5 mehmet reşat kim / Sultan 5. Mehmed Reşad Han

5 Mehmet Reşat Kim

5 mehmet reşat kim


SULTAN V. MEHMED REŞÂD HAN

SULTAN V. MEHMED REŞÂD HAN.. 3

5. Faslın Tekmilesi. 3

Sultan 5 .Mehmed Reşad'ın Dönemi. 5

5. Mehmed Reşad Ve Cülusu. 5

Câni'ler Kabinesi!6

Trablgsgarb İçin Bir İfşaat!6

İbrahim Hakkı Paşa'nın Me'şüm Sadareti. 6

Trablus İle Alakalı Tedbirler Ve Sonu. 7

Ne Zelil Emir!8

Otuz İki Ay Nasıl Geçti. 9

Osmanlı-İtalya Harbi. 9

Mehmed Said Paşa'nın Sadareti. 10

İtalyanların Trablüsgarb Ve Bingazi'yi İlhakı. 10

İtilaf Ve Hürriyet Fırkası'nın Kuruluşu. 10

Said Paşanın Onuncu Sadareti. 12

Anayasa Madde: 12

Belâlar Yağmur Gibi Yağıyor. 12

Balkan İttifakı. 13

Arnavutluk Meselesi. 13

Sadaret Tevcihine Yapılan Tesirler. 14

Gazi Ahmet Muhtar Paşanın Sadareti. 15

Gazi Paşanın Yanlışı Neydi?. 15

Almanya İmparatoruna Hulus Mu?. 16

Gazi Sadrazamın İkna Çalışması. 16

Balkan Savaşında Nümayişçiler Arasındaki Mebuslar Ve Reisler!17

Kâmil Paşanın 4. Sadareti. 19

Topçu Mirlivalarından Ferid Paşanın Suali. 20

Edirne İçin Sarayda Toplantı Ve Bir İhanet!21

Bâb-I Âlî Baskını. 22

Babıâli Baskını Tasviri. 23

Son Darbe '23

Üzerinde Durulacak Soru!24

Kâmil Paşanın İstifası. 24

Bir Başka Yönüyle Babıali Baskını. 24

Ömer Naci Bey'in Ayıbı!25

Osmanlı-İngiltere Mutasavver İttifakı. 26

Sultan Reşad'a Kâmil Paşanın Layihası. 27

Kâmil Paşa İngiliz Sefaretine Sığınıyor!29

Mısır Meselesi. 30

Mahmut Şevket Paşanın Sadareti. 31

Balkan Savaşının İkincisi. 31

Bulgar-Sırp Karşıkarşıya. 32

Prens Said Halim Paşanın Sadareti. 33

Almanya'nın Gücüne Bir Bakış. 34

Beyaz Kitabdan Vesika 35

Vesîka 35

Gizli Ve Harici Görev. 36

Hattı Hümayunun Sureti Veziri Meali Semirfm Mehmed Said Paşa. 36

Devlet Görevi Aksatılamaz. 37

Hattı Hümayunun Sureti Vziri Meal* Semirim Mehmed Said Paşa. 37

Almanya Tarafında Savaşa Giriş. 38

Enver- Walkenhaim Dansı. 39

Tuzak Kuruluyor. 40

Birinci Cihan Harbi. 41

Marne Savaşı. 41

İsmet İnönü'nün Tahlili. 41

funduszeue.info Savaşında Ermenilerin Manciplecileri. 43

Bunlar Türkiye'ye Düşmandır!43

Ünderholm Ne Diyor?. 43

funduszeue.info Harbi Hakkında Malumat. 44

Almanlar Galip Gelselerdi. 46

Hicaz Meselesi - Şerif Hüseyin. 47

Bismillahirrahmanirrahim 47

Beka-İ Osmanjyye Mütalaası. 49

Osmanlı Devleti Avrupa Devletleri Arasında Denge Kurarak Siyasi Varlığını Sağlayabilirmi

Almanya Ve Avusturya Devletlerine Gelince. 50

Osmanlı; Hayat Ve İstiklâliyetini Nasıl Teminat Altına Almalı?. 50

Esbâb-I Mücıbeler. 50

Vakti Kaybetmeye Gelmez. 51

Ceziretülarab Dayanak Olarak Nasıl Kazanılır?. 51

Ittıhad-I İslam Hakkında Düşüncelerin Mütalaası. 51

Ezine Redif Tabürü Kumandanı. 52

Talat Paşanın Sadareti. 53

Sultan Hamid Ve Reşad'ın Vefatları. 54

Sultan Reşad'ın Hanımları Ve Çocukları. 56

Sultan Reşad'ın Sadrıazam Ve Şeyhülislâmları. 57

Babası: Sultan Abdûlmecid Han

Annesi: Gülcemâl Kadın

Doğum Tarihi:

Vefat Tarihi:

Saltanat Müd.:

Türbesi: İstanbul Eyup'dedir.

Sultan 5. Mehmed Reşâd; Osmanlı devletinin padişahı olup, Sultan Osmanlı halifesidir. Sultan Abdülmecid'in, Gülcemâl Kadmefendisinden 2/Kasım /'de İstanbul'da dünya'ya geldi. Vefatı ise 3/Temmuz/'de yine İstan­bul'da vukuubuldu. Eyübsultanda, Halic'in sularıyla öpüşen sahildeki türbesine gömüldü. Mevlevî tarikatına intisabı olup, zarif bir insandı. Pek kızdığı zaman sin harfini kefe vurduğu yaygın rivayettendir. Şeyhi Abdülhaim Çelebi Efendi tarafın­dan kılıç kuşandırıldı, Osmanlı tahtına çıktığında. Pek olgun yaş olan 65'in içindeydi, Kılıç kuşatan Mevlevî Şeyhi Abdül-halim Çelebi () dergâhların kapatılması gerçek­leştiğinde, 4/EylüI/'de Tepebaşında bu hareketi intihar etmek suretiyle protesto etti. Bu yaşlarda insanlar elde ettik­leri tecrübeler ışığında fevrî olmazlar olaylara serin kanlı ve dikkatli bakmayı elde ettiği ve buna göre kararlar verebilece­ği bir ömür dönemidir, bahse konu yaşlılık, bu Şeyh Efendi­nin hadisesi, ayrı bir araştırma konusu yapılmalı, intihar gibi ahireti berbat edebilecek elîm bir harekete başvurmak kolay gerçekleşecek işlerden değildir.

Sultan Reşad; Orta boylu mavi gözlü, beyazlamış sakallan ve dolgun yanaklarıyla ton ton bir görünüşe sahipti der mer­hum pederim. Biz o zaman talebeydik, Cuma selamlığına bizleri götürdüklerinden sık sık Sultan Reşad'ı görürdük, der­di. Sultan Abdülhamid'i de beş-altı defa gördüğünü hep dü­şünceli bir profil verdiğini, hafif öne mail halde yürürdü de­mekteydi. Ancak; Sultan Reşad'in çok merhametli bir insan olup, fakir fukaraya, eytam erâmile yâni dul ve yetimlereyardım etmeyi, en büyük görevi addederdi. Lütfi Simavi Bey, çok zeki olduğunu ve bu zekâsını saklama tedbirliliğini de bi­lirdi demekte. Hatıratında Lütfi Simav'ı Bey, şöyle bir vak'a anlatır: Sultan Reşad bir Bursa seyahati esnasında gece ora­daki ikametgâhda sabahladıktan sonra kendisini yanına ça­ğırır. Bir tepsi üzerinde para keseleri, keselerin yanında bulu­nan listede de hangi kese hangi paşaya diye hazırlanmış liste vardır. Lütfi Simâvî Bey; Efendimiz, bunlar ne olacak diye sorduğunda bunları sahiplerine odalarına gidip, hem hayırlı sabahlar dileyecek hem de ikram edeceksiniz dediğinde, Si­mâvî Bey; aman Efendimiz, bu zevatla birlikte İstanbul'dan birlikte yola çıktık. Aynı vasıtalarla buraya kadar geldik, aynı çatı altında uykumuzu uyuduk, sabah olunca da bu hediyeler niye? Bursa'nın fakir fukarasına, acezelerine hediye ve ik­ramda bulunsanız daha iyi değilmi? Diye fikri beyan da bu­lunduğunda: Sultan Reşad, zekâsının büyük eserini şöyle sergiler:

-Hay Allah senden razı olsun; iyi ki hatırlattın. Hemen şu keseleri de onların merkez-i İdarelerine ulaştırın, refakati-mizdeki zevat hakkında sorduğuna gelince ben bunlara böyle vesilelerle ara sıra ikramda bulunmazsam, onlar bana padişahlık yaptırmaz! Cevabını verir. Bu cümlede saklı olan hakikat aziz ve muhterem okurlar, her ne kadar iktidar yalnız sürdürülürse de, o iktidarın görünmez ortakları vardır ki, bu harem-i hümayundan tutunda, güç sahibi herkesin muhab­betini üzerinde toplamazsaniz muktedir olamazsınız. Bu ba­kımdan Sultan Reşad pek talihsizdir. Yeri geldiğinde bu talih­sizliğini hatırlatırız.

Şimdi; Sultan funduszeue.infoülhamid Hân gibi bir şaşaalı padişahın yerine geçmek onun mazide bıraktıklarının, yaptıklarının ağırlığı altında ezildiği bir vakı'adır. Sultan Hamid, her şeyihazırlar ve uygular bu sırada da aksaklık olmaması için İşe vazülyed ederdi Sultan Reşad ise sadece bir tasdik makamı hâlinde taht-i Osmanî'de oturmaktaydı. Biz Abdülhamid Hân'ın peşinden bir genel değerlendirme ile sahifemizi süsle­mek istiyoruz. Bu de ğerlendirmenin 'de yâni funduszeue.info savaşından önce, fakat Balkan harbinin içinde neşredilmiş ve o dönem idadilerinde yâni lise seviyesindeki mekteblerde târih derslerinde okutulan kitabın yazan Afi Sabri Bey'in ol­duğunu söylerken, bu zâtın değerlendirmelerine itirazımız olursa onu da hemen altına ilâve ederiz. Yazının başlığını biz bir ara başlık hâline getirdik.

5. Faslın Tekmilesi

Osmanlı devletinin gerek askerî gerekse mülkî teşkilâtının ne kadar esaslı bir şekilde tesis olunduğunu, ancak, /'den sonra da bu kuruluşun nasıl bozulmaya yüz tuttuğunu târih akışı içinde görmüş bulunuyoruz.

Vaktiyle maddiyat ve maneviyat itibarıyla dereke dereke bizim idaremizde bulunan garib kavimler yeni bir çağın açılı­şıyla ki bu İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethi, engizisyon mezaliminin tahammül olunamayacak seviyelere yükselmesi ki, hemen şunu söyleyelim, İstanbul'un müslümanların eline geçmesi bu şehirden İtalya'ya giden pek çok ilim ve bilim adamı avrupada kurdukları mektepler, meydana getirdikleri ekollerle bat insanını uyandırmışlar ve batı aydınlanması Şarka en yakın olan İstanbul'dan gidenler tarafından gerçek­leştirilmiştir.

Öte yandan engizisyonun avrupadaki varlığı nasıl bir şey sık sık tekrarlanırsa bir karşı refleks doğurur bu misâle uy­gun olarak Avrupada tatbik olunan bu klişe ve papaslann in­sanları yakmaları, hrıstiyan dini mensupları dışındakilere yaptıkları işkenceler ahalide bir aksülamel husule getirmiş ve silahlarına sarılan ahali üzerlerinde tatbik edilen zulümleri kaldırmaya ve tatbikçilerini de haylice cezalandırdı. Taassu­bun yok edildiği yerde elbette gelişmenin ve cemiyetin te­rakki edeceği tabii neticedendir.. Protestanlığın çıkması ahali­nin üzerinde bir intibah meydana getirdi. Bu intibah sonunda da 'lü yıllardan sonra da bizi fersah fersah gelip, geçti­ler.

Hele hele ordularımızın uzun zamandan beri savaş alanla­rında ve hudutlarımız da asar-ı celadetlerini gösterememeleri, ikide birde ihtilâl çıkararak emniyet ve güveni ve de huzu­ru selb eylemesi yâni askıya alması, ülke içinde karışıklıkla­rın günden güne artması, iktisadiyatımızın yavaş yavaş ec­nebilerin ellerine geçmeye yüz tutması, bazı düşünce sahip­lerinin bir takım ıslahat'hareketlerini yapmamız gerektiğini hatırlatmaları kendilerini tehlikeye atmalarına sebep olmuş bu düşünceler iyi bir şekilde telakki edilmemişti 1. Mahmud ve 3. Ahmed zamanında biraz tatbik şansı bulmuşsa da, ge­rek hariciyeye ait işler, gerekse de, taassup sahipleri değişik­liklerin menfaatlerine vereceği zararları önlemek hususunda aldığı tedbirlerle her şeyi akim bıraktırmaya muvaffak ol­muşlardır.

3. Selim bütün yeniliklere açık bir padişah olması hase­biyle tahta çıktığında hemen, işa .girişerek.lâzım- gelen İsla­hata başlamıştı. Avrupalılar tarzında askerî kışlalar, istih­kâmlar mekteblerin inşaasını temin etmişti. Nizam-ı Cedid adlı talimli asker ihdas etmişti. Bütün bunlar yapıhrken, he­men önümüze Mısır meselesi çıkmış, peşinden Mora olayı husule gelmiş, Rusya ve Avusturya saldırganlıkları biribirini tâkib etmiş, bitmek tükenmez avrupa entrikaları yüzünden az miktarda yenilikler tatbike konabilmiştir. Bilindiği gibi, bugünde, milletimiz ayağa kalkmak için yaptığı her hamlede, yine menfaatçilerin teşki- lat kuvvetlerinin bu hamlelerimizi önlediklerinin şahidi oluyoruz. Bir milli görüş ortaya çıktı ve ağır sanayi hamlesi dedi, milli harb sanayii kurulmasını taleb etti ve projeleri ortaya koydu. Her köye, atölye, her şehire fabrika, yer altı ve yer üstü zenginliklerimizle alakalı bölgele­re o mevzuda sanayii ve pazarlama tesisleri kurma plânlan teklif edilerek, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkabil­menin, istihdam, üretim, pazarlama ve kendi istikbâlini ken­di imkânlarıyla temin etme devrini başlatmak isteyenler, am­balajcı makarnacı ve gazozcu montajcılarla ile ithalatçılar birleştiler, önce milleti sağ-sol diye ikiye bölüp yıllarca birbir­leriyle döğüştürdüler. Daha sonra da bir darbe ile ülkenin ge­ri kalmasını sağladılar. Görüldüğü gibi, 'de sonra­larına atfu nazar eden Ali Sabri bey merhum, bizim bu gün yaşadıklarımızın daha değişik fakat gaye aynı aziz milletimizi dünya klasmanında alt seviyelerde bulundurmayı sağlamak olduğuna işaret ediyor.

Sonunda / senesinde 2. Mahmud hazretlerinin himmetiyle <târife gelmeyecek kadar bozulmuş olan> yeni­çeri ocağı ilga edilerek yerine de Nizâm-ı Cedit askeri ikame olunduğu gibi bir çok yeniliklerin tatbikine de imkân buluna­bildi. /'de memurların tanzimi yapılırken, /'da da Divân-ı Hümayun yerini vükelalik meclisi­ne yâni bu günkü tâbirler bakanlar kuruluna bırakmıştır. Sul­tan Abdülmecid'in tahta geçip de icraata başlaması, Gülha-ne hattının okunmasının akabinde devletin görüntüsü av-rupalı bir devlet portresine büründü. İşleri tanzim içinde Şûr'a ile hemen peşinden de bir meclis-i vâla-yı ahkâm-ı ad­liye kurulmuş daha sonra da yâni. /J de Meclis-i Al-Î-İ Tanzimat daha sonra adliye nezaretine ve /'de

Sûr'a-y Devlete dönüşmüştür. Bu kurulan sistemin müesse­seleri, devletin bir çok kanun ve nizam ile yeniden yapılan­masını sağlarken, sadaret kethüdahğı makamı, ümûr-u Mül­kiye Nezareti adını almış ki günümüzde buna İçişleri bakanlı­ğı denmektedir.

Orduya gelince; /'da kaldırılmış bulunan yeni­çeri ocağına eş değerde Asâkir-i Mansure-i Muhammedİye unvanı verilmiş daha sonra da, Hassa ve Mansure ismiyle iki kısma ayrılmıştır. /'de Redif teşkilâtı tanzim olun­muş, /'de Osmanlı askerlik sistemi Rumeli, Ana­dolu, Arabistan, orduyu hümayunları kurulurken, merkezde ise Hassa ordusu tesis ediliyordu/'da Mekteb-i Harbiye açılmış, /'de kurulan Dar'ül Askerî Şûr'a, askerî işlerin bütününün görüldüğü yer olurken,/ 'de de askere alınma usûlü kur'a sistemine ulaştırılmış­tır. Daha sonra ordularımızla ilgili sayı yedi rakamına iblağ edilmiştir. (Daha sonra r,/m.l'da Golç Paşa'nın tek­lifiyle bu usûl kaldırılmış, dört büyük müfettişliğe dönüştürül­müştür. 14 kolordu ile bir kaç adette müstakil fırka meydana getirilmiş, tabur, alay ve fırka teşkilatları nın da değiştirilme­sine gidilmiştir.) İşte yeni tanzim sonunda / Kırım savaşında güç ve kuvvetini bütün avrupalılara kabul ettir­miştir. Ruslara maddi ve manevî alanda üstünlüğünü isbat etmişlerdir. Bunun arkasından bahriye üzerinde operasyonlar yapılmış ve Abdülaziz Hân zamanında denizcilerimiz, dünya­nın 2. büyük donanmasına sahip olarak denizlerde dolaşma şansı bulmuşlardır.

Ne var ki, kırk sene sonunda donanma mefluç hâle gel­miş, ancak funduszeue.infoşrutiyetten sonra yeniden tanzime başlan­mıştır. r.l/m.l'dan sonra maarif, maliye gibi işlerde hayli başarılar elde edilmiştir. /'dan beri mâliye işlerinde bazı tashihatlar yapılmışsa da,/'de eski usûltamamen terkedilerek simdik mâliyeusûlüne ('lar) geçilmiştir. Tam ayarda para basımı yapıldı. Tan-zimat-i Hayriye'den sonra İstanbul'da mekteb-i tıbbıye-i as-keriyye, bir dar'ülfünûn açıldığı,/'de kurulan ma­arif nezareti ülkenin bir çok yerine rüşdiye, yâni orta mektebi kurmaya girişmişlerdir/'da mekteb-i sultanî, /'de mekteb-i mülkiye, /mekteb-i hu­kuk,/'de dehendese-i mülkiyenin açılması ta­hakkuk ettirlmiştir. Ayrıca bir hayli matbaa açılmasına girişil­miş ve de bir hayliside başarılı olmuş yaptıkları basımlarla, ilim ve fen'de ahalinin aydınlanmasına yardım etmiştir. Sul­tan Abdülmecid'in döneminde yapılan yollar ve köprüleri Abdülaziz dönemindeki buna ilâve olunan teşebbüslerin ara­sında demiryolu ayrı bir yer tutarken, funduszeue.infoülhamid hân devrinde de geliştirilen demiryolları ve de fabrika kurmaya eğilmeleri pek makbuldür.

Özetlersek; Osmanlı devleti, Sultan Mahmud-u sâni döne­minden Abdülmecid hân ve Sultan Abdülaziz ve de Sultan 2. Abdülhamid devirleriyle terâkkiye, ileri hamleyede büyük za­man ve para ayırmışlardır, bunda da haylice yol almışlardır. Bunun sayesinde de /'da Avrupa'da Pâris'de ya­pılan milletler arası kongrede Osmanlı devletinin avrupa dü-vel-i âliye-i ailesine yâni avrupanın büyük devletleri arasında bulunduğu yeniden tasdik ve kabul olundu. funduszeue.infoülhamid Hân'ın tahta çıkışının hemen ardından ilânını yaptığı idarey-i meşrutiyet ve kaanunî esasî, avrupanın devletimizin şan ve ikbalini tasdike faydalı oldu. (Bu günde avrupa topluluğuna girmek için yapılanlar bir türlü avrupalılarca makbul bulun­muyor!) Ne çâre ki, kaanun-î esasinin ilânından hemen son­ra çıkan Rus savaşı devletin bir çok arazi ve insanını kayberek bu savaştan çıkmasına sebep oldu.

Ülkenin mâli durumu son derece sarsıldı. Sultan Hamid, afim alan hafiyelerle ülkede, düşünce ve ileri gidişe engel 6 anialar ihdas etti. /'e kadar sürdürdüğü bu sis­temle ne tehlikeli durumlar ne fecî vak'alar geçirdiği sizlerin de malumu olduğundan bunlara girmeye lüzum görmüyo-um. Bundan sonraki terakkimizin meşrutiyetin neslinden bekliyorum. Demektedir. Böylece de bir çok ittihat ve terak­ki çetesinin taraftarı sözde yazarlar gibi hareket etmeyip, funduszeue.infoülhamid hakkında şahsiyatçılık yapmayıp kendisine hakarete yeltenmeyen nâdir tarihçi ve yazarlardandır. Ali Sabri Bey.

Sultan 5 .Mehmed Reşad'ın Dönemi

Sultan Abdülhamid'i 31/Mart/ vak'ası bahane edile­rek tahtdan indirtmeyi başaran Osmanlı ve İslâm düşmanları İttihatçıların eline düşünce tereddi yâni gerileme, izmihlal na­zariyede hemen hemen tamamlanmıştı. Şimdi yapılacak iş bunu fiiliyata dökmekti. Zâten meşrutiyette olsun, 31 /mart Vak'asını teskin ve tenkilde olsun, Makedonya'nın azılı ve gayri müslim çetecileriyle kol kola İstanbul'a giren İttihatçı komitacılar yapacakları nı adetâ haber veriyorlardı. Bulgar komitacısı Sandanski ile Taşkışla'da müsiüman askere kur­şun sıkan söz de, müsiüman komitacı arasında ne fark gözetilebilir? Bunların yardımına dâima koşmuş bulunan Rumeli eski müfettiş-i umûmisi Hüseyin Hilmi Paşa 31/ Mart hâdi­sesi yüzünden Sultan funduszeue.infoülhamİd!in sinesine iltica etmiş ve sadareti terk etmişti. Sultan Reşad'i tahta oturduğu esna­da Ahmed Tevfik Paşa makamı sadaretde bu lunmakla bir­likte, İttihatçılar kendi aralarında yaptıkları söz mübarezesin-de meşrutiyeti ilân edeli nerdeyse senesi yaklaştı, hâla biz it­tihatçılardan kurulu bir kabineyi iş başına getiremedik dü­şüncesine çene yoruyorlardı. Tevfik Paşa ise son derece ta­rafsız ve batı âleminde hatır ve sözü geçer bir zat olduğun­dan onunla çalışmak istemeyen ittihatçı ekibin yine Hüseyin Hilmi Paşayı Tevfik Paşa'ya tercih ettikleri görüldü. Suitan Reşad'ın tahta cülusundan üç gün sonra Tevfik Paşa selef ol­du, Hüseyin Hilmi Paşa halef oldu. Bu kabineye Talat Bey'dahilİye nâzın olarak girdi. Bir deyimle ittihatçıların bu nazırın kabineye girmesiyle tamamının kabineye girdiğini bir saysak yanlış bir söylemiş olmayız. Nitekim; Talat Bey, kabi­ne toplantılarında olsun, cemiyetin merkezinde alınan kararlan hükümet katında alınmış karar gibi uygulama becerisini gösteriyor ve sadrıazamı bunaltıyordu.

Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir hesabı bunun böyle olacağı belliydi çünkü funduszeue.info Paşa, kabinesine Sultan Hamid'in eski sadnazarnlanndan Avlonyalı Ferid Paşayı al­mıştı ki, ittihatçılar bu zatı zorla istifaya şevkettiler. Talat Bey'i kabineye o zatın yerine dâhil ettiler. Hilmi Paşa, İttihat­çılara yakın davranışlar sergilese de onların emrinde olacak bir tabiatda da değil idi. Nitekim; Talat Bey'in tavırları sad-nazamın istifasını hızlandırdı.

Hüseyin Hilmi Paşanın yerine Roma funduszeue.infoçimiz İbrahim Hakkı Paşa getirildi. Şimdi biz Sultan 2. Abdülhamid Hân'ın şifre kâtibi olan Mehmed Selahaddin Bey merhumun "Bildik­lerim" adıyla neşrettiği hatıratından aşağıdaki başlıkla yazılı bölümü alıntılayalım ve böylece de, mühim bir fonksiyon ic­ra eden görevinde eski şifre kâtibi neler söylüyor ve târihin arka plânı nelere gebe görelim:

5. Mehmed Reşad Ve Cülusu

Sultan 5. Mehmed Reşad unvanı ile Osmanlı tahtına çıkan ve aynı zamanda halifeyi rûyi zemin olan zat, çok merha­metli melek gibi bir insandı. Ancak bazı şahıslar salı günü tahta çıkışını sairğununüri uğursuzluğu gibi bir saçmalığa yorarak kötü tahminlerde bolundular. Maalesef gerçekleşen­ler o kadar üzücü oldu ki neredeyse bu bâtıl görüşe iştirak, konuşulur oldu. Salı gününün uğursuzluğunu muharrir-i aci-zide kabul ettiğimden arkadaşlarıma salı günü uğursuzluğu­nun Sultan Reşad'ın peşini bırakmayacağını ifade etmiştim der Mehmed Selahaddin Bey.

Sultan Abdülhamid'in vehminden otuzüç yıl çekdikleri el­em ve azabı unutturacak bir çok azabı vicdaniye karşısında, aslı ve nesilleri bilinmeyen bir çok ittihatçı zorbaya maalesef kötü bir âlet olarak esir düşmüştü. Bu cahil, rezil kurucu ve reislerin tasallutundan ne kendisini ne de milleti kurtarabilmişdir.

funduszeue.info Reşad hân'ın devri saltanatı maalesef Osmanlı İslâm devletinin en hazin ve en acı hadiselerin yaşandığı de­vir olarak anmak vede bu devrin talihsizlikle adlandırılmasını önlemek kimsenin haddi değil. Çünkü, essahdan öyledir. Bu mağdur ve mazlum bedbaht padişah Sultan Reşad hleri, kı­sa zaman içinde müdhiş vakalara ve fecî hâdiselere bazen şahid bazende âlet olma şanssızlığıyla karşı karşıya gelmiş­tir. Bu hâllere katlanmasında en büyük dayanak, iyi bir ina­nan olmasıdır. Nitekim; ameliyata yatarken yaptığı dua: "Ya-rabbî! benim vücûdum, bu milletin faydasına ise hayırlısıyla iyileşeyim. Hayırsızsa bu masadan sağ kalkmayım" şeklin­de olduğu bir çok kişiden duyduğumuz ifadedendir. Nitekim vefatı vukubulduğunda vatan ve milletin içine yuvar landığı duruma en çok üzülenlerin başında olduğu çok kişi tarafın­dan teslim edilir.

Sultan Hamid'in Selânike gönderilmesinin peşinden hare­ket ordusunun ittihatçıları, tam bir kör sadakatle bağlılığı ne­ticesinde saklandıkları deliklerden fırlayan me'şum cemi­yetin azaları vede sabık kabinenin üyeleri, yeniden hükümeti kurmak sevdasına düştüler. Meşrutiyetin ilk padişah ve hali­fesi ilân ettikleri Sultan Reşad'ı derhal meşrutiyet anlayışının aksi istikametinde yönlendirmeye gayrete girdiler. Tevfik Pa­şanın, Sultan Reşad'in huzuruna çıkıp, kabine üyeleriyle bir­likte istifasını sunması ve yeni padişahın Tevfik Paşa'yı göre­vinde ipka etmesi ittihadçıları bir hayli kızdıran olaylardanvur Nihayet dayanamayan Sultan Reşad'ın: "Ben meşruriyet kanunlarına uygun hareket ediyorum. Sizler buna uy-avacaktınizda o zaman bizim bilâderin ne günâhı vardı da ahlû eylediniz" demiş olduğu pek yaygındır. Ne varki, ko­mitacılar güruhu padişaha tebelleş oldular fazla bir zamancmeden Hüseyin Hilmi Paşayı yeniden sadarete getirecek olan kararın birinci merhalesi olan Ahmed Tevfik Paşanın ve kabinesinin azlini emreden iradei seniyyeyi elde ettiler. Böy­lece ikinci merhalede funduszeue.info Paşa kabinesi kurulduğunda Mülabei Sıbyan yâni çoluk çocuk kabinesi denebilecek hü­kümet kuruldu." Diyor Mehmed Selahaddin Bey

Câni'ler Kabinesi!

Hüseyin Hilmi Paşanın bu ikinci sadareti yukarıda konulan ara başlıkta yâd olunsa yeridir. Çünkü; bu kabineye mümkün mertebe ittihadçılann dolduruldukları göz önüne alınır ve tat­bikata bakıldığında görülecek olan manzara böyle isimlendi-rilmesinde isabetlidir. Bu kabine evvelâ Yıldız sarayı yağma­sını gerçekleştirenleri temize çıkardı. Daha da sonra yine Yıl­dız Sarayı baskını sırasında meydana gelen olayların nihaye­tinde mazlumların hakkını ortada bıraktı. Yine bir çok kişinin nahak yere katline ve idamına seyirci kaldı. Sultan Abdülha-mid'i, bankalardaki nakit para ve senetlerini, bağışlamaya icbar eden muameleye en azından göz yumması, bir gasp hükümeti olduğunu ortaya kqyar. Nihayet sokaklarda hertür-lü cinayetin, ittihatçılar tarafından işlenmişlerine müsaadekar tutumları, verilen nâmı almaya hak kazandırmıştır.

Caniler Kabinesi adını verdiğimiz İttihad ve Terakki cemi­yetinin babıâlî şubei merkeziyesi. Şeref Efendi sokağındaki ittihatçıların genel merkezi heyeti idare reisleriyle birleşerek, Yıldız Sarayı hümayunundan aldıkları mücevherat ve diğerkıymete haiz malları, târihin yazmaktan yüzünün kızaracağı bir suretde, sarayı hümayunda bulunan hizmetkâr ve kalfa­lardan, cebren ve işkence yaparak gasp ettikleri elmas gibi pek değerli eşyayı güya pederlerinden mirasmış gibi ara­larında paylaştıktan sonra, ahalinin gözünü boyamak kasdıyla bir kaç parça mücevheri Avrupaya gönderip bunların değeri olan üçyüzküsûr binlirayı bulan küçük bir miktarı, Do­nanma Cemiyetine yardıma verdiklerini ve bir mikdar mü­cevher ve de parayı haziney-i hümayuna ve müzehaneye verdiklerini utanmadan ilân etme yoluna gittiler.

Mehmed Selahaddin Bey, bu günkü Libya'nın o dönemde­ki adı olan Trablusgarb ile alakalı çok mühim bir ifşaatta bu­lunuyor: Aşağıya alıyoruz:

Trablgsgarb İçin Bir İfşaat!

funduszeue.info Paşa kabinesi böyle yağmalar yapmak ve cinayet­leri, soygunları örtme ile meşgulken, koruyucuları makamın­da bulunan, Almanya imparatoru funduszeue.infom ile hükümetin, velinimetleri olan tttihad ve Terakki cemiyeti merkezinden gelen emirlerin üzerine Trablusgarb pazarlığı için Roma elçi­miz olan ibrahim Hakkı Paşa'ya yardım etmek ve resmî sıfat taşıdığından, giremeyecekleri yerlere girib çıkmak ve göre­meyeceği adamları görüp konuşmak için itimat olunur, kâr yapmayı bilen bezirganların büyüklerinden lâzım geldiğinden bu gibi vaziyetlerden anlayan ve iki tarafın itimadını kazan­mış tüccarlar gönderilmiş ve bilhassa Karaso Efendi(!)nin bu hususdaki gayret ve vatanperverânesi(î) ile işyoluna girmiş olduğuna ve makam-ı sadarete getirilmesi bu meseleyi sona erdirebilmesi İçin, Hakkı Paşanın sadareti kararlaştırılmıştı. Buna bağlı olarak da, funduszeue.info Paşa'nın kabinesinin devrile-bilmesini temin için parlamenter hayatın gereklerinden biriolan bir soru ve arkasından tâleb olunan itimad oyunu, hü­kümetin kazanamadığı sonucunu getirince iş bitti. funduszeue.info Paşa kabinesi yuvarlandı gitdi. Bu ifşaat tâbiiki büyük bir it­hamdır. Ancak daha sonra İtalyanların gönderdiği ilân-ı harp ültimatomunu geç açması gibi gariplikler, ateşin olmadığı yerde duman çıkmayacağı hususunu çağırıştınyor!

İbrahim Hakkı Paşa'nın Me'şüm Sadareti

Sadrazamlık sırası Roma sabık sefiri fehametlû İbrahim Hakkı Paşa funduszeue.info getirtildi. İstanbul'a geldiğinde Sirkeci tren istasyonunda ittihadçılann ileri gelenlerince karşılandı. Büyük bir muhabbet ve sevgi seli görülüyordu bu istikbâl tö­reninde! Bu karşılama es nasında,döneminin "adl-ü ihsan" olacağını söylemekten kendini alamayan Hakkı Paşa ertesi gün, geleneksel sadaret alayında da sevgi seliyle karşılandı. Oturacağı sadaret san dalyesine doğru adımlarını atarken bu sandalyede, adl-ü ihsanı bol bir zâtın oturacağı mahal ol­maktan kendini bahtiyar addeden ahali, bir yalanın mahkû­mu olacağını ne bile-bilebilirdü Adl-ü ihsan politikacısı paşa­mızda, Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde bulunan bazı zevat-ı muhteremi görevlerinde bırakma yoluna giderken, eski kabi­neden bazılarını da onlardan daha muhterem(l) şahıslarla değiştirmiş böylece, bir kabine vücûda getire rek Trablus­garb ve Bingazi'yi İtalyanlara ihsan edebilmek için hazırlıkla­ra başladı.

Sevgili okuyucularım; okumakta olduğunuz yukarıdaki arabaşhkla birlikde verilmiş satırlar üstü örtülü bir vak'aya, attığı neşterle ortaya çıkacak ufunetin, hangi hakikata vara­cağının hesabını yapmışmıdır? Sorusu aklımıza geliyor. Yinede bir müddei olmakdan sarfı nazar edip etmemeği düşün­mekten kendimi alamıyorum.

İbnül Emin Mahmud Kemâl İnal merhumda pek kıymetli eseri olan "Son Sadrazamlar" da sadeleştirmeye çalıştığımız satırların sahibi Selahaddin beyefendiyi, aşağıdaki beyanı münasebetiyle eserine aldıktan sonra demektedir ki, bu iddi­alarınızı ispatta vazife size düşmektedir, cevabıyla geçiştir­mektedir. Biz ise, bizim gibi bir yabancı dil dahi bilemeyen sözde araştırmacıların beceremeyecekleri işlerden, olduğun­dan, bir akademisyenin bu iddiadan yola çıkmak suretiyle mevzuun derinliğine tahkikiyle, ortaya çıkarması târih ve millete karşı yapılması gereken aslî ve ilmî bir vazifedir, de­dikten sonra hatıratın muharriri, Sultan Abdülhamid dönemi­nin telgrafhane şifre kitabeti hulefasından, Selahaddin bey'in ifadesini noktasına virgülüne dokunmadan alıntılıyorum: "Adl-ü ihsan kabinesi, bu vecihle teşekkül ederek işe başla­mış isede Hakkı Paşa hazretlerinin dersadet'e vürûdunda Sirkeci istasyonunda binlerce halk tarafından icra edilen merasim-i istikbâli'yede irâd eylediği nutkunda bahsetdiği <adl ü ihsan>dan memleketimiz müstefid olamamış ve pa­şayı müşarileyhin, adi ve ihsanını, geldiği şimendöfer alarak Roma'ya kadar geri götürmüş olmalı ki bu ihsanlarına İtal­yanlar nail olmuşdur."

Memleketimizin hissesine bu kabinenin kuruluşunun ilk gününden, sükûtu anına kadar geçen vakit, Babıâli yangını, Havran İsyanı, Yemen İsyanı, İstanbul'da kolera salgını, Ma-lisör isyanı, Vezneciler büyük yangını, Girid meselesi, İtal­yanların bize savaş ilânları vede Trablusgarb ve Bingazi'nin, elden çıkması gibi, milletimizin çok üzülmesine sebeb olacakları, düşürdü. Hakkı Paşa'nın memlekete ayak bastığı andan itibaren harici ve iç dün-yamızda, hiçbir sükunet emâsi qörülmemiş memâlik-i Osmaniyyeyi bir uğursuzluğun bulutu kaplamıştır. Ne şekilde sadarete geldiğini yukarıda ar-calıştığımız Hakkı Paşa, kabinesinde Harbiye Mazın olup pâtih ünvanına(!) layık olan İttihad ve Terakki ordusu ku­mandanı, besalet(yiğit!)i unvan, Mahmud Şevket Paşa'ya ev­velemirde Trablusgarb kıta'sının tahliyesini tavsiye eylediğin­den, bu kumandan da erkân-ı harbiye-İ umûmiye dâi resi (bu dâire inkılab sonrasında ittihad ve terakki reis ve azası elinde kalmış ve adı geçen dâirenin memurları ordularımızın bu hâle gelmesine ve ittihadçıların arzularına hizmetle ve yardımlarına şitap <(koşmuş> etmişlerdir.) Derhal Trablus­garb ve Bingazi'nin tahliyesi için lâzım gelen tedbirlerin icra­sına çalışmışlardır.

Trablus İle Alakalı Tedbirler Ve Sonu

İşler şöyle bir seyir takip etmiştir: Trablusun tahliye edil-mesini kabullenmeyip, itiraza geçecek muhtemel kişilerin, bulundukları yerlerden alınmaları icâb ederdi ki bunların ba­şında Trablusgarb Vali ve Kumandanı gelmekteydi ki bunla­rın Dersaadet'e çağrılıp azilleri yapılmış ve yerlerine de kim­se tâyin olunmadığından mühim olan bu iki mevkii boş bı­rakmışlardı. Yemen'de çıkan karışıklıklar sebeb gösterilerek, Trablusgarb ve Bingazi'deki birlikler o tarafa sevk olundular. Böylece çok geniş olan Trablusgarb ve Bingazi toprak mesa­hası iki-üç bin civarındaki askerimizin kontrolüne bırakıldı ki yapılacak hatalardan değildir. Üstüne tüyü de şöyle diktiler: savaşın kaçınılmaz icabatından olan top, tüfenk vede cepha­ne birer bahane ile geriye aldırıldı. En önemli yanlışlarından biri de, Sultan Hamid-i sânı döneminde, onbeş-yirmibin kişi­ye varan silahlı kuvvet bulundurmaya önem verilirken üstü­ne üstlük, bu kuvvetlere yardımcı olmak üzere tanzim olun­muş Kuloğlu ocaklarını da dağıtmak garabetini gösterdiler.

Trablusgarp kuvvetlerimiz arasında yer alan ve Süvari alaylarından birini de aldılar. Geride bıraktıkları süvari alayının asker sayısı zikre değer bir rakam olmakdan çıkarıl­mıştı. Kuloğlu yerel asker topluluğunun silahlandırılmasının kuruluşu esnasında gönderilen kırk-elli bini aşan martini ve şnayder tüfenklerini de yeni sisteme uydurmak için, Derâii-ye'ye getirttiler ve yerine de silâh göndermediler! Trablusgarb'ın ve diğer yerlerindeki tamire muhtaç olan istihkâmla­rını onarmak ve toplarını da tamamlamak İçin dahi gayret göstermeyip bilhassa ihmal ettiler!

İnkılabın herhen başlarında Trablusgarb ahalisinin gerçek­leşmesini arzu funduszeue.info ettikleri asker alma muamelesini bile yapmadılan Bunu yapmamakla bin kişilik askeri kay­betmiş oldular. Velhasıl; nizami kuvvetlerden ve her çeşit sa­vunma mekanizmasından tecrid edilmiş, bu geniş topraklar, düşmanın (İtalyanların) tasallut ve hücumuna mâruz bir hâle getirilmiş bulunduğundan, İtalyanların iştah dolu ihtirasına râm olmağa mah kûm edildi. Sadrıazam İbrahim Hakkı Paşa ve kabinesi; Osmanlı devletinin Afrika kıtasında mâlik oldu­ğu yegâne topraklar olan Trablusgarbla, Bingazİ'yi, bu dav­ranışlarla her türlü savunma imkânından aciz; askersiz, top­suz, tüfenksiz, vâlisiz, kumandansız, zahiresiz ve parasız bı­rakarak daha önceden şartlan kararlaştırılmış hususları yeri­ne getirerek, üzerine düşeni yerine getirmiştir.

Bittabi bundan haberdar olan italya hükümeti, ordusu nu ve donanmasını hazırlamış hâttâ hiçbir şey yokmuş gibi Ba­bıâli 'ye mültefit ve dosta ne görüntüler vermekteydi. Basın dünyamızda bazı kalemler, yazılarında Trablusgarb'ın savun­masında gördükleri ihmali, düşmanın iştiham kabartır anla­yışını ileri sürmüş hükümetin bu zafiyeti ortadan kaldırması, makaleler vasıtasıyla tavsiyeler olunmuşsa da babıâlî tarafından malum olan bu harekâtdan dolayı, bir tedbire müra­caat olunmamıştır.

Hakkı Paşa ve kabinesi; serinkanlılıkla, cereyan eden vazi­yeti seyrediyor gazetelerin yazdıklarına ise hiç ehemmiyet vermiyorlardı. Hakkı Paşa kabinesi; rehavet ve sersemliğinde devamda olsun, hazırlıklarını tamamlamış bulunan ve askeri­ni gemilere bindiren, donanmasını da Akdeniz'de dolaştırma­ya başlatan İtalya devleti, İstanbul'daki büyükelçilerine ani­den 23/eylül/ tarihiyle babıâlî'ye verdirdiği bir yazılı tes­kerede: "Şu sırada Trablusgarb'da İtalyanlar aleyhinde tah­rikat mevcud" olduğu iddiasını öne sürerek: "Oraya mühim­mat ve asker dolu vapurların sevkı, galeyanı taassuba mu-cîb olacağı ve bu da, oradaki İtalyan tebaasını tehlikeye dü­şüreceğinden, böyle şeylerden sarf-ı nazar edilmesini" anla­tarak işe başladığını imâ ediyor. Bundan altı gün sonra da, verdiği ültimatomla "Trablusgarb'ın Türkiye tarafından se-nelerdenberİ imâr edilemediğinden ve İtalya'nın oraya nüfuz ve hululüne karşı çıkıldığından" bahisle "İtalya hükümetince medeniyetin vazifeli kılıp ümranseverliği ifa etmek üzere bahse konu toprakların, derhal Osmanlı askerlerinin tahli­yesi ve yirmidört saat zarfında kat'i cevap verilmesi lüzu­mu" bildirilmesi üzerine, görünüş de babıâlî de bir telâş ser­gilenerek Hakkı Paşa; o gece meclis-i vükelâyı gece yarıları­na kadar saray-ı hümayunda toplatmış: "gayet mülayimâne ve zillet içinde" daha doğrusu "her istediğinize amadeyiz, söyleyin pazarlığa girişelim" tarzında bir nota hazırlayarak vermişlerse de, bu notanın tebliğ müddeti olan yirmidört sa­at son bulmadan birkaç saat evvel İtalyan elçiliğince verilen 29/eylül/ tarihli nota ile İtalya hükümeti devlet-i âliyei Osmaniye, ilân-ı harp eyledi.

Ne Zelil Emir!

İtalyanların, Trablusgarb'm tahliyesiyle kendisine teslimini 24 saat içerisinde cevap verilmesi lüzumuna dâir verdiği no­taya karşılık babıâlî'den, Trablusgarb'a çekilen telgrafnâme ile: "Şayed; İtalyanlar tecavüz ederse, düşmana bir bahane verilmemiş olmak üzere mukabele edilmiyerek şehrin mu­vakkaten tahliyesi" emrolunmuştu.

Garibdir ki; o sırada Hakkı Paşa ve kabinesinin bu husus-da gösterdiği rahat davranış ve yavaşlık, memlekete ihanet ve hiyanetten değildir. Belki daha önce Roma'da bulunan ve İtalya'nın politik durumlarına vukufu olan sadrazamın, namlı diplomatlardan bulunduğu için bu mühim meseleyi de "po­ker oyunu masasında" gayet muslihane ve mülayimâne, bir çâre-i hâl ve tesvîye'ye bağlayacaklardır. İtalya'nın Trablus-garb ve Bingazi'ye çıkardığı askerini, geldiği gibi geri dön­dürmeğe muvaffak olur. Bu bakımdan telâşa düşecek husus yokdur. şeklindeki boş sözlerle meşgul olan, cemiyet-i ittiha-diyenin ve Hakkı Paşa'nın bendegân ve meddahları olduğu bile maalesef görülmüşdü.

Kabine ve ittihad ve Terakki cemiyeti bu meseleyi benzer­leri gibi geçiştirmek istemişse de, günden güne artan heye­can ve galeyanın önünün kolay kolay alınamayacağı his-solununca, şarlatanhklarıyla gözleri boyamağa kıyam etmiş olan cemiyeti ittihadiye: "İtalyanlar ebedi düşmanımızdır" başlıklı yazıları gazetelerine koydurarak, kahraman ve feda­ilerini birer birer Trablusgarb topraklarına göndermeğe baş­lamıştı.

Böylece kasalarını doldurmak çâresini aramışlardı. Buna bağlı olarak, millete karşı koruyucu ve sadakat dolu hislerini teşhir ederek gerek cemiyetlerinin gerekse kendilerinin hislen ne kadar birbirine bağlı olduğunu göstereceklerdi ve un devamını sağlamak Hakkı Paşayı feda etmekten geçiyordu Bunun çâresini de tatildeki meclisi bir ay önce aça­rak kabineyi düşürerek buldular. Artık galeyan ve heyecan­lara bir son vermek ve efkâr-ı umumiye nin kendileri aleyhi­ne dönmemesi için de, heyecanların teskinine çalışmağa, cemiyet karar verdi.

Meclis-i mebusanı, zamanından bir ay evvel açmanın se­bebi aşağıda kendisini gösterecekdir. Meclisin bir ay evvel açılması esnasında İttihad ve Terakki fırkası Hakkı Paşa ka­binesi hakkında aleyhde bulunan bir sürü mebusları da oldu­ğunu sergiledi ve kabineyi sükûta getiren reylerde, İttihadçı ların da bir hayli oyu bulunuyordu. Böylece de meclisde ko­pan gürültüler arasında Hakkı Paşa kabinesi yuvarlanırken adi ü ihsanıda sükûta erdi. Yuvarlanıp giden; Hakkı Paşa ka­binesinin yerini alacak hükümet ve onu teşkil edecek sadra­zamın milletçe tanınan, siyasi işlere vukufu olan zâtın vasıf­larından millet çe ümidvar olunacak ve de bir müddet daha oyalanmak suretiyle, zaman kazanılması düşünüldüğünden, "Bukalemun" gibi renkden renge giren cebanet ve melaneti, sahtekârlı ğı ve şeytaneti sayesinde görünmeyen, Sultan 2. Abdülhamid hân'ın döneminde de sekiz defa sadarete gelmiş bulunan eski sadrazamlardan, Said Paşa funduszeue.info verilmesi kararlaştırılmıştı. Bu teklifi güler yüzle karşılayan Said Paşa dokuzuncu sadaretine oturmuştur.

Makam-ı sadarete yerleşen Said Paşa, Trablusgarb me­buslarının vermiş olduğu takrirde, İtalyanların ele geçirdiği Trabiusgarb ve Bingazi'nin kaybında ihmalleri ve ihanetleri görülen vükelanın, mahkemeye sevkı tâleb edilirken yeni sadrazam bu kabinenin bir çok ismini, hâttâ takrirde adı ge­çen bazı zevatı dahi kabinesine yerleştirmişti bile!

Said Paşa kurmuş olduğu böyle bir kabineyle mebusanın huzurunda arz-i endam ettiğin de itimat oyunun redde döne­ceği alametleride görüldü. Çeşitli oturumlar yapıldı. Bu oturumlar hayli heyecanlı geçdi. Nihayet Said Paşa meclis-den hafi yâni gizli celse talebini ileri sürdü. Gizli celse kabul görüp açılınca, Said Paşa burada kabinenin büyücek bölümü kısa zaman zarfında değiştirilecekdir, izahatıyla aleyhinde gösterilen cereyana ve heyecana son vermeye muvaffak ol­du. Said Paşa ve onunla çalışan şeriki, malum cemiyet, bu meselede dahi rol yapmakdan geri kalmayıp, yalnız- kabine azasının değişmesi vaadi yla kabineye itimat edilemeyeceği­ni bildiklerinden her meselede olduğu gibi bunda da muhalif­leri Kâmil Paşa dahi beraber olduğu halde, yeni bir fırka ya­pıyorlar ve bu Trablusgarb meselesini ileri sürerek ülkede ta-rafdarlarının sayısını arttırıyorlar.

Eğer siz; bu kabineye itimad etmez ve kabine kurulamaz-sa memleket de bir isyan çıkması kötü olur. Bunun önünü almak ve hükümeti muhalifler elinde görmemek için bu ka­bineye itimat ediniz tarzında bir takım çamur sıçratarak me­busları Said Paşa kabinesine oy vermeğe ikna ettiler. Ne var-ki; benim istiklâliyetim var diye böbürlenen Said Paşa, ço­ğunluk partisi denilen, İttihad ve Terakki partisinin karşısın­da, kendi kendine bana kimse müdehale edemez! derken bu partinin ve âzalarının istediğini yerine getirdikten başka Ta­lat'larla, Cavid'lerle, Mahmud Şevketlerin elinde kötü bir âlet olmakdan gayri hiç bir istiklâliyet gösterememişti.

Padişah Sultan Reşad müdhiş bir sabır içinde ülke üzerin­de olanları seyrediyor. Enver Bey'in yarbaylıktan bir hamle­de Paşalık rütbesine ermesini memnun oldum, mahzuz oî-dum sözleriyle geçiştiriyor. Ülkede kendisinden habersiz hiç kimsenin albay rütbesinden üst bir rütbeyi veremeyeceğinibildiği halde, Enver Paşa'ya Dâmad, seni kim Paşalığa irtika ettirdi? Bu rütbeyi benden başka kimse veremez bu nasıl ol­du? Şeklinde bile bir soru tefhim edememesi işin rengini belli ediyordu. Adı belli olmayan bir şâir Sultan Reşad'in acziyeti-ni su şiiriyle ortaya koyduğunu görüyoruz:

"haberim yokdu olup bitmiş olan,işlerden

Mesneviler okuyordum, oturup ezberden

Bir de bakdım ki haber geldi bizim Enver'den

Savlet etmişdi Çanakkalay'a bahr-û berden

Ehl-i İslâm'ın ikî hasm-ı kavîsî birden"

Otuz İki Ay Nasıl Geçti

27/Nisan/'da Osmanlı tahtına oturan Sultan Reşad, tam bir tonton olup, ilerleyen yaşının gereği vak'aları geriden ve dur bakalî ne olacak anlayışıyla takip etmekteydi. Döne­min de, şu olaylar biribirini takip etti: Arnavutluk, Havran ve Yemende kıyam olmuş buna iç isyanlar denmiştir. Onlarla uğraşılırken, yukarıda tarz ve şekline uzun uzun temasa imk­an bulduğumuz, Trablusgarb ve Bingazi hadisesi tevali- eyle­di. Bunların akabinde de Balkan savaşlarının zuhuru görüldü. Osmanlı'yı bitirme noktasına gelen cihan harbi sökün etti­ğinde de, Sultan Reşad tahtında oturuyordu. Bu arada da 19/Ocak/'de, Sultan Aziz'in yaptırdığı Çırağan sarayı, Ahmed Rıza Bey'in arsızlığımla bir emrivaki ile me busan meclisi olarak tahsis olunmuş yukarıda belirtilen târihde yandı. Bu şimdiki Çırağan oteli dediğimiz yerde idi ve de BJK (Beşiktaş Jimnastik Klübü) büyük bir kısmını, Şeref Stadı olarak kırk seneden fazla kullanmıştır. Çırağan'ın yan­masından evvel 4/Ocak/ l'de de büyük bâbıâlî yangını dahiliye nezaretini, şura-yı devleti sadaret dâirelerini kül edipgeçti. Sultan Abdülhamid Hân döneminde devlet adamları­nın ve ahalinin verdiği jurnaller, herkesin foyası meydana çı­kıyor diyen Enver Paşanın emriyle teşkil edilen Yıldız evrakı tasnif komisyonundan alınıp yakılması gerçekleştirildi.

Arnavutluğun bir bölümünde ırkçı ve müstakil bir Arna­vutluk devleti kurmak isteyenlerin çıkardıkları huzursuzluk isyana dönüştü. Silahlarını isteyen hükümete silah teslim edilemez diyenlerde bu başkaldırıya iştirak ettiler. Mahmud Şevket Paşa bu işi ted'ibe memur edildiğinde emrine verilen kuvvetin sekseniki taburdan meydana geldiği görüldü Koso-va, İşkodra ve Yanya pek sıkıntılı ve huzursuz bir zaman dili­mi geçirdi. 5/Haziran/ 'de Sultan Reşad'da islamların halifesi sıfatını da üzerinde taşıdığını belirten bir Rumeli se­yahatiyle kıyama son vermeye muvaffak oldu. Meşhed'de toplananlarla birlik de kıldığı bir Cuma Namazı ortalığı sütli­man olmaya yetiverdi. Bilindiği gibi Meşhed, Hüdavendigâr 1. Murad'ın şehid edildiği ve içorganlarının defnolunduğu yerdir. Arnavutlar, isyan bayrağı açanlar onlar değilmiş gibi padişahı görmek için birbirlerini çiğniyorlardı.

Böyle hilafete bağlı Arnavut kavminin küstürülmesi, Bal­kanlardaki tabii müttefikimizi kaybetme mânasına gelirdi ki, Sultan Reşad; Mahmud Şevket Paşa'nın 82 taburla temin edemediği asayişi bîr namaz ile halletmişti. Padişahın bu se­yahati üç hafta sürmüş, 26 haziranda İstanbul'a avdet edil­mişti. Selânik'e de uğrayan Sultan Reşad'ın mahlû Hakanı yâni Sultan Abdülhamid Hânı ziyaret ettiğini bilemiyoruz, fa­kat kuvvetle muhtemeldirki yanına hatırını istifsar için birile­rini göndermiştir.

Osmanlı-İtalya Harbi

Avrupa devletlerinin sömürgeci olanları arasına en geç iş­tirak eden iki hükümetten biri Almanlar'sada, diğeri de İtalya olduğu târihen sabittir. Trablusgarb, 1 milyon bin ki-lometro kare araziye sahipti. Nüfus ise; bin kişiyi teşkil eden Arablardı. Bingazi ise, bin kilometrekare olup, nü­fus sayısı bin civarındaydı. Bu Trablusgarb şehrinden bin kilometro mesafede olan Murzuk'da Senusî tarikatının bütün müslüman Afrika'da sözleri ahali indinde pek makbul sayılırdı. Trablusgarb valiliği yapmakta olan Müşir İbrahim Paşa aynı zamanda askerinde kumandanı idi. Ne varki; Ab­dülhamid Hân'ın dönemi idarecilerini tasfiyeye başlayan, itti­hatçılar, bu paşayı azletmişler ve yerine de bir tâyin yapma­mışlar, burası hem kumandansız hem de vâlisiz kalmıştı.

Târih; 23/Eylül/ l'de, sadrıazam İbrahim Hakkı Pasa, ülkemizdeki Jandarma kuvvetlerini yeniden tanzim için vazi­feli Robilan Paşanın davetinde bulunmaktaydı. Bu davet es­nasında briç oynamakta bulunan sadrıazama bir zarf getirilir. Paşa; briçe devam eder. Madam Robilan; sadrıazamı ikaz ed­er ve bunun üzerine sadrıazam zarfı açtığından bir nota oldu­ğunu görür. Notaya verilen ifadede 24 saat içinde cevap ve­rilmesidir. Fakat sadrıazam zarfı açtığında zaman dolmuştu. Bu bakımdan nota'ya cevap verilmediğinden İtalya 29/Ey-lül/ 'de bize harp ilân etmiştir. İbrahim Hakkı Paşa'nın; başıma gelen bu hâl meşrutiyetten önce olsaydı, hiç bir güç, kellemi omuzlarımdan düşürülmeyi önleye- mezdi de­diği rivayeti pek kuvvetlidir. Böylece Sultan Reşad dönemi­nin ittihatçıların bizim sadrıazamımız diyecebilecekleri İbra­him Hakkı Paşa kabinesi bu vak'a münasebetiyle yuvarlanıp gitmeye başladı ve bunun yerine tecrübesi, başarılarındançok çok fazla bir eski sadrıazam yâni Sultan Hamid dönemi sadnazamı üzerinde ittifak edildi.

Mehmed Said Paşa'nın Sadareti

İhtiyar ve uzun yıllar siyasi hayatta bulunan Said Paşa bu dokuzuncu sadaretine yukarıda izah ettiğimiz zorluklarla başladı. İtimat oyu için şimdiki tabirle hükümet programını okumak üzere meclis-i mebusan önüne geldi. Bilahire lâzım gelen itimadı taleb etti. Programında özetle şunları ifade et­mekteydi:

Heyet-i vükelâya düşen zor vazifelerden hepiniz haberdar­sınız. Vatana bağlılık esas bulunduğundan hükümet olmak­tan kaçınmamak lâzım geldiği bilinmektedir. Heyeti mebusâna İtimad buyrulmasi istendi ve mebusan bu talebe evet diyerek güven oyu vermiş oldu.

Mebusan meclisinin bu güven oyu vermesinde esas se-beb, gerek Said Paşanın gerekse ittihatçıların, amansız, mu­halifi olan Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşanın eline devlet gemisi geçmesin olduğunu, erbabı bilmekteydi. Kabine meclisden alman güven oyu ile asliyyet kazanınca babıâlî de sadraza­mın odasının, sadaret kaleminin ışıkları sabahın erken saat­lerine kadar yanmaya başlamıştı.

Yaşlı başvekilde; herkes uykudayken mesâiye de-vam et­mekteydi de; kimileri buna, dostlar alış verişte görsün, de­mekteydi. Halbuki bu geç vakitlere kadar süren mesai cemi­yetin reislerinin müşavere adı altında arzu ve isteklerini tartı­şa tartışa tecrübeli bilinen sadrazama yutturma ve fiiliyata koymaya ikna seansları dense, isabetli ifadelerdendir.

İtalyanların Trablüsgarb Ve Bingazi'yi İlhakı

Kabine daha ongunluk olmamışken; İtalya hükümeti Trab-lusaarb ve Bingazi'nin kesin olarak ve tamamen İtalya krali­yet topraklan sayıldığını 23/ekim// tarihli kraliyet emirnâmesiyle bildirmişti. Bu beyanname karşısında İtal­ya'nın bahse konu yerleri kendi eline almasına da kızan hü­kümet açıkça müdafaa ve muhafaza edemediği topraklar üzerinde İtalyanlara burayı, güya yâr etmemek gayesiyle mücadele meydanına atılarak bir gizli gerilla savaşını başlat­tı. Bir çok kişiyi bu kapalı savaşda kullandı. Bu arada da mil­letin hazinesini, milyonlarca altununu istedikleri gibi sarfedi-yorlardı. Yine binler ce bölge evlâdı ve Osmanlı yiğidini bu masrafları rahatça yapabilmek için, şehadet şerbeti içmeleri­ne sebeb olmaktaydılar.

Bize Trablus'un lüzumu yoktur, diyen haşarata bizde; şim­di sual ederiz: "Acaba ne için bu kadar evlâd-i vatanın kanı­nı ve milletin milyonlarca lirasını harcadılar?

İtilaf Ve Hürriyet Fırkası'nın Kuruluşu

İttihad ve Terakki cemiyeti reislerinin Trabiusgarb mesele­sinde ve daha sonra beliren diğer hususlarda çevirmiş olduk­ları fesat dolablarından haberdar olan muhalif mebuslardan ve bizatihi ittihadcılann kurucu ve reislerinden olan bazıları vicdan ve namuslarının kabul etmediği böyle bir çirkinliği, daha sonra çıkması muhtemel pek kötü vak'alann önüne bir engel, bir set olarak dikilmek lâzım geldiği idraki içinde bir­leştiler ve yine eski İttihatçılardan Miralay Sadık beyefendi başkanlığında "İtilâf ve Hürriyet Fırkası"nı kurdular. Böylecede; cemiyet kelimesi denince artık sadece ittihad ve terakki cemiyetinin gelmeyeceği, İtilafçıların cemiyeti denilebileceği vasat da sağlanmış oldu.

Bu itilaf kelimenin lügat mânasını verelim: Anlaşmak. Gö­rüşmek, uyuşmak. Muvafakat. Cem olmak, birikmektir. Bir de lâtin hurufatında farkına pek dikkatli yazıldığında mânası­nın başka olduğu fark edilmesi muhtemel İ'tilaf kelimesi var­dır, ki bu kelimenin mânası ise: yem yeme olup, Osmanlıca harfler ile yazılışı; elif, ayın, te, lâmelif ve fe harfleriyledir. Cemiyetler önceleri birinci mânaya uygun olarak faaliyet serdederler sonuna doğruda ikinci mânaya doğru kürek çek­meye başlarlar. İtİlâfçılar'in çok geçmeden İkinci mânaya ge­len kelime yazılışına, uygun hâle geldiklerini de hatırlatalım ve İttihatçıları bu memleketin kötü kaderinde yalnız bırakma­dılar diyerek bu şerhî koymakdan kendimizi men edemedik. Tabii ki; böyle bir fırka teşekkülü Ittihadçıların İştahını ka­çırıp rahatını bozdu. Yeni fırka, birleştirici unsurları daha bir harekete geçirme düşüncesini ortaya koy duğunda muhale­fetin yol gösterici vasfından bir numune göstermiş olması da iyi karşılanarak iktidara alternatif oldu. Bilhassa bunların, mebuslar meclisinde yer almış "Ahali" ve "Mutedil Hürrİyet-perveran" fırkalanyla, Arnavud, Rum, Bulgar mebuslarını da bir araya toparlaması, yetmiş kişiye yaklaşan bir muhalefet oluşturmayı başarmasına sebeb oldu.

Tabii ki böyle muhalif bir rüzgâr estirmeğe muvvafak olan fırkaya, ülkenin bir çok yerinden tebrikler yağarken, her yer­de şubeler açılma ve bunları yapmayı üzerine alacak heyet­lerin selahiyet talebleri sel gibi akmaya başladı. Bunun diğer bir mânası her halde İttihad-ü Terakki cemiyetinin icraattaki bölücülüğü idi.! îttihadçılar, böyle bir güce sahip ve her an bu gücün ülke çapında inkişaf ettiğini haber aldıklarından, ortalığı kana boyayarak, cinayetlerle, tehdit ve ihtilaflar ile kaldı­ramayacağını bilecek kadar da akıllı idiler. Bu akıllarını ise, sadrıazam Mehmed Said Paşanın başında olduğu; hükümeti meclisin kapanması istikametinde iknaa muvaffak olmakda kullandılar. Böylece iktidar partisi ve hükümetin, mebusani kapatma talebini beraberce yürütmeğe çalıştıkları görüldü. Kabine bu mebusanı kapama yoluna gitmede bir sebeb bul­mak İcâb ettiğini düşündü ve de bulmakda gecikmedi.

Karesî mebusu Abdülaziz Mecdi (Tolun) efendinin başkan­lığında kendini gösteren "Hizb-i CedîcT'in yâni Yeni fırkanın on maddesinden biri olan: "meclisi fesh hakkının padişaha verilmesi ve tevâzün-u kuvvaiye riayet(den klik kuvvetine) riayet olunması" meselesini meydana koydu. İttihadçjlann, hükümetin getirdiği bu çâreye, gönülden sarıldığı görüldü. Böylece maddenin tadili talebiyle ve işin aciliyeti ileri sü­rülerek, mebusana icab eden layihayı verdiler ve encümene havale ettirdiler.

Bu encümenin reisi Menteşe mebusu ve Hakkı Paşa kabi­nesinin dahiliye nâzın olan Halil (Menteş) bey idi. Mazbata yazanda evvelce serbest bir anayasaya tarafdarânı olan Bağ-dad mebusu Babanzâde İsmail Hakkı bey idi. Said Paşa ka­binesi; bu maddenin değiştirilmesiyle padişahın hukukunun genişletilmesini, böylece hükümet ile mebusan arasında kuvvet dengesinin temini için taieb etmişdi. Bunu üzülerek ifade edelim ki hiç bir hakkı hükümranisini ifa edemeyen Sultan Reşad'ın hakkını, iade bakımından değilde, maddeyi istedikleri zaman lehlerine kullanmak için işlerine geldiğinde, padişaha meclisi kapattırmak imkânı vermek için teşebbüs ediyorlar ve ellerine aldıkları aletle kötü emellere hizmet ede­ceklerdi.

Bahse konu maddenin birden bire meydan da gündem belirlemesi ve de meclisin kapanmasını hatıra getirebildiğin­den, İtilaf ve Hürriyet fırkasıyla, muhalif mebusları düşünme­ye mecbur kıldı. Encümenden mebusan meclisine gelinceye kadar geçecek zamanıda doldurmak ve muhalifleri oyala­mak için ittihadçılar görüşmeler yapma teklifinde bulundular. Bağımsız mebusların arabulucuğuyla her iki fırka yâni itti-hadçılar ve itilafçılar müzakereye girişdiler. Muhaliflerin taleb anlaşmak istedikleri maddelerden öncelikli olanları şunlardı; Kabinenin ekseriyet ve muhalif fırka mensublarından kurul­ması (bugün kü koalisyon anlayışı), yahud tarafsız şahıslar­ca teşkili, örfi idarenin kaldırılması, memurların partilere dâ­hil olmamaları, madde değişikliğinin tehir olunması, Kâ­mil Paşanın sadarete getirilmesi gibi hususlardır.

Bu müzakerelerin dediğimiz gibi vakit kazanmak ve oyala­ma için düzenleyen İttihadçılar tabiiki anlaşmaya yanaşma­yacaklardı ve işler sürüncemeye kalmıştı. Bir de İtilafçıların Kâmil Paşayı ileri sürmeleri başka başka hesaplara yarar hâ­le gelmişdi. Bu arada da, madde encümenden meclise gelmişti. Meclisin görüşme alanına inen madde sayesin­de İttihatçılar anlaşmayı samimi olarak hiçbir zaman arzu et­medikleri itilafçıların yüzüne karşı isteklerinin meclisin feshi olduğunu söylemiş olmaları görüldü. Hâl böylece İttihatçıla­rın muhalifi mebusların, meclisin madde ile alakalı görüşme oturumlarına katılmama kararı alıp tatbik etmelerine kadar gitti.

Bu tatbikat meclisde İnsidad-ı müzakere yâni müzakerele­rin tıkanmasını sağladı. Değil kanun değişikliği için lâzım olan üç de bir ekseriyet, ekseriyet-i adiye dahi meydana gelmediğinden kabine ile mebuslar arasında ihtilaf çıkmıştır. Çünkü hükümet meclisi çalıştıran güçdür ve bahse konu teklif de hükümet tasarısı olarak meclîs müzakereleri safhasına indiğinden arkasında itimat oyu olan hükümet arzusunu yeri­ne getirebilmeliydi! Fakat bu kuvvetde görülmüyordu. Yoksa İttihatçılarda meclisi bir başka şekilde mi kapatmak iste­mekteydiler!?

Bu sırada meclisi mebusanda muhalif ve muvafık mebus­lar öyle şiddetli ihtilaflara düşmüşlerdi ki artık birbirlerini ha­karetlerle tahrik etmektelerdi. ülkenin Trablusgarb gibi önemli bir yöresinin kaybı ve nice elem verici gaileleri var­ken hariç ve dâhilde dağdağalı işlerin tepemizden duman çı­kardığı bir dönemde ellerinden hükümeti bırakmayarak, kötü idareleri sebebiyle daha büyük tehlikelere doğru ülkeyi sü­rükleme ve büyük meseleler çıkarmak, mebusanı fesh etme­ye kalkışmak, kanunları canlarının istediği gibi tatbik etmeye kalkışmaları asla doğru olamazdı.

Zâten şahsî menfaatlerinden başka bir arzu ve düşünce ta­şımayan İttihad ü Terakki cemiyeti reis ve mensuplarından başka ne beklenebilirdi? Meclisin ilk dördüncü devresinin toplanışının sonuna bir kaç ay kalmışdı. Muhalifleri ile güzel­ce anlaşarak öyle nâzik bir zamanda kavga çıkarmakdan kaçınmak, hükümeti daha güçlü ve muktedir ellere terk et­mek iyi niyet taşıyanlar indinde de övülmeğe değer olduğu halde, millet ve memleketi sevdiğini ilândan geri kalmıyan İttihad ü Terakki cemiyeti neden bunları düşünerek ülkenin selâmetini gözetmedi?

Herneyse; Said Paşa funduszeue.info Anayasanın değiştirilmiş maddesine göre <ihtilaf> sayılamayan kanunda yazılı müzakere ve tevâlii ihtilaf yok idi insidad-ı müzakereyi ihti­laf addedib istifasını verdi. Şimdi başka bir bakanlar kurulu teşkil olunup meclise gelmesi devam etmek de olan bu üzü­cü ahvalin sonunun temini hususunda herkes de bir ümîduyanmıştı. Anayasanın Maddesinin; "yeni gelen bakanlar kurulunun, eski bakanlar kurulunun fikir ve talebinde, ısrar ederse ve meclis-i mebusan bunu kabul etmezse o vaziyet­te meclis-i mebusanın ayan meclisinin uygun görmesiyle padişah tarafından fesh" olunacağı gösterildiğine göre Said Paşa kabinesinin yerine gelecek heyet-i vükelâ, eski hükü­met olması düşünülemezdi aksi halde Anayasanın icâb ettir­diği, heyet-i vükelâyı değiştirmenin ne faidesi kalırdı.

Yukarıda anlatmaya çalıştığımız kanun gayet net olarak meydandayken, ne olursa olsun, meclis-i funduszeue.info­mayı kafalarına yerleştirmiş İttihad ü Terakki cemiyeti, istifa etmiş bulunan Said Paşayı yine kabinenin kuruluşuna vazi­yet etmesini sağladılar.

Said Paşanın Onuncu Sadareti

Paşanın bu son sadaretinden çabuk düşmemek ve bir za­manlar kendisinin bir vergi borcundan dolayı ittihadçılann hakaret hedefi olduğunu hatırlayıpda bunlara bir oyun oy­namak, düşerse de ittİhadçıları da beraber düşürmek azmin­de olduğuna şüphe edilemeyen Said Paşa funduszeue.info, yeni ba­kanlar kuruluyla meclisde program okumak ve güven oyu istemek usûlünü, belki muhalifler galebe çalarda ben ihtiya­rın genç kabinesini düşürürlerse, oynayacağım oyun yarım kalır düşüncesiyle sarf-ı nazar etti.

Otuzbeşinci madde diye meclise gitdi. Meclisde de bahse konu müzâkereye konmuş idi. Allah için söfunduszeue.info­nen itiraf edelim. "Takvim-i Vekayıi" adlı resmî gazetenin sa- . tırlarında meclisi mebusan müzakeresini okuyalım: "Muhalif mebusların millet kürsüsünde meclisin şu zamanda feshinin münasebet olamayacağına, Madde mucibince meclisin feshi teşebbüsü, kanuna ve kavaid-i meşrutiyete tevfikedilmediğine" dâir yapılan ifadeleri ve beyanatları pek kuv-Vetli delillere dayanmaktaydı.

Anayasa Madde: 35

Görüldüğü gibi bir hayli zamandır yazımızda madde diye bir ibare değişikliği ne kadar zaman ve yer almaktadır. Demek, ki günümüzde de, iktidar ve muhalefet anlayışları pek ayrı istikametlerde yol aldığı takdirde zaman hangi se­neyi kapsarsa kapsasın netice aynı güzergâhda seyretmek­tedir. İşte , işte misal olarak yılında da anayasa anlaşmazlıkları!

Neyse; biz günümüzü bırakıp, maziye avdet edelim. Evet maddenin müzakereleride günlerce sürdükten sonra ne­ticede Said Paşa kabinesinin maddenin değişikliği hakkında verdikleri teklif, rey'e karşı rey ile ret olunduğundan ve üç de iki çoğunluk temin edilemediğinden madde aynen kaldı. İttihatçılar meclisin bu red kararı üzerine, ayan mecli­sine verdirdikleri mebusanın fesih kararı ile maksatlarını te­min ettiler. 5/ocak/ tarihli hattı hümayun ile meclisi Sultan Reşad'a dağıttırdılar. Böylece milletin görüşünün bir şahadetnamesi olan kanun-î esâsîyi çiğneyerek, her çeşit tedbire başvurup mecbur kaldıkları halde bu affedilemez ha­talarını kapatmak ve mazur görülmelerini temin için kime rastlasalar; "eğer meclis fesh olmasaydı hükümet muhalifle­re geçecekdi. Halbuki karşımızda, kavî ve muntazam, ahvâli itimat verir bir muhalif fırka yok. O sebeble hükümeti şu nâzik dönemde muhaliflere bırakmamak için bu davranışı zarureten yaptık" demektelerdi.

Muhalifler dedikleri ise, kendilerinin cemiyetlerini birlikte kurdukları, eski azaları ve arkadaşlarından başkaları değildi. Bunlar memleketin hâl ve istikbâlini fena görüp, ayrılmış

OSMANLI TARİHİ münevver kimselerdi. Bunlarla uyuşub bir ikisini kabineye alarak anlaşma yapsalardı. O zaman fesih gibi müthiş bir hâ­le sebebiyet verilmemiş olurdu. Kanundan ayrılamaz ve ka­nunu, şahsî menfaatlerini temin için, ayaklar altına alamaz­lardı.

Said Paşa bunlarla kanundan şikayetçi hatalara düştü. Ayan meclisini de gizli müzakereden sonra feshetme talebini kabule sevk etti ki, bu yönü hakiykaten tetkike değer. Said Paşa kabinesi; madde müzakeresine böylece son vere­rek, mebusan meclisini dağıttıktan sonra çoluk çocuk eline kalan memleket idaresini birçok vak'a bekler olmuştu.

Belâlar Yağmur Gibi Yağıyor

Said Paşa ve kabinesi madde ile aylarca uğraşırken devletin bir başka işleri için için tutuşmakta,ara sıra kısa alevler ile kendini hatirlatmaktaysa da, madde kabineyi, meclisi ve sadrazamın bütün hayatını teşkil etmekteydi. İşte günlerden bir gün bu belâların âteşi sönmez bir alev hâlinde değil amma, içinden çıkılmaz bir belâ yumağı gibi kendini gösteriverdi.

Bunların en başında Mehmed Emin Âlî Paşa gibi bir zâta dahi uykular uyutmayan Girid meselesi yeniden başgösterdi, Malisör isyanı, bir başka üzücü mesele ve haberdi, Yemen vak'ası, ben de burdayim deyiverdi. İran ile didişirken, Trab-lusgarb harbi ile uğraşırken, İttihatçıların sebeb oldukları hi-zibçilik, fırka meseleleri, yeni seçim işleri arasında bunalmış kalmıştı.

Alman imparatoru 2. Wilhelm dostumuzun(!) himmet ve hamiyyetperveraneleri(!) eserlerinden olan Trablusgarb sa­vaşları yetmezmiş gibi birde, Makedonya da Malisörlermeselesinin üstüne, Bulgar komitelerini teşvikle şimendifer l'tren) ollarında, karakol ve kışlalar civarında bombalar pat­ladı- Bu defa da Bulgar komitelerinin (İttihatçı beylerin meşrutiyetin ilk günlerindeki kardeşleri) cinayete dönük dav­ranışlarını dini mâbedlere de ulaştırdılar. Bombalardan biri, İştip'de camiî şerif altına kondu. Patladığında birçok müslü-man şehid oldu ve bir hayli de yaralanmaya şahid olundu.

Bu vaziyetden galeyana gelen Arnavutların, hristiyanlar-dan beş kişiyi öldürmelerine ikiyüz kişi kadarımda yaralama­larına sebeb olundu. Malisör ve Bulgar komitelerinin mesele­lerinin üstüne gelen, Arnavut harpleri meselesiyle zâten ka­rışmış olan Rumeli, Hakkı Paşa kabinesinin fahiş hatası neti­cesi olarak Arnavutlardan silah toplamak, güya ıslahat yap­mak vesilesiyle Arnavudları tehdid ve muhalif mebuslarını göz önüne alan İttihat ve Terakki cemiyeti, Amavudluk'da örfi idare ilân ederek binlerce masumu, idam, hapis, işken­celerle katletmek, sürgün, hakaret gibi ve bilhassa ellerinden silahlarını alma hakareti, bu kavmin çok, ama çok gücüne gitdi. Bütün bu yapılanlar Arnavut ahalinin İttihat cemiyetin­den intikam alması sevdasına düşmesine sebeb oldu. Hükü­met Malisörler ve Bulgar çeteciler karşısın da aciz kalıyordu.

Arnavutların; hükümetin bu acizliğini görüp, istifadeye kalkmamasını takdir kolay değildir! Malisörlere verilen mü­saadeyi ve bulgarlara karşı gösterilen aczi gören ve bilen, Arnavutları kıyama hazırlamış ve balkan ittifakiyiede yavaş yavaş uyanmağa başlamışdır.

Balkan İttifakı

Ittihad ve Terakki cemiyetinin emriyle Arnavutların Mah­mut Şevket Paşa tarafından silahları toplatılarak, kuvvetli bir savunma gücünün ortadan kalkması ve İtalyanların Trablus-garb'a hücumu sebebiyle, Akdeniz yolunan kuvvet gönder­memize kapalı olması ve bir kuvve-i mühimme-i askerî-ye'nin Anadolu sahilini İtalyanların hücumundan muhafaza ile meşgul bulunması gibi sebeblerden istifâde eden Bulgar ve Sırp hükümetleri Ma kedonya'yı aralarında bölüşmek üze­re Said Paşa kabinesi, iktidar mevkiinde bulunduğu zaman ittifak imzalamış ve Yunan'ı da bu ittifaka davet eylemişler­dir.

Fakat; Yunan başvekili mösyö Venizelos, Bulgar ve Sırp hükümetlerinin itimada şayan olmadığına binaen, devlet-i âliye-i Osmaniye ile ittifak etmeyi Yunanistan menfaatine uygun bulduğun dan Atina'dakİ maslahatgüzarımız aracılı­ğıyla Bulgar ve Sırp hükümetleri arasında akd-i ittifak olun­duğunu babıâlî'ye haber ederek ortak menfaat gereğince bu ittifakın yapılması icâb ettiğini hatırlatıp, gerekirse bunu ko­nuşmak için İstanbul'a gelebileceğini bil dirmiştir. Ancak; boykotlanyla Yunanlılar aleyhine husumet ilân eden İttihatçı­ların bu yaklaşımı iyi karşılamayacağını düşünen Said Paşa böyle bir müracaata cevap bile vermek lüzumunu duyma­mıştır. Böylece ufukda görülen Rumeli yağmasından hisse­dar olmaktan mahrum kalırım, korkusu taşıyan Yunan hükü­meti, bölüşümden istifâde etmek için şâyan-ı itimad bulma­dığı Sırp ve Bulgarlar ile ittifaka girmeyi de ihmal etmedi.

Aslında birbirlerinden emîn- olmayan bu devletler, daha . sonra birbirlerine girdiler. Fakat; Said Paşa müdebbir, mukte­dir bir başvekil olsaydı, balkan ittifakının gerçekleşmesini

Önlemek için Yunanlılarla ilgili maslahatgüzarın teklifini, kuv-vejen fiile çıkarması gerekirdi. İcabında vücudunu ittihatçı­ların anlayışsızlığına kurban edecek cesaret ve fedakârlığı göstermeliydi! Ama nerdee! Eğer bu antlaşma yapılabilseydi, Edirne'yi Bulgarlar ele geçiremezlerdi. Nitekim aralarında kapıştıklarında biz; Edirne'yi tereyağdan kıl çeker gibi istir­dat ediverdik.

Arnavutluk Meselesi

İşte böyle başlayan balkan ittifakı, Rumeli vilâyetlerinin gelecekde karşılaşacağı durum vahamet arzettiğinden, bun­dan korkan Arnavutlar, ittihatçılar başta olduğu takdirde topraklarının ecnebi devletlerin eline düşeceği tahmininde bulundular. Bu anlayışlarını hükümete anlatmak ve bazı mü­saadelere kavuşmak ve topraklarını pek kötü sıkıntılara düş­mekten kurtarmak için toplanma haklarını kullanmağa baş­ladılar. Bu toplanma eylemleri, Osmanlı hükümetinden iste­dikleri müsaade talebine hızvermişti. Ne varki ittihatçılar bu tarz talebleri bir isyan teşebbüsü olarak addetiğinden ve Ru­meli halkına güveni olmayan ittihatçılar, Kandiyeli ferik İs­mail Fazıl Paşa idaresinde asker sevk etmeyi münasib gör­düler. Böyle az bir ku\vetle Rumelide askerî harekât yapma­ğa görevlendirilen Paşa'yı hâlihazır mevcuddaki Rumeli or­dusunun ilâve edilmesini sağladı, İsmail Paşa kuvvetini böy­lece ikiye katladı.

Emrindeki kuvveti bir hayli ziyadeleştiren İsmail Paşa ha­rekâta başladığında, asakir-i şahane; necib bir kavim olan Arnavutlara taleblerindeki haklılık münasebetiyle, silah kul­lanmamayı tercih ettiler. Böylece ittihatçılar askere sözünü geçirememiş oldu. İttihatçıların emrindeki kabine; askeri bu iş de kullanama yacaklarını anlayınca, telâşla ve korkuyla irkildiler. Plânladıkları cinayetleri yapmaya iştirak etmeyen asker üstelik Arnavutların haklı tâleblerinden dolayı onlardan yana tavır koyduğunda ortaya çıkan durum başka bir mahi­yet gösteriyordu. Asker ne yapacak? Düşüncesi ağızlarını bı­çak açmayacak dereceye getirmişti.

Kandiyeli İsmail Fâzıl Paşa; Harbiye nazırlığı koltuğunda oturan Mahmud Şevket Paşa ya gönderdiği bir telgrafda: ko­mutasındaki seksen tabur askerin bütünü Arnavutların tarafı­na iltihak etmelerinden dolayı bu harekât-i askeriyeyi ger­çekleştirmek imkânı kalmamıştır. Bu işi başka bir hususla düzenlemek lüzumunu hatırlatıyordu. Mahmud Şevket Paşa; bu telgrafı alır almaz, evvelki gibi olmayıp bu defaki hatası­nın cezasının kendisi İçin pahalıya mâl olacağından epeyi korktu. Hemen bu telgrafı yanına alarak babı âlî'ye gidip, sadnazam Said Paşa ile görüşüp telgrafı okudu. Bunun üzeri­ne toplanan bakanlar kurulu vak'ayı enine boyuna inceledik­ten sonra söz Mahmud Şevket Paşaya verildiğinde, Paşa: as­kerî güç ile bir şey yapılamayacağını söyledikten sonra isti­fasının kabulünü isteyip, toplantıyı terk etti gitti. İstifa edip oradan firar eden zat, Sefânik'den başlayıp, istifa ettiği anâ kadar süren komutanlık neşesinden adetâ sarhoş olan vede bu çocuklar hükümeti ve cemiyetinden bir türlü ayrıfamayan paşa, işlerin bu noktaya geleceğini idrak etseydi, bu küçük beylerin arzularına baş eğmekden azade kalır böyle ağır bir yük altına girmezdi. Böylece de meclisin önünde istifa edip firar etme durumuna düşmezdi.

Diktatörlüğe kalkışan Mahmud Şevket Paşa,onu bunu idam veya sürgüne yollamak, tevkif ettirmek, işkencelere göz yummak yerine bu selahiyeti, gücünü küçük beylere kullansa idi, hiç şüphe olunmasın ki, ne memleket bu hâle gelir ne de onlar padişaha ve halka oyunlar yapabilirlerdi.

Bunun böyle olması gayrikabil değildi. Çünkü; subayların çoğuda Mahmud Şevket Paşa ile aynı düşünce ve anlayışa sahipti. Askerlerini milletin kanını dökmek ve ortalığı yağ­maya bırakacağına, bu haşaratı temizlemede kullanabilirdi. Eğer böyle vatanperverâne bir hizmete kalkışsaydı Mahmud Şevket Paşa, Osmanlı târihinin pek büyük kişileri arasında mümtaz bir yerin sahibi olurdu.

Ayrıca ülkeyi bölünme ve çökmek gibi felâketlerden mu­hafaza etmiş olurdu. Görme nimetinden neredeyse mahrum denilecek kadar geleceği göremeyen, aciz ve fikir bakımın­dan kısır olan Mahmud Şevket Paşa,yukarıda söylediğimiz hâle teşebbüs edip gerekeni yapmayı hatırına bile getireme­diğinden, memleket harabeye dönerek, bir felâket girdabına düşmüştür. Mahmud Şevket Paşa'nın istifası, Said Paşa ka­binesinde büyük bir zafiyet doğmasına sebeb olmuştur. Ne yapacağını şaşıran tecrübeli sadnazam, kabineye alabileceği bir harbiye nâzın bulamama durumu ile başabaş kalmıştır. Dolayısıyla harbiye nazırlığı tâyini gerçekleşememiştir.

Beri tarafdan Arnavutlukdan İttihatçıların birinci inkılab esnasında yaptıkları ve öğrettikleri üzere yağmış bulunan telgraflar ve bir başka tarafta çeşitli meselelerle yüklü siyasî durumlar üzerinde çaresiz kalan kabine üyeleri de kaçmaya hazırlanırlarken, meclisi teşkil eden mebuslar arasında kabi­neye itimatsızlık görülmeye başlandı.

Bu durumu hisseden ve'harbiye nazırının istifasından son­ra sekiz-ongün geçince bir harbiye nâzın tâyin etmeyen, Sa­id Paşa bir beyanname hazırlıyarak mebusan meclisi huzu­runda birden bire kabinesiyle göründü. Beyannamesini okur­ken; dâhili asayiş lâzım gelen merkez de isede dış dünyada büyük devletlerle aramızda geçen işlerin siyasî bölümü yolun da gitmemekte hususuna dokunmadan geçemedi.

Aynı hitabetin bir yerinde ise; balkan devletleriyle, bizim hükümetin takip ettikleri görüşlerin sayesinde dostane hava devam ettiğini, endişeye sebeb olacak husus bulunmadı ğmı söylemeye de önem verdi. Bu konuşmasını bitirdiğindede güven oyu istedi. Meclis toplantısına katılmış bulunan ve kanmaya hazır bulunan mebuslar derhal kabineye itimat reylerini veriverler. Hemen ertesi günü babıâlî de yapılan toplantı çok uzun saatler devam etti ve burada alman karar üzerine, aynen harbiye nâzın Mahmud Şevket Paşa' nın yap­tığı gibi istifalarını verip bir köşeye firarda İttifak ettiler ve derhal savuştular.

Talat'ların, Cavid'lerin, Mahmud Şevket'lerin ve emsalinin tek tek firarlarından sonra ortada kalan Said Paşa'ya saraya istifasını gönderip, evine gitmekten başka yapacak bir şey kalmadı. Said Paşa funduszeue.info yukarıda anlatıldığı gibi vergi bor­cundan dolayı uğradığı hakarete mukabele olarak İttihad ve Terakki cemiyetine karşı istediği oyunu tamamen oynaya-mamişsa da, bir miktar zaman için de olsa iktidardan düşür­meğe muvaffak ola-bilmiştir.

Said Paşa'yı, yakından tanıyanlar kabul edip, teslim eder­ler ki Paşa, gayet inatçı ve kindar ve de intikam almakdan hoşlanır bir karaktere sahip olduğundan şahsı ile alakalı iş olduğundan intikamını almaktan kendini rnenedememiştir. Zâten sadareti de kabul etmesi gördüğü hakaretin acısın! çı­karmaya ve bir de yine bana muhtaciyetleri oldular diyebil­mek içindi. Said Paşa yaradılış itibarıyla zeki bir kimse olup, makam iktidarını istediği gibi kullanan bir şahsiyetti. Zekâsı­nı ve bunu kullanma gücünü de, şahsî işlerinden ziyâde memleket işlerinde sarf etmek yolunu tutsaydı, ülkemiz bun­dan çok çok kârlı çıkardı. Said Paşa doğrusunu söyleyelim ülkemizin son zamanlarda yetiştirdiği siyaset insanları ara­sında nâdir kıymetteki eşhasdandir.

Bütün bunlara rağmen Said Paşa son derece korkak, se­batkâr olmayan, merhameti pek kıt kimselerden idi. Herşeyi kendi almak ister bunu kimse ile paylaşmak istemez bir anlayışa sahipti. Teşebbüs ettiği işler üzerinde basiret üzere hareketle beraber, başarısızlık hâlinde kabahati kendinden hemen atabilecek tedbirleri almakda pek mahirdi. Bu sebeb den başlamış olduğu işlerin çoğu bu davranış içinde olma­sından pek netice vermezdi.

Said Paşa kırk yaşını aştıktan sonra fransizcaya bir iki se­ne içindede vukufiyeti elde etmiştir. Böylece başkasının on-beş senede zor toplayacağı mânevi bir sermayeye sahip olduğu görülmüştür. Avrupa siyaset usûlü medenisinin zor­luklarına vakıf olmayı başardı. Maarif sever bir insan ola-ak tanınmıştır. funduszeue.info Abdülhamid hân devrinde maarif saha­sında ortaya koyduğu çalışmalar takdire şayan hizmetler­dendir. Ayrıca aile bağlılığına pek önem vermesi bazı hatala­ra düşmesine sebeb olmuştur. Velhasıl Said Paşa'nın hayırları kötülüklerini karşılar. Diyenler yalan söylememiş olur.

Sadaret Tevcihine Yapılan Tesirler

istifa ederek makamı sadareti boşaltan ve kabinesini yıka­rak bu işi beceren Said Paşa'nın yerine, Arnavutların da ta-lebleri üzerine Kâmil Paşa funduszeue.infon başkanlığında kurulacak bir kabine teşkili beklenirken, geçmiş kabineden firar yoluyla giden zevatın arkadaşlarından olan, padişahın sarayının baş­kâtibi Halid Ziya (üşaklıgil) bey, yine padişahın serkurenası (bu günkü tâbirle protokol genel müdürü) Lütfi (Simâvî) bey ve saray görevli İerinden Tevfik beyefendiler, bahse konu itti­hatçı cemiyetin verdikleri emirler ışığında, sadaretin, Kâmil Paşa'ya verilmemesi hususunda, kesif faaliyete girişdiler. Ar­navutları avutabilmek ve Kâmil Paşa funduszeue.infon sadrazamlığını önlemek gayesiyle kabine kurma hususunda arzularım duyuran ittihatçılar, Kâmil Paşa'nında içinde bulunduğu ve Gazi Ahmed Muhtar Paşa funduszeue.infon riyasetinde olmak üzere kabine teşkil teklifleri ve yine, Arnavutların farmason olduğu iddiasıyla kabinede görmek istemediklerini belirttikleri şey­hülislâm Musa Kâzım Efendinin yerine Sultan Hamid'e ara­lıksız onsekiz yıl şeyhül islâmlık yapan Muhammed Cema-leddin Efendi funduszeue.infon tâyini taleb ve ısrar etmeleri münase­betiyle Gazi Ahmed Muhtar Paşanın başkanlığındaki kabine teşekkül ettirilmiş ve buna Büyük Kabine adı verilmiştir.

Gazi Ahmet Muhtar Paşanın Sadareti

Sadrazamlığa nasbi yapılan fahametlû, devletlû Gazi Ah­med Muhtar Paşa, Şura-yı Devlet riyasetini kabul eden esbak ibahetlü, devletli Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa funduszeue.infoe bir­likte diğer vükelâyı seçip tamamlamış ve iradei seniyyeye tasdike arz etmiş ve arzuy-u şahane tasdik babında vukubul-duğundan işe girişmişti. Hükümet işlerinin son derece tavsa­yıp çeşitli vak'a ve dağdağa içinde bulunulduğu için yeni meseleler çıkarmamak için Arnavutların taleb etmiş oldukla­rı altı maddelik arzuyu, dikkat nazara alarak bu kalabalık ve sadık topluluğu karşısına almama yolunu seçti.

Ayrıca bu taleblerin hiç biri Osmanlı devleti aleyhine hiç bir husus taşımıyordu. Zaten uygun olanı da Arnavutların bu altı maddelik talebin 4'ünü yazmak suretiyle de okurlarımızıbildirmektir.

1- Meclis-i Mebusan'ın fesh edilmesi

2- Yeni seçimlerin kanuna uygun olarak serbest şekilde ya­pılması

3- Hükümet emriyle daha önce ellerinden alınmış silahların iadesi

4- Kâmil Paşa funduszeue.infon sadarete getirilmesi ve benzeri hu­suslardan ibarettir.

Gazi Ahmed Muhtar Paşa; meclisi mebusanın fesih işine hemen teşebbüs etti. Arkasından Arnavutlara; vermiş olduğu bu teminata istinaden, hemen bir nasihat heyetini gönder­meği plânladı. Büyük müşirlerden İbrahim Paşa riyasetinde bir nasihat heyetini hem Arnavutlara hem de, bunlara iltihak etmiş askerlerimize gönderdi. Öte yandan bitmez tükenmez sıkıntıları hâlle ve yeni vücud bulan hadiseler ile meşgul olan hükümet, çeşitli çârelere başvurmağa uğraşırken, hem hü­kümetken istifa verip kaçan İttihatçı kurucu ve reislerinin, yi­ne kabineyi kendi istikametlerine çevirmek yolunda, her çe­şit çalışmaya girdiği gözlemlendi. Hedefleri yeniden hükümet olmaktı. İttihatçılar; heyet-i ayanın uygun gördüklerini ver­dikleri oyla belli ettikleri mebusanın feshine karar vermeleri­ni ve bu kararın padişah tarafından tasdik edilip okunması lâzım geldiği gün mebusların düşüncelerinde bir anarşi temi­ni için meclise gitrnekden men etme yolunda gayret sarfettiler.

Memleketin ihtilâf ile sarsılmasına yarayacak hareketlere girişmekten kendilerini alamadılar. Bunlardan; îttihad ü Te­rakki cemiyetinin kurucularından vede ileri gelenlerinden Se­lanik mebuslarından, iktisat» ilmi âllemesinden ve bahse ko­nu cemiyetin baştâcı sayılan avdeti (Dönme) Cavid bey kür­süye çikdı ve kabinenin bu hareketini meşrutiyet darbesi ola­rak isimlendirdiği görüldü. Ayrıca; nice hezeyanlar savurdu durdu. Bütün bu konuşmaların amacı ahaliyi sokağa döküp yeni bir mesele çıkarmağa dönüktü. Cavid'in gerek anaya­saya aykırı, gerekse padişahın irâde-i seniyyesine mugayirolan davranışı ne çâre hiçbir ceza almadan kendisine kâr olarak kaldı. Meclis de böyle bir hâlin meydana gelmesi es­nasında, cemiyetin fedâileriyle diğer serseri takımı tarafından meclis içinde, veya dışarıya taşacak bir olayı çıkarmaya ce­saret etmelerini, bunların müteşebbislerini başda Cavid bey olduğu halde meclisde bulunan polis kuvveti, yetmezse Har­biye Neza retinden sevk olunacak asker sayesinde* bunların tevkifi için gereken emri vermekte Gazi Ahmed Muhtar Paşa tereddüde düştü ve kararlılığı gölgelendi.

Eğer memleketin selâmete ermek zaviyesinden olaya ba­kılmış olsa idi, bunların, bu serserilerin başda Cavid bey ol­mak üzere hakkettikleri muameleye tâbi tutulmaları yerine getirilseydi, Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesi ülkenin bütün işlerini tam manasıyla hâl yoluna koyabilirdi. Ne varki; sadrı-azam paşanın yukarıda temas ettiğimiz tereddüt dolu ve ya­pılması gerekeni yapmakta acz içinde kalması hükümetin otoritesini sıfırladı. Böylece de; milletin kurtulma imkânı bul­duğu sırada, serseriler haşaratlıklarına devama fırsat buldu­lar.

Gazi Paşanın Yanlışı Neydi?

Güzel vasıfların bir çoğunun kendisinde toplanan kuman­danlar arasında da apayrı bir yeri olan Katircıoğlu Gazi Ah­med Muhtar Paşa bu önemli fırsatı idrak etmişmi? Etmemiş-miydi? Bu hususda göstermiş bulunduğu aczi, iki hâle yo­rumlayarak cevap vermek durumundayız.

Birincisi: İttihad ve Terakki ve Hürriyet ve İtilâf fırkaları­nın ikisini birden idare etmek. İkincisi: İçde ve dış da hükü­metin maruz kaldığı pek önemli meseleler esnasında yeni bir vak'a husule gelmesine sebebiyet vermemektir.

Peşin peşin söyleyelim ki bu iki hususu biz, hata içinde hata olarak görüyoruz. Bu iki hususu muhakeme ettiğimizde bu tesbitlere dâir şu görüşe sahibi olduğumuzu duyurmak is­teriz. Gazi Ahmed Muhtar Paşa funduszeue.info ne ittihatçı ne de itilaf-çıdır. Zâten fırkalara istinad etmek suretiyle makamı sadare­te de gelmiş değildir. Çünkü Arnavutluk ahalisinin, kendisini bitaraf bilmiş olmasından dolayı teklif etmiş olması, bu arzuyu umûmî münasebetiyle, sadarete gelme olayının neti­celenmiş olduğu görülür. Mademki bir fırkaya istinad etme­den kabine kurulmuştur o halde meclisde arkasında rey kuv­veti yok demekdir. Mebusan da, her iki partiyi de, kırmama yolunu seçerek, icâbmdada birinden diğerine dayanarak mevkıilerini muhafaza etmek böyle sıkıntısı pek çok ve bü­yük olan bir dönemin işlerinden olmadığından bu sadareti kabul etmekde bu muhterem zât için düşünüle cek hâllerden olmadığı ortadadıfunduszeue.info bakımdan bahse konu Cavidbey ve hempalarını o gün tevkif edip, hapse attırıp, devlet ve memleketi bugün ve gelecekteki felâketlerden kurtarmak, en büyük hizmetlerinin yanında bir başka şekilde parlayacak hizmet olarak tarihdeki yerini alacaktı.

İttihadçıların varlıklarından dolayı çıktığı görülen bütün acı vakaların, felâketlerin ortadan kalkması bunların izalesi ile gerçekleşecekdi.

Ondan sonra bu kabineyi meclis de, programını plânladığı şekilde tatbike koyar ülke içi meseleler ortadan kalkacağı içinde hükümet dış meselelerdeki pürüzleri hâlletme çâreleri­ni daha rahat ortamda arayabilirdi. Meşrutiyetin ilânından sonra önemli mesele olarak kendini gösteren vak'aları hiç şüphe edilmesin ki, iç ve dış olaylarda dahil olmak üzere bi­zatihi İttihat ve terakki cemiyetinin kasden ve bir maksada dayalı olarak ihdas ettiği hatırdan çıkarılmasın.

Almanya İmparatoruna Hulus Mu?

Yukarıda cesaretle ileri sürdüğümüz husususatın gerçek­leştirilmesinde ittihatçılar, veliî nimetleri olan Almanya impa­ratoru ile gizli cemiyetin -değerli okurlarımız. Ancak bir hu­susu belirtmeyi okuma esnasında tereddüde mahal bırak­mamak için şart olarak şunu gördük. Bazı yazarlar bu tesbiti gizli cemiyet tesbitini, masonlar olarak net bir şekilde ortaya koyma yoluna gitmemiş ki, sebebi tamamen kendi­lerine ait hususattandır. Bu bakımdan gizli cemiyet ibaresini değerli okurlarımız masonlar şekliyle değerlendirirlerse umarım hata etmiş olmazlar.- Şark dünyamız hakkında ki kararlarını bir zorluğa maruz kalmadan tatbike koymada yardımcı olun emirini aldıkları için yerine getirmektedirler. Bunu temin etmek için de, ülkemizin birçok yerinde nice vak'alar, yangınlar, viraneler icâd ettiler. Bunları yaparken ahaliyi kendi derdinin dermanını arar hâle getirdiklerinden, devletin içinde çeşitli yollarla te'sir sahibi olan imkânlarıyla arzu ettikleri ve kendilerine emrolunanlan yerine getirecek kararları almakta maalesef başarılı oldular ve memleketi de bu günkü vartaya getirdiler.

Kabine; İttihatçıların sebebiyet verdiği balkan hükümetleri­nin birlikte hücumuna, Avrupa büyük devletlerinin, Berlin antlaşması gereğince, Rumeli topraklarında, ıslahatın yapıl­masını ileri süren ultimatomuyla karşı karşıya kaldı. Avrupanın büyük devletleri Rumeli topraklarındaki İslahatı taleb et- tikleri sırada, Almanya ve Avusturya devletleri, bunların, Jön Türklerin koruyucuları olduğunu da hatırdan çıkarmamak lâ­zım olduğu bilinmeli, ki bu iki devlet de balkan ittifakını yap­tıranların arasında yer aldığı gibi, silah ve ihtiyaç bakımındanbunlara çok yardım etmişti. İtalya ve Ruslar bu yardımları müsama ha ile karşıladılar. Sonunda Almanya ve Avusturya Osmanlı üzerine saldırın emrini balkanların sonradan çıkma devletlerine saldılar.

Gazi Ahmed Muhtar Paşa Rumeli İslahatına cidden Önem vererek bu meselenin, savaş sebebi olma kozunu ortadan kaldırmak için uygun bir siyaset arayışına girişdi. Böylece harbin önünü almağa büyük gayretler sarfetti. Ancak bu an­layış daha ne kadar sürebilirdi ki? Karadağlılar Osmanlı hu-dudlarını çiğnemeğe başlamış, balkan ittifakının diğer ülkele­ri, Yunan, Bulgar ve Sırbistan ise küçük rahatsızlıklar verme dönemini açmıştı. Oteyandan İttihat ve Terakki cemiyetinin sözde vatanperver ve muhterem zevatı, iktidarın iplerini ele geçirmek için yeni hesaplar yapmış bir sonuca ulaşmışlar ve tatbike koyulmuşlardı.

Darülfünun yâni üniversite talebelerini başlarında bazı me­buslar olduğu halde ellerinde çeşitli flamalar, sloganlar yazılı yaftalar (pankartlar) olduğu halde sokaklarda dolaştırıp te­zahürat yaptırmaya ve bundan doğacak karışıklık sayesinde umduklarını bulmanın hayali içinde babıâlî'ye geldiler. Harp isteriz diye bağıran topluluk, hemen arkasından tekbirler ge­tiriyor ve yine harp isteriz avazeleriyle ortalığı velveleye veri­yorlardı. Sadrazamı görmek bahanesiyle bu serseriler kapı ve camlan kırma hareketlerini, göstermeye başladı. Bu vazi­yeti tesbit eden heyet-i vükelâ, yâni bakanlar kurulu araların da bir ittifak hasıl olduğundan, tedbir almaya karar verdi.

Gazi Sadrazamın İkna Çalışması

Tedbir olarak düşünülen, babıâlî de bulunan zabıta ve as­keri kıtaya ilâveten yeterli sayıda kuvveti babıâlî de çıkması muhtemel vakalara karşı, hazır tutmak icabında gereken müdehaleyi temin etmekdi. Bu sırada babıâlî önünden top­lanmış vede bir çok şeyin kendisinden beklenmesi olağan bulunan kalabalık gürültü ve patırdıyı durmadan ziyadeleşti-rirken, savaş alanlarının bu korkusuz kumandanı, toplanan kalabalığa teskin etmek ile kendini mânevi bakımdan borçlu addetmiş olacakki yanına aynı zamanda da oğlu olan, Mahmud Muhtar Paşa'yı alarak binek taşının önüne geldi ve ka­labalığa hitaba başladı.

Özetlersek, Paşa: devletçe lâzım gelen hassasiyetin göste­rildiğini, olayların inkişâfını adım adım takip etmekte olduk­larını bildirdi. Nevar ki bu sözler topluluğu teskine yarayaca­ğına bazı içten içe homurdanmalar ve bunun arkasından yükselmeğe başlayan protesto mahiyetindeki sloganlar ha­reketlenmeğe yol açmıştı, ki Harbiye nezaretinden hükümet­çe taleb olunan askeri birlik başlarında tabur komutanları binbaşı Hüsnü bey olduğu halde babıâlî ile ahali görüntüsü verilmeye çalışan serseri güruhunun arasında girdi ve mevzî aldı. İşin profesyonelleri gelen askeri kıtayı tekbirlerle karşı­layıp da: "Kardeşler! Elhamdülillah biz de müslümanız. Hü­kümet Rumeli'yi satıyor. Onun için geldik. Biz Rumeli'yi vermeyeceğiz." diye askeri kendilerine celbe gayret sarfettilersede, Hüsnü binbaşı, vatansever ve askerî disipline bağlı bir şahsiyet olduğundan yapılan tahriklere kapılmadı. Böyle­ce bu serseriler tantanasının bir cinayete doğru gidişini dur­durmaya muvaffak oldular.

Balkan Savaşında Nümayişçiler Arasındaki Mebuslar Ve Reisler!

Bu kıyama katılan mebuslar arasında daha sonra sadra­zam bile olacak Talat, Hayrı (daha sonra şeyhülislâm), Ömer Naci, Edirne ve İzmir mebusları Faik, Abdullah vesair me­buslar yer almıştı. Bir çok kaymakam, binbaşı, yüzbaşı ve teğmen rütbesinde askeri kişiler, hep birlikde Tanin, Tasvir-i Efkâr, Tercüman-ı Hakikat gazeteleri yazı işleri vazifesinde çalışanlara siz de, üniversite talebesinden misiniz? diyorsanız bunlar haya etmezlermi?

Neticede bir tarafdan bunların bu terbiyesizce davranı$!arı ve rezaletleri iç de sürerken, dış cephemizde Balkan devlet­lerinin yapmaya başladığı tecavüzî davranışlarına çâre ara­maya bakan kabine, Karadağ'ın saldırısı ve hududu aşması karşısında evlâd-ı vatanı silah altına almaya başlayıp pey­derpey Rumeli'ye şevke başladı.

Kabine Rumeli toprakları üzerindeki İslahat hareketlerini yapmaya gayret sarfında iken balkan devletlerinin plân ve program dahilindeki her çeşit saldırısına uğramayada başla­dı. Hâl böyle bir noktaya vâsıl olduğunda Gazi Ahmed Muh­tar Paşa ve kabinesi mukabeleye karar vererek düşman üze­rine askeri gönderdi.

Osmanlı askerinin bilinen şecaat ve zaferlere susamışlığı-da göz önüne alındığında balkan savaşının başarıyla tamam­lanması gayet tabii bir olaydı. Ne çâreki vatanımızı bir kaç kuruşluk menfaati için ve bu şahsi istifadesi karşılığında itti-had ü Terakki cemiyetinin müfsid gayesine hizmet ede-ceği-ne dâir karanlık odalarda yemin eden ve orduy-u hümayun­da bir hayli bulunan erkân ve komutandan doğrusu bu kadardevlet ve memlekete hiyanet ve ihanet edecekleri ve savaşın Osmanlı devleti aleyhinde sona ereceği ümid ve zan edile­mezdi.

Kemâli teessüf ve teessürle söyleyelimki; orduyu hüma­yundaki ittihatçı subaylar, savaşın başlangıcından tutunda, sonuna kadar vatanımızın bir çok yerinin düşman eline geçmesine hizmet ve gayret ettiler. İşte o subaylar ittihatçılar tarafından ordu içinde propaganda yapmak ve Osmanlı as­kerini savaşdan soğutup, Rumeliyi düşman eline bırakmağa muvaffak olmak için ulema ve süleha-i islâmiyye kıyafetinde ittihatçıların gönderdiği bir takım hezele ve Selanik'in dönme yahudileri askerlerin arasına girerek, hükümet memleketi satdi! Niçin savaş ediyorsunuz? Sözleriyle askeri firara teşvik ettiler. Maalesef bir çok subayda bu sözlerin tesirinde kalarak askerin firarını teşvike iştirak ettiler.

Hâttâ dahiliye eski nâzın, cemiyet-i muhtereme(!)nin bi­rinci âmiri mutlakı vede diğer mensup olduğu cemiyet-i ha~ fi'yenin (yâni masonların) ülkemizdeki üstad-ı âzami olan Talat bey, gönüllü sıfatıyla rütbesiz asker olarak orduya katıl­mıştı. Böyle yapmasının yegâne sebebi de ordudaki subay ve komutanların İttihadı terakki gayesinden ayrılmamalarını temin ve de tam tersine, ittihadçılara düşman olan subaylara kendi varlığını hissettirme suretiyle, sindirmeyi temin etmek­ti. Talat (paşa)'nın yaptığı gibi Enver'ler, Cemaller, Fethi'ler ve bunların arkadaşları, harb münasebetiyle siyasi bir hare­kette bulunmayı çıkarlarına mugayir gören kimseler namus-u askeriyyeleri üzerine söz verip bu sözlerini yeminle te'yid ederek Başkumandan vekili ve Harbiye Nazırı Nâzım Paşa'yı kandırıp orduya iltihak ettiler. Bunlarda Talat gibi aynı his ve fikre tâbi idiler. Bir tarafdan bunların iğfal ve teşvikleri, bir ta-rafdan da, hoca kıyafetindeki yahudilerin hâince anlayışlarıüzünden ordumuz bozulmağa başladı. Gazi Ahmed Muhtar Pasa bu vaziyet ile içice bir müddet daha sadarete devam et­mekle birlikte rahatsızlanmaya başlanan vücudu göreve de­vam etmesine müsaade etmemeğe başladı.

Bu durumu düşünen Paşa çekilmeyi gereken iş olarak tes-frit etti ve sağlık sebeblerini ileri sürerek istifa etti. Böylece Arnavutların üzerinde önemle durup ittifak ettikleri Kıbrıslı Kâmil Paşa kabinesi kurulmasının vakti saati gelmiş oldu. Bu Gazi Paşa'nın kabinesinin, bir adının büyük kabine adını almasının sebebini izah etmekte ihmal gösteremeyiz, o dev­rin bir tarafının karanlıkta kalmasına yol açar düşüncesiyle; fakir-i pür taksir elinizdeki esere bâzı bilgi kırıntılarını vermek icâb ettiğinin şuuru içinde cesaret etmiştir.

5. Mehmed (ReşatHan
(Türk Kağanları ve Sultanları)

(1. Kaynak)

Osmanlı Padişahlarının otuz beşincisi ve islam halifelerinin yüzüncüsü. Çocukluğundan itibaren hususi olarak iyi bir tahsil ve terbiye ile büyüdü. Yüksek di ve fen bilgilerini okudu. Arapça ve Fransızca'yı mükemmel bir şekilde öğrendi. Uzun şehzadelik Devrinin çoğunu okumakla geçfunduszeue.infoin çoğunu okumakla geçirdi.

senesinde İngilizlerin yardımıyla kurulan ve padişah aleyhdarı Türk, rum, ermeni, arnavud ve yahudiler ile bulgar, sırp ve yunan çeteleri tarafından desteklenen İttihat ve Terakki Cemiyeti, yılında Sultan Abdülhamid Han'ı tahttan indirdi ve yerine kukla bir vaziyette Mehmed Reşad Han'ı geçirdi. Devlet idaresine tamamen hakim olan İttihatçılar istedikleri kabineyi iş başına getiriyorlar, istemediklerini ise baskı ve tehditle görevden uzaklaştırıyorlardı. Sultan Abdülhamid tarafdarı diyerek pek çok kişiyi idam ettirdiler. Herkes ölüm ve hapis korkusu içine düştü. Memlekette can, mal ve namus emniyeti kalmadı. Devlet düşmanlığı, küfr ve dinden dönme moda olmağa yüz tuttu. Her vilayette zalimler, asiler ve zorbalar türedi. Bunun neticesi olarak Arnavutluk'ta isyan hareketleri başladı. Arnavutluk bölgesi mebusları hükümete müracaat ederek şiddet hareketlerine başvurulmadan bölgeye bir nasihat hey'eti gönderilmesini istediler. Ancak şiddet tarafdarı olan İttihat ve Terakki mensupları, Mahmud Şevket Paşa komutasında büyük bir orduyu Arnavutluk'a göndermelerine ve pek çok kan dökülmesine sebep oldukları halde isyanı önleyemediler. Sultan Reşad 16 Haziran 'de Kosova'ya gitti. Beşyüzyirmiiki sene önce dedesi Murad-ı Hüdavendigar'ın zafer kazandığı yerde, Yüzbin Arnavud ile cuma namazı kıldı. Huzur'u temin etti. Mahmud Şevket Paşa'nın yirmi iki taburla yapamadığını, Sultan Mehmed Reşad bir gövde gösterisi ile te'min eyledi.

Ancak ittihatçıların ihanet derecesine varan gafletleri devam ediyordu. Sultan Abdülhamid Han'ın bizzat körüklediği kiliseler ihtilafını, 3 Temmuz 'da neşrettikleri bir kanunla hallettiler. Böylece Balkan milletleri arasında ihtilaf kalmadığından, OsmanlıDevleti aleyhine kolayca birleştiler. Bu birleşme bir süre sonra (8 Ekim ) Balkan harbinin başlamasına sebep oldu. Siyaset yapmaktan memleket müdafaasına vakit bulamayan komutanların elinde kalan Osmanlı Orduları, Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan karşısında bozguna uğradılar. 30 Mayıs 'e kadar devam eden savaş sonunda, OsmanlıDevleti, Yenipazar, Libya, Girit, Rodos, Onikiada, Arnavutluk, Epir ve Trakyayı kaybetti. Edirne de Balkan devletleri eline düştü ise de daha sonra müttefikler arasında çıkan anlaşmazlıktan faydalanılarak tekrar kazanıldı. Son facialarla Afrika kıt'ası ile ilişiğimiz kesilirken, Avrupa'da çok küçük bir toprağımız kaldı. Afrika'da bir milyon iki yüz bin, Rumeli'de ise ikiyüz ellibin km2 yerimiz elden gitti.

 

İttihad ve Terakki'nin gafil, cahil, fırkacı, bölücü idaresi neticesinde OsmanlıDevleti, Padişah'ın haberi bile olmadan bu defa da dünyanın süper güçlerine karşı AlmAnya safında Birinci Cihan Harbine katıldı (11 Kasım ). Dört sene süren savaş sonunda koca Osmanlı İmparatorluğu yağma olundu. Birmilyon km2. den fazla toprak kaybedildi. Asker zayiatının yekünü ise beşyüzelli bini şehid diğerleri yaralı, kayıp ve esir olmak üzere birmilyonun üzerinde idi.

Sultan Mehmed Reşad, memleketin içinde bulunduğu durumun ızdırabı içerisinde 3 Temmuz 'de vefat etti. Cenazesi kendisi tarafından hazırlanmış olan Eyyüp'teki türBesine defn edildi.

Mehmed Reşad Han, halim, selim ve merhametli bir şahsiyet olup, terbiye ve nezaketi her türlü ölçünün üstünde bulunuyordu. Meşrutiyet anayasası çerçevesinde devleti idare etmek istedi. Ancak İttihadçıların OsmanlıDevleti aleyhindeki faAliyet ve icraatlarının önüne geçecek kudrette değildi. Hükümeti ele geçiren ittihadçıların çoğu, hatta din işleri başkanı olan Şeyhülislam Musa Kazım dahi masondu. Bu sebeple Sultan Reşad Han'ın saltanat devri, İttihatçıların keyfi ve mes'uliyetsiz icraatları neticesinde büyük hadiseler ile geçti. Neticede üç kıte yedi denize hakim olan OsmanlıDevleti, dünya çapında faaliyet gösteren yıkıcı ve bölücü teşkilatların, planlı, sinsi çalışmaları sonucu yok olma noktasına getirildi.


(2. Kaynak)

V. Mehmet Reşat, (d. 2 Kasım , İstanbul – ö. 3 Temmuz ). Osmanlı padişahıdır. Sultan Reşat olarak da bilinir.

II. Mahmut‘un torunudur. Babası Sultan Abdülmecit, annesi Gülcemal Kadın Efendi'dir. Annesi arnavuttur. Çocukluğu, padişah olan babasının yanında geçti. Amcası Sultan Abdülaziz zamanında rahat bir şehzadelik yapmasına rağmen ağabeyi Sultan II. Abdülhamit zamanında sarayda hapis hayatı yaşadı. Veliaht olduğu için devamlı kontrol altında tutuluyordu. Günlerini haremde geçirir, şiir ve kitap okurdu.

Sultan V. Mehmet Reşat, İttihat ve Terakki Cemiyetinin desteğiyle 'da tahta çıktığında 65 yaşındaydı. Sultan II. Abdülhamit'in padişahlığı sırasında hapis hayatı yaşadığı için devlet işlerinde tecrübe edinememişti. Padişahlığı sırasında yönetim daha çok İttihat ve Terakki partisinin ileri gelenlerinden Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa'nın elinde kaldı.

Mehmet Reşat'ın salatanatı 9 yıl sürdü. 3 Temmuz tarihinde kalp yetmezliğinden vefat funduszeue.infoğlığında mimar Kemalettin Beye yaptırdığı Eyüp'te ki kendi türbesinde yatmaktadır.

* Erkek çocukları : Mehmet Necmettin,Mehmet Ziyaettin, Ömer Hilmi.
* Kız çocukları : Yok

Saltanatı dönemindeki önemli olaylar

Trablusgarp Savaşı

Tek bir ülke olarak birleşmekte diğer Avrupa ülkelerine göre geç kalan İtalya, sömürgecilik yarışına katılarak Kuzey Afrika'da Osmanlılara ait olan Trablusgarp'ı ele geçirmek istedi. Avrupalı devletlerin de desteğini alan İtalya, OsmanlıDevletine bir ültimatom vererek, Trablusgarp'ın kendisine bırakılmasını istedi. İtalyanların bu isteği reddedilince Trablusgarp ve Bingazi işgal edildi ().

Mustafa Kemal ve Enver Bey Trablusgarp'a geçerek Derne ve Tobruk'da önemli direniş hatları oluşturdular. İtalya OsmanlıDevleti'ni barışa zorlamak için ÇanakKale'de Osmanlı istihkamlarını denizden topa tuttular. Ayrıca Ege Denizi'ndeki 12 adaya asker çıkardılar. Balkan Savaşlarının başlaması üzerine İtalyanlarla barış imzalandı ve Trablusgarp Savaşı sona erdi. Yapılan Uşi Antlaşması'na göre Trablusgarp ve Bingazi İtalya'ya verildi. 12 ada Yunanistan'ın işgal etmemesi için geri verilmek üzere İtalya'da bırakıldı.

I. Balkan Savaşı

Bağımsızlıklarını kazandıktan sonra OsmanlıDevletini Balkanlardan çıkarmak isteyen Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ Trablusgarp Savaşıyla uğraşan OsmanlıDevletine savaş açtılar. Rusya'nın saldırmama garantisine güvenen Osmanlı İmparatorluğu ordularını terhis etmişti. I. Balkan Savaşı sırasında birçok cephede birden savaşmak zorunda kalan OsmanlıDevleti ağır yenilgiler aldı. Bulgarlar Çatalca'ya kadar ilerlediler, Yunanlar Selanik'i işgal etti. Bu olaylardan faydalanan Arnavutluk bağımsızlığını ilan etti.

II. Balkan Savaşı

OsmanlıDevletinden aldıkları toprakların kendi aralarında paylaşırken anlaşmazlık içerisine girdiler. Sırbistan, Yunanistan ve Romanya, Bulgaristan'a karşı savaşa başladı. OsmanlıDevleti bu fırsattan yararlanarak Bulgaristan'a savaş ilan etti. Osmanlı ordusu tarihi şehir Edirne'yi kurtardıktan sonra Meriç'e kadar ilerledi ancak, Avrupalı devletlerin müdahaLesi ihtimaline karşı daha fazla ileri gitmedi. II. Balkan Savaşı sonunda yapılan İstanbul Antlaşması ile Edirne ve Kırklareli OsmanlıDevleti'ne geri verildi. Kavala ve Dedeağaç ise Bulgaristan'da kaldı. İki devlet arasında Meriç nehri sınır oldu.

I. Dünya Savaşı

OsmanlıDevleti, I. Dünya Savaşı'na Almanya'nın yanında katıldı. OsmanlıDevleti I. Dünya Savaşı'nda birçok cephede savaştı. Çanakkale Savaşı'nda önemli bir direniş gösteren OsmanlıDevleti, tüm olumsuz şartlara rağmen, düşman donanmasının boğazlardan geçmesine izin vermedi. Osmanlı birliklerinin kazandığı yerel başarılar sonuca etki etmedi.


(3. Kaynak)

Osmanlı pâdişâhlarının otuz beşincisi ve İslâm halîfelerinin yüzüncüsü. Çocukluğundan îtibâren husûsî olarak iyi bir tahsil ve terbiye ile büyüdü. Yüksek din ve fen bilgilerini okudu. Arapça ve Fransızca'yı mükemmel bir şekilde öğrendi. Uzun şehzâdelik devrinin çoğunu okumakla geçirdi.

senesinde İngilizlerin yardımıyla kurulan ve pâdişâh aleyhtârı Türk, Rum, Ermeni, Arnavut ve Yahûdîlerle Bulgar, Sırp ve Yunan çeteleri tarafından desteklenen İttihat ve Terakki Cemiyeti, yılında Sultan Abdülhamid Hanı tahttan indirdi ve yerine kukla bir vaziyette Mehmed Reşâd Hanı geçirdi. Devlet idaresine tamamen hakim olan İttihatçılar istedikleri kabineyi iş başına getiriyorlar, istemediklerini ise baskı ve tehditle görevden uzaklaştırıyorlardı. Sultan Abdülhamid taraftârı diyerek pek çok kişiyi îdâm ettirdiler. Herkes ölüm ve hapis korkusu içine düştü. Memlekette can, mal ve nâmus emniyeti kalmadı. Devlet düşmanlığı ve dinden dönme moda oldu. Her vilâyette zâlimler, âsiler ve zorbalar türedi. Bunun netîcesi olarak Arnavutluk'ta isyân hareketleri başladı. Arnavutluk bölgesi mebusları, hükümete mürâcaat ederek şiddet hareketlerine başvurulmadan bölgeye bir nasîhat heyeti gönderilmesini istediler. Ancak, şiddet taraftârı olan İttihat ve Terakki mensupları, Mahmud Şevket Paşa komutasında büyük bir orduyu Arnavutluk'a göndermelerine rağmen ve pek çok kan dökülmesine sebep oldukları halde isyânı önleyemediler. Sultan Reşâd, 16 Haziran 'de Kosova'ya gitti. sene önce dedesi Murâd-ı Hüdâvendigâr'ın zafer kazandığı yerde, yüz bin Arnavut ile Cumâ namazı kıldı. Balkan Müslümanları ve Arnavutlar, asırlar öncesi Osmanlı hâkimiyetine girişlerindeki adâlet hissini, Sultan Reşâd Hanın ‘Baba' davranışıyla tekrar ve daha ziyâdesiyle yaşadılar. Arnavutluk'taki yüzbinlerce Müslüman, Halîfe-i Müslimîn ve OsmanlıSultanı Reşâd Hanı görebilmek için, bütün sıkıntılara katlanarak yollara düştü. Sultan, din ve millet farkı gözetmeden bütün halka bol ihsânlarda bulundu. Huzûru sağladı. Mahmud Şevket Paşanın, yirmi iki taburla yapamadığını, Sultan Mehmed Reşâd bir gövde gösterisiyle temin etti.

Ancak ittihatçıların ihanet derecesine varan gafletleri devam ediyordu. Sultan Abdülhamid Hanın bizzat körüklediği kiliseler ihtilâfını, 3 Temmuz 'da neşrettikleri bir kânunla hallettiler. Böylece, Balkan milletleri arasında ihtilâf kalmadığından, OsmanlıDevleti aleyhine kolayca birleştiler. Bu birleşme, bir süre sonra (8 Ekim ) Balkan Harbinin başlamasına sebep oldu. Siyâset yapmaktan memleket savunmasına vakit bulamayan komutanların elinde kalan Osmanlı Orduları, Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan ve Sırbistan karşısında bozguna uğradılar. 30 Mayıs 'e kadar devam eden savaş sonunda, OsmanlıDevleti, Yenipazar, Libya, Girit, Rodos, on iki ada, Arnavutluk, Epir ve Trakya'yı kaybetti. Edirne'de Balkan devletleri eline düştü ise de daha sonra müttefikler arasında çıkan anlaşmazlıktan faydalanılarak tekrar kazanıldı. Son fâcialarla Afrika kıtası ile ilişiğimiz kesilirken, Avrupa'da çok küçük bir topağımız kaldı. Afrika'da , Rumeli'de ise km2'lik yerimiz elden gitti.

İttihat ve Terakki'nin gâfil, câhil, fırkacı, bölücü idâresi netîcesinde, OsmanlıDevleti, pâdişâhın haberi bile olmadan bu defâ da dünyânın süper güçlerine karşı, Almanya safında, Birinci Dünyâ Harbine katıldı (11 Kasım ). Dört sene süren savaş sonunda, koca Osmanlı İmparatorluğu yağma olundu. Bir milyon km2'den fazla toprak kaybedildi. Asker zâyiâtının yekûnu ise 'i şehit, diğerleri yaralı, kayıp ve esir olmak üzere, bir milyonun üzerindeydi.

Sultan Mehmed Reşâd, memleketin içinde bulunduğu durumun ıstırabı içerisinde, 3 Temmuz 'de vefât etti. Cenâzesi, kendisi tarafından hazırlanmış olan, Eyüp'teki türbesine defnedildi.

Mehmed Reşâd Han, halîm, selîm ve merhâmetli bir şahsiyet olup, terbiye ve nezâketi, her türlü ölçünün üstünde bulunuyordu. Maiyetine karşı çok şefkatli davranır, biri rahatsızlanınca, iyileşinceye kadar defâlarca hatırını sorardı. Hâfızası çok kuvvetliydi. Dînî vecibelerini geciktirmeden yapar, boş zamanlarında kitap okurdu.

Meşrûtiyet anayasası çerçevesinde devleti idâre etmek istedi. Ancak, İttihatçıların OsmanlıDevleti aleyhindeki faaliyet ve icrâatlarının önüne geçecek kudrette değildi. Hükümeti ele geçiren İttihatçıların çoğu, hattâ din işleri başkanı olan Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım dahi masondu. Bu sebeple Sultan Reşâd Hanın saltanat devri, İttihatçıların keyfî ve mesuliyetsiz icrâatları netîcesinde, büyük hâdiselerle geçti. Netîcede, üç kıta, yedi denize hâkim olan OsmanlıDevleti, dünya çapında faaliyet gösteren yıkıcı ve bölücü teşkilatların, planlı, sinsi çalışmaları sonucu yok olma noktasına getirildi.

» &#;Türk Kağanları ve Sultanları&#; Say. Dön! «

Not: İçerik, internetten alıntılanarak derlenmiştir&#;

Türk KağanlarıTürk Sultanları HükümdarlarTürkçeEdebiyat

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası