peygamber efendimiz torunu / Hz. Muhammedin Torunları

Peygamber Efendimiz Torunu

peygamber efendimiz torunu

seafoodplus.info (r.a) kimdir?

Hz. Hasan (r.a), yılında Medîne’de doğdu. Kendisine “Hasan”ismini Peygamber Efendimiz verdi. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Babası Hz. Ali, annesi Hz. Fatıma’dır.

Peygamber Efendimiz'in yakın alâkası, şefkati ve terbiyesi altında büyüdü. Râşid halifelerin beşincisidir. Halifelik hakkından Muâviye lehine vazgeçmek sûretiyle Müslümanlar arasındaki birliği temin etmiştir. Cömert ve hakîm bir zat idi.

Resûlullah Efendimiz’den 13 hadîs rivayet etmiştir. Rivayetleri Sünen’lerde yer alır.

11 çocuğu olmuştur. İsimleri; Muhammed, Zeyd, Hasan, Hasan, Kâsım, Ebûbekir, Abdullah, Amr, Abdurrahmân, Ömer, Talha.

Hz. Hasan, küçüklüğünden itibaren halim, selim, çarpışma ve mücadeleyi sevmeyen, sulh ve anlaşmayı tercih eden bir şahsiyet ve karakter sergilemiştir. Babasının yanında Cemel ve Sıffîn muhârebelerinde yer almasına rağmen çarpışmaya katılmamıştır.

Hz. Hasan’ın, Tasavvuf ve zühd dünyasında mühim bir yeri vardı. Günlerinin çoğunu oruçla geçirir, riyâdan uzak durur ve nâzik bir dille konuşurdu. 

Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin (r.a), yüzüklerine “Zikrullah” nakşettirmişlerdi. 

Hiçbir zaman gaflete düşmek istemiyor, unuttuklarında hemen hatırlayıp dâimâ Allah’ın zikriyle meşgul olmayı istiyorlardı.

Hz. Hasan’ın fazîletleri saymakla bitmez. O, efendi, hilm, vakar, sekînet ve hayâ sâhibi, son derece cömert, herkes tarafından sevilen, fitne ve kılıçtan nefret eden bir zât-ı mübârek idi. 

Hz. Hasan, 25 defa yürüyerek haccetmiştir. Ağzından hiç kötü söz çıkmazdı. 

Hz. Hasan’ın neslinden gelenlere “Şerîf” unvanı verilmiştir. Tarihte bunlar tarafından kurulan İdrîsîler, Ressîler, Sa’dîler ve halen devam eden Filâlîler (Fas) ile Hâşimîler (Ürdün) gibi birçok hânedan vardır.

Yezîd bin Mu­âviye ile evlendirilmek vaadiyle kandırılan eşi Ca’de Binti Eş’as Bin Kays tara­fından zehirlendiği rivâyet edilir. 

7 Nisan ta­rihinde Medîne’de vefat etmiştir.

Vefat etmeden önce kardeşi Hüseyin’e (r.a.), Resûl-i Ekrem Efendimiz’in yanına, bu mümkün olmadığı takdirde Cennetü’l-Baki’de annesinin yanına defnedilmeyi va­siyet etti. Mervân bin Hakem birinci tek­life karşı çıktığı için Medine vâlisi Saîd bin Âs’ın kıldırdığı cenaze namazından son­ra Cennetü’l-Bakî’de annesinin yanına defnedildi.

Peygamber Efendimiz'in Torunları

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

Hz. Peygamber’in torunu, Hz. F&#;tıma ile Hz. Ali’nin b&#;y&#;k oğlu Hasan

3. yılın Şâban ayında (Ocak-Şubat ) veya Ramazan ayının 15'inde (1 Mart) Medine'de doğdu. Babası ona Harb adını koymayı düşünmüşse de Hz. Peygamber, Câhiliye döneminde bilinmeyen Hasan adını ve Ebû Muhammed künyesini vermiş ve kulağına bizzat ezan okumuştur; doğumunun yedinci gününde de akîka kurbanı kestiği ve Hz. Fâtıma'dan saçının ağırlığınca fakirlere gümüş dağıtmasını istediği bilinmektedir. Kaynaklarda, Resûlullah'a çok benzediği için Hz. Ebû Bekir'in onu, "Ey nebîye benzeyen, Ali'ye benzemeyen" diye sevdiği ve Hz. Ali'nin de buna tebessüm ettiği belirtilir.

Hasan, kardeşi Hüseyin gibi ilk halife döneminde cereyan eden önemli olaylarda fiilen yer almamıştır. Hz. Osman'ın hilâfeti sırasında kardeşiyle birlikte Saîd b. Âs'ın Horasan seferine (29 veya 30 / veya ) katılmış (Belâzürî, Fütûh, s. ; Taberî, Târîḫ, I, ), daha sonra da babası tarafından yine kardeşiyle birlikte Hz. Osman'ı isyancılara karşı korumak ve evine su taşımakla görevlendirilmiştir (a.g.e., I, ).

Babası hilâfete geldikten sonra Hasan, Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm'ın ona karşı çıkmaları üzerine, Kûfeliler'i babasının yanında yer almaya ikna etmek için Ammâr b. Yâsir ile birlikte Kûfe'ye gitti. Cemel Vak'ası ve Sıffîn Savaşı'nda da babasının yanında bulundu. Hz. Ali'nin şehid edilmesinin ardından (19 veya 21 Ramazan 40 / 26 veya 28 Ocak ) Ubeydullah b. Abbas b. Abdülmuttalib Kûfeliler'i halife olarak ona biata davet etti ve bir rivayete göre (İbn Şehrâşûb, III, ) aynı gün, bir rivayete göre de (Mes'ûdî, Mürûcü'ẕ-ẕeheb, II, ) iki gün sonra Kûfe'de kendisine biat edildi. Hz. Ali ölümünden kısa bir süre önce Hasan'a biat konusunda sorulan bir soruya, "Bunu ne emreder ne de nehyederim" diye cevap vermiştir (Taberî, Târîḫ, I, ); ancak Şiîler Hz. Ali'nin onu veliaht tayin ettiğine inanırlar (Fığlalı, s. 85). Hz. Hasan, Kûfe Mescidi'nde halka hitaben yaptığı konuşmada Ehl-i beyt'in meziyetlerinden ve Hz. Peygamber'e olan yakınlığından söz etti. Ona ilk biat eden Kays b. Sa'd b. Ubâde el-Ensârî, biat sırasında kendisini Allah'ın kitabına ve Resûlullah'ın sünnetine bağlı kalmanın yanı sıra isyancılara karşı savaş şartını da kabul etmesi için zorladı; fakat Hasan bu şartın aslında "Allah'ın kitabı" lafzında mevcut olduğunu söyledi (Taberî, Târîḫ, II, 1).

Hz. Ali'nin şehid edildiğini ve Hasan'ın halifeliğe getirildiğini haber alan Muâviye b. Ebû Süfyân, onun taraftarlarını ve Kûfeliler'i kendi safına çekmek için yoğun bir faaliyet başlattı; Abdullah b. Âmir kumandasında Suriye, Filistin ve el-Cezîre kuvvetlerinden oluşan bir ordu hazırlattı. Bu durumu Kûfe'de bulunduğu sırada öğrenen Hz. Hasan da Abdullah b. Âmir'le karşılaşmak üzere Medâin'e doğru yola çıktı. Bu sırada, iki taraf arasında anlaşmazlığın barış yoluyla çözümlenmesi konusunda zaman zaman eski meseleleri de kurcalayan mektuplar teâti edilmiş (Ebü'l-Ferec el-İsfahânî, Meḳātilü'ṭ-Ṭâlibiyyîn, s. ), ancak bu yazışmalar durumu gerginleştirmekten başka bir işe yaramamıştır. Muâviye Musul'a ulaşıp orada konaklayınca Hz. Hasan, Ubeydullah b. Abbas kumandasında kişilik bir öncü birliğini ona karşı gönderdi ve Ubeydullah'a, Muâviye ile müzakerelerde bulunmak isteyen Kays b. Sa'd ve Saîd b. Kays el-Hemdânî ile istişare etmesini söyledi. Fakat bu arada, konakladığı Medâin'in Sâbât mevkiinde ordusundaki savaşa karşı isteksizliği sezince bir konuşma yaparak aslında hiçbir müslümana karşı kötü hisler beslemediğini, adamlarının pek çoğunun savaştan hoşlanmadığını bildiğini, bunun için de onların arzu etmedikleri bir şeyle karşı karşıya kalmalarını istemediğini söyledi. Büyük bir şaşkınlık yaratan bu sözler üzerine Hâricîler'in görüşlerini benimseyen bir grup, "Hasan da babası gibi küfre düşmüştür" diyerek üzerine yürüdü ve altından seccadesini çekip elbisesini çekiştirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Hasan, Rebîa ve Hemdân kabilelerine mensup sâdık adamlarının yanına sığındı; onlar da etrafını çevirip saldırganları uzaklaştırdılar. Hz. Hasan daha sonra Medâin'e gitmek üzere hareket etti. Ancak yolda kendisini öldürmeye teşebbüs eden Hâricî Cerrâh b. Sinân el-Esedî tarafından yaralandı ve şehre ulaşınca valinin evinde tedavi gördü. Bu sırada Muâviye, bir yandan Hz. Hasan'ın taraftarlarınca tartaklanıp yaralandığı haberini etrafa yayarken bir yandan da Enbâr'da onun öncü kumandanı Ubeydullah b. Abbas ile Kays b. Sa'd'ı kuşattı. Muâviye'nin öncü kumandanı Abdullah b. Âmir de Medâin'e giderek şehrin dışına çıkan Hasan'ın ordusunun karşısında mevzilendi ve onlara Muâviye'nin de Enbâr'ı kuşattığını, aslında savaş niyeti taşımadıklarını ve Hz. Hasan'ın kendisi de dahil olmak üzere askerlerinden onlara sığınanların hayatlarının bağışlanacağını söyledi. Bu sözler karşısında çoğunluk savaştan kaçındığını belli etti; Hz. Hasan da Medâin'e dönerek hilâfeti Muâviye'ye teslim etmek için belirlediği şartları Abdullah b. Âmir'e bildirmek zorunda kaldı. İleri sürdüğü şartlar şunlardır: 1. İntikam için Iraklılar'dan hiç kimse tutuklanmayacaktır. 2. Milliyetine bakılmaksızın herkes emniyet içinde olacaktır. 3. İşlenmiş suçların tamamı affedilecektir. 4. Ahvaz'ın haracı yıllık olarak kendisine ödenecektir. 5. Kardeşi Hüseyin'e 2 milyon dirhem verilecektir. 6. Hâşimoğulları'na da Abdüşemsoğulları'na (Ümeyye) gösterilen yakınlık gösterilecek ve aynı ihsanlarda bulunulacaktır (Dîneverî, s. ). İbnü'l-Esîr bu şartlara Hz. Ali'ye sövmemeyi de ilâve etmiştir (el-Kâmil, III, ). Ayrıca muahhar bir Sünnî kaynakla (Süyûtî, s. ) Şiî eserleri (meselâ bk. İbn Tolun, s. 65; İbrâhim el-Mûsevî ez-Zencânî, I, ; M. Husain Tabatabai, s. 56), anlaşma şartlarına hilâfetin Muâviye'nin ölümü halinde Hasan'a iade edilmesi maddesini de eklemişlerdir. İbn Hacer el-Heytemî bu maddeyi, "Muâviye kendisinden sonra yerine kimseyi tayin etmeyecek, bu iş ondan sonra müslümanların şûrası ile tesbit edilecektir" şeklinde verirse de (eṣ-Ṣavâʿiḳu'l-muḥriḳa, s. ) anlaşmada böyle bir maddenin bulunması olayların gelişmesine pek uygun düşmemektedir; çünkü Muâviye, oğlu Yezîd'e biat aldığı zaman Hz. Hasan'la yapılmış anlaşma uyarınca hilâfete aday gösteremeyeceği yolunda kendisine karşı herhangi bir itirazın ileri sürüldüğü sabit değildir.

Abdullah b. Âmir Hz. Hasan'ın şartlarını Muâviye'ye götürdü, Muâviye de bunları kendi eliyle yazarak mühürledi ve Hz. Hasan'a iade etti (25 Rebîülevvel 41 / 29 Temmuz ; bk. Mes'ûdî, Mürûcü'ẕ-ẕeheb, II, ; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, ; İbrâhim el-Mûsevî ez-Zencânî, I, ). Şartlarının kabul edilmesine memnun olan Hz. Hasan, anlaşmayı Kays b. Sa'd'a bildirerek yetkilerini Muâviye'ye devretmesini ve Medâin'e dönmesini emretti. Bu duruma öfkelenen Kays, kumandası altındaki adamına ya sapıklığa düşmüş bir imama (Muâviye) itaat etmelerini veya imam olmadığı halde kendisine uyarak savaşa girmelerini önerdi, onlar da birinci şıkkı tercih ettiler (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, ). Bu arada Hz. Hüseyin ve Hucr b. Adî gibi bazı kimseler, Hz. Hasan'ın Muâviye ile anlaşmasına, arkasındaki müslümanları küçük düşürdüğü gerekçesiyle karşı çıktılarsa da Hasan kararından dönmeyerek adamları ile birlikte Medâin'den Kûfe'ye gitti ve oraya gelen Muâviye'ye vardıkları anlaşmayı şahsen de teyit ettirdi (Cemâziyelevvel 41 / Eylül ). İslâm tarihinde 41 yılına bu uzlaşmadan dolayı "âmü'l-cemâa" (birlik yılı) denilmiştir. Böylece Hz. Hasan, kardeşi Hüseyin'in şiddetle karşı çıkmasına rağmen Muâviye ile anlaşarak Hz. Peygamber'in işaret ettiği gibi (Buhârî, "Ṣulḥ", 9; "Fiten", 20) müslümanlar arasında kan dökülmesini önlemiş ve insanların kısa bir süre için de olsa barış ve huzur içinde yaşamalarına vesile olmuştur. Hz. Hasan daha sonra ailesiyle birlikte Medine'ye gitti ve hayatının geri kalan kısmını orada siyasetten uzak bir şekilde geçirdi. Ancak sonunda, rivayete göre Yezîd b. Muâviye ile evlendirilmek vaadiyle kandırılan eşlerinden Ca'de bint Eş'as b. Kays tarafından zehirlendi (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, III, ; seafoodplus.info, Üsdü'l-ġābe, II, 15; Süyûtî, s. ) ve 28 Safer 49 (7 Nisan ) tarihinde vefat etti. Ölmeden önce kardeşi Hüseyin'e Resûl-i Ekrem'in yanına, bu mümkün olmadığı takdirde Cennetü'l-bakī'da annesinin yanına gömülmesini vasiyet etmiş, Mervân b. Hakem birinci teklife karşı çıktığı için Medine Valisi Saîd b. Âs'ın kıldırdığı cenaze namazından sonra Cennetü'l-bakī'da annesinin yanına defnedilmiştir.

"Müctebâ, takī, zekî" ve "sıbt" lakaplarıyla tanınan Hz. Hasan halim selim, cömert, sakin, vakarlı, siyaset ve fitneden kaçınan bir yaratılışa sahipti. Onun hilâfette kalış süresi hakkında farklı görüşler vardır; müelliflerin bir kısmına göre dört ay üç gün (meselâ bk. İbn Şehrâşûb, III, ), bir kısmına göre de altı ay üç gün (meselâ bk. el-İmâme ve's-siyâse, I, ; Mes'ûdî, et-Tenbîh, s. ; Süyûtî, s. ) halifelik yapmıştır. Muâviye ile anlaşma 25 Rebîülevvel 41 (29 Temmuz ) tarihinde yapıldığına göre ikinci rivayetin daha isabetli olması gerekir. Hz. Hasan doğrudan Resûl-i Ekrem'den, anne ve babasından on üç hadis rivayet etmiştir. Kendisinden de oğlu Hasan ile Süveyd b. Gafele, Ebü'l-Havrâ es-Sa'dî, Şa'bî, Hübeyre b. Yerîm, Asbağ b. Nübâte ve Müseyyeb b. Necebe rivayette bulunmuşlardır.

"Mıtlak" (çok boşayan) lakabıyla da anılan Hz. Hasan'ın hayatında 'e yakın evlilik yaptığı söylenir; hatta Şiî müelliflerinden İbn Şehrâşûb'a göre ayrıca veya câriyesi olmuştur (Menâḳıbü Âli Ebî Ṭâlib, III, ; Süyûtî, s. ; İbrâhim el-Mûsevî ez-Zencânî, I, ). Ancak onun hakkında müstakil bir araştırma yapan Bâkır Şerîf el-Kureşî, bu rivayetlere karşı çıkarak kendisinin sadece on üç evlilik yaptığını söylemektedir (Ḥayâtü'l-İmâm el-Ḥasan b. ʿAlî, II, ). Çocuklarının sayısı da ihtilâflıdır; kız erkek on iki, on beş, on altı, on dokuz, yirmi ve yirmi iki çocuğu olduğu rivayet edilir. Kaynaklarda adları verilen çocukları şunlardır: Zeyd, Hasan, Kāsım, Ebû Bekir, Abdullah, Amr, Abdurrahman, Hüseyin, Muhammed, Ya'kūb, İsmâil ve Talha. Tarihçiler, soyunun Hasan el-Müsennâ ve Zeyd adlı çocuklarıyla devam ettiğinde birleşirler. Hz. Hasan'ın soyundan gelenlere "şerif" unvanı verilmiştir. Tarihte bunlar tarafından kurulan İdrîsîler, Ressîler, Sa'dîler ve halen devam eden Filâlîler ile (Fas) Hâşimîler (Ürdün) gibi birçok hânedan vardır.

Kaynaklar, Resûl-i Ekrem'in "cennetin efendileri" dediği ve haklarında, "Allahım, ben onları seviyorum, sen de sev!" diye dua ettiği iki torununu çok sevdiğini, isteklerini tereddütsüz yerine getirdiğini, onlarla oyun oynadığını, sırtına bindirip gezdirdiğini, hatta secdede iken sırtına bindiklerinde ininceye kadar kalkmadığını belirtir ve onlara olan düşkünlüğünü gösteren birçok rivayet naklederler. Bunlardan biri de şudur: Bir gün Hz. Peygamber minberde iken Hasan ile Hüseyin'in düşe kalka mescide girdiklerini görmüş, konuşmasını yarıda keserek aşağı inip onları bağrına basmış, "Cenâb-ı Hak, 'Mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihan vesilesidir' (et-Tegābün 64/15) derken ne kadar doğru söylemiştir, onları görünce dayanamadım" dedikten sonra konuşmasına devam etmiştir (İbn Mâce, "Libâs", 20; Tirmizî, "Menâḳıb", 30; Nesâî, "Cumʿa", 30, "ʿÎdeyn", 27). Hz. Hasan, Ehl-i beyt'e ve Âl-i abâ'ya dahil olmasının yanında kardeşi Hüseyin'le birlikte Hz. Peygamber'in neslini günümüze kadar devam ettiren iki kişiden biridir. Hasan ve Hüseyin'e duyulan sevgi ve şefkat Resûl-i Ekrem'in vefatından sonra da devam etmiştir. Meselâ Hz. Ömer, hilâfeti sırasında divan teşkilâtını kurup herkesin tahsisatını belirlerken onlara Bedir Savaşı'na katılanlara verilen miktarda tahsisat ayırmıştır (Taberî, Târîḫ, I, ). Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ile birlikte bütün İslâm dünyasında olduğu gibi Türkler arasında da Resûl-i Ekrem'in sevgili torunları sıfatıyla daima tebcil edilmiş, sevilmiş ve sayılmış, adları çocuklara verilen en yaygın isimler arasında yer almıştır.

Hz. Hasan bazı Sünnî âlimlerce, babasının şehid edilmesinden hilâfeti Muâviye b. Ebû Süfyân'a devretmesine kadar geçen sürede Hulefâ-yi Râşidîn'in beşincisi ve sonuncusu kabul edilir (Şevkânî, s. ). Şiî kültüründe ise Hasan, bizzat Hz. Ali tarafından tayin edilmiş ikinci imam ve on dört "ma'sûm-ı pâk"in (Çârdeh Ma'sûm-ı Pâk) dördüncüsü olarak görülür ve kendisine birçok keramet izâfe edilir. Ancak bazı Şiî toplulukları Muâviye ile barış yaptığı için ona karşı çıkmış ve kendisini tenkit etmişlerdir (Nevbahtî, s. 24). Bugün İran ve Irak gibi Şiîler'in yaşadığı yerlerde, Hz. Hüseyin için muharrem ayının ilk on bir gününde yapılan tâziye âyinleri kadar gösterişli olmamakla beraber, 28 Safer günü hem Hz. Peygamber'in hem de Hz. Hasan'ın vefatı münasebetiyle dinî törenler yapılmaktadır.

Resûl-i Ekrem'in torunu, Hz. Ali ve Fâtıma'nın büyük oğlu ve müslüman kanının dökülmesini istemeyerek hilâfetten feragat etmiş bir kişi olarak Hz. Hasan üzerine geniş bir literatür teşekkül etmiştir. Onun hakkında İslâm tarihi kaynaklarından ve biyografik eserlerden başka müstakil çalışmaların da yapıldığı görülmektedir. Hadis külliyatından Buhârî ile Müslim'in çeşitli bölümlerinde Resûlullah'ın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında söylediği birçok hadis mevcuttur (Buhârî, "Feżâʾilü aṣḥâbi'n-nebî", 18, 22; Müslim, "Feżâʾilü'ṣ-ṣaḥâbe", 32, 56, , 67). Her iki eserde de Hasan ile Hüseyin'in faziletlerine dair müstakil birer bab açılmış ve Hz. Peygamber'in yalnız biri veya her ikisi için söylediği medihkâr sözler kaydedilmiştir. Tirmizî'de de "Menâḳıbü'l-Ḥasan ve'l-Ḥüseyn" ve "Menâḳıbü Ehli beyti'n-nebî" adlarıyla bablar açılmış, buralarda diğer bölümlerin yanında yirmiden fazla hadis nakledilmiştir. Öteki hadis kaynaklarından Ebû Dâvûd, Nesâî, İbn Mâce, Dârimî'nin eserlerinde ve el-Muvaṭṭaʾda da çok sayıda hadis zikredilmektedir (bk. Wensinck, VIII, ). Ahmed b. Hanbel, el-Müsned'inde Hz. Hasan'dan mükerrerleriyle birlikte yetmiş dolayında rivayet nakletmiştir (meselâ bk. I, , ; II, , ; III, 62, 64); ayrıca onun Cüzʾün fîhi müsnedü Ehli'l-beyt adlı risâlesinde de (nşr. Abdullah el-Leysî el-Ensârî, Beyrut /) on iki hadis daha bulunmaktadır. Şîa'nın temel hadis kaynaklarından olan Kütüb-i Erbaʿa'dan yalnız el-Kâfî'de Hz. Hasan'la ilgili hadisler vardır. Meclisî, sıhhat şartını dikkate almaksızın Şiî hadis kaynaklarında geçen Hz. Hasan'a dair rivayetleri müstakil bir ciltte toplamıştır (Biḥârü'l-envâr, Beyrut /, XLIV). Ayrıca Ebü'l-Ferec el-İsfahânî'nin Meḳātilü'ṭ-Ṭâlibiyyîn (bk. bibl.), Necmeddin Ebü'l-Hasan el-Alevî'nin el-Mecdî fî ensâbi'ṭ-Ṭâlibiyyîn (Kum , s. ), Tabersî'nin İʿlâmü'l-verâ (Beyrut , s. ) ve İbn Ebü'l-Hadîd'in Şerḥu Nehci'l-belâġa (XVI, ) adlı eserlerinde Hz. Hasan hakkında önemli bilgiler verilmektedir.

Hz. Hasan'la ilgili çalışmaların bir kısmı, onu kardeşi Hüseyin veya Ehl-i beyt mensuplarıyla birlikte ele alır; çoğu ise doğrudan doğruya ona dair olan kitaplardır. Murtazâ el-Hüseynî el-Fîrûzâbâdî, Âl-i abâ'ya tahsis ettiği eserinde Hz. Hasan'la ilgili hadis kaynaklarında geçen rivayetleri derlemiştir (Feżâʾilü'l-ḫams, Beyrut /, III, ). Aynı şekilde Tâhâ Hüseyin, Hz. Ali ve çocuklarına ayırdığı kitabında İslâm tarihi kaynakları çerçevesinde Hz. Hasan'ın hayatını, kardeşiyle arasındaki mizaç farklılığını ve Muâviye ile yaptığı barışı tahlil eder (ʿAlî ve benûh, Kahire, ts. [Dârü'l-maârif], s. ). Muhammed Rızâ da Hz. Hasan'ı kardeşiyle birlikte Resûlullah'ın iki torunu olarak ele almıştır (el-Ḥasan ve'l-Ḥüseyn sıbṭâ Resûlillâh, Beyrut /, s. ). Bu türden diğer bazı eserler de şunlardır: Fazlullah Rahîmî, Gülzâr-ı Haseneyn (İstanbul ); Şems Osman Üsküdârî, Hasan ve Hüseyin Hakkında Üç Mersiye (Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. ); Abdülfettah Şefkat Efendi, Manzûme-i Siyer-i Nebî ve Evlâd-ı Resûl (Yapı Kredi Bankası Ktp., nr. ).

Hz. Hasan hakkında yapılan monografik çalışmaların bazıları şu şekilde sıralanabilir: Abdürrızâ es-Sâfî, Belâġatü'l-İmâm el-Haṣan (Necef ); Hüseyin Mahmûd Yûsuf, Seyyidü şebâbi ehli'l-cenne el-Ḥasan b. ʿAlî (Kahire ); Tevfîk Ebû İlim, el-Ḥasan b. ʿAlî (Kahire ); Hasan Kâmil el-Maltâvî, el-İmâm el-Ḥasan b. ʿAlî (Kahire, ts.); Mustafa Muhsin el-Mûsevî, el-Ḥasan b. ʿAlî (Kahire ); Kâmil Süleyman, el-Ḥasan b. ʿAlî (Beyrut /); Ca'fer Murtazâ el-Âmilî, el-Ḥayâtü's-siyâsiyye li'l-İmâm el-Ḥasan (Beyrut, ts.); Süleyman el-Kettânî, el-İmâm el-Ḥasan (Beyrut ); Ali Kāimî, İmâm Ḥasan (Kum /); Bâkır Şerîf el-Kureşî, Ḥayâtü'l-İmâm el-Ḥasan b. ʿAlî (I-II, Beyrut /); Mûsâ Muhammed Ali, Ḥalîmü Âli'l-beyt el-İmâm el-Ḥasan b. ʿAlî (Beyrut /); Alâilî, Ḥayâtü'l-Ḥasan (baskı yeri ve tarihi yok); Muhammed Beyyûmî Mehrân, el-İmâm el-Ḥasan b. ʿAlî (Beyrut ); Hüseyin eş-Şâkirî, el-Ḥasanü'l-müctebâ (Kum ).

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

Hz. Peygamber ve torunları

Hz. Peygamber her konuda olduğu gibi torunlarıyla ilişkileri bakımından da biz Müslümanlara örnek olmuştur. Onları sever, okşar, omzuna çıkarır, onlarla oyun oynardı. Bu konudaki rivayetlerden bazıları şöyledir:

Hz. Ömer anlatıyor:

"Bir gün Peygamber (s.a.)'ın yanına gelmiştim. Hüseyin'i sırtına oturtmuş, ağzına bir ip almış, ipin ucunu da Hüseyin'e vermişti. Hüseyin yürüyünce, O (s.a.) da dizleri üzerinde arkasından yürüyordu. Bu durumu görünce, 'ya Hüseyin, bineğin ne de güzel binek!' dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.) buyurdu ki: Ya Ömer, binici ne güzel desene!" (Hucviri, ).

Bir gün cemaatle namaz esnasında Hz. Peygamber secdeye varır. Secde o kadar uzun sürer ki, arkasında namaz kılanlar ne olduğunu merak ederler. Olağan dışı bir şey olduğunu ya da vahiy geldiğini düşünürler. Namaz bittikten sonra sorarlar. Hz. Peygamber şöyle cevaplar: "Hüseyin secdeye vardığımda sırtıma çıktı. Evde bu adeti edindiğinden, onu sırtımdan atamadım ve böylece secde uzun sürdü" buyurmuştur. (Buhari, Kitabu's-Salat, 52)

Resulullah hutbe vermekte iken Hasan ve Hüseyin geldiler. Üzerlerinde birer kırmızı gömlek vardı. Yürüyorlar ve arada sürçüyorlardı. Hz. Peygamber minberden indi, onları taşıyarak önüne koydu ve sonra şöyle buyurdu: 'Allah'ın, mallarınız ve çocuklarınız ancak bir imtihan vesilesidir' sözü, haktır. Şu iki çocuğa baktım. Yürüyorlar ve sürçüyorlar. Sabredemedim ve nihayet konuşmamı keserek onları kaldırdım." buyurmuştur. (Buhari, Sahih, Fiten, 20)

Resulullah bir gün Hz. Fatıma'nın evine gider ve yanlarında geceler. Hz. Hasan ve Hüseyin bu sırada uyumaktadırlar. Bir ara Hasan ve hemen arkasından Hüseyin su isterler. Hz. Peygamber derhal su kabına koşarak önce Hasan'a sonra da Hüseyin'e su verir. Bunun üzerine Hz. Fatıma dayanamayarak, "Hasan'ı Hüseyin'den daha çok seviyor gibisin" deyince, "Hayır, ayrım yapmıyorum. Ancak suyu ilk defa Hasan istedi" cevabını vermiştir. (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1/).

Ümmü Fadl rivayet ediyor: Bir gün Hüseyin'i, Hz. Peygamber'e götürdüm. Resulullah'ı görünce üzerine atıldı. O da öptü ve sevdi, sonra kucağına oturttu. Oturunca Resulullah'ın kucağına tuvaletini biraz akıttı. Resulullah da "Ey Ümmü Fadl, oğlumu al, üzerime akıttı" buyurdu. Ben de Resulullah'ın üzerine akıtıp da O'nu üzdün diyerek canını acıtacak bir şekilde tutup boynuna vurunca ağlamaya başladı. Resulullah, "Ey Ümmü Fadl! Allah iyiliğini versin. Oğlumun canını acıtıp ağlatmakla beni üzdün" buyurdu. (İbn Mace, Sünen, Rüya, 10).

Çocuklarımızı sevgiyle büyütelim

Hz. Peygamber'in köleler, yoksullar, kadınlar ve çocuklar konusundaki tavrı, önceleri içinde yaşadığı toplum tarafından yadırganmıştır. Daha varlıklı, soylu ve nüfuzlu kimseler varken sosyal hayatın geri planında bırakılanlarla çok fazla ilgilenmesi eleştiri konusu olmuştur.

Akra b. Habis adındaki bir ziyaretçi Hz. Peygamberi, torunu Hz. Hasan'ı öperken görür ve şöyle der: "Benim on çocuğum var. Şimdiye kadar hiçbirini öpmedim."

Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz" diye karşılık vermekten kendini alamaz.

Yine bir gün bedevinin birisi gelerek Peygamber Efendimize, "Ya Resulallah, siz çocukları öper misiniz? Biz onları öpmeyiz" der.

Hz. Peygamber ona, "Allah senin kalbinden merhamet duygusunu almışsa, ben ne yapabilirim?" diye sitem eder.

İnsanlar Hz. Peygamber'in yaptığı her şeyin "çok büyük ve önemli!!!" bir gerekçesinin olmasını bekliyorlardı. Bir sabah namazında birinci rekatta altmış ayet okuduğu halde, ikinci rekatta en kısa surelerden biriyle namazı tamamlıyor. Niçin böyle yaptığını soruyorlar. Sebep gayet basit Şöyle cevap veriyor: "Bir çocuk ağlaması duydum ve annesine eziyet vermeyeyim diye hemen namazı kısa tuttum." (Nesai, Kıble 35).

Bir peygamber düşünün ki çocuklarla şakalaşsın, onlara su atsın! Mahmud b. Rebi isimli sahabe, kendisi beş yaşlarında iken Hz. Peygamber'in, çocuklarla su püskürtme oyunu oynadığını anlatıyor. (Buhari, İlim, 18).

O, çocukları yeryüzündeki şefkat ve merhamet duygusunun kaynağı olarak görürdü.

Bir hadisinde, "Eğer süt emen çocuklar, beli bükük yaşlılar, otlayan hayvanlar olmasaydı, üzerinize azab sel gibi inerdi." (Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, ) dediği rivayet edilir.

Bazı çevrelerde günümüzde de görülen çocuklar arasında cinsiyet ayrımcılığının yerine o, çocukları "Allah'ın bir bağışı ve armağanı olarak görme" (Hakim, el-Müstedrek, II, ) anlayışını yerleştirmeye çalışmıştı.

Bu konuda şöyle buyurmuştu: "Kimin üç (veya iki veya bir) kızı (veya kız kardeşi) olur da onlara iyi muamelede bulunur, oğlan çocuklarını bunlara tercih etmez ve eğitimlerini en güzel şekilde yerine getirirse, Allah onları kendisi için cehenneme karşı bir perde kılar ve onu cennetine koyar." (İbn Mace, "Edeb" 3; Tirmizi, "Birr" 13; Ebu Davud, "Edeb" ).

Hz. Peygamber nezdinde aile ve çocuklar çok önemliydi. Hz. Enes "Ailesine karşı Hz. Peygamber'den daha şefkatli hiç kimseyi görmedim." (Buhari, "Edeb" 18) demiştir.

O, çocukları incitmeden eğitirdi. Rafi İbni Amri'l-Gıfari anlatıyor: "Henüz çocuk iken bir hurma ağacını taşlamıştım. Beni Rasulüllah (s.a.s.)'e götürdüler. Şöyle buyurdu:

- Ey yavrucuğum, hurmayı niçin taşladın?

Ben 'yemek için' deyince Rasulüllah:

- "Yavrum bir daha hurmayı taşlama, altına düşenlerden ye" buyurdu. Sonra başımı okşadı. Allah'ım bu yavrunun karnını doyur diyerek dua etti. (Ebu Davud, Cihad 85, İbn Mace, Ticaret, 67).

Ebu Seleme'nin oğlu Ömer (r.a.) şöyle demiştir: "Ben Rasulüllah (s.a.s.)'in terbiyesi altında bir çocuk idim. Yemek yerken elim yemek kabının her tarafında dolaşırdı. Rasulüllah (s.a.s.) bana, 'Ey oğul! Yemeğe başlarken, Allah'ın adını an, sağ elinle ve sana yakın olan tarafından ye!' buyurdu. Bundan sonra ben, her zaman besmele ile sağ elimden ve önümden yedim." (Buhari, Sahih, 2).

Namaz kılmak, oruç tutmak gibi cahiliye dönemi kalıntısı cinsiyet ayrımcılığını tarihe gömmek de Müslümanların görevidir. Çocukları sevelim. Onların gönlüne sevgi, merhamet ve şefkat duyguları yerleştirmeye özen gösterelim.

Bir Ayet

"Mallar ve evlatlar, dünya hayatının süsüdür. Baki kalacak salih ameller ise, Rabbinin katında, sevap olarak da ümit olarak da daha hayırlıdır." (Kehf. 18/46)

Bir Hadis

Ademoğlu ölünce amel defteri kapanır

Ancak üç kişinin amel defteri kapanmaz: Geride sadaka-i cariye (devamlı faydalanılan bir eser, köprü, cami gibi hayır) bırakanın, hayırlı bir evlat bırakanın, faydalanılacak bir ilim bırakan kimselerin."

Erkmen, huzurevi sakinleri ile iftar açtı

Denizli Valisi Yavuz Erkmen, huzurevinde kalan yaşlılarla birlikte iftar açtı. Yetim ve Acizleri Koruma Derneği tarafından düzenlenen iftar yemeğine, Vali Yavuz Erkmen ve eşi Nevhilal Erkmen, Belediye Başkanı Osman Zolan, Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Adem Oklu, Denizli Ticaret Borsası Başkanı İbrahim Tefenlili, Sosyal Hizmetler İl Müdürü Ahmet Altın, İl Milli Eğitim Müdürü Mahmut Oğuz, Yetim ve Acizleri Koruma Derneği Başkanı Pakize Işıklı, huzurevi sakinleri ile davetliler katıldı. Sosyal Hizmetler İl Müdürü Ahmet Altın, iftar yemeğinin düzenlenmesinde emeği geçen dernek başkanı ve üyelerine teşekkür etti. Belediye Başkanı Osman Zolan da, Ramazan ayının Denizli'de dolu dolu geçtiğini, huzurevi sakinleri ile birlikte iftar açmaktan mutlu olduğunu söyledi.

Vali Yavuz Erkmen ise, Ramazan ayının güzelliğinin paylaşılan sofralardan geldiğini söyledi. Konuşmaların ardından Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu adına Vali Yavuz Erkmen tarafından kuruma destekte bulunan Nevhilal Erkmen ve diğer destekçilere altın madalya ve beratları verildi.

HASAN DURNA (DENİZLİ)

Mahalle halkı geleneği sürdürdü

Nazilli Yeşilmahalle'de bulunan mahalle sakinleri 4 yıldır sürdürdükleri iftar geleneğini bir kez daha yaşattı. Mahalle halkından 2 bin kişinin katıldığı iftar yemeğinin yine mahalle halkının aralarında topladığı paralarla gerçekleştirdiği öğrenildi. Geleneğin mahalledeki beş ayrı sokakta sürdüğünü ifade eden hayırsever Mustafa Elmas, "Birlik, beraberlik ve kaynaşma için iftar yemeklerini hep birlikte hazırlayıp yine hep birlikte yiyoruz" dedi.

Yeşilmahalle sokak sakinleri olarak Ramazan'ın ilk iftarını açtıklarını belirten Elmas, "Mahalle büyükleri olarak dört yıl önce başlattığımız iftar geleneğinin beşincisini yaptık. Sokak sakinlerimizin aralarında topladığı paralarla 2 bin kişilik yemek yaparak hep birlikte iftar açmanın sevincini ve huzurunu paylaştık. Yeşilmahalle halkı olarak 5 ayrı sokak sırayla iftar yemeği yapıyor. Mahallemizin bu geleneği sayesinde birlikteliğimiz, dayanışmamız ve kaynaşmamız artıyor" dedi. ALİ SOYDEMİR (NAZİLLİ)

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir