kalbini yarıp baktın mı / ‘Kalbini yardın da baktın mı?’ - Faruk Beşer | Yeni Şafak

Kalbini Yarıp Baktın Mı

kalbini yarıp baktın mı

Sen onun kalbini mi yardın?

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

MEDİNE’ye dönen askerler Hz. Peygamber’in karşısındadır. Sevgili peygamberimiz son derece sinirlidir. Arkadaşları O’nu böyle görmeye pek alışık değillerdir. Ama o bir olaya odaklanmış, cevabını beklemektedir.

Olay önemlidir, çünkü Hz. Peygamber dönemindeki her olay ve O’nun her olaya karşı takındığı tavır, sonrakiler için bir ölçü oluşturacaktır. Bu yüzden hassas, onun için ısrarlı...

Karşısına aldığı delikanlı daha 18 yaşlarında. Belki biraz az, belki biraz fazla. O aslında yanlışlık yapanları karşısına koyup doğrudan hedef almazdı. O’nun tarzı değildi bu zira. Bir hata gördüğünde "Bazılarına ne oluyor ki, şöyle şöyle yapıyorlar" tarzında konuşurdu. Tenkidini genele yayar, olayları kişiselleştirmezdi. Ama bu sefer farklıydı ve yanlış yapanı karşısına almıştı. Üstelik bu delikanlı, O’nun çok sevdiği, canı kadar sevdiği bir delikanlı olan Hz. Zeyd’in oğlu Hz. Usame idi. Geleceği parlak, tanınan ve sevilen bir delikanlı.

* * *

Peygamberimizin tepkisini çeken olay şöyle gelişmişti:

Hz. Usame ve arkadaşları bir seferdeyken, düşmanla karşılaşırlar. Sürtüşme çıkar ve bu esnada Hz. Usame muhatabıyla boğuşmaya başlar. Rakibini yere düşürür ve tam kılıcını kaldırıp öldürmek üzereyken yerdeki kişi, "Eşhedü enlá ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü - Şahitlik ederim ki Allah birdir ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O’nun kulu ve elçisidir!" diye haykırır. Ancak Usame bunu duymazdan gelir ve onu öldürür. Yani bir açıdan, Müslümanlığını ilan etmiş olan birini öldürmüştür. Üstelik merhamet dileyen birinin feryadını da umursamamıştır.

Bugün, dünyadaki savaşların acımasızlığına, bırakınız nizami savaşları, işgal veya baskınlarda dahi ne denli acımasız olunduğuna bakılarak "Ne olur ki, savaşın mantığı içinde gerekeni yapmış" diyenler olabilir belki. Ama öyle değil. Çünkü Allah’ın Elçisi’ne göre bir sahabe, başkaları gibi olmamalıydı. Onun ilkeleri vardı. Merhamet sunan bir peygamberi tanıyordu. O’nun ve Kutsal Kitab’ın "Öldürmeyin, yaşatın; işkence etmeyin, bağışlayın; düşürmeyin, düşeni kaldırın; nefret ettirmeyin, sevdirin; zorlaştırmayın, kolaylaştırın; savaşta olsanız bile çocuk, kadın, ihtiyar, din adamı ve savaşa girmemişleri öldürmeyin; ot yakmayın; ağaç kesmeyin; anlaşma şansı tanımadan saldırmayın" dediğini iyi biliyordu. Onun bu yanlışlığı yapmaması gerekiyordu.

İşte Hz. Peygamber (SAV) bundan ötürü ona soruyordu. Eğer susmuş olsaydı, Zeyd’in oğlunun bu tavrını bir anlamda hoş karşılamış olacaktı. Bu yüzden Hz. Peygamber burada toleranssızdı. Şimdi sorguluyordu işte. Hem de en sevdiğinin oğlu olduğuna bakmadan. Hem de çok değer verdiği bir genç olduğuna hiç bakmadan!

Hz. Zeyd’in oğlu Usame huzurdadır, Peygamberimizin huzurunda. Soruyordu Hz. Peygamber:

"Sen ’Allah birdir’ diyen birini mi öldürdün?"

Bunu ısrarla ve üst üste soruyordu.

"Sen, imanını ilan eden birini mi öldürdün?"

Zeyd’
in oğlu sıkıntı içindedir. Kendini müdafaa etmeye başlar. Şöyle der:

"Ey Allah’ın Resulü! Ama o bunu korkudan söyledi. Öldürüleceğini anladığı için söyledi!"

Savunma böyleydi ama Merhamet Peygamberi’nin sorgu ve hiddeti dinmiyordu. Dönüyor ve Hz. Zeyd’in oğluna şu çarpıcı soruyu soruyordu. Sadece ona değil, bütün çağların insanlarına:

"Ne o, onun kalbini mi yardın? Nereden biliyorsun bunu? O halde kalbini yarsana ya!"

Peygamberimizin sözleri Medine atmosferinde yankı buluyordu.

Bugün bile o yankıyı içimizde hissediyoruz. Yani diyordu Peygamber, "Nereden biliyorsun? Yoksa niyet okumaya mı başladınız? Siz, niyet okumaya, insanların inancını tartmaya, Allah’ın bildiği sırrı bilmeye memur değilsiniz! Siz affetmeye, bağışlamaya, rahmet etmeye zorunlusunuz. İç álemlerin hesabı size değil, Yüce Allah’a aittir!"

Peygamberimiz bu cümleyi öylesine tekrar edecektir ki, Hz. Usame sonraları şöyle itiraf edecektir:

"Keşke o güne kadar değil de, ondan sonra Müslüman olmuş olsaydım ve bu ağır sorumluluk altında ezilmeseydim!"

* * *

Evet, bu bir itiraftı. Bu, mesajın en derinlere kadar işlendiğinin ilanıydı. Zeyd’in oğlu ve ötekiler sarsılıyorlardı. Derin bir korku ve pişmanlık içindeydiler. Savaşın da bir merhamet kapısına dönüşebileceğini, savaşta esas erdemin öldürmek değil, yaşatmak olduğunu anlıyorlardı.

Bugün çocuk öldürenlere, günahsızları parçalayanlara, bebek kurşunlayanlara ne güzel bir derstir bu! Keşke anlayabilseler.

Ama anlamak için önce inanmak, sonra da bilmek gerekmiyor mu? Elbette gerekiyor. Ya bunlar yoksa? O zaman ne yapabilirsiniz ki?

Hz. Peygamber’in huzurundan çekilirken son cümle onları bulundukları yere mıhlayacaktı. Efendimiz hatları çok ağır çiziyordu:

"Bakalım, ahirette siz ve ’Allah birdir’ cümlesi, ne yapacaksınız?"

Yeryüzünü saran acımasızlığa, aymazlığa ve cinayetlere ibret olacak bu ölümsüz dersi duyabilecek var mı acaba?

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

KALBİNİ YARIP BAKTIN MI?

M. Ali EŞMELİ [email protected] [email protected]

Bir iftar sofrasındaydık.

Oruç huzûrunun kendini bütünüyle gösterdiği iftar vakti yaklaşmıştı.

İhtimamla hazırlanan yer sofrasında herkes sükût içerisinde ezanı beklemekteydi.

Sofra başında yavaş yavaş çorbalar konmaya başladı.

Sıcacık çorbalar.

Bir kişi ayakta tencereyi tutuyor, bir kişi de tabakları dolduruyordu.

Tencerenin altına denk gelen kişi ise kendisini eğmiş, hizmet edenlerin işlerini kolaylaştırmaya çalışıyordu. Fakat tencere onun tam tepesinde idi.

Ateşten yeni alınmış ve fokurtusu henüz kesilmiş olan çorba tenceresi, tutanın elinden kayabilir diye eğilip bükülen delikanlıyı ikaz ettim:

“–Kenara çekilsen iyi olur!”

Sözüm biter bitmez delikanlı yerinden fırladı. Şaşırdım. Acaba ne olmuştu? Dediğimden alınmış mı idi? Fakat alınacak bir şey yoktu ki! Yine de yanlış anlamış olabilir düşüncesiyle kendisinden özür dilemeye karar verdim.

Derken az sonra geldi. Havanın sıcaklığına rağmen sırtına ceket giymişti. Merakla sordum:

“–Niye kalkıp gittin?”

Dedi ki:

“–Hocam, ceketini giyersen iyi olur, dediniz ya!”

Allah Allaah.

Mesele buymuş demek. Hiç alâkası yok görünse de, üzerine çorba dökülmemesi için kenara çekilmesi için yaptığım ikazı; zavallı delikanlı, ceketini giymesi için söyledim zannetmiş. Aramızda sadece bir metrelik mesafe olmasına rağmen bu farklı algı, bana çok câlib-i dikkat geldi. Eğer sormasam, benim dediğimi nasıl anladığını da asla bilemeyecektim.

Aslında delikanlı, yaptığı davranışında tamamen mâzurdu. Çünkü anladığına göre bir yansımada bulundu. Üstelik, havanın sıcaklığına aldırmadan ceket giydi.

Demek ki;

Muhatabımıza ne söylediğimiz mühim, ancak onun nasıl anladığı daha mühim. Çünkü muhatabın icraat ve davranışı, söylediğimizden ziyade, onun anladığı ile orantılı.

Bu bakımdan insanları ve davranışlarını değerlendirirken bu husus mutlaka göz önünde bulundurulmalı. Yoksa akıl da gönül de, zanların ve yanlış tespitlerin kurbanı olabiliyor.

Bu hakikat;

O iftar saatinde özel bir hisse oldu.

Bu hisse, bir başka gerçeği daha anlattı:

Sû-i zan / başkası hakkında kötü düşünmek ve dedikodu neden haram? Hattâ niçin ölü eti yemek kadar çirkin?

Çünkü bunların içi;

Yığın yığın yanlış anlamalarla ve kasıtlı-kasıtsız hatalı yorumlamalarla dolu. Sıradan akıllı bir kimse bile; «Kuş iki ayaklıdır, insan da iki ayaklı. Öyleyse insan kuştur. Kuş da insan.» şeklindeki bir yuvarlama karşısında el sallar geçer. Fakat hiç dikkat etmez ki, insanlarla münasebetlerinde en çok kullandığı mantık budur.

Yanlış bildiği ve hatalı anladığı küçük bir meselede büyük yakıştırmalar oluşturur ve üstelik muhatabının olmadığı ve olması imkânsız kuytularda koca koca yargılar istifler. Sonra onları oduna dönüştürerek tutuşturur da tutuşturur. Hele araya haset girmişse, dedikodu karışmışsa, yalan dolan sızmışsa, eyvah ki eyvah! Dost bile düşman olmuş, düşmansa canavar kesilmiş.

Hâlbuki yapılması gereken şey, hatalı bilgilerin birinci adresten test edilmesi. Yoksa doğru cevap da hayal. Lâkin kimileri hayali sever ve onu seçer. Fakat hayali seçen dedikoducular ve hasetçiler, neticede kendi dumanlarında boğulmaktan kurtulamazlar. Zaten bir yere saklanarak gizli gizli fino köpeği havlayışı, hiçbir zaman insanı arslan yapmaz. Korkaklık ve haksızlığın çamurunda tıkanan topal bir zavallı yapar.

Gelelim biz, bahsettiğimiz iftarda gönle akan Ramazân-ı şerif hissesine.

Böylesi durumlarda;

Bu mübârek ay, nasıl bir incelik öğretiyor bize?

Eğitim bülbülü de, işte oruç dalına kondu!

Bakalım neler söyleyecek?

Söyle ey bülbül!

İşte oruç dalında eğitim bülbülünün dili çözüldü.

O hikmet ve basîret nümûnesi bülbül, bakın neler şakıdı:

“–Ey gönül! İnsanlarla senin aranda bir mevzu yaşanırsa sen sadece kendini mîzan et! Kendinde olanı görmeye çalış. Çünkü ayar verme bakımından yalnızca kendin hakkında söz sahibisin. Sen kendini düzeltirsen, eğriler bile sana düzgün davranır. Sen eğri olursan, düzgünler bile sana eğri davranmak mecburiyetinde kalabilir.

Ey gönül! İlâhî hakikatler dışındaki mevzularda insanları değerlendirirken oruç ölçülerine riâyet et. Meselâ, sana kötü bir söz diyene mi rastladın, sakın öfkelenme! Düşün ki, o şahıs bilmeden oruç yiyen kimseye benzer. Malûm; bir kimse unutarak tencere tencere yemek yese, testi testi su içse yine de orucu bozulmaz.

İşte ey gönül! Herkesi böyle kabul et. Ne yapsalar da, neler deseler de, bilmeden oruç yiyen ve böylece oruçları bozulmayan kimseler olarak düşün!

Doğrusu da zaten bu.

Çünkü aksini söyleyecek hiçbir açık kapı bulamazsın. Çünkü kimsenin kalbini yarıp bakmaya imkânın yok. Bir kimsenin hatalı davranışındaki kasıtlılığı bilmek, onun kalbini yarıp bakmadıkça mümkün değil. Bu mümkün olmadığına göre hatalı zannettiğin tüm davranışları, bilmeden oruç yemek şeklinde görmeye mecbursun. Senin bilebileceğin sadece bu kadar. Ötesi ancak Hakk’a âşikâr. Sana ise sadece meçhul.

O hâlde;

Sakın ola ki, meçhulü taşlayarak kendi kafanı yaralama! Kimi hatalı ve kusurlu görsen, unutarak oruç yiyip de Cenâb-ı Hakk’ın;

«Bu Ben’im keremim, oruç bozulmamıştır.» buyruğu ekseninde gör. Çünkü yüce Allah, kullarını hatalarıyla seviyor.

Tekrar söylüyorum, unutma;

Hangi müslümanı oruç yiyor görsen, sakın ola kasıtlı yediğini düşünme! Eğer nefsin öyle düşünmeye kalkışırsa de ki:

Kalbini yarıp baktın mı?

Ey gönül!

Bu düstûru, insanların davranışları karşısında da samimiyetle gerçekleştirsen, o zaman her gördüğünü Hızır bilme makamına ulaşırsın, o zaman her gecen kadir olur…”

Hakikaten öyle değil mi?

Sâlih kullar nasıl sâlih oldu?

Bu ölçü ile.

Gafil kullar nasıl gaflete düştü?

Bu ölçüye dikkatsizlik yüzünden. Çünkü bir mevzu, bir problem veya istenmeyen bir durum olduğunda insanların değerlendirmeleri, birden yüz seksen derece değişir. Bakış açıları da değişir. Hele sevgi öfkeye dönüşmüşse, değişmeyen taraf kalmaz.

Oysa;

İnsanlar, yaptıkları değerlendirmeleri, muhataplarının kalplerini yarmış gibi bir tavır içinde olmasalar; problemler bile çözüm kesilir de büyük hakikatlerin kapısı ve anahtarı olur. Bu da bir yana, gönül, bambaşka bir huzur ve sekînet içinde yaşar. Üzerine dağ gibi problemler çökse de insan yine yıkılmaz.

Fakat tersi olursa, her şey altüst olur.

O zaman;

Akıllar ve gönüller, doğrudan ziyade yanlışa inanmaya hazır hâle gelir. Sevaptan fazla günahı sevmeye hazır vaziyete döner. Hakikatten çok iftira ve yalana müsait olur. Kısaca aldanmaya uygun, aldatılmaya da elverişli bir profil ortaya çıkar.

İşte küçük bir örnek:

İki hindi konuşuyordu:

–Duydun mu, horoz yumurta yapmış!

–Olmayacak iş.

–Evet öyle. Fakat olmuş.

–Cinsi bozuk horozmuş. Hiç beklemezdim.

–Ben de beklemezdim. Artık onunla arkadaşlığı keseceğim.

–Ben de aynı kararı aldım.

Bu sırada bülbül araya girdi:

–Bunu kimden duydunuz?

Hindiler, ne gerek var, dercesine cevap verdiler:

–Tilki kardeş söyledi. Ne olmuş ki!

–Ne olacak? Horozu avlamak için fırsat kollayan bir tilkiden başka türlü bir lâkırdı beklenir mi? Hiç bunu düşünmediniz mi?

–Şeey…

–Peki, gözünüzle gördünüz mü tilkinin dediğini?

–Görmedik!

–Ne diye görmüş gibi konuşuyorsunuz?

–Herkes konuşuyor.

–Dedikodu böyle bir şey zaten. Herkes konuşur. Fakat hiç kimse işin aslını bilmez. Bilmeyenlerin çokluğu ya da yanlış bilenlerin sayı fazlalığı, olmamışı olmuş yapar mı? Bir yalan yaygınlaştı diye doğru sayılır mı?

–?!.

Doğru sayılmaz tabiî. Ancak anlama özelliği bozulanlar açısından doğru sayılır. Fakat bu da, gerçeği değiştirmez.

Gerçek ne?

Doğrunun özü.

Doğruyu bulmak?

Hem zor hem kolay.

Başkalarının hatalarıyla uğraşıp kendini unutanlar için çok zor.

Kendi hatalarıyla uğraşıp başkalarının hatalarını unutanlar için çok kolay.

Doğruyu bulmak ve doğru davranmak;

İnsanların kalplerini yarıp bakmışçasına hareket edenler için çok çok zor.

Unutarak yiyenlerin oruçları bozulmaz, prensibinden yola çıkarak hatalar karşısında basîretli davranan ve herkese Hızır, her geceye de kadir gözüyle bakabilenler açısından da çok çok kolay.

Öyleyse;

Muhataplarımızı hatalı ve suçlu ilân etmeden önce sormak lâzım:

Kalbini yarıp baktın mı?

Bu mübârek ayın nurlu hilâli içinde bu ahlâka erebilirsek ne mutlu!

Hem yerde hem gökte huzûrun anahtarı bu ahlâk…

Bu ahlâka sahip olmayanlar, bin bir haksızlık ve yanlış içinde perişan.

Bu ahlâka sahip olanlar da, o perişanlıktan muhafaza altında.

Rabbim nasib eylesin!

Âmîn…

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası