erosun okları pdf / Eros un Okları. Eylül Sancaktar - PDF Free Download

Erosun Okları Pdf

erosun okları pdf

PDF formatı nedir? Bu, elektronik belgeye atıfta bulunan bir belge formatıdır. Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF ve sonraki tipler. Bu, Adobe tarafından geliştirilen evrensel bir dosya biçimidir ve kaynak belgelerin tüm yazı tipleri, biçimleri, grafikleri ve renkleri, bunları oluşturmak için kullanılan uygulama veya platform ne olursa olsun korunur. İlk yıllarda, belgeyi masaüstünde yayınladık Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar Çeşitli programlar ve işletim sistemi arasında PDF formatı ve değiştirilmiş belgeler. Platform bağımsızlığı nedeniyle, internette doküman değişimi aracı olarak yayılıyor. Bu, yazılım endüstrisinin uygulamasını artırdı ve nakledilecek bir belge biçimi olarak baskın bir konum kazandı. Kitapları PDF olarak görüntülemek için Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar format, şu anda gerekli olan özel bir yazılım gereklidir. Ancak Adobe Acrobat Reader&#;ı sunuyor, ücretsiz olarak indirebilir ve kitabı net bir şekilde görebilirsiniz. Ayrıca, çoğu tarayıcıda görüntülenecek eklentiler var Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF Dosyalar. PDF biçiminde bir PDF belgesi oluşturma Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar biçimi, kullandığınız yazılım paketine bağlı olarak genellikle çok basit bir işlemdir, ancak Adobe&#;yi öneririz. Açmanıza yardımcı olacak diğer yazılımlar PDF Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar LibreOffice ve Wordperfect (sürüm 9 ve üstü) içerecektir. Mevcut bir belgeyi PDF Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar veya PDF belgesini başka bir dosya biçimine dönüştürerek, belgeyi PDF&#;ye dönüştürebilirsiniz. Birçok geliştirici, dönüştüren bir yazılım sunar PDF Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar çeşitli biçimlere, ancak Adobe&#;ye öneriyorum. Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar Eros’ un Okları 2 - Eylül Sancaktar Yüreğinde açılan yarayla bambaşka bir dünyaya savrulan Defne, ayakta kalmak için çabalarken, bir yandan da ruhunun en ücra köşelerine nüfuz eden adamı unutmaya çalışmaktadır. Zamanın acımasız eleri onu hoyratça yoğururken, yılar sonra Defne gözyaşları içerisinde terk etiği şehre geri döner. Aşkının ateşini söndürdüğünü sansa da, beklenmedik bir anda tüm dünyası yeniden tepe taklak olur… k “Kim olursa olsun yanında, aklında, yüreğinde, atığın her adımda, aldığın her solukta ben olacağım. Kimseye izin vermeyeceksin, veremeyeceksin, başka bir erkeği böyle sevemeyeceksin. Yılar geçse de, dünya tersine dönse de bu sonsuza dek değişmeyecek peri kızı…” Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF Taşınacak belgenin formatını temsil eder. Bu durumda, belgeleri elektronik formda görüntülemek için kullanılan elektronik kitap formatı, yazılım, donanım veya işletim sistemi ne olursa olsun, bir kitap olarak yayınlanır. (Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF). Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF Adobe Systems tarafından PostScript tabanlı bir evrensel uyumlu format olarak geliştirilen kitap formatı artık Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF kitap. Bu daha sonra belge ve bilgi alışverişinde PDF formatında uluslararası bir standart haline geldi. Adobe, ISO (Uluslararası Standartlaştırma Örgütü) &#;nde PDF dosya geliştirmeyi kontrol etmeyi reddetti ve kitap Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF yılında, PDF birçok kitabın "açık standardı" haline geldi. Mevcut sürümü belirtimi PDF Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar () is ISO &#;de açıklanmıştır. Ayrıca, gelecek sürümlerin güncellenmesinden ve geliştirilmesinden ISO sorumlu olacaktır. (Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF , ISO ile uyumlu, yılında yayınlanacak). Lütfen indir Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar PDF sitemize ücretsiz.


Bir kitabı indir


Eros’ Un Okları 2 - Eylül Sancaktar ayrıntılar

  • Yazar:Epsilon Yayınları
  • Yayımcı: EPSİLON YAYINCILIK
  • Yayın tarihi:
  • kapak:
  • Dil:
  • ISBN
  • ISBN
  • Boyutlar: Normal Boy
  • Ağırlık:
  • Sayfalar:
  • Dizi:
  • Sınıf:
  • Yaş:
TrendyolEros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al KitapyurduEros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al D&REros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al IdefixEros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al BKM KitapEros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al HepsiburadaEros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al GittigidiyorEros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al N11Eros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al Amazon TürkiyeEros’un Okları Hangi Burç Nasıl Sever?Satın Al

1 Eros un Okları Eylül Sancaktar

2 4 Bu hikâyeyi en az benim kadar sahiplenen canım Wattpad okurlarıma

3 TEŞEKKÜR Yazma macerama başladığım ilk günden beri beni hiç yalnız bırakmayan canım Wattpad okurlarım En büyük teşekkürüm sizlere. Bu yolda birlikte yürüdük ve sizler koşulsuz desteğinizle, varlığınızı her zaman hissettirdiniz. Sizleri tanıdığım için çok mutluyum, iyi ki varsınız Facebook taki Eros un Okları grubumuzu, sıcacık bir aile ortamı haline getiren tüm meleklere teşekkürlerimi sunuyorum. Hayatımın her döneminde yanımda olan, sevgilerini ve desteklerini üzerimden hiç esirgemeyen canım anneme ve babama, Wattpad sayesinde tanıdığım ama kısa zamanda canımın bir parçası haline gelen, üzerimden sevgisini, desteğini, ilgisini hiç eksik etmeyen, evimizin büyük kızı Merve Akıncı ya, İlk hikâyemden beri yanımda olan, koşulsuz desteğini, sevgisini, dostluğunu hiç esirgemeyen canım Emine Akyol a, Güler yüzleriyle günümü aydınlatan, kardeşim gibi gördüğüm, sıkıntılı olduğum günlerde beni motive eden canlarım Mervenur Pehlivan, Zeynep Hocagil ve Tuğçe Okur a, İzmir le ilgili bitmek tükenmeyen sorularıma sabırla cevap veren canım teyzem Feray a, Eros un Okları nın kitap kokusuyla buluşmasına imkân veren, bu süreçte hep yanımda olan Ömer Yenici ye, kocaman teşekkürlerimi sunuyorum 5

4 Birbirimizden çok uzak olsak da tanıştığımız ilk günden beri yanı başımda olan, beni kardeşi gibi benimseyen, mutluluğumla sevinen, üzüldüğümde üzülen, Eros un son günlerinde benimle sabahlayan, sıcacık sevgisini ve desteğini her daim hissettiğim can dostum, ortağım Yeliz Çolak Civek e kocaman teşekkür ediyorum. İyi ki varsın Ve Yazdığım her satırda ondan izler var. Ona olan aşkımdan izler Kocaman, sevgi dolu yüreğiyle elimi sıkı sıkı tutan, ilham kaynağım, canım eşim Kemal e sonsuz teşekkürler 6

5 GİRİŞ Eski Yunan efsanelerinin birinde, Güzel Sanatlar Tanrısı Apollon, okçulukta kimsenin eline su dökemeyeceğini söyleyerek Aşk Tanrısı Eros la bir münakaşaya girdi. Eros ise kendisine açıkça meydan okumaktan çekinmeyen Apollon a karşı bir intikam planı tasarlayarak, iki ok hazırladı. Bu okların biri, saplandığı kişiyi ölümsüz bir aşkla kıvrandıracak güçte, ucu altından bir oktu. Ucu kurşundan yapılmış diğer ok ise bunun tam tersi yönde etki ediyor, hedef aldığı kişiyi aşığından sonsuza kadar soğutuyordu. İntikam günü gelip çattığında, Eros altın oku Apollon un, kurşun oku ise su perisi Daphne nin kalbine sapladı. Bunun üzerine Apollon su perisine anında sırılsıklam âşık oldu. Fakat yılmadan usanmadan Daphne nin peşinden koşup, aşkını ilan etse de hiç yüz bulamadı. Daphne yine bir gün Apollon u reddedip, ondan kaçarken ormanın derinliklerine daldı. Nehir Tanrısı olan babasının bulunduğu nehre kadar koştu ve kendisine yardım etmesi, uğursuz bulduğu güzelliğini bozması için çaresizce yalvarmaya başladı. Bu yakarışlarının hemen ardından, Daphne nin kollarına müthiş bir uyuşukluk çöktü; göğüslerini ince bir kabuk tabakası kapladı; saçları yapraklara, kolları dallara dönüştü; ayakları yere mıh gibi çakılıp toprağın içine doğru kök salmaya başladı. Çok kısa bir süre içinde Daphne bir defne ağacına dönüşmüş, yüzü sık dallar ve yaprakların salkım saçağı ardında, tamamen kaybolup gitmişti. Apollon, heyecan içerisinde nehir kenarına geldi ama iş işten çoktan geçmişti. Daphne artık sonsuza kadar Defne ağacı olarak 7

6 kalacaktı. O günden sonra Apollon, aşkının anısını yaşatmak için Defne dalından yapılmış tacını başından hiç eksik etmedi (alıntıdır) 8

7 KALPTEKİ İZLER Soğuk ve yağmurlu bir şubat akşamıydı. Gökyüzü adeta delinmişçesine yağmur yağıyor, odanın camlarını döven kurşun gibi damlaların sesiyle, içeride rahatsız edici bir gürültü oluşuyordu. Pembe rengin hâkim olduğu bu sevimli odanın sahibi ise, yine aynı renkteki pijamaları içerisinde, melekler kadar saf bir ifadeyle yatağında uyuyordu. Yüzündeki belli belirsiz tebessümlerden ve gözkapaklarının hafifçe kıpırdamalarından anlaşıldığı kadarıyla, şeker tadında düşler görüyordu. Minik Defne yi bu tatlı rüyalarla dolu uykusundan uyandıran ise yağmurun sesi olmadı. Gökyüzünde aniden beliren şimşeğin ardından gelen, kulakları sağır eden gök gürültüsüydü güzelim uykusunu bölen. Sıçrayarak uyandığında, hemen yanı başında duran oyuncak ayısı Bombo ya sarıldı, kalp atışlarını dindirmek istercesine. Taş kesmiş bir halde yattığı yerde bir süre öylece kaldı ama bahçede sağa sola sallanan ıhlamur ağacının gölgesi duvara yansıyor ve daha da çok ürkmesine sebep oluyordu. Her korktuğunda olduğu gibi, anne babasının yanına gitme arzusu doldurdu yüreğini. Bir yandan da minik bir bebek gibi hâlâ korkuyor olmak içine dokunuyor, utanıyordu. Oysa o artık kocaman bir kız olmuştu. Altı yaşında kocaman bir kız Fakat her ne kadar kendini yatıştırmaya çalışsa da dayanamayacaktı. Duvarda dans eden gölgeleri gördükçe kalp atışları hızlanıyor, ablalarının anlattığı ürkütücü hikâyeler geliyordu aklına. Yattığı yerde doğrulduktan sonra, Bombo ya sıkıca sarılarak ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Tam kolu indirip kapıyı açmıştı ki, annesinin öfke dolu bağırışlarını duydu. Annesi bir yandan da ağlıyor, Defne nin anlam veremediği sözler söylüyordu. 9

8 Can sıkıntısıyla yüzünü buruşturdu. Bu aralar anne ve babası o kadar çok kavga ediyorlardı ki, aslında bir bakıma şu anda duyduklarına pek de şaşırmış değildi. Fakat buna rağmen içini dolduran çaresizlik hissine engel olamadı. Duyduğu seslerle suratı asılmış, bakışları donuklaşmıştı. Annesinin sesi ise yükseldikçe yükseliyordu. Lanet olası!! Nasıl yaparsın bunu bana, kızlarına?! Tüm hayatımı, gençliğimi verdim sana! Bu muydu karşılığı?! Defne bu sözleri dinlerken babasının ne yapmış olabileceğini düşünüyordu kara kara. Şu ana kadar annesinin ağzından böylesine korkunç sözler çıktığını hiç işitmemişti. Bitti anlıyor musun? Her şey bitti! Şimdi bu kapıdan çıkıp gideceksin ve bir daha ne beni ne de kızlarını göreceksin!! Sen tercihini yaptın! Defol şimdi! Defol Allahın belası! Bu sözleri duyunca, Defne nin çocuk yüreği telaşla çarpmaya başladı. Zihni ise duyduklarının gerçek olamayacağını söylüyordu. Belki de hâlâ yatağında yatıyordu ve berbat bir kâbusun pençesindeydi. Allahım, ne olur duyduklarım gerçek olmasın diye geçirdi içinden. Ama ne yazık ki annesinin ağlamaları da, sokak kapısının sertçe kapanması da gerçekti. Babası gitmiş miydi gerçekten? Geceleri uyumadan önce kendisine masallar anlatan, korktuğunda şefkat dolu kollarında yatıştığı, okyanuslar kadar mavi gözlerine bakmaya doyamadığı biricik babası gitmiş miydi? Bu düşünceyle minicik dünyası altüst oldu. Böyle bir şey olamazdı. Evet, anne ve babası kavga ederlerdi ama eninde sonunda barışırlar ve eskisi gibi hayatlarına devam ederlerdi. Oysa az önce annesinin ağzından çıkan sözler Beti benzi uçmuş bir halde pencereye doğru koşmaya başladı. Gözyaşları ise yanaklarını ıslatmaya başlamıştı bile. Parmak uçlarında var gücüyle yükselerek pencereyi açtı ama bahçeyi tam olarak göremiyordu. Çalışma masasının önündeki sandalyeyi görünce ise, hiç vakit kaybetmeden pencerenin önüne çekti. Panik halinde sandalyeye tırmanarak bahçeye baktığında, gölgelerin arasında ilerleyen babasını gördü. İnsanı saniyesinde sırılsıklam edecek şiddette bir yağmur yağıyordu ama babasının umurunda bile değil 10

9 gibi görünüyordu. Omuzları düşmüş bir vaziyette, ağır adımlarla büyük demir kapıya doğru yürüyordu. Seslenirse belki duyar ve gitmekten vazgeçerdi. Evet, kesinlikle vazgeçerdi. Bir umutla Baba! diye bağırdı olabildiğince yüksek çıkmasına çabaladığı bir sesle. Fakat sesi, yüreği gibi kapkaranlık geceye karışıp gitti. Babası ise arkasına bakmadan yürümeye devam ediyordu. Tekrar Baba! diye bağırdı. Babasına ne olmuştu böyle? Nasıl olur da kendisini duymazdı? Gözyaşları olanca hızıyla akarken son bir çabayla tekrar denedi. Baba, ne olur gitme! Ne olur beni bırakma! Çığlıkları hıçkırıkları ile buluşurken, simsiyah bir boşluğun içerisinde kaybolup gitti *** Çığlık çığlığa uyandığında, Defne nin boğazında kocaman bir yumru oluşmuştu. Nefes nefese bir halde yattığı yerde doğrularak, elini hızla çarpan kalbine götürdü. Gülkurusu ve krem renginin hâkim olduğu odasının içinde gezdirdi bakışlarını bir süre. Uzun zamandır bu rüyayı görmüyordu Bedbaht bir halde sırtüstü yatağa bıraktıktan sonra kendini, boş bakışlarını tavana dikti. Her seferinde yüreğini daraltan bu rüyayı neden görmüştü ki şimdi? Oysa bugün en neşeli olması gereken gündü. Yoğun ve başarılarla dolu geçen dört senenin sonunda üniversiteden mezun olmuştu ve heyecanla beklediği yaz tatili nihayet başlıyordu. Şu an ise gördüğü rüyanın etkisiyle neşeli olmak ne kelime, yüreği sıkışıyordu. Sıkıntıyla yüzünü buruşturdu ve yan dönerek, dizlerini karnına çekti, korunmaya muhtaç bir kız çocuğu gibi. Gitme diyemedim. Neden diyemedim ki? Deseydim belki de Aklından geçen bu düşüncelere sesli cevabı Saçmalama Defne, ne dersen de gidecekti, oldu. Onu ne sen durdurabilirdin ne de annen. O, seçimini çoktan yapmıştı Gözünden akan tek damla yaşı silerken, içsel bir çatışma içerisindeydi. Aslında gerçekleri o da biliyordu ama bunca senedir ge- 11

10 reksiz yere yaşadığı suçluluk duygusuna bir türlü mani olamıyordu. Oysa onun hiçbir kabahati yoktu. Tüm hayatlarını değiştiren o tatsız olayın belki de en masum tarafları, kendisi ve ablalarıydı. Annesi ve babası, o altı yaşındayken boşanmış, yaşamları köklü bir değişime uğramıştı. Babası Fırat Doğan, tiyatro oyuncusu-yönetmeniydi ve kendisine ait bir sanat merkezi vardı. Başarılı bir oyuncu olmasının yanı sıra, usta bir kalp hırsızıydı ki, annesi Melike Aloğlu nun kalbini fethetmesi çok uzun zamanını almamıştı. Ünlü bir armatörün kızı olan Melike, arkadaşlarıyla birlikte bu hem genç hem de yakışıklı oyuncunun tiyatro oyununa gitmiş ve oyun sonrası onunla kuliste tanışma fırsatı bulmuştu. Melike, uzun boylu, kumral saçlı, parlak bakışlı bu genci karşısında gördüğü ilk an kalbinden vurulmuştu. Kendisine çapkın bir bakışla gülümseyen gencin elini tutup dudaklarına götürmesi, ipeksi öpüşü kanının tutuşması için kâfi gelmişti. O zamanlar şehir tiyatrosunda oyunculuk yapan yetenekli, ama maddi yönden pek parlak durumda olmayan genç de, upuzun siyah saçlı, gamzeli kızın utangaç bakışlarına ve nahif hallerine vurulmuştu. Kıvılcımların havada uçuştuğu bu tanışmanın ardından ise, şehir tiyatrosu Melike nin adeta aşk yuvası haline dönüşmüştü. Fırat ın davudi sesiyle kulağına fısıldadığı şiirlerden de, âşık bakışlarının etkisinden de uzak durabilmesi imkânsızdı ki, zaten ikisi de ilişkilerinin evlilik noktasına kadar gelmesine mani olamamışlardı. Fakat ne yazık ki önlerine tahmin edemedikleri bir engel çıkmıştı. Melike nin babası Nevzat Bey, fakültede öğretmenlik okuyan kızının, çulsuz bir tiyatrocuyla evlenmesine katiyen izin vermemiş, hatta işi iyice ilerleterek ailesi ve aşkı arasında tercih yapmasını istemişti. Melike ise her ne kadar yüreği kan ağlasa da, aşkını tercih etmişti. Fakülte bittikten sonra hiç zaman kaybetmeden, sade ama buruk bir törenle evlenmişler ve bir sene sonra da ilk kızlarını kucaklarına almışlardı. Flora ismini verdikleri bu sevimli kızı, dört sene aralıklarla doğan, Venüs ve Defne izlemişti. Fırat kızlarının isimlerini, çok sevdiği mitolojik karakterlerden esinlenerek vermişti ve Melike de onun bu isteğine karşı çıkmamıştı. Bu mutlu evliliğin ilk yıllarında iki âşık maddi açıdan pek iyi 12

11 durumda olmasalar da, iki gönül bir olunca samanlık seyran olmuştu. Biricik evlatlarının yokluğuna dayanamayan Nevzat Bey ise, eşinin de ısrarlarıyla bir süre sonra bu evliliği kabul etmiş ve sevgili kızını tekrar bağrına basmıştı. Ondan sonra da tüm maddi gücünü kızına ve damadına akıtmıştı. Bu barışmanın sonralarında Fırat kendi sanat merkezini kurmuş, bir yandan yetenekli gençleri yetiştirmeye, bir yandan da tiyatro oyunlarını sahnelemeye başlamıştı. Melike ise öğretmenliği bırakıp, kızlarının eğitimine adamıştı kendini. Fakat her şey güllük gülistanlık giderken, bu mutlu aile tablosunu yerle yeksan eden şey, Fırat ın yetiştirmekte olduğu öğrencilerinden Hilal e vurulması olmuştu. Melike her ne kadar uzun bir müddet kendisiyle mücadele etse de, yüreğindeki şüphelere söz geçiremeyerek bir akşamüstü sanat merkezine baskın yapmıştı. Kocasını, hayal meyal hatırladığı bir kızla, odasında dudak dudağa bulunca ise, tüm dünyası tepetaklak olmuştu. Bu andan sonrası ise Shakespeare in en sarsıcı tragedyalarından bile daha acıklı, daha yıkıcı sahnelerin yaşanmasına sebep olmuştu. Büzüştüğü yerde aklına doluşan tatsız anıları hatırlayınca, Defne nin içi acıyla kavruldu. Babasının yağmurlu bir şubat akşamı gidişi, o günden sonra annesinin bir daha asla eskisi gibi olmayışı, evdeki ölüm sessizliği Hatırlamak istemediği bu anıları zihninin kuytu köşelerine sakladığını düşünse de, babasının omuzları düşmüş bir halde evden gidiş anını görüyordu rüyalarında kimi zaman. Ama tabii biraz daha farklı olarak. O gece babasının gittiğini görmüştü ama her ne kadar arzu etse de Gitme diye bağıramamıştı. Yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla, bu sahneyi sadece izlemekle yetinmiş ve bu yüzden sürekli kendi kendini suçlamıştı. Bu hissiyatının anlamsız olduğunun farkında olsa da, ne yüreğindeki suçluluk duygusundan ne de gördüğü rüyalardan bahsedebilmişti kimseye. Yaşadıkları bu acı dolu olaydan bir süre sonra babası Hilal le evlenmiş ve İstanbul daki sanat merkezini Ankara ya taşımıştı. Annesi ise yüreğini yakıp kavuran hayal kırıklığından, çok uzun bir zaman sonra kurtulmuş ama bir daha asla sevmemişti. O aşk kita- 13

12 bını, soğuk ve yağmurlu bir şubat ayında, bir daha açmamak üzere kapatmış, kendini takı tasarımı işine adamıştı. Defne kıvrıldığı yerde rahatsızca kıpırdanarak derin bir Off çekti. Bu rüyayı her gördüğünde can sıkıcı anılarını yeniden hatırlıyor, zihnini kemiren düşüncelerle kendi kendine eziyet ediyordu. Oysa artık olan olmuştu; hiçbir şeyi değiştiremezdi. Fakat yine de anlayamadığı bir şey vardı. Babası o kadında annesinde bulamadığı neyi bulmuştu da, büyülenmiş bir halde her şeyi bırakıp gitmişti? Defne seneler boyunca hep bu sorunun cevabını aramış, bulamamıştı. Unutmak istediği bu anılarından sıyrılmak isteyerek, krem rengi komodinin üzerinde duran telefonuna uzandı. Saat dokuz buçuğa geliyordu ve tahmin ettiği gibi mesajı vardı. Hadi uyan artık, uykucu kuzu! Ablan kollarını kocaman açmış, seni bekliyor Ablası Venüs ün mesajını okuyunca, Defne nin yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu. Hemen arama tuşuna bastı ve beklemeye başladı. Uyandınız mı hanımefendi? Uyandım uyandım da neredesin kızım? Bin kere çaldırdım neredeyse Havuzdaydım şekercim. Hadi o tatlı poponu kaldırıp bir an önce gel de birlikte yüzelim. Bu sözleri duyunca Defne nin yüzünde alaycı bir sırıtma oluştu. Pırıl pırıl deniz varken havuza mı girilir ya. Of Defne, hadi konuşmayı bırak da bir an önce yola koyul. Yolda çok dikkatli ol, arabayı yavaş sür, tamam mı? Biliyorsun, cumartesi günü yollar çok kalabalık olur. Bak söz ver bana, hız yapmak yok. Defne duymaya alışkın olduğu bu sözlere içten içe söylense de, ablasını gereksiz yere endişelendirmemek için Tamam merak etme, dedi. Hâlâ söz vermedin Defne. Of Venüs, söz tamam mı? Söz Yataktan kalktıktan sonra Defne nin ilk işi, mutfağa geçip büyük bir kupa dolusu çay hazırlamak oldu. Bağımlısı olduğu şey- 14

13 lerden biri, kahvaltıdan önce içtiği bergamotlu çayıydı. Ablası her defasında bu bağımlılığıyla dalga geçse de, güne zinde başlamasını sağlayan bu alışkanlığını terk edebilmesi mümkün değildi. Kupasını alarak yeniden odaya geçtiğinde, yatağın az ilerisinde duran valizine baktı düşünceli gözlerle. Eşyalarının çoğunu yerleştirmişti ama unutmaması gereken birkaç parça şey daha vardı. Yolda giderken giyeceği kot şortunu ve bluzunu yatağın üzerine bıraktıktan sonra, boy aynasının önüne geçip kendini incelemeye başladı alıcı gözlerle. Melike ve Fırat aşkının son meyvesi, adını hüzünlü bir hikâyeden almış olan kıza baktı uzun uzun O ne büyük ablası Flora gibi babasının kopyası, ne de ortanca ablası Venüs gibi dünyalar güzeliydi. Babası en büyük ablası Flora nın ismini, Roma mitolojisinde adı geçen çiçeklerin tanrıçasından esinlenerek vermişti. Kumral saçları, masmavi gözleri, uzun boyu ve hülyalı bakışları ile Flora neredeyse babasının kopyasıydı. On sekiz yaşına geldiğinde sanat tarihi okumak için Amerika ya gitmiş ve başlarda çok sancılı olsa da yepyeni bir hayat kurmuştu kendine. Ortanca ablası ise, adını güzellik tanrıçası Venüs ten almıştı ve isminin hakkını tam anlamıyla veriyordu. O da Flora gibi kumral saçlı, mavi gözlüydü. Bunun yanı sıra babasının kalkık burnunu, annesinin ise, çifte gamzelerini almıştı. Pespembe dudakları ve ipek gibi teniyle erkeklerin her daim ilgi odağı olsa da, ilişkiler konusunda çok güvensizdi. Dokuz Eylül Üniversitesi nde matematik öğretmenliği okuduktan sonra çok sevdiği İzmir den ayrılamamış ve bir ortaokulda öğretmenlik yapmaya başlamıştı. Meslek hayatına başladıktan kısa süre sonra da gittiği spor salonunda şimdiki eşi Rüzgar la tanışmıştı ve kısa zamanda evlenmişlerdi. Ve Defne Apollon un delice tutkun olduğu ama aşkına karşılık bulamadığı peri kızı Defne beline kadar gelen düz, koyu kestane rengi saçlarıyla ve yaramaz bir ifadeyle bakan kahverengi gözleriyle annesinin gençliğiydi adeta. Yuvarlak yüzünü, düz burnunu ve yanağındaki gamzeleri de yine annesinden almıştı. Ablası Flora nın uzun boyuna özense de her daim, cm kadar boyu vardı. Zayıf bedeninden 15

14 memnundu ama iri bulduğu göğüslerinden her zaman şikâyetçi olmuştu. Ablalarına göre yaşadıkları hazin olaydan en az etkilenen kişi kendisiydi, fakat durum hiç de sanıldığı gibi değildi aslında. Boşanma hadisesine kadar, ablaları en azından mutlu bir aile atmosferini solumuşlardı. Oysa kendisi, birkaç mutlu an dışında neredeyse hiçbir şey hatırlamıyordu. Huzurlu oldukları anları özlemle hatırlamak istese de bazen, bir türlü başaramazdı. Ege Üniversitesi Psikoloji bölümünü kazandıktan sonra İstanbul dan ayrılmış ve o zamanlar yeni yeni öğretmenlik yapmaya başlayan Venüs ün yanına taşınmıştı. Fakat bu birliktelik ablasının Rüzgar la tanışıp, kısa zaman içerisinde evlenmesiyle son bulmuştu. Venüs yoğun ısrarlarla onun kendileriyle birlikte yaşamasını istemişti ama şiddetle karşı çıkmıştı Defne. Ablasını çok severdi ama üzerine haddinden fazla titremesi ve sürekli onu denetim altına almaya çalışması her defasında tartışmalarına yol açıyordu. Venüs, Defne yi ikna edebilmek için annesini de kendi yanına çekmeyi başarmıştı ama sonrasında içlerine çok fazla sinmese de Defne nin isteğine razı gelmek durumunda kalmışlardı. Tabii bunda Defne nin ısrarcı yapısının da büyük bir payı vardı. Israrlarıyla karşısındaki kişiyi bunaltır, pes ettirirdi. Nitekim ablasını ve annesini de en sonunda pes ettirmeyi başarmıştı. Bunun dışında delidolu bir kişilikti. Neşeli olmayı, gülmeyi sever, şen kahkahaları ortalığı inletirdi. Fakat kimsenin bilmediği, bu biraz da abartılı neşesinin altında saklı olan, kırılmaya hazır, hassas kalbiydi. O her şeyi içine atar, en üzgün olduğu anlarda bile gülümseyen bir maskeyle dolaşırdı etrafta. Ve kimsenin önünde ağlamaz, her zaman güçlü görünmeye çalışırdı. Fakat yalnız kaldığında İşte o anları sadece kendisi bilirdi En kötü yanı ise atacağı adımların sonunu hiç düşünmemesi, aklına nasıl esiyorsa öyle yaşamasıydı. Annesi ve ablaları bu konuyla ilgili sürekli uyarırlardı Defne yi, ama pek fayda ettiği söylenemezdi. Neyse ki şanslıydı da, bu zamana kadar kendisini derinden sarsacak herhangi bir olayla karşılaşmamıştı Defne aynada kendini bir süre inceledikten sonra, kıyafetlerini 16

15 giydi ve kalan son eşyalarını da valize koymaya karar verdi. Ama önce şu saçma sapan ruh halinden kurtulmalı, biraz neşelenmeliydi. Açık duran dizüstü bilgisayarından, James Brown un I feel good adlı şarkısına tıkladığında, İşte bu! dedi içini sarmalayan coşkuyla. Kalan eşyalarını valize yerleştirirken, bir yandan da şarkının sözlerini söylüyordu abartılı el kol hareketleri ve mimikleriyle. Hazırlığını tamamladığında, Bekle beni Çeşme, geliyorum! diye neşeyle cıvıldadı. Bu yaz benim yazım olacak ve O an aklına Mert in ela gözleri, çapkın sırıtışı geldi. Ve sen de benim olacaksın sevgilim Elindeki valiziyle kapının önüne geldikten sonra, son bir kez dönüp arkasına baktı ve Görüşürüz sevgili evim, diyerek kapıdan çıktı. Sokağa adım attığında çoktan kalabalıklaşmış olan trafiğe baktı gülümseyen gözlerle. Yaşadığı semti, yani Alsancak ı çok seviyordu. Her ne kadar, ablası Karşıyaka ya taşınması konusunda ısrar etmiş olsa da, kabul etmemişti. Bu semtin cıvıl cıvıl sokaklarını, aradığı her şeyi bulabildiği mağazalarını, Kordon a olan yakınlığını seviyordu ve İstanbullu olmasına rağmen hayatını bu şehirde, bu semtte geçirmek istiyordu Ilıca ya gitmek üzere yola koyulduğunda ise inanılmaz keyifliydi. Neşe içerisinde bağırarak şarkılar söylüyor, kabına sığamıyordu. Bu yazın unutulmaz bir yaz olacağını hissediyor, uzun zamandır yüreğini meşgul eden ela gözlüsünün kalbini fethedebileceğine inanıyordu. Defne, gönlünü çelen delikanlıyla, geçen yaz Alaçatı da bir doğum günü partisinde tanıştıklarında, yüreğinin kıpır kıpır olduğunu, ayaklarının yerden kesildiğini hissetmişti. Güzel olan taraf ise Mert in o gece çevresini saran kızları dikkate almayarak, sürekli kendisiyle ilgilenmiş olmasıydı. Sonrasında da birçok defa yakınlaşmışlardı ama o yaz aralarında bir ilişki başlamamıştı. Fakat buna rağmen Defne, Mert le olan iletişimini koparmamış, İzmir e geldiğinde onunla görüşmeye devam etmişti. Bu yaz ise ne yapıp edip aralarındaki bu belirsizliği ortadan kaldıracak ve o adım atmazsa 17

16 kendisi atacaktı. İçinden bir ses her şeyin çok güzel olacağını söylüyordu Bir buçuk saat sonra, nihayet ablasının Ilıca daki evine varabilmişti. Oturdukları Narkisos adındaki lüks site iki katlı villalardan oluşuyordu ve göz alıcı bahçe peyzajıyla çevre sitelerin arasından anında sıyrılıyordu. Bahçeyi adeta bir renk karnavalına dönüştüren sardunyalar, begonyalar, kadife çiçekleri, güller ve daha birçok çiçek türlerinin yanı sıra, çeşit çeşit hayvan figürlerinden oluşan ağaç tasarımları, görenleri hayran bırakıyordu. Oldukça geniş bir arazi üzerine kurulmuş olan bu sitedeki her villanın önünde geniş bir çardak ve havuz vardı. Arabasını park edip indiğinde, ablasının neşeyle şakıyarak, ona doğru koştuğunu gördü. Hoş geldin birtanem. Ah nasıl da özlemişim seni Defne kendisine coşkuyla sarılan ablasına aynı şekilde karşılık verirken Gören de aylardır görüşmüyoruz sanacak, dedi kıkırdayarak. Daha geçen hafta mezuniyet töreninde beraberdik. Bakıyorum da ablanızı hiç özlememişsiniz hanımefendi. Defne ablasının bozuk yüz ifadesini görünce Oy hemen de bozulurmuş benim Venüs üm, dedi onun yanaklarını sıkıştırarak. Kol kola girip, eve doğru yürürlerken, Defne yolculuğunun nasıl geçtiğini anlatıyor, hız yapmadığına dair yeminler ediyordu. Çardağın altındaki rattan koltuk takımına yerleştikten sonra sohbet etmeye başladılar. Tekrar tebrik ederim ablacığım. Muhteşem bir not ortalamasıyla mezun olmayı başardın ve bizi gururlandırdın. Defne, ablasının sözlerinin ardından, Her zamanki ben işte, dedi şımarık bir edayla. Benim gibi zeki bir kızdan da bu beklenirdi. Venüs, kardeşinin koluna muzipçe vurdu. Şaka maka mezun oldun artık, dedi. Yakında ailemizin ilk psikoloğu sen olacaksın. Bakarsın ilk hastan da ben olurum. Defne şakacı bir tavırla Aslında bütün aileyi sırasıyla elden geçirmem lazım, dedi, ama lafını bitirdikten sonra gözlerinden hüzünlü bir gölge geçti. Neyse ki bu değişimi ablası fark etmemişti. 18

17 Venüs ise kardeşini bir süre daha üniversite ile ilgili lafa tuttuktan sonra, Bil bakalım senin için ne yemek hazırladım? diye sordu gözlerini hafifçe kısarak. Defne, ablasının ne hazırlamış olduğunu az çok tahmin etse de, bilmiyormuş gibi yaparak Tabii ki bol kaşarlı, sarımsaklı karides güveç, dedi. Venüs ün yüzünün düştüğünü ve kafasını olumsuz anlamda salladığını görse de, oyununa devam etti. Değil mi? Hmmm, o zaman içli köfte yaptın Ay bilseydim bunları yapardım. Ama senin en sevdiğin yemeğin Defne yüzündeki sırıtışla ablasının lafını kesti. Şaka şaka. Tabii ki kremalı mantar soslu tavuk hazırladığını biliyorum ve şu anda kurt gibi açım. Biraz daha oyalanırsak seni bile yiyebilirim. İki kardeş mutfağa girdikten sonra, evin çalışanlarından Muteber Hanım la birlikte bahçedeki masayı hazırladılar ve ardından da oturup yemeklerini yemeye başladılar. Ah Venüs! Beni canevimden vurdun diyebilirim. Birçok restoranda yiyorum ama senin gibi yapanı daha görmedim. Venüs bu sözleri duyunca koltukları kabararak Afiyet olsun canıma, dedi. Aslında bizimle birlikte yaşasan Defne yine aynı konunun açılıyor olduğunu fark edince, Ne olur tekrar aynı konuları açma, dedi ablasının lafını keserek. Zaten sık sık sizde kalıyorum. Daha ne yapayım? Hem yazları da sizinleyim. Bundan iyisi şamda kayısı yani. Venüs sözlerini yutarak İyi tamam, dedi biraz da buruk bir sesle. Defne ise konuyu değiştirme arzusu içerisinde Rüzgar ne zaman geliyor? diye sordu. Bu gece gelecek Defne, ablasının yüzündeki tereddütlü ifadeyi görünce, Sanki hiç sevinmiyor gibisin ama, dedi. Hayırdır? Yoksa küs müsünüz? Venüs omuzlarını silkerek Hayır, değiliz, dedi. Hatta her şey gayet yolunda. Ama Nasıl söylesem şimdi Venüs bir süre kararsızlık yaşadı ama sonrasında içini dökmeye karar verdi. 19

18 Rüzgar Ukrayna ya gitti ya şimdi. Ne bileyim Aklıma olmadık şeyler geliyor. Biliyorsun orada çok güzel kızlar var. Defne hiç şaşırmadığı bu sözler üzerine, Senin Rus kızlarından ne farkın var? dedi şakayla karışık. Kumral saç, mavi göz, beyaz ten Hepsi sende. Öyle ama sonuçta erkek bu. Nefsine yenik düşebilir Defne elindeki çatalı tabağın üzerine koyarak, Rüzgar a güvenmiyor musun? diye sordu ciddi gözlerle. Hayır yani, bir evlilikteki en önemli şeylerden biri de güvendir. Venüs bakışlarını uzaktaki bir noktaya dikti. Güveniyorum tabii ki, dedi dalgın bir tavırla. Ama biliyorsun ki annem de babama güveniyordu. Bu söz üzerine, pırıl pırıl parlayan güneş aniden soldu. Sanki masanın üzerine kara bulutlar çökmüş, her yer kapkaranlık olmuştu. İki kardeş uzun bir müddet hiç konuşmadan, kendi düşüncelerinde ve anılarında kaybolup gittiler. İkisinin de aklından geçenler, yüzlerindeki acı dolu ifadeden belli oluyordu. İlk toparlanan Defne oldu. Yoğun bir çabayla yüzüne hafif bir tebessüm kondurdu. Korkma Venüs, dedi rahatlatıcı bir ses tonuyla. Her erkek babamın yaptığını yapacak diye bir kural yok. Sen gönlünü ferah tut ve kuruntularınla eniştemi yiyip bitirme. Bu sadece evliliğinize zarar verir. Venüs kafasını salladı. Evet ama beynimi kemiren düşüncelere engel olamıyorum bazen. Bir süre sonra da Boşver dercesine elini sallayarak konuyu kapattı. Yemekten sonra plaja gidelim mi, ne dersin? diye sordu neşeli çıkmasına çalıştığı sesiyle. İşte bunu hiç sormayacaksın sandım. Deliler gibi isterim hem de. Bir an önce bronzlaşmak istiyorum. İki kardeş yemeklerini bitirdikten sonra hazırlandılar ve hemen yakınlarındaki plaja inmek üzere yola koyuldular. Keyifleri tekrar yerine gelmişti, neşeliydiler. Nitekim güneş batıncaya kadar da gayet güzel vakit geçirdiler. Bol bol yüzüp güneşlendiler, dedikodu yaptılar. Yorucu geçen günün sonunda yatağına uzandığında Defne nin aklında Mert vardı. Mert in evinin önünden geçerlerken tadilat 20

19 olduğunu görmüştü. Bu duruma şaşırmış ve biraz da umutsuzluğa kapılmıştı. Yoksa bu yaz Mert i göremeyecek miydi? Belki de Çeşme ye hiç gelmezdi bile. Ama geçen hafta konuştuklarında geleceğini söylemişti. O zaman Yavaş yavaş gözleri kapanırken aklındaki düşünceler silikleşti. Ertesi sabah olduğunda aynanın önüne geçmiş, güneş yanığı omuzlarını inceliyordu buruşmuş bir yüzle. Canı hâlâ yanıyordu ve kızarıklıkları yavaş yavaş soyulmaya yüz tutmuştu. Kendi kendine söylenir bir halde salona indiğinde, L şeklindeki koltukta yan yana oturan Venüs ve Rüzgar la karşılaştı. Günaydın şekerler!! dedi en tatlı haliyle. Oooo hanımefendi, size de günaydın. Ayrıca hoş geldiniz de demeliyim galiba Defne ayağa kalkan ve kendisine babacan bir ifadeyle sarılan eniştesine gülümseyerek Hoş bulduk dedi. Sen de hoş geldin. Nasılsın? Yolculuk nasıldı? Koltuğa yerleştiklerinde, Rüzgar hem iş gezisinden hem de yolculuğundan bahsetti kısaca. Sonrasında da yayvan yayvan gülümseyerek Seni tebrik etmem lazım, dedi. Dereceyle mezun olmayı başarmışsın. Ne kadar inek olduğunu söylememe ise gerek yok herhalde. Defne, eniştesinin her zamanki komik mimikleri eşliğinde söylediği sözleri duyunca, kahkahalarla gülmeye başladı. Sonrasında da muzip bir ifadeyle sırıtarak İnek demeyelim istersen, zeki diyelim, dedi. Şu cadıya bak sen Venüs. Hem inek, hem de mütevazı. Hep birlikte gülüştükten sonra, Rüzgar kendisinden beklenmeyen bir ciddiyetle Kızlar, bu sabah misafirimiz var, dedi. Venüs ise bu sözü duyunca Aşkolsun! Şimdi mi söylüyorsun? dedi sitemkâr bakan gözlerle. Bilseydim Muteber Hanım a daha farklı şeyler hazırlatırdım. Rüzgar karısını rahatlatmak isteyen bir ifadeyle Telaşlanma güzelim, dedi. Misafirimiz yabancı biri değil. Noyan gelecek. Bu isim hiç tanıdık gelmemişti Defne ye. Daha önce bahsi geçmiş miydi? Ama hayır, hiç sanmıyordu. Ablasına baktığında, onun da yüzünde beliren soru işaretlerini gördü. 21

20 Hangi Noyan bu? Yoksa şu Amerika da yaşayan arkadaşın mı? Rüzgar kafasını olumlu anlamda sallayarak Evet o, dedi. Hatırlarsan düğünümüze de gelmişti. Venüs bir süre düşündükten sonra Hayal meyal hatırlıyorum, dedi. Eee, peki Noyan ın ne işi var burada? Yoksa Amerika dan tamamen dönmüş mü? Evet tatlım. Biliyorsun Noyan lar, İzmir in en popüler mekânlarından biri olan Hanzade nin sahipleri Defne bu sözü duyunca şaşkınlıkla atılarak İnanmıyorum! Bu bizim sürekli gittiğimiz Hanzade mi yoksa? diye sordu. Eniştesinin onayladığını görünce de Harika yemekleri var onların, dedi gülümseyerek. Çeşme ye de bir şube açmaları çok akıllıca olmuş ayrıca. Rüzgar Evet. Çeşme deki yanılmıyorsam dördüncü şubeleri, ya da belki beşinci, dedi. Sonrasında ise karısına dönerek Ayrıca biliyorsun, tam karşımızdaki ev de onların, diye ekledi. Babası üç ay önce vefat edince, Noyan Amerika dan dönüp işlerin başına geçmek zorunda kaldı. İzmir deki restoranlarda genel anlamda bir sıkıntı yokmuş ama Çeşme deki bu yeni restoranda birtakım huzursuzluklar varmış galiba. Venüs kaşlarını çatarak Bence de var, dedi. Geçen hafta kızlarla gittiğimizde ne yemekleri beğendik ne de servisi. Evet işte, tam da söylediğin gibi. O yüzden Noyan yazı burada geçirip, bu düzensizliğe bir el atacak. İyi bari, sevindim. Defne bu konuşmanın son kısımlarını kaçırmış, tekrar Mert le ilgili düşüncelere dalmıştı. Bir an, eniştesinin Mert in babasını tanıdığı geldi aklına. Gelip gelmedikleri hakkında bir bilgisi olabilirdi belki. Ama eniştesini şüphelendirmeden, kafasındaki bu soruyu nasıl soracağını da bilemiyordu. Düşüncelerinden sıyrıldığında, az önceki konuşmanın bitmiş olduğunu fark etti. İşte şimdi tam zamanıydı. Hafifçe boğazını temizleyerek Enişte, Mert lerin gelip gelmediğinden haberin var mı? diye sordu çekingen bir ses tonuyla. Bu soruyu duyunca hem eniştesi hem de ablası anlamaz göz- 22

21 lerle kendisine bakmaya başladılar. Bir an sonra ise Rüzgar ın tek kaşı şüpheyle havaya kalkmış, Defne nin neden böyle bir ayrıntıyı öğrenmek istediğine dair sorgulayıcı bir ifade oluşmuştu yüzünde. Defne nin yüzünde ise gergin bir sırıtma vardı. Mert ler mi? Doğrusu ne Sunay lardan ne de o hergele oğullarından haberim var. Eniştesinin adeta tükürür gibi söylediği hergele lafını duyunca, Defne nin morali bozuldu. Kendisini delip geçen şüphe dolu bakışlar ise kendini daha da rahatsız hissetmesine yol açtı. Bak Defne, sen benim kardeşim sayılırsın ve benim sana bir ağabey olarak tavsiyem, o Mert denen çocuktan uzak durman. O, sana göre biri değil. Defne ablasının da benzer sözler söylediğini işitince, iyice bozuldu. Ya siz şimdi niye bunları söylüyorsunuz? Sadece geldiler mi diye sordum. Lütfen bu sorumun altında başka anlamlar aramayın Defne daha konuşacaktı ama telefonunun çalan sesi, bu tatsız konuşmayı sürdürmesine mani oldu. Arayan Ece ydi. Günaydın güzellik, ne yapıyorsun? Oturuyorum. Sen neredesin, ne yapıyorsun? Gelmediniz mi daha? Az önce geldik. Eşyalarımı yerleştiriyorum. Buraya gelsene. İki kız karşılıklı neşe içinde cıvıldarlarken, bir an önce birbirlerini görmek için sabırsızlanıyorlardı. Defne telefonu kapatırken Tamam geliyorum, dedi. Ardından da heyecanla kalktı. Ece gelmiş. Hemen onun yanına gitmem lazım. Venüs bu sözleri duyunca Ne acelen var? Kahvaltıdan sonra gidersin, dedi karşı çıkarak. Çok kalmayacağım zaten. Bir koşu gidip geleceğim. Hem daha misafiriniz de gelmedi. Defne kapıya doğru hızla ilerlerken ablasının Geç kalma, dediğini duydu, ama duymazlıktan geldi. Dolaptan, ayağına biraz da küçük gelen siyah, parmak arası terliği aldıktan sonra kapıya yöneldi. Tam kapıyı açmış, dışarı çıkıyordu ki, karşısında dikilmekte olan adamı fark etti irkilerek. 23

22 Korkuttunuz beni, dedi elini kalbine götürürken. Ardından da kendisini ifadesizce izlemekte olan kahverengi saçlı, hafif kirli sakallı adama Hoş geldiniz dedi çekingen bir gülümsemeyle. Siz Noyan Hanzade olmalısınız? Defne üzerinde krem rengi bir şort ve enine siyah çizgili, polo yaka tişört bulunan adamı incelerken, onun aslında zihninde canlandırdığından çok daha çekici olduğunu fark etti hayretler içerisinde. Fakat gözlerindeki o buz gibi ifade İşte bu hiç hoşuna gitmemişti. Lafını bitirdiğinde, karşısındaki adam sözlerini başıyla onaylamış olsa da, yüzünden ne bir tebessüm geçmiş ne de ağzından tek bir kelime çıkmıştı. Defne, adamın bu kabalığına bozulmasına rağmen, umursamaz bir ifade takınarak elindeki terlikleri yere bıraktı ve giydi. Karşısındaki adam ise anlamlandıramadığı bir ifadeyle kendisini izliyor, ama herhangi bir söz söylemeye tenezzül bile etmiyordu. Defne bu tek taraflı konuşmaya daha fazla tahammül edemeyeceğini hissederek İyi günler, dedi mesafeli bir tonda ve başıyla soğuk bir selam verdikten sonra basamakları inmeye başladı hızla. Bahçeye doğru yürürken, yüzünde beliren dev tebessümüyle, kendisini izlemekte olan adamı hiç görmedi bile 24

Benzer KonularKonu BaşlığıBaşlatanYanıtlarGörüntüSon MesajKısayollardaki Okları Kaldırmak
Windowsmonash.pw 3 Son Mesaj Nisan 18, , ÖS
Gönderen : xxRuzqaRxxEros (amour) « Genel
TarihFurkan 0 Son Mesaj Ağustos 14, , ÖS
Gönderen : FurkanNevruz Ve Eros
Şiir KöşesiLiza 0 Son Mesaj Haziran 28, , ÖÖ
Gönderen : LizaÖz Yönetim Düşüncesi - Caner Sancaktar
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetlersanane_61 0 Son Mesaj Mayıs 01, , ÖÖ
Gönderen : sanane_61Eros'un Okları - Eylül Sancaktar
Kitaplar Hakkında Bilgi ve Özetlersanane_61 4 Son Mesaj Temmuz 23, , ÖS
Gönderen : gokcecaglar

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır