bir ölünün defteri pdf / Bir Ölünün Defteri (Cep Boy) (Tam Metin) kitabını PDF indir [ePUB, PDF] - Kitap oku PDF indir

Bir Ölünün Defteri Pdf

bir ölünün defteri pdf

Dil ve Edebiyat Araştırmaları, Güz, ; (14) 55 ISSN: Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” Ramil AHMEDOV* Özet Réne Girard’ın Romantik Yalan ve Romansal Hakikat adlı eserinin temel teorisi, “üçgen arzu” şeklinde kavramlaştırılan yapıdır. Bu yapı, arzunun taklitçi doğası üzerine oturtulmuştur. Girard’a göre arzunun ortaya çıkışı kendiliğinden değil, bir başka etkenin dolayımlamasıyla mümkündür. “Üçgen arzu”nun ögeleri; “arzulayan özne”, “arzulanan nesne” ve “arzunun dolayımlayıcısı”dır. Bir Ölünün Defteri romanında Vecdi arzulayan özne, Nigar arzulanan nesne, Hüsam ise arzunun dolayımlayıcısı mod- eline uygun gelmektedir. Nesnenin elde edildiğinde bütün değerini kaybettiğini öne süren Girard’ın kuramının örnekleri Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri adlı romanında açıkça görülür. Romanda “res- sentiment” duygusunun etkin bir rol oynadığı da açıktır. Bu çalışmada Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Deft- eri romanı, “üçgen arzu” modeli perspektifinde incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Hâlid Ziya, Bir Ölünün Defteri, Üçgen Arzu, Özne, Nesne, Dolayımlayıcı. * Araştırmacı-Yazar. Mimar Sinan Üniversitesi, Elmek: [email protected] Geliş Tarihi / Received Date: Kabul Tarihi / Accepted Date: 56 Ramil AHMEDOV, Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” The Novel Of The Notebook Of A Dead By Halıd Zıya “Trıangular Desıre” Abstract The basic theory of Réne Girard’s Mensonge Romantique et Vérité Romanesque is a concept, defined as “triangular desire”. This structure is based on the imitative nature of the desire. According to Girard, the desire doesn’t occur by itself, but due to another factor. Elements of the “triangular desire” are “subject of desire”, “object of desire”, and “ médiateur of desire”. In the The Notebook of a Dead novel, Vecdi is the subject of desire, Nigar is the object of desire and Hüsam is close to the médiateur of desire. The examples of Girard’s theory which asserts that a thing loses the value when it is obtained are clearly visible in the Halid Ziya’s novel. It is also evident that the “ressentiment” sensation in this novel plays an active role. In this study, Halid Ziya’s novel The Notebook of a Dead will be examined in the form of “triangular desire” model. Keywords: Halid Ziya, The Notebook of a Dead, Triangular Desire, Subject, Object, Mediateur. Dil ve Edebiyat Araştırmaları, S. 14, Güz 57 Giriş Hâlid Ziya’nın romanları gerçekleşmeyen arzular, kırık hayatlar, mutsuzluk ağları ile örülmüştür. Bu mutsuzluk, kırıklık, aslında modernleşme ile başlıyor. Orhan Koçak “Kaptırılmış İdeal” adlı makalesinde “Neden, Tanpınar ve Moran gibi yetenekli ve iyi niyetli eleştirmenler bile, Halit Ziya’nın yapıtlarının Osmanlı-Türk toplumunun temel sorunlarını “aksettirmediğini” düşünmek zorunda kalmışlardır?” diye sorar. (Koçak ) Türk edebiyatında asıl romancılığın Hâlid Ziya ile başladığını, onun Namık Kemal mektebinden farklı bir üslûp sergilediğini, onu anlamak için Türk romanının sıra ile okunması gerektiğini vurgulayan Tanpınar, Hâlid Ziya’nın “bütün arkadaşları gibi devrinin moda olan Fransız romanında kaldığı”, Dickens gibi “sokağın anahtarı”na sahip olmadığı için eleştirir, toplum ve birey üzerine şöyle der: “Halit Ziya ile biz birçok şey gördük. Kafası cemiyetin büyük davalarıyla uğuldamıyordu. Belli başlı ‘tema’sı olan ferdî saadet meselesinde bile, cemiyet hayatını derinleştiremediği için, yerli yerine koyamamıştır.” (Tanpınar –) Hâlid Ziya’nın İzmir dönemi romanları (Sefile, Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı) çoğu eleştirmenler tarafından yazarın İstanbul dönemi romanları (Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar) için bir hazırlık olarak görülür. İster dil, ister üslûp bakımından bu iki dönem romanları arasında esaslı farklar vardır. Yazar, yılında Suud Kemal Yetkin’e gönderdiği mektupta, İzmir dönemi romanları için “Kendi kendime bu çocukluk eserlerinin karşısında gülümsüyorum”1 diye söz eder. İzmir dönemi üzerine bir inceleme yaptığımızda yazarın bu sözünü kendimize rehber olarak almalı mıyız? O zaman Kafka’nın, Gogol’ün, Rimbaud’nun “yakın” dediği metinleri bir kenara mı bırakmalıyız? Girard, söz konusu kitabında roman karakterlerinin arzuları üzerine yoğunlaşır ve “üçgen arzu” kavramını ortaya koyar. Girard’ın arzularla ilgili 1 “Suud Kemal Yetkin’e Mektup”, Ulus, Güzel Sanatlar Sahifesi, 58 Ramil AHMEDOV, Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” ileri sürdüğü temel fikir, “öznenin arzusunun özgün olmadığı”, “bir başkasının arzusunun kopyası” olduğudur: “Arzunun doğumunda, başka bir deyişle öznelliğin kaynağında, muzaffer bir edayla yerleşmiş Öteki’ni buluruz hep. ‘Dönüşümün’ kaynağının içimizde olduğu doğrudur, ama kaynağın suyunun fışkırması için dolayımlayıcının sihirli değneğiyle kayaya dokunması gerekir.” (Girard s) Özne bir nesneyi ister; çünkü o nesne başkası tarafından arzulanıyordur. Üçgenin bir tarafını “özne”, bir tarafını “dolayımlayıcı” ve diğer tarafını da “nesne” oluşturur. Dolayımlayıcı, öznenin örnek aldığı kişidir. Özne, dolayımlayıcı sayesinde bir nesneyi arzular. Yani özne bir nesneye sahip olmak ister; çünkü dolayımlayıcısı o nesneyi arzulamaktadır. Girard’a göre, öznenin nesneye sahip olmak isteği dolayımlayıcıya yaklaşmaktan ibarettir. Esas olan nesneyi ele geçirmek değil, örnek alınan kişiye benzemektir. Girard iki tür dolayım olduğunu ifade etmektedir: “içsel dolayım” ve “dışsal dolayım.” Dolayımın türü, dolayımlayıcı (médiateur) yakındaysa içsel, uzaktaysa dışsal dolayımdır. Lakin içsel ve dışsal dolayım her zaman mesafeden ibaret değildir. Unutmamak gerekir ki, “Coğrafi uzaklığın bir etken olabilmesine karşın ikisi arasındaki mesafe her şeyden önce ruhsaldır.” (Girard ) Girard buna örnek olarak da Don Kişot’la Sanço’yu gösteriyor. Sanço her zaman Don Kişot’un yanındadır, her maceraya beraber atılırlar; ama “onları ayıran sosyal ve zihinsel mesafe aşılamaz olarak kalacaktır.” Bu ilişkide biri efendi, diğeri köledir. Dolayısıyla onlar arasında herhangi bir yakınlıktan bahsetmek mümkün değildir. Diğer bir mesele ise dışsal dolayımda her zaman putlaştırma, yüceltme vardır, içsel dolayımda ise kıskançlık, haset ön plandadır. Çünkü içsel dolayımda dolayımlayıcı da aynı nesneyi arzular, hatta çoğu zaman onun sahibidir. İşte bu makalede Bir Ölünün Defteri romanı Girard’ın edebî metinleri “arzu” üzerinden okuduğu çalışmasına dayanarak incelenecektir. Dil ve Edebiyat Araştırmaları, S. 14, Güz 59 1. Mai Arzular, Siyah Gerçekler Hâlid Ziya üzerine yapılan çalışmalarda sık sık “üçlü aşk” ifadesi vurgulanıyor. Onun romanlarında çoğunlukla A, B’yi sever, B’de C’yi. B ve C’nin mutluluğu ise A’nın mutsuzluğunun, gözyaşının üzerinde kurulur. A’nın gerçekleşmeyen arzusu Hâlid Ziya’nın romanlarının ön planında durduğundan onun eserlerini René Girard’ın yılında yayımlanan Romantik Yalan ve Romansal Hakikat2 adlı kitabı ışığında okumak mümkündür. O, hem içerik, hem de yazıldığı zaman bakımından Girard’ın kuramına uygun bir yazardır. Her romanında bir rakibin olması, arkadaşının arzusunun dolayımlanmasını gördüğümüz bu romanlar, Girard kuramı üzerinde yorumlamaya açıktır. Örneğin İzmir dönemi romanlarında dikkati çeken şeylerden biri, romanın merkezinde her zaman üç karakterin yer almasıdır: İkbal, Mazlume, İhsan (Sefile); Nemide, Nail, Nahit (Nemide); Osman Vecdi, Hüsam, Nigar (Bir Ölünün Defteri); İsmail Tayfur, Hacer, Saniha (Ferdi ve Şürekâsı). Bu karakterlerin her biri Girard’ın üçgen arzu modeline uygun olarak üçgenin “özne”, “dolayımlayıcı” ve “nesne” taraflarını oluşturuyor. Osman Vecdi annesini kaybettikten sonra halasının evinde yaşamaya başlar ve kendisinden yaklaşık dört yaş büyük olduğu halasının kızı Nigar ile aralarında sıkı bir bağ oluşur, birlikte oyunlar icat ederler. Osman okula başladığı zaman Nigar’ı az görmesiyle beraber, evlerine sık sık uğrayan üçüncü bir kişi (Hüsam) de eklenir. Hüsam’la okul arkadaşı olan Vecdi, onu halasının evine götürerek Nigar’la tanıştırır. Önceleri onları birbirine bağlayan sadece oyunlar ve eğlence olsa da, zamanla çocukluk dönemi bitip gençlik başladığında üç arkadaş arasında bağlar kopar. “Halamın bu küçük kızını büyük bir ağabeye mahsus bir kibir ve azametle severdim” veya “Ağabeyim geldi!” dediği vakit ben metanetle yanına yaklaşmış idim…”3 cümlelerinden de anlaşıldığı üzere Vecdi Nigar’a kız kardeşi gibi 2 René Girard, Romantik Yalan ve Romansal Hakikat: Edebi Yapıda Ben ve Öteki, çev. Arzu Etensel İldem, Metis yayınları , funduszeue.info 3 Halid Ziya Uşaklıgil (), Bir Ölünün Defteri, yayın yönetmeni: Rahim Tarım. İstanbul: Özgür Yayınları, 6. Baskı, s. (Roman – yıllarında Halid Ziya’nın İzmir’de kendisinin çıkardığı Hizmet gazetesinde tefrika edildikten sonra, yılında kitap halinde basılmıştır. Bir Ölünün Defteri, yazarın dilde sadeleşmeyi sağlamak amacıyla sadeleştirdiği romanlar arasındadır. yılında Hilmi Kitabevi’nden yayınlanan bu sadeleştirilmiş baskı, sonraları diğer yayınevlerinin esas aldıkları baskıdır. Bundan sonraki alıntıların parantez içinde sayfası gösterilecektir.) 60 Ramil AHMEDOV, Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” davranmaktadır. Nigar onun dalgınlığını dağıtır. Onunla oynamaktan annesi üzerine düşünmeye vakti kalmaz. Gün gelip okula başladığında ve Nigar’la haftada bir görüşebildiğinde bile mutsuz olmaz. Aksine, yeni çocuklarla tanışma isteği ona annesini, babasını, halasını unutturur. Okuldan eve geldiğinde ise Nigar’a farklı bakmaya başlar: “Bugün Nigar gözüme ne kadar küçük göründü!” (Uşaklıgil ) Tatilini arkadaşı Hüsam’la birlikte geçirmesinin sebebi de Nigar’ın arkadaşlığının kendisine yetmemesidir. Vecdi, ancak Hüsam’ın Nigar’a olan yaklaşımından sonra onu arzulamaya başlar. Nigar’ı değerli kılan onun Hüsam tarafından istenilmesidir, bu arzu Hüsam’ın ona karşı ilgisinden doğar. Vecdi, Hüsam’ın arzusunu taklit ederek arzulamakta; Nigar, arzulandığı için ona cazip gelmektedir. Romandaki “arzu üçgeni”nde Vecdi özne, Hüsam dolayımlayıcı, Nigar ise nesnedir. Vecdi ve Hüsam arasındaki dolayımın türü içseldir. Vecdi, Hüsam’a hayranlıkla bakmaz, onu yüceltmez. Kendisinin sahip olamadığı nesneyi elde ettiği için ona karşı öfkelidir. Onu her zaman kıskanır. Nigar, Hüsam’ın şiirle ilgili görüşlerini takdir ettiğinde onlara düşmanlık besler. Hatıra olarak okulun son senesinde çektirdikleri fotoğrafın birini Nigar’a verdiklerinde kendisinin gülünç bulunmasından, yeni çıkan bıyıklarının biçimsizliğinden rahatsız olur. Aynada dikkatle yüzünü inceleyip rakibi ile kıyasladığında kendisini ondan yakışıklı bulur. Nigar, Hüsam’ın fikirlerini takdir ettiğinde Vecdi hayal kırıklığına uğrar. Hüsam’ın Nigar’a genç kız gibi davranması, Vecdi’nin gözünden kaçmaz. Vecdi yalnız Hüsam’ın ilgisinden sonra ona genç kız gibi bakmaya başlar: “Bu halin ehemmiyetini takdir edememekle beraber, fikrimi ihtiyarız işgal etmeye başladığını hissetim. Nigar o vakte kadar nazarımda bebeklerinden yeni ayrılmış çocuk iken o dakikadan sonra artık ciddiyet kesb etmesini öğrenmiş, resmiyet dairesine girmeye başlamış bir genç kız halinde görünmeye başladı.” (Uşaklıgil ) Bu yakınlıktan rahatsız olan Vecdi, Hüsam’a tatili yine beraber halasının evinde geçirmeyi teklif etmez, onun memleketine gitmesini durdurmak için bir kelime bile söylemez. Çünkü Vecdi, Nigar’a sahip olmayı istemektedir ve Dil ve Edebiyat Araştırmaları, S. 14, Güz 61 çözümü bu yolda ona engel olacak rakibini uzaklaştırmakta görür. Ama özne dolayımlayıcısından ne kadar uzak durabilir? O, Hüsam’ı uzaklaştırdığını düşünse de, bütün varlığıyla daima ona doğru koşmakta, aralarındaki mesafeyi kapatmak için uğraşmaktadır. Dolayımlaycısının evdekilerin gözündeki konumunu etkilemek, onu tahtından indirip tacı kendi başına koymak için sofradayken Hüsam’dan bahseder, onu gözden düşürmeye çalışır. Sanki Hüsam’ın gidişinde hiç parmağı yok gibidir, sanki onu kalmak için ikna edememiştir ve şimdi de onun uzakta olmasından üzüntü duyuyordur. (Uşaklıgil 52) Yukarıda Hüsam’la Nigar’ın birbirlerine resmî, ağırbaşlı davranışlarının Vecdi’nin gözünden kaçmadığı vurgulandı. Halasının da artık Hüsam’ı yabancı erkek gibi gördüğü için ona ayrıca oda verilmesi gerektiğini söylemesi, Vecdi’ye çoktan farkına vardığı şeyi bir daha hatırlatır. Bundan sonra uzun bir paragrafta Vecdi, anne-baba himayesine ihtiyaç duymadığı ve artık çocuk olmadığı hakkında uzun bir konuşma yapar. Buradaki kilit cümle şudur: “Bugün öyle bir sinde bulunuyorum ki, şahsiyetimin tamamiyeti için müstakil olmalıyım.” (Uşaklıgil ) Bu cümleyle öznenin dolayımlayıcısını taklit etmeye başladığını görüyoruz. Aslında Vecdi, bu uzun nutkuyla, “Bakın ben de çocuk değilim!, Ben de büyüdüm, ben de artık Hüsam gibi bu evde yabancı erkek sayılırım. Nigar, bana da Hüsam’a davrandığın gibi davran…” demek ister. Halasının bu ayrılıktan üzüntü duyacağını çok iyi bilen Vecdi’nin bütün dikkati Nigar’dadır. Onun da halası gibi üzülmesini, ağlamasını ister. Annesinin ölümünden sonra hiç gitmediği evine dönmek istemesinin sebebi de Nigar’dır. Ancak amacı Nigar’dan uzak kalmak değil, aksine ona yakın olmaktır. Çocukluklarından beri yakın olmasına yakındırlar, ama Vecdi ağabey gibi değil, bir sevgili, sevilen erkek olarak ona yakın olmayı arzular. Kendisine biçtiği “sevilen erkek” imgesinin de esin kaynağı Hüsam’dır: “Hayır, sizi terk etmek değil, sizi terk etmemek için mümkün olanı ihtiyar edeceğim. Sizden müsaadenizi talep etmek istediğim şey de bu değil. Hüsam’a ait olan fikrinizi vesile ittihaz ederek kendime ait bir fikri söylemek istiyordum.” (Uşaklıgil ) Halası, Çamlıca’daki evine çekilmesine gerek kalmadığını, çünkü artık Hüsam’ın Sultani’de kalacağını, kendisinin ise Tıbbıye’ye devam edeceğini 62 Ramil AHMEDOV, Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” söylediği zaman, Vecdi sanki az önce yalnız yaşayabilecek yaşta olduğunu, daha da olgunlaşmak için yalnız kalması gerektiği üzerine uzun uzun konuştuğunu unutur. Hüsam’la okul yollarının ayrıldığını söylediğinde, halasının onun her hafta eve gelmeyeceğini ima ettiğini anlar. Eğer Hüsam buraya gelmeyecekse, Nigar’la görüşmeyecekse, o zaman Vecdi’nin bir başka eve gitmesine gerek yoktur. Vecdi, bundan sonra elinden geldiği kadar Hüsam’ı Nigar’dan uzak tutmaya çalışacak, onun geldiğini haber veren mektubu kimsenin eline geçmesin diye yırtacaktır. (Uşaklıgil 64) Evden taşınacağını söylediğinde Nigar’dan beklediği ilgiyi görmeyen Vecdi, bu defa da evdeki konumunu hatırlatır. Daha birkaç sayfa önce Hüsam’ın ona olan ilgisinden sonra Nigar’ın büyüdüğünün farkına varan Vecdi, kendi içinde bunu kabul etse de ne halasına ne de Nigar’a söyler bunu. Aksine halasına Nigar’ın çocuk olduğunu, yarın büyüdüğünde onu koruyacak, elinden tutacak, “her türlü vakalara karşı babalık eyleyecek” bir erkeğe ihtiyaç duyacağının altını çizer. Nigar’ın gelecekte “ihtiyaç duyacağı” adam derken Vecdi, kendisinden başkasını düşünmez: “Bu vazifeyi benden başkası mı ifâ edecek?” (Uşaklıgil ) Halası ona Nigar’ın kocası olmak isteyip istemediğini sorduğunda Vecdi şaşırır. Halasına böyle bir evliliği hiç düşünmediğini söylemesinin sebebi Nigar’la birlikte olmak değil, ona sahip olabileceğini Hüsam’a göstermek istemesidir. Zafer anına yaklaştığını sanan Vecdi, Hüsam’a mektup yazar. Mektubunda Nigar’la evlilik meselesini arkadaşına anlatır ve bu izdivaca şaşırdığını, böyle bir şeyin hiç aklından geçmediğini, kendisinden tavsiye almak istediğini anlatır: “Beni bu müşkül vartadan çıkarmak için senin vücudunun ne kadar lazım olduğunu tarife ihtiyaç yok.” (Uşaklıgil ) Girard, ele aldığı romanlardan örnekler vererek Denis de Rougemont’un ciddi engeller seçmekle tutkumuzu şiddetlendirdiğimiz betimlemesine ek olarak, aşılması güç engelin tanrısal dolayımlayıcının varlığına işaret ettiğini vurgulamaktadır. D. Rougemont, Aşk ve Batı kitabında aşkta engel yaratmak ve rakip üzerine şöyle der: “Yeniden arzulamak ve bu arzuyu yüceltmek, bilinçli, yoğun ve sonsuza dek ilginç bir tutku haline getirmek için yeni Dil ve Edebiyat Araştırmaları, S. 14, Güz 63 engeller yaratmak gerekir.” (Girard ) Ona göre tutkular karşımıza çıkan engellerle beslenmektedir. Vecdi-Nigar ilişkisinde bu engel Hüsam’dır. Buluşma yerine bir saat önceden giden Vecdi, Hüsam’ın bu evliliğe dair olumlu yorumlar yapmasına şaşırır. Vecdi gizli gizli hislerinin okşandığını duysa da, Hüsam’ın böyle söyleyeceğini beklememektedir. Kendisine söylemese de siyah defterine “bilmem nasıl birtakım müphem hatıralarla senin bu tasavvurdan hiç memnun olmayacağını zannediyordum” diye not düşer. (Uşaklıgil 66) Bu konuşmadan sonra ise Vecdi, Nigar’ın bu evliliğe ne diyeceğini düşünmeye başlar. Nigar’ı sevdiğine kendisini inandıran Vecdi, onun kalbini kazanmaya çalışır. O’nun hoşuna gider diye birçok kitap alır. Ama Nigar’ın kitapların içinden şiir mecmuasını merakla eline alıp, diğerlerini bir yana itmesiyle hayal kırıklığı yaşar. Nigar’ın “şiirsiz fikir, renksiz çiçeğe benzer” görüşünü beğenmez, onun söylediklerinin tersini söyler. Hakikatte ise Vecdi, Nigar’ın söyledikleri ile hemfikirdir: “Fakat kendisiyle aynı fikirde olduğumu söylemekten beni bir şey men ediyordu”. (Uşaklıgil 73) Neydi o bir şey? Vecdi için, şiir ve Hüsam birbirine eşdeğer olmuştu. Hüsam şairdi. İçsel dolayımın kurbanı olan Vecdi, elde etmeye çalıştığı nesnesinin şiiri yüceltmesini kabul edemezdi. Nigar’ın şiir üzerine söylediği bütün olumlu fikirleri dolayısıyla bir şair olan dolayımlayıcısına atfedildiğini düşünmektedir. Bunun için Vecdi şiir hakkında düşündüklerini inkâr eder. Vecdi Hüsam’dan başarılı olmaya çalışırken, onun gazetede işe başlamasına üzülür. Daha çok üzülmemesi için de Hüsam’ın ısrarına rağmen matbaanın binasına girmez. Bugüne kadar Vecdi Hüsam’ı kıskanıyordu, ama bundan sonra kalbinde nefret, kin tohumları filizlenmeye başlar. “Sana adavet etmeye başladığımı bugün anladım.” (Uşaklıgil ) Düşmanlığının nedenini anlamakta gecikmez. Gazetede arkadaşı Hüsam’ın şiirini okuduğu zaman, onun böyle derin düşüncelere sahip oluşunu kabullenemez, gazeteyi şiddetle fırlatır. Vecdi’nin hayatındaki dönüm noktası, Nigar’ın, kendisini sevmediğine emin olduğu andır. Nigar, ona bu evliliğin komedi olacağını söylemektedir. Vecdi onu nasıl sevdiğini söyleyecek yerde, fikirlerine katıldığını ve aklından böyle bir nikâh geçmediğini söyler. Kendisini haklı çıkarmak için de pencere 64 Ramil AHMEDOV, Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” altında ilanıaşk etmediğini, onun ayaklarına kapanmadığını, bu evlilik fikrinin halasına ait olduğunu hatırlatır. Bütün bunları söylerken arzuladığı nesneye ulaşamadığını anladığı için kalbi öfkeyle, nefretle dolmuştur. Bir an Nigar’ı öldürmek ister: “O vakit dirseklerine kadar üryan duran bu kolları tutmak, şedid bir raşe ile titreyen ellerimin arasında sıkmak istedim. Sarhoş eden bu rayiha, bir anlık arzu bütün hissiyatımı tehyic etti, bir saniyelik zaaf beni bir cinayete sevk etmek üzere idi.” (Uşaklıgil ) Vecdi, Nigar’a, sevilen kadın olarak değil, Hüsam’a ait bir eşya gibi bakmaktadır. Onu cinayete sevk eden düşünce, Hüsam’ın sahip olduğu şeyi yok etme isteğinden doğar. Eğer benim olmuyorsa, Hüsam’ın hiç olmasın! Halasının kızını Hüsam’a istediği zaman fedakârlık ettiğini düşünür, halasının sükûtundan kendince anlam çıkarmaya çalışır: “Bana şu kelimeleri takrir eden bir sükût ile yüzüme baktı: – Evet Vecdi! Hüsam pekiyi bir çocuktur. Lakin büyük bir kabahati vardır ki affedilemez. O da Nigar’ı sevmiş, Nigar tarafından sevilmiş olmasıdır. Senin ne kadar bedbaht olduğunu, buna nasıl feragatle mukabele ettiğini, vicdanının sohbet sesine itaat etmek için ne kadar hislerine galebe çalmak istediğini biliyorum.” (Uşaklıgil ) Vecdi, Hüsam’a bin kere “müracaat etmek” ister, ama onun heykel gibi soğuk, brahman gibi ciddi olmasından çekinir. (Uşaklıgil 77) Girard’ın kuramında özne, kendisini tanımlaması için dolayımlayıcısına ihtiyaç duyar, ona mecbur kalmasından ötürü rahatsız olur. Özne ve dolayımlayıcı birbirlerine “en boyun eğmiş saygı ve en yoğun hınç”la bağlıdırlar. (Girard 30) Evet, Hüsam iyi bir arkadaştır, tek kusuru Nigar’ı sevmesi, Nigar’ın da onu sevmesidir. Vecdi kendisini fedakâr olarak nitelendirmektedir. Onların mutlu olması için kendini mutsuzluğun kollarına attığını söylemeye çalışmaktadır. Nigar büsbütün zihninden silinmiştir. Hüsam’la karşılaşmamak için evden dışarı çıkmayan Vecdi daima onu düşünür. Artık dünya rengini kaybetmiş, her şey anlamını yitirmiştir. Her şeyde bir boşluk vardır. Vecdi, tek çareyi uyumakta bulur. Rüyasında ne görür bilmeyiz, ama yalnız uyurken Hüsam’ı unutabilir. Vecdi, bu “anlamsız” hayata bir mana vermek için savaşa gitmeye karar verir. Savaş üzerine Hüsam’a söyledikleri kulağa pek de doğru gelmez. Çünkü Dil ve Edebiyat Araştırmaları, S. 14, Güz 65 savaşın gidişatından bile haberdar değildir. Her gün gazete takip ettiği için Hüsam’a savaşın durumunu sorar. Savaşa gitmek istemesinin sebebini Girard’a istinaden şöyle açıklayabiliriz: “Metafizik arzunun kurbanları her zaman kendi nefretlerine uyacak siyasal, dinsel ve felsefi düşünceler benimser.” (Girard ) Savaşta bile Hüsam’ı düşünen Vecdi, bazen niye burada olduğuna bir anlam veremez: “Ben ne olacağım, buraya ne için gelmiş idim? Hüsam! Bu mütalaalar içinde seni görüyordum. İşte bak yine seni görüyorum, bana gülüyor gibisin. Yanı başında onun çehresi irtisam ediyor. Kulaklarımda bir kahkahanın aksi var, onu yanımda bana gülüyor zannediyorum.” (Uşaklıgil ) Savaşa gidip öleceğini, bununla da Hüsam’a acı çektireceğini düşünen Vecdi, şimdi onun bir yerlerde güldüğünü hissetmektedir. Çünkü sağ kalmıştır, artık ikinci arzusu da gerçekleşmiyordur: “Bende yalnız bir keder vardı: Ölmemiş olmak.” (Uşaklıgil ) Bu noktada Girard’ın, Friedrich Nietzsche ve Max Scheler’den aldığı “ressentiment” kavramı üzerinde durmak gerekir. Ressentiment kavramını felsefi alana taşıyan Friedrich Nietzsche olmuştur. Max Scheler, Ahlakın Oluşumunda Ressentiment adlı kitabında bu kavrama geniş yer vermiştir. O’nun kavramı Fransızca yazıldığı gibi yorumlamasını sebebi ise Almancada karşılığını bulamamasıdır. Ressentiment kavramı “intikam almak”, “nefret”, “haset”, “kin”, “kötü niyet” gibi kelimeleri içinde barındırmaktadır. Öfke dolu kişi intikamını alırsa, ressentiment ortadan kalkacak; eğer kişi intikamını almazsa, ressentiment içinde kök salacaktır. Özbilince ulaşabilmek için ötekine muhtaç olduğunu bilen kişi diğerinden nefret eder. Kişi bir yandan bağımlı olduğu bilinci yok etmek ister, diğer yandan eğer yok ederse kendi özbilincine de ulaşamayacağının farkında varır. Böylelikle ortaya mutsuz, içsel olarak yarılmış bilinç çıkar. (Girard 15) Scheler’e göre bu durum ölümle bile sonuçlanabilmektedir. Vecdi, hiçbir şekilde Hüsam’a zarar vermediğini anlar. Savaşta bir kolunu kaybetmesini, onlara acı çektirmek için kullanır. Hüsam’la Nigar’ın evliliklerinden beri halasının evine gitmeyen Vecdi, şimdi her akşam soluğu onlarda alır. Artık onlara gitmek için bir sebebi vardır. Olmayan kolunun boşluğuyla onların huzurunu kaçıracağını düşünür. İlk defa onu böyle görünce Nigar’ın ağlaması hoşuna gider. Ama bir süre sonra artık ona dikkat etmediklerini anlar. Olmayan koluna 66 Ramil AHMEDOV, Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” merak gösteren sadece Hüsam’la Nigar’ın çocuklarıdır. Bir süre sonra ailede hiç kimsenin ona ilgi duymadığını anlar. Kendisini her gün yiyip bitirmesine karşı Hüsam’ın mutlu evliliğine ve ondan hiçbir şekilde intikam alamamasına katlanamaz. Hâlid Ziya’nın İzmir dönemi romanlarına baktığımızda kahramanlarında şiddetli ressentiment duygusunun olduğunu görüyoruz. Mazlume İhsan’ı öldürür; Nemide fırtınalı havada Nail ve Nahit’i sandalla denize açılmaya ikna eder ve bir tehlike yaratmaya çalışır; Hacer evi yakar. Görüldüğü üzere diğer karakterlerde de karşısındakine yönelik bir tehlike ve tehdit vardır. Vecdi de kendisine azap vererek diğerlerini cezalandırmaya çalışır. İntikamını alamayan Vecdi ölmeye karar verir. Ancak maksadı sakince ölmek değildir. Bu ölümden Hüsam’ı haberdar etmektir. Altı seneden sonra yazmadığı defterini yeniden açar, o akşam Hüsam’ın evinde ne hissettiğini, yağmurda sırılsıklam ıslandıktan sonra pencereleri açarak elbiseyle yatağa girişini anlatır. Ama bu henüz son değildir. Geriye sadece bir şey kalmıştır, bu siyah hatıra defterini Hüsam’a vermek. Onun bunları okuduktan sonra azap çekeceğine inanmak. Vecdi neden sevmiş, ama sevilmemiş biri olarak sevdiği kadın için değil de, Hüsam için hatıra defteri yazmıştır? Onu sevmeyen kişi Nigar değil midir? “Unutmayalım ki içsel dolayım kurbanı, dolayımlaycının arzusunun diktiği mekanik engelde hep düşmanca bir niyet görmektedir.” (Girard ) Vecdi için suçlu Hüsam’dır. Hüsam, onun mutluluğuna, saadetine, sevdiği kadına kavuşmasına engel olmuştur. Hâlid Ziya, ilk romanlarından itibaren tekniğini geliştirmiştir. Bir Ölünün Defteri’nde hatıra defteri tekniğini bütün olayları Vecdi’nin dilinden aktarmak için kullanır. Bir sonraki romanı Ferdi ve Şürekâsı’nda Hacer kendisini ifade etmek için İsmail Tayfur’a olan sevgisini yazmaya başlar. Ferdi Bey kızının defterini okuduktan sonra bu sevgiden haberdar olur. Mai ve Siyah romanında ise yazmak bir arzuya dönüşmektedir. İnci Enginün Vecdi’nin son nefesinde Hüsam’ı çağırarak ona defter vermesini şu şekilde yorumlamaktadır: “Romanın en zayıf noktası, Vecdi’nin sevdikleri için yaptığı fedakârlığı Hüsam’a anlatmak ihtiyacını duymasıdır. Dil ve Edebiyat Araştırmaları, S. 14, Güz 67 O hayatını zehirleyen acının, Hüsam’da bir vicdan azabı olarak devamını arzulamışa benzer. Bu davranış, Vecdi’nin romanda kendi dilinden de olsa çizilen karakterine hiç uymamaktadır. Vecdi’nin hikâyesini çerçeve içine alan mutluluk tablosu, bundan sonra asla yaşanmayacaktır.” (Enginün s) Bir Ölünün Defteri romanında karakterin hikâyeyi doğumundan ölümüne değil; tersi yönde anlatması, hatıra defteri içinde mektup örneklerine rastlanması onun ilk iki romanında görmediğimiz teknik unsurlardır. Eğer roman başından beri bir defterin okunuşu üzerinde kurgulanmışsa, o zaman “romanın en zayıf noktası” yorumu ne kadar doğrudur? Vecdi’nin defteri Hüsam’a vermesi anlatma ihtiyacından mı doğmuştur? Farklı bir okuma yöntemiyle belki de böyle bir sonuca varılabilir. Ancak Bir Ölünün Defteri Girard kuramına göre incelendiğinde Vecdi’nin yaptıklarını “fedakârlık” olarak değerlendirmek, sonra bütün bunları Hüsam’a anlatmasını romanın en zayıf noktası olarak yorumlamak doğru değildir. Çünkü “üçgen arzu”ya dayalı bir okuma bize bunun tersini söylüyor. Defterin ilk sayfasındaki “Hüsam’a” şeklindeki ithaf, sonradan eklenmiş olabileceğinden bu kitabın ona yazıldığından emin olmak güçtür. Ancak Hüsam’la birlikte Vecdi’nin defterini okuyan okur, ilk sayfadaki “Bu hatıra defteri sana o marazın sırrını takrir ederken ben onun kurbanı olmuş bulunacağım,” cümlesinden defterin başından beri bilinçli şekilde Hüsam’a yazıldığını anlatmaktadır. (Uşaklıgil 30) Bunun ardından şu soru akla gelmektedir: O maraz nedir? Vecdi’nin hastalık dediği şeyin Nigar’a olan aşkı olduğunu ilerleyen sayfalarda öğreniyoruz. Defterin ortalarına doğru Vecdi, Nigar’ı Hüsam’a istemesinden sonra “hesap başına oturan bir tacir gibi” (!) bu defteri yazmaya başladığını söyler. (Uşaklıgil ) Vecdi’nin kendisini hesap başına oturan bir tacire benzetmesi dikkat çekicidir. Ne demektir bu? Bir hatıra defteri yazmanın o kadar tanımlaması varken, niye hesap başına oturan bir tacir gibi? Vecdi, Hüsam’a olan nefretini ne kadar gizlese de, farkında olmadan kendisini ele verir. Hesaplaşmak kelimesiyle Vecdi hatıra defterini yazmasındaki amacını açığa çıkarır. Vecdi, söylediğine göre günlük işlerden arta kalan zamanlarında bu defteri yazar. Ama diğer yandan bize günlerinin boş geçtiğini, lüzumsuz işlerle zaman geçirdiğini anlatır. O zaman günlük olarak uğraştığı önemli işler neydi? 68 Ramil AHMEDOV, Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” Vecdi bize ne kadar doğru, ne kadar yalan söylüyor? Bir sayfa sonra anlatıcının sesini duyarız: “Hüsam dizlerinin üstünde duran deftere baktı. O zamana kadar okuduğu parçalar hepsi bir günde yazılmış olduğunu gösterecek surette muntazam [düzenli], mutarrid [sıralı] idi. Şüphesiz Vecdi o güne kadar hayatını şu birkaç sahifede icmal ettikten sonra bakiyesini parça parça, lüzum gördükçe yazmış idi”. (Uşaklıgil ) Girard’ın deyimiyle söylemek gerekirse, metafizik arzunun kurbanlarında mazoşizm veya sadizm eylemleri görülür. Girard mazoşizmi şöyle açıklıyor: “Mazoşist sürekli bir hayal kırıklığı tarafından kendi başarısızlığını arzu etmeye itilen bir adamdır; yalnızca bu başarısızlık onun için gerçek bir tanrıyı, kendi girişimlerinden etkilenmeyen bir dolayımlayıcıyı ortaya çıkarabilecektir.” (Girard ) Vecdi’nin, Hüsam için elçilik yapması, kendini yok etme arzusuyla savaşa gitmesi ve orada bilinçli şekilde savaşın en gergin bölgelerinde bulunması, ıslak elbiselerle penceresi açık odada uyuması mazoşizm ile açıklanabilir. Nigar’ın kendisini sevmediğini bildiği halde, bunu ondan duymak istemektedir. Çünkü bu hoşuna gitmektedir: “Ümidimi böyle elimle kefene sarmaktan acı bir lezzet duyuyordum.” (Uşaklıgil ) Girard’a göre mazoşist, berrak ve kördür. Berraktır, çünkü içsel dolayımla engel arasındaki ilişkiyi görür. Kördür, çünkü engelin üstüne giderek arzusunu tatmin etmeye çalışır, böylece kendini yenilgiye mahkûm eder. (Girard ) Diğer yandan ise Vecdi hem Nigar’ın, hem de Hüsam’ın acı çekmesini ister. Aslında, kendi zararına yaptığı bütün eylemlerin kökünde onları incitmek hissi vardır. Vecdi evden gideceğini açıklarken Nigar’ın hüngür hüngür ağlamasını ister, Hüsam’a evleneceğine dair mektup yazdığında onun üzülmesini ister, savaşta kaybettiği kolu onlara her defa hatırlatmak için uzak durduğu evin her akşam düzenli olarak misafiri olur. Hasta yatağında Hüsam’ın geldiğini gördüğü zaman bunu bir zafer gibi algılar: “renksiz dudaklarında acı bir hande vardı.” Konuşurken bile gülümsemesi kaybolmaz: “Sonra hafif bir hande ile: Beni böyle bulacağını zannetmezdin, Hüsam… Seni gecenin böyle bir vaktinde saadethanenden ayırıp şu matemhaneye getirmekte hoş bir şey olmamakla beraber bunu arzu ettim. Senin saadetinin yanında bir hayatın melal içinde, nekbet içinde geçtiğini sana göstermek istedim.” (Uşaklıgil ) Dil ve Edebiyat Araştırmaları, S. 14, Güz 69 Sonuç Yerine Bir Ölünün Defteri romanında bütün olayları Vecdi’nin hatıra defterinden okuduğumuz için diğer karakterlerin düşünceleri, duyguları açık bir şekilde ifade edilmemektedir. Nigar’ın, Hüsam’ın, halanın yüz ifadesini, söylediklerini bize tarafsız bir anlatıcı değil, gerçekleşmeyen arzularının kurbanı Vecdi aktarmaktadır. Bu, edebiyattan sinemaya kadar birçok sanatçının üzerine düşündüğü meselelerden biridir. Örneğin İngiliz romancısı John Fowles Koleksiyoncu romanında önce olayları erkeğin, sonra ise kadının dilinden anlatıyor. Ve yahut Akira Kurosawa’nın “Raşomon” filminde samurayın ölümü haydut ve karısı tarafından farklı şekilde anlatılıyor. Kısacası, işaret etmek istediğim şey, gerçeğin farklı algılandığı ve anlatıldığıdır. Makalenin bir yerinde vurgulandığı gibi, Vecdi bir yandan hatıra defterini vakit buldukça yazdığını söyler, diğer yandan da günün boş geçtiğini meşgul olacağı bir işinin olmadığını söyler. Anlatıcı da bize Vecdi’nin hattına işaret ederek büyük bir kısmının bir gün içinde yazıldığının altını çizer. Her ne kadar diğer karakterler gölgede kalsa da çok rahatlıkla Girard’ın “üçgen arzu” kavramının roman için uygun olduğunu görüyoruz. Nigar’a bir akraba, ağabey gözüyle bakan Vecdi, Hüsam’ın ortaya çıkmasıyla Nigar’ı arzulamaya başlar. Burada Nigar nesnedir, önemli olan dolayımlayıcı Hüsam’a ulaşmaktır. Hâlid Ziya’nın İzmir dönemi romanlarında “üçgen arzu”ların sabit olduğunu, İstanbul dönemi romanlarında ise üçgenlerin değiştiğini görüyoruz. Bu da Uşaklıgil’in daha sonraki romanlarında “arzu” üzerine ne kadar derinleştiğinin göstergesidir. 70 Ramil AHMEDOV, Hâlid Ziya’nın Bir Ölünün Defteri Romanında “Üçgen Arzu” Kaynakça Enginün, İnci (), Yeni Türk Edebiyatı-Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (), Dergâh Yayınları: İstanbul. Girard, René (), Romantik Yalan ve Romansal Hakikat: Edebi Yapıda Ben ve Öteki, çev. Arzu Etensel İldem, Metis yayınları, funduszeue.info Koçak, Orhan (), “Kaptırılmış İdeal”, Toplum ve Bilim, S. 70, s Tanpınar, Ahmet Hamdi (), “Halid Ziya Uşaklıgil”, Edebiyat Üzerine Makaleler, hzl., Zeynep Kerman, İstanbul: Dergâh Yayınları, funduszeue.info Uşaklıgil, Hâlid Ziya (), Bir Ölünün Defteri, İstanbul: Özgür Yayınları, funduszeue.info, yayın yönetmeni: Rahim Tarım. “Suud Kemal Yetkin’e Mektup”, Ulus, Güzel Sanatlar Sahifesi,

Bir Ölünün Defteri

April 10,
Bu tebessüm yok mu?.. Biz, şairler, buna ‘acı tebessüm’ deriz; insan bu tebessümle gülmek için şurasında-kalbini gösteriyordun- büyük bir ıstırabı olmalıdır…
*
Çocukların neşeye, saadete muhtaç olan kalpleri için en karanlık matem rengi, bahar sabahları çiçeklerin yapraklarına gölge salan çiğ buharlarından oluşan hafif sislere benzer; ilk güneş ziyasına karşı süzülüp uçar…
*
Zavallı insanlar! Müthiş bir kudret elinin içine attığı bir çirkapta, hakimi olamadıkları vakayi zincirinin esiri olarak yuvarlandıkları bir kabusta; sefaletlerini, alçaklıklarını süslemek için teselli bulmuşlar, sebepler icat etmişler. Lacivert semalardan, pembe güllerden, dalgalı denizlerden, mai gözlerden bahsederler… Gamlarını bir şarap kadehinin içinde boğmak isteyen biçareler gibi kalplerinin, fikirlerinin zehirlerini hayaller içine dökerler… Heyhat! Bu hayal bütün zehirlerini atar! Hayat… o daima odur, hükümsüz, neticesiz bir rüyadır!
*
Ciddi ıstıraplar o kadar azamet ve ulviyete maliktirler ki en kayıtsızlarda bile hürmet ihsas eder.
*
İnsanı gülünç olmaktan ziyade hiçbir şey müteessir edemez.
*
Şiir, fikri zehirlemekten başka bir şeye yaramaz.

İnsan yaşamak için fikrine bir parça şiir karıştırmalıdır.

Şiiri sevmemekte imkan aramak için gurubun hüznünü, fecrin neşesini, semanın lacivert rengini, bütün tabiatın güzelliklerini anlamayacak, bütün ulvi şeylere karşı kayıtsız kalacak bir tabiat tasavvur edebilmelidir.

Şiir öyle kelimeler bulur ki cinayete ulviyet, hüzne neşe, sevince keder verir. Öyle renkler icat eder ki en çirkin şeyleri tapmaya şayan gösterir, en boş hiçlere azamet verir. Şiir bir nevi sihirdir.

Şiir bir nevi sihir olduğu için değil midir ki kalp üzerinde bu kadar tesiri haizdir. Şiir iğrenç şeylere ulviyet bahşettiği için değil midir ki fikir, hayata bakmak için onur sihir prizması arasından geçmek ister.
*
Yeisin cüreti kadar ümidin de zaafı vardır.
*
Birçok şeyler söylemek istiyordum; fakat bunları tayin etmekten, söylemek arzusunda bulunduğum şeyleri söylemekten, söylediklerimi anlamaktan, fikirlerime bir irtibat vermekten acizdim.
*
Evet, zavallı çocuk! Seni tahkir etmek istiyordum. Kalbim kendisini vuranın ayakları altına düşerek kanatlarını çırpan bir kuş gibi oraya atılmak, ihata edemediği yeisi dökmek, feryat etmek istediği halde gurur yapan bana yırtıcı dişler, keskin tırnaklar veriyordu. Seni ısırmak istiyordum.
*
Bazı dakikalar vardır ki, insanın nefsini anlamak için kalbini ve aynı zamanda fikrini dinlemeye muhtaçtır.
*
Heyhat! İnsanların hayatı bir saadetten ibaret olduğu halde onu mahvetmeye ne küçük bir şey sebep oluyor.
*
İnsan, kalbini dinlemek istemediği zamanlar tabiatı dinler. Hissiyatını bir akarsu fışıltısına, bir yaprak hışıltısına; bir kuşun nağmesine bırakır; fikri şurada parlayan bir ziyaya, semanın bir tarafından sarkan bir bulut parçasına; bir dalın ucunda en küçük rüzgâr esintisiyle sallanan bir yaprağa, bir hiçe bağlı kalır; saatlerce düşünür yahut düşünmez bir haldedir ki insanlığından çıkmış, şahsiyetini kaybetmiştir; işte o zamanlar teselli zamanlarıdır, hissiyatın o sükûn dakikası, hastalığın atalet dakikasıdır.



Bir Ölünün Defteri - Halid Ziya Uşaklıgil Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bir Ölünün Defteri kimin eseri? Bir Ölünün Defteri kitabının yazarı kimdir? Bir Ölünün Defteri konusu ve anafikri nedir? Bir Ölünün Defteri kitabı ne anlatıyor? Bir Ölünün Defteri kitabının yazarı Halid Ziya Uşaklıgil kimdir? İşte Bir Ölünün Defteri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar:Halid Ziya Uşaklıgil

Yayın Evi: Özgür Yayınları

İSBN:

Sayfa Sayısı:

Bir Ölünün Defteri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Halid Ziya Uşaklıgil'in İzmir dönemi romanlarından olan 

Bir Ölünün Defteri, aynı zamanda Servet-i Fünun dönemi 

romanını müjdeleyen bir örnek olması bakımından önem 

taşımaktadır. Romanda iki erkek ve bir genç kız 

arasındaki aşk ilişkisi ve bu durumun yarattığı trajik 

durum söz konusu edilmiştir.

Bir Ölünün Defteri Alıntıları - Sözleri

  • Kalbimde bir hüzün vardı.
  • Ne kederli bir hava!
  • "İnsan mutluluğu kendinde bulmaz kendisini mutlu edecek birisine muhtaçtır." ~√~
  • İnsan, kalbini dinlemek istemediği zamanlar tabiatı dinler.
  • İnkar etme, yoksa yalan söylemiş olacaksın.
  • Senin mutluluğun benim için ne müthiş bir felaket oldu, bunu asla takdir edemeyeceksin.
  • Her saati, her dakikası birbirine benzeyen yaşamak kadar boş bir şey olamaz ki hatta nakli (anlatmak) zahmetine değsin.
  • Benim de ağlama isteğim vardı.
  • O kalp sevmiş, fakat sevdikten sonra kırılmıştı.
  • Ciddi acıların o kadar büyüklük ve yüksekliği vardır ki en kayıtsızlara hürmet ettirir.
  • Unutmak istediğim bütün anılar onun içinde idi .
  • Umutsuzluğun cesareti kadar, umudun da zaafı vardır.

Bir Ölünün Defteri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yeni Bir Okurun Gözünden 'Bir Ölünün Defteri': Bir süredir Türk edebiyatının klasikleşmiş eserlerinden devam etmekteyim. Bugün inceleyeceğim eser Halid Ziya Uşaklıgil'in Bir Ölünün Defteri adlı eseri. Eserin konusu adından da anlaşılacağı üzere iki yakın arkadaştan biri vefat ediyor ve geriye bir defter bırakıyor. Kitap bu defterde yazanlardan oluşmakta. Duyguların yoğun olduğu, olayların kimi yerde kısa kimi yerde uzun tutulduğu ve okuma açısından bu tarz kitap seven yeni okurlar için uygun olduğunu düşündüğüm bir kitap. Eser çok uzun değil fakat duyguları o kadar yoğun ki okuduğunuz her satır anlatılmak istenen duygu içinizde hissettiriyor. Okuyucu yormayan bu betimlemeler eseri gerçekten anlamlı kılmış. Olaylar kimi yerlerde kısa tutulmuş ve anlam yoğunluğu oluşması önlenmiş diye düşünüyorum. Kitapta benim hoşuma giden bir ayrıntı oldu. Bundan önce okuduğum ve bu döneme ait olan eserlerde kadınlara çok fazla söz hakkı verilmiyordu ve hatta bazı kitaplarda o dönemde yaşayan kadınlar için üzüntü bile duyuyordum. Fakat bu eser yayımlanmış olmasına rağmen kadın erkek konuşmaları, kadınların düşüncelerinin önemi gibi konularda benzer tarihte yazılan eserlere göre daha üstün bir konumda diye düşünüyorum. Tabii ki bazı adetler, kitapların doğası gereği, dönemi yansıtıyor fakat Halid Ziya Uşaklıgil'in kalemini bu konuda çok beğendim. Kitabı zaman buldukça veya zaman yaratabildikçe aralarda okudum. Zaten çok uzun olmayan bir eser olduğu için birkaç gün içerisinde zihnimi çok yormadan bitirdim. Konusu ve anlatış biçimi ile beğendiğim bir eser oldu. Herkese iyi okumalar! (Yeni Bir Okurun Gözünden)

“köşede dursun” yazıları.: Merhabalar, bir süredir reading slump batağından çıkmaya çabalıyordum. Sayfa sayısı nispeten az olan kitapları seçerek bunu aşarım artık diye düşünürken Halid Ziya tarafından beklenmedik bir anda kalbimden vuruldum dırırırım (stüdyoda harbiden duygusal anlar..) Halid Ziya, Reşat Nuri, Halide Edip gibi yazarları okumaktan fazlasıyla zevk alıyorum. Bu kitabı da büyük bir zevkle okudum. Günlük tarzından hoşlananlar kitabı ekstra beğenecektir herhalde. Beni en çok düşündüren alıntılardan birkaçını köşeye not olarak bırakmak isterim: “İnsan hakikati mümkün mertebe unutmak, biraz hissiyatını ta'til ederek şahsiyetten uzak birtakım hissiyata, şahsına yabancı denebilecek bir şahsiyete girmek için vesile arar.” · “Bazı dakikalar vardır ki, insan nefsini anlamak için kalbini ve aynı zamanda fikrini dinlemeye muhtaçtır. Ben bu ihtiyacı hissediyordum.” · “Ey hayat! Sen bundan mı ibaret idin?” · İlgilisine keyifli okumalar dilerim :) (b.)

Halid Ziya'nın İzmir Dönemi romanlarından () İleride yeşerecek olan tohumun romanıdır. Bir kadın ve iki erkek aşk üçgeninde sınırları çizilen romanda Osman Vecdi'nin hislerine bir nevi ortak oluyorsunuz. Romanın en çarpıcı noktası Osman Vecdi Başkisinin her şeyin başladığı köşkte her şeyi bitirmesi. Ölmek için keza bundan daha iyi yer bulunamazdı. (Çevik Çevik)

Bir Ölünün Defteri PDF indirme linki var mı?

Halid Ziya Uşaklıgil - Bir Ölünün Defteri kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Bir Ölünün Defteri PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halid Ziya Uşaklıgil Kimdir?

Bazı edebi yazılarını Hazine-i Evrak dergisinde Mehmet Halit Ziyaeddin adıyla yayımlamıştır. Servet-i Fünun edebiyatının en büyük nesir ustası kabul edilir. İlk büyük Türk romanı olarak kabul görmüş Aşk-ı Memnu'nun yazarıdır.

Aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu'nun Sultan Reşat devri Mabeyn Başkatibi (), ve Ayan Meclisi üyesidir.

İstanbul'un Eyüp semtinde doğdu. Babası halı tüccarı Halil Efendi, Uşak'tan İzmir'e göçmüş varlıklı bir ailedendi. Halit Ziya, o sırada İstanbul'a yerleşmiş olan Halil Efendi ile Behiye Hanım'ın üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Mahalle mektebindeki ilk eğitiminin ardından Fatih Askeri Rüştiyesi'ne devam etti. 93 Harbi'nin başlaması ile Halil Efendi'nin işleri bozulunca aile, İzmir'e yerleşti ve Halit Ziya öğrenimini İzmir Rüştiyesi'nde sürdürdü. Ardından İzmir'de Ermeni Katolik rahiplerinin çocukları için kurulmuş yatılı bir okula devam ederek Fransızcasını geliştirdi; Fransız edebiyatını yakından tanıdı. Fransızca çeviri denemeleri yaptıktan sonra henüz öğrenci iken ilk yazılarını yayımlamaya başladı. Önce İzmir çevresinde kendini tanıttı. Bazı edebi yazılarını İstanbul'da Hazine-i Evrak adlı önemli bir dergide "Mehmet Halid" adıyla yayımladı. Son sınıfta iken okuldan ayrıldı, babasının kâtibi olarak iş yaşamına başladı. Aynı yıl, Bıçakçızade Hakkı ve Tevfik Nevzat adlı arkadaşlarıyla Nevruz adlı bir dergi yayımlamaya girişti. 10 sayı kadar yayın hayatında bulunan ve İzmir'in ilk edebiyat dergisi olan bu dergide çeviri şiir ve hikâyeler, mensur şiirler, bilimsel yazılar yayımladı. Babasının yanındaki işi edebiyat merakı ile bağdaştıramadığından farklı bir iş aradı. İstanbul'a giderek hariciyeci olmak için başvurdu; başvurusu kabul edilmeyince İzmir'e döndü. İstanbul'da bulunduğu süre içinde Fransız edebiyat tarihi ile ilgili olarak uzun süredir yazmak istediği kitabı yazdı. Garbdan Şarka Seyyale-i Edebiye: Fransa Edebiyatının Numune ve Tarihi adlı kitabı 'te 84 sayfa olarak basıldı. Bu eser, onun basılan ilk kitabıdır ve Türkçede basılmış ilk Fransız edebiyatı tarihi olma özelliği taşır. İzmir'e döndükten sonra İzmir Rüştiyesi'nde Fransızca öğretmenliği yaptı, öğretmenliğe devam ederken Osmanlı Bankası'nda çalışmaya başladı. İzmir İdadisi'nin açılmasından sonra öğretmenliğe bu okulda devam etti; Fransızcanın yanısıra Türk edebiyatı dersleri verdi.

Halid Ziya Uşaklıgil Kitapları - Eserleri

  • Mai ve Siyah
  • Aşk-ı Memnu
  • Bir Ölünün Defteri
  • Kırık Hayatlar
  • Ferdi ve Şürekası
  • Nemide
  • Bu muydu?
  • Ferhunde Kalfa
  • Sefile
  • Fena Bir Gece
  • Hikaye
  • Bir Acı Hikaye
  • Sade Bir Şey
  • Aşka Dair
  • Kırk Yıl
  • Mai Yalı
  • Bir Yazın Tarihi
  • İzmir Hikayeleri
  • Ruhun Lisanı
  • Bitmemiş Defter
  • Saray ve Ötesi
  • Kadın Pençesi
  • Kar Yağarken
  • Solgun Demet
  • Onu Beklerken
  • Bir Hikaye-i Sevda
  • İhtiyar Dost
  • Bir Şi'r-i Hayal
  • Mensur Şiirler - Mezardan Sesler
  • Saklanan Düşman
  • Füruzan
  • Kâbus
  • Nesl-i Ahir
  • Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı
  • Hepsinden Acı
  • Bir Başlangıcın Sonu
  • Kırık Hayatlar 1. Cilt
  • Sanata Dair
  • Kırık Hayatlar 2. Cilt
  • Küçük Fıkralar
  • Bir Muhtıranın Son Yaprakları
  • Valide Mektupları
  • ذكريات راحل
  • Papağan Halit
  • Yarın Kardeşler
  • Sanata Dair Cilt 2
  • Sanata Dair Cilt 1
  • Saray ve Ötesi
  • Garp'tan Şark'a Seyyale-yi Edebiyye
  • Almanya Mektupları

Halid Ziya Uşaklıgil Alıntıları - Sözleri

  • Ben mutsuz, kendi kendimden, hayatımdan, geleceğimden kuşku duyan bir gencim. (İzmir Hikayeleri)
  • "Zengin olmamakla beraber eline geçen bütün parayı elbiseme, harçlığımı harcar, üç gün sonra para istesem hiç itiraz etmez.." (Aşka Dair)
  • "Lakin asıl şiir kadınlardır, bu çiçeklerden teşkil edilerek odanızın yaldızlı hücrelerinde narin çiçekliklerde güzel kokulu anılarıyla size gülümseyen demetlerdir. " (Aşk-ı Memnu)
  • "Zaten hiçbir zaman kendisi için alelade bir hayattan fazlasını tasavvur etmemişti. Ta çocukluğundan beri zevkleri sade, emelleri ufaktı." (Mai Yalı)
  • mazi ve istikbal aynı ömür kitabının iki sahifesidir, birini yırtmak diğerini natamam [noksan] bırakmak demektir; hele ikincisini yazmak isteyenler birincisini okumamış, görmemiş bulunurlarsa yazacakları bî-asıl bir hurafeden [temelsiz bir saçmalıktan] ibaret kalır. (İhtiyar Dost)
  • Sen yalnız benimsin, başka hiç kimsenin olamazsın. Ben bütün içim kaynayarak, bedenimin en küçük parçasına kadar titreyerek senin isteğinle doluyum. Gece gündüz, uyurken uyanıkken gözlerimde kafamda yalnız sen varsın. Anlıyor musun? Hep senin için yaşıyorum; ama senin için ölmesini de bilirim. (İzmir Hikayeleri)
  • Hâlâ yaşamaktadır lâkin bir yarısını mezara gömmüş bir vücut nasıl hayatta bulunursa öyle (Hikaye)
  • Bir muaşakadan [aşktan] alınan lezzet mahvolur, lâkin bir validenin badi-i felâketi [felâket sebebi] olmaktan mütevellit [ileri gelen] azab-ı vicdanî ebediyyen müteezzi eder [acı verir]. (Sefile)
  • O kalp sevmiş, fakat sevdikten sonra kırılmıştı. (Bir Ölünün Defteri)
  • Fakat bilinemez nasıl bir ihmalle bir aile kurma tasavvur ve ihtiyacını daima ertesi güne erteleye erteleye bir gün fark etmişti ki saçları ağarmış (Mai Yalı)
  • Aşk, geçtiği yerlerde hazzın öyle izlerini bırakır ki bu görülmese bile duyulur, sezilir. (Sade Bir Şey)
  • ona en düşman olduğu zamanlar en ziyade sevdiği zamanlardı ve pek emindi ki o da ağır hakaretleriyle, hırçınlıklarıyla beraber onu seviyordu. (Bitmemiş Defter)
  • Ne kadar çirkin ve kötü hisler varsa, haset, kıskançlık, çekememezlik, gayz ve kin, her şeyin üstünde tutulmak gerekirken, çıkarlara göre kullanılmak istenen din örtüsünün altında saklanırdı. (Papağan Halit)
  • Unutmak istediğim bütün anılar onun içinde idi . (Bir Ölünün Defteri)
  • Aralarinda hallolunacak meseleler, paylasilacak seyler, birisine yahut digerine uyarak kabul olunacak fikirler ortaya cikti. Isin baslangicinda her ikisi de digerine karsi, karsilikli yardimlarda bulunuyorlardi. Oyle ki sonunda yaklasa yaklasa ya opusmek ya bogusmak lazim geldi. Opusmediler, bogusmak da istemediler, yalniz ayrilmakla yetindiler. (Saklanan Düşman)
  • "Gel. dama çıkalım, sen uçurtmanı uçur, bende çoraplarını öreyim." (Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı)
  • Sultan Reşat'ın cülusunun hemen akabinde bir gün Emrullah Efendi (İttihatçı) bana geldi ve oturmaya bile kuvvet bulmayarak yarı ayakta yarı sandalyede söyledi: “Sana mühim bir iş için geliyorum. Biliyorsun ki hünkâr için hükümet yirmi beş bin lira tahsisat teklif ediyor. Biz bunu fazla bulmuyoruz ama…” “Ama hünkâr kendiliğinden bunun beş bin lirasını terk edecek olursa efkâr-ı umumiye üzerinde pek iyi bir tesir hâsıl edecek.” (Saray ve Ötesi)
  • "Evet. beni en çok mutlu edecek şey, annesi ve kızını öldürmek olacak!.." (Sepette Bulunmuş - Hepsinden Acı)
  • Kaderin akışına engel olacak bir tedbir alınabilir miydi? (Bir Acı Hikaye)
  • "Bu evlilik seni mesut etmek değil, aksine, öldürüyor" (Ferdi ve Şürekası)

© Tüm Hakları Saklıdır.
Sitedeki içerikler izinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Yayınlanan yazı ve yorumlardan yazarları sorumludur. funduszeue.info ile bir bağlantı kurulamaz, site sorumlu değildir.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası