nisa 58 ayet tefsiri / Nisâ Suresi Ayet Meali, Nisâ 58,

Nisa 58 Ayet Tefsiri

nisa 58 ayet tefsiri

Nisa Suresi, 65, 61, 59, 58 Ayetlerinin Tefsiri

ADNAN OKTAR: Nisa Suresi 65 ayet. Şeytandan Allah’a sığınıyorum; “Hayır öyle değil” diyor Allah, reddediyor, “Rabbine andolsun,” yemin ediyor Allah, “aralarında çekiştikleri şeylerde” mesela mezhep konularında hangi konuda çekişiyorsa, anlaşamıyorsa, “seni hakem kılıp” Müslümanların lideri kimse ona işaret ediyor Allah. Peygamberimiz (s.a.v)’e işaret var burada ama asrımızda Müslümanların lideri kimse, bir tane lideri olması gerekiyor, ona hitap var. Bakın, “Seni hakem kılıp” seni hakim kılıp, Müslümanların hakimi olarak, adaleti sağlayan olarak. Hz. Mehdi (a.s)’ın bir vasfı ne? Hakimlik. Ne diyor Bediüzzaman; “Hem en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdî, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden olacaktır.” Bakın ne diyor ayette Cenab-ı Allah; “Seni hakem kılıp,” hakim kılıp, “sonra senin verdiğin hükme,” hakim olarak verdiğin, adalet dağıtan birisi olarak verdiğin hükme, mahkeme hükmüne “içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın” kalbinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, “tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” Onun için Hz. Mehdi (a.s)’a tabi olanlar nasıl olacaklar? İçlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın verdiği hükme tam teslimiyetle teslim olacaklar. O zaman dünyada hiçbir anlaşmazlık olmayacak. Şii, Alevi, Sünni, Vahabi çekişmesi, bu ayetin hükmüyle ortadan kalkmış oluyor. Hz. Mehdi (a.s)’ın hakim olması, adalet dağıtan olması ve hükmüne herkesin rıza göstermesiyle, o sıkıntı, o gerginlik kalkıyor. Ama şu an, her kafadan ayrı bir açıklama geliyor. İran ayrı bir şey söylüyor, Suudi Arabistan ayrı birey söylüyor, Fas, Tunus, Cezayir, Libya ayrı söylüyor, birçoğu kendini allame biliyor, “en akıllı benim” diyor, “en doğru bilen benim” diyor ve hiç kimsenin hükmü hiç kimseyi tutmadığı için, müthiş bir anarşi ve çekişme oluyor. Hiçbir şekilde hüküm oturmuyor. Allah bunun düzgün olması için, bu ayeti indirmiş Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım; “Hayır öyle değil” diyor Allah. Kabul etmiyor sistemlerini. “Rabbine andolsun” Allah’a yemin ediyorum diyor, “aralarında çekiştikleri şeylerde, mezhepler, cemaatler, anlaşmazlıklar her konularda, “seni hakem kılıp” hakim kılıp, sonra senin verdiğin -mahkeme- hükmüne” adalet hükmüne, “içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.” İmanlı sayılmazlar diyor Allah, imanınızı kabul etmem diyor itaat etmezseniz imamınıza. Hz. Mehdi (a.s)’a imanın ve itaatin nasıl olacağını Allah gösteriyor. İman derken, inanç yani, inşaAllah.

“Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin" Kuran’a ve Allah’ın Mehdisine gelin, uyun denildiğinde, “o münafıkların” yani Müslüman görünen sahtekarların. Dışı Müslüman görünüyor ama içi sahtekar, “senden kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün.” Gücü yettiği kadar, ne kadar kaçabiliyorsa, o kadar kaçıyor. Münafıkların vasfı olarak Allah belirtiyor. “Kaçabildikleri kadar kaçarlar” diyor.

“Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” Emir sahibi nedir? Hz. Mehdi (a.s). Hz. Mehdi (a.s)’a itaatin, farz olduğunu açıklayan Kuran ayeti. ‘Kuran’da yok’ diyor. Var işte, açıklıyor Allah. “Ey iman edenler, Allah'a itaat edin;” Kuran’a uyun, “elçiye itaat edin” Peygamber (s.a.v) itaat edin, “ve sizden olan” Müslümanlardan olan “emir sahiplerine de.” Birçok emir sahibi geldi şu ana kadar. Son emir sahibi kim? Hz. Mehdi (a.s).

“Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz” mezhepler, cemaatler, grupların ayrılığı “artık onu Allah'a ve elçisine döndürün.” Yani Kuran’a ve Peygamber (s.a.v)’in sünnetine uygun hale getirin. “Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” Yani Allah’a demek Kuran’a uymak. Elçisi, yani o devirde elçi hükmünde olan yani imam olan kim? Hz. Mehdi (a.s). Hz. Mehdi (a.s)’a uyun diyor Allah. “Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız.” Gerçekten imanlı, samimi imanlıysanız, “bu hayırlı” diyor bak Allah. Öbürü hayırsız. İtaatsiz olursa hayırsız. İmamın olmazsa hayırsız oluyor. “Hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.” Öbüründe sonuç bakımında bir güzellik olmuyor. Burada “sonuç bakımından güzeldir” diyor Allah. Bakın, “eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve elçisine” yani Kuran’a ve asrın mehdisi kimse ona, inşaAllah konuyu getirin diyor. “Onlar o hükmü versinler.” Ona göre hareket edin.

TEFSİR:

Bütün bir siyasî hikmeti “emanet” ve “adâlet” kelimeleriyle özetleyen bu şümullü âyet-i kerîmenin iniş sebebi olarak kaynaklarda şu hadise zikredilir:

Mekke’nin fethi günü Resûlullah Mekke’ye girdiği zaman Kâbe’nin anahtarını muhafaza eden Osman b. Talha kapıyı kilitlemiş, anahtarını Resûlullah’a teslim etmemişti. Gerekçe olarak da, “Eğer Resûlullah olduğunu kabul etseydim, teslimden geri durmazdım” demişti. Bunun üzerine Hz. Ali, Osman’ı tutup kolunu bükerek anahtarı zorla elinden aldı ve Kâbe kapısını açtı. Resûlullah içeri girip iki rekat namaz kıldı. Çıktığı zaman Hz. Abbas anahtarın kendisine verilmesini ve eskiden kendi uhdesinde bulunan sikâyet yani hacıları sulama hizmetiyle beraber sidânetin, yani Kâbe anahtarı muhafızlığının kendisinde birleştirilmesini talep etti. Bunun üzerine bu âyet nâzil oldu. Rasûlulullah anahtarların Osman’a teslimini ve kendisinden özür dilemesini Hz. Ali’ye emretti. Hz. Ali de götürüp özür dileyince Osman “Önce anahtarları zorla alıp eziyet ettin, sonra geldin tamire çalışıyorsun” dedi. Hz. Ali de “Senin hakkında Allah Teâlâ Kur’ân âyeti indirdi” diyerek âyeti okuyunca Osman hemen kelime-i şehâdet getirip müslüman oldu ve bundan böyle de Kâbe anahtar muhafızlığı Osman’ın neslinde ve ailesinde kaldı. (Müslim, Hac ; Vâhidî, Esbâbu’n-nüzûl, s. )

اَلْأمَانَةُ (emânet), insanın emin ve güvenilir olması, yani kendisine herhangi bir şeyin kalp huzuruyla ve korkusuzca teslim edilebilir ve arzu edildiği zaman da sâlimen alınabilir bir halde bulunması hâline denilir. İnsanın bu emniyet vasfına bağlı olarak ona teslim edilen şeye de “emânet” denilmektedir. Âyette bu ikinci mânada kullanılmaktadır.

İnsanoğlu, yeryüzünde ilâhî iradeye uygun bir düzen kurabilme ve Allah’ı tanıyabilme kabiliyetleriyle donatılmış olması bakımından Allah Teâlâ’nın emânetini taşıyan yegâne varlıktır. Bu özelliğiyle de diğer yaratılmışlar üzerinde hüküm ve tasarruf kudretine sahiptir. Her işi ehline, layık olana havale etmek de, hangi mevkide olursa olsun, insanın insan olması bakımından sahip olduğu bu genel emanet yükümlülüğünün bir neticesidir. Mesuliyetli ve kazançlı işlerin ehil olmasa da yakınlara, ahbaplara, aynı gruba mensup olanlara dağıtılmasının neredeyse normal bir davranış biçimi haline geldiği günümüzde, bu âyetin mesajı daha da önem kazanmaktadır.

Resûlullah (s.a.s.) bu hususta yaşanabilecek ihmallerin ne gibi vahim neticelere sebep olduğu hususunda bizleri ikaz buyurur. Nitekim kıyametin ne zaman kopacağını soran birine Nebiyy-i Ekrem (s.a.s.):

“- Emânet zâyi olduğu zaman kıyâmeti bekle!” buyurmuştu.

“Emânet nasıl zâyi olur?” sorulunca da:

“İş, ehline verilmediği zaman, işte o zaman kıyâmeti bekle!” buyurmuştur. (Buhârî, İlim 2; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, )

Bir insanın üç nevi muamelesi vardır: Rabbiyle, kendisiyle ve diğer insanlarla. Bu her üç çeşit muamelede de emanete riâyet sözkonusudur:

Birincisi; insanın Rabbine karşı olan emanet mesuliyeti; O’nun emir ve yasaklarına uymak, Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu maddi ve mânevî imkânları yanlış yollarda kullanmamak, hayatını ilâhî rızâya uygun yaşamak gibi hususlardır ki buradaki emanet neticede kulun Rabbine karşı olan vazifeleridir. İbn Mesud (r.a.): “Emanet her şeyde lazımdır: Abdestte, gusülde, namazda, zekâtta, oruçta…” demiştir. Şu halde insanoğlu her azasını ve kuvvetini bu emanet duygusu içerisinde kullanmak zorundadır.

İkincisi; insanın kendine karşı emaneti; dinî ve dünyevî hususlarda kendisi için en faydalı olanı tercih etmesi, zararlı arzularına uyup sonunda pişman olacağı yollara sapmamasıdır.

Üçüncü olarak diğer insanlara ve topluma karşı olan emaneti ise, onların hukuklarını gözetmek, alışverişte aldatmamak gibi şeylerdir. Buna göre her bir grubun bir diğerine, özetle âlimlerin halka, kocanın hanımına ve çocuklara, yöneticilerin yönetilenlere karşı yerine getirmesi gereken bir emaneti vardır. Hz. Ömer’in şu davranışı, yöneticilerin tebaaya karşı taşıması gereken emanet şuurunu ne güzel aksettirir:

Ömer (r.a.) hilâfeti zamanında, dirhem paraya muhtaç olmuş ve bu parayı da Abdurrahman b. Avf hazretlerinden istemişti. Abdurrahman b. Avf, Ömer (r.a.)’a para yerine şu telkinde bulundu:

“- Ya Ömer! Parayı benden mi istiyorsun? Halbuki Beytülmal senin elindedir. Parayı oradan al, sonra iade edersin.”.

Hayatı, adâlet timsali olan Hz. Ömer, Abdurrahman b. Avf’e şu cevabı verdi:

“Ya Abdurrahman! Parayı senden istiyorum. Zira bir emr-i ilâhî vukuunda veya borcu ödeyememe gibi bir durumda seninle helâlleşmek kolay olur. Ya mirasımdan bir miktar ayırtırım, yahut bir şekilde helâlleşiriz. Ama ben, bu borçlanmayı devlet hazinesine yaparsam, bütün müslümanlarla helâlleşmek lâzım gelir ki, bu da mümkün değildir. O takdirde, ne benim malım onu ödemeye yeter, ne de sevabım âhirette beni kurtarır. Bu kadar ağır bir yükün altına girmeye cesâret edemedim, ya Abdurrahman!” (Büyük Dinî Hikâyeler, I, )

Âyette geçen اَلْعَدْلُ (adâlet) kelimesine gelince, “her şeyi yerli yerine koymak, herkese ve her şeye hakkını vermek” mânasına gelmektedir. Bu, içerisinde bütün bir hukuk ilminin gayesini ve özünü taşıyan derin anlamlı, çok şümullü küllî bir kelimedir. İnsanı ve kâinatı yaratan Cenâb-ı Hak, Rahman suresinde de buyurduğu üzere cümle varlığın özüne “mîzân”ı yerleştirmiş (bk. Rahman 55/), yani varlığa maddi ve mânevî anlamda her şeyi ilâhî nizamla irtibatlı kılan yüce bir denge bahşetmiş, bunun yeryüzünde ve insanlar arasındaki yansıması olmak üzere de adâlet ve hakkaniyet duygusunu kalplere yerleştirmiştir. müslümanlar da yüzyıllar boyunca dinî naslardan ve aklın temel ilkelerinden yararlanarak hukukla ilgili mîzânın esaslarını bulmak ve uygulamak için çalışmışlardır. Şu halde hukukun gâyesi kâinattaki ilâhî nizamla irtibatlı olarak yeryüzünde adâleti tesis etmek, bunun için en uygun kâideleri bulmak ve bulduktan sonra da uygulanması için –diğer içtimaî müesseselerle işbirliği halinde- gerekli bütün şartları tesis etmektir.

Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kıyâmet gününde Allah’ın en çok sevdiği ve kendisinin meclisine en yakın olacak insan, âdil devlet başkanıdır. O gün Allah’ın en çok kızdığı ve kendisinin meclisine en uzak olacak  insan da zâlim devlet başkanıdır.” (Tirmizî, Ahkâm 4)

Hz. Ali der ki: “Devlet başkanının Allah’ın indirdiği ile hükmetmesi ve emâneti yerine getirmesi üzerine borçtur. Devlet başkanı böyle yaptığı takdirde, insanların da onu dinlemeleri, ona itaat etmeleri ve çağırdığı zaman yanına gitmeleri üzerlerine borçtur.” (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, V, )

Bir milletin ilerleyip yükselmesi de ancak âdil bir devlet başkanıyla mümkün olur. Ziyâ Paşa  şöyle der:

“Bir milletin olunca mukadder saadeti,

Bir âdile muvaffaz eder Hak hukûmeti.”

“Allah Teâlâ bir milletin her sahada gelişip ilerleyerek saadete erişmesini takdir buyurduğunda, o ülkenin idâresini adâletle hükmedecek bir kişiye emânet eder.”

Şakik-i Belhî’nin Hârûn Reşid’e yaptığı şu tavsiyeler devlet başkanının üzerinde bulunan ve yerine getirmesi gereken sorumluluğun büyüklüğünü göstermesi açısından pek mânidârdır:

Şakîk Belhî hac maksadıyla yola çıkıp Bağdad’a vardığında, Hârûn Reşid kendisini çağırdı ve “Bana öğüt ver” dedi. Şakîk ona şu nasihatta bulundu:

“- Aklını başına topla! Zira Hak Teâlâ seni Hz. Sıddîk’ın makâmına oturmuş olduğundan, ondan istediği gibi senden de sıdk istiyor. Fâruk makâmına oturmuş olduğundan, ondan istediği gibi senden de hakla bâtıl arasını ayırmanı istiyor. Zinnûreyn makâmına oturmuş olduğundan, ondan istediği gibi senden de hayâ ve kerem istiyor. Murtazâ makâmına oturmuş olduğundan, ondan istediği gibi senden de ilim ve adâlet istiyor.”

Hârûn: “Biraz daha” deyince, Şakîk nasihatına devam etti:

“- Allah’ın bir yeri var, ona cehennem derler, seni ona kapıcı yapıp eline üç şey vermiş: Mal, kılıç, kırbaç. Demiş ki, halkı bu üç şeyle cehennemden uzaklaştır:

  Muhtaç biri yanına gelirse, malını ondan esirgeme!

  Kim Hakk’ın fermanına aykırı davranırsa, kırbaçla onu edeplendir.

  Kim haksız olarak, adam öldürürse, maktûlün vârislerinin iznini alarak onu bu kılıçla kısas olarak idam et. Eğer bunları yapmazsan cehenneme gidenlerin ilki sen olursun.”

Hârûn “Biraz daha” dedi. Şakîk yine devam etti:

“−Sen suyun menbaısın, vâliler bu suyun arklarıdır. Eğer su kaynağı saf ve berrak olursa, arklar da aynı şekilde saf ve berrak olur.”

Hârûn “Biraz daha” dedi. Şakîk yine devam etti:

“−Farzet ki, çölün ortasındasın ve mahvolmaya ramak kalacak şekilde susadın. O zaman bir içim su buldun, kaça alırsın?” Hârûn:

“–Kaça isterlerse ona” dedi.

“−Ama adam «Mülkünün yarısını isterim» derse?”

“−Onu da veririm.” Şakîk:

“−Farzet ki bu suyu içtin ama içtiğin su dışarı çıkmadı, idrar yapamadın. Öyle ki, mahvolmaktan korktun, o zaman biri çıkıp: «Ben seni tedavi edebilirim ama buna karşılık mülkünün diğer yarısını alırım» derse ne yaparsın?” Hârûn:

“−Bunu da veririm.” Şakîk:

“–Şu hâlde önce içip sonra idrar yoluyla dışarı attığın bir içim su değerindeki bir mülk ile ne diye övünüp duruyorsun?” (Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, I, )

Şunu da unutmamak gerekir ki, sorumluluk sahibi insanların isabetli davranabilmeleri, böylece emânet ve adâletin gerçekleşmesi ancak Allah ve Resûlü’ne kayıtsız şartsız itaate bağlıdır. Bu sebeple buyruluyor ki:  

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Hiç şüphesiz Allah size, emanetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası