SOHBETİN ADI: ESMA-ÜL HÜSNÂ
TARİHİ:
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım gönül dostlarım! Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki bir defa daha beraberiz, bir defa daha sizlere bir güzelliği anlatmak için.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ 99 tane ismin sahibidir. Kur’ân-ı Kerim’de 99 tane ismi geçiyor Allahû Tealâ’nın. Her biri ayrı bir cepheden insan için bir ni’mettir. Allahû Tealâ’nın her esması, insanın kendisine tayin ettiği hedeflere ulaşmak için bir vasıtadır.
Sevgili kardeşlerim! Esma-ül Hüsnâ’nın çekilmesi de zikrin yapılması da aslında Allah’ın isminin veya isimlerinin tekrarıdır. Nasıl biz zikir yaptığımız zaman “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye sesli olarak veya “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…” diye sessiz olarak veya elimizi nabzımıza koyarak kalbimizin her atışında içimizdeki sesle dilimizi de kımıldatmadan “Allah, Allah, Allah, Allah, Allah…”; nasıl içimizdeki sesle kalbimizin atışlarına paralel olarak “Allah” diyorsak, o da bir zikirse:
1.’si: Açık zikir (cehrî zikir).
2.’si: Hafî zikir (gizli zikir).
3.’sü: Kalp zikri.
Ama kullandığımız kelime sadece “Allah” kelimesi.
Sevgili öğrenciler, dinleyenler, izleyenler! Öyleyse Allahû Tealâ’nın isminin tekrarı bir şeylere sebebiyet veriyor. Neye sebebiyet veriyor? Nefsimizin kalbindeki bütün afetlerin derece derece yok olmasına ve yerini faziletlerin almasına nefsimizin kalbinde, nefsimizin de Allah’ın emri gereğince ruhun hüviyetine bürünmesine. Nefsimiz Allahû Tealâ’dan emir mi almış ruhun hüviyetine bürünmek için? Allahû Tealâ diyor ki:
95/TÎN Lekad halaknel insâne fî ahseni takvîm(takvîmin).
Andolsun ki Biz, insanı (nefsini), ahseni takvim içinde (nefs tezkiyesi ve tasfiyesi yaparak en güzele ulaşabilecek özellikte) yarattık.
95/TÎN Summe redednâhu esfele sâfilîn(sâfilîne).
Sonra onu, esfeli safiline (en sefil hale, nefsinin karanlıklarına) iade ettik (çevirdik).
“Biz nefsi bir ahsen-i takvim içinde yarattık. Sonra onu esfel-i sâfilîne reddettik.”
Yani iki ihtimal de burada aslında geçiyor. Nefsin ahsen olması hali veya en kötüye giderek, sahibini esfel-i sâfilîne götürmesi, cehennemin en kötü yerine götürmesi; ikisi de geçerli.
Öyleyse sevgili öğrenciler izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’ın ismiyle zikir yaptığınız zaman nefsinizin kalbindeki faziletler giderek artar. Arttıkça nefsinizin afetlerinin yerini alır. Nefsinizin afetlerinde, her nefsinize yerleşen %7 fazilet birikiminde nefsinizdeki afetlerin hepsinde aynı oranda, %7 oranında azalma olur. Bütün afetlere birden tesir eder ‘Allah’ kelimesi. ‘Allah’ kelimesi yani ‘El İlâh’ kelimesi. Harfi tarifiyle beraber ‘El İlâh.’ Ellâh oluyor, biz de Allah diyoruz Türkçe.
Ne zaman zikir yaparsanız, nefsinizin kalbine mutlaka faziletler yerleşir. Ne kadar fazilet yerleşmişse, meselâ %7 oranında fazilet yerleşti. Nefsinizin bütün afetlerinde kendi standartları içinde %7 azalma söz konusu olur. Bütün afetlerde onların yerini alan faziletler, ruhun hasletlerinin eşiti olan bir işlem yaparlar.
Peki, Esma-ül Hüsnâ çekersek ne olur? Esma-ül Hüsnâ çekersek nefsimizin kalbinde hangi esmayı çekiyorsak sadece onunla ilişkili olan afette azalma olur. Tabiatıyla ruhta da onunla ilişkili olan haslette çoğalma olur. Sadece bir afet, bir haslet faaliyettedir. 99 esmanın her birisi, belki birçoğu bir hasletle alâkalıdır. Böyle bir dizaynda Allah’ın ismini tekrar etmek bütün afetlerde azalma sağladığı halde Esma-ül Hüsnâ ile harekete geçmek, Esma-ül Hüsnâ çekmek sadece bir tek afette azalmayı, bir tek haslette çoğalmayı temin eder.
Öyleyse Allahû Tealâ’nın isminin tekrarı belli hudutlara bağlanmıştır. İlk aşamada 7 bin zikirden başlanır normal zikirde. Sonra 2’şer 2’şer arttırılır, 9 bin, 11 bin,13 bin, 15 bin. 15 bine kadar sol göğsün altında çekilir. Sonraki 2 bin, sağ göğsün altında çekilir. Sonraki 2 bin, sol göğsün üstünde çekilir. Sonraki 2 bin, sağ göğsün üstünde çekilir. Sonraki 2 bin, köprücük kemiklerimizin birleştiği yerde çekilir. Sonraki 2 bin, kaşlarımızın birleştiği yerde çekilir. Sonraki 2 bin de saçlarımızla alnımızın birleştiği yerde çekilir, 2 bin ve devamı, 47 bin zikre kadar böyle gider. Bunun adı “vird” dir. Virdimizi yaptığımız zaman dünyadan ayrı olmanın standartlarında olmamız daha güzel bir sonucu doğurur. Eğer beyaz bir çarşafın altında zikrederseniz, dünyadan ayrıldığınızı, tamamen Allahû Tealâ ile baş başa kaldığınızı hissedeceksiniz sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler!
Esma-ül Hüsnâ çektiğiniz zaman esmalardan bir tanesini çekersiniz. Bir kısım esmalar çekilmez. Meselâ “El Kabiz” esması çekilmez. “El Kahhar” esması çekilmez. Biz insanların bu esmadan alacağımız bir taraf yoktur. Tam aksine onlar, Allah’ın adaletle davranmasının gereğini ifade eder. Ama biz insanlarla adaletli bir davranışın içine girmek için, onlardan intikam almak mecburiyetinde değiliz. “El Müntekim” esması çekilmez. O taraflarda kuvvetlendirilmesi gereken bir tarafımız yok. Tam aksine o taraflarımızın sıfır olması lâzım.
Şimdi Allahû Tealâ’nın esmalarıma gelin beraber bakalım.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1- El Muğnî: Ganî kılan, zengin eden demek.
2- Es Sabûr: Sabır sahibi.
Eğer fakirsek, elimize daha çok para geçmesini istiyorsak “El Muğnî” çekmemiz lâzım. Eğer sabırsızsak, “Es Sabûr” çekmemiz lâzım.
3- El Vedûd: Seven, sevilen demek.
4- El Vehhâb: Hibe eden, karşılıksız veren.
5- Es Semî: İşiten.
6- El Fettâh: Fetih yaptıran.
7- El Muhyî: Hayat veren.
8- El Kayyûm: Kâim olan.
9- El Muizz: İzzet veren.
El Mukaddim: Öncelik taşıyan, önce olan.
El Hamîd: Kendisine hamdedilen.
Eş Şekûr: Kendisine şükredilen.
El Muktedir: İktidar sahibi.
El Hakîm: Hikmet sahibi ve hüküm sahibi.
El Gafûr: Mağfiret eden, günahları sevaba çeviren.
El Kâdir: Her şeye gücü yeten.
Er Rahmân: Herkese ihsan sahibi.
El Azîm: Azamet sahibi.
Es Samed: Dertlere derman.
Er Rahîm: Yola girenlerde tecelli eden, Rahmet esmasının sahibi.
El Halîm: Hilm sahibi, yumuşak.
El Ehad: Eşi olmayan tek.
El Habîr: Haberdar olan.
El Vâhid: Tek olan.
El Müheymin: Gözetici.
El Lâtif: Hoş, güzel olan.
El Vâli: İdare eden.
El Bâtın: Gizli olan.
Er Raşîd: İrşad sahibi.
El Vâris: Kâinatın mirasçısı.
El Vâsiu: Geniş olan.
El Mü’min: Îmânın sahibi.
Ez Zâhir: Görülen, açıkta olan.
Es Selâm: Teslim alan, selamete erdiren.
El Mukît: İkate eden.
El Âhir: Sonraki, sonu olmayan.
El Kuddüs: Mukaddes olan, kutlu olan.
El Hafîz: Hıfz eden, saklayan, muhafaza eden.
El Evvel: Evvelki, başlangıcı olmayan.
El Melik: Hükümran olan.
El Kebîr: Büyük olan, yüce olan.
El Muahhir: Tehir eden, geriye alan, erteleyen.
El Bâriu: Uyumlu yaratan.
El Aliyy: Yüksek olan, yüce olan.
Er Rauf: Rafet, ni’met veren.
El Hâlık: Halk eden, yaratan.
El Kerîm: İkram eden.
El Afuvv: Affeden.
El Kaviyy: Kuvvetli olan, sağlam olan.
El Vekîl: Vekil olan, güvenilen.
Et Tevvab: Tövbeleri kabul eden.
El Azîz: Azîz olan, izzet sahibi.
El Hakk: Hakkın sahibi.
El Berr: Kul lehine davranan.
Er Rezzâk: Rızık veren, doyuran.
Eş Şehîd: Şahit olan.
El Müteâlî: Her şeyden üstün olan.
El Âti: Geleceğin sahibi.
El Bedîu: Açık olan, ayan beyan olan.
El Mucîb: İcabet eden.
Er Rakîb: Hıfzeden, saklayan.
El Gaffâr: Mağfiret eden.
El Bâis: Beas eden, yaratan.
El Ganî: Müstağni olan.
El Musavvir: Tasvir eden.
El Mecîd: Şanı, gücü olan.
El Câmiu: Biraraya toplayan.
Er Râfiu: Yükselten.
El Muîd: Aslına iade eden.
El Mubdiu: Başlangıcı olmayan.
El Bâsıt: Bast eden, genişleten.
El Muhsî: Her şeyin sayısını bilen.
Mâlikul Mulk: Mülkün sahibi.
El Velî: Yardımcı, dost.
El Hâdî: Hidayete erdiren.
El Alîm: Bilen.
El Metîn: Dayanıklı olan.
En Nûr: Nur olan.
El Adl: Adaletle hükmeden.
El Mâcid: Şan ve şeref sahibi.
En Nâfiu: Fayda sağlayan.
El Hakem: Hükmeden.
El Vâcid: İstediği an bulan.
Ed Dârr: Yurt.
El Basîr: Gören.
El Hayy: Sonsuz hayatta olan.
Eş Şâfî: Şifa veren.
Bunlar Allahû Tealâ’nın çekilmekte olan esmaları. Ama El Müntekim esması, El Kahhar esması, El Kâbiz esması çekilmez. Biz insanlar bunları çekersek, bunlar biz insanların nefslerinin afetleridir. Allahû Tealâ bunları insanlardan intikam almak için değil, adaleti tahakkuk ettirmek için kullanır.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Her esmanın bu listede bir numarası var. El Masîr (seyreden, hareket halinde olan) esmasının numarası Bunu defa çekeceksiniz. El Muğnî esması defa çekilecek. Es Sabûr esması defa çekilecek. “Bu da ne demek?” diyeceksiniz. Daha bunları ilk defa duyan bir kardeşimiz herhalde böyle diyecek; “Neden falanca defa çekiliyor, öteki defa çekiliyor? El Fettâh defa çekiliyor? Öyleyse bunun arkasında bir bilgi olması lâzım.
Sevgili kardeşlerim! Arapçada ebced hesabı diye bir hesap var. Arapçada 28 tane harf var. Bir kısım harfler 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 diye tekli rakamları oluşturur. Her harf, bir rakamı ifade eder. Ebced de öyledir. Elif, Be, Ce ve sonraki harfler art arda gelir, ebced kelimesini oluşturur. Birincisi 1, ikincisi 2, üçüncüsü 3, dördüncüsü, beşincisi de 4, 5 diye gider. Bu ebced hesabının, harf sıralamasının alfabetik sıralamaya göre yapılmayan, Allah’ın bir sırrı olan bir dizayna göre vücuda gelmesi söz konusudur. Harfler 1’den 9’a kadar evvelâ tek rakam ifade ederler. Ondan sonra 10’dan sonra 11 gelmez. 10’dan sonra 20 gelir. 20’den sonra 30 gelir. 20, 30, 40, 50, 60, 70, 80, 90 ve ’den sonra gelmez. gelir. , , , , , , , , sayısıyla 28 harf tamamlanır. Her bir harf bunlardan bir tanesini ihata eder.
Bir kelimenin muhtevasına girdiğiniz zaman o kelimenin harflerini evvelâ birer birer yazacaksınız. Ondan sonra Arapçada her harfin bir okunuşu var. Meselâ Elif harfi bir tek harftir ama ‘Elif’ diye okunur. O zaman onun açılışını da yapmak mecburiyetindesiniz. B harfi, B harfi ile Elif harfinden teşekkül ettiği halde, B’nin bir rakamı var. Rakamı 2’dir. 2’den sonra, E için Elif harfini kullandınız, Elif harfini açacaksınız; Elif, Lâm, Elif, Fe.
Öyleyse bir Elif harfinin açılışında evvelâ birinci harf E’dir. Elifi ifade eder. Bir Elif rakamı oraya koyacaksınız, 1. Lâm; Lâm’ın değerini koyacaksınız, 2. Tekrar Elif, ondan sonra da Fe değerini koyacaksınız. Elif için 1, Fe için Fe’nin ebceddeki rakamı.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Bu açılım da yapıldıktan sonra elde edeceğiniz rakam, bir günde o esmanın çekim rakamıdır. Rakamı değiştiremezsiniz. Bu, Allah’ın ebced hesabı, Allah’ın bir şifresidir. Bu şifre Allah’a göre çalışır ve Allah’tan alınan bilgiyle gerçekleştirilmiştir asırlar boyunca. Böylece ebced hesabının dizaynında Allah’ın bir kanunu hükümfermadır. Allah kanunlarını koymuş, insanlar onu sadece tatbik ederler.
Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Burada Allahû Tealâ’nın dizaynına iyi bakın. Allah’ın dizaynında Allah’ın bizlere bir ihsanı var.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Ebced hesabı lügatlarda yer almış durumda. Buradan beraberce bakalım. Ebcedden bahsediyor Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat’te. Diyor ki: “Arapça eski Sami alfabesindeki harf sırasının sayı değerine göre tertiplenmesinden meydana gelen birinci kelime. Bu tertip İbranî ve Süryanî alfabesindeki harfleri içine alır. İbaredeki kelimelerin sırası ve harflerin rakam değerleri şu surette gösterilmektedir:
1. kelime: Ebced. Yani Elif, Be, Ce, Elif, De.
2. kelime: Hevvez.
3. kelime: Hutti.
4. kelime: Kelemen.
5. kelime Safez.
6. kelime: Kareşet.
7. kelime: Sehaz.
8. Kelime: Dazığ.
Bu 8 kelime bütün hurufe hecâ denilen 28 harfi içine almış ve sırayla Eliften Gayn harfine kadar, 1’den ’e kadar her harfte aşağıdaki sıra ile gösterildiği gibi değerler verilmiştir:
Elif: 1
Ba: 2
Cim: 3
Dal: 4
He: 5
Vav: 6
Ze: 7
Ha: 8
Tı: 9
Ya: 10
Kef: 20
Lâm: 30
Mim: 40
Nun: 50
Sin: 60
Ayn: 70
Fe: 80
Sad: 90
Kaf”
Dikkat ettiniz mi sevgili kardeşlerim? Evvelâ 1’den başlıyor Elif’te, Tı’ya geliyor 9, Ya Ya’dan sonra ne gelmesi lâzım normal sırayı takip etseydik? Hayır, Ya’dan sonra yani 10’ dan sonra Kef geliyor, Bundan sonra hep 10’arlı sıra olarak gidiyor. Lâm, Mim, Nun, Sin, Ayn, Fe, Sad, Kaf Kaf’dan sonra gelen harfin olması lâzım gibi görünüyor. Hayır, değil Kaf’dan sonra Re geliyor, Ondan sonra Şın
Re:
Şın:
Te:
Se:
Hı:
Zel:
Dad:
Zı:
Gayn:
Şimdi lügat şu ilaveyi yapıyor. “Şimdiki Arapçada alfabe bu sırayı tutmuyorsa da harflerin rakam gibi kullanıldığı zaman yine eski sıraya uymak için ebced sırasında devam ettirmişlerdir. Hem birbirine benzeyen harfler bu sıraya dizilmiştir. Eskiden İslâm’da matematik ve fizikte bu harflerin rakam yerine kullanıldıklarını biliyoruz.”
Bazı camilerde, gidersiniz, caminin hangi yıl yapıldığına dair bir rakam göremezsiniz. Yüzlerce yıl evveline ait olan bir cami. Ama caminin kitabesini okuduğunuz zaman oradaki harflerin özel bir sıra içinde size o tarihi verdiğini göreceksiniz. Caminin hangi yılda inşa edildiğini harflerden çıkaracaksınız. Gördüğünüz gibi harfler evvelâ 1’den 10’a kadar devam ediyor. 10’dan sonra? 10’dan sonra 11 gelmiyor. 20 geliyor. ’e kadar devam ediyor. 10, 20, 30, 40, 50, 60, 70, 80, 90, ’den sonra gelmiyor, geliyor ve , , , , , , , den sonra da geliyor ve olay tamamlanıyor. Alfabenin 28 harfinin her biri 1 rakam değerine müncer oluyor. Ama Allah’ın isimlerini eğer çekiyorsanız, o zaman her harfi ayrıca açmak mecburiyetindesiniz. Elif harfine bir değer vereceksiniz, verdiniz. Ondan sonra Elif harfini açacaksınız. E için Elif vereceksiniz, Elifin değeri gene 1 ama aynı harf için, Elif harfi için Lâmı da hesaba katmak mecburiyetindesiniz. Tekrar Elifi ve tekrar ve Lâm'dan sonra da Fe’yi hesaba katmak mecburiyetindesiniz.
Öyleyse Elif harfinin kendi değeri 1, Lâm harfinin değerini bulacaksınız buradan, o değeri ilave edeceksiniz. Tekrar Elif koyacaksınız bir de Fe harfinin değerini koyacaksınız. Onların toplamı daha 1. harfi ifade edecek; Elif.
Öyleyse bir Elif harfinin normal ebceddeki Allah’ın Esma-ül Hüsna’sındaki sayısal değerlemeyi yapması için harflerin hepsinin açılarak değerlendirilmesi lâzım. Meselâ Dal harfinde hem De var hem Elif var hem de Lâm var.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Allahû Tealâ acaba bu isimleri niçin vermiş? Şimdi ebced hesabı konusunda enteresan bir açıklama koymuş Osmanlı Türkçe Ansiklopedisi Büyük Lügat. Bu konuyu da size burada ifade etmek isterim. Ebced hesabı konusunda şunu söylüyor:
“Ebced harf tertibinde görüldüğü gibi Kurân-ı Kerim daha nazil olmadan harflere rakam değeri verilerek tarih yazılır ve hadiseler kaydedilirdi. Bundan böyle Arap, Fars ve Türk edebiyatında hadiselerin tarihleri ebced hesabı ile yazılırdı. Birçok muharebe, zafer, büyüklerin doğum ve ölümü, yüksek mevkilere geçiş, cami, köprü, çeşme yapılış ve açılış tarihleri bu hesaba uyularak mısralarla ifade edilirdi. İşte bu ebcede göre harflere sayı değerleri verilerek kuvve-i kutsiye sahibi ve büyük evliya ve allâmelerden (allâme, âlimler demek ama âlimlerin de en değerlilerinden bahsediliyor, gerçek âlimlerden bahsediliyor) ve ehl-i sünnet vel cemaat ashabı birçok müellifler, Kur’ân-ı Kerim’den âyet ve hadîs-i şeriflerden de mânâlar çıkarmışlardır. Ebced hesabının Kur’ân’a tatbikinden çıkan şudur ki; Kur’ân’ın her kelimesi ve kelimelerdeki her harf bile Allah’ın ilim ve iradesi ile bilhassa belli maksatlarla seçilmiştir. Her harfin bile yerine göre hususî bir vazifesi vardır. Meselâ Elmalılı Tefsiri, sahife ’da Molla Cami Merhum’dan şu tarihi nakil vardır. ‘Kurân-ı Kerim’in Sure âyetinde ‘Beldetün tayyibetün: iyi bir beldedir, tayyib, temiz bir beldedir.’ ifadesiyle İstanbul kastedilmiştir. Ve İstanbul’un fetih tarihi bu cümlenin ebcediyle haber verilmiştir.’ diye gösteriliyor. Bu cümledeki harfleri sıra ile hesap edersek şu neticeyi görmekteyiz: Be Lâm, Dal. Rakamlar şöyle sıralanıyor: 2+30+4++9+10+2+= hicri senesi oluyor. Bu tarih İstanbul’un Sultan Mehmet Fatih hazretleri tarafından milâdi tarihinde fethine tevafuk etmektedir.”
Yani hicrî sene. Hicretin senesi çıkıyor. Şimdi birtakım insanlar Hz. İsa’nın takviminin, İsa’nın doğuşundan bu tarafa geçen yılların takviminin bütün dünyada kullanıldığını söylüyorlar. Ve birisi çıkıyor, “Hicrî tarihin hiçbir değeri yoktur.” diyor. “Hz. Ali zamanında onun teklifiyle kabul edilmiştir.” deniyor. Oysaki Kur’ân-ı Kerim’in bu hakikatlerinden Hz. Ali haberdardı. Bunların değerlerinin yerli yerine oturacağı bir takvimi Allah ona emretti. Ve hicret, özellikle o tarihte yaptırıldı Peygamber Efendimiz (S.A.V)’e ki bir tarih başlangıcı olsun diye. Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in doğum tarihi değil, hicret. İslâm’ın hayatının yapılanmasının temeli olan işlev.
Bir başka misali veriyor aynı lügat. Mektup Rumuzât-ı Semaniyye’de, Kur’ân-ı Kerim’in Suresinde ebced rakamı olarak aynen beldetün tayyibetun gibi İstanbul’un İslâm eline geçmesi olan tarihine tevafuk etmekle işaret ediyor. Kur’ân-ı Kerim’in Suresine beraberce bakalım, Kevser.”
Burada lügatın çıkardığı rakam gene ve gene İstanbul’un İslâm eline geçmesi olan tarihine işaret ediyor. Bundan başka Fetih Suresinde bir başka âyet; Fatih Sultan Mehmet’in Uzun Hasan’a galip geldiği tarih olarak çıkıyor. Bundan başka Timurlenk’in Şam-ı Şerif’i harap ettiği tarihi hesap edecek olursak Kur’ân-ı Kerim’in 2. Suresinin âyet-i kerimesindeki Arap kelimesinden aynı hesapla ++1+2= hicrî tarihi çıkıyor.
Risale-i Nur Külliyatı’ndan Şualar Mecmuası’nda ve İmam-ı Buharî tarihinde Ebû Ali İbni Cerir ve İbni Hatem’den nakledilen ve Kadı Beyzavî tefsirinde de mezkur bulunan aşağıdaki rivayet dahi ebced hesabının Kur’ân-ı Kerim ile olan şeksiz alâkasını ispat etmektedir. Bir zaman Benî İsrail âlimlerinden bir kısmı Huzur-u Peygamberî’de surelerin başlarındaki mukattatı hurufiyyeyi işittikleri vakit, hesabı cifir ile dediler ki: “Ya Muhammed! Senin ümmetinin müddeti azdır. Hz. Resûl-ü Ekrem onlara mukabil dedi ki: Az değil. Sa’yı surelerin başlarındaki mukattatı okudu ve…. “daha var,’ onlar sustular.”
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Öyleyse Esma-ül Hüsna, hangi konuda bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorsanız hayatınızda, onları güçlendirecek olan, sizin o yönünüzü güçlendirecek olan bir esma mutlaka vardır. O esmayı çekmeyi usul haline getirmelisiniz. Ne zamana kadar? O eksikliğiniz giderilene kadar. Meselâ hafızanızda bir aksama var diyelim; El Hafiz esmasını çekeceksiniz. El Hafîz esmasını bakalım, bulalım şimdi, El Hafîz; 1 günde 7 defa çekmeniz lâzım. Öyleyse 7 tane defa El Hafîz çekeceksiniz. Hafızanızın kuvvetlendirilmesi istikametinde varmanız lâzımgelen netice bunun arkasında.
Öyleyse 99 esmanın her biri başka bir cepheden insanın kendisini tamamlaması için, daha güzele ulaşması için Allahû Tealâ’nın bir lütfu, bir ihsanıdır. Sevgili kardeşlerim! Hiçbir şey sebepsiz değildir. Kur’ân’ın her harfi bir sebeple inmiştir. Bütün mukattat harfleri ebced hesabının özelliklerine işaret eder. Ve Kur’ân-ı Kerim’deki mukattat harfleri; “Elif, Lâm, Mim” diyor, meselâ falanca âyetin, falanca surenin başında “Elif, Lâm, Mim.” Bunun mânâsı, o suredeki Elif harfleri toplamı, Lâm harfleri toplamı, Mim harfleri toplamı 19’un katıdır. Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’in şifresini 19 rakamı olarak koymuş Kur’ân-Kerim’e. Normal standartlarda bu rakamlar çıkıyor. Ama bazı surelerde çıkmadığını görüyoruz. O zaman henüz biz insanların bilmediği, Allah’ın bir başka sırrı devreye giriyor.
Biliyorsunuz, her şey Allah’ın elinde. Barbaros Hayrettin Paşa, Andrea Doria ile Preveze savaşını yapacak. O gece uyumuyor. Sabaha kadar Allahû Tealâ’ya yalvarıyor, diyor ki: “Ya Rabbi! Ben şan olsun diye, insanlara zulüm olsun diye onlarla harp etmiyorum. Ben, i’lâ-yı kelimetullah için yapıyorum savaşlarımı. Ya Rabbi! Böyle olduğunu Sen benden daha iyi biliyorsun. Eğer öyle değilsem, bir kuru gurur için bunu yapıyorsam, emanetini teslime hazırım. Ama öyle değilsem, Senin için varsam, savaşlarım Senin içinse o zaman bana yardım et. Beni bu savaşta galip getir.” Sabaha karşı Allahû Tealâ buyuruyor ki: “Gemilerin bordalarına ‘Allah dilerse rüzgârları başka istikametlerden estirir.’ âyetini yazın.” Ve yazıyorlar. Bütün gemilerin bordalarına katranla yazılıyor.
42/ŞÛRÂ İn yeşe’ yuskinir rîha fe yazlelne revâkide alâ zahrih(zahrihi), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin).
Eğer O (Allah), dilerse rüzgârı durdurur. O zaman (gemiler) onun üzerinde hareketsiz kalırlar. Muhakkak ki bunda, çok sabreden ve çok şükreden herkes için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Ve Andrea Doria’nın gemileri Barbaros Hayrettin Paşa’nın gemilerinden fazla, askeri 3 katı. Yetmez ve gemileri yüksek bordalı. Osmanlı donanması alçak bordalı gemilerden oluşuyor. Gene yetmez, Andrea Doria savaşa rüzgârı arkadan alarak başlıyor ki bu, onun için büyük bir ni’met. Ve Osmanlı donanması büyük kayıp veriyor, birçok şehit veriyor ikindiye kadar geçen süreç içerisinde. İkindide savaşın kaderi değişiyor. Rüzgâr arkadan alınmaya başlanıyor Osmanlı donanması tarafından ve Osmanlı donanması Andrea Doria’yı perişan ediyor. 3 kat askeri denize döküyor Osmanlı’nın leventleri. Neyle? Allah’ın yardımıyla. Allah’ın ihsan ettiği bir zafer sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler!
Osmanlı Allah’a çok yakındı. Her zaman Osmanlı’nın yükselme devri boyunca tam bir tasavvuf hayatı yaşanmıştır. Yani Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve sahâbenin yaşadığı hayat.
Öyleyse sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Osmanlı öyle bir Osmanlı’ydı ki; bütün askeri Allah’ın askeriydi. Osmanlı asker ocağına acemi oğlan olarak -acemi oğlan derlerdi ilk defa. Bizde de acemiler koğuşu hâlâ vardır- yeniçeri ocağına adım atacak olan herkes mutlaka bir mürşide tâbî olmak mecburiyetindeydi. Mutlaka Allah’a ulaşmayı dileyen birisi olmak mecburiyetindeydi. Bütün asker Allah’ın askeriydi. Genel teamül, Allah’ın evliyası olmadan subay olunmazdı. Daimî zikre ulaşmadan paşa olunmazdı.
Sevgili kardeşlerim! Osmanlı’nın esnafında da aynı şey söz konusuydu. Allah’ın evliyası olmadan evvelâ çırak olarak bir esnafın yanına; ister zanaatkâr olsun, ister esnaf olsun onun yanına çırak olarak girmek için mutlaka tabiiyet gerekliydi. Bütün işlerini zikirle yaparlardı. Kalfa olabilmek için mutlaka evliya olmak gerekirdi. Yani ruhunu Allah’a ulaştırmak gerekirdi. Usta olmak içinse daimî zikir. Osmanlı esnafı, tarihlerinde bütün dünyaya ün salmıştı doğruluklarıyla. Harama asla el uzatmazlardı. Çünkü esnaf standardında olan, usta standardında olan kişi daimî zikrin sahibiydi. Nefsinde bütün afetleri yok etmiş olanlardı.
Öyleyse sevgili öğrenciler, dinleyenler! Böyle bir dizaynda her şeyin en güzele dönüştüğünü görüyoruz. Çeliğe çifte su veren Osmanlı’ydı. Kumaşlardaki kökboyaların sırrı hâlâ çözülemedi. yıllık, yıllık, yıllık kumaşların boyalarında en küçük bir solma göremiyorsunuz. Birçok müzede yıl evvel, yıl evvel, yıl evvelki kumaşları görüyorsunuz. Renkleri hâlâ bozulmamış.
Sevgili öğrenciler, izleyenler ve dinleyenler! Öyleyse Allahû Tealâ’nın Esma-ül Hüsna’sı sizler için bir kıymettir. Onun kıymetini bilin. Nerede eksikliğiniz varsa, gözleriniz meselâ az görüyorsa El Basîr çekin. Kulaklarınız ağır işitiyorsa Es Sem’î çekin. Fakirseniz El Muğnî çekin. Allahû Tealâ sizi gani kılsın, zengin kılsın.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Allahû Tealâ her şeyinizi düşünmüş. Her şeyinizin, her probleminizin halli için çözüm getirmiş. O her şeye kaadirdir. Her şeyi en güzel standartlarda uygulayandır. Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki her şeyin en güzeli O’ndadır.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’yı çok zikredin ve Allahû Tealâ’nın Esma-ül Hüsna’sının kıymetini bilin. Hepsi sizin için. Allah’ın muhtevası, bu muhteva. Her şeyi sizler için yaratmış. Ne diyor?
45/CÂSİYE Ve sahhara lekum mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ardı cemîan minhu, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).
Ve göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden (bir lütuf olarak) size musahhar (emre amade) kıldı. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için mutlaka âyetler (ibretler) vardır.
“Bütün göklerde ve bütün arzlarda yarattığım her şeyi canlı ve cansız her şeyi sizler için yarattım. Sizlerin emrine musahhar kıldım ey insanlar!” diyor Allahû Tealâ. İnsanı yeryüzünün halifesi olarak yaratmış yani Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi, insan.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Allahû Tealâ sizi çok seviyor. Bu sevgiye lâyık olmaya çalışın. Sizin bu hedefe kolayca ulaşmanızı temin edecek olan Allah’tır. Ve bunun için bütün şartları Kur’ân-ı Kerim’i ile hazırlamış ve size vermiş Allahû Tealâ.
Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler, can dostlarım, gönül dostlarım! Allah’ı sevin, çok sevin. Ve O’na güvenin. İşte Allahû Tealâ diyor ki:
3/ÂLİ İMRÂN İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe men zellezî yansurukum min ba’dihi, ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne).
Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü’minler, Allah’a tevekkül etsinler (Allah’a güvensinler).
“Eğer Beni seviyorsanız, Bana inanıyorsanız, Bana tevekkül edin, güvenin. Bilin ki o zaman en kuvvetli sizsiniz. Bilin ki o zaman sizi yenecek yoktur.”
Öyleyse Allah’a güvenin. Sevgili öğrenciler, izleyenler, dinleyenler! Allah’a güvenin. Allah için olun ve Esma-ül Hüsna’dan hangi tarafınızda eksiklik hissediyorsanız mutlaka faydalanın.
Sevgili kardeşlerim! Allahû Tealâ’nın hepinizi hem cennet saadetine hem dünya saadetine ulaştırmasını Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaallah burada tamamlamak istiyoruz.
Esma-ül Hüsna kullananlara hayırlı olsun. Allah hepinizden razı olsun.
İmam İskender Ali M İ H R