kocaman değil pul pul dökülmüş ak yapracıklar kar gibi üstüme başıma yağmış ihtiyar pulları saçımdan ayıklar Vah yetimim benim vah. Vah benim biçare yerim kızım. Dedesinin yetim kızı… dede dede dede tamam işte o ihtiyarın adı dede.” (s.111). Böylelikle “Sefil Baykuş” ağıtı Melek’in geçmişiyle şimdiki anını birbirine yakınlaştıran bir köprü mahiyetindedir. Şiir de Kağızmanlı Hıfzı toprağın içindekine seslenir. Romanda ise mezar başından seslenen Melek’in iç sesiyle bütünleşen geçmişidir. Mezarda olan ise Melek’in o an ki ruhani halidir ve böylelikle şiirin temel konusu olan ölüm, manevi anlamda romana işlenmiş olur. Şiirin en gerçek anlamı olan ölüm ise Melek’in mahkeme salonunda haksız yere atılan suçlamayı reddetmeyip sonuna kadar susmasıyla

59


Sefa Çelikörs

gerçekleşir. Melek, idam edilerek ötesinden seslenen kendisine kavuşur. Böylelikle metinlerarasılık, roman ve şiirdeki en ortak nokta olan acı ve ölümü, ağıtın sesinde birleştirir. Sonuç Asılacak Kadın adlı romanda metaforik bir işleve sahip olan ağıt, bir bakıma kurguyu üstlenici bir rol oynamıştır. Kendi iç dünyasına açılan kahraman kendisini ruhsal yönden bir değişim-dönüşüm evresinin eşiğinde bulur. Ağıt kahramanın maceraya çağrılışını imler. Kahramanı maceraya çağıran ses, bir ölümün yokluğunda duyulan acıdır. Başkişinin idamına kadar giden yolda bu sesin çağrısı hiç dinmez. Alıntılama yöntemiyle, başka metinlerden yapılan alıntılar, edebi eserlerde çok sesli bir dil yaratır. Metinlerarasılık yöntemi, böylelikle okurlara zengin bir anlatım dağarcığı oluşturur. Asılacak Kadın romanı da, Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş ağıtından aldığı alıntılarla okura ilginç ve dopdolu bir metin sunar. Gerek açık bir şekilde yapılan bu gönderme, gerekse yapıtlar arası olarak bir şiirden bir romana yapılan bu göndermeler, birisi yaşarken ölen Melek’in bir diğeri ise hastalıktan ölen Suna’nın ortak trajedisinin bir ürünüdür.

60


Pınar Kür’ün Asılacak Kadın Romanıyla Kağızmanlı Hıfzı’nın Sefil Baykuş Ağıtı Arasında Metinlerarasılık

Kaynaklar ASLAN, E.. (2011). Türk Halk Edebiyatı. Ankara: Maya Akademi. AKTULUM, K.. (1999). Metinlerarası İlişki. Ankara: Öteki Yay. BULUT, F. (2018). ‘Metinlerarasılık’ Kavramının Kuramsal Çerçevesi: Edebî Eleştiri Dergisi, Cilt II, Sayı 1, s.1-19. ECEVİT, Y. (2001). Türk Romanında Postmodern Açılımlar. İstanbul: İletişim Yayınları. COŞKUN ÖGEYİK, M. (2008). Metinlerasılık ve Yazın Eğitimi. Ankara: Arı Yay. ÇOBAN, A. (2004). Edebiyatta Üslûp Üzerine. Ankara: Akçağ Yay. HOLBROOK, V. R. (1998), Aşkın Okunmaz Kıyıları. İstanbul: İletişim Yay. Işıksalan, S. N. (2007). Postmodern Öğreti ve Bir Postmodern Roman Çözümlemesi: Kara Kitap/ Orhan Pamuk, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 7, Sayı:2, s: 419-466. KARATAŞ, Turan. (2011). Ansiklopedik Edebiyat Terimleri. İstanbul: Sütun Yay. KÜR, P.. (1979). Asılacak Kadın. İstanbul: Bilgi Yayınevi. YİĞİT, Ş. N.. (2010). “Tezer Özlü’nün Yaşamı, Yazınsal Kişiliği, Yapıtları ve Kurmaca Metinlerinde Cesare Pavese Etkisi”, Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk -Dili ve Edebiyat Ana Bilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı. YALÇIN Ç., D.. (2005). Yeni Tarihselcilik Kuramı ve Türk Edebiyatında Postmodern Tarih Romanları. Ankara: Akçağ Yayınları.

61


Sefa ร elikรถrs

62


Davulcu, M. (2018) Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme, Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 63-.86 Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved: 28.09.2018 Kabul / Accepted: 02.12.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

ALANYA YÖRESİNDE İPEK VE İPEKBÖCEKÇİLİĞİ KÜLTÜRÜ ÜZERİNE HALKBİLİMSEL BİR İNCELEME Mahmut DAVULCU * Öz Yaprakları ipek böceğinin yegâne besin kaynağı olan dut ağacının yetiştirilmesinden ham ipek elde edilmesine ve hatta çeşitli ürünlere dönüştürülmesine kadar geçen bütün aşamaları kapsayan ipekböcekçiliği yardımcı bir tarım kolu olarak değerlendirilmekle birlikte aslında son derece kadim bir meslek ve sanattır. İpek, kolay boyanabilen, yumuşak ve dayanıklı bir ip çeşidi olması nedeniyle tarih boyunca çok kıymetli bir dokuma hammaddesi olarak karşımıza çıkar. Asya’nın en eski askeri ve ticari ulaşım yoluna modern araştırmacılarca İpek Yolu isminin verilmesi ipeğin insanlık ve medeniyet açısından taşıdığı önemden kaynaklanmış olmalıdır. Kökleri binlerce yıl öncesine ve Asya kıtasının derinliklerine uzanan bu sanatın günümüz Türkiye topraklarında yaşatıldığı belli başlı merkezlerinden birisi de Antalya iline bağlı olan Alanya’dır. Alanya yöresi, ipekböceğinin yetiştirilmesi için uygun iklim koşullarına sahip bir coğrafyadır. İpekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı Alanya geleneksel kültürü, sosyal yaşamı ve yöre ekonomisinde geçmişte oldukça mühim bir yer işgal etmiş olup, ipek ve ipekböcekçiliğinin önemi günümüzde de kısmen devam etmektedir. Makale çalışması Alanya’da çeşitli tarihlerde gerçekleştirilen alan araştırması ve inceleme gezilerinde elde edilen bilgilerin literatür kaynakları ile desteklenmesi yolu ile hazırlanmış olup yörede mevcut ipek ve ipekböceği kültürünün halkbilimsel açıdan tasviri ve analizini içermektedir. Anahtar kelimeler: Alanya, folklor, el sanatı, ipek, ipek böceği, ipekçilik, somut olmayan kültürel miras.

* Halk Kültürü Araştırmacısı (Sanat Tarihçi), KTB, Antalya, [email protected]

63


Mahmut Davulcu

A FOLKLORISTIC STUDY ON THE SILK AND SERICULTURE OF ALANYA Abstract Silkworm, whose leaves are the only food source of silkworm, is used as an auxiliary agricultural arm, covering all stages from the cultivation of mulberry tree to the production of raw silk and even into various products, but it is actually an extremely ancient profession and art. Silk is a very valuable raw material that can be easily dyed, soft and durable. The name of the Silk Road by modern researchers should be the result of the importance of silk in terms of humanity and civilization. This art is deeply rooted and the roots of the Asian continent for thousands of years alive today one of the major centers of Alanya, which is linked to the territory of Turkey is Antalya province. Alanya is a geography with suitable climatic conditions for the cultivation of silkworm. Silkworm and silk weaving The traditional culture, social life and local economy of Alanya occupied a significant place in the past, and the importance of silk and silkworm is still partially continuing. The article study was prepared by supporting the information obtained in the field research and study visits on various dates in Alanya with the literature sources and includes the folklore description and analysis of the silk and silkworm culture in the region. Keywords: Alanya, folklore, handicraft, silk, silkworm, sericulture, intangible cultural heritage.

64


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

1. Giriş “İpek böcekleri tarafından salgılanan, glisin ve alanin amino asitleri bakımından zengin ve antiparalel beta yaprakları şeklinde düzenlenmiş birden fazla polipeptit zincirinden oluşan, molekül ağırlığı 350000 Dalton kadar olan, kozayı oluşturan fibroin ve serisin proteinlerini içeren ipliksi madde” (Karol-Suludere-Ayvalı, 1998) olarak tanımlanan ipek, kültür tarihimiz açısından oldukça önemli unsurlardan birisidir. Halil İnalcık (İnalcık, 2008), ipeğin medeniyet tarihinde, servetin, siyasal ve sosyal prestij ve egemenliğin sembolü, kıtalararası iletişim ve ticaretin konusu, sanat üsluplarının yayılışı için temel madde olduğunu yazar. Asya’nın en eski askeri ve ticari ulaşım yoluna modern araştırmacılarca “İpek Yolu” isminin verilmesi ipeğin insanlık ve medeniyet açısından taşıdığı önemden kaynaklanmış olmalıdır1. İpekböcekçiliği, ipeğin yegâne besin kaynağı olan dutun yetiştirilmesinden ham ipek elde edilmesine kadar geçen bütün aşamaları içeren bir uğraştır (Günbulut, 2013a:1). İpekböcekçiliği yardımcı bir tarım kolu olarak değerlendirilmekle birlikte aslında başlıbaşına bir meslek ve sanattır.

Fotoğraf-1: İpek kozaları

1

“İpek Yolu” ismi ilk kez, Alman coğrafyacı ve jeolog Baron F. Von Richthofen 1877 yılında yayınladığı "Çin" adlı eserinde kullanmıştır (Toprak, 2008:2).

65


Mahmut Davulcu

İpek, kolay boyanabilen, yumuşak ve dayanıklı bir ip çeşidi olması nedeniyle tarih boyunca çok kıymetli bir dokuma hammaddesi olarak karşımıza çıkar (Karacadağlı Çalık, 2017: 27). İpekböceğinden elde edilen ipliğin kesiksiz yapısı onu pamuk, keten ve yünden elde edilen iplerden daha güçlü ve kolay dokunabilir kılmıştır (Atav-Namırtı, 2011:113). İpek hem sıcak hem de soğuk ağır iklim koşullarına uygun bir özelliğe sahiptir. Bakteri, küf ve mantar oluşmasını engeller. İpeğin parlak görünümü ve yumuşaklığının yanı sıra hava dolaşımını sağlamada da etkisi bilinir. Ayrıca ıslaklık hissi vermeden yüksek oranda nem çekme özelliğine sahiptir (Yurtoğlu, 2017:182). Günümüzde ipekböceği kozasından elde edilen ham ipek; ipekli kumaş, ipek halı, ameliyat ipi ve paraşüt ipi, hediyelik eşya, askeri çelik yelek imalatı gibi değişik birçok alanda kullanılmaktadır (Başkaya,2013:269). Ülkemizde ipek ve ipekböcekçiliğinin tarihsel olarak gerek ekonomik ve gerekse kültürel açıdan önem taşımış olduğu bölgelerden birisi de Alanya’dır. Yöre ipekböcekçiliği için oldukça uygun şartlara sahip bir coğrafyadır. Kuzeyinde Toros dağları ve güneyinde Akdeniz’in yer aldığı küçük bir karstik yarımada üzerinde kurulu bulunan Alanya, sahip olduğu coğrafi konum nedeniyle tarih boyunca Akdeniz ticaretinde rol almış bir yerleşim yeridir. Kilikya ile Pamphylia sınırında, Antalya körfezinde yer alan kent tarihi süreç boyunca önce Korakesion ve daha sonra Kalon Oros isimleri ile anılmıştır. Selçuklu Türklerinin 13. yüzyılda şehri fethetmesiyle birlikte şehrin fatihi olan Sultan Alâeddin Keykubad’ın ismine nispetle onun kenti manasında kullanılan Ala’iyye adını almıştır (Bozkuş, 2016:2010). Akdeniz ikliminin hakim olduğu bölge oldukça dağlık ve ormanlıktır. En önemli geçim kaynakları turizm, tarım ve kısmen hayvancılıktır. 2. Yöntem Betimsel nitelikli makale çalışmamızın çıkış noktasını ve en önemli amacını Alanya yöresinde ipek ve ipekböcekçiliği etrafında teşekkül etmiş olan kültürel yapının incelenmesi ve günümüzdeki durumunun tespiti olarak özetleyebiliriz. Makale, araştırma evrenimizi de teşkil eden ve Antalya ili sınırları içerisinde yer alan Alanya’da gerçekleştirilen saha araştırmalarında elde edilen bilgi ve bulguların yanı sıra mevcut literatür ve arşiv belgelerinin

66


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

değerlendirilmesi sonucu kaleme alınmıştır. Gerçekleştirdiğimiz araştırmalarda halkbilime özgü tekniklerle gözlem, görüşme, katılımlı gözlem ve görüntü ile belgeleme tekniklerinden yararlanılmıştır. İpekböcekçiliğinin tarihsel geçmişi, icra tekniği, elde edilen ürünler ve günümüzdeki durumu makale bünyesinde ele alınan başlıca konulardır.

Fotoğraf-2: Etnofotografik belgeleme-Alanya

3. İpek ve İpekböcekçiliği İpek elde etmek amacıyla kullanılan tırtıl türü kelebekgillerden olan ve dut ağacının yaprağıyla beslenen Bombyx Mori L’dir (Atav-Namırtı, 2011:112). Bombyx Mori L cinsi ipekböceği birçok ipek böceği türü içinde en iyi ipek üreten, kultive edilmiş en özel cinsidir. Bu cinse ait ipek kozalarından 1500 metre ve hatta daha uzun ipek tel çekilebilmektedir (İmer, 2005:7). Günümüzde dünyada yaklaşık 70 ülke ipek üretmekte olup dünyanın en büyük üpek kozası üreticisi ülke Çin’dir (Atav-Namırtı, 2011:113).

67


Mahmut Davulcu

Fotoğraf-3: İpekböcekleri-Alanya (Aysun Ç. Davulcu Arşivi)

Yazılı kaynaklar ve arkeolojik verilere göre Çin’de keşfedilen ipek ve ipekböcekçiliği uzun süre Çin coğrafyasının dışına çıkamamış, ilerleyen yüzyıllarda Türkistan, İran ve Anadolu coğrafyası üzerinden batıya doğru yayılmıştır2. Türklerin ipekle ilgisi henüz İç Asya’da yaşarken başlamıştır. İpek kelimesi Türkçedir (Koraş, 2018:172). Martti Räsänen, Türkçe'nin çeşitli lehçelerinde yibek, yipek, yifek, cifek, çipek, jibek gibi telaffuzlarla söylenen ipek kelimesinin “ip” kökünden türetildiğini yazar (Bozkurt, 2000:361). Gerek Orhun abidelerinde ve gerekse Divanü Lügati't-Türk’te ipekle ilgili kelimelerin zenginliğinin yanı sıra ipeğin aldatıcı cazibesine de dikkat çekilir (Bozkurt, 2000:362). Selçuklular Anadolu topraklarını fethettikten sonra ipek üretimini burada da geliştirdiler. I.Alaeddin Keykubad'ın Venedikliler'le yaptığı ticari antlaşmalardaki ihraç malları arasında ham ve işlenmiş ipek de zikredilir; bunlar "Türkiye ipekleri" (seta Turchia) adıyla tanınmaktaydı (Bozkurt, 2000:362). Osmanlılar gerek ipekböcekçiliği, gerek ipek dokumacılığı ve gerekse ipek ticaretini geliştirmek için büyük çabalar sarfetmişlerdir (İnalcık, 2000:362-365). İpekböceği, yaşadığı ortamdaki sıcaklık ve nem koşullarına hassasiyet gösteren bir canlıdır. Onun fizyolojik faaliyetlerini tam olarak yerine getirebilmesi için gelişim evrelerinde (Nisan- Haziran döneminde) 20İpeğin Çinlilerden daha önce Türk halkları tarafından keşfedildiği ve üretildiği yönünde çalışmalar da bulunmaktadır (İmer, 2005: 28). 2

68


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

28°C‟lik ideal ortam sıcaklığı, %70-85 arasıda değişen nispi nem oranlarına ihtiyaç vardır (Özgür, 1996: 97). Yumurta, larva (tırtıl), krizalit (pupa) ve kelebek aşamaları ipekböceğinin hayatındaki dönemlerdir. Kelebek aşamasına gelen ipekböceği kozasını delerek dışarı çıkacak ve bu döngü devam edecektir. İpekböceği yetiştirilmesi sırasında erkek işgücünün yanı sıra kadın iş gücü de yoğun bir şekilde karşımıza çıkar. Büyük bir yatırım istemeyen, uzun zaman gerektirmeyen, yardımcı bir iş koludur. Ülkemizde ipekböcekçiliği yardımcı bir tarımsal faaliyet olarak gerçekleştirilen, aile fertlerinin emeklerinin değerlendirilmesinde ve kırsal bölgelerde gizli işsizliğin önlenmesinde işlev gören bir faaliyettir (Atav-Namırtı, 2011:117). İpekböceğinin yetiştirilmesi oldukça kolay getirisi ise oldukça yüksektir. Türkiye, ipek böceği yetiştiriciliği açısından oldukça elverişli şartlara ve iklim koşullarına sahip olmakla birlikte günümüzde ipek böcekçiliği çeşitli nedenlerden dolayı büyük ölçüde terk edilmiştir (Atav-Namırtı, 2011:118). 4. Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Alanya yöresi, ipekböceğinin yetiştirilmesi için uygun iklim koşullarına sahip bir coğrafyadır 3 . Aynı şekilde yaprakları ipekböceğinin yegâne gıdasını teşkil eden dut ağacı da bu bölgede kolayca yetiştirilebilmektedir. İpekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı bu yörede geçmişten günümüze gelen geleneksel bir uğraştır. Alanya’da ipekböcekçiliğinin tarihsel gelişiminde İpek yolu büyük bir önem taşımıştır (Zaimoğlu, 2012:170). Yörede ipekböcekçiliğinin ne zaman başladığını kesin olarak söylemek mümkün değildir. Marino Sanudo 1300’lü yılların başında Antalya4 ve Alanya limanlarından diğer bir çok malla birlikte ipeğin de ihraç edildiğini yazar (Bozkuş, 2016:210, 216). 16. yüzyılda Osmanlılar ile İran arasında gerçekleşen savaşların ipek ticaretini etkilemesiyle Anadolu’da ipekböcekçiliğinin yavaş yavaş yayılmasına koşut bir şekilde bu bölgede de Türkiye’de ipekböcekçiliğinin Akdeniz iklimi ve geçiş bölgelerinde yapılabildiği bir vakıadır (Özgür, 1996: 100). 4 13. yüzyılın ikinci yarısında İlhanlı veziri Reşidüddin’e Selçuklu Anadolu’sundan gönderilen armağanlar arasında bir tür ipekli olan “kemha-i Antalî” (Antalya kemhası) de bulunmaktaydı (Oğuz, 2004). 3

69


Mahmut Davulcu

ipekböcekçiliğinin başladığını ve yaygınlaştığını söylemek yerinde olacaktır. İnalcık, Alanya’yı Osmanlı döneminde karşımıza çıkan önemli üretim merkezlerinden birisi olarak zikreder (İnalcık, 2000:364). Katip Çelebi, 17. yüzyılın ortalarında Alanya’da elde edilen mahsüller arasında ipeği de sayar (Gönüllü, 2003:10). 1630’lu yıllarda Alanya’da ipek üretimi ve mekikli dokumacılık yapıldığına dair bilgiler bulunmaktadır (Moğol, 1992:95-96; Günbulut, 2013a:29; Karacadağlı Çalık, 2017:39). 1814-15 yıllarına ait kayıtlarda Antalya’daki ipek üreticileri arasında Alaiyeli olduğu anlaşılan bazı gayrimüslimler de (Alaiyeli Dimitri kefere, Alaiyeli Yani kefere, Alaiyeli Tormuş kefere, Alaiyeli Yorgi kefere, Alaiyeli Arslan kefere) zikredilmiştir (Moğol, 1992:98; Günbulut, 2013a:31). 19. yüzyıla ait bir kayıtta Alaiye sancağına bağlı Oba nahiyesinde ibrişim bağı tarım alanı olarak bir kayıt bulunmaktadır. Sancakta ise toplam 1032 adet dut ağacı kayıtlıdır. İpek yetiştiriciliği için önemi tartışmasız olan dut ağaçlarının kayıtlı olduğu yerler Oba nahiyesinde 532, Alaiye merkezde 131, Şeyh nahiyesinde 277, Sedire nahiyesinde 92 adettir (Karagedik, 2005: 65; Özkan, 2011:99). 1844-45 yıllarına ait kayıtlara göre Alaiye Kazası Merkezinde yaşayan Müslüman ahali arasında ipek dokumacılığı ile ilintili (kazzaz, çulhalık) iki hane mevcuttur (Karagedik, 2012:216). 20. yüzyılın başlarında Alanya’da pamuk ekimi ve pamuklu dokumacılığın yanı sıra ipekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı da oldukça gelişmişti. Dokumacılık büyük ölçüde evlerde kurulu el tezgâhlarında sürdürülüyor, üretilen mendil, çorap, elbiselik kumaşlar daha çok yerel ihtiyaçları karşılamak üzere tüketiliyordu. Dokumaların bir kısmı da Anadolu’ya ihraç ediliyordu (Gürboğa, 2008:173). 1906 yılına ait kayıtlara göre 500 kıyye yerli ipek kozası ve 9900 kıyye ecnebi kozası üretilmiştir (Gönüllü, 2003:24). 1869, 1899, 1910 yılı kayıtları yörede ipekli dokumalar yapılmakta olduğunu gösterir (Gönüllü, 2003:24, 59). 1914 yılı kayıtlarına göre Alanya’dan 47 harar ipek kozası ihraç edilmiştir (Gönüllü, 2003:61). Cumhuriyet döneminde ipekçiliğin gelişmesi için önemli adımlar atılmıştır. 1930 yılında elde dilen koza miktarı 54.00 kilodur (Gönüllü, 2003:99). 1933 yılında tüm Antalya bölgesinde açılan 2225 kutu ipekböceği yumurtasından 900’ü Alanya’da kullanılmıştır ki bu oldukça yüksek bir rakamdır. 1935 yılında ise Alanya’da açılan ipekböceği yumurtası kutusu 1250’ye yükselmiştir (Günbulut, 2013a:34). 1938 yılına ait belgelere göre Alanya’da ortak bir koza pazarı yoktur. Kaymakamlık tarafından girişimde bulunulduğu halde halkın pazara koza getirmemesi nedeniyle bu

70


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

fikirden vazgeçilmiştir. Üreticiye ipekböceği tohumunu satan tüccar, mahsulü geri satın almaktadır. Bu şekilde çalışan 6 tane tüccar vardır. Her birinin ayrı ihnakları ve koza satış yerleri bulunmaktadır (Günbulut, 2013a:39). 1938 yılında Alanya’da ipekböcekçiliği okulu kurulmuştur (Günbulut, 2013b). Benzer şekilde ipek dokumacılığı Cumhuriyetten sonra da devam etmiştir. Dokunan ipekli bezlerden gömleklik bez, yatak çarşafı ve ipek kuşak imal edilmekte ve Anadolu’nun bir çok bölgesine gönderilmekteydi (Gönüllü, 2003:99-100). Antalya Valiliği tarafından 1938 yılında hazırlanan bir raporda “Alanya’da şöhret almış ipekli dokumacılıktan başka hiçbir sanat/zanaat yoktur” denilerek ipek dokumacılığının önemi vurgulanmıştır (Güçlü, 2012:465). Yakın zamanlara kadar hemen her evde bir tezgah olduğu ve tezgahlarda ipekli dokumalar yapıldığı bir vakıadır (Karacadağlı Çalık, 2017:29). Türkiye’de ipekböcekçiliğinin yoğun olduğu yörelerde kooperatifler açan Kozabirlik5, 1984 yılında Alanya’da da bir kooperatif tesis edilmesini sağlamıştır (Günbulut, 2013a:10). Günümüzde Alanya’da ipekböcekçiliği -geçmişe göre azalmış olmakla birlikte- bilhassa kırsal kesimde ve evlerde küçük aile işletmesi şeklinde gerçekleştirilmektedir. Yaklaşık 250 hane ipekböceği üreticisi olup bu uğraş Sapadere, Uzunöz, Dereköy, Fakırcalı, Tırılar, Şıhlar, Gözüküçüklü, Gümüşkavak, Yalçı, Dim Öteköy, Dim Taşbaşı, Dim Bucak, Dim Alacami ve Kuzyaka gibi yerleşim yerlerinde karşımıza çıkmaktadır.

5

Türkiye’de koza üretimini arttırmak ve üreticiyi korumak amacıyla 1940 yılında Bursa’da kurulan Kozabirlik (Koza Tarım Satış Kooperatifleri Birliği) 2010 yılı rakamları ile 3.254 ortağa sahiptir ve Bursa, Bilecik, Adapazarı, Mihalgazi ve Alanya’da bulunan 5 kooperatifi ile hizmet vermektedir. Bünyesinde Tohum Üretim İşletmesi ve Koza Çekim Tesisi de barındıran Kozabirlik Türkiye’de koza üretimini arttırmak ve üreticiyi koruyarak teşvik etmek suretiyle sektörde önemli bir işlevi yerine getirmektedir (Başkaya Top, 2011:2, 7).

71


Mahmut Davulcu

KÖY SAYISI

YIL 2017 2016 2015 2014 2013 2012 2011 2010 2009 2008 2007 2006 2005 2004 2003 2002 2001 2000 1999 1998 1997 1996 1995 1994 1993 1992 1991 Tablo-1: ipekböcekçiliği6

6

31 33 33 25 25 24 24 24 25 24 24 24 24 27 24 24 34 35 35 33 35 20 46 35 55 45 52 TUİK

Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/

72

HANE SAYISI

verilerine

246 262 286 313 334 369 392 378 437 425 446 466 532 601 586 590 510 720 800 796 800 1.200 988 1.200 1.210 1.050 2.335 göre

AÇILAN TOHUM KUTUSU SAYISI 454 462 (Adet) 507 513 503 545 625 629 706 706 677 636 695 734 736 714 617 677 800 1.060 900 857 943 1.210 1.500 1.170 2.600

1991-2017

yılları

YAŞ İPEK KOZASI (Ton) 13,386 13,108 14,971 16,521 15,282 20,050 20,764 18,954 20,846 20,313 22,990 20,430 22,734 23,662 29,006 22,865 13,532 14,883 24,480 31,735 25,480 26,727 26,000 35,000 45,000 35,000 78,000 arasında

Alanya’da


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

5. Alanya İpekböcekçiliği Mektebi Alanya’yı da kapsayan Antalya İlinin 1940’lı yıllara kadar Türkiye’nin önemli ipekçilik merkezlerinden birisi olduğunu görürüz (Deniz, 2015:320). Antalya’da ipekböcekçiliği ile ilgili ilk eğitim müessesi 1928 yılında Yenikapı mahallesinde kurulmuştur (Aydın, 2012:180). “Antalya Böcekçilik ve İpekçilik Mektebi” adıyla kurulan bu okulun 7 sorumluluk sahası Hatay’dan Antalya’ya kadar olan bölgeyi ve Göller bölgesini kapsamaktaydı (Deniz, 2015:320). Her yaştan, her meslekten vatandaşın katıldığı mektepte böcekçilik ve tohumculuk hakkında teorik ve uygulamalı dersler gerçekleştirilmiştir. Mekteple beraber yürütülen derslerin yanı sıra köylere, okullara, kışlalara giderek vatandaşlara da böcekçilikle ilgili kurslar ve konferanslar verilmiştir (Günbulut, 2013a:1). 1938 yılında ise bu defa Alanya’da İpekböcekçiliği Mektebi tesis edilmiştir. Okul geleneksel usullerle üretim yapan yöre halkının ipekböcekçiliği konusunda daha bilinçli ve modern yöntemlerle üretim yapabilmesi ve üretimin arttırılması amacıyla kurulmuştu ve Bursa’dan görevlendirilen Kontrolör Galip Canatay’la eğitime başlamıştı (Aydın, 2012:181; Günbulut, 2013a:1,53). Okul müdürü ise İbrahim Tevfik Yılmazer’dir (Günbulut, 2013a:1, 53). Öğrencilere ders verilen mektep binası böcek beslemeye uygun olmadığı için ayrıca bir de böcekhane kiralanmıştır (Aydın, 2012:181). Bu okulda 35 kadın ve 101 erkek öğrenci eğitim almış ve eğitim sürecini başarıyla tamamlayan 75 öğrenci mezun edilerek kendilerine İpekböcekçiliği Mektebi Şehadetnamesi verilmiştir (Günbulut, 2013a:91). Kursa katılan öğrencilerin büyük çoğunluğu Tokuş, Güçoğlu, Doğru, Azakoğlu, Salor gibi Alanya’nın köklü ailelerinden oluşmakta idi (Günbulut, 2013a:70). Kurslar ilkbaharda her mıntıkada ipekböceği tohumu kuluçkaya konulduğu tarihten başlayarak üç ay devam etmiş, bu süre zarfında öğrencilere günde iki saat olmak üzere teorik ve gerektiği kadar uygulamalı dersler verilmişti (Günbulut, 2013a:85). Okul müdürleri gerekli hallerde böcekçilikle uğraşan yakın köyleri de gezerek konferanslar ve besleme usullerini göstermek suretiyle de halkı aydınlatmaktaydı (Günbulut, 2013a:93). 7

Türkiye’de ipekböcekçiliğini ıslah etmek ve geliştirmek amacıyla kurulan ilk eğitim kurumu Bursa’da 1888 yılında çalışmalarına başlayan “Harir Darü’t-Talimi” isimli okuldur (Altun, 2013:56).

73


Mahmut Davulcu

6. Alanya Yöresinde İpeğin Üretim Aşamaları İpekböcekçiliği kapalı mekânlarda gerçekleştirilen bir uğraştır. İpekböceklerinin yetiştirildiği bu mekânlar genellikle evlerin içerisinde yer alan çeşitli oda ve bölümlerdir. Yörede ipekböceğinin beslendiği mekân “böcek odası/böcü odası” olarak tabir edilir. Nadiren bu iş için hususi olarak inşa edilmiş yapılar da karşımıza çıkabilmektedir. Bu mekânların temizliği, aydınlatılması, ısıtılması, serinletilmesi, nem oranının düzenlenmesi ve havalandırılması büyük önem ve ihtimam ister. Havadaki ani sıcaklık değişimleri böcekleri olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu mekânların içerisinde ahşap malzemeden meydana getirilen raf, makat veya kerevet adı verilen ahşap tezgâhlar böceklerin yetiştirildiği alanlardır. Türkiye’de ipekböceğinin beslenmesi ilkbahar ve sonbaharda yapılabilmekle birlikte Alanya yöresinde bu işlem daima ilkbaharda gerçekleştirilmektedir. İpekböceklerinin yetiştirilme zamanı, dut yapraklarının büyüme mevsimine denk gelecek şekilde ayarlanmıştır. Buna göre böcek üretimi nisan ve mayıs ayları arasında gerçekleştirilir. Alanya yöresinde ipekböceği yetiştirilmesi “böcü dutmak”, “ipek böcüsü dutmak” şeklinde ifade edilir. İpeğin elde edilme süreci yaklaşık kırk günlük bir süreçtir. Bu süreç yumurtaların çatlayarak larvaların meydana gelmesi ile başlar. Yumurtalar doğal olarak oldukça küçüktür, yaklaşık 2000 yumurta 1 gr. kadar ağırlığa sahiptir. Günümüzde yumurtalar Kozabirlik’ten temin edilmektedir. Kozabirlik’ten temin edilen ipekböceği yumurtaları temiz bir beze sarılarak çatlaması için sıcak bir yerde muhafaza edilir. Böceğin yumurtadan çıkışı “inficar” olarak adlandırılmaktadır. Gönüllü (1998:18). 20. yüzyılın ortalarında Alanya’da ipekböceğinin inficarı şu şekilde tasvir etmektedir: “Alanya halkı, Mart 9’dan yani Sultan Nevruz’dan (21 Mart) sonra ipek tüccarlarından yeterli miktarda (yarım kutu, bir kutu vs.) ipekböceği tohumu alırlar. Eve gelen tohum, temiz bir kumaş parçası üzerine dökülür. Ayrıca bu tohumun içine yedi adet buğday tanesi konur. Tohum paketini evin hanımı koynuna yerleştirir. Bunun yanında evin beyi de bu paketi ilk Cuma günü, cebine katarak camiye götürür ve onunla birlikte Cuma namazı kılar. Tohum eve geldiği zaman tekrar koyundaki yerini alır. Burada 7-8 gün durur. Bu süre zarfında tohum ağarmaya başlar. Bunun üzerine paket, koyundan çıkarılır ve içine bez serilmiş bir bakır sahana açılarak yerleştirilir. Tohum ince bir tül ile örtülür. Bunun üstüne de dut yaprağı (dut pürü) konur. Tohumdan çıkan ipek böceği (ipek böcüsü) dut yaprağına gelir.”

74


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

Yumurtadan çıkan böcekler kalbur tepsilere alınarak tütün büyüklüğünde ince kıyılmış dut yaprakları ile beslenmeye başlanır. İpekböceğinin yegâne beslenme kaynağı dut yaprağıdır ve yörede “dut pürü” olarak adlandırılır. Yumurtadan ilk çıktığında siyah ya da kahverengi olan larvaların ilerleyen aşamalarda renkleri açılacaktır. Hızla büyüyen böcekler gelişme aşamaları sırasında üç ya da dört kere gömlek değiştirir. Böceklerin gömlek değiştirmesi Alanya yöresinde “uyku” olarak adlandırılır (Karacadağlı Çalık, 2017:29). Uyku devresinde hareketsiz kalan böcek bu dönemi tamamlayınca gömlek değiştirerek beslenmeye devam eder. Olgunlaşan ve koza örme aşamasına gelen böceklerin üzerine yeşil yapraklı çalı dalları konur. Bu dallar Alanya’da “şah” olarak isimlendirilmektedir (Gönüllü, 1998:18; Karacadağlı Çalık, 2017:29). Çalıya çıkan ve koza pamuğu adı verilen bir miktar ipek salgılayarak kendisini çalıya sağlamca tutturan tırtıl kozasını örmeye başlar. Tırtılın kozasını tamamlaması yaklaşık olarak üç gün sürer. Kozayı örmesinden sonra kozanın içerisinde bulunan böceğin öldürülmesi gerekmektedir. Bu işlem “koza boğdurma” olarak adlandırılır. Bu amaçla güneşte veya sıcak su buharında ısı ile öldürme işlemi gerçekleştirilir. Güneşte öldürme metodu ürün kaybına neden olabildiği için günümüzde pek tercih edilmemektedir. Sıcak buhara maruz bırakılan kozalar daha sonra kurutulur. Boğdurma işlemi gerçekleştirilen kozalara “kuru koza”, boğdurma işleminden geçirilmeyen kozalara ise “yaş koza” adı verilmektedir. Kozadan ip elde edilmesi “koza çekme” ya da “ip çekme” olarak adlandırılmaktadır. Yörede bu işlem tümüyle geleneksel yöntem ve tekniklerle gerçekleştirilmiştir. Koza çekme büyük bir ustalık ve deneyim isteyen bir işlemdir. Kozadan ip çekmek için en az üç kişi gerekir. Geçmişte koza çekiminin akrabaların ve komşuların da katıldığı bir imece şeklinde gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır (Gönüllü, 1998:19). Kurutulan kozalardan ip elde etmek amacıyla sıcak su kullanılır. Evlerin altında bahçelerde büyük kazanlarda su ısıtılır kozalar sıcak suya konur ve çömçe ile karıştırılır. Yumuşayan ve uç vermeye başlayan kozalardan bir süpürge ile bu uçlar çekilir, iğ adı verilen gereçlerle bükülür. Daha sonra ılgıdır adı verilen aletle ılgıdırlanır ve kelefe haline getirilir. Ilgıdırda kelefe (çile) halinde toplanan ipek güneşte kurutulur ve katkısız sabun rendesi ile pişirilir ve asılarak kurutulur8. Daha sonra eleme ve çark (çıkrık) adı verilen gereçlerle makara Bu işlemden geçirilmeyen yani pişirilmeyen ipekle yapılan dokumaya çiğ dokuma, pişirilen ipekle gerçekleştirilen dokumaya ise bişik dokuma adı verilmektedir. 8

75


Mahmut Davulcu

haline getirilir. Makaradan geçirilirken ipek tellerine büküm verilmiş olur. Büküm ipliğin kıvrılmasıdır ki bükümün hasarsız ve doğru olması kumaşın kalitesini etkileyen faktörlerden birisidir (Karacadağlı Çalık, 2017:32). Kozanın kazanda kalan posasına güğül adı verilir (Aydın, 2012:198). Güğül atılmaz ve değerlendirilir. Kazanda sabun ve küllü su ile tekrar pişirilen güğün kurutulduktan sonta kirmanla eğrilir (Gönüllü, 1998a:19). Buna “güğül bükümü” adı verilir.

Fotoğraf-4: İpek kozaları

Fotoğraf-5/6: Çile haline getirilmiş olan ipek-Alanya

76


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

Fotoğraf-7: İplik halindeki ipek-Alanya

Kozadan ip çekmenin bir diğer yolu ise “mancınık” 9 olarak adlandırılan tertibatı kullanmaktır. Mancınık daha çok küçük ticari işletmelerde yer almıştır. İpek kozalarının kaynatılarak yumuşatıldığı ocak kısmı ile ipeğin sarıldığı ve elle çalışan çıkrık bölümünden oluşan ilkel bir tertibattır. Kazanda ısıtılan ve kaynama noktasına yakın bir ısıya getirilen suya kozalar atılır, kazanda sıcak suyun etkisiyle kozalar uç vermeye başlar, kozalara süpürge ile vurularak toplanan bu uçlar (kamçıbaşı) çıkrığa aktarılır ve ipek liflerine dönüştürülür. Çile (kelefe) haline getirilen ham ipek sabunlu suda yıkanır ve asılarak kurutulur. Daha sonra çıkrıktan geçirilerek bükülür. 7. Alanya Yöresinde İpekten Elde Edilen Ürünler, Kullanımı ve İşlevi 7.1. İpek Dokumacılığı ve İpek Dokuma Ürünler Yakın zamanlara kadar Alanya halkı kozadan elde ettiği ipeği kendi işleyerek elde ettiği ürünleri günlük hayatında kullanmıştır (Gönüllü, 1998a:20). Günümüzde Alanya yöresinde ipek dokumacılığı büyük ölçüde Hisariçinde bulunan bazı evlerdeki basit el aletleri ve geleneksel dokuma tezgâhları marifetiyle gerçekleştirilmektedir. Bu üretim büyük ölçüde Alanya Belediyesi’nin desteğiyle devam ettirilmektedir. Kırsal kesimde de çalışan tezgâhlara tesadüf etmek mümkündür. Dokumacılığa ilişkin faaliyetlerde kadın iş gücü ön plandadır. 9

Ülkemizde tarihsel olarak insan gücü ve motor gücü ile çalıştırılan mancınıklar kullanılmıştır. İnsan gücü ile hareket ettirilen mancınıklar da elle ve ayakla çalıştırılanlar olmak üzere ikiye ayrılabilir.

77


Mahmut Davulcu

Fotoğraf-8: Çulfalık tezgâhları-Alanya

Fotoğraf-9/10: Çulfalık tezgâhında dokuma yapılması-Alanya

78


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

Yörede icra edilen ipek dokuma tekniği mekikli dokumadır. Bu kapsamda bezayağı örgüsü karşımıza çıkar. Dokumacılık yörede “curfalık” olarak adlandırılan ve ahşaptan imal edilmiş olan mekiği elde atılan, kamçısız, basit yüksek tezgâhlarda gerçekleştirilir. Dokumaların hem çözgüsü (çözün) hem de atkısı (atın) ipektir. Mekik, kirman (tengirek), masura, makas, çıkrık ve çözgü dolabı dokumacılıkta kullanılan diğer aletlerdir. Günlük hayatta özellikle geleneksel giyim kuşamda ipekli dokuma ve kumaşlar karşımıza çıkar. Trablus (Alaiye) kuşağı, ipek fular, ipek şal, alaca kumaşı (gelinlik, mendil, göynek-gömlek, pijama, bohça, yastık kılıfı, yatak takımı, cibinlik, iç çamaşırı) yörede gerçekleştirilmiş olan başlıca ipek dokumalardır (Aydın-Çatalkaya, 2014; Karacadağlı Çalık, 2017:33). En bilinen ipek dokuma ürün ise Alanya kuşağıdır. Dikdörtgen formundaki kuşakların çözgüsü genellikle beyaz ipekten hazırlanmıştır. Genişliği yaklaşık 20 cm ve uzunluğu da üç metre kadardır. Tek renkli veya çok renkli olabilmektedir (Aydın, 2012:185). Ali Rıza Gönüllü (1998a:20-21), kuşakları ipek kuşak ve gügül kuşak olmak üzere iki ana gruba ayırır ve ipek kuşakların da kendi içinde ak ve ala kuşak olmak üzere ikiye ayrıldığını yazar. 7.2. Alanya Yöresinde İpek Kozasından Çiçek ve Dekoratif Ürün Yapımı Günümüzde Alanya’da ipek kozalarının çeşitli şekil ve boyutlarda kesilmesiyle elde edilen parçaların boyanması ve birleştirilmesi sonucu çeşitli dekoratif ürünler (dekoratif ev eşyaları, çiçekli panolar, aksesuarlar, yaka çiçekleri ve takılar) meydana getirilmektedir. Kozadan üretilen çiçekler “kozak çiçeği” olarak da adlandırıır. Çiçek modelleri canlı çiçeklere bakılarak çıkartılır. Begonvil, portakal çiçeği, kır çiçeği, gelincik, dağ lalesi, sümbül ve nergis en yaygın modellerdir. Üretim amacıyla ipek kozasının dışında çiçek sap ve dallarını yapmak için çiçek teli, kurdela, çeşitli ipler ve yapıştırıcı da kullanılır.

79


Mahmut Davulcu

Fotoğraf-11: Çeşitli şekillerde kesilmiş olan kozalar-Alanya

Sözlü kültürde koza çiçeği yapımcılığının Alanya’da başlaması ve yaygınlaşması konusunda yaklaşık bir asır önce Japonya veya Çin’den gelen ve Alanya iskelesine yanaşan bir gemi ile bir bağ kurulmaktadır.

Fotoğraf-12/13: İpek kosasından yapılmış olan çiçek örnekleri-Alanya

Kozalar jilet maket bıçağı ya da nakış makası ile enine, boyuna ya da verev olmak üzere üç farklı şekilde kesilerek hazırlanmaktadır. Daha sonra

80


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

koza parçaları meydana getirilecek çiçeğe göre uygun renkte ve çeşitli boya maddeleri ile boyanmaktadır. Bu amaçla doğal boyalar ya da viktorya kumaş boyası kullanılmaktadır. Doğal boyama amacıyla Soğan kabuğu, nar kabuğu, vişne, çay suyu, ceviz yaprağı, ceviz kabuğu gibi maddelerden yararlanılır. Son olarak alacağı form veya tasarlanan kompozisyona göre dikilerek ya da iplikle bağlanarak birleştirilmektedir (Zaimoğlu, 2012:173). 7.3. İpek İple Oya Örücülüğü Oyalar renkli ipliklerle, tığ, mekik, iğne, firkete aracılığı ile örülen; iki veya üç boyutlu olabilen ince dantelalardır. Alanya yöresinde oya yapımcılığında kullanılan hammaddelerden birisi de ipektir (Karacadağlı Çalık, 2017:60). Yörede ipek iplik kullanılarak meydana getirilen oyalar geleneksel kıyafetlerden çeyiz eşyasına ve ev içi aksesuarlara kadar birçok alanda karşımıza çıkabilmektedir. 8. Sonuç ve Değerlendirme Yaprakları ipek böceğinin yegâne besin kaynağı olan dut ağacının yetiştirilmesinden ham ipek elde edilmesine ve hatta çeşitli ürünlere dönüştürülmesine kadar geçen bütün aşamaları kapsayan ipekböcekçiliği yardımcı bir tarım kolu olarak değerlendirilmekle birlikte aslında son derece kadim bir meslek ve sanattır. Kökleri binlerce yıl öncesine ve Asya kıtasının derinliklerine uzanan bu sanatın günümüz Türkiye topraklarında yaşatıldığı belli başlı merkezlerinden birisi de Antalya iline bağlı olan Alanya’dır. Ortaçağ’da bir korsan merkezi iken Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat tarafından fethedilen ve Türkiye Selçukluları Devletinin kışlık başkenti haline getirilen Alanya sahip olduğu zengin kültürel mirasla ilgi uyandırmaktadır. İpekböcekçiliği ve ipek dokumacılığı Alanya geleneksel kültürü, sosyal yaşamı ve yöre ekonomisinde geçmişte oldukça mühim bir yer işgal etmiş olup, ipek ve ipekböcekçiliğinin önemi günümüzde de kısmen devam etmektedir. Geçmişte ipekböcekçiliğinin bir kazanç kapısı olmasının yanı sıra ipek üretimi yapan ailelerin elde ettikleri ürününün bir kısmını da kendi günlük ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kullandıkları bir vakıadır. İpek kumaşlar Alanya geleneksel giyim-kuşamında önemli bir yer tutar (Avcı, 2010). İpekböcekçiliği yöre mimarisinde de karşılığını bulmuş, konutu oluşturan mekanlar böcek üretimine uygun olarak biçimlendirilmiştir. Alanya Hisariçinde yer alan bazı evlerde ipek

81


Mahmut Davulcu

dokuma için kullanılan odalar yer almaktadır (Kapancı, 2008:40). İpek, yörede maddi kültürün yanı sıra gelenekler10 ve sözlü kültürde de karşımıza çıkan bir unsurdur11. Yöreye ait bir bilmece ipekböceğini konu alır: Nesnedir nesne Bülbül kafeste Yem yemez su içmez Böyle bir nesne (İpekböceği) (Gönüllü, 1998b:26). Günümüzde önemli bir turizm merkezi olan ve belki de Akdeniz bölgesinin en münbit topraklarına sahip olan Alanya, her yıl yüzbinlerce turisti ağırlamaktadır. Gerek ipekböcekçiliğinin ve gerekse ipekten elde edilen çeşitli ürünlerin kültür turizminin geliştirilmesi ve sürdürülebilmesi açısından büyük bir potansiyel taşıdığı ortadadır. Hâlihazırda yöre turizminde kültürel, hediyelik ve turistik eşya olarak işlev gören ipekli dokuma, ipekli giyim eşyası, ipek kozalarından elde edilen dekoratif ürün ve aksesuarlar sağlam bir altyapı ve organizasyonla güçlendirilerek Alanya ipeği bir marka haline dönüştürülebilir. Hiç kuşkusuz suni ipek ve sentetik iplik kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte eski pazarını kaybetmesine rağmen ipek halen tercih edilen ve severek kullanılan bir üründür. Ayrıca çok fazla yatırım ve sermaye gerektirmeyen ipekböcekçiliğinin tarım alanlarının ve alternatif gelir kaynaklarının kısıtlı olduğu bölgelerde gelir sağlayarak işsizliğin önlenmesi ve köyden kente göçü engellemesi gibi işlevleri de bulunmaktadır (Taşkaya Top, 2011). Alanya Belediye Başkanlığı “Dut Ağacından Dokuma Tezgâhına” isimli bir proje yürüterek bu mirasa güçlü bir destek vermiştir. Belediye ayrıca 2012 yılından itibaren “İpekböcekçiliği”, ”İpek Dokuma”, “İpek Kozasından Çiçek Yapımı” ve “İpek İğne Oyası” gibi kurslar açmıştır. Aynı şekilde Belediye tarafından Alanya’da ipek kültürünü konu alan sergiler gerçekleştirilmiştir. Alanya’da Hüseyin Azakoğlu Kent Müzesi, Alanya Belediyesi Ömürlü- Kemal Atlı Kültür Evi, Geleneksel El Sanatları merkezi olarak değerlendirilen Sandık Emini Kayhanlar Evi ve Alanya Arkeoloji Müzesi Alanya’da geçmişte meydana getirilmiş ipek dokuma örneklerinin 10

Alanya yöresi evlenme geleneklerinde düğün evine odun getiren develere ipek mendil ve bürüncük gömlekler bağlanması şeklinde bir uygulama bulunmaktaydı (Hacıhamdioğlu, 1996:159). 11 İpek, Antalya yöresi halk hekimliğinde de kullanımı olan bir üründür. Türk Akdeniz Dergisinde 1937 yılında yayımlanan bir yazıda konuya ilişkin şu bilgi bulunmaktadır: “Yürümeye başlarken sık sık düşen küçük çocuğun düşmemesi için bacakları ince bir ipekle bağlanır, ön tarafına bir parça ekmek konur, arka tarafında bir köpek getirilir, ona çocuğun iki bacağı arasındaki ipek kopartılır ve bu ekmek yedirilirmiş.” (Kayalı, 197:16).

82


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

muhafaza edildiği ve sergilendiği en önemli mekânlardır.

İpekböcekçiliği ve ipek dokumacılığının Alanya’nın zengin kültürel dünyasında bir renk olarak yaşatılması son derece önemlidir. Bunun yanı sıra ipekböcekçiliği konusunda gerçekleştirilecek olan yeni koruma ve geliştirme (ürün tasarımı, tanıtım ve pazarlama) çalışmalarının gerek Alanya ve gerekse Türkiye ekonomisine önemli bir girdi sağlayacağı da aşikârdır. Kaynaklar ALTUN, D. (2013). XIX. Yüzyılda Bursa’da İpek Böcekçiliği, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ANONİM (2012), Dünden Bugüne Antalya, I-II, Antalya: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları. ATASOY, N. (2001). İpek Osmanlı Dokuma Sanatı, İstanbul: TEB İletişim ve Yayıncılık. ATAV, R.; NAMIRTI, O. (2011). “İpek Liflerinin Dünü ve Bugünü”, Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Bilimleri ve Tasarımı Dergisi, 1(3), 112-119. AVCI, Z. (2010). Alanya Baş Süslemeleri ve Giyim Özelliklerinin Araştırılarak Turistik Bebek Üzerinde Simgeleştirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü. AYDIN, Ö. (2011). “Alanya İpek Çeyiz Dokumaları”, Uluslararası İpek Böcekçiliği ve İpekli Dokumalar Sempozyumu, Akdeniz Üniversitesi, 25-28 Ekim 2011, Alanya. AYDIN, Ö. (2012). "Alanya İpekli Dokumaları", Alanya XII. Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 4-6 Mayıs 2012, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 180198. AYDIN, Ö.; ÇATALKAYA, E. (2014). “Akdeniz Bölgesi Mekikli Dokumaların Atlas Çalışması”, ART-E Dergisi, Teke Yöresi Kültürel Değerleri Özel Sayısı, 96-117. BARIŞTA, Ö. (1992). “Alanya ve Çevresinin Dokumaları”, II. Alanya Tarih Ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 25-26 Nisan 1992, Alanya. BAŞKAYA, Z. (2013). “Gelişimi ve Dağılışı Bakımından Türkiye İpekböcekçiliğinde Bilecik İlinin Yeri, Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Doğu Coğrafya Dergisi, 18 (30), 257-286. BOZKURT, N. (2000). “İpek”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 22, 361-362. BOZKUŞ, M.A. (2016). “Ortaçağ Alanya’sında Ticaret ve Ticari Yollar”, Phaselis Disiplinlerarası Akdeniz Araştırmaları Dergisi, 2, 209-223 DALSAR, F. (1960). Türk Sanayi ve Ticaret Tarihinde Bursa’da İpekçilik, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Yayınları. DAVULCU, M.; TOKAT, M.; YÖRÜR, S. (2015). Antalya’da Yaşayan Geleneksel Meslek, Sanat ve Zanaatlar-The Living Traditional Professions, Arts and Handicrafts of Antalya, Antalya: Antalya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları.

83


Mahmut Davulcu

DENİZ, M. (2009). Cumhuriyet’ in İlk Yıllarında Antalya Şehrinde Eğitim (1923-1950), Doktora Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. DENİZ, M. (2015). “Kapatılan Antalya İpekböcekçiliği Mektebi ve Antalya’da İpekçilik”, Türk ve İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2 (2), 319-327. EMECEN, F. (1991). “Antalya”, İslam Ansiklopedisi, c.3, İstanbul: TDV Yayınları, 232-236. GENÇ, F. (1995). İpekböceği Yetiştirme Teknikleri, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları. GÖNÜLLÜ, A.R. (1998a). “Alanya’da İpek Dokumacılığı”, 1. Antalya Yöresi El Sanatları Sempozyumu Bildirileri, 16 Ekim 1998, Antalya: Antalya Valiliği İl Kültür Müdürlüğü Yayınları, 18-21. GÖNÜLLÜ, A.R. (1998b). Alanya Folklorundan Derlemeler, Antalya: Derya Ofset Matbaacılık. GÖNÜLLÜ, A.R. (2003). Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Alanya (1908-1938), İstanbul: Marmara Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü. GÖNÜLLÜ, A.R. (2008). Demokrat Parti Dönemi’nde Antalya (1950-1960), Doktora Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü. GÖNÜLLÜ, A.R. (2010). Cumhuriyet Döneminde Antalya (1923-1960), İstanbul: Tarihçi Kitabevi. GÜÇLÜ, M. (1997). XX.Yüzyılın İkinci Yarısında Antalya, Antalya: ATSO Kültür Yayınları. GÜÇLÜ, M. (2012). "Cumhuriyetin 15. Yılında Alanya Kazası", Alanya XII. Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 4-6 Mayıs 2012, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 458-471. GÜNBULUT, A. (2013a). Cumhuriyet Döneminde Antalya’da İpekböcekçiliği Eğitimi (1926-1960), Yüksek Lisans Tezi, Antalya: Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü. GÜNBULUT, A. (2013b). Alanya İpekböcekçiliği Mektebi, Alanya: Alanya Ticaret ve Sanayi Odası Yayınları. GÜRBOĞA, N. (2008). “Osmanlı Taşrasında Belediye İdaresi: Alanya Belediyesi (1914-1915)”, ÇTTAD, VII (16-17), 165-185. HACIHAMDİOĞLU, T. (1996). “Alanya’da Aratma Geleneği”, Alanya Tarih ve Kültür Seminerleri, Alanya: Alanya Belediyesi Yayınları, 159-160. HACIHAMDİOĞLU, T. (2009). Alanya Ağzından Esintiler, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları. İMER, Z. (2005). “Miladi Dönem Öncesi Orta Asya’da İpek”, Bilig, 32, 1-32. İNALCIK, H. (2000). “İpek”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 22, 362-365. İNALCIK, H. (2008). Türkiye Tekstil Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. KAPANCI, M. (2008). Alanya Kaleiçi Evleri, Yüksek Lisans Tezi, Konya: Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.

84


Alanya Yöresinde İpek ve İpekböcekçiliği Kültürü Üzerine Halkbilimsel Bir İnceleme

KARACADAĞLI ÇALIK, S.G. (2017). Alanya’da Yaşayan El Sanatları, Yüksek Lisans Tezi, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü. KARAGEDİK, N. (2006). “XIX. Yüzyıl Ortalarında Alaiye Merkezde İskan Nüfus Ve Mesleki Yaşam1844 Tarihli Temetuat Defterlerine Göre”, IV.Alanya Tarih Ve Kültür Seminerleri, Alanya: ALSAV Yayınları. KARAGEDİK, N. (2012). "19. Yüzyıl Ortalarında Alaiye Sancağında Reaya’nın Kaza Ekonomisindeki Durumu (Temettuat Defterlerine Göre)", Alanya XII. Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 4-6 Mayıs 2012, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 208-229. KAROL, S.; SULUDERE, Z.; AYVALI, C. (1998). Biyoloji Terimleri Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları. KAYALI, K.K. (1937). “Antalya Folkloru-Doğum ve Çocuk Büyütme Hakkında”, Türk Akdeniz Dergisi, 2, 15-17. KORAŞ, H. (2018). “İpek Kelimesi, Kökeni Üzerine Tartışmalar Ve Kavram Alanı”, Uluslararası Medeniyet Çalışmaları Dergisi, III (1), 171-179. MERÇİL, E. (2000). Türkiye Selçukluları’nda Meslekler, Ankara: TTK Yayınları. MOĞOL, H. (1992). “Antalya’da İpek Üretimi”, Türk Dünya Araştırmaları, s.79, 96. OĞUZ, B. (2004). Türkiye Halkının Kültür Kökenleri-4 (Dokuma ve Giyim Teknikleri), İstanbul: Anadolu Aydınlanma Vakfı Yayınları. ÖZGÜR, M. (1996). “Türkiye’de İpekböcekçiliği”, A.Ü. DTCF. Coğrafya Araştırmaları Dergisi, 12, 95-106. ÖZKAN, S.H. (2011). “XVI. Yüzyıl Alaiye Sancağında Dokuma Ve Tekstil Sanayisinde Kullanılan Ürünlerin Üretimi”, ARIŞ Halı, Düz Dokuma, Kumaş, Giyim, Kuşam Ve İşleme Sanatları Dergisi, 4 (5), 96-101. SEYİRCİ, M. (1991). “Alanya’da Dokumacılık”, 1.Alanya Tarih ve Kültür Semineri, 16 Şubat 1991, Alanya Kaygusuz Abdal ve Çevre Kültürü Araştırma Derneği, Alanya. SEYİRCİ, M. (1993). “Alanya Dokumaları”, Alanya 1. Tarih Ve Kültür Semineri, 81-86, Alanya. SÖYLEMEZOĞLU, F. (1995). Antalya İlinde Üretilen İpekböceği (Bombyx Mori) Kozalarının Koza Kalitesi ve Kozalardan Çekilen İpek Liflerinin Bazı Teknolojik Özellikleri Üzerine Bir Araştırma, Doktora Tezi, Ankara: Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü. SYDYKOVA, G. (2009). Türkiye’deki İpekli Tekstil Ürünleri ve Sanayisi’nin Dünü ve Bugününün Saptanması ve Karşılaştırılması, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. ŞAHAN, Ü. (2011). İpekböcekçiliği, Bursa: Dora Yayınları. TAŞKAYA TOP, B. (2011). “Türkiye’de İpekböcekçiliği Pazarlamasında Kozabirlik’in Rolü”, TEPGE Bakış, 13, 1-8. TOPRAK, A. (2008). Doğu-Batı Kültürel Etkileşiminde İpekyolu (Başlangıçtan Göktürk Dönemi Sonuna Kadar), Yüksek Lisans Tezi, Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

85


Mahmut Davulcu

YURTOĞLU, N. (2017). “Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de İpek Böcekçiliği (1923-1950)”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, XVII (34), 159-189. ZAİMOĞLU, Ö. (2012). “Alanya Koza Çiçekçiliği ve Yaşayan Bir Usta: Belgüzar Afyoncu”, Alanya XII.Tarih ve Kültür Sempozyumu Bildirileri, 4-6 Mayıs 2012, Konya: Alanya Kültür-Sanat ve Turizm Vakfı Yayınları, 170-179. http://www.kozabirlik.com.tr/ Alanya Halk Kültürü Alan Araştırması Derleme Notları, 2013 Alanya Halk Kültürü Alan Araştırması Derleme Notları, 2014 Alanya Halk Kültürü Alan Araştırması Derleme Notları, 2016

86


Koçkar, M.T. Khadzhieva, T. M. Koçkar, R. (2018). Karaçay-Balkar Folklorunda “Alğış – Alkış”lar. Uluslararası Folklor Akademi Dergisi. Cilt:1, Sayı:3, 87-102. Makale Bilgisi / Article Info Geliş / Recieved:09.12.2018 Kabul / Accepted: 27.12.2018 Araştırma Makalesi/Research Article

KARAÇAY-BALKAR FOLKLORUNDA “ALĞIŞ - ALKIŞ”LAR M. Tekin KOÇKAR*& Tanzilya M. KHADZHİEVA** & Roza KOÇKAR*** Öz Bu makale, Karaçay-Balkarlıların sözlü Edebiyatının en popüler ve en sevilen türlerinden birisi olan “alğış”larla ilgilidir. Alğış metinleri, Karaçay-Balkarlıların dini inançlarını, hayatlarını, yaratıcı kültürünü yansıtır. Eskiler, en önemsiz işe bile Alğış ile başlardı. Kelimenin gücüne çok inanan Karaçay-Balkarlılarda, iyi dilekler günlük yaşamlarının ayrılmaz bir parçasıydı. Doğada doğaçlama vardı ve bu da söz söyleme sanatında önemli sayıda seçeneklerinin var olmasına yol açtı. Alğış'ın ana işlevlerinden biri, üzerinde durulduğu kişiye mutlak bir iyilik getirmesi arzusudur. Alğışların çoğunda, dileklerin metinleri, bireyin veya bir topluluğun müreffeh, ideal geleceği için “programlama” yapmayı amaçlar. Anahtar kelimeler: Alğış-Alkış, doğaçlama, takvimsel törenler, Teyri, topluluk, ninniler, Ozay, Tepena

* Öğretim Görevlisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Halkbilim Araştırma ve Uygulama Merkezi (HAMER),

[email protected] ** Prof. Dr., A. M. Gorkiy Institute of World Literature of RAS, Candidate of Philological Sciences,

[email protected] *** Öğretim Görevlisi, Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected]

87


M. Tekin Koçkar & Tanzilya M. Khadzhieva & Roza Koçkar

GOOD WISHING FORMULAE -ALGYSHLA IN KARACHAYBALKAR FOLKLORE Abstract The report is devoted to one of the most popular genres of Karachay-Balkar oral poetry – good wishing formula algysh. Texts of algyshes reflect religious ideas, everyday life and culture of their creators. Ancient people believed in the strength of the word to such a degree that they began every business even small and quite insignificant one with algysh, that is why good wishing formulae became an essential part of their everyday life. They were of an improvisational character due to this reason they existed in many variants. One of the main functions of algysh is wishing absolute good to the person they are addressed. Most algyshes textually «programm» wealthy, ideal future of a certain person or the whole community. Keywords: Good wishing formulae algysh, improvisation, calendar rituels, Teyri, community, cradle-song, Ozay, Tepena.

БЛАГОПОЖЕЛАНИЯ – АЛГЫШЛА В ФОЛЬКЛОРЕ КАРАЧАЕВЦЕВ И БАЛКАРЦЕВ Аннотация Настоящая статья посвящена одному из популярных и любимых жанров устной поэзии карачаевцев и балкарцев – алгышу-благопожеланию. В текстах алгышей отражены религиозные воззрения, быт, культура их создателей. Древние настолько верили в силу слова, что даже самое незначительное дело начинали с алгыша, поэтому благопожелания были неотъемлемой частью их быта. Они носили импровизационный характер, что обусловило бытование их в значительном числе вариантов. Одна из основных функций алгыша – пожелание абсолютного блага тому, кому он адресуются. В большинстве алгышей тексты пожеланий как бы «программируют» благополучное, идеальное будущее отдельного человека или общины. Ключевые слова: Алгыши-благопожелания, импровизация, календарные обряды, Тейри, община, колыбельные, Озай, Тепена.

88


Karaçay-Balkar Folklorunda “Alğış - Alkış”lar

Giriş “Alkış” (hayırdua) ya da “kargış” (beddua, ilenç), kişilerin iyilik ya da kötülüklerinin otorite sayılan güçlerden talep edildiği dilek bildiren kalıplaşmış sözlerdir (Terzioğlu, 2007: 34). Karaçay-Balkarlılarda da Türkçe konuşan diğer halklarda olduğu gibi sözlü edebiyatın küçük türlerinden olan “alğış (alkış)” ve “karğış (kargış)”lar çokça bulunmaktadır1. Karaçay- Balkar alğışları iki gruba ayrılır: törensel (dini, takvimsel, üretim ve aile-gündelik törenlerle ilgili olanlar) alğışlar ve törensel olmayan (gündelik ve yaşamın farklı durumlarında söylenen) alğışlar. Algış'ın ritüel uygulamada ve günlük yaşamda yaygın kullanımı, kelimenin sihirli gücüne olan inançtan kaynaklanmaktadır. Karaçay-Balkar halkı, sözün gücüne çok inan inanmaktadır. Öyle ki, her hangi biri kötü bir kehanette bulunduğu zaman şöyle söylerler: Aman auz açma (Ağzını kötüye açma)2. Aile ve ev dileklerinde geleneksel kelimeler şunlardı: Bu üyden alğış ketmesin,

Bu evden alğış gitmesin

Karğış bu üyge cetmesin,

Karğış bu eve girmesin,

Amanla aythan kibik Allah etmesin! Allah kötülerin söylediği gibi yapmasın (KMF, 1994:393). Karaçay ve Balkarlıların alğış ve karğış üzerine söyledikleri atasözleri de bulunmaktadır: “Altın ornuna algış al - Altın yerine alğış al” “Kuru stolga algış aytılmaz - Boş masaya alğış söylenmez” “Ertden alğış çaçılır, İngir karğış çaçılır - Sabah alğış dağıtılır, akşam karğış dağıtılır” “Kargış tüzge ceter - Karğış bozkıra yetişir” “Kargış cürügen cerde bereket bolmaz - Karğış söylenen yerde bereket 1 Karaçay-Balkar dilinde "algış" kelimesinin çeşitli anlamları vardır: 1. Dilek, şükran, nimet; 2. Dua, sihir (yılan

Alğışı (yılandan korunma), nazar alğışı (nazardan koruma), v.b.); 3. Alğış metinleri (Alğış sözleri); 4. Yemekte, kadeh tokuşturmada veya düğün, toplantıda boza, şerbet içme geleneğinde alğış (ayak alğış).

89


M. Tekin Koçkar & Tanzilya M. Khadzhieva & Roza Koçkar

olmaz” (Aliylanı, 1963: 317)

Tören alğışlarını yaratıcı, doğaçlama yeteneği güçlü insanlar oluştururlar. Bunlara “alğışçıla” denir. Bir tören sırasında, alğışı genellikle o töreni yöneten kişi olan “töreçi” söyler. Her iyi dileğin arkasından “Amin!” denilir. O yüzden alğışlarda onlara da “aminciler” denilir. Algışçıla algış etsinle,

Alğışçıla alğış etsin,

Aminçle: “Amin”, desinle,

Aminciler amin desin,

Alğışları kabıl bolsun! 1994: 382, 387).

Alğışları kabul olsun! (KMF,

Alğışlar genellikle yüksek bir recitative ses tonuyla telaffuz edilir. Bazı tören algışları ise sadece sözle söylenmezler, şarkı olarak da söylenir. Gündelik alğışlar genellikle doğaçlamadır ve bu da çok sayıda alğış biçiminin oluşmasına yol açmaktadır Alğışların amacı sosyo-normatif, iletişimsel ve ritüel-büyülü bir işlevi gerçekleştirmektir. İslamiyet öncesi pagan dönemlerde KaraçayBalkarlılarda alğışların ilk iki işlev türü yaşamın günlük, geleneksel-görgüsel yönüne hizmet ederken, alğışların ritüel-büyü işlevi ise törenlerin geleneksel sözel bileşeni olarak gerçekleştirilir. Böylece, birçok kült alğışlar ve ilahi şarkılarda, alğışın adanmış olduğu tanrıya karşı büyük bir dilek ve iyi dileklerin bir araya geldiği ilahi tezahüratların başında, sunulan armağanın işlevi baskın bir işlev kazanırdı. Bu sözlü metinler, armağanın maddi nesneleri (kurbanlık hayvan, ritüel yiyecek, vb.) ile birlikte, topluluk (cinsiyet, aile, birey) ve tanrı (ya da koruyucu kutsal) arasında hediye alışverişi sürecine katılmıştır. Bu alğış türleri armağanın fonksiyonuna ek olarak, koruyucu bir koruma fonksiyonu da gerçekleştirmekteydi. Karaçay-Balkar törenlerinin sözel kısmının bir analizi olan arkaik alğışların büyük bir çoğunluğu içinde rica, ilahi bir komplo taşıyorsa da her durumda mutlak iyilik ve esenlik arzusunu ifade ettiklerini göstermektedir. Hemen hemen tüm tören alğışlarına ritüel ve büyülü eylemler eşlik eder. Örneğin, takvim törenlerinden biri olan ilkbahar doğa yenilenme kutlaması, gök gürültüsü töreni, Balkar ve Karaçay'da geniş bir biçimde kutlanır. Bu kutlamada çocuklar ev ev dolaşırlar ve alğış şarkıları söylerler.

90


Karaçay-Balkar Folklorunda “Alğış - Alkış”lar

Bu ayıng - Totur ayıng,

Bu ay Totur ayı

Üyüngde bolsun ballı mayıng,

Evinde ballı yağın olsun

Cazgı kününg bolsun sanga ogurlu! Bahar günün olsun sana uğurlu!2 (KMF, 1994: 404). Bütün topluluk ibadet yerlerinde tören ayini düzenlerler. Kurban hayvanının etinin kaynatıldığı ateşin etrafında dönen tören katılımcıları 3 , Teyri (Tengri-Tanrı) ve doğurganlık tanrısı Çoppa, şimşek tanrısı Şıbla ve yıldırım tanrısı Eliya onuruna şarkı söylerlerdi: Onlara göre, gelecekteki hasadın bolluğu ve zenginliği bu tanrılara bağlıydı. Tören sırasında, ateşin üzerinden atlarlardı. Bir kap içerisinde suya ilkbaharın yeni çıkan çimlerini karıştırarak birbirlerinin üzerine dökerlerdi. İlk gök gürültüsü gibi doğa olayları yaşam güçleri kültüyle ilişkilendirilirdi. Cankoz (Kardelen) çiçeği de bu kült ile ilişkilendirilmekteydi. Balkarya'da ilkbaharda yapılan özel bir tören vardı. Yaşlı kadınlar ve çocuklar, kardelen toplarlardı. Onları su ile karıştırır ve bir şarkı ile köyün etrafında yürürledi. Köyde her avluda, sahipleri ve hayvanlarına bu suyu serpiştirirlerdi. Evde genç gelin varsa onu üzerine su ile kardelen saçarak alğışlar söylerlerdi: Kırdık kibik üylegin, çoğalasın Malıng, cılıng kaynasın,

Kırlardaki Hayvanların,

çimenler yılın

gibi

bereketli

olsun Sabiylering cankoz kibik cıltırasınla! Çocuklarınız kardelen gibi hep açsınlar! (a.g.e: 1994: 386). Bu alğışta “Çocuklarınız kardelen gibi hep açsınlar” sözünün anlamı Karaçay ve Balkarlılar arasında kardelen çiçeğinin canlılığın, mutluluğun ve zenginliğin bir sembolü olduğunun belirtisidir. XX. yüzyıla kadar Karaçay ve Balkarlılarda yılbaşı, ilkbaharda Mart 2

Totur Ayı, Karaçay ve Balkarlıların eski takviminde ilkbahar ayıdır. 1 – 10 Nisan günlerine denk gelir. Mitolojide başarılı av, kurt ve çobanların koruyucusu Totur (Aziz Fyodor) adına adanmaştır. Mart, Toturnu al ayı ve Nisan sonu Toturnu art ayıdır.

3

Karaçay-Balkarlılar, dünyanın pek çok halkı gibi, ateşi bir temizlik, iyileştirme, koruyucu ve canlandırma gücü olduğuna inanırlar (Daha ayrıntı için Bakınız: Frazer 1980: 676-721; Çursin 1902 ve diğerleri)

91


M. Tekin Koçkar & Tanzilya M. Khadzhieva & Roza Koçkar

ayında (İlkbahar ekinoks günü) kutlanırdı. Yılbaşı tarımsal işlerin başlangıcı ile aynı zamana denk gelirdi ve bu nedenle yeni yılın ilk toplantısı büyük bir ulusal bayramdı. O gün için çeşitli içecekler ve özel ritüel yiyecekler hazırlanırdı (Shamanov, 1971: 113). Bayram başlangıcından önce, toplumdaki yaşlılar, ibadet biçiminde dileklerini dile getirmekteydiler: Cazıbız cauunlu bolsun,

İlkbaharımız yağmurlu olsun

Küzübüz künlü bolsun,

Güzümüz güneşli olsun

Acalıbız sabır bolsun!

Ecelimiz sabırlı olsun

Istauuatla mallı bolsunla,

Ahırlar hayvanlı olsun

Batmanla ballı bolsunla,

Kovanlar balla dolsun

Küfle mirzeuden tolsunla,

Küpler darıdan dolsun

Azıgıbız mol bolsun,

Azımız çok olsun

Cılıbız nasıblı bolsun! 1994: 404).

Yılımız nasiple dolsun (KMF,

Bundan sonra at yarışı, geleneksel sporlar, oyunlar, geleneksel danslar vb. çeşitli oyunlar oynanırdı. Kahkahalar ve esprilerle, keçi kostümü giyen (teke kültü, gyapçi kültü) birisi tarafından yönetilen gençler evleri dolaşır, söyledikleri geleneksel alğışlar, iyi dilek- şarkıları “Ozay” ve “Güppe” için ödül talep ederlerdi. Bu bahar şarkılarının genellikle geleneksel başlangıcı şöyleydi: Ozay, Ozay!

Ozay, Ozay!

Kelgenbiz sizge,

Geldik biz size

Berigiz bizge!

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası