sorsam seni yıldızlara / Sinan Özen Gökkuşağı mp3 indir

Sorsam Seni Yıldızlara

sorsam seni yıldızlara

Sinan Özen - Aşık Olmak İstiyorum



Gökkuşağı


Sorsam seni yıldızlara
Sorsam seni martılara
Bulsam bir gün seni bulsam
Burcu burcu koklasam
Yüreğimde saklasam
Doya doya sarılsam
Benim olsan

Bir gökkuşağının rengi sessizliğine sorsam
Bir gökkuşağının rengi sessizliğinde bulsam
Aydan sorsam yıldızlardan bulutlardan yağdırsam
Gülden sorsam sümbüllerden leylaklardan koklasam

Yazsam seni yarınlara
Hasret var dört bir yanımda
Ayrılsakta hep sonunda
Burcu burcu koklasam
Yüreğimde saklasam
Doya doya sarılsam
Benim olsan

Bir gökkuşağının rengi sessizliğine sorsam
Bir gökkuşağının rengi sessizliğinde bulsam
Aydan sorsam yıldızlardan bulutlardan yağdırsam
Gülden sorsam sümbüllerden leylaklardan koklasam

SÖZ: METİN ÖZÜLKÜ - HASAN HÜSEYİN DEMİREL
MÜZİK: METİN ÖZÜLKÜ - HASAN HÜSEYİN DEMİREL

<< Geri Dön

Ümit Besen - Gökkuşağı

Ümit Besen - Gökkuşağı Şarkı Sözleri

Sorsam seni yıldızlara
Sorsam seni martılara
Bulsam bir gün seni bulsam
Burcu burcu koklasam
Yüreğimde saklasam
Doya doya sarılsam
Benim olsan

Bir gökkuşağının rengi sessizliğine sorsam
Bir gökkuşağının rengi sessizliğinde bulsam
Aydan sorsam yıldızlardan bulutlardan yağdırsam
Gülden sorsam sümbüllerden leylaklardan koklasam

Yazsam seni yarınlara
Hasret var dört bir yanımda
Ayrılsakta hep sonunda
Burcu burcu koklasam
Yüreğimde saklasam
Doya doya sarılsam
Benim olsan

Bir gökkuşağının rengi sessizliğine sorsam
Bir gökkuşağının rengi sessizliğinde bulsam
Aydan sorsam yıldızlardan bulutlardan yağdırsam
Gülden sorsam sümbüllerden leylaklardan koklasam

Açıklama

Yükleyen:Alkışlarla Yaşıyorum Müzik

Yüklenme Tarihi: 23 Ağustos -

Sorsam seni yıldızlara
Sorsam seni martılara
Bulsam bir gün seni bulsam
Burcu burcu koklasam
Yüreğimde saklasam
Doya doya sarılsam
Benim olsan

Bir gökkuşağının rengi sessizliğine sorsam
Bir gökkuşağının rengi sessizliğinde bulsam
Aydan sorsam yıldızlardan bulutlardan yağdırsam
Gülden sorsam sümbüllerden leylaklardan koklasam

Yazsam seni yarınlara
Hasret var dört bir yanımda
Ayrılsakta hep sonunda
Burcu burcu koklasam
Yüreğimde saklasam
Doya doya sarılsam
Benim olsan

Bir gökkuşağının rengi sessizliğine sorsam
Bir gökkuşağının rengi sessizliğinde bulsam
Aydan sorsam yıldızlardan bulutlardan yağdırsam
Gülden sorsam sümbüllerden leylaklardan koklasam

Etiketler:


 
 

önce yağmur vardı
 

adam içerden kekeme adımlarla çıktı
burnunun ucuna düşen gözlüğünü düzeltti
arkadan bağlı değildi kolları
ama o bunu farketmedi
baktı bir ufka yatıp bakar gibi bir ufka
görüşçülerin arasına karıştım
oysa ben değildim aradığı

sarıldılar boynuna adamın
sarılanları tanıyordum

çok iyi tanıyordum
 

adam öptü onları kokladı
adam birini aradı durmadan
ben değildim aradığı
sendin
usulca ellerimi tutan

seni yağmurların aldığını biliyordu
belki bilmiyordu
adam durmadan seni aradı
adını bağırdım

duymadı
 

beni benden başka kimse duymadı
 

barbaros kafe'nin balkonunda oturuyorduk
masada bir eylemin başlangıcı duruyordu
yağmurun altında akşam oluyordu

yağmur yağmasa akşam olmayacaktı
belki bunların hiçbiri olmayacaktı

şiirden ayrılan bir dize gibi kalktın
bir dizesi eksik şiir gibi kalktın

onsekiz yaşını alıp masadan
 

arabaya bindirdiler adamı
buğulu cama dayadı ıslak burnunu
kolları bağlı değildi farkına varmadı
seni yağmurların aldığını biliyordu
belki bilmiyordu
baktım arkasından koştum arkasından

aramızda sekiz yıl vardı

yağmur ve akşam
 

bağırdığımı duymadım ama bağırdığımı biliyorum
elini aradım elin yoktu
dehşetle girdim balıkçı pazarına
işte böyle yağmurlu bir akşamdı
sakalım ve kederim yoktu önceden
ve beşiktaş'ta balıklar
    bu kadar pahalı
                değildi

kaç adam düşer balıkçı tezgahına

vurulup tezgahınıza düştüğüm bir akşamdı
kanımın balıkları boyadığı bir akşamdı
 

seni yağmurların aldığı bir akşamdı
 

seni yağmurların aldığı bir akşamdı
karnından vurulmuştu o kalbini tuttu
alnından vurulmayı sevmiyordu
 

            gül dese de şairler
 
 

kadavra gibi diktiler karnını
kalbini avuçlayarak kalktı adam
gözlüğünü aradı yüzünde
henüz gözlük kullanmıyordu bunu unuttu
bir leylak geçti önünden eflatun mu ak mı
kokusundan tanıdı bir leylak geçti önünden
baktı arkasından koştu arkasından
seni tanımıyordu bunu da unuttu

buğulu cama dayadı ıslak burnunu
 

yüzünün ıslaklığını yağmura yordular
belki cama dayamazdı burnunu
biryazgünü açılsaydı kapılar

biryazgünü açılsaydı kapılar
yağmur yağmasaydı
seni yağmurlar almasaydı
ıslığımla okşayacaktım
heybetinden yanına varılmaz
                             dağları

soluğum dağ
kurdun kuşun uğramadığı taze bir şeftali
bir fesleğen bir ıtır bir sardunya kokusu
koşacaktım sana
 

ihtimal ben kapıyı vurmadan açacaktın

ellerimi bulacaktın
 
 

yağmur yağmasaydı
seni yağmurlar almasaydı
nizamiye kapısında dururdun
güneş saçlarında dururdu
görüşçülerin gözlerinde
nöbetçinin kepinde dururdu
 

kimbilir ellerin nasıl dururdu
 

kiremit renkli aralık
beni içine alıyordu
sen yoktun
sözlerini bulamadığım
bir şarkının müziği vardı
küçük eski bir yara izi gibi
tüfeklerin dönüp baktığı
bir şarkının müziği vardı

sen yoktun
 

ben kederimi ellerinden tuttum
 

yağmur yağmasa akşam olmayacaktı
belki bunların hiçbiri olmayacaktı
yağmurda bütün ışıklar ölüyordu
sakallı bir karanlık yürüyordu
'nde çığırtkan sesleri
        sinemalar tiyatrolar sönmüştü

yıldızlar dahil lalezar caddesi ölmüştü
 

cafe naderi'de oturuyorduk
cadde istanbul kararıyordu
tek tek ölüyordu ışıklar
ellerin ellerimde uyuyordu
gözlerin başka söylüyordu
birden çıkardın tokalarını
saçların omuzlarından aktı

masaya bıraktın
 
 

'la oturmuştuk la kalktın
sakallı karanlık üstümüze yürüyordu
yıldızlar dahil bütün ışıklar ölüyordu
furuğ'la oturmuştuk soltanpur'la kalktın
onsekiz yaşını alıp masadan gülüm
karanlığın üstüne bir şimşek gibi çaktın
 


 

tahran'da akşam oluyordu
geceye dönüyordu yağmur

yoktun
 

'de bir şafak
belki astı seni bu kapkara devrim
belki yağmura karıştın

ne asılanların arasında adın
ne yağmurda kokun

olsa duyardım
gecenin yüzüne vururdu
ların aynasına vururdu

kalbim dururdu
 

kimbilir ellerim nasıl dururdu
 
 

kimselere sormadım seni
cublara bakarak yürüdüm
suretini düşürmedi suya
alnı açık tek bir kadın

seni kimselere sormadım
onsekiz yaşını alıp kalktın
ısrarla uçtu saçların
bir gelip yapıştı
bir pasdar bir pasdar daha

üçünü de arkamda bıraktım
 

üç kurşun ıslığı çalıp
 
 

tahran'da akşam oluyordu
geceye dönüyordu yağmur
yoktun

yağmur da yoktu
 

ben kederimi ellerinden tuttum
 
 

ıslak burnunu cama dayadı adam
ben kederimi ellerinden tuttum
kolları bağlı değildi arkadan
benim kollarımdaydı bunu unuttum

baktım arkasından koştum arkasından
 

yanında sen yoktun
 

ranzamda
açlığın buza kesen ayazında yatıyordum
çiftleşen sıçanların üzerinde
gece huzursuz bir eşkiya gibi
                            kıpırdanıyordu

uyumuyordum
sıçanlar da uyumuyordu
nöbetçiler aç değildi
onlar da uyumuyordu
 
 

sen
 
 

sen de uyumuyordun
çünkü yoktun
 
 

çünkü yağmur yoktu
 
 

sıçanlar vardı
ve en iyi onlar bilirdi
açlık grevlerinde
  ölüme yaklaşan insanı

askerlerden sonra çoğalıp
basıyorlardı koğuşu üçer beşer
kaç kez eğilip konuştum
kuşlarla anlaşamamak korkusu belki
belki sen yoktun
belki yağmur

kaç kez eğilip konuştum
 
 

ölüm istediği yerde istediği biçimde dursun
ben girerdim düşlerimin çatalağızlarına
çakşırları çatıları okşayan güvercinler
  uzak mavileri çağıldayan kanatlarını açardı

biz çatakta oturur zeytin ekmek yerdik

haki mintanıma yapışan çamsakızları
senin uçurduğun rüzgarları toplardı
tüfeklerin patladığı yere koyardı
kalbimi alıp oraya koyardı
 

bir çaylak gölgesini koyardı
 

vururduk çelimsiz gövdelerimizi
  çetelerin sırtlarını verdikleri dağlara
kurşunlar çıvardı da omuzverdiğimiz kayalardan
gidip çaylağın gölgesini vurmazdı

çünkü sen yoktun

çünkü yağmur yoktu
 
 

ben kederimi ellerinden tuttum
 

ellerin platin ve elmas kokuyor
bütün tarihin
   üstün başın

bunu söyleyen ilk kadın
dokunduğum ilk beyaz
                 komünist kadın
                          sendin

çünkü alamazdı kokusunu platinin ve elmasın
platin ve elmas kokan kadın

babama dedesinden geçmiş bu koku
dedesinin yüzünü avuçlarına alıp
özgürlük şarkılarını fısıldadığında kulağına
                                          onun dedesi

her gece korkulu rüyalar doğurur
    beyazların kapı mandalı

babana dedesinden geçmiş bu korku
bir elinde incili ötekinde silahı
zululu savaşçı dedemin dedesini
toprağımıza evimize girip öldürüldüğünde
                        boerli dedenin dedesi
 

plastik bir leğende
sabun ve su içinde
annesinin rengini az ovduğu
ben karaderili çocuk
bantu çocuk
mırıldanıyorum
petrol lambasında islenen
sesinden alıp annemin

biraz daha ov anneciğim
dört kara çocuk
korkmasın
bir küçük beyaz çocuktan
biraz daha ov anneciğim
 

        biraz daha
 
 

her sabah çıkıp 'ten
cilalı bir gece gibi gireyim kentlere
    alnımda 'nın alnı
biraz daha ov anneciğim biraz daha
korkulu rüyalar doğursun güpegündüz

beyazların kapı mandalı
 

'da
bir duvar ötemde
kayalara vurduğu yerde
yıllardır kalbimi bir fındık kabuğu gibi sallayan
                            dalgalar kadar yakın
                              dalgalar kadar uzaksın bana
seni kara tenimde yürüyen bulutlar gibi
seni özgürlük
seni kurtuluş gibi düşünüyorum
 

karda kalmış serçe gibi üşüyorum
 

üşüyorum
 
 

düşük bir satır gibi sırıtıyor nöbetçi
ustura gibi çekiyorum kendimi ranzadan

beynimde bir taşın unufak olma isteği
 
 

seni kimlere sormalı
 
 

seni
tınısına yenilgi düşürmeyen çığlıklara sormalı
 

nereden geldiği bilinmez bir uğultu
                 karanlıkların yediği
düşlerimin izdüşümünü karıştırıyordu

ağaçların dalları var mıydı yok muydu

hışırtılar dallarının olduğunu düşündürüyordu

ve aslında
karanlık bir korkunun dallara çıktığı
    adımlarımızın kekelemesinden belliydi
 

yüreğimi ağzıma getiren kuş
baykuş demişti kırsal bir ses
mola verdiğimizde bacağını kıvırıp altına alan
başının silueti hepimizden yukarda olan

kurşunun ilk değeceği adam
 

yürüdük sonra
evet yürüdüğümüzü anımsıyorum
 

sen yoktun
 
 

sen hiç yoktun
gibi susuyordum
netleştirmek için

gövdemi
 

işkenceciyi çıldırtmış olabilir
geceye çalan sakallarımın
hep başka bir yönü göstermesi
yoksa ne diye yolmaya kalksın

olmayan sakallarımı
 
 

daha dün değil miydi
olmayan sakallarımın
gizli bir umut gibi

durması
 
 

daha dün değil miydi dediğinde
çocuk ellerimin taşladığı karga
güle güle kalkıyor bir ağaçtan
                              bir ağaca

                    o da kalkarsa
 
 

kaç paralık ömrün var ki kaç yıllık

                                ha ha ha ha ha ha
 

ama daha dün değil miydi
biz onsekiz ondokuz yaşındakilerin
uykularına basıldığında bir şafak
on yıl

                                                yaşlanması

daha dün
 

anımsa
 

anımsıyorum

yapıişçilerinin kaldıkları oda topraktı ıslaktı
bekarevlerinin duvarlarına sümüklüböcekler haritalar çizer
biz toprağa çizmiştik istanbul'un bütün sokaklarını

sonra geceye yürüdük
 
 

sonra geceye yürüdüm o genç ve esmer dili konuşan işçilerle
 
 

iki işçi yazı yazmıştı duvarlara
ihtimal elleri kanamıştı
koyarken o duvarların harcını

                         taşını

eğri büğrü yazıyorlardı
 
 

ne güzel yazıyorlardı
 
 

sonra vuruldu biri
çamura bulandı
elindeki

fırçası
 

ya mızıkası
 

ya
 

mızıkası
 
 

bir işçinin koluna girip yürümek miydi
      sözlerini bulamadığım o şarkı
 

tüfeklerin dönüp baktığı
 

tüfeklerin dönüp baktığı
      kafiye tutmaz adını
kime sorsam
metruk yapılar gibi kapatıyor

                            kapısını
 


 
 

evet ama
önce dağlara çıkar
 
 

buğulanmış camdan burnunu çekti adam
aynı anda kalktı içimden bir sürü vapur
vapur düdükleri sensiz martıları vurur
ne kent taşıyabilir kederini ne deniz
lodos yüzünde bir tokat gibi durur

adam yüzünü döndü istanbul'dan
manuel marcial federico bir de ben
bir gece gizlice kaçtık 'dan
 
 

bizi kamp yerine götürecek olan
yorulmak nedir bilmeyen bir deli
hay dinine yandığımın az yavaş yürüsen olmaz mı
bu campesino keçi soyundan be federico
kurşun sıksan yetişmez arkasından
seni beni bulursa kurşun kampa varmadan
ları bulmadan
dağadamı olmadan
federico
yazık olur bize
 


 

federico söyle
hangimizin yüzünde

                     ölüm
 

bugün yanında olan yarın ölür
omuz başında hayali yürür
 

tello'yu anımsıyor musun federico
kışa dönen bir akşam gibi asıktı suratı
çevik yırtıcı bir hayvandı ormanda
fena kurşun atardı düşmana
bu adam asla ölmez derdin

kurşundan önce bulur kötü haber adamı
dağa çıktığının ilk ayı dolmadan
    terketmiş sevdiği kadın onu
federico açma şu kadın meselesini

ağlatma tello'yu
 

dağda bir ağaçtık suda balık ağaçta maymun
çorbasını yapıp içtiğimiz bir maymunduk biz
irileşti çenelerimiz dişlerimizi kenetlemekten
bir patika gibi tehlikeyle inceldi kaşlarımız
mümkünü yok tanıyamazdın
dağda ormanda birer hayvandık biz
buz gibi sulara girerdik sabahın köründe
      iti atsan durmaz iki dakika
tek bir çıtırtı kaçmaz nöbette
ve üstelik biliriz bu neyin çıtırtısı
hangi ağacın dalı titredi
hangi hayvan hışırdattı yaprağı
dağda ormanda birer hayvandık biz
 
 

ve yalnızdık onlar kadar
 

'da bir kızılderili vardı
akrabandı senin iyi adamdı
'ın torunları der saklardı bizi
onun kulubesinde başladı ilk
ellerimizin ve kalbimizin
                büyük macerası

yıldızlara çıktık damdaki aralıktan

damdaki aralıktan

ayrılığa çıktık

ayrılık içimi yle biçer
kalbimin kuytuları titredi de dağlarda
 

        geçmedi senden tek bir haber
 
 

adı neydi o kızılderilinin
iyi adamdı akrabandı senin
ını alıp çıkardı ya
barangan-bangaran
bu akşam yedide meydanda

barangan-bangaran
bu akşam yedide meydanda
 
 

akşam gösterilerinde yaktığımız mumlar
çobanateşleri oldu barriolarda
her barrioda dağateşleri gülüm
sizinkiler yürüdü
adiac'ın torunları

bakır ve kalay madenleri yürüdü
kauçuk plantasyonları andlar
bütün latin amerika yürüdü

kalbimin kuytuları titredi de
geçmedi senden tek bir haber
 

devrim kentlere yürüdü
 

prio reis
yaşlı kurt
jesus christ'i dinletirdin bize
dipteki masada ikimiz
ağızağıza verir konuşurduk
asımsadın mı
bira parası değil
şiir verirmiş sana
çok yıllar geçti reis
kaldı mı bilmem
dipteki masada

izimiz
 

sana dağı ve hapishaneyi getirdim
                          şiiri bir de
mutlaka gelmiştir
saçlarını kestiyse bir oğlan çocuğu gibi
kara bir gözlüğün ardına gizlediyse gözlerini
yürüyüşünü ne yapsın reis

                            gülüşünü
 
 

gülüşü bir rüzgardı
kuşların kanadına binip giden
kuşların uçma merakına
onun rüzgarları neden

bıçaklarımla keserim gürültüyü
eski plaklardan koy
üç de bira getir reis
sen
ben
  bir de onun hayali

karşılıklı içeriz
 
 

kollarım bağlı
değildi
bunu
anladım

oyunhavaları
klarnet
darbuka
 

rakı
 

rakılı
uzun masalarda insan kendini eğri çakar
 

benim içimde zenci bir akşam vardı
pastoral bir ay utanmasız soyunuyordu
çobanköpekleri kalın havladı
kuşluk vakti sokuldum ranzama
oyunhavaları klarnet darbuka rakı
benim içimde zenci bir akşam vardı

çingeneler küstü
 

oyunhavaları
klarnet
darbuka
 
 

küstü
 
 

saksofona döndüm yüzümü
 
 

ipince girdi geceye soprano saksofon
öldürülenler içer dedi
öldürülenlerin ölmediğini saksofon söyledi
o dere bu dere miydi diye sordum kızıl
    dere miydi kalbimin ufkuna kıvrılarak yatmış
    her kıvrımı bir başka türlü baruta batmış

allegro dedi içimdeki maystro

                        allegro be
 

bacaklarım uzadı da
 

sokaklara sığamadım
 

sokaklarda

sen
 
 

yoktun
 
 

ben kederimi ellerinden tuttum
 

arananlar listesinde afişe olmuş yüzün
şarkıların ve polisin bilmediği adını
kafiye düşmez adını
bağırsam
 
 
 

                            bağırsam
 

duvarlarda yüzün kalmış
gidip gördüm
kimseler görmedi

ellerimi yüzüme sürdüm
 

ellerim yüzümde geziyorum
 

yağmurlar yağmazdı eskiden böyle
 

günlerdir yüzümün ıslaklığını yağmura yordum
 

sen yoktun
belki yağmur
 

ben kederimi ellerinden tuttum
 

kalkıp oynayabildiğime göre despina'da
    oyunhavaları da bilmem üstelik
kollarım bağlı değildi bunu anladım
çingeneler klarnet darbuka rakı
kalkıp oynayabildiğime göre despina'da
kollarım bağlı değildi

                                bunu anladım
 
 

yanımdaki kadın kimdi
 

sen değildin buna eminim
senin ellerinden elleri vardı
belki bu yüzden vardı
ve hatta gözlerinden gözleri vardı
belki bu yüzden vardı
ama sen değildin

buna eminim
 

gülüşün bir rüzgardı senin
kuşların kanadına binip giden
kuşların uçma merakına
senin rüzgarların neden
 

nerdesin
 
 
 
 
 
 
 

musluğu açan ellerinde
belli değil
su mu akardı

            gümüş mü
 

nerdesin
 
 

yoruldu kalbim
kadınlarda
aramaktan
seni
 

tüketiyorum onları
 

kendimi
 
 

                            nerdesin
 
 

bir akşam vakti zifiri düşündüm
 

bir tuhaf dursa da kadifeler

                                hatmiler
 

        cudi dağı'nın cayırtısına sarınıp yürüdüm
 
 

kolu kanadı kırık bir çıkrık gibi duruyor evin
az ötede suluboya bir dere akıyor gibi
                                              akmıyor gibi
çocukların çite yaslanmış hayali bakıyor gibi
                                                        bakmıyor gibi
 
 

duvarlardaki kurşun oyuklarına batıyor
uzayan gölgeleri
 

                fısıltılarımızın
 
 
 

baban
o dev gibi adam
varla yok
      arası

kendi dilinde gizlice büyüyor küçük kardeşin
örüp çözüyor
çözüp örüyor saçlarını annen
    gölgesi geceden kara
bir gülebilse
nar gibi saçılacak odaya
 

kahkahan
 
 

şilan
muhtar fena adam
ihbar edecek beni
korucu düdükleri
yırtıyor geceyi
 

    korkudan
 

kalbimin haritaları karıştı
birbirine çıkmıyor yolları
ne izin var yırtılan gecede
ne kederimde tutunacak bir dal

hoşçakal şilan'ın annesi
babası kardeşi

                ülkesi
 
 
 

hoşçakal
 
 

dedesi bırakmıyor yatmaya
martıları kanatsız düşünmek
 
 

gözümü açıyorum turuncudan kırmızıya
 
 
 

çünkü yakamozlar aklımı çeliyor
 
 

bu bağırmak ne ayışığı
 
 

                            Ocak - Mart
 
 
 


Tahran'da bir cadde ; sinemaları, tiyatroları ve eğlence yerleriyle ünlü.


Şiirleri bir çok dile çevrilen ünlü kadın şair. Çağdaş İran Şiiri'nin önde gelen adlarından. Aynı zamanda sinemacıdır.


İranlı şair Soltanpur. Şah'ın devrilmesinden sonra ülkesine dönüyor ve politik içerikli sokak tiyatrosu yapıyor. 19 Haziran 'de, Humeyni iktidarı tarafından idam ediliyor.


Ya özgürlük ya ölüm.


Tahran'ın kuzeyinde, infazları ve işkenceleriyle ünlü olan cezaevi.


Tahran'da ve kimi başka kentlerde, caddelerin her iki yanından akan su kanalları.


Devrim muhafızı.


Afrikaaner.


Siyah.


Güney Afrika'da, eşleri cezaevine düşen kadınların çocuklarına okudukları bir tür ağıtninni.


Henüz çocukken, babası, Arkadya kralı Phegeus tarafından öldürülen Akarnan'ın annesi, tanrı Zeus'tan oğlunun çabuk büyümesini dilemiş. Akarnan, bir kaç ay içinde ergenlik çağına ermiş ve babasının öcünü almış.


The Black Pimpernal
Mandela'ya halkın taktığı ad. Bu da mandela'yı Güney Afrika efsanesinin baş kahramanı yapıyor.


Büyük kentlerin yakınlarında kurulan ve siyahların oturmak zorunda oldukları gettolar.


Capetown açıklarındaki bir adaya yapılmış ve Mandela'nın da uzun yıllar yattığı bir zindan.


Bu kapılardan insan yıldızlara çıkar.
Nikaragua'da, Hukuk Fakültesi'nin kapısında yazılı olan bir özdeyiş.


Kent.


Kırsal kesimde yaşayan erkek. Köylü erkek.


Yoldaş.


Ya özgürlük ya ölüm.


FSLN'nin kurulduğu ve örgütlü mücadeleye başladığı ilk yıllarda en güçlü olduğu bölge.


Efsanevi bir kızılderili lideri.


Kamış kesmekte kullanılan büyük ve ağır pala.


Altı bakır ya da pirinç olan büyük bir davul.


Mahalle.


Nikaragualı bir şair.


Somoza'ya takılan bir ad.


Büyülü bal.
Olympos tanrıları bu balla beslenirlermiş. Ölümsüz anlamına geliyor. Bu bal insanlara içirildiğinde, onlara gençlik, mutluluk ve ölümsüzlük sağlarmış.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası