satranç kitabı vermek istediği mesaj / ►Satranç Kitap Yorumu◄ - SlytherininOkurVarisi Kitap Yorumları

Satranç Kitabı Vermek Istediği Mesaj

satranç kitabı vermek istediği mesaj

Stefan Zweig – Satranç Kitap İncelemesi ve Analizi

&#;Bize hiçbir şey yapmadılar. Sadece bizi büsbütün hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği üzere yeryüzündeki hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar büyük bir baskı yapamaz.&#;

       Stefan Zweig &#; Satranç

 

Bu inceleme yazısında; Stefan Zweig’e ait Satranç adlı kitabın analizi ve incelemesi yapılacak olup, kitapta yer alan imgelerin ve anlatılmak istenen asıl hikayenin ne olduğunu daha iyi kavrayabilmek adına yazarın hayatına ve iç dünyasına ilişkin bir takım bilgiler vermek gerekmektedir. Nitekim; Satranç, Stefan Zweig’in hayata bir veda mektubu niteliği taşımakta olup, intihar etmeden önce verdiği son eser niteliğini taşıması sebebiyle yazarın intiharın eşiğindeki ruh halini ve düşüncelerini en iyi izah eden eseridir. Bu noktada; Zweig’in kısa bir biyografisine yer vermek gerekmektedir.

 

Stefan Zweig; 28 Kasım yılında Avusturya ülkesinin Viyana şehrinde dünyaya gelmiştir. Maddi anlamda bir çok yeterliliğe ve varlığa sahip bir ailede hayatını geçiren Zweig, küçük yaştan itibaren başarılı bir eğitim gördüğü gibi, İngilizce, Fransızca, Latince gibi bir çok yabancı lisanı da öğrenmiştir. Zweig, lise öğrenimi sırasında şiir yazmaya başlar ve edebiyata fiilen adım atmış olur. Zweig’ın yaşadığı dönemi, o dönemde yaşayan çoğu insanı olduğu gibi Zweig’ı da savaşın içerisinde yaşama zorunluluğuna itmiştir. Ancak, militarist bir yapıya sahip olmayan Zweig, 1. Dünya Savaşı sırasında savaş arşivinde çalışmıştır. Bir çok eser vermeye başlayan Zweig, 1. Eşi ile evlenerek Avusturya-Salzburg’da yaşamaya başlar. Nasyonal Sosyalist(Nazi) himayesinin ve hegemonyasının güçlenmesi ile dönemdeki neredeyse çoğu yazar militarist ve savaş yanlısı eserler verirken, Zweig hayata ve savaşa karşı duruşundan vazgeçmez. yılında Nazi otoritesinin yaktığı kitapların başında Zweig’ın kitapları gelmektedir. yılında, Nazi otoritesinin belki de en acımasız uzuvlarından olan Gestapo’nun, Zweig’ın evini basarak araması üzerine, Zweig ülkeyi terk ederek Londra’da yaşamaya başlar. Ancak burada rahat bir yaşam süremeyen Zweig, ilk evliliğine burada son verir. Yıllar sonra Zweig, Lotte Altman ile ikinci evliliğine adım atar ve Brezilya’da yaşamaya başlar. Ancak Zweig, huzursuz ve umutsuzdur. Zira; Hitler Almanya’sının, hegemonyasının ve acımasızlığının Avrupa’da ve dünyada baki kalacağını düşünmektedir. Zweig; savaşın yarattığı acımasızlığı, şiddeti, acıları, insan onuru ve erdeminin hiçe sayılmasını, nefreti, kindarlığı, kibiri, insanlığın belirli kalıplar-ideolojiler yüzünden aşağılanmasını, öldürülmesini, işkence edilmesini kaldıramaz hale gelmiştir. 14 Şubat yılında Brezilya’da yaşayan Zweig ile eşi, Rio festivalini izlemek amacıyla festivale gittiklerinde bütün gazetelerde manşet olarak görülen Nazilerin Kuzey Afrika’daki ilerleyişlerini gördükten sonra daha da büyük umutsuzluğa kapılırlar ve festivalden alelacele evlerine dönerler  22 Şubat yılında ise Zweig ile eşinin kaldığı odanın kapısı öğlene kadar açılmadığından çalışan temizlikçiler şüphelenerek polisi haberdar etmişlerdir. Polis odaya girdiğinde Zweig ile eşini yatakta sarılarak ve ölmüş bir biçimde bulur. Zweig ile eşi “Veronal” adlı ilacı içmek suretiyle intihar etmiş ve hayata veda etmişlerdir. Ancak masanın üstünde Zweig ile eşinin, üzerinde pulları dahi mevcut olan veda mektupları bulunur.

Yazarın yaşadığı dünya ve dönemi, içinde bulunduğu ruh halini, umutsuzluğunu ve düşüncelerine yön verebilecek dramatik hayatını kısaca özetledikten sonra artık dünyaya bir veda mektubu niteliğinde olan Satranç kitabının incelemesine geçebiliriz.

Satranç kitabı, Zweig’ın ölmeden önce verdiği son eser olup, ilk baskısı yılında adet olarak Buenos Aires’de basılmıştır. Daha sonra ise İngilizce tercümesi yılında New York’ta yayınlanmıştır. Zweig en büyük ününü, bu kitap vasıtası ile yakalamıştır. Kitap; 77 sayfalık incecik bir öykü gibi görünse de aslında, yazarın sürgünde yaşadığı intihar öncesi ruh halini, düşüncelerini, karamsarlığını, umutsuzluklarını, kibire ve kine karşı öfkeyi, insanlığın, insanlık onuru ve erdeminin, faşist otorite ve hegemonya altında ezilişini içermektedir.

Kitap; New York’tan Buenos Aires’a yol alacak olan bir geminin hareket etmesiyle başlar. Ana karakter bu kitapta bir nevi anlatıcı niteliği taşımakta olup; Zweig anlatmak istediği hususları dünyaca ünlü satranç şampiyonu Mirko Czentovic ve Nazi otoritesi tarafından psikolojik işkence ile sorgulanan Dr. B. Karakterlerinde ve onların hayat hikayelerinde simgeleştirmiştir.

Satranç tahtası; savaş alanını.

Czentovic; Nazi Otoritesi ve Acımasızlığını.

Dr. B. ise; hümanizmi, insanlığın 2. Dünya Savaşında yaşadıklarını ve bunun etkileri ile uygarlığı temsil etmektedir.

 

Anlatıcı karakterin arkadaşının söylemesi üzerine, karakterimiz dünyaca ünlü satranç şampiyonu Mirko Czentovic’in gemide olduğunu öğrenir. Amatör bir satranç oyuncusu olan karakterimiz, Czentovic’in hikayesini arkadaşından dinledikten sonra onunla tanışmak için çeşitli yollar denemeye başlar ancak başarılı olamaz. Bunun üzerine Czentovic’in satranç takıntısından faydalanarak onunla oturabilmek için gemideki sigara odasında satranç oynama planı yapar. Czentovic ile tanışabilmek için satranç oynadığı McConnor isimli karakter çok zengin ve hırslı bir adam olup, karakterimizle oynarken sürekli yenilmiştir. Yine bir gün ana karakter ile McConnor satranç oynarken, Czentovic satranç tahtasına bakar ve amatörlerin oyunu ilgisini çekmediğinden oradan gider. Ana karakterimiz, McConnor’a ustanın hamlesini beğenmediğini söyler. McConnor’un “Hangi usta?” diye sorması üzerine, onun Mirko Czentovic olduğunu ve dünyaca ünlü satranç şampiyonu olduğunu söyler. Ana karakterin bütün uyarılarına rağmen McConnor, Czentovic ile satranç oynamak için onu ikna etmeye çalışır ve ancak ücret karşılığında oyun sözü aldığını söyler.

Hikayenin ilk bölümü Czentovic’in küçüklüğünden dünya satranç şampiyonu olmasına kadarki süreci anlatmaktadır. Czentovic daha küçük bir çocukken babasının vefat etmesi o bölgenin papazı Czentovic’in bakımını üstlenir. Czentovic konuşmaz, sadece denileni yapar ve sonra boş boş oturur, öğrenme güçlüğü çekerdi. Papaz; ona evde özel eğitim vermeye çalışmasına rağmen başarılı olamadı. Papaz akşamları arkadaşı Jandarma Çavuşu ile satranç oynamakta ve Czentovic kıpırdamaksızın bu tahtayı ve taşları izlemekteydi. Papazın acil çıkması üzerine Czentovic’in meraklı gözlerine dayanamayan Çavuş, küçük bir çocuk olan Czentovic ile 2 maç yapmış ve ikisinde de kaybetmiştir. Bunun üzerine Czentovic’in bir satranç dâhisi olduğu düşüncesiyle, kasabadan kente gitmişler ve Czentovic oradaki herkesi de yenmiştir. Yendiği kişilerden olan ve satrancı çok seven Kont Simczic, oradaki menejerin teklifi üzerine Viyana’da satranç ustasının yanında eğitim alması için gerekli ücreti karşıladı. Bunun üzerine zamanla dünya şampiyonluğuna tırmanan Czentovic; kibirli ve para hırsıyla hareket eden, insanlarla iletişime geçmeyen, tek hedefi kazanmak olan ve satrançta kazanmaktan başka hiçbir şey başaramayan bir insana dönüşmüştür.

Czentovic, ana karakterimiz, McConnor ve diğerleriyle birlikte maç yapmayı teklif etmiş, hamlesini yaptıktan sonra masadan umursamaz bir şekilde uzaklaşır, ana karakter, McConnor ve diğerleri ise aralarında istişare ederek hamle yapmaktadırlar. Sıra kendisine gelince tahtaya bakıp hamlesini yapıp geri gitmektedir. Tabii ki Czentovic kazanır. McConnor hırsından bir rövanş ister. Oyun sırasında kaybetmeye yönelik bir adım yapmak üzereyken bir yabancı gelir ve Tanrı aşkına. Sakın Ha!” diye engeller. Daha sonra bu gizemli kişi satranç üzerinde yer alan formüller üzerinden yardımcı olmaya devam eder ve beraberlik kazanacaklarını söyler. Czentovic yapılan hamleler karşısında umursamaz ve kibirli tavrını kaybetmiş ve dikkatle kendisini zorlayan bu rakibini merak etmektedir. Bir hamle sonra ise Czentovic artık masaya oturmuştur ve artık “sıradan insanlarla” aynı seviyeye inmiştir. Birkaç hamle sonra Czentovic “Berabere” demiştir. Czentovic bu sefer üçüncü oyunu teklif etmiştir. McConnor ise oyunun yabancı tarafından oynanması gerektiğini söylemiştir. Bunun üzerine Dr. B. Yani yabancı kendisini kaybederek; oynayamayacağını, uzun yıllardır satranç tahtasının başına oturmadığını, rahatsızlık verdiğini söyleyerek bir hışımla sigara odasından çıkar.

Ana karakterimiz; Dr. B’yi ikna etmek için güverteye çıkar ve konuşmaya başlarlar. Dr. B. Uzun süreceğini söyler ve hayat hikayesini anlatır. Dr. B. Viyana’da büyük manastır ve bazı imparatorluk aile üyelerinin mallarını yönetmek ile uğraştığı bir avukatlık bürosuna sahipti. Ancak; gerçekleştirdiği işlemler Nazi otoritesi tarafından ajanları ile öğrenildiğinde Hitler’in Viyana’ya girmesinden bir gün önce SS subayları tarafından tutuklanmıştır. Dr. B. Çoğu vatandaşının aksine toplama kampına gönderilip fiziksel işkenceye maruz bırakılmamıştır. Dr. B. Bir odaya yerleştirildi ve tümüyle dış dünyadan soyutlandı. Kendi kendine terkedildi. Tıpkı 2. Dünya Savaşındaki masum insanlar gibi.

Dr. B.’nin kendi ifadeleriyle söylediği gibi: “Bize hiçbir şey yapmadılar, bizi tümüyle hiçliğin içine yerleştirdiler, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey insan ruhuna hiçlik kadar baskı yapmaz. Her birimizi tam bir boşluğa, dış dünyaya sıkı sıkı ya kapalı bir odaya hapsetmekle, eninde sonun da dilimizi çözecek olan baskı, dayak ve soğuk yoluyla dışarıdan değil içeriden yaratılacaktı. Bana ayrılmış oda ilk bakışta hiç rahatsız etmedi beni. Bir kapı, bir yatak, bir koltuk, bir le gen, bir parmaklıklı pencere vardı odada. Ama kapı gece gündüz kilitliydi, masada hiçbir kitap, gazete, kâğıt, kalem durmasına izin yoktu, pencere bir yangın duvarına bakıyordu; bütün çevreme ve hatta kendi bedenime bile tümüyle hiçlik egemendi.”

Gestapo, Dr. B.’ye psikolojik baskı yapmak suretiyle onu çaresizliğe, insansızlığa, duygusuzluğa iterek bilgileri itiraf etmesini sağlamaya çalışıyordu. Dr. B. Aklına gelen her şeyi denedi; bildiği her şeyi tekrar etmeye çalıştı ancak akıl sağlığı çoktan zarar görmeye başlamıştı. Dr. B. neredeyse pes etmek üzereydi ki; sorgusunu beklerken bir subayın paltosunun içerisinde bir kitap buldu ve onu gizleyerek odasına götürdü. Açtığında tek gördüğü şey Satranç albümü kitabıydı. Bu kitap; büyük satranç ustasının oyunlarını içermekteydi.

Dr. B. başta kitaptan hiçbir şey anlayamasa da; daha sonradan A, b, c harflerinin uzunlamasına sıralar, l&#;den 8&#;e kadar sayıların da çapraz sıralar için olduğunu ve her bir taşın o anki konumunu belirttiğini öğrenmiştir. Bundan sonra sade grafik diyagramlar bir dile dönüşmüştü. Dr. B. yatak çarşafını doğru katlayarak 64 kare oluşturmuştu. Ekmeğinden kopardığı küçük parçalarla yamuk yumuk satranç taşları yarattı. Bundan başka yapacak hiçbir şeyi olmadığından; bütün oyunları zamanla tekrar ede ede ezberlemiş, artık aklından dahi oynayabilmekteydi. Bundan da sıkıldığında artık kendi kendisine karşı zihninden oynamaya başlamıştı ve bu neredeyse onu çıldırtmak üzereydi. Dr. B. hastanede uyandı ve bir hemşire gördü. “Sanki cehennemde geçen bu bir yıl içinde, bir insanın başka biriyle iyilikle konuşabileceğine inanmaz olmuştum.” Dr. B.’nin söylediği bu cümle 2. Dünya Savaşı sonrası insanların yaşanan vahşetler karşısında artık insanlığa karşı umutsuzluğuna ve karamsarlığına işaret etmektedir. Dr. B. akıl sağlığını kaybettiğinden bahisle doktorların da yardımcı olmasıyla bu işkenceden kurtulmuştu ve hikayesi sona ermişti.

 

Dr. B; hiçliğe sürüklenen bir insanın iç dünyasına ışık tutmaktadır. Nitekim Aristoteles’in söylediği gibi; “İnsan politik(sosyal/toplumsal) bir varlıktır.” İnsan; benliğini, insanlığını ve yaşamın anlamını ancak toplumun içerisinde anlamlandırabilir. Hiçliğe sürüklenen bir insan; önce kendisini sonra dünyayı sonra ise yaşamı sorgular. Dr. B. karakteri; 2. Dünya Savaşı sırasında Nazi hegemonyası altında toplama kamplarında öldürülen insanların aksine psikolojik bir işkenceye maruz kalmıştır. Dr. B. karakteri dünyadan soyutlanarak hiçliğe mahkum edilen bir insanın ne denli psikolojik ve mental sorunlar yaşayabileceğini ve hatta delirmenin eşiğine gelebileceğini bize göstermektedir. Ancak aynı zamanda da; insanın hayatta kalma içgüdüsünün bir gereği olarak her zaman bir savunma mekanizmasını geliştirmeye çalıştığını, mücadelenin insanın ayrılmaz bir parçası olduğunu sembolize etmektedir. Baskıcı ve totaliter bir etki altında; uygar insanın nasıl etkilendiğini ve bunun üzerinden zaman geçse bile insanların aldığı maddi ve psikolojik yaraların iyileşmesinin ne kadar uzun süreceği gözler önüne serilmektedir. Buna ek olarak; Dr. B. hikayesini anlattığı sırada, toplama kampının kendisinin yaşadığı hiçlikten daha iyi olduğunu söylemiştir. En azından etrafında insanların olabileceğini, onlar ile konuşabileceğini söylemiştir.

Dr. B. ana karakterimize hikayesini anlattıktan sonra; kendisinden çok bir şey beklememeleri gerektiği, yalnızca bir deneme yapmak istediğini, yaşadıklarının gerçek bir satranç mı yoksa bir delilik mi olduğunu öğrenmek istediğini, tek bir oyun oynayacağını, bir daha o durumu yaşayamayacağını söyledi.

Erdemi, insanlığı, kibarlığı ve uygarlığı simgeleyen Dr. B. ile kibiri, kini, öfkeyi, hırsı ve totaliter ve otoriter Hitler rejimini simgeleyen Czentovic arasındaki büyük maç başlamıştı. Dr. B. oyunun ilerleyen aşamasında kazanma durumuna gelmiş, Czentovic ise taşları masadan iterek oyundan çekilmişti.  Czentovic bir oyun daha istemiş, Dr. B. ise tek oyun sözünü bozarak ana karakter uyarmasına rağmen oyuna başlamıştı. Czentovic, Dr. B.’nin bekledikçe sinirlendiğini, gerildiğini gördükçe kazanmak için vahşice taktikler ve stratejiler uygulayarak düşünme sürelerini daha da uzatmış, en sonunda ise hiçbir şey yapmadan bekleyerek işkence edilen dayanamayarak Dr. B. oyun ile alakasız bir hamle yapar. Aslında kafasında oynadığı bambaşka bir oyun ile karıştırmıştır. Ve masadan kalkmıştır. Bu ise bir savaş alanı olarak geçen satranç tahtasında; 2. Dünya Savaşının insanlığı ve insanoğlunu ne kadar etkilediğini, biraz daha devam etseydi sağ çıkamayacağını sembolize etmektedir. Czentovic bir amatöre yenilmesine rağmen son anda bile kibrini, kinini, küçük görmesini bırakmamıştır.

Czentovic aslında; şeytan yada radikal bir kötülüğe sahip birey değildi. Bugün kitaptaki yerine baktığımızda, o yalnızca; kötülüğün sıradanlığının vücut bulmuş ve sembolize edilmiş haliydi. Hannah Arendt; The New Yorker adlı gazetenin röportörü olarak gittiği yargılamada gördüklerini aktardığı Kötülüğün Sıradanlığı – Eichmann Kudüste adlı kitabında bu kavramı dile getirmiştir. Otto Adolf Eichmann yılında İsrail istihbarat teşkilatı tarafından Arjantin&#;de yakalanmıştır ve İsrail’e götürülerek Kudüs&#;te yargılanmıştır.  İkinci dünya savaşının sonunda Gestapo Yahudi Ofisi yöneticisi olarak nihai çözüm olarak adlandırılan Nazi rejiminin soykırım planına Avrupa’da bulunan Yahudileri toplayarak ve imha kamplarına göndermekle görev yapmıştır. Eichmann; yargılaması sırasında mahkemede kendisinin yalnızca yasalara uygun davrandığını ve devlet tarafından kendisine verilen görevleri yerine getirdiğini iddia eder. Eichmann’ın kullandığı kelimeler, cümleler tamamı ile basit, sığ ve bürokratiktir. Eichmann’da yer alan tek büyük duygu; kör bir itaattir. Nitekim; Czentovic de kitapta bütün bu kibrinin, hırsının, galibiyet aşkının arkasında kör bir itaat vardır. Bu itaatsizlik; hayatında başarabildiği tek şey olan satranca karşı olan itaatidir.

Kitapta; satranç bir anlamda da mücadeleyi, hayatta kalmayı sembolize etmektedir. Czentovic; toplumda var olabilmek, saygı duyulabilmek, kazanabilmek ve hatta bir tek şey de olsa başarabilmek için satrançta kendisini bulmuş, kendisini satranca adamıştır. Dr. B. ise; insanlık onurunun hiçe sayıldığı, erdemlerin yok olduğu ve hapsedildiği o küçük odada, hayatta kalmayı ve akıl sağlığını korumayı satranç sayesinde yapmıştır. Satrançtaki Czentovic ile Dr.B. arasında geçen maç aslında Hitler Almanya’sı ile Avrupa’daki insanların yaşadığı savaşı sembolize etmektedir. Belki de insanlık o dönemde yaşadığı zulümler ve mağduriyetlere dayanabilseydi ve cesaret edebilseydi, Nazi rejimine karşı çıkabilirdi. Ancak Dr. B. kitabın sonunda yaşadıklarının etkisiyle ve zulme karşı boyun eğmesi sebebiyle oyundan çekilmek zorunda kalmıştır. Dr. B. aslında; Hitler ve Nazi rejiminin çöküşünün bir öngörüsüdür. Dr. B. ; zulme uğrayan insanların eninde sonunda Hitler’e karşı galip gelebileceğinin bir umududur.  Ancak kitap boyunca beslenen ve büyütülen bu umuda rağmen, Zweig’ın intihar etmesinin arkasında olan karamsarlık duygusu nedeniyle maalesef Dr. B. zafere ulaşamadan savaştan çekilmek zorunda kalır…

 

 

 

Yaşadığı Acı Dolu Hayatının Son Durağı İntihar Olan Usta Yazar Stefan Zweig'ın 25 Kitabı

Haberler

Genel Kültür

Kitap

Yaşadığı Acı Dolu Hayatının Son Durağı İntihar Olan Usta Yazar Stefan Zweig'ın 25 Kitabı

Ülkemizde eserlerine olan talebin son yıllarda iyice arttığı ve birçok yayınevinin kitaplarını özgün kapak tasarımlarıyla tekrar ve tekrar bastığı Stefan Zweig'ın 25 kitabı sizlerle. İyi okumalar

Not: Kitap tanıtım yazıları tanıtım bültenlerinden alınmıştır. 

1. Amok Koşucusu ()

1. Amok Koşucusu ()

2. Ay Işığı Sokağı ()

2. Ay Işığı Sokağı ()

3. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ()

3. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu ()

4. Bir Çöküşün Öyküsü ()

4. Bir Çöküşün Öyküsü ()

5. Bir Kadının Hayatından 24 Saat ()

5. Bir Kadının Hayatından 24 Saat ()

6. Bir Kalbin Çöküşü ()

6. Bir Kalbin Çöküşü ()

7. Değişim Rüzgârı ()

7. Değişim Rüzgârı ()

8. Dünün Dünyası ()

8. Dünün Dünyası ()

9. Geçmişe Yolculuk ()

9. Geçmişe Yolculuk ()

Gömülü Şamdan ()

 Gömülü Şamdan ()

Hayatın Mucizeleri ()

 Hayatın Mucizeleri ()

Karmaşık Duygular ()

 Karmaşık Duygular ()

Kızıl ()

 Kızıl ()

Korku ()

 Korku ()

Lyon'da Düğün ()

 Lyon'da Düğün ()

Marie Antoinette: Vasat Bir Karakterin Portresi ()

 Marie Antoinette: Vasat Bir Karakterin Portresi ()

Mecburiyet ()

 Mecburiyet ()

Mürebbiye ()

 Mürebbiye ()

O Muydu? ()

 O Muydu? ()

Olağanüstü Bir Gece ()

 Olağanüstü Bir Gece ()

Ruh Yoluyla Tedavi ()

 Ruh Yoluyla Tedavi ()

Sabırsız Yürek ()

 Sabırsız Yürek ()

Satranç ()

 Satranç ()

Magellan ()

 Magellan ()

Yakıcı Sır ()

 Yakıcı Sır ()

Bu kitaplardan hangilerini okudunuz? Yorumlarda buluşalım

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda



Kitap Adı:Satranç

Yazar:Stefan Zweig


Bize hiçbir şey yapmadılar. Bizi tamamen hakim olan bir hiçliğe bıraktılar, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey bir insana hiçlik kadar baskı yapamaz. 

Uzun süreden beri okumayı merakla beklediğim Satranç kitabını bitirmiş bulunmaktayıfunduszeue.info kitapları benim aslında klasik ile ufaktan bir tanışmamı sağladı.Roman sever bir insansanız bile size kendini rahatlıkla okutacak bir dili var yazarımızıfunduszeue.info yüzden de Stefan Zweig okumak benim vazgeçilmezim.

Kitabın birazcık konusundan bahsedelim öyleyse;

İsminden de tahmin edilebileceğine göre Satranç ile ilgilenen ve bu işe yıllarını vermiş iki karakteri funduszeue.info tarafta bugüne kadar satranç dışında hiçbir şey öğrenmemiş,cahil ve etrafında ki olaylara tepkisiz bir satranç ustası olan Mirko Czentovic .Diğer tarafta ise hayatının belli bir dönemine kadar satrançla ilgilenmemiş,tesadüf eseri satrançla tanışıp delirme reddesine gelmiş Dr. B. var.

İki karakterin karşılaşması bir yolcu gemisinde gerçekleşfunduszeue.infolerine karşı oynayan satranç ustalarını okumanın izlemekten bir farkı olmuyor.

Benim düşüncelerim
Zweig'ın bu kitabında da yine çok çarpıcı cümleler,alıntılar vardı.Kitabın vermek istediği mesaj herkese göre değişebilir.Şahsen ben satrancın herhangi bir oyun olmakla kalmadığını ve aslında bir düşünce biçimi olduğunu bu kitapla fark etmiş funduszeue.infoı kapadığınız da sanki heyecanlı bir müsabakayı izlemiş gibi funduszeue.infoğinde hala üzerinizde kitabın etkileri kalıfunduszeue.infoın üslubu akıcı ve güzeldi.Sıkılmadan sayfaları çevireceğiniz ve sizi daha ilk başlarında sarıp sarmalayacak bir funduszeue.info kitaplarında önemli olan hızlıca okuyup bitirebilmek değil anlayarak ve sindirerek okumaktır.Çünkü hayatınıza ve asıl düşüncelerinize pek çok şey katabilecek kitaplardır.

Zweig Birinci Dünya Savaşını görmüş ve o dönemde çok sıkıntılar çekmiş biriymiş.Ülkenin o zamanlarda ki durumu,sürgün edilmesi ve kaçak bir hayat yaşaması onu intihar düşüncesine kadar sürüklemiş'de Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Stefan Zweig kitapları da yer alıyormuş.Bu sebeplerden ötürü yaşadığı yeri terk etmesi gerekmiş.Satranç kitabını yazdıktan sonra eşi Lottie ile intihar etmiş.Zweig'ın hikayesi hüzünlü bir şekilde bitmiş.Bize bir çok güzel eser kazandırmış ve ben bugün o eserleri okumaktan sonra derece funduszeue.infoüz okumayanlar varsa Satranç veya Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitapları ile başlayabilirler.&#;

Bu arada siz neler okuyorsunuz?

   

Orijinal Adı: Schachnovelle

Seri: Yok

Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

Sayfa Sayısı: 77

Baskı Yılı:

Goodreads Puanı:  (25, Oy)

Arka Kapak Yazısı

   Satranç sonsuz eski, ama aynı zamanda sonrasız yenidir; kuruluşu mekanik, ancak sadece hayalgücü ile etkilidir; geometrik açıdan sabit bir alanla sınırlı olmakla birlikte kombinasyonlarında sınırsızdır, sürekli kendini geliştiren, ancak yine de verimsiz, hiçbir yere götürmeyen bir düşünme eylemidir; hiçbir şey hesaplamayan bir matematik, esersiz bir sanat, temelsiz bir mimaridir.

   Stefan Zweig'ın, yılında, Hitler iktidarından kaçarak sürgün hayatı yaşadığı Buenos Aires'te yayımladığı Satranç adlı romanı, hem yazarın intiharından önce bıraktığı bir veda mektubu hem de doğrudan Nazizm'i hedef aldığı tek kurmaca eseridir. New York'tan Buenos Aires'e yapılan bir gemi yolculuğunda, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, kendisi için beklenmedik bir rakip olan Dr. B. ile karşılaşır. İsimsiz bir amatör olan bu gizemli rakibin satrançla tanışmasının olağanüstü bir hikâyesi vardır. Bir Nazi kurbanı olan Dr. B., o kara günlerde sadece satranç sayesinde ayakta kalabilmiştir.

   Hikâyenin diğer kahramanı Czentovic ise iletişim kurmakta zorlanan, yaşamında satranç dışında hiçbir şey olmayan, kazanmaya kurulu bir saat, soğuk, küstah, kuralcı, yüzeysel, kültürsüz, karacahil bir "dahi"dir. Bu kısa anlatıda, Zweig'ın tüm izleklerini bulmak mümkün: dünün dünyasından bugünün dünyasına geçiş, marazi tutkular, sapkın zekâlar, felaketlerini yaşamları boyunca taşıyan bireyler, fazişm ve kaba şiddet karşısında Avrupa'nın ve dünyanın kaderi&#;

Yorum

   Merhaba sevgili kitap severler! Zweig&#;ın herkesten duyduğum ve artık okumam gerek diye düşündüğüm eserini nihayet okudum. Gittiğim üç seferdir kütüphanede bulamıyordum. Ama bu gidişimde kütüphanedeki ponçik amca bana biri için ayırmış olduğu Satranç&#;ı dayanamayıp çabuk okuyup getirmem şartıyla verdi. Bende onu kıramadım ve bir gün gibi kısa bir sürede okuyuverdim. Ama ne fayda ki? Bugün ve yarın kütüphaneler kapalı olacağından yine de teslim etmem günü bulacak.

   Zweig kitaplarını yorumlarken zorlanıyorum çünkü zaten kısacıklar ve tek bir olay üzerine yoğunlaştığından onu da spoiler vermeden anlatmak çok zor o yüzden ben mümkün olduğunca spoiler vermeden yazmaya çalışacağım siz de dikkatli okuyun derim.  Zaten farklı yayınevleri tarafından çıkarıldığı için her biri arka kapak yazısında bağımsız davranmış. Kiminde tüm hikayeyi özetlemiş, kiminde çok yüzeysel davranmış. O yüzden orta yollu bir şekilde aktaracağım.

   Konusu adından da anlaşılacağı üzere satranç ve satranç ile uğraşan satranç ustaları. Bu açıdan bir yanda satranç dışında hiçbir şey bilmeyen, diğer her şeye karşı sağır, kör, dilsiz olan bir cahil satranç ustasından bahsediyoruz. Diğer taraftan ise satranç ile tesadüfen tanışana kadar sıradan bir hayat yaşayan bir insanın onunla tanışmadan önce hayatında neredeyse delirmenin eşiğine geldiğini anlatıyor. İşte bu kitapta bu iki farklı satranç ustasını karşı karşıya getiren olaylar zincirine tanıklık edeceksiniz. Kitapta yalnızlık ve çaresizlik konuları da öylesine derin işlenmiş ki kitaba bayıldım. 

   Zweig, kitabında yine dilini ustaca kullanarak hoş bir kurgu ile başarılı bir eser oluşturmuş. Zweig kitabı okuyanlar bilir, okumayanlar için de ben söylemiş olayım. Kitaplarını okurken macera, gizem gibi uzun soluklu romanlarda aranan ögeleri burada beklemesin. Çünkü Zweig kalemiyle, kullanmak için seçtiği sözcüklerle, hikayelerinde anlattığı hayattan kesitlerle, birçok uzun romanın verebileceğinden daha anlamlı mesajlar vermesiyle iyi bir yazar. Çok güçlü bir kurgu ve macera dolu kitaplarla değil. Ancak iyi bir okur her çiçekten bal almalı ki sonunda çok iyi bir bal elde edebilsin. Yani sadece macera kitapları okumak yetmez. Ya da polisiye. Ya da fantastik kitaplar. Böyle kısa öyküler ve güçlü bir kalem okumak da insana farklı bir bakış açısı kazandırıyor.

    Kitapta verilen mesajlar yine etkileyiciydi.  Zweig'ın bu kısacık hikayeleri ile nasıl ustaca birçok mesaj verebildiğine insan şaşırıyor doğrusu. Bu kitaptan da herkes bakış açısına göre farklı mesajlar alabilir ama benim aldığım en önemli mesaj; her şeyin fazlası zarar. Bir şeyi çok sevip benimsemek de sizi yorup tüketebilir. Sizi kurtardığını düşünüp sıkı sıkıya sarıldığınız şeyler aslında sizi en tepeye çıkardıktan sonra olağanca hızıyla en dibe kadar tekrar batırabilir de. Üstelik kitabı okurken satrancın diğer oyunlardan farklı olduğunu, sadece bir oyun olmakla kalmayıp bir düşünce biçimi olduğunu da güzel biçimde özetlemiş.

    Birde kitabın giriş sayfasında Zweig'ın kısaca biyografisinin verildiği yerde öğrendiğim ve oldukça şaşırdığım bir detayı paylaşmak istiyorum sizinle. Zweig Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük sıkıntılar yaşamış, ülkesinin durumu, kendisinin sürgün edilmesi ve kaçmak zorunda kalması, hayatında yaşadığı zorluklar onu intihar etmeye yönlendirmiş. Satrancı yazdıktan sonra eşi Lottie ile intihar etmiş. Nedense bu bana Gestapo'nun da sevdiği kadınla birlikte savaştan sonra intihar edişini hatırlattı. Zaten kitapta da Nazi ve o günün Almanyası ile ilgili bölümlerde kısacık kurgunun içinde işlenip, öyle güzel anlatılmıştı ki. Yazar Nazilerin sorgularken sadece fiziksel işkence ile sınırlı olmadığını, kamplara gönderilmekten daha beter işkenceler olduğunu kitapta başarıyla aktarmış. Bu yönden de epey şaşırıtıcı oldu kitap benim için. Adı Satranç olsa ve asıl temayı satranç oyunu oluştursa da çok farklı kesitler sunarak anlatmış yazar ana hikayeyi. Onda bayıldığım yönlerden birisi de bu sanırım. Tek bir iğneyi damara enjekte ederek tüm vücuttaki damarları harekete geçirmek gibi. Kısacık bir kitapla öyle değişik dünyalara sizi daldırıyor ki inanamazsınız.

   Üslup akıcı ve güzeldi. Kısa olduğu için kolaylıkla okunabiliyor. Sadece tek solukta okumak yerine, tam bir konsantrasyon ile okuyup kitaptaki mesajı alabilmek çok önemli. Bu açıdan bir günde de bitirebilirsiniz beş gün de de. Size bağlı. Benim kütüphaneden aldığım Pupa yayınları idi ve biraz çeviri ve yazım hataları vardı. Bu beni rahatsız etti. Ama sonuçta okudum ve kitabın anlatmak istediklerini anladım diyebiliriz. Zweig severlerin veya Zweig&#;ı keşfetmek isteyenlerin okumasını tavsiye edebileceğim güçlü bir eser. Hepinize iyi okumalar diliyorum. J

Alıntılar

Kendisini tek bir düşünceye odaklayan sabit fikirli insanlar tüm yaşamım boyunca bana cazip gelmiştir, çünkü her ne kadar kendisini sınırlar ise bir o kadar sonsuzluğa yakındı; işte, görünüşte dünyadan kopuk yaşayanlar kendine has küçük haşereler gibi dünyanın eşi ve benzeri olmayan maketini kurarlar.
Ama satranca sadece bir oyun demekle haksız bir kısıtlama yapmıyor mu insan? Aynı zamanda bilim, sanat değil mi? Yerle gök arasında süzülen Muhammed'in tabutu gibi iki kategori arasından gidip gelmiyor mu? Tüm karşıt çitlerin tek seferlik birleşimi değil mi, çok eski ama yine de her zaman yeni? Düzeneğinde mekanik ama yine de hayal gücü ile etkili, geometrik olarak bir alan ile sınırlı ama yine de birleşimleri ile sınırsız, kendisini sürekli yenileyen ama yine de kısır, hiçbir sonuca ulaşmayan bir düşünce, hiçbir şeyin hesabını yapmayan bir denklem. Esersiz bir sanat, maddesi olmayan bir mimari ve yine de varlığının tüm kitaplardan ve eserlerden daha dayanıklı olduğu ispat edilen bir olgu.
Bize hiçbir şey yapmadılar. Bizi tamamen hakim olan bir hiçliğe bıraktılar, çünkü bilindiği gibi yeryüzünde hiçbir şey bir insana hiçlik kadar baskı yapamaz. 
Düşüncelerim bitmiyordu, yalnızlığın vermiş olduğu sinsi işkencesi sayesinde.
Kumaş üzerinden de olsa kitaba parmaklarım ile dokunma düşüncesi bile, parmaklarımdaki sinirleri tırnaklarıma kadar yakmaya yetiyordu. 
İçimde bir şey haklı çıkmak istiyordu ve içimde sadece diğer benden başka savaşabileceğim bir şey yoktu.
Oyun sevinci oyun hevesine dönüşmüştü, oyun hevesi oyun baskısına, tutkuya, yalnızca uyanık olduğum saatleri ele geçirmekle kalmayıp yavaş yavaş uykuma da sızan tutkulu bir öfkeye dönüştü. 

Puanım

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası