lat ve uzza / Sermayenin tanrıları: Lat, Uzza, Menat… - Eskimiyen

Lat Ve Uzza

lat ve uzza

Al-Lât, Allat, Lat


İslamiyet'ten önce, Mekke'nin 60 km güney doğusunda Taif adlı kasabada yaşayan Sakif kabilesi, içi tanrıça heykelleriyle dolu büyük bir Puthane'ye sahip Tapınağın içinde yer alan figüratif tanrıçalardan en önemlisi Rabbeh diye hitap ettikleri (Robert A. Morey, ) Lât putu. 

Sakifliler bir taraftan soyut "Allah" kavramına, diğer taraftan somut görünürlüğü olan "tanrıça heykellerine" birlikte tapıyorlar Düşük dereceli olduğunu düşündükleri pek çok put arasından Al-Lât adını verdikleri putu ön plana çıkarmışlar, onu yüceltmişler. Lât'ı tanrının karısı olarak görüyorlar. Kabilelerinin koruyucusu, gözeticisi ve kurtarıcısı 

Bu inanç, bu tapınma biçimi sadece Sakif kabilesine özgü değil. Arabistan yarımadasının, bunun yanında Suriye, Ürdün ve Filistin topraklarının neredeyse tamamında geçerli. İnsanlar "soyut" Allah kavramının yanında "somut" kadın heykellerine, kadın rölyeflerine, kadın dikitlerine de tapıyorlar. Onlara dua ediyor, kurbanlar kesiyor, kendilerini memnun etmek için arpa lapası gibi (OneDio, ) yiyecekler sunuyor ve karşılaştıkları çeşitli zorlukların giderilmesi için kendilerinden yardım dileğinde bulunuyorlar. 

Peygamberimiz, "Tanrı'ya ortak koşanlar" anlamında, bu cahil insanları "müşrik" sıfatıyla tanımlamış. İnançları bulanık kişiler. Taş nesnelerden çare bekleyen, düşünce melekeleri ve ahlaki değer yargıları bozulmuş. 

Sakif ileri gelenleri Mekke feth edildikten sonra Al-Lât adı verilen tanrıçadan soğumak ve İslam inancına adapte olmak  için peygamberimizden üç veya bir yıllık süre istemişler. Peygamberimiz geçit vermiyor.  Tanrıça heykelinin yıkılmasını sağlamak için Mugire ibni Şube ile Ebu Süfyan'ı görevlendirerek Lat putunu yerle bir ediyor.

Sakif kabilesi mensupları Allat'ın ne olduğu konusunda farklı görüşlere sahip Lât'ı, kimisi Allah'ın eşi, kimisi kızı olarak değerlendiriyor.

Mekke'lilerin durumu farklı. Onlar Menat, Uzza ve Lat adı verilen heykelleri Allah'ın üç kızı olarak görüyorlar. Lat putunun "hamileliğe", "toprağın bol mahsul vermesine" iyi geldiğini düşünüyorlar. Kabe'yi tavaf ederken okunan telbiye duasında üçünün de adı geçiyor.

Lat, Menat ve Uzza'ya selam olsun .
Bizim yükseklerde uçan kırmızı tepeli turna kuşlarımıza.
Vesile olsunlar, arzularımızın gerçekleşmesine
.

O dönemin Mekke halkı, tanrının kızı olarak gördükleri taştan yapılmış bu figürleri Allah ile aralarında mesaj getirip-götüren "aracılar" olarak değerlendiriyorlar. Veya "şefaatçiler."

Sakiflilerin Taif'teki puthanesi her şeyiyle Mekke'deki Kabe'ye benzetilmiş. Yapı biçimiyle, tavaf ibadetiyle, kurban kesimi ve tanrıça heykellerine çeşitli hediyeler sunumuyla. Puthane'nin ortasında "dikili siyah bir kaya olan Lât'ın" etrafında dönüyorlar, ona şiirler okuyor, dilek ve temennilerde bulunuyorlar. Başka bir kaynakta Taif'teki Lât stel'inin dikdörtgen prizması biçimli beyaz bir kaya olduğu bildiriliyor (Smith, ).

Kadın heykel ve heykelciklerine tapınma Taif kasabasıyla sınırlı değil. Suriye sınırından Yemen'e, Kıbrıs'tan Yunan adalarına, oradan Basra körfezine, Hindistan yarımadasına kadar her yer, her şehir bu tür kadın rölyefleri, kadın stelleriyle dolu.

Kadın dikitleri, heykelleri veya heykelciklerine bilimsel dilde stel, estel, stela, betül, betil, beytel, abüd, abide, amud, amed gibi adlar verilmiş. İsim çokluğu; formlarından, özgün kabile kültürlerinden veya stellerin üretildiği dönemlerin farklı olmasından. 

Betül veya Beytel'ler çeşit çeşit. Kimisi, kaba-saba kadın görünümlü sıradan bir yontu, kimisi çıplak vücut hatlarını ince çizgilerle ortaya koyan güzel bir kadının neredeyse birebir kopyası niteliğinde.

Tanrıça anlamına gelmek üzere stellere bazen hiçbir şey yapılmamış. Uzunca bir taş parçası topraktan çıkarılarak yolun kenarına şâkulî olarak dikilmiş "bu bizim tanrımız/tanrıçamızdır" deyip insanlar ibadete davet edilmiş.

Tapınılan tanrıça stelleri standart bir şekle sahip değil. Her kabile, şehir veya topluluk onları kendi zevkine göre yontmuş, kendi zevkine göre süslemiş. İbadet anlayışlarına göre kurbanlar ve/veya hediyeler sunmuşlar.  

Taif şehrinden başka Nahle denilen yerde de Lat tanrıçasına tapınıldığından söz ediliyor. Nahle'deki tapınak Taif'teki puthaneden daha küçük imiş. Hatra halkı ve Yemen'de yaşayan bir takım insanlar da Tâif'liler gibi Lat putunu kendilerinin tanrıçası olarak belirlemişler.

Bunun yanında Ürdün sınırları içinde Akabe Körfezinin hemen kuzeyinde bulunan Petra (Suriye'nin Palmire'si ile karıştırılmamalı)  şehrinde de Lat ve Uzza'ya tapınıldığı bildiriliyor.

Petra'da baş putun adı Allate-Manâtu imiş. Petra, denizden metre yükseklikte Musa Vadisi'ne kurulmuş, Nebatilerin başkenti Nebatiler MÖ 57 ilâ MS yılları arasında varlık sürdürürken yılında Roma imparatoru Trayan tarafından tarih sahnesinden silinmiş (Sarıcık, ).

Havran harabelerinden elde edilmiş volkanik bazalt özellikli dikili taşbir levhanın (stela - estel) Allât adı verilen tanrıçayı zırh, kalkan ve mızrak ile birlikte temsil ettiği ve bu figürün Louvre müzesinde bulunduğu..

Allat , Ürdün topraklarında yaşayan Nebatîlerin tanrıçası olarak biliniyor. Yerel üst tanrıça, süprem, yüce veya âli  olan.  Puthane'deki çok sayıda küçük tanrıça heykellerinin yanında onların üzerinde ve "en yüksekte olduğu düşünülen". Hürmetin, tapınmanın en çok kendisine yöneltildiği stel. (Michel Mouton, ).

Derin tarihi süreç dikkate alındığında görülecektir ki Allat, tek başına ne Taif'lilerin ne de Nebatilerin tanrıçası, çünkü o toplumlardan çok önceki tarihlerde dahi var. Arap yarımadasının içlerine doğru yayılması belki onu içtenlikle özümseyen Nebatiler sayesinde gerçekleşmiştir.

Allat veya Lat milattan önce yılında da var, yılında da. Hatta milattan önce , yıllarında da. Lat isminden soyutlanıp olguya "tanrıça", "kadın" veya "ana" figürüyle bakılırsa milattan önce 20 binli yıllara kadar gidilebilir.

Lat, Laz, Allatu Sümer tanrıçası Erişki-gal'den bu yana yaşayan bir isim. Erişkigal, Yeryüzünün Tanrıçası demek. Türkiye'de onu, Arzı-Cân olarak isimlendirmişiz. Arz'ın Ruhu. Yerküreye hayat veren Can. Erzincan.

Allat veya Lat sözcüğü Yakın Doğu coğrafyasını bu kadar derinden etkileyince Grekler kayıtsız kalmamışlar Lat tanrıçasını isim değişikliğiyle kendilerine uyarlamışlar. Bazı Antik Yunan metinlerinde Lat'tan Athena, Atina veya Asena olarak söz ediliyormuş. Onu Afrodit (Aphrodite) olarak gören kişiler var. Romalılar Lat imgesini ülkelerine taşımışlar ona Minerva elbisesi giydirmişler. Tanrıçamıza bu adla tapınılacaktır  deyip yeni bir inanç tarikatı oluşturmuşlar.

"Atina" adlı tanrıça Grek toplumunun
"Minerva" adlı tanrıça ise Romalıların Allat'ı. Lâtı veya Lâzı.

Heredot'un şu sözü -eğer gerçekten söylemişse- önemli: Araplar Dionysos ve Afrodit dışındaki tanrılara tapmazlar. Araplar Dionysos'a "Orot-alt"  ve Afrodit'e "Alilat" derler (OneDio, ).

Web kaynakları, orotalt'ın anlamı konusunda aciz. Kaçınılmaz olarak sezgiye başvuruyorsunuz. Orot-alt sözcüğünü "Arzın Tanrısı" olarak anlıyorum. "Orot" arz  ve "alt" sözcüğü ise  ilah  anlamında.

Diyân-eses (Dionysos) veya orotalt  "tanrı" demek.
Afrodit (Alilat) Tanrıça. Veya "Laz".

Lat sözcüğüyle ilgili çok sayıda açıklama var. Her biri belli bir döneme ait. Milattan sonra ile milattan önceki 'ler ve 'lerdeki telaffuz biçimleri, kastedilen "tanrıça formları", "tanrıça kişilikleri" aynı değil. Fakat hiç değişmeyen atıf, hiç değişmeyen tema "dişilik".

Kadın, ana, büyük ana, eski-ana, kız, kız kardeş, peri, hûrî veya tanrıça söylemi.

Healey'e () göre,  Heredot'un açıklamalarını Grek etkisiyle birlikte ele almak gerekir. Al-İlat sözü Grek şivesiyle hallat, allat (Nebati dilinde alat, altu, ´ltw) olarak telaffuz edilmiş. Daha sonra Araplar tarafından yeniden yorumlanarak al-Lât  haline getirilmiş. Şiirsel yazım biçimi olan Lât  sözcüğü bu nedenle bazı kişilerin yanlış anlamalarına meydan vermiş olabilir. Kuşkusuz ´ltw  ve ´lt  Arami diliyle konuşan Nebatilerde tanrıçaya işaret etmekteydi. (Healey, ). Onlar tanrıçaya ´ilht  diyorlardı. Şurası da not edilmelidir ki başlangıçtaki elif harfi bileşik isimlerde olduğu gibi bazen yutulup atılabiliyordu. Fakat Nebatilerde bu isim Allat  veya Allatu olarak kullanılmıştır. Yazım ve telaffuz farklılığı inançla ilgili değildir, ses değişimi düzeyinde incelenebilir.

Allat  veya  Lat  adının bölgeyi zapt eden İskender'den sonra değişik şekillerde yazıldığı ve söylendiği görülüyor.

Laodicee, Al-Laziqiyah, Lattakia, El-Ladhiqiya, Laodicée, Laodicea, El Ladhaqiye, Lattaquié, Ladikiya, Latakia, Latakieh, Ladhiqiye, Laodicea ad Mare, Lattaquie, El-Ladhaqiyé, Laodikeia, El-Ladhiqiya, Ladikis, Al Ladhiqiyah, Ladik, Lazik..

Osmanlı Devleti, 'lü yıllarda Kütahya'nın Lazkiye kazasına sahip. Lazkiye  günümüzdeki Denizli şehri. Trablus'ta Lazkiye Nahiyesi var (Lazkiye-i Nefs) ve Hınıs Sancağına bağlı Ma-Laz-girt nahiyesi. (Ünal, ). Suriye'de Lazkiye kasabası.

"Malazgirt" sözcüğü, Malaz Şehrinin  "kuşatılması" anlamında. Ma-Laz, "Laz-Ana" (Kraliçe-Ana) anlamına geliyor. Ma-Latia veya Malatya şehri de tanrıça Laz-Ana'nın adını almış 

Leziz, luscious [laşiz] sözcüğü tatlı veya güzel anlamında..

Laz-Ana'nın pişirdiği; Tanrıça/Laz Ana'ya ait olan lezzetli yemek.

İsraillilerde "La'zizRabbi'" diye bir kavramın bulunması. 

Laziz sözcüğü Arapçaya tarihin bilinmeyen bir döneminde El-Aziz şeklinde geçmiş olabilir. Değişik dillerde -is, -iz, -ish sonekleri "bir defadan çok olma", "katmerli olma",  "ait olma", "onunla ilgili olma" gibi anlamlara geliyor (Housel, ).

Aziz/La'ziz, ´Azzuz: Aşk, bağlılık veya güç anlamlarında (Zafrani, ).

"Aziz" sözcüğü, milattan önce 'li yıllarda var olan ilineklerinden koparak müstakil bir kelime haline gelmiş olsa bile, onun üçüncü göbek dededen La'ziz sözcüğüyle olan akrabalığını görmezlikten gelemeyiz.

Laze; boş, aylak ve Lazy sözcüğü ise exegetical  tembelllik anlamlarında.

Exegetical sözcüğü, "dini metinlerin yorumlanmasıyla" ilgili. Örneğin, Yahudilerin dini nitelikteki kimi İbrani metinleri "Çalışmana gerek yok. Tanrı kuşun-kurdun rızkını verir." şeklinde yorumlamaları "eksegital tembellik" olarak tanımlanıyor. "Kaderci" anlayış temelde, kadim İbrani toplumuna ait.

Allat ve Lat sözcüklerinin Laz sesine dönüşmesiyle ilgili çok sayıda örnek verilebilir. T  harfi ve sesinin z sesine dönüşmesi yakın zamanlarla ilgili değil. Milattan önce 'lü yıllarda Yakup peygamberin Luz şehir adını Beytel veya Betül'e çevirmesinden de anlaşılıyor ki, tanrıça adının z  sesi kullanılarak söylenmesi eskilerden bu yana gelen bir alışkanlık.

Ze'li telaffuz biçimi Greklere, Arâmî'lere veya herhangi bir topluluğa ait değil. Bir dönem, sadece belli bir kabile z  sesli telaffuz biçimini kullanmış olsa dahi zaman içinde giderek, bir şekilde yaygınlaşmış. Değişik toplum veya topluluklar duruma göre her iki telaffuz biçimini  de kullanmışlar. Dile nasıl yapıştıysa.. Veya her hangi bir şehir, kavim, kabile, kral, kraliçe hangi telaffuz biçimini öne çıkarmışsa. İbadet ve zikirlerini hangi telaffuz biçimiyle yapmışsa.

Günümüzde Batı ve Doğu toplumları her iki telaffuzu da kullanıyor. Türkler olarak Suriye'nin Latakia'sını Lazkiye şeklinde anıyoruz. Denizli'ye, yani İskender'in Laodica'sına Lâzikıyye demişiz. Ladik, Lazik, Latin, Elazar, Agsar, Agasar, Akhisar dönüşümlerini gerçekleştirmişiz. Filizlenen yeni sözcükler Allat'tan o kadar uzaklaşmış ki, akrabalık bağlarını ve kimliklerini tanımak imkansız hale gelmiş. Dünya dillerine bakıldığında Allat, Allaz, Laz kelimeleriyle ilintili türev sözcüklerinin sayısı on binlerle ifade edilebilir. Kimisi "tanrıça" kavramını direkt hatırlatan, kimisi ima eden ve pek çoğu da bütünüyle farklı anlamlarda.  

Yeryüzünde Lat'ın tanrıçalığı gündemden düşünce insanlık ona işaret eden sözcük ve harflerle oyun hamuru gibi oynamış. Bu değişim-dönüşüm süreci, kültürel imgeleme ve yaratıcılık sanatıyla birlikte devam ediyor. Tanrıça Lat öldü  fakat "kültürel Lât", edebiyat ve sanatta, mimaride, mobilya ve dekorasyonda en parlak dönemlerinden birini yaşıyor.













.

Hübel, Lat, Menat ve Uzza’nın geçmişi

Hz. Adem’den itibaren insanlar, yaradılış gereği sürekli bir ilah arayışının içerisinde olmuş. Semavi dinlerin nüzul ettiği Ortadoğu bölgesi de bu arayışın en fazla yaşandığı coğrafya.

Bazı kavimler kalplerindeki bu ilah anlayışını somut olarak ortaya çıkarmanın kolay yolunu bulmuş, kendilerine taş veya benzeri maddelerden putlar yapmışlardı. Kimileri bunlara ilahlık atfederken kimileri de Allah’a ulaşmanın en kısa yolu nazarıyla baktı. Yeryüzü İslam diniyle şereflenmeden evvel Arap Yarımadası, putların yaygın olarak görüldüğü bir bölgeydi. Araplar, özellikle Hübel, Lat, Menat ve Uzza adlı putlara çok saygı duyuyordu. Bu putların isimleri tarih boyunca hep merak konusu olmuş, akademisyenler yıllarca konuyla ilgili birçok çalışma yapmıştı.

BEREKET TANRIÇASI MI?

İslam öncesi Cahiliye Dönemi’nin sembol putlarından olan Hübel, Arapların kutsallık atfettikleri putun içinde en büyüğüydü. Hübel sözcüğünün İbranice Ha ve Ba’l kelimelerinden türeyip ‘rab, tanrı’ gibi bir anlama sahip olduğunu öne sürenlerin yanında Anadolu tanrıçası olarak bilinen Kybele isminin zaman içerisinde Hübel şeklini aldığı görüşünü savunan filologlar da var. İlginçtir, kırmızı akikten insan şeklindeki bu put, Mekkeli müşrikler tarafından yapılmamış. Nereden geldiği konusu tam bir muamma. Bir zamanlar Kabe’nin içerisinde bulunan Hübel’in üzerinde “Evet, hayır, diyet,  sizden, bizden, başkasından, nesebi belli değil” gibi ifadeler içeren fal okları bulunuyordu. Bu put müşriklerin falına bakıyordu. Mekke’nin fethinden sonra ortadan kaldırıldı.

LAT BEYAZ BİR TAŞTI

Lat, Hicaz bölgesinde saygı duyulan diğer putlardan biriydi. Lat kelimesinin birçok etimolojik açıklaması var. Bu açıklamalardan en tutarlısı; sözcüğün, tanrıça anlamına gelen “el-ilahe” kelimesindeki -he harfinin çıkartılarak yerine dişilik anlamı katan -ta harfinin getirilmesi fikri. Lat, öyle gösterişli olmayan alelade beyaz bir taştı. Müşrikler bu taş için kurbanlar kesiyor, hediyeler sunuyor etrafında kadın erkek tavaf ediyordu. Mekke’nin fethinden sonra yıkılmış, sunağında bulunan altın ve gümüş mücevherler İslam Devleti için kullanılmıştı.

İslam öncesi dönemde Mekke şehrinin üç baş tanrıçasından biri de Uzza adlı puttu. Dil bilimciler Uzza kelimesinin tanrının aziz sıfatının müennesi (azize) olduğunu ileri sürüyor. Petra’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan tapınakta Uzza ismine rastlanması, Hicazın bu önemli putlarının Hellenistik döneme ait tanrıçaların bu coğrafyadaki yansıması olasılığını kuvvetlendirmiştir. Cahiliye devrinde Kureyşliler, Uzzayı sık sık ziyaret eder, hediyeler getirir ve kurbanlar adayarak dua ederdi. Bu put Mekke’nin fethinden sonra Halid b. Velid tarafından yok edildi. Ancak peygamber efendimizin “Lat ve Uzza’ya tapınılıncaya kadar kıyamet kopmayacak” hadisinin Müslümanlar tarafından üzerinde düşünülmesi gereken bir işaret olduğu kesin.

HİCAZ’IN SON PUTU SİYAH MENAT

Araplar için Lat ve Uzza ile birlikte, Menat adlı putta, tanrının kızlarından biri olarak kabul ediliyordu. Mekke ile Medine arasında Müşellel adı verilen bir bölgede bulunan Menat, siyah bir kaya idi. Ayrıca burada Menat’a ait bir ev, hediyelerin konulması için ayrılmış bir oda ve bu evde görevli bir de bekçi bulunuyordu.

Menat kelimesinin Sami dilinde “ölüm, kader, talih” anlamlarına geldiği biliniyor. Ayrıca Grek kültüründeki kader tanrısı Tukhai ve Fortunae ile de aynı anlamda. Önceleri Safa ve Merve tepelerinin arasında bulunan Menat adına yağmur yağdırması için kurbanlar kesip hediyeler sunan cahiliye dönemi Arapları, Müslüman olduktan sonra hac vazifesinin nişanelerinden biri olan Sa’y yapma konusunda şüpheye düşmüştü (Sa’y, Kabe’nin doğu tarafında bulunan Safa ve Merve adlı iki tepe arasında, Safa’dan başlanıp Merve’de tamamlanmak üzere yedi defa gidip gelmeyi ifade eden vacip ibadetlerdendir).

Müslümanların içinin rahatlaması için Cenab-ı Allah “Muhakkak ki Safa ve Merve, Allah’ın şiarlarındandır” ayetini (Bakara Suresi Ayet) lütfetmiştir . Peygamber efendimiz, Menat’ı yıkmak için Hz. Ali’yi görevlendirmiş ve böylece Hicaz’ın son büyük puttan da temizlenmesini sağlamıştı.

Arslan BULUT

"Türkiye'nin üzerine örtülen perde nedir?" diye sormuştum ya Avukat Dursun Yassıkaya, bu soruma "Sayın Bulut, Türkiye'nin üstüne, Kâbe'de Hz. Muhammed'in kırdığı üç put çöktü Ne zaman uyanacağımız meçhul" diye bir mesajla cevap verdi. Sonra ne demek istediğini soranlara, Necm Suresi'ndeki "Lât ve Uzza'yı ve diğer üçüncüsü Menat'ı gördünüz mü?" ayetini hatırlattı "Lat, mutlak otorite; Uzza, güç, kuvvet; Menat ise para demektir" diye yazdı.

***

Konuyu yakın tarihte inceleyen iki yazar var. İkisi de insanoğlunun, mutlak otoriteyi, güç ve kudret sahiplerini ve parayı Allah'ın yerine koyduğunu anlatıyor.

Biri İhsan Eliaçık, diğeri Cemil Kılıç!

İhsan Eliaçık, özetle şu tespitleri yapıyor:

"Kur'an'da Araplara ait üç putun 'ismi' özellikle veriliyor.

'Lât ve Uzza'yı ve diğer üçüncüsü Menat'ı gördünüz mü?' (Necm; 53/)

'Onlar' deniyor, gerçekte 'Sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir.'

Yine 'Onlar" deniyor 'Zanna ve nefislerinin arzularına tabi oluyorlar.'

Demek ki 'put' denilen şeyler, insanın iç dünyasında anlam yüklediği ve yücelttiği nesneler. O 'isimlere' dokundurtmuyorlar ve etraflarında atomu parçalamaktan da zor öny argılar oluşturuyorlar. Putları kırmak aslında bu 'isimleri' alaşağı etmek ve etraflarında oluşturulan ön yargıları kırmak demek oluyor.

Lât 'isminin' bugünkü karşılığı 'otorite' dediğimiz şeydir.

'Uzza' kelimesi bunu tamamlıyor. 'Güç', 'kuvvet' anlamına geliyor.

Üçüncüleri olan diğer 'Menat' ise yine çok tanıdık

O bildiğiniz 'para' demek.

Rus Çarlığı'nın para birimi Manat idi

Bugünkü Azerbaycan'ın, Türkmenistan'ın para birimi 'Manat'tır.

Şimdi ayeti yaşayan yorumu ile yeniden okuyalım:

'Otorite, güç ve üçüncüleri para Bunlar sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlerden başka bir şey değildir Onlar gerçekte zanna ve nefislerinin isteklerine/arzularına tabi oluyorlar'

Otoriteyi, gücü ve parayı kendilerinde toplamak/biriktirmek istiyorlar. Bunları elde etmek için girmedikleri kılık, atmadıkları takla kalmıyor. Bunlar için savaşıyor, vuruşuyor, kan döküp fesat çıkarıyorlar"

***

Cemil Kılıç da konuyu şöyle açıklıyor:

"Öncelikle şunu belirtelim ki, İslam öncesi Mekke Arap toplumu, birilerinin sandığı gibi dinsiz ve Allahsız bir toplum değildi. Tam tersine çok dindar ve Allah inancı çok güçlü bir toplumdu.

O günün Mekke egemenleri açısından İslam, bir dinsizlik yahut bir din karşıtı hareket olarak görülmekteydi. Dolayısıyla Hz. Muhammed de dinsizlerin lideri olarak görülüyordu.

Mekke toplumu putlara tazim ederken aslında Ebu Leheb'e, Ebu Cehil'e ve diğer kodamanlara tapınıyordu. Çünkü mülkiyet ve hüküm sahibi olan onlardı.

İşte Hz. Muhammed, Mekke kodamanlarının, totemlerin arkasına saklanarak sürdürdükleri egemenliklerine karşı çıkarak şirk dinine ve bu dinin dindarlarına savaş açmıştır.

Bu nedenle de kesin ve keskin bir biçimde dinsizlikle suçlanmıştır.

Şirk dini bugün de tüm çılgınlığıyla hükmünü sürdürüyor. Sureti haktan görünmek, bugünkü şirk dindarlarının da hiçbir zaman elden bırakmadıkları bir davranıştır. Egemen dinsel anlayışın referans alındığı güncel politik atmosfere göre davranmaya çalışan ve özellikle sermaye sahibi kişiler yahut sermaye sahibi olmak isteyen çevreler, dini kullanışlı bir argüman olarak devreye sokmak konusunda Ebu Cehil ve Ebu Leheb gibi Mekke kodamanlarının yol ve yöntemlerini bilinçli yahut bilinçsizce takip etmekteler."

***

İhsan Eliaçık niçin ikide bir ifadeye çağrılıyor, Cemil Kılıç niçin dinsizlikle suçlandı ve dün görevinden alındı anlaşılıyor değil mi?

kaynağı değiştir]

Söyleyiş ayrımlarına göre:

Uzza Kültü[değiştir

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası