risale i nur kuran tefsiri oku / Risale Online - Soru Cevap - Risale-i Nur Tefsir midir?

Risale I Nur Kuran Tefsiri Oku

risale i nur kuran tefsiri oku

Risale-i Nur, baştan ayağa Kur’ân’ı tefsir etmiştir.

Her mesele, “Kur’ân’dan süzülmüş kataratlar” olduğuna göre, ya birkaç âyet veya hadis-i şerifin anlamlarıdır.

Zira, “Risale-i Nur; her şeyi hikmetle beyan eden Kur’ân’ın i’câzı sırrıyla, mu’cizeliğini gösteren; ispata dayanan; geleceği aydınlatan; ‘işârî/dirâyet’ tefsirlerin en kuvvetlisi ve en kıymetlisidir.”1

Aynı zamanda da, klâsik olmayan, modern, farklı bir “rivayet” tefsiridir.

Hz. Üstad: “Ben bir Risâlenin te’lifine başladığım zaman iki yüz âyât-ı Kur’âniye imdadıma geliyordu.2

İşaratü’l-İ’caz’da olduğu gibi, eğer bütün âyetleri tefsir etseydi, 70 cild olacaktı.

Tekrarlar hariç, (başka bir çalışmada ) âyet-i kerîme, hadîs-i şerîf yer alır.3

Öyle bir özellikte kaleme alınmış ki, her sözü, her mânâsı, her yorumu mutlaka bir âyete, bir hadîse dayanır.

Şimdi, yüzde 90’ı Birinci Söz’den olmak üzere, birkaç örnek sunalım:

“Bismillah her hayrın başıdır”4

“Besmelesiz başlanılan her iş sonuçsuz ve bereketsizdir”5

“Bismillah” ne büyük bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen şu temsilî hikâyeciğe bak dinle:

Bu metodu, üslûbu, temsilât-ı Kur’ân’iye’den alır.

Temsil; benzetmek, teşbih etmek, örnek göstererek söz söylemek; gerçekleri hikâyelerle anlatmaktır.

Temsilât-ı Kur’ân’iye:

“Onların hali, karanlık bir gecede ateş yakan insanın durumu gibidir. Veyahut onların hali, şiddetle boşanan yağmura tutunmuş yolcuların misâli gibidir”

“Cenâb-ı Hak, kullarını irşad ve ikaz etmek üzere, sivrisinek gibi hakir, kıymetsiz bir hayvanla veya bir mahlûkla misâl getirmeyi, kâfirlerin keyfi için terk etmez. İmânı olanlar, onun, Rablerinden hak olduğunu bilirler”6 şeklinde arıdan darıya, çiçekten böceğe, güneşten her şeye temsiller getirilir.

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Şuâlar, s. 65, ,
2- Abdülkadir Badıllı, Risâle-i Nur’un Kudsî Kaynakları, Envar. Neş., , İst., s.
3- Badıllı, Age s.
4- Bediüzzaman, Sözler, s.
5- Müsned, ; Nesei, Sünenü’l-Kübra,
; Kenzü’l-Ummâl, 6- Bakara Sûresi, 17, 19,

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print


Birçok kez bu tarz sorulara maruz kalan birisi olarak meseleyi net bir şekilde değerlendirme ihtiyacı hissettim.

Nur talebelerini tanımayan bazı kardeşlerimiz bu konuda sorular yöneltiyorlar. Onlara bir sözüm yok.

Fakat, niyeti çamur atmak olan birkaç zümre bu konuyu sık sık gündeme getirmekten büyük lezzet alıyorlar. Ağır sözlerim varsa niyeti halis olmayanlaradır. Baştan söyleyeyim
 
"Nur talebeleri (haşa) Risale-i Nur'u Kur'an'dan üstün tutuyorlar ve daha çok okuyorlar" diyen kardeşim;
Öncelikle bu sözünle bizi tebessüm ettirdiğin için sana teşekkür ediyorum. Bu kadar saçma bir söz sinirden ziyade gülmeme sebep oluyor. Sen de hak verirsin ki birşeye uzaktan bakıldığında ne olduğu belli olmasa da yakınlaşınca daha net bir görüş alırız.

Şu an okumakta olduğun yazıya 5 metre uzaktan bakınca okuyamayacağın gibi. Eğer sen Risale-i Nur talebesi olsaydın ve meseleyi yakından inceleyebilseydin bu yukarıda söylediğin cümleden çok iyi bir fıkra olacağını anlardın.
 
Öncelikle şunu sana belirtmek isterim ki Risale-i Nur bir Kur'an tefsiri ve açıklamasıdır. 

Risaleler, Amazonlarda yaşayan yerli kabilelerin avlanma tekniklerini anlatmıyor. Kutup ayılarının yemek yeme alışkanlıklarını da konu almıyor. Hollywood filmlerinin kritiğini yapan bir kitap da değil.

Baştan sona Kur'an ayetlerini, Allah'ı, Hz. Muhammed'i(sav) anlatıyor. Kur'an'ı aslından okuyup derinliğine inmek için arapçayı üst seviyede öğrenip 15 sene medrese ilmi tahsil etmek bu asırda epey güç olduğundan onun türkçe açıklaması olan Risale-i Nur'u okuyoruz. Kuran-ı Kerim'i elbette okuyoruz. Ancak manasını da merak ediyoruz.

Rabbimizin bize gönderdiği mektubun içini açmamak hükmünde olan, onu anlamamak bize yakışır mı?
 
Kaldı ki biz Risale-i Nur'u Kur'an'dan az okuyoruz diye bir ittihamı kabul funduszeue.info-i Nur talebesi olmanın şartlarından birisi de tesbihat yapmaktır. Ve bu tesbihatta ard arda salavat getirdikten sonra mutlaka Kur'an-ı Kerim okunur.

Yaklaşık olarak, haftada EN AZ 30 sayfa Kuran okumak, Risale-i Nur talebesi olmanın şartlarından birisidir.

Kaldı ki sohbetlerimizde sık sık Kur'an Cüz'ü dağıtıp Hatim yaptığımızın farkında değilsin galiba. Peki birçok Nur Talebesinin, özellikle Ramazan ayında sabahlara kadar Kur'an okuyarak geceleri ihya ettiğini de mi duymadın? 
 
Ah benim enteresan kardeşim
Sana soruyorum. Risale-i Nur hakkında fikir beyan etmeden önce, sadece bir kitabını açıp okudun mu? 

Okusaydın Bediüzzaman'ın her fırsatta Risale-i Nur'daki tüm güzelliklerin Kur'an-ı Kerim'den geldiğini defalarca vurguladığını görürdün.
 
İyisi mi? Amazon kabilelerinin akıllara hayret veren maceralarını öğrenmek istiyorsan hemen bir Risale-i Nur Külliyatı al da merakın dinsin.

Yazının bundan sonraki kısmı gelen yorum üzerine eklenmiştir.
Hala "Neden Risale okuyorsunuz Kur'an okumuyorsunuz" diye itham edip sebebini anlayamayan arkadaşların bilgisine:
Kur'an'ı SADECE arapçasından okuyup manasını hiç öğrenmemek sizce mantıklı mı? Eğer arapça değil mealinden okuyoruz diyorsan sana şunu sorayım ki "bizi anla"
 
-NEDEN MEAL OKUYORSUNUZ DA KURAN OKUMUYORSUNUZ. Yoksa meali Kur'andan üstün mü tutuyorsunuz.

Yoksa Elmalılı(beşer) gibi mubarek zatların yazdığı meali ALLAH KELAMI mı zannediyorsunuz.
 
Size ufak bir bilgi vereyim. Ku'ran'ı anlamada 2 metod vardır. Meal ve tefsir.
Meal ayetlerin kısaca manasına yakın bir manayı vermeye çalışırken tefsir ayetleri daha derinlemesine ele alıp açıklar. İşte Risaleler bu ikinci kısımdandır. İki metod da doğrudur.
 
NE OLUR ARTIK ANLAYIN. RİSALELER KUR'ANIN AYETLERİNİ TÜRKÇE OLARAK ANLATIYOR.
REAL MADRİD - BARCELONA MAÇININ TARTIŞMALI POZİSYONLARINI ANLATMIYOR.
Ohh Rahatladım :)
  Sayfayı Paylaş  Sayfayı Tweetle

Risale-i Nur AtıflıKur'an-ı Kerim Açıklamalı Türkçe Meali- Bez cilt-Sıvama kapak

Risale-i Nur Atıflı

Kur’ân-ı Kerîm Meali

 Dinimizin temel kitabı Kur’ân-ı Kerîm olduğuna göre onun nelerden bahsettiğini icmâlen de olsa öğrenmek her Müslümanın tabiî hakkıdır. Ancak bu, Kur’ân’ı aslından okumanın yerini asla tutamaz. Çünkü Kur’ân’ın aslı Allah’ın bizzat kendi kelâm-ı ezelîsidir.

Yeni Asya Araştırma Merkezi tarafından, Kur’ân-ı Kerîm ayetlerinin herkesin anlayacağı bir üslup içinde “meal-i icmalî”sini ihtiva edecek şekilde hazırlanan bu Meal çalışmasında otuz ayrı Kur’ân meali dikkate alınarak titiz bir araştırma yapılmıştır. Sahasında uzman ilâhiyatçı ve müftülerden oluşan bir “Tetkik Heyeti” tarafından incelendikten ve tashihten geçtikten sonra herkesin istifadesine sunulmuştur.

Mealin hazırlanmasında dikkat edilen hususlardan bazıları şunlardır:

  1. Bediüzzaman’ın İşârâtü’l-İ’caz’daki meal tekniği ve üslubu ihtiyar edilmiş ve ayetlerin mücmel manaları verilmiş, kelimelerin lügat manalarından ziyade lisan-ı şer’îdeki mana-yı örfî denilen ıstılah manalarına yer verilmiştir.
  2. Ayet-i kerimelerin daha iyi anlaşılması, derin manaların tefsiri için dipnotlarda ilgili ayetin Risale-i Nur Külliyatındaki izah ve tefsirlerine atıflar yapılmış ve bu atıflarda Yeni Asya Neşriyat’ın sayfa lügatçeli baskısı esas alınmıştır.
  3. Din dilinin kullanılmasına özen gösterilmiştir. Bu sebeple “salih amel” gibi dinî muhtevalı kelimeler aynen korunmuş, mana-yı örfîyi ortadan kaldırıp yanlış anlamalara sebep olacak şekilde tercüme edilen “iyi işler” gibi ifadelerden kaçınılmıştır.
  4. Özellikle “Esma-i Hüsna”lar aynen korunmuş ve devamında o ismin ihtiva ettiği mana “Allah Alîm’dir, her şeyi bilir ve Hakîm’dir, her işi hikmetle yapar” misalinde olduğu gibi ilave edilmiştir.

Beşer mahsulü her çalışmada görülebilecek kusurların bu çalışmada da olabileceğinden hareketle, kusur ve hatalar bize, iyilik ve güzelliklerin tamamı Kur’ân’a aittir.

Hayatımıza yön verecek istifadeli okumalar dileriz.

0ÇOK GÜZEL EMEĞİ GEÇENLERİN ELLERİNE SAĞLIKmk .

RİSALE-İ NUR’UN TEFSİR BOYUTU Tefsir, ilmî bir disiplin olarak Kur’anın açılmasına yani anlaşılmasına sebep olan anlayış tarzı, makale, kitap, şerh ve eğitim metodu olarak gerçekleşebilir. Mesela; Hz. Muhammed ilk olarak Kur’anı yaşayarak tefsir etmiştir. Ve Onun (a.s.m.) bu tefsiri, fiilî sünnet olarak bize tevâtüren intikal etmiştir. (Hacc/78)1 Bediüzzaman, bu asırda avamın dinî metinlere olan itimadı bozulmasın, diye hadislere ilişmeyi yanlış görmekle beraber; hadislerin beşerî, tarihî, sosyal ve kültürel bazı nakısaları taşıdığını; dolayısıyla Kur’an mertebesinde görülmemesi gerektiğini söylüyor. ( Söz, 3. Dal) Fiilî sünnet diyorum; çünkü rivayetler içine zaman içinde bir kısım meslek ve meşrep taassupları girebilmiştir. Mesela ehl-i hadisin, rey ve kıyası tamamen reddetmesi, onların Mutezileye karşı gelişen aşırı taraftarlıklarındandır. Ebu Hanife bu inceliği bildiği için rivayetlerden ziyade fiilî sünneti esas almıştır. Bediüzzaman’ın da, Benden sonra size Kur’anı ve sünnetimi bırakıyorum, mealindeki hadisi, Size Kur’anı ve ehl-i beytimi bırakıyorum, tarzında değerlendirmesi, ahkâm konusunda tefsir olarak Ümmetin uygulamasını esas aldığını gösteriyor. (4. Lem’a) Böylelikle onun sünnet telakkisi, Ebu Hanife gibi olur. Ayrıca sahih hadisleri, Kur’andan ayrı bir kaynak olarak değil de Kur’anın bir tefsiri olarak görmesi, onu Şafiilerden ayırır. (Muhakemat) Kendisi, amelî olarak Şafii olmasına rağmen, bu iki noktada farklı düşünmesinin sebebi, rivayetler içinde Kur’anın i’cazına muhalif birçok malzemenin var olmasıdır. Bununla beraber ahkâm noktasında İbn Cerir-i Taberinin tefsirini genel olarak yeterli görüyor. ( Mektup, Birinci Kısım) Başta Muhakemat ve İşaratül-İ’cazda gördüğümüz üzere Bediüzzaman’ın tefsir hedefi şudur: Kur’anın mucizeliği kesindir. İşte eğer yapılan tefsir o mucizeliği yansıtıyorsa demek o tefsir doğrudur. Fakat eğer o tefsir veya Kur’an hakkındaki kitap, i’cazı yansıtmıyorsa demek o kitap, Kur’ana yapıştırılan bir yalandır. (3. Mukaddime) Üstad Bediüzzaman, bu asrımıza has düşünce seviyesini esas almakla beraber; Ortaçağ müfessirlerinin dirayet yoluyla ve çoğu zaman da belagat, sarf ve nahiv desteğiyle Kur’anı anlaşılır hale getiren kitaplarına önemli derecede değer verir. Kendisinin ifadesi ile sayıları bin olan bu eski tefsirler taranmalı, i’caza ait nükte ve noktalar asrımızın anlayışı ve üslubu ile yeniden yazılmalı. 1 “Allah’ın yolunda ve Allah’ı anlamak için gereği gibi cihad edin. Allah sizi bu iş için seçti. Sizin için dinî emirleri kolaylaştırdı. Bu kolay ve hanîf (orta yol) din anlayışı, babanız İbrahim’in meslek ve yaşayışıdır. O daha önce size Müslümanlar (bütün zıtları orta yolda dengeleyenler) ismini verdi. Bu meslek ve dinî düzeni bilmek ve uygulamak için Peygamber, sizin için, bunları uygulayan bir şahit olsun; sizler de insanlar için yine uygulayan şahitler olun. Artık buna göre namaz kılın; zekât verin; Allah’a iman ile kendinizi aşırılıklardan koruyun; o sizin sahibinizdir. En iyi sahip ve en iyi yardımcı O’dur.” (22/78) [Bu ayet, sünneti inkâr edenler için çok veciz ve mucizevî bir cevaptır.] 1 Fahreddin-i Râzî’nin Mefatihul-Gayb ve diğer ekol tefsirleri ise, bir miktar çerçeveyi aşıp adeta Kur’anı bir felsefe veya tasavvuf veya fıkıh kitabı haline getirmişlerdir. Bunlardan da istifade edilir. Fakat onların bu zaaf yönünü unutmamak gerekir. Seyyid Kutub merhumun ve benzeri çağdaş edip ve yazarların tefsirleri ise daha çok yönlendirme (tevcih) içindirler. Çünkü bunların hiçbiri, Bediüzzaman’ın tefsirde ana hedeflerinden biri olan din ve bilimin zahirî çatışmasını giderecek bilgi ve kaidelere sahip değildir. Nitekim bu gibi zaaflarını siyasî konular ile kapatmaya çalışmaları, bu yokluk ve iflasın bir delilidir. Fakat bunlar direkt olarak bilgiler vermeseler de, sağlıklı bir anlayışa doğru okuyucuyu yönlendirme noktasında bir derece başarılıdırlar. Risale-i Nur’un tefsir yönü ise, müellifinin ifadesiyle üç yönlü bir projedir: a) Kur’anın makasıd-ı asliyesi dediği ana konularının ispatı ve bu konuların gerçek irfanı (bilgisi) şeklinde oluşan tefsir.. Makasıd-ı Kur’aniye dediği tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet, diye dört olarak tesbit eder. İşaratül-İ’cazın ilk tercümesinde ibadetin ilave edilmesi, Abdülmecid ağabeyin bir tasarrufudur ve yanlıştır.2 Çünkü adalet sadece mahkeme demek değildir. Mukaddimede geçtiği üzere felsefe ve akıl, inanlığa dört soru yöneltiyor. Dolayısıyla cevap da dört oluyor. Adalet burada ne yapacaksınız, sorusunun cevabıdır. Sermayemizi adalet üzere kullanacağız, cevabının ifadesidir. Evet, insan nevi, Allah’a karşı ve varlıklara karşı denge ve düzen ile mükelleftir. Bunun da adı adalettir. Evet, insan ibadet görevini ihmal ettiğinde bütün dengeler altüst olur.. Kendisi Kastamonu Lahikasında bu nokta için; Risale-i Nur, seb’al-mesanî olan imanın altı rüknü ile hakikat-i İslamiyeti tamamen tefsir etmiştir, diyor. Hakikat-i İslamiyeden maksadı İslamın beş rüknüdür. Çünkü kendisi, orada Mektubun zekât rüknünün mucizeliğini göstermesinden bahsediyor. Evet, bu minvalde haşir ile ilgili Risaleler, Kur’anın iki bin ayetini tefsir ediyor. Ve ulûhiyet, tevhid, iman ve marifet ile ilgili 30 küsur Risalesi Kur’anın belki üç bin ayetini tefsir ediyor. b) Mektubat kitabında geçen Kur’an bir hazinedir. Risale-i Nur ise, bir anahtardır, ifadesi çerçevesinde, Kur’anın mucizelik nükteleri ve anahtarları olarak Risale-i Nur tam bir tefsirdir, diye tekrar ile söylüyor. Benim tesbitime göre, bu anahtar kavramların sayısı ’i buluyor. Mesela bu kaidelerden ve bilgilerden bir tanesi şudur: İnsanların halk kesimi, Kur’anın birinci derecede muhatabı olduklarından, Kur’an mücerred (soyut) ve küllî (evrensel) kanunları müşahhas misaller ile anlatır. Bu tenezzül boyutu ile beraber; Kur’an kıssaları birer kanun-u külli-i meşhuddurlar. O kıssaların hakikatleri, her zaman ve her yerde var oldukları gibi; gözle görülecek kadar yaygın müşahhas hakikatlerdir. Demek Kur’an, tarih kitabı değildir. ( Söz) Başta M. Esed olmak üzere Doğu ile Batı kültürlerini bilen bazı yazarlar, bu kıssaların tarih olmadığını fark etmişler. Fakat Muhammed, bu mitolojik literatürü sırf irşad için kullanmıştır, diyerek vahyin hakikatine, ulûhiyetin şanına, nübüvvetin asaletine ve tamamen doğru bilgi olan vahyin yapısına yüzde yüz zıt bir şey söylemiş oluyorlar.. Gayb âlemine, ulûhiyete ve ahirete inanmayan bu çağın aydınlarına prim vermiş oluyorlar. Hâlbuki Bediüzzaman Kur’an kıssaları birer kanun-u küllî-i meşhuddurlar, demekle en yüksek, kutsal, imanî, irfanî ve ontolojik bir ders vermiş oluyor; Ortaçağın algısına göre inanan ve dinî bilgileri bu asırda 2 Üstad Bediüzzaman, ’de telif ettiği Muhakematta ve ’da telif ettiği İsârâtü’l-İ’câzda ibadet kelimesini koymadığı gibi ’de İşârâtü’l-İ’câzdan yaptığı ve Emirdağ II’de yayınlanan tercüme numunesinde de bu kelime yoktur. (Eymen) 2 hurafeler olarak ele alan klasik tarzdaki dindar cemaatler ile profan ve materyalist asrımızın varlık ve din algısını ıslah ediyor; dünyanın en büyük tartışma ve mücadele alanı olan bu sahadaki yarayı sulh ve ilim ile tedavi ediyor.. Maalesef dindar çevreler, Kur’anın anlaşılmasında Antropoloji, Arkeoloji ve Biyoloji gibi ilmî disiplinler kullanmadıkları için bilim dünyasında özellikle üniversitelerde dinin önünü tamamen tıkıyorlar. Bediüzzaman’ın, böyle tıkanıklıkları açmak ve yenilerinin ortaya çıkmasını önlemek için yazdığı ilmî tespitine, onlarca proje ve hizmetlerine; ve Risale-i Nur mesleğinde kaziyye- i makbule3 geçerli değildir, demesine rağmen, şimdiye kadar bu gibi konularda yapılan bütün faaliyetler ve piyasaya sürülen yayınlar, kaziyye-i makbule seviyesini geçebilmiş değildir. Çünkü Bediüzzaman’ın söylemini ve fikriyatını tefsir ilmi bazında anlamak için; dil, fen ve özgür düşünceyi beraber kullanmak gerekir. c) İşârâtü’l-İ’caz örneğinde görüldüğü gibi, Kur’anın belagat yönünü özellikle, âyetin diğer âyetlerle, cümlenin diğer cümlelerle olan mucizevî bütünlüğünü gören, gösteren, uygulatan gerçek tefsir geleneğine uygun bir sermeşk tefsir boyutudur. Ebu Hanife ve Zemahşerî ve Abdülkadir Cürcanî gibi bazı müfessirler bu mucizelik boyutuna dikkat çekmişlerdir. Nazm-ı maaniyi özet olarak şöyle ifade edebiliriz: Evvela kelimelerin seçimindeki i’caz, ikinci olarak kelimelerin diğer kelimeler ile olan münasebetleri; üçüncü olarak ayet içindeki cümlelerin birbiriyle olan münasebetleri; dördüncü olarak ayetlerin birbiriyle olan münasebetleri, öyle bir i’caz nakşını dokuyor ki; beşer böyle bir düzeni yapmaktan acizdir, dedirtir. Bu i’caz nakşı ile beraber, o düzen içinde anlatılan manaların birbiri ile olan münasebetleri ise, ayrıca mucizevî boyutları gösterir. Bu manevi i’caz yönlerinin tesbiti ve tahlili konusunda Risale-i Nur benzersiz bir tefsirdir, denilebilir. Kur’an kelam-ı İlahî olduğundan Kur’an her yönüyle saf şuur ve ilimdir. Demek Kur’anda hiçbir haşiv ve fazlalık yoktur. Eğer diğer tefsirlere göre gidilirse, maalesef Kur’anın % 60’ı haşiv olarak görülür. Bediüzzaman’ın, müsbet ilimlerin şahitliğiyle delillendirdiği tefsir parçalarına gelince; kendisi o ilmî meseleleri Mısırlı Tantâvî gibi esas almıyor. Kur’anın hakikatlerini ve Kur’anın verdiği bilgileri esas alıyor. Kur’an ile fenlerin kesin bilgileri asla çatışmaz, demekle beraber onun kendine has bir epistemolojisi var olduğundan; müsbet fen ve ilimlerin eli, henüz bu evrensel (cihanşümul) meselelere ulaşamamıştır, diyor. ( Mektub, Yedinci Mesele) Ayrıca bu tarz desteklemenin ilmî ve irşadî iki faydası daha var: a) Müfessir; varlığı, dini, metafiziği Kur’anın çerçevesinde ontolojik olarak izah ettiği zaman, müsbet ilimlerin bakışını dahi bu ontolojik çerçevede değerlendirmesi lazımdır. Yoksa asrının ilim seviyesini esas almayan bir eser, ontolojik izahlarda biçare kalır. b) Ayrıca bütün gelenek ve inanç temellerini sarsan bu çağdaki müsbet ilimleri istişhad etmek (fakat ikinci derecede) asrın insanlarını irşad için gerekli dinî ve bilimsel bir metoddur. Bütün peygamberlerin de, asırlarının doğru bilgilerini ikinci derecede irşad malzemesi yapmaları bu tarz söylemin evrensel, dinî bir tebliğ metodu olduğunu gösterir. 3 Kişiyi büyük bilip, o sayede söylediği sözleri geçerli saymak; ön kabul (a priori) tarzındaki bilgi demektir. (Emirdağ Lahikası, sayfa 64’e bakılabilir.) 3 Sanırım, Kilise’nin de, İslam Dünyası’nın da bu çağdaki başarısızlıkları, dinin bu evrensel emrini yerine getirmemelerindendir; işi kör bir inada dayatmalarındandır. Ve işin acı tarafı; kısaca değindiğimiz bu gerçeğe rağmen; belagatta, irşadda, müsbet ilimde ve hatta edebiyatta bîbehre; siyasetle ve maddiyâtla zedelenmiş bir kısım —sözde— radikallerin kalkıp Risaleleri haksız olarak tenkit etmeleri, dindarların bilim konusundaki iflasını görmemeleri gerçekten bu deccâlâne çağın bir marazıdır veya şöhret deliliğidir veya ahmakça gerçekleşen bir dindarlığın eksik ve cahilce yansımasıdır.. Evet, bu gün inanan insanların elinde evrensel ve kozmik on binlerce atom bombası gücünde, güzel ve gerçekten güçlü ilmî mesele varken, ya hurafeciler veya bilgi anarşistleri yüzünden o bilgiler, on binlerce çürük yumurta haline geliyor. Dinsizler ehl-i fetret olup, kurtulurken; dindarlar gerici, yobaz veya nihilist bir ruh hali içinde kalıyorlar. İnsanlar da şaşırıyor: Bu dindarlar, neden dinsizlerden daha kötü davranışlı oluyorlar, diye çokça soruluyor. Bediüzzaman, Risale-i Nur’dan önce, Kur’anın anlaşılması için usûl ve metod olarak Muhâkemât’ı yazdı. Bu kitapta tefsir ile ilgili ’e yakın prensip ve metodik bilgiler ve esaslar var. Muhakemattan dört sene sonra Kur’anın asıl mucizeliği nazmındadır, yani dizilişindedir, diye Fatiha ve Bakara’dan 33 ayeti numune olarak tefsir etti. İşaratül-İ’caz Fî Mezannil-Îcaz (veciz ifadeler içinde mucizelik işaretleri) ismi ile ’de yayınladı.. Onun asıl hedefi, bütün müsbet ve dinî ilimlerde uzman olan bir kurul (heyet) kurup kollektif bir tefsir hazırlatmak idi. Sonra dünyada büyük, kültürel bir deprem oldu. O da böyle bir kurulun, kolay kolay temin edilemeyeceğini görerek, anahtar bazda sayfalık Risale-i Nur’u yazdı. Bir Nur talebesinin bu anahtar bilgilerle; Muhâkemât ve İşârâtü’l-İ’caz örneğiyle bir tefsir yazacağını temenni ve tavsiye etti. (Rumuzât-ı Semâniye sayfada ve Emirdağ II’de..) Risale-i Nur ’larda Latince olarak basıldığı zaman Zübeyir ve Said Özdemir ağabeyler, birileri çıkıp şarlatanlık yapmasın, diye bu temenni ve tavsiyeyi yine bir kurul şartına bağlayacak şekilde bu mektubu yayınladılar. Hâlbuki ’te Abdulkadir Badıllı ağabeyin yayınladığı İşaratül-İ’cazın girişinde o bireysel temenni ve tavsiye, eski hali ile duruyor. Evet, bu kültür depremi, hala etkili ki, onun bizzat talebeleri dahi, onun dilini anlamıyorlar. Siyasî ve dünyevî kesimler ise, bu başarısızlığa bakıp Risaleleri okumadan ve kullanmadan onları eleştiriyorlar. İşte gelin görün, siz hakem olun! Sakın; bu sözlerimden Bediüzzaman’ın talebelerinin gayretsiz oldukları neticesini çıkarmayın. Çünkü her bir Nur talebesi, Kur’anın i’cazını bütün afak-ı âlemde göstermek ister.. Fakat dil, fen ilimleri ve özgür düşünceden oluşan üçlü bir silah ellerinde olmadığından bu i’cazı, âleme gösteremiyorlar. Hulasa: Bediüzzaman, Kur’anın yapısal mucizeliğini şöyle özetler: Vahiy, kâinatın aklı ve bilincidir. Yani saf ve soyut bilgilerdir. Bu bilgiler, geldikleri çağın sembollerini, dil özelliklerini, hayat sistemini ve olaylarını kendine ambalaj ve elbise yapar; öylece ortaya çıkar. Onun için tarihte birçok şeriat geldiği gibi, o şeriatlerin de her çağda ayrı ayrı birer tefsiri yazılmıştır. Tefsir demek, o eski çağların ambalajını ve elbisesini açıp; o metinlerin içindeki öz vahyin manalarını görmek ve anlamak demektir.. ( Lem’a; İşaratül-İ’caz) Risale-i Nuru yazmadan 20 sene önce, Kur’anın bu yapısını; sosyal ve ilmî mucizeliklerini dünyaya göstermek için; bir tefsir mukaddimesi olan Muhakematta şöyle bir teklifte bulundu: 4 Bu Mukaddimeden maksadım, efkâr-ı umumiye bir tefsir-i Kur'ân istiyor. Evet, her zamanın bir hükmü var. Zaman dahi bir müfessirdir. Ahval ve vukuat ise bir keşşaftır. Efkâr-ı âmmeye hocalık edecek, yine efkâr-ı âmme-i ilmiyedir. Bu sırra binaen ve istinaden isterim ki: Müfessir-i azîm olan zamanın taht-ı riyasetinde, her biri bir fende mütehassıs, muhakkikîn-i ulemadan (ehl-i hakikat âlimlerden) müntehap (seçilmiş) bir meclis-i meb'usan-ı ilmiye (bilimler akademisini veya senatosunu) teşkil ile meşveretle bir tefsiri telif etmek ile sair tefasirdeki (diğer tefsirlerdeki) münkasım olan (bölünmüş olan) mehasin ve kemâlâtı mühezzebe ve müzehhebe (arındırılmış ve asra uygun bir libas giydirilmiş) olarak cem etmelidirler.. Evet, Meşrutiyettir; her şeyde meşveret hükümfermâdır. Efkâr-ı umumiye dahi didebandır (gözlemcidir, yanlışları ayıklar.) İcma-ı Ümmetin hücciyeti buna hüccettir. (Ümmetin bir asırdaki âlimlerinin bir meselede oy birliğine varmasının şeriatta bir delil olması, bu iddiamın geniş ve geçerli bir delilidir.) Evet, İslam âlemi, bu asırda bu görevi yapmadığı için; yani ilmî bir senato ve herkesin itimad edeceği bir ilmî müessese veya umumî ilmî bir şurayı kurmadığı için; bugün bu kargaşayı ve sefaleti yaşıyor; dinsizlere karşı hükmen mağlup oluyor. Üstad Bediüzzaman, ’de; o zaman az olan ve bugün her tarafı istila eden bu dinî ve kültürel çöküşü, yüzyıl önceden Münazarat kitabında ve İşaratül-İ’caz tefsirinin mukaddimesinde haber vermiştir.. İşaratül-İ’caz tefsirinin sayfalık Arapça metni, yüzlerce dil, belağat ve imanî hakikatleri anlatır ve Arapça üslup olarak gayet selis olmakla beraber son derece haşmetli, mukni ve üstün bir dile sahiptir. İlk olarak ’de Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid ağabey tarafından tercüme edilmiştir. Abdülmecid ağabey, yüksek seviyede bir din âlimi olmasına rağmen bu şaheser tefsirin birçok nüktesini ya atlamış veya eksik ve anlaşılmayacak şekilde tercüme etmiştir. Çünkü kendisi, göçlerde ve Birinci Dünya Savaşında çok hırpalanmış idi.. Ayrıca ağabeyi Bediüzzaman’ın bir kısım yeni ve kendine has tespitlerini anlamıyordu. Bu iki zaaftan birinci çeşidi, tercümenin tamamında gözlemlenebiliyor. İkinci zaafa misal olarak Bakara suresinden 5. ayetin tefsirinde ehl-i kitap ile ilgili önemli bir atlama göze çarpıyor. Diyanet bu tercümeyi tahkik ederek bastı.. Fakat henüz elime geçmediği için bu tahkikli baskı için bir şey diyemiyorum.. İkinci tercüme bu kardeşiniz tarafından yapıldı. Üçüncü tercüme Abdulkadir Badıllı ağabey tarafından yapıldı. Abdulkadir ağabeyin bu tercümesi, hem ifade hem Arapçasına mutabakat hem de dil açısından birçok zaaf içeriyor. Benim tercümem, Arapçasına muvafakat, dil ve anlaşılırlık açısından, Nur talebesi olan bir tefsir Profesörünün ve Cemaatten ehl-i tahkik bir kısım vakıf kardeşlerin tesbiti ile en başarılı tercüme olmasına rağmen; Müslümanlar genel olarak kaziyye-i makbule seviyesini aşamadığı için tercümemiz, rağbet görmediği gibi, belirgin bir şekilde ambargoya da maruzdur. Her ne ise, tefsir ilminin problemi benim tercümemin beğenilip beğenilmemesi değildir. Mesele İslam Âleminin bu asra uygun bir tefsiri çıkarıp çıkarmamasıdır. Küçük bir sorun daha vardır; harika ve anahtar bir tefsir olan bu İşaratü-İ’caz kitabının Türk okuyucusu tarafından anlaşılmamış olmasıdır. 2. Bahaeddin Sağlam 5

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası