2018 tc ile hac sorgulama / Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı - PDF Ücretsiz indirin

2018 Tc Ile Hac Sorgulama

2018 tc ile hac sorgulama

OECD STUDIES CONFERENCE ON CULTURE & HUMANITIES FULL TEXT BOOK Edited by

Başkurt Türkleri Ural dağlarının kuzey ve doğu kısımları ile Volga nehri etrafında yaşamaktadırlar. Başkurt Türkleri İdil Bulgar Devleti, Altın Orda Devleti, Kazan Hanlığı, Çarlık Rusyası, SSCB, Rusya Federasyonu içerisinde varlıklarını devam ettirdiler. Başkurt Türkleri günümüzde Rusya Federasyonu içerisinde özerk bir statüde yaşamaktadırlar. Başkurt Türkçesi çok zengin bir kültürel mirasa sahiptir. Başkurt Türkleri kendi dillerini asırlarca korumuşlardır. Zengin bir halk edebiyatına sahip olan bu dil, Çağatay Türkçesinden, Eski Türkçeden birçok arkaik unsuru da muhafaza etmiştir. Diğer Türk lehçelerinde olduğu gibi Başkurt Türkçesinde de cins kategorisi yoktur. 1921 yılının Temmuz ayında Sovyetler Birliği’nin İkinci Bütün Başkurdistan Toplantısı gerçekleştirilmesi ve bu toplantıda Başkurt hükümetine Başkurt Türkçesini kullanma, Başkurt Türkçesini fonetik olarak esas alan kitapların hazırlanması emri verilmesi Başkurt Türkçesinin şekillenmesinde etkili olduğu görülmektedir. Başkurt hükümeti 5 Aralık 1922 tarihinde bu konuda birçok karara imza attı. Bu tarihten itibaren bu fikir artık uygulanmaya başlanmıştır. Bu kararın neticesi olarak 1924 yılının Ağustos ayında Başkortostan Gazetesi, Başkurt Türkçesi fonolojisini esas alarak yayın hayatına başladı. Gazetenin peşi sıra Başkurt Türkçesini fonetik olarak esas alan kitaplar neşredildi. Ekim Devrimi’nden sonra yürütülen çalışmalar neticesinde Başkurt Türkçesinin Kuvan ve Yumatı ağızları esas alınarak yazı dili olduğu görülmektedir. Bildiride Başkurt Türkçesinin Kuvan ve Yumatı ağızları esas alınarak yazı dili olması süreci incelenecektir.

Benzer belgeler

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı - Giriş Sayın Yetkili, Уважаемый г-н... Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Sayın Yetkili, Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Sayın Yetkili, Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Уважаемая госпожа...

Detaylı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı - Giriş Sayın Yetkili, Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Sayın Yetkili, Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Sayın Yetkili, Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Dear Sir, Dear Madam, Dear Sir / Madam,

Detaylı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı - Giriş Dear Sir, Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Dear Madam, Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Dear Sir / Madam, Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Sayın Yetkili, Sayın Yetkili, Sayın Yetkili,

Detaylı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı - Giriş Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Sayın Yetkililer, Sayın Yetkililer, Resmi, ismi bilinmeyen bir grup insana veya

Detaylı

Application Motivational Cover Letter

Application Motivational Cover Letter - Opening Dear Sir, Formal, male recipient, name unknown Dear Madam, Formal, female recipient, name unknown Dear Sir / Madam, Formal, recipient name and gender unknown Sayın Yetkili, Sayın Yetkili, Sayın

Detaylı

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise. Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise. Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim - Giriş Türkçe İngilizce Sayın Başkan, Dear Mr. President, Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise Sayın yetkili, Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Sayın yetkili, Resmi,

Detaylı

Бизнес Электронная почта

Бизнес Электронная почта - Введение Английский Турецкий Dear Mr. President, Sayın Başkan, Очень официально, имени получателя предшествует специальное обращение Dear Sir, Sayın yetkili, Официально, получатель - мужчина, имя неизвестно

Detaylı

Kişisel Mektup. Mektup - Adres. Sayın Ahmet Koril, Kalapak A.Ş. Kadife sokak no: , Bostancı, Kadıköy, İstanbul

Kişisel Mektup. Mektup - Adres. Sayın Ahmet Koril, Kalapak A.Ş. Kadife sokak no: , Bostancı, Kadıköy, İstanbul - Adres Sayın Ahmet Koril, Kalapak A.Ş. Kadife sokak no:17 34705, Bostancı, Kadıköy, İstanbul adres formatı:, şirket ismi sokak / cadde ismi + numarası posta kodu, mahalle / semt ismi, ilçe, il Jeremy

Detaylı

Başvuru Özgeçmiş / CV

Başvuru Özgeçmiş / CV - Kişisel bilgi Имя Başvuranın verilen ismi Фамилия Başvuranın aile ismi veya soyadı Дата рождения Başvuranın doğum tarihi Место рождения Başvuranın doğduğu yer Гражданство Başvuranın vatandaşı olduğu

Detaylı

Solliciteren Sollicitatiebrief

Solliciteren Sollicitatiebrief - Aanhef Sayın Yetkili, Formeel, mannelijke geadresseerde, naam onbekend Sayın Yetkili, Formeel, vrouwelijke geadresseerde, naam onbekend Dear Sir, Dear Madam, Sayın Yetkili, Dear Sir / Madam, Formeel,

Detaylı

Solliciteren Sollicitatiebrief

Solliciteren Sollicitatiebrief - Aanhef Dear Sir, Formeel, mannelijke geadresseerde, naam onbekend Dear Madam, Formeel, vrouwelijke geadresseerde, naam onbekend Sayın Yetkili, Sayın Yetkili, Dear Sir / Madam, Sayın Yetkili, Formeel,

Detaylı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı - Giriş Dear Sir, Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Dear Madam, Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Dear Sir / Madam, Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Geachte heer Geachte mevrouw Geachte heer,

Detaylı

Application Motivational Cover Letter

Application Motivational Cover Letter - Opening Formal, male recipient, name unknown Formal, female recipient, name unknown Formal, recipient name and gender unknown Sayın Yetkililer, Sayın Yetkililer, Formal, when addressing several unknown

Detaylı

Başvuru: Türkçe - İngilizce

Başvuru: Türkçe - İngilizce Başvuru: Türkçe - İngilizce Adlar/İsimler Çalışma saatleri kısmi zamanlı çalışma tam zamanlı çalışma kısmi zamanlı çalışma deneme süresi fazla mesai vardiyalı iş çalışma saatleri Referanslar deneme çalışması

Detaylı

Bewerbung: English - Turkish

Bewerbung: English - Turkish Bewerbung: English - Turkish Substantives Working hours part-time employment full-time employment part-time employment trial period overtime shift work working hours Reference sample of work letter of

Detaylı

Zakelijke correspondentie

Zakelijke correspondentie - Aanhef Turks Engels Sayın Başkan, Dear Mr. President, Zeer formeel, geadresseerde heeft een speciale titel die in plaats van de naam wordt gebruikt Sayın yetkili, Formeel, mannelijke geadresseerde, naam

Detaylı

Geschäftskorrespondenz

Geschäftskorrespondenz - Einleitung Türkisch Englisch Sayın Başkan, Dear Mr. President, Sehr formell, Empfänger hat einen besonderen Titel, der anstelle seines Namens benutzt wird Sayın yetkili, Formell, männlicher Empfänger,

Detaylı

Geschäftskorrespondenz

Geschäftskorrespondenz - Einleitung Englisch Türkisch Dear Mr. President, Sayın Başkan, Sehr formell, Empfänger hat einen besonderen Titel, der anstelle seines Namens benutzt wird Dear Sir, Formell, männlicher Empfänger, Name

Detaylı

Özgeçmiş (CV/Resume) Hazırlanması

Özgeçmiş (CV/Resume) Hazırlanması Özgeçmiş (CV/Resume) Hazırlanması CV (curriculum vitae): (Kısa özgeçmiş) (Kaynak: Cambridge Dictionary Online :http://dictionary.cambridge.org/ dictionary/english/cv) (In UK) A short written description

Detaylı

Özgeçmiş (CV/Resume) Hazırlanması

Özgeçmiş (CV/Resume) Hazırlanması Özgeçmiş (CV/Resume) Hazırlanması CV (curriculum vitae): (Kısa özgeçmiş) (Kaynak: Cambridge Dictionary Online :http://dictionary.cambridge.org/ dictionary/english/cv) (In UK) A short written description

Detaylı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı - Giriş Dear Sir, Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Dear Madam, Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Dear Sir / Madam, Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Monsieur, Madame, Madame, Monsieur, Dear

Detaylı

Liike-elämä Sähköposti

Liike-elämä Sähköposti - Aloitus Turkki Englanti Sayın Başkan, Dear Mr. President, Erittäin virallinen, vastaanottajalla arvonimi jota käytetään nimen sijasta Sayın yetkili, Virallinen, vastaanottaja mies, nimi tuntematon Sayın

Detaylı

Başvuru Referans Mektubu

Başvuru Referans Mektubu - Giriş Sayın Yetkili, Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Sayın Yetkili, Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Sayın Yetkili, Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Dear Sir, Dear Madam, Dear Sir / Madam,

Detaylı

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise. Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise. Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim - Giriş Sayın Başkan, Sayın Başkan, Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Resmi, alıcı ismi

Detaylı

Geschäftskorrespondenz Brief

Geschäftskorrespondenz Brief - Adresse Mr. J. Rhodes Rhodes & Rhodes Corp. 212 Silverback Drive California Springs CA 92926 Amerikanisches Adressenformat: Name der Stadt + Abkürzung des Staates + Postleitzahl Bay J. Rhodes Rhodes

Detaylı

Teknoloji Servisleri; (Technology Services)

Teknoloji Servisleri; (Technology Services) Antalya International University Teknoloji Servisleri; (Technology Services) Microsoft Ofis Yazılımları (Microsoft Office Software), How to Update Office 365 User Details How to forward email in Office

Detaylı

Business Lettera. Lettera - Indirizzo

Business Lettera. Lettera - Indirizzo - Indirizzo Bay J. Rhodes Rhodes & Rhodes A.Ş. 212 Silverback Drive Kaliforniya Springs CA 92926 Formato indirizzo americano: e abbreviazione dello stato Sayın Adam Smith Smith's Plastics 8 Crossfield

Detaylı

WINKLER POOL MANAGEMENT

WINKLER POOL MANAGEMENT WINKLER POOL MANAGEMENT Maryland ve Virginia eyaletlerindeki Winkler Pool Yönetimi 2014 yazında Work and Travel öğrencilerine can kurtaran olarak iş imkanı sunuyor! Siz de 2014 yazınızı Amerika nın en

Detaylı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı

Başvuru Motivasyon Mektubu / Ön Yazı - Giriş Dear Sir, Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Dear Madam, Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Dear Sir / Madam, Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Distinguido Señor: Distinguida Señora:

Detaylı

Exercise 2 Dialogue(Diyalog)

Exercise 2 Dialogue(Diyalog) Going Home 02: At a Duty-free Shop Hi! How are you today? Today s lesson is about At a Duty-free Shop. Let s make learning English fun! Eve Dönüş 02: Duty-free Satış Mağazasında Exercise 1 Vocabulary and

Detaylı

İŞVEREN ANKETİ Employer Survey

İŞVEREN ANKETİ Employer Survey İŞVEREN ANKETİ Employer Survey Tarih Date :././ DEĞERLI ILGILI, Bölümümüzde eğitimde kalitenin sürekli gelişiminin ve modern mühendislik eğitimi standartlarının sağlanabilmesinin son derece önemli olduğunun

Detaylı

Application Reference Letter

Application Reference Letter - Opening Dear Sir, Formal, male recipient, name unknown Dear Madam, Formal, female recipient, name unknown Dear Sir / Madam, Formal, recipient name and gender unknown Sayın Yetkili, Sayın Yetkili, Sayın

Detaylı

TÜNEL SEGMENT BAĞLANTI ELEMANLARI

TÜNEL SEGMENT BAĞLANTI ELEMANLARI TÜNEL SEGMENT BAĞLANTI ELEMANLARI TUNNEL SEGMENT FITTING & CONNECTION ELEMENTS 33. YILLIK DENEYİM YEAR PROUDLY WITH YOU HAKKIMIZDA About Us GURBETÇİLER PLASTİK SAN. ve TİC. A.Ş. uluslararası faaliyet gösteren

Detaylı

MEZUN ANKETİ Alumni Survey

MEZUN ANKETİ Alumni Survey MEZUN ANKETİ Alumni Survey Tarih Date :././ Değerli mezunlarımız, Bölümümüzde eğitimde kalitenin sürekli gelişiminin ve modern mühendislik eğitimi standartlarının sağlanabilmesinin son derece önemli olduğunun

Detaylı

Başvuru Referans Mektubu

Başvuru Referans Mektubu - Giriş Resmi, erkek alıcı, bilinmeyen isim Resmi, bayan alıcı, bilinmeyen isim Resmi, bilinmeyen alıcı ismi ve cinsiyeti Sayın Yetkililer, Sayın Yetkililer, Resmi, birden çok adı bilinmeyen insana veya

Detaylı

Bardzo formalny, odbiorca posiada specjalny tytuł, który jest używany zamiast nazwiska

Bardzo formalny, odbiorca posiada specjalny tytuł, który jest używany zamiast nazwiska - Wstęp turecki Sayın Başkan, angielski Dear Mr. President, Bardzo formalny, odbiorca posiada specjalny tytuł, który jest używany zamiast nazwiska Sayın yetkili, Dear Sir, Formalny, odbiorcą jest mężczyzna,

Detaylı

H. BÜŞRA SOYKAN İstanbul, TÜRKİYE

H. BÜŞRA SOYKAN İstanbul, TÜRKİYE +90 533 461 31 79 [email protected] H. BÜŞRA SOYKAN İstanbul, TÜRKİYE AMAÇ Bir yılı Londra ve on yılı Dubai de olmak üzere toplam on bir yıl yurtdışında yaşadım. 2012 de Türkiye ye döndüm. 2014 Mart

Detaylı

Обзор веб-сайта bsnhaber.com

Обзор веб-сайта bsnhaber.com Обзор веб-сайта bsnhaber.com Сгенерирован 01 Июня 2015 21:33 Набрано баллов: 60/100 СЕО Контент Заголовок страницы BSN Haber - Son dakika haberleri güncel gelişmeler haber haberler ekonomi siyaset spor

Detaylı

PRESENT CONTINUOUS TENSE FORM (yapı)

PRESENT CONTINUOUS TENSE FORM (yapı) PRESENT CONTINUOUS TENSE FORM (yapı) 1. Amn t diye bir kullanım yoktur: Zorunluluk durumunda, mesela tag question durumunda, a ren t bunun yerine kullanılır. - I am looking after my baby well, aren t I?

Detaylı

MEZUNİYET ANKETİ Senior Exit Survey

MEZUNİYET ANKETİ Senior Exit Survey MEZUNİYET ANKETİ Senior Exit Survey Tarih Date :././ Değerli öğrencilerimiz, Çevre Mühendisliği programımızı geliştirmek için aşağıda verilen soruların cevaplandırılması konusunda yardımınıza ihtiyacımız

Detaylı

1 BLACK SEA ЧЕРНОЕ МОРЕ Yaz/Лето/Summe 2013 Yıl/Год/Year 5 Sayı/Число/Volume 17 ÜÇ AYDA BİR YAYINLANAN ULUSLARARASI HAKEMLİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ ЕЖЕКВАРТАЛЬНЫЙ МЕЖДУНАРОДНЫЙ ЖУРНАЛ ОБЩЕСТВЕННЫХ НАУК AN INTERNATIONAL QUARTERLY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCE ISSN: Sahibi/ Учредитель/ Owner Hayrettin İVGİN Kültür Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd. Şti. Konur Sokak 66/7 Bakanlıklar-ANKARA (+90) [email protected] Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Editör/ Главный редактор/ Editor Erhan İVGİN Genel Koordinatör/ Директор/ Director Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ali ASLAN Doç. Dr. Erdoğan ALTINKAYNAK Yayın Kurulu/ Редколлегия/ Editorial Board Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ Prof. Dr. Ahmet BURAN Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN Prof. Dr. Bekir DENİZ Prof. Dr. Caval KAYA Peof. Dr. Dimitri D. VASİLEV, Prof. Dr. Elfina SİBGATULLİNA Prof. Dr. Yakup ÇELİK Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN Prof. Dr. Hüseyin TÜRK Prof. Dr. İhsan BULUT Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ Prof. Dr. Remzi KILIÇ Prof. Dr. Roin KAVRELIŞVILI Prof. Dr. Kemal ÜÇÜNCÜ Prof. Dr. Enver TÖRE Prof. Dr. Şefika Şule ERÇETİN Prof. Dr. Tina GELAŞVİLİ Prof. Dr. Elena ARABADCİ Doç. Dr. Ahmet Evren ERGİNAL Doç. Dr. Nadya TIDIKOVA Doç. Dr. Ludmila EGOROVA Doç. Dr. Ranetta Gaffarova Redaksiyon/ Редакция/ Redaction Arş. Gör. Fatih EGE Arş. Gör. Samet AZAP Arş. Gör. Sedanur DİNÇER ARSLAN Arş. Gör. Serkan DERİN Arş. Gör. Cihan TUNCER Teknik Sorumlu/Ответственный по технической части / Technical Manager Öğr. Gör. Arif Cem TOPUZ : [email protected] Uluslar Arasi Iliskiler /Международные отношения/ international relations expert Öğr. Gör. Vedi AŞKAROĞLU : [email protected] Yabancı Dil Dan ışmanları/ Советники по иностранным языкам/ Foreign Language Consultants Prof. Dr. Roin KAVRELİŞVİLİ / Ögr. Gör. Vedi AŞKAROĞLU / Öğr. Gör. Kemal Gürcan ERTEKİN Yazışma Adresi/ Адрес издательства/ Correspondance Addres Doç. Dr. Erdoğan ALTINKAYNAK Ardahan Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü-Ardahan/TÜRKİYE Tel.: (+90) e- mail: [email protected] - [email protected] Baskı/ Типография/ Press SAGE Yayıncılık Rek.Mat.San.Tic.Ltd.Şti. Bu dergi Tübitak/ULAKBİM, Index Copernicus (IC), Central and Eastern European Online Library (CEEOL), Ulrich s Web (UPD), Modern Language Association of America (MLA) ve ASOS İndex tarafından indekslenmektedir. This journal is indexed by Tubitak/ULAKBIM, Index Copernicus (IC), Central and Eastern European Online Library (CEEOL), Ulrich s Web (UPD), Modern Language Association of America (MLA) and ASOS Index.

2 Hakem Kurulu/ Консультативный совет Редколлегия/ Editorial Board Prof. Dr. Ali AKAR Muğla Üniversitesi (Türkiye) Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN Prof. Dr. Walter ANDREWS Prof. Dr. Tayyar ARI Prof. Dr. Erman ARTUN Prof. Dr. İbrahim Ethem ATNUR Prof. Dr. Aygün ATTAR Prof. Dr. Hasan BAHAR Prof. Dr. Cevat BAŞARAN Prof. Dr. Vladimir BELYAKOV Prof. Dr. Uwe BLAESİNG Prof. Dr. Bernt BRENDEMEON Prof. Dr. İhsan BULUT Prof. Dr. Ahmet BURAN Prof. Dr. Nalan BÜYÜKKANTARCIOĞLU Prof. Dr. Ömür CEYLAN Prof. Dr. Ahmet CİHAN Prof. Dr. Maria CİKİA Prof. Dr. Asiye Mevhibe COŞAR Prof. Dr. Halit ÇAL Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU Prof. Dr. Necati DEMİR Prof. Dr. Bekir DENİZ Prof. Dr. Abide DOĞAN Prof. Dr. Juliboy ELTAZAROV Prof. Dr. A. Bican ERCİLASUN Prof. Dr. Şefika Şule ERÇETİN Prof. Dr. Nevin GÜNGÖR ERGAN Prof. Dr. Hande BİRKALAN-GEDİK Prof. Dr. Orhan GÖKÇE Prof. Dr. İsmail GÖRKEM Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN Prof. Dr. Ali Osman GÜNDOĞAN Prof. Dr. Hamza GÜNDOĞDU Prof. Dr. Harun GÜNGÖR Prof. Dr. Figen GÜRSOY Prof. Dr. Tacida HAFIZ Prof. Dr. Cengiz HAKOV Prof. Dr. Alimcan İNAYET Prof. Dr. Aleksander KADİRBAYEV Prof. Dr. Fitnat KAPTAN Prof. Dr. Günay KARAAĞAÇ Prof. Dr. Kerem KARABULUT Prof. Dr. Recai KARAHAN Prof. Dr. Ayla KAŞOĞLU Prof. Dr. Roin KAVRELİŞVİLİ Prof. Dr. Ceval KAYA Prof. Dr. İsmail KERİMOV Prof. Dr.

3 Prof. Dr. Faruk KOCACIK Prof. Dr. Aynur KOÇAK Prof. Dr. Özdemir KOÇAK Prof. Dr. Abdullah KORKMAZ Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ Prof. Dr. Mehmet Fatih KÖKSAL Prof. Dr. Adnan KULAKSIZOĞLU Prof. Dr. Muhtar KUTLU Prof. Dr. Sabahattin KÜÇÜK Prof. Dr. Mehmet OKUR Prof. Dr. Hikmet ÖKSÜZ Prof. Dr. Mustafa ÖNER Prof. Dr. Ramazan ÖZEY Prof. Dr. Haydar ÖZTAŞ Prof. Dr. Nazım Hikmet POLAT Prof. Dr. Hakan POYRAZ Prof. Dr. Abdulkerim RAHMAN Prof. Dr. Hülya SAVRAN Prof. Dr. Elfina SİBGATULLİNA Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ Prof. Dr. Hatice ŞAHİN Prof. Dr. İbrahim ŞAHİN Prof. Dr. Musa ŞAŞMAZ Prof. Dr. Esma ŞİMŞEK Prof. Dr. Rüstem ŞÜKÜROV Prof. Dr. Cemalettin TAŞKIRAN Prof. Dr. Abdulvahap TAŞTAN Prof. Dr. Orhan Kemal TAVUKÇU Prof. Dr. Fikret TÜRKMEN Prof. Dr. Kerim TÜRKMEN Prof. Dr. Berrak TARANÇ Prof. Dr. Halil İbrahim USTA Prof. Dr. Mustafa ÜNAL Prof. Dr. İlyas ÜSTÜNYER Prof. Dr. Celalettin VATANDAŞ Prof. Dr. Dimitri D. VASİLEV Prof. Dr. Kamil VELİ Prof. Dr. Hakkı YAZICI Prof. Dr. Dursun YILDIRIM Doç. Dr. Betül KARAGÖZ Doç. Dr. Nadya TIDIKOVA Dr. Stale KNUDSEN Dr. Almagul SARYMSAKOVA Kazak Amerikan Üniversitesi (Kazakistan) Bu sayıya ek: Prof. Dr. Ramazna KORKMAZ, Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ, Prof. Dr. Ahmet BURAN, Prof. Dr. Ceval KAYA, Prof. Dr. Enver Töre, Prof. Dr. Yakup ÇELİK, Prof. Dr. Elfina Sıbgetullina, Prof. Dr. Özkul ÇOBANOĞLU, Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY, Prof. Dr. Dimitri D. Vasilyev, Doç. Dr. Mehmet Kıldıroğlu, Doç. Dr. Ergali ESBOSUNOV, Prof. Dr. Kemal ÜÇÜNCÜ, Prof. Dr. Elena Arabadci, Prof. Dr. Bayram KODAMAN, Prof. Dr. Necati Demir, Prof. Dr. Mustafa Ünal, Doç. Dr. Bayram DURBİLMEZ,

4 Doç. Dr. Ludmila EGOROVA, Yrd. Doç. Dr. Göksel ÖZTÜRK, Doç. Dr. Nadya TIDIKOVA, Yrd. Doç. Dr. Ayhan Kesikbay, Dr. Yaşar KALAFAT, Doç. Dr. Sema ETİKAN, Doç. Dr. Filiz Nurhan ÖLMEZ

5 Temsilcilikler/ Представители/ Representative YURT İÇİ / Турция / Interior : Prof. Dr. Bekir DENİZ ANTALYA Yrd. Doç. Dr. Bilşen İNCE ERDOĞAN AYDIN Doç. Dr. Salim ÇONOĞLU BALIKESİR Yrd. Doç. Dr. Ali ATALAY BOLU Halis TEKİN BURDUR Yrd. Doç. Dr. Rahman ÇAKIR GİRESUN Yrd. Doç. Dr. Fatma Sibel BAYRAKTAR EDİRNE Doç. Dr. Davut KILIÇ ELAZIĞ Yrd. Doç. Dr. Hilal OYTUN ARSLAN İSTANBUL Doç. Dr. Özkan ÖZTEKTEN İZMİR Doç. Dr. Bayram DURBİLMEZ KAYSERİ Yrd. Doç. Dr. Cengiz GÖKŞEN KARS Osman KABADAYI KIRŞEHİR Yrd. Doç. Dr. Mehmet EROL KİLİS Dr. Erkan KALIPÇI KONYA- NEVŞEHİR Yrd. Doç. Dr. Adnan Menderes KAYA MALATYA Yrd. Doç. Dr. İbrahim Ethem ÖZKAN NEVŞEHİR Doç. Dr. Hikmet KORAŞ NİĞDE Doç. Dr. Ergin AYAN ORDU Doç. Dr. Bekir ŞİŞMAN SAMSUN Yrd. Doç. Dr. Doğan KAYA SİVAS Doç. Dr. Kemal ÜÇÜNCÜ TRABZON YURT DIŞI / Другие страны /Abroad: Mehmet Akif KORKMAZ ALMANYA Jale İSMAİLOV AZERBAYCAN İlya İVANOV ÇUVAŞİSTAN Serpil KUP FRANSA Maria CİKİA GÜRCİSTAN Mehmet TÜTÜNCÜ HOLLANDA Harid FEDAİ KKTC Prof. Dr. Tacide HAFIZ KOSOVA Prof. Dr. Hamdi HASAN MAKEDONYA Lübov ÇİMPOYEŞ MOLDOVA Eden MAMUT ROMANYA Doç. Dr. Miryana MARİNKOVİÇ SIRBİSTAN Prof. Dr. Elfina SİBGATULLİNA RUSYA FEDERASYONU Doc. Dr. Ludmila EGOROVA RUSYA FEDERASYONU - YAKUTİSTAN Doç. Dr. Nadya TIDIGOVA ALTAY Murat TOYLU TATARİSTAN M.C. Natalya BUDNİK KIRIM-UKRAYNA Dr. İrina KAYAN-POKROVSKAYA UKRAYNA Prof. Dr. İngeborg BALDAUF ALMANYA Prof. Dr. Ramesh DEOSARAN TRİNİDAD-TOBAGO Prof. Dr. Pavel DOLUKHANOV İNGİLTERE Prof. Dr. Charlyn DYERS GÜNEY AFRİKA Prof. Dr. Shih-chung HSIEH TAYVAN Doç. Dr. Rainer CZICHON ALMANYA Doç. Dr. Ramile ESXADULLAKIZI TATARİSTAN M.C. Doç. Dr. Cabbar İŞANKUL ÖZBEKİSTAN Doç. Dr. Gholam VATANDOUST KUVEYT Dr. Anarhan NADİROVA KIRGIZİSTAN Prof. Dr. İsa HABİBBEYLİ NAHÇIVAN Prof. Dr. Rukiye HACI ÇİN Prof. Dr. Cengiz HAKOV BULGARİSTAN Dr. Nana KATCHARAVA GÜRCİSTAN Prof. Dr. Dosay KENÇATAY KAZAKİSTAN Prof. Dr. Kopi KYÇYKU ROMANYA Dr. Maria MAVROPOULOU YUNANİSTAN Dr. Emna CHIKHAOUİ TUNUS Yrd. Doç. Dr. Damuta CMMİELWSKA POLONYA Prof. Dr. Tursun GABİTOV KAZAKİSTAN Doç. Dr. Kadir GÜLDİKEN İRAN Doç. Dr. Ergali ESBOSUNOV KAZAKİSTAN Prof. Dr. Ebulfez AMANOĞLU NAHÇIVAN

6 İÇİNDEKİLER Söz Başı Doç. Dr. Erdoğan ALTINKAYNAK... 9 Presentation Fikri ve Sınai Haklar Marka Konumlandırmanın Müşteri Algısına Etkisinin İncelenmesi Berkan Yanar - Murat Korkmaz... 9 Intellectual And Industrial Property Invesiıgation of the Effect of Customer Perception of the Brand Posıtıonıng Интелектуальное И Индустриальное Право Этикетирование Продукции И Его Ваздействие На Покупателья Бывший Союз Трех Императоров: Отношения Между Россией, Германией И Австро- Венгрией В Период Боснийского Кризиса Гг. Gulnaz SİBGATULLİNA The Erstwhile League of Three Emperors: The Relations Among Russia, Germany And Austria-Hungary During The Bosnian Crisis Of Eski Üç İmparatorluk İttifakı: Yıllar Bosna Krizi Döneminde Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan Arasındaki Münasebetler Mısır Hiyerogliflerini Çözüme Götüren Dilbilim Anahtarları Yrd. Doç. Dr. M. Naci Kayaoğlu - Ayşe Çetinoğlu Linguistic Keys Leading to the Solution of Egyptian Hieroglyphs Лингвистические Методы Расшифровывания Египетских Иероглифов Проблема Взаимосвязи Психологии И Педагогики В Психологической Мысли Димитрия Узнадзе Prof. Dr. İmeri Basiladze - Dr. Şalva Kirtadze Dimitri Üznadze nin Psikolojik Düşüncelerine Göre Pedagoji ve Psikoloji Bağlılaşması The Problem of Interrelatıon of Psychology And Pedagogy in The Psychological Conception of Dimıtri Uznadze Kaygusuz Abdâl ın Menâkıbnâmesine Ve Şiirlerine Göre İnsanın Manevî Eğitimi Doç. Dr. Mustafa Sever Spiritual And Moral Educatıon of the Human Accordıng to Kaygusuz Abdal Poetry and His Menakibname Душевное Воспитание Человека В Стихотворениях И Житии Кайгусуз Абдала Турецкая Фразеология И Паремиология Коранического Происхождения Как Фрагмент Языковой Картины Мира Doç. Dr. İrina Pokrovskaya Turkısh Phraseology and Paremiology of Quranic Origin As the Fragment of the Language Picture of the World Dilsel Dünya Harıtasının Unsuru Olarak Kuran Menşeili Türk Deyim ve Atasözleri Turizm ve Edebiyat Etkileşimi Üzerine Dr. Hürriyet Çimen Interactıon Of Tourism and Literature По Поводу Туризма И Литературы

7 The Mythological Basis of the Word "Tangara (Tengri)" in the Context of Environmental Ethics (Based On The Texts Of Olonkho) Doç. Dr. Ludmila Egorova "Tangara (Tengri)" Kelime Mitolojik Temeli Ekoljili Etik Çerçevesinde (Olonkho Metinler Üzerinde Dayalı) Мифологическая Основа Слова Тангара (Тэнгри) В Контексте Экологической Этики (На Материале Текстов Олонхо) N. Veselovskiy nin Kırgız Anlatmalarında Rusların Türkistan Ülkesindeki Fetihleri Adlı Eseri Üzerine Yrd. Doç. Dr. Ayhan Çelikbay About The N. Veselovskıy Work Of Kyrgyz Tale Of The Russıan Conquests in the Turkestan Land Киргизский Рассказъ О Русскихъ Завоеванıяхъ В Туркестанскомъ Край По Трудам Н. Веселевского Dede Korkut Hikayelerinden Dirse Han Oğlu Buğaç Han Anlatısı Üzerine Simgesel / Arketipsel Bir Çözümleme Vedi Aşkaroğlu An Archetypal Analysis Of Son Of Dirse Khan, Bugaç Khan, In Dede Korkut Narratives Анализ Символов По Рассказу Сына Дирсе Хана Бугач Хан Из Повеcти Деде Коркут Safranbolu İlçesinde Mest Yapımı Doç. Dr. Melda Özdemir-Dilek Çelik Shoemakıng (Mest) In The Dıstrıct Of Safranbolu Производство Месты В Сафранболииском Уезде Hastanelerde Mali Performansın İncelenmesi: Ümraniye Araştırma ve Uygulama Hastanesi Üzerine Örnek Bir Uygulama Murat Korkmaz-Selami Güney Examınatıon Of Fınancıal Performance In Hospıtals: A Model Implementatıon On Ümraniye Research And Implementatıon Hospıtal Финансовая Прозводительность Больниц На Примере Юмранииской Больницы Filibe Türklerinin Sesi Hamiyet Gazetesi (R /M ) Sezgin Topal The Voıce Of Fılıbe Turks Hamiyet Newspaper (R /M ) Голос Филибийсских Турков Газета Хамиет (Мус.Кал ; Хр.Кал ) Kültür ve Din İncelemeleri Arasındaki Köprü: Pierre Bourdieu nun Sembolik Gücün Politik Ekonomisi David Swartz- Çev. İlkay ŞAHİN

8 Geleneksel Yaklaşımdan Yapılandırmacı Yaklaşıma Geçişte Öğretmen Adaylarının Görüş ve Değerlendirmeleri; Bir Söylem Analizi Yrd. Doç. Dr. Tahir GÜR - Yrd. Doç. Dr. Tuncay DİLCİ - Yrd. Doç. Dr. Ayla ARSEVEN The Opinions of Preservice Teachers in Transition From Traditional Approach to Constructivism: A Discourse Analysis

9 SÖZ BAŞI Saygı değer okuyucular Beşinci yaşımızın ilk sayısı 17. sayımızla huzurunuzdayız. Özellikle hakemlerimiz ve yazarlarımız için kolaylıklar sağlamak amacıyla dergimizin internet sayfasında bazı değişiklikler yapacağız. Sizlerin dergimize olan ilgisi her geçen gün artmakta bu da bizi sevindirmektedir. Türkiye ve Türkiye dışındaki ülkelerde akademik yükselmelerde bir hayli arkadaşımızın, başvuru dosyasında dergimizin adına rastlamamız, emeğimizin boşa gitmediğini göstermektedir. Akademik yükselme sağlayanlara başarılarının devamı, aramızdan ayrılan sosyal bilimcilere Tanrıdan rahmet diliyoruz. Çalışmalarınızda kolaylık ve başarılar dilerim. Doç. Dr. Erdoğan ALTINKAYNAK Editör PRESENTATION Dear readers, We are in your presence with the 17th issue in our 5th year. First of all, we will make some arrangements in the web page of our journal to make things easy for our referees and writers. Your interest in our journal is increasing day by day, which makes us happier. The fact that in the files of many academics who submit their works for promotion we see many items related to our journal makes it clear that our efforts are important in the academic domain. We congratulate those who have been promoted in their fields and commemorate those who have passed out. We wish you good luck in your sturdies. Associate Professor Erdoğan ALTINKAYNAK Editor ПРЕДИСЛОВИE Уважаемый читатель! Вышёл 17-ый номер нашего журнала, которому уже пять лет. Для упрощения работы редколегии и авторов статей, намерены некоторые изменения вебстраницы журнала. 7

10 Нас очень радует ежедневно возращий интерес читателей к нашему журналу. Статьи авторов из нашего журнала, которые указаны в документах с целью академического повышения, показывают, что мы напрасно не трудимся. Желаю Вам высоких достижений в академической деятельности, царство небесное всем учённым общественных наук ушедших от нас. С уважением Доктор филологических наук, доцент Эрдоган АЛТЫНКАЙНАК ЭДИTОP ЖYPHAЛA 8

11 FİKRİ ve SINAİ HAKLAR MARKA KONUMLANDIRMANIN MÜŞTERİ ALGISINA ETKİSİNİN İNCELENMESİ 1 INTELLECTUAL AND INDUSTRIAL PROPERTY INVESTIGATION OF THE EFFECT OF CUSTOMER PERCEPTION OF THE BRAND POSITIONING ИНТЕЛЕКТУАЛЬНОЕ И ИНДУСТРИАЛЬНОЕ ПРАВО ЭТИКЕТИРОВАНИЕ ПРОДУКЦИИ И ЕГО ВАЗДЕЙСТВИЕ НА ПОКУПАТЕЛЬЯ Berkan YANAR * - Murat KORKMAZ ** ÖZET Uygulamalı olarak gerçekleştirilen bu çalışmada marka konumlandırmanın müşteri algısı üzerine etkisi araştırılmıştır. Bu araştırma fikri mülkiyet kavramı açısından literatür destekli olarak genişletilmiştir. Araştırmaya toplam 100 kişi katılım gerçekleştirmiştir. Katılımcılara daha önce güvenirliliği sağlanmış iki anketten yararlanılarak hazırlanmış olan 5 li likertli ve katılımcıların demografik özelliklerini belirleyen bir anket uygulanmıştır. Anketin ilk bölümü 19 sorulu demografik bölümdür. İkinci bölümde ise likert 5 li sorudan oluşan katılımcıların marka konumlandırmaya yönelik tercihlerini etkileyen sorular yer almaktadır. Araştırmanın evrenini iki işletme oluşturmaktadır. Örneklem ise bu iki işletmenin sürekli ve belirli dönemlerde gelen müşterileridir. Uygulama iki marka tescili yapılmış ve 2010 yılından buyana faaliyet gösteren gıda ve cafe alanında hizmet veren işletmeden oluşmaktadır. Bu işletmelerin özellikleri uygulamada özetlenmiştir. Araştırma yaklaşık olarak iki ay sürmüştür. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 19 istatistik programı ile analiz edilmiştir. Analizde güvenirlilik analizi Cronbach s Alfa sonucunda değeri elde edilmiştir. Bu değere göre çalışmanın güvenirliliği oldukça yüksektir. Ayrıca anova, tekyönlü varyans, tukey testi ve t testleri yapılmıştır. Araştırmanın sonucunda marka değerinin müşteri algısı üzerinde etkili olduğu sonucu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Marka, Fikri Mülkiyet, Pazarlama, Müşteri, Patent, Algı 1 Bu çalışma Doç. Dr. Süphan Nasır ın Danışmanlığında 2013 yılında Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Programında Berkay YANAR tarafından yapılan tez çalışmasından esinlenilerek hazırlanmıştır. * İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi ** Güven Grup A. Ş. Finans Müdürü 9

12 ABSTRACT This study aims at exploring the effects of brand positioning on consumer perception within the framework of the intellectual property concept by means of an applied analysis. This research has been extended through a literature review in terms of intellectual property. The research includes 100 participants. In the study, 5 point likert analysis and the survey on the demographical characteristics of the participants have been applied. They have been prepared by using previously applied two surveys whose reliability was proved. The first section of the survey consists of 19 questions on demographical characteristics, and the second part consists of the questions on the consumers preferences concerning brand positioning. The population of the study is composed of two groups. The sample is composed of the customers of two organizations. Application includes operation which registered its two brands and have been operating in food and cafe sectors since The characteristics of these operations have been summarised in the application. The research lasted about two months. Data collected at the end of the study have been analysed by using the computer program SSPC (Statistical Package for Social Sciences) 19. In this study, the reliability of Cronbach s Alpha is , which is highly reliable. In the study, anova, one way analysis of variance, tukey test and t- test have been applied. At the end of the study it has been observed that the brand value has a profound effect on consumer perception. Key Words: Brand, Intellectual Property, Marketing, Consumer, Patent, Perception РЕЗЮМЕ В статье рассматривается тема воздействий этикетирования на покупателья. Понятие интелектуальной собственности объясняется и поддерживается разной литературой. В исследований было содействовано 100 человек. Участники заполнили заранее приготовленные анкеты из двух частей. Первая состояла из 19 вопоросов по демографии, а вторая - из 5 вопросов по этикетированию и выбору продукции. Всеобщность этого исследования состоит из двух направлении. Один из них пример постоянной клиентуры на определённый срок. В исследовании включены две зарегистрированные марки из пищевой и кафейных отраслей. Особенности этих учреждений изложены в нашей исследований. Исследования проводились в течении двух месяцев. Его данные изложены и проонализированы по статистической программе SPSS. По итогам Cronbach s Alfa была получена цифра стоимости 0, 933. Она показывает высокую надёжность данного исследования. Кроме этого были проведены следующие тестирования anova, т. н. односторонный вариант, tukey test и t test. Итоги исследования показывают, что ценные марки имеют сильное воздействие на покупателья. Ключевые слова: марка, интелектуальная собственность, продажа, покупатель, патент, воссприимчивость. Giriş Marka kavramın ın yaratılmasında en önemli etken müş teri ve tüketicidir. Fikri mülkiyet Türkiye nin Gümrük Birliğine girmesiyle birlikte daha sık ı bir çerçeve içerisinde anılır olmasına neden olmuştur. Fikri mülkiyet mevzuatı AB ile yap ılan uyumlaştırma çalışmalarında da yer almaktadır. Fikir ve sanat eserleri kanunu tarihinde kabul edilmiştir nolu Resmi Gazetenin tarihli sayısında yayınlanarak yürürlüğe girmiştir (DPT, 2000: ). Fikri mülkiyet teriminin genelde dar anlamda 10

13 olmak üzere iki farklı şekilde tanımlandığını görmekteyiz. Genel anlamıyla fikri mülkiyet hukuku daha çok patent, endüstriyel tasarım, marka, ticaret unvanı olarak kabul edilirken; fikri sanat ve eserleri konusundaki kapsamın daha geniş olduğunu görürüz. Fikir ve sanat eserleri kapsamında değerlendirilen çalışmalar ise model, coğrafi ad, bilgisayar programları, veri tabanları, çipler, iletken topografyalar gibi daha çok üretime dayalı ve sürekliliği olan çalışmaları kapsar (Öztrak, 1971:4-5). Amerikan Pazarlama Derneğine göre; marka bir veya bir grup satıcının ürünleri veya hizmetlerini tan ımlayan ve rakiplerine karşı farklılıklar meydana getiren, isim, sembol, tasarım ve bu değerlerin bir karması marka olarak tanılandırılmaktadır. Pazarlama, kişilerin ve örgütlerin, amaçlarına uygun şekilde değişimi (mübadeleyi) sağlamak üzere; ürünlerin, hizmetlerin ve düşüncelerin yaratılması, fiyatlandırılması, dağıtımı ve tutundurma çabalarının planlanması ve uygulanması sürecidir ( Tml. Web. Tr/Download/Pazarlamaya-Giris. Pdf). Ürün ise; insanlar ihtiyaç ve arzularını ürünlerle karşılar. Bir ürün, bir ihtiyaç ya da arzuyu karşılayan herhangi bir tekliftir. Ürünler arasında, mallar, hizmetler, tecrübeler, olaylar, şahıslar, işletmeler, yerler, mülkler, organizasyonlar, enformasyon ve fikirlerin yer almaktadır (Güngör, 2006). Her ürünün bir değeri ve tüketici portföyü bulunur (Özgüner, 2003). Marka ve Özellikleri Günümüzde marka, pazarlama bileşenleri içerisinde gittikçe önem kazanan ve pazarlama yöneticilerinin artık çok daha fazla üzerinde durmaya başladıkları bir kavram haline gelmiştir. Marka 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK da bir işletmenin mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan ve sağlanması koşulu ile kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretlerin tümüdür (Öncel, 2010). Her üründe bir isim oldu ğu gibi her markanın da bir ismi vardır. Bu isim firmanın en değerli varlığıdır. Marka ve isminin tüketici üzerinde etkili olabilmesi için bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bunlara baktığımızda ise; dikkat çekici olmalı, hatırlanabilir ve hatırda kalabilmeli, ürün konumlandırmasına uygun olmalı ve ürünü çağrıştırmalı, ürünü rakip markalardan ayırt etmelidir. Markanın oluşturulmasında reklam, isim ve sunun gibi görebildiğimiz faktörler tek başına yeterli değildir. Tüketicilerin göremedikleri markayı kuvvetlendiren ve ön plana çıkaran birçok faktörde bulunmaktadır(besen, 2002:8). Marka; üretici, satıcı, aracı, alıcı ve diğer yönde markanın içinde beslediği çeşitli gruplara fayda sağlamaktad ır. Markalaman ın firma ve işletmelere sağlamış olduğu birçok avantaj ve yararları vardır (Tan, 1999:8). Marka; yarattığı ürünün satışını kolaylaştırır. Markalamanın bu nedenle firma ve satıcısına büyük avantajlar sağladığı bilinir (Yavuz, 2004:11). Markalı ürün satan işletmeler katma değer ve fayda açısından oldukça yüksek verimlilik sağlarlar. Bazı durumlarda markalı ürünlerin sigorta kapsamına alınması satıcısı açısından da rahatlık sağlamaktadır. Özellikle markalı ürünlerin reklam ve yeni çıkan ürünlerin tanınırlığı açısından satıcılarının ürünleri daha hızlı ve yüksek kar oranlarını kazanmak koşulu sağladığın ı bilmekteyiz. Ürünün bilinir bir marka olması tüketicisinin dışında satıcısına da garanti sağlamakta ve bu garanti satıcılar üzerinde yüksek oranda verimlilik getirmektedir(tek, 1999:132). Markalı bir ürünün sorumluluğu satıcı açısından 11

14 da önemlidir. Satıcının markalı ürün üzerinde farklılık yaratması gerekir. Yaratılan farklılıklar da ürünün daha hızlı ve istikrarlı olarak satılmasını sağlar. Bu durum satıcısına büyük faydayı beraberinde getirir(stanton Vd., 1981:263). Aynı marka ile ürün; kullanıldığ ı yere ve kullanıcısına göre farklılık gösterebilir. Aynı ürün kullanıcısına birden fazla yarar sağlarken bir başka kullanıcısına aynı faydayı sağlamayabilir(faresevd., 1985: 263). Marka; bir işletmenin en büyük değerini oluşturmaktadır. Ürünün satışını kolaylaştıran ve tanınırlığını sağlayan en önemli unsur markadır. Marka bir ürün olmayıp ürünün kaynağını oluşturur. Markaya değerini kazandıran faktörler ise; talep edilebilirliği ve rakiplerinin karşısındaki konumu ile belirlenebilir. Markalaşmak ve marka olmak işletmenin hem kurumsal kimliğe kavuşmasına hem de rakipleri karşısındaki konumu üzerinde etkiler doğurur li yılların başında ortaya çıkan markalaşma ve marka değ eri günümüzde oldukça sık kullanılan bir terim haline gelmiştir. Marka değerinin korunması ve bu markan ın mevcut değerinin daha da artması yönünde hem hukuksal hem de fiziksel olarak çok yönlü çalışmalar gerçekleştirilmektedir (Marangoz, 2007:461). Türkçede marka değeri ya da marka denkliği olarak kullanılan inşa edilen bir markadır. (Aktuğlu, 2004, 39) Kırdar a göre marka değeri; bir markayla, markanın adıyla, simgesiyle bağlantılı ve bir firmaya veya firmanın müşterilerine ürün ve hizmet yoluyla sağlanan değeri arttıran veya azaltan aktifler ve taahhütler bütünüdür (Kırdar). Markayı sadece isim olarak değ il firma adına bir bütünlük olarak kabul etmek gerekir(gökay, 2003:10-11). Tüketiciler açısından marka değeri, marka ismi ve diğer ayırt edici özelliklerle ürüne katılan değ er olarak algılanmaktadır. Marka oluşturmanın önemli bir parçası markanın kazanacağı değerdir. Marka değeri işletmeye birçok yönden fayda sağlamaktadır (Borça, 2005; Www. Marketingturkiye2. Htm). Günümüzde artık işletmelerin piyasa değerini oluşturan önemli bir varlık olarak görülen marka değeri, bir markayla, o markanın adıyla, simgesiyle bağlantılı ve bir firmaya veya firmanın müşterilerine ürün ve hizmet yoluyla sağlanan değeri arttıran ya da azaltan aktifler ve pasifler bütünü olarak tanımlanmaktadır(altunışık, 2010; Www. Marketingturkiye. Com/?Sf=Bilgibankası/Detay&No=162). Marka değeri, saygın bir markanın bir ürüne değer katmak için kullanılmasıdır(odabaşı ve Oyman, 2002: 372) yılında, World s Most Valuable Brands listesinde bir numara Coca Cola olmuştur ve onu Microsoft izlemiştir(www. Brandchannel. Com, 2012). Bu iki firmanın en önemli ortak özelliği, marka değerleri çok yüksek markalar olmasıdır. Marka değerinin yüksekliği, daha fazla ekonomik güce sahip tüketicilere hitap etmeye büyük oranda katkı sağlar. Başarılı bir marka ve bilinirliliği üreticisi başta olmak koşulu ile aracısı ve satıcısına her yönde fayda sağlamaktadır (Jular, 2008). Dünya markası olma yolunda adımlar atmaya baş layan şirketler için; farklılaştırılmış ve global pazarlara uygun bir marka stratejisi daha da fazla önem kazanmaktadır. ( www. deloitte. com, 2010) Stratejik yönetim konusunda son yıllarda çok sıklıkla kullanılmaktadır. Stratejik yönetimin konu olduğu işletme yönetimi, uzun dönemli planlamalar, şirket stratejisi, işletme politikası, marka stratejisi ve ekonomi stratejisi olarak gösterilebilmektir. Marka stratejisinde işletme ve ürünlere yönelik tüketici ile rakip işletmelere ilişkin teknikler kullanılmaktadır. Bunların ilk başında gelen vizyon ve çalışma stratejisine ilişkin faktörler yer almaktadır. Bir örgütün vizyonu, en basit şekliyle tüm çalışanların paylaştığı örgütün geleceğine ait resim demektir. Bu nedenler ile işletme ve çalışanları oluşturulmuş olan bir markanın değerinin korunması, oluşturulacak olan yeni bir markanın ise serbest piyasada 12

15 rakipleri karşısında tutunurluluğunun sağlanması yönünde kullanılmalı ve çalış ılmalıdır. Örgüt ve ürün vizyonunun ikinci önemli olan değ eri ise, imajdır. Bir ürünün imajı ve markası tüketiciler üzerindeki en önemli etkenlerdir. İnsanlar ve tüketiciler kullandıkları ile aldıkları ürünlerde öncelikle güven olgusunun oluşturulmuş olması, ürüne ve markaya ilişkin güven duygularını sabitlemiş olması gerekir. Bu nedenle marka imajı ve bu markaya ilişkin kullanılan stratejilerin önemi büyüktür (Koch, 1997:396). Marka imajı, tüketicilerin ürünle özdeşleştirdikleri anlam ya da tüketicilerin üründen anladıklarının toplamı olarak tanımlanabilir. (Bedük, Aykut, Marka İmajı ve İhracata Etkileri, 2012, foreigntrade. gov. tr/ead/dtdergi/nisan2003/marka. htm ) Marka imajı, markaya ilişkin inançlar bütünüdür ve ürün kişiliği, duygular ve zihinde oluşan çağrışımlar gibi unsurları içermektedir. Marka imajı, markaya anlam ve değer katan unsurların toplamıdır. Tüketiciler, ürünleri ve markaları oluşturdukları imaja göre değerlendirirler ve ürünü değil imajı satın alırlar. (Marka Şehir Gaziantep, 2012, com/siteic. phpid=&altno=42&back=false) Marka konumlandırma aşamasında da tüketicilerin nasıl bir imaj satın almak istedikleri ve o ürüne nasıl bir imaj yükledikleri çok dikkatle incelenmelidir(özaslan, 2007). Marka farkındalığı kavramı, marka bilinirliğinin ve tüketici zihnindeki marka belirginliğinin her ikisini de kapsamaktadır. Marka farkındalığı, potansiyel bir alıcının, belirli bir ürün grubuna ait bir markayı tanıma ve hatırlama yeteneğidir. Marka farkındalığı, markanın tüketici belleğinde sahip olduğu izin, gücünü ifade eder. Başka bir deyişle, tüketiciler tarafından bir üretici işletmenin markasının ne kadar iyi bilindiğini ve markasının kabul gördüğünü göstermektedir(odabaşı ve Oyman, 2002:375). Marka farkındalığı, markayla ilgili olan diğer tüm çağrışımlar ı etkiler, markanın bilinirliğini arttırır, ayrıca endüstri alıcıları için önemli olan taahhüt ve niteliğin işareti olarak değerlendirilir, özellikle satış noktasına gitmeden alımına karar verilen ürünlerde marka farkındalığının yüksek olması marka tercihinde çok önemli rol oynar. Hatırlanmayan ya da göz önünde olmayan markalar tüketicin alacağı alternatifler arasına giremeyeceğ inden alımı da söz konusu olamayacaktır (Aaker, 1996: ). Marka farkındalığı, tüketicilerin algılamalarını ve tutumlarını etkilemektedir. Bununla birlikte marka sadakatinin oluşumuna ve markanın tercih edilmesine de yardımcı olmaktadır. Marka farkındalığ ı çok çeşitli şekillerde oluşturulabilir. Bunlar ın başlıcaları; farklı ve hatırlanılır olmak, jingle ve sloganın olması, sembol ve logo, başarılı halkla ilişkiler faaliyetleri, başarılı sponsorluk faaliyetleri, marka genişlemeleri, cezp edici unsurların kullanılması ve hatırlanma çalışmaları olarak sıralanabilir. Bir markanın farklı ve hatırlanır olması için en önemli unsur marka isminin özenle seçilmesidir(üner ve Alkibay, 2000: ). Farkındalık yaratılması aşamasında ürün sınıfına, markaya ya da her ikisine birden yüklenecek cezp edici unsurlar ile başarı yakalanabilir(erdil, 2004; Kinnear vd., 1996). Marka çağrışımı hafızalarda marka ile ilişkilendirilen ve tüketici açısından markanın bir anlamını ifade eden diğ er bilgilerdir(aaker, 1990:48). Marka çağrışımları, tüketiciler tarafından ürünün somut ve fiziksel özellikleri ile birlikte markanın sunum ya da iletişim uygulamalarından çıkarılmaktadır. Çağrışım türleri, doğrudan ve dolaylı olarak ürünle ilgili nitelikleri ve ürünün yararlarını içerir(erdil, 2004; Kinnear vd., 1996). Algılanan kalite, firmanın kalite kavramına tüketici açısından bakmasından başka bir şey değildir. Bu açıdan ürünün spesifikasyonlara uygunluğu konusundaki tüketici yargısı olarak tanımlanabilir (Hiebing, 2004:20). Algılanan kalite, markanın yarattığı ve önceden zihinlere yer etmiş beklentilerin bir sonucudur(pringle and Thompson, 2000:32). Algılanan kaliteyi oluşturan 13

16 unsurlar içeriğe göre değişmektedir(aaker, 1991:91). Algılanan kalitenin yüksek oranlı gerçekleşmesi tüketicilerin markaya ait, uzun dönemli deneyimleriyle ilişkili olarak, markanın üstünlüklerini ve farklılıklarını hatırladığı anlamına gelmektedir. Markanın tüketiciler tarafından algılanan kalitesi yükselirse marka değeri de bununla doğru orantılı olarak artmaktadır(üner ve Alkibay, 2000: ). Marka sadakati tüketicinin markaya olan inancın ın gücü olarak da tanımlanabilir. Pek çok marka arasından istikrarlı olarak bir markanın tercih edilmesi ve satın alınmasına marka sadakati (marka bağımlılığı) denmektedir(buell, 1985:222). Marka sadakatinin oluşturulmasında şüphesiz en önemli unsurlardan birisi, güven algısıdır. Tüketicilerin satın alımlarını büyük ölçüde, seçim yapacakları markalara duydukları güven belirlemektedir(palumbo and Herbig, 2000:117). Marka sadakati yaratıldığında, pazarlama çabaları başarılı bir şekilde uygulanmış demektir(dibb, 1998: ). Marka Konumlandırma Marka konumlandırma, işletmenin faaliyet göstereceği hedef pazarda mal ya da hizmetlerinin nerede duracağının tanımlanması sürecidir. Müşteri bakışıyla marka konumlandırması ise, hedef pazar olarak bilinen müşteri grubunun, markanın belirli bir pazarda elde ettiği yeri algılayış biçimidir (Çifçi Ve Cop 2007:3). Marka konumlandırma, markayı hedeflenen kitlenin zihninde rekabetçi bir üstünlük taşıyan bir konuma yerleştirme amacındadır (Uztuğ, 2003, 72). Konumlandırma tüketicilere, ürünlerin nasıl sunulduğu ve neyin sunulduğundan çok bir ürün veya markanın tüketiciler tarafından nasıl algılandığını aktaran bir ifade biçimidir ve bu nedenle marka yönetiminin temel konusu olarak değerlendirilir (Akdeniz Ar, 2004, 143). Başarılı ve güçlü bir marka yaratmanın on koşulu da markanın rakiplerinden farklılaşmasıdır. Bu bağlamda marka konumlandırma, marka farkında lığının sağlanması ile birlikte markanın tüketicilerce hangi kişilik ve kimlik öğeleri ile hatırlanacağını belirler (Uztuğ, 2003, 71). Marka özellikleri arasında marka kimliği belki de marka düşüncesinin ilk ve temel odak noktasıdır. (Pira, Kocabaş ve Yeniçeri, 2005, 78) Marka kimliği, işlevsel, duygusal ya da kendini ifade etme yararlarını kapsayan değer önerisini geliştirir ve marka ile müşteriler arasındaki ilişkinin kurulmasına zemin oluşturur (Aaker, 1996:68). Marka kimliğ inin oluşturulma süreci dikkatle ele alındığından, oluşturulan ürünün kime ve kimlere hitap ettiğ i hangi tüketici grubu tarafından tüketileceği önceden planlanmıştır. Oluşturulan bu plan ile markaya ait ürün diğer materyaller Reklam, Afiş, Duyuru, Tanıtım gibi faaliyetlerle tüketicilerine daha hızlı tanıtılmakta ve satışı gerçekleştirilmektedir(şahin, 1998:8). Marka yaratma sürecindeki en önemli amaçlardan biri de kuşkusuz markanın rakiplerden farklılaşabilmesini sağlamaktır. Her bir marka konumlandırma modeli, tüketicilerin dağılımını, yeniden yerleştirilen markaları yada yerleştirme sürecini, pazar payı maksimizasyonunu yada karlılığın olduğu kadar, objektif veriler içerisinde üreticileri, karar alıcıları, pazarda yerleşik markaların sayısını ve konumlandırmayı etkileyen tüm elemanların değişken tahminlerini içermek zorundadır(aydeniz Ar, 2004) Ries ve Trout üç tane konumlandırma alternatifi birinci stratejileri, ikinci stratejileri ve üçüncü stratejileri şeklinde tanımlamaktadır(kotler, 2000:298). Konumlandırma; temiz, odaklanmış ve içerikli bir mesaj yaratmaya yardımcı olmaktad ır(the Coca Cola Company, 2002:1-10). Marka konumlandırmada başarıyı getirecek 4 anahtar nokta, yani konumlandırma çabalarının belli başlı özellikleri; açıklık (netlik)( Aaker, 1996:92-93), tutarlılık, güvenilirlik ve rekabet edebilirliktir(jobber, 2003:225). Konumlandırma sürecinin amacı, firmanın tüketicilerin gözünde, rakiplerine 14

17 göre markalı ürünü nasıl algılatacağıdır. Dolayısıyla sağlam ve değerli bir marka kimliği konumland ırabilmektir. Konumlandırma stratejileri, rakiplerle nasıl rekabet edilmesi gerektiğini tanımlayan ve üstünlük sağlayıcı farklılıklar ile hedef pazarın özelliklerini belirleyen kavramlardır (Brooksbank, 1994: 10-14). Pazarlamacılar birçok konumlandırma stratejisi takip edebilmektedir(marsden, 2002: ). Markalar konumlandırılırken karşıladıklar ı ihtiyaç ya da önerdikleri fikir gibi bir çok nokta esas alınabilir (Kotler andarmstrong, 2002:207). Bir firma mutlaka markasının güçlü ve zayıf yönlerini gözden geçirmelidir. Bu firmanın pazarda karşılaşacağı tehditler ve fırsatlar nedeniyle çok önem arz etmektedir(palmer, 2004: ). Rakipler Açısından Konumlandırma: Kafa kafaya konumlandırma stratejisi de denilen bu stratejide, firma temelde rakiplerininkine benzer yararlar sunar (Borça, 2004). Ürün Sınıf ve Özelliklerine Göre Konumlandırma: Bazen işletmelerin konumlandırma stratejileri, ürünlerini bir ürün sınıfı veya özelliği ile ilişkilendirmek veya arada bulunan böyle bir ilişkiyi koparmak şeklinde de olabilir(peter and Olson, 1999:. 487). Bazı firmalar ya da ülkeler ürünlerini arzu edilen belli bir sınıfa aitmiş gibi göstermektedirler (Tek, 1997:332). Fiyat ve Kaliteye Göre Konumlandırma: Bu yaklaşımda firmalar iki alternatif ele alırlar. Birincisi düşük fiyatlı konumlandırma stratejisidir(hooley vd., 1998:436). Bu noktada kalite çok önemlidir ve asıl üzerinde durulması gereken nokta tüketicinin kaliteden ne anladığıdır. Hedef Pazara Göre Konumlandırma: İzlenen her konumlandırma stratejisinde dikkate alınması gereken hedef pazarın ve tüketicilerin gereksinimleridir. Bu stratejinin farkı ise diğer stratejilere göre hedef pazarı odak noktası olarak almasıdır(tek, 1997:337). Yeniden Konumlandırma: Yeniden konumlandırma, hedef pazar diliminin ve rekabet avantajı sağlayan farklılıkların değiştirilmesi işidir. Burada hedef pazar veya farklılık yaratan etkenlerden birini değiştirmenin yanında her ikisinin birden değişimi de söz konusu olabilir (Kotler and Armstrong, 2002:256). Ürün veya hizmet özelliklerinin veya hedef müşteri kitlesinin değiştirilmesi gibi yöntemler aracılığı ile uygulanan bu strateji yeniden konumlandırma olarak adlandırılır (Burka, 1994:153). Yeniden konumlandırma stratejileri, konumlandırma stratejilerine nazaran gerçekleştirilmeleri daha zor ve riskli stratejilerdir. Yeniden konumlandırmanın birkaç seçeneği vardır (Kotler, 2000:418). Bunlar: gerçek yeniden konumlandırma, psikolojik yeniden konumlandırma, rekabetçi yeniden konumlandırma, değerleri yücelten yeniden konumlandırma, ihmal edilen değerler için yeniden konumlandırma, tercihleri değiştiren yeniden konumlandırma, markayı zenginleştiren yeniden konumlandırmadır(doyle, 2003:177). Kimi zaman firmalar markalarıyla ilgili iddialarını arttırdıkça inanılırlıklarını yitirebilmekte ve net olarak bir konumlama fırsatını riske atmaktadırlar(aktuğlu, 2004:130). Marka konumlandırma kavramı temelinde tüm marka iletişimi çabalarını barındırdığından ve tüketici davranış ların ı anlamlandırmak kimi zaman çok zor olduğundan, konumland ırma aşamasında bazı hatalar ın yapılması söz konusudur. Bir firma genelde 4 konumlama yanlışından kaçınır(kotler, 2000:300 ; Cheverton, 2004:163). Bunlar: eksik yetersiz konumlandırma, a şırı konumlama, kafa karıştıran konumlama, kuşkulu konumlamadır (Aktuğlu, 2004:130). 15

18 Yöntem Bu çalışma Marka Konumlandırma ve Tüketici Tercihlerinin Uygulamalı Örneği konulu çalışmanın uygulama aşamasında iki tescilli ve faaliyet içerisindeki marka üzerinde araştırma gerçekleştirilmiştir. Araştırmada daha önce Aktuğlu ve Temel tarafından 2006 yılında Selçuk Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı: 15 de yayınlanan (Markalar Nasıl Tercih Ediliyor? Kamu Sektörü Çal ışanlarının Giysi Markalarını Tercihini Etkileyen Faktörlere Yönelik Bir Araştırma) konu başlıklı makaledeki anket Doç. Dr. Işıl Karpat AKTUĞLU dan izin alınmak koşulu ile bazı sorular ı değiştirilmiş ve çalışmaya uyarlanmıştır. Ayrıca Süngü, Korkmaz ve Yahyaoğlu tarafından 2011 yılında İİB Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi Sayı:2, Cilt:1 Yıl:2012 Sayfa de yayınlanan (THE IMPORTANCE OF BRAND POSITIONING AND APPLIED EXAMPLE OF CREATION OF SECONDARY BRAND konu başlıklı makalede kullanılan anket yine çalışmaya uyarlanm ış ve bazı soruları kullanılmıştır. Bu anket ile ilgili olarak makale yazarlarından Doç. Dr. Hakan Murat KORKMAZ dan izin alınmıştır. Daha önce kullanılmış ve uygulanmış olan her iki çalışmadaki anket güvenirliliği sağlanmış olduğundan yeniden güvenirlilik testlerine tabi tutulmamıştır. Uygulamanın modelini oluşturan Demo ve Büfemtrak tescilli markalar hakkında biraz bilgi vermek gerekirse; DEMO 2010 yılında tescil edilmiş ve 600 m2 kapalı alanda 650 müşteri kapasiteli 48 çalışanlı bir işletme olarak faaliyet göstermektedir. Müşterileri özellikle ürün kalitesi, hizmet anlayışı ve özellikle hijyenik olan ürünlerine duyduğu güven nedeniyle markayı tercih etmektedir. Uygulamanın ikinci modelinde ise 2011 yılında tescil edilen BÜFEMTRAK bulunmaktadır. Bu marka bünyesinde daha çok cafe hızlı tüketim ve dinlenme amacıyla kurulmuş bir işletme profili bulunmaktadır. Bu işletmeye ait bazı bilgiler ise; 120 m2 kapalı alana sahip olan işletmede 6 çalışan ve belirli aralıklarda bu çalışan sayısı arttırılmak koşulu ile 40 kişiye aynı anda hizmet sunabilen bir sahaya sahiptir. Markayı tercih edenler daha çok genç nesildir. Uygulama yapılmadan önce özellikle DEMO markasını talep eden müşteriler üzerinde nitel bir araştırma ve inceleme gerçekleştirilmiştir. Bu araştırma içerisinde açık uçlu sorular yer almaktadır. Nitel özellikli bu sorular bazı uzman görüşleri alınarak gerçekleştirilmiştir. Nicel değerlendirme öncesinde yapılan bu araştırmaya toplam 10 kişi katılım gerçekleştirmiştir. Bu katılımcıların tamamı sürekli olarak her iki markayı tercih eden müşterilerdir. Katılımcıların yaş ve demografik dağılımları farklılık göstermektedir. Araştırmanın Kapsamı Çalışmaya uygun olarak düzenlenen 19 demografik soru ve 4 farklı açıdan müşteri ve katılımcı düşüncelerini marka ve marka konumlandırma açısından ele alan ve 5 li likert ölçekli toplam 69 sorudan oluşan anket uygulamasına geçilmiştir. Araştırma kapsamında özellikle demo ve büfemtrak müşterilerine yönelik uygulama yapılmıştır. Bu iki işletme hakkında hem sözlü hem de yazılı olarak sorular yöneltilerek ankete kendi istek ve iradeleri ile katılmaları talep edilmiştir. Katılımcıların anketle ilgili düşüncelerine ve tercihlerine müdahale edilmemiştir. Tamamen kendi istek ve görüşlerini ankete yansıtmışlardır. Hiçbir katılımcının ismi ve kimlik bilgilerine değinilmemiş ve bu bilgilere yönelik bir talep oluşturulmamıştır. Bu nedenle anket bilgileri kim ya da kimler tarafından doldurulduğu kayıt altına alınmamıştır. Tamamen katılımcıların kendi düşünce ve tercihleri doğrultusunda anketler geri toplanmıştır. Anket uygulamas ı demo ve büfemtrak markalarıyla ilgili olarak gerçekleştirilmiş ve yaklaşık olarak 15 günde anket uygulaması tamamlanmıştır. Anket uygulaması sonucu elde edilen veri seti SPSS (Statistical 16

19 Package for Social Sciences) paket programında analiz edilmiştir. Analiz kapsamında, sıklık tabloları, pasta ve çubuk grafikler, güvenirlik ve geçerlilik analizi( Reliability Analysis), tek yönlü varyans analizi (One Way ANOVA), Tukey testi ve Bağımsız örneklem t testinden ( Independent Samples t Test) faydalanılmıştır. Araştırmada bazı veriler 5 li likert ölçeğ ine uygun olarak hazırlanmıştır. Yargı ortalaması; 1-1, 49 arası olanlar en düşük katılım düzeyini (kesinlikle katılmıyorum) ifade ederken; 1, 50-2, 49 arası olanlar düşük katılım düzeyini ( katılmıyorum); 2, 50-3, 49 arası olanlar kararsızlık düzeyini; 3, 50-4, 49 arası olanlar yargıya ilişkin olumlu görüş düzeyini(katılıyorum); ve 4, 50-5, 00 arası olanlar ise en yüksek katılım düzeyini (kesinlikle katılıyorum) ifade etmektedir. Araştırma hipotezleri; H1: Sosyo-ekonomik faktörlerin (cinsiyet, medeni durum, öğrenim ve gelir düzeyi) katılımcılar arasında marka değeri yansımasına ilişkin tüketici algısı bakımından anlamlı bir fark vardır. H2: Marka ve tescil konusunda bilgi sahibi olan ve olmayan katılı mcılar arasında marka değeri yansımasına ilişkin tüketici algısı bakımından anlamlı bir fark vardır. H3: Markalı ürünleri tercih eden ve etmeyen katılımcılar arasında marka değeri yansımasına ilişkin tüketici algısı bakımından anlamlı bir fark vardır. H4: Markalı ürünlerin kalitesine güvenen ve güvenmeyen katılımcılar arasında marka değeri yansımasına ilişkin tüketici algısı bakımından anlamlı bir fark vardır. H5: Büfemtrak ve Demo Kafenin ürün ve hizmette bir kalite sunduğunu düşünen ve düşünmeyen katılımcı lar arasında marka değeri yansımasına ilişkin tüketici algısı bakımından anlamlı bir fark vardır. H6: Büfemtrak ve Demo kafenin müşteri memnuniyeti sağladığ ını düşünen ve düşünmeyen katılımcı lar arasında marka değeri yansımasına ilişkin tüketici algısı bakımından anlamlı bir fark vardır. Uygulama Bu araştırmada katılımcılar ın marka değeri yansıması ve tüketici algısını belirlemeye yönelik bir ölçek kullanılmıştır. Söz konusu ölçeğe ilişkin yapılan güvenirlik analizi sonuçları aşağıda verilmiştir. 17

20 Tablo 1. Güvenirlik analizi Ölçek Cronbach s Alfa 93, 3 Yapılan güvenirlik analizi sonucunda ölçeğe ilişkin alfa değeri incelendiğ inde yüksek düzey güvenilir olduğu belirlenmiştir. Kolmogorov-Smirnov testi sonucunda tüm veri setlerinin normal dağıldığı sonucuna varılmış ve hipotezlerin testinde parametrik tekniklerin kullanılmasına karar verilmiştir. Ayrıca katılımcıların %59 u yabancı dil bilgisine sahiptir. Araştırmadan elde edilen bulgulara göre katılımcıların; - %88 i gazete, mecmua gibi yayın organlarını takip etmektedir. - %72 si marka ve tescil konusunda bilgiye sahiptir. - %80 i bildiği ve inandığı markalı ürünleri tercih etmektedir. - %75 i markalı ürünlerin kalitesine güvenmektedir. - %71 i sahte ürünleri tercih etmemektedir. - Tamamı Büfemtrak ve Demo Kafe markalarını tanımaktadır ve yeterli bilgiye sahiptir. - %82 si Büfemtrak ve Demo Kafe markalarının kaliteli hizmet sunduğunu, %79 u ise müşteri memnuniyetinin sağlandığını biçiminde sonuçlara ulaşılmıştır. 18

21 Katılımcıların kendilerine yöneltilen yargılara verdikleri yanıtlar ve yanıt ortalamaları görülmektedir. Bu bağlamda katılımcıların en olumlu görü ş belirttikleri yargı (4, 01) Piyasada markalı olduğunu söyleyen ama markalı olmayan sahte olan çok sayıda ürün bulunuyor. Biçiminde ortaya çıkarken en olumsuz görüş belirtilen yargı ise (1, 94) Marka konusunda psikolojik olarak takıntılıyım, bu nedenle markalı ürünleri tercih ederim. olarak ortaya çıkmıştır. Katılımcıların en olumlu görüş belirttikleri yargı (3, 50) İhtiyaç duyduğum için. Biçiminde ortaya çıkarken en olumsuz görüş belirtilen yargı ise (2, 03) Eşim, ailem, çevrem ve bulunduğum ortam nedeniyle markalı ürünleri tercih ederim. olarak ortaya çıkmıştır. Katılımcıların en olumlu görüş belirttikleri yargı (3, 79) Markalı ürünlerin belirli dönemlerde yaptığı promosyon ve indirimler tercih nedenimdir. Biçiminde ortaya çıkarken en olumsuz görüş belirtilen yargı ise (2, 20) Markalı ürünlerin fiyatı en fazla tercih nedenimdir. olarak ortaya çıkmıştır. Katılımcıların en olumlu görü ş belirttikleri yargı (3, 81) Markalı ürünlerin değişimi daha kolay. Biçiminde ortaya çıkarken en olumsuz görüş belirtilen yargı ise (2, 73) Markalı ürünlerin daha uygun fiyat avantajı sunduğunu düşünüyorum. olarak ortaya çıkmıştır. Tablo 3: Cinsiyete ilişkin karşılaştırmalar N Ortalama Standart t p sapma TÜKETİCİNİN MARKA Kadın TERCİHLERİ Erkek MARKALI Kadın ÜRÜNLERİ Erkek ALMA TERCİH VE NEDENLERİ MARKALI Kadın ÜRÜNLERDE Erkek EN FAZLA TERCİH NEDENLERİM MARKALI Kadın ÜRÜNLERLE Erkek İLGİLİ AVANTAJLAR Yapılan t testi sonucunda kadın ve erkek katılımcılar arasında tüketicinin marka tercihleri, markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri ve markalı ürünlerle ilgili avantajlar yargılarına katılım düzeyi bakımından anlamlı bir farklılık bulunmazken markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılım düzeyleri bakımından anlamlı bir farklılık olduğu belirlenmiştir. (p < 0, 05) Erkek katılımcıların markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına bakış açıları, kadın katılımcılara göre daha olumludur. 19

22 Tablo 4: Medeni duruma ilişkin karşılaştırmalar N Ortalama Standart sapma TÜKETİCİNİN Evli MARKA TERCİHLERİ Bekar t p MARKALI Evli ÜRÜNLERİ ALMA Bekar TERCİH VE NEDENLERİ MARKALI Evli ÜRÜNLERDE EN FAZLA Bekar TERCİH NEDENLERİM MARKALI Evli ÜRÜNLERLE Bekar İLGİLİ AVANTAJLAR Evli ve bekar katılımcılar arasında tüketicinin marka tercihleri, markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar ve markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılım düzeyi bakımından anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir. (p > 0, 05) 20

23 Tablo 5: Eğitim düzeyine ilişkin karşılaştırmalar KARADENİZ Tüketicinin Marka Tercihleri Markalı Ürünleri Alma Tercih Ve Nedenleri Ön lisans Lisans Y. Lisans Doktora Toplam Ön lisans Lisans Y. Lisans Doktora Ortalam Standar N a t sapma F p Toplam Ön lisans Markali Ürünlerde En Fazla Tercih Nedenlerim Lisans Y. Lisans Doktora Markalı Ürünlerle İlgili Avantajlar Toplam Ön lisans Lisans Y. Lisans Doktora Toplam Tüketicinin marka tercihleri, markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar ve markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılar ına katılım düzeyi, eğitim durumuna göre anlamlı bir farklılık göstermemektedir. (p > 0, 05) 21

24 Tablo 6: Gelir düzeyine ilişkin karşılaştırmalar Tüketicini n Marka Tercihleri Markalı Ürünleri Alma Tercih Ve Nedenleri Markali Ürünlerde En Fazla Tercih Nedenleri m Markalı Ürünlerle İlgili Avantajlar N Ortalam a < ve üzeri Toplam < ve üzeri Toplam < ve üzeri Toplam < ve üzeri Toplam Standar t sapma F p Yapılan tek yönlü ANOVA testi sonucunda tüketicinin marka tercihleri, markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar ve markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılım düzeylerinin, gelir düzeyine göre anlamlı bir farklılık göstermediği belirlenmiştir. (p > 0, 05) 22

25 Tablo 7: Marka ve tescil konusuna ilişkin bilgi sahibi olmaya yönelik karşılaştırmalar KARADENİZ N Ortalama Standart t p sapma Tüketicinin Marka Var Tercihleri Yok Markalı Var Ürünleri Alma Yok Tercih Ve Nedenleri Markali Var Ürünlerde En Fazla Yok Tercih Nedenlerim Markalı Var Ürünlerle Yok İlgili Avantajlar Marka ve tescil konusuna ilişkin bilgi sahibi olan ve olmayan katılımcılar arasında tüketicinin marka tercihleri, markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar, markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılım düzeyi bakımından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. (p > 0, 05) 23

26 Tablo 8: Markalı ürünleri tercih etme durumuna yönelik karşılaştırmalar N Ortalama Standart t p sapma TÜKETİCİNİN MARKA Evet TERCİHLERİ Hayır MARKALI Evet ÜRÜNLERİ Hayır ALMA TERCİH VE NEDENLERİ MARKALI Evet ÜRÜNLERDE EN FAZLA Hayır TERCİH NEDENLERİM MARKALI Evet ÜRÜNLERLE Hayır İLGİLİ AVANTAJLAR Marka tercih eden ve etmeyen katılımcılar arasında tüketicinin marka tercihleri yargılarına katılı m düzeyleri bakımından anlamlı bir farklılık yoktur. (p > 0, 05) Bunun yanında markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar, markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılı m düzeyleri, markalı ürün tercih etme durumuna göre farklılaşmaktadır. (p > 0, 05) Sürekli tan ıdığı ve bildiği markalı ürünü tercih eden katılımcıların markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar, markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılım düzeyleri, markalı ürün tercih etmeyenlere göre daha olumludur. 24

27 Tablo 9: Markalı ürünlerin kalitesine güvenme durumuna yönelik karşılaştırmalar KARADENİZ N Ortalama Standart t p sapma Tüketicinin Marka Evet Tercihleri Hayır Markalı Evet Ürünleri Alma Hayır Tercih Ve Nedenleri Markali Evet Ürünlerde En Hayır Fazla Tercih Nedenlerim Markalı Ürünlerle İlgili Evet Avantajlar Hayır Markalı ürünlerin kalitesine güvenen ve güvenmeyen katılımcılar arasında tüketicinin marka tercihleri, markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar, markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılım düzeyi bakımından anlamlı bir farklılık bulunmamıştır. (p > 0, 05) 25

28 Tablo 10: Büfemtrak ve Demo Kafenin müşteri memnuniyeti sağlama durumuna yönelik karşılaştırmalar N Ortalama Standart sapma Tüketicinin Marka Evet Tercihleri Hayır t p Markalı Evet Ürünleri Alma Hayır Tercih Ve Nedenleri Markali Evet Ürünlerde En Fazla Hayır Tercih Nedenlerim Markalı Evet Ürünlerle Hayır İlgili Avantajlar T testi tablosunda görüldüğü gibi tüketicinin marka tercihleri, markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar, markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılım düzeyi Büfemtrak ve Demo Kafenin müşteri memnuniyeti sağlama durumuna göre farklılık göstermemiştir. (p > 0, 05) Sonuç Marka ve tescil faktörünün hukuki önemi, müşteri tercih ve nedenlerinin araştırılarak müşteri algısının belirlenmesine yönelik yapılan bu araştırmada toplam 100 katılımcı yer almışt ır. Söz konusu katılımcılar demografik özellikleri bakımından incelendiğinde;%73 kadın ve %27 erkek; %7 sinin evli, %93 ünün bekar; %7 sinin eşi çalışan statüsünde; %96 lık büyük bir bölümü çocuk sahibi değil; %74 lük çoğunluğu öğrenci statüsünde; %82 lik çoğunluğu 5 yıldan az çalışma süresine sahip; %52 sinin TL arası gelire sahip olduğu; %76 lık oranla lisans mezunu katılımcıların en fazla; %1 lik oranla doktora eğitim düzeyine sahip katılımcıların en az sıklığa sahip olduğu; %59 u yabancı dil bilgisine sahip olduğu biçiminde sonuçlar elde edilmiştir. Söz konusu katılımcıların tercih ve nedenlerinin araştırılarak müşteri algısının belirlenmesinde, 4 farklı boyutta ele alınan 67 maddelik bir ölçek kullanılmıştır. Çalışmanın ilk aşamasında ölçeğin güvenilirliğine ilişkin Cronbach s alpha değeri hesaplanmış ve ölçeğ in tüksek düzey güvenilir olduğu belirlenmiştir. İkinci aşamada Kolmogorov- Smirnov testi ile veri setinin normal dağılıma uygunluğu incelenmiş ve tüm değişkenlerin normal dağıldığı belirlenmiştir. Bu sonuçtan yola çıkılarak analizin geri kalan 26

29 bölümünde parametrik tekniklerin kullanılmasına karar verilmiştir. Demografik özellikler ve katılımcıların bilgi düzeyini ölçen sorulara ilişkin kar şılaştırmalarda 2 grup için bağımsız t testi, ikiden fazla grup için tek yönlü ANOVA testi kullanılmıştır. Sonraki aşamada katılımcıların markalı ürünlere ilişkin görüşleri incelenmiş ve; %88 i gazete, mecmua gibi yayın organlarını takip etmekte; %72 si marka ve tescil konusunda bilgiye sahip; %80 i bildiği ve inandığı markalı ürünleri tercih etmekte; %75 i markalı ürünlerin kalitesine güvenmekte; %71 i sahte ürünleri tercih etmemekte; tamamı Büfemtrak ve Demo Kafe markalarını tan ımaktad ır ve yeterli bilgiye sahip; %82 si Büfemtrak ve Demo Kafe markalarının kaliteli hizmet sunduğunu, %79 u ise müşteri memnuniyetinin sağlandığı biçiminde sonuçlara ulaşılmıştır. Katılımcıların markalı ürünleri tercih nedenleri incelenmiş ve İhtiyaç duyduğ um için. Yargısının en önemli neden olarak ortaya çıktığı görülmüştür. Markalı ürünlerde en fazla tercih nedeni ise Markalı ürünlerin belirli dönemlerde yaptığı promosyon ve indirimler tercih nedenimdir. Yargısı ile ortaya çıkarken, markalı ürünlere ilişkin en önemli avantaj ürün değiş iminin daha kolay olması yönünde ortaya çıkmıştır. Tüketicilerin marka tercihlerine ilişkin yapılan incelemede ise Piyasada markalı olduğunu söyleyen ama markalı olmayan sahte olan çok sayıda ürün bulunuyor. Görüşünün hakim olduğu görülmüştür. Marka ve tescil faktörü ile Büfemtrak ve Demo Kafe markalarının bilinilirliğine ilişkin yapılan incelemede katılımcıların büyük çoğunluğunun marka ve tescil konusunda bilgi sahibi olması, bildiği ve inandığı markalı ürünleri tercih etmesi, kalitesine güvenmesi, sahte ürünleri tercih etmemesi, Büfemtrak ve Demo Kafe markalarının kaliteli hizmet sunduğunu ve müşteri memnuniyetini sağladığını belirtmesi ve bunun yanında katılımcıların tamamının Büfemtrak ve Demo Kafe markalarını tanımalar ı ve yeterli bilgiye sahip olmaları göze çarpan sonuçlar olarak dikkati çekmiştir. Son olarak tüketicinin marka tercihleri, markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar, markalı ürünleri alma tercih ve nedenlerine ilişkin yapılan karşılaştırmalarda anlamlı bulunan sonuçlar aşağıdaki gibi elde edilmiştir. - Erkek katılımcıların markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına bakış açıları, kadın katılımcılara göre daha olumludur. - Sürekli tanıdığı ve bildiği markalı ürünü tercih eden katılımcıların markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar, markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri yargılarına katılım düzeyleri, markalı ürün tercih etmeyenlere göre daha olumludur. Bu bağlamda cinsiyet faktörünün ve sürekli tanıdığı ve bildiği markalı ürünü tercih etme durumunun markalı ürünlerde en fazla tercih nedenleri, markalı ürünlerle ilgili avantajlar, markalı ürünleri alma tercih ve nedenleri üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Kaynaklar AKTUĞLU, I. K. :(2004). Marka Yönetimi: Güçlü Ve Başarılı Markalar İçin Temel İlkeler, İstanbul: İletişim Yayınları AAKER, D. :(1996). Building Strong Brands, First Edt., The Free Press A Division Of Simon & Schuster Inc., New York. S. 68 AYDENIZ A. A. ve SAYDAN, R. :(2004). Markanın Oluşturulmasında Konumlandırma Stratejisi Ve Mavi Jeans Örneği Mevzuat Dergisi, Yıl 7, Sayı:81 27

30 ALTUNIŞIK, U. :(2010). Www. Marketingturkiye. Com/?Sf=Bilgibankası/Detay&No=162, Erişim. 12. Ağustos BORÇA, G. :(2005). Marka Gücü Nasıl Ölçülür, Www. Marketingturkiye2. Htm BESEN, B. :(2002). Marka Sermayesinin Oluşumu Ve Tüketici Satın Alma Kararındaki Etkisinin Tüketim Malları Sektöründe İncelenmesi, Doktora Tezi İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, S. 15, Besen, 2002, S. 8 BROOKSBANK, R. :(1994). The Anatomy Of Marketing Positioning Strategy, Marketing Intelligence And Planning, Vol:12, Iss:4, S:10-14 BUELL, V. P. :(1985). Marketing Management:A Strategic Planning Approach, University Of Massachusetts, S. 222 DIBB, S. :(1998). Marketing Segmentation: Strategies For Success, Marketing Intelligence And Planning, Vol:16, Iss:7, S: DOYLE, P. :(2003). Değ er Temelli Pazarlama,, Mediacat Kitapları, İstanbul, S. 421 & Mercer, P. (1994), Marketing, London Blackwell Publishing, S. 177 DPT; (2000). Beş Yıllık Kalkınma Planı, Fikri Haklar Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. S DÜNYA TICARET ÖRGÜTÜ (DTÖ). :(2012). Mfa. Gov. Tr/Dunya-Ticaret-Orgutu-İidtoi. Tr. Mfa ERNEST HIRSCH :(2012). Bern Sözleşmesi Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, < Ankara. Edu. Tr/Dergiler/Auhfd-Arsiv/Auhf /Auhf Hirch. Pdf>, Ss. 134, 135, FARESE, L. Vd. :(1985). Marketing, Second Edition, Macmillan Publishing Company. S. 263 GÖKAY, Ç. :(2003). Mü şteri Bakış Açısından Marka Yayma Başarısının Modellenmesi, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, Ss GÜNGÖR, K. :(2006). İktisadın Tarihine Kısa Bir Bakış Ve Merkantilizmden Günümüze İktisadi Düşünceler, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Afyon. HIEBING, R. G. :(2004). One Day Marketing Plan, The Mc Graw Hill Companies, S. 20 HOOLEY, G. J., SAUNDERS, J. and PIERCY, N. :(1998). Marketing Strategy And Competitive Positioning, Prentice Hall Europe, London, S. 436 JOBBER, D. :(2003). Principles And Practice Of Marketing: Fundamentals Of Modern Marketing Thought, 4th Edition, Mc Graw Hill Higher Ed., S. 225 JULAR, J. :(2008). Tüketicilerin Marka Genişlemesi Üzerindeki Algılamalarına İlişkin Bir Uygulama Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sbe KIRDAR, Y. :(2002). Marka Stratejilerinin Oluşturulması Coca Cola Örneği, Review Of Social, Economic & Business Studies, Vol. 3/4 KINNEAR, T. C., BERNHART, K. L. and KRENTLER, K. A. :(1996). Principles Of Marketing, Harper Collins Aktaran Erdil, 28

31 KOTLER, P. and ARMSTRONG, G. :(2002). Principles Of Marketing, Prentice Hall International, S. 207 KOCH. R. :(1997). A Dan Z Ye İşletme Ve Finans, İstanbul: Dünya Yayıncılık KOTLER, P. :(2000). Marketing Management, Millenium Edition, Prentice Hall International MARANGOZ, M. :(2007). Marka Değeri Algılamalarının Marka Yayılmaya Etkileri, Ege Akademik Bakış, 7(2), , S. 461 MARSDEN, P. :(2002). Brand Positioning: Meme s The Word, Marketing Intelligence And Planning, Vol:20, Iss:5, S: MUCUK, İ. :(2001). Pazarlama İlkeleri, On üçüncü Basım, İstanbul: Türkmen Kitabevi ODABAŞI Y. ve Oyman, M. :(2002). Pazarlama İletişimi Yönetimi, 3. Baskı, İstanbul: Mediacat Kitapları ÖNCEL, M. :(2010). Marka Ve Markanın Önemi, Ankara Hukuk Fakültesi, Ticaret Hukuku A. B. Sosyal Bil. Dergisi, Mart, Ankara. ÖZASLAN, N. :(2007). İşletmelerde Marka Konumlandırma, Tüketicilerin Marka Algılamaları Ve Süt Ürünleri Sektörüne Yönelik Bir Uygulama, Marmara Ünv. Sos. Bilm. Enstitüsü, Yayınlanmış Yük. Lis. Tezi, İstanbul ÖZGÜNER, H. :(2003). Kentsel Peyzajda Doğal Stilin Fonksiyonel Değerlerini Ve Bunların Klasik Stille Karşılaştırılması, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı:2 Seri:A Isparta. ÖZTRAK, İ. :(1971). Fikir Ve Sanat Eserleri Üzerindeki Haklar, Ankara. Ss. 4-5 PALMER. A. :(2004). Introduction To Marketing, Theory And Practice, Oxford University Press, S PALUMBO, F. and HERBIG, P. :(2000). The Multicultural Context Of Brand Loyalty, European Journal Of Innovation Management, C:3, S:3, S. 117 PETER, P. J. and OLSON, J. :(1999). Consumer Behavior And Marketing Strategy, Irwın Mc Graw Hill, Boston, S. 487 PRINGLE, H. and THOMPSON, M. :(2000). Marka Ruhu. Sosyal Sorumluluk Kampanyalarıyla Marka Yaratmak, İstanbul: Scala Yayıncılık Ve Tanıtım A. Ş SABRI, T. :(2004). Hedef Pazarlarda Konumlandırma Stratejilerinin Belirlenmesi Ve Tüketici Algısının Değerlendirilmesinde Yaşanan Sorunlar, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Öneri Dergisi, Cilt:6, Sayı:21, Ocak 2004 STANTON, W. J. Vd. :(1981). Fundementals Of Marketing, Tenth Edition, Mcgraw-Hill Inc. S. 263 ŞAHIN, A. :(1998). Marka Kimliği, İ. Ü. İletişim Fakültesi Dergisi, S:8 TAN, S. :(1999). Marka Yayma Stratejisi: Tüketici Tutumuna Yönelik Bir Araştırma, Yüksek Lisans Tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, S. 8 The Coca Cola Company. :(2002). How To Make Successful Brand Positioning, S. 1-10) 29

32 TEK, Ö. B. :(1997). Pazarlama İlkeleri: Global Yönetimsel Yaklaşım ve Türkiye Uygulamaları, İzmir: Cem Ofset TEK, Ö. B. :(1999). Pazarlama &İlkeleri, İstanbul: Beta Yayınları ÜNER, M. ve ALKIBAY, S. :(2000). Stratejik Pazarlama Kararlarının Alınmasında Görsel Bir Araç Olarak Algılama Haritalarının Kullanımı: Departmanlı Mağazalar Üzerinde Ampirik Bir Araştırma, 5. Ulusal Pazarlama Kongresi, Antalya, S: YAVUZ, E. :(2004). Marka Kişiliğinin Tüketici Algısına Etkisi Ve Bir Uygulama, Yüksek Lisans Tezi Marmara Üniversitesi Sbe, S Wipo. İnt/Portal/İndex. Html. En Erişim: Www. Brandchannel. Com, Tml. Web. Tr/Download/Pazarlamaya-Giris. Pdf 6102 Türk Ticaret Kanunu 30

33 БЫВШИЙ СОЮЗ ТРЕХ ИМПЕРАТОРОВ: ОТНОШЕНИЯ МЕЖДУ РОССИЕЙ, ГЕРМАНИЕЙ И АВСТРО- ВЕНГРИЕЙ В ПЕРИОД БОСНИЙСКОГО КРИЗИСА ГГ. THE ERSTWHILE LEAGUE OF THREE EMPERORS: THE RELATIONS AMONG RUSSIA, GERMANY AND AUSTRIA-HUNGARY DURING THE BOSNIAN CRISIS OF ESKİ ÜÇ İMPARATORLUK İTTİFAKI: YILLAR BOSNA KRİZİ DÖNEMİNDE RUSYA, ALMANYA VE AVUSTURYA-MACARİSTAN ARASINDAKİ MÜNASEBETLER Gulnaz SİBGATULLİNA * АБСТРАКТ Целью исследования данной статьи стали отношения в период Боснийского кризиса гг. между бывшими странами -участницами Союза трех императоров, идею возрождения которого Германия лелеяла вплоть до 1914 г. Аннексия Боснии и Герцеговины, последовавшее за этим обострение противоречий между Австро-Венгрией и Россией вынудили Петербург и Берлин сделать окончательный выбор в пользу будущих союзников в Первой мировой войне. Ключевые слова: Россия, Германия, Австро-Венгрия, Боснийский кризис, Антанта, Извольский, Эренталь. ABSTRACT The current study deals with the state of affairs in intergovernmental relations between Russia, Germany and Austria-Hungaryduring the Bosnian crisis ( ). These countries, former members of League of the Three Emperors, faced at the beginning of the XX century the antagonistic contradictions, which didn t leave Europe a chance to observe the creation of a new union of the erstwhile allies. After the crisis the governments began preparations for war. Key words: Austria-Hungary, Russia, Germany, Bosnian Crisis, Izvol skiy, Aehrenthal. * Московский Государственный Лингвистический Университет. Moskova Devlet Dilbilimleri Üniversitesi. 31

34 ÖZET Bu makalede yıllar Bosna krizi döneminde eski Üç İmparator İttifakına giren ülkeler arasındaki ilişkileri incelenmek amac edilmiştir. Almanya, bu Birliğin faliyetlerini canlandırmak fikrinden 1914 yılına kadar vaz geçmemiştir. Bosna-Hersek in İlhakı ve onun sonunda Avusturya-Macaristan ile Rusya arasında yaşanan gerginlikten dolayı, Petersburg ve Berlin I. Cihan savaşı döneminde kendilerine müttefik olacak ülkelerin lehine seçim yapmak zorunda kalmışlardır. Anahtar kelimeler: Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan, Bosna krizi, İzvolskiy, Erental. События гг., именуемые в историографии «Боснийским кризисом», являют собой важный этап в развитии причин, приведших к развязыванию Первой мировой войны ( ). Несмотря на тот факт, что характеристикой отношений между великими державами в предвоенный период является их сложность и многосторонность, а рассмотрение отдельных временных эпизодов и связей между конкретными странами несет в себе определенную опасность искажения смысла без контекста, объектом изучения данной статьи являются только межгосударственные дипломатические отношения, существовавшие между Германией (преемницей Пруссии), Россией и Австро-Венгрией в гг. Выбор данных стран был определен несколькими причинами: Германия в рассматриваемый период представляла собой лидера Тройственного союза враждебного Антанте военного блока, и всячески стремилась укрепить свои позиции путем усиления союзников и привлечения новых сторонников. Россия к 1908г., хотя и была связана определенными договорными обязательствами с Англией и Францией, стремилась проводить нейтральную политику, балансируя между военными лагерями, что объяснялось необходимостью согласия стран - соперниц для пересмотра режима Черноморских проливов. Австро-Венгрия в 1908г. выступила в роли катализатора процесса разделения Европы на враждующие стороны, став инициатором Боснийского кризиса. Одним из объединяющих эти три страны фактором является то, что они были участницами «Союза трех императоров» - совокупности соглашений, заключенных в 1873, 1881 и 1884гг. и удовлетворявших интересам всех подписавшихся государств. Однако в предвоенный период Балканы стали тем спорным регионом, который определили непримиримое противоречие между бывшими союзниками. Фактически Боснийский кризис представляет собой напряжение обстановки на международной арене в связи с аннексией Боснии и Герцеговины, осуществленной Австро-Венгрией 24 сентября (6 октября) 1908 г. и последовавшим за этим ухудшением отношений между Россией с одной стороны и Австро-Венгрии и Германии с другой. Провинции являлись территорией Османской империи, но были оккупированы и находились под прямым контролем Дунайской монархии с 1878г. по решению Берлинского конгресса. Взглядов на причины, побудивших Австро -Венгрию предпринять данный шаг существует несколько, однако историки едины в следующем. Во-первых, внешняя 32

35 политика страны существенно изменила курс с приходом к власти в 1906г. нового министра иностранных дел Алоиза фон Эренталя, который наметил своей целью восстановление престижа государства на Балканах. Также он лелеял надежду, что в случае успеха, доминантные позиции Германии пошатнутся и Австро- Венгрия сможет получить большую свободу действий как непосредственно в рамках Тройственного союза, так и в Европе в целом (Tunstall, 1993:63). Во-вторых, контроль над упомянутыми провинциями позволил бы ослабить позиции Российской империи в данном регионе и повлиять на решение славянского вопроса (Вишняков, 2011). Третьей причиной, которой многими российскими и зарубежными историками придается первостепенное значение, является младотурецкая революция летом 1908г. Пришедшее к власти правительство было настроено восстановить утраченное господство Османской империи на Балканах. Однако мнение, будто бы именно революция побудила Эренталя объявить аннексию, представляется ошибочным. Данный шаг, который сыграл судьбоносную роль в развитии международных отношений перед первой мировой войной, был продуман австро-венгерским министром многим ранее, в рамках его динамической концепции внешней политики Дунайской монархии на Балканах. При составлении этой концепции, Эренталь руководствовался теми фактами, что позиции страны могут быть ущемлены либо усилением давления России на балканские государства, либо же политикой Турции, в чьи территориальные владения официально входили Босния и Герцеговина (Skřivan, 1999:77). С целью получения свободы действий в результате невмешательства России в проводимую политику, министерство иностранных дел Австро-Венгрии решило пойти навстречу стремлениям Петербурга в изменении режима Черноморских проливов. Эренталь, в обмен на признание Россией аннексии двух балканских провинций, согласился на пересмотр Берлинского договора 1878г. Министр иностранных дел Российской империи А.П. Извольский, признавая тот факт, что аннексия будет противоречить соглашениям от 1897 и 1903 гг., заключенными между двумя странами, предложил меморандум от 2 июля 1908 г. По принципу «услуга за услугу» Извольский признавал права Австро-Венгрии на аннексию, хотя письменных подтверждений тому не существует. В обмен он получал согласие Австро-Венгрии на открытие Черноморских проливов для военных кораблей России, в случае рассмотрения данного вопроса на международной конференции. Эренталь, опасаясь, что новое правительство младотурок может блокировать его действия, спешил с аннексией и ответил согласием на предложенный меморандум. По неформальной договоренности предполагалось, что, согласованные действия: Россия объявляет об отказе соблюдать берлинские договоренности, а Австро-Венгрия проводит аннексию, позволят смягчить реакцию других стран, задействованных в этих соглашениях и чьи интересы представлены на Балканах, а точнее Франции и Великобритании. Как известно, Эренталь не стал дожидаться «подходящего момента», и объявил вскоре после отъезда Извольского об аннексии (Suppan, 2011:37-50). Благородный образ России, как защитницы интересов братских славянских народов, был подвергнут серьезным сомнениям после известий о роли российского министра иностранных дел в обсуждении вопроса об аннексии и его готовность поступиться интересами балканских стран, в первую очередь Сербии. В историографии существуют различные мнения относительно причин «дипломатической Цусимы» для Российского правительства, последовавшей после 33

36 разглашения документов об аннексии. Наиболее объективным представляется исследование Алеша Скривана. По его мнению, меморандум был составлен Извольским многим ранее переговоров с Эренталем в Бухлау и получил одобрение царя Николая II, что исключает распространенное мнение, будто бы министр действовал лишь по своему усмотрению (Skřivan, 1999: 85-92).В качестве доказательства этого утверждения служат мемуары российского дипломата Н.В. Чарыкова, где он сообщает, что перед поездкой в Европу Извольский проработал меморандум, который касался аннексии Боснии и Герцеговины и изменения режима проливов. Оба вопроса должны были стать темами обсуждения на конференции великих держав (Tcharykow, 1928: ). Царь одобрил этот меморандум, что следует из переписки Извольcкого с Чарыковым, занимавшим тогда пост товарища министра иностранных дел, т.е. первого его заместителя. Передавая слова царя, Чарыков писал: «Но, - продолжал он (Николай II Г.С.), - вникая в сущность дела, я вполне понимаю, что присоединение для нас даже выгодно и совершенно одобряю предложенную Александром Петровичем (Извольским Г.С.) систему гарантий и компенсаций» (Бестужев, 1962: 125). Причиной обвинения общественностью министра Извольского в самоуправстве, по мнению Скривана, является тот факт, что Николай II, который воспринимал внешнюю политику как собственный домен, не посчитал необходимым, предупредить других министров о готовящемся соглашении. После того, как все провалилось, царь обвинил Извольского в произволе и всю ответственность за неудачу переложил на него (Skřivan, 1999:89). План Извольского провалился не только из-за «предательства» министра иностранных дел Австро-Венгрии. Данное происшествие показало, что Извольский переоценил дружелюбие Парижа и Лондона. Поддерживаемое общественностью и только пришедшими к власти младотурками, английское правительство получило возможность довольно холодно отреагировать на просьбы России: новый порядок судоходства через проливы мог быть создан только при согласии Османского правительства и при соблюдении условий, что новый порядок не будет угрожать безопасности турецкой империи (Skřivan, 1999: 80). Австрийская же сторона, заручившись поддержкой Германии праздновала дипломатическую победу, которая позже была названа историками «пирровой». Аннексия обострила противоречия между Россией и Австрией, поставив Германию в сложное положение, фактически, вынудив выбирать между бывшими ее союзниками. По мнению американского историка О. Веделя, Германия совершила в 1908г. ту же ошибку, которую повторит в 1914 г.: она дала Австро-Венгрии полную свободу действий, и поменяла тактику только после того, как ситуация приняла серьезный оборот (Oswald, 1932:70). При объяснении причин, побудивших Германию к этому шагу, следует учитывать следующий факт. Немецкая внешняя политика периода гг. характеризуется непоследовательностью и суетливостью, большей частью из-за единого властного центра. Кайзер Вильгельм II находился под влиянием мнения канцлера Бернгарда фон Бюлова и заместителя статс-секретаря иностранных дел Кидерлена-Вехтера. Также серьезное давление оказывали военные министры, партии Рейхстага и не в последнюю очередь общественное мнение. Данные факторы 34

37 привели к невозможности создания самостоятельного долгосрочного курса внешней политики государства (По: Baumgart,1991:109). Преследуя политику военной и экономической экспансии в страны Востока, Германия в гг. стремилась установить контроль над Марокко, что явно противоречило стремлениям Франции в этом регионе и привело к развязыванию первого Марокканского кризиса гг. Альхесирасская конференция, которая проходила в Италии в 1906г., была провальной для германской дипломатии, которая оказалась в полной изоляции и не смогла добиться выполнения своих требований относительно Марокко. Единственным сторонником кайзера выступила Австро- Венгрия, что вынудило немецкое правительство пересмотреть свою политику в отношении этой страны. Необходимость обеспечения безопасности Германии, вынудила Вильгельма II идти на сближение с Австро-Венгрией и отстаивать интересы Дунайской Монархии, несмотря на тот факт, что они часто не совпадали с национальными интересами. Рейхканцлер Берхард фон Бюлов, высказываясь по поводу новой политики своей страны, сказал следующее: «Наши действия на Балканах прежде всего обусловлены интересами, нуждами и пожеланиями Австро- Венгрии» (Farah, 1993:177). Желая иметь сильного союзника, Германия стремилась к усилению роли Австро-Венгрии в Европе и сохранению ее статуса Великой державы (Afflerbach, 2011 :68). Тем не менее, данный курс имел серьезные недостатки. Во-первых, Германия имела собственные интересы на Балканах, а именно стремление к сближению с новым младотурецким правительством Османской империи для проникновения на турецкий рынок сбыта и получения концессий. Признание аннексии Боснии и Герцеговины грозило серьезным ухудшением дипломатических отношений между Берлином и Портой. Во-вторых, верно утверждение английских дипломатов, что немецкие политики никогда не отрекались от мечты воссоздать Союз трех императоров, путем перераспределения великих держав в военных блоках ( freshgroupingofpowers ) (По: Kießling, 2002: ). Однако, выступление Германии на стороне Австро-Венгрии исключало возможность союза с Россией. Тем не менее, немецкое правительство, которое, помнению американского историка Кароля, в 1908г. испытывало наибольший страх остаться в изоляции, было вынуждено принять сторону Дунайской монархии (Carroll, 1938:573). Дальнейшая эскалация кризиса грозила перерасти в войну, где с одной стороны была бы Австро-Венгрия, готовность в военной поддержке в случае casusfoederis, которой выразила Германия, и Сербией, которая могла втянуть за собой Россию с другой. Решающим шагом должно было стать слово Петербурга. Германия и Австро-Венгрия предусмотрели данный исход событий. Немецкий генерал Хельмут Иоганн фон Мольтке предположил, что Россия не имеет достаточного вооружения, испытывает финансовые трудности и стоит на пороге революции, поэтому ее вовлечение в конфликт маловероятно (Tunstall, 1993:67). Тем не менее, принимается решение оказать давление на Россию. Обострение Боснийского кризиса вынудили царя Николая II обратиться телеграммой к кайзеру Германии. Царь предупредил, что любое ухудшение русскоавстрийских отношений, непременно окажет негативное влияние и на 35

38 дипломатический климат между Россией и Германией. Однако телеграмма пришла слишком поздно. Канцлер Бюлов хотел достичь большой дипломатической победы, даже если она будет стоить хороших отношений с Россией. Он был сторонником действий Австро-Венгрии, стремясь ослабить связи между членами Антанты, укрепить союз Австрии и Германии, лично унизить Извольского инициатора англорусского соглашения 1907г. (Tunstall, 1993:63). Поэтому 21 марта 1909г., за день до русской телеграммы, немецкий посол в Санкт-Петербурге Фридрих фон Пурталес вручил Извольскому ноту, которая была воспринята в последствии многими как угроза объявления войны Германией. От русского министра иностранных дел ожидался конкретный ответ: либо да, либо нет относительно признания аннексии. Любое уклончивое предложение было бы воспринято как желание России вести войну. И Германия будет вынуждена «отстраниться и представить ход событий своему течению». Также Петербургу предписывалось «использовать все имеющиеся в ее распоряжении средства для влияния на белградский кабинет» (Tunstall, 1993:.63). Среди историков нет общего мнения, относительно объяснения мотивов, побудивших Германию написать телеграмму в столь жесткой манере. При составлении гипотез, следует учитывать тот факт, что тогдашнее немецкое правительство не предполагало о дальнейших последствиях своего решения и ориентировалось на состояние дел 1909г. Поэтому первоочередной задачей было подавить возможный австро-сербский конфликт. Интересна позиция немецкого исследователя Х. Аффлербаха, который задается вопросом, была ли война 1914г., которая во многом произошла из-за неразрешенности кризиса 1908г. лучше, чем локальная война между двумя странами (Afflerbach, 2011:73). В историографии немецкая телеграмма будет фигурировать как «ультиматум Кидерлена», так как именно германский статс-секретарь Кидерлен-Вехтер был ее автором. Позже он оправдывал свои действия тем, что хотел извлечь выгоду из слабости России в полной мере (Skřivan, 1999:184).Этот немецкий демарш в дальнейшем вызвал бурные обсуждения. Кидерлен-Вехтер подвергся критике как инициатор этого чрезмерно решительного шага, сторонники же были не согласны с тем, что он сделал это в такой примитивно-грубой форме (Afflerbach, 2011 :73). У России не оставалось другого выбора как согласиться с условиями. Ее союзники по Антанте - Англия и Франция, отказали в поддержке. Николай II подписал решение Извольского о принятии ультиматума 23 марта. Алеш Скриван доказывает в своей монографии, что в российской столице первоначально никто не воспринял данную телеграмму как угрозу, что следует из переписки Николая II и Вильгельма II, где царь видит в предложении Германии ее желание найти мирное решение сложившихся трудностей, что определенно радует Николая II (Skřivan, 1999:184). По мнению немецких дипломатов, автором легенды об ультиматуме является Англия, которая распространила этот миф, чтобы ухудшить отношения между Россией и Германией (Личное письмо Пурталеса Бюлову от Цит. по: Skřivan, 1999:186). Однако, по мнению Скривана, виноват в этом по большей части сам Извольский, который встретившись в сентябре 1909 года в Венеции с английским послом в Вене, пожаловался на тон немецкой ноты, которая была слишком похожа на ультиматум. Но Извольский считает, что в ультимативной форме было передано довольно мирное сообщение о том, что Германия, вынужденная поддержать союзницу, таким образом хотела показать свое нежелание 36

39 войны между Австро-Венгрией и Россией (Персональное письмо Картрайта к Кардинге, Цит. по: Skřivan, 1999:186). Поэтому, по мнению Чарыкова, выдвинув невыполнимые условия, Германия оказала России большую услугу (Персональное письмо Картрайта к Кардинге, Цит. по: Skřivan, 1999:186). В послевоенный период историками стран Антанты данная телеграмма часто описывалось как ультиматум, который серьезно ухудшил русско-немецкие отношения. Однако сегодняшняя историография описывает данное событие по факту. Поэтому «серьезных сторонников легенды ультиматума найти уже почти невозможно» (Skřivan, 1999:187). Признание аннексии Россией формально разрешило кризис. Не только Извольский лично, но и Россия в целом чувствовала себя униженной. Главы Австро- Венгрии и Германии же обменялись поздравительными телеграммами. Последствия Боснийского кризиса имели серьезное влияние на ухудшение обстановки в рамках Европейского концерта. Действия Австро-Венгрии обозначили окончание периода разрядки между Петербургом и Веной, существовавшего с 1897г. и сохранявшего определенный баланс сил на Балканах. Личная неприязнь между Эренталем и Извольским ухудшили и без того сложные отношения между странами. Возрастающий русско-германский антагонизм стал прямым следствием Боснийского кризиса. Немецкий посол в России писал, что легенда, будто Германия напугала Россию «бронированным кулаком», находит все больше поддержки в русских общественных кругах и в данный момент даже те, кто был обычно на стороне сближения с Германией, отказались от своих взглядов (Tunstall, 1993:78). После того, как Австро-Венгрия прочно укрепилась в Тройственном союзе, России места в нем уже не осталось. Антагонистические противоречия этих двух стран не позволяли построить стабильный военный блок. Более того, действия Петербурга в отношении балканских государств и стремление пересмотреть режим проливов шли вразрез не только с интересами Дунайской монархии и Германии как участниц Тройственного союза, но и даже стран Антанты, а именно Великобритании. Что касается вероятности заключения нового союза трех императоров, Германия не отказывалась от этой идеи вплоть до начала войны. Однако, несмотря на наступившую относительную разрядку в треугольнике Австро- Венгрия Германия Россия в гг., после Боснийского кризиса, шансы на сближение были минимальны. Существует мнение, что возможное мирное соглашение между бывшими участницами Союза трех императоров на основе сохранения status quo на Балканах, позволило бы предотвратить Первую мировую войну. Однако, конфликт затрагивал, во-первых, интересы большего количества стран, нежели только Австро-Венгрии, Германии и России, которые к тому же были связаны договорными обязательствами; во-вторых, Балканы послужили лишь катализатором развития более глубоких противоречий. 37

40 Библиография: 1. Afflerbach, Holger: Nibelungentreue? Germany and the Bosnian Annexation Crisis. //1908, l annexion de la Bosnie-Herzégovine, cent ans après/catherine Horel (dir ).P.I.E Peter Lang, Bruxelles, Baumgart, Winfried. Deutsch-russischeBeziehungen /18.// Preußen- Deutschland und Russlandvom 18.biszum 20. JahrhundertmitBeiträgen von Winfried Baumgart. Berlin, Carroll, E. Malcolm. Germany and the Great Powers, : A Study in Public Opinion and Foreign Policy. New York: Prentice-Hall, Farah, Irmgard. Die deutsche Pressepolitik und Propagandatätigkeitimosmanischen Reich von unterbesondererberücksichtigung des Osmanischen Lloyd Stuttgart: Steiner, Kießling, Friedrich. Gegen den großen Krieg? - Entspannung in den internationalenbeziehungen Diss..München, OldenbourgVerlag, Oswald H. Wedel. Austro-German Diplomatic relations Stanford, Skřivan, Aleš: Schwierige Partner. Deutschland und Österreich-Ungarn in der europäischenpolitik der Jahre Hamburg, Suppan, Arnold. Baron Aehrenthal, Pan-Serbian Propaganda and the Annexation of Bosnia-Herzegovina // 1908, l annexion de la Bosnie-Herzégovine, cent ans après/catherine Horel (dir ).P.I.E Peter Lang, Bruxelles, Tcharykow, N. V., Reminiscences of Nicholas II, Contemporary Review, 134, Tunstall, Graydon A. Planning for War Against Russia and Serbia: Austro- Hungarian and German Military Strategies, Columbia University Press, New York, Вишняков Я.В. Боснийский кризис гг. и славянский вопрос. Вестник МГИМО-Университета, С Vişnyakov Ya. V. Bosniyskiy Krizis gg. İ Slavyanskiy Vopros. Vestnik MGİMO-Universiteta s Письмо П. В. Чарыкова А. П. Извольскому от 8-9 сентября 1908 г.// Бестужев И.В. Борьба в правящих кругах России по вопросам внешней политики во время Боснийского кризиса // Исторический архив, С Pismo P.V. Çarıkova A.P. İ zvolskomu ot 8-9 sentyabrya 1908 g. // Bestujev İ.V. Borba v Pravyaşih Krugah Rossii po Voprosam Vneşney Politiki vo Vremya Bosniyskogo Krizisa. İstorıçeskiy Arhiv s

41 MISIR HİYEROGLİFLERİNİ ÇÖZÜME GÖTÜREN DİLBİLİM ANAHTARLARI LİNGUİSTİC KEYS LEADİNG TO THE SOLUTİON OF EGYPTIAN HIEROGLYPHS ЛИНГВИСТИЧЕСКИЕ МЕТОДЫ РАСШИФРОВЫВАНИЯ ЕГИПЕТСКИХ ИЕРОГЛИФОВ Yrd.Doç.Dr. M.Naci KAYAOĞLU 1 - Ayşe ÇETINOĞLU ÖZET Bu çalışma Mısır hiyerogliflerinin çözümü konusunda yaşanılan uzun ve karmaşık süreci incelemekte ve bu bağlamda, Mısır medeniyetinin gizli kalmış sırrının çözümünde dilbilimin oynadığı anahtar rolü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Jean-François Champollion, üzerinde eski hiyeroglifler, orta kısmında o zaman bilinmeyen bir dil ve alt kısmında Yunanca olmak üzere üç farklı dil yer alan Reşit (Rosetta) Taşı nı inceleyerek, kelimelerdeki seslerin ideografik işaretlerle olan ilişkisini ortaya çıkarmıştır. Champollion, Reşit Taşı nda bulunan ve özel isimler içerdiği saptanan kartuşlardan, Eski Mısır Koptik dilinden, Yunanca çeviriye sahip olan Filay dikili taşından ve Mısırlı tarihçi Monetho nun Mısır firavunlarınının soy ağacını çıkarırken anlattıklarından yola çıkarak geniş bir dilbilim çalışması yürütmüştür. Champallion ın hiyerogliflerin çözümüne (a) çeviriyi doğru kullanma, (b) diller arasındaki etkileşimi dikkate alma ve (c) dilin yaşayan bir unsur olduğunun ayırdına varma gibi dilbilimsel özellikleri analiz ederek ulaştığı açıkça görülmektedir. Anahtar Kelimeler: Mısır Hiyeroglifleri, dilbilim, Rosetta Taşı, Jean-François Champollion ABSTRACT The paper examines the long and complex process of the decipherment of the Egyptian hieroglyphs, highlighting the decisive role that the linguistic theories played in unlocking the secret behind the Egyptian civilization. Through the three different languages on the same inscription on the Rosetta Stone with Ancient Hieroglyphs at the top, another unknown language in the middle and the Greek at the bottom, scholars such as Jean- 1 Karadeniz Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı, Trabzon/Türkiye Karadeniz Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı, Trabzon/Türkiye 39

42 François Champollion was able to decipher the script, and showed that the Egyptian writing system was a combination of phonetic and ideographic signs through the cartouches used in the Rosetta Stone, proper names from Ancient Egyptian Coptic, Philae Obelisk on the temple island, Philae with Greek translation and an Egyptian historian Manetho who recorded the Egyptian Pharaoh lineage in Greek. It is obvious that Champollion s solution is achieved through analyzing certain linguistic aspects of hieroglyphs, namely, (a) appropriate use of translation, (b) interaction between different languages, and (c) distinguishing between living and dead languages. Key words: Egyptian hieroglyphs, linguistics, Rosetta Stone, Jean- François Champollion РЕЗЮМЕ В статье рассматривается долгий и запутанный период исследования Египетских иероглифов. Цель этой статьи показать решающую роль лингвистических методов в разрешений его тайны. Жан Франс Шамполион изучив трёхязычную (сверху иероглифы, в конце Греческий, а между ними по тем временам пока ещё неизвестный язык) надпись т.н. Розетты, установил, что между звуками имеется союз типа идеографических указаний. Шамполион, поработав над картушами Розетты, содержающие собственные имена, языком древнеегиптянских коптов, греческим переводом фалайской стелы, генеалогией египетских фараонов, установленный египетским историком Монето, осуществил весьма важную лингвистическую работу. Из этого делается вывод, что Шамполеон а) правильно пользовался переводом, б) принимал во внимание языковые содействия, г) установил лингвистические особенности языка, как живого элемента. Ключевые слова: Египетские иероглифы, лингвистика, Розетта, Жан Франс Шамполион. Giriş Modern insana miras kalan akıl almaz yapıtlar, görkemli tapınaklar ve bunları süsleyen yazıtlarıyla Antik Mısır her zaman büyük merak konusu olmuştur. Üç bin yılı aşan bir zamana yayılan ve bir çok kişi tarafından gelmiş geçmiş en büyük medeniyetlerden birisi olarak gösterilen Antik Mısır, görkemi ve ihtişamıyla her zaman dünyayı kendisine hayran bırakmıştır. Bu kadar ilgi ve bu kadar hayranlık şüphesiz birçok soruyu da beraberinde getirmişti: Kimdi bu Mısırlılar? Bu yapıtların amacı neydi? Nasıl yap ılmışlardı? Antik Mısırlılarla ilgili bir çok şey modern insan için tam bir gizemdi. Cevapsa birçoklarına göre Firavunların Kutsal Metinleri olarak adland ırılan Hiyerogliflerde gizliydi. Fakat bu da bilim insanlarını başka bir soruyla baş başa bıraktı: Neydi bu hiyeroglifler? Ve nasıl çözülecekti? Mısır Hiyerogliflerini Çözüm Süreci Yunanca Hieros (Kutsal) + Glypho (Yazıt) kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan ve Kutsal Yazıt anlamına gelen hiyeroglifler günümüzde şematik bir alfabe olarak tanımlanmakta ve Mayalar, Hititler, Aztekler gibi birçok farklı medeniyetin alfabe özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Mısır hiyerogliflerinin temelde üç karakteristik özelliği vardır. Bunlardan ilki fonetik sesler içermesidir. Fakat semboller sadece sessiz harflere 40

43 karşılık gelmekte bazen iki hatta üç sessiz harf yan yana gelebilmektedir. Bu özelliğinden dolayı hiyeroglif alfabesinin heceli (syllabic) bir yapıya sahip olduğu da söylenebilir. İkinci özelliğiyse ideografik olmasıdır. Bu bir sembolün tamamen bir kelimeye denk gelecek biçimde kullanılmasıdır. Her ne kadar şekillere bakarak anlamlar çıkarmanın kolay olacağı düşünülse de bu semboller karmaşık bir biçimde kullanılmıştır. Mısır hiyerogliflerinin 700 farklı şekilden oluştuğu kabul edilir ve insanlardan hayvanlara bitkilerden nesnelere birçok farklı varlığın kullanılmasıyla gözleme dayalı bir şekilde oluşturulduğu düşünülür. Son özelliği belirleyicilerin bulunmasıdır. Belirleyiciler bir kelimenin tam anlamını vermeden onun bulunduğu semantik kategoriyi ifade ederler (Davies,1988). Yazı geliştikçe ve ilerledikçe hiyeroglif sembolleri daha da basitleşip halkın da kullanabileceği hale getirilmiştir. Bu sebeple ona Demotik yani halk dili denmektedir. Bu demotik dil Mısır Medeniyetinin ileriki dönemlerinde kullanılmaya başlanmıştır ve kendinden sonra gelecek olan Koptik dilini ve de alfabesini de etkilemiştir. Sonuç olarak iki çeşit Mısır hiyeroglifi var denilebilir: Bunlar, Mısırlı rahip ve kâtipler tarafından kullanılan orijinal sistem olan Hieratik ve halkın kullandığı basitleştirilmiş sistem olan Demotik tir (Lesley&Roy Adkins,2002). Tam bir tarih verilemese de hiyeroglif yazının milattan önce 3250 lerde icat edildiğine inanılır. 3 bin yılı aşkın bir süre kullanılmasına rağmen bu dilin konuşulmaz, alfabesinin de birden okunamaz hale gelmesi ise bir muammadır. Andrew Robbinson (2008) a göre dillerin yok olmasının politika, din ve doğal afetler gibi birçok farklı sebebi vardır. Eski Mısır ın da ilk önce Büyük İskender tarafından işgal edilip yönetimin el değiştirmesi, sonrasında Hıristiyanlığın bu topraklara gelmesi daha sonrasında da aynı topraklar Araplar tarafından ele geçirilmesi bu dili tarihin tozlu sayfalarına göndermişti. İskender in işgali ve kendi yönetimini getirmesi Yunancayı yöneticilerin dili yapmış, milattan sonra 4. yüzyılda Mısır resmi din olarak Hıristiyanlığı kabul ettiğindeyse hiyeroglifler artık çoktan tarih olmuştu ki bu sadece hiyerogliflerin değil ilerleyen yüzyıllarda hiyerogliflerle beraber üç bin yıllık koca bir medeniyetin de unutulması, yok olması anlamına gelmekteydi. Her ne kadar yazı sistemi olarak hiyeroglifler artık kullanılmasa da Mısır dili varlığını sürdürmeye Arap hâkimiyeti bu co ğrafyaya gelene kadar devam etmiş ve Arapların dolayısıyla İslamiyet in hüküm sürmeye başlamasıyla da dil artık kullanılmaz hale gelmiştir. Tarihin tozlu sayfalarına gömülmesinin ardından birçok kişi hiyeroglifleri çözmeye çalışmıştır. Bu çalışmaların çoğu yazık ki hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın en büyük sebebi hiç şüphesiz hiyerogliflerin ne olduğuna dair kesin bir yargıya varılmadan böyle bir uğraşa girilmesi olmuştur. Hiyeroglifler fikirlerin tasvir edilmesi için kullanılan semboller miydi yoksa konuşulan bir dilin alfabesi miydi? (Weissbach, ) İşte bu soruya kesin bir cevabın verilmemesi bilim insanlarını yüzlerce yıl boyunca başarısızlığa sürükledi. Bunların ilk örneği olarak Horapollo nun 5.Yüzyılda yazdığı Hieroglyphica isimli eseri gösterilebilir. Bu eserde Horapollo, hiyeroglifleri sembol olarak kabul etmiş ve ileriki yüzyıllarda hiyerogliflerin yanlış yorumlanmasının fitilini ateşlemişti. Horapollo dan sonra 9. ve 10. yüzyılda Arap tarihçiler Zünnun-ı Mısri ve Ibn Vah şiyye nin çalışmaları görülür (Allen,1960). Bu iki bilim adamını özel kılansa ikisinin de hiyeroglifleri çözmede Koptik dilinden faydalanma çabasıdır. Hiyerogliflerin Avrupa da yeniden doğuşu, İtalyan hümanistlerin 15. yüzyılda Herodot Tacitus, Ammianus, Lucan, Diodorus, Pliny gibi tarihçilerin metinlerini okumalarıyla 41

44 gerçekleşmiştir. Hümanistler bu metinlerden yola çıkarak ataları tarafından Roma ya getirilen bir dikili taşın kutsal yazıtlar içerdiğ ini öğrenmiş ve Plato ile Musa nın Mısırda eğitimlerini tamamladıklarına inanmışlardır. Bu metinler onlara ayrıca Nil in bilge insanlarının sırlarını değişik semboller kullanarak gizlediği fikrini vermiş ve en nihayetinde hiyeroglifleri çözmeye yöneltmiştir (Allen,1960). Onları bu arayışa yönelten motivasyonları ne kadar sağlam olursa olsun hiyeroglifleri çözmek yolunda onlar da hüsrana uğramışlardı. Bunun birçok farklı sebebi vardı. En büyük sebepse yukarıda söylendiği gibi hiyerogliflerin tam olarak ne olduğunun tanımlanamaması ve o dönemde birçok kişi tarafından konuşulan bir dilin alfabesi değil de rahiplerin gizli sembolleri olarak kabul görmesiydi. Bu dönemde bahsi geçmesi gereken en önemli kişi Athanasius Kircher dır. Daha önce söz konusu Arap tarihçilerin metinleri 17. yüzyılda Athanasius Kircher tarafından okunmuş ve o da Koptik ve Arapça bir sözlük kullanarak hiyeroglifleri çözmeye çalışmıştır. Kendinden öncekiler ve ardından gelenler gibi Athanasius Kircher de hiyeroglifleri sembol olarak kabul etmiş ve Koptik dilindeki kelimelerle hiyerogliflerdeki sembolleri eşleyip yorumlamaya çalışmıştır. Sonuç olarak ancak hatalarla dolu alfabe parçacıkları elde edebilmiştir (Ray,2008). Bu kadar başarısızlığın üzerine bilim insanları artık kendilerine yol gösterecek bir yazı, kitap daha doğrusu bir anahtara sahip olmanın son derece gerekli olduğuna inanmışlar ve uzun yıllar boyunca hiyeroglifleri tam manasıyla okuyabilmek için gerekli anahtarı arayıp durmuşlardır. Bu anahtara ulaşana kadar kimileri farklı dilbilimsel teoriler ortaya atmış kimileri hiyeroglifleri kırılması gereken bir kod gibi görüp kriptograflar gibi bu kodu kırmaya çalışmışlardır. En nihayetinde 1799 yılında Reşit Taşı nın bulunmasıyla bilim insanları yüzlerce yıldır aradıkları bu anahtara kavuşmuş ve bu taşın bulunmasından yaklaşık yirmi yıl sonra Fransız bir dilbilimci olan Jean-FrançaisChampollion kendinden önce de aynı u ğraşa girişmiş olan Silvestre de Sacy, Johan David Åkerbladve Thomas Young ı geride bırakıp 1822 de hiyeroglifleri okuyabildiğini ilan etmiş ve bu yolda çok büyük bir adım atmıştır. Bu sürecin anlaşılması için, biraz tarihsel bilgiye biraz da Champollion dan önce yapılan çalışmalara ihtiyaç vardır. Napoleon Bonaparte ın 1789 da Mısır ı işgaldeki amacı için iki ayrı sebep gösterilebilir. Birincisi o zamanlar Mısır ın devasa yapıları ve akıl almaz ihtişamıyla Avrupa da bir moda olması ve bu ülkenin birçok zenginliğinin Avrupa ya kaçırılıp aristokratlar ın ve de soyluların koleksiyonlarında yerlerini almaya başlamasıydı. Bu zenginlikler arasında mumyalar, lahitler, tanrıça heykelleri, dikili taşlar, el yazması papirüsler ve daha nice antika eşya bulunmaktaydı (Fagan, 1975). Mısır artık birçok Avrupalı tüccar için yeni bir ticaret merkezi haline gelmişti. İkinci olarak Napoleon un bu işgalle ülkeyi, insanlarını ve de geçmişini anlamayı, öğrenmeyi istemesi gösterilebilir. Bunun için de işgale giderken yanında tarihçiden matematikçiye, sanatçıdan dilbilimciye birçok bilim insanını da götürmüş ve onları araştırma yapmaları için teşvik etmişti. 42

45 Reşit (Rosetta) Taşı KARADENİZ 1799 yılında Napoleon un isteği üzerine Mısır ın Reşit (Reşit) bölgesinde yapılan kazıda o güne kadar eşi benzeri görülmemiş bir parça bulundu. Bu siyah granit taşı eşsiz kılansa üzerinde 3 farklı dille yazılmış metin bulunmasıydı: En başta hiyeroglif yazısı, ortada bilinmeyen başka bir dil ve en alttaysa Antik Yunanca bir metin vardı. Antik Yunancayı hemen okumaya koyulan dilbilimciler metni çözdükçe heyecanları iki katına çıktı. Dilbilimciler bu denli heyecanlandıran, üç yazının da aynı şeyi anlatması ve her ne kadar ilk iki dil olmasa da Antik Yunancanın çok iyi bir şekilde bilinmesi ve kolayca çevrilebilecek olmasıydı. Böylece Yunanca metin çevrilip hiyerogliflerin ne dediği anlaşılacak ve belki de hiyeroglifler okunabilecekti (Budge, 1893). Taşın önemini kavrayan Fransızlar, hemen kopyalarını çıkartıp Paris e yollamış ve en önemli dilbilimcilerini hiyeroglifleri çözmeye yönlendirmişti. Bu dilbilimcilerden en önemlisi Silvester De Sacy idi (Byrd, 1998). (Hooker, 1998) Gelinen nokta, Napoleon için önemli bir sonuçtu ama 1802 de İngiliz İmparatorluğu ile 3 yıldır verilen savaşın kaybedilmesinin ard ından Fransızlar, Mısır ı terk etmek ve buldukları her eseri İ mparatorluğa teslim etmek zorunda kald ılar. Reşit Taşı nın ününü duyan İngilizlerse taşı çoktan İngiltere ye yollayıp hiyeroglifleri çözmeye başlamıştı. Bütün dünya olanları ilgiyle izliyor ve iki millet de hiyeroglifleri çözme onuruna sahip olmak için canla başla uğraşıyordu. Bu olayın iki millet arasında bu denli bir gurur meselesine dönüşmesinin sebebi, Fransızların taşı kendilerinin bulduğunu dile getirmeleri ve onun İngilizler tarafından ellerinden alınmış olduğ unu iddia etmeleri, İngilizlerinse taşa sahipken çözme onurunu Fransızlara kaptırma telaşına düşmüş olmalarıydı. Artık yüzyıllardır aranan anahtar bulunmuş olsa da bilim adamları için cevaplanmayı bekleyen birçok soru vardı. Bunlardan ilki ve belki de en önemlisi hiyerogliflerin tam olarak ne olduğuna dair tatmin edici bir tanımın yapılamamasıydı. Hiyeroglifler konu şulan bir dilin yazı sistemi mi yoksa kişileri, nesneleri tanımlayan sessiz semboller miydi? Eğer hiyeroglifler konuşulan bir dilin yazı sistemiyse alfabenin özellilikleri tam olarak neydi ve hangi ses hangi sembole aitti? Bunun yanında Mısır 3 bin yıla yayılan bir medeniyete sahipti ve bu süreçte dilde ve alfabede belli dönemsel farklılıklar olması kaçınılmazdı. Eski Mısır dilinin yaklaşık yıldır konuşulmadığı düşünülürse, bu sorulara cevap bulmak gerçekten çok zordu. Bu arada gözlemlenen değişiklerin bir kısmı politik içerikliydi. Reşit Taşı yap ıldığ ında Mısır artık eski Mısır değildi. Ülke birçok işgale maruz kalmış ve en sonunda ana dili Yunanca olan Büyük İskender tarafından tamamen işgal edilmişti. Ülkenin uğ radığı yönetimsel değişikliklerin hiyeroglifleri tam olarak nasıl etkilediğinin bilinmemesi başta 43

46 Champollion olmak üzere birçok dilbilimci için sorun teşkil etmekteydi. Çünkü bugün için Mısır medeniyeti 5 bin yıllık bir geçmişe sahipti ve dilbilimcilerin asıl amacı bu medeniyetin en eski zamanına ait metinleri okuyabilmekti. Eğer Yunanca, Reşit taşı yapıldığı dönemde eski Mısır dilinde birçok farklılığa sebep olmuşsa bu taş üzerinden yürütülecek dil bilimsel teoriler veya oluşturulabilecek bir alfabe en eski dönemlere uygulanmayabilir hatta belki de o dönemki yazılar hiç okunamayabilirdi. Yunancanın dil üzerinde ne denli farklılıklara yol açmış olabileceğini daha iyi kavramak için Reşit taşının hikâyesine bir göz atmak gerekir. Taştaki Yunanca çeviriye göre bu taş Mısırın 285. firavunu V. Ptolemy (Ptolemaios) tarafından M.Ö. 196 da kendi yönetiminin propagandası için yaptırılmıştı ve belki de yüzlerce kopyası bulunmaktaydı. Taşın yaptırılmasının en büyük sebebiyse yönetiminin sallantıda olmasıydı. O zamanlar Mısır, 3 bin yıllık medeniyetin görkemli günlerinden çok uzaktaydı. Birçok işgale uğrayan bu Şekil 2: Reşit Taşı nın Parkinson ve Thorne tarafından Memphis ve Canopusta ki örneklerine bakılarak yeniden tasarlanan muhtemel orijinal topraklar artık M.Ö. 332 de Büyük İskender in kontrolüne geçmiş ve İ skender kendini firavun ilan edip kendi hükümetini oluşturmuştu. Bu yönetimin çoğu bu toprakların asıl sahiplerine yabancıydı ve bu, toplum içerisinde yönetime karşı bir nefret oluşturmaktaydı. Halkın yönetime kar şı açık isyan içinde bulunduğu dahi söylenebilirdi. Bu durumdan son derece rahatsız olan V. Ptolemy çözüm olarak bu taşlardan yaptırıp ülkedeki tapınaklara yerleştirmiştir. Hepsi V. Ptolemy nin erdemlerinden ve ülkenin haklı firavunu olmasının sebeplerinden bahsetmekte ve onu övmekteydi (Budge, 1893). Diğer büyük bir sorun da Reşit Taşı n ın bulunduğu fiziksel durumdu. Taşın hiyeroglifleri içeren ilk kısmı nerdeyse tamamen zarar görmüş tü. Ama ortadaki bilinmeyen dille eski Yunanca nerdeyse tamdı. Taşın üzerinde hiyeroglif kısmındaki 14 sıranın yarım yamalak parçaları, ortadaki dilin 32 sırası ve eski Yunancanın 54 sırası bulunmaktaydı (Budge, 1893). Bu yüzden çeviriye dayalı herhangi bir teorinin taş üzerinde uygulanması çok zordu çünkü eksiklikler büyük bir problem yaratıyordu. Bu sorunu çözmek isteyen ve artık taşı kendi mülkü olarak gören İngilizlerse o dönemde Mısır da bulunan ve eski Mısır ın harikalarını bulup gün yüzüne çıkarmayı kendine görev bilmiş İtalyan maceraperest İovanni Belzoni yi taşın başka bir kopyasını bulmakla görevlendirdi. Belzoni her ne kadar bu görevi yerine getiremese de çözüm sürecine son derece büyük katkıda bulunacaktı. Dilbilimciler için sorunlu başka bir konu da hiyerogliflerin okunma yönüydü. Hiyeroglifler bazen sağdan sola, bazen solda sağa, bazen de yukarıdan aşağı yazılmakta ve hangi taraftan okumaya başlanacağı konusunda kimse kesin bir fikir sunamamaktaydı (Collier&Manley, 1989). Bu yüzden Reşit Taşı ndaki Yunanca çeviriyi hiyerogliflere uyarlama epey zor olacağa benziyordu. Kelimeler arasında boşluk olmaması, neyin nerde başlayıp nerde bittiğinin bilinmemesi yanı sıra eldeki materyalin azlığı ve de güvenilirliği de sorun teşkil ediyordu. 44

47 Dilbilimcilerin elinde eski Mısır diline dair fikir yürütebilecek tek veri Reşit Taşı ydı. O da yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı yardımdan çok zarara yol açmaya başlamıştı. Bunun haricinde dilbilimcilerin teorilerini uygulamak için daha çok metine ihtiyaçları vardı. Metinlerin Mısır dan Avrupa ya gelmesi hem çok zor hem de çok pahalıydı. Çoğu metin papirüs adı verilen parşömenlere yazılmıştı ve Mısır iklimi göz önüne alınarak yapılan bu kâğıtlar Avrupa iklimine dayanamıyor, eriyordu. Tapınak ve yapılardaki yazılar, ressamlar tarafından işlenip Avrupa ya gönderilse de bunların çoğu hatalarla doluydu ve güvenilir değildi. Dil bilimciler için Reşit ( Adkins, 2000) Taşı inanılmaz bir ipucu barındırıyordu. Bu daha sonraları kartuş adı verilecek olan ve ilk defa Danimarkalı bir arkeolog olan Georg Zoega tarafından tan ımlanan sembolleri çevreleyen oval dairelerdi. Zoega a göre bu halkalar özel bir isim içermekteydi (Callimahos, 1970). Bu büyük ihtimalle soylu bir isim belki de bir firavun adıyd ı ve o da Reşit taşındaki Yunanca çeviriye bakılıp bu çeviriden bir alfabe oluşturabilmesini sağlayabilecek en önemli fırsattı. Burada bu kartuşlara çözüm sürecindeki ikinci anahtar dense hiç de hata yapılmış olmaz. Çünkü elde hiçbir sağlam veri yokken seslere dayalı bir alfabe oluşturulması ancak zaten tarihte adı geçen ve de okunuşu bilinen bir isimle sağlanabilirdi. En nihayetinde farklılıklar olsa da bir isim farklı bir dilde de kabaca da olsa aynı biçimde telaffuz edilirdi. Fakat burada bir sorun vardı. Taşın hiyeroglif kısmının büyük çoğunluğu eksikti ve Ptolemy ismi iki farklı kartuşta geçmekteydi. Kartuşlardan birinin bu firavuna ait tanımlamalar veya övgüler içerebileceği düşünülmüştü ve bunun da sesleri doğru tayin etmede problem yaratacağına inanılmıştı. Ayrıca bu özel isim temel alındığında hiyerogliflerin tam olarak hangi yönden okunacağı sorunu ortaya çıkıyordu. Reşit Taşı nın en önemli özelliği, üzerinde aynı metnin 3 farklı dile yazılmış olmasıydı. Bunlardan ilki hiyerogliflerdi. İkinci kısımdaki dil ise o zaman bilinmemekteydi. 45

48 Yunanca kısmı n çevrilmesinin ardından bu dilin Eski Mısır da halk dili olduğu anlaşılmıştı. Hiyerogliflerin değiş- miş bir formu olan bu yazı da hiyeroglifler gibi tam bir gizemdi. (Lesley&RoyAdkins, 2002) Fakat birçok dil bilimciye göre hiyerog-liflerin aksine bu konuşulan bir dilin yazı sistemiydi ve buradaki sembol-lerin seslere tekabül etmesi olasılığı çok fazlaydı. İşte bu yüzden Reşit Taşı nın bulunmasının ardından birçok dilbilimci hiyerogliflerden ziyade bu demotik kısma yoğunlaşmış ve varsayımlarını bu kısım üzerinden geliştirmişlerdi. Taş ın bulunmasının ardından kaydedilmesi gereken dört isim vardır. Bunlar Sylvestre de Sacy, John David Akerblad, Thomas Young ve Jean Français Champollion dur. Bunların içinde özellikle Thomas Young ve Jean Français Champollion geliştirdikleri teorilerle diğer birçok bilim insanını geride bırakmışlardır (Parkinson, 1999). Taşın bulunmasının ard ından kopyasını çıkaran Fransızlar bunları Paris e yollamış ve en önemli dilbilimcilerini bu konuda görevlendirmişlerdir. Sylvestre de Sacy bu dilbilimciler içerisine en önemli olanıyd ı ve Yunanca metinle yaptığı karşılaştırma sonunca Ptolemy isminin de dâhil olduğu birkaç ismi çözmeyi başarmış tır. Fakat bu çözümlemelere rağmen hedeflediği alfabeyi bir türlü oluşturamamış ve sonrasında da hiyerogliflerin çözülemeyecek mistik semboller olduğunu kabul etmiştir (Griffith, 1951). Onu bu dönemde bahse değer kılan bir diğer unsur da Champollion nun hocası oluşudur. Sacy den sonra yetenekli bir İsveç diplomatı olan John David Akerblad Sacy nin çalışmaların ı da hesaba katarak Yunanca çevirideki isimleri demotik kısımda bulmayı başarmıştır. Onun da en büyük hatası bu demotik kısmın tamamen alfabetik olduğuna inanması ve bu hatalı varsayımla çözmeye çalış masıd ır (Callimahos, 1970). Yazık ki bu hatalı varsayım onun çözüm yolunda ilerlemesine engel olmuştur. Rekabetin diğer ayağı olan İngiltere nin bu iş için seçtiği isim, daha iki yaşında okumayı sökmüş ve 20 yaşına geldiğinde Arapça, Farsça ve Türkçenin de dâhil olduğu bir düzine dili konuşabilen Dr. Thomas Young dı. Young, insan gözünün nasıl çalıştığına dair yaptığı çalışmalarıyla meşhurdu. Young ın avantajı Reşit Taşı nın hiyeroglifleri çözmesi için kendisine teslim edilmiş olmasıydı. Young ın bu sürece yaptığı en büyük katkılardan biri Ptolemy nin de dâhil olduğu farklı isimleri deşifre etmeyi başarmasıydı (Callimahos, 1970). Bununla birlikte hiyerogliflerin hangi yönden okunacağını da bulan Young olmuştur. Young hiyeroglifin tıpkı bir aynadaki yansıma gibi çalıştığın ı görmüş ve bu fikre göre hiyeroglif karakterlerindeki başlar hangi yönü gösteriyorsa o taraftan okunacağı sonucuna varmıştır. O da en başta hiyerogliflerin semboller olduğuna inanmış fakat Ptolemy gibi yabancı isimlerin hiyerogliflerde alfabetik bir biçimde yazıldığı fikrine varmıştır. Young hiyerogliflere bir alfabeden ziyade kırılması gereken bir şifre muamelesi yapmıştı. Sayısal zekâya sahip olan Young, çözümlemede matematiği kullanmıştır. Ona göre hiyeroglifler sembollerdi ama demotik kısım konuşulan bir dilin alfabesiydi. Bu sisteme göre Young kelime sıklıklarına bakmıştır (Griffith, 1951). Örneğin Yunanca metinde 12 kez geçen tanrı kelimesi için demotik metinde 12 kez geçen aynı sembol gruplarını aramış; buralardan harfler, harflerden bir alfabe, alfabeden, kelimeler ve buradan da cümleler oluşturabileceğine inanmıştır. Demotik üzerinde yapacağı bu çalışmanın hiyeroglif sembollerini çözmede çok işe yarayacağına inanmamıştır çünkü en nihayetinde Yunanca çeviriye göre iki sistem de aynı dilin yazı sistemiydi. Ptolemy gibi birkaç kelimeyi bulup buradan yola çıkarak minik bir alfabe geliştirmişti fakat sonradan anlaşılacağına göre bu alfabe hatalı bir alfabeydi (Davies,1988). 46

49 Young, diğer hiyeroglif sembollerin kendi oluşturduğu sistemin takibiyle çözülebileceğ ini belirtip sebebi bilinmeyen bir şekilde hiyeroglifleri çözme uğraşından vazgeçmiştir. Kimlerine göre bu vazgeçişin sebebi işin içinden bir türlü çıkamamış olmasıydı. Young ın en büyük hatasıysa hiyeroglifleri fikirler anlatan resimcikler olarak kabul edip sadece Yunan soyluların bu yazıtlara yerleştirilmesi için seslere karşılık gelecek biçimde yazıldıklarına inanmasıydı (Callimahos, 1970). Bunu takip eden yıllar tamamen sözde çözümlemelerle geçmişti. Birçok farklı kişi birçok farklı sembol çevirileriyle ortaya çıkmada ve bunları yayınlamaktaydı. Bu kadar başarısızlığın ard ından birçok kişi artık hiyerogliflerin tamamen sessiz olduğunu ve çözülemeyeceğini kabul etmişti. Ama henüz bu süreçte asıl kahraman, hiçbir çalışmasını yayınlamamıştı. Bu sürece adını altın harflerle kazıyan isim: Jean Françaiş Champollion oldu. Jean Françaiş Champollion ile Devam Eden Süreç Jean-FrançaisChampollion 1790 yılında Figeac da kalabalık bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Champollion daha çok küçük yaşlardan itibaren dil konusunda tam bir dahi olduğunun ipuçlarını vermiş ve her ne kadar iyi bir eğitim alacak kadar zengin olmasa da abisi onun bu yeteneğini fark edip bu konuda onu hep yüreklendirmiştir. Bu küçük dil harikasının 13 yaşına geldiğinde tam altı antik dili ustaca konuşabilmesi ileride yapacaklarının da habercisiydi. (Lesley&RoyAdkins, 2002). Antik dillere bu denli meraklı olmasının sebebiyse hiç şüphesiz çocukluğundan itibaren kafasını kurcalayan ve büyüdüğünde de kurcalayacak olan sorularda saklıydı: İlk medeniyet ne zaman başladı? Âdemle Havva hangi dili konuşuyordu? Tanrı bizimle aynı dili mi konuşuyor? İşte Champollon u hiyeroglifleri çözmeye yönelten de bu sorulard ı. Çünkü ona göre Eski Mısır medeniyeti dünya tarihinin en yaşlı medeniyetiydi ve eğer yazıları okunabilirse birçok sorunun cevabı da bulunmuş olacaktı. Daha çocukluğunda dil konusunda tam dahi olduğunu kanıtlayan Champollion için hiyeroglifleri çözmek hem milli bir mesele, hemde çocukluğundan beri zihnini meşgul eden soruların anahtarıydı. Diğer birçok dilbilimci gibi Champollion da en başta hiyerogliflerin semboller olduğunu düşünmüş, daha sonra taşın eksik kısmıyla ilgili tahminler yürütüp Yunancayla yaptığı rakamsal karşılaştırmayla bu fikirden vazgeçmişti. Hiyerogliflerin seslere karşılık gelen harfler olduğuna inanmıştı. Ona - unvanını kazand ıracak en önemli nokta belki de buydu ama bu yine de uzun ve sancılı bir süreçti. Bir dilbilimci olarak Champollion, hiyerogliflerin anlamların ın antik dillerin üzerine yap ılacak karşılaştırmalı bir çalışmayla çözüleceğine inanmış ve işe Eski Mısır diliyle aynı zamanda var olan en son dil olan Koptik dilini öğrenerek başlamıştı. Yine diğer dilbilimcilerin aksine sadece kelime anlamlarını değil harflere denk düşen sesleri bulmaya son derece büyük bir önem veriyordu (Griffith, 1951). Koptik Mısır Hıristiyanlarının diliydi ve hala dini ayinlerde kullanılmaktaydı (Davies,1988). Koptik dilini inceledikçe bu dil ile demotik arasında da alfabetik bir benzerlik bulunduğu fikrine vardı. Bunun yan ında Champollion a göre hiyeroglif alfabesi ve demotik alfabe arasında da benzerlikler vardı. Hiyeroglif alfabesi sadece demotiğin eski bir versiyonuydu. Hatta demotik alfabesinin eski Mısırda halkın daha kolay yazabilmesi için hiyerogliflerin basitleştirilerek oluşturulduğuna inanmıştı. Böylelikle Koptik dilinde öğrendiği seslerle ve yine bu dilin alfabesiyle demotik alfabe arasında karşılaştırmalar yap ıp bir alfabe oluşturmuş ve daha sonra bu alfabeyi hiyerogliflerle karşılaştır ıp uygun sesleri bulmaya çalışmıştır. Champollion, hiyeroglif alfabesinin kesinlikle gözleme dayanarak oluşturulduğuna inanmış ve aynı topraklarda konuşulan 47

50 Şekil 5: Champollion nun Koptik Demotik ve Hiyeroglif alfabeleriyle yaptığı karşılaştırmalar sonucu ortaya çıkardığı alfabe Champollion a karşı olan nefretiydi. İnsanlık nasıl başladı gibi sorularla artık saplantılı hale gelen bu adamın hiyeroglifleri gerçekten okumayı başarıp kilisenin öğretilerine ters düşebilecek verilere ulaşmasından o kadar korkuluyordu ki onu engellemek için her şey yapılıyordu. Kilisenin ortaya çıkmasından en çok korktuğu gerçekse Nuh Tufanının tarihiydi. O Koptik dilinin kelimelerinin seslerini Kircher ın da yaptığı gibi hiyeroglif sembolleriyle eşleştirmeye çalışmıştır (Callimahos, 1970). Champollion her geçen gün biraz daha başarıya yaklaşmakta, daha doğru alfabeler ortaya çıkartmaktaydı. Fakat önünde üç büyük sorun vardı. Birincisi maddi zorluklarla uğraşan ve antika papirüslere hiçbir şekilde parası yetmeyecek bu adamın teorisini kanıtlayabilecek materyali son derece azdı ve elinde yararlanabileceği tek kaynak Reşit Taşı nın kopyaları idi. Bu taşın da hiyeroglif kısmı büyük oranda hasarlıydı. İkincisiyse kilisenin dönemde kilisenin bilim (Adkins, 2000) adamları İncil i kullanarak bu tufanın tarihini M.Ö olarak hesaplamış ve yine İncil e göre bu tufan dünya üzerindeki bütün medeniyetleri yok etmişti. Şekil 6: Ptolemy ve Cleoptara Kiliseye göre İncil tarihsel olarak hatasızdı. Eğer Kartuşlarının Karşılaştırlması Champollion hiyeroglifleri okumayı başarıp Mısır medeniyetini bu tarihten de daha eski bir tarihe dayandırırsa bu hiç şüphesiz kilisenin otoritesinin büyük ölçüde sarsılmasına sebep olacaktı: Kilisenin yöneticiler üzerindeki etkinliği düşünüldüğünde Champollion nun çalışmaları büyük bir tehlike altında gibi görünüyordu. Ayrıca bir cumhuriyetçi olduğu bilinen Champollion, Napoleon nun devrilmesinin ardından krala komplo kurma suçuyla görevinden alınmış ve memleketi olan Figiac a sürgüne yollanmıştı 48 (Parkinson, 1999). Hem sürgün hem kaynak yetersizliği hem de kilise baskısı gibi problemlerle uğraşırken onu nihai başarıya ulaştıracak üçüncü anahtar İtalyan gezginci Belzoni tarafından bulunmuştu. Daha önceleri Reşit

51 Şekil 7:Ptolemy ve Cleoptara Hiyerogliflerinin Analiz. T sesindeki farklılık daha sonralarda eşsesliler fikriyle açıklanmıştır. KARADENİZ Taşı nın daha sağlam bir kopyasını bulmak için İngiliz Müzesi tarafından görevlendirilen Belzoni bir tapınak adası olan Philae da üzerinde Yunanca çevirisi olan bir sütun taşı buldu. Bu taşı daha da özel kılan taştaki Ptolemy ve Cleopatra isimleriydi. Bu iki isim 3 benzer sesi daha doğrusu harfi içermekte ve Champollion nun belki de yıllardır beklediği karşılaştırma şansını ona vermekteydi. Kardeşinin yardımlarıyla sürgünden kurtulan Champollion sütunun bir kopyasına ulaşıp hemen çalış malara başladı. İki ismi karşılaştırarak 3 sesin de aynı harfle ifade edildiğini fark etti (Lesley&RoyAdkins, 2002). Görüldüğü üzere P,L,O sesleri iki isimde de aynı sembolle ifade edilmiştir. İşte bunu fark eden Champollion diğ er harflere isimlerde geçtiği şekilde sesler vermiş ve böylece 13 harflik minik bir alfabe oluşturmuştur. Elindeki bu alfabeyi kullanarak sütundaki diğ er isimleri de çözümlemiştir. Bunlar İskender (Alexander), Berenik (Berenice ), Sezar (Ceaser) isimleriydi ve teorisini bu isimler üzerinde uygulayıp alfabesini genişletme imkanı bulmuştu (Ray, 2008). Kimileri için bu inanılmaz bir başarı sayılsa da Champollion o kadar da mutlu değildi. Bu isimlerin hepsi hiyeroglifler için çevrilmiş modern Yunan isimleriydi ve onun için önemli olan Yunanlılar ya da Romalılar tarafından bozulmamış metinler üzerinde teorisini ve alfabesini test etmekti (Griffith, 1951). Ona ihtiyacı olan materyali sağlayansa Belzoni oldu. Antik Mısır ın hiç görülmemiş yerlerini keşfetmeyi kendine görev bilmiş bu maceraperest, Mısır ın en uzak noktalarından biri olan Ebu Simbel de bir tapınak keşfetti. (Mayes, 1959) Bu tapınaktaki yazılar ve kartuşlar Yunanca etkisiyle bozulmayacak kadar eskiydi: Bu tam da Champollino nun ihtiyacı olan şeydi. Bu tapınağın Şekil 8: Sezar, Berenik ve İskender in kartuşları resimleri ona bir arkadaşı tarafından getirilmiş, o da duvardaki kartuşu kendi geliştirdiği alfabesini kullanarak okumayı başarmıştı Weissbach, ). (Bu kartuş Ramses idi ve gelmiş geçmiş en büyük Mısır firavunu olarak kabul edilmekteydi. Peki, Champollion nun Ramses adından bu kadar emin olmasın ı sağlayan neydi? Ramses ismi uydurma ve ya tesadüfi olabilir miydi? İşte burada da bu çözüm sürecindeki son anahtar ortaya çıkmakta: Manetho. Milattan önce 3. Yüzyılda yaşamış olan Manetho hem bir rahip hem de bir tarihçiydi. ve Aegyptiaca isimli eseriyle meşhurdu. Yunanca kaleme alınmış bu eserde Manetho, Mısır hanedanlarının kronolojik bir listesini hazırlamıştı (Greppo,1831). Bu eserde Manetho, Mısır firavunların ın hayatlarını Nuh tufanı öncesinden başlayarak oluşturduğu için kilise tarafından sapkın ilan edilmişti. Birçoklarına göre Champollion Mısır a yaptığı seyahatte bu listeyi hep yanında taşımış ve yeni papirüsler geldiğinde veya tapınak duvarlarında farklı yazıtlarla kar şılaştığı zaman okumaya çalıştığ ı isimleri buradan kontrol edip hem okuduklarının doğruluğunu test etmiş hem de alfabesini daha da genişletmiş ya da 49

52 uyarlamalar yapmıştı. Champollion nun bu listeyi ne zaman kullanmaya başladığı tam olarak bilinmemektir. 2 Artık hem alfabesinden hem de teorisinden emin olan Champollion, bu başarısını verdiği konferanslarla ve yayı mladığı yazılarla bütün dünyaya duyurmuştu. Ama bu konuşmaları hep bir cümleyle sonlandırmıştı: Bu sadece bir başlang ıç. Gerçekten de öyleydi. Zaten kimse, koca bir dilin ki bu dil 3 bin yıllık bir medeniyete aitti, bu kadar yıllık uğraş a rağmen bu kadar kolay bir biçimde çözümleneceğ ini düşünmemişti. Bu yüzden Avrupa da ki birçok aydın ve bilim adamı Champollion nun bu başarısına şüpheyle bakmış, daha fazla materyal üzerinde test edilmesi gerekliliğini vurgulamıştır. Hem işsiz hem de parasız olan Champollion nun ise ne para verip daha fazla materyal alacak ne de Mıs ır a gidip orada araştırmalar yapacak hali vardı. Bu tür zorluklar yüzünden Champollion bu büyük başarısına rağmen buna bir türlü sevinemiyor, çalışmalarının bo şa gideceğ inden endişe ediyordu. Durum bu derece umutsuzken o dönemde ki Fransa Kralı, Louvre Müzesinde bir Mısır Koleksiyonu olu şturmaya karar vermiş ve bu koleksiyona katılmak üzere Mısır dan bir parça getirtmişti. Bu Tebas yakınlarındaki Dendera tapınağının tavanın ın bir parçasıydı ve Dendera Zodyak ı olarak adlandırılmıştı (Greppo,1831). Bu parçaya fiyat biçilmesi için ne kadar eski olduğunu belirlenmek üzere bir otoriteden yardım alınması gerekiyordu ve bu görev için Sacy çağr ılmıştı. Zodyak haberlerinin yayılması üzerine bazılar ı bu Zodyak ın Nuh tufanından daha eski bir tarihe ait olabileceğini bile iddia etmişlerdi. Sacy, bu eseri M.Ö. 2 binlere dayandırmış ve müze Zodyak ı bu değerlendirme üzerinden dudak uçuklatan bir fiyata satın almış tı. Bu objenin bu derece eski bir döneme ait olması fikri ve Nuh tufanından da eski olabileceği söylentileri tabiri caizse kilisenin yüreğini ağzına getirmi şti. Her ihtimale karşı ikinci bir fikre başvurmanın faydalı olacağına inanan müze müdürü bu görev için Champollion a başvurdu. Bu Champollion nun hayatının f ırsatı olabilirdi ve öyle de oldu. O dönemde dünyada hiyeroglifleri okuyabilen tek insan olan Champollion bu konuda bilgisini adeta konuşturdu ve Sacy nın büyük hatasın ı ortaya çıkardı. Dendera Zodyak ı milattan sonraki bir döneme aitti ve ödenen miktar düşünüldüğünde bu eser modern bile sayılabilirdi. Champollion bunu kartuşlardaki isimleri okuyarak ortaya çıkarmıştı. 2 Burada, Ramses adının ayrıca İncil de Hz Musa hikâyesinde geçtiğinin altını çizmekte fayda var. Manetho yla birlikte tarihin bu çözüm sürecindeki inanılmaz katkısı da gözden kaçırılmamalıdır. 50

53 Sacy nin büyük hatası Fransa Kralına yüzlerce franka mal olmuştu ama bu Champollion için bir dönüm noktasıydı. Bu başarıdan sonra kral adına çalışmaya başlayan Champollion, Louvre da ki Mısır koleksiyonunun müdürü olmuş ve artık Mısır a gidip araştırma yapabilme hayaline kavuşmuştu. Bunun sonrasında Mısır a iki yıllık bir seyahat yapan Champollion, Giza Piramitleri, Büyük Karnak Tapınak Kompleksi, Memphis deki antik mezarlıklar ve Krallar Vadisi gibi birçok yerde araştırmalar yapmış ve Mısır dilinin alfabesi, dilbilgisi, kelimeleri üzerine birçok bilgiye sahip olup daha sonraları da bunları yayınlamıştır (Griffith, 1951). Eserlerinin en ünlüsü hiyeroglif sisteminin kapsamlı bir açıklamasını yaptığı: Précis du système hiéroglyphique des anciens Égyptiens (Eski Mısır Hiyeroglif Sisteminin Kısa Açıklaması) isimli eserdir. Birçoklarına göre modern insan için Eski Mısır Champollion la başlar. Eski bir medeniyete ait bir çok gerçeğin gün yüzüne çıkması, Champollion nun hiyeroglifleri okumadaki başarısı sayesinde olmuştur. Fakat Champollion nun bunun için ödediği bedel çok ağırdı. Mısır dan döndükten 18 ay sonra bir beyin rahatsızlığı yüzünden hayatını kaybetti. Kimilerine göre Champollion, Mısır a yaptığı yorucu bir seyahatin yorgunluğunu bir türlü atamamış, kimilerine göre hiyeroglifleri çözme uğraşının yükünü kaldıramamıştı. Öyle görünüyor ki, dünya Champollion sayesinde bir dil unutulsa, o dili konuşan kalmasa bile asla yok olamayacağı anlaşılmıştı. Champollion dan öğrendiğimiz bir diğer şey de bizden binlerce yıl önce yaşamış olan insanları tanımayı, onları duymayı, anlamayı bize mümkün kılmak için arkeolojik kazı ve keşifler kadar dilbilimsel çalışmalar da önemlidir. SONUÇ Sonuç olarak, çoğu kimse çözümün tek başına Reşit Taşı ndan yola çıkılarak gerçekleştiğini düşünmesine rağmen, üzerinde hiyeroglif bir metnin Yunanca çevirisini içeren Reşit Taşı, çözümden çok yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu sorunlar hiyerofliflerin üç farklı yönden yazılması, taşın hiyeroglif kısmının büyük ölçüde eksik olması, kelimeler arasında boşluk olmaması ve taşın yapıldığı zamanda kullanılan Mısır dilinin Yunanca tarafının büyük ölçüde bozulmuş olmasıdır. Bu sorunların birçoğu çözülmüş olsa dahi çözüme götüren anahtarın tek başına Reşit Taşı olduğu söylenemez. Yukarıda belirtildiği gibi anahtarlar sırasıyla: (1) üzerinde hiyeroglif bir metnin Yunanca çevirisi bulunduğu için Reşit Taşı; (2) Reşit taşındaki metnin hiyeroglif kısmında bulunan ve hiyerogliflere teker teker ses tayin edilmesi olasılığını mümkün kılan kartuşlar; (3) Mısır dilinin son dönemlerinde aynı bölgede konuşulan, eski mısır diliyle birçok benzerlik taşıyan ve günümüzde de kullanılan bir dil olan Koptik; (4) Büyük maceracı Belzoni tarafından bulunan, tıpkı Reşit Taşı nda olduğu gibi özel kartuşlar içeren ve üzerinde Hiyeroglif metnin Yunanca çevirisi bulunan Filay Dikili Taşı; ve (4) son olarak da 3. yüzyılda yaşamış ve Mısır Firavunlarının Soyağacını yazmış olan tarihçi Manetho nun Yunancaya çevirilmiş metinleridir. Kısaca bilim insanlarını yıllardır çözülemeyen hiyerogliflerin çözümüne götürmede (a) çeviriyi doğru kullanma, (b) diller arasındaki etkileşimi dikkate alma ve (c) en önemlisi de dilin yaşayan bir unsur olduğunun ayırdına varma önemli rol oynamıştır. Jean-Françaiş Champollion ın çalışmalarını bu yönde devam ettirerek sonuca ulaşmayı denediği ve başarıya ulaştığı açıkça görülmektedir. 51

54 KAYNAKÇA ADKINS Lesley & ADKINS, Roy: (2000). The Keys of Egypt: The Obsession to Decipher Egyptian Hieroglyphs. New York: Harper Collins. ALLEN Don. Cameron: (1960). Predecessors of Champollion, Proceedings of the American Philosophical Journal V (104), s BYRD Melanie: (1998).The Napoleonic Institute of Egypt. Napoleonic Scrholarship: The Journal of the International NapoleonicSociety, V (1,) N (2), Retrived from BUDGE, E. A. Wallis: (1893). The Reşit Stone: From TheMummy, Chapters on Egyptian Funeral Archaeology Cambridge: University Press. COLLIER Mark & MANLEY Bill: (1998). How to Read Egyptian. Berkeley, Los Angeles: California University Press. DAVIES W.V: (1998). Reading Past: EgyptianHieroglyphs. Berkeley, Los Angeles: California University Press. FAGAN Brian: (1975).The Rape of the Nile: Tomb Robbers, Tourists and Archaeologists in Egypt. New York: Charles ScribnerísSons. FAIRFAX, Ferdinand: (2005). BBC Egypt Series: The Mystery of the Reşit Stone. United Kingdom: BBC. GREPPO J. G. H: (1831). Essay on the Hieroglyphic System of M. Champollion, Jr. and on the Advantages Which It Offers to Sacred Criticism art,the North American Review, V (32), s GRIFFITH F LI: (1951). The Decipherment of the Hieroglyphs, The Journal of Egyptian Archaeology, V (37), s HOOKER J,T: (1990). Reading the Past. University of California Press/British Museum. LAMBROS D. C: (1970). The Reşit Stone and Its Decipherment: National Security Agency. PARKINSON Richard: (1999). CrackingtheCodes: Reşit Stone anddecipherment. Berkeley, Los Angeles: California University Press. RAY John: (2008). Reşit Stone: And the Re-birth of Ancient Egypt. London, Profile Books. ROBINSON Andrew: (2008). Deciphering Vanished Script. Nature.V(455), s. ( ). WEISSBACH Muriel. Mirak: (1999) Jean François Champollion And the True Story of Egypt. Fidelio. V(VIII), N(3), s Şekil 4: Şekil 9: 52

55 ПРОБЛЕМА ВЗАИМОСВЯЗИ ПСИХОЛОГИИ И ПЕДАГОГИКИ В ПСИХОЛОГИЧЕСКОЙ МЫСЛИ ДИМИТРИЯ УЗНАДЗЕ DİMİTRİ ÜZNADZE NİN PSİKOLOJİK DÜŞÜNCELERİNE GÖRE PEDAGOJİ VE PSİKOLOJİ BAĞLILAŞMASI THE PROBLEM OF INTERRELATION OF PSYCHOLOGY AND PEDAGOGY IN THE PSYCHOLOGICAL CONCEPTION OF DIMITRI UZNADZE Prof. Dr. İmeri BASİLADZE * - Dr. Şalva KİRTADZE ** РЕЗЮМЕ В настоящее время, когда развитие психологической науки как у нас, так и во всем мире, достигла того уровня, что действительно может оказать действенную помощь всем областям науки, и в первую очередь, педагогике, из-за укоренившейся в нашем университете традиции, она не изучается в достаточном объеме даже на педагогических специальностях. Согласно Узнадзе, опора педагогики на психологию не должна восприниматься так, будто возможно сведение первой ко второй, их объединение и отождествление. Педагогика самостоятельная наука, которая помимо психологии опирается на ряд других наук. Психология, как самостоятельная наука, оказывает помощь педагогике в решении ее задач. В свою очередь, педагогика тоже не остается в долгу, поскольку успешная педагогическая практика, как мы смогли убедиться, дает основы развития человека как личности и предоставляет материал для теоретического осмысления фундаментальных вопросов психологии. Ключевые слова: Димитрий Узнадзе, педагогика, психология. ÖZET Günümüzde gelişen Psikoloji Bilimi diğer bilimlerin, özellikle Pedagoji Biliminin destekçisi olmuştur. Ancak kökleşmiş geleneğe rağmen üniversitemizde Psikoloji dersleri, Eğitim Fakültesi dahil olmak üzere diğer fakültelerde de yeterli derecede verilmemektedir. Uznadze ye göre Psikolojinin Pedagojiye destek olması birisinin diğeri ile birleşmesi ya da özdeşleşmesi anlamına gelmez. Pedagoji bağımsız bir bilim dalı olarak Psikolojiden başka üç bilim dalına daha dayanmaktadır. Psikoloji belli problemleri çözmek için Pedagojiye yardım etmektedir. Başarılı Pedagoji ise insanın bireysel gelişmesine etken olup * Akaki Tsereteli Devlet Üniversitesi /GÜRCİSTAN/ ** Akaki Tsereteli Devlet Üniversitesi /GÜRCİSTAN/ 53

56 Psikolojinin esas konularını incelemek için önemli bir araştırma konusu olarak ortaya koyulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Dimitri Uznadze, Psikoloji, Pedagoji ABSTRACT Though today the development of psychological science in our country as well as throughout the whole world has reached an advanced level, so that it can be highly helpful for all fields of knowledge and especially for pedagogy, it is not tought sufficiently even for pedagogical fields, due to the faulty tradition prevailing at our university. According to Uznadze, the fact that pedagogy relies on psychology can not be understood, so that the first can be combined and identified with the latter. Pedagogy is an absolutely independent science, which relies on many fields of knowledge together with psychology. Psychology as an independent science helps pedagogy also an independent science to fulfill it's tasks. Pedagogy itself can be very helpful as well, as we have seen succesful pedagogical practice shows were basis of the development of a harm a one unity, as a person and provides important material for the theoretical understanding of fundamental subjects of psychology. Key Words: Dimitri Uznadze, Pedagogy, psychology. Педагогическое кредо великого ученого, согласно которому продуктивное решение теоретических и практических задач педагогики возможно только с опорой на психологические знания, которое он обосновывал еще в своих ранних педагогичеких трудах, приобрело новое звучание и обоснование после того, как ученый создал свою общепсихологическую концепию психологию установки. В концепции Узнадзе установка универсальная разъясняющая переменная, которая поясняет духовную жизнь человека и все формы его детерминации. Человек действует как организованное целое, у которого в определенный момент имеется установка именно на это действие. Естественно, что исследователь, стоявший на такой платформе, освещает вопрос взаимисвязи педагогики и психологии в новом ракурсе. В частности, он старается доказать, что эффективную помощь педагогике может оказать не любая психология, а только психология установки. Узнадзе считает, что правильное решение вопоса взаимосязи психологии и педагогики, в первую очередь, требует ответа на вопрос: какую помощь должна оказать психология педагогике? Никто не отрицает, что помощь психологии педагогике необходима, но надо разъяснить природу этой помощи, ее характер. По мнению автора, укоренившееся в то время (в 40-ие годы прошлого века) правило, согласно которому психология должна была учавствовать в решении вопросов педагогики, было абсурдное. Дело в том, что когда психолог при исследовании каких -либо психологических вопросов дает заключения педагогического содержания и учит педагога его делу (как воспитывать ученика), «он переходит границы психологии и вторгается в рамки педагогики» [Узнадзе,2005: 341]. Получается, что при таком 54

57 подходе, психология не помогает педагогике, а фактически оставляет ее без дела, так как сама начинает делать свое дело. Но психология не сможет заменить педагогику только потому, что полноценная педагогическая деятельность не может быть построена только на психологических заключениях. Педагогика, помимо психологии, должна учитывать также данные других наук. Таким образом, «выработка педагогических установок, конечно, является только делом педагогики, и психология именно в этом должна помочь ей. Дело в том, что для разработки педагогических положений необходимо использование психологического материала.... Педагогика просит помощи у психологии только в том, чтобы осуществлять психологическое изучение обучения, воспитания и отдельных важных моментов педагогического процесса и этим дать ей возможность при разработке своих педагогических положений учитывать столь важную для неё психологическую действительность» [Узнадзе, 2005: 342]. С учётом данного условия психология останется в своих рамках, оказывая помощь педагогике и не вторгаясь в неё. Согласно Узнадзе, современная ему психология представляла собой некую «смесь» наук, поскольку вместе с исследованием отдельных психических функций в ней были представлены соответствующие педагогические положения. То есть, в педагогической психологии психология и педагогика были представлены в одинаковой мере. И никто не интересовался тем, насколько оправданным было такое смешение. В результате этого психология не могла оказать соответствующей помощи педагогике. Однако проблема состояла не только в этом. Причина того, что психология не оказывала педагогике действенной помощи, по мнению Узнадзе, имела более глубокий характер, чем смешение вопросов психологии и педагогики. Она состояла в утвердившихся в традиционной психологии ложных исходных принципах в виде постулата непосредственности и эмпиристического постулата, унаследованного новым направлением, развившимся в психологии, в том числе советской (марксистской) психологии. Согласно Узнадзе, бездейственность традиционной психологии, проявлявшаяся в том, что она не оказывала должной помощи тем областям знания, которые нуждались в применении психологических материалов, была обусловлена тем, что она изучала психику отдельно от её материального носителя. Такая психология представляет собой не психологию живого, конкретного человека, а психологию его отдельных психических функций [Узнадзе, 2005: 343]. Знания, приобретённые таким образом, не могут дать достаточного материала другим наукам, занимающимся изучением человека, поскольку для них главное сам человек, а не его отдельные способности и органы, назначение которых становится понятным лишь по отношению к человеку их носителю. В частности, педагогика изучает проблемы воспитания конкретного живого человека. Поэтому она должна иметь знаия о человеке и его деятельности, которые не дает традиционная психология из-за ее отвлеченного характера. Согласно автору, этот изъян традиционной психологии был вызван неправильным пониманем природы психики, которое состояло в том, что психическое было предствалено отдельно от материального, в качестве закрытого в 55

58 себе мира, который, как и все остальные явления природы, вкючен в цепь непосредственных каузальных отношений. Исходя из такого понятия психической причинности, считали, что на психическую сферу среда также непосредственно оказывает влияние, как на вещественный предмет, который все время меняется в следствие внешних воздействий. Эту методологическую позицию Узнадзе назвал постулатом непосредственности и с помощью теории установки сформировал противоположную ей позицию. Согласно этой теории, в сфере психики действует не та непосредственная причинность, которая прослеживается в объективной действительности, здесь связь между причиной и результатом установливается самим субъектом - живым одушевленным существом, автором осуществляемой им психической и физической активности и единственной инстанцией осуществления. Каждое поведение, как целевая активность (или комплекс активностей) начинается с целостного изменения и мобилизации субъекта для этой активности. Именно такая целостная готовность к поведению называется установкой. По мнению Узнадзе, для того, чтобы психология смогла оказать помощь другим наукам, изучающим человека, а в частности педагогике, эти науки должны опираться не на бессубъектную психологию, имеющую отвлеченные функции, а на психологию установки, то есть на психологию действующей личности. Только психология установки, в которой понятия личности и его активности (действия) органически связаны друг с другом «особую помощь может оказать всем тем наукам, которые имеют дело с активностью личности, в первую очередь, конечно, педагогике [Узнадзе, 2005: 348]. Кроме этого, по мнению Узнадзе, само понятие установки меет особенную педагогическую ценность, так как «процесс воспитанаия человека всегда находится в интимной связи с его установкой» [36.ст. 348]. Для иллюстрации этой мысли автор дает анализ фактов успешной педагогической деятельности. В таких случаях педагог часто не осознает психологическую основу своей успешной деятельности, но интуитивно им найден путь, с помощью которого происходит воздействие и измениение личности в нужном направлении. «В таком случае педагог никогда не обращается к таким мерам, при которых не учитывалась бы личность самого подростка. Педагогический такт не дает возможность педагогу оставить личность без внимания и воздействовать только на его психику» [Узнадзе, 2005: 350]. Исходя из вышесказанного, автор считает, что понятие установки, в будущем станет одним из фундаментальных понятий педагогики. Ясно, что сама психология установки не могла появиться на пустом месте. Она учитывает все те важные достижения и положения, которые были сделаны и выдвинуты в старой психологии. Согласно Узнадзе, для педагогики необходимо учесть «зерна истины», выявленные в традиционной психологии. Мы не можем оказаться от них хотя бы потому, что психология установки, как говорит автор, в тот период только становилась и создание совершенной психологии личности являлось делом будущего, педагогика же, естественно, не могла ждать наступления этого времени. Поэтому она должна была активно использовать те знания, которые уже были накоплены в психолгии. Исходя из этого, педагог обязательно должен иметь достаточное психологическое образование, чтобы в том большом материале по психологии смог увидеть то, что ему нужно. «На сегодняшний день же, к сожалению, педагогика и 56

59 педагог находятся в безнадежном положении: из-за низкой психологической подготовки, он не знает, что из себя предстваляет психология на современном этапе и что в ней такого, что действительно было бы для него полезно. Таким образом: он не знает в достаточной степени психологию и, следовательно, не может использовать ее. Психология для него является бесполезной наукой, однако не потому, что она в дейсвительности такова, а лишь потому, что ее не используют соответствующим образом [Узнадзе, 2005: 351]. Беспокойство ученого по поводу педагогики(как практической, так и теоритической), оставшейся без психологии, к сожалению, актуальна и по сей день. Сегодня, когда развитие психологической науки как у нас, так и во всем мире, достигла того уровня, что действительно может оказать действенную помощь всем областям науки, и в первую очередь, педагогике, из-за укоренившейся в нашем университете традиции, она не изучается в достаточном объеме даже на педагогических специальностях. Согласно Узнадзе, опора педагогики на психологию не должна восприниматься так, будто возможно сведение первой ко второй, их объединение и отождествление. Педагогика самостоятельная наука, которая помимо психологии опирается на ряд других наук. Психология, как самостоятельная наука, оказывает помощь педагогике в решении ее задач. В свою очередь, педагогика тоже не остается в долгу, поскольку успешная педагогическая практика, как мы смогли убедиться, дает основы развития человека как личности и предоставляет материал для теоретического осмысления фундаментальных вопросов психологии. Вывод, который можно сделать из представленного анализа, по словам самого Узнадзе, можно сформулировать следующим образом: «Психология и педагогика две скамостоятельные науки, которые не отделены друг от друга: они помогают и дополняют друг друга» [(Узнадзе, 2005: 352]. Литература/Kaynakça: Узнадзе Д., Педагогические сочинения, Тбилиси, 2005 г./uznadze D., Pedagogiçeskie Soçineniya, Tiflis,

60 KAYGUSUZ ABDÂL IN MENÂKIBNÂMESİNE VE ŞİİRLERİNE GÖRE İNSANIN MANEVÎ EĞİTİMİ SPIRITUAL AND MORAL EDUCATION OF THE HUMAN ACCORDING TO KAYGUSUZ ABDAL POETRY AND HIS MENAKIBNAME ДУШЕВНОЕ ВОСПИТАНИЕ ЧЕЛОВЕКА В СТИХОТВОРЕНИЯХ И ЖИТИИ КАЙГУСУЗ АБДАЛА Doç. Dr. Mustafa SEVER * ÖZET Kaygusuz Abdâl; XIV. yüzyıl sonu ile XV. yüzyılın birinci yarısında yaşamıştır den sonra doğduğu tahmin edilmektedir. Alaiye Sancağı beyi Hüsâmeddin Mahmûd un oğludur. Asıl adı Alaaddin Gaybî olup Kaygusuz Abdâl mahlasıyla şöhret bulmuştur. Yunus Emre den sonra, Tasavvufi Türk Edebiyatı nın en önemli temsilcisidir. 15 e yakın eseri vardır. Bektaşî edebiyatının da ilk ve en büyük temsilcisidir. Tahminen 1444 yılında vefat etmiştir. Bu çalışmada Kaygusuz Abdal ın hayatı ve eserlerini inceleyerek onun ve dolayısıyla insanın ahlâkî ve manevî eğitimini ele alacağız. Anahtar kelimeler: Kaygusuz Abdal, Gaybi, menakıpname, manevi, eğitim. ABSTRACT Kaygusuz Abdal lived in late XIV. and early XV. century. It is estimated that he was born after He is son of Hüsameddin Mahmud, the lord of Alaiye Sanjak. His real name is Alaaddin, but he is known as Kaygusuz Abdal. After Yunus Emre, he is the most important representative of Turkish sufi literature. He produced about 15 works. As the first and the most prominent representative of the Bektashi literature, he presumably died in In this study, we will examine spiritual and moral education of Kaygusuz Abdal and the concept of human by analyzing his life and works. Abstract: Kaygusuz Abdal, Gaybi, education, menakıpname, human *. Gazi Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf ve Video Bl. Ankara. 58

61 РЕЗЮМЕ KARADENİZ Кайгусуз Абдал жил в конце XIV-го и в первой половине XV-го веков. Пологается, что он родился после 1341 года. Он сын дворянина Алаиейского санджака Хюсамеддин Махмуда. Его настоящее имя Алааддин Гайби, а известен по прозвищу Кайгусуз Абдал. После Юнуса Эмре, самый значительный представитель мистической турецкой литературы. Он автор около 15 произведений. Первый и самый большой представитель дервишской литературы. Скончался примерно 1444 году. В статье рассматривается жизнь, произведения Кайгусуз Абдала и на основе этого изучается душевное и моральное воспитание человека. Ключевые слова: Кайгусуз Абдал, Гайби, житие, душевный, воспитание. İnsanın Manevî Eğitimi (Seyr ü Sülûk) Tasavvuf yolunda insanın manevî eğitimine seyr ü sülûk denmektedir. Seyr, temaşa etmek, yürürken görmek, ibretle bakmak demektir. Sülûk ise bir yoldan gitmek, bir şeyin içine girmek demektir. Bir tasavvuf ıstılahı olarak sülûk, Allah a vâsıl olmak için kabiliyeti artırmak, nefisten arınmak, Allah ın ahlâkıyla ahlâklanmak şeklinde açıklanabilir. Sülûktan gaye, Muhammedî ahlâk üzere olmaktır. Muhammedî ahlâk ise, güzel ahlâktan ibârettir. Hakk ı anlamak ve Allah a vuslat etmek, ancak sülûk ile mümkündür. Sülûk ehline sâlik, sâlikin takip ettiği yol ve yönteme meslek, menzile ulaşan sâlike ise, vâsıl (kavuşan) ismi verilir. Sülûk sırasında birtakım makâmlar geçilir, hâller yaşan ır. Bunlar basiretle alakalı olduğu (gönül gözüyle seyredilerek algılandığı) için, sülûk kavramı seyr kavramıyla birlikte kullanılır. Manevî yolculuğa seyr ü sülûk (görmek ve vuslat için bir yoldan gitmek) denmesinin sebebi budur. Sülûk sırasında yaşanacak olan makâm ve hâller, kul ile Allah arasında manevî birer sırdır. Sülûk seyreden sâlik, sülûku esnasında, nefis merhalelerini sırasıyla yaşar, türlü menziller aşar, Hak ve hakîkate ulaşır. Sülûk bir kâmilin murakabesinde gerçekleşir. Malûm olduğu üzere, kılavuzsuz kuş uçmaz, karanlık yollarda ışıksız gidilmez. Sâlik, aşk ve irfân kanatlarını takıp maddeden mânâya, beşerî benliğinden hakikî benliğe, çokluk berrinden teklik bahrine doğru uçan bir göçmen kuşa benzer. Yahut, deryasını arayan bir ırmağa. İ nsan, hazret-i insana ulaşmak istiyorsa, sülûk etmeli, kanatlanıp uçmalı ; bir deryadan (cem den) geçmeli, bir selâmet sahiline (farka) ulaşmalıdır. Hak sırrı bir şaraptır ve bu şarap, ancak selâmet sahiline çıkanlarca içilecektir Sülûk, sûfilerin Mi râcıdır. Her sûfî, bu manevî yolculuğu, kendi enfüsünde yaşar. Hz. Peygamber in Cebrâil, Hz. Mûsâ nın Hızır ile yola çıkması gibi, sâlikler de mânâ yoluna hakîki bir kâmilin kılavuzluğunda giderler. Sülûk çıkarmak kolay değildir. Yol uzaktır, korkulu geçitleri vardır. İncedir, derincedir; kılıçtan keskincedir. Bütün bu tuzaklardan, derin ve korkulu geçitlerden kolaylıkla geçmek için nefis terki gerektir, sabır gerektir, zikir, tefekkür gerektir, aç ve susuz çok çok emek çekmek gerektir. Elest şuuruyla şuurlanmak, tevhîdi gerçekleştirip yeniden birlik âlemine dönmek için bu mücâhede şarttır. Seyr ü sülûk, başlangıç ondandır, dönüş onadır ilâhî hükmünce, mâzi ve istikbali bir noktada birleştiren yolculuktur. Bu yolculuk, burada, dünyada yaşarken tamamlanacaktır. Sülûk, nefsî vücûttan ilâhî vücûda (seyr ilallah); ilâhî isimlerden sıfatlara ve zâta (seyr 59

62

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası