Son Güncellenme:
Sultan Murat Hüdavendigar adıyla da bilinen padişah, idari alanda birçok yeniliğe imza attı. Devletin otoritesini her şeyin üstünde tutan 1. Murad'ın fakirlere ve alimlere çokça yardım ettiği bilinmektedir. Osmanlı tarihi boyunca en çok sefere çıkan padişahlardan biri olan Sultan Murat, Bulgar Krallığı ve Sırbistan'a karşı birçok zafer elde etti.
1. Murat Dönemi Gelişmeleri Nelerdir?
Edirne'nin fethi ile sonuçlanan Sazlıdere Savaşı, yılında yapıldı. Bizans İmparatorluğuna karşı zafer elde eden Osmanlı Devleti, Balkan topraklarındaki en güçlü devlet oldu. Bu savaşın ardından Avrupa ülkeleri Papanın önderliğinde bir konsey oluşturdu. Türklerin Avrupa'ya doğru ilerlemesini durdurmak için Haçlı Ordusu kuruldu.
Osmanlı Devleti ile Haçlı Ordusu arasında yapılan ilk savaş Sırp Sındığı Savaşı'dır. yılında gerçekleşen savaşta Eflak, Bulgar ve Macarlardan oluşan Haçlı Ordusu yenilgiye uğratıldı. yılında Edirne başkent yapıldı. (Edirne, İstanbul fethedildiği yılına kadar Osmanlı Devletine başkentlik yapmıştır.)
Sultan Murad, bazı şehirleri savaşmadan, beyliklerden çeyiz olarak aldı. Bu şehirlerin başında Kütahya ve Akşehir geliyor. Isparta ve Yalvaç ile Hamitoğullarından parayla alındı.
1. Murad döneminde Osmanlı mimarisi de gelişmiştir. Bu dönemde yapılan ve günümüze kadar ulaşan en ünlü yapılar arasında, Gelibolu Hüdavendigar Cami ve Bursa Şehadet Cami yer alıyor. Bunun yanı sıra birçok cami ve hamam yaptıran Sultan Murad, Osmanlı mimarisinin gelişmesinde etkili olmuştur. 27 yıl süren hükümdarlığında eğitime de önem verilmiş ve 50'ye yakın yeni medrese açılmıştır.
Dönemin en önemli gelişmeleri arasında Yeniçeri Ocağının kurulması da yer alıyor. İlk başta padişahın güvenliğini sağlamak için kurulan Yeniçeri Ocağı, daha sonraki yıllarda Varna ve Niğbolu Savaşlarının kazanılmasında etkili oldu. Özellikle yüzyıldan sonra birçok isyan çıkaran ve iç karışıklığa neden olan Yeniçeri Ocağı, II. Mahmut tarafından yılında kaldırıldı.
1. Murad hem savaşlarda hem de yönetimde çok büyük başarılara imza attı. Tımar sistemini kuran padişah, ilk kez Pençik sistemini uyguladı. İlk vezir ataması da onun döneminde yapıldı.
Yeniçeri Ocağından bir yıl sonra Topçu Ocağı kurulmuştur. Bu ocakta yapılan toplar ilk kez 1. Kosova Savaşında kullanıldı. Çek ve Sırpların da yer aldığı Haçlı Ordusuna karşı yapılan savaş, Osmanlı Devletinin kesin zaferiyle sonuçlandı. Savaşın sonunda 1. Murat, yaralıların durumunu kontrol ederken bir Sırp askeri tarafından göğsünden hançerlendi. Ağır yaralanan padişah, bir gün sonra vefat etti ve yerine oğlu I. Bayezid geçti.
Eğitim1. Murat Dnemi Gelişmeleri Nelerdir?
-
Orhan Gazinin sefer ve fetihlerinde Süleyman Paşayı vazifelendirmesinden de anlaşıldığı üzere halefi olarak Süleyman Paşayı tercih ettiğini ve kendisini bu minvalde hazırladığını görüyoruz. Ancak Süleyman Paşanın bir sürek avı macerasında geçirdiği elim kaza sonrası vefatı ile savaş ve idare tecrübesi bakımından sorumluluğun Murad Gaziye kaldığı görünmektedir.
1. Murad (Murad Gazi), her ne kadar ağabeyi Süleyman Paşa kadar cenk ve siyaset tecrübesine sahip olmasa da bu vazifeyi hakkıyla yerine getirmiş ve 30 yıllık hükümdarlığı döneminde Rumeli üzerine yaptığı fetihlerle devletinin sınırlarını Bosna Krallığının hudutlarına kadar genişletmiştir.
Murad Gazi, hükümdarlığının ilk evresinde Rumelide kazanılmış olan başarıları devam ettirme gayesiyle hazırlıklarına başladı. Önce Şahin Paşayı Lala (Sadrazam/Vezir) olarak atadı, ardından Osmanlı Devletine büyük hizmetlerde bulunan ve devletine 4 büyük sadrazam çıkartan Çandarlı sülalesinin ilk devlet büyüğü olan Bilecik kadısı Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşayı kazasker (Kadı Asker) yaparak kendisi seferdeyken devletin idare yükünü emniyete aldı ve Rumeliye doğru yola çıktı. Çandarlı Halile Hayrettin ismi Murad Gazi tarafından Edirnenin fethinden hemen sonra verilmiş ve aynı tarihte sadrazam olarak atanmıştır.
Şahin Paşa ve Hacı İlbeyi yanına alarak ekseriyetle Karesiden toplanan kuvvetlerle birlikte Geliboluya geçti. Bu seferin hedefi Bizanstan Edirneye giden ticaret yolunu kontrol altına almak ve buranın idaresini elinde bulunduran Birgos Büyükdükalığını (Akdaiopolis) fethederek mümkün olursa ardından Edirneyi ele geçirmekti. Bu istikametle önce Banatoz hisarına ulaştı. Banatoz tekfuru karşı koymayarak hisarı teslim etti. Murad Gazi, hisarı ve tekfuru yerinde bırakıp itaat altına aldıktan sonra Çorlu hisarına ulaştı. Kendilerini koruyabilecek güce sahip olan Tekfur teslim olmayı reddedince zorlu bir çarpışmaya girişildi. Fethi pekte kolay olmayan Çorlu, tekfurun gözüne isabet eden okla ölmesi üzerine kolayca fethedildi ve yağma ile ganimetler pay edildi. Murad Gazi, Hisarı zapt etmek yerine tekrar kullanılmaması için surları yıkıp bertaraf etti. Ardından Misini hisarına ulaştılar. Misini tekfurun oğlu Murad Gaziyi karşılayıp hisarın anahtarını teslim etti ve iyi muamele görebilmek gayesiyle kıymetli hediyeler sundu. Murad Gazi, hediyeleri gazilere pay edip yine tekfuru yerinde bırakarak seferin bir sonraki adımı olan Birgosa ulaştı. Birgos tekfuru himayesindeki tebaa ile birlikte hisarı terk edip kaçtı. Murad Gazi bu hisarı da tekrar kullanılmasına mani olmak için ateşe verdi.
Göründüğü üzere hedef Edirne idi ve Edirneye ulaşana kadar fethedilen hisarların fethi önemli değildi. Bu nedenle ele geçirilen hisarların muhafazası için asker tayin edilmiyor, umulmadık bir saldırı ihtimaline karşı hisarlar kullanılamaz hale getiriliyordu.
Murad Gazi, fetih yolculuğunu birkaç koldan yürüterek zayıf tekfurları daha kısa zamanda bertaraf etmeyi amaçlıyordu. Kendisi Banatoz-Çorlu-Misini-Birgos hattından ilerlerken kumandanları Hacı İlbeyi Meriç ve Dimetokayı bertaraf etmiş, Gazi Evrenos Keşanı almış ve İpsalaya ulaşmıştı. Murad Gazi Birgosa ulaşınca Edirnenin fethi için ilk eşik atlanmış oldu. Artık garaz Edirnedir.
Aslında Edirnenin fethi önce hisarın kuşatılması ardından uzun sürebilecek bir savaşa girişilmesi ile mümkün olacak gibi görünüyordu. Zira Edirne hükümdarının sarayı kaim bir tepenin üstünde bulunuyordu. Bu tepenin çevresi çift sıra dizilmiş kuvvetli surlarla korunuyor, surlar ise derin hendeklerle muhafaza ediliyordu. Böylesi bir hisarın fethi elbette kolay olmayacaktı. Bu minvalde Murad Gazi lalası Şahini önden Edirneye gönderdi. Kendisi de Hacı İlbeyi ve Gazi Evrenos ile birlikte Bulgarofiron (Babaeski) bölgesini ve Edirne istikametindeki birkaç küçük hisarı daha bertaraf etti. Murad Gazi, Edirne yolundaki küçük kalelerle uğraşırken tecrübeli bir kumandan olan lalası Şahin ilk taarruzlara başlamıştı.
Murad Gaziden önce Edirneye gelen Şahin Paşa muharebenin ilk evrelerinde oldukça başarılı sonuçlar elde etti. Murad Gazide geldiğinde taarruz kuvvetlendi. Hacı İlbeyi ve Gazi Evrenos Meriç nehri kıyılarından şehre girmeyi başardılar. Yaşanan çarpışmalarda başkumandanı öldürülen Edirne Hükümdarı savaşı kazanamayacağına karar verip aile efradıyla birlikte sandala binerek Eneze kaçtı. Hükümdarı kaçan, başkumandanı öldürülen Edirne, fazla karşı koyamadı ve hisar cebren ele geçirildi (). Edirnenin fethi ile aynı zamanda Tekirdağda fethedilmiş oldu. Günümüzdeki Tekirdağ ili bu dönemde Tekfur Dağı olarak anılmaktaydı.
Bizans kaynaklarında bu fethin ihanet eden bir Rumun Türkleri hisara alması sebebiyle gerçekleştiği ifade edilir. Ancak bu bilgiye itibar etmek doğru değildir. Zira Bizans tarihçileri, acı verici pek çok mağlubiyeti suni ihanet vakaları ile teselli etmeyi adet edinmiştir. Aynı suni vaka Bizansın fethi içinde mevzubahis edilmiştir. Bizansın fethinde de mağlubiyeti hain bir Rum köylüye mâl etmişlerdir. Batı literatüründe bile hem İstanbulun hem Edirnenin fethi ile ilgili kaynaklardan itibar edileni Osmanlı kronikleri olmuştur.
Edirnenin fethi ile bu bölge Rumeli fetihleri için bir ileri karargâh ve fetih kapısı haline gelmiştir. Kaim surları ve şehri bereketlendiren Meriç Nehri Edirneyi zaman içerisinde Osmanlının en kıymetli şehirlerinden biri haline getirmiştir.
Günümüzde Edirne olarak isimlendirdiğimiz bölge batılı kaynaklarda Hadrianopolis olarak geçmektedir. Şehrin ismi, Roma hükümdarı Hadrianusdan gelmekteydi. Hadrianusun şehri anlamına gelen Hadrianopolis ifadesi zamanla Hadrene/Hedrene/Edrene olarak türemiş, Yüzyılda Edirne ifadesi kalıcı olarak yerleşmiştir. Osmanlı kroniklerinde daha çok Edrenebol olarak geçmektedir.
Yeniçeri Ocağının kurulması 1. Murat dönemine tekabül etmektedir. Bu fikir aslında Murad Gaziye ait değildir. Bu ocak bir bakıma birbirini tamamlayan tezahürlerin bir araya gelmesi ile kendiliğinden ortaya çıkmıştır.
Çandarlı Halil, Edirnenin fethinden sonra kendisini ziyaret eden Karamanlı Rüstem adında bir molla ile görüşmüş, bu görüşmede Molla Rüstem, kendisine Hana verilmesi gereken onca malı neden yok yere harcadınız şeklinde bir tenkitte bulunmuştur. Çandarlı, bu tenkit üzerine bu sözlerin aslını ve menşeini öğrendiğinde konuyu Murad Gaziye nakletmiştir.
İslam akidesinde savaşlarda elde edilen ganimetlerin beşte biri hükümdarın hakkıydı. Bu hakka humus adı veriliyordu. Bu akideden haberdar olmayan Murad Gazi, babasından gördüğü üzere ganimetleri ekseriyetle gazilerine pay ediyordu. Molla Rüstemin ganimetlerin ve savaş esirlerinin beşte birinin Hana verilmesi gerektiğini ve bunun tanrı buyruğu olduğu ifade etmesi üzerine humus âdeti Osmanlıda yerleşmeye başladı.
Bu ganimet hakkı yalnızca para, altın ve eşyalardan oluşmuyordu. Aynı şekilde savaş esirleri içinde geçerliydi. Bu minvalde savaşta esir edilen oğlanların (genç erkeklerin) bir kısmı Murad Gaziye gönderilmeye başlandı. Fütuhat ve savaşların birbiri ardına yaşanıyor olması, esir sayısının hızla artmasına yol açıyordu. Bu esirler Türkçe bilmiyorlardı ve haliyle Müslüman da değillerdi. Çandarlı, esirlerin devşirilmesi için her birini Türk hanelerine dağıtıyor, böylece hem Türkçe öğreniyorlar ve Müslüman oluyorlar hem de Türk gelenek ve göreneklerini benimsiyorlardı. Bu yöntemle devşirilen esir oğlanlar, yaşları kemale erdiğinde askeri eğitime tabi tutularak Hanın hizmeti için vazifelendirilmeye başlandı.
Osmanlı Ordusu, bozkır kültüründe olduğu gibi göçer tebaadan toplanan gazilerden meydana geliyordu. Sefer sona erdiğinde bu gaziler dağılıyor ve evlerine geri dönüyorlardı. Muhtelif evrelerde bu toplanma-dağılma sürecini yönetilebilir hale getirmek maksadıyla tımar sistemi geliştirilmişti. Bu sisteme göre gaziler belirli bölgelerde ikame ettiriliyor, kendilerine tımar olarak verilen arazileri işleterek geçimlerini sağlıyorlar, gaza edileceği zaman kolayca tekrar toplanabiliyorlardı. Ancak hükümdarın ve devlet erkanının her daim muhafazası gerekiyordu.
Bir mollanın telkini ile esirlerden bir kısmının humus hakkı olarak hükümdara gönderiliyor, bu esirler istifade edilebilir hale gelmesi için Türk tebaaya veriliyor, Türkleşen ve Müslüman olan bu gençlerin ise başıboş kalmaması gerekiyordu. Aynı zamanda da Hükümdarın her daim himayesinde bulunan bir askeri kuvvete ihtiyaç vardı. Bu tevafuk yeniçeri ocağının temellerini oluşturdu.
Önceleri bu devşirilmiş oğlanlardan oluşan askeri birime Ezel Çeri adı verilmişti. Bu ifade bir süre sonra Yeni Çeri olarak değiştirildi. Sayılarının giderek artması zaman içerisinde Osmanlı devletinin en kadim güç unsuru haline gelmelerine yol açtı. Çeriler diğer gaziler gibi bir aile mensubu değildiler. Anne ve Babaları yoktu. Bu da onları hayatlarını gaza yoluna adayan birer asker yapmıştı.
Yeni Çeriler, bulundukları çağın özel kuvvetler birimiydi. Hayatları savaş sanatı üzerine kurulmuş, gaza ve fetih için yaşayan bu askerler, ilerleyen yüzyıllarda Avrupanın korkulu rüyası olacaktır.
Murad Gazi, Edirnenin fethinden sonra çevre cenahların güvenliğinin tahsis edilmesi maksadıyla Lalası Şahini Zağra ve Filibeye, Gazi Evrenosu da İpsalaya sefere gönderdi. Her iki kumandan da fethettikleri bu hisarlara yerleşerek uçbeyi oldular. Aynı yıl Gümülcine de fethedildi (). Bu fetihlerin ehemmiyeti bulundukları bölgelerin sahip olduğu stratejik önemdi. Gümülcine Edirne Birgos - Bizans güzergâhı Avrupa ile Bizans arasındaki ticaret hattı durumundaydı. Balkanlardan gelen tacirler, Bizans surları ardında yaşayan kalabalık Bizans halkına hububat ve erzak taşıyarak ticaret yapıyordu. Bu ticaret hattının ele geçirilmesi Bizans için büyük bir tehdit olacak ve haliyle siyasi koz olarak kullanılabilecekti. Bunun yanında ticaret hattından elde edilecek gelir devlet için önemli bir gelir yanağı oluşturacaktır.
Bu fetihlerin bir diğer önemi de Osmanlının Batı politikalarını etkilemiş olmasıdır. Gümülcine hattına kadar yayılan Osmanlı Devleti Bulgar ve Sırp krallıkları ile sınır komşusu durumuna geldi. Gerek Bulgarlar gerekse Sırplar Bizansın eski düşmanlarıydı. Dolayısıyla hem Bizans Sırp ve Bulgarlara karşı Osmanlı ile iyi geçinmek istiyor hem de Bulgar ve Sırp krallıklar Bizansa yapılacak bir taarruzu hevesle bekliyorlardı. Bu resme baktığımızda herkesin Osmanlı ile dost olmak istediğini görebiliyoruz.
Osmanlı Devletinin Rumeli hattındaki ilerleyişi ve fethettikleri bölgeyi hızla Türkleştirmeleri Balkan krallıklarını tedirgin etmeye başlamıştı. Önceleri Kadim düşmanları Bizansa karşı birlik oluşturabilmek gayesiyle Osmanlı Devleti ile iyi ilişkiler içerisine girmeye çalışsalar da Osmanlının böyle bir dostluğa ihtiyacı olmadığını fark edip günün birinde Gazileri hisarlarının önünde göreceklerini anlamışlardı. Bu minvalde tedirgin olan tüm balkan krallıkları ittifak kurarak büyük bir ordu teşkil ettiler ve Edirneye doğru yola çıktılar.
Bu ittifak aynı zamanda doğrudan Osmanlı Devletine karşı girişilen ilk Haçlı Seferi olma özelliğini taşır. Zira bu ittifak Papa 5. Urbanın çabalarıyla bir Hıristiyan ittifakı olarak ortaya çıkmıştır. Bu ittifakta Bulgar ve Sırp Krallıklarının yanında Macar Krallığı ile Eflak ve Boğdan Prenslikleri de yer alıyordu. Kurulan bu kuvvetli ordunun sayısı 30 Bin olarak kroniklere geçmiştir. Ordunun başında ise Macar Kralı Layos bulunuyordu.
Murad Gazi, bu durumu haber aldığında Karabiganın fethiyle meşguldü. Karabiga, bir dönem Bizansa hizmet eden ancak sonradan isyan eden Katalanlı paralı askerler tarafından idare edilmekteydi. Marmara denizinin güvenliği ve Gelibolu hattının emniyeti açısından bu asi deniz haydutlarının bertaraf edilmesi gerekiyordu. Kendisi Karabigayla meşgul olduğu için Şahin Paşaya düşmanları yavaşlatma vazifesi verdi.
Haçlılar Meriç ırmağına kadar yaklaşmışlardı. Buradan Edirneye ulaşmaları sadece 2 günlük sürecekti. Şahin Paşa, bu süreyi uzatmak için Hacı İlbeyinin emrine bir kısım gazi verip ilerleyişlerini yavaşlatmayı amaçladı. Hacı İlbeyi yola çıkınca Haçlı ordusunun Meriç yakınlarında konakladığını ve zafere kesin gözüyle bakan haçlı ordusunun bir kısmının sarhoş bir kısmının ise uykuda olduğunu gördü. Kendisine verilen emir Meriç ırmağını geçmelerini yavaşlatmak ve mümkünse engellemekti. Ancak inisiyatif kullandı ve düşmanı gafil avlamak için eline geçen bu fırsatı değerlendirdi.
İlbeyi, gecenin ilerleyen saatlerini bekledi ve gazilerine ikişer meşale taşıtarak olduğundan daha kalabalık görünmelerini sağladı. Bunun yanında Mehter takımını da hazır ederek düşmana ansızın bir şok yaşatabileceğini düşündü. Düşmana hiç beklemediği bir zamanda ve gece karanlığında, üstelik hiç beklemedikleri bir cenahtan; Meriçi çevreleyen bataklıklardan geçerek saldırdılar. Haçlı Ordusu, önce Mehter marşının gür sesiyle gaflet uykularından uyandılar. Bu ses atları ürkütmeye yetmişti. Ardından meşaleleri gören haçlı askerleri Osmanlı Ordusunun tüm kuvvetiyle üzerlerine geldiğini sanarak büyük bir keşmekeş yaşadılar. Kaçarken birbirini ezen haçlıların birçoğu Meriç nehrinin azgın akıntısına dalarak nehrin karşısına geçmeyi umarak boğuldular. Kaçmayı başaranlar ise Hacı İlbeyi tarafından yakalanarak yok edildi. Macar Kralı Layos ise canını zor kurtardı ().
Tarihe Sırpsındığı olarak geçen bu savaşta 5 devletten teşkil edilmiş 30 Bin kişilik muazzam bir ordu, Hacı İlbeyi komutasındaki birkaç bin hafif süvariye karşı utanç verici bir yenilgiye uğradılar. Bu savaş neticesinde Meriç nehri Osmanlının kontrolüne geçti. Macarlar Balkanlardaki tartışmasız üstünlüğünü kaybetti, Bulgarlar ise vergiye bağlanarak itaat altına alındı.
Bu savaşın en vahim neticesi ise baş aktör olan Hacı İlbeyinin akıbeti olmuştur. Şahin Paşa, Hacı İlbeyinin muazzam başarısı karşısında padişah nezdinde küçük düşmüş oldu. Ve tabii ki başarılı olsa da bu başarısı Şahin Paşanın emrini yerine getirmeyip inisiyatif kullanması sayesinde olmuştu. Şahin Paşa, bu ihtiraslar neticesinde Hacı İlbeyini zehirleyerek öldürmüştür (). Hacı İlbeyinin aile efradı Gazi Evrenosun tavsiyesiyle Kırımşaya göç ettirilmiştir. Bu aile yılındaki Türk-Yunan Mübadelesi ile Anadoluya gelmişlerdir.
(Sırpsındığı Savaşı, tarih kaynaklarında farklı şekilde neşredilmiş, farklı tarihlerle literatüre girmiştir. Bu kaynak çeşitliliği sebebiyle önceleri iki ayrı savaş yaşandığı düşünülmüş (Sırpsındığı ve Çirmen) ardından savaşın seyrinin aynı olması hasebiyle bu görüşten vazgeçilmiştir. Batılı tarih kayıtlarında bu savaşın yılında yapıldığı ifade edilmekte ancak bu kayıtlar da tutarlılık arz etmemektedir. Zira Papa 5. Urban yılında vefat etmiştir.)
Giderek yükselen Osmanlı tehdidine karşı yeniden bir haçlı seferi düzenlemek arzusunda olan Papa 5. Urban, nihayet ittifaklar tesis edip orduyu teşekkül etti ve Kıbrıs Krallığı, Macaristan, Sırp ve muhtelif küçük çaplı kuvvetlerden oluşan haçlı ordusu 1 Temmuz da Trakyaya girdi. Haçlı ordusu hem kara gücü hem de sahip olduğu donanma sayesinde Geliboluya kadar herhangi bir direnişle karşılaşmadılar. Zira Osmanlı Devletinin bir donanma kuvveti bulunmuyordu. Her ne kadar Karesi beyliğinden bir dönem geçici olarak temin ettiği küçük çaplı bir donanma bulunsa da Karesi beyinin vefatından sonra bu donanma dağılmıştı. Kalabalık haçlı ordusu, taş ve ahşap evlerden ibaret olan Gelibolunun kıyı kesimlerini kolayca ele geçirdiler. Gaziler Gelibolu kalesinde mevzi alarak taarruz eden haçlı ordusuna ağır kayıplar verdirmeyi başarsalar da surlarda açılan bir gedik nedeniyle daha fazla direnemeyeceklerini anlayarak geri çekildiler.
Gelibolunun kaybedilmesinden sonra bu bölge Avrupadan gelen tüccarlar tarafından iskan edildi. Latin, Fransız, Alman ve İngiliz tüccarların bölgeye yerleşmesinden sonra Gelibolu 14 Haziran de Bizansa bırakıldı. Gelibolu, Bizans için pekte ehemmiyet arz eden bir bölge değildi. Ancak Osmanlı için Balkanlara açılan kapı ve bir ileri karakol vazifesi gören önemli bir tahkim noktasıydı.
Murad Gazi Geliboluyu geri alabilmek için Rumlarla karşı karşıya gelemezdi. Zira Gaza için garaz Balkanlar hattıydı. Rumlarla geliştirilen iyi ilişkiler devam ettiği müddetçe Osmanlı Balkanlar üzerinde etkisini arttıracak, böylece Osmanlı gazalarına devam edebilecek, Bizans ise batıdan gelmesi muhtemel tehditlere karşı emniyette olacaktı. Bu ortak menfaatler doğrultusunda gecikmeli de olsa karşılıklı mutabakata varıldı ve Bizans Geliboluyu Osmanlıya bıraktı ().
Murad Han, Balkanlar üzerindeki varlığını siyaset, tehdit ve caydırıcı taarruzlarla güçlendiriyordu. Zamanla Balkanları kontrol altında tutan Sırp, Bulgar, Makedon ve Macar krallıklarının gerek kendi içinde gerekse Bizansa karşı tutumları zayıflamalarına sebep olunca şartlar olgunlaşmış, Balkanlar üzerine yeniden kuvvetli bir taarruz etme zamanı gelmiş oldu. Murad Gazi, Haçlı ordularının Geliboluyu ele geçirmesi üzerine seferlerini bir süre için erteleyerek Edirne ve Dimetokanın imarı ile meşgul olmuştu. Haçlıların Geliboluyu Bizansa bırakmaları ile Balkan seferlerinin önü yeniden açıldı.
Balkanlardaki ilk hedef Bulgarların yönetiminde bulunan ve sınır hattını teşkil eden Kızılağaç - Süzebolu sahası oldu. Sırasıyla Kızılağaç, Yanbolu, İhtiman, Samakov, Aydos ve Süzebolu fethedildikten sonra fetih sahasının genişlemesi amacıyla Bizansa bağlı uzak yerleşim alanlarından olan Hayrabolu, Pınarhisar, Vize ve Kırklareli hakimiyet altına alındı.
Murad Gazinin hızlı ve kesin galibiyetlerle şehirlerini ele geçirdiği Bulgar Kralı İvan Şişman, barış sağlamak amacıyla kız kardeşi Prenses Marayı Murad Hana eş olarak takdim etti ve Osmanlı hakimiyetini kabul etti. Böylece Bulgar Krallığı Osmanlı hakimiyeti altına girmiş vasal, bağımlı ve hizmetkar bir devlet haline geldi. Daha önce Sırpsındığı savaşı ile Sırplar sindirilmiş, ardından da Bulgarlar vasallaştırılmış oldu. Böylelikle Osmanlının batı hudutlarındaki hakimiyeti kesinleşti. Bu tarihten sonra Trakya kadim bir Türk yurdu haline gelmiştir.
Osmanlının Balkanlar üzerindeki hakimiyetinin güçlenmesi Sırplarla ve Bizansı ortak bir paydada buluşturmayı başardı. Papa 5. Urbanın teşebbüsleri ile Venedik, Cenova, Kıbrıs, Aragon, Yunanistan yarımadasında bulunan Latin Krallar ve Bizans, temsilcileri aracılığıyla toplantılar yaparak yükselen Osmanlı tehdidine karşı çözüm yolları arayışına girdiler. Ancak Papanın de ölümü üzerine bu tevessül sonuçsuz kaldı. Hem Sırpların hem de Bulgarların ağır mağlubiyetlerle bertaraf edilmesi Bizans için başlı başına bir politik kırılma sebebi oldu. Önceleri Rumeli gazaları hasebiyle ikinci bir cephe oluşturmak istemeyen Osmanlı Bizans ile iyi ilişkilerini korumayı yeğliyordu ancak Sırp ve Bulgarların bertaraf edilmesi hatta vasallaştırılması Bizansın konumunu değiştirmişti. Papalığın Bizansa bir fayda sağlayamayacağını anlayan İmparator Yannis, siyasi dengeler içerisindeki yerini sağlamlaştırmak amacıyla Murad Gaziye tabi olduğunu bildirdi. Bununla da kalmayarak akıbetinin Sırp ve Bulgarlar gibi olmasından çekinerek Osmanlı vasallığını kabul etti. Bizans daha öncede vergiye bağlanmıştı ancak vasallaşması başlı başına bir vaka olarak tarihe geçmiştir. Zira vasallık gereği ordusu ile seferlere katılmayı gerekli kılıyordu. Elbette bu karar bir zaruret gereğiydi. Zira Bizans İmparatoru Yannis, Papaya gönderdiği mesajda bunun geçici bir barış olduğunu, Macarların harekete geçmesi durumunda yeniden Osmanlılara karşı ittifak kurabileceklerini ifade ediyordu. Ancak umulduğu gibi olmadı. Papa, Osmanlılara karşı ciddi bir mukavemet teşkil edemedi ve Türk tüccarlar Bizansa akın etmeye başladı. Tebrizden İstanbula gelen bir piskopos, tanık olduğu bu durumu "Türkler adeta İstanbulu işgal etmişler" şeklinde ifade etmiştir.
Bu politik gelişmeler doğrultusunda Balkanlar üzerindeki gaza akınları yeniden başladı. Şahin Paşa, önce Rilya dağı eteklerindeki bölge halkını itaat altına alarak Sofyaya giden yolunu açtı, ardından Köstendile yürüyerek sefer güzergahı üzerindeki bazı stratejik bölgeleri işgal etti. Murad Gazi ise sefer için hazırlıklarını tamamlayarak Bursadan yola çıkarak Velbuyd hisarını kuşatma altına aldı. Tekfur boyun eğerek hisarı teslim etti. Artık garaz Selanikdir. Bizans ordusu, bu seferlerde vasallığın gereği olarak Osmanlı ordusunun içerisinde yer almıştır. Murad Gazi, sefer güzergahında bulunan Selaniki kuşatmaya teşebbüs etti, ancak şehrin düşündüğünden çok daha büyük olması ve kuşatma için gerekli tahkimi sağlamanın mümkün olmayacağını görmesi üzerine kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı.
Murad Gazi, son seferlerinin ardından Bursaya dönmeyip Rumelide kalmıştır. Bu süre zarfında Başkent olan Bursanın idaresini en küçük oğlu Savcı Beye teslim etmişti. Savcı Bey, en küçük şehzade olması hasebiyle saltanat sırasının kendisine gelmeyeceğini biliyordu ve tahtı ele geçirmek için isyana tevessül etti. Kendisi gibi taht varisi olan İmparator Yannisin oğlu Andronikos ile gizli bir ittifak yaparak isyan hazırlığına girişti. Bu durumu haber alan Murad Gazi, ordusu ile isyancı şehzadelerin üzerine yürüyerek Apikridum mevkiinde isyancı orduyu mağlup etti. Ancak Savcı Bey, mahiyetindeki kuvvetlerle birlikte kaçmayı başardı. Andronikos teslim olup babasından af dilemeye gitse de Savcı Bey, tahtı ele geçirme hayalinden vazgeçmedi. Mahiyetindeki kuvvetlerle birlikte Dimetoka hisarına sığındı. Burada 10 ay kadar saklanmayı başarsa da nihayetinde yakalanarak Bursaya getirildi.
Savcı Bey henüz 14 yaşındaydı. Murad Gazi, kendisine tavsiyelerde bulunup itaat etmesini telkin etti. Ancak Savcı Bey, boyun eğmeyerek Murad Gaziyi hiddetlendirecek sözler sarf etti ve nihayetinde "nur-ı basıradan mechur" ile cezalandırılarak gözlerine mil çekildi. Bir süre sonra ise yine Murad Gazinin emriyle boğduruldu. Nizamı yeniden tertip edince Edirneye geçti ve burada yeni seferlerin hazırlıklarıyla meşgul oldu. Murad Gazinin asi oğluna uyguladığı ceza, diğer isyancı Andronikosun akıbetine ilham oldu. Yannis, bu kadar ağır olmasa da merhamet gösterip oğlunun gözlerine kızgın sirke döktürerek cezalandırdı.
Murad Gazi, Edirneye geçtikten sonra yeniden sefer hazırlıklarına koyuldu. Kendisiyle birlikte Edirnede bulunan Çandarlı Kara Halil Hayreddin Paşa ile Rumeliye indi. Çandarlı Paşa ve Gazi Evrenosa Serez üzerine gaza emri verdi. Şahin Paşayı ise Batı Bulgarlarının üzerine gönderdi. Gazi Evrenos sırasıyla Buri, İskeçe ve Marulyayı savaşmadan teslim aldı. Çandarlı Paşa ise Serezi alamadı ancak şehri kuşatarak abluka altına aldı. Şahin Paşa ise Bulgarları itaat altına aldı ve nihayetinde Batı Bulgarları da vasallığı kabul ederek vergi verip Osmanlı ordusunda hizmet etmeyi kabul etti.
Murad Gazi kışı Rumelide geçirdi ve Timurtaş Paşayı Balkanların beylerbeyi yaparak Bursaya döndü. Bu seferlerde elde edilen kazanımlar ve tabiî ki Timurtaş Paşanın idare kabiliyeti ile Balkanlarda müstakil bir Osmanlı nizamı yerleşmiş oldu. Osmanlı ordusu, vasallığı kabul eden yerel hükümdarların itaati ile güçlendi. Ordu hem Müslüman hem Hristiyan askerlerden oluşur duruma geldi. Gayrimüslim askerlerin sadakatleri kendilerinin tımar sistemine dahil edilmesiyle ödüllendirildi. Birbirleri ile çekişen ve sürekli savaşarak bitap duruma düşen gayrimüslim ahali artık huzur, güven ve sefahat içerisinde yaşamaya başlamıştı. Öyle ki, artık Balkanların savunması için Bursadan bir desteğe ihtiyaç duyulmuyordu. Bu bölge doğrudan Osmanlı toprağı sayılmıyordu aslında. Balkan toprakları biistiklaldi yani bölge yerel halklara aitti ancak idare Osmanlı tarafından sağlanıyordu.
Osmanlı, fütuhatta muvaffak olabildiği hemen her hükümdarın döneminde bir evrede seferler ve fetihlerle topraklarını genişletmiş diğer bir evrede devletleşme ve olgunlaşma sürecine girerek yapılanmalara gitmiştir. yılları arası da bir devletleşme ve olgunlaşma dönemi olmuştur. Rumeli hattında elde ettiği başarılar ve Bizans üzerinde kurduğu tahakküm ile Anadolu beylikleri içerisinde daha güçlü ve üstün duruma gelen Osmanlı ya teveccüh ve biat hızla artmaya başlamıştı. Bu minvalde gaza, hizmet ve geçim gayesiyle Osmanlı ordusuna katılmak isteyen Arap ve Acemler sipahi oğlanlarına kabul edilmeye başlandı. Bu gelişme, Osmanlının Türk Devleti olmaktan İslam Devleti olmaya meyletmeye başladığının bir göstergesi olarak da yorumlanabilir.
Bir diğer değişiklik ihtiyacı da tımar sisteminde olmuştur. Askerlerin gaza dışında geçimliğini sağlamak amacıyla tahsis edilen araziler, gazinin vefatı durumunda başka bir gaziye tahsis ediliyordu. Bu durum zamanla hoşnutsuzlukla karşılanmaya başlanınca tımar edilen arazilerin vefat eden gaziden geride kalanlara miras yoluyla devri uygulamasına geçildi. Böylece tımar sistemi gaziler ve aile efratları için yegane gelir kaynağı durumuna geldi.
Balkan toprakları Timurtaş Paşanın idari kabiliyetleriyle ihya olmaya başlamış, zamanla güçlenerek kendi askeri gücü ile ayakta durabilen bir uç beyliği haline gelmişti. Ülkenin batı sınırları emniyetteydi. Murad Gazi Bursada devletin idari ve siyasi gelişimiyle ilgileniyor, askeri açıdan ihya olan devleti siyasi ve idari bakımdan olgunlaştırmakla meşgul oluyordu.
Osmanlı itidalle devam eden gelişim ve olgunlaşma sürecini yaşarken Bizans yine saltanat mücadeleleriyle meşgul oluyordu. Savcı Bey ile birlikte hareket edip isyan eden ve tahta geçmeye teşebbüs eden Andronikos iyileşmiş, Cenevizliler ve muhtemelen Murad Gazinin doğrudan ya da dolaylı desteği ile tahta geçip babası 5. Yoannes ve oğullarını zindana attırmıştı. Andronikos, bu destekleri karşısında Cenevizlilere Bozcaadayı (Tenedos), Osmanlıya ise Geliboluyu teslim edecekti. Beklendiği gibi de oldu. Her ne kadar Cenevizliler teslimi beklemeden adayı işgal edince anlaşmazlık çıksa da Gelibolu Osmanlıya bırakıldı. (Haziran ). Murad Gazi, Geliboluyu aldıktan sonra Bizans politikasını eski dostu olarak gördüğü 5. Yoannes lehine değiştirdi ve hapisten kaçan devrik hükümdarı destekleyerek tahta çıkmasını sağladı. Tahtına yeniden kavuşan Yoannes, bu desteğin karşılığında ödediği verginin tutarı attırdı ve Alaşehiri (Manisa) Osmanlıya bırakıldı.
Osmanlının Anadolu beylikleri içerisindeki itibarı gün geçtikçe artıyordu. Zira Anadolu beyleri birbirleriyle çekişip zayıf düşerken Osmanlı Rumeli hudutlarına dayanmış cenk ediyor, elde ettiği ganimetlerle, hükmettiği kadim şehirlerle devletli olma yolunda hızla ilerliyordu. Haliyle diğer beylikler Osmanlı ile iyi ilişkiler kurmaya gayret ediyor, olası anlaşmazlıkları Osmanlı ile kurdukları dostluklar sayesinde çözmeyi ümit ediyorlardı. Bu minvalde Germiyan Beyi Süleyman, Murad Gazi ile ittifak kurmak ve dostluğunu pekiştirmek gayesiyle kızı Sultan Hatunu Şehzade Bayezid ile evlendirmeye tevessül etti. Murad Gazi münasip gördüğü üzere düğünü diplomatik bir hamle olarak kullandı ve aynı coğrafyayı paylaştığı Anadolu beylerini davet ederek hem kudretini hissettirdi hem de beylikler arasındaki siyasi dengeleri şekillendirdi.
Bursada tertip edilen düğüne Karamanoğulları, Hamidoğulları, Menteşoğulları, Saruhanoğulları, Aydınoğulları , Kastamonu Beyliği hatta Mısır Sultanı dahi davet edildi. Tüm davetliler davete icabet ederek kıymetli hediyeler sundular. Murad Gazi, kendisine sunulan bu çok kıymetli olan hediyeleri büyük bir alicenaplık göstererek elçilere dağıttı. At ve köle gibi taşınması güç hediyeleri ise uçbeyi Gazi Evrenosa verdi. Hediye edilenlerden artan ve hediye edilmesi münasip olmayan eşyalar ve paraları (filori) ise ihtiyaç sahiplerine ve ahaliye pay ettirdi. Murad Gazinin bu tavrı kendisine duyulan hayranlık ve saygıyı pekiştirdi.
Germiyanoğulları Beyi Süleyman, Kütahya, Simav, Eğrigöz ve Tavşanlıyı kızına çeyiz olarak sundu. Böylece bu şehirler diplomasi yoluyla hakimiyet altına alınmış oldu. Germiyan Beyinin Murad Gazi ile dostluk kurmasındaki esas amaç Karamaoğulları ile aralarındaki anlaşmazlıkta Osmanlıyı dost edinebilmekti. Zira Karamanoğulları, Hamidili topraklarını ele geçirmek istiyor, Germiyanoğulları ise Karamanoğullarına karşı Hamidili Beyini destekliyordu. Germiyanoğulları, Osmanlı ile kurduğu ittifak sayesinde Karamanoğulları tehdidine karşı kendilerini güvenceye almış olacaklardı. Bu dostluk sayesinde kıymetli araziler Osmanlı topraklarına katıldı ve Germiyanoğulları Karamanoğulları tehdidine karşı kendilerini güvenceye aldı ().
Anlaşmazlığa konu olan ve Hamidili Beyi Hüseyinin hüküm sürdüğü vilayetler Karamanoğulları tarafından kendi toprakları olarak görülüyordu. Bu durumdan istifade etmek isteyen Murad Gazi, Hamidili Beyi ile anlaşma yaparak ücreti karşılığında bu vilayetleri satın almak istedi. Murad Gaziyi reddedemeyen Hamidili Beyi bu anlaşmayı kabul etmek zorunda kaldı. Kısa süre sonra Akşehir, Beyşehir, Seydişehir, Yalvaç, Karaağaç ve Isparta vilayetleri askeri kuvvetler teşkil edilerek teslim alındı ve Osmanlı hakimiyeti altına girdi. Osmanlı İç Anadolunun çok önemli vilayetlerini sulh ile fethetmişti ancak bu durum Karamanoğullarının bir tehdit unsuru haline gelmesine yol açtı. Murad Gazi, bu husumetin önüne geçmek amacıyla kızı Nefise Hatunu Karamanoğulları Beyi Alaeddin Ali ile nişanladı. Ancak Karamanoğlu Beyi Alaeddin Ali, Osmanlı hakimiyetine girse bile bu topraklardan vazgeçmedi. Zira birkaç yıl sonra () Murad Gazi Balkanlarda seferde iken bölgeyi ele geçirmeye teşebbüs edecek, mağlup olup hanımı Nefise Hatunun babasından af dilemesi sayesinde canını kurtaracaktır.
Anadolu Beylikleri ile diplomatik ilişkilerin bir diğer cenahı da Amasya ve Kastamonu beylikleridir. Anadolunun ipek kervanı olarak kabul edilen Tebriz-Tokat-Amasya-Bursa hattı Osmanlı ekonomisi için büyük öneme sahipti. Bu güzergah üzerinde yaşanan tüm siyasi gelişmeler dolaylı olarak Osmanlıya temas ediyordu. Sivas bölgesinde hüküm süren Kadı Burhaneddin, Kastamonu Beyliğinin hakimiyeti altında olan Amasyayı ele geçirmek için siyasi ve askeri hamleler yapmaktaydı. Bu minvalde Amasya Emiri Hacı Şadgeldiyi öldürtüp şehri kuşatma altına aldı. Amasya Emirinin oğlu Ahmed, babasının öldürülmesi üzerine Murad Gaziye sığındı. Kastamonu Beyi Bayezidin oğlu Süleyman da aile içi husumetler sebebiyle babası ile düşman olmuştu. Süleyman da babasının gazabından korunmak için Murad Gaziye sığınmıştı (). Tüm bu gelişmeler Murad Gaziyi bölgedeki dengelerin bir unsuru haline getirdi. Kastamonu beyinin oğlu Süleymanın emrine bir ordu vererek onu Kastamonuya gönderdi. Kastamonu Beyi Bayezid, diğer oğluyla birlikte Sinopa kaçtı. Böylelikle Süleyman, Murad Gazinin desteği ile Kastamonu Beyliğinin başına geçti. Süleymanın sadakati pekiştirmek kardeşi Süleyman Paşanın kızı Sultan Hatunu kendisi ile evlendirerek akrabalık bağı kurdu. Böylelikle Kastamonu Beyliği de Osmanlının itaati altına ve hizmetine girmiş oldu.
Murad Gazinin Anadolunun güçlü beylerinden bir olan Kadı Burhaneddine karşı hamlesi ise Memlük Sultanı Berkuk ile ittifak kurmak oldu. Memlük Sultanı ile Kadı Burhaneddin arasında evvelden gelen bir husumet bulunuyordu. Murad Gazinin Berkuk ile ittifakı Kadı Burhaneddini sindirmeye yeterli oldu. Zira olası bir anlaşmazlık durumunda iki cephede birden savaşabilecek gücü bulunmayan Kadı Burhadeddin, bu ittifaktan sonra Osmanlı aleyhine herhangi bir teşebbüste bulunamamıştır.
Murad Gazi, Anadoludaki meseleleri yoluna koyduktan sonra yeniden Edirneye geçti. Anadoludan hizmet ve gaza için orduya katılan gaziler için tımar arazileri ve fütuhata ihtiyaç artmıştı. Ancak Sırp prensliklerin ittifak kurması ve Macar Kralının desteğini alması durumunda önemli bir mukavemetle karşılaşmaları söz konusu olabilirdi. Sırp prensler içerisinde en güçlü olanı Knez Lazar diğer prenslikleri bir araya getirmekte muvaffak olamasa da Macar Kralı Luiz ile ittifak kurmayı başarmıştı. Ancak Luizin ölümü üzerine () bu tehditte ortadan kalkmış oldu. Artık fetih güzergahının Arnavutluk sınırlarına kadar uzanması mümkün oldu.
Bu minvalde fethedilecek yeni araziler için veziri Hayreddin Paşayı vazifelendirdi. Hayrettin Paşa ve Gazi Evrenos Borı, İskete, Marulayı, Lala Şahin Paşa ise Dırama, Zihne ve Sirezi aldılar. Ardından her iki kuvvet birleşerek Karafiryeyi köy ve bucaklarıyla birlikte ele geçirdiler. Fethedilen topraklar tımar erlerine pay edilip himaye altına alındı.
Fethedilen toprakların kalıcı bir üs olarak kullanılabilmesi için bölgenin hızla Türkleştirilmesi gerekiyordu. Bu doğrultuda yoğunlukla Manisada bulunan Yörükler bu bölgeye göç ettirilerek bölge kalıcı bir üs ve uç beyliği haline getirildi.
Beylerbeyi Lala Şahin Paşa, bu fetihler esnasında ilerleyen yaşı hasebiyle vefat edince yerine Timurtaş Paşa beylerbeyi olarak atandı. Timurtaş Paşa, Lala Şahin Paşanın yerini fazlasıyla doldurdu. Fethedilen bölgelerin Türkleştirilmesi ve uç beyliğinin kuvvetlenmesi ile fetihler hız kazandı. Osmanlı kuvvetleri Arnavutluk sınırına kadar ilerlediler. Timurtaş önce Pirlepeyi aldı. Ardından çok çetin mücadeleler sonucunda Manastırı zapt etti. Hemen ardından İştipi de ele geçirdi. Epir bölgesinde stratejik öneme sahip birkaç noktayı da kontrol altına aldıktan sonra Savra ovasına kadar ilerleyişini sürdürdü. Arnavutluğun en güçlü prensi durumunda olan 2. Balşa, Timurtaş Paşaya karşı oldukça kuvvetli bir direniş göstere de Timurtaş Paşa, çetin bir mücadelenin sonunda Balşayı da mağlup ederek kesin bir zaferle Arnavutluğu fethetmiş oldu. Bu zaferden sonra Arnavutluk asırlar boyu devam edecek olan Osmanlı hakimiyeti altına girmiştir. Balşanın mağlubiyetinden sonra diğer Arnavutluk prensleri de Osmanlı hakimiyetini kabul ettiler. ()
Önce Bulgarların ardından Arnavutların kesin olarak mağlup edilerek bertaraf edilmesi ile bölgenin Osmanlıya boyun eğmeyen tek önemli gücü Sırplar kalmıştı. Sırp diyarının en kuvvetli prensi olması bakımından Sırp hükümdarı olarak anılan Lazar, Başlanın mağlup olması üzerine sıranın kendisine geleceğinin farkındaydı. Bu esnada Murad Gazi Bursaya dönmüş, bir yıl kadar sonra tekrar Rumeliye geçmişti (). Bu süre zarfında Lazar şehrinin savunmasını kuvvetlendi ve olası bir Osmanlı taarruzuna karşı hazırlık yaptı. Murad Gazi, Lazar ile karşılaşmak için ordusuyla aylarca Sırp topraklarında savaş nizamı ile ilerledi. Ancak Lazar, tüm hazırlıklarına rağmen Osmanlı kuvvetlerine karşı koyamayacağını anlamıştı. Nihayet elçi göndererek teslim ve tabi olduğu bildirdi. Yapılan anlaşma ile Sırplar her yıl 50 vukiye gümüş ve istendiğinde asker gönderme karşılığında Osmanlı hakimiyeti altına girdi ().
Murad Gazinin Hamidili şehirerini satın alması Osmanlı ile Karamanoğulları beyliğini sınır komşusu yapmıştı. Ancak Hamidili vilayetleri üzerinde hak iddia eden Karamanoğlu beyi Alaeddin Ali, Osmanlının bu bölgedeki nüfuzundan rahatsızdı. Murad Gazi, Karamanoğulları ile bir husumet yaşanmaması ve sulhun tahsisi için kızı Nefise Hatunu Alaeddin Ali bey ile evlendirmiş ve Rumeli seferlerine çıkmıştı. Alaeddin Ali bey, Murad Gazinin Rumelide bulunmasını fırsat bilerek Osmanlı toprağı olan Hamidili vilayetlerine saldırdı ve cebren işgale yeltendi. Bu durumu haber alan Murad Gazi, Rumeliyi veziri Hayreddin Paşaya bırakarak Bursaya geçti (). Kışı burada geçirdi ve sefer hazırlıklarını tamamlayarak ordusu ile Konya üzerine yürüdü (). Alaeddin Ali Bey, Murad Gazi ile sulh yaparak işgal ettiği şehirlerin bir kısmını alabileceğini düşünmüştü. Bu amaçla iki kez elçi göndererek sulh istedi. Ancak Murad Gazi sulh istediğini reddedince muharebe kaçınılmaz hale geldi. Murad Gazinin ordusunda kendi kuvvetlerinin dışında Kastamonu Beyliğinden gelen askerler ile Bizans ve Sırp askerleri de bulunuyordu. Alaeddin Alinin ordusunun bu kuvvetli ordu karşısında durması mümkün değildi. Neticede Karamanoğulları ordusu ağır bir mağlubiyete uğratıldı. Alaeddin Ali Bey ise Konya hisarına sığındı. Ancak Murad Gazinin peşini bırakmayacağını biliyordu. Hanımı Nefise Hatunu aynı zamanda kayın pederi olan Murad Gaziye göndererek aman diledi ve sulh isteğinde bulundu. Murad Gazi, kızının hatırı ile kendisini affederek canını bağışladı. Yapılan sulh ile Anadolunun en büyük beyliği durumunda olan Karamaoğulları biat ettirilmiş oldu.
Konyanın muhasarası sırasında Sırp vasallığından gelen askerler, emri dinlemeyip şehri yağma etmeye teşebbüs etmişlerdi. Bunun üzerine Murad Gazi, emrine uymayan sırp askerlerinin idamını emretti. Sırpların idam edilmesi, ilerleyen yıllarda itaat altına alınan Lazarın isyan etmesine yol açacaktır.
Sofya, de Hayreddin Paşa tarafından kuşatma altına alınmıştı. Sofya oldukça kalabalık bir şehirdi ve askeri bakımdan da kendini savunabilecek güçteydi. Ancak açık alanda bir meydan muharebesine girişebilecek durumda değildi. Sofyanın tek ümidi, diplomatik teşebbüslerle bir destek bulabilmekti. Şehir kuşatma altında kaldığı 4 yıl boyunca zayıfladı. Halk yokluk ve sefalet yüzünden şehirden kaçmaya başlamıştı. Sofya valisi Manuel, son çare olarak Venedik imparatoru aracılığı ile avantajlı bir barış yapmayı denedi. Venediğin arabuluculuğunda yapılan görüşmelerden de sonuç çıkmayınca Manuelin 6 Nisan de Midilliye kaçması üzerine şehir teslim oldu. Sofya, tabiat güzellikleri ve bereketli toprakları ile ilerleyen yıllarda Osmanlının en gözde şehirlerinden biri haline gelecektir.
Osmanlı, Haçlı tehdidine karşı Memlük Devleti ile iyi ilişkiler kurmaya başlamıştı. Bu ilişkiler zamanla dostluğa ve müttefikliğe doğru gelişmeye başladı. Önceleri Haçlı tehdidine karşı girişilen iyi ilişkiler yılında ortak hasım olan Kadı Burhaneddine karşı müttefikliğe dönüşmüş, ardından Murad Gazinin teşebbüsleri ile akrabalık bağı ile pekiştirilmiştir.
Murad Gazi, Memlük Sultanı Berkuka elçiler göndererek dostluğunu akrabalık bağı ile pekiştirmek istediğini iletti. Berkuk hüsnü kabulü ile bir kızını Murad Gaziye, diğer iki kızını Murad Gazinin oğulları Bayezid ve Yakuba eş olarak verdi. Böylelikle Memlük Sultanlığı ile akrabalık bağı kurulmuş, uzak diyarlarda da olsa güçlü bir müttefik daha kazanılmış oldu.
Osmanlı, Arnavutluğun doğu hattını ele geçirmiş, Arnavut prensleri Osmanlıya boyun eğmişti. İtaat altına alınmış olan Balşanın halefi 2. Balşiç, Bulgar Krallığının taarruzlarına karşı Osmanlıya biat etmeye tevessül etti. Murad Gazinin huzuruna çıkmak için Arnavutluk hudutlarındaki uçbeyi Kavala Şahine başvurdu ve birlikte Bursaya geldiler. Balşiç, Murad Gazinin huzuruna çıkıp bağlılığını bildirerek yapılacak bir sefer ile Bosna Krallığının itaat altına alınabileceğini söyledi. Bunun üzerine Murad Gazi, Kavala Şahini vazifelendirerek Bosna üzerine sefer emri verdi.
Kavala Şahin, tertip edilen seferle emrindeki 20 Bin kişilik ordusu ile Bosnaya girdi. Herhangi bir mukavemet ile karşılaşmayan Kavala, askerlerine yağma izni verdi ve şehir askerler tarafından yağma edilmeye başlandı. Ancak Bosna Kralının tuzağına düştüğünün farkında değildi. Kral, Osmanlı askerleri ile çarpışmak için yağma yapmalarını beklemişti. Yağma esnasında askerlerin şehre dağılmasını fırsata dönüştürerek 30 Bin kişilik bir ordu ile ansızın belirdiğinde Osmanlı kuvvetleri savaş düzeni almaya fırsat bulamadı. Kavala Şahin, kadar askeriyle sarp bir alanda sıkışsa da yağmadan dönmeye çalışan kuvvetlerin desteği ile geri çekilmeyi başardı. Ancak savaştan geriye sadece 5 Bin asker sağ kalabildi. Kavala Şahinin stratejik hatası nedeniyle Bosna seferi hüsranla sonuçlanmış, Osmanlı Balkanlarda ilk kez böylesi büyük bir mağlubiyet yaşamıştır (Ağustos ).
Osmanlının uzun yıllardır başarı ve istikrarla devam eden fetihleri Bosna Kralına karşı girişilen savaşta yaşanan mağlubiyet ile sekteye uğramıştı. Osmanlının mağlup olması, sindirilmiş, vasallaştırılmış ve itaat altına alınmış Balkan kitlelerini Osmanlıya karşı yeniden birleşmeye ve karşı koymaya sevk etti. Balkan kuvvetlerinin içerisinde Osmanlıya karşı koyabilecek tek güç Macarlardı. Ancak Macarlar Tuna üzerindeki nüfuzunu genişletmeye teşebbüs ettiği için Bosna Kralı ve bazı Sırp prensleri ile hasım durumundaydı. Osmanlıya itaat etmiş olan prensliklerin içerisinde en güçlü olanıysa ebette Lazardı. Lazar, Macar Kralı Luizin desteği ile diğer Sırp prensleri ile giriştiği mücadeleler neticesinde nüfuzunu genişletmiş, Morovadaki zengin gümüş madenlerini ele geçirerek önemli bir başarı elde etmişti. Sahip olduğu maddi gücü de kullanarak ordusuna Katalan, Macar, Çek, Arnavut ve Eflak askerleri ne dahil etti.
Lazarın artan kuvveti Osmanlıya karşı harekete geçmeye fırsat arayan Bosna ve Bulgar Krallarını da teşvik etti. Osmanlıya karşı baş kaldırmak isteyen tüm unsurlar Lazarın himayesine girmeye başlamıştı. Yalnızca Vidin Bulgar Çarı Stratsimir ve Köstendil Hakimi Konstantin Deyanoviç Osmanlıya karşı sadakat gösterdiler.
Murad Gazi, bu gelişmeler doğrultusunda Timurtaşı Bursada bırakarak Rumeliye geçti ve kendisine bağlı olan vasal prensliklere asker teşkil etmeleri emrini verdi. Murad Gazinin bu emri ile kimlerin Lazarın lehine hareket edeceği belli oldu. Bulgar Kralı Şişman ve Dobluca Hükümdarı Dobrotiç sefere katılmayı reddettiler. Bunun üzerine Çandarlı Ali Paşa ve Timurtaşın oğlu Yahşi Beyi 30 Bin kişilik bir kuvvetle birlikte Şişman ve Dobrotiç üzerine sefere gönderdi. Kendisi de Şumluya yerleşerek karargahını kurdu. Bulgar Kralı Şişman, Osmanlının Lazara taarruz edeceğini ve mağlup olması durumunda vasallıktan kurtulacağını ümit ediyordu. Ancak süreç umduğu gibi gelişmeyince Murad Gazinin huzuruna çıkarak affedilmesi için Silistre Kalesini vermeyi teklif etti ve bağlılık yemini etmek zorunda kaldı. Şişman, Silistre Kalesine geçtikten sonra yemininden dönerek kaleyi vermeyi reddetti ve önce Tırnova ardından Niğbolu kalesine kaçtı. Kral Şişmanın stratejisi açıktı. Bizzat savaşa dahil olmadan olası bir savaştan karla ya da en az zararla çıkmak.
Bu olaylar yaşanırken Lazarın, Murad Gazinin stratejisini öğrenme gayesiyle elçi göndermesi hükümdarı çok sinirlendirdi. Murad Gazi, Kral Şişmanı bertaraf etmeyi beklemeden tehlikeli dağ geçitlerinden Kosova ovasına inerek savaş hazırlıklarına başladı. Nihayet 15 Haziran da iki kuvvet Kosova ovasında karşı karşıya geldi.
Lazarın ordusu yoğunlukla süvarilerden oluşuyordu. Osmanlı kuvvetlerinin et etkili gücü ise elbette ki okçularıydı. Oldukça çetin bir muharebeye sahne olan savaşta Osmanlı kuvvetlerinin sol cenahı mukavemet gösteremeyerek çöktü. Ancak sağ cenahta bulunan Şehzade Bayezidin muvaffak olması ile savaş Osmanlı lehine döndü. Nihayetinde Osmanlı kuvvetlerinin kesin galibiyeti ve Lazarın öldürülmesi ile sonuçlanan savaş ile Balkanlardaki Osmanlı üstünlüğü yeniden sağlanmış, başkaldıran vasal prenslikler yeniden itaat altına alınmış ve Balkanlarda yükselen Lazar tehdidi ortadan kaldırılmış oldu.
Murad Gazi, bu savaşın ardından muzaffer olmuş ancak bir Sırp asker tarafından suikast sonucu öldürülmüştür. Kaynaklar Murad Gazinin öldürülmesi ile ilgili farklı bilgiler ortaya koymaktadır. Tevarih-i Ali Osmanide Müslüman olmak ve el öpmek için Murad Gazinin huzuruna gelmek isteyen bir Sırp askerinin yerden aldığı bir mızrak ile kendisini öldürdüğü geçer. Gazânamede ise savaşın ardından cenk meydanını gezen Murad Gazinin yerde yatan bir Sırp askeri (Miloş Kobiloviç) tarafından hançerlenerek öldürüldüğü belirtilir. Aslında daha inandırıcı olan Gazanamedeki vakadır. Zira Müslüman olmak isteyen bir Sırpın Murad Gaziye yaklaşabilmesi göz göre göre hükümdarı mızrak ile öldürebilmesi pek de mümkün görünmemektedir.
Murad Gazi, şehadeti üzerine şehit edildiği yere gömülmüş, daha sonra naaşı oğlu Bayezid tarafından Bursa Çekirgedeki istirahatgâhına nakledilmiştir (28 Haziran ).
Murad Gazinin öldürülmesi vakası batılı tarih kayıtlarında muhtelif mizansenlerle kaydedilmiştir. Bir kısım Sırp kaynaklar Kosova Savaşında Sırpların galip geldiğini belirtir. Elbette bu kaynaklar Murad Gazinin ölüm haberi üzerine Fransaya kadar kulakta kulağa dolaşan bilgilerin kayıtlara yansımasından ibarettir. Zira Lazarın halefi Lazareviç, Kosova Savaşındaki mağlubiyetlerinden bahsetmiştir. Ayrıca bu suikast Sırplar için bir milli destana dönüşmüştür. Savaş sonrasında 12 kahraman Sırp askerinin düşman safını yararak hükümdarın çadırına kadar ilerledikleri ve hükümdarı bu şekilde öldürdüklerinden bahsedilir. Elbette tüm bu senaryolar gerçek dışıdır. Zira süikasti gerçekleştiren kişinin öldürülmüş olduğu bir gerçektir ve o ana şahitlik edebilecek herhangi bir Sırp askerinin hayatta kalması mümkün değildir.
Osmanlı hükümdarları, İslami geleneklere göre belirlenen unvanları taşımaktaydılar. Bu minvalde Beylik dönemi sonrasında devletli olan hükümdarlar unvanlarını bu yazılı olmayan akitlere göre belirliyorlardı. Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman, devletli olmadan evvel bu akitlere paralel olarak kendisini sahib-ül ücrat unvanı ile uç beyliği sahibi olarak anmaktaydı. Devletli olduktan sonra ise fütuhat ve gaza geleneğini üstlenmesi hasebiyle kendisine Gaza Sahibi anlamına gelen Gazi Hüdavendigar unvanı layık görüldü. Bu unvan Osman, Orhan ve 1. Murad dönemlerinde hükümdarlar için kullanılmıştır.
1. Muradın vefatı üzerine yerine geçen oğlu Bayezid, hükümdarlığı döneminde Mısırda bulunan halifeden Rum Sultanlığı unvanını istemiş ve layık görülmesi üzerine Gazi unvanı terk edilerek Bey, Emir ve Han unvanları kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı hükümdarı, İslam devletleri ile münasebetlerinde Sultan, diğer devletlerle münasebetlerinde alışılageldiği üzere Han ve Bey unvanları kullanılmaya devam edilmiştir. Devlet nizamı içerisinde kimi hükümdarlar (2. Mahmud ve 2. Bayezid gibi) Emir unvanını tercih etmiş, hilafetin Osmanlıya geçmesinden sonra ise halife ve sultan unvanları kullanılagelmiştir.
Bu sebeple örfi açıdan Osman, Orhan ve 1. Murad için Gazi, Bayezid ve kendisinden sonra gelen hükümdarlar için Sultan unvanını kullanmak daha doğrudur.
çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası