peygamberler için ismet sıfatı niçin önemlidir açıklayınız / Full text of " Dinler Tarihi Dersi Konu Konu Ders Kitabı"

Peygamberler Için Ismet Sıfatı Niçin Önemlidir Açıklayınız

peygamberler için ismet sıfatı niçin önemlidir açıklayınız

Kelam ve Felsefe açısından Nübüvvet

Özet Türk İslâm dünyasının önemli âlimi Mâtürîdî, nübüvvet kurumunu kabul etmeyen deistik teolojinin aksine vahyi, bilgi kaynakları arasında kabul eder. Doğruluğu mûcize ile sabit olan peygamberin verdiği haberin kabul edilmesi aklî bir gerekliliktir. Doğruya, hakikate, iyiye ve güzele ancak akıl-vahiy birlikteliği ile ulaşılabilir. İnsanda bulunan en aziz şey aklın yaratılış hikmeti; vahyi anlamada bir araç ve idrâk vasıtası olmasıdır. Evreni yaratan Tanrı’nın varlığını kabul etmekle birlikte vahyi ve peygamberi reddeden aklı yeterli gören düşünce tarzı Deizm’e göre Tanrı yarattığı âleme müdahil olmadığından insanlar üzerindeki onun herhangi bir yaptırımı yoktur. Tanrı’nın Peygamber göndermesi, buyruğu ve yasağı hikmetten yoksundur. Dinin ve ahlâkın kaynağı vahiy değil, insanın tabiatı ve aklıdır. Deist türü inançların ilah ve peygamber tasavvurlarının arka planını inceleyen Mâtürîdî’ye göre câhillik, fakirlik, dünya meşakkati ve duyuların aklı örtmesi ile akıl hakikat ve hikmetleri anlamaktan âciz olabilir. Yetenekleri belirlenmiş bir varlık olan akıl kendisi için çizilen alanı aşamaz. Eğer peygamberler olmasaydı bu âlem hikmetsiz (sefeh) olurdu. Beşerî davranışlar ancak peygamberler sayesinde övgüye lâyık bir konum alabilir. Allah’ın bir çok hikmetle peygamber göndermesi insanlığa ilâhî lütuftur. Mâtürîdî’nin yaşadığı dönem Semerkand bölgesinde nübüvveti kabul etmeyen akımlar vardı. Sözgelimi Berâhime ve Sümeniyye, Tanrı inancına sahip olmakla birlikte nübüvvet ve vahyin hikmet bakımından anlamsız olduğunu, mûcize’nin de sihre benzediğini iddia ederek peygamberliği kabul etmemekteydi. Dün olduğu gibi günümüzde deizm nübüvvet kurumu üzerinden tartışılmaktadır. Günümüz çağdaş deist türü akımların nübüvveti, vahyi, peygamberi ve mûcizeyi kabul etmemelerinin arka planında aynı tür fikir ve söylemlerinin olması, Mâtürîdî’nin deist görüşleri eleştirirken kullandığı aklî deliller ile metodunun günümüzde de hâlâ geçerliliğini koruduğu söylenebilir. Anahtar Kelimeler: Kelâm, Mâtürîdî, Nübüvvet, Vahiy, Deizm Abstract Abu Mansur al-Maturidi, an important scholar of the Turkish-Islamic world, accepts revelation among the sources of knowledge, as opposed to deistic theology, which does not accept the institution of prophethood (nubuvvah). It is a mental necessity to accept the news given by the prophet, whose truth is fixed by a miracle. The truth, the reality, the good and the good can only be achieved through the combination of reason and revelation. The most cherished thing found in man is that the mind is the wisdom of creation; a means of understanding the revelation and a means of understanding. According to deism, the mind that accepts the existence of the God who created the universe but rejects the revelation and the prophet is sufficient, because God is not involved in the world he created, there is no sanction for him on the people. God’s sending of a prophet, his command, and his ban lack wisdom. The source of religion and morality is not revelation, but the nature and mind of man. According to al-Maturidi, who studied the background of deist-type beliefs visions of deities and prophets, ignorance, poverty, world struggle and the concealment of the senses and the reason can be incapable of understanding the truth and wisdom. The mind, an entity whose abilities are determined, cannot transcend the realm drawn for itself. If it were not for the prophets, this world would be without wisdom (safah). Only through prophets can human behavior take a commendable position. It is divine grace for humanity that Allah sends a prophet with many wisdom. Al-Maturidi lived in the region of Samarkand there were movements that did not accept prophethood. For example, Berahime and Sumeniyya did not accept prophethood, claiming that the revelation and the revelation were meaningless in terms of wisdom, and that the miracle was similar to magic. Today, as it was yesterday, deism is discussed through the institution of prophethood. The same kind of ideas and discourses against the prophethood, the revelation, the prophet and the miracle of contemporary deist movements, It can be said that al-Maturidi’s method is still valid today with the mental evidence he used in criticizing deist views. Key Words: Kalam, Al-Maturidi, Nubuvvah (The Prophethood), Revelation, Deism

Peygamber Efendimiz'in İsmet Sıfatı

İsmet: Peygamberler, gizli ve âşikâr her türlü mâsiyetten ve günah işlemekten uzaktırlar. Bu vasıfları sebebiyle onlar, peygamberliklerinden önce de sonra da şirk bataklığına düşmekten korunmuşlardır. Yine Allâh’tan aldıkları vahyi insanlara teblîğ ederken unutmaları veya hatâ etmeleri mümkün değildir.

Peygamberler ismet sıfatına sâhip olmasalardı, verdikleri haberlerin doğruluğuna güvenilmezdi. Bu durum ise onların, Allâh’ın yeryüzündeki hücceti ve şâhidi olma husûsiyetlerine gölge düşürürdü.

Ehl-i sünnete göre peygamberler aslâ büyük günah işlemezler. Sehven ve birtakım hikmetlere mebnî olarak “zelle” işlemeleri mümkünse de hatâları üzere bırakılmazlar, derhâl âyetle tashih ve îkâz edilirler.

Bu “zelle” dediğimiz gayr-i irâdî beşerî hatâlar; peygamberlerin de acziyeti tatmaları ve beşer oldukları hatırlatılarak kendilerine ulûhiyet izâfe edilmesinin engellenmesi hikmetine mebnîdir.

Peygamberler, örnek alınabilmesi mümkün olacak davranışlar sergilemek durumundadırlar. Aksi hâlde insanlar, “Peygamberlerin emrettikleri bizim tâkatimizin üstündedir.” diyerek ilâhî emir ve nehiyleri tatbîk husûsunda pek çok mâzeret üretirlerdi. Bu hakîkati göz önünde bulundurmayarak, peygamberlerin meleklerden olması gerektiğini düşünen gâfiller de çıkmış ve bunlara Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle cevap verilmiştir:

(Ey Rasûlüm! Onlara) de ki: Eğer yeryüzünde huzur içinde yerleşip dolaşanlar (insan değil de) melekler olsaydı, şüphesiz Biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.” (el-İsrâ, 95)

“Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer ceset (melek) olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyâda) ebedî de değillerdir.” (el-Enbiyâ, 8)

Diğer taraftan peygamberler, ümmetlerinin aynı hatâya düşmemesi ve hatâ ettikleri takdirde nasıl hareket edeceklerini öğrenmeleri için de örnek olmak zorundadırlar.

Meselâ Nûh -aleyhisselâm- senelik sabır dolu bir teblîğ mücâdelesinden sonra kavmi hidâyete gelmeyince:

“Rabbine: «(Yâ Rabbî) mağlûb oldum; artık bana yardım et!» diyerek ilticâ etti.” (el-Kamer, 10)

Bu duâsının neticesinde kavmi suda helâk olurken münkir oğlu için de babalık merhametiyle:

“Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir.” (Hûd, 45) dedi. Cenâb-ı Hak da kavmine bedduâ edip oğluna duâ ettiği için:

(Ey Nûh!) Ben sana câhillerden olmamanı tavsiye ederim!” (Hûd, 46) buyurdu.

Nûh -aleyhisselâm-’ın bu zellesi, kıyâmete kadar gelecek bütün ümmetlere bir misâl olmuştur.

Lâ yuhtî: hatâ etmez” vasfı, sâdece Cenâb-ı Hakk’a mahsustur. Kullar için hatâdan uzak kalmak mümkün değildir. Ancak müslüman, hatâlarını asgarîye indirme gayreti içinde olmalıdır. Bunun için Kur’ân-ı Kerîm’de pek çok yerde zikir, yâni kalbin Cenâb-ı Hak ile berâber olması emredilmektedir. Zîrâ kalp “Allâh” derken bir haksızlık yapılamaz, yanlış bir davranışta bulunulamaz.

Allâh Teâlâ şöyle buyurur:

“Allâh’ı unutup da Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar yoldan çıkmış fâsık kimselerdir.” (el-Haşr, 19)

Yine bu hususta gaflette bulunanlar hakkında Allâh Teâlâ:

“…Kalpleri, Allâh’ı zikretmek husûsunda katılaşmış olanlara yazıklar olsun; işte bunlar apaçık dalâlettedirler.” (ez-Zümer, 22) buyurmaktadır.

Peygamberlerin bu beş sıfatı (sıdk, emânet, fetânet, teblîğ, ismet) dışında, yalnız Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e âit üç büyük sıfat daha vardır ki şunlardır:

  1. Rasûl-i Müctebâ -aleyhi ekmelü’t-tehâyâ- Efendimiz, Habîbullâh’tır, bütün peygamberlerden efdaldir ve O, insanlığın en şereflisidir.

Şâir Necip Fazıl, O’nu kısaca şöyle tasvîr eder:

Itrını süzmüş ezel,

Bal Sen’sin varlık petek

  1. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir. Yâni Rasûlü’s-sekaleyn’dir. Getirdiği dîn, kıyâmete kadar bâkîdir. Diğer peygamberler ise geçici bir zaman için ve bâzıları da münhasıran bir kavme gönderilmişlerdir. Bu bakımdan her peygamberin mûcizesi kendi zamânına münhasırken, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mûcizeleri bütün zamanlara şâmildir. Bilhassa Kur’ân-ı Kerîm, O’na verilen en büyük mûcize olarak kıyâmete kadar tahrîften masûn olarak bâkîdir.
  2. Hâtemü’l-enbiyâ, yâni peygamberlerin sonuncusudur.

Bunlardan ayrı olarak bir de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e kıyâmet günü için makâm-ı mahmûd ve şefaat-i uzmâ bahşedilmiştir. Bu sebeple o merhamet peygamberi, mahşerde ümmetin günahkârlarına şefaat edecek ve bu şefaati de makbûl olacaktır.(Buhârî, Tevhîd, Bu konu ile ilgili olarak ayrıca bkz. s. )

KAYNAK: Osman Nuri TOPBAŞ, Hazret-i Muhammed Mustafa-1, Erkam Yayınları, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir