d harfiyle deyim ve anlamı / İngilizcede En Çok Kullanılan Kelime - Open English Blog

D Harfiyle Deyim Ve Anlamı

d harfiyle deyim ve anlamı

Dağ devirmek: Çok zor görünen işleri başarmak.

Dağ doğura doğura fare doğurdu: Çok büyük bir beklentinin çok küçük bir şeyle sonuçlanması.

Dağa çıkmak: Yerleşik düzene karşı çıkılarak eşkıyalık yapmak.

Dağa kaldırmak: Bir nedenden birini zorla ıssız bir yerde alıkoymak.

Dağarcığına atmak: Yeni bilgileri zihne yerleştirmek.

Dağdan gelip bağdakini kovmak: Sonradan bir yere gelen birinin eskiden beri orada bulunan birinin yerini haksız bir şekilde almaya çalışması.

Dağlara düşmek:
 Bir sorun, sıkıntı, üzüntü nedeniyle kaçıp ıssız bir yerde yaşamaya başlamak.

Dağları devirmek: Çok büyük güçlüklerin altından kalkmak.

Dal budak salmak: Birçok koldan yayılıp genişlemek.

Dalavere çevirmek: Hile ve dolanbazlıkla birini kandırmak.

Daldan dala konmak: Çok sık bir şekilde konuyu değiştirmek.

Dalga geçmek: Bir şeyi dikkate almamak, onun üzerinde kafa yormamak.

Dallanıp budaklanmak: Bir iş, konu ya da durumun yayılıp genişlemesi, karışık bir hal alması.

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayla: Konu ile ilgisi olmayan saçma sapan sözler anlamında.

Dama taşı gibi oynatmak:
 İlgili kişilerin sürekli olarak görev yerlerini değiştirmek.

Damağına tat değmek: Yaptığı, uğraştığı işten bir kazanç sağlamak. Yaptığı işten kazanç görmüş olmak.

Damarına basmak: 
Birini öfkelendirecek bir davranışta bulunmak.

Damarına girmek: Kişinin hoşlanacağı bir şey yapmak veya kendini o kişiye sevdirmek.

Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz olarak.

Damgasını vurmak:
 Biri hakkında kötü bir yargıya varmak veya bir şeyde ağırlığı ön plana çıkmak.

Dandini bebek: Avutulan bebek durumundaki kişi.

Dananın kuyruğu kopmak: Beklenen sonucun gerçekleşmesi.

Danışıklı dövüş: Önceden aralarında anlaşan kişilerin bu anlaşmayı yokmuş gibi kabul ederek başkalarını aldatmaları.

Dar gelirli: Geçim sıkıntısı olan kimse. Gelir kaynakları sınırlı olan.

Dar kafalı:
 Anlayışı, sezgisi, kavrayışı az, kıt olan kimse.

Dara düşmek:
 Para, geçim sıkıntısına düşmek.

Darda kalmak: Zor duruma düşmek.

Davul çalmak:
 Bir şeyi herkesin işitebileceği şekilde ortalığa yaymak.

Davul çalsan işitmez: Duymanın ve duyarsızlığın en üst seviyede olması anlamında.

Dayısı dümende olmak: İş başında, üst makamlarda kendisine yardım edecek birinin olması.

Dediği dedik: Her istediğini yaptıran.

Defterden silmek: Biriyle arasındaki yakınlığa son vermek.

Defteri dürülmek: İşten uzaklaştırılmak.

Defteri kapamak:
 Söz konusu işi yapmaz olmak.

Değirmenin suyu nereden geliyor: İşin yürütülmesi için gereken para ve sermayenin geldiği yer. O işi besleyen ana kaynak.

Değiş tokuş: Bir şeyi verip yerine başka bir şey almak.

Deli divane olmak: Bir kimseyi aşırı bir şekilde sevmek.

Deli fişek: Şımarık, delice işler yapan.

Deliğe tıkmak: Tutuklayıp hapse koymak.

Deliksiz uyku: Çok rahat ve uzun süren uyku hali.

Dem vurmak:
 Bir konudan söz etmek.

Demir almak: 
Yola çıkmak, bir yerden ayrılıp başka yere gitmeye hazırlanmak.

Demir atmak: Bir yerde çok uzun bir süre kalmak.

Demokles'in kılıcı gibi: Sürekli olan bir tehdit ve şantaj.

Deniz kenarında kuyu kazmak: 
Bir şeyi kolayca elde etme imkânı varken zor yolları seçmek.

Deniz kurdu: Deniz konusunda usta olan tecrübeli kimse.

Denizde balık: 
Ele geçmesi oldukça zor olan şey.

Denizde kum onda para:
 Çok fazla parası olmak.

Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir ortama, duruma alışmakta zorlanmak, büyük şaşkınlık yaşamak.

Denize girse topuğu ıslanmaz: Çok tehlikeli olan işlerde dahi zarar görmeden çıkar.

Derdine düşmek: Bir soruna, bir şeye çözüm yolu bulmaya çalışmak.

Derdini deşmek: Birinin var olan bir derdinden bahsetmek, onun yeniden üzülmesine neden olmak.

Derdini dökmek:
 Derdini en ayrıntısına kadar anlatmak.

Derdini Marko Paşa'ya anlatmak: Derdini dinleyecek üzülecek kimse yok anlamında.

Dereden tepeden konuşmak: Rastgele, havadan sudan konuşmak.

Dereyi görmeden paçaları sıvamak: Ortada hiçbir neden yokken bir şeye hazırlık yapmak.

Derisine sığmamak:
 Çok kibirlenmek, böbürlenmek, şeytani gurur.

Derli toplu: Bir şeyin parçalarının bir arada olması, darmadağın olmaması.

Derme çatma: 
Yeterince vakit ayrılmamış, özensizce yapılmış.

Dert ortağı: Aynı sorunu yaşayan kişilerden her biri.

Dert yanmak: Bir kişiye sızlanarak derdini anlatmak.

Dertsiz başını derde sokmak: Hiç gerek yokken üzüntü veren bir işe girişmek.

Deve kini: Kolay kolay geçmeyen sürekli olan unutulmayan kin.

Deve kuşu gibi: Sorunların üstüne gideceğine sorunları görmezlikten gelen onlara gözünü kapayan.

Deve nalbanta bakar gibi: 
Yadırgadığı bir şeye bakarcasına.

Devede kulak:
 Tümüne göre çok ufak bir parça.

Deveye boynun eğri demişler nerem doğru ki demiş: 
Bir işin her tarafında bir sorunun olması. Hiç doğru bir tarafının olmaması.

Deveye hendek atlatmak:
 Kişiye olmayacak veya olması çok zor bir iş yaptırmaya çalışmak.

Deveyi düze çıkarmak: Zorlukları ortadan kaldırıp işi yoluna koymak.

Deveyi havutuyla yutmak: 
Herkesin gözü önünde çok büyük hırsızlık yapmak, kendine menfaat sağlamak.

Devlet kuşu: Hiç umulmadık yerden zenginlik ve mutluluk getiren talih.

Dırdır etmek: Bir şeyi baş ağrıtacak şekilde sürekli söylemek.

Dırıltı çıkarmak: Bir şeyi zora sokarak geçimsizliğe yol açmak.

Dış kapının dış mandalı: 
Çok uzakta olan yakın kişiler, akrabalar için kullanılır.

Dışı hoca, içi baca: Görünüş ile özü birbiriyle aynı olmayan. Dıştan bakıldığında iyi, temiz ama gerçekte kötü kimse.

Dışı kalaylı, içi alaylı: Şeklen süslü, güzel ama iç tarafı kötü olan.

Dibine darı ekmek: Harcayıp bitirmek.

Didik didik etmek: En küçük ayrıntısına kadar aramak.

Dik dik bakmak: Bir kimseye sinirli bir şekilde bakmak.

Dik kafalı: 
Büyüklerinin sözlerine uymayan inatçı kimse.

Diken üstünde olmak: Her an makamından yerinden olabilir anlamında kullanılır.

Dikili ağacı olmamak: 
Mal mülk veya geride bırakacağı hiçbir şeyi olmamak.

Dikine gitmek: Kimseyi dinlemeyen bildiğini okuyan kimse.

Dikiş tuturamamak: Başarılı olamamak.

Dikiz etmek: Birine gizlice bakmak.

Dikte etmek: Birine zorla bir şey kabul ettirmeye çalışmak.

Dil ağız vermemek: Hastanın kendinden geçip konuşamaz bir duruma gelmesi.

Dil çıkarmak: Birisiyle alay etmek.

Dil dökmek: 
Birini bir şeye ikna etmeye çalışmak.

Dil ebesi: 
Gereğinden fazla ve esprili bir şekilde konuşan.

Dil otu yemiş: Sürekli ha bire durmadan konuşan.

Dil persengi: Konuşurken sürekli tekrar edilen söz.

Dil uzatmak: Birine, bir şeye aşağılayıcı sözler söylemek.

Dil yarası: Çok ağır ve kişiyi üzen bir sözün gönülde bıraktığı kırgınlık.

Dilden dile dolaşmak:
 Herkesçe konuşulmak.

Dile düşmek:
 Hakkında dedikodu çıkmak.

Dile gelmek: Konuşma yeteneği olmadığı halde konuşmak, dillenmek.

Dile getirmek: 
Bir meseleyi ortaya atmak, açıklamak, anlatmak.

Dili açılmak: 
Çeşitli nedenlerden konuşamayan birinin bir anda konuşmaya başlaması.

Dili ağırlaşmak: Hastalıktan güç konuşur bir duruma gelmek.

Dili dolaşmak:
 Korku, heyecan veya bir hastalık nedeniyle şaşırmak, bunu açıkça dile getirip ifade edememek.

Dili döndüğü kadar: 
Anlatma imkânı elverdiği şekilde.

Dili dönmemek: Bir sözü doğru söyleyememek, düzgün telaffuz edememek.

Dili güllü: Dili tatlı olan.

Dili tutulmak: Bir sebepten konuşamaz duruma gelmek.

Dili uzamak: Haddini bilmeden konuşmak.

Dili uzun: Kişileri incitecek, kıracak sözler söyleyen.

Dili varmamak: Bir şeyi söylemeye bir türlü gönlü razı olmamak.

Dili zifir: 
Kişileri inciten sözler söyleyen kişilere söylenir.

Dilimin ucunda: Çok iyi bilindiği halde bir şeyin bir türlü anımsanamaması.

Dilin kemiği yok: Kişinin konuşurken hata yapabileceği, yanlış konuşabileceği durumlar için kullanılır.

Dilinde tüy bitmek:
 Birine yol göstermekten bıkıp usanmak.

Dilinden anlamak: Birinin ne demek istediğini anlamak, duygu ve düşüncelerine anlam verebilmek.

Dilinden düşürmemek: Bir şeyden sürekli bahsetmek. 

Dilinden kurtulamamak: Bir yanlıştan ötürü sürekli olarak eleştiri, sitem, sataşmaya neden olmak.

Diline dolamak: Bir kimseyi durmadan kötülemek.

Diline pelesenk etmek: 
Bir sözü yerli yersiz tekrarlamak.

Diline yörük: Çok fazla konuşkan kimse.

Dilini bağlamak: 
Bir kişiyi bir şekilde söz söyleyemez duruma getirmek.

Dilini eşek arısı soksun:
 Kişinin hoşuna gitmeyecek bir şey söyleyene karşı söylenilir.

Dilini tutmak: Bir işin sonunu da düşünerek rastgele konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak.

Dilini yutmak: Bir korku ya da şaşkınlık durumunda konuşamaz bir hal almak.

Dilinin altında bir şey olmak: Kişinin sözlerinden açıkça dile getirmediği bir şeyin var olduğunun anlaşılması.

Dilinin ucuna gelmek:
 Bir şeyi söyleyecek durumdayken söylemekten vazgeçmek.

Dillerde dolaşmak:
 Her yerde kendisinden veya bir şeyden söz edilmek.

Dillere destan olmak: Bir olayın, durumun halk arasında yayılması, meşhur olmak, duyulmak.

Dilli düdük:
 Duyduğu her şeyi söyleyen kimse

Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak: Daha iyisini elde etmeye çalışırken elindekini de kaybetmek.

Dinden imandan çıkmak:
 Çok sinirlenmek.

Dingo'nun ahırı: 
Disiplinin olmadığı kimin girip çıktığı belli olmayan yer.

Dini bütün: Çok dindar, dinini tam olarak yaşayan kimse.

Dip doruk: Baştan aşağı, tepeden tırnağa kadar.

Dipsiz kile boş ambar: Para, mal tutamayan bir kişinin durumunu veya verimsiz, sonuçsuz bir şeyi anlatmak amacıyla kullanılır.

Direk direk bağırmak: Yüksek sesle bağırmak.

Dirsek çevirmek: Önceleri birlikte çalıştıkları, çok iyi anlaştıkları kimseleri kendinden soğutacak, uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak.

Dirsek çürütmek: Bir uğraş amacıyla çok uzun yıllar çalışmak.

Diskur geçmek: Nutuk çekmek.

Diş bilemek:
 Kızdığı birine kötülük yapmak için uygun zamanı beklemek.

Diş geçirememek: Gücü yetmemek, birine istediğini yaptıramamak.

Diş gıcırdatmak:
 Öfke ve kızgınlığını davranışlarına yansıtmak.

Diş göstermek: Gücünü hissettirmek, birini gücüyle bir şekilde tehdit etmek.

Diş kirası: Bir işe verdiği emeğin dışında fazladan elde ettikleri, kazandıkları.

Dişe dokunur: Önemli, hatırı sayılır bir şey yapmak.

Dişinden tırnağından artırmak: Yiyeceğinden, giyeceğinden keserek biriktirmek.

Dişine göre: Kendi gücüne, kuvvetine, kabiliyetine göre.

Dişini sıkmak: Dayanmak, katlanmak.

Dişini tırnağına takmak: Zorluk ve sıkıntılarla bütün güç ve kuvvetiyle çalışmak.

Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Bir yiyeceğin kişi için çok az gelmesi.

Divan durmak: Hatırı sayılır biri karşısında saygı nöbetinde durmak. Onu ayakta elleri göğsü üzerinde bağlı beklemek.

Diyalog kurmak: Karşılıklı olarak konuşmaya başlamak.

Diz çökmek: Teslim olmak, birinin gücünü kabul etmek.

Dize gelmek: Boyun eğmek. 

Dize getirmek: Birine kendi istediği şeyi yaptırmak. Ona boyun eğdirmek.

Dizginini kısmak: Mevcut yetki alanını daraltmak.

Dizginleri ele almak: Bir yerin yönetimini ele geçirmek, orayı yönetmeye başlamak.

Dizginleri salıvermek: Çok sıkı tuttuğu bir yönetimi gevşetmek.

Dizinde oturup sakalını yolmak: Kendine bakan kendisine menfaati olan kimseye kötülük etmek.

Dizini dövmek:
 Çok pişman olmak.

Dizinin dibinde: En yakınında, hiç ayrılmadan yanında kalmak.

Dizleri kesilmek:
 Dizlerinde derman kalmamak, takatsiz olmak.

Dizlerine kapanmak: Kendisini küçük düşürecek kadar çok yalvarmak, başını dizlerinin üzerine koymak.

Dizlerinin bağı çözülmek: Heyecandan, korkudan, yorgunluktan ayakta duramayacak bir duruma gelmek.

Dobra dobra konuşmak: Çekinmeden düşündüklerini olduğu gibi söylemek.

Dobra dobra söylemek: Hiçbir şeyden çekinmeden sözü olduğu gibi açık açık söylemek.   

Doğmamış çocuğa don biçmek: Henüz olmamış bir şey için hazırlık yapmak.

Dokuz ayın çarşambası bir araya gelmek: 
Birden fazla işin aynı zamana denk gelip sıkışık bir hal alması.

Dokuz doğurmak:
 Korkudan veya çok istenen bir şey ha oldu ha olacak diye tasalanmak.

Dokuz körün bir değneği: 
Yakınlarından birçoğunun kendisinden yardım beklediği kişi.

Dokuz köyden kovulmuş: Çeşitli olumsuz tutum ve davranışlarından dolayı hiçbir yerde tutunamamak.

Dokuz yorgan eskitmek: Ortalamanın üzerinde yaşamak.

Dolaba girmek: 
Tuzağa düşürülmek.

Dolap beygiri gibi dönüp durmak: Dar bir çevrede boşuna dolaşıp durmak.

Dolap çevirmek: Hile ile iş yapmak.

Dolma yutmak: Kanmak, aldanmak.

Dolmuş yapmak: Bir meslek, iş edinmek.

Dolu dizgin: Son hızla, çok süratli bir şekilde devam eden şey.

Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı: 
İçinden çıkılamayacak zor bir durum için kullanılır.

Domuzdan kıl çekmek:
 Oldukça cimri birinden bir şey alabilmek.

Don gömlek:
 Bir kişinin üzerinde giysi olarak sadece don ve gömleğinin olması.

Dost kazığı: Birlikte iş görenlerin birbirlerine yanlış yapmaları. Oldukça acı veren durumlar için kullanılan bir deyim.

Dostlar alışverişte görsün: Sırf gösteriş olsun, iş görüyor densin diye.

Dozunu ayarlamak: Ölçülü olmak.

Dökülüp saçılmak: 
Bir şeye fazla para harcamak.

Döner taşı, öter kuşu olmamak: Mal mülk, evlat gibi hiçbir şeyi olmamak.

Dönüm noktası: 
Bir şeyin, durumun terk edilip başka bir duruma geçmesi.

Dört ayak üstüne düşmek: 
Oldukça tehlikeli bir durumdan zarar görmeden kurtulmak.

Dört başı mamur: Her açıdan istenildiği gibi olan.

Dört dönmek: Bir işi yapmak için şaşkınlık ve telaşla sağa sola koşmak.

Dört dörtlük: Tam, hiçbir eksik olmadan.

Dört duvar arasında: 
Evde, kapalı bir yerde.

Dört elle sarılmak: 
Yapacağı iş için büyük emek sarf etmek.

Dört gözle ağlamak: 
Gereğinden fazla yakınmak.

Dört gözle bakmak: Çok dikkatli bir şekilde bakmak.

Dört gözle beklemek: Pek isteyerek özleyerek beklemek.

Dört köşe olmak: Çok sevinmek.

Dört üstü murat üstü: İşi daima yolunda olan keyifli kimse.

Dört yanı deniz kesilmek: Bir yerden yardım alma umudu olmamak.

Dudak bükmek: Bir şeyi beğenmediğini davranışlarıyla anlatmak.

Dudak ısırmak: Hayran kalmak.

Dudak sarkıtmak: Üzüntüsünü, hoşnutsuzluğunu yüzündeki ifadeyle belli etmek.

Duman attırmak: 
Bir kimseyi yıldırmak, çok zor duruma düşürmek.

Duman etmek: Ortalığı dağıtmak, yok etmek.

Duman olmak: Çok kötü duruma düşmek.

Dumanı üstünde: Çok taze.

Dumura uğramak:
 İşlevini yapamaz olmak.

Dur kendime yer edeyim, bak sana neler edeyim: Kuvvet kazanıp da karşıdaki kişiyi ezmek amacıyla fırsat kollamak.

Durdu durdu turnayı gözünden vurdu: 
Uzun süre bekledi ama sonunda çok güzel bir şey, büyük bir kazanç elde etti.

Durup dinlenmeden: Ara vermeden, sürekli bir şekilde.

Dut yemiş bülbüle dönmek: Neşe ve konuşkanlığını yitirmek.

Duvar gibi: Çok sağlam, sarsılmayan kimse.

Düdüğü çalmak: Mutlu, sevindirici bir duruma erişmek.

Düğüm noktası: Bir sorunun sonuçlandırılması için çözülmesi gereken en zor yanı.

Düğüm üstüne düğüm vurmak: Parasını cimrilik yaparak saklamak.

Düğün bayram etmek: Büyük mutluluk duymak, birlikte huzurlu, neşeli bir duruma kavuşmak.

Düğün dernek, hep bir örnek: 
Ne kadar toplantı, konuşma varsa hepsi birbirine benziyor, anlamında.

Düğün evi gibi: Gereğinden fazla kalabalık ve telaşlı yer.

Dümen çevirmek: Bir şeyi hileli bir şekilde yapmaya çalışmak.

Dümen neferi: 
Arkadaşları içerisinde en geride kalan kişi.

Dümen suyunda gitmek: Bir kimsenin izinden yürümek.

Dümen yapmak:
 Hileli yollara başvurup başkasını aldatmak.

Dün cin olmuş, bugün adam çarpıyor: Kendi mesleğinde bir uzmanlığı yokken hileli yollara başvuruyor.

Dünden razı: Bunu kesinlikle kabul edecektir, anlamında.

Dünkü çocuk:
 Deneyimsiz, acemi kimse.

Dünya başına yıkılmak: Bir felaketle karşılaşmak, dara düşmek, çok üzülüp büyük acı çekmek.

Dünya durdukça durasın: 
Allah size çok uzun ömürler versin, anlamında.

Dünya evine girmek:
 Evlenmek.

Dünya gözü ile: Hayat devam ederken ölmeden önce.

Dünya gözünde zindan olmak: Umutsuz bir şekilde karamsarlığa düşmek.

Dünya kelamı etmek:
 Ortalıktan, olup bitenden bahsetmek.

Dünya yıkılsa umurunda değil: Sorumluluk duygusundan yoksun, tasasız, gamsız kimse.

Dünyadan elini eteğini çekmek: Daha çok ibadetle meşgul olup dünyaya ait işlerle uğraşmamak.

Dünyadan haberi olmamak: 
Çevresinden ve zamanın gereklerinden haberi olmamak.

Dünyalar onun olmak: Çok sevinmek.

Dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak: Çok büyük zorluklarla karşılaşmak, tecrübe kazanmak, insanın başına nelerin gelebileceğini anlamak.

Dünyanın öbür ucu: Çok uzak olan yer.

Dünyası yıkılmak: Hayalleri son bulmak, bir beklentinin olumsuzlukla neticelenmesi.

Dünyaya kazık kakmak: Çok uzun ömürlü olmak.

Dünyayı toz pembe görmek: En olumsuz durumlarda bile iyimser olabilmek.     

Dünyayı zindan etmek: Birilerini çok sıkıntılı bir duruma sokmak.

Düşe kalka: Binbir güçlükle çok güçlük çekerek bir işi yapmaya çalışmak.

Düşüncesini almak: Herhangi bir konuda görüşüne başvurmak.

Düşüncesini okumak: Birinin ne düşündüğünü anlamaya çalışmak.

Düşünceye dalmak: Bir şekilde derin derin düşünmek.

Düşünüp taşınmak: Enikonu düşünmek.

Düşüp kalkmak: Bir kimseyle yakın ilişki içinde bulunmak.

Düşeş atmak: Hiç beklenmeyen bir başarı elde etmek.

Düşman çatlatmak: Başarılarıyla düşmanı kıskandırmak, onları kızdırmak.

Düşman kesilmek: Düşmanca bir tavır almak, birine kin ve nefret beslemek.

Düşte görse hayra yormamak: Hiç beklenilmeyen bir durumla karşılaşmak. Güzel, olumlu bir şeye kavuşmak.

Düttürü Leyla: Kılığı ciddi olmayan hafif ve tuhaf giyimli kadın.

Düzlüğe çıkmak: Engelleri aşıp işi yoluna koymak.

Ayrıca bakınız

İngilizce kelimeler nasıl yazılır ve anlamları nelerdir? İngilizce&#;de en çok kullanılan kelimeler nelerdir? İngilizce kelimeleri cümle içinde nasıl kullanırım? En çok kullanılan İngilizce kelimeler asıl okunur? Bu ve benzeri sorular İngilizce öğrenmek isteyen kişiler tarafından soruluyor. Bu soruların cevaplarını öğrenmek isteyenler için bir kılavuz hazırladık.

Aşağıdaki tablolarda A’dan Z’ye en çok kullanılan İngilizce kelimelere ve Türkçe çevirirlerine yer verilmiştir.

A Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

A ile başlayan meslek isimlerini ve anlamlarını okunuşları ile beraber sizler için derledik.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
AfterSonraAftır
AgreedAnlaşıldı, KararlaştırıldıEgriid
AnswerCevapEnsvır
ArtSanatArt
AbandonTerk Etmek, BırakmakEbendın
AbilityHüner, Beceri, KabiliyetEbiliti
AboutHakkında, Aşağı Yukarı, ÜzereEbaut
AboveÜstünde, ÜzerineEbov
AbroadYurt Dışında, YurtdışıEbrood
AbsenceBulunmama, YoklukEbsıns
AbsoluteMutlak, Salt, KesinEbsulut
AbsolutelyMutlaka, KesinlikleEbsulutli
AbuseSuistimal Etmek, Kötüye KullanmakEbus
AcceptKabul EtmekEksept
AccessGiriş, Erişim, ErişmekEkses
AccidentKazaEksidınt
AccompanyEşlik EtmekEkompani
AccomplishBaşarıyla Tamamlamak, SonuçlandırmakEkkompliş
AccountHesapEkkaunt
AccurateKesin, DoğruEkkurıt
AccuseSuçlamak, İtham EtmekEkkuus
AchieveElde Etmek, BaşarmakEçiv
AchievementBaşarıEçivmınt
AcknowledgeKabul Etmek, KabullenmekEknovlıç
AcquireEdinmek, Elde EtmekEkkuayır
AcrossKarşıya, Karşı karşıyaEkross
ActDavranmak, Hareket Etmek, EylemEkt
ActionAksiyon, EylemEkşın
ActiveEtkin, AktifEktiv
ActivityFaaliyet, Etkinlik, AktiviteEktiviti
ActualGerçekAkşual
ActuallyAslındaAkşulliy
AdaptUymak, Uyarlamak, Adapte OlmakAdapt
AddEklemek, İlave EtmekEdd
Additionİlave, EkAddişın
AdequateYeterli, MünasipEdekueyt
AdjustAyarlamakEdjast
AdjustmentAyarlama, AyarEdjastmınt
Administrationİdare, YönetimEdministirayşın
Administratorİdareci, YöneticiEdministreytır
AdmireHayran Olmak, BeğenmekEdmayır
AdmirationHayranlıkEdmirayşın
AdmissionKabul, İtirafEdmişşın
AdmitKabul Etmek, İtiraf EtmekEdmit
AdolescentErgenAdolesen
AdoptEvlat Edinmek, BenimsemekAdopt
AdultYetişkinEdult
Advanceİlerlemek, Avans, GeliştirmekEdvens
Advancedİleri, GelişkinEdvensd
AdvantageAvantaj, FaydaEdventıç
AdventureMacera, SerüvenEdvençur
AdvertisingReklamcılık, ReklamEdvırtaysing
AdviceTavsiye, NasihatEdvays
Advise (v)Nasihat Etmek, ÖğütlemekEdvays
AdviserMüşavir, DanışmanEdvaysır
Advocate (v)Müdafaa Etmek, SavunmakEdvokıt
AffectEtkilemekAffekt
AffordParası YetmekEfford
AfraidKorkmuş, ÜrkmüşEfreyd
AfternoonÖğleden SonraAftırnuun
AgainTekrar, YenidenEgeyn
AgainstKarşı, AykırıEgeynst
AgeYaş, ÇağEyc
AgencyAjans, AcenteEycınsi
AgendaGündem, AjandaAjenda
AgentAjan, TemsilciEycınt
AggressiveKavgacı, AgresifAgressiv
AgoEvvel, ÖnceEgo
AgreeAynı Fikirde Olmak, Anlaşmak, KatılmakEgrii
AgreementAnlaşma, MutabakatEgriimınt
AgricultureTarım, ZiraatAgrikulçır
Aheadİleride, İleriEheed
AidYardım Etmek, YardımEyd
AimAmaçlamak, Amaç, HedefEym
AircraftUçak, Hava TaşıtıEyırkıraft
AirlineHavayoluEyırlayn
AirportHavalimanıEyırport
AlcoholAlkolAlkohöl
AliveCanlıElayv
AllTüm, HepsiAll
AllianceAntlaşma, İttifakEllayıns
Allowİzin VermekEllov
AllyMüttefikEllay
AlmostHemen Hemen, NeredeyseOlmost
AloneYalnızElon
AlongBoyuncaElong
AlreadyZaten, HalihazırdaAlredi
AlsoAyrıcaOlso
AlternativeAlternatifAltörnativ
AlthoughRağmenOldoh
AlwaysHer Zaman, DaimaAlveys
AmazingŞaşırtıcıEmeyzing
AmongArasında, ArasınaEmong
AmountMeblağ, TutarEmount
AnalysisAnaliz, TahlilEnalaysis
AnalyzeAnaliz Etmek, IncelemekEnalayz
AncientAntikEnşınt
AndVeEnd
AngerÖfke, HiddetEngır
AngleAçıEngıl
AngryKızgın, SinirliEngri
AnimalHayvanEnimal
AnniversaryYıldönümüEnivörsari
AnnounceDuyurmak, Anons EtmekEnnouns
AnnualSenelik, YıllıkEnual
AnotherÖbür, BaşkaEnadır
AnticipateBeklemek, UmmakAntisipeyt
AnxietyEndişe, KaygıEngzayıti
AnybodyKimse, Hiç KimseEnibadi
AnymoreArtıkEnimoor
AnyoneHiç Kimse, KimseEnivan
AnywayNeyse, Her NeyseEnivey
AnywhereHer Yer, Herhangi Bir YerEniveer
ApartAyrıEpart
ApartmentDaireApartmınt
ApparentGörünür, AşikarEpiyırınt
ApparentlyBelli ki, Anlaşılan, GörünüşteEpiyırıntli
AppealBaşvurmak, Temyiz, CazibeEppiyıl
AppearBelli Olmak, GörünmekEppiyır
AppearanceGörünüşEppirıns
AppleElmaEppıl
ApplicationBaşvuru, UygulamaEpplikeyşın
ApplyBaşvurmak, UygulamakEpplay
AppointAtamakEpoynt
AppointmentRandevu, Atama, TayinEpoyntmınt
AppreciateDeğerini Artırmak, BeğenmekEpprışıeyt
ApproachYanaşmak, YaklaşımEprooç
AppropriateMünasip, UygunEproprieyt
ApprovalTasvip, OnayEpruvıl
ApproveKabul Etmek, Beğenmek, OnaylamakEpruuv
ApproximatelyTakriben, Aşağı YukarıEproksimıtli
ArchitectMimarArkitekt
AreaAlan, BölgeEriya
ArgueTartışmakArgü
ArgumentArgüman, SavArgümınt
ArmKolArm
ArmedAteşli, SilahlıArmd
ArmyOrduArmi
AroundSularında, Etrafında, ÇevresindeEround
ArrangeAyarlamak, DüzenlemekErreyinç
ArrangementDüzenleme, AyarlamaErreyinçmınt
ArrestTutuklamakErrest
ArrivalGelmek, Geliş, VarışErrayvıl
ArriveVarmak, UlaşmakErrayv
ArticleMakaleArtikıl
AsideBertaraf, AyrıEsayd
AskSormak, İstemekEsk
AsleepUyuyan, UyuşukAsliip
AspectHal, Görünüş, YönAspekt
AssaultSaldırmak, SaldırıEssalt
Assertİleri Sürmek, İddia EtmekAssört
AssessDeğer BiçmekEssess
AssessmentDeğerlendirmeEssesmınt
AssetVarlıkAsset
AssignAtamak, Tahsis EtmekEssayn
AssignmentAtama, GörevlendirmeEssaynmınt
AssistYardım EtmekAssist
AssistanceYardımAssistıns
AssistantYardımcı, AsistanAssistınt
AssociateBirleştirmek, İlişkilendirmekAssoşieyt
AssociationBirlik, DernekAssoşieyşın
AssumeFarzetmek, VarsaymakEssum
AssumptionFarzetme, VarsayımEssumpşın
AssureGaranti EtmekAşşur
AtmosphereAtmosferAtmosfiyır
AttachEklemek, İliştirmekEtteç
AttackSaldırmak, SaldırıEttek
AttemptGirişimde BulunmakEtempt
AttendKatılmakEtend
Attentionİlgi, Özen, DikkatEtenşın
AttitudeTavır, TutumEtdituud
AttorneyAvukatAttörni
AttractCezbetmekEtrekt
AttractiveÇekici, CazibeliEtrektiv
AttributeBağlamak, Atfetmek, DayandırmakEtribüt
AudienceKitle, İzleyici, SeyirciOdiıns
AuthorYazarOutır
AuthorityOtorite, YetkiOtoriti
AvailableMüsait, Mevcut, Uyguneveylıbıl
AverageOrtalamaEvrıç
AvoidKaçınmak, ÖnlemekEvoyd
AwardÖdülEvord
AwareFarkında, HaberdarEveer
AwarenessFarkındalık, Farkında OlmaEveernıss
AwayUzak, UzaktaEvey
AwfulBerbatAvful

B Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

B ile başlayan meslek isimlerinin Türkçe çevirileri ve okunuşlarını sizler için hazırladık.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
BabyBebekBeybi
BackArkaBek
BackpackSırt ÇantasıBekpek
BadKötüBed
BadlyKötü Bir ŞekildeBedli
BagÇantaBeg
BakePişirmekBeyk
BalanceDengeBelıns
BaldKelBold
BallTopBol
BandMüzik GrubuBend
BankBankaBenk
BarelyZar ZorBerli
BasicEsas, TemelBeyzik
BasicallyTemelde, Esasen, AslındaBeyzikıli
BasketSepetBeskıt
BathroomBanyoBethruum
BatteryPilBettıri
BattleSavaşBettıl
BeachPlaj, Sahil, KumsalBiiç
BeanFasulyeBiin
BearAyıBeer
BeautifulGüzelBiyutiful
BeautyGüzellikBiyuti
BecauseÇünküBikaz
BecomeOlmak, Haline GelmekBikam
BedYatakBed
BedroomYatak OdasıBedrum
BeerBiraBiyır
BeforeÖnceBifor
BeginBaşlamakBigin
BeginningBaşlangıçBiginnin
BehaviorDavranış, Tavır, HalBiheyviyır
BehindArkada, ArkasındaBihaynd
BeliefİnançBilif
BelieveİnanmakBiliv
BelongAit OlmakBilon
BelowAşağısındaBilov
BeltKemerBelt
BenefitFaydaBenefit
BestEn İyiBest
Betİddaa, İddiaya GirmekBet
BetterDaha İyiBettır
BetweenArasındaBitviin
BigBüyükBig
BillFatura, SenetBill
BirdKuşBörd
BirthDoğumBört
BirthdayDoğum GünüBörtdey
BiteIsırmak, LokmaBayt
BlameAyıplamak, SuçlamakBleym
BlanketBattaniyeBlenkıt
BlindKörBlaynd
BloodKanBlad
BlueMaviBlu
BodyVücutBadi
BookKitapBuk
BorderSınır, Hudut, KenarBordır
BorrowÖdünç AlmakBorrov
BossPatronBos
BottleŞişeBadıl
BowlKase, TasBovl
BoxKutuBoks
BoyfriendErkek Arkadaş, SevgiliBoyfrend
BrainBeyinBreyn
BrandMarkaBrend
BreadEkmekBred
BreakKırmakBreyk
BreakfastKahvaltıBrekfıst
BreastGöğüsBrest
BreatheNefes AlmakBriiid
BridgeKöprüBriç
BrightParlakBrayt
BrokenBozuk, KırıkBrokın
BrotherErkek KardeşBradır
BrownKahverengiBravn
BrushFırça, FırçalamakBraş
BudgetBütçeBacıt
Buildİnşa EtmekBiylt
BuildingBinaBiyıldıng
BulletMermiBulıt
BurnYakmak, YanmakBörn
BusOtobüsBas
BusinessBisinız
BusyMeşgulBüzi
ButtonDüğme, ButonBattın
BuySatın AlmakBay
BuyerAlıcıBayır

C Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

C harfiyle başlayan İngilizce kelimeleri sizin için tablolaştırdık

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
CabbageLahanaKebıç
CageKafesKeyc
Call offİptal etmekKal of
CaptiveEsirKeptiv
CaptorEsir alanKeptor
CarpetHalıKarpıt
CarArabaKar
CatKediKet
CastleKaleKesıl
CaveMağaraKeyv
CensusNüfus SayımıSensıs
CharmAlımlı, SevimliÇarm
ChairSandalyeÇeyır
ChinÇeneÇin
ChildÇocukÇayld
ClashAnlaşmazlıkKleş
ClayKil, çamurKley
ClerkYazıcı, katipKlörk
CliffUçurumKlif
ClingYapışmak, SarılmakKling
CloudBulutKlaud
CloudyBulutluKlaudi
ClueİpucuKlu
ColdNezleKold
CollideÇarpışmakKolayd
CombatDövüşKombet
CommentYorumKomment
CommitmentVaat, Taahhüt, BağlılıkKommitmınt
CompatibleUygun, MünasipKompetibıl
CompliantİtaatkarKomplayınt
ConflictÇatışma, Kavga, ZıtlıkKonflikt
CoolSerin, HavalıKuul
CowİnekKav
Count (v)SaymakKaunt
CrowKargaKrov
CreateYaratmakKrieyt
CreativeYaratıcıKrieytiv
CreationYaratıkKrieyşın
CuteSevimliKüyut

D Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

D harfiyle başlayan İngilizce kelimeler ve okunuşlarını sizler için hazırladık.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşu
DaringCesurDering
DawnŞafak, TanDavn
DeafSağırDef
DearSevgili, DeğerliDiyır
DecayÇürümek, BozulmakDikey
DeclineReddetmek, Geri ÇevirmekDiklayn
DefectDefo, ÖzürDifect
DeletionSilmekDilişın
DelightfulHoş, GüzelDilaytful
DelusionAldatmaDeluşın
DemolitionYıkma, TahripDemolişın
DentÇöküntü, GöçükDent
DependableGüvenilir, EminDipendıbıl
DeportationSürgünDeporteyşın
DepriveYoksun BırakmakDiprayv
DesperatelyUmutsuzcaDespırıtli
DestinyKaderDestini
DilemmaİkilemDilemma
DinnerAkşam YemeğiDinnır
DisgraceUtanç, AyıpDisgreys
DisruptBozmakDisrapt
DivorceBoşanmaDivors
DizzinessBaş DönmesiDizinıs
DoctorDoktor, HekimDaktır
DogKöpekDog
DrawingÇizimDroving
DreamHayalDrim

E Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

Telaffuzlarıyla beraber E harfiyle başlayan kelimeleri sizin için derledik.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
EditDüzenlemekEdit
EconomyEkonomiEkonomi
EnormousMuazzam, Kocamanİnormıs
EarKulakİyır
EarthToprak, DünyaÖrth
EaringKüpeİyıring
EarnPara KazanmakÖrn
ExceptHaricindeEksept
ExpectÜmit etmekEkspekt
ExileSürgünEgzayıl
ExitÇıkış, ÇıkmakEgzıt
EasternDoğuya ait, Doğuİstörn
EffectiveEtkiliEfektiv
EfficientVerimliEfişınt
EmergencyAcilİmörcınsi
ElephantFilElefınt
EmotionDuyguİmoşın
EntertainEğlendirmekEntırteyn
EqualEşit, Denkİkuul
EssayRapor, MakaleEssey
EyeGözAy
EyelashKirpikAyleş

F Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

F harfiyle başlayan kelimeleri Türkçe okunuşlarıyla beraber hazırladık.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
FavorableOlumluFeyvırıbıl
FishBalıkFiş
FireAteşFayır
FroshKurbaFroş
FallDüşmekFoll
FeasibleMümkün, YapılabilirFisibıl
FabricKumaşFebrik
FugitiveKaçakFujitiv
FacilitateKolaylaştırmakFesilieyt
FadeRengi Solmak, SilinmekFeyd
FunEğlenceFan
FurKürkFür
FulfillTatmin etmekFulfil
FenceÇit, ParmaklıkFens
FertileBereketliFörtayıl
FeverAteşFivır
FaintBayılmakFeynt
FluGripFlu
FierceŞiddetli, HiddetliFiyırs
FingerParmakFingır
FlimsyDayanıksız, ÇürükFlimsi
FleeKaçmak, KaçırmakFlii
FlavorTat, LezzetFleyvır
FlatDaireFlet
FlawKusurFlov
FlawlessKusursuzFlovlıs
FortunateMinnettar, MüteşekkirForçunıt

G Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

G harfiyle başlayan İngilizce kelimeleri telaffuzlarıyla derledik.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
GainKazanmakGeyn
GapBoşluk, FarkGep
GenerousCömertJenırıs
GeniusDeha, DahiJiniyıs
GenuineHakiki, GerçekCenuin
GetElde Etmek, AlmakGet
GuestMisafir, KonukGest
GuardKorumakGard
GrowBüyümekGrov
GroomDamatGruum
Grocery StoreMarketGroseri Stor
GravityYer çekimiGreviti
GratefulMinnettarGreytful
GrassÇimen, OtGras
GloveEldivenGlov
GloryGörkem, ŞanGlori
GlobeKüre, DünyaGlob
GlowParıltıGlov
GladMemnunGled
GodTanrıGod
GoodİyiGuud
GiveVermekGiv
GiftArmağan, YetenekGift
GhostHayaletGost

H Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

H harfiyle başlayan İngilizce kelimeleri ve anlamlarını sizler için derledik.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
HairSaçHeyır
HoneyBalHani
HonorOnurAnır
HalfYarımHalf
HighYüksek, ZirveHay
HammerÇekiçHemır
HandElHend
HandyKullanışlıHendi
HandsomeYakışıklıHendsım
HangAsmakHeng
HappyMutluHeppi
HarborLimanHarbır
HatŞapkaHet
HateNefretHeyt
HearDuymakHiyır
HeadBaşHed
HeadacheBaş ağrısıHedeyk
HeatIsı, SıcaklıkHiit
HelloMerhabaHello
HelpYardım EtmekHelp
HerbBitki, OtÖrb
HereBuradaHiyır
HowlUlumaHovl
HawkŞahinHavk
HealthSağlıkHelt
HitVurmakHit
HillTepeHill
HaveSahip OlmakHev

I Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

I ile başlayan en çok kullanılan İngilizce kelimeleri sizler için hazırladık.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
InformationBilgiİnformeyşın
InformBilgilendirmekİnform
InjuredYaralıİnjurd
ImageGörüntü, İmgeİmıç
Impossibleİmkansızİmpossibıl
InsaneDeli, Kaçıkİnseyn
IncorrectYanlışİnkorrekt
Invadeİstila Etmekİnveyd
IntroductionGirişİntrodakşın
IronDemirAyrın
Inventİcat Etmekİnvent
InvisibleGörünmezİnvizibıl
InhaleNefes Almak, İçine Çekmekİnheyl
InheritanceMirasİnheritıns
InnovationYenilikİnoveyşın
InquisitiveMeraklıİnkuisitiv
InsectBöcekİnsekt
ImpulseDürtü, Güdüİmpuls
InceptionBaşlangıçİnsepşın
Invadeİstila etmekİnveyd
Inventionİcatİnvenşın
InvasionAkın, Saldırı, İstilaİnveyşın
InvincibleYenilmezİnvinsibıl
InvolvedKarmaşıkİnvolvd
IronicAlaylı, AlaycıAyronik
IntelligentZekiİntellicınt

J Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

J harfiyle başlayan en çok kullanılan İngilizce kelimeleri sizin için tablo haline getirdik.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
JacketCeketJekıt
JacuzziJakuziJakuzi
JamReçelJem
JarKavanozJar
JeansKotJiins
JeepJipJiip
JetJetJet
Jet engineJet MotoruJet Encin
JewelryTakıJüvülri
JoggingKoşmakJogging
JukeboxMüzik KutusuJukbaks
JunkIvır ZıvırJank

K Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

K harfiyle başlayan İngilizce kelimeleri anlamlarıyla birlikte derledik.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
KeepKorumak, Tutmak, Devam EtmekKiip
KeyAnahtarKiy
KickTekme, TekmelemekKik
KidÇocuk, Ufaklık, Dalga GeçmekKid
KillÖldürmekKil
Kindİyi, Nazik, ÇeşitKaynd
KingKralKing
KingdomKrallikKingdım
KissÖpücük, ÖpmekKiss
KitchenMutfakKiçın
KneeDi̇z, Di̇z ÇökmekNii
KnifeBıçakNayf
KnockVurmak (Kapıya Vurmak)Nak
KnotDüğüm, Düğüm AtmakNot
KnowBi̇lmekNov
KnowledgeBi̇lgi̇Novlıç
KidnapZorla Kaçırmak (İnsan, Hayvan Vb.)Kidnep
KidneyBöbrekKidni
KinAi̇le, AkrabaKin
KnightSi̇lahşör, Şovalye, Satrançta AtNayt
KnobTokmak, TutacakNob

L Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

L harfi ile başlayan İngilizce kelimeler telaffuzlarıyla beraber sizlerle

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
Laborİş (Elle Yapılan Zor İş), İş GücüLeybır
LackEksi̇kli̇kLek
LadderMerdi̇venLedır
LadyHanımefendi̇Leydi
LakeGölLeyk
LambKuzu, Kuzu, Koyun Eti̇Lemb
LameTopal, SıkıcıLeym
LampLambaLemp
LandKara, AraziLend
Land (v)İni̇ş Yapmak, Konmak (Uçak vs..)Lend
LanguageDi̇l ( Yabancı Dil vs.)Lenguıç
LargeGeni̇şLarç
LastSon, Sonunda, Geçmi̇şLast
LastDevam Etmek, Sürmek, Yeterli̇ OlmakLast
LateGeç, Sonu (Late September: Eylül Sonu vs.)Leyt
LaughGülmekLaf
LaundryYıkanacak Çamaşır, ÇamaşırhaneLandri
LawYasa, Kanun, HukukLov
LawyerAvukatLovyır
LayYatmakLey
LazyTembelLeyzi
LegalYasalLigıl
LeadÖnderli̇k Etmek, Önde Gi̇tmek, Yol GöstermekLiid
LeaderÖnder, Li̇derLidır
LeadershipÖnderli̇kLidırşip
LeafYaprakLiif
LeanYaslanmakLiin
LearnÖğrenmekLörn
LeastEn AzLiist
LeatherDeri̇Ledır
LeaveTerk EtmekLiiv
LeftSolLeft
LegBacakLeg
LegacyMi̇rasLegasi
LemonLi̇monLemın
LendÖdünç VermekLend
LensLensLens
LessDaha AzLess
LessonDersLessın
LetBırakmakLet
LetterMektup, HarfLettır
Letter BoxMektup Kutusu,Posta KutusuLetır Baks
LevelDüzey, Sevi̇yeLevıl
LiberalLi̇beralLibral
LibertySerbest OlmakLibırti
LibraryKi̇taplık, KütüphaneLaybreri
LicenseLi̇sans (Ehliyet vs. )Laysıns
LieYalan, Yalan SöylemekLay
LieYatmakLay
LifeYaşam, HayatLayf
LiftAsansör, Yukarı KaldırmakLift
LightIşık, Açık (Renklerde), .Hafi̇fLayt
LikeHoşlanmak, Gi̇bi̇Layk
LikelyBüyük OlasılıklaLaykli
LineÇi̇zgi̇, Satır, SıraLayn
LinkBi̇rleşti̇rmekLink
LipDudakLip
LiquidSıvıLikuid
ListLi̇steList
ListenDi̇nlemekLisın
LittleKüçükLitıl
LiveCanliLiv
LiveYaşamakLiv
LifeHayatLayf
LivingYaşam Bi̇çi̇mi̇Livin
LoadYük, Yüklemek ,Si̇lah DoldurmakLod
LocalBölgesel, YerelLokıl
LockKi̇li̇tlemek, Ki̇li̇tLok
LongUzunLong
LookBakmak, BakışLuk
LooseBol, BağsızLuus
LoseKaybetmekLuus
LossKayıp, ZararLoss
LotMülkLat
LoudYüksek Sesli̇Laud
LoveSevgi, AşkLav
LovelySevi̇mli̇Lavli
LowAlçak, DüşükLov
LowerAşağıya İndi̇rmekLovır
LuckŞansLak
LuckyŞanslıLaki
LuggageVali̇z, YükLaggıç
LunchÖğle Yemeği̇Lanç
LungAkci̇ğerLang
LuxuryLüksLakjıri
LabelEti̇ketLeybıl
LaboratoryLaboratuvarLeboratori
LadleKepçe (Yemek)Leydıl
LamppostSokak LambasiLemppost
LampshadeAbajurLempşeyd
LaneDar Yol, Şeri̇t (Otoyolda vs.)Leyn
LashKamçı / Bi̇rşeyi̇ Ani̇ Ve Hızlı SallamakLeş
LaunchBi̇r Şeye Başlamak / Roket FırlatmakLaunç
Laundry-basketÇamaşır Sepeti̇Laundri-beskıt
LeagueBi̇rli̇k, Li̇gLiig
LeakAkıntı,, SızmakLiik
LeaseBeli̇rli̇ Bi̇r Zaman İçi̇n Ki̇ralamaLiis
LectureDers, Konferans VermekLekçur
LengthUzunlukLengt
LettuceSalata, KıvırcıkLetus
LeverKaldıraç, Mani̇velaLevır
LiarYalancıLayır
LickYalamakLik
LidKapakLid
LighterÇakmakLaytır
LimitHat, Sınır,, Li̇mi̇tLimit
LiquidateTasfi̇ye EtmekLikuideyt
LiteratureEdebi̇yatLitıriçur
LitterÇöp, DağınıklıkLitır
LiverKaraci̇ğerLivır
LoafBütün Ekmek / Vakti̇ Boşa Geçi̇rmekLoaf
LoanÖdünç Vermek, Borç Vermek, BorçLon
LobsterIstakozLabstır
LocateKurmak,Yerleşti̇rmekLokeyt
LonelyYalnız, Ki̇msesi̇zLonli
LorryKamyonLorri
LoyalSadıkLoyıl
LoyaltySadakat, BaglilikLoyılti

M Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

M harfi ile başlayan İngilizce kelimeler ve telaffuzları sizler için hazırlandı.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
MemorialBi̇r Ki̇şi̇ni̇n Anısına Yapılan YapıtMemoriyıl
MemorizeEzberlemekMemorayz
MemoryHafizaMemori
MenAdamlarMen
MendTami̇r EtmekMend
MentalZi̇hi̇nselMentıl
MentionBahsetmekMenşın
MerchantTüccarMerçınt
MercyMerhametMörsi
MereSadece, YalnızcaMiyır
MerryMutluMeri
MessKargaşa, DağınıklıkMes
MessageMesajMesıç
MeterÖlçekMitır
MethodMetotMetıd
MeterMetreMitır
MiceFarelerMays
MiddleOrtaMidıl
MidnightGece YarısıMidnayt
MilitaryAskeri̇Militıri
MilkSütMilk
MillDeği̇rmenMil
MimicTakli̇t Etmek (Birini)Mimik
MindAkılMaynd
MindBi̇ri̇ne Bakmak, Dert EtmekMaynd
MineBeni̇m/ Maden Ocağı/ MayınMayn
MinimumEn azMinimım
MinisterBakan/ Büyükelçi̇Ministır
MinorÖnemsi̇z, Ufak, Mi̇nörMaynır
MinorityAzınlıkMaynoriti
MinusEksi̇Maynıs
MinuteDaki̇kaMinüt
MirrorAynaMirrır
MissÖzlemek/ Kaçırmak/ KayıpMiss
MissKadınMiss
MissileFüze, Fırlatılan Ci̇si̇mMissil
MissionÖzel Bi̇r Görev İçi̇n Yolculuk, Mi̇syonMişın
MistakeHataMisteyk
MisunderstandYanlış AnlamakMisandırstend
MixKarıştırmak, KarışmakMix
ModelModel (Model Araba, Manken vs.)Madıl
ModerateIlımlıMadırıt
ModernModern, ÇağdaşMadırn
ModestAlçakgönüllü, IlımlıModıst
MomentAnMomınt
MondayPazartesi̇Mandey
MoneyParaMani
MonkeyMaymunManki
MonthAy (Takvim Ayı)Mant
MoonAyMuun
MoreDaha FazlaMor
MorningSabahMornin
MosqueCami̇Mosk
MostEn ÇokMost
MotherAnneMadır
MotorMotorMotır
MountainDağMauntın
MouseFareMause
MouthAğızMauth
MoveHareket Etmek, Etti̇rmekMuuv
MovementHareketMuvmınt
MuchÇok (Miktarca)Maç
MudÇamurMad
MurderCi̇nayetMördır
MusicMüzi̇kMyuzik
MustZorunlulukMast
MyBeni̇mMay
MysteryEsrar, Bi̇li̇nmezli̇kMistıri
MachineMaki̇neMaşin
Machine-gunMaki̇neli̇ TüfekMaşin-gan
MadDeli̇Med
MadamMadam, BayanMedam
MagicBüyüMecik
MailPostaMeyıl
MainAna, EsasMeyn
MakeYapmak, Çeşi̇tMeyk
Make -upMakyaj, UydurmakMeyk-ap
MaleErkekMeyl
ManAdamMen
ManageYönetmek, Kontrol EtmekMenıc
ManagementYöneti̇m, İdareMenıcmınt
ManagerYöneti̇ci̇, MenajerMenıcır
MannerTavır, GörgüMennır
ManyBi̇rçokMeni
MapHari̇taMep
MarchMarş, Yürüyüş, Mart (Ayı)Març
Markİşaretlemek, İşaretMark
MarketPazar, Pi̇yasaMarkıt
MarryEvlenmekMerri
MarvelousŞahane, Hari̇kaMarvılıs
MaskMaskeMesk
MassKütle, Ki̇tle, KalabalıkMess
MasterUzman, Şef, Sahi̇p, HocaMastır
MatchUymak, Uyuşmak/ Maç/ Ki̇bri̇tMeç
MaterialMalzeme, KumaşMatiyırıl
MatterMesele, Önemli̇ OlmakMeddır
MayMayıs, (Maybe: Belki̇)Mey (Meybi)
MeBana, BeniMi
MealYemekMiyıl
MeanAnlamına Gelmek / Ci̇mri̇Miin
MeanOrtalamaMiin
MeaningAnlamMiining
MeansSti̇l, Yol/ Yardım/ ParaMiins
MeantimeBu AradaMiintaym
MeanwhileBu Arada, Aynı AndaMiinvayl
MeasureÖlçüMejır
MeatEtMiit
MechanicMekani̇kMekanik
MedalMadalyaMedıl
Medicineİlaç, TıpMedısın
MeetBuluşmak, KarşılamakMiit
MeetingToplantı, Mi̇ti̇ngMiiting
MelodyEzgi̇, Melodi̇Melodi
MelonKavunMelın
MeltEri̇mekMelt
MemberÜyeMembır
MemorableUnutulmayacakMemorıbıl
MemorandumNotMemorandum
MagazineMagazi̇nMegazin
MagnetMıknatısMegnıt
Magnificenthti̇şamMegnifisınt
Magnifying-glassBüyüteçMegnifaying-glass
MaidKadın Hi̇zmetçi̇Meyd
MaintainBakım Onarım/ Eski̇ Hali̇nde Koruma/ DesteklemeMeynteyn
MajorBüyük, Önemli̇, Bi̇nbaşı (Orduda)Meyjır
MajorityÇoğunlukMajoriti
ManiacManyakMeniak
ManualEl İle YapılanMenual
ManufactureÜretmek (Fab. vs.)Manufekçır
MarginMarj, KatkıMarjin
MarmaladeMarmelatMarmaleyd
MassacreKatli̇am, Katli̇am YapmakMassekır
MassiveÇok Büyük, AğırMassiv
MatHasır, PaspasMet
MateArkadaşMeyt
MathematicsMatemati̇kMathemetiks
MattressYatak, Sedi̇rMetrıss
MatureOlgun, Ergi̇n/ Vadesi̇ Gelen (Ödeme)Maçur
MaturityOlgunluk Zamanı/ Vade ZamanıMaçuriti
MaximumMaksi̇mum, Azami̇Meksimum
MeadowÇayır, MeraMedov
MechanicMaki̇ni̇st, Mekani̇kMekınik
MedicalTıbbiMedikıl
MerelySadece, AncakMiirli
MergeBi̇rleşerek Kaybolma, Konsoli̇dasyon (Şirket, Devlet)Merç
MeritHak Etmek/ DeğmekMerit
MightKuvvet, Kudret, Belki̇ (Might Be: Az İhtimali.)Mayt
MicrophoneMi̇krofonMaykrofon
MildHafi̇f, Yumuşak, IlıkMayld
MilletDariMillıt
MillionaireMi̇lyonerMillyiner
MinceKıyma (Et.), KıymakMins
MiracleMuci̇zeMirıkıl
MiserHasi̇s, Ci̇mri̇Misır
MiserableSefi̇lMisırıbıl
MiserySefaletMisıri
MislayNereye Koyduğunu UnutmakMisley
MobileOynak, Hareketli̇Mobayl
MoistureNemMoysçur
MoleKöstebek/ Vücuttaki̇ BenMol
MonumentAnıt, Abi̇deMonumınt
MoodMi̇zaç, Ruh Hali̇Muud
MoralAhlakMorel
MoraleMoralMorel
MortgageİpotekMortgıç
MosquitoSi̇vri̇si̇nekMoskito
MossYosun (Nemli Yerlerde Oluşan)Mos
MotionHareket, ÖnermeMoşın
MotiveMoti̇vlenmek, GüdüMotiv
Mud-guardÇamurlukMad-gard
MultiplyÇarpmak (Matematik)/ ÇoğalmakMultiplay
MurmurMırıldanmak/ UğultuMurmur
MusclePazu, KasMasıl
MuseumMüzeMüziyum
MushroomMantarMaşruum
MuslimMüslümanMaslim
MustardHardalMastırd
MuteSesi̇z, Di̇lsi̇zMüyt
MutterMırıldanmak, Kısık Sesle SöylenmekMattır
MutualMüşterek, İki̇ TaraflıMüçul

N Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

N harfiyle başlayan en çok kullanılan İngilizce kelimeler sizler için derlendi.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
NailTırnak/ Çi̇vi̇Neyl
Nameİsi̇mNeym
NarrowDarNerrov
NationUlusNeyşın
NationalUlusalNeyşınıl
NativeYerli̇Neytiv
NaturalDoğalNeturıl
NatureDoğaNeyçur
NearYakınNiyır
NecessaryGerekli̇Nesessari
NecessityGerekli̇li̇kNessesiti
NeckBoyun, EnseNek
NecklaceKolyeNeklıs
NeedGereksi̇ni̇m, İhti̇yaçNiid
Needleİğne, Şi̇şNiidıl
Neglectİhmal EtmekNiglekt
NeighbourKomşuNeybır
NeitherHi̇çbi̇ri̇Niidır
Neither…Nor…Ne funduszeue.info ÖbürüNiidır…Nor…
NephewYeğen (Erkek)Neffiyuv
NerveSinirNörv
NervousGerginNörvıs
NestYuva, Kuş YuvasıNest
NetNet
NeverHi̇çbi̇r Zaman, AslaNevır
NeverthelessBuna Rağmen, Hala, AmaNevırdıless
NewYeni̇Nüv
NewsHaberNüvs
NewspaperGazeteNüvspeypır
NextEn Yakın, Bi̇r Sonraki̇, Ertesi̇Nekst
NiceHoşNays
NieceYeğen (Kız)Niiis
NightGeceNayt
NoHayırNo
NobleSoyluNobıl
NobodyHi̇ç Ki̇mseNobadi
NoiseGürültüNoys
NoneHi̇çbi̇ri̇si̇Nan
NoonÖğle ZamanıNuun
NormalNormalNormıl
NorthKuzeyNort
NoseBurunNos
NotDeği̇lNat
NothingHi̇çbi̇r ŞeyNating
NoticeDuyuru/ Di̇kkati̇ni̇ ÇekmekNotis
NovemberKasımNovembır
NowŞi̇mdi̇Nav
NowadaysBugünlerdeNavadeys
NowhereHi̇çbi̇r YerNover
NuisanceSıkıntı, DertNuisans
NumberSayı, NumaralandırmakNambır
NurseHemşi̇re, Hasta BakıcıNörs
NutKuruyemi̇ş (Fındık vs.)Nat
NapkinPeçeteNepkin
NarrateAnlatmak, SöylemekNerreyt
NastyPi̇s, Kötü Kokulu, Hoş OlmayanNasti
NaughtyYaramazNouhti
NegotiateGörüşmek, MüzakereNegoşieyt
NetworkŞebeke, Çalışma AğıNetvörk
NicknameTakma isim, LakapNikneym
NightmareKabusNaytmer
NominateAday GöstermekNomineyt
NonsenseSaçmalıkNasens
NovelRomanNovıl
NudeÇıplakNüyd

O Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

O harfi ile başlayan İngilizce kelimeler ve telaffuzları sizler için tablo haline getirildi.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
OakMeşeOğk
ObeySöz Di̇nlemek, İtaat EtmekObey
Object (v)İti̇raz EtmekObjekt
Object (n)Nesne, Obje/ AmaçObjekt
ObservationGözlemObvırseyşın
ObserveGözlem YapmakObsörv
ObviousAşi̇karObviyus
OccupationMeslek, İşgalOkkupeyşın
Occupyİşgal Etmek, Oturmak, KaplamakOkkupay
OceanOkyanusOşın
OctoberEki̇m (Ayı)Oktobır
Ofİyeli̇k Eki̇, -NinOf
OffYok Olma/, Eksi̇lmek/ KapatmakOff
OffendKızdırmak, İnci̇tmek (Birini)Offend
OfferTekli̇f EtmekOffır
OfficeOfi̇sOffis
OfficerSubay, MemurOffisır
OfficialResmi̇Offişıl
OftenSık SıkOfın
OilYağ/ PetrolOyl
OldEski̇, YaşlıOld
OnÜzeri̇ndeOn
OnceBi̇r Kez, Bi̇r An ÖnceVans
OneBi̇rVan
OnlySadece, YalnızcaOnli
OpenAçık, AçmakOpın
OperateÇalışmakOpıreyt
OperationOperasyon, Ameli̇yatOpıreyşın
OperatorOperatörOpereytır
OpinionDüşünceOpiniyın
OpportunityFırsatOppurtuniti
OppositeZıt, TersOppozit
Optimistİyi̇mserOptimist
OrVeyaOr
OrangePortakal/ TuruncuOrınç
OrderEmi̇r, Si̇pari̇ş, Düzen, SıraOrdır
OrdinarySıradan, NormalOrdineri
OrganOrg, Organ, Organi̇zasyon, KuruluşOrgın
OrganizeOrgani̇ze EtmekOrgınayz
OriginKöken, Ori̇ji̇nOrijin
OtherDi̇ğerAdır
OtherwiseBaşka Türlü, Yoksa, Aksi̇ Takti̇rdeAdırvays
OurBi̇zi̇mAur
OutDışarıAut
Out-of-dateModası Geçmi̇ş, Eski̇Aut-of-deyt
OutsideDışarıAutsayd
OvenFırınOvın
OverÜstünde/ Bi̇tmekOvır
OvercomeÜstesi̇nden GelmekOvurkam
OweBorçlu OlmakOv
OwnSahi̇p OlmakOvn
OwnerSahi̇pOvnır
OxBoğaOks
OccurOlmakOkkür
OddTuhaf, AcayipOdd
Old-fashionedEski̇ ModaOld-feşhınd
OnionSoğanAnyın
OptionSeçme, SeçenekOpşın
OralSözlüOrıl
OrbitYörüngeOrbit
OriginalOrji̇nal, İlk, Yeni̇Orijinıl
OwlBaykuşOvl
OxygenOksi̇jenAksijın
Oysterİsti̇ri̇dyeOystır

P Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

En çok kullnaılan O harfiyle başlayan İngilizce kelimeler telaffuzlarıyla berabr sizlerle.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
PackPaketlemekPek
PacketPaketPekıt
PageSayfaPeyj
PainAcı, AğrıPeyn
PainfulAğrılıPeynful
PaintBoyamak, BoyaPeynt
PainterRessam, BoyacıPeyntır
PairÇi̇ftPeer
PalaceSarayPelıs
PaleSoluk, Solgun (Renk)Peyl
PanTavaPen
PanicPani̇kPenik
PaperKağıt, Gazete, Evrak, Ki̇mli̇kPeypır
ParadiseCennetPeradayz
ParagraphParagrafPeragref
ParcelParçaParsel
ParentAnne-Baba, EbeveynPerınt
ParkPark, Park EtmekPark
ParliamentParlamentoParlament
ParrotPapağanPerrıt
PartKısım, Bölüm, AyırmakPart
ParticularYalnız, Özel, Ti̇ti̇zPartikülır
PartnerOrtak, PartnerPartnır
Part-timeYarım GünPart-taym
PartyParti̇Partiy
PassGeçmek, Geçi̇rmekPess
PassagePasajPessıc
PassengerYolcuPessıncır
PassportPasaportPessport
PasswordParolaPessvord
PastGeçmi̇şPest
PatienceSabırPeyşıns
Patient (adj.)SabırlıPeyşınt
Patient (n)HastaPeyşınt
PatheticAcınasıPatetik
PayÖdemekPey
PaymentÖdemePeymınt
PeaceBarışPiis
PearArmutPeer
PeculiarGari̇pPekuliar
PenTükenmez KalemPen
PenaltyCezaPenalti
PencilKurşun KalemPensıl
PeopleHalk, İnsanlarPiipıl
PepperBi̇berPeppır
PerHerPör
PerfectKusursuz, Yetki̇nPörfekt
PerformÇalışmak, UygulamakPörform
PerformancePerformansPörformıns
PerhapsBelki̇Pörheps
Permissionİzi̇nPörmişşın
Permitİzi̇n Vermek, İzi̇n KağıdıPörmit
PersonKi̇şi̇Pörsın
PersonalityKi̇şi̇li̇kPörsınaliti
Persuadeİkna EtmekPörsuveyd
PetrolPetrolPetrol
PhoneTelefonFon
PhotoFotoğrafFoto
PianoPi̇yanoPiyeno
PickSeçmekPik
PictureResi̇mPikçur
PiePasta, TurtaPay
PieceParçaPiis
PigDomuzPig
PigeonGüverci̇nPijın
PileÜst Üste KoymakPayl
PillHapPill
PilotPi̇lotPaylot
PinToplu İğnePin
PineÇamPayn
PineappleAnanasPaynepıl
PinkPembePink
PipeBoru/ Pi̇po/ FlütPayp
PityAcımak (What A Pity: Ne Yazık)Piti
PlaceYer/ Yerleşti̇rmekPleys
PlainAçık, Ortada, DüzPleyn
PlanPlan, PlanlamaPlen
PlaneUçakPleyn
PlanetGezegenPlenıt
PlantBitkiPlent
PlantationEki̇li̇ YerPlenteyşın
PlateTabakPleyt
PlayOynamak/ Çalmak (Bir Müzik Aletini)Pley
PlayerOyuncu, ÇalanPleyır
PleasantKeyi̇fli̇, Zevkli̇Plezınt
PleaseLütfenPliis
PleasureZevkPleşur
PlentyÇok SayıdaPlenti
PloughToprağı SürmekPloh
PlugFi̇ş, Banyo TıkacıPlag
PlusArtıPlas
PocketCepPakıt
PoemŞi̇i̇rPom
PoetŞairPoet
PoetryŞi̇i̇rler, Şai̇rli̇k, Şi̇i̇rle İlgi̇li̇Poetri
PointNokta, UçPoynt
PoisonZehi̇rPoysın
PolicePoli̇sPoliis
PolicyPoli̇çe, Yöneti̇m İlkesi̇, Poli̇ti̇kaPolisi
PolishParlatmakPoliş
PoliteKi̇barPolayt
PoliticalPoli̇ti̇kPolitikıl
PoliticianPoli̇ti̇kacı, Poli̇ti̇kayla UğraşanPolitişın
PoliticsPoli̇ti̇kPolitiks
PoolHavuzPuul
PoorFakir, Yoksul, ZavallıPoor
PopulationNüfusPopuleyşın
PorkDomuz Eti̇Pork
PortLi̇manPort
PortraitPortrePortreyt
PositionDurum, KonumPozişın
PositiveEmi̇n, Kesi̇n/ OlumluPositiv
PossessSahi̇p OlmakPosses
PossessionSahi̇pli̇kPosseşın
PossibilityOlasılıkPossibiliti
PossibleOlası, MümkünPossibıl
PostPosta, İşaret, Devri̇ye Gezmek (Askerde)Post
PostponeErtelemekPostpon
PotTencerePot
PotatoPatatesPoteyto
PourDökmek, AkıtmakPoor
PowderToz, PudraPovdır
PowerGüçPovır
PowerfulGüçlüPovırful
PracticalPrati̇kPraktikıl
PracticeAlıştırmaPrektis
PractiseAlıştırma YapmakPrektis
PraiseÖvmekPreyz
PrayDua EtmekPrey
PreachVaaz VermekPriiç
PredictTahmi̇n EtmekPredikt
PreferYeğlemek, Terci̇h EtmekPreför
PregnantHami̇lePregnınt
PrejudiceÖnyargıPrejudis
PreparationHazirlikPrepereyşın
PrepareHazırlamakPreper
PresenceVarlıkPresıns
PresentBurada, Mevcut, Şi̇mdi̇ki̇, ArmağanPresınt
PresentSunmakPresınt
PresidentBaşkanPresidınt
PressBaskı, Ütüleme, BasinPress
PressBaskı Yapmak, BasmakPress
PressureBasınç, BaskıPıreşşur
PretendGi̇bi̇ Gözükmek, Takli̇t YapmakPretend
PrettySevi̇mli̇, OldukçaPretti
PreventKorumakPrevent
PreviousÖnceki̇Pıreviyus
PriceFi̇yatPrays
PrideOnur, GururPrayd
PriestRahi̇pPrayst
PrincePrensPrins
PrincipalEn Önemli̇, Prensi̇p, Ana Para (Borçta)Pırinsipıl
PrintBasmak (Harfler vs.), İzPıritn
PrisonHapi̇sPrıisın
PrisonerMahkum, Esi̇rPrisınır
PrivateÖzelPırayvıt
PrizeÖdülPırayz
ProbableOlasıPırababıl
ProblemSorun, ProblemPrablım
ProduceÜretmekProdüys
ProductÜrünProdokt
ProductionÜreti̇mProdakşın
ProfessionMeslekProfeşın
ProfitKarPırofit
ProgrammeProgramProgrem
ProgressGeli̇şmePırogress
PromiseSöz VermekPıromis
PronounceTelaffuz EtmekPıranauns
ProofKanıtPuruuf
ProperUygun, DoğruPıropır
PropertyMal, Mülk (Bir Kişinin Sahip Olduğu), EşyaPıropeti
ProposalPlan, Öneri̇Pırposıl
ProposePlanını Açıklamak, Evli̇li̇k Tekli̇f EtmekPurpos
ProtectKorumakPırotekt
ProtestProtestoPırotest
ProudGururluPıraud
ProveKanıtlamakPıruv
ProvideSağlamak, Tedari̇k EtmekPırovayd
PubPab, Bi̇rahanePab
PublicHalk (Public Sector: Devlet Sektörü )Pablik
PublishBasım (Bir Yayını)Pabliş
PullÇekmekPull
PulloverKazak/ Arabayı Durdurmak, Kenara ÇekmekPullovır
PumpPompaPamp
PunchDelmek/ YumruklamakPanç
PunishCezalandırmakPuniş
PupilÖğrenci̇/ Gözbebeği̇Püypil
PuppetKuklaPpıt
PuppyGenç KöpekPppi
PurchaseSatın AlmakPörçıs
PurpleMorPörpıl
PurposeAmaçPurpos
PushİtmekPuş
PutKoymakPut
PuzzleBulmaca, ProblemPazzıl
PyjamasPi̇jamaPiyjamas
PackedKalabalık, Bi̇r Sürü İnsanPakd
PalmAvuç/ Palmiye AğacıPolm
PanelPanelPenıl
PantsDon/ PantolonPents
ParachuteParaşütParaşuut
ParadeResmi̇ Geçi̇tParayde
ParticipateBaşkalarıyla Bi̇rli̇kte Çalışma, Oynama, KatılmaPartisipeyt
PassivePasi̇f, Eylemsi̇zPassiv
PastaMakarna (Hamurdan Yapılan Şeyler)Pasta
PasteBeyaz Tutkal, Macun, HamurPeyst
PastimeHoş İyi̇ ZamanPesttaym
PathPati̇ka, Küçük YolPet
PatrolDevri̇yePatrol
PatronDestekleyi̇ci̇ Ki̇şi̇, Devamlı Müşteri̇Peytron
PauseMola, AraPauz
PawHayvan Pençesi̇Pov
PeaBezelyePii
PeachŞeftali̇Piiç
PeakZi̇rve, TepePiik
PeanutYer FıstığıPinat
Pearlİnci̇Pörl
PeasantÇi̇ftçi̇, Köylü Kesi̇mPezınt
PedalPedalPedıl
PedestrianYaya Gi̇denPedestıriyın
PeelKabuk Soymak (Meyve)Piıl
PenknifeÇakıPennayf
PensionEmekli̇ MaaşıPenşın
PerfumeParfümParfyum
PerilBüyük Tehli̇kePeril
PeriodÇağ, Devi̇r/ Adet (Hali)Periyod
PermanentDevamlı, Sürekli̇Permınınt
PersistDevam EtmekPersist
PessimistKötümserPesimist
Petrol StationBenzi̇nci̇Petrol Steyşın
PhilosophyFi̇zolofi̇Filozofi
PhysicalFi̇zi̇kselFiyzikıl
PicketGrev Gözcüsü, Fabri̇ka Önünde BeklemePikıt
PickleTurşuPikıl
PillowYastıkPillov
PillowcaseYastık KılıfıPillovkeys
PincersKerpeten, Kıskaç (Yengeç vs.)Pinsırs
PinchÇi̇mdi̇klemek, Sıkıştırmak (Kapıya Vb.)Pinç
PioneerÖncüPayoniir
PistolTabancaPistıl
PityAcımak (What A Pity : Ne Yazık)Piti
PlasticPlasti̇kPılestik
PlatformPlatform/ Yüksekçe Yer, Kürsü/ PeronPılatform
PlaygroundOyun SahasıPleygıround
PlumEri̇k/ Bonbon şekeriPılam
PlumberMusluk Tami̇rci̇si̇Pılambır
PoleKutup, Di̇rek, KazıkPoyl
PorcelainPorselenPorseleyn
PorterHamal, KapıcıPortır
PostagePosta Ücreti̇Postej
PovertyFaki̇rli̇kPıroverti
PreciousKıymetli̇, Çok Sevi̇lenPıreşıs
PreciselyKesi̇nli̇kle, Tam ManasıylaPıreysli
PrescriptionReçetePerskıripşın
PreserveKorumak, Konserve YapmakPerserv
PrimarilyAna OlarakPıraymerili
PrimaryÖnceleri̇, Eski̇den/ Ana, İlk OkulPraymeri
Primitiveİlkel/ Basi̇t/ Modası Geçmi̇şPirimitiv
PriorityÖnceli̇kPırayoriti
Privilegeİmti̇yazPırivilic
ProcessİşlemPırosess
ProhibitYasaklamakPIrohibit
Promoteİlerleme, Terfi̇ Etme, Tanıtım (Ürün funduszeue.infoış İçin)Pırmot
PromotionTerfi̇Pıromoşın
Propellerİleri̇ye Yürüten Şey, Vapur, Uçak Pervanesi̇Pıropellır
ProportionOrantıPırporşın
ProsecuteKavuşturmak, Dava Açmak, SuçlamakProseküt
ProverbAtasözüPırovörb
ProvocationKışkırtmaPırovakeyşın
ProvokeKışkırtmak, Kızdırmaya Neden OlmakPırovok
Publicityİlan, Reklam, YayımlamaPablisiti
Pull UpAracı DurdurmakPull Ap
PulseNabız, VuruşPuls
PumpkinKabakPampkin
PunctualTam ZamanındaPankçual
PureSaf, Temi̇zPür
PurseKüçük El ÇantasıPörs
PyramidPi̇rami̇tPiramid

Q Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

Q ile başlayan sık sık kullanılan İngilizce kelimeleri ve Türkçe anlamlarını sizin için hazırladık.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
QualityNi̇teli̇k, Kali̇teKualiti
QuantityMiktarKuantiti
QuarrelTartışmak, AtışmakKuarrıl
QuarterÇeyrekKuartır
QueenKrali̇çeKuiin
QuestionSoru/ SormakKuesçın
QueueSıra, Kuyruk
QuickÇabukKuik
QuietSessi̇z, Saki̇n, HuzurluKuayıt
QuiteHemen Hemen, Yaklaşık OlarakKuayıt
QuizKüçük TestKuiz
QualifiedEhli̇yetli̇, Kali̇fi̇yeKualifayd
QuotaKota, KontenjanKota
QuoteAktarma, SöylemeKuot

R Harfi İle Başlayan İngilizce Kelimeler

R harfi ile başlayan en çok kullanılan İnglizce kelimeler ve anlamları aşağıdaki tabloda sizi bekliyor.

İngilizceTürkçeTürkçe Okunuşları
RabbitTavşanRabbit
RaceIrkReys
RaceYarış, YarışmakReys
RadiatorRadyatörReydiyatır
RadioRadyoReydiyo
RailRayReyıl
RailwayTren YoluReyılvey
RainYağmurReyin
RaincoatYağmurlukReyinkot
RaiseYükseltmek, Zam Yapmak, Yeti̇şti̇rmekReyz
Range

ANLAMINI ÖĞRENMEK İSTEDİĞİNİZ DEYİMİNİN İLK HARFİNİ AŞAĞIDAKİ LİSTEDEN SEÇİNİZ!
A · B · C · Ç ·D· E · F · G · H · I · İ · J · K · L · M · N · O · Ö · P · R · S · Ş · T · U · Ü · V · Y · Z

D Harfi ile Başlayan Deyimler

Dağ devirmek: Çok zor görünen işleri başarmak. &#;İşi ondan iyi kimse yapamaz, ne dağlar devirdiğini bilsen şaşarsın.&#;

Dağ doğura doğura fare doğurdu: Önemli gibi görünen şeylerden önemsiz bir sonuç çıkması durumunda söylenir.

Dağa çıkmak: Eşkıya olmak.

Dağa kaldırmak:  Herhangi bir sebepten ötürü birini zorla dağa veya ıssız bir yere götürüp orada alıkoymak. &#;Eşkıyalar, karakol komutanının oğlunu dağa kaldırmışlar; ne istedikleri henüz belli değil.&#;

Dağarcığına atmak: Yeni bilgilerini, eski bilgilerine katmak; yeni bilgileri zihnine yerleştirmek.&#;Öğrendiği her yeni bilgiyi dağarcığına atmayı ihmal etmedi.&#;

Dağdan gelip bağdakini kovmak: Daha sonradan geldiği bir yere ya da karıştığı bir işte eskiden beri bulunan bir kişinin yerini almaya çalışmak.&#;Şu densize bak hele, dağdan gelip bağdakini kovuyor!&#;

Dağlara düşmek: Sıkıntı, üzüntü sebebiyle insanlardan kaçıp ıssız yerlerde yaşar olmak.&#;Annesinin ölümünden sonra dağlara düştü.&#;

Dal budak salmak: 1. Karmaşık biçimde yayılıp genişlemek. 2. Soy ya da dostluk yönünden genişleyip yayılmak.&#;Bu mesele daha fazla dal budak salmadan hemen halledilmeli.&#;

Dalavere çevirmek: Yalan, dolan ve hile ile kötü bir iş yapmak; düzen kurarak gizlice başkasını aldatmak.&#;Yine bir dalavere çevirmesin bu adam!&#;

Daldan dala konmak: Çok sık, düşünce ya da konu değiştirmek.&#;Daldan dala konmayı bırak da bir işe sarıl artık.&#;

Dalına basmak: Hiç hoşlanmadığı şeyleri yaparak birisini öfkelendirmek.&#;Dalıma basıp da beni çileden çıkarma lütfen!&#;

Dallanıp budaklanmak: Genişleyip yayılmak, gittikçe büyüyerek karışık bir durum almak.&#;İşi dallandırıp budaklandırmada üstüne yok hani!&#;

Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı: Yersiz ve saçma söz için söylenir.

Damdan düşer gibi: Aniden, yersiz olarak (söz söylemek).&#;Damdan düşer gibi söz söyleyince ortalık birbirine girdi.&#;

Damgasını vurmak: Biri hakkında kötü bir yargıya varmak.&#;Allah&#;tan korkmazsan ona hırsızlık damgasını vur da rezil olsun.&#;

Damokles&#;in kılıcı: Kişiyi korku ve baskı altında tutan büyük ceza tehdidi.&#;Damokles&#;in kılıcı gibi başımda dikilip durma öyle!&#;

Dananın kuyruğu kopmak: Olay patlak vermek, beklenen ve korkulan sonucun gerçekleşmesi.&#;Dananın kuyruğu bu gece kopacak, inşallah hayır demezler.&#;

Danışıklı dövüş: Şike; önceden aralarında bir anlaşma olduğu hâlde, sanki böyle bir anlaşma yokmuş gibi davranarak başkalarını aldatmak.&#;Danışıklı dövüş insanların mertlik anlayışını tamamen öldürdü.&#;

Dara düşmek: 1. Paraca sıkıntıya uğramak. 2. Sıkıntılı, tehlikeli bir durumla karşılaşmak.&#;İyice dara düştük, geçinmekte güçlük çekiyoruz.&#;

Dara getirmek: Aceleye getirmek, gerektiği gibi zaman ayıramamak.&#;Biraz erken kalkalım da dara getirmeden yapalım işi, güzel olsun.&#;

Dar boğaz: Sıkıntılar ve güçlükler içinde geçirilen, geçici kabul edilip sonunda ferahlık umulan durum.&#;Evelallah bu dar boğazı da aşacağız.&#;

Darda kalmak: 1. Zor duruma düşmek. 2. Paraca sıkıntı çekmek.&#;Öğretmeninin karşısında darda kalmak istemeyen Ahmet, ödevini yapmayı hiç ihmal etmezdi.&#;

Dar gelirli: Geçim sıkıntısı çeken, kazancı normal olarak geçimini sağlamaya yetmeyen.&#;Dar gelirli ailelerin çocuklarının çoğu okulu yarıda bırakmak zorunda kalıyorlar.&#;

Darısı (dostlar) başına: &#;Kavuştuğum başarı ve mutluluğa tüm dostlarımın da kavuşmasını isterim&#; anlamında kullanılır.

Dar kafalı: Anlayışı, kavrayışı az; yeniliklere açık olmayan.&#;Dar kafalı insanlarla anlaşmak oldukça zordur.&#;

Davul çalmak: Bir şeyi herkesin duyabileceği biçimde ortalığa yaymak.&#;Davul çalıp bizi elâleme rezil etti.&#;

Defe (tefe) koymak: Dedikodusunu yapmak, kınayan bir dille başkalarına anlatmak, alaya almak.&#;Sakın söyleme, yoksa bizi defe koyarlar.&#;

Defterden silmek: İlişkisini kesmek, yok saymak, adını anmaz olmak, unutmak.&#;Ali&#;yi defterden iyice sildim.&#;

Defteri dürülmek: 1. İşine son verilerek bir yerden uzaklaştırılmak. 2. Ölmek ya da öldürülmek.&#;Onun da defterini dürecekler yakında.&#;

Defteri kapamak: İlgiyi kesmek, uğraşmaz olmak, söz konusu işi yapmaz olmak. &#;O defteri kapadık biz, artık soru sormayın.&#;

Deli divane olmak: Bir şeyi, bir kimseyi aşırı derecede sevmek, ona tutkun olmak.&#;Delikanlı o kız için deli divane oluyordu.&#;

Deli fişek: Atak, delişmen, delice işler yapan, şımarık.&#;Bırak artık şu deli fişek adamla arkadaşlık etmeyi.&#;

Deliksiz uyku: Hiç uyanmadan, çok rahat, uzun süre uyunulan uyku.&#;Bu gece deliksiz bir uyku çekip yorgunluğumu atmak istiyorum.&#;

Dem tutmak: Bir çalgıya, bir başka çalgı veya sesle eşlik etmek.

Demir atmak: 1. Çapasını denize atmak. 2. Bir yerde uzun süre kalmak.&#;Gemiler fırtına başlayınca koya girip demir attılar.&#;

 

Denizden çıkmış balığa dönmek: Yeni bir işe, ortama, duruma alışmakta zorluk çekmek.&#;Eski işinden ayrılıp, yeni işine başlayınca denizden çıkmış balığa dönmüştü.&#;

Derdine düşmek: Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak.&#;Sana ne ki o işin derdine düştün?&#;

Dert ortağı: 1. Aynı derdin, sıkıntının içinde bulunanlardan her biri. 2. Bir kimsenin derdini paylaştığı, anlattığı yakın dostu.&#;Onlar yıllar yılı birbirlerinin dert ortağı olarak yaşamışlardı.&#;

Destan olmak: Yaptığı (kötü) bir işten dolayı şöhreti yayılmak.&#;Karısına bağırdı diye annesini kapıya attı, bütün civar köylere destan oldu.&#;

Devede kulak: Bütüne göre çok ufak bir parça.&#;Onun yaptığı iş devede kulak kalır.&#;

Deveye hendek atlatmak: Birisine yapılması çok zor, hemen hemen yapamayacağı bir işi yaptırmaya çalışmak.&#;Senin yaptığın deveye hendek atlatmak, bırak şu garibin yakasını.&#;

Devlet kuşu: Umulmadık, iyi talih; zenginlik, mutluluk getiren talih.

Dışı eli (seni) yakar, içi beni: &#;Dıştan görünüşü, herkesi imrendirecek kadar güzel ama içyüzü elverişsiz, kötü, sahibini üzücü&#; anlamında kullanılır.&#;Ah bir bilseler işin iç yüzünü, dışı eli yakar, içi beni.&#;

Diken üstünde oturmak: Bir yerde tedirginlik duymak, her an kalkmak durumunu belirtir olmak, huzursuz olmak. &#;İnan, diken üstünde oturuyorum şurada.&#;

Dikine gitmek: İnatçılık etmek, bildiğini yapmaya çalışmak, kimsenin uyarısına kulak asmamak.&#;Biraz daha dikine giderse başına büyük bir bela gelecek bu çocuğun.&#;

Dikiş tutturamamak: Bir yerde, bir işte bir sebepten ötürü başarı sağlayamayıp uzun süre kalmamak.&#;Bir şeyde dikiş tutturamadı, şimdi boşta gezip duruyor.&#;

Dikiz etmek: Bir yeri, olayı, birinin hareketlerini gizlice ve gözünü ayırmadan dikkatlice izlemek.

Dil dökmek: Kandırmak, inandırmak ya da yararlanmak için tatlı sözler söylemek.&#;Peşine düşen çocuğu ne kadar dil döktüyse de evde kalmaya razı edemedi.&#;

Dil uzatmak: Bir kimse veya bir şey için kötü söz söylemek.&#;Ben öğretmenime dil uzattıracak adam değilim.&#;

Dil yarası: Acı, ağır ve kötü sözün gönülde bıraktığı kırgınlık.&#;Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez demişler.&#;

Dilden dile dolaşmak: Her yerde, pek çok kimse tarafından bahis konusu olmak.&#;Atasözleri dilden dile dolaşarak günümüze kadar geldi.&#;

Dile (dillere) düşmek: Hakkında dedikodu yapılmak.&#;Allah kimseyi dile düşürmesin, kadıncağız sokağa çıkamaz oldu.&#;

Dile gelmek: 1. Konuşma yeteneği yokken konuşmak, dillenmek. 2. Dile düşmek.&#;Dile geldi dağlar, avuttu onu!&#;

Dile getirmek: 1. Bir meseleyi belirtmek, ortaya atmak, anlatmak, açıklamak. 2. Birini konuşturmak.&#;Hiç umulmadık bir anda konuyu dile getirdi, hepimizin anlamasını sağladı.&#;

Dile kolay: Söylenmesi kolay ama yapılması ortaya konması ya da katlanılması çok güç.&#;Evet, dile kolay, haydi yap da görelim.&#;

Dili açılmak: Herhangi bir sebepten dolayı konuşamayan kimse, birden konuşmaya başlamış olmak.&#;Dili açıldı çok şükür!&#;

Dili dolaşmak: Heyecan, korku ya da bir hastalık sebebiyle söyleyeceğini şaşırmak, karıştırmak, açık olarak ifade edememek.&#;Babasını aniden karşısında görünce dili dolaştı, kekelemeye başladı.&#;

Dili dönmemek: 1. Bir sözü doğru ve düzgün söylemeyi becerememek, yanlışsız konuşamamak. 2. Amacını iyi anlatamamak.&#;İnşallah dilim dönmeden meseleyi anlatır da kurtulurum ondan.&#;

Dili olsa da söylese: &#;Cansız nesneler, hayvanlar konuşabilseler, bazı olaylara tanıklık edebilseler ne iyi olurdu&#; anlamında kullanılır.

Dili tutulmak: Herhangi bir sebepten ötürü söz söyleyemez duruma gelmek.&#;Sevinçten dili tutuldu bizim kızın.&#;

Dili uzun: İncitici, kırıcı sözler söyleyen, saygısız kimse.&#;O uzun dilini bana kestirmeden çek içeri!&#;

Dili varmamak: Bir sözü söylemeye gönlü razı olmamak.&#;Sana git demeye dilim varır mı sanıyorsun?&#;

Dilinden kurtulamamak: Yaptığı bir kabahatten ötürü sürekli olarak, bir kimsenin sitem, eleştiri ve sataşmalarına uğramak.&#;Ne yapmalıyım da dilinden kurtulmalıyım onun?&#;

Dilinde tüy bitmek: Sık sık söylemekten bıkmak, usanmak.&#;Size söyleye söyleye dilimde tüy bitti.&#;

Diline dolamak: 1. Bir kimsenin dedikodusunu yapmak, kötü tarafını her yerde söylemek. 2. Bir şeyi her fırsatta söyler olmak.

Dilinin altında bir şey olmak: Bir kimsenin sözlerinden açıkça söylemediği bir şeyler olduğu anlaşılmak.&#;Dilinin altında bir şey olduğunu biliyorum ama bir türlü söyletemiyorum.&#;

Dilinin ucuna gelmek: 1. Tam söyleyecekken vazgeçip söylememek. 2. Hatırladığı şeyi söyleyecekken yine unutuvermek.&#;Dilinin ucuna geldi ama utandığı için söyleyemedi.&#;

Dilini tutmak: Sonunu düşünerek gelişigüzel konuşmaktan sakınmak, ölçülü konuşmak, rast gele konuşmamak.&#;Dilini tutmasını bilmeyenlerin başına neler geldiğini sana söylemediler mi?&#;

Dilini yutmak: Büyük bir korku, şaşkınlık ya da sevinç karşısında konuşamaz hâle gelmek.&#;Korkudan neredeyse dilini yutacaktı.&#;

Dilin kemiği yok: 1. Önceden söylediği sözü başka biçimlere sokarak inkâr etmek. 2. İnsan konuşurken bazı hatalar yapabilir, doğru ve yanlış her şeyi söyleyebilir.

Dillerde dolaşmak: Her yerde kendisinden, ondan söz edilmek.&#;Cephede gösterdiği yararlılıklardan sonra adı dillerde dolaşır oldu.&#;

Dillere destan olmak: Bir olay veya nitelik halk arasında yayılmak.&#;Ona öyle bir oyun oynayacağım ki dillere destan olacak!&#;

Diline pelesenk etmek: Bir sözü her zaman, yerli yersiz tekrarlamak.&#;Şey sözünü diline pelesenk etmişsin, her cümlenin başında kullanıyorsun.&#;

Dimyat&#;a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak: Daha iyisini elde etmek uğruna çalışırken elindekilerini de yitirmek.&#;Gel şu işten vazgeç, Dimyat&#;a pirince giderken evdeki bulgurdan da olma.&#;

Dinden imandan çıkmak: Çok sinirlenmek, öfkelenmek, kızgınlık duymak.&#;İnsanı dinden imandan çıkarıyorsun, yapma şu hareketleri!&#;

Dinden imandan olmak: Dinî inancını yitirmek, mürtet olmak.

Dini bir uğruna: Müslümanlık davası yoluna (iş yapmak).

Dini bütün: Dinin emirlerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan, inancı sağlam olan, dinine çok bağlı.&#;Her Müslüman dini bütün olmak zorundadır.&#;

Dingonun ahırı: Gireni çıkanı çok olan ,kimin gelip gittiği belli olmayan yer. &#;Herkes istediği saatte gelip gidemez bu eve, dingonun ahırı mı burası!&#;

Dipsiz kile boş ambar: Para, mal tutamayanın durumunu ya da verimsiz, sonuçsuz bir işi anlatmak için kullanılır.&#;Memurların işi tam anlamıyla dipsiz kile boş ambar, sıfıra sıfır elde var sıfır.&#;

Dirsek çevirmek: Daha önce birlikte iş yaptığı, anlaştığı kimseden, artık ihtiyaç duymadığı için yüz çevirmek; bir kimseyi kendinden uzaklaştıracak davranışlarda bulunmak.&#;Onun da dirsek çevireceğini hiç beklemezdim.&#;

Dirsek çürütmek: Okumak, öğrenim görmek için uzun yıllar çalışmak.&#;Desene boşuna dirsek çürütmüşsün.&#;

Diş bilemek: Öç almak, kötülük yapmak için fırsat kollamak; öfkesini gösterir durum almak.&#;Bana diş bilediği bakışlarından belli.&#;

Diş geçirememek: Etkisiz kalmak, güç yetirememek, hükmünü yürütüp sözünü dinletememek.&#;Bir çocuğa diş geçiremiyorsun, ne biçim annesin sen!&#;

Diş gıcırdatmak: Kızgınlığını, öfkesini kimi davranışlarıyla belli etmek.&#;Dediğini yaptıramayınca dişlerini gıcırdatmaya başladı.&#;

Diş göstermek: Güçlü olduğunu, kendine güvendiğini, saldırabileceğini davranışlarıyla belli etmek; tehdit etmek.&#;Biraz diş göstersen hemen yola geleceklerdir.&#;

Dişe dokunur: Hatırı sayılır, işe yarar, belirtilmeye değer, önemli.&#;Dişe dokunur bir iş yapmışsın, aferin çocuğum.&#;

Dişinden tırnağından artırmak: Yiyeceğinden, içeceğinden vb. ihtiyaçlarından keserek zorla biriktirmek.&#;Seni, dişimden tırnağımdan artırdığım parayla okuttum!&#;

Dişine göre: Yapabileceği, gücünün yeteceği, becerebileceği, uygun bir durumda.&#;Tam da dişime göre, onu yenebilirim.&#;

Dişini sıkmak: Darlığa, sıkıntıya dayanmak; her türlü zorluğa katlanmak.&#;Biraz daha dişini sıkmalısın, inşallah yakında rahata kavuşacağız.&#;

Dişini tırnağına takmak: Çok büyük zorluklara, sıkıntılara, darlıklara katlanarak bütün gücünü kullanıp çalışmak.&#;Biz bu evi dişimizi tırnağımıza takarak yaptık, yıkmalarına izin vermeyeceğim!&#;

Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Çok az gelmek (yiyecekler için).&#;Açlıktan kırılıyorduk, önümüzdeki yiyecekler dişimizin kovuğuna bile gitmeyecek kadardı.&#;

Diz boyu: Dize kadar (yükseklik veya alçaklık için).&#;Çukuru diz boyu kazmışlardı.&#;

Diz çökmek: 1. Dizini yere koyarak oturmak. 2. Teslim olmak.&#;Düşman askerleri önümüzde diz çökmüşlerdi.&#;

Dize gelmek: Teslim olmak, boyun eğmek, yenilmek, güçlünün buyruğunu kabullenmek.&#;Bizim kitabımızda dize gelmek yoktur!&#;

Dize getirmek: Kendisine karşı geleni alt ederek buyruğunu dinler duruma getirmek, boyun eğdirmek.&#;İki saatte düşmanı dize getirebiliriz.&#;

Dizgini (dizginleri) ele almak: Yönetimi ele geçirmek, işi kendisi yönetmeye başlamak.&#;Dizginleri ele almazsak fabrika kargaşa içinde boğulup kalacak, üretim yapılamayacak.&#;

Dizginleri salıvermek: Başıboş bırakmak, sıkı tuttuğu yönetimi gevşetmek.&#;Yönetim, dizginleri salıverince insanlar rahat bir nefes aldılar.&#;

Dizini dövmek: Çok pişman olmak.&#;Çocuklarını küçük yaşta eğitmezsen sonradan dizini döversin.&#;

Dizinin (dizlerinin) bağı çözülmek: Korkudan, heyecandan, yorgunluktan ayakta duramayacak hâle gelmek.&#;Yokuşu çıktım ama dizlerimin de bağı çözüldü.&#;

Dizlerine kapanmak: Yalvarmak, kendini küçük düşürecek kadar çok yalvarmak, başını dizlerinin üzerine koymak.&#;Göreceksin, günün birinde dizlerine kapanacak babasının.&#;

Dobra dobra söylemek: Hiçbir şeyden çekinmeden, sözü eğip bükmeden, dosdoğru, açık açık konuşmak.&#;Dobra dobra konuşan insanları severim.&#;

Doğmamış çocuğa don biçmek: Henüz ele geçmemiş bir şey, gerçekleşmesi kesin olarak bilinmeyen bir durum için hazırlık yapmak.

Dokuz doğurmak: 1. Bir işi güçlükle ve sıkıntı içinde sonuca ulaştırmak. 2. Merakla, heyecanla, sabırsızlıkla, sıkıntı çekerek beklemek.&#;İşe geç kalmıştı, yeni araba gelinceye kadar dokuz doğurdu.&#;

Dokuz köyden kovulmuş: Geçimsizliği, hatalı davranışları yüzünden birçok yerden atılmış kimse.

Dolap çevirmek: Hile, düzen ve dalavere ile iş yapmak.&#;Yine ne dolap çeviriyor acaba?&#;

Dolma yutmak: Kanıp aldanmak.&#;Ona dolma yutturacağını hiç sanmam!&#;

Dolu dizgin: 1. Son hızla (süvari ve at arabası için). 2. Önüne geçilemeyecek biçimde, çok fazla olarak.&#;Kinlerimizi dolu dizgin salıverdik düşmanın üstüne.&#;

Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı: İçinden çıkılamayan güç bir durum karşısında söylenir. &#;Her yolu denedim, çözüm yolu bulamadım&#; anlamına gelir.

Domuzdan kıl çekmek: Sevilmeyen, eli sıkı olan, cimri bir kimseden bir şey alabilmek.&#;Domuzdan bir kıl koparmak kârdır.&#;

Don gömlek: Çıplak, üzerinde sadece don ve gömlek var denilecek kadar soyunmuş hâlde.&#;Adamı, don gömlek kalacak kadar soydular.&#;

Dostlar alışverişte görsün: Gösteriş olsun; amaç iş yapıyor görünmek, iş yapmak değil.&#;Güya çalışıyor, dostlar alışverişte görsün!&#;

Dökülüp saçılmak: 1. Bir şey uğruna fazla para harcamak, masraf etmek. 2. Soyunmak, çok açık giyinmek.&#;Düğün yapıyorum diye sakın dökülüp saçılma, yoksa kendini toplayamazsın.&#;

Dört ayak üstüne düşmek: Tehlikeli bir durumdan hiç zarar görmeden kurtulmak.&#;Nasıl oluyor da, bu adam hep dört ayak üstüne düşüyor?&#;

Dört başı mamur: Her yanı bakımlı, elverişli, güzel, tam istenildiği gibi.&#;Alırsam dört başı mamur bir ev alacağım.&#;

Dört dönmek: Bir işi yapmak için korku, heyecan, telâş, şaşkınlık içinde sağa sola koşmak, çare aramak.&#;Kadıncağız haberi alır almaz odanın içinde dört dönmeye başladı.&#;

Dört elle sarılmak: Yapacağı işe büyük bir önem verip özen göstererek girişmek.&#;Başarılı olmak mı istiyorsun, dört elle sarıl işine!&#;

Dört gözle beklemek: Özleyerek, çok isteyerek, büyük bir sabırsızlıkla beklemek.&#;Annemin yolunu dört gözle beklemeye başladım.&#;

Dudak bükmek: Umursamamak, beğenmemek, küçümsemek.&#;Yeni alınan elbiseye şöyle bir dudak büküp geçti.&#;

Dudak ısırmak: Hayret etmek, şaşırmak.&#;Beni karşısında görünce dudağını ısıracak eminim.&#;

Dudak ısırtmak: 1. Hayran bırakmak. 2. Şaşkınlığa, hayrete düşürmek.&#;Yazdığı son kitabıyla dudak ısırttı herkese.&#;

Duman attırmak: Geride bırakmak, zor duruma düşürmek, birini yıldırmak.&#;Silahını çeken komutan etrafa duman attırmaya başladı.&#;

Duman etmek: Bozmak, ortalığı dağıtmak, yok etmek; yenmek, birine karşı başarı sağlamak.&#;Askerler ortalığı toz duman ettiler.&#;

Duman olmak: 1. Ortadan kaybolmak. 2. Durumu, düzeni, işi bozulmak. Kötü olmak.&#;Çabuk duman ol buradan, gözüm görmesin seni!&#;

Dumanı üstünde: 1. Çok taze (sebze ve meyve için). 2. Çok yeni, üzerinden zaman geçmemiş.&#;Şu elmalara bak, daha dumanı üstünde bunların.&#;

Durduğu yerde: 1. Hiç gereği yokken. 2. Kolaylıkla, hiç emek ve çaba harcamadan.&#;Adam durduğu yerde para kazanıyor, anlamadım bu işi!&#;

Durup dinlenmeden: Sürekli olarak, ara vermeden, arka arkaya.&#;Yıllar yılı durup dinlenmeden çalıştım sizin için.&#;

Durup dururken: 1. Birden bire, ansızın. 2. Hiç gereği veya sebebi yokken.&#;Durup dururken bir tokat attı arkadaşına.&#;

Dut yemiş bülbüle dönmek: Susmak; konuşkanlığını, sevincini, neşesini yitirmek; sesi çıkmaz olmak.&#;Onu dut yemiş bülbüle döndürmezsem bana da Hasan demesinler!&#;

Düğüm noktası: Bir meselenin sonuçlandırılması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken en güç yanı.&#;Biz işin daha düğüm noktasını tespit etmiş değiliz ki!&#;

Düğün bayram etmek: Çok sevinç duymak, topluca neşeli bir duruma kavuşmak.&#;Ağabeyim savaştan sağ salim dönünce ailece bayram ettik.&#;

Düğün evi gibi: Çok kalabalık ve telâşlı görülen yer.&#;Hayrola, dün akşam sizin sokak düğün evi gibiymiş!&#;

Dümen çevirmek: Düzen kurup, hileli iş yapmak.&#;Yine ne dümen çeviriyorsunuz siz?&#;

Dümen kırmak: Yön değiştirmek.

Dümen suyunda gitmek: Birine bağımlı olmak, birinin tuttuğu yolu izlemek, hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak.&#;Başkasının dümen suyundan gidenler kişiliklerini bulamazlar.&#;

Dünkü çocuk: Deneyimi az, toy acemi.&#;Dünkü çocukların aklına ihtiyacım yok benim.&#;

Dünya başına yıkılmak: Dara düşmek, felâkete uğramak, umutlarını yitirmek, çok üzülüp acı çekmek.&#;Trafik kazasında kocasını ve iki çocuğunu kaybeden kadının dünyası başına yıkılmıştı.&#;

Dünya bir araya gelse: &#;Bütün insanlar engel olmaya kalksa bile, asla, hiçbir zaman, kim ne derse desin&#; anlamında, yine bildiğini yapma durumu için kullanılır.&#;Dünya bir araya gelse de ben o adamla barışmam.&#;

Dünyadan elini eteğini çekmek: Bir kenara çekilip toplum ile ilişkisini kesmek, toplumun yaşayışına karışmaz olmak, daha çok ibadetle meşgul olmak ve dünya işleriyle ilgilenmez olmak.&#;Bizim komşu her nedense dünyadan elini eteğini çekti, görünmez oldu sanki.&#;

Dünyadan haberi olmamak: Çevresinden, çağından ve çağının getirdiklerinden, zamanında yaşanan hayattan haberli olmamak.&#;Sen dünyadan haberi olmayan bir adamsın, ne anlarsın bu işten, lütfen karışma!&#;

Dünya gözü ile: Ölmeden önce, yaşarken.&#;Dünya gözü ile Almanya&#;daki kardeşimi bir daha görsem.&#;

Dünya yıkılsa umurunda değil: Hiçbir şeyle ilgilenmemek, umursuz olmak, sorumluluk duymamak.&#;Varsa yoksa kendi çıkarı, dünya yıkılsa umurunda değil.&#;

Dünyalar onun olmak: Oldukça çok sevinmek.&#;Babası istediği oyuncağı getirince dünyalar onun oldu sanki.&#;

Dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak: Dünyada insanın başına neler gelebileceğini öğrenmek, zorluklarla karşılaşmak, tecrübe kazanmak.&#;Elbet sen de bir gün dünyanın kaç bucak olduğunu anlayacaksın.&#;

Dünyanın öbür ucu: Çok uzak yer.&#;Ali de dünyanın öbür ucunda oturuyor.&#;

Dünyayı toz pembe görmek: İyimser olmak, üzücü durumlara bile iyi gözle bakmak.&#;Bırak artık şu dünyayı toz pembe görmeyi, aç gözlerini!&#;

Düşe kalka: 1. İşi kimi zaman iyi, kimi zaman kötü olarak güçlükle, uğraşa uğraşa (yapmak). 2. Biriyle yakın ilişki kurarak.&#;Düşe kalka okulu zor bitirdi.&#;

Düşeş atmak:Umulmadık bir başarı kazanmak.&#;Düşeş attı bizim oğlan, şimdi yanına da yaklaştırmaz kimseyi.&#;

Düşman çatlatmak:Nisbet yapmak, iyi durum ve başarılarıyla düşmanı kızdırmak ve kıskandırmak.&#;Düşman çatlatmakta da üstüne yok senin!&#;

Düşman kesilmek: Düşman olmak, düşman gibi görünüp tavır almak.&#;Yalnız benim değil, bütün ailenin düşmanı kesilmişti.&#;

Düşünüp taşınmak: Bir meseleyi enine boyuna tartmak, konuyu bütün yönleriyle incelemek, iyice düşünüp ona göre davranmak.&#;Acele etme, düşünüp taşın öyle karar ver.&#;

Düşüp kalkmak: 1. Yakın arkadaşlık etmek. 2. Yasa ve gelenek dışı kadın ve erkekle birlikte yaşamak veya sık sık bir araya gelmek.&#;Seni bu hâle getirenler düşüp kalktığın arkadaşlarındır. Hâlâ anlamadın mı?&#;

Düz duvara tırmanmak: Çok yaramazlık yapmak, uslu durmamak.&#;Ne haylaz çocukmuş, düz duvara tırmanıyor.&#;

İngilizcede En Çok Kullanılan Kelime

Noİngilizce kelimelerTürkçe ÇevirisiÖrnek Kullanım1The(Tanım belirtiyor, bir kavramın bilindik olduğunu belirtmek amacıyla kullanılıyor.)The Office, the theatre2BeOl(mak), var olmal, bulunmak (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)Be a teacher (öğretmen ol)3To(ismin yönelme hali) (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)To you (sana), Listen to me (beni dinle), I am happy to work here (Burada çalışmaktan mutluyum)4Of-li, -e yönelik, ilişkili, bağlantılı (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)First of all (ilk olarak), Department of Finance (Finans Bölümü), Out of (dışında)5AndVeDomato and potato (domates ve patates)6ABir, herhangi bir, belirli bir tür veya niteliktekiA mouse (bir fare), Have a bath (banyo yapmak), a little bit (azıcık)7Inİçeri, iç, içinde (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)Get in the car (arabanın içine bin, arabaya bin), in general (genellikle), built-in (gömme, ankastre, iç yapıya dahil)8ThatŞu, o (mesafe belirtiyor, uzaktaki kavramlar için kullanılıyor)That is a chair. (şu bir masadır.), that place (orası, ora, şurası, şura)9HaveSahip olmak, elinde tutmak, yapmak (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)I have a car. (Arabam var.), have a nap (kestirmek), have mercy (acımak)10IBenI am a student. (Ben bir öğrenciyim.)11ItO, onaIt is a pencil. (O bir kalem.)12Forİçin, yönünden, dair (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)For you (senin için), Look for (aramak), for now (şimdilik)13NotYok, değil, olumsuzluk, haricinde (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)It is not a monster. (O bir canavar değil.), not like yours (seninki/sizinki gibi değil)14OnÜzerinde, hazır, çalışır (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)It is a apple on the table. (Masanın üzerinde elma var.), turn on (açmak)15Withİle, birlikte, nedeniyle (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)With her (onunla), with glory (gururla)16HeO (erkekler için kullanılıyor)He is a a teacher. (O bir öğretmen [ve onun erkek olduğunu anlıyoruz].)17AsOlarak, gibi, kadar (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)As a whole (bütün olarak), as soon as possible (bir an önce), as a result (sonuç olarak)18YouSen,siz, sana, size (vb. diğer çekimler)Thank you ([sana/size] + teşekkür ederim), you are a genius (sen bir dahisin)19DoYapmak, etmek (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)I do dishes (bulaşıkları yıkarım), do you like dolphins? (yunusları sever misin?)20AtÜzere, nezdinde, saatinde, -de (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)At 8 o’clock (Saat sekizde), at night (gece vaktinde), at work (işte)21ThisBu, buradakiFor this reason (bu nedenle), this desk (bu masa)22ButAma, fakatHe is a good person but I don’t know him very well (o iyi biri ama onu çok tanımıyorum), last but one (sondan bir önceki)23HisOnun, ona ait (erkekler için) His pencil (onun kalemi), his feelings (onun duyguları)24By-e, -inden, tarafından, itibarıyla, boyunca (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)Stop by (uğramak), affected by something (bir şeye tutulmak), by goverment (hükümet tarafından)25From-den, -dan, itibaren, istinaden, beri (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)Benefit from something (bir şeyden yararlanmak), apart from (haricinde), from 80’s to ’s (80’lerden ’lere)26TheyOnlar (erkekler için)They are actors (Onlar aktör), where are they? (onlar nerede?)27WeBizWe are champions (biz şampiyonlarız), do we know each other? (birbirimizi tanıyor muyuz?)28SaySöylemek, laflamak, demek, sözFinal say (son söz), say goodbye (vedalaşmak, hoşçakal demek), something to say (söyleyecek bir şey)29HerOna, ona it (kadınlar için kullanılıyor)Mother and her daugher (anne ve kızı), her age (onun yaşı)30SheO (kadınlar için kullanılıyor)She plays guitar (o gitar çalıyor)31OrYa da, veyaBurger or pizza (hamburger ya da pizza)32AnBir (sesli harfle başlayan kelimelerin öncesinde kullanılıyor)An elephant (bir fil), an office (bir ofis)33WillGelecek zaman kipi, irade, vasiyet (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)I will be there (orada olacağım), her will (onun vasiyeti)34MyBenimMy teacher (öğretmenim), my dream job (hayalimdeki meslek)35OneBir, tek, biriOne by one (birer birer), one half (yarısı), little one (ufaklık, küçük biri)36AllTüm, bütün, hepsiAll the time (her zaman), all creation (tüm evren), all genres (bütün türler)37WouldKoşullu dilek, -ecekti,Would like (istemek), would rather (tercih etmek), If we were home he would like to come here (evde olsaydık buraya gelmek isteyecekti)38ThereOra, orada, oradaki, şura, şurada, şuradakiThere is a bank (orada bir banka var), get there (oraya/şuraya gitmek)39TheirOnlarınEarn their trust (onların güvenini kazanmak), on their own (kendi kendilerine)40WhatNe, neyi, cisim,şey (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)In what follows (devamında), what is your name? (ismin(iz) ne?), what are his capabilities? (onun yetenekleri nelerdir?)41SoBöylece, bu yüzden, bu nedenle, öyle, böyle, demek ki (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)So it begins (demek ki başlıyor), I was sick so I couldn’t do homework (Hastaydım bu yüzden ödevimi yapamadım), so and so (vesaire)42UpYukarı, artış, çıkış, yüksekte (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)She looked up at the skies (O [yukarı doğru] gökyüzüne baktı, I wake up early (erken kalkarım), It’s up to you (sana kalmış)43OutÇıkış, dışarıda, dış, uzakta olan (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)Get out (çık dışarı), work out (egzersiz yapmak), find out (anlamak)44IfEğer, rağmen, sözde (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)If else (eğer başkaysa), what-if (varsayımsal), see if it works (çalışıp çalışmadığına bakmak)45AboutHakkında, dair, üzere (ayrıca başka bir çok anlamda kullanılabiliyor)It is not about you (Seninle ilgili değil), moon about (dalgın dalgın durmak), the lecture is about (ders tarih hakkındadır)46WhoKimWho is there? (Orada kim var?), Who is the president of the USA (ABD’nin başkanı kimdir?) An teacher is someone who teaches to students (öğretmen öğrencilere öğreten bir kimsedir)47GetAlmak, edinmek, elde etmek, kazanmak (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)Get some supplies (Biraz malzeme al)), get trophy (kupa almak), get a job (bir meslek edin)48WhichHangi, hangisiWhich day (hangi gün), which office (hangi ofis), tell which is which (hangisinin hangisi olduğunu ayırt etmek)49GoGitmek, çıkmak, hareket etmek, girmek, başlamak (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)He goes to school (o okula gider), I go outside (dışarıya çıkıyorum)50MeBende, bana, benimIt’s me (benim [sorulan soruya cevap verme anlamında kullanılıyor])51WhenNe zamanWhen do we go? (ne zaman gideriz?)52makeYapmak, etmek, sağlamak (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)I will make a cake (pasta yapacağım), make me happy (beni mutlu et)53CanOlabilmek, yapabilmek, teneke kutuI can help you (sana yardım edebilirim), it is a can (o bir teneke kutu)54LikeSevmek, benzemek, beğenmek, hoşlanmakI like pizza (pizza severim), he is not like you (o sana benzemiyor)55TimeZaman, süre, kereHow many times kaç kere), it is time to sleep (uyuma zamanı), time-out (süre bitimi)56NoHayır, yok, ret, hiçI said no (hayır dedim), She voted no (O hayır oyu verdi), no way (hiç yolu yok), no one (hiç kimse)57JustŞimdi, sadece, yalnızca, az önce, tam (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)I have just arrived (az önce geldim), it is just a squirrel (o sadece bir sincap), just now (şu anda)58HimOna, onuDo you like him? (Ondan hoşlanıyor musun?)59KnowBilmek, öğrenmek, tanımakI know him (onu tanıyorum), she knows something (o bir şeyler biliyor)60TakeAlmak, (fotoğraf) çekmek, götürmek (ayrıca başka bir çok anlamı bulunuyor)I will take a shower (duş alacağım), she took some photographs (o birkaç tane fotoğraf çekti), take me home (beni eve götür)61Peopleİnsanlar, halk, milletWe are people (biz insanız), important people (önemli insanlar), common people (sıradan insanlar), crowd of people (kitle, kalabalık insan grubu)62Intoİçine, içeriye, -e, -a, -in içineInto the car (arabanın içine), into the room (odanın içine)63YearYıl, sene, yaşHappy new year (yeni yılın kutlu olsun), I am 28 years old (ben 28 yaşındayım), eventful year (olaylarla dolu sene)64YourSenin, sizinYour choice (senin/sizin seçimin([iz]), your opinion (senin/sizin düşüncen[iz])65Goodİyi, güzel, faydaGood choice (iyi seçim), good luck (iyi şanslar)66SomeBiraz, bazı, birkaç (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Some of them (bazıları), some practices (bazı uygulamalar), some ruins (bazı kalıntılar)67CouldYapabilmek, olabilmek, “can”in geçmiş zaman haliI could do it when I was younger (Gençken yapabilirdim), I could use some help (biraz yardıma ihtiyacım var)68ThemOnlara, onlarıDon’t follow them (onları takip etme)69SeeGörmek, anlamak (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)I see (görüyorum, anlıyorum), I see double (çift görüyorum)70OtherDiğer, başka, ötekiOther people (diğer insanlar), the other world (öteki dünya), some other time (başka zaman)71Than-den, -e göre, hariç, nazaran (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)More than feelings (duygulardan daha fazlası), I would prefer juice rather than coke (Kolaya nazaran meyve suyunu tercih ederim)72ThenO zamanlar, o halde, öyleyse (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Back then, I adored you (o zamanlar sana hayrandım)73NowŞimdi, şu an, şimdiye aitRight now (Hemen şimdi), he is working now (o şu an çalışıyor)74LookBakmak, görünmek, görünüş (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)I look into your eyes (gözlerinin içine bakıyorum), he looks handsome (yakışıklı görünüyor)75OnlySadece, tek, sırf, yalnızcaOnly 2 euro (sadece 2 euro), only child (tek çocuk)76ComeGelmek (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)I come home (eve geliyorum), come to mind (akla gelmek)77ItsOnunDon&#;t judge a book by its cover ([deyim] insanı dış görünüşüne göre yargılamayın)78OverFazla, bitmiş, üzerine, ötede (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)It’s over (bitti), get over something (bir şeyi atlatmak), he must be over fifty (50’nin üzerinde olmalı), a table over there (ötedeki bmasa)79ThinkDüşünmek, sanmakI am thinking about you (senin hakkında düşünüyorum), I think you misunderstood me (sanırım beni yanlış anladın)80AlsoAyrıca, da (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)I also called you (ayrıca seni aradım), we must also think that (şunu da düşünmeliyiz)81BackArka, geri  (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Turn back (geri dön)82AfterSonra, ertesi (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Call me later (beni sonra ara), the day after (ertesi gün),83UseKullanmak, kullanım, faydalanmak (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Use a notebook (dizüstü bilgisayar kullanmak), common use (genel kullanım), you used me (benden faydalandın)84TwoİkiTwo apples (iki elma)85HowNasılHow to use (nasıl kullanılır), this story tell us how we succeeded (bu hikaye nasıl başarılı olduğumuzu anlatıyor)86OurBizimOur team (takımımız)87WorkÇalışmak, iş, eserI work as an engineer (mühendis olarak çalışıyorum), work of art (sanat eseri)88Firstİlk, birinci, başlangıç (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)I come first (ilk ben geldim), first of all (herşeyden önce), first aid (ilk yardım), he was first (o birinciydi)89Wellİyi, kaynak (su vb.), kuyu (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Do it well (iyi yap), water well (su kuyusu)90WayYol (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)This way goes to main street (bu yol ana caddeye gidiyor), is there any other way? (başka bir yolu var mı)91EvenBile, hatta, çift (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Even if you do it, our manager may not accept it (yapsan bile müdürümüz kabul etmeyebilir), you should even see it (hatta onu görmelisin), odd or even (tek mi çift mi oyunu), even number (çift rakam)92NewYeni (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)New computer (yeni bilgisayar), new recruits (yeni elemanlar)93Wantİstemek, arzulamakI want a candy (şeker istiyorum), ı want to be an engineer (mühendis olmak istiyorum, I want you (seni arzuluyorum)94BecauseÇünkü (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)I can’t work today because I am sick (Bugün çalışamıyorum çünkü hastayım), because of you (senin yüzünden)95AnyHiç, herhangi (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Any juice left? (hiç meyve suyu kaldı mı?), you can choose any of them (Onlardan herhangi birini seçebilirsin[iz])96TheseBunlarThese are apple trees (bunlar elma ağaçlarıdır)97GiveVermek, getirmek (ayrıca cümle içinde kullanımına göre başka anlamları bulunuyor)Can you give me a pencil? (Bana bir kalem verebilir misin?), Give birth (doğurmak, dünyaya getirmek)98DayGünThursday is the 4th day of the week (perşembe haftanın 4. günüdür)99MostEn, en çok, çoğuThe most important (en önemli), I love him most (en çok onu seviyorum), most people (çoğu insan)UsBiz (ayrıca US şeklinde ABD kısaltması larak kullanılıyor)He like us (O bizi sevdi), she give us a reason to quit (bize bırakmamız için bir neden veriyor)

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası