Yaşar Baş
Kurtuluş Savaşı öncesinde Türkiyenin maddi ve mali durumu çok kötü bir durumdaydı. Osmanlı Devleti, maddi ve mali zorunluluklar nedeni ile zaman zaman kağıt para (banknot-kaime) çıkartmıştı. Ancak, çıkartılan kağıt paralar Birinci Dünya Savaşı yıllarının enflasyonist baskısı ve savaş uzadıkça ekonomideki mal darlığının daha da artması sonucu doğan aşırı fiyat artışları karşısında hızla değer kaybetmeye başlamıştı. [1]
Yine bu yıllarda Türkiyenin maddi ve mali durumu ve ekonomideki tıkanıklık ve darlık bütçeyi olumsuz yönde etkilemişti. Son Osmanlı Mebusan Meclisinin kapatılmasından bir gün önceki son toplantısında görüşülen ek ödenek kanun tasarısı görüşmelerinde İstanbul halkına ekmek sağlamak için İaşe Nazırlığınının üç milyon liralık ek ödenek sağlanması isteğine verilen bir cevapta Anadolu halkının büyük çoğunluğunun aç ve sefil olduğu, tarlalarda ancak dul, yetim ve ihtiyarların çalıştığı, hazinenin bomboş olduğu, borçlanma yolu ile para temininde bile güçlük çekildiği ifade edilmekteydi. [2]
mayısında gelirlerinin önemli bir bölümü Düyun-ı Umumiyye ve Tütün Rejisi idareleri gibi yabancı kökenli kuruluşların elindeydi. Bu nedenle devletin temel gelirlerinden olan vergi, harç ve diğer gelirlerden büyük bir kısmı bunların eliyle dış borç ödenmesi için toplanıyordu.[3] Geri kalan gelirler ise savaş nedeniyle arada kaybolup gidiyordu.
Birikmiş Paralar
Milli Mücadelenin başlangıcında maddi kaynakların bir kısmı Mustafa Kemal Paşanın maddi ve mali imkan temini için yaptığı çalışmalar sonucunda elde edildi. Mustafa Kemal Paşa, bu çalışmaları sonucunda ordunun desteğini sağladı.[4] İkinci olarak, ordu komutanlığı yaptığı esnada yetiştirmiş olduğu atları 4. Ordu Komutanı Cemal Paşaya satarak altın lira temin etti ve bu parayı Samsuna çıktıktan bir kaç ay sonra ihtiyacı olunca harcadı.[5] Üçüncü olarak da Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadeleyi örgütlemek için Anadoluya geçerken birlikte götürmekte olduğu karargah personelinin giderlerini karşılamak üzere Dahiliye Nezareti Örtülü Ödeneğinden üç aylık ödenek olarak 25 bin lira temin etmişti. Zamanın Dahiliye Nazırı Mehmed Ali Bey ve Emniyet Şube Müdürlerinden Raci Bey , yola çıkılacağı gün Bandırma vapuruna gelerek bu parayı makbuz karşılığı Mustafa Kemala verdiler. Mustafa Kemal, Samsuna çıktıktan sonra bu parayla bir kaç ay idare etti. Ancak bazı yabancı yazarlar bu paranın azlığını ileri sürerek Mustafa Kemalin Anadoluya geçerken Vahideddinin kendisine bir ödenek vermediğini iddia etmektedirler.[6] Dördüncü olarak, Amasyada iken Erzuruma gidinceye kadar geçen süre zarfında da hayatı boyunca biriktirmiş olduğu lirayı kullandı. Fakat Erzurum Kongresinden sonra yeni kaynaklar bulmak gerekmişti.[7] Çünkü kendisi ve beraberindekiler her türlü imkana sahip askerlik mesleğini bırakarak bütün maddi imkanlardan yoksun bir hale düşmüşlerdi.[8]
Kongreleri Halk finanse etti
Mustafa Kemal, 3 Temmuz da Erzuruma geldi. Erzurum Kongresine gelen doğu vilayetlerine ait temsilcilerin yollukları, kendilerini seçen Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetleri tarafından ödenmişti. Bu cemiyetler zamanın demekler kanunu hükümlerine göre kurulmuş olup gelirleri üyelerinin ödedikleri aidatlar ve halkın bağışlarından oluşuyordu. Kısacası Erzurum Kongresi delegelerinin yollukları halk tarafından ödenmişti. Nitekim kongrenin toplanması kararlaştırıldığı zaman cemiyetin Erzurum şubesi yapılacak harcamaların karşılanması için halkın bağışının artırılması yönünde bir karar almıştı. Bu yolla lira toplandı. Ayrıca gelen delegelerin bir kısmı yer temininde güçlük çekilmesi nedeniyle Erzurumluların konaklarında kaldı.[9] Erzurum Kongresi bittikten sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Sivasa geçmeleri söz konusu olduğunda yine para meselesi bir sorun olarak ortaya çıktı.[10] Çünkü Erzurum Kongresi yapılmış, eldeki gelirler tümüyle kongrenin masraflarına harcanmıştı. Artık güçsüz kalan halktan da hemen o esnada destek almak imkansız olduğu gibi Heyet-i Temsiliyye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyelerinin de bu yola harcayacak hiç maddi imkanları yoktu. Çaresizlik içinde kalan cemiyet üyelerinin imdadına nihayet Heyet-i faale azasından emekli binbaşı Süleyman Bey yetişti. Onun hayatı boyunca biriktirmiş olduğu lira ile yol ve iaşe masrafı,[11] ulaşım aracı ve paşanın karargahının nakli yapıldı.[12]
İşgal kuvvetleri ve Milli Mücadeleye karşı olanlar, Erzurum Kongresinden sonra Sivasta toplanacak daha geniş kapsamlı bir kongreyi önlemek için türlü girişimlerde bulunurlarken Mustafa Kemal Paşa, bütün gücünü kongrenin bir an önce toplanmasına yöneltiyor, Sivasa gönderilecek temsilcilerle ilgili her türlü yardımın esirgenmemesi için bütün komutanlara, valilere ve mülki amirlere haber gönderiyordu.[13]
Erzurum Kongresinde uyguladığı gibi Sivas Kongresine katılmak üzere gelen temsilcilerin masrafları da Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetlerince ödendi. Bazı üyeler ise kendi imkanlarıyla kongreye katılarak maddi külfeti bir nebze azalttılar. Bütün güçlüklere, ulaşım yetersizliğine, pahalılığa, yolların güvensizliğine rağmen 19 ilden 36 temsilci kongreye katıldı. Ayrıca Sivas halkı da ellerinden gelen yardımı esirgemediler. Gelen temsilcileri barındırma ve ağırlama işini ise tek başına Sivas Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi Şekeroğlu İsmail Efendi üzerine aldı. Ancak bütün gayretlere rağmen kongre masraflarını karşılanmasında güçlük çekildi. Mustafa Kemal Paşa ve yanında bulunan askerlerin Erzurumda ordu tarafından karavana masraflarının ödenmesine karşılık Sivasta bunun yapılmaması geçim ve beslenme meselelerinin ortaya çıkmasına, bu durum da Milli Mücadelenin tamamen ve doğrudan doğruya Anadolu halkının desteğine dayandırılmasına sebep oldu.[14]
Osmanlı Bankası’ndan borç
Mustafa Kemal ve beraberindekiler üç ayı aşkın bir süre Sivasta kaldıktan sonra Sivasta mevcut Amerikan Okulunun müdüründen otomobilleri için lastik ve benzin temin ettiler. Yolculuk için gerekli olan para ise Mazhar Müfit Kansu adına Osmanlı Bankasından borç para alınarak temin edildi. Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Bankasından para teminine karşı çıktı ise de bu para temin edilmeseydi yolda bütünüyle aç kalmak ihtimali vardı.
Bu şartlar altında 18 Aralık da Sivastan ayrılan Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler 27 Aralık günü Ankaraya vardılar. Ankarada halkın bağışları ve merkezi Ankarada bulunan Kolordu Komutanı Ali Fuad (Cebesoy) Paşanın desteğiyle ve milli bütünleşmenin en son halkası olan Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla ileride görüleceği üzere imkansızlıklar bir nebze bertaraf edildi.[15]
Mustafa Kemal Paşanın İstanbuldan ayrılışından yedi buçuk ay geçtikten sonra Ankaraya geldiği zaman lirası vardı. Ankarada bir hafta boyuna belediye tarafından ağırlandılar. Sonra Milli Mücadelede büyük emeği geçen Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Müftü Rıfat Efendi[16] Ankara tüccarından altı bin lira toplayarak paşaya verdi. Bu paranın bin lira olduğunu söyleyen kaynaklar da vardır.[17]
Anadolunun orta ve doğusunda maddi sıkıntı çekilirken, ilerlemekte olan Yunan kuvvetlerine karşı direnmeye çalışan Batı Anadoludaki durum da iç açıcı değildi. Mesela 31 Temmuz da toplanan Balıkesir Kongresinde para konusuna ağırlık verilerek, kazalarda da Balıkesirde olduğu gibi maliye örgütü ve levazım heyetlerinin kurulması kararlaştırılmıştı. Daha sonra toplanan Alaşehir ve Nazilli kongrelerinde de bu konularla ilgili ayrıntılı düzenlemeler yapılmıştır. Maddi ve mali kaynakların nasıl toplandığını gösteren bir örnek olması bakımından Nazilli Kongresinin kararlarından bazılarını gözden geçirirsek para temininin milli mücadele için çok önemli olduğu anlaşılır:[18]
Bağış yapmayana ceza
Savaşların ve Heyet-i Milliyenin yerel giderinin karşılanması halkın vereceği para ve mal bağışlarının toplanmasına bağlıdır.
Her kişinin ne kadar bağışta bulunacağı, o kişinin parasal gücü konusunda ihtiyar heyetleri tarafından verilecek bilgilere dayanılarak Heyeti Milliye tarafından belirlenecektir.
Para ve mal toplama konusunda her türlü ferdi davranışlar engellenecektir.
Öngörülen bağışları yapmaktan kaçınanların cezaları Kuva-yı Milliye Kumandanları tarafından yerine getirilecektir.
İstenildiği zaman lira bağışta bulunanlar gönderilmeyip işleri başında bırakılacaklardır. Ancak bu ayrıcalık üç ay için geçerli olacaktır.
Kuva-yı Milliyenin mali kaynakları ile yapısı arasında yakın bir ilişki vardı. Kuva-yı Milliyenin yapısı ve mali kaynaklardan yararlanışı, hiç şüphesiz komutanlarının kişilikleriyle yakından ilgilidir. Herhangi bir Kuva-yı Milliye birliğinin komutanı eşkıyalıktan gelme ise beraberindekiler de ona göre oluyor, gönüllülerin komutanı ise ona göre belli bir özellik taşıyordu, Biri eşkıyalıktan kalma alışkanlıkla, mücadele için gerekli parayı halktan zorla almakta kendisini haklı görürken, diğeri halktan düzenli olarak topladığı parayı yine bir düzen içinde harcamak durumundaydı.[19]
Kaynak sağlamak için muhtelif yolların denendiği görülmektedir, Mesela Çerkez Etem, eski İzmir Valisi Rahmi Beyin oğlunu kaçırarak, geri vermesi karşılığında 50, lira temin etmiş, bununla askerini uzun müddet beslemişti. Ayrıca Osmanlı Devletine vergi veren halk, benzer şekilde ancak özellikle ilk zamanlar da gizli olarak nakdi ve ayni teberru adıyla Kuva-yı Milliyenin desteklenmesi için para ve mal vermekte yükümlü tutuluyordu. Bunun adı bağıştı ama herkes bu parayı belli ölçüde vermek zorunda tutulmuştu. Yukarıdaki örnekte belirtildiği üzere bazen zulüm ve haksızlıkla para toplandığı da olmuyor değildi. Bu durum bazen harcamalarda da kendini gösteriyordu. Çünkü her birliğin komutanı mahalli şartlara göre bol imkanlar içinde savaşıyor yada çok sıkıntılar çekebiliyordu. Bu durum ise bazı yerlerde Milli Mücadelenin çığırından çıkmasına ve halkın ızdırap çekmesine neden olmuştu.[20]
Ancak bir süre sonra yukarıda belirtildiği üzere Nazilli Kongresinde alınan kararların benzerleriyle Kuva-yı Milliyenin mali düzeninin kurulmaya çalışıldığı görülmektedir.[21]
Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan de çalışmalarına başladı. Ancak ilk beş ay çıkan çeşitli isyanların bastırılması ile geçti. Bu esnada mali kaynaklara son derece ihtiyaç duyulduğu halde zorunlu olarak gelir arttırıcı vergi kanunlarının çıkarılmasında yumuşak bir tutum izlendi. Bu tutum ise düzenli ordunun kurulmasını geciktirdi.
23 Eylül günü Tuz Resmi Kanunu çıkarılarak verimli gelir artırıcı alanlarla ilgilenilmeye başlandı. Milli Mücadelenin finansmanı konusunda da ciddi düzenlemelere gidildi.[22]
Bu dönemde üç önemli gelir kaynağının kullanıldığını görüyoruz. Bunlardan birincisi Düyun-ı Umumiyye gelirleridir ki Mustafa Kemal Paşa, İstanbulun işgal edilmesi üzerine bir yandan meclisi Ankaraya davet ederken bir yandan da Anadoludaki gelir kaynaklarına el koymuş, Düyun-ı Umumiye ve Reji idarelerinin İstanbula ödeme yapmamaları ve mevcut gelirlerin Ankaraya gönderilmesi için resmi ve askeri kurumlara telgraf çekmişti.
Büyük Millet Meclisinin ikinci geliri de eskiden beri var olan ve yeni çıkartılan kanunlarla toplanan vergilerdi. Bu vergilerden aşağıda inlenecek olan Tekalif-i Milliye vergisi en önemlilerindendir.[23]
Üçüncü gelir kaynağı ise dış yardımlardır.
Büyük Millet Meclisinin açılışından II. İnönü Muharebesinin son günü olan 12 Nisan gününe kadar geçen yaklaşık bir yıl içinde toplam kanun çıkarıldı. Bu kanunlardan 56 adedi, yani yansından fazlası mali kanunlar, 10 adedi de ekonomiyi düzenleyici, tüketimi azaltmayı ve üretimi artırmayı teşvik edici tedbirlerle ilgilidir. 56 Kanunun 30u gelir, 26sı gider kanunudur. Gider kanunlarının büyük çoğunluğunu bütçe ve avans kanunları teşkil etmektedir. Bu arada yukarında izah edildiği üzere Düyun-ı Umumiye İdaresinden de borç alındığı görülmektedir ki bu durum her iki tarafın da çıkarına işlemiştir.[24]
Ancak hükümetin kurulduğu günden itibaren devlet geliri sayılabilecek her şeye el atıldığı halde mali işlerin düzene sokulabilmesi yılı sonlarını bulacaktı. Bu süre esnasında kuruluş safhasındaki Batı Ordusuna hemen hiç bir yardım yapılamıyordu. Örneğin Batı cephesindeki orduya lira tahsis edildiği ve bu paranın üç ayda ödenmesi kararlaştırıldığı halde altı ay sonra bile bu paranın ödenmesi mümkün olmamıştı.[25] İşte bu sıkıntılar nedeniyle bütçe yükünü hafifletmek için hükümetin tasarruf tedbirleri aldığını görülüyoruz. Bu tedbirler muvacehesinde memur yolluklarından belli oranlarda kesinti yapıldığı kış mevsiminde soba ve lamba masrafını azaltmak için öğlen tatili verilmeden resmi dairelerde çalışma yapılarak arası günlük mesai uygulanmıştı. Yine bu neviden olarak telefon ve telgraf haberleşmesi kısıtlanmış, alkollü içki yapım ve ithali ve kullanılması yasaklanmış, aksi halde cezalandırma yöntemine gidilmiş, bazı eğlenceler ve özel harcamalara sınırlama getirilmiş ve cezai yükümlükler uygulanmıştı. Ayrıca bunlara ek olarak Hazineye ait bazı mallar da satılmıştı. Gelir artırıcı çalışmalar yapılmış, yeni vergi kanunları çıkarılmıştı.
Tekalif-i Milliye
Eylül günleri arasındaki bir haftalık süre içinde altı adet vergi kanunu çıkarıldı.[26] Devlete borcunu ödeyenlerin faiz borçlan affedildi. Vergi harç oranları arttırıldı. Vergiler; arazi, hayvan, bina, temettü, gümrük vs. gibilerle tütün, pazar vs. harçlar ve benzeri gelir kaynaklarından oluşuyordu. Ancak bütün bu çalışmalar git gide artan savaş giderlerini karşılayamıyordu. Bu nedenle giderleri karşılamak ve gelirleri belli esaslar altında toplayarak daha düzenli ve fazla gelir temin etmek maksadıyla 7/8 Ağustos de Milli Mücadelenin maddi ve mali kaynaklarının temininde önemli bir etkisi olan Tekalif-i Milliye Emirleri yayınlandı.[27]
Başkomutanlık Kanunu ile başkomutan seçilen Büyük Millet Meclisi başkanı Mustafa Kemal Paşanın çıkarmış olduğu Tekalif-i Milliye Emirlerine [28] göre Türk halkı verebileceği her şeyini sınırlarını zorluyor ve cephelerdeki ordusuna veriyordu. Milli Mücadelenin maddi ve mali kaynaklarının elde edilmesi bakımından önemli olan Tekalif-i Milliye Emirleri kısaca şunları içermekteydi.[29]
Bütün bu köklü tedbirlerle halkın bütünü cephede savaşan ordusu kadar fikren, hissen ve fiilen savaş ile ilgilenmek zorundaydı. Böylece büyük zaferlerin yolu açılmıştır. Nitekim yukarıdaki maddelerde ifadesini bulan çalışmalarıyla halktan toplanan mal, yine halk tarafından ve kendi araçlarıyla ordunun emrine veriliyordu ki, bu çalışmalar bedeni bir vergi türünü oluşturuyordu. Yine bu emirlerin uygulanması sayesinde Ankara ve Konyada ordu hizmetine yönelik fabrikalar kurularak, esnafın, ordunun ihtiyacı olan cephane ve mühimmatı imal etmesi sağlanmıştı.[30] Ayrıca ihracat arttırılmaya çalışılıyor ve silah temini için İstanbuldan silah kaçırılıyor, muhtelif yerlerden silah satın alınıyordu.
Rus Yardımı
Erzurum Kongresinde kararlaştırılan ve Sivas Kongresinde aynen kabul edilen bir karara göre hiç bir ön şart sürmeden ve art niyet taşımadan eşit sayılan devletlerce iyi niyetle yapılacak yardımların kabulü karara bağlanmıştı.[31]
Milli Mücadelenin maddi ve mali kaynaklarından, dış ülkelerden alınan yardımlar arasında en önemlileri Sovyetler Birliğinden gelen yardımlar, Hint Müslümanlarının yardımları ve Fransadan gelen dolaylı yardımlardır.[32] Bunun yanında ufak çaplı da olsa Almanya, İtalya ve Bulgaristandan silah, cephane ve diğer araç gereçler çeşitli yollarla ve usullerle temin edilmiştir.[33] Ancak kısaca en önemlilerini ele alacağız.
Mustafa Kemal Paşa Anadoluya geçtikten sonra bir Rus heyeti Havzada onu ziyaret etmiş, halifeliği yıkması, komünizmi ilan etmesi, ortak düşmanları olan İngiltere ve diğer devletlere karşı Rusyanın yanında yer alması karşılığında silah, cephane ve para yardımı yapacağını vaad etmişti.
Milli kuvvetlerin Anadoluda başarı kazanması üzerine Ruslar, Kuva-yı Milliye ile ilişki kurmaya çalışmıştı. Ekiminde Ege bölgesine gelen bazı Sovyet ajanları, komünizm görüşünü yaymaları karşılığında Kuva-yı Milliyecilere para ve silah temin edeceklerini bildirmişlerdi.
Nihayet, Mustafa Kemal Paşa İstanbul hükümetine ve padişaha meydan okumaya başladıktan sonra Rusyadan istediği top, tüfek, cephane ve altın rubleyi alabildi. Ancak Rusya, daha sonra Anadoluda yapılan mücadelenin bir sınıf mücadelesi olmadığını ve komünizme fırsat tanımadığını görmüş[34] ve olaylara müşterek menfaatler açısından bakmaya başlamıştı.[35]
Sovyetlerden silah ve cephane temini yolunda ilk ciddi adım Halil Paşanın Atatürkün emriyle Rusyaya gitmesiyle atılmıştı. Halil Paşa Temmuz de bin lira değerindeki altınla Moskovadan ayrılmıştı. Bundan sonra da 19 Temmuz de Ekonomi Bakanı Yusuf Kemal Bey ve Bekir Sami Bey bu maksada Moskovaya gönderildi. Rusların komünizmi kabul ettirme ve toprak istekleri karşılığında silah verebileceklerini ileri sürmeleri, bu yoldaki gayretleri bir süre için daha akim bıraktı.[36] Ancak sonunda gerçeği görerek iki tarafın menfaatine olacağı düşüncesiyle Türkiyeye yardım yapmayı kabul ettiler. İlk silah ve cephane yardımı kafilesi Eylülünde geldi. Daha sonra Moskovadan dönmekte olan Yusuf Kemal Bey 6 Ekim günü beraberindeki bir milyon altın ruble ile Ankaraya gelmiştir. Daha sonra Sovyet yöneticilerinin bu yardımı arttırdığı görülmektedir.[37] Sovyet Rusya, Moskova Antlaşmasının resmi metni dışında 10 milyon altın rublelik para yardımı yapmayı kabul etmesinden sonra bu paralan ve yıllarında çeşitli partiler halinde gönderilmiştir. yıllarında kurulmuş olan Buhara Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Feyzullah Hocanın çabaları ve Rusyanın aracılığıyla Türkiyeye gönderilen milyon altın rublenin Rusya tarafından Türkiyeye onda birinin verildiği söylenirse de bu ifade kesinlik kazanmamıştır.[38] Bazı kaynaklar bunun kesin bir ifade ile doğruluğunu belirtir.[39]
Fransız Yardımları
Anadolunun paylaşımında müttefikleriyle tam olarak anlaşmaya varamayan, Milli Mücadele karşısında Anadoluyu boşaltmak zorunda kalan ve yine İngiltere, İtalya ve Yunanistana karşı Türkiyeyi desteklemeyi menfaatlerine uygun bulan Fransa, bu fikirlerden harekede 20 Ekim de TBMM Hükümetiyle Ankara Anlaşmasını yaptı.[40]
Ankara Antlaşmasının tam metni içinde bulunmakla beraber, Fransız birlikleri Güney Anadoluda işgal ettikleri yerlerden çekilirken Türklere karşı savaş araç ve gereçleri bırakmıştır.[41] Fransızlar, bıraktıkları 10 binin üzerinde silah, sandıktan fazla cephane ve askeri malzemeden başka on adet uçağı, üç telsiz istasyonu, dört uçak motoru, 10 bin üniforma ve ayakkabı ve 2 bin atı da Türkiyeye hediye etmişlerdi. Ayrıca antlaşma neticesinde Fransa piyasalarından silah ve cephane alma imkanı da doğdu ve bolca silah, cephane, top, tüfek ve araç alındı.[42]
Hint Müslümanlarının yardımı
Bilindiği gibi I.Dünya Savaşı yıllarında bağımsız tek Müslüman Devleti Osmanlı Devleti idi ve aynı zamanda halifelik de Osmanlılarda devam ediyordu. Bu nedenle Osmanlının durumu bütün Müslümanları ilgilendiriyordu.
Düinya Müslümanları arasında halifeliğe bağlılıklarını sürdürenlerin başında Hint Müslümanları geliyordu. Anadolunun işgali ise Osmanlı Devletine ve halifeye karşı bir tehlike arz ediyordu. İşte Hint Müslümanları, bu ilgi ve sempatilerinin sonucu olarak Anadoludaki mücadeleye yardım etmişlerdi. Ayrıca İngilizleri, protesto faaliyetleriyle tenkit etmişlerdi.
Nitekim Hint Müslümanlarının lideri Mevlana Muhammed Ali Han Anadoluya maddi yardımda bulunmak için bir yardım komitesi kurarak para toplamaya başladı. Merkezi Bombayda bulunan Hindistan Hilafet Komitesinin (Indian Committee of the Calphate) açmış olduğu yardım kampanyası Müslüman Hintliler arasında büyük bir ilgiyle karşılandı. Bu şekilde Müderrisoğluna göre bin İngiliz lirası toplanarak İtalyada bulunan Cami Başkurt Bey aracılığıyla Ankaraya ulaştırıldı.[43] Paraların daha fazla olduğu, ancak Türkiyeye gelinceye kadar kayıplara uğradığı ve sadece bin liranın ulaştığı da söylenir.[44] Ayrıca Hindistanın sair mahallerinden ve başka kanallardan da yardımlar yapılmıştır.[45]
Arşiv belgelerinden elde edilen dokümanlar ve makbuzlara göre ortaya çıkan bir gerçek var ki, Hindistan Hilafet Komitesi Anadoluya İngiliz lirası değerindeki parayı Milli Mücadeleye harcanması için göndermişti. Doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşaya gönderilen meblağ ise İngiliz lirasıdır. Ayrıca muhtelif yerlerden de Mustafa Kemal Paşanın emrine Türk lirası ve İngiliz lirası para gönderilmiş olduğunu görüyoruz ki, bu iki kanaldan gelen paralardan sadece Mustafa Kemal Paşaya gelen paraların genel toplamı Türk lirası ve İngiliz lirasıdır.[46]
Hindistandan gelen bu raporlar maliye kayıtlarına ve hazineye girmemiş, Mustafa Kemal Paşanın emrinde durmuş ve Osmanlı Bankasında muhafaza edilmiştir. Kurtuluş Savaşının büyük taarruzu öncesindeki hazırlık döneminde çekilen mali sıkıntılara rağmen bu paraya el sürülmek istenmemiş, ancak bütün mali imkanlar tükenince Milli Müdafaa Vekili Kazım Özalp ve Maliye Vekili Hasan Fehmi Beyin önerisi ve Mustafa Kemalin emriyle para geçici olarak Maliyeye devredilmiş ve düşmanın çekilirken yaptığı tahribatın tamiri için bin liralık bir kısmı köylülere dağıtılmak üzere cephe kumandanlığı emrine verilmişti. Zaferden sonra bu paralar tekrar Maliye tarafından tamamlanarak iade edilmiştir. Daha sonra bu para İş Bankasına sermaye oluşturarak Türkiyenin ekonomik hayatında büyük katkılan ve hizmetleri olmuştur.[47]
Azeriler de unutulmaz
Yukarıda kısaca belirttiğimiz üzere Türkiye, İtalya, Bulgaristan, Avusturya, Almanyadan da silah ve cephane satın alınmıştı. Mesela senesi başında İtalyadan mermi, 97 ton top barutu satın alındığına dair kayıtlara rastlamaktayız. Ayrıca yine İtalyanlar 10 binin üzerinde tüfek, yüze yakın top ve bir çok kamyon vermiştir.[48] Almanyadan alınan silah ve cephane ise yurda getirilmedi. Bulgaristan ve Avusturyadan da ne kadar silah alındığı kesin olarak bilinmemektedir.[49]
Bu arada Azerbaycan bile kendisi de savaşın içinde olmasına rağmen Milli Mücadeleye her türlü yardımı yapmıştır. Azerbaycan, Anadoluya 1 milyon ruble altın, 62 tank petrol, her ay üç vagon gazyağı göndemiştir. Bundan önce de para yardımı yapmışlardı. O devirde Azerbaycan Osmanlı bayrağı taşıyordu.[50]
Ayrıca bakınız: İzmir'in İşgali ve Urla Olayları
İzmir'in işgali düşüncesi 'un Şubat ortalarında Yunanistan başbakanı Venizelos'un önerisiyle, Birleşik Krallık başbakanı Lloyd George tarafından ortaya atıldı. İzmir'in İşgali, I. Dünya Savaşı sonrasında Paris'te toplanan uluslararası barış konferansının kararıyla ortaya çıktı. ABD başkanı Wilson bu öneriye önce kesinlikle karşı çıktı; ancak 25 Mart olayında daha esnek bir tavrı benimsedi. 7 Mayıs'ta Birleşik Krallık, ABD ve Fransa, Yunanistan donanmasının İzmir'e gönderilmesinde mutabık kaldılar.[kaynak belirtilmeli]
İzmir'in işgali kansız başladı. Hatta İzmir'in işgalini 1 gün önceden bildiğinden İzmir'deki Osmanlı ordusuna karşılık vermemesini emretmiştir. Böylece İzmir'deki Osmanlı ordusu hareketsiz kaldı ve Yunanlara teslim oldu.[kaynak belirtilmeli]
İşgal günü Yunan ordusunun en yaman birlikleri olan evzon askerleri şehirde zafer turu attılar. Bu zafer turu sırasında Türk subayları sahil şeridine dizdiler. Aziz Nesin bu olayı daha sonra araştırmalarına dayanarak kitabında anlatacaktı: Bir Türk subayı Evzon askerinin "Zito Venizelos (Yaşasın Venizelos)" diye bağırmasını istediği halde yapmadığı için öldürüldü. Evzon askerleri şehri her gezdiklerinde ve subaya geri döndüklerinde bir kez süngüleniyordu. Bu Türk subayı 22 kez süngülendi ve öldürüldü. Yunanlar daha ilk gün birçok Türk asker ve vatandaşı öldürdü. Böylece işgal daha ilk günde kişiye mâl oldu.[kaynak belirtilmeli]
İzmir'in işgali ile Türk halkında var olan fakat yetersiz komutanlar yüzünden kullanılamayan mücadele yeteneği tekrar uyandı ve İzmir'deki bir kısım asker istifa ederek Millî Mücadele'ye katıldı. Aynı zamanda İzmir'de kalan Türkler de işgalin getirdiği huzursuzluğa dayanamadı ve Anadolu'ya göç etti. Kalmakta ısrar eden Türk ailelerse Yunan askerinin tavırlarına ve yaptıkları eziyetlere daha fazla dayanamayıp Anadolu'daki millî mücadeleye destek vermek amaçlı olarak göç ettiler.[kaynak belirtilmeli]
"Türk asker ve subayları dipçiklenerek, süngülenerek öldürülüyor, üzerilerindeki kıymetli eşyalar zorla alınıyordu. İşgale karşı boyun eğmiş bulunan Ali Nadir Paşa yerde sürüklenerek tekmeleniyordu. Türk subayları "Zito Venizelos" diye bağırmaya zorlanıyor, ağır hakaretlere uğruyorlardı. Bağırmayı reddedenler ise süngüleniyordu. Reddedenlerden Albay Fethi Bey de süngülenerek öldürüldü. Şehrin diğer yerlerinde de yağma, öldürme ve tecavüz olayları başladı. Türklere ait evler ve iş yerleri Rumlar tarafından yağmalanıyor, canını, malını, namusunu korumak isteyen Türkler öldürülüyordu. Bütün bu olaylar "uygar ulusların temsilcilerinin" gözleri önünde, "uygar devletlerin" izniyle yapılıyordu. Lord Curzon'un 18 Nisan tarihli bildirisinde "Selanik kapılarının 5 mil dışında asayişi sağlayamayan Yunanistan'ın Aydın Vilayeti'nde (İzmir o tarihte Aydın Vilayeti içinde idi.) barış ve güvenlik sağlamakla görevlendirilmesini" uygun görmediğini açıkladığı Yunanlar ilk gün Türk öldürmüşlerdi. Çevre köy ve kazalardaki olaylarla bir iki gün içinde kadar Türk öldürüldü."[kaynak belirtilmeli]
İzmir kenti ile birlikte Ayvalık, iki kent arasındaki sahil şeridi, Çeşme yarımadası ve Belkahve'ye kadar İzmir'in hinterlandı da işgal edilmiştir. 23 Nisan 'de Ankara'da TBMM'nin açılmasından sonra Yunan ordusu İzmir'den harekete geçerek, Sevr Antlaşması ile İtalyan bölgesi olarak kabul edilen Manisa, Uşak, Denizli, Balıkesir, Bursa şehirlerini de işgal etmiştir. Bu sebeple Yunanistan ile arasında ihtilaf çıkan İtalya ise bu işgalden sonra Kurtuluş Savaşı müddetince Ankara hükûmetini desteklemiş ve askeri yardım da yapmıştır.[kaynak belirtilmeli]
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası