yazar kevser yeşiltaş kimdir / Kevser Yeşiltaş (@kevseryesiltas_yazar) | Instagram

Yazar Kevser Yeşiltaş Kimdir

yazar kevser yeşiltaş kimdir

Kevser Yeşiltaş&#;tan Senin Adın Aşk

kevser

Muhteşem Yüzyıl&#;da kullanılan aşk sözcüklerinin de sahibi olan Kevser Yerlitaş yeni kitabı &#;Senin Adın Aşk&#; raflarda yerini aldı.

Tasavvuf düşüncesini benimseyen Yeşiltaş&#;ın daha önceki kitabı &#;Ene&#;ll Hakk&#;  okurlar tarafından oldukça beğenilmişti.

KEVSER YEŞİLTAŞ KİMDİR?

Kevser Yeşiltaş yılında başladığı yazarlığa devam ediyor. Kendi özünden akan sezgileri ile manevi dünyasından esinlenerek yazdığını belirttiği kitapları Tasavvuf eserleri arasında yer almaya devam ediyor. Asıl mesleği Grafik Tasarım Sanatçısı olan Kevser Yeşiltaş halen Uluslararası bir firmada Üst Düzey yönetici görevini sürdürüyor.

yılında ilk kitabı Kuantum Fiziği ve Kuantum Düşüncesi Üzerine, bilimsel ve felsefi bir kitap olarak piyasaya çıktı. Hemen akabinde çıkan &#;Ene&#;ll Hakk&#; kitabı ile Tasavvuf listelerinde altı ay boyunca en çok tercih edilen ve okunan kitaplar arasında yer aldı. Ardı sıra çıkan kitapları &#;Işık Eri Hacı Bektaş Veli&#;, &#;Batıni Mevlana&#;, &#;Arif için Din Yoktur&#;, &#;Aşka Vardıktan sonra Kanadı Kim Arar&#; ve en son çıkan kitabı da &#;Senin Adın Aşk&#;.

Dönemin en çok izlenen dizisi &#;Muhteşem Yüzyıl&#;da, Pargalı&#;nın Hatice Sultana ve Hatice Sultanın dilinden dökülen aşk sözcükleri Yeşiltaş&#;ın ikinci kitabı olan Ene&#;ll Hakk kitabından alınan Aşk Dizeleri ve Aşk Şiirleri, Muhteşem Yüzyıl dizisi senaryosuna dahil edildi ve dizinin 4 farklı bölümünde seslendirildi.

Eserlerini ve çalışmalarını, kendi ruhuna doğan esintiler, kendi iç sesi ve ilham üzerine yazmaktadır. Kitaplarında çok fazla kaynak eser kullanmamaktadır.  Kalemini &#;Aşk&#; ile yazmaktadır. Her satırında &#;Aşk&#; doyasıya hissedilmektedir.

Yeşiltaş&#;ın kitapları

yılı Ağustos ayında piyasaya çıkan &#;Kuantum Gizli Öğretisi&#; kitabı, yılı Mayıs ayında çıkan &#;Ene&#;l Hak Gizli Öğretisi kitabı&#;, yılının Eylül ayında çıkan &#;Batıni Mevlana&#; kitabı, yılının Ocak ayında çıkan &#;Işık Eri Hacı Bektaş Veli&#; kitabı, yılının Ağustos ayında çıkan &#;Arif için Din Yoktur&#; kitabı, yılının Ocak ayında çıkan &#;Aşka Vardıktan Sonra Kanadı Kim Arar&#; kitabı, yılı Ekim ayında çıkan &#;Senin Adın Aşk&#; kitabı.

Son Dakika Haberleri

NE ARARSAN KENDİNDE ARA

Günümüzden yüzlerce yıl önce yaşamış ve dünyaya mal olmuş erenlerin öğretisi; tevhid inancının birlik felsefesinin yenilenmiş açılımları ile günümüz insanlarına yeniden ulaşmak istiyor. “Veliler Serisi” kitaplarının yazarı Kevser Yeşiltaş ile hakikat bilgisi üzerine söyleşi yaptık.

Mevlana, Hallac-ı Mansur, Yunus Emre, İbn-i Arabi, Hacı Bektaş ve niceleri.. Günümüzden yüzlerce yıl önce yaşamış ve dünyaya mal olmuş erenlerin öğretisi; tevhid inancının, birlik felsefesinin yenilenmiş açılımları ile günümüz insanlarına yeniden ulaşmak istiyor. Kevser Yeşiltaş, öğretileri ile zihinlerimize, sözleri ile dillerimizde yer etmiş velilerin, ariflerin, sufilerin bilgilerini, felsefelerini konu alan kitapların yazarı. Kendi tabiriyle de ilk okuyucusu, çünkü hepsinin birer ilham kitabı olduğunu ifade ediyor. “Her biri kendi zaman diliminden akarak bu çağda bilinir olmak istedi” diyor. Kitaplarını yazdığı konularda daha önce eğitim almamış. Rüyalarında açılan bilgi akışları ile, ziyaretlerle, sezgileri ile zaman zaman müşahede ederek ve o dönem felsefesini konu aldığı ariflerin enerjisi ile hemhal olarak yazmış.

Kevser Yeşiltaş, yılında çıkan “Hallac-ı Mansur Ene’l Hakk Gizli Öğretisi” kitabını yazmadan önce bir üstad ile karşılaşmış. Bu üstad ona, Hallac-ı yazacağını ve yazılanların dünyada işitileceğini söylediğinde hiç inanmadığını ifade ediyor. Nitekim 2 yıl sonra Muhteşem Yüzyıl dizisinde kitaptaki sözlerden alıntı yapılarak seslendirilmiş. “Okunacak denmemişti, işitilecek denmişti ve öyle de oldu” diyor. Bu kitap yılında Azerbaycan Türkçesine de çevrilmiş. Sonrasında peşi sıra gelmiş kitaplar. Kitabı yazılacak olan arifler varlıksal enerjileri ile birer birer misafir olmuş ruhuna. “Şu ana kadar en uzun süreli yazdığım kitap Ene’l Hakk Gizli Öğretisi kitabıydı” diyor. 30 gün sürmüş, “o günler boyunca rüyalarım, ruhum, aklım, düşüncelerim tamamen ilham yolu ile aktardığı sözleri ve ifadeleri ile dopdoluydu” diyor. ’de yazdığı İbn-i Arabi Arif İçin Din Yoktur kitabı da, yılında İngilizceye çevrilerek Londra&#;da satışa çıkmış ve Akademik Kaynak Eserler kataloğunda ve kütüphanesinde yer almış.

Kevser Yeşiltaş’ın kaleme aldığı toplam 15 kitabı var, bazıları da fantastik öykü tarzında olan yine ilham yoluyla yazılmış kitaplar. Benim ilk okuduğum kitabı “Ledün İlmi” idi. Şöyle yazıyordu bir sayfasında “batında derin ol, derinleş ki zahirde genişleyebilesin. Gayb aleminde derinleş ki, görünende yol alabilesin. Gizlinde derinleş ki, bedenindeki dünyadan, hakikat dünyasına doğabilesin. Ledün ilmi sende zuhur etsin, açığa çıksın, kendini meydana vursun. Yoksa zahirlikte boğulursun”. Sonrasında veliler serisini okurken, gerçekten de eski ile yeninin öğretilerinin nasıl da bütünleştiğini, birleştiğini düşündüm. Her biri veli kendi zamanında ve günümüzde hala tam olarak anlaşılamamış olsa da bilgiler hala güncel ve ulaşılmayı bekliyor. Ve bu kitapları okurken belki de onların hissiyatları geçiyor olabilir okuyucuya, bizden gayrı, uzak bir kişi ya da sadece geçmişte kalan bir kavram olmaktan çıkıp bilinir oluyorlar sanki içimizde, tanışıklık hissi gibi…

Kevser Yeşiltaş, Aydın’da yaşıyor. Üç yıl önce emekli olmuş ve sade bir yaşam tarzını benimsemiş. Günlerini şükrederek geçirdiğini söylüyor ve “yeni çalışmalarım için de bol ilhamlarım var” diyor. Önce kısaca hikayesine değindik sonra tüm kitaplarında aktarılan ortak bilgiyi, hakikat bilgisini konuştuk.

Öncelikle sizi biraz tanıyalım mı? Bu kitapları yazma süreciniz nasıl başladı, öncesinde neler oldu? Çünkü yazma hikayeniz çok sıra dışı. Hepsi birer ilham kitabı diyorsunuz ve tasavvuf eğitimi almamışsınız. Nasıl yazıldılar?

Kitapları yazma serüvenim yılında başladı. Bir dergiye yazdığım yazılarımı derleyerek bir kitap çıkarma niyetim vardı. Bir anım olsun istedim. İlk kitabım “Kuantum Fiziği ve Felsefesi” yayınlandı. Sonra normal hayatıma devam edecektim. Grafik tasarım uzmanlığı mesleğim. Uluslararası bir firmada üst düzey yöneticiliği yapıyordum. İşler düşündüğüm gibi olmadı. Çocukluğumdan beri süregelen açıklanması zor olan bir yaşantım var. Sezgilerim, rüyalarım, İlhamlarım, içsesim yoğun şekilde hayatımda yer alır. Yaşadığım akıl almaz ve paranormal hadiselerin sayısı çok fazla. Fakat buna rağmen inatçı ve kolay kabullenemeyen bir yapıya, analitik düşünce tarzına ve parçaları birleştirmek için yoğun çaba harcayan zekaya sahibim. Bu iki farklı karakteristik özelliği aynı bedende yaşamak benim için kolay değil. Çünkü ortaya koyduğum ve kalben inandığım bir fikri acımasızca çürütmeye çalışan bir düşünce yapım var. 38 yaşıma geldiğimde bu iki uç noktalarda gezinen farklılığı dengelemeyi ve kontrol etmeyi başardım. İlhamlarımı, rüyalarımı, sezgilerimi ve içsesimi doğru kanalize edebiliyordum artık. Bana gelenleri kaleme dökmeye başladım. Yazdıklarımın bende kalması büyük bir bencillik olurdu. Üstelik doğaya aykırıydı. Maneviyatta çok ama çok fazla yardım gördüm. Vefa borcumu da, yazılanları okuyacak olan değerli okuyuculara emanet ettim. Üzerinde ismimin yazdığı kitapların bir kaderi var. Onlar canlı birer organizma. Kendi yollarını kendileri açıyorlar. Ben onların ortaya çıkmasına vesileyim. Aynı zamanda ilk okuyucusuyum. Her biri birer ilham kitabı. İçerikleri ile ilgili bir eğitimim ve sertifikam hiç olmadı. Kitaplara yazdığım her satır, derin hissiyatımın, iç dünyamın, farklı boyutlardaki yolculuklarımın bir ürünüdür. Konu ettiğim her Veli, kendi Sonsuz Kaynağından bir ışık huzmesi gibi aktı ve derin iç dünyamı doldurdu. Ve rüyalar kanalı ile, ilham kanalı ile de ben bu sembolik bilgileri, anlaşılır bir şekle dönüştürdüm ve kitaplaştırdım. Her kitabın kaderi, verdiği mesaj ile doğru orantılı. Kitabın kaderi, hangi zaman diliminde, kimlere ulaşacağını belirler. Kısacası her kitap yazarını ve okuyucusunu kendi tayin eder. Vakti zamanı gelen her oluşum, bir yaratıma mahkumdur. Her yaratılan eser, onu doğuracak ve büyütecek birine ve sonunda hazmedecek, idrak edecek kitlelere ihtiyaç duyar. Kaleme aldığım kitapların amacı da bu. Bu amaç, günümüz insanların onları okumasıyla, hazmetmesiyle, DNA hücrelerine nüfuz etmesiyle hakikatine ulaşacak. Ki onların çocukları torunları bu bilgileri yaşayabilsin.

Kitaplarınızı sadece yazan mı yoksa aynı zamanda onlardaki bilgileri yaşayan mısınız? Çünkü gizli ilimlerde söz konusu olan bilgi önce teslim edilen kişiye yöneliyor; kendimiz alıyor ve ancak ondan sonra verebiliyor ve ileriye taşıyabiliyoruz sanırım. Önce kendinizi hazırladığınız bir dönemden geçtiniz mi veya geçiyor musunuz?

Çok güzel bir soru. İlhamın öncelliği, ulaştığı kişidir. Onu bir sarsar. Yaşamını alt üst eder. Tutunduğu tüm değerlerden onu koparır. İşte bu uğurda niceleri kaybolup gitmiştir. Yol çetin ve zorluklarla doludur. Bu yol, zoru kolaylayabilenlerin yolu olmalıdır. Yürümeye cesareti olanların yoludur. Çünkü yalnızlıktır bineği. İlham, eğer onda bir arayışa sebep olamamışsa daha fazla vakit kaybetmez. Çünkü ulaşacağı kaynaklar sonsuzdur. İlhamın devamlılığı tamamen kişinin kendi özgür iradesinde. Gizli ilmin verdiği mesaj kişiye özel olabilir ya da küçük zümrelere hitap edebilir ya da daha büyük kitlelere ulaşabilir. Anlık bir etki yaratabilir ya da yeni bir Çağ açabilir. Bunu tayin eden kişiler değil, mesajın yüksek frekansıdır. O mesaj gelecekse kainattaki hiçbir akıl ona engel olamaz. Sorunuzun devamına gelince, çok renkli bir hayattan çok sade ve minimal bir yaşam tarzına geçiş yaptım. Her zaman da bir öğrenciyim.

Kitaplarını yazdığınız sufilerle, velilerle rüyalarınızda karşılaştığınızı söylüyorsunuz. Kendi zamanlarından günümüz modern zamanına akmak, anlaşılır olmak dileğindeydiler demişsiniz. Ve “Bu dünyada, zahirde yapamadığın her şeyi batıni olarak yapabilirsin” diye de yazmışsınız. Bunu ve bu bilginin nezdinde vermek istediğiniz mesajı biraz daha açar misiniz?

Beden kısıtlı imkanlara sahiptir. Oysa ki ruhi melekeleri (yetenekleri) olan kişilerin imkanları çok daha elverişli. Yeter ki bu tecrübeleri yaşayan kişiler, hakikat ile hayali ayırt edebilsinler. Doğruyu yanlışı birbirine karıştırmasınlar. Her imajı, her içe doğan sezgiyi ilham zannetmesinler. Akıl ve zihin bunun için var. Aklın ve maneviyatın işbirliği çok önemli. Biri bile yok sayılmamalı, devre dışı bırakılmamalı. Salt maneviyata odaklı yada salt akla dayalı bir yaşam kabul görmez. Denge ve kontrol insan için çok kıymetli iki cevherdir. Her insan, kainattaki her tür canlı ile iletişim kurabilecek yeteneklerle doğar. Bu iletişime hiçbir güç engel olamaz. Yeter ki ne ile kontakt halinde olduğunu bilebilecek akıl ve maneviyatı gelişmiş olsun. Burada vermek istediğim mesaj şudur: İnsan evrensel bir varlıktır ve bunun farkına varmalıdır. Zaman algısı ve mekan titreşimi, üzerinde konaklanan platformlarda farklılık gösterir. Bana ulaşan sufîler için bu böyleydi. Onların zamanı ve mekanı ile benim zamanım ve mekanım arasında bir geçit açıldı. Bu iletişimi ben rüyalar ve ilham olarak hissettim. Benim yapıma en uygun mizansen buydu. Bir insan, tüm insanlık anlayışında yorumlarsak: Tüm insanlar ilham alır. Yeter ki bunun farkında olsunlar.

İlk okuduğum kitabınız “Ledün İlmi” idi. Eskilerin Ledün ilmi dediği ilme şimdi “kendi kendine öğretim, kendinde öğretim” demişsiniz. Bu gizli ilim hakikat bilgisini içeriyor ve akıl ile elde edilmiyor, herkesin özünde açığa çıkarılmayı bekleyen bir bilgiden bahsediyor. Gizli ilimlerin kendinde keşfi meselesi diyorsunuz. Nedir Ledün İlmi? Günümüze nasıl uyarlayabiliriz?

Günümüzde duyarsızlaşma had safhada. Kendisinin dışında efendi aramaktan vazgeçemeyen yığınlar, yeteneklerinden habersiz, kendini bilmeyen ve tanımak için hiç vakit harcamayan insanlar var. Oysa bizim hedefimiz kendimizi ışıtmamız. Ruhun ve bedenin yani ilahi yüzün ile bedensel istek cephesinin arasındaki ayrılığın kalkması. Kısaca planı yapan ile planı yapılan aynı varlık. Her birey özgündür, içinde tanrısal nuru taşır, ve sadece işini kendi ile bitirecek ve gerçeğini anlayacaktır. İşte gerçek ilim budur. Her çağda oyun aynıdır, ama oyuncular değişip durur. Kendi yolunu çizemeyenlere ancak, rehber gerekir. Gerçek doğru nasıl bulunur? Gerçek yanlışla. Eğri olmazsa doğru anlaşılabilir mi? Anlaşılamaz. Ama sürekli yanlışlarla dolu ise insanlar, onlara gerçeği göstermek için, gönüllü bilgeler mutlaka olacaktır. Ne zamana kadar? Herkes özündeki bilgiyi açığa çıkarana kadar. Ledün ilminin gerçek manası bundan ibaret. İnsanın içinde yanardağ ateşi var, fakat o dışarda kibrit arıyor. Ne zaman bunun farkına varacak o vakit maneviyatındaki kendi hakikatini keşf edecek.

Eski yolların doğrusallığının artık geçerli olmadığını söyleyebilir miyiz? Yani bir guruya, bir mürşide ya da bir öğretmene ihtiyacımız var mı hala?

Guru, öğretmen, öğretici, mürşit, pir&#;  Bunlar insanın gelişiminde olmazsa olmazıdır. Fakat çok hassas bir noktadır bu. Gelişime katkı sağlayan bu kişiler eşlikçidir. Bir yere kadar. Sendeki ilmin açığa çıkması için gönüllü vesilelerdir. Sana ilim öğretmek için değil. Eğer öğrenci hazırsa, öğretmeni yanında zuhur edecektir. Ve öğrencinin ruhundaki, kişiye özgü ledün ilminin varlığını ona bildirecektir. Öğretici olarak neyi hayâl ettiğimiz önemlidir. Bir insan, görünmeyen bir varlık, iç ses olabilir. Mürşit ya da kâmil, illaki bir insan olacak değildir. Görünmeyen rehberler de, insanın Hakk’ı bulmasında yardımcıdırlar. Doğa hangi dilde konuşur bu öğrenci hazır olduğunda belli olacaktır. Bu sözleri destekleyecek olan işaret, bize yüzlerce yıl öncesinden şöyle verildi: Bir ağaçtan seslendi Âlemlerin Rabbi &#;Ben Allah’ım&#; diye Hz. Musa’ya.

“Arif İçin Din Yoktur” kitabınızda şöyle bir cümle var: “hiç kimse sırra tek başına ulaşamaz. İlahi aşk ancak iki ile tecelli eder”. Peki bunu nasıl yorumlamalıyız?

Mevlana’ya gelen Şems idi. Sırdır bu. Şems bir kavramdır ve bir fırlatma rampasıdır. Mevlana’nın gelişiminde ilahi bir sıçrama yaratır. Hiçbirimiz böyle bir nimetten nasipsiz değiliz. Çünkü sır herkesin nasibidir ama farkında olduğu müddetçe. Biri gelir, kimliğinde deneyimlemen gereken noktayı açar ve sana farklı bir pencereden bakmayı öğretir. Diğeri gelir bu oluşumu destekler ve ömür boyu ilhamın olur, tüm parçaları birleştirir. Kimse kendini hafife almasın. Kimse yetersiz değildir. Yeter ki biadı Hakk’a olsun. Yalnızca Hakk&#;tan dilesin. Ve kalbini Hakk&#;a açsın. “İbn-i Arabi, Arif İçin Din Yoktur” kitabı, ilâhî Âşk ve İlk Hareket konularını geniş bir perspektifte ele aldı. Kendimizi tanımamız ve ilhamlarımızı layık olduğu yerlere ulaştırmamız hususunda kaynak bir kitaptır. Unutmayalım ki: İlham, ufku açık bilinçler ister. Zihni eski hikâyelerle dolu olanlara gelmez.

Kendindeki bilgiyi açmanın bir liyakatla, hakk edişle geldiğini yazıyorsunuz. Ve “İnsan-ı Kâmil” tanımı ve bu mertebeye ulaşmanın erdemleri tüm kitaplarınızda göze çarpıyor ve sufi bilgeliğinin özünü de oluşturuyor. İnsan-ı Kâmil kimdir ve bu hakk edişle gelen kendindeki bilgiyi açma nasıl bir İlahi yasa ile işler?

Hakikatte insan sembolü, İnsan-ı Kâmil’dir. Her birimizin hakikati Kâmil insandır. Fakat Ferdîyet olarak bizler Kâmil değiliz. Fakat bir gün kemâlate ermeye muktediriz. Ve Dünya tarihinde de çok az insan, henüz yaşarken İnsan-ı Kâmil mertebesine ulaşarak Arif olabilmiştir. Kâmil İnsanın en büyük özelliği, bir nüzul yani inişle ve miraç yani yükseliş ile seyr yolculuğunda olduğudur. Kâmil insan mertebesi, tüm hiyerarşideki Âlemleri, İlahî isim, sıfat ve suretleri kendinde toplayabilen, İlahî Emaneti taşıyacak kudret ile donatılmış Mutlak Vücudun Örtüsüdür. Her bir Âlem bir diğerinin belirmesi ve yansıması olduğundan, Kâmil insanın, belirmesi ve Zahirleşmesi ve tüm Âlemler tarafından apaçık ve aşikâr olarak görünebilmesi için &#;Allah&#;ın Boyası ile Boyanmış&#; olması gerekmektedir. Allah’ın boyası ile boyanması demek, İlahi tesirlerle rezonansa girmesi ve o büyük birliğin idrakine varması demektir. Kâmil olan insan, şuurlu olarak, var oluş ve yok oluşta yenilenmeyi müşahede edendir. Ben kâmil insanım diyebilen var mıdır? Ya da benim ustam, pîrim, mürşidim, gurum, hocam, öğreticim bu tanıma tam uyuyor diyebilen var mı? Yoktur. Çünkü beşer kimliğimizden vazgeçebilmek zordur, hele ki günümüz şartlarında. Bu açıklama, güvensizliği ve ümitsizliği hissettirmesin. Her birimiz kendi hakikatimize ulaşabilme yeteneği ile doğuyoruz. Sadece ilmin dilini ve sembollerini çözebilmek için dışardan bir yardıma ihtiyaç duymalıyız ve sonrasında yorumlamayı ve hayatımıza uyumlamayı kendimiz yapmalıyız. Gizli İlimleri idrak edebilmesi ve kavrayabilmesi için, kişinin hakkedişi ve liyakati çok önemlidir. Bu hakkediş, Hakk etmek ile ilgili değildir. Hakk etmek ile Hakkediş kavramları farklı anlamlar içerir. Hakkediş İlahi bir Yasadır. İnsanın, sadece bir hayat değil, hayatlar boyunca edindiği sonsuz tecrübelerin öz-kavram haline gelmesi ve kendisinin de bu özü yaşamına indirgemesidir. İşte bu yüzden Gizli İlimler öyle kitabi bilgi değildir. Hakkediş ve liyakat içinde olan kişinin bir yaşam biçimidir. Hangi hayatında ve o hayatının hangi zaman diliminde bu hakkediş ile karşılaşacağı, bunu bir yaşam tarzına dönüştüreceği bilinmezdir. Bu yüzden “aramak”, “beklemek”, “arayış” daima sürecektir.

Eskilerde olduğu gibi bir çile sistemi gerekli değil belki günümüzde ama yine de zorlu bir yol bu ne de olsa. İrade güçlüğünü, dengeyi koruyabilme yeteneğini, zor şartlarda sükut edebilmeyi, istekliliği ve maneviyatın sürekliliğini öngörüyor. Günümüz şartlarında bunun koşullarını nasıl yerine getirebiliriz?

Ben her zaman şuna inanıyorum: Denge ve Kontrol. Canlılığın oluşumunu ve devamlılığını sağlayan hem ilahi hem de muazzam iki evrensel doğa yasası. Bu iki doğa yasasını anladığımız oranda hayatımızda kullanabilirsek hiçbir sorun kalmaz. Bu iki yasa, her çağda, tüm var olanlar için, kendi zamanına ve coğrafi koşullarına uygun uyum sağlama kolaylığıdır. Doğa, sürekliliğini böyle sürdürüyor. Gezegenler, galaksiler, yıldız sistemleri, denge, ahenk ve kontrollü bir şekilde var olmaya devam ediyorlar. Akıl ve maneviyat zengini insan neden bunun dışında kalsın ki? Her birimiz doğanın alışkanlığına ve onun daha üzerinde olan yüce bir sistemin denge ve kontrolüne tabiyiz. Milyonlarca yıl önce, bu gezegenin toprağına, iki ayağımızla bastık. Bunun bir anlamı olmalı. Neden şunu kararlılıkla kabullenemiyoruz: Seçim ilahi bir kanundur ve kendim olmayı seçiyorum.

Tasavvufta “belâ” Rabb’den gelen nimet olarak nitelendiriliyor. Biz bela deyince, başımıza gelen kötü olaylar diye anlarız. Kabul edilebilmesi en zor kavramlardan biri belki de bu. Nasıl bir idrak gerekiyor bunu anlamak için?

“Hallac-ı Mansur, Ene’l Hakk Gizli Öğretisi” kitabı kavramlar üzerine bir kitaptır. Bilginin özünü verir ve yorumu kitabı okuyana bırakır. Kitapta kendi yorumumu yapsaydım bu benim okuyucuya yapacağım bir dayatma olurdu. Fakat kitaptaki kavramsal bilgiler, okuyucunun zihnindeki Gizil Kuvve’leri açığa çıkaracak ve bazı kodları açabilecek özel kelimeler içeriyor. Her insan, bilincinin derinliklerinde Gizil Kuvve’lere sahiptir ve bundan habersiz uzun bir ömür sürer. Bu öz bilgilerden mahrum kalmak insan doğasına aykırı. Sorunuzun cevabına gelince: Belâ bir kavramdır. Bu kavramı doğru anlamalı ve bilincimize doğru kodlamalıyız. Belâ, her koşulda tereddütsüz bir kabulleniştir. Yaradan’dan, Doğa’dan, Evren’den gelen nimet, kısmet, rahmet, imtihan ve terbiyedir. Bilindik bir kelime olan Kalu Belâ’da Ruhların “Evet Rabbimizsin” sözü, bir eşitlik ve denkliktir. Tereddütsüz Onayda, Ruhlar aynı kararı vermişlerdir. Çünkü henüz Madde Dünyasının ötesindedirler. Ruhlar Âlemi Benzersizdir ve görkemlidir. Orada “Onay” bir kesinlik ve netlik” içerir. Fakat dünyaya doğduklarında işler değişecektir. Burada eşitlik, netlik ve kesinlik olmayacaktır. Halk arasında “Belâ” kötü olaylar organizasyonu olarak algılanır. Tasavvufta ise “Belâ” kavramı, “gelişimi hızlandırıcı, olgunlaşmayı destekleyen” bir anlam içerir. Çünkü Belâ ile imtihan edilen kişi ıstırap çeker. Tasavvufta ıstırap geliştirici ve olgunlaştırıcıdır. Kısaca, “Tekâmülde Sıçrama” yaratır. İyilik, hoşluk, bolluk, nimet, rahmet ve güzellik içindeyken insanlar tam olgunlaşamazlar. Olayların amacını anlayabilmeleri için “Belâya” ihtiyaçları vardır. Çünkü “Belâ” bedeni terbiye eder. Hallac-ı Mansur bu konuyu çok güzel bir şekilde ifade etmiştir: “Rabbim, İnsanlar, seni verdiğin nimetler yüzünden severler, bense seni verdiğin belâlar yüzünden severim.”

Nefsi yok etmek gerçekten mümkün mü? Ya da yok edilmeli mi?

Nefs bizim zırhımız. En kıymetli cevherimiz. Her insanın nefsi var. Nefs, bir insanın varlık delilidir. Nefsin varlığı kesindir. Kesin olmayan ise, insanın nefsine hâkim mi yoksa nefsine yenik mi yaşadığıdır. Nefs olmasa dünyaya uyum sağlayamayız. Onu terbiye etmekle yükümlüyüz ki egolaşmasın. Nefs nasıl yönlendirilirse öyle hizmet eder efendisine. Yönlendirmeyi ve terbiyeyi iyi yapamayanları da esaret altına almayı çok iyi bilir. Unutmayalım ki, karanlığın ve kötülüğün, bizlerdeki tutunacak tek dalı, iyi terbiye edilmemiş ve hakikate yönlendirilmemiş nefslerimizdir. Nefsin yok edilmesi mümkün değildir ve zaten morfik alan dediğimiz doğanın alışkanlığı olan yasaya aykırıdır. Kendimizi tanımamızda en etkin ve en etkili varlığımızdır Nefs. Nefsin terbiyesinde en iyi yol kendimizin kontrolünde olan dengeli bir yaşamdır. Herkes kendi seçimlerini, kararlılıkla yürürlüğe koyabilir. Şerefli mahlûkat tanımı yapılan akıl ve maneviyat sahibi insandan beklenen de bu zaten.

“Arif her yaşadığının kendi planı olduğunun idrakindedir ve bu plana tamamen teslim olmuştur” Bu noktada kader ve kaza kavramıyla ilgili kısaca neler söylersiniz? Teslimiyet nasıl bir bilinçle beraber olmalı?

Yaradan&#;ın yaratılanlarla ilgili hükmü ve yaratım bilgisi, kendi katında sabit bir bilgidir ve bu bilgiden sadece kendisi haberdardır. Zaman kavramı içermeyen ve bir sebep ile sabitlenmiş bu bilgiye kaza ismi verilir. Kaza, madde ortamlarında tatbikat sahasına indiğinde zaman kavramına dahil olur ve buna kader ismi verilir. Kısaca bir örnek vermek gerekirse, “her nefs ölümü tadıcıdır” sözü bir kazadır yani sabit bir bilgidir ve kesinlik içerir. Ne zaman ölümü tadacağı ise, her nefsin kaderidir ve bu yüzden belirsizlik ilkesine tabidir. Sorunuza gelirsek: Her beşerî varlık gelişerek Ariflik mertebesine yükselebilir. Bu her insanın kazası yani özündeki sabit ve kesinlik içeren bilgisidir. Fakat bunun ne zaman gerçekleşeceği, her insanın kaderidir. Her insan bu bilgiyi idrak etmeli ve bu hakikate iman etmelidir. Arifler, Veliler, Nebiler bu hakikate, idrak ve iman etmenin daha ötesinde, yüksek bir şuurla katkıda bulunurlar. İşleyen plandan haberdardırlar. Ve zamana yani kadere bilinçli ve üstün bir şuur ile teslim olmuşlardır. Bu hakikatin varlığından tüm insanlık, yüzyıllar öncesinden haberdar edildi: “O her an bir işte ve oluştadır ve O&#;nun hükmü her an iner” sözleri ile işaret edildi. Fakat beşerî insanın bir diğer ismi unutandır. Haberdar edildiği her şeyi unutur ve normal hayatına devam eder. Unutmayan ise Arifler, Nebiler ve Velilerdir. Teslimiyet bilinci ile insanlığın yolunu aydınlatırlar. Kaza ve Kaderden (zamandan) kimse kaçamaz. Belki sürece, özgür iradi seçimleriyle bir parça müdahale edebilir, süreyi uzatır ya da çabuklaştırabilir. Fakat Kader (Zaman) ve Kaza kaçınılmaz bir şekilde var oluşa hükmedecektir. Şunu da unutmayalım ki her olayın bir sebebi var. Ve bu sebebin de, en olması gereken şey olduğunun bilincinde olmak, yaşamımızı biraz rahatlatacaktır. Dualar, yardımlaşma, tüm varlıklarla maddi &#; manevi paylaşım, ibadet, iman ve teslimiyet kaderin (zaman) yönünü değiştirebilir.

İbn-i Arabi’nin ünlü “Arif için Din Yoktur” sözünün altında yatan manayla ilişkili olarak kitabınızda diyorsunuz ki “bu gelecekte ortaya çıkacak bir insanlık realitesine aittir”. Kozmik bilgiler, hakikat bilgisi sembollerle değil, apaçık verileceğini söylemişsiniz ve İbn-i Arabi’nin kendi zamanından bu zamana işaret ettiğini de yazmışsınız. Bu konuda neler söylersiniz?

Kozmik bilgiler, İlahi hakikatler daima apaçık, sade ve net bir ifade ile indi yeryüzüne. Onun üstünü örterek sembolleştiren ve bilmece gibi aktaranlar bilgeler, sufiler, mürşitler, resuller, arifler olmuştur. Buna zorunluydular çünkü insanlar bu bilgilere uyumlu değillerdi. Çağlar boyunca insanlığın bilgiye ulaşma yöntemi hep bir “aracı insan” ile olmuştur. Aracı insan, ilahi hakikatler ile insanlık arasında bir paratoner görevini üstlendi. Artık bu çağda bu son bulacaktır. Çünkü insanlar, tüm algıları değiştirecek, tüm dönüşümleri başlatacak en hassas düğmeye sahipler: Kalplerinden gelen ilhamlara. Bu ilhamlar mesaj içerikli. Ve tüm insanların mesajları birleştiğinde ortaya çıkacak olan şey Hakikat. İşte bu Hakikat, batıl olan yozlaşmayı yerle bir edecek ve yeni bir çağ başlatacak. Bu çağ, Arifler Çağı. yüzyıllardır beklenen, özlenen ve aynı zamanda tüm bilgelerin sözleriyle işaret ettiği Ahir Zaman: Her insanın, kendi özündeki bilgeliği ve kutsallığı yine kendisinin çabasıyla ortaya çıkaracağı ve bunu doyasıya yaşayacağı huzur dolu bir zamandır. Hakikatin var olma sebebi bizleriz. Bizi hakikate ulaştıracak tek şey var. Soru sormak ve sorgulamak. İnanın, cevabı verebilmek için kainatın tüm zerreleri harekete geçecektir. Ve her birimizin özündeki hakikat bilgisini yine sahibi olan bizlere ulaştırabilmek için seferber olacaklardır. Ancak bize düşen bir görev var: Kararlılığımız. Bu bir ölçüdür. Ne kadar kararlıysan o kadar hakikate dolayısıyla da kendi tanrısallığımıza yakınızdır. İşte bu, bir teslimiyet bilincidir. Bu teslimiyet bilinci Arifler Çağının ortaya çıkış anahtarı!

POZİTİF DERGİSİ /05 TARİHLİ SAYIDA YAYINLANMIŞTIR

Röportaj: Burcu Öztınaz Kömürlü

Kitaplardan…

Sır bilmeyenler için, göremeyenler ve gönlü keşf edemeyenler içindir. &#;Açanlar sırra vakıf olanlardır, ancak ifşa ettiğinde, ya anlaşılmaz ya da yanlış yorumlanırlar. O yüzden tüm Âşkla yanan Âşıklar, bu hissiyatlarını kodlamış, ya da sembolleştirmişlerdir sözlerinde. Oysa tek bir sözleri, kâinat bilgisi ile dopdoludur. Bir cümle adeta yoğunlaştırılmış bir âlemdir. Yandım demiştir Hz. Mevlâna. Ancak yanan

anlayabilir ya da o yola giren, o halden anlayabilir. Gerisi okur şiir gibi. (Tevhid Sırları Mevlana Öğretisini Kavramak)

Arif dünyada yaşayan değil, dünyasını içinde inşa edendir. Kendi dünyasını inşa eden Arif artık gönül avazı ile şunu nida eder: “Kayıb’ım gölgeler Aleminde, yolum şaşmış… Şimdi Görünür Oldum Hakikatte, var olan bir tek ben imiş” (İbn-i Arabi Arif için Din Yoktur)

Varlık hiçbir şeyin kendisine ait olmadığını, kendinden olmadığını anladığı anda sen ben davası son bulur, hiçleşir. İşte bu kutsal ayetlerde anlatılmak istenen secde halidir. Orada fakirleşir. Fakirleştiği an perdeler kalkar, Hakk kapısı açılır ve Rab tanınır. Her şeyini yitiren Kendini bilir, kendini bilen Rabbini bilir. Rab hiçlikte dokunur Can’a. İşte O dokunuşta sır fısıldanır. Sır sahibine ulaşır. Sırrı bilen hiçbir Veli, eren, pir, şıh, Nebi söylemez. Bilen söylemez, söyleyen bilmez. (Işık Eri Hünkar Hacı Bektaş)

Nefs insanı uykuya çeker, gönül ise diri olana. Daimi yaratılışı, gönül gözünden seyrediyorsan dirisindir, Kayıtlar aleminden dünya gözün ile izliyorsan ölüsündür. Tapduklu Yunus yürür yana yana, her zerreyi, her andaki yaratılışı seyreder, gülün kokusu bir önceki değildir, güneş her gün farklı doğar, dağlar taşların teşbih dilini dinler, onlarla kuşdilinden konuşur. Her şeye farklı bir gözle bakmayı öğrenir, zihninin kayıtları ile değil, gönül gözüyle. (Yunus Emre Aşka Vardıktan Sonra Kanadı Kim Arar?)

Ene’l Hakk demek: Ben yaratıcı gerçeğim, ben Ademin ruhunun sesiyim demektir. Ene’l Hakk ifadesi, “Sonsuz ve benzersiz kavramlara denizinde” bir damlayım demektir… Her şey Tanrı’dandır, fakat Tanrı değildir. (Hallac-ı Mansur Ene’l Hakk Gizli Öğretisi)

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

Kevser Yeşiltaş Kimdir?

12 Mayis yilinda İzmir/Türkiye’de doğdu. 

Kevser Yesiltas, Tasavvuf, Gizemcilik, Ezoterizm, Çocuk ve Gençlik serisi, Popüler Bilim kategorilerinde toplam 20 kitabın sahibidir. Kitapları  Uluslararası platformlarda okuyucuları ile buluşuyor.

En son yayınladığı Ibn 'Arabi, The Enlightened are not Bound by Religion isimli İngilizce kitabı Akademik Kaynak Eserler ISBN bandrol alarak, dünyanın tüm Kütüphanelerinde, Üniversitelerinde Akademik kanaldan satılmaktadır.

Ibn 'Arabi, The Enlightened are not Bound by Religion kitabı, Akademik Kaynak Eserler kategorisinde yer almaktadır.

About Kevser Yesiltash

Kevser Yesiltash is a Turkish author of 20 books including “Ibn ‘Arabi - The Enlightened are Not Bound by Religion”. She writes mostly on mysticism, Sufi metaphysics, Quantum philosophy topics. Her books constitute the great masters Mansur Al Hallaj, Haji Bektash Veli, Yunus Emre, Rumi, Farududdin Attar. Kevser Yesiltash is one of the very few authors who wrote about Mansur Al Hallaj in the world. She writes not by research but by the inspirations she gets in her dreams visited by the great masters themselves.

Kevser Yesiltash is also lecturer and column writer on sprituality, enlightenment, reincarnation, Quantum Physics & Philosophy topics. She wrote columns for Ruh ve Madde (Spirit and Body) and Indigo magazines in Turkey. Her quotations were used in one of the Turkey’s best TV Series “Muhteşem Yüzyıl (Magnificent Century)”.

Kevser Yesiltash’s works are being studied as reference books in Turkish Universities such as Istanbul Bilgi University, Pamukkale University, Harran University.

Currently her book “En El Haqq” is being translated to English and Azerbaijani.
Yesiltash lives in Izmir/Turkey.

Ibn 'Arabi, The Enlightened are not bound by religion. Inhere

Amazon

Goodreads

Amazon Kindle

Barnes & Noble

Kövsər Yaşıldaşı tanıyaq

Türkiyəli yazar Kövsər Yaşıldaş mistisizmi, ezoterizmi, ilahi eşqi tərənnüm edən əsərlərin müəllifidir.

Onun maraqla qarşılanan kitabları əsrlərdən bəri nəsildən-nəsilə ötürülən əbədi bir missiyanı davam etdirərək, bugünün Kvant fizikasının köməyi ilə qədim gizli elmi, ilahi sirləri açıqlayır.

Kövsər Yaşıldaş ci il mayın də İzmirdə doğulub. 28 il özəl sektorda Qrafik tasarım və rəng ayırma işində çalışıb. Ən son Uluslararası Flekso Tesisləri Basqı Ambalaj sektorunda idarəetmə vəzifəsini yerinə yetirib və elə oradan da təqaüdə çıxıb. "İndiqo" dərgisində yazıları yayımlanır, müxtəlif qəzetlərə köşə yazıları yazır.

cu  ildən kitab yazır. Əsərləri  elmi-kütləvi, təsəvvüf ədəbiyyatı, fantastik hekayə, türk romanı və uşaq-gənclər üçün  hekayə kitabları kateqoriyasına daxildir.

Amazon

Azerbaijan

Azerbaijan

Azerbaijan

Azerbaijan

Azerbaijan

Azerbaijan

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir