osmanlı devleti klasik dönem eserleri / Milî Kültür - OSMANLI KLASİK DÖNEM MİMARİSİ

Osmanlı Devleti Klasik Dönem Eserleri

osmanlı devleti klasik dönem eserleri

Erken Dönem Osmanlı Mimarisi Özellikleri ve Eserleri: Erken Dönem Osmanlı Mimarisi Yapıları Nelerdir?

Erken dönem Osmanlı mimarisi, altı dönemden oluşan Osmanlı mimarisinin ilk dönemini temsil eden yapıları kapsamına alır. İmparatorluğun kuruluş yılı olan ile yılı arasında inşa edilen yapılar, bu dönemde incelenir. İznik, Bursa ve Edirne'de inşa edilen yapılar ağırlıklı olarak bu dönemi temsil eder.

Erken Dönem Osmanlı Mimarisi Özellikleri

Erken dönem Osmanlı mimarisine kapsamına imparatorluğunun kuruluyla birlikte inşa edilmeyen başlayan ve yılında temeli atılmaya başlanan Bayezid Camii'ye kadar olan yapılar girer. Kimi araştırmacılar ise dönemin yılında inşa edilen Üç Şerefeli Camii'den sonra son bulduğunu kanısındadır.

Dönemin belirlerken yapılarda görülen özellikler ölçüt kabul edilmektedir. Bu dönemde Bizans ve Selçuklu mimarilerinin esintileri yapılarda görülür. Özgün Osmanlı mimarisi için eşik kabul edilen bu dönemde Klasik Dönem için gerekli zemin hazırlanır. Klasik dönemde yaygın olarak kullanılan kubbe gibi yapılarla özdeşleşmiş unsurlar bu dönemde ortaya çıkar.

Osmanlı Mimarisi Eserleri

Erken dönem mimarisi eserleri, imparatorluğun hüküm sürdüğü topraklara paralel olarak değişken noktalarda meydana getirilmiştir. İlk eserler İznik'te meydana getirilmiştir. Daha sonra imparatorluğun ilk başkenti olan Bursa'da dikkat çekici eserler ortaya çıkarılmıştır. Bu kentteki has yapılar dönemin aynı zamanda "Bursa Üslubu" olarak da anılmasına katkı sağlamışlardır. Üçüncü nokta olarak imparatorluğun ikinci başkenti kabul edilen Edirne ortaya çıkar. Edirne'de ortaya çıkan eserlerde camii ve medreseye ağırlık verilmiştir.

Osmanlı Mimarisi Yapıları

Erken dönemde inşa edilen yapılar arasında Bursa Lala Şahin Paşa Medresesi öne çıkanlardan medreselerden birini oluşturur. Dönemde saray olarak ise İstanbul'da inşa edilen Topkapı Sarayı öne çıkmaktadır. Fatih Sultan Mehmet tarafında 'de inşa edilen yapı araştırmacılar tarafından erken dönem içerisinde değerlendirilmektedir.

Sarayın dış surları içerisinde yer alan Çinili Köşk, İstanbul sınırları içerisinde yer alan bir başka yapı olarak öne çıkmaktadır. Aynı zamanda sivil mimari alanında bugün UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yer alan Safranbolu ve Cumalıkızık'ta inşa edilen evler de bu dönemin izini yansıtmaktadır.

Erken Dönem Osmanlı Cami Mimarisi Özellikleri

Erken dönemle özdeşleşen cami sayısı oldukça fazladır. İbadet amacıyla hüküm sürülen birçok noktada cami inşa edilmiştir. Dönemin ilk camisi olarak İznik'te inşa edilen Hacı Özbek Camii öne çıkmaktadır. İznik'te inşa edilen bir diğer cami ise Yeşil Camii'dir. Bu cami aynı zamanda tek kubbeye sahip tek Osmanlı Camisi olma unvanını elinde bulundurur.

Kündekari tekniğiyle inşa edilen, Türkiye'de iç alanı en geniş olan cami unvanını elinde bulunduran Bursa Ulu Camii de bu döneme ait yapılar arasındadır. Bugün Edirne ile Bulgaristan sınırında Eski Camii de erken dönem Osmanlı mimarisi izleri taşımaktadır.

KLASİK OSMANLI DÖNEMİ MİMARİSİ İÇİNDEKİLER • Klasik Dönem Osmanlı Sanatı Değerlendirme • Klasik Osmanlı Mimarisinde Plan sorularını sistemde ilgili ve Mekân Anlayışı ünite başlığı altında yer alan “bölüm •sonu Külliyeler testi” bölümünde•etkileşimli Sultanların Dışında Yaptırılan İSLAM SANAT olarakKülliyeler cevaplayabilirsiniz. • Dini Yapılar • Eğitim Yapıları TARİHİ • Sosyal Yapılar • Mezar Yapıları Prof. Dr. Hüseyin • Su Yapıları • Askeri Yapılar Yurttaş • Bu üniteyi çalıştıktan sonra • Klasik Osmanlı mimarisinin muhteşem yapılarını HEDEFLER tanıyabilecek • Yaklaşık yıl süren bu dönemi önemli yanlarıyla gözlemleyebilecek • Özellikle cami mimarisinde ulaşılan doruk noktaya nasıl gelindiğini belirleyebilecek • Her tür mimari yapının önemli örneklerini çizim, fotoğraf ve anlatımla öğrenebileceksiniz. ÜNİTE 9 Klasik Osmanlı Dönemi GİRİŞ Osmanlı Devleti'nin ekonomik ve askeri alanlardaki, gerekse ulaştığı toprak yüzölçümü bakımından yükselme devrine paralel olarak gelişen kültür ve sanat alanındaki altın çağına, sanat tarihi alanında Klasik Dönem denilmektedir. Üç kıtada geniş bir coğrafik alana yayılan ve çoğu günümüzde mevcut bu anıtsal kültür varlıkları Osmanlı dönemine ait eserler olarak değerlendirilmektedir. İstanbul’un fethiyle başlatıp batılılaşma döneminin başlangıcına kadar geçen süre içerisindeki yaklaşık senelik bir zaman dilimi Klasik dönem olarak nitelendirilir. Klasik döneme gelinceye kadar Osmanlı mimarisinin kat ettiği yol, klasiği hazırlayan önemli mimari örneklerin inşa edildiği yaklaşık yıllık bir süreyi kapsar. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle birlikte devlet, imparatorluk niteliği kazanmıştır. XV. yüzyılın ortalarında belirginleşen Klasik Osmanlı mimarisi, devletin en güçlü olduğu XVI. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. Klasik Osmanlı yapı ve mimarisinin tasarımında, oran ve üslup farklılıkları olsa da erken Osmanlı döneminde şekillenen medrese, hamam, han, bedesten gibi sosyal yapıların şemalarına bağlı kalınmıştır. Ancak camilerde farklı değişik planlar denenmiştir. Özellikle Mimar Sinan tarafından gerçekleştirilen farklı plan tiplerindeki camiler, Türk mimarisinin anıtsal örneklerini oluşturmuştur. Şehzade, Süleymaniye, Selimiye ve Sultan Ahmet camileri bu yapı türünün simgeleridir. Camilerin yanı sıra inşa edilen medrese, kervansaray, hamam, köprü, türbe, su kemerleri gibi yapı gruplarının da döneminin özelliklerini yansıtan örnekleri verilmiştir. Yetişen mimarlar ve çeşitli sanat gruplarına mensup sanatçılar, klasik Osmanlı sanatının ağırbaşlı ve klasik hatlar içeren sanat ürünlerini sunmuşlardır. Osmanlı mimarisi, gelişiminin son noktasına Mimar Sinan eliyle ulaşmıştır. Sinan sonrasında Batı etkileri dışında klasik üslupte farklı bir ileri deneme gerçekleştirilememiştir. KLASİK DÖNEM OSMANLI SANATI Osmanlı Devleti'nin gerek ekonomi ve askeri alanlardaki, gerekse ulaştığı toprak yüzölçümü bakımından yükselme devrine paralel olarak gelişen kültür ve sanat alanındaki altın çağına Klasik Dönem denilmektedir. Üç kıtada geniş bir coğrafik alana yayılan ve çoğu günümüzde mevcut bu anıtsal kültür varlıkları Osmanlı dönemine ait eserler olarak değerlendirilmektedir. Osmanlı sanatının klasik dönemi hakkında farklı tarihler ileri sürülmektedir. Bazı Sanat tarihçileri bu dönemi İstanbul’un fethiyle başlatıp batılılaşma döneminin başlangıcına kadar geçen süre içerisindeki yaklaşık senelik bir zaman dilimi olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir grup ise II. Bayezid döneminin başlangıcından, batılılaşma dönemine kadarki süreyi benimsemektedir. Üçüncü bir grup ise II. 2 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Bayezid döneminden XVI. yüzyılın sonuna kadar olan süreyi Osmanlı mimarisinin “Klasik Dönemi” olarak adlandırır. Elbette Klasik dönemin en belirgin yanı, Mimar Sinan’ın da bu dönem içerisinde çok sayıda eser vermiş olmasıdır. Klasik dönemi İstanbul’un fethiyle başlatmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. XIII. yüzyılın sonlarında Anadolu’nun batısında uç beyliği olarak kurulan Osmanlı, kısa zamanda yerleşik düzene geçmeyi başarmış ve çevresinde etkin bir rol oynamaya başlamıştır. Bu süreçte idari teşkilat ve sosyal yapılanmanın yanı sıra, mimari eserleri yeni bir kimlikle ortaya konulmuştur. Tabii olarak bu yapılanmada çevre tesirlerinin etkisini unutmamak gerekir. İznik ve Bursa'nın fethi ile genişleyen Osmanlı Beyliği, Anadolu'daki diğer Türk beylikleri ile Bizans karşısında halkının sosyal ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla imar faaliyetlerine hız vermiştir. İlk etapta ibadetlerini ve diğer sosyal içerikli işleri yerine getirmek amacıyla, Anadolu Selçuklu Devleti’nin son zamanlarında ortaya çıkan üzeri tek kubbeyle örtülü, kare planlı, önünde son cemaat yeri bulunan mescitleri ile Osmanlının geliştirdiği yan mekânlı cami planları tercih edilmiştir. Kullanım açısından sosyal yaşantı anlayışına en uygun cami yapısı, "ters T planlı", "yan kanatlı", "tabhaneli" ve "zaviyeli tip" olarak adlandırılan bu yapılar, mescit işlevini yerine getirirken diğer yandan gezgin dervişlerin konaklamaları ile yolcu ve yöredeki muhtaçların doyurulmasını sağlamak amacıyla imaret görevini üstlenen mekânlar olarak da işlev görmüştür. Klasik Osmanlı mimarisine zemin hazırlayan önemli gelişme Sultan II. Murat döneminde gerçekleşmiştir. II. Murat, büyük devlet olma idealini her alanda uygulamaya koymuştur. Mimaride, yarım kalan Yeşil Külliyeyi tamamlamakla işe başlamış, Bursa ve Edirne'de çok sayıda eser yaptırmıştır. Tire İmaret Camii'nde () mihrap önünü örten ve orta kubbeyle bütünleşen yarım kubbe, merkezî plan şemasını hazırlarken, Osmanlı mimarisinin sadece Ayasofya'yı örnek almadığını, kendi denemeleriyle de bir arayış içinde olduğunu göstermektedir. Edirne'de yaptırılan Üç Şerefeli Camii (), Klasik Osmanlı mimarisinin ilk habercisidir. İlk örnekleri Karahanlıların ve Artukluların mihrap önü kubbeli enine dikdörtgen planlı camilerini müteakip, Üç Şerefeli Cami'de, ana mekânı örten kubbe, yanlarda ikişer kubbeyle genişletilerek merkezî plan şemasına doğru bir adımatılmıştır.(YıldızDemiriz,funduszeue.info funduszeue.info). Klasik döneme gelinceye kadar Osmanlı mimarisinin kat ettiği yol, klasiği hazırlayan önemli mimari örneklerin inşa edildiği yaklaşık yıllık bir süreyi kapsar. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle birlikte devlet, imparatorluk niteliği kazanmıştır. Daha önce yaptırılmış olan külliyelerin dağılımı, Osmanlı şehirlerine planlama açısından pek büyük katkı sağlamamıştır. İstanbul’un fethi ve Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3 Klasik Osmanlı Dönemi buranın başkent olması sonucunda kurulan Fatih Külliyesi kuruluşu, büyüklüğü, yapıların dağılımı, cami merkezli bir anlayışla düzenlenişi, Osmanlı mimarisine farklı bir hava kazandırmıştır. Hemen akabinde II. Bayezid ile başlayan Osmanlının farklı kentlerindeki külliye yapıları, şehirlerin kimlik kazanmasına katkıda bulunmuştur. (Edirne, Amasya ve İstanbul’da yaptırılan külliyeler). XV. yüzyılın ortalarında belirginleşen Klasik Osmanlı mimarisi, devletin en güçlü olduğu XVI. yüzyılda zirveye ulaşmıştır. Klasik dönem, Fatih Sultan Mehmet (), Yavuz Sultan Selim (), Kanuni Sultan Süleyman (), Sultan I. Ahmet (), Sultan IV. Murat () gibi dirayetli padişahların, güçlü ve işini bilen sadrazamların yanı sıra, bilginlerin, komutanların ve kadıların, liyakatli kişilerden oluştuğu bir dönemdir. Bu geniş toprakların idaresi için merkeze bağlı sağlam teşkilatlar kurulmuştur (Uluçam, ). Her ne kadar hükümdar mutlak söz sahibi ise de merkezî yönetim genelde adalet ve insan haklarına saygı üzerine tesis edilmiştir. Osmanlının ulaştığı bu müreffeh ortamda, çok sayıda sanatçı ve bilgin yetişmiştir. Selçuklu geleneğini sürdüren Bursa Lala Şahin () ve Gümüş Hacı Halil Paşa Medreseleri (), Bursa Hüdavendigâr Camii'nin ikinci katında farklı bir anlayışla düzenlenen medrese örnekleri de mevcuttur. Yıldırım Bayezit'ten itibaren bir avlu etrafında sıralanmış kubbeli revak ve tonoz örtülü öğrenci odaları ile kubbeli büyük bir dershaneden oluşan dönüşüm, medreselerin farklılaştığının habercisidir. Bursa Yıldırım (), Bursa Yeşil Medreseleri () gibi. Mezar yapıları açısından Osmanlı mimarisinde Selçuklulardan farklı bir uygulama görülür. Selçuklu kümbetlerindeki cenazelik kalkmış, kare veya sekizgen gövdeli türbeler tercih edilerek üstleri kubbe ile örtülmüştür. Kesme taş ya da taş- tuğla örgülü cepheler iki sıra pencerelerle hafifletilmiş, çoğunun kapısına bir giriş mekânı eklenmiştir. Bursa Yeşil Türbe () gibi. Bursa'daki Emir Han, Bursa ve Edirne Bedestenleri ile hamamlar, Osmanlı şehirciliğini zenginleştiren ve ticari hayatla sosyal aktiviteyi arttıran diğer mimari eserleridir. KLASİK OSMANLI MİMARİSİNDE PLAN VE MEKÂN ANLAYIŞI Osmanlı mimarları, kendi birikimlerinin ötesinde yeni bir üslup ortaya koymuşlardır. Anıtsal boyutta ve farklı fonksiyonda mimari eserleri çoğaldıkça kentlerin yapısı ve görünümü de değişmeye başlamıştır. Yerleşim yerleri, artık birer "Osmanlı şehri" haline dönüşmüştür. XV. yüzyılda özgün şehir planları ve mahalle 4 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ dokusu, külliye veya diğer mimari anıtlara göre şekillendirilmiştir. Klasik dönem Osmanlı eserlerinde, Anadolu Selçuklu döneminde olduğu gibi, meydan ve caddelere açılan anıtsal boyutta cepheler yoktur. Klasik Osmanlı mimarisinin tasarımında, oran ve üslup farklılıkları olsa da erken Osmanlı döneminde şekillenen medrese, hamam, han, bedesten gibi sosyal yapıların şe- malarına bağlı kalınmıştır. Ancak camilerde farklı değişik planlar denenmiştir. Mimar Sinan'ın aynı plan grubundaki camilerinde bile yeni bir unsur veya ayrıntıda değişiklik görülür. Osmanlı döneminde camilerde, ibadet mekânını Anadolu Şelçuklu ve daha önceki dönemlere ait camilerinin aksine, yatay doğrultuda genişletmekten çok, düşey doğrultuda bir bütün olarak ele alma çabası söz konusudur. Bu mimarinin temel birimi kubbeli kare-küptür. Ancak bu yapılanmanın Samani, Karahanlı, Büyük Selçuklu camilerindeki mihrap önü kubbelerinde ve türbelerde kullanıldığı bilinmektedir. Kubbeli kare-küp yapılar Anadolu’da Artuklu, Danişmendli, Anadolu Selçuklu dönemlerinde ve sonraki beylikler zamanında mescit yapılarında da sürdürülmüş ve Osmanlı’da devam etmiştir. Osmanlı, bunu dini mimarisinin ana ögesi haline getirmiştir. Büyük programlı yapılarda ortadaki kubbe dört, altı veya sekiz ayak ile bunların taşıdığı kemerler üzerine oturtulmuştur. Kalan kısımlar kubbeye bağlı yarım, çeyrek ve küçük kubbelerden oluşan bir örtü sistemiyle kapatılarak merkezî plan şeması geliştirilmiştir. Bu örtü biçimi İslam sanatında yaygın olarak yalnız Osmanlı mimarisinde kullanılmıştır. Merkezî plan şemasında, dış mimaride kademeli ve piramidal bir kurgu izlenirken, iç mimaride huzur veren sınırsız bir mekân etkisi sağlanmıştır. Klasik mimaride alt yapı düz, örtü sistemi eğri hatlardan oluşmaktadır. Örtüde çokça kubbe kullanıldığından, Osmanlı mimarisi "kubbe mimarisi" ile özdeşleşmiştir. Klasik Osmanlı mimarisinde iç mekân dıştan algılanmakta, yapının iç ve dış yüzeyleri arasında bir bütünleşme görülmektedir (Aptullah KUR’AN, Mimar Sinan, İstanbul, ). Osmanlı mimarisi, gelişiminin son noktasına Mimar Sinan eliyle ulaşmıştır. Sinan sonrasında batı etkileri dışında klasik üslupte farklı bir ileri deneme gerçekleştiri- lememiştir. Taş, mermer, tuğla, ahşap gibi her türlü mimari malzemenin bulunduğu Osmanlı topraklarında mimarlar daha çok taş malzemeyi tercih etmiştir. Ancak diğer malzemeler de yerine göre belirli ölçülerde kullanılmıştır. Cami ve türbelerde kesme taş; medrese, imaret ve ticari yapılarda taş ve tuğla duvar inşasında kullanılmıştır. Yapıların beden duvarları taş, kemerler ve örtü sistemleri tuğladır. Dış örtü, Osmanlı eserlerinin bir bakıma simgesi durumundaki kurşunla kaplanmıştır. Duvar örgüsünde, kesme taşlar birbirine demir kenetle tutturulmuştur. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5 Klasik Osmanlı Dönemi Moloz ve tuğla örgülerde Horasan harcı kullanılmış, iç mimaride kemerlerle örtü sistemleri beyaz kireç harcı ile sıvanmıştır. Mimarinin elemanlarından taçkapı, kapı ve pencere söveleri, mihraplar taştan yapılmış veya mermerle kaplanmıştır. Minberler, korkuluk şebekeleri, şadırvan ile sütunlarda değişik cins ve kalitede mermer kullanılmıştır. Kapı, pencere kanat veya kepenkleri, mahfil ve kürsüler ahşap malzemeden yapılmıştır. Konut mimarisinde ise ahşap malzeme daha çok tercih edilmiştir. Klasik Osmanlı mimarisinde cepheler, yapıların işlev ve niteliklerine göre farklı biçimlerde ele alınmıştır. Özellikle camilerde cepheler, merkezî plan şeması ve örtü sistemine bağlı olarak yatay ve düşey akslarda, farklı kademelerde örülen duvarlarla oluşturulmuştur. Çoğu büyük boyutlu camide kuzey cephede son cemaat yerine, doğu ve batı cephelerde revaklı galerilere yer verilmiştir. Örtü sisteminin büyük ayaklara (fil paye) ve kemerlere oturtulması nedeniyle duvarlar taşıyıcılıktan çıkmış ve bunun sonucu olarak duvarlarda çok sayıda pencere açılması imkânı ortaya çıkmıştır. Genellikle alt sıra pencereler düz atkı taşlı, üst sıralar sivri kemerli alçı şebekeli ve vitraylı olarak düzenlenmiştir. Ana kütle ve iç avluya geçilen taçkapılar, mimari form ve malzemeleri ile cephelerin en gösterişli elemanlarını oluşturmuşlardır. Yapıların işlevlerine göre değişmesine rağmen mimaride süsleme, dengeli ve ölçülü olarak mimariyi gölgelemeyecek şekilde düşünülmüştür. Taçkapı, mihrap ve mihrabiye kavsaralarında, minare ve şerefe altlıklarında ve bazı yapıların tromp( tonoz bingi) veya pandantif (küresel üçgen) geçişlerinde mukarnaslara yer verilmiştir. Sütunlarda mukarnaslı veya eşkenar dörtgen motifli (baklavalı) başlıklar kullanılmış, minber ve kürsüler bitki veya geometrik motiflerle tezyin edilmiştir. Cami ve türbelerin iç mimarisinde önemine göre duvarlar, mihrap ve pencere alınlıkları çinilerle; iç avlu revaklarının örtüleri kalem işi örneklerle bezenmiştir. Pencere alınlıklarına, kubbelere Kur’an ayetleri, dekoratif unsur olarak ve ayrıca insanları uyarıcı bir mahiyette yazılmıştır. Klasik dönem çinilerinin çoğu sıraltı tekniğinde İznik'te yapılmıştır. XVI. yüzyıl yapılarında kullanılan çinilerde parlak mercan kırmızısı kullanılmıştır. Çok sayıda yapı gerçekleştiren mimarların, kimlikleri ile yetişme tarzları hakkındaki bilgiler son derce azdır. Anadolu Selçuklu döneminden beri Ahilik ve Lonca olarak adlandırılan meslek örgütlerinin bulunduğu, her meslek grubunun belirli kurallar doğrultusunda davranmakla yükümlü oldukları bilinmektedir. Sanatkârlar, usta-çırak ilişkisi içinde yetişmektedirler. Osmanlı saray teşkilâtında da Hassa Mimarlar Ocağı adıyla güçlü bir örgüt kurulmuştur. Ülkenin tüm imar faaliyetleri bu örgütün yetki ve sorumluluğundadır. 6 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Şehir planlamaları ile külliyelerin Hassa Mimarlar Ocağında tasarlandığı, ancak kesin bir bilgi olmamakla birlikte, uygulamaların genelde baş mimar tarafından değil, çoğu merkezden gönderilen mimar ve kalfaların sorumluluğunda ger- çekleştirildiği sanılmaktadır. Ancak bu Hassa Mimarlar Ocağının ne zaman kurulduğu; geometri, hesap, fizik, statik, tasarım gibi mühendislik ve mimarlık kavramlarının nasıl çözümlendiği net olarak bilinmemektedir. Mimar Sinan, Hassa baş mimarlığı görevine Acem Ali’nin ölümü üzerine getirilmiştir. Ondan önceki mimarlardan Sinaneddin Yusuf’un, Mimar Hayreddin veya Yakup Şah'ın nasıl yetiştikleri hakkında fazla bilgi elimizde bulunmamaktadır. Mimar Sinan ve yanında çalışan diğer sanatkârlar hakkındaki bilgileri, Sinan hakkında yazılan tezkireler ve vakfiyelerden öğrenmekteyiz. Sinan'dan sonra Mimar Davut Ağa ( ), Dalgıç Ahmet Çavuş ( ), Sedefkâr Mehmet Ağa ( ), Koca Kasım Ağa (), Mustafa Ağa () Hassa Mimarlar Ocağının başına geçmişler, ortaya koydukları anıtsal yapılarla Sinan üslubu olarak bilinen Klasik Osmanlı mimari geleneğini devam ettirmişlerdir. KÜLLİYELER Farklı işlevli yapılardan oluşan külliyelerin Türk şehirciliğinde önemli bir yeri vardır. Osmanlı topraklarına katılan yerleşim birimleri külliyelerle canlandırılmış, şehrin fiziksel ve sosyal yapısına yeni bir boyut kazandırılmıştır. Selçuklu döneminde cami, medrese, türbe bazen hamam yapılarıyla sınırlı kalan külliyeler veya kompleksler, Orhan Gazinin 'da yaptırdığı cami, imaret (aşevi), medrese, han ve hamamdan oluşan külliye, değişik işlevli ünitelerle sosyal açıdan daha geniş kitlelere ulaşılmıştır. Vakıf sistemi ile kurulan ve işletilen külliyeler, bir hayır kurumu olarak günümüzde de devam etmektedir. Külliyedeki yapıların bakımı ve yapılardaki çalışanların giderleri de yine vakıf bünyelerindeki han, hamam, çarşı, bedesten gibi yapılardan ve diğer akarlardan elde edilen gelirlerle karşılanmıştır. Klasik dönemde külliyelerin ana yapısını genelde camiler oluşturur. Mekân ve mimari açısından en çok camilere özen gösterilmiş, en dikkati çeken yapı da camiler olmuştur. Büyük programlı camilerde revaklı bir iç avlusu, iç avlusu olmayan camilerde ise son cemaat yeri bulunur. Camilerin anıtsallığını arttıran birden çok minare ve minarelerdeki birden çok şerefenin varlığıdır. Birden çok minare ve şerefe ancak sultanlara ait yapılarda görülmektedir. Bazen ortası şadırvanlı avlunun etrafında medrese odalarına yer verilmiştir. Caminin dış avlusunda veya çevresinde medrese, dârüşşifâ, imaret, tabhane, sıbyan mektebi, arasta, çarşı, meşruta, çeşme ve sebil gibi yapılar yer alır. Camiler çevresinde bir yeşil alan meydana getirilerek diğer yapı ve yerleşim dokusundan tecrit edilmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7 Klasik Osmanlı Dönemi Caminin kıble duvarı önünde çoğunlukla vâkıfın, yani külliyeyi yaptıran ve külliyeye gelir getirecek taşınır ve taşınmaz mallar bağışlayan kişinin ve yakınlarının türbelerinin bulunduğu ve hazire olarak adlandırılan mezarlıklar bulunmaktadır. Tuvaletler, külliyenin camiden uzak bir köşesine yerleştirilmiştir. Gelen yolcuların barındığı kervansaraylar ve ahırlar külliye sakinlerini rahatsız etmeyecek bir alana, hamamlar ise külliye yapılarından daha uzak bir yerde inşa edilmiştir. Çizim İstanbul İlk örnekleri XVI. yüzyılda Sinan Paşa ve Gazanfer Ağa külliyelerinde görülen Fatih Külliyesi (D. medrese merkezli külliyeler, XVII. yüzyıldan itibaren yaygınlaşmaya başlamıştır. Menzil Kuban'dan) külliyeleri olarak bilinen hac ve kervan yolu üzerinde inşa ettirilen Lüleburgaz Sokullu (), Payas Sokullu (), Havsa Sokullu (), Ilgın Lala Mustafa Paşa () Külliyeleleri gibi bazı yapılar topluluğunda, camilerin alanı küçülmüş, bunun yerine revaklı geniş avlulu mekânlarla büyük boyutlu kervansaray ve çarşılar önem kazanmaya başlamıştır. Fetihten sonra İstanbul'un kısa zamanda bir Osmanlı şehri haline gelmesi için vezirler de bayındırlık yarışında yerlerini almışlardır. Mahmut Paşa Külliyesi (), Aksaray Murat Paşa Külliyesi (), İstanbul Davut Paşa Külliyesi () gibi. Afyon'daki Gedik Ahmet Paşa Külliyesi () de Osmanlının şehirleşme sürecindeki önemli Resim İstanbul külliyelerindendir. Fatih Camii Osmanlı başkentine yaraşır bir üslupla ele alınan Fatih Külliyesi () (Çizim 5. 1, Resim ) Mimar Sinaneddin Yusuf'un eseridir. Külliye bu tarihe kadarki Türk ve Osmanlı mimarisinin en kapsamlı ve en büyük ilk yapılar topluluğudur. Cami çevresinde simetrik olarak sıralanmış karşılıklı sekizer (Semaniye) medrese, hastane, imaret, kervansaray, hamam, sıbyan mektebi, kütüphane ve önünde Fatih ile eşi Gülbahar Hatun’un türbeleri yer almıştır. depreminde kısmen yıkılan Fatih Camii bugünkü şekliyle yeniden yapılmıştır. Fatih medreseleri, Osmanlının en seçkin yükseköğretim kurumları olarak günümüze ulaşabilmiş, türbeler batılılaşma Resim Amasya II. Beyazıt Külliyesi dönemi mimari üslubuyla yenilenmiştir. İstanbul'daki imar faaliyetlerinin yanı sıra, şehzadeler şehri Amasya (Resim ) ve II. başkent Edirne’ye (Resim ) Sultan II. Bayezit'in yaptırdığı külliyelerle yeni bir çehre kazandırılmıştır. Külliyesi’nin () merkezinde tek kubbeli cami yer alır Külliyenin diğer yapıları darüşşifa (bimarhane), tıp medresesi ve imaret camiden sonra ikinci planda öneme haizdir. Bu külliye sadeliği ile dikkati çeker. Altıgen planlı Darüşşifa, planıyla olduğu kadar ruh ve sinir hastaları için müzikle tedavinin uygulandığı bir yer oluşuyla da önemlidir. Farklı hastalıklar için farklı Resim Edirne makamlarda müziklerin seçilmesi, ileri bir tedavi yöntemidir. Darüşşifada tedaviyi II. Beyazıt Külliyesi uygulayacak hekimlerin yetiştirilmesi için hemen yanına tıp medresesi inşa edilmiştir. Fatih döneminde başlayan geometrik yerleşim düzeni bu külliyede de ken- 8 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ dini göstermiş, büyük avlunun ortasına cami, çevresine imaret ve ambarlar, bimarhane ve medrese yerleştirilmiştir. Edirne Üç şerefeli Camii’nin planının benzeri, İstanbul, Çemberlitaş Atik Ali Paşa Camii (, Sedefçiler Camii), Artuklu döneminden itibaren enine gelişim gösteren ve Anadolu’da yaygınlaşan cami tipinin Edirne’den sonra uygulanmış güzel bir örneğidir. Mimar Hayreddin'in Amasya'da, aynı tarihlerde yaptığı II. Bayezid Külliyesi topografik yerleşim ve düzen açısından Edirne Külliyesi’nin tekrarı niteliğindedir. Resim İstanbul II. Beyazıt Külliyesi Sultan II. Bayezid’in asıl önemli eseri, Mimar Yakub Şah veya Mimar Sinaneddin’e yaptırdığı İstanbul'daki II. Bayezid Külliyesi'dir (). (Resim ) Diğer iki külliyeye göre mekân gelişimi ve mimari tasarım açısından daha anıtsal ve etkileyici bir özellik taşımaktadır. Ancak yapılar bir avlu etrafına yerleştirilememiş, medrese daha uzak bir alana inşa edilmiştir. Mimarın burada Ayasofya'dan ilham aldığını, ancak yeni bir mekân biçimi geliştirdiğini açıkça söylemek mümkündür. “Osmanlı klasik mimarı, Ayasofya’yı hiçbir zaman kendisine yabancı addetmemiş, onu Osmanlı kültür zincirinin bir halkası gibi görerek ondan yararlanma yolunu seçmiştir… Bizans mimarisinde ve Rönesans yapılarında görülen mekânın parçalanması, Klasik dönem Osmanlı camilerinde görülmez.” (A. KUR’AN, Mimar Sinan, ). Bağımsız ayaklar tarafından taşınan 18 m. çapındaki kubbenin kuzey ve güney yönlerine aynı çapta iki yarım kubbe; diğer yanlara da dörder küçük kubbe yerleştirilerek merkezî plan anlayışına yeni bir adım daha katılmıştır. Türk mimarisinde merkezî plan olarak adlandırılan bu grubun, Mimar Sinan’la daha sonra Üsküdar Mihrimah Camii, Şehzade Camii ve Süleymaniye Camii gibi çok önemli yapılarda da kullanmış olması, mimaride kat edilen uzun bir yolun önemli nirengi taşlarını oluşturacaktır. Edirne Üç Şerefeli Camii ile anıtsal nitelikte başlayan revaklı, şadırvanlı iç avlu yapısı, XV. yüzyılın hemen büyük boyutlu yapılarında vazgeçilmez bir eleman olacaktır. Haziresinde Sultan II. Bayezid ile kızı Selçuk Hatun’un türbeleri yer almaktadır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından babası Yavuz Sultan Selim için İstanbul’da yaptırılan Sultan Selim Külliyesi (yaklaşık ), Osmanlı mimarisinin klasik dönemdeki gelişimini gösteren örneklerden biridir. Mimarının Acem Ali olduğu sanılmaktadır. Külliyenin merkezini oluşturan cami, tabhaneli camilerin son örneklerinden biridir. Büyük kubbesi, tek kubbeli tipin anıtsal bir örneğini oluşturur. İmaret, sıbyan mektebi ve türbelerden oluşmaktadır. Yapının tümüne hâkim olan taş malzemenin yanı sıra marmara mermerleri süslemede kullanılmıştır. Rumi, palmet (tepelik), bitkisel süslemeli pencere alınlıklarındaki renkli sır tekniğinde yapılan çiniler türünün güzel örnekleri arasındadır. Caminin güneyinde yer alan Yavuz Sultan Selim’in Türbesi sekizgen gövdeli Osmanlı Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9 Klasik Osmanlı Dönemi türbelerine örnektir. İkinci türbe ise Şehzadeler Türbesi’dir. Bu türbede taş içine kakma olarak yerleştirilen altıgen çiniler, nadir örnekler arasındadır. Mimar Sinan, İstanbul’da ilk külliyesini ’da Haseki Hürrem Sultan için yapmıştır. Haseki Camii, İstanbul'un Fatih ilçesinde Avratpazarı'nda bulunmaktadır. Haseki Külliyesi cami, medrese, darüşşifa, imaret, mektep, sebil ve aşevinden meydana gelir. Bu tarihten başlayarak XVI. yüzyılın sonuna değin Osmanlı mimarisine damgasını vuran Mimar Sinan, pek çok yapıda çeşitli planlar denemiştir. Bu nedenle klasik çağın en büyük ustası ve en önemli ismidir. Çıraklık eserim olarak nitelediği Şehzade Camii () genç bir şehzadenin anısına yaptırılmıştır (Resim). Dört büyük ayak tarafından taşınan merkezî kubbenin dört yarım kubbe ile tamamlandığı plan şemasına sahiptir. İçteki mekânsal bütünlük, dışta da piramidal bir görüntü ile bakışları düşey doğrultuda yönlendirerek bütünlük sağlanmaya çalışılmıştır. Osmanlı mimarisinin varmak istediği tek kubbe altında bütün cemaati parçalanmadan toplama fikrini Resim İstanbul gerçekleştirme çabaları Edirne Selimiye’de gayesine erişecektir. Caminin Şehzade Camii haziresinde Şehzade Mehmed’e ait Türbe, dilimli kubbesi ve renkli taş süslemeleri ile hareketli bir dış görünüme sahiptir (Resim). Türbenin bezemesinde kullanılan çiniler renkli sır tekniğinin Osmanlı sanatındaki son ve en zengin örneklerini oluşturur. Sultanların yanı sıra devletin ileri gelenleri de camilerle birlikte diğer yapı gruplarından eserler yaptırmışlardır. Bu kişilerin yaptırdığı camiler bir bakıma boyut olarak padişahların yaptırdıkları camilerden daha küçük ve tek minareli olmak zorundadır. Osmanlı padişahlarının yaptırdığı camilere “selatin camileri” Resim İstanbul denilmektedir. Bunların en sonuncusu II. Abdülhamid’in İstanbul’da yaptırdığı Yıldız Şehzade Türbesi Camii’dir (). Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi (), (Resim ) “Menzil Külliyesi” olarak adlandırılır. Yavuz Sultan Selimin damadı olan Çoban Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Daha sonraları bu yapı topluluğu çevresinde, yerleşim oluşmaya başlamıştır. Orduların veya insanların bir gün içerisinde kat ettiği mesafeye “menzil” denilmektedir. Mimar Sinan tarafından yapıldığı düşünülen Resim Gebze külliye, camisiyle daha çok dikkati çeker. Çok renkli taş işçiliğinin ağırlıklı olarak Çoban Mustafa Paşa görüldüğü yapı, Güneyli özellikler etkisindedir. Külliyesi Mimar Sinan’ın diğer bir eseri olan Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’(İskele Camii)dir. yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı, Sadrazam Rüstem Paşa’nın eşi Mihrimah Sultan adına yapılmıştır. Ana kubbenin üç yönden yarım kubbelerle çevrelendiği (kuzey yön hariç) diğer bir merkezî plan uygulamasıdır. Çininin kullanılmadığı yapıda süslemeye de fazla yer verilmemiştir. Özellikle ahşap işçiliği, 10 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ mermer mihrap ve minberi, pencerelerindeki renkli cam (vitray) uygulaması klasik dönemden kalan orijinal örnekler arasında kabul edilir. Mimar Sinan’ın, ana kubbenin iki yanına birer yarım kubbe ile gerçekleştirdiği merkezî planlı camiler arasında en başarılı ve en görkemli olanı Süleymaniye Camii’dir () (Çizim ) (Resim ). Süleymaniye Külliyesi, yapılarının çokluğu ve külliye içerisinde dağılımıyla şehir planlaması açısından büyük öneme sahipdir. Süleymaniye Külliyesi eğimli bir arazide olmasına rağmen Çizim İstanbul simetrinin hâkim olduğu yapılar topluluğudur. Osmanlı külliyeleri içinde Fatih Süleymaniye Külliyesi Külliyesi’nden sonra ikinci büyük külliye Süleymaniye Külliyesidir. Külliye İstanbul (M. Sözen'den) yarımadasının Haliç, Marmara ve Boğaziçini gören ortadaki en yüksek tepeye inşa edilmiştir. Süleymaniye Külliyesi'nde, ortada cami olmak üzere bütün yapıları “U” düzeni içinde sıralanmıştır. Yaklaşık metrekare alan üzerine kurulmuştur. Cami, medreseler, dâr-üş-şifâ, dâr-ül-hadis, çeşme, dâr-ül-kurrâ, dâr-üz-ziyafe, imaret, hamam, tabhane, kütüphane ve dükkânlardan meydana gelen külliyede Mimar Sinan'ın türbesi dış avlu duvarlarının karşısında ve son derece mütevazı bir görünümdedir. Haliç tarafından bakıldığında, eserlerin yerleştirilişindeki ustalık hemen göze çarpar. Birbirinin görünüşünü kapatmayan yapılar, ortadaki cami ile birlikte tepenin eğimine uydurulmuştur. Caminin genel görünümü piramidal bir yapıya sahip olmakla birlikte küçük kubbeler, ağırlık kuleleri ve payandalarla hareket sağlanmıştır. Ayasofya’da hiçbir zaman sağlanamamış olan statik denge, Süleymaniye Camii’nin önemli özelliklerinden biridir. Süleymaniye Camii Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerindendir. Yapımından günümüze gelinceye kadar İstanbul'da meydana gelen çok sayıdaki depreme rağmen, caminin duvarlarında en ufak bir çatlama olmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin ana kubbesi 53 m yükseklikte ve 26,5 m çapındadır. Cami avlusunun dört köşesine Resim İstanbul birer minare inşa edilmiştir. Bu minarelerin harime bitişik iki tanesi üçer şerefeli, Süleymaniye Camii diğer iki minare ise ikişer şerefelidir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir. Kandillerden çıkan islerin tek bir noktada toplanması sağlanmıştır. Bu isler ana giriş kapısının üzerindeki odada biriktirilmiş ve mürekkep yapımında kullanılmıştır. Süleymaniye Camii, süslemeleri açısından yalın ve ağırbaşlı bir yapıdır. Kaliteli taş süsleme, mermer mihrap ve minber dikkati çeker. Kıble duvarının pencerelerindeki orijinal vitrayların bir kısmı günümüze Resimİstanbul gelebilmiştir. Yine aynı duvarda sıraltı tekniğindeki çiniler de ölçülü bir biçimde Süleymaniye Camii kullanılmıştır (Resim). XVI. yüzyılın ikinci yarısında çok görülen kabarık kırmızı Çini pano renk ilk kez burada kullanılmıştır. Cami kubbesinde Nur suresinden alınan âyet-i kerîme yazılmıştır. Mimar Sinan'ın ''kalfalık eserim'' diye nitelendirdiği Süleymaniye Camii, Osmanlı İmparatorluğunun en simgesel yapısıdır. Kanuni’nin ve eşi Hürrem Sultan’ın türbeleri Süleymaniye Camii’nin haziresindedir. Kanuni Sultan Süleyman’ın Sekizgen planlı türbesi, çevresindeki sütun dizisi ile öteki Osmanlı Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11 Klasik Osmanlı Dönemi türbelerinden ayrılır. Hürrem Sultan’ın türbesinde belki de ilk kez çinide, çiçek açmış meyve ağacı motifi işlenmiştir. Mimar Sinan, bir yandan camilerde ideal mekân arayışını sürdürürken, bir yandan da çeşitli plan tiplerini denemiştir. Bunlar arasında geleneksel çok kubbeli ulu cami tipi de vardır. Kasımpaşa’da Kaptan-ı Derya Piyale Paşa Camii () de böyle bir denemenin ürünüdür. Piyale Paşa Camii’nin dikdörtgen harim alanı, büyük iki sütuna oturan kemerler yardımıyla altı eşit kare alana ayrılarak bu bölümlerin üzerleri birer kubbe ile örtülmüştür. Mimar Sinan küçük ölçülerdeki yapılarda da çok başarılıdır. Üsküdar’daki Şemsi Paşa Külliyesi (), Sinan’ın yaptığı en küçük külliyedir. Mimar Sinan’ın, medrese, cami ve türbeden oluşan külliyeyi dar bir alana bu kadar olumlu biçimde yerleştirebilmesini onun becerisine bağlamak gerekir. Mimar Sinan, ana kubbeyi altı ya da sekiz desteğe oturtarak ideal merkezî mekânı elde etmeyi aramıştır. Bu nedenle çeşitli denemeler gerçekleştirmiştir. Beşiktaş’taki Sinan Paşa Camii’nde (), Edirne Üç şerefeli Camii planını yinelemiştir. Mimar Sinan’ın, Kadırga’daki Sokullu Camii () ise en güzel eserlerinden biri sayılır. Üç padişah zamanında sadrazamlık yapan Sokullu Mehmet Paşa adına yaptırılmıştır. Çevresinde medrese bulunur. Camide, İznik çinileri ve orijinal kalem işleri de bulunmaktadır. Yapının altı dayanağa oturan kubbesi Sinan’ın en başarılı uygulamalarından biridir. Sokullu Mehmet Paşa Camii () İstanbul'da Unkapanı köprüsünün Galata ayağının dibinde, Azapkapı semtinde yer alır. Mimar Sinan tarafından yine Sokullu Mehmet Paşa adına yapılmıştır. Caminin altı mahzendir. Genel olarak özgünlüğünü korumuştur. İç mekân kurgusu ve planlaması Selimiye’yi hatırlatır. İç mekânda çini uygulaması görülür. Mimar Sinan sekiz dayanaklı camilerde kendi yarattığı bir formu uygulamıştır. tarihli Edirnekapı Mihrimah Camii bu tipin oldukça erken bir örneğidir. Araziye de uyum sağlamış olan bu camide, Sinan ortaya koyduğu mimari ile yapının üstünde bulunduğu yüksek noktayı daha bir belirginleştirmiştir. Caminin dış görünümündeki ferahlık ise bir hanım için yapıldığından olsa gerektir. Bu aydınlık ve ferah atmosfer yapının içi için de geçerlidir. Eminönü, Hasırcılar Çarşısı’ndaki Rüstem Paşa Camii’nde () de sekiz istinatlı kubbe sistemi uygulanmıştır. Sadrazam Rüstem Paşa, eserini Mimar Sinan’a yaptırmıştır. Altta 16 dükkân bulunan caminin dikdörtgen planlı ana mekânı, dördü bağımsız, dördü de duvara bitişik 8 ayağa oturan büyük ve yüksek bir kubbeyle örtülüdür. Son cemaat yerinden başlayarak iç mekânı kaplayan çini 12 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ süslemeler, renk ve motifleriyle Osmanlı çini sanatının en zengin örneklerini meydana getirir. Bu yapı, mimarisinden çok, çinilerinin kalitesi ve zenginliği ile şöhretlidir. Bu çinilerde lale, bahar açmış meyve ağacı motifleri dikkati çeker. Edirne’deki Selimiye Camii () (Çizim ) (Resim) Mimar Sinan’ın başarılı sanat yaşamının doruk noktasıdır. Şehrin yüksekçe bir yerinde inşa edilmiştir. Selimiye Camii’nin kubbesi sekiz ayak tarafından taşınmaktadır. Bu yapıda mekânın hemen hemen tümü tek bir kubbe altında toplanmıştır. Zaten Osmanlı mimarisinin varmak istediği nokta da budur. Kubbe, Osmanlı Çizim Edirne mimarisindeki en görkemli örtüdür. Selimiye Camii, merkezî mekânın en başarılı Selimiye Külliyesi örneklerinden biri olarak dünya mimarlık tarihine geçmiştir. Caminin içerisi ferah (Doğan Kuban'dan) ve aydınlık bir atmosfere sahiptir. Daha önceki kubbeli yapılarda, asıl kubbe kademeli yarım kubbelerin üzerinde yükselmesine rağmen, Selimiye Camii 43,25 m yüksekliğinde, 31,25 m. çapında, tek bir kubbe ile örtülmüştür Kubbe aynı zamanda caminin dış görünüşünün ana hatlarını da belirler. Caminin dört köşesinde bulunan her biri üç şerefeli m. çapındaki minareler 70,89 m. yüksekliğindedir. Cümle kapısının iki yakınındaki minarelerin şerefelerine üç ayrı yoldan çıkılır. Caminin mermer, çini ve hat işçilikleri de önemlidir. Mabedin içi İznik çinileriyle süslüdür. Çini bezemede aşırıya kaçmamaya özen gösterilmiştir. Büyük kubbenin tam altındaki hünkâr mahfili, 12 mermer sütunludur ve 2 m. yüksekliktedir. Yapının, kuzeye, güneye ve avluya açılan 3 kapısı vardır. İç avlu, kubbeli revaklarla çevrilidir. Avlunun ortasında mermerden özenle işlenmiş bir şadırvan bulunmaktadır. Dış avluda ise sıbyan mektebi, darü’l-kurra, darü’l-hadis, medrese ve imaret yer almaktadır. Sıbyan mektebi günümüzde çocuk kütüphanesi, medrese ise müze olarak kullanılmaktadır. Caminin müezzin mahfilinin mermer ayaklarından birinin alt kısmına ters bir lale motifi işlenmiştir. Taç kapıdaki taş süsleme, aynı zamanda mihrap ve minberde de kullanılmıştır. En güzel örnekler hünkâr mahfilinde görülür. Tüm Osmanlı sanatında meyveli bir elma ağacı yalnızca burada bir çini panoya ResimEdirne konu olmuştur. Selimiye Camii, başkentten gelen yoldan en iyi biçimde Selimiye Camii görülebilecek konumda inşa edilmiş, şehre girişte adeta devletin gücü simgelenmiştir. Sinan'ın sekseni aşkın yaşında yaptığı ve "ustalık eserim" olarak nitelediği Selimiye Camii kapısındaki kitabeye göre, yapımına yılında başlanmıştır. Caminin ’te açılması planlanmışsa da, II. Selim'in ölümünün ardından 14 Mart 'te ibadete açılmıştır. Bugün şehrin merkezinde bulunan caminin yapıldığı alanda Edirne'nin ilk sarayı (Saray-ı Atik) ve Baltacı Muhafızları haremi bulunmaktaydı. Cami açık havalarda Rodop Dağı'ndan ve Uzunköprü'nün Süleymaniye Köyü’nden görülebilmektedir. Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul'dan başlayıp önemleri oranında ülkenin en uzak yerleşim birimlerine kadar yayılan klasik Osmanlı mimarisini, başta Mimar Sinan'ın eserleri temsil etmektedir. Yalnız Osmanlının coğrafyasının değil, çağı ve Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13 Klasik Osmanlı Dönemi sonrasında tüm dünya sanat tarihinin aksakalı olarak kabul edilen Sinan, yaşına ulaşan ömrünün büyük bir bölümünü, bu unvana yaraşır biçimde eserler üreterek harcamıştır. Tezkirelerde kayıtlı ’si cami, 45'i türbe, 74'ü medrese olmak üzere toplam eserin sahibi olarak zikredilmektedir. Ancak bunların bazılarını kontrol etmiş, çoğunu onarmış, İstanbul ve çevresindeki anıtların büyük bir bölümünü de kendisi gerçekleştirmiştir. Sinan sonrasında Osmanlı Devleti'nin siyasi ve ekonomik yapısına paralel olarak mimaride de bir durgunluk başlamıştır. Yapılaşmada doyma noktasına yaklaşan şehirlere nadiren yeni külliyeler eklenmiştir. Mimar Sinan'ın yetiştirdiği usta ve mimarlar, gelinen noktaya yeni bir gelişim ortaya koyamadan klasik üslubu uzun bir müddet sürdürmüşlerdir. Hassa Mimarlar Ocağının başına getirilen Sedefkâr Mehmet Ağa'nın ilk eseri Şehzadebaşı'ndaki Kuyucu Murat Paşa Külliyesi'dir (). Dar bir alana sıkıştırılan külliye, medrese, sıbyan mektebi, türbe, sebil ve dükkânlardan oluşmaktadır. Haseki Külliyesi'nin yanına inşa edilen medrese merkezli yapılar topluluğu Bayram Paşa Külliyesi'dir. Medrese, tekke, türbe, sebil, çeşme, sıbyan mektebi ve dük- Resim İstanbul kânlardan oluşan külliye yılından önce tamamlanmıştır. Sultan Ahmet Camii Sedefkâr Ahmet Ağa’nın en önemli eseri Sultan Ahmet Külliyesi’dir (Resim ). XVII. yüzyılın en büyük eserini gerçekleştirmiştir. İstanbul'da, eski Bizans Sarayı üzerinde bulunan yapılar istimlak edilerek yeni bir alan oluşturulmuştur. yılında temeli atılan binalardan cami , diğer yapıları ise yılında tamamlanmıştır. Sultan Ahmet Külliyesi'nde yapılar işlevlerine göre gruplandırılarak yerleştirilmiştir. Simetri gözetilmemiştir. Medrese, dâr-ül-kurra, sebiller, hamam, sıbyan mektebi, imaret yapıları ve arasta günümüze kadar ulaşabilmiş; tekke, dâr-üş-şifâ, dükkânların bir kısmı ile sebilin birisi yıkılmıştır. Külliyenin en önemli yapısı olan Sultan Ahmet Ca- mii, kare bir harim mekânı ile bundan daha büyük bir iç avludan meydana gelmektedir. İç avlu ve cami harimine geniş basamaklı merdivenlerle çıkılmaktadır. Avlu ve harimin köşelerine yerleştirilen 6 minare Osmanlı mimarisinde ilk ve tek örnektir. Ortadaki minareler üçer, diğerleri ikişer şerefelidir. Avlu cephesiyle bütünleşen minare kaideleri, ana kütlenin dışında tutulduklarından, aralarına kemerli galerilerle alt kısma abdest muslukları yerleştirilerek mimari etki bir kat daha artırılmıştır. Anıtsal taçkapıdan girilen iç avlu, ortasında altıgen mermer şadırvanı, yüksek granit sütunların taşıdığı kubbeli revakları ile klasik mimarinin görkemli bir eseridir. Cami harim mekânı, dört fil ayağına oturan kubbe ve dört yöndeki dört yarım kubbeyle örtülerek, Mimar Sinan'ın Şehzade Camii'nde yaptığı merkezî plan şeması tekrarlanmıştır. Dış mimaride, kubbeden itibaren zemine inen örtü sistemi ile harim duvarları gizlenerek piramidal kurgu başarılı bir şekilde vurgulanmıştır. Zeminden kubbe kilit taşına kadar bir bütün oluşturan iç mekân, duvar ve mahfillerdeki çinileri, örtü sistemindeki kalem 14 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ işi süslemeleri, vitraylı pencereleri, sedef kakmalı ahşap elemanlarıyla Sedefkâr Mehmet Ağa'nın üstün beceresi sergilenmiştir. Klasik Osmanlı külliyelerinin anıtsal son örneği Eminönü’ndeki Yeni (Valide) Camii Külliyesi'dir. Denize kazık çakılarak mimar Davut Ağa tarafından ’de temelleri atılan yapı, yerine gelen mimar Dalgıç Ahmet Ağa tarafından devam ettirilmiş, eserin sahibesi Safiye Sultanın eski saraya gönderilmesi üzerine 'de inşaat durdurulmuştur. Daha sonra Turhal Valide Sultan tarafından yılları arasında tamamlanmıştır. Son safhası Mimarbaşı Mustafa Ağa tarafından gerçekleştirilmiştir. Yeni Cami, plan ve üslup bakımından büyük ölçüde Sultan Ahmet Camii'nin tekrarıdır. İç avlunun birleştiği harimin kuzey köşelerine üçer şerefeli iki minare yerleştirilmiştir. Hünkâr kasrı ile harim dönemin nadide çinileriyle kaplanmıştır. Zengin kalem işi süslemeler görülmektedir. Külliyenin çoğu yapısı ortadan kalkmış, türbe, sebil ve dış avlunun batısındaki Mısır Çarşısı ile günümüze kadar gelebilmiştir. SULTANLARIN DIŞINDA YAPTIRILAN KÜLLİYELER Köprülüler döneminde, mimaride bir canlanma olmuş, yine medrese ağırlıklı birçok külliye yapılmıştır. Bunlardan Divanyolu'ndaki Köprülü Mehmet Paşa Külliyesi (), Vezir Hanı ile medrese, kütüphane, türbe, sebil ve çeşmeden oluşmaktadır. Han, revaklı avlulu iki katlı dükkânlar şeklinde düzenlenmiş, diğer yapılar klasik ölçülerde değerlendirilmiştir. Fazıl Ahmet Paşa’nın Vezirköprü'de yaptırdığı külliye, aynı zamanda cami olarak kullanılan büyük dershaneli bir medrese ile bedesteni içermektedir. İstanbul Fatih’de bulunan ve Mimarbaşı İbrahim Ağa'nın eseri olan Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi () Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yapı batılılaşmanın Osmanlı mimarisinde kendini hissettirmeye başladığı dönemde, klasik çizgilere bağlı kalınarak ancak medrese ağırlıklı külliye biçiminde tasarlanmıştır. Divanyolu'ndaki Çorlulu Ali Paşa Külliyesi () Sadrazam Ali Paşa'nın eseri olup, aynı mimari anlayışla şekillenmiştir. Dar uzun bir avlunun sonundaki cami, iki medrese ve sıbyan mektebi külliyenin yapılarını meydana getirirler. Klasik Osmanlı mimarisinin son örnekleri arasındaki Üsküdar Yeni Valide Külliyesi () Sultan III. Ahmet'in annesi Gülnuş Emetullah tarafından yaptırılmıştır. Cami, çeşme, muvakkithane, türbe ve imaretten oluşmaktadır. Geniş bir iç avluyla birleşen cami, enine dikdörtgen planlı ibadet alanı ortada sekiz destek üzerine oturan bir kubbe, yanlarda köşe kubbeleri ve tonozlarla örtülmüştür. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15 Klasik Osmanlı Dönemi Külliyelerin bünyesindeki camilerin dışında ülkenin çeşitli yörelerinde klasik mimari üslupta pek çok cami, mescit yapılmış ve klasik şemada ele alınmıştır. DİNİ YAPILAR A. Tek Kubbeli Camiler Tek kubbeli camiler adı altında incelenen yapılar, belki uygulanması kolay, ekonomik, külfeti az olduğu için özellikle taşrada ilk sırada tercih edilmiştir. Fatih döneminde sayıları 85’i bulan bu eserler, kuruluş dönemlerindeki gibi, üzeri tek kubbeyle örtülü kare bir harim mekânı ile girişindeki son cemaat mahallinden oluşurlar. Çoğunun kuzeybatı köşesinden yükselen tek şerefeli bir minaresi vardır. Simgesel işlev verilen minareler, uzaklardan dikkati çekecek şekilde, cami kütlesine oranla daha uzun tutulmuştur. Bu gruptaki örnekler arasında ilk sırayı Bursa’daki Sitti Hatun (), Priştine Fatih (), Edirne Kasım Paşa (), camileri günümüze ulaşabilen tek kubbeli harim mekânına sahip klasik dönem örnekleri almaktadır. İstanbul Sultanahmet'teki Firuz Ağa Camii (), kuzeydoğu köşesindeki minaresi ve üç gözlü son cemaat yeri ile zarif ve türünün en klasik hatlara sahip yapısıdır. Mimar Sinan'ın İstanbul Silivrikapı'da yaptığı Hadım İbrahim Paşa Camii (), Bali Paşa Camii plan şemasına göre, taş ve tuğladan almaşık olarak inşa edilmiştir. Bağdad Abdülkadir Geylani (), Diyarbakır Behram Paşa (), Kilis Canbolat (), Tokat Ali Paşa ve Kayseri Kurşunlu () Camii'leri de sekiz destekli harim kubbeleriyle aynı plan şemasında ele alınmışlardır. XVI. ve XVII. yüzyıldan kalan kare planlı alt yapının üzeri tromp geçişli kubbe örtülü üç veya beş gözlü son cemaat yeri bulunan klasik tek kubbeli camiler arasında Ulukışla Öküz Mehmet Paşa, Vezirköprü Taş Kale, Erzurum Murat Paşa (),Gürcü Kapı (), Caferiye(), Oltu Arslan Paşa () Camileri ile Ahlat İskender Paşa () ve Kadı Mahmut () Camii'leri sayılabilir. B. Yan Mekânlı Camiler Fetihten sonra İstanbul'da ve Fatih döneminde göç alan bazı önemli merkezlerde külliyelerin yanı sıra bağımsız olarak tasarlanmış yan mekânlı camilerin yoğunlaştığı görülür. Bu grubun en erken örneği Mihaliç'teki Karacabey Camii'dir. yıllarında yapılan eser, beş kubbeli son cemaat yerinden girilen boyuna dikdörtgen planlı harim ile iki yan mekândan oluşmaktadır. Harim ortadan geniş bir kemerle bağlanan arka arkaya iki kubbe ile örtülmüştür. Kuzeybatı köşesinde bir minaresi bulunmaktadır. 16 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Üsküp İsa Bey Camii (), almaşık sistemle örülmüş duvarlara oturtulmuş iki kubbeli harim mekânı ve yanlardaki tonoz örtülü tabhaneleri ile İstanbul Murat Paşa ve Bursa Cami'lerini hatırlatır. Sultan II. Bayezit'ın, annesi Gülbahar Hatun adına Tokat'ta, yaptırdığı Hatuniye Camii (), plan ve kesme taş mimarisi ile yan mekânlı camilerin son örnekleri ara- sında yer alır. Bu plan şeması XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı mimarisinde çok az sayıda kullanılmıştır. C. Çok Kubbeli Camiler Kuruluş döneminde Bursa Ulu Cami ile anıtsallaşan çok kubbeli cami şeması klasik dönemde az sayıda uygulanmıştır. Alaşehir Şeyh Sinan Camii'nde () enine dikdörtgen planlı harim, eşit büyüklükteki altı kubbe ile örtülmüştür. Küre Ulu Cami'nde (XV. yüzyıl) dikine dikdörtgen planlı harim, ortada arka arkaya üç kubbe, yanlarda tonozlarla kapatılmıştır. Sofya Mahmut Paşa Camii (XV. Yüzyıl), Edirne Eski Camii gibi dokuz kubbelidir. D. Merkezî Planlı Camiler Klasik Osmanlı mimarisinde en ideal mekân oluşumuna merkezî plan şeması ile ulaşılmıştır. İstanbul Eski Fatih ve Eyüp Sultan Camiileri’nde görülen tek yarım kub- beli merkezî plan şemasına, Atina Fethiye (XV. yüzyıl ortası), Sinan Paşa () Camiileri gibi dört yarım kubbeliler de eklenerek bir gelişim sürecine girilmiştir. Mimar Sinan'la ideal boyutlara ulaşan bu mekân ve örtü sistemi daha çok büyük programlı yapılarda uygulanmıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde Diyarbakır'ın ilk Osmanlı valisi Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından yaptırılan Fatih Paşa Camii’nde (), İstanbul yapılarında görülmeye başlayan merkezî plan şemasının yeni bir denemesi gerçekleştirilmiştir. Aynı plan şeması küçük farklılıklarla Elbistan Ulu Camii (), Kahire Hadım Süleyman Paşa () ve Kargı Oğuz Köyü Camileri’nde (XVI. yüzyıl) tekrar edilmiştir. Sinan'ın eserleri arasında sayılan Erzurum Lala Mustafa Paşa Camii () de ortada dört ayakla taşınan kubbesine bitişik dört yarım tonoz ve köşe kubbeleri ile tam bir merkezî plan şeması sergiler. İklim nedeniyle duvarlar kalın tutulmuş, bölge üslubunu yansıtan minaresi renkli taşla örülmüştür. Mimar Sinan, kubbe-yarım kubbe ilişkisini en iyi şekilde çözümlemiş, Kırım Gözleve Tatar Han () ve Konya Selimiye () Camiileri’nde bir; Süleymaniye (), Tophane Kılıç Ali Paşa () Camiileri’nde iki; Üsküdar Mihrimah Sultan Camiinde () üç; Şehzade Camii’sinde () dört yarım kubbeyi mekânla bütünleştirerek her birinde değişik bir uygulama gerçekleştirmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17 Klasik Osmanlı Dönemi Yarım kubbe dışında, baldaken şeklinde ana kubbeyi mekân ortasında değişik sayıda ayaklara oturtarak, harim duvarları ile kubbe arasındaki boşluğu dilediği örtü biçimiyle kaynaştırarak merkezî şemanın çok çeşitli varyasyonlarını sergilemiştir. Sinan sonrasında külliye dışındaki bağımsız yapılarda merkezî plan şeması çok az kullanılmıştır. E. Düz Örtülü Ahşap Cami ve Mescitler Üzeri kubbe örtülü camilerin yanı sıra, klasik dönemde ahşap çatılı dini yapılara da yer verilmiştir. Çoğu mahalle mescidi olarak tasarlanan küçük ölçülerdeki bu yapılardan 25 adedi İstanbul'da Sinan tarafından inşa edilmiştir. Ancak çoğu günümüze kadar ulaşamamıştır. Karagümrük Üçbaş(), Eyüp Davut Ağa (), Silivrikapı Takkeci Ahmet Çelebi, Beyoğlu Memi Kethüda gibi mescitler mimari özelliklerini koruyabilmişlerdir. Bu yapılar kare veya dikdörtgen planlı, taş duvar örgülü ahşap tavan ve çatılı yapılardır. Giriş kapıları önündeki ahşap direkli revakları ile bazılarının tavan süslemesi dikkat çekicidir. XVII. yüzyıl yapılarından Mancıra Kara Mustafa Paşa ve Akçaköy Silahtar Ömer Paşa Mescitleri, ahşap direkli tavan ve süslemeleriyle özgün özelliklerini koruyabilen az sayıdaki örneklerdir. F. Tekkeler ve Zaviyeler Anadolu'nun Türk ve İslamlaşması sırasında yoğunlaştığı görülen tekkelerin Osmanlı döneminde de etkin bir rol oynadığı bilinmektedir. Şeyh Edebali'den baş- layarak Osmanlının manevi imarında emeği geçmiş pek çok gönül sultanı için tekkeler yapılmıştır. Zaviye, dergâh, hanikâh gibi adlarla da karşımıza çıkan bu yapılar genellikle kubbeli bir tevhidhane (semahane) ile ona bağlı olarak sıralanmış eyvan ve odalardan oluşmaktadır. Ancak klasik Osmanlı medreseleri planında yapılan tekkeler de mevcuttur. Bayrampaşa Eminönü Sokullu Mehmet Paşa () ve Üsküdar Atik Valide Tekkeleri günümüze kadar gelebilmiş örneklerdir. EĞİTİM YAPILARI Medreseler ve Sıbyan Mektepleri Klasik dönemde cami avlusuyla bütünleşen ya da kendi avlusu içinde ancak yine camiye bağlı olarak kurulan medreseler, XVII. yüzyıldan itibaren külliyelerin esasını oluşturmaya başlamışlardır. Plan ve konumları ne olursa olsun, şadırvanlı bir avlu etrafındaki revakları ve arkasında sıralanan öğrenci odaları ile dershaneleri, medresele- rin vazgeçilmez elemanlarıdır. Dershane diğer odalardan daha büyük ve yüksek 18 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ tutulmuş, her oda revaklara açılan bir kapı, ocak ve dolap nişleri ile dış cepheye açılan pencerelerle donatılmıştır. Külliyelerdekinin yanı sıra, bağımsız olarak tasarlanmış medreseler de vardır. tarihli Amasya Kapı Ağası Medresesi sekizgen plan şeması ile değişik bir örnek olarak karşımıza çıkar (Resim). Avlu, revaklar ve medrese odaları sekizgen şemaya göre yerleştirilmiş, revaklar tonoz, odalar kubbeyle örtülmüştür. Sekizgenin bir kenarı dışa taşırılarak dershane yapılmış, diğer bir kenarı ortasına da taçkapı yerleştirilmiştir. Bu plan şeması Sinan tarafından Cağaloğlu'ndaki Resim Amasya Kapı Ağası Medresesi Rüstem Paşa Medresesi'nde () de denenmiştir. Dıştan kare olan bu medresede sekizgen plan, ancak içeriye girince anlaşılmaktadır. Sekizgen avlunun bir kenarına dershane, dış köşelerini karşılayan kısımlara eyvanlar yerleştirilmiştir. Külliyeler içerisinde yer alan medreseler, açık avlu etrafını çevreleyen revak ve ardındaki odalardan oluşurlar. Sıbyan mektepleri hemen her külliyenin bir köşesinde onun bir parçası olarak yer almaktadır. O günün eğitim sisteminde sıbyan mektepleri, başta Kur'an-ı Kerim olmak üzere çocuklara ilköğretim ve ilmihal bilgilerini öğretmek amacıyla kurulmuşlardır. İşlevlerini yitiren ilk yapılar arasında olduklarından zamanla or- tadan kalkmış veya başka amaçlarda kullanılmışlardır. Mimari olarak bir veya iki büyük mekân şeklinde planlanmış, çoğuna ikinci kat yapılmıştır. İki katlıların giriş katı dükkân veya bodrum olarak değerlendirilmiştir. İstanbul'daki örneklerden Haseki Külliyesi'nin sıbyan mektebi, medresenin yanında iki odadan oluşmaktadır. Önünde bahçesi, üstü örtülü oyun yerleri ve bir çeşmesi bulunmaktadır. Süleymaniye Külliyesi'ne ait sıbyan mektebi onarılarak çocuk kütüphanesi haline getirilmiştir. Kuyucu Murat, Sultan Ahmet ve Bayram Paşa Külliyelerindeki sıbyan mektepleri zeminleri yükseltilmiş tek dershaneli yapılardır. SOSYAL YAPILAR A. İmaretler Bağımsız olarak tasarlanan veya külliyelerin bir bölümünü oluşturan imaretler, görevlilerle öğrenci, misafir ve yoksullara, içinde günde iki öğün yemek yedirilen ya- pılardır. Vakfiyelerle bazı kayıtlarda külliyeler "imaret" sözcüğü ile ifade edilmiştir. Mekân olarak mutfak, kiler ve ziyafethaneden oluşan imaretlerin fırın, depo gibi ek üniteleri de bulunabilmektedir. Kuruluş döneminin Sultan Orhan, Nilüfer Hatun, Yakup Çelebi, Çelebi Mehmet imaretleri gibi anıtsal boyutta olmasa da klasik dönemdeki imaretler içinde bu- lunduktan külliyenin mimarisine yaraşır nitelikle, küçümsenemeyecek bir yapıya sahiptirler. Edirne II. Bayezit İmareti sağlam durumdadır. Sinan'ın eserleri arasında Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 19 Klasik Osmanlı Dönemi sayılan 22 imaretten Van Hüsrev Paşa Külliyesi'nin imareti (), ortasında şadırvanı bulunan kubbeli dört eyvanlı ana mekânı ve kare planlı köşe odalarıyla ilginç bir mimariye sahiptir. Şehzade Mehmet, Sultan Süleyman, Sokullu Mehmet Paşa, Atik Valide Sultan, Sultan III. Murat imaretleri bağımsız avlulu, gösterişli yapılardır. B. Kervansaraylar, Hanlar ve Bedestenler Kervan yolları üzerindeki Osmanlı hanları genelde menzil külliyeleri içinde değerlendirilmiştir. Sonraki dönemlerde birer yerleşim birimi haline gelen bu külliyelerde ağırlık noktasını hanlar ya da yaygın adı ile kervansaraylar oluşturmaktadır. Topografik konuma göre değişik planlarda tasarlanan hanlarda geniş bir avlu ile konaklama mekânlarının fazla sayıda olmasına önem verilmiş; cami, arasta, çarşı veya bedestenle bağlantı kurularak değişik yörelerden gelen insanların kaynaşıp tanışması ve ticaret yapması sağlanmıştır. Gebze'de Çoban Mustafa Paşa Külliyesi’ndeki handa (), kubbeli bir giriş mekânı ile bütünleşen hollerde salonlar ve ahırlar yer almıştır. Ilgın Lala Mustafa Paşa Hanı’nda (), yolcu salonları ile ahır, geçit ve girişleri sağlayan ortadaki hollerle birbirinden ayrılmıştır. Mimar Sinan, Edirne Rüstem Paşa Hanı’nı külliyeden bağımsız bir ünite gibi düşünerek hizmet fonksiyonlarının tamamını içeren bir blok şeklinde uygulamıştır. Erzurum Rüstem Paşa () ve Bitlis Rahva (Eleman) Han () ise bağımsız olarak tasarlanmışlardır. Antakya Belen'de Kanuni Sultan Süleyman (), Bitlis Başhan(), Diyarbakır Hasan Paşa (), Adilcevaz Hüsrev Paşa (XVI. yüzyıl), İzmit Pertev Paşa () Hanları, kervan yolları üzerinde hizmet vermiş önemli yapılardır. Bursa’daki Fidan Hanı ve Koza Hanı ile İstanbul'daki Kürkçü Hanı'nın avlularında birer köşk mescit bulunmaktadır. Ahırlar ayrı bir avluda toplanmıştır. Bursa'daki Pirinç Hanı () ikinci kattaki kubbeli revakları ile plan ve mimari bakımdan Koza Hanı'nı hatırlatır. Fatih'in eseri olan İstanbul'daki Büyük Bedesten (), dışta dükkânlı bedesten şemasında ele alınmış dikdörtgen planlı, sekiz ayaklı, on beş kubbeli bir yapıdır. İçte 44 odası, dışta 64 dükkânı mevcuttur. Ankara Mahmut Paşa Bedesteni () dört ayağa yaslanan 10 kubbe ile örtülmüş, dışta dükkânlı bir arasta ile çevrilerek kapalı çarşı şeklinde yapılmıştır. XVI. yüzyılda Edirne Selimiye Külliyesine ek olarak yapılan Arasta, karşılıklı dükkânlardan oluşan tonoz örtülü, çarşı ile dik olarak birleşen ikinci bir çarşıdan meydana gelmektedir. XVI. ve XVII. yüzyıllarda Anadolu ile Ortadoğu'nun önemli kentlerinde pek çok bedesten ve arasta yapılmış, çoğu günümüze kadar işlevini sürdürmüştür. 20 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ C. Saraylar ve Konaklar Osmanlı mimarisinde dini ve sosyal içerikli yapılar kadar, devleti temsil eden saraylara, üst düzey yöneticilerin kaldığı köşklere, konaklara da büyük önem verilmiş- tir. İlk Osmanlı sarayı Bursa'da, daha sonraki saray ise ikinci başkent Edirne'de yapılmıştır. Etrafı yüksek duvarlarla çevrili geniş bir avlu ve bahçeler içinde yer alan Edirne Sarayı, köşkler, kasırlar, değişik büyüklükte ve çok sayıda odalardan oluşuyordu. Ancak eski resim ve gravürlerden tanıyabildiğimiz bu saraylardan günümüze Cihannüma Kasr’ından bazı duvar parçaları ile Kum Kasrı'ndan bir hamam kubbesi, Babü's-Saade adıyla anılan büyük giriş kapısının kemeri ulaşabilmiştir. Fatih'in İstanbul'daki ilk sarayı Bayezit'te üniversite merkez binasının bulunduğu alana yapılmıştı. Eski Saray adıyla bilinen yapıdan hiçbir iz kalmamıştır. Daha sonra bugünkü Sarayburnu'nda birkaç köşk yapılmış, zamanla eklenen diğer yapılarla bugünkü Topkapı Sarayı’nın çekirdeği oluşmuştur. yılları arasında Edirne Çizim İstanbul Topkapı Sarayı (O. Sarayı göz önünde tutularak gerçekleştirilen bir planlama ile Yeni Saray devlet evi olarak Aslanapa'dan) kullanılmaya başlamıştır (Çizim ) (Resim ). İstanbul’da Marmaraya, Boğaza ve Haliç’e egemen bir konumda kurulan Yeni Saray, Devletin gücünü çarpıcı bir biçimde vurgulamaktadır. Saray aynı zamanda devletin kültür merkezi işlevini de yürütmektedir. Etrafı 28 kule ile desteklenen surlarla çevrilmiş, XIX. yüzyıl ortalarına kadar zaman zaman eklenen veya değiştirilen köşk, toplantı salonları, mutfak, harem, cami, hamam gibi çok sayıda bina ve bahçelerle bugünkü şeklini almıştır. Sarayın Fatih döneminden kalan yapıları arasında surlar ve kapılar, Bab-ı Hümayun, Hazine Odaları, İmrahor Odası, Mutfaklar ve Fatih Köşkü bulunmaktadır. Topkapı Sarayı’nın III. avlusunda bulunan ve günümüzde Hazine Dairesi olarak bilinen Fatih Köşkü, saray topluluğunun en eski ünitesidir. Giriş sofasına bitişik bir salon ile üç odanın açıldığı Marmaraya bakan revaktan oluşur. Sarayın iki kubbeli Divan Odası (kubbe altı), Harem Dairesi, III. Murat Dairesi ve Hamam Sinan'ın eseridir. Ancak daha sonraki dönemlerde bazı değişiklikler yapılmıştır. Sultan IV. Murat tarafından yaptırılan Revan () ve Bağdat () Köşkleri, Sultan İbrahim'in eseri olan Sünnet Odası da klasik dönem özelliklerini yansıtırlar. Saray ünitelerinin tümü zarif mimari üslubun yanı sıra zengin çini ve kalem Resim İstanbul işi örneklerle bezenmiştir. Topkapı Sarayı Fatih döneminden kalan diğer bir yapı da, bugünkü Arkeoloji Müzesi bahçesinde bulunan Çinili Köşk'tür (). İki katlı olarak tasarlanan yapının üst katı, dört kollu planda kubbeli büyük bir orta salona açılan dört eyvanla, köşelerde kubbeli dört odadan oluşmaktadır. Giriş cephesi bir revak şeklinde düzenlenmiş, iç mekân renkli sır ve çini mozaik tekniği içeren çinilerle süslenmiştir. Çinili Köşk'ün tasarım ve mimari uygulaması Selçuklu geleneğini yansıtmaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 21 Klasik Osmanlı Dönemi Bursa'daki Muradiye Konağı, XVII. yüzyıldan kaldığı halde Sultan II. Murat Konağı olarak tanınmıştır. Geleneksel Türk evi planında iki katlı olarak yapılmış, tavan, raf ve dolaplar zengin kalem işi motiflerle süslenmiştir. Kanlıca’daki Amcazade Hüseyin Paşa’ya ait Meşruta Yalısı () da klasik dönemden kalan nadir sivil yapı örneklerinden birisidir. MEZAR YAPILARI İznik ve Bursa'da belirginleşen Osmanlı türbe mimarisi, İstanbul'un fethinden sonra bazı farklılıklarla gelişerek devam etmiştir. Çoğu sekizgen plana oturan mezar anıtlarının klasikleşen kurgusunda, kuzey kenarda revaklı bir giriş kapısı, diğer yüzlerde altta düz atkılı üstte sivri kemerli iki sıra pencere, en üstte çoğu silme saçaklı kubbeli bir örtü yer almaktadır. Türbe, taş tuğla veya kesme taşla örülmüş, iç mekân çini ya da kalem işleriyle süslenmiştir. Türbelerin içinde yatan kişi veya kişilerin mezarlarını simgeleyen kıbleye göre yönlendirilmiş sandukalar vardır. Bursa Muradiye'deki Şehzade Mustafa Türbesi () altıgen şema üzerine taş ve tuğladan almaşık olarak yapılmış, duvar ve pencere alınlıkları altın yaldızlı çinilerle süslenmiştir. Çoğu İstanbul'da 40 kadar türbe yapan Mimar Sinan, Şehzade Mehmet ve Barbaros Hayrettin Paşa Türbeleri’nde içten ve dıştan sekizgen; Zal Mahmut Paşa Türbesinde dıştan sekizgen, içten dört kollu; Hürrem Sultan ve Sokullu Türbeleri’nde dıştan sekizgen içten onaltıgen; II. Selim Türbesi’nde dıştan köşeleri silinmiş dörtgen, içten dilimli plan şemasını kullanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’ni bir revakla kuşatmış, Kılıç Ali Pasa Türbesi'nin giriş revakını sekizgen kütlenin içinde değerlendirilmiştir. Kendi türbesi dâhil diğer türbelerdeki değişik plan ve mekân denemeleri ile de Osmanlı mezar anıtlarının biçim ve görünüşlerini zenginleştirmiştir. SU YAPILARI Su mimarisi Osmanlı şehirciliğinde titizlikle üzerinde durulan konuların başında gelir. Su sağlamak veya her türlü sudan yeterince faydalanabilmek amacıyla geliştirilen mimari ögeleri Osmanlı eliyle daha sistemli hale getirilmiştir. Hamam, başta olmak üzere, çeşme, sebil, şadırvan, su kemeri gibi kent dokusunu zenginleştiren bu profan mimari ürünleri küçümsenmeyecek sayıdadır. A. Hamamlar Temizlik ihtiyacını karşılamanın yanı sıra, çoğu bağlı bulunduğu vakıf kuruluşuna gelir getirmek amacıyla yapılan hamamların plan ve yapısal donanımına 22 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ klasik mimarinin eklediği önemli bir yenilik bulunmamaktadır. Termal kaplıcaların doğal yapısı bir yana, eski çağlardan beri suyu ısıtılarak kullanılan hamamlardaki belirgin şema, Türk inanç ve gelenekleri gereği, mahremiyeti ön planda tutan mekânları kullanım biçimi, zaten Selçuklu ve erken Osmanlı dönemlerinde netleşmiştir. Yalnız klasik dönemde "Çifte Hamam" uygulaması yaygınlaşarak aynı külhanda ısınan sudan aynı anda birbirine bitişik iki ayrı mekânda kadınların ve Çizim İstanbul erkeklerin faydalanması sağlanmıştır. Hemen her mahalleye ve külliyelerin hepsine Ayasofya Hürrem birer hamam yapılmıştır. Sultan Hamamı (M. Genelde hamamlar dikdörtgen bir alan içine yerleştirilmiş camekân Sözen'den) (soyunmalık), aralık, ılıklık, sıcaklık, su depoları ve külhan bölümlerinden oluşmaktadır. Bu bölümler bazen iç içe veya iki işlevli olabildiği gibi, bazılarında hepsine yer verilmemiştir. En önemli bölümü sıcaklık olup çoğu kubbe-eyvan birleşimi dört kollu planda ele alınmış, köşelere halvet hücreleri yerleştirilmiştir. Ortadaki mermer göbek taşı ve kurnalar sıcaklığın değişmez elemanlarıdır. Mimari ve süsleme açısından, havuz ve zengin teşrifatı ile camekân (giriş) bölümüne özen gösterilmiştir. Edirne'deki Sultan II. Murat'ın Beylerbeyi Hamamı ile Tahtakale Hamamı klasik dönemin ilk anıtsal örnekleridir. İstanbul Bayezit Hamamı () eşit büyüklükte çifte hamam olarak tasarlanmıştır. Her iki bölümde ılıklıklar üçer, sıcaklıklar dörder eyvanlı ve köşe mekânlıdır. Tezkirelerde Mimar Sinan'ın 59 hamam yaptığı kayıtlıdır. Çoğu günümüze ulaşamayan bu yapılar arasında, Zeyrek'te Hayreddin Paşa (), Resim İstanbul Ayasofya Hürrem Sultan () (Çizim ) (Resim ), Azap-kapı Sokullu (), Hürrem Sultan Edirnekapı Mihrimah Sultan (), İzmit Pertev Paşa () gibi değişik tasarım ve Hamamı mimaride ele alınmış hamamlardır. B. Köprüler Osmanlı ülkesinde, mevcut olan ve kullanılan tarihi köprülere, yenileri sistemli bir şekilde Kanuni döneminde Mimar Sinan Tarafından eklenmiştir. Sefer esnasında kısa zamanda gerçekleştirdiği köprülerin yanı sıra, Asya'daki kervan yollarını Balkanlara ve Avrupa'ya bağlayıp orduların ve kervanların rahatça üzerinden geçebilecekleri kapasitedeki kalıcı köprüleri de Mimar Sinan gerçekleştirmiştir. Çoğu günümüzde de kullanılmaktadır. Meriç Nehri üzerindeki Çoban Mustafa Paşa Köprüsü () m. boyunda, 20 kemer gözlüdür. Ortadaki daha büyük olmak üzere kesme taştan sivri kemerler üzerine kurulmuş, sel yaran ve topukları yarım koni şeklinde tasarlanmıştır. Ortasında görkemli bir tarih köşkü bulunmaktadır. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23 Klasik Osmanlı Dönemi İstanbul-Edirne yolunda iki Çekmece arasında bulunan Kapı Ağası Köprüsü, Harami Deresi üzerine kurulmuştur. Üç kemer gözlü köprü kesme taştan yapılmış, hafifletme gözleri dışında bezemeye yer verilmemiştir. Büyük Çekmece Köprüsü (), denizle gölü birleştiren boğazın üzerine yapılmıştır. Toplam 28 sivri kemer gözlü dört köprüden oluşan yapının boyu m.’ye ulaşmaktadır. Resim Mostar Köprüsü Alpullu-Hayrabolu yolunda, Ergene Irmağı üzerindeki Sinanlı Köprüsü üç; Drina Köprüsü () on bir; yıkılan ve yeniden inşa edilen Mostar Köprüsü () tek kemer gözlüdür (Resim). Hepsi sivri kemerli, klasik taş köprü formunda ele alınmıştır. C. Su Tesisleri, Su Kemerleri, Çeşmeler, Sebiller ve Selsebiller Fetihten itibaren nüfusu hızla artan İstanbul'un su ihtiyacını karşılamak üzere Fatih'in Roma ve Bizans devrinden kalan eski su şebekelerini onartıp yeniden hizmete soktuğu kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak bu konuda köklü çözümlere Kanuni döneminde ulaşılmış, bu çalışmalar da Mimar Sinan tarafından gerçekleştirilmiştir. İstanbul'a su getiren şebekeler Halkalı, Kırkçeşme ve Taksim olmak üzere üç ana grupta toplanmıştır. Halkalı - İstanbul su şebekesinde Sinan, Kirazlıköy yakınından çıkan kaynak suyunu İstanbul'a akıtmak için gerekli düzeni sağlamak amacıyla eski Müderris Köyü civarındaki çukur araziye Tekkemer veya Havasköyü Kemeri adlarıyla anılan 11 gözlü tek katlı bir su kemeri yapmıştır. yılları arasında yapılan Kırkçeşme Su Tesisleri’nin kapsamı daha geniş olup Belgrat Ormanları ve Kemerburgaz'daki dere sularını İstanbul'a taşımak için kurulmuştur. Bunun için üstü kapalı kanallar, galeriler, kemerler, su terazileri, havuzlar ve su dağıtım şebekelerinden oluşan mimari üniteleri yapılmıştır. Mağlova Kemeri () m uzunluk ve 35 m. yükseklik ölçüleriyle şebekenin en anıtsal bölümünü oluşturur (Resim ). Kırkçeşme Tesislerindeki Cebeci (Güzelce) Köyü Kemeri m.; Evvel Bend (Paşa Dere) Kemeri m. uzunluğundadır. Bahçeköy-Taksim Şebekesi ise Sultan I. Mahmut tarafından yaptırılmıştır. İstanbul'un çeşitli semtlerine bu şebekelerle getirilen sular, maksemlerle Resim külliye, cami, hamam gibi mahallenin belirli alanlarında yapılan yüzlerce çeşmeye Mağlova Su Kemeri dağıtılmıştır. Çeşmeler, yerleşim birimlerinin can damarlarıdır. Genelde uzaktan dikkati çekebilecek büyüklükte kemerli bir niş içeren kâgir blok şeklinde tasarlanmış mimari özelliğe sahiptirler. Suyun devamlı aktığı bir veya iki lüle, suyun toplandığı yalak ya da küçük havuz, bazen hayvanların su içmesini sağlayan su teknelerinden oluşmuşlardır. Çeşmeler bu genel özellikleri dışında önemli yapılarla birlikte ya da meydanlarda bağımsız olarak tasarlanıp, mimari ve süsleme açısından daha çok batılılaşma döneminde anıtsal boyutlarda ele alınmışlardır. Küçük bir köşk şeklinde yükselen dört cepheli meydan çeşmelerinin yanı sıra, "çatal çeşme" olarak bilinen iki cepheli çeşmeler de mevcuttur. İstanbul'daki Davut Paşa Çeşmesi () sivri kemerli nişi ve mermer yalağı ile en eski örnekler arasında yer alır. Yedikule’de Uşaki Tekkesi Çeşmesi () Kanuni döneminden kalmıştır. 24 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ Sebiller, daha çok soğuk su ve şerbet dağıtmak amacıyla, külliyelerin cephesine veya bir köşesine yerleştirilmiş mimari yapılardır. Çeşmelere göre çok daha gös- terişlidirler. Selçuklu döneminden beri Türk şehirciliğinde sokak köşelerini veya parkları süsleyen sebiller de işlevini yitirmiş, günümüze ulaşabilenler ticari amaçla kullanılır olmuştur. Saraçhane'de Gazanfer Ağa Medresesi Sebili (), Veznecilerde Kuyucu Murat Paşa Sebili (), Haseki'de Bayram Paşa Sebili (), Ayasofya’da. Sultan İbrahim Sebili, klasik dönem Osmanlı mimari üslubuyla İstanbul'da yapılmış bazı örneklerdir. Çoğu saray ve köşk gibi konut mimarisinde, park ya da bahçeye bakan cephelerde yer alan selsebillerbirbiri üzerine sıralanmış kademeli mermer çanaklardan akan suların görünüşleri ve çıkardıkları tatlı sesleriyle estetik duyguyu arttırmak amacıyla yapılmışlardır. ASKERİ YAPILAR Surları aşan toplar icat edilmiş olsa da, kentlerin savunmasında kaleler hâlâ önemini korumaya devam etmiştir. Bu açıdan Osmanlı topraklarındaki tüm kaleler onarılmış, gerekli görülenlere yeni sur ve burçlar eklenmiştir. İstanbul'un fethinden önce, Yıldırım Bayezit'in yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın () karşısına Fatih, Rumeli Hisarı’nı () yaptırtarak Boğazı kontrol altında tutmayı hedeflemiştir(Resim ). Sahilden başlayıp tepeye doğru dalgalı bir arazide şekillenen Rumeli Hisarı (Boğazkesen), kule ve burçlarıyla eşsiz bir manzara sergilemektedir. Fatih İstanbul'da yaptırdığı Yedikule Hisarı’nın () yanı sıra, Resim İstanbul Çanakkale Boğazı’nı da kontrol altında tutmak amacıyla Kale-i Sultaniye ve Kilit Bahr Rumeli Hisarı adlı hisarları inşa ettirmiştir. Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 25 Klasik Osmanlı Dönemi • •Türk Sanatının önemli bir zaman dilimini oluşturan Klasik Osmanlı Sanatı, her yönüyle anıtsal nitelikte sanat eserlerinin sunulduğu, öncesi ve sonrasıyla bütünleşen bir evredir. Osmanlı devletinin kuruluşundan itibaren Özet ortaya konulan her türlü yapı tipinin klasik çizgilere ulaşan ürünleri bu zaman diliminde verilmiştir. Özellikle camilerde ortaya konulan değişik plan türleri ve anıtsal ölçüler, varılabilecek son noktanın ancak bunlar olabileceğini söylemektedir. Edirne Selimiye Camii ile varılan mekân bütünlüğü, Osmanlının varmak istediği, bütün cemaati tek kubbe altında toplayabilme düşüncesinin somut bir neticesidir. Bütün mekânsal yapılardaki örtü olarak kubbenin öne çıkarılması, Osmanlının “kubbe mimarisi” olarak algılanmasına sebep olmuştur. Sadece cami yapısında değil, diğer yapı tiplerinde de çeşitli örnekler verilmiş, şehirlerin siluetini oluşturan külliyelerde gerekli yapılar yer almıştır. •Klasik dönemde cami avlusuyla bütünleşen ya da kendi avlusu içinde ancak yine camiye bağlı olarak kurulan medreseler, XVII. yüzyıldan itibaren külliyelerin esa-sını oluşturmaya başlamışlardır. Plan ve konumları ne olursa olsun, şadırvanlı bir avlu etrafındaki revakları ve arkasında sıralanan öğrenci odaları ile dershaneleri, medreselerin vazgeçilmez elemanlarıdır. •Erken dönem Osmanlı türbeleri Selçuklu dönemi türbelerinden farklı gelişme göstermektedir. Bu dönemde plan çeşitleri çoğalmış, baldaken (yanları açık türbe) türbeler, kübik gövdeliler ve poligonal gövdeliler olmak üzere çeşitli tipler uygulanmıştır. Cenazelik bölümü bu dönem türbelerinde yaygın olmayan bir özelliktir. Erken dönemden itibaren baldaken türbelerin dışında diğer plan tiplerine revaklar ve taç kapılar eklendiği görülmektedir. Türbelerin cephelerinde taş ve tuğla sıraları ile oluşturulmuş alternatif dizili (almaşık) duvar örgüsü dikkat çekmektedir. •Erken Osmanlı döneminde önemli ticari kuruluşlardan olan kervansaraylar (hanlar) şehirlerde veya yollarda külliyelerin bir parçası olarak düşünülmüştür. Bu dönemde şehir içi hanları ortaya çıkmış, bunlar bir veya iki avlu etrafında genellikle iki katlı olarak yapılmıştır. Hanlarda iki katlı şemanın uygulanması, duvar içerisine yerleştirilen ocaklar Osmanlı dönemi hanlarında ortaya çıkan yeniliklerdendir. Bu dönemde ayrıca bedesten, arasta, çarşı gibi ticari yapılarla külliyelerin çevresine canlılık getirilmiş ve gelir kaynağı olarak yaptırılmıştır. •Erken Osmanlı döneminden itibaren önemini artırarak koruyan hamamlar külliyeler içerisinde veya tek olarak inşa edilmiştir. Hamamların iyi gelir getirmeleri hayır eserlerine gelir kaynağı olarak vakfedilmesine neden olmuştur. Türk hamamının iç mimarisi, soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan olmak üzere dört ana bölümden oluşmaktadır. Osmanlı şehirciliğinde büyük bir yeri olan hamamların sıcaklık kısmında değişiklikler yapılmış, bir merkez etrafında bölümlerden oluşan bir plan tipi kullanılmıştır. •Osmanlı mimarisinde plan ve fonksiyonel özellikleri bakımından saraylar önemli bir yer tutmaktadır. Erken dönem sarayları Bursa, Manisa ve Edirne’de görülmektedir. İstanbul’daki ilk Osmanlı sarayı ’li yıllarda Fatih Sultan Mehmet tarafından Beyazıt’ta yaptırılan Eski Saray’dır. Bir süre sonra saray ihtiyaçlara cevap verememiş, bu nedenle Topkapı Sarayı inşa edilmiştir. Topkapı Sarayı, dört yüz yıla yakın Osmanlı sultanlarına konut ve devletin yönetim merkezi olarak hizmet veren en önemli saraydır. 26 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ DEĞERLENDİRME SORULARI 1. Klasik Osmanlı mimarisine zemin hazırlayan önemli gelişmeler aşağıdaki hangi sultanın döneminde olmuştur? a) Kanuni Sultan Süleyman Değerlendirme b) II. Murat sorularını sistemde ilgili c) II. Mehmet ünite başlığı altında yer d) Yavuz Sultan Selim alan “bölüm sonu testi” e) IV. Murat bölümünde etkileşimli 2. Bünyesinde farklı binaları barındıran yapılar topluluğunu aşağıdaki olarak kelimelerden hangisi karşılar? cevaplayabilirsiniz. a) Medrese b) Mahalle c) Külliye d) Kompleks e) İmaret 3. Osmanlı mimarisinde simge durumuna gelen örtü biçimi aşağıdakilerden hangisidir? a) Tonoz b) Düz çatı c) Kubbe d) Ahşap örtü e)Yarım kubbe 4. Aşağıdakilerden hangisi Osmanlı döneminde yapılan menzil külliyelerinden biri değildir? a)Gebze Çoban Mustafa Paşa Külliyesi b) Süleymaniye Külliyesi c) Ilgın Lala Mustafa Paşa Külliyesi d) Payas Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi e) Lüleburgaz Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 27 Klasik Osmanlı Dönemi 5. Edirne Selimiye Camii’nin m çapındaki anıtsal kubbesinin taşıyan ayak sayısı kaçtır? a) 4 b) 6 c) 8 d) 12 e) 16 Cevap Anahtarı: 1. b 2.c 3.c 4.b 5.c YARARLANILAN VE BAŞVURULABİLECEK DİĞER KAYNAKLAR ARSEVEN, Celal Esat, Türk Sanatı, İstanbul, 28 Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İSLAM SANAT TARİHİ ASLANAPA, Oktay, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, ASLANAPA, Oktay, Türk Sanatı, İstanbul, İstanbul, BALTACI, Cahit, XV.-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul, ÇEÇEN, M. Kazım, İstanbul'un Osmanlı Dönemi Suyolları, İstanbul, DEMİRİZ,Yıldız,http://www. funduszeue.info EYİCE, Semavi, “Cami” Mad., TDVİA, İstanbul, , s. KUBAN, Doğan, Osmanlı Dini Mimarisinde İç Mekan Teşekkülü: Rönesansla Bir Mukayese, İstanbul, KUR’AN, Aptullah, Mimar Sinan, İstanbul, ÖGEL, Semra, “Osmanlı Devrinde Türk Külliyesi” Türk Kültürü, S. 11, İstanbul, , s. SÖZEN, Metin ve diğ., Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul, ULUÇAM, Abdüsselam, “Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi”, Osmanlı, 10, Ankara, , s Fotoğraf Arşivi İçin Kullanılan Web Siteleri (1 ve 4 Nolu Fotoğraflar Hariç) funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info funduszeue.info Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 29

Aliye Öten

Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul/TÜRKİYE

Anahtar Kelimeler: Sultan Ahmed Külliyesi, ahşap malzemeler, ahşap malzeme kullanımı

Giriş

Sultan Ahmed Camii yüzyıl başında inşa edilmiş olup yüzyılın iki büyük külliyesinden birinin ana binasını teşkil eder. Klasik dönem İstanbul üslubunun son eserlerinden biri olan Sultan Ahmed Camii’nin, banisi Sultan Ahmed Han-ı evvel ve mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa’dır. Osmanlı mimarisinin yüksek üsluba ulaştığı yüzyıl eserleri başta Süleymaniye Camii ve Külliyesi olmak üzere araştırmacılar tarafından yoğun olarak incelenmiştir. yüzyıl Osmanlı mimarisi ise araştırmacılar için hala gizemini korumaktadır.

Osmanlı mimarisini anlamaya yarayacak birinci derece kaynakların başında, devlet tarafından yaptırılan yapılar için düzenlenen inşaat defterleri ile onarılacak yapıların onarım masrafını belirlemek için önceden hazırlanan keşif defterleri gelmektedir. Bu defterler, her ne kadar malî nedenlerle hazırlanmış olsa da, yapım sürecindeki malzemenin ücret, ebat, menşei; işçi sınıfı, sayısı, ücreti ile ilgili gelir ve harcamaların hesabının tutulduğu defterler olup, inşa kronolojisi ile ilgili önemli bilgiler vermektedirler. Rûznamçe, vâridât ve masârif, keşif gibi türleri bulunan bu defterlerde hazineden gelen paranın, kime teslim edildiği, nerelere, kimin talebiyle sarf edildiği gibi inşa organizasyonu ile ilgili bilgilerle birlikte malzeme türü, adeti, birim fiyatı, nereden geldiği ve ne zaman alındığı gibi çok detaylı bilgiler yer almaktadır. Bu nedenle bu belgeler mimarlık tarihine de ışık tutmaktadır.

Bu defterlerdeki bilgilerden hareketle Osmanlı döneminde kullanılan inşaat malzemeleri, yapım teknikleri, inşa organizasyonu ve bunların tarih içindeki değişim süreci tespit edilebilir. Ayrıca Ayazma Camii, Süleymaniye Külliyesi, Sultan Ahmed Camii, Nuruosmaniye Camii inşa defterleri üzerine yapılan çalışmalarda olduğu gibi yapının inşaat aşamaları da belirlenebilmektedir[1] . Belgelerde yer alan ahşap malzeme genellikle cinsli, miktarı, ebadı, birim fiyatı ve toplam fiyatı belirtilerek listeler halinde verilmektedir. Osmanlı dinî mimarisini teşkil eden cami ve külliye gibi kârgîr yapıların inşa defterlerinde alımına rastladığımız büyük miktarlardaki ahşap malzeme, genellikle hatıl olarak temel ve duvar yapımında ve yapı iskelesinde kullanılmıştır[2] .

Sultan Ahmed Camii’nin özellikle ‘Mavi Cami’ olarak tanınmasına neden olan zengin kâşî panolarını tamamlayan kalemişi tezyinatı ve hünkâr mahfilinde yoğunlaşan taş işçiliği kadar; ahşap işleri ve sedef kakma işçiliği tezyinat programında dikkati çekmektedir. Banisi sultan olan ve mimarı da özellikle sedefkârlıkta maharet sahibi bir sanatkârın çalıştığı bu yapıda; pek çok usta ve sanatçı maharetlerini sergilemiştir. Bu çalışmada bahsi geçen görevli, usta ve ahşap yapı malzemeleri Sultan Ahmed Camii rûznamçe, vâridât ve masârif defterlerinde kaydedildiği şekilde tanıtılmaya çalışılacaktır.

1. Ahşap Yapı Malzemeleri

Ahşap yapı malzemelerinin genel adı olan kereste işiyle uğraşan esnafa keresteciyân denmektedir ve bu topluluk kethüda vb. unvan hiyerarşisine sahip bir organizasyon içindedir[3] . İstanbul’un fethinden itibaren keresteci, keserci, kiremitçi, kireççi, kutucu ve kâşîci gibi inşaya has görevliler ile birlikte; ehl-i hıref, neccâr, ırgat ve hamalların ücretleri cinsi ve ölçüsüyle ferman olunması ’lara kadar mimarbaşının görevi olmuştur. yılı itibariyle es’ar defterleri oluşturularak, inşa malzemeleri ve görevlileri hakkındaki ölçü ve fiyat standartları belirlenmiştir[4] . Bu nedenle piyasada kullanılan kerestelerin belli ölçüleri olsa da, tarihi eserlerde kullanılan kerestelerin ebatlarının tespit edilebilmesi için mimarbaşıların ve bina eminlerinin defterlerinden ve vilayetlere gönderilen hükümlerin incelenmesiyle çıkarılacak neticelere ihtiyaç vardır[5].

Sultan Ahmed Camii’nin /’da başlanan ve kubbenin kilitlenme başarısı sebebiyle 10 kurban kesildiği /’e kadar süren inşası sürecinde pek çok ahşap malzeme alınmıştır[6] . Sultan Ahmed Külliyesi inşası sırasında iskele, iksa, temel ve duvar hatılları, temel kazıkları, çatı, pencere, kapı ve mobilyalarında ahşap malzeme kullanılmıştır. Sultan Ahmed Camii ve Külliyesi’nin inşa evrakında ceviz ağacı, elvâh-ı gürgen (gürgen levhalar), pedavra-i Sakarya, elvâh-ı Bahr-i Siyâh (Karadeniz levhaları), elvâh-ı bellût-ı Şilye/Şile (Şile pelit levhaları), elvâh-ı Ağva gibi çeşitleri bulunan kerestelerin alımı ve kullanımı ile ilgili çeşitli bilgiler yer almaktadır.

İnşa evrakında adı geçen ahşap malzemelerin bârûy-ı çûb, çûb-ı makaslık, kabza-i çûb-ı pereme, çûb-ı kazma, kürekhâ-i çûb, çûb-ı kiriş, çûb-i körpe, çûb-ı Rumeli-i harcî, elvâh, taban, verke, sütun gibi çeşitleri vardır. Ada-i cedîd, İznikmîd (İzmit), Midye, Karapürçek, Bahr-i Siyâh gibi yerlerden temin edilen ‘kerestehâ-i mütenevvi‘a’ (çeşitli keresteler), Bâb-ı Hîme, Gümrük, Davudpaşa gibi iskelelerden hamallar ve arabalar vasıtasıyla inşa alanına nakledilmiştir. Kerestelerin Mimarbaşı Mehmed Ağa tarafından seçilmesinden sonra, siparişi vermek, getiriliş şekline göre refakat etmek, inşa sahasına ulaştırmak ve inşa sahasına ulaştıktan sonra bekletilmesi veya kullanılmasında insiyatif sahibi olmak gibi konularda devreye Mehmed bevvâb, Mehmed keresteî, Hüsrev Halife gibi görevliler girmektedir.

Ahşap malzemenin önemli bir bölümü inşaat sırasında yapının içinde ve dışında kurulan iskelelerde kullanılmıştır. Yapıda inşa edilen çalışma iskelesi belirli yüksekliklerde çalışma platformları oluşturulan bir konstrüksiyona sahiptir ve inşaatın ikinci senesinden sonra alınan ahşap malzeme beden duvarlarının üst kısmı ve örtü sistemi için gerekli olan iskelenin geri kalan kısmının yapımı içindir[7] .

Osmanlı mimarisinde ızgara temel olarak tanımlanan temel yapım tekniğinde temel pabuçları şeklinde inşa edilen temel duvarı, içinde veya üzerinde ızgara şeklinde yerleştirilmiş ahşap hatılların bulunduğu yaklaşık 20 cm kalınlığında bir horasan tabakasının üzerine oturur[8] . Temelde temiz suyun bulunarak, temel kazma işleminin sonuna gelindiği bu aşamada inşa sahasına ulaşan bu Karapürçek levhalarının temel çukurunun iksasında toprağı tutan ahşap perdeyi oluşturması söz konusudur[9] .

Ana malzemesi taş ve tuğla olan Sultan Ahmed Camii’nde iskeleler kaldırılmış olduğundan; temeli gözlem imkanı da olmadığından; ahşabı ancak kapı kanatları, pencere ve dolap kapaklarında ve cami teşrifatında kullanılan mobilyalarda izleyebiliyoruz. Bu nedenle belgelerdeki tüm ahşap malzemenin veriler doğrultusunda yapılarda kontrol edilmesi mümkün olamamaktadır[10]. Fakat arşiv belgeleri, şahit olmadığımız ve izleyemediğimiz ahşap inşa malzemeleri ve hatta tamir malzemeleri hakkındaki tüm bilgileri sunmaktadır.

Arşiv belgelerine göre, Sultan Ahmed Külliyesi inşasında kullanılan ahşap yapı malzemelerinin, temin yerleri, temin süreci, alınan yerler, temin görevlileri, cins, ebat ve fiyat bilgileri ile ilgili detaylı bilgiler, / Pazartesi Karapürçek levhaların alınmasıyla başlar. Külliye inşa sürecinde İbrahim Paşa Sarayı Kasrı’nın inşa edildiği döneme rastlayan bu alımlar, kaplama amacıyla neccârlar tarafından kullanılmıştır. Cinsi ve ebadı verilmeyip sadece Karapürçek (Sakarya) ten geldiği bilgisi verilen bu levhaların, inşa sürecinin başında ve sadece İbrahim Paşa Sarayı için alınması ve kullanılması söz konusudur.

nşa belgelerinde temelden kubbeye kadar pek çok aşamada ve pek çok yerde kullanılan sütun, çubuk, mertek, verke ve levhalar hakkında da detaylı bilgiler mevcuttur[11]. Külliyenin başta cami olmak üzere diğer unsurlarında kullanılan ahşap malzemelerin ağaç cinsleri, getirildikleri ve kullanıldıkları yerler hakkında verilen bilgileri bir araya getirdiğimizde tablo 1’deki verileri elde etmekteyiz.

Sultan Ahmed Cami merkezli külliye inşasında tablo 1‘de görüldüğü üzere elvâh-ı kestane, verke-i siyâh-ı gürgen, elvâh-ı gürgen, verke-i çam, elvâh-ı karaağaç, sütûn-ı karaağaç, elvâh-ı fındık, çûb-ı kızılcık, çûb-ı şimşir, elvâh-ı şimşir, tomruk-ı şimşir, elvâh-ı bellût-ı Şile (Pelit), tomruk-ı sanavber (Çam fıstığı ağacı), elvâh-ı koz (ceviz), pedavra-i Sakarya ve çubuk-ı verdinar şeklinde adlandırılan ahşap malzemeler kullanılmıştır. İnşa evrakında kereste çeşitleri, yapıda kullanıldığı yer, ebat, kalite yahut geldiği yerle tanımlanarak kullanılmıştır. Fiyatı ve ebadı narhla belirlenmemiş olan ve özel üretilen ürünler hakkında detaylı bilgiler verilirken, narha tabi olan ürünlerin sadece adet ve ücreti yer almaktadır.

Ahşap yapı elemanlarına bakılacak olursa, terimlerin kökeninin farklılık arz ettiği görülür. Risale-i Mimariye’de “çubuk” ve “çûb” kelimeleri, Çubuk Türkçe ve Çûb Farsça olmak üzere aynı anlama gelmektedir ve dikdörtgen kesitli dikmeden ibarettir[12]. Aynı eserin ileriki bölümlerinde çûb’un yüzyılın ilk yarısı itibarıyla kereste olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Bu yüzden yüzyıl inşa evraklarında mertek, direk, pedavra, kazık, tirfil, ırgat, makara gibi isimlerle birlikte kullanılan ve çeşitlilik arz eden çûb/çubuk teriminin ölçü birimi es’ar defterlerinde mevcut olduğundan Sultan Ahmed inşa evrakında yer almamaktadır[13]. Mesela pedavra[14] ifadesini metin içinde değerlendirmek gerekirse; Sultan Ahmed Camii varidât ve masârif defterinde[15] pedavra-i dirâz olarak geçen bu yapı malzemesinin, kiremit altı kaplaması, çatı kaplaması olarak kullanıldığı bilinmektedir[16]. Pedavra-i dirâz veya pedavra-i Sakarya şeklinde geçen bu malzemenin ebadı bildirilmemekte fakat himl ölçü birimi ile satın alınıp taşındığı belirtilmektedir[17]. Sultan Ahmed Camii rûznamçesinde çûb-ı makaslık, çûb-ı tirfil[18], çûb-ı abanoz, çûb-ı şimşir, elvâh-ı çûb, çûb-ı cevherdârî, çubuk-ı harcî, çûb-ı bînar (bînar, bınar, pınar olarak geçen ahşap, kalın dört köşe kadranlardır[19]), çûb-ı çubuk-ı körpe, çûb-ı meyâne, tomruk-ı çûb-ı siyâh ve çûb-ı hurda şeklinde çeşitleri geçmektedir[20] .

Belgelerde sütun olarak adı geçen eleman, Arseven tarafından yapılarda düşey olarak çoğunlukla köşelere konulan ve kesitlerine göre altılık (6 parmak) (0,19 m) ve sekizlik (sekiz parmak) (0,25 m) direk adı verilen dört köşe veya daire kesitli uzun ahşap olarak tanımlanmaktadır[21]. Tablo 3’te sütûn-ı dolma, sütûn-ı dolap eteği, sütûn-ı dolap, sütun ve bazuluk gibi çeşitleri ve ebatları verilen bu malzemenin Sultan Ahmed Külliyesi inşasında yaygın bir kullanılan alanı olduğu anlaşılmaktadır. Hımış duvar yapımında dikme, ahşap strüktürde kare kesitli diyagonal bağlantı ahşabı ve direk olarak kullanılmıştır. Ayrıca tablonun son satırında sütunun ölçüsü çap olarak verildiği için yuvarlak kesitli olduğu anlaşılmaktadır. Kullanım yeri belirtilen dikmelerden sütun-ı dolap, temel çukurunda su boşaltma işlerinde kullanılan dolabın sabitleştirilmesi için kullanılan dikmelerdir. Sütun-ı dolma ise zemini sağlamlaştırmak için belirli aralıklarla toprağın içine çakılan kazıklardır[22].

Kaplama tahtaları (elvâh) da arşiv kayıtlarında geldiği yere, ağacın cinsine ve kullanıldığı yere göre sınıflandırılmaktadır[23]. Elvâh-ı İznikmîd (İzmit), elvâh-ı Ereğli, elvâh-ı Karapürçek gibi geldiği yere göre adlandırılan çeşitleri olduğu gibi, elvâh-ı kestane, elvâh-ı karaağaç, elvâh-ı bellût, elvâh-ı gürgen, elvâh-ı ceviz, elvâh-ı fındık, elvâh-ı mütenevvia (çeşitli elvâh) gibi ağaç türüne ve elvâh-ı biçme-i âb, elvâh-ı makara gibi kullanıldığı yere veya yapım şekline göre adlandırılanları da vardır[24]. İzmit, Ereğli ve Karapürçek’ten temin edilen levhalar; kestane, karaağaç, pelit, gürgen, ceviz, fındık ve çeşitli ağaçlardan elde edilmiştir. Karaağaç ve cevizin öncelikli kullanım alanları tablo 4’te de görüldüğü üzere, caminin kapı ve pencere çerçeveleri ve kaplamalarıdır (Bk. ). Diğer ağaç cinslerinden elde edilen levhalar da yine caminin kapı ve pencereleri başta olmak üzere hünkâr kasrı ve diğer külliye yapılarının kapı kanatları, pencere ve dolap kapakları kaplamalarında kullanılmıştır[25] (Bk. ). Bu levhaların bir kısmı levha olarak getirilirken; bir bölümünün de başta ceviz, fıstık çamı ve şimşir olmak üzere tomruk olarak getirildiği ve işlendiği bilgisi verilmektedir[26] .

Şah-ı merdan, sırık-ı sürn, kolluk gibi ebadı ve işlevi farklı ahşap malzemeler de Sultan Ahmed Camii inşasında kullanılmıştır[27]. Ayrıca elvâh-ı sefine başlığı altında gemilerden gelen ahşap levhaların da kullanıldığı bildirilmektedir. Elvâh-ı hürde ve ahşâb-ı köhne de benzer bir şekilde kullanılmış yahut değersiz keresteden yeniden dönüştürülen ahşap malzemeyi ifade eder ve inşa sürecinde bu malzemeler de kullanılmıştır[28] .

Verke (virke, vergeh) kiriş olarak kullanılır. “Virke”, “verke” veya “vergeh” olarak belgelerde geçen kiriş ile ilgili fazla açıklayıcı bilgi bulunmamaktadır.[29] Verke-i siyâh, verke-i kâfir (Avrupa’dan getirilen ahşaptan biçilmiş kiriş olmalıdır), verke-i gâver, verke-i siyah-ı gürgen, verke-i çam ve verke-i taban, verke-i taban-ı kebir gibi çeşitleri inşa rûznamçesinde yer alan verkenin sadece taban-ı verke cinsinin ölçüleri verilmektedir. 55 adet için Akçe ücretle yapılan bir alımda ölçülerin tûlen 15 zirâ‘, arzan 8 ve 6 ısbı‘ olduğu görülmektedir. Başka bir alımda 26 adet için Akçe ödenen malzemenin ebadı tûlen 15 zirâ‘, arzan 7 ve 6 ısbı‘, 50 adet içinse Akçe ücrete tûlen 11 zirâ‘, arzan 6 ısbı‘, kalını 5 ısbı‘ olduğu görülür[30] . Süleymaniye Külliyesi inşaatıyla ilgili belgelerde ise “verke” alımı pek çok yerde geçmekte fakat sadece iki tanesinde bu malzemenin uzunluğu 10 zirâ‘ (7,58 m) olarak belirtilmektedir. tarihli Narh Defteri’nde ise dört tür “vergeh” olduğu belirtilmekte fakat ölçüleri hakkında bilgi yer almamaktadır[31] .

“Taban” veya “taban-ı virke”, “taban-ı vergeh” (taban kirişi) olarak adı geçen ahşap malzemenin kullanımı günümüzdeki kullanımı ile aynıdır, daha açık bir ifadeyle dikmeleri birbirine bağlayan kiriştir[32]. İnşa evrakında “taban-ı Rumeli-i kebir”, “taban-ı Rumeli-i meyâne”, “taban-ı Karasu”, “taban-ı Üsküdar” gibi geldiği yere göre veya ahşabın türüne veya boyutuna göre “taban-ı verdinar” (köknar tabanı kirişi), “taban-ı verke”, “taban-ı hürde”, “taban-ı tesliye”, “taban-ı baskı”, “taban-ı âkeşte” şeklinde adlandırıldığı görülmektedir. Dikme ve kirişlerin üzerine oturduğu bu elemanın ebadı ile ilgili inşa evrakında pek çok bilgi mevcuttur. Tablo 5’te bu konuda daha detaylı bilgiler yer almaktadır.

Çûb, çubuk, kereste, taban, verke, elvâh ve sütun gibi çeşitleriyle Sultan Ahmed Külliyesi inşasında kullanılan ahşap malzemeleri ve özellikleri inşa evrakında yer aldığı şekilde buraya alınmıştır. Bunların haricinde de kullanıldığı belirtilen fakat hakkında çok bilgi olmayan ahşap yapı malzemeleri de mevcuttur. Bunlardan biri Sultan Ahmed Külliyesi inşasında kullanılan ahşap malzemelerin cins, adet ve fiyatlarının verildiği tablo 6’da “kavâzık-ı kebîr” olarak geçen malzemedir. Büyük kazıklar şeklinde adlandırabileceğimiz bu eleman ise, 4,00 m uzunluğunda 0,08 x 0,16 m kesitinde kalas olarak tanımlanan çapadır. tarihli Narh Defteri’nde “sütun-ı çapa”nın büyük olanının ebatları 12 zira (9,10 m) x 10 parmak x 10 parmak olarak verilmektedir[33]. İnşa evrakında (büyük) sıfatı ile birlikte kullanılan çapanın, yapının çeşitli yerlerinde kullanılan, kesit ve uzunluğa bağlı olarak büyük ahşapları tanımladığını ortaya koymaktadır[34] .

Yine inşa rûznamçesinde “mertek-i Samanlu” “mertek-i çam” ve “mismâr-ı mertek” olarak geçen çatı merteğinin o dönemde çoğunlukla İzmit’in Samanlı Dağları’ndan getirildiği, çamdan imal edildiği ve özellikle örtü sisteminde kullanıldığı anlaşılmaktadır[35]. Ayrıca tablo 6’da yer alan teneke-i tavan ve sanduk da ince ahşap kaplama levhaları olarak, hem saçak altı kaplama tahtası olarak hem de saklama amaçlı yapılan sandıklarda kullanılmıştır[36] .

Sultan Ahmed Camii inşasında kullanılmış olan ahşap malzeme ve çeşitleri yukarıda verilen tabloda vâridât ve masârif defterinde yer alan bilgiler dâhilinde oluşturulmuştur. Bu defterde Hüseyin Kâtip bevvâbân ve dergâh-ı âlî rûznamçecisi Selim’in / tarihinden / tarihine kadar Sultan Ahmed Han’ın emriyle Darüssaade Ağası Mustafa Ağa, Bina Eminleri Kalender Efendi, Hüseyin ve İdris Ağaların nezaretinde Ser-mimaran-ı Hassa Mehmed Ağa’nın evler, dükkanlar, alt kat ve üst kat odalar, mektep, sebilhaneler ve kasr-ı hümâyûn ile birlikte inşa ettiği Sultan Ahmed Camii’nin gelir ve giderleri yer almaktadır. Bu defterde çeşitli keresteler ve es’ar-ı muhtelife bölümünde tablo 6’da görülen bütün ahşap yapı elemanları ödenen ücretlerle birlikte yer almaktadır.

Sultan Ahmed Camii ve odalar, dükkanlar, hünkâr kasrı, sebilhaneler ve mektepten oluşan külliyenin bir bölümünün gelir ve giderlerinin kaydedildiği vâridât ve masârif defterinde büyük miktarlarda ahşap malzeme alımı görülmektedir. Bu malzemelerden en çok alım ve kullanım yapılanlarının hatıl olarak temel ve duvar yapımında ve yapı iskelesinde kullanıldığı rûznamçe defterinden izlenebilmektedir. Bunun dışında örtü sistemi, kapı kanatları, pencere ve dolap kapaklarında, mobilyalar, inşa araç ve gereçleri için de ahşap malzemelerin temin edildiği ve kullanıldığı görülmektedir.

1. Sultan Ahmed Külliyesi’nde Ahşap İşçileri

Süleymaniye Camii inşasında kerestenin tedarik ve sevkinin organizasyonu çözümlenmiştir. Buna göre İstanbul’dan ellerinde mahallerin kadılarına hitaben yazılmış fermanlar ve bina emininin lüzumlu kerestenin cins, ölçü ve miktarını belirten defterleri bulunan görevliler geniş yetkilerle kereste çıkarılan bölgelere gönderilmekte ve mahallin kadısının yardımıyla satın alınan malzemeler gemilere yüklenip İstanbul’a getirilmektedir[37]. Aynı çerçevede gerçekleşen organizasyonda, inşa belgelerinde ahşap işlerinden sorumlu adı en çok geçen görevliler errekeşân ve neccârândır. Süreçte çok aktif rol oynayan bu iki meslek grubu, ahşap malzemelerin seçilip, bıçkı ile kesilmesinden, işlenip inşaata dâhil edilmesine kadar pek çok aşamayı gerçekleştirmiştir. Erre-keşân, bıçkı kullanarak ağaç deviren, tomruk ve tahtaları kesen işçiler grubudur.

Tablo 7’de yer alan erre-keşân etkinliğinde, sayıları arasında değişen görevlinin ağaç devrilmesi, kesimi ve taşınma sürecinde çalıştığı görülmektedir. Ayrıca aynı defterde yer alan başka bir bilgi şu şekildedir. Mimar Ağa tezkiresine göre batıdaki sebilhanenin tavan kaplaması için erre-keşân kethüdası eliyle alınanlar: teneke-i sovuk ( adet, fî 8, kıymet ), teneke-i tavan ( adet, fî 5, kıymet ), be-cihet-i hammâliyye-i mezbûr (14 hıml, fî 3, kıymet 42) yekûn [38]. Bu bilgiye göre erre-keşân çalışanları, ahşap malzemenin yerinden getirilip işlenmesini sağladıkları gibi, yapılan malzemelerin monte edilmesinde de montaj malzemesi alımı dâhil rol oynamışlardır. Bu durum onların hamallar ve forsa esirleri gibi niteliksiz işçilere birlikte çalışmalarını gerektirmektedir. Arşiv evrakında erre-keşâna kendi görevi nedeniyle Akçe ödeme yapıldığı, lağımcı ve hamallarla birlikte yaptıkları görevler için de toplam Akçe ödeme yapıldığı bildirilmektedir[39]. Bu durum erre-keşân ve lağımcı, hamal gibi meslek gruplarının ortak çalışmalarının bir sonucu olmalıdır.

Sultan Ahmed Külliyesi inşasını kayıt altına alan evrakın muhtelif yerlerinde erre-keşân ustaları ile ilgili sınırlı da olsa isim ve görev bilgisi verilmektedir. Bu bilgilere detaylarıyla yer verip, yapı özelinde işçiler ve görevleriyle ilgili detayların paylaşılması yerinde olacaktır.

Erre-keş, Farsça bir kelime olup, biçici anlamında kullanılmıştır[40]. Erre-keşân ise erre-keşin çoğuludur ve bıçkı kullanarak tomruk ve tahtaları kesen işçiler grubu olarak öncelikli görevleri ahşap malzemelerin inşa sorumlusuyla birlikte istenilen yerden getirilmesidir. Erre-keşânın ağaç temininde çıktıkları yolculuklar gidilen yere ve vasıtaya göre süre açısından farklılıklar göstermektedir. İnşa evrakında bu konuda ilk bilgi, gün için /’dan / sonuna kadar şimşir tomruğu ve ceviz levhalar getiren Üstad Hasan’a Akçe ödeme yapılması şeklindedir. Yine aynı görevde Üstad Hasan’a eşlik eden Mehmed Bevvâb’a günlüğü 20 Akçe’den Akçe ödenmiştir. Devamında aynı sürede Kara Halîfe ve Bevvâb Mehmed’le birlikte Trabzon tarafından ceviz levhalar ve şimşir tomruğu kesmek için erre-keşân İskender, Hüsrev, Keyvan, Müslim’e Akçe ödeme yapıldığı bildirilmektedir[41]. Üstad Hasan, Mehmed Bevvâb, Kara Halife gibi inşa sorumluları ile birlikte işçiler olarak İskender, Hüsrev Keyvan ve Müslim geçmektedir. Trabzon’dan deniz yoluyla ceviz levhalar ve şimşir tomruk getirmişlerdir.

İnşa evrakında bir sonraki bölümde Mehmed Çelebi eliyle alınan ceviz levhalar için Akçe ödendiği bildirilmektedir[42]. / tarihi itibariyle Menteş Yahudi tarafından forsa esirleriyle Marmara adasından getirilen çeşitli aletler ve sütun taşıma ücreti yanında ceviz levhaların da alındığı ve toplam Akçe masraf yapıldığı kaydedilmektedir[43]. Marmara Adası’ndan forsa esirleriyle getirilen ceviz levhalar, ilk alıma göre epeyce azdır ve satın alınmış olma ihtimali mevcuttur.

İnşa sürecinde bir sonraki alım bilgisi, Karaburun’dan Üstad Hasan’ın taşıyıcılığıyla 79 adet ceviz levha için tanesi 20 Akçe’den Akçe ödeme yapıldığı şeklindedir. Arslan Reis gemisiyle Üstad Hasan’ın getirdiği adet fıstık çamı tomrukları içinse adeti 5 Akçe’den Akçe ödeme yapıldığı görülmektedir. Aynı gemide gelen ceviz levhalar ve Şimşir levhalar için Akçe ödeme yapıldığı belirtilir[44] . Deniz yoluyla Karaburun/İzmir tarafından getirilen fıstık çamı tomrukları, ceviz ve şimşir levhalar için Üstad Hasan’ın çalıştığı ve Arslan Reis’in gemisinin işçi ve malzeme nakli için kullanıldığı görülmektedir.

Mehmed Bâşe eliyle adet 10 Akçe’den ceviz levhalar için Akçe ödeme yapıldığı yine ruznamçede yer almaktadır[45]. Hemen akabinde İskender Bâşe gemisiyle Mahmud Bevvâb eliyle Hasan’ın listesiyle 35 adet ceviz levhalara tanesi 40 Akçe’den Akçe ödendiği görülür[46]. Mehmed Bevvâb’ın mübaşeretiyle ser-mimaran-ı hassa Hasan’ın listesiyle adet ceviz levhalar için tanesi 40 Akçe’den Akçe ödeme yapıldığı kaydedilmişti[47]. Böylece inşa sorumluları olarak Mehmed Bevvâb, Mahmud Bevvâb, Mehmed Bâşe ve İskender Bâşe gösterilmekte ve ahşap malzemelerin tespitinin mimarbaşı listelerine göre yapıldığı belirtilmekte ancak getirildiği yer bildirilmemektedir.

// tarihleri arasında hassa mimarlarından Üstad Hasan ve Dergâh-ı Âlî bevvâblarından Mehmed eliyle, Sinop kazasından adet ceviz levhaya 20 Akçe’den Akçe ödenmiştir. Aynı şekilde Sinop’tan İstanbul’a getirilen adet ceviz levhalara, adet fıstık çamı tomruklarına ve fıstık çamı tomruklarının gemi navlun ücretine Akçe ödenmiştir. Sinop’tan gelen levhalar ve tomruklar için Akçe mahzen kirası, Giresun kazasından ceviz levhalar ve tomrukların Akçe navlun bedeli ve sonraki taşımalar için Akçe ödenmiştir. Akabinde ceviz levhaların ıslahı için Akçe ücret ödendiği, Trabzon’dan alınan ceviz levhalar ve fıstık çamı tomrukları için dönüş yolunda 50 gün için Üstad Hasan’a günlüğü 30 Akçe’den, Mehmed bevvâb’a günlüğü Akçe’den Akçe ücret ödendiği evrakta bildirilmektedir[48] . Bu bilgilere dayanarak Üstâd Hasan ve Mehmed Bevvâb eliyle Sinop, Giresun ve Trabzon’dan ceviz levhalar ve fıstık çamı tomrukları getirildiği çıkarılabilir.

İnşa evrakında karşımıza çıkan bir sonraki bilgi, Mustafa Efendi eliyle mimar ağa tezkiresine göre cami-i şerif pencereleri mühimmâtı için 43 adet ceviz levhalara Akçe ödeme yapılmasıdır[49]. Yine Mimar Ağa tezkiresine göre Topçu Dive eliyle gelecek 86 adet ceviz levha için Akçe ödenmiştir[50]. Cami pencereleri için Mustafa Efendi ve Topçu Dive eliyle ceviz levhalar alındığı bildirilmekte, fakat nereden alındığına dair bilgi verilmemektedir. Devamında cami-i şerif pencereleri mühimmatı için Üstad Hasan’a 38 adet ceviz levhalar için Akçe ödeme yapıldığı görülmektedir[51] .

Yine cami-i şerif kapıları ve pencereleri mühimmatı için Mimar Ağa marifetiyle emîn-i hatab (Odun Emini) eliyle alınan adet ceviz levhalara Akçe ücret ödendiği bildirilmektedir[52]. Cami-i şerif pencereleri mühimmatı için Üstad Hasan eliyle alınan 38 adet ceviz levhalar için Akçe masraf pahası ödendiği kaydedilmiştir. Cami-i şerifin devam eden mühimmatı için Ali Bâşe eliyle büyük ceviz levhalardan 5 adet için Akçe ödeme yapıldığı görülür. (5 adet, tûlen 7, arzan 20, kadden 5, fî , kıymet )[53] .

Turhan Ağa ve Mustafa Ağa eliyle şimşir keresteleri ve ceviz levhalar için adet üzerinden Akçe ödendiği görülür. Ceviz levhalar kâtibi, Ömer eliyle 38 adet ceviz levha için Akçe, 5 adet tomruk için Akçe, 35 adet daha tomruk için Akçe ödeme izlenmektedir[54]. Ramazan Reis eliyle 42 adet küçük ceviz levhalar için Akçe, 46 adet büyük ceviz levhalar için Akçe ödendiği geçer[55] .

Mimar Ağa tezkiresine göre Ahmed eliyle alınan 5 adet ceviz levhalara Akçe ödendiği de kaynaklarda geçmektedir[56]. Yine mimar ağa tezkiresine göre Karaca Turgut eliyle alınan 35 adet ceviz levha için Akçe ödeme yapıldığı bildirilmektedir[57] .

Mimar Ağa tezkiresine göre defaatle cami-i şerif camları çerçeveleri için Ahmed Çelebi vasıtasıyla Dimitri eliyle alınan büyük karaağaç (çûb-ı siyâh-ı kebîr) levhalar pahası olarak adet, Akçe’den Akçe[58] ödeme yapıldığı bildirilmektedir. Cami çerçeveleri için karaağaç levhaların tercih edildiği önceki bölümde de yer almıştır. Ancak bu ağaçların seçimi ve getirilmesinde Ahmed Çelebi vasıtasıyla Dimitri’nin rol oynadığı ve bir sonraki bilgide de solak İbrahim Çelebi, Bodur Cafer ve Kasım eliyle alınan karaağaç ve bunların kullanıldığı yerler açık bir şekilde zikredilmektedir.

Buna göre, mimar ağa tezkiresine göre cam çerçeveleri için solak İbrahim Çelebi eliyle karaağaç levhalar pahası olarak 12 adet tûlen 6 zirâ‘, arzan 18 ısbı‘ ebadında ürünlere Akçe’den Akçe ödenmiştir. Bahsi geçen tezkireye göre Bodur Cafer eliyle karaağaç levhalar pahası ise tûlen 7 zirâ‘, arzan 18 ısbı‘ ebatlarında 28 adet için Akçe’den Akçe ödenmiştir. Bahsi geçen tezkireye göre Kasım eliyle de karaağaç levhalar pahası olarak 32 adet için Akçe’den Akçe ödenmiştir[59] .

Sultan Ahmed Külliyesi’nin özellikle pencere ve kapılarında kullanılan ceviz ve şimşir levhalar ile şimşir ve fıstık çamı tomrukların temininde inşa evrakında pek çok görevlinin adı geçmektedir. Bunlar Üstad Hasan, Mehmed Bevvâb, Kara Halife, İskender, Hüsrev, Keyvan, Müslim, Mehmed Çelebi, Menteş Yahudi, Arslan Reis, Mahmud Bevvâb, Mehmed Bâşe, İskender Bâşe, Mustafa Efendi, Topçu Dive, Turhan Ağa, Mustafa Ağa, Ali Bâşe, Ramazan Reis, Karaca Turgut, Ahmed Çelebi, Dimitri, solak İbrahim Çelebi, Bodur Cafer ve Kasım’dır.

Neccâr/Neccârân ise, ahşap malzeme ve kaplama kullanarak binaların iç ve dış aksamını ahşap malzemeler ile kaplayan; kapı, pencere, dolap, merdiven, pano, kepenk, kapak vb. yapan ve takan işçiler grubudur[60]. Sultan Ahmed Camii merkezli külliyenin inşa sürecinden günü gününe bahsedilen rûznamçede neccâran işçi grubunun işleri ile ilgili kayıt mevcuttur. Sayıları zaman zaman ’ü bulan neccârân, esirân-ı mîrî, esîrân-ı forsa, esîrân-ı Ali Paşa, Esîrân-ı Sadrazam Mehmed Paşa ve vardiyeli olmak üzere birkaç sınıftan oluşuyordu. Köstendil, Midilli[61], Gelibolu, Selanik, adalar[62], Filibe, Sofya, Molova[63], Amasya, Köstendil, Bihlişte[64], İvranya[65], Edirne[66], İmroz[67], gibi yerlerden ustalar getirilerek kalifiye elemanı arttırılan bu grubun içinde üstâdlar, sayıları 35’i bulan neccâr halifeleri ve şakirtleri mevcuttur[68] .

İnşa sürecinde neccârân sınıfının fazla sayıda ve görevde yer almasının sebebi kapı kanatları, dolap ve pencere kapakları vb. ahşap yapı elemanlarının serbest piyasadan hazır olarak alınmayarak ahşap malzemelerinin atelyelerde istenen ölçülerde üretilmesi olabilir. Rûznamçe defterindeki alımlar bu durumu destekler niteliktedir. Ayrıca mimar tezkiresiyle neccârânın inşa sahasında atıl vaziyetteki imam evi, duvarlar gibi yapıların yıkılmasında da görev aldığı ve geri dönüştürülecek malzemeyi çıkarmaları inşa rûznamçesinde geçmektedir[69]. Ayrıca Maltepe iskelesi ve Şühûd kapısındaki kereste ambarının tamirini de kalfalarıyla birlikte neccârânın yaptığı kaydedilmiştir[70] .

/ tarihli rûznamçe kaydında cami-i şerif pencereleri kaplaması için yapılan masraflar mevcuttur. Bu belgeye göre seng-traş Mustafa Konya’ya zirâ‘ tanesi 80 Akçe’den Akçe ücret, padişah mahfili pencerelerinden birinin kaplamaları için 3 kantar 18 lodura, kıyye hesanıyla ,5 malzemeye Akçe’den Akçe ücret, nühâs tavan için 6 adet, 12,5 kıyye için tanesi 40 Akçe’den Akçe ücret ve tunç pencerelerin 5 adetinin tamiri için Akçe’den Akçe ücret olmak üzere toplam Akçe ödendiği görünmektedir.[71] Burada Padişah mahfili ve cami pencereleri için kaplama ustası olarak seng-traş Mustafa Konya adı geçmektedir. Özellikle seng-traş (taş yontucu) olarak mesleği tanımlanan Mustafa Konya’nın, ağaç yontucu olarak, özellikle padişah mahfili diye geçen hünkâr mahfilinde sedef kakma için künde (badem) oyma ve künde yuvalarını boşaltma görevini de yapmış olabileceği düşünülebilir.

Sultan Ahmed Külliyesi’nde kiralık odalar[72] ve cami pencerelerinde muşamma’[73] kullanıldığı arşiv evrakında yer almaktadır[74]. / tarihli bilgide Şehrî Çilingir eliyle alınan ihtiyaç listesinde muşamba ile birlikte kullanılan malzemeler geçmektedir. Bu malzemeler şöyle sıralanmıştır; bend-kûşe-i muşamma‘ kullâblu (40 adet), halka-i muşamma‘ bâ-kullâb (20 adet), mandal-i muşamma‘ kullâblu (10 adet), halkahâ-i bâb kullâblu (20 adet, fî 6, kıymet ) kıymet [75]. Menteş Yahudi eliyle alınan muşamma‘ (10 kıt‘a, fî , kıymet ), mismâr-ı muşamma‘ ( adet, beher fî 30, kıymet ) cami pencerelerinde kullanılmıştır. Köşebend, halka, mandal ve çivi kullanılarak kullâblı (menteşeli) muşambaların pencere kasalarına yerleştirildiği anlaşılmaktadır. Osmanlı dini mimarisinde klasik dönem uygulamalarının devamı olarak büyük ölçüde camlar yerine dış etkenlere karşı dayanıklı olması nedeniyle alt kat nizami pencerelerinde muşamba kullanılmıştır[76] .

Yine inşa evrakından rûznamçede Osman Bâşe eliyle minare kapıları, dolaplar ve dolma ve cami-i şerif çerçeveleri için gerekenlerle birlikte ücretler hakkında birtakım bilgiler verilmektedir. / tarihli bu kayıtta da yine aynı dönemde tamamlanan ve ücretleri ödenen işler şu şekilde yer almaktadır:

Cami-i şerif alt kat çerçeveleri (48 adet, Akçe’den Akçe)

Cami-i şerifin üst tabakası çerçeveleri (29 adet, Akçe’den Akçe)

Kasr-ı hümâyûnun dolap kaplamaları (1 adet, Akçe)

Kasr-ı hümâyûnun çerçeveleri (4 adet, Akçe’den Akçe)

Minare kapıları kaplamaları (2 adet, Akçe’den Akçe)

Toplam Akçe

Mimar Ağa tezkiresine Devlet, Hacı Ali ve Üstad Hasan eliyle cami-i şerifteki pâdişâh mahfili için sadefkârî pencereler, haremin engüşt pencereleri ile sadefkârî ve devvom pencerelerin kaplaması için gerekenlerle ustalık ücretleri de kaydedilmiştir. Buna göre 11 adet devvom sedefkârî pencereler için Akçe’den Akçe, 46 adet, engüşt harem pencereleri için Akçe’den Akçe, padişah mahfili için 2 adet sedefkârî pencerelere Akçe’den Akçe ödenmiştir. Kubbeci, çilingir ve diğer malzemelerle toplam Akçe masraf edilmiştir.

Bahsi geçen kayıtta, Osman Bâşe’nin eliyle cami ve hünkâr kasrı pencerelerinin çerçeveleri, minare kapıları ile hünkâr kasrı dolap kaplamalarının yapıldığı belirtilmektedir. Osman Bâşe’nin bu durumda kapı ve pencere çerçevelerini (kasaları) yaptığı anlaşılmaktadır. Devamında mimar ağa tezkiresine göre, künde ve sedef işleriyle ilgilenen ustaların isimleri de Devlet, Hacı Ali ve Üstad Hasan olarak geçmektedir. Kündekârî ve sedefkârî tüm pencerelerin kaplamasında çalışan bu grup, tezyinat işiyle uğraşan ve işleri karşılığı en çok ödemenin yapıldığı işçiler olarak dikkati çekmektedir.

İnşa evrakında künde ve sedef ustalarının görev tanımlarında bulunan pencerelerin ise işçilik olarak sedefkârî, devvom sedefkârî ve engüşt harem pencereleri olmak üzere üç bölümde değerlendirildiği görülmektedir. Sedefkârî pencereler, padişah mahfilinde olduğu belirtilen sedef işçiliği ile öne çıkan, en çok emek ve kaynak sarf edilen pencerelerdir. Devvom sedefkârî ise, Farsça’da ikinci anlamına gelen devvom ile sedef işçiliği vurgulanan sedefkârî kelimeleriyle oluşturulmuş, sayı itibariyle mihrab duvarındaki alt kat nizami pencerelerle tutarlı bir sedef işçiliği terimidir[77]. Nitekim padişah mahfili tezyinatın yoğunluğuna göre önem sırasında öncelik arz etmesi, ayrıca pencere büyüklüğü vb. açılardan daha dar bir alan teşkil ettiği için daha incelikli ve karmaşık tekniklerin kullanıldığı görülür. Ayrıca malzeme de daha çeşitli ve kalitelidir. Mihrab duvarındaki pencere kanatları ise, hünkâr mahfilindekilere nazaran derinlik, malzeme ve teknik açıdan daha farklıdır ve ikinci derece olarak düşünülüp uygulanmış olabilir. Bu konuda, kaynaklarda herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır.

Engüşt pencereler ise, yine kelime kökeninden hareketle parmaklıklı pencereleri tanımlıyor olabilir[78]. Sayısı mihrab duvarındaki pencerelerin haricindeki alt kat pencereleri ile tutarlı bu kullanımın, görsel bir kanıt olmamakla birlikte ahşap yapıldığı belirtilen, alt katta ve muşamba pencerelerin sabitlenmesi, korunması ve hatta ışığın geçirgenliği gibi faktörleri olumlu etkileyecek kafes, şebeke veya parmaklık olması tutarlıdır. Yazılı kaynaklarda engüşt pencere ifadesine rastlanmamaktadır. Fakat bu ifadenin kelime kökü ve yapıldığı belirtilen malzeme itibariyle ahşap parmaklık yahut kafes olabileceği düşünülebilir. Bu konuda ahşap dikey değişik şekillerde yapılmış farklı örneklere tarihi dini mimari örneği bazı camilerde rastlanmaktadır. Giresun’da tahtalı Camii[79], parmaklık şeklinde ahşap pencereleri; Kastamonu Çağlar Köyü Merkez Camii[80] ahşap kafesleri ile dikkat çekmektedir. Sivil mimari örneği ahşap yapılarda[81] ve ahşap camilerde[82] örneklerine rastladığımız ahşap parmaklık yahut kafes; büyük camların kullanımının mümkün olmadığı dönemlerde muşamba ile birlikte kârgir camilerde de kullanılmış olabilir. Bu konuda son kalan örnekleri destekleyen arşiv kayıtlarına ihtiyaç vardır. Fakat yüzyılda inşa edilen Süleymaniye Külliyesi inşa defterlerinde pencere çeşitleri kündekârî, müfettah (açılan), dû-rûy (çift taraflı), kürre-çatma olarak zikredilmektedir[83]. yüzyılda inşa edilen Laleli ve Nuruosmaniye Külliyeleri inşa evraklarını ele alan çalışmalarda ise bu konuda herhangi bir mevcut değildir[84] .

Sultan Ahmed Camii’nde orta tablası geniş üçer tablalı kapı kanatları ve pencere kapaklarının klasik dönem ahşap işlerinin yapılmaya devam edildiğini göstermektedir[85]. Sultan Ahmed Camii kapı kanatları ve pencere kapaklarında üst üste oturtulmuş dikdörtgen ve karelerden gelişmiş kündelerden oluşan örnekler görülmektedir. Bu tarz kündekârî tekniği ile klasik dönemin önceki yüzyılda yapılan çalışmalardaki çeşitlilik ve denemelerin süregeldiğini ortaya koymaktadır[86] . Özellikle Sultan Ahmed Camii kapı kanatları ve pencere kapaklarındaki kündekârî çalışmalarında hendesî tezyinatın sonsuzluk hissi uyandıran kompozisyon çeşitlemeleri, bu görüşü desteklemektedir[87]. Belgelerle ilgili dikkati çeken bir durum da, Süleymaniye inşasında her bir pencere ve kapının kasa ve kanatlarını yapan ustalar ile ilgili detaylı bilgiler verilirken; Sultan Ahmed Camii inşasını ele alan ruznamçede böyle bilgilerin yer almamasıdır[88]. Sultan Ahmed Camii vâridât ve masârif defterinde inşa sürecinde neccârânın yaptığı işler bu işler için yapılan ödemeler tablo 8’de yer almaktadır.

Tablo 8’de yıkım, yapım ve tamir işlerinde; seng-traşan ve yolmacıyân haddâdân ile çalışan neccârlar yer almaktadır. İçlerinde gündelikçiler de bulunan bu işçi grubunun özellikle inşa sahasının hazırlanması için sarayların yıkıldığı dönemde ve sonra karaçav (iskele) ve rıhtım inşasında görev aldıkları görülmektedir. İnşa sürecinde kullanılacak anbar vb. yapıların da inşa ve tamirinde çalışmışlardır. Ayrıca başta İbrahim Paşa Sarayı ve hamamı olmak üzere külliye yapılarının inşasında da çalıştıkları görülmektedir.

Değerlendirme ve Sonuç

Sultan Ahmed Külliyesi inşa sürecinde yapının içinde ve dışında pek çok ahşap yapı malzemesi kullanılmıştır. Kullanıldıkları yerler sebebiyle inşaatta iskele, hatıl gibi bölümlerde bugün doğrudan incelemek mümkün olmazken; kapı kanatları, pencere ve dolap kapaklarında ve cami tefrişatında kullanılan mobilyalarda ahşap yapı malzemelerini izleyebilmekteyiz.

Bu malzemeler Erre-keşân sınıfı ile kesilip, devrilerek inşaata getirilirken; Neccârân bunları inşaata hazır hale getiren ve kullanan sınıf olmuştur. Mirî ve şahsi esirlerden ve şehirlerden getirilen ustalardan müteşekkil bu sınıflar, inşa sürecinde pek çok görev üstlenmişlerdir. İnşa programında sayı olarak dikkat çeken bu gruplar, liste halinde tek tek belirtilmezken; cami tezyinat programının bir parçası olan ve işin zanaat boyutundan ziyade sanat kısmı ağır basan sedefkârî ustalarının isimleri ve işleri bizzat rûznamçede yer almaktadır.

Sultan Ahmed Külliyesi’nin özellikle pencere ve kapılarında kullanılan ceviz ve şimşir levhalar ile ceviz, şimşir, fıstık çamı tomruklarının alınması ve işlenmesi hususunda evrakta adı geçen bazı görevliler vardır. Bunlar Üstad Hasan, Mehmed Bevvâb, Kara Halife, İskender, Hüsrev, Keyvan, Müslim, Mehmed Çelebi, Menteş Yahudi, Arslan Reis, Mehmed Bevvâb, Mahmud Bevvâb, Mehmed Bâşe, İskender Bâşe, Mustafa Efendi, Topçu Dive, Turhan Ağa, Mustafa Ağa, Ali Bâşe, Ramazan Reis, Karaca Turgut, Ahmed Çelebi, Dimitri, solak İbrahim Çelebi, Bodur Cafer ve Kasım’dır. En çok tekrar eden ve ünvanı olan isim Üstad Hasan dikkat çekmektedir. Bu durum onun erre-keşân üstadı olabileceği ve ehl-i hirefi temsil ediyor olabileceğini düşündürmektedir.

Neccâr/Neccârân ise, ahşap malzeme ve kaplama kullanarak binâların iç ve dış aksamını ahşap malzemeler ile kaplayan; kapı, pencere, dolap, merdiven, pano, kepenk, kapak vb. yapan ve takan işçiler grubudur. Sultan Ahmed Camii merkezli külliyenin inşa sürecinden günü gününe bahsedilen rûznamçede neccâran işçi grubunun işleri ile ilgili kayıt mevcuttur. Sayıları zaman zaman ’ü bulan neccârân, esirân-ı mîrî, esîrân-ı forsa, esîrân-ı Ali Paşa, Esîrân-ı Sadrazam Mehmed Paşa ve vardiyeli olmak üzere birkaç sınıftan oluşuyordu. Köstendil, Midilli, Gelibolu, Selanik, adalar, Filibe, Sofya, Molova, Amasya, Köstendil, Bihlişte, İvranya, Edirne, İmroz, gibi yerlerden ustalar getirilerek kalifiye elemanı arttırılan bu grubun içinde üstadlar, sayıları 35’i bulan neccâr halifeleri ve şakirtleri mevcuttur.

İnşa sürecinde neccârân sınıfının fazla sayıda ve görevde yer almasının sebebi kapı kanatları, dolap ve pencere kapakları vb. ahşap yapı elemanlarının serbest piyasadan hazır olarak alınmayarak ahşap malzemelerinin atelyelerde istenen ölçülerde üretilmesi sayılabilir. Rûznamçe defterindeki alımlar bu durumu destekler niteliktedir. Ayrıca mimar tezkiresiyle neccârânın inşa sahasında atıl vaziyetteki imam evi, duvarlar gibi yapıların yıkılmasında da görev aldığı ve geri dönüştürülecek malzemeyi çıkardıkları inşa rûznamçesinde geçmektedir. Ayrıca Maltepe iskelesi ve Şühûd kapısındaki kereste ambarının tamirini de kalfalarıyla birlikte neccârânın yaptığı kaydedilmiştir.

Caminin cam çerçeveleri için karaağaç levhalar temin edildiği, bunların ustalar tarafından özel ölçülerde hazırlandığı belgelerde yer almaktadır. Yine bu pencere kapakları ve kapı kanatlarını kaplamak için özellikle ceviz ve şimşir levhalar temin edilerek, ustaların işçiliğiyle kaplandığı belirtilmektedir. Ayrıca kündekârî ve sedef işçiliği olan ahşap yapı elemanlarının tezyinatında ceviz, pelit, şimşir, fındık, kestane, abanoz ve “çûb-ı cevherdârî” şeklinde ifade edilen fakat detay verilmeyen nadir ağaçların kullanıldığı görülmektedir.

En çok kullanılan ahşap malzemeler, ceviz, köknar, karaağaç gibi sütun, taban ve mobilya yapılan dayanıklı ağaçlardan elde edilmiştir. Süleymaniye Külliyesi inşasında kullanılan ceviz, verdinar (köknar), şimşir, çınar, fındık, gürgen, pelit karaağaç ve gülgen (beyaz kayın) den farklı olarak ladin, fıstık çamı, kızılcık, fındık, çam, kestane, abanoz, çûb-ı cevherdârî, elvah-ı sefine ve ahşab-ı köhne kullanılmıştır. Deniz ve kara yolundan ulaşımını hem inşa görevlileri hem de sorumlularının gerçekleştirdiği bu malzemeler, ambarlarda depolanarak terbiye edildikten sonra, atelyelerde işlenerek kullanılmıştır. Es’ar defterlerinden ve klasik dönem ebatlarından farklı ebatlarda kullanılan malzemeler için önemli miktarda kalifiye işçiye ihtiyaç duyulmuştur. Anadolu ve Rumeli’nin farklı yerlerinden getirilen ustalar, bu alandaki eksikliği tamamlamıştır.

Ahşap malzemeler klasik ölçülerden, büyük olduğundan, piyasadan temininde sıkıntı yaşanmış ve bu nedenle hazır malzeme kullanmak mümkün olmamıştır. Bu yüzden es’ar defterlerinden farklı ebatta ahşap malzeme bilgisi arşiv kayıtlarında yer almıştır. Çok sayıda işçi kullanmak için özellikle daha az ücret alan ve daha çok iş yapan esirlerden faydalanıldığı da görülmektedir. Bu yüzden olsa gerek, tüm işçilerin isimlerine detaylı bir şekilde yer verilmemiş, sadece büyük ödemeler ve sanatlı işler hakkında bazı isimler ön plana çıkarılmıştır. Padişah mahfili, dolap, pencere kanatları ve kapılar gibi dikkati ilk çeken yerlerde yoğunlaşan sedef işçiliğinde Üstad Hasan, Hacı Ali ve Devlet isimleri verilen sanatçılardır. Sengtraş Konyalı Mustafa’nın da mahfil pencerelerinde özellikle bademler ve yuvaları için çalışmış olabileceği ve Osman Bâşe’nin de kapı kanatları ile pencere ve dolap kapaklarını takmak için gereken çerçevelerin (kasa) yapımında görev aldığı görülür.

Ahşap ve ahşapta sedef işçiliğiyle ilgili inşa evrakında yer alan devvom, engüşt gibi terimler yüzyıl inşa tercih ve tekniklerini anlamamız açısından önemlidir. yüzyıl Süleymaniye Külliyesi, yüzyıl Laleli ve Nuruosmaniye Külliyesi gibi çalışmalarla kıyaslandığında bu ifadelerin henüz yerleşmiş karşılıklarının bulunmadığı tespit edilmiştir. Bugün orijinal örneklerini bulamadığımız ve arşiv çalışmaları olmadan takip edemediğimiz bu pencere çeşitlerinin literatüre kazandırılması gerekmektedir. Bu yüzden dönemin inşa, malzeme ve teknik terimleri konusunda hem arşiv hem de sanat işçiliği temelli daha çok araştırmaya ihtiyaç duyulduğu açıktır.

Ahşap işçiliği açısından, klasik dönemin izlerinin takip edildiği ve özellikle bugün geçirdiği yangın vs. tahribat sonrası izleyemediğimiz hünkâr kasrı gibi klasik dönem külliyelerinden daha fazla yapı ile planlanmış Sultan Ahmed Külliyesi’nde künde ve sedef işlerinin oldukça fazla ve özenli olduğu görülmektedir. Süleymaniye Camii’ne benzer bir organizasyon ile ele alınan Sultan Ahmed Camii inşasında, ahşap malzemelerin kullanım alanları ve ahşap tezyinatın yoğunluk yerleri genel teamüle uygun olup, hacim nedeniyle daha büyük ebatlı ve daha çok ahşap malzemenin kullanımı söz konusudur.

Bu yüzden erre-keşân denilen ağaç devirme göreviyle meşgul işçilerin, reis denilen tersane kaptanlarıyla birlikte Sinop, Giresun, Trabzon, Ada-i cedide vb. yerlerden deniz yoluyla çok miktarda levha, tomruk ve kereste getirdiği görülmektedir. Sultan Ahmed Külliyesi’nde bugün neredeyse yok olan Karaağaç gibi dayanıklı ağaçları kapsayan çok miktarda ahşap malzeme, malzeme ve teknik üstünlüğü ile kullanılmıştır ve bugün de bu başarılı yapıyı kuvvetlendirmeye ve güzelleştirmeye devam etmektedir.

EKLER













KAYNAKLAR

Arşiv Kaynakları

BOA. D.

BOA, D

funduszeue.infod , /, v. 8a, 11a, 14a, 15b, 18b, 19b, 22a, 22b, 23b, 28b, 29a, 33a, 34a, 48a, 56b, 64b, 79b, 82b, 85a, b, b, b, a, b, b, b, a, b, b, a, a, a, b, b, a, a, a, b, a, a.

Araştırma ve İnceleme Eserler

Ahmet Refik, Hicri Onikinci Asırda İstanbul Hayatı, İstanbul

Arseven, Celal Esat, Sanat Ansiklopedisi, C II, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul

Barışta, Hatice Örcün, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Cami ve Türbelerinde Ağaç İşleri, AKMB Yayınları, Ankara

Barkan, Ömer Lütfi, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı,C I-II, Türk Tarik Kurumu Yayınları, Ankara

Cafer Efendi, Risâle-i Mimâriyye, haz. İ. Aydın Yüksel, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul

Can, Yılmaz, “Samsun’da Bulunan İki Önemli Ahşap Eser Gökçeli ve Bekdemir Camileri”, Mimari ve Kültürel Miras, Efsane, Dil, Sanat, Edebiyat ve Siyaset, ed. Cevdet Yılmaz, Samsun , s.

Can, Yılmaz, “Kastamonu ve Sinop Yöresinde Bulunan Ahşap Camiler”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, S. 14, (), s.

Cıda, İsa, İstanbul Bayezid Camii Taş Süslemeleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul

Çelik, Serpil, Mevcut Belgeler Işığında Süleymaniye Külliyesinin Yapım Süreci, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul

Çelik, Serpil, Süleymaniye Külliyesi, Malzeme, Teknik ve Süreç, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara

Çetin, Yusuf, “Geleneksel Türk Evinde Cumba”, Sanat Tarihi Dergisi, C XXV/S. 2, (), s. 18 -

Doğanay, Aziz, Mimari ve Tezyini Unsurlarıyla Câmi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara

Doğanay, Aziz, Klasik Devir Osmanlı Hanedan Türbeleri , Klasik Yayınları, İstanbul

Hasol, Doğan, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul

Kanar, Mehmet, Farsça Türkçe Sözlük, İstanbul

Kolay, İlknur Aktuğ, “Ayazma Camisi İnşaat Defteri”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi Bildiriler ( Eylül ), C I, T. C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Milli Kütüphane Basımevi, Ankara

Kolay, İlknur Aktuğ, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, Sanat Tarihi Defterleri, S. 10, İstanbul

Kolay, İlknur Aktuğ, “XVI. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım Yerleri”, Yüzyılda Türk ve İslam Bilim ve Teknolojisi Sempozyum Bildiri Kitapçığı, İTÜ Mimarlık Fakültesi, İstanbul

Kolay, İlknur Aktuğ-Çelik, Serpil, “Malzeme ve Teknoloji”, Bir Şaheser Süleymaniye Külliyesi, ed. Selçuk Mülayim, Ankara

Kolay, İlknur Aktuğ-Ersen, Ahmet, “Bir Yüzyıl Yapısı Olan Tahtakale Hamamı’nda Uygulanan Bazı Yapım Teknikleri”, Taç Vakfı Yıllığı, S. 1, İstanbul

Kütükoğlu, Mübahat S., Osmanlılarda Narh Müessesesi ve Tarihli Narh Defteri, İstanbul

Mehmet, Salahi, Kamus-ı Osmani, Kanaat Kitabevi, İstanbul

Neftçi, Aras, Laleli Külliyesi’nin İnşaat Süreci, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul

Öngül, Ali, “Tarih-i Câmi-i Nuruosmânî”, Vakıflar Dergisi, S. 24, Ankara

Öten, Aliye, Arşiv Belgelerine Göre Sultan Ahmed Camii ve İnşası, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul

Peynircioğlu, H. - Toğrol E. - Aksoy İ. H., “İstanbul’da Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Camilerin Temelleri”, Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Tekrıoloji Tarihi Kongresi Eylül , C III, İstanbul

Şenyurt, Oya, “İnşa Kuralları, Mimari Algı ve Mekân Kullanımı Bağlamında Osmanlı Toplumunda “Cumba”/“Şahnişin””, Mimarlık ve Yaşam Dergisi, C I/S. 1, , s.

Taşkın, Osman, Nuruosmaniye Külliyesi’nin Fizikî, İdarî, Malî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul

Yüceil, Yaşar, Osmanlı Ekonomi-Kültür-Uygarlık Tarihine Dair Bir Kaynak Es’âr Defteri ( Tarihli), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara

TDK (funduszeue.info)

Bu araştırma Marmara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonu’nun SOSC-DRP proje no’suyla desteklenmiş olup proje sonuçlarının bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu çalışmanın gerçekleştirilmesine ilgi, bilgi ve emeğiyle destek olan çok kıymetli Prof. Dr. Aziz Doğanay’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Dipnotlar

  1. İlknur Aktuğ Kolay - Serpil Çelik, “Malzeme ve Teknoloji”, Bir Şaheser Süleymaniye Külliyesi, ed. Selçuk Mülayim, Ankara , s. ; Serpil Çelik, Mevcut Belgeler Işığında Süleymaniye Külliyesinin Yapım Süreci, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul , s. 91; Ali Öngül, “Tarih-i Câmi-i Nuruosmânî”, Vakıflar Dergisi, S. 24, (), s; Aliye Öten, Arşiv Belgelerine Göre Sultan Ahmed Külliyesi ve İnşası, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul , s.
  2. İlknur Aktuğ Kolay, “XVI. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım Yerleri”, Yüzyılda Türk ve İslam Bilim ve Teknolojisi Sempozyum Bildiri Kitapçığı, İTÜ Mimarlık Fakültesi, İstanbul , s.
  3. funduszeue.infod , /, v.
  4. Yaşar Yüceil, Osmanlı Ekonomi-Kültür-Uygarlık Tarihine Dair Bir Kaynak Es’âr Defteri ( Tarihli), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara , s.
  5. Celâl Esat Arseven, Sanat Ansiklopedisi, C II, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul , s.
  6. funduszeue.infod , /, v.
  7. İlknur Aktuğ, “Ayazma Camisi İnşaat Defteri”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi Bildiriler ( 27 Eylül İstanbul), C I, T. C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Milli Kütüphane Basımevi, Ankara , s.
  8. H. Peynircioğlu - E. Toğrol - İ. H. Aksoy, “İstanbul’da Osmanlı Döneminde İnşa Edilen Camilerin Temelleri”, L. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Tekrıoloji Tarihi Kongresi Eylül C III. İstanbul , s. İ. A. Kolay - A. Ersen, “Bir Yüzyıl Yapısı Olan Tahtakale Hamaını’nda Uygulanan Bazı Yapım Teknikleri”, Taç Vakfı Yıllıği, S. 1, İstanbul , s.
  9. Aktuğ, “Ayazma Camisi İnşaat Defteri”, s.
  10. Kolay, “XVI. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım Yerleri”, s.
  11. Öten, agt., s.
  12. Cafer Efendi, Risâle-i Mimâriyye, haz. İ. Aydın Yüksel, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul , s.
  13. İlknur Aktuğ Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, Sanat Tarihi Defterleri, S (), s.
  14. Köknar ve ladin ağaçlarından elde edilen, çatı örtüsü olarak kullanılan ince tahta, balar. https:// funduszeue.info?kelime=PEDAVRA
  15. BOA, D
  16. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  17. BOA, D
  18. Çûb-ı tirfil: İri taş tomruklarını taşımak üzere bunların altlarına tekerlek gibi konulan yuvarlak kesitli ağaç. Doğan Hasol, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul , s.
  19. Arseven, Sanat Ansiklopedisi, C I, s.
  20. funduszeue.infod , /, v.
  21. Arseven, Sanat Ansiklopedisi, C I, s.
  22. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  23. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  24. funduszeue.infod , /, v.
  25. funduszeue.infod , /, v. a, b.
  26. funduszeue.infod , /, v. 8a,15b, 22b, a, b, b.
  27. BOA, D
  28. funduszeue.infod , /, v. a, a, a, a.
  29. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  30. funduszeue.infod , /, v. 23b, 34a.
  31. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  32. Kolay, “XVI. Yüzyılda Kullanılan Bazı İnşaat Malzemeleri ve Kullanım Yerleri”, s.
  33. Mübahat S. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve Tarihli Narh Defteri, İstanbul , s.
  34. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s.
  35. Kısa, kare kesitli kereste, baba, payanda, makas, çatı makası, altgergi, üstbaşlık. Kolay, “Osmanlı Belgelerinde Yer Alan Bazı Ahşap Yapı Malzemesi Üzerine Düşünceler”, s. Mertek Taban tahtalarının çivilendiği ağaç. 2. Çift kanatlı pencere çerçevelerinin ortasına çakılan çıta. 3. Bir yere konulan destek. Kazık (funduszeue.info)
  36. Serpil Çelik, Süleymaniye Külliyesi, Malzeme, Teknik ve Süreç, Ankara , s.
  37. Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, C I, Ankara , s.
  38. funduszeue.infod , /, v. b.
  39. BOA.D.
  40. Cafer Efendi, Risâle-i Mimâriyye, s.
  41. funduszeue.infod , /, v. 8a.
  42. funduszeue.infod , /, v. 11a.
  43. funduszeue.infod , /, v. 14a.
  44. funduszeue.infod , /, v. 15b.
  45. funduszeue.infod , /, v. 18b.
  46. funduszeue.infod , /, v. 19b.
  47. funduszeue.infod , /, v. 22a.
  48. funduszeue.infod , /, v. 22b.
  49. funduszeue.infod , /, v. b.
  50. funduszeue.infod , /, v. a.
  51. funduszeue.infod , /, v. a.
  52. funduszeue.infod , /, v. b.
  53. funduszeue.infod , /, v. b.
  54. funduszeue.infod , /, v. b.
  55. funduszeue.infod , /, v. b.
  56. funduszeue.infod , /, v. a.
  57. funduszeue.infod , /, v. a.
  58. funduszeue.infod , /, v. b.
  59. funduszeue.infod , /, v. b.
  60. Neccâr: Dülger, doğramacı. Mehmet Salahi, Kamus-ı Osmânî, Kanaat Kitabevi, İstanbul , s.
  61. funduszeue.infod , /, v. 28b, 29a.
  62. funduszeue.infod , /, v. 56b.
  63. funduszeue.infod , /, v. 64b.
  64. funduszeue.infod , /, v. 79b.
  65. funduszeue.infod , /, v. 82b.
  66. funduszeue.infod , /, v. b.
  67. funduszeue.infod , /, v. b.
  68. funduszeue.infod , /, v. 48a.
  69. funduszeue.infod , /, v. a.
  70. funduszeue.infod , /, v. 85a.
  71. funduszeue.infod , /, v. a.
  72. funduszeue.infod , /, v. a.
  73. Muşamma’ (muşamba): Su geçirmeyecek bir hale koymak üzere, bir tarafına kauçuk veya plastik bir madde sürülerek hazırlanan ve yaygı olarak kullanılan örtü gereci. Doğan Hasol, Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü, İstanbul , s. ; Aziz Doğanay, Klasik Devir Osmanlı Hanedan Türbeleri , İstanbul , s. Arapça şem’ kökünden gelen müşemma’ kelimesi, yüzyıl başı itibariyle mumlanarak hazırlanan ve cam yerine soğuğu kesmek için kullanılan yapı malzemesi olarak kullanılmıştır.
  74. funduszeue.infod , /, v. a, b, b.
  75. funduszeue.infod , /, v. a. Kullâb = Güllap: İki uzun demir parçanın ortasından birbirine geçerek kıvrılması, eklem noktasından sonra da yan yana gelerek çift katlı bir kesit oluşturması şeklinde yapılan ve uçlara doğru sivrilen, demircilerin yaptığı bir tür menteşe. Geleneksel Türk evlerinin kapı, pencere ve dolaplarında kapağın kasaya tutturulması ile açılıp kapanmasını sağlamak amacıyla kullanılır. Genellikle, ahşap kesitine açılan bir delik içine yerleştirilerek çakılır ve arka yüzeye çıkan uçlan iki yana yatırılıp –çıkıntı yapmaması için- tekrar tahtaya gömülür. Parçalan, (kullâb haline getirilmeden) tek olarak da -içine halka yerleştirilmiş bir tespit elemanı gibi- yaygın şekilde kullanılmıştır. Bu elemanı, çakma ahşap kapılardaki halkalı demir kabaralar veya metal rozetleri, merkezlerinden kapağa çakan iri başlı bir çivi gibi düşünmek mümkündür. İsa Cıda, İstanbul Bayezid Camii Taş Süslemeleri, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul , s.
  76. Aziz Doğanay, Mimari ve Tezyini Unsurlarıyla Câmi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara , s.
  77. Devvom, dovvom: İkinci. Mehmet Kanar, Farsça Türkçe Sözlük, İstanbul , s.
  78. Engüşt: Kömür, parmak. Mehmet Kanar, Farsça Türkçe Sözlük, s.
  79. Eyüp Nefes, “Giresun’da Yeni Tesbit Edilen Bir Ahşap Camii; Çaldağ Beldesi Melikli Mahallesi Tahtalı Camii”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, C IX/S. 3, Samsun , s.
  80. Yılmaz Can, “Kastamonu ve Sinop Yöresinde Bulunan Ahşap Camiler”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, İstanbul , s.
  81. Oya Şenyurt, “İnşa Kuralları, Mimari Algı ve Mekân Kullanımı Bağlamında Osmanlı Toplumunda Cumba/Şahnişin”, Mimarlık ve Yaşam Dergisi, C I/S. 1, , s. Yusuf Çetin, “Geleneksel Türk Evinde Cumba”, Sanat Tarihi Dergisi, C XXV/S. 2, (), s.
  82. Yılmaz Can, “Samsun’da Bulunan İki Önemli Ahşap Eser Gökçeli ve Bekdemir Camileri”, Mimari ve Kültürel Miras, Efsane, Dil, Sanat, Edebiyat ve Siyaset, ed. Cevdet Yılmaz, Samsun , s.
  83. Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, C II, Ankara , s.
  84. Aras Neftçi, Laleli Külliyesi’nin İnşaat Süreci, İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul , s. ; Osman Taşkın, Nuruosmaniye Külliyesi’nin Fizikî, İdarî, Malî ve Sosyo-Ekonomik Yapısı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, İstanbul , s.
  85. Hatice Örcün Barışta, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Cami ve Türbelerinde Ağaç İşleri, AKMB Yayınları, Ankara , s.
  86. Barışta, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Cami ve Türbelerinde Ağaç İşleri, s.
  87. Barışta, Osmanlı İmparatorluğu Dönemi İstanbul Cami ve Türbelerinde Ağaç İşleri, s.
  88. Ömer Lütfi Barkan, Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, C II, Ankara , s. Süleymaniye inşa defterlerinde kapı kanatlarından pencere kapaklarına kadar tüm çalışanların ismi geçmektedir, en önemli ustalar ise Süleyman b. Davud, Yahyâ, Bosnalı Hasan ve Hamza Sefer’dir.

Şekil ve Tablolar

Hiç kuşku yok ki geçmişten günümüze kalan en önemli izler arasında mimari eserler yer alıyor. Tarihin en önemli devletleri arasında bulunan bulunan Osmanlı Devleti’nin bıraktığı mimari eserler ise yüzyıllar sonra bile dikkat çekiciliğinden hiçbir şey kaybetmiyor. Peki, Osmanlı mimarisini daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Osmanlı Mimarisinin Dönemleri
Osmanlı mimarisi altı dönemde incelenir ve bu dönemlerde verilen eserler, farklı özellikleri ile bilinir.

1- Erken Dönem Osmanlı Mimarisi: “Bursa Üslubu” olarak da bilinir. ilâ yılları arasını kapsar. Bazı araştırmacılar ise bu dönemin, yılında Edirne’deki Üç Şerefeli Cami’nin inşasının ardından tamamlandığını savunur. Topkapı Sarayı ve Çinili Köşk, Erken Dönem Osmanlı eserlerinin en görkemlileri arasında yer alır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin UNESCO Dünya Miras Listesi’nde Yer Alan Yerleri arasında bulunan Safranbolu ve Cumalıkızık da bu dönemi yansıtır.

2- Klasik Dönem Osmanlı Mimarisi: ve yıllarını kapsayan bu mimari dönemde, dini yapılar ve kamu yapıları görkemli bir biçimde inşa edilmiş. Ayasofya’dan ilham alınan Klasik Dönem Osmanlı Mimarisinin en önemli eserleri büyük şehirlerde bulunur. Selimiye Camii, Sultanahmet Camii, bu dönemin başlangıcına vesile olduğu kabul edilen Bayezid Camii dönemin en önemli eserleridir.

3- Lale Devri Mimarisi: ve yıllarını kapsar. Batılılaşmanın ilk adımları olarak kabul edilen bu dönemde halka açık yerler inşa edilmiş ve sahile yakın noktalarda eserler verilmiş. III. Ahmet Çeşmesi, bu dönemin en önemli eserleri arasında yer alır.

4- Barok Dönemi Mimarisi: Kıvrımlı formların ve süslemelerin önemli olduğu bu dönem, ve yıllarını kapsar. Laleli Camii, bu dönemin eserlerinden biridir.

5- Ampir Üslup Dönemi Mimarisi: ve yıllarında verilen eserler bu döneme dâhil edilir. Günümüzün görkemli eserlerinden kabul edilen Çırağan Sarayı ve Barok mimarinin izlerini taşıyan Dolmabahçe Sarayı dönemin önemli eserlerinden birkaçıdır. “Türk Tarihindeki 5 Mimar ve Eserleri” yazımızda yer verdiğimiz Balyan Ailesi’nin bu dönem eserlerinde imzası vardır.

6- Tanzimat Dönemi Mimarisi: Genellikle kamu alanları inşa edilen bu dönem, - yılları arasını kapsar. Düyun-u Umumiye Binası (İstanbul Lisesi) ve Büyük Postane, dönemin en bilinen eserleri arasındadır.

Bu arada bazı kaynaklarda Osmanlı mimarinin; Erken Dönem, Klasik Dönem ve Geç Dönem olmak üzere üç başlıkta incelendiğini de belirtelim.

Klasik Osmanlı Mimarisinin Temel Özellikleri Nelerdir?
Sırlar barındıran ve dünyayı kendine hayran bırakan Mimar Sinan, klasik dönem Osmanlı mimari yapılarının inşa meşhurlarına imza atan isimlerden biri. Bu dönemin geniş bir aralığı kapsaması ve en bilinen Osmanlı mimarisi eserlerinin çoğunun bu dönem verilmesi de Klasik Osmanlı mimarisini özel kılıyor. Peki, klasik dönem Osmanlı mimarisi özellikleri nelerdir?

● Yarım kubbe kullanımı bu dönemde oldukça yaygındır. Orta kubbe, kemerler üzerine oturtulur ve kalan kısımlar yarım ya da çeyrek kubbeler ile desteklenir.
● Cami ve türbelerde kesme taş; medrese ve ticaret yapılarında ise taş ve tuğla sıklıkla tercih edilir.
● Süslemeler oldukça doğal ve mimariyi arka plana düşürmeyecek tarzdadır. Taş, tuğla ve iki renkli taşların yanı sıra mermerden de süslemeler için yardım alınır. Ayrıca bu dönemde Osmanlı mimarisinin olmazsa olmazı çiniden de iç mekân süslemelerinde yararlanılmıştır.
● Her yerden görülebilecek, şehrin siluetini değiştirebilecek görkemli yapılar inşa edilmiştir.


Mimariye Gerçeküstü Bir Dokunuş: Art Nouveau Akımı Nedir?

DEVAMINI OKU

Covid Sonrası Mimaride Değişen Trendler Neler?

DEVAMINI OKU

Akıllı Ev Trendleri ile Geleceği Yakalayın

DEVAMINI OKU

Neden Geri Dönüşüm Yeterli Değil: İleri Dönüşüm ile Tanışın

DEVAMINI OKU

Doğa ile Uyumlu Tasarım Trendi: Zen Stili Ev Dekorasyonu

DEVAMINI OKU

İş Hayatının Yeni Normali: Home Office Yılı mı Olacak?

DEVAMINI OKU

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası