tarihte yaylak ne demek / Yaylak kelimesinin anlamı nedir? Yaylak ne demektir?

Tarihte Yaylak Ne Demek

tarihte yaylak ne demek

Yaylak Nedir? Yaylak Hakkında Kısaca Bilgi

Yaylak Terimi Hakkında Bilgiler

Tarih Terimi Olarak Yaylak:

Yazın barınılan yer. Orduların, göçebe oymakların hayvanları ile birlikte yaylaya çıkarak konakladıkları yer.

 

Hukuk Terimi Olarak Yaylak:

Bir veya birkaç köy ya da beldeye, ayrı ayrı veya ortak olarak, yaz mevsimini geçirmeleri ve hayvanlarını otlatmaları için tahsis edilen veya öteden beri bu amaçla kullanılagelen arazi. hayvanların yayılıp otlamasına uygun yer; otlak

 

Belediyecilik-Kamu Yönetimi Terimi Olarak Yaylak:

Çiftçilerin hayvanları ile birlikte yaz mevsimini geçirmeleri, hayvanlarını otlatmaları ve otundan yararlanmaları için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yer.

 

Benzer Tarih Terimleri

Filoloji: Dil Bilimidir. Toplumların dillerini inceler.Bir dilin yazılı belgelerinin dil ve tarih açısından incelenmesi ve bir toplumun kültürünün dil yoluyla araştırılmasıdır.

Lata: Osmanlılarda ilmiyenin giydiği, yakası ve kolları setre biçiminde cüppedir.

Şiilik: İslamda, Hz. Muhammed'in ölümünden sonra, Hz. Aki'nin ilk halife olması gerektiğini, imametin de onun soyundan gelenlerin olduğunu ileri süren bir inanç yolu.

Vakayiname: Olayların günü gününe yazılı olduğu yapıt.

Diğer terim sözlüklerini de inceleyebilirsiniz.

Online Tarih Terimleri Sözlüğü

ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ GENEL TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI TÜRK SOSYAL HAYATINDAKİ GELİŞMELER (11. VE 16. YÜZYILLAR) I Prof. Dr. ÜÇLER BULDUK TÜRK İDARE TARİHİNDEN BİR KESİT: KIŞLAK-YAYLAKTAN YURTLUK- OCAKLIĞA 14911510 Gizem Magemizoğlu Ankara Ocak, 2016 1 İçindekiler Giriş 3 1.Göçebelik, Yarı Göçebelik ve Türkler 4 2.İslamiyet'ten Önce Türklerde Kışlak-Yaylak Hayatı 6 3.İslamiyet'in Benimsenmesinden Sonra Kışlağın ve Yaylağın Dönüşümü: Yurt Verilmesi 9 4.Yurtluk ve Ocaklık Terimleri.............................................................................................14 5.Yurtluk- Ocaklık ve Hükümet Sancakları 14 6.Sonuç…………………………………………………………………………............….....26 Kaynakça....……………………………………………………………………….................28 2 Giriş Türkler, yarı göçebe bir toplum olarak yüzyıllar boyunca kışlak ve yaylak arasında bir yaşam sürdürmüşlerdi. Hayvanların beslenebilmesi için verilen bu kışlaklar ve yaylaklar, boy beylerine birer askeri ikta olarak bırakılmıştı. Hem bir tasarruf şekli hem de bir idari birim olan kışlak-yaylak toprakları, Türklerin İslamiyet'i benimsemesiyle beraber önemini korumaya devam etti. Bir tasarruf şekli olarak kışlak-yaylak toprakları üzerindeki Türkmen beylerinin yetkileri devam etti. Ancak, İslam medeniyetinin getirdiği yeni devlet gelenekleri ve Türk hükümdarlarının merkezi otoriteyi güçlendirme isteği yaylak-kışlak uygulamalarını farklılaştırmaya başlamıştı. Bu çalışmanın amacı, İslamiyet'in benimsenmesinden önce uygulanan kışlak-yaylak rejiminde görülen değişmeyi gösterebilmektir. Çalışmanın temel varsayımı, yaylak ve kışlak uygulaması ile yurtluk-ocaklık sancaklarının benzer pratikler gibi görünse de, detaylara girildiğinde farklılıkların benzerliklerden fazla olduğudur. Çalışma altı bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde, Türkler ve göçebelik üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. İkinci bölümde, İslamiyet'in kabulünden önce Türklerin yaylak ve kışlak yaşamı incelenmiştir. Üçüncü bölümde, Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devletlerinde yurt verilmesi uygulaması ele alınmıştır. Dördüncü bölümde, yurtluk ve ocaklık terimleri açıklanmıştır. Beşinci bölümde, yurtluk-ocaklık ve hükümet sancaklarının nasıl doğduğu ve nasıl uygulandığı anlatılmıştır. Son bölümde ise, kışlak-yaylak toprakları ve yurtluk-ocaklık sancakları üzerine genel bir değerlendirmeye yer verilmiştir. 3 1.Göçebelik, Yarı Göçebelik ve Türkler Türklerin göçebeliği olgusu üzerine çok derin tartışmaların yapıldığı bir kavram seti olmuştur. Batı medeniyetinin sahip olduğu oryantalist bakış açısı, göçebeliğin tamamen uygarlığın zıttı olan bir aşama olduğu fikrinin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Ancak, insan topluluklarının tek bir evrim ve kronoloji çizgisinde izah edilemeyeceği veya belirli aşamaları aynı sırayla yapamayacağı günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır.1 Dar anlamıyla, zamana ve mekana bağlı kalmaksızın, doğanın kendilerine yaşama şansı verdiği yerlere doğru sürekli ya da mevsimlik olarak hareket etme hali olarak tanımlanabilir.2 Göçebe olarak isimlendirilen tüm toplumların aynı yaşam biçimine sahip olduğunu ya da göç hareketlerinin aynı saiklerden kaynaklandığını iddia etmek bir hatadır. İnsanların hayvanlarıyla beraber yaptıkları uzun mesafeli göçler, genellikle belli güzergahlar üzerinde ve belli coğrafi mekanlar içinde yapılmaktadır. Toplumların yaptığı bu göç hareketleri mesafelerin uzunluğuna, coğrafi bölgelerin mahiyetlerine ve yerleşik hayatla olan bağlarına göre birtakım sınıflandırmalara tabi tutulmaktadır. Hütteroth göçebeliği üç gruba ayırmıştır; a. Yer değiştirmelerin ve göçlerin büyük mesafeler arasında gerçekleştiği , otlakların yatay doğrultuda değiştirildiği Sahra Göçebeliği, b. Dağlık bölgelerde daha farklı bir şekilde gelişmiş olan ve otlakların dikey doğrultuda yani düzlüklerden dağlara doğru değiştirilmesi ile gerçekleşen Dağ Göçebeliği, c. Göçebe çobanlığın bilinen bu iki önemli tipinin dışında , göçebelikten yerleşik hayata geçiş şekilleri olarak nitelenen ara tipler bulunmaktadır Bunlar göçebelikten farklı olarak yarı göçebelik, yaylacılık ve transhumans- sürü sahipleri sürüleriyle birlikte gitmez ve sürülere ücretli çobanlar eşlik eder- kavramları ile açıklanan göçebe hayvancılık.3 1 Şeyda Sayılır Büyükcan, “Göçebelik, Konar-Göçerlik Meselesi ve Coğrafi Bakımdan Konar-Göçerlerin Farklılaşması”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, XII/1 (Yaz 2012), s.563- 580 2 Salih Özçamca, " Türklerin Göçebeliği Hakkında Birkaç Not",Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 7, Güz 2007, s. 180. 4 Mehmet Eröz, göçebeliği tam göçebelik ve yarı göçebelik olarak ikiye ayırmıştır. Tam göçebelik ise kendi içinde de iki kısma bölünür: yatay (sahra/ova) göçebeliği ve dikey (dağ) göçebeliği. Eröz'e göre yatay göçebelik daha çok Arap Yarımadası'nda ve Kuzey Afrika'da görülen göçebelik türüdür. Dikey göçebelik, yazın yüksek dağlar üzerimdeki yaylalara, otlaklara, kışın kışlaklara göçmek şeklinde ortaya çıkan göçebelik türüdür. Yarı göçebelik ise, göçebelikten yerleşik hayata geçişte ara tip olarak tanımlanmıştır. Kışın köylerde çadır yerine ağaç, taş, tuğla, saz gibi evlerde oturulur, daha ziyade hayvanlıkla yürüyebilen hububat ziraatı yapılır; yazın ise hayvanlar alınıp yaylalara çıkılır ve çadırda kalınır. Orta Asya'daki Türk aşiretlerinin önemli bir kısmı, İran'daki Kaşgaylar ve Türkmenler, Anadolu'daki Yörüklerin büyük bir çoğunluğu bu göçebelik modeline uymaktadır.4 Devlet kuramamış bazı ilkel göçebeler (Aborjinler, Pigmeler, Amerikan Yerlileri vs.) yemek bulabilmek için doğanın kendilerine yaşama şansı verdiği bölgelere giden, avcı ve toplayıcılıkla kendi beslenmelerini temin eden insan topluluklarıdır. Türk göçebeliği,hayvanların fiziki ihtiyaçlarını gidermeye yönelik, üretim temelli bir göçebeliktir. Türklerin göçebeliğini diğer topluluklardan ayıran en önemli iki unsur at ve demirdir. Türklerin yaşam tarzını illaki bir kategoriye yerleştirmek istersek yarı-göçebe ya da atlı göçebe diyeceğimiz bir çerçeveye yerleştirmek en uygunu olsa gerektir. Yarı-göçebe olan Türkler, ziraattan, köylerden ve şehirlerden tamamen uzak bir hayat sürmemişlerdi. Sahipleri belli olan sürekli kışlaklar, zamanla göçerevli Türklerde bile, yavaş yavaş köylere ve yerleşme yerlerine dönüşmüşlerdi. Kışın kışlakta oturan ve çoğu zaman ziraat yapan Türkler, yazın da yaylaya çıkıp hayvanlarını otlatıyordu.5 Türklerin iki yönlü ekonomik düzenleri bulunmaktaydı. Hayvancılık, esas geçim kaynağı olmakla beraber, hayvancılıkla beraber yürütülebilecek şekilde ziraatla ilgilenilmekteydi. 3Bedriye Denker, “Güneydoğu Toroslarda Göçebelik (Dr. Wolf-Dieter Hütteroth’a Göre)”,Türk Coğrafya Dergisi, Yıl: XVI, Sayı: 20, İstanbul 1960, s. 136-142., Şeyda Büyükcan Sayılır, 2012 4 Mehmet Eröz, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul,1991 5 Bahaettin Ögel, " Türk Kültür Tarihine Giriş: Türkler'de Köy ve Şehir Hayatı,", Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991, C. 6 5 Büyük halk kitleleri, atlı göçebe hayatını diğer yaşama şekillerinden daha elverişli görüyordu. Her şeyden önce Orta Asya'daki büyük dağlarla geniş yaylalar, böyle bir yaşayışa el veriyordu. Ayrıca, atlı göçebelerin, büyük ekonomik avantajları da vardı. 6 2.İslamiyet'ten Önce Türklerde Kışlak-Yaylak Hayatı Türklerin dahil olduğu kültür sahasını Bozkır Kültürü olarak adlandıran İbrahim Kafesoğlu'na göre göçebeliğin tanımı yapılırken iki esaslı hata vardır. Bu hatalardan ilki, göçebe olarak nitelendirilen tüm toplulukların aynı toplumsal yaşam tarzına sahip olduklarını iddia etmektir, ki bu toplumların farklı kültürel birikimlerinin olduğu gözden kaçırılması demektir. İkincisi, bu toplulukların basit birer ekonomik birim olarak ele alınmasıdır. Çeşitli bozkır kabilelerini köylü, şehirli, göçebe gibi vasıflarla kesin olarak değerlendirmek imkansıza yakındır. Türklerin yer değiştirmesi iki farklı şekilde yapılmaktaydı. Bu göç hareketlerinden ilki, Türklerin yeni yurtlar bulabilmek amacıyla çok uzun mesafeleri kat ettikleri göçlerdi. Bu göçler, Türk boylarının kendi aralarında yaşadıkları çatışmaların, Çin ya da başka göçebe milletlerle yapılan savaşların, hayvanları telef eden büyük salgınların ardından yaşanan olaylardı. İkinci yer değiştirme yaylak-kışlak hayatıydı. Modern ekonomi uzmanları da, hayvancılık denilince, hiç olmazsa bir yarı göçebelik hayat tarzının şart olduğuna inanmaktadır. Bu hayatı, Türkçemizdeki "yaylak-kışlak", yani yayla ve kışla deyimi ile çok daha iyi anlatılabilir.7 Türk tarihindeki eski yayla deyişi ile şu anki yayla arasında çok bir fark yoktur. Ancak, kışlak deyiminin çok farklı kullanım şekilleri mevcuttur. Kışlak deyimi, sadece zaman içerisinde değişmemiştir. Aynı zaman dilimi içerisinde Türkler için kışlak deyimi köyü, şehri, vadiyi ya da bir ovayı karşılayabilmekteydi. Türk boylarının her birine ait bir kışlak ve yaylak bölgesi bulunmakta idi. Türk göçlerini bu yüzden başıbozuk bir hareket olduğu söylenemez. Bu boyların her birine ait olan kışlan ve yaylak bölgesine gidip gelmek için kullandıkları muntazam yollar vardı. Boyların göç etmesi, mevsimlere göre kışlağa ya da yaylağa gitmesi devlet gözetimi ve denetimi altında olan bir süreç idi. 6Bahaettin Ögel, 1991 7Bahaettin Ögel,a.g.e. 6 Her bir boyun oturacağı yaylak-kışlak belli idi. Hayvanların beslenmesi hayati önem taşıdığından, yeşil otlakların başka boylar tarafından sahiplenilmesi, gasp edilmesi anlamına geliyordu. Bu da kaçınılmaz olarak otlak üzerinde hak iddia eden boylar arasında çatışmalara sebep oluyordu. O halde bahsi geçen bu boylar için hayati diyebileceğimiz yaşam şekli; belirli otlaklar arasında göç etmelidir. Yazın ovalardaki otlar hayvanları besleyemeyecek kadar sarardığından yüksek yaylalara çıkmak zorunlu oluyordu. 8 Her bir boyun devletin nezdindeki yeri farklıydı. Devlet teşkilatı içerisinde her boyun kendine ait bir görevi, kendine ait bir damgası, kendine ait kışlak ve yaylağı, kendine ait bayrağı bulunmaktaydı. Bir boyun başka bir boya ait yaylak-kışlak sahasını zapt etmeye çabalaması devlete isyan etmek anlamına da gelirdi. Türklerin yaşantısında yaylak tabiri çok fazla bir değişkenlik göstermezken kışlak için aynı şeyi söyleyemeyiz. Kışlak yerine göre köy, şehir, vadi ya da ova olabiliyordu. Kışlak olarak seçilen yerin soğuktan ve rüzgardan korunaklı olması gereken derin bir vadi tabanı, bir orman kenarı ya da bir koy olmalıydı. Kışlağın olduğu topraklara az kar yağmalıydı ve don olmamalıydı. İslamiyet'ten önceki Türk toplumlarında birlik getiren Türk boylarına,yaylaklar ve kışlaklar ikta olarak verilirdi. Her boyun sınırları belirlenmiş yaylağı ve yurdu bulunurdu. 9 Yaylak ve kışlak arasındaki en büyük fark mülkiyetlerinden kaynaklanmakta idi. Yaylak, tüm boyun ortak mülkiyetinde bulunmasına rağmen kışlakta yer alan konaklar bireyin malı sayılıyordu. Yaylaklarda ve kışlaklarda ailelerin nerede oturacağı, hayvanların nerede otlayacağı boydaki hiyerarşiye bağlı değişirdi Yaylak-kışlak, askeri ve yönetsel hizmetleri karşılığında bir boya tahsis edilen, o boya verilen toprakları ifade etmekteydi. Yaylaklar ve kışlaklar boyların ortak mülkiyeti olduğu için aynı zamanda devletin mülkiyetinde olan toprakları ifade etmekteydi. Doğal olarak bu kışlaklardan ve yaylaklardan faydalanan at, koyun ve sığır sürülerine karşılık boydan tahsil edilen belirli ölçülerdeki vergiler ile ilin mali ve askeri ihtiyaçları karşılıyordu. Bu Moğol çağındaki nutuk ve Türkçe'deki yurttan başka bir şey değildi. Dede Korkut'ta da sık sık Hanların etrafındakilere, yaylak vermek işlerinden söz açılırdı. Bu bir otlak yani ikta 8Anıl Yılmaz, Cahit Telci "Türk Kültür Terminolojisinde Göç Kavramı Üzerine", Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C.7 ,S.2, Ankara, 2010, s. 14-33 9Bahaettin Ögel, 1991 7 olmalıydı. Bazı yaylaklar ise, devletin ve hakanın malı sayılırdı. Bir yaz için kiraya verilen bu yaylaklar için gerekli olan mali karşılık Orta Asya'daki boylar tarafından hayvan olarak ödenirdi. Yaylak ve kışlak zamanı kesin olarak belirlenmişti. Boy beyinin emri ile göç hazırlıkları başlardı.İlkbaharda topluca yaylağa çıkılırken sonbaharda gene topluca kışlağa dönülmesi gerekirdi.Seyahatnamelerde, Türklerin kışın şehirlerde oturdukları, yazın ise hayvanlarını otlatmak için yaylaklara çıktıkları yazılır.Türklerin kışın mesken haline getirdikleri bu şehirlerin tahtadan olduğu ve bu şehirlerin "yürüdükleri" ifade edilmektedir. Çeşitli Türk devletlerinin kuruluş sürecinde veya sonrasındaki fütuhat devirlerinde pay sahibi olan küçük atlı birlikler belirli yurtluk sınırları içerisine konularak bir anlamda merkezî bir denetimin sağlanması amacıyla kendilerine tahsis edilen alanlara yerleştiriliyordu. “Orun geleneği” de denilen bu yerleştirme veya yurt verme düzeni Oğuz Han töresinin,Selçuk ve Osmanlı, hatta Cengiz Han yasalarının en başında yer alıyor ve törelerin temelini oluşturuyordu.10 Yaylak ve kışlaktan oluşan boylara ait bu toprakların yönetimi, doğal olarak boy beylerine bırakılmıştı. Boy beyleri, hakanın yetkili bir memuru ve aynı zamanda valisi olduğu söylenebilir. Yaylak ve kışlaktan oluşan bölgelerin tamamı bir eyalet, mahalli bir birim olarak düşünülebilir. Toprak birliği ve bütünlüğü hakanın kişiliği sayesinde sağlanmaktadır. Yaylak ve kışlak, İslamiyet'ten önce Türk toplumları ve Moğollar için bir bütünlük teşkil etmekteydi. Moğolca'da her ne kadar farkı terimlerle karşılanıyor olsa da kışlak ve yaylak toprakları aslında Türkler için "yurdu" ifade etmekteydi. Eski Moğol kabileleri, meraları- yaylaları müştereken kullanmayı bilirlerdi; fakat bu müşterek kullanma ancak kabilenin aynı mıntıkada göçmesine, kabileye mensup akrabaların beraber yaşamalarına yahut bir küren olarak bulunmalarına veya birbirinden pek uzakta bulunmayan ağıl halinde göçmelerine müsait şartlar bulunduğu zaman mümkündü.11 (moğolların içtimai) XII. asırda Moğollar arasında vukua gelen her türlü daimi harp ve çapullardan ve bununla bağlı sık sık göç ve hicretlerden, her kabile cemiyeti için meraların müşterek mülk olması, 10Orhan Kılıç," Yurtluk", . İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2007, c. 43, s. 615-616. 11 B.Y. Vladimirtsov, ,Moğolların İçtimai Teşkilatı, Çev. Abdülkadir İnan, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1995 8 kolay değiştirilecek şu veya bu sahaya nazaran, daha çok ehemmiyetli idi. Bununla beraber nutuğ (yurt) kelimesi bir kabileye ait bölgeyi (kışlak-yaylak), sahayı muayyen olarak ifade ediyordu.12 İslamiyet'in kabul edilmesinden önce kurulan Türk devletlerinde ve Cengiz Han'ın Moğol İmparatorluğu'nda boyların ve yönettiği toprakların (kışlak-yaylak) devletle olan ilişkileri boy beyleri üzerinden sağlanmaktaydı. Bu husus, eski Türk devlet geleneği açısından önemlidir. Her ne kadar merkezden gönderilen bazı memurlar, özellikle vergi hususunda, bir ölçüye kadar denetimi sağlasa da devletle olan ilişkiler daha serbest bir görünüm arz etmekteydi. Eski Türk devletlerinde, boyların devletten ayrılması istisnai bir durum değildi ve iç savaşa varacak olayların başlamasına sebep olmuştu. Orhun Yazıtları'nda Bilge Kağan Oğuzlar için "...Dokuz Oğuz benim milletim idi. Gök, yer bulandığı için, ödüne kıskançlık değdiği için düşman oldu. Bir yılda dört defa savaştım.." ifadesini kullanmıştır. Devlet daha çok boyların bir araya gelmesiyle oluşmuş bir topluluktu. Hükümdara olan bu bağlılık, aha gevşek ve konfederal bir maiyet arz etmekteydi. Bu nedenle, bir boya ve boy beyine ikta olarak verilen yaylaklar ve kışlaklar, mülk devlete ait olsa da, her an kaybedilme riski taşıyan topraklardı. İslamiyet'tin kabul edilmesi bu yapıyı değiştirmiştir 3.İslamiyet'in Benimsenmesinden Sonra Kışlağın ve Yaylağın Dönüşümü: Yurt Verilmesi Türkler İslamiyet'i benimsemeye başladıktan sonra farklı bir kültür çevresine de girmişlerdi. Türklerin devlet geleneklerine, İslam Medeniyetinin devlet geleneği de eklemlenmişti. İslam medeniyet çevresine giren Türklerin devlet teşkilatıyla ilgili daha fazla yazılı kaynağa sahip olduğumuz için, beylere yaylak-kışlak olarak verilen iktaların değişmesini daha rahat takip edebilmekteyiz. Büyük Selçuklu Devleti bu çalışmada inceleyeceğimiz ilk devlet olacaktır. Selçuk Bey ve ona bağlı olan Oğuzlar, Oğuz Yabgu Devleti ile yaşanan çatışmalardan sonra göç ederek Cend şehrine gelmişti. İslamiyet'i kabul eden ve Oğuz Yabgu'suna vergi vermeyi reddeden Selçuk Bey, İslam kültür çevreleriyle ilişki halindeydi. Torunları Tuğrul ve Çağrı beyler, Selçuk'a bağlı boyların yönetimini üstlendiklerinde yurt bulma sorunu ile karşı karşıya idiler. 12B.Y. Vladimirtsov,a.g.e. 9 Selçuklular, Arslan Beyin ölümünden önce Türk Töresi gereği Gazne Devletine bağlı olarak Gazne Ordusunda görev yapıyor, Gazne Sınırlarının güvenliğini sağlıyor ve vergi ödüyorlardı. Selçukluların bu haliyle Gazneli Devleti'ne bağlı bir uc beyliği olduğu söylenebilir. Uc beyliği daha sonra sırasıyla Büyük Selçuklu Devleti'nde ve Anadolu Selçuklu Devleti'nde görülecekti. Bu dönemde Selçuklu boylarının yarı göçebe oldukları bilinmektedir. Gazneli Devleti tarafından gösterilen topraklarda, Selçukluların hayvanları için yeterli otlak ve yaylak bulunmamaktaydı. Arslan Yabgu'nun ölümünden sonra yeni yaylaklar ve kışlaklar bulmak isteyen Selçuklular, Gazneli Sultan Mesut'un izni olmadan göç ettiler. Sultan'ın izni olmadan yapılan bu göç, Türk devlet geleneklerine göre isyan demekti. Gazenli Mesut, Selçukluların Horasan'a yerleşmesine karşı önceleri bir tepki göstermedi. Daha sonra yaşanan gelişmeler, Selçuklular ile Gaznelileri karşı karşıya getirdi. Dandanakan Savaşı'ndan sonra üstünlüğün Selçuklulara geçmesiyle devlet kurulmuş oldu (1040). Hayvanların yaylak-kışlak arayan bir boyun daha sonra devlet kurması Türk tarihinde ender rastlanan bir olay değildir. Büyük Selçuklu Devleti'nin kurucuları, bu durumu yaşadığı ve bildiği için merkezileşmeyi sağlayacak bir takım önlemler almaya çabaladı. Eski Türk devletlerinde topraklar hanedanın erkek üyeleri ve boy beyleri arasında paylaştırılmaktaydı. Yaylaklar ve kışlaklar, hanedan mensupları ve boy beyleri arasında paylaştırılmış olmaktaydı. Büyük Selçuklu Devleti, ülkeyi eyaletlere bölerek her birinin başına hükümdar ailesi mensup birer melik atamaya başladı. Bu şekilde, boy beylerinin birer eyalet valisi olarak tekelleri bir dereceye kadar kırılmaya çalışıldı. Hanedan üyelerine verilen geniş eyaletlerde, boy beyleri asli görevli devlet memurları olmaktan çıkarıldı. Boy beyleri, eyalet yöneticileri olan meliklere bağlandı. Yani boy beyleri ile hükümdar arasında bir kademe olarak eyalet valileri yerleştirildi. Devletin genişlemesine ve meliklerin çıkardığı isyanlara bağlı olarak eyalet valileri hükümdarın şahsına bağlı gulamlar arasından seçilmeye başlandı. Bu değişiklik dışında beylerin devletle olan ilişkisi çok köklü bir farklılaşma yaşamamıştı. Alparslan ve ardılları, İran ve Horasan'da kurdukları Selçuklu Devleti için Oğuzları tehdit olarak görmekteydi. Oğuzlar, Selçuklu Devleti'ne asker verdiği gibi vergi ödemek zorundaydı. Ancak, yarı göçebe olan hayat tarzlarını korumaya devam ettiği için Oğuzlar İran ve Horasan'daki yerleşik hayat için tehdit oluşturmaktaydılar. Bu yüzden Büyük Selçuklu Devleti, Oğuzları serhat boylarına, Suriye ve Anadolu'ya yerleştirmek için çaba harcamıştı. 10 Anadolu'da kurulan ilk beylikler Artuklular, Saltuklular, Mengücekliler ve Danişmentliler Büyük Selçuklu Sultanı tarafından Anadolu'ya gönderilen Oğuz Beylerinin ve ilk uc beylerinin bakiyeleriydi. Büyük Selçuklu Devleti'ne yaptıkları hizmetler yüzünden bu ilk beylere, kılıç hakkı olarak Doğu Anadolu'daki bazı topraklar ikta olarak bırakılmıştı. Büyük Selçuklu Devleti'nin dikkat edilmesi gereken son uygulaması, göçebe Türkmenlere yurt olarak bırakılan yaylakların ve kışlakların devletin asıl merkezinden olabildiğince uzak olmasıdır. Büyük Selçuklu Devleti, bu sayede merkez ile çevre arasındaki gerilimi azaltmaya, yarı göçebe Türkmenlerin devletteki ağırlığını kırmaya çabalamıştı. Tarihin bir cilvesi olarak son Büyük Selçuklu Sultanı Sencer, Oğuzların isyanı yüzünden tahttan düşmüştü ve devlet yıkılmıştı. Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti'nden kalan mirası kısmen devam ettirmişti. Anadolu'ya gelen Müslüman Türk nüfus arasında şehirlerden ve köylerden gelenler bulunmakla beraber çoğunluğu yarı göçebe Türkmenler oluşturmaktaydı. Bu Türkler, yerleşik hayata yabancı değillerdi. Özellikle XII. yüzyılda dahi kaynaklardan uc bölgesinde yaşayan Türkmenlerin hepsinin göçebe olmadığını görmek mümkündür.13 Yaşadıkları hayat tarzına göre kışlak ve yaylak bölgeleri arasında sürekli hareket eden konar-göçerler genellikle hayvancılıkla uğramışlardır. Yaylak ve kışlak bölgeleri arasında sürekli hareket halinde olduklarından göçebe olarak adlandırılsalar da bu tam bir göçebelik değildir. Yazları yaylakta hayvanlarını otlatan aşiretler, kışın da zirai faaliyetlerle meşgul olmuşlardır.14 Anadolu Selçuklu Devleti'nde yarı göçebe Türkmen boyları hem idari teşkilatın hem de askeri teşkilatın bir parçasıydı. Orta Asya'da yerleşmiş olan askeri ikta sistemi, Anadolu'da uclarda, sınır muhafaza vazifelerini gören Oğuz boylarının yerleştikleri sahada muhafaza edilmişlerdir. Sınırlardaki idare metodları merkezdeki gibi değildi. Başlıca irat kaynakları merkezde bulunuyordu, sınırlardaki ahali tabii ekonomi ile yaşıyordu. Böylece sınır beyleri merkezdeki tımar sahibi beylere mukabil konulur ve hukuk bakımından da ayrılırdı.15 13Ali Sevim, Erdoğan MERÇİL, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teskilat ve Kültür, Türk Tarih Kurum Yayınları, Ankara, 1995; Şeyda Büyükcan Sayılır, 2012 14Şeyda Büyükcan Sayılır, 2012 15 Vladimir Aleksandroviç Gordleyskiy, Küçük Asya'da Selçuklular, Abdülkadir İnan (çev), 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2015 11 Anadolu Selçuklu Devleti tarafından uclara yerleştirilen Türkmen beyleri, uc beyleri sıfatını taşıyorlardı. Anadolu Selçuklu Devleti'nde uc beylerinin bağlı bulunduğu bir beylerbeyliği teşkilatı vardı . Bu uc beylerbeyliğinin başında bulunan kişiye sahib-i etrak denilmekteydi. Türkiye Selçuklularında iki uc beylerbeyliği vardı.Uc beylerbeyliği, eski Türk adetlerine uygun olarak sağ kol ve sol kol olmak üzere ikiye ayrılmıştı.Sağ kol Kastamonu'da sol kol ise Ankara- Eskişehir-Kütahya hattındaydı. Kastamonu Uc bölgesinde Emir Hüsameddin Çoban bulunuyordu. Ankara-Eskişehir-Kütahya hattı uc beylerbeyi ise Seyfeddin Kızıl idi. Ertuğrul Gazi'nin ve Osman Gazi'nin uc beyi olarak bağlı oldukları kişi Hüsameddin Çoban'dı. Uc bölgelerine yerleştirilen başka başka tarihlerde Anadolu'ya gelmiş bu beyler ve aşiretleri savaş anlarında ve başka zamanlarda ülkenin güvenliği için önemli görevler üstlenmişlerdi. Uc beylerinin başlıca görevi, Selçukluların Bizans ile olan mücadelesinde Batı Anadolu'yu koruyabilmekti. Uc bölgelerine yerleştirilen Türkmenler, yapıları gereği merkezle çok sıkı bağlar kuramayacak kimselerdi. Kuruluş amacı olarak bunlar idari birer birim olarak değil askeri ve siyasi birer yapı olarak düşünülmüştü. Bunları hudut muhafızı olarak düşünmek yanlış olmaz, ancak bunların Türkiye Selçukluları döneminde ve sonrasında pozisyonları göz önüne alındığında eksik bir değerlendirme olduğu ortaya çıkar. Zira bunların bir kısmı Selçuklular döneminde iktalı idiler.16 Uc bölgeleri yeni fethedile yerler olduğu için buralarda büyük şehir yerleşmelerinden söz etmek mümkün değildir. Uclarda fethedilen kalelere Türklerin yerleştirilmesiyle Batı Anadolu’da iskan sağlanmıştı. Osman Gazi ve Orhan Gazi döneminde, fethedilen Bizans kalelerinde iskan bu şekilde yapılmıştır. Kalenin etrafında günlük yaşamın devam ettirildiği ve tarımın yapıldığı kasabalar vardı. Türkmenlerin çoğu yaylak ve kışlak arasında bir yaşam sürüyor olsa da, kasaba ve kalelerde yaşamlarını devam ettiren gruplar vardı. Kayıların Anadolu’ya nasıl geldiği, Söğüt ve Domaniç havzasına nasıl yerleştikleri hale bir soru işaretidir. Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemi ile ilgili cevap bulunamayan sorulara burada değinilmeyecektir. Ancak, Yazıcızade Ali’de, Kastamonu’da bulunan Sağ-kol Beylerbeyi Hüsameddin Çoban’ın Selçuklu Sultanı adına Kıpçak ve Suğdak’a sefere gittiğini, bu sebeple Selçukluya karşı hareket eden Bizans (İznik) İmparatoru’nu geri püskürtmek üzere Sultan’ın uca gitmek mecburiyetinde kaldığını söylemektedir. Ancak doğudan gelen Moğol tehlikesi sebebiyle İznik’e karşı düşen uc boylarının savunmasını Hüsameddin Çoban 16 Ayşe D. Kuşçu (Erdem), "Türkiye Selçuklularında Ordu ve Donanma", Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, c.7, Ankara, 2002, s. 176-188 12 oğullarına ve Kayı boyundan Gündüz Alp, Gök Alp ve Ertuğrul’a bıraktığını aktarmaktadır.17 Hüsameddin Çoban’ın uc beylerbeyi olması, Ertuğrul Gazi’nin uc beyi olması nedeniyle bu anlatım şekli, Selçuklu uc teşkilatına uygun görünmektedir. Aşıkpaşazade’de ve Oruç Bey Tarihinde, Sultan Alaaddin’in Ertuğrul Gazi ve obasına, Söğüt’ü kışlak, Domaniç’i yaylak olarak verdiği zikredilmektedir. Ertuğrul Gazi, yarı göçebe hayatı devam ettiren, kışın Söğüt’teki kışlağından (kendisine ait bir malikane olma ihtimali yüksektir) oturan yazın ise Domaniç’e çıkan bir Oğuz Beyidir.Uc beyleri, Türkiye Selçuklularının inhitat devrinde bağımsızlıklarını ilan edeceklerdi.18 Sonuç olarak, XI. yüzyılda Anadolu’da başlayan Selçuklu fetihleri neticesinde ülkeye gelen çok sayıda Oğuz boyu, yöneticiler tarafından batı sınırlarının güvenliğini sağlamak amacıyla“uç” denilen sınır bölgelerine yerleştirilmişti.Geleneklerini korumakla birlikte merkeze fazla bağlı olmayan bu unsurlarsın çarpışmaları sırasında beylerine daha sıkı bağlanmışlar ve ağır idarî müdahaleler,vergiler karşısında devletten yurtluk,ulûfe ve askerî yardım istemişlerdi.19 Ancak, Anadolu Selçuklu Devleti, özellikle yurtluk uygulamasını merkezden uzaklaştırmak istediği yarı göçebe Türkmen aşiretlerinin yerleştirilmesi için kullanmıştı. Yarı göçebe Türkmen boylarının asabiyet bağının yüksek olması, merkezle olan ilişkilerinin daha gevşek olmasına sebep olmuştu. Ayrıca, bu yarı göçebe Türkmenlere ve boy beylerine verilen iktalar büyük iktalardı. Türkiye Selçukluları, ilk Türk-İslam devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki bir köprü vaziyetindeydi. Her ne kadar, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kudretli olduğu dönemlerde, hükümdar ile Türkmen boylarının arasındaki ilişkiler sağlıklı iken uc beyleri herhangi bir isyana kalkışmayı göze alamamıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nde özellikle Türkmen boyları ve devlet arasında denge kurabilmek için kullanılan uc vilayetleri sistemi, önceki Türk devletlerine göre daha merkezileşmiş bir görünüm arz etmekteydi. Ancak, 17 Cezmi Karasu, Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber, "Osman Gazi, İlkler ve Sakarya", Odunpazarı Belediyesi Kültür Yayınları, 1. Baskı, Eskişehir, 2010; Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, 2. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2014 18 Refik Turan, " Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beyliklerinde Teşkilat", Yeni Türkiye Yayınları, c.7, Ankara, 2002, s. 151-168 19Orhan Kılıç," Yurtluk", . İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2007, c. 43, s. 615-616. 13 Osmanlı Devleti bu yurtluk sistemini daha fazla merkezileştirecek ve çok farklı amaçlar için kullanacaktı. 4.Yurtluk ve Ocaklık Terimleri Osmanlı öncesi dönemde daha çok, arazinin tasarrufu ve toprağın belli bir hizmet karşılığında kullanım hakkının belli bir kişiye, zümreye veya taifeye kaydıhayat şartıyla intikali yahut mülkiyetiyle ilgili olarak kullanılan yurtluk ocaklıkla benzerlik gösterir.20 Ocaklık kelimesi, Osmanlı öncesi dönemde kaynaklarda daha çok toprak tasarrufu ve toprağın hizmet karşılığındaki kullanım hakkının belli bir aileye irsen bırakılmış olması bağlamında zikredilir. Ocaklık uygulaması Moğollarda, İlhanlılarda, Anadolu Selçuklularında ve Anadolu beyliklerinde askeri ikta olarak verilen topraklar, sahibi olan bey ya da sipahi ölünce erkek çocuklarına intikal ederdi. Bu topraklara ocaklık ya da ocaklıkzade tımarı denilmekteydi. Osmanlı Devleti’nde ocaklık teriminin sahip olduğu birden fazla kullanım alanı bulunmaktaydı. Ocaklık teriminin en yaygın kullanım şekli, idari teşkilat içerisinde yer alan özel statülü bir takım sancakları ifade eden halidir. Ocaklık sancaklar, yurtluk-ocaklık ve hükümet sancakları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ocaklık sancakların idari teşkilattaki yeri ve hukuki statüleri, çeşitli dönemlerde kanunnamelerde ve bazı risalelerde tespit edilmiştir.Buna göre ocaklık sancaklar hükümet, yurtluk-ocaklık gibi adlarla fetih sırasında hizmeti görülen mahalli beylere veya emirlere çoğunlukla kendi toprakları olmak üzere bırakılan yerlerdir.Hükümet tabir edilen sancaklar mülkiyet, yurtluk-ocaklık sancaklar ise arpalık ve sancak hassı yoluyla verilir.21 5.Yurtluk- Ocaklık ve Hükümet Sancakları Osmanlı Devleti'nin II: Mehmet'in cülusundan itibaren merkezileşmesini tamamladığı ve çok sıkı bir kontrol prosedürü içerisinde eyaletleri denetlediği söylenir. Elbette bu sav kısmen doğrudur. Ancak, padişahlar aynı zamanda pragmatist insanlardı. Devletin sınırlarının hızlı bir 20Orhan Kılıç, 2007 21Orhan Kılıç," Ocaklık", . İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2007, c. 33, s. 317- 318. 14 şekilde genişlemesi ve İstanbul'dan uzak olan birçok yeni eyaletin kurulması, pratik bir takım yönetim usullerinin uygulanmasına sebep olmuştur. Osmanlı Devleti'nin idari taksimatı karakteristik olarak eyalet (beylerbeylik, vilayet) , sancak (liva), nahiye, köy ve mezralardan ibarettir. Denizler ve önemli limanlar üzerinde işleyen gemilerin sevk ve idare için teşkilatlanan kaptanlıklar ile miri rejime dahil olmayan ancak siyasi ve askeri bakımdan Osmanlı Devleti'ne bağlı olan hanlıklar, voyvodalıklar, emirlikler ve melikler idari taksimat açısından eyaletlerle eşdeğerdi. 22 Osmanlı Devleti'ne bağlı ve tabi olan devletçikler bir kenara bırakılırsa eyaletler kendi aralarında ikiye ayrılmaktaydı: tımarlı ve salyaneli eyaletler. Tımarlı eyaletlerde dirlik sistemi uygulanırdı. En küçüğüne ve en yaygınına tımar denilen toprakların birleşmesiyle sancaklar, sancakların bir araya gelmesiyle eyaletler oluşurdu. Sancak, devletin en temek askeri- idari birimiydi ve sancakbeyi denilen devlet görevlileri tarafından yönetilirdi. Beylerbeyi, taşra eyaletindeki en kıdemli devlet memuruydu ve taşra askerlerinin başkomutanı sıfatını taşıyordu. Avrupa, Anadolu ve Arapların daha yoğun olarak yaşadığı bazı topraklarda doğrudan tımar sistemi uygulanmaktaydı. Ancak Mısır, Habeş, Bağdat,Basra,Tunus gibi bazı eyaletler salyaneli eyalet statüsündeydi. Bu sınıflandırma, gelir idaresine bağlı olarak yapılan bir sınıflandırmadır. Ancak, Osmanlı Devleti'nin çok geniş bir coğrafi sahayı yönetmesi, farklı toplumların egemenlik altına alınması yönetim pratiklerinin değişmesine sebep oldu. Osmanlı idari ve iktisadi yönetimi esas itibariyle miri rejimdir. Miri rejim; devletin fiilen tam hakim olduğu bölgelerdir. Bir bölgede devlet hakimiyetinin varlığını gösteren en önemli unsurlar da, devletin o bölgeden asker çıkarması, vergi alması ve oraya merkezi hakim kültürünü ikame etmesidir. Sanayi öncesi toplumsal özellikleri yaşayan, enerji kaynaklarının tabi enerji kaynakları olduğu, gelişmediği bir dönemde, Osmanlı Devleti’nin gücünü, hakim olduğu en ücra bölgelere kadar tatbik etmesi mümkün değildi. Bu coğrafi şartlar ve iktisadi yetersizlikler, Osmanlı Devleti’ni tabi şartlara göre bir idare tarzı benimsemeye sevk etti. 23 22Orhan Kılıç, " XVII. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti'nde Eyalet ve Sancak Teşkilatlanması", Osmanlılar, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, C.6, s. 89-111 23Mustafa Öztürk, “Arap Ülkelerinde Osmanlı İdaresi”, History Studies, Middle East Special Issue, 2010, ss. 328-331 15 Merkezi idarenin çoğunlukla göçebe Türkmen, Kürt ve Arap aşiretlerinin yurt tuttukları bölgelerde bulunan yurtluk-ocaklık ve hükümet sancakları üzerindeki denetim haddine nadiren değinilmiştir.24 XVI. yüzyılda göçebe Türkmenler, Araplar ve Kürtler, imparatorluğun yönettiği nüfus içerisinde önemli bir kısmı oluşturmaktaydı. Osmanlı Devleti, yerleşik bir imparatorluk olarak göçebe toplumların yönetimini ve vergilendirmesini klasik tımar sistemi üzerinden yapamazdı. Göçebe Türkmenlerin vergilendirilmesi ile ilgili birçok kanunname ve ferman yayınlanmıştır. Göçebe Türkmenler, Anadolu'da ve Rumeli'de önemli bir nüfus oluşturmasına rağmen, bu eyaletlerde yurtluk-ocaklık sancağı tevcihine çok nadiren rastlanılmıştır. Yurtluk-ocaklık sancaklarının oluşturulmasının tek sebebi, toplulukların yaşayış biçimi değildir. Bu dönemde Osmanlı Devleti, doğuda Safevilerle ve batıda Habsburglarla mücadele halindeydi. Osmanlı Devleti'nin sınır boylarında uygulanan yurtluk ve ocaklık sistemini bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekmektedir. İki güçlü devletle mücadele halindeyken, yerel beylerin ya da yerel prenslerin desteği Osmanlı Devleti için çok önemli bir meseledir. Macaristan, Bosna ve Arap memleketlerindeki serhat eyaletleri açısından benzer uygulamalar söz konusu olmuştur. Osmanlı Devleti, kendisinden önceki yönetim uygulamalarını devam ettirdiği gibi serhat bölgelerinde yaşayan beylere, prenslere bir takım ayrıcalıklar tanıyarak sadakatlerini devam ettirmek istemişti. Bu açından, yurtluk-ocaklık sistemi klasik imparatorluk düzeninden bir sapma olarak değerlendirilmelidir. Osmanlı Devleti'nin elinde bulunan bölgelerin özelliklerine göre farklı idari sistemler uygulanmasının bir neticesi olarak , beylerbeyliklerine bağlı, yurtluk-ocaklık ve hükümet diye anılan bir nevi ırsi sancakbeylikleri tesis edildi.25 Yurtluk ve ocaklık bir nevi arazi tasarruf şeklini ifade eder. Bu tabir, bir yerin gelirinin, kaydı hayat şartıyla veya irsen bir kimseye tevcih edilmesi demektir. Yurtlukta yalnız kaydı hayat şartı, ocaklıkta ise irs yoluyla intikal bahis mevzuudur. 26 24 Gábor Agoston, "A Flexible Empire: Authority and its Limits on the Ottoman Frontiers." International Journal of Turkish Studies 9.1-2 (2003): 15-31., Https://Www.Academia.Edu/16877745/Esnek_B%C4%B0r_ %C4%B0mparatorluk_Sultan_Buyru%C4%9eu_Ve_Osmanlı_Serhatler%C4%B0ndek%C4%B0_Sınırları 25 Orhan Kılıç, Yurtluk-Ocaklık ve Hükümet Sancaklar Üzerine Bazı Tespitler", OTAM, S. 10, Ankara, 1999, s. 119-137. 16 Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında İran'la yapılan mücadeleler neticesinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Osmanlı egemenliğine girmeye başladı. Padişahlar bölgedeki Kürt beylerinin desteğini sağlayabilmek, Kürt beylerinin padişaha olan bağlılığını devam ettirebilmek niyetindeydiler. Bölgenin İstanbul'a olan uzaklığı, zorlu coğrafya koşulları, halkın farklı yönetsel adetleri klasik tımar sisteminin uygulanmasını zorlaştırmaktaydı. Osmanlı Devleti, Diyarbakır'ı ve Erzurum'u fethettiğinde Uzun Hasan kanunlarının uygulanmaya devam etmesini buyurmuştu. Daha sonra bölgenin stratejik önemi ve merkezden yönetilmesinin zorluğu karşısında yerli beylerin kendi topraklarını idare etmesine müsaade etti. Kanuni devrinde hazırlanan Kanunname-i Hümayun'da hükümet sancaklar şöyle tarif edilmektedir: "...bunlardan ma 'ada dokuz hükümet vardır ki, hın-i fetihde hıdmet ü ita 'atlerim uktı belesinde ashabına tevfiz ü temlik olunmuşdur.Mülkiyet tarıki üzere temlik ederler. Hatta memleketlerim efrützü'l-kalem ve maktülü'l-kademdir. Ebvab-ı mahsulatı dahil-i defter-i sultanı olmamışdır. içlerinde ümera '-i Osmaniyye'den vekul taifesinden hiç bir ferd yokdur. Cümle kendülere mahsusdur. Ve bunların 'ahidnameleri icibince azl ü nasb kabul eylemezler. Amma cümlesi mutf'-i jerman-ı Hazret-i Sultandır. Sair ümera '-i Osmaniyye gibi kangı eyalete tabi'ler ise, beğlerbeğileriylema 'an sefer eşerler. Kavm ü kabile ve başka asker sahibIeridir.27 Aynı kanunnamede yurtluk-ocaklık sancaklar ise şöyle tarif edilmektedir": Ve bir bahşi dahi ocaklık dur ki, hin-i fetih deba 'zı ümeraya hizmet ve ita 'atleri mukabelesinde ber-vech-i te 'bid arpalık ve sancak hassı tarikıyla tevcih olunmuşdur. Erbab-ı divan ve kanun ıstıfahında bu makulelere yurdlukveocaklık derler. Sancak i 'tibar olunur ve sair ümera gibi tabı u'alem sahibIeridür. Selatln-i selefden ellerinde olan temessükatlan mucibince cidden bunlar azı ü nasb kabul eylemezler. Amma elviye- saire gibi kura ve mezari 'inin mahsulatı tahrir olunmuşdur.. İçlerinde ze 'amet ve timar vardır. Sefer-i hümayun vaki' oldukça,zu 'ama ve erbab-ı timan alay-beğleri ile kendüleri ma 'an sair sancak-beğleri gibi kangı eyalete tabi'iler ise, 26 Dündar Aydın, Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı, VII. Dizi,S. 151, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998 27Orhan Kılıç, 1999 17 beğlerbeğileriyle ma 'ankonub ve göçüb, sefer hizmetin eda edegelmişlerdir.Ve bunlardan birisi fevt olsa yahud eda-i hizmet eylese, yurdı ve ocağı olmağla, sancağı ve ocağı, evladına ve akrabasına verilir;haricden kimesneye verilü-gelmemişdir. Meğer ki, evlad ü akrabası münkariz ola, ol zaman da sancak tasarruf eylemiş bir umur-dide kimesneye verilür. Amma yurdluk ve ocaklık i 'tiban olmaz, belki sair elviye gibi tasarruf olunur.28 Bu ifadelere göre Osmanlı Devleti'nde yurtluk-ocaklık tevcihi ya da hükümet sancağı kurulması, padişahın verdiği izne bağlıydı. Yurtluk-ocaklık ve hükümet sancağı bahşedilen beyler, sultandan aldıkları berat-ı hümayun ve temessük uyarınca kendi iktidarlarını kurabiliyorlardı ve hakimiyet sembollerini kullanabiliyorlardı . Hakikatte bu yurtluk-ocaklık sancaklar genelde bölgede yaşayan Türkmen ve Kürt aşiretlerinin geleneksel otlaklarından müteşekkildi ve serhat boylarında güç dengeleri ve karşılıklı bağımlılığı yansıtan siyasi uzlaşının bir sonucu olarak evvelki sahiplerinde kalmaya devam ediyorlardı.29 Kanunname ve risalelerde hükümet ve yurtluk-ocaklık sancaklar için yapılan tariflerde görülen belli başlı özellikler şunlardır: I. Hükümet ve yurtluk -ocaklık sancaklar fetih sırasında hizmeti görülen mahalli beylere veya ümeraya tevcih edilmiştir. 2. Hükümet sancaklar mülkiyet, yurtluk-ocaklık sancaklar ise arpalık ve sancak hassı yoluyla tevcih olunmuştur. 3. Hükümet sancaklarda tahrir yapılmamaktadır. İçlerinde tımar ve ze'amet yoktur. Sancak gelirinin tamamı hakimlere aittir. 4. Hükümet sancaklarda ümeradan ve kul taifesinden hiçbir fert bulunmamaktadır. Kendi özel askerleri mevcuttur. 28Orhan Kılıç, a.g.e. 29Gábor Agoston,(2003):Https://Www.Academia.Edu/16877745/Esnek_B%C4%B0r_ %C4%B0mparatorluk_Sultan_Buyru%C4%9eu_Ve_Osmanlı_Serhatler%C4%B0ndek%C4%B0_Sınırları 18 5. Yurtluk -ocaklık sancaklarda tahrir yapılmaktadır. İçlerinde tımar ve ze'amet vardır. 6. Azı ve nasb kabul eylemezler. Beyler öldüklerinde veya hizmette kusurları görüldüğünde, sancaklar evlat ve akrabalarına verilir,aile dışından kimseye tevcih yapılmaz. 7. Sefer zamanında bağlı bulundukları beylerbeyinin emri altında sefer hizmetini eda ederler.30 Osmanlı Devleti, siyasi yönden hareketli olan sınırlarını muhafaza edebilmek için birtakım tedbirlere başvurmuştu. Yurtluk-ocaklık ve hükümet sancaklar, idari tedbirlerden bir tanesiydi. Yerli beylerin siyasi ve askeri gücünden faydalanabilmek, merkezi otoriteyi tesis edebilmek yurtluk-ocaklık ve hükümet sancaklar uygulamasının doğmasına sebep olmuştu. Bosna, Anadolu, Diyarbakır, Van, Kars, Çıldır, Trabzon, Şam, Rakka, Erzurum, Bağdat, Tunus, Şehr-i Zor gibi sınır eyaletlerinde görülen bir uygulamaydı Bu eyaletlerdeki yurtluk-ocaklık ve hükümet sancakları sayısı dönemden döneme farklılık göstermişti. Devletin genişlemesine bağlı olarak yeni eyaletlerin kurulması, hudutlarda yaşanan değişimler ya da bazı ocaklık sancakların merkeze bağlı normal sancak haline getirilmesi gibi sebeplerle ocaklık sancakların sayısı sabit kalamamıştır. Suriye,Irak,Lübnan, Filistin gibi Arapların yoğunlukta yaşadığı bazı eyalet, miri rejim sınırları içerisinde olmakla beraber, eyalet sınırlarının dahilinde olan bazı bölgelerde özel koşullar nedeniyle timara verilmemiş hükümet olarak tevcih edilmiştir. Arap nüfusun yoğun olarak yaşadığı bu bölgedeler, yurtluk-ocaklık sancaklara şeyhlik denilmekteydi. Yurtluk, ocaklık ve hükümet sancaklarındaki uygulamanın bir benzeriyle, belirli sancaklar bir ailenin efradına verilmekteydi. Bu şeyhlerin merkezi otoritenin dışında kaldığını söylemek doğru olmaz. Merkezi otorite ile çelişen ya da kanun dışı sayılacak herhangi bir eylem yaptıklarında şeyhler yerlerinden azledilirdi. Sancağın başına ise aynı aileden başka bir kişi getirilirdi. Irak’ın dağlık ve çöl bölgelerinde şeyhlikler verilmişti. Ocaklık sancaklarının özellikle Diyarbakır, Van ve Erzurum'da uygulanmasının en önemli sebebi, 1578'te başlayan ve uzun yıllar boyunca devam eden Safevi-Osmanlı mücadelesiydi. Bu mücadele boyunca, yerel Kürt ve Türkmen beylerinin desteğini alabilmek 30Orhan Kılıç, a.g.e 19 için ocaklık tevcihi yapılması bir politika haline getirilmişti. Yavuz Sultan Selim'in 1515'te yaptığı İran Seferi'nde Osmanlı Devleti'ni destekleyen, Pir Hüseyin ve oğulları bu konuda güzel bir örnek olarak gösterilebilir. Pir Hüseyin ve oğulları, Osmanlı Devleti Erzurum'a gelmeden önce buraya yöneten Saltukoğulları hanedanına mensuptu. Safevilerle olan mücadeleler boyunca Osmanlı Devleti'nin yanında yer almıştı. 1535'te Erzurum Beylerbeyliği kurulduktan sonra, bölgenin batısında kalan bazı sancaklar Pir Hüseyin ve oğullarına ocaklık sancaklar olarak tevcih edilmişti. Yurtluk-ocaklık tevcihi, sadece savaşlarda Osmanlı Devleti'ne hizmet eden beylere verilmezdi. Savaşlar başlamadan önce yerel beyleri kendi saflarına çekmek için istimalet- nameler gönderilmiştir. Osmanlı-İran savaşları başlamadan önce bütün yerel beylere bu istimalet-namelerin gönderildiği bilinmektedir. Osmanlı Devleti'ni egemen olarak tanıyacak her beye kendi mahallerinin yurtluk-ocaklık tarikiyle sancak olarak bırakılacağı belirtilmekteydi. Osmanlı Devleti'nin egemenliği altına girmiş olan Kürt beylerinin isyan etmemesi için de ocaklık tevcih edildiği görülmektedir. Şah Kulu Oğulları Gazi ve Koçi'ye verilen sancaklar, kardeşlerine bağışlanan yüksek gelirli zeametler Osmanlı Devleti'nin saflarında yer aldıkları için değil, isyankar tutumları ve Hakkari hakimi Zeynel Bey ile yaşadıkları husumetin Osmanlı-İran mücadelesi esnasında bir iç sorun yaratmaması amacıyla verilmişti. Mahalli beylerin bulundukları coğrafyada bir huzursuzluk kaynağı olmamaları, isyana ya da İran'la iş birliğine gitmeleri önlenmeye çalışmıştı. Yurtluk-ocaklık sancaklar için tamamen merkezin kontrolünün dışında olduğunu söylemek doğru olmaz. Her ne kadar yurtluk-ocaklık sancakların gelirleri, yerel beylere bırakılmış olsa da yurtluk-ocaklık sancakların dönem dönem tahrirleri yapılmaktadır. Yani klasik Osmanlı sancaklarında olduğu gibi bunların gelirleri de "tahrir-i defter" olunmakta, padişah ve sancakbeyi hasları çıktıktan sonra, geri kalan hasılat zeamet ve tımar sahiplerine dağıtılmaktadır.31 Aynı zamanda, Osmanlı Devleti’nin yurtluk-ocaklık sancaklar üzerindeki denetimini arttırmasının diğer yöntemleri ise merkezden kadı ataması ve vakıflara nezaret etme olmuştur. 31Bayram Kodaman, "Osmanlı Devletinde Doğu Anadolu'nun İdari Durumu",19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S.1 ,Samsun, 1986, s. 3-20 20 Hükümet sancakların yurtluk-ocaklık farklarından biri burada kendini göstermektedir. Genel olarak hükümet sancaklarında tahrir yapılmadığı, kul taifesinden herhangi bir kimsenin bu sancaklara gönderilmediği düşünülmektedir. Oysa, merkezi otoritenin sağlanabilmesi için Osmanlı Devleti hükümet sancaklarına gerektiği zaman müdahalelerde bulunmuştu. Mesela, Bitlis hakimi Şeref Han 1592-1593 yılında, sancağında yapılmasını istediği bazı tevcihlerle ilgili bir defter tertip ederek, merkeze göndermiştir. Bu defterde; bir oğluna müteferrikalık, iki oğluna zeamet, bir kardeşine çavuşluk, on sipahiye terakki, Bitlis Gılmanı Cemaati'ndeki on 32 üç nefere 1/3 oranında tımar tevcih edilmesini rica etmektedir. On üç nefere tımar tevcih edilmesinin istenmesi, Bitlis Sancağı'nda kul taifesinin varlığını kanıtlamaktadır. 1604-1606 Bitlis İcmal Defteri incelendiğinde, Şeref Han ve aile efradına bırakılan topraklar dışında tımar ve zeametlere rastlandığı görülmektedir. Hükümet sancaklarında Osmanlı Devleti'nin kul taifesinden ya da ümeradan devlet görevlileri bulunmaktaydı. Hükümet sancakların hakimin ölümü ya da ihaneti üzerine, yerine çocuklarından ya da akrabalarından biri tayin edilebilirdi. Ancak, hükümet sancağına sahip ailenin tamamen ortadan kalkması durumunda, normal sancaklarda görüldüğü gibi Osmanlı ümerasından bir kişinin sancakbeyi olarak tayin edilmesi gerekirdi. Devlet ümerasından birinin tayin edilebilmesi için, ailenin soyunun tamamen tükenmiş olması gerekirdi. Mesela, bu statüde olan Palu’da Yusuf Bey’in ölümü üzerine, onun yerine ümeradan Ahmet Bey ‘in tayin edilmesi Beylerbeyi tarafından teklif edilmişse de Divan-ı Hümayun bu teklifi, beyliğin kadimden beri mutasarrıf olanların oğullarına verile geldiği gerekçesiyle reddedilmiştir. 33 Yurtluk-ocaklık sancaklar, illaki tam anlamıyla bir sancak ya da vilayete denk gelmek zorunda değildi. Osmanlı Devleti’nin hizmetleri karşılığında yerel beylere kasabaları, köyleri ya da kaleleri yurtluk-ocaklık statüsünde bıraktığı görülmüştür. Bu şekilde bırakılan ufak yerler “eyalet” olarak nitelendirildiği gibi bu yerlerin yöneticisi durumunda olan beylere “beylerbeyi” rütbesi verildiği bilinmektedir. 32Orhan Kılıç, 1999 33Bayram Kodaman, 1986 21 Ocaklık sancaklar, bir kişiye tevcih edildiği gibi birden fazla kişiye de tevcih edildiği görülmektedir. Mesela Çıldır Eyaleti'ne bağlı Livane Sancağı ocaklık yoluyla 1/3 hissesi Ferhat Paşa'ya, 2/3 hissesi de Sefer Paşa'nın oğluna olmak üzere iki kişiye tevcih edilmiştir.34 Yurtluk olarak tevcih edilen arazi parçaları bir aşiret reisinin şahsında tek birkişiye ait olabileceği gibi ortak bir mülkiyet veya kullanım hakkı ile birlikte bütün aşirete yahut bir zümreye de ait olabilirdi.Bunun bir örneği atçeken (esbkeşân) taifesine verilen yurtluklardır.35 Atçeken taifesine verilen yurtluklarında İslamiyet öncesi Türk toplumlarında görülen yurtlukların aynısı olduğu söylenebilir. Yurtluk-ocaklık ve hükümet sancaklarının hakimlerine siyasi kargaşa ve savaş dönemlerinde verilen bazı yetkiler, bazı haklar, istikrarın sağlandığı dönemlerde gözden geçirilerek devletin çıkarları ve merkezi otoritenin korunabilmesi adına yeniden düzenlenmiştir. Bitlis Hakimi Şeref Han, 1574-1590 arasındaki Osmanlı-İran savaşlarına katılmıştır ve Tiflis'e yapılan sevkiyatta faydalı hizmetleri vardır. Osmanlı Devleti, Şeref Han'ı ödüllendirmek için Bitlis Sancağı'na ek olarak Muş Sancağı'nı Bitlis'e bağlamıştır ve tasarrufunu Şeref Han'ın oğlu Ahmet Bey'e bırakmıştır. 1590'da İstanbul Anlaşması'nın imzalanması ile, 1593'te yapılan tahrirde , Muş Sancağı Bitlis Sancağı'ndan ayrılarak müstakil sancak olarak kaydedilmiştir.36 Yurtluk ve ocaklık sancak uygulaması, Ramazanoğulları Osmanlı Devleti'nce ilhak edildiğinden de görülmüş bir uygulamadır. Adana kenti 1517'de Osmanlı İmparatorluğu'na katıldıktan sonra yurtluk-ocaklık statüsü ile idare edilmiştir. Yurtluk yalnız hayat boyu bakmak anlamına geldiği halde yurtluk-ocaklık ırs yoluyla aktarılabilmektedir. Yani kendisine yurtluk ve ocaklık olarak bir arazi geliri verilen kişi gerçek anlamda o yerin sahibi değildir, araziyi satamaz, bağışlayamaz, vakfedemez. Yalnızca o yerin şer'i ve örfi vergisi kişiye aittir. Bu uygulamaya ilk defa Yavuz Sultan Selim zamanında doğu ve güneydoğu Anadolu'nun 34 Şerafettin Turan, "XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İdari Taksimatı", Atatürk Üniversitesi 1961 Yıllığı, Ankara, 1963, s. 210-227 35Orhan Kılıç, 2007 36 Orhan Kılıç, 1999 22 fethinden sonra başlanmıştır. Adana'nın yurtluk-ocaklık statüsünde olmasının nedeni Ramazanoğulları Beyliği'nin kendi isteğiyle Osmanlı İmparatorluğu'na katılmasıdır. Bu vasıtayla Ramazanoğulları ailesi 1608 yılına kadar Adana'nın ırsi valisi olarak kalmayı başarmıştır.37 Yurtluk-ocaklık ve hükümet sancaklarının başka uygulamalarına örnek olarak, Erzurum Beylerbeyliğine bağlı Şavşat, Küçük Ardahan, Tortum, Acara-deresi gibi bazı sancaklar sayılabilir. Bu sancaklar, Osmanlı Devleti'nin İran harpleri esnasında yanında olan Batı Gürcistan prenslerine ve ailelerine tevcih edilmiş sancaklardır. Osmanlı Devleti'nin himayesi altına sığınan Gürcü prenslerine tevcih edilen bu sancakların bir kısmı, XVII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde normal sancak haline getirilmişti. Gürcü prensler, bu sancakları daha sonra oğullarına ve aile üyelerine aktarabilmek için Müslümanlığı kabul etmişti. Gürcü Prensi Minucihr'e ve erkek kardeşine Oltu Sancağı yurtluk-ocaklık olarak tevcih edilmişti. Bu yıllık 900.000 akçe gelir getiren bir hasın tevcih edilmesi demekti. Normal bir sancak beyinin yıllık hasından elde ettiği gelirin 200.000 akçe olduğu düşünülürse Gürcü prenslerine verilen önem görülebilir. Şimdiye kadar verilen örneklerin tamamı Osmanlı-İran ve Osmanlı-Memlük sınırında bulunan yurtluk-ocaklık sancaklara dair verilmiş örneklerdir. Bosna'da bir tane ocaklık sancağın varlığı bilinmektedir. Ancak, Zaçeşne sancağı ile ilgili yeterli bilgiye ulaşılamamıştır. Benzer dinamikler 1541 sonrasında Macaristan'da da görülmektedir. Macaristan'ın fethinden sonra ülkenin idari teşkilatlanmasında en önemli yere sahip eyalet Budin'di. Ülkenin doğu kısmında ise iki sancak kurulmuş ve bu sancakların yönetimine Türk yanlısı Friar Georgius ve Peter Petrovics getirilmişti Daha sonra Georgius Matinuzzi ve Peter Petrovics'in atamalarının İstanbul'dan gönderilen beratlarla yapılması akla yurtluk-ocaklık sistemini getirmektedir. Peter Petrovics'e tevcih edilen sancağın daha sonra Temeşvar ismiyle normal bir sancağa dönüştürülmesi Muş Sancağı ile benzerlik göstermektedir. XVII. yüzyılın sonlarından itibaren yurtluk-ocaklık sancaklar önemlerini kaybetmeye başladı. Osmanlı Devleti, yurtluk-ocaklık sancakları Kürtlere belli bir özerklik sağlayacak idari birim olarak kullanmamıştı. Yurtluk-ocaklık sancakların tüm Osmanlı serhat boylarında 37 Duygu F. Saban, " XVI. Yüzyılda Adana Kentinin Fiziksel Yapısına Dair Bulgular", ÇÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Adana Cilt 15, Sayı 3 (Arkeoloji Özel Sayısı), 2006, s.161-182 23 görüldüğü belirtilmiştir. Burada niyet, serhat boylarında güvenliğin sağlanabilmesi, devletin Habsburglar ve Safevilerle yaptığı savaşlarda yerel beylerin desteğini sağlayabilmesiydi. XVII. yüzyılın ortalarından itibaren bazı yurtluk-ocaklıkların normal sancağa dönüştürüldüğü görülmektedir. XVII. yüzyılın sonlarına kadar yurtluk-ocaklık ve hükümet sancaklarının hakimleri, merkezi hükümetin kabul etmeyeceği davranışları sergilemekten özenle kaçınmıştır. Ancak, XVIII. yüzyılla beraber merkez ve çevre arasında yaşanan gerilim, yurtluk-ocaklık sancaklarına da yansımıştır. Osmanlı Devleti, yurtluk-ocaklık ve hükümet sancaklarını, etnik gruplara idari muhtariyet vermek amacıyla kullanmamıştır. Özellikle, merkezden uzak serhat bölgelerinin siyasal koşullarını ve coğrafi unsurları göz önünde bulundurarak yurtluk-ocaklık sancak uygulamasını hayat geçirmiştir. Nitekim, yurtluk-ocaklık sancaklarının hakimlerinin merkezden bağımsız davranışları İstanbul'u rahatsız etmiştir. Tanzimat Fermanı'nın uygulanmaya başlanmasıyla beraber, yurtluk-ocaklık hakimlerine bir miktar maaş bağlanmıştır ve bu sancakların yönetimi merkezden atanan mutasarrıflara bırakılmıştır. 24 Sonuç 38Orhan Kılıç, 1999 25 Kışlak ve yaylaktan Osmanlı Devleti döneminde serhat boylarında uygulanan yurtluk-ocaklık sancaklara geçiş, yüzyıllara dayanan ve aşamalı bir süreç olmuştur. Kışlak ve yaylak, İslamiyet'ten önceki Türk toplumlarında boy beylerine verilen birer askeri ikta idi. Kışlak ve yaylak, devletin mülkiyetinde olan otlaklardı ve kullanım hakkı boylara dağıtılmıştı. Bu boyların, merkez olan ilişkileri daha gevşek bir mahiyet arz etmekteydi .Boy beylerinin her birini saltanat hakkını kendisinde görmesi, boyların devletle olan bağları bir anda koparabilmesi, verilen askeri iktaların bir anda bağımsız başka bir devletin toprakları olabilmesi anlamını da taşımaktaydı. Orta Asya'dayken temel bir idari birim olan yaylak-kışlak toprakları, Türkmenlerin İran'a göç etmesiyle beraber muhteva değiştirmeye başlamıştı. Temel örgütlenme şekli olan kışlak-yaylak toprakları, merkezi teşkilatı tamamlayan bir idari birim haline dönüşmeye başladı. Orta Doğu'daki İslam devletlerinin toprak yapılanmasını alan, İran'daki şehirlerin ve yerleşik toplumun üzerine devlet kuran Selçuklu Türkleri, Türkmenlerin İran'da devlet otoritesini sekteye uğratacak davranışlarından rahatsız olmuştu. Bu nedenle, Alparslan'dan itibaren Türkmenlere Anadolu'da ve Suriye'de yurtluklar verilmeye başlanmıştı. Anadolu Selçuklu Devleti, Büyük Selçuklu Devleti'nin politikasını devam ettirmişti. Anadolu Selçuklu Devleti'nde, Türkmen beylerine yurtluk olarak verilen kışlak-yaylak toprakları doğrudan sultana bağlı değildi. Uc beylerbeyliği denilen bir ara kademe yaratılarak, tüm Türkmen beyleri beylerbeyine bağlanmıştı. Bu sayede Sultan, eşitler arasında birinci olan Türkmen Sultanı olmaktan uzaklaşmıştı. Türkmen beyleri, artık Sultan'ın bir kulu olan beylerbeyine bağlı birer komutandı. Osmanlı Devleti'nde ise merkezi devlet anlayışı diğer Türk devletlerinden çok daha gelişmiş bir noktadaydı. Osmanlı padişahları, kendilerinden başka hiçbir iktidar odağını meşru kabul etmedikleri için Türkmen beyliklerinin çoğunu son vermişti. Büyük ve güçlü Türkmen boylarını çeşitli gruplara bölerek bir toplumsal güç olmasının önüne geçilmişti. Osmanlı Devleti yönetiminde yaşayan konar -göçer Türkmenlerin yaylak-kışlak rejimi devlet tarafından düzenlenmekteydi ve Türkmenler doğrudan sancakbeyine bağlanmışlardı. Görüldüğü gibi konar-göçer Türkmenleri sancakbeyleri ve daha alt düzeydeki devlet memurları aracılığıyla düzenleyen Osmanlı Devleti, yurtluk-ocaklık uygulamasını göçebe Türkmenleri devlete bağlayabilmek için kullanmamıştı. Osmanlı Devleti'nin idari teşkilatının bir parçası olan yurtluk-ocaklık ve hükümet sancakları, İran ve Habsburglularla yapılan uzun mücadeleler sırasında sınır boylarının 26 yönetilmesi için bulunan bir yapıydı. Tasarruf etme şekli olarak kışlak ve yaylakla benzer bir hukuki rejime sahip olmasına rağmen, uygulanma amacı ve merkezi teşkilatın otoritesinin kuvvetlendirilmesi açısından eski Türk toplumlarından farklılıklar taşımaktaydı. Osmanlı Devleti'nde yurtluk-ocaklık sancaklar sistemi, merkezi otoritenin karşısına çıkabilecek bir idari birim olmadı. Sınır boylarındaki savaş koşulları, siyasi sebepler, coğrafya ve serhat boylarının yönetsel adetleri gereğince esnek bir idari yapılanmaya ihtiyaç duyulmuştur. Yaylak-kışlak ile yurtluk-ocaklık arasında bir devamlılık bulunmaktadır. Ancak, bu devamlılık daha ziyade askeri ve idari hizmetler karşılığında bir toprağın tasarruf hakkının bırakılması şeklinde cereyan etmiştir. Yurtluk-ocaklık sancakları sisteminin doğuş nedeni, merkezi idarenin taşra üzerinde sahip olduğu denetim yetkisi, yurtluk-ocaklık sancaklarına merkezin rahatça müdahale edebilmesi gibi somut uygulamalar en belirgin farklılıklardır. Yurtluk-ocaklık sancaklar, Osmanlı Devleti'nin merkeziyetçi yapısının somut olarak görüldüğü bir sancak birimidir. Osmanlı Devleti'nin pragmatik ve merkezi yapısı bu sancaklarda da kendisini göstermiştir. Kaynakça 27 Agoston, Gábor "A Flexible Empire: Authority and its Limits on the Ottoman Frontiers." International Journal of Turkish Studies 9.1-2 (2003): 15-31., Https://Www.Academia.Edu/16877745/Esnek_B%C4%B0r_ %C4%B0mparatorluk_Sultan_Buyru%C4%9eu_Ve_Osmanlı_Serhatler%C4%B0ndek %C4%B0_Sınırları Akdağ, Mustafa, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, 2. Baskı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, 2014 Aşıkpaşazade, Aşıkpaşaoğlu Tarihi, Hz. Nihal Atsız, 4. Basım, Ötüken Yayınları, Ankara, 2014 Aydın, Dündar, Erzurum Beylerbeyliği ve Teşkilatı, VII. Dizi,S. 151, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1998 Cahen, Claude, Osmanlılardan Önce Anadolu, Erol Üyepazarcı (Çev), 5.Basım, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2014 Denker, Bedriye, “Güneydoğu Toroslarda Göçebelik (Dr. Wolf-Dieter Hütteroth’a Göre)”, Türk Coğrafya Dergisi, Yıl: XVI, Sayı: 20, İstanbul 1960, s. 136-142. Doğan, Cabir, "XVI. Yüzyılda Osmanlı İdari Yapısı Altında Kürt Emirlikleri ve Statüleri", SDÜ Fen-Edebiyat Fakültesi, S. 23, Isparta, 2011, s. 31-43 Eröz, Mehmet, Yörükler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul,1991 Gordleyskiy, Vladimir Aleksandroviç Gordleyskiy, Küçük Asya'da Selçuklular, Abdülkadir İnan (çev), 1. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2015 Karasu, Cezmi, Tuğçe M. Sakarya, Oktay Berber, Osman Gazi, İlkler ve Sakarya, Odunpazarı Belediyesi Kültür Yayınları, 1. Baskı, Eskişehir, 2010 Kılıç, Orhan, " XVII. Yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devleti'nde Eyalet ve Sancak Teşkilatlanması", Osmanlılar, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, C.6, s. 89-111 28 Kılıç, Orhan, "Ocaklık Sancakların Osmanlı Hukukunda ve İdari Tatbikattaki Yeri", Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 11, S. 1, Elazığ, 2001, s. 257-274 Kılıç, Orhan, "Van Eyaleti'ne Bağlı Sancaklar ve İdari Statüleri (1558-1740)", Osmanlı Araştırmaları (The Journal of Ottoman Studies),XXI, İstanbul, 2001, s. 189-210, Kılıç, Orhan, "Yurtluk-Ocaklık ve Hükümet Sancaklar Üzerine Bazı Tespitler", OTAM, S. 10, Ankara, 1999, s. 119-137. Kılıç, Orhan," Ocaklık", . İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2007, c. 33, s. 317-318. Kılıç, Orhan," Yurtluk", . İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayını, İstanbul, 2007, c. 43, s. 615-616. Kodaman, Bayram, "Osmanlı Devletinde Doğu Anadolu'nun İdari Durumu",19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S.1 ,Samsun, 1986, s. 3-20 Kuşçu (Erdem), Ayşe D., "Türkiye Selçuklularında Ordu ve Donanma", Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, c.7, Ankara, 2002, s. 176-188 Oruç Beğ, Oruç Beğ Tarihi, Hz. Necdet Öztürk, 1. Basım, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2014 Ögel, Bahaettin, Türk Kültür Tarihine Giriş: Türkler'de Köy ve Şehir Hayatı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991, C. 6 Özçamca, Salih, " Türklerin Göçebeliği Hakkında Birkaç Not",Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 7, Güz 2007, s. 180. Öztürk, Mustafa, “Arap Ülkelerinde Osmanlı İdaresi”, History Studies, Middle East Special Issue, 2010, ss. 328-331 29 Saban, Duygu F., " XVI. Yüzyılda Adana Kentinin Fiziksel Yapısına Dair Bulgular", ÇÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Adana Cilt 15, Sayı 3 (Arkeoloji Özel Sayısı), 2006, s.161- 182 Sayılır Büyükcan, Şeyda, “Göçebelik, Konar-Göçerlik Meselesi ve Coğrafi Bakımdan Konar- Göçerlerin Farklılaşması”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi / Journal of Turkish World Studies, XII/1 (Yaz 2012), s.563-580. Sevim, Ali-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi Siyaset, Teşkilat ve Kültür, Türk Tarih Kurum Yayınları, Ankara, 1995. Turan, Refik, " Türkiye Selçukluları ve Anadolu Beyliklerinde Teşkilat", Yeni Türkiye Yayınları, c.7, Ankara, 2002, s. 151-168 Turan, Şerafettin, "XVII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İdari Taksimatı", Atatürk Üniversitesi 1961 Yıllığı, Ankara, 1963, s. 210-227 .Ünal, Mehmet Ali, XVI. Yüzyılda Çemişgezek Sancağı,D. XIV, S. 18, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,1999 Vladimirtsov, B.Y.,Moğolların İçtimai Teşkilatı, Çev. Abdülkadir İnan, 3. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1995 Yılmaz, Anıl; Telci, Cahit, "Türk Kültür Terminolojisinde Göç Kavramı Üzerine", Modern Türklük Araştırmaları Dergisi, C.7 ,S.2, Ankara, 2010, s. 14-33 30

×

T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI

T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından işletilen www.icisleri.gov.tr web sitesini ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.

Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde, çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.

Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.

1.Kişisel Verilerin İşlenme Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:

  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülen ticari faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli çalışmaların yapılması ve buna bağlı iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerden ilgili kişileri faydalandırmak için gerekli çalışmaların yapılması ve ilgili iş süreçlerinin gerçekleştirilmesi,
  • T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından sunulan ürün ve hizmetlerin ilgili kişilerin beğeni, kullanım alışkanlıkları ve ihtiyaçlarına göre özelleştirilerek ilgili kişilere önerilmesi ve tanıtılması.

 

2.Kişisel Verilerin Aktarıldığı Taraflar ve Aktarım Amacı

Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.

3.Kişisel Verilerin Toplanma Yöntemi

Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.

4.Çerezleri Kullanım Amacı

Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;

İşlevsel:Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.

Teknik olarak web sitemizde kullanılan çerez türleri aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

Oturum Çerezleri

(Session Cookies)

Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. (ASP.NET_SessionId)

 

Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:

  • • İnternet sitesinin işlevselliğini ve performansını arttırmak yoluyla sizlere sunulan hizmetleri geliştirmek,

5.Çerez Tercihlerini Kontrol Etme

Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresini ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.  

6.Veri Sahiplerinin Hakları

Kanunun “ilgili kişinin haklarını düzenleyen” 11. maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Başvuru Formunu’nu Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.

 

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası