ölecek insan nasıl belli olur / Ölecek bir insan nasıl belli olur?

Ölecek Insan Nasıl Belli Olur

ölecek insan nasıl belli olur

Ölümü aylar öncesinden bildiren işaretler! El ve ayaklarda…

Daha belirgin olan belirtiler, vefat etmeden bir ila iki hafta öncesinde ortaya çıkar. Bu noktada uzmanlar "kişi kendini sürekli yorgun ve bitkin hissedebilir, o kadar çok halsiz olabilir ki yatağından çıkamaz" derken uyku düzeninde bir değişiklik yaşayabileceklerini söylediler.

Bu noktada ayrıca kişinin iştahında azalma ve çok az sıvı tüketme eğilimi gösterebileceği bildirildi.

Diğer belirtiler arasında, daha yüksek düzeyde ağrının yanı sıra kan basıncında, solunumda ve kalp atış hızında bir değişiklikler gözlemlenebileceği belirtildi.

Zihinsel değişiklikler, kafa karışıklığını veya kişinin bir çeşit sersemlemiş gibi görünmesini ve halüsinasyonları da bu buldular arasında yer alabilir.

Her insanda süreç farklı olsa da, palyatif bakım uzmanları, semptomları ne olursa olsun sevilen birinin yanında olmanın önemli olduğunun altını çiziyor.

İngiltere'nin en büyük yaşam sonu yardım kuruluşu Marie Curie, kişinin kendisiyle konuştuğunda veya onlara dokunduğunda yanıt vermeyebileceğini, ancak yine de sizi hissedebileceğini veya duyabileceğini ve varlığınızla rahatlayabileceğini söylüyor.

Kurumunun tavsiyeleri, veda etmek için doğru zamanın ne zaman olduğu konusunda da yakınlarının endişelenmesine gerek olmadığını içeriyordu.

&#;l&#;m anlık bir şey değildir, 3 ay &#;nceden başlar!

- Son Güncelleme:

BU GALERİYİ PAYLAŞ
Ölüm anlık bir şey değildir, 3 ay önceden başlar!

Ölüm genelde insanları korkutur. Sevdiklerinizi bırakıp gitmek, yapmak istediklerinizi tamamlayamamak ya da bilinmeyene doğru bir yolculuk yapmak biraz ürkütücü gelebilir. Peki, ölüm hakkında ne biliyorsunuz? Mesela ölümün aslında anlık olmayıp, üç ay önceden başlayabileceğini biliyor muydunuz?

GALERİ DEVAM EDİYOR

Ölüm anlık bir şey değildir, 3 ay önceden başlar!

Ölüm, her birey için özel, benzersiz, kişisel bir yolculuktur. Birisi ölüme doğru yaklaşır ve bilinen bir dünyadan bilinmeyen bir dünyaya doğru yolculuğu başlar.

Ölüm anlık bir şey değildir, 3 ay önceden başlar!

Bu süreçte kişi ölümü kavrar ve kendi ölümüne inanarak, zihinsel yolda bir keşfe başlar. Bazılarının varış noktasına ulaşması aylar sürebilirken bazılarının yolculuğu ise birkaç gün sürer.

Ölüm anlık bir şey değildir, 3 ay önceden başlar!

YOLCULUK BAŞLIYOR: ÖLÜME 1 - 3 AY KALA

Ölüm anlık bir şey değildir, 3 ay önceden başlar!

Birisi ölümün yaklaştığını fark etmeye ve onu kabul etmeye başladığı zaman çevresinden çekilmeye başlar. Dünyadan ve dünyanın içindekilerden ayrılma sürecini başlatır. Arkadaşlarının, komşularının ve hatta aile üyelerinin bile ziyaretini geri çevirebilir. Ziyaretleri kabul ettikleri zaman etkileşimde zorlanabilir ve bundan hoşlanmayabilirler.

Hiçbir hastalığı olmadığı halde bir insan neden ölür?

"Doğal nedenlerle öldü." ya da "Yaşlılıktan öldü." dediğimizde aslında kastettiğimiz, ilerleyen yaştan ötürü yeterince bozulmuş bir sistemin organlarından bir veya birkaçını, bakteriler veya mantarlar gibi patojenlerin istilası sonucu iflas etmesi ve sonrasında tüm sistemin çökmesidir. Bu organ kalp, karaciğer, böbrekler, vs. olabilir. Ancak durup dururken ölmek diye bir şey yoktur; mutlaka iflas eden bir organ ve o organı iflas ettiren bir organizma veya süreç bulunmaktadır.

Ölümü anlamanın anahtarı, var oluşun fiziksel temelini anlamaktan geçiyor. Bizler, biyolojik varlıklar olduğumuz için her şeyi biyolojik olarak görmeye alışığız. Dolayısıyla ölümle ilgili bir açıklama yapacağımız zaman da aklımız ilk etapta hemen biyolojiye gidiyor. Halbuki biyoloji, kendisinden daha temel iki bilimin üzerine kurulmuş bir bilim dalıdır: fizik ve kimya. Bu iki bilim dalında olanlar, biyolojide olanların temelini oluşturmaktadır. Bir fizik yasasının biyolojideki etkisini hemen görmek kolay değildir; ancak dikkatli ve eğitimli bir göz, bu ilişki ve etkileşimi fark edecektir. Dolayısıyla bu alanlardan bilgi almaksızın ölümü anlamak mümkün değildir.

Ölümün Fiziksel Nedeni: Entropi

Ölüme fiziksel açıdan yaklaştığımızda karşımıza iki gerçek çıkar: İlki, kapalı sistemlerde entropinin, yani düzensizliğin daima artmak zorunda olduğu gerçeğidir. Termodinamiğin ikinci yasası bunu söyler. Açık sistemlerde ise entropi artışına dışarıdan enerji alarak karşı koymak mümkündür. Yani entropi ile enerji arasındaki ilişki iyi anlaşılmalıdır: Entropinin mutlak suretle artması gerektiği sistemler, dışarıdan enerji veya kütle akışı olmayan sistemlerdir. Ancak canlılar bu tarz sistemler değillerdir. Dışarıdan enerji de alırlar, kütle de

Bir düşünün: Yemek yediğinizde ne yapıyorsunuz? Düzenli halde bulunan bir besin kaynağını parçalıyor, yani düzensiz hale getiriyorsunuz. Bunu yaparken, besinlerin içindeki kimyasal bağlarda bulunan enerjiyi hücreleriniz içinde açığa çıkarıyorsunuz. Açığa çıkan bu enerjiyi kullanarak hücre, doku ve organlarınızda onarım, gelişim ve benzeri işleri hallediyorsunuz. Yani bir yerlerde düzensizlik gene artıyor; ancak ondan elde ettiğiniz enerji ile siz, düzenli halinizi sürdürüyorsunuz.

Ölümün bununla bir ilgisi var gibi gözüküyor; çünkü ölümle birlikte artık enerji akışı da duruyor, beslenemiyoruz ve hücrelerimiz dağılmaya başlıyor. Yani biz de kapalı bir sisteme dönüşüyoruz, dolayısıyla entropiye yenik düşerek düzensiz hale geliyoruz.

Ama ölümü fiziksel olarak tanımlayacak olursak: Bir nevi, termodinamiğin ikinci yasasına belli bir süre direndikten sonra yenik düşmek gibi gözüküyor.

İşte tam da bu entropi kavramı dolayısıyla doğada hiçbir varlık belirli sürelerin üzerinde var olamamaktadır. Her şeyin, hatta belki de Evren'in kendisinin de bir ömrü vardır. Fizik yasaları, doğa içerisinde bir devinimi, değişimi ve dönüşümü tetiklemektedir. Hiçbir varlık, Evren içerisinde sabit yapılı değildir. Her şey ama her şey değişir. Gözümüze oldukça sabit gelen bir nesne içerisindeki atomlar bile sürekli titreşim halindedir; atom altı parçacıkları her an değişim içerisindedir. Bu hareketler ve değişimler, bir maddenin göze her ne kadar sabitmiş gibi gelse de, aslında sürekli değiştiğini göstermektedir.

Yani hiçbir maddenin bir an önceki haliyle bir an sonraki hali birebir aynı değildir. Kısaca, az sonra açıklayacağımız biyolojik sebeplerden ötürü ölüm gerçekleşmeseydi bile, fizik yasalarından dolayı bir noktada bütünlüğümüzün yer yer ya da tamamen bozulması gerekirdi. Belki yıl içerisinde, belki 1 milyon yıl içerisinde

Ölümün Temelindeki Fiziksel Kuvvetler

Peki, dışarıdan enerji almayı sürdürerek bunu önleyebilir miyiz? Neden sürekli enerji alımını sürdürerek ölümsüz kalamıyoruz? Entropi artışına neden sürekli direnemiyoruz? Burada da bir diğer fiziksel gerçek karşımıza çıkıyor. Kuvvetler.

Her varlık, durmaksızın çeşitli kuvvetlerin etkisi altında kalıyor. Bunlar diğer cisimlerin üzerimizde uyguladıkları etki-tepki kuvvetleri gibi basit kuvvetler olabildiği gibi, kendi organlarımızın çalışması sırasında deneyimledikleri iç kuvvetler gibi dışarıdan ilk etapta görülemeyecek kuvvetler de olabiliyor.

Bunu açıklamak için size bir uygulamalı bilim dalı olan mühendislikten bir örnek verelim: Mühendislikte, yorulma/yorgunluk (fatigue) adı verilen mekanik olay vardır. Sıradan bir malzeme üzerine (örneğin metal bir çubuğa), sünme geriliminden (malzemenin yapısının bozulacağı/kırılmanın başlayacağı gerilim noktasından) daha az (yani onu kırıp bükmeyecek kadar) bir kuvveti sürekli olarak, arka arkaya bir uygulayıp bir uygulamazsanız ve bunu sürekli sürdürürseniz, malzemeniz bir noktadan sonra bir anda, beklemediğiniz şekilde kırılacaktır. Buna mühendislikte kırılma (fracture) ya da kopma (failure) adı verilir.

Yani bir kumandanız olduğunu düşünelim. Açma-kapama düğmesine abartmaksızın, normal bir şiddette, arka arkaya bastığınızı düşünelim. Burada bir kere basıp da sonra elinizi çekmemekten söz etmiyoruz. Parmağınızla kumandaya hızlı hızlı bir basıp bir basmadığınızı hayal edin. Elbette kumandanız bunu yaptığınız ilk birkaç bin, hatta birkaç on bin basmada kırılmayacaktır. Ancak eğer bunu birkaç milyon veya milyar defa devam ettirecek olursanız (bunun tam sayısını veren testler ve formüller vardır), kumandanız beklemediğiniz bir anda kırılacaktır. Hem de o "normal" büyüklükte olduğunu düşündüğünüz, tuşlara normal olarak bastığınız kuvvet altında!

Bunun arkasında pek çok mekanik sebep yatmaktadır. Ancak atomik düzeyde incelediğimizde, bizim uyguladığımız her darbenin atomların yerini değiştirdiğini veya titreşimlerini hızlandırdığını görürüz. Bu sebeple, belirli bir noktada atomlar artık kontrolsüz olarak birbirleri üzerinden kaymaya başlarlar ve bu, mikro-kırık (micro-crack) denen yapıların oluşmasına sebep olur. Daha sonra bu kırıkların malzeme içerisinde hızla yayılmasıyla bir noktada, hiç beklemediğiniz anda malzemeniz kırılacaktır. Eğer siz bu kuvvetleri uygulamazsanız, belki milyonlarca yıl sürecek olsa da, bir noktada malzeme eskimeye, yani "ölmeye" başlayacaktır.

Üstelik yukarıda verilen örnek, mekanik yasalardan sadece bir tanesidir. Daha pek çok benzer fizik yasası altında sıradan maddeler aşınırlar, eskirler ve dağılmaya başlarlar.

Burada anlatmak istediğimiz şudur: Evren'deki her şey en nihayetinde kuarkların oluşturduğu atomlar, atomların oluşturduğu moleküllerden meydana gelmektedir. Evren'in oluşum biçiminden ötürü bazı kurallar işlemektedir ve bizim "fizik yasaları" dediğimiz bu kurallar altında, maddelerin belirli "ömürleri" vardır. Bu genellikle çevresel baskılara ve aktif olarak iş gören bir varlıksa, işleme miktarına bağlıdır. Eğer aktif olarak iş yapmıyorsa da, pasif varlığına etki eden dış kuvvetlerin etkisi altında bir maddenin ömrü belirlenir. Örneğin bir canlının ömrü az sonra açıklayacağımız biyolojik sebeplerle belirlenir, bir iş makinasının ömrü çalışma şartlarına ve süresine göre belirlenir, bir kayanın ömrü ise üzerine etkiyen her çeşit dış faktörün etkisinin toplamıyla belirlenir. Her varlığın, doğa içerisinde belirli bir ömrü vardır ve bu ömrün sonuna gelindiğinde (her ne sebeple olursa olsun) maddenin bütünlüğü bozulacaktır. Bu da bir diğer doğa yasası olarak düşünülebilir.

Bir kayayı düşünün. Var olduğundan beri durmaksızın aşındırılmaktadır: Rüzgar, dalgalar, depremler gibi sayısız etmenden kaynaklı kuvvetler onu yavaş yavaş aşındırır. Ancak kayanın kendisini tamir edebileceği bir mekanizma yoktur; çünkü organik maddelerden yapılmamıştır. Eğer içindeki kum taneleri bölünüp çoğalabilseydi, dışarıdan enerji alarak iş yapabilselerdi, kayalar da kendilerini tamir edebilirdi. Ama bizim de kaya gibi cansız maddelerle ortak bir noktamız var: Tıpkı kayaların kuvvet altında aşınması gibi, bizim hücrelerimiz ve dokularımız da kuvvetler altında aşınır. Ancak bizim, kayalardan farklı olarak, bu aşınmayı çözen bir mekanizmamız vardır: Hücre bölünmesi. Bu mekanizma sayesinde aşınan veya bozulan hücrelerimizin yerini yenileri alır.

Buraya kadar aktardıklarımız, yaşamın ve ölümün arkasındaki mekanik sebepleri ele almaktaydı. Bunları anlamak, yaşamın ve ölümün neden var olduğunu anlamak açısından birinci önemli noktayı oluşturmaktadır. Aslında her biyolojik ve kimyasal olayın özünde fizik yasaları yatmaktadır; dolayısıyla her biyolojik veya kimyasal olayı, fizik yasaları ile açıklayabiliriz. Ancak elbette anlaşılırlığın sağlanabilmesi için bu bilim dalları, özünde fizik yasaları yatsa da, ayrı doğa yasaları keşfederek bağımsız bilimler halini almışlardır. Biz de şimdi işin fiziğini bir kenara bırakarak, biyolojiye döneceğiz ve biyolojik (canlılara ait) ölümün arkasındaki sebepleri inceleyeceğiz.

Hücrelerimiz Neden Sonsuza Kadar Bölünemiyor?

Madem yukarıda sözünü ettiğimiz kayaların aksine, bizi sürdüren hücre bölünmesi mekanizması var O zaman sorabilirsiniz: Neden sonsuza kadar bölünerek kendimizi yenileyemiyoruz?

Aslında bunu yapan canlılar var! Örneğin bakteriler, durmaksızın bölünerek aynı gen hattını sürdürebilirler; bu sayede bir canlıyı belirleyen genetik altyapı teorik olarak ölümsüz olmuş olur.

Benzer şekilde kertenkeleler ve axolotl gibi bazı canlılar organ yenileme yani rejenerasyon konusunda çok iyidirler ama onlar da bunu sonsuza kadar yapamazlar. Çünkü bakterilerin aksine, bizlerin tamir edici hücreleri çok özel bir hücreden köken alır: Kök hücreler. Kendimizi sonsuza kadar yenileyemiyoruz, çünkü sınırlı sayıda kök hücreye sahibizdir.

Kök hücreler, diğer hücrelerimize dönüşebilen en temel hücrelere verdiğimiz bir isimdir. Bu hücrelerimiz kullanılıp tükendikçe, tamir işlemleri de zorlaşıyor ve bir nevi kayaya dönüşüyoruz. Aşındıkça aşınıyoruz ve zayıflıyoruz. Buna bağlı olarak da vücudumuzu yemeye hazır, hastalık yapıcı bakteriler, mantarlar, vb. vücudumuzu işgal etmeye başlıyor, bizi hasta ediyor ve nihayetinde öldürüyor.

Doğadaki Kaynak Problemi, Ölümün Genomumuzdaki İzleri, Kanser, Telomerler, Mutasyonlar, Mekanik Yorulma gibi daha birçok başlık için kaynakçaya bakabilirsiniz.

1, görüntülenme

Kaynaklar

  1. Ç. M. Bakırcı. Ölüm Nedir? Neden Yaşlanıyoruz? Neden Ölüyoruz?. (19 Mayıs ). Alındığı Tarih: 5 Ocak Alındığı Yer: Evrim Ağacı

    İnsanlar nasıl &#;l&#;rler

    LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

    HERKESİN ölümü farklı farklı olur. Kimisi hiçbir şey hissetmez. Öleceğini anlamaz.

    Ölüm aniden gelir. Hazırlıksızdır. Vedalaşamaz, vasiyetini söyleyemez. Belki olgun yaşta da değildir. Ama bu iş, böyle işte. Geleceğinde mazeret dinlemez. Niçin sorusunun cevabını vermez. Aslında ölen çaresiz olduğu gibi, ölüm de çaresizdir. Git denir o da gelir. Ölümün dili yoktur. Konuşmaz. Ölümün dili ölenlerin halidir. Ölenler susarak, uzanarak, sessizleşerek ölümü anlatırlar. Bazılarının ölümden haberi vardır. Sezerler, sezinlerler, hissederler. İçlerine doğar. Ya bir sezgi ile ya bir rüya ile ya da başka bir şeyle anlarlar. Bazen anlatamazlar. Bazen anlatsalar da, dilleri ipuçlarını verse de aslında kendileri bunun farkında değillerdir. Ölecek adam öleceğini anlatır ama farkında değildir. Bazıları bunu hissettikleri için tevbe şansını yakalarlar. Tevbe ile temizlenme sürecine girerler. Bazılarına ölüm bir hediye gibi gelir. Aniden, çektirmeden, incitmeden, süründürmeden. Bazen ölüm öncesindeki hastalık süreci, felçlilik hali, ağrı, sızı, bilinçsizlik günleri onun için bir kefarettir. Temizlenme vesilesidir. Belki Allah (c.c.) o tür insanları huzuruna bunca günahıyla almak istemez, ölüm öncesindeki bu süreçte onları temizler, çektikleri bu sıkıntılar onların günahsız veya daha az günahla gitmelerine vesile olur.

    Ölüm öncesinde temiz insanların yüzü daha da berraklaşır. Sessizleşirler,kabuklarına çekilirler. Genele yansıyan bir teslimiyet vardır. Farkında değillerdir. Ama, dünyevi şeylerden bir anda sıyrılırlar. Dünyanın içindedirler belki ama, ilgilerini azaltmışlardır. Bu elbette ki iyi bir göstergedir. Betona yapışmış gibi, dünyaya tutuklanmak, ölecek insanı elbette huzurlu kılmaz. Böyle bir insan gittiği yerde de elbette hoş geldin, sefa getirdin sözleriyle karşılanmaz. “Kişi ölmeden evvel cennet veya cehennemdeki yerini görmeden ölmeyecektir” hadisi insanların son andaki halini anlatır. Nicesi vardır ki yüzü simsiyah, mosmor, endişeli, korku dolu bir halde ölüme teslim olur. Elbette ki ölüm ondan, o da ölümden memnun değildir. Zaten bu halleri İslam âlimleri iyi olmayan bir hale örnek saymışlardır.
    Bu tür insanların hali yüce Allah’ın vereceği karara kalmıştır. Kötü bir yaşantı, faydasız bir ömür, merhametsiz bir geçmiş, iyilikten uzak bir hayat süren kişinin, son demlerinde bu saydıklarım da görülürse, bizim böyle bir insana iyi dememizin bir anlamı yok ki. Bazı insanlar ölürken terlerler. Yüzleri güler. Burun delikleri açılıp kapanır. Alınlarında ter birikir. Hafiftirler. Yüzlerinde sevinç işareti vardır. Bir de bu insanların hayatı iyi ve temizse, rahmet ve sevgi doluysa, merhametle yoğrulmuşsa elbette ki iyi şeyler söylemek mümkündür.

    Bazı insanların ölürken akılları başlarındadır. Etrafında olup biteni görürler. Anlarlar. Son ana kadar iradelerini yitirmezler. Kuran okurlar, dua okurlar. Hatta Kuran okunmuyorsa çevresinde ikaz ederler, okuyun diye. Nereye gittiklerinin farkındadırlar. Yolun da, yolculuğun da bilincindedirler. Kendilerine telkin edilen -fısıldanan- şehadeti (Eşhedü ella ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah- şehadet ederim ki Allah birdir ve yine şehadet ederim ki Hz. Muhammed (s.a.v.) Allah’ın kulu ve elçisidir) veya kelime-i tevhidi (La ilahe illallah Muhammedür Resulullah; Allah’tan başka ilah yoktur Hz. Muhammed (s.a.v.) onun resulüdür) cümlelerini rahatça, pürüzsüz söylerler. Böylece Hz. Peygamber’in (s.a.v.) müjdesine ulaşarak öteki âleme göçerler. “Kimin son cümlesi La ilahe illallah olursa cennete girer.” Sonunda girer. Günahı çok olsa da ebediyen cehennemde kalmaz. Sonunda elbette cennetle tanışır.

    Bazılarının ise ölürken akılları başlarında değildir. Bilinçleri yok denecek kadar azdır. Bu bilinç yokluğu iradesizlik anlamındaki bilinç yokluğudur. Olaylara hâkim değildir. Ne olup bittiğinin farkında değildir. Okunan Kuran-ı Kerim’e tepki vermez. Okunan kelime-i tevhide katılmaz. Etrafındaki insanların farkında değildir. Gittiği yolun hiç farkında değildir. Çünkü yolcu belki yola çıktığını da anlamamaktadır.

    Bazen ölecek olanın duygu dünyasında depremler, şimşekler, kasırgalar, tufanlar kopmaktadır. Bütün bunlara teslim olmuştur. Bazen gözlerinin önünden, ölen babası, arkadaşları, tanıdıkları birbiri ardında siluet gibi belirir ve geçer. Mırıldanır. Onlarla konuşur gibi yapar. Siz onu seyrederken mırıldandığını, bir şeyler söylemek istediğini anlarsınız. Bazen gerçekten de söylemek isteyip de söyleyemediği şeyleri mırıldanır. Şairin dediği: “Ölecek miyim tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlelerin hasreti dudağımda” sözüne ne kadar yakışan bir haldir bu.

    * * *

    Söylenebilecek her güzel şeyi söylemeye çalışın. Sevdiğinize onu sevdiğinizi söyleyin. Annenize, babanıza, evladınıza ve başkalarına. Haykıramayacak o hale gelmeden önce haykıracak bir şeyiniz varsa haykırın. Paylaşacak bir şeyiniz varsa paylaşın. Yapıcı olun, olumlu olun. Çünkü ölümlüsünüz. İyilik ve rahmet kapılarını açın, örtmeyin. Örtmeyin ki son anda size de kapı örtülmesin.

    Koma sekerat anı dünyanın son, ahretin de ilk durağıdır. İki kapılı bir yerdedir kişi. Zor bir dönemeçtir. O dönemeçten hepimiz geçeceğiz. Bizden öncekiler yaşadılar. Biz de yaşayacağız. Elbette ki çetin ve zor bir haldir. Orada sözün, kelimenin, nefesin, nefsin, kudretin, kuvvetin, iktidarın, makamın, mevkiin, rütbenin, mansıbın sözü geçmez. Muktedir olan yüce Rabbin sözü geçer. Orayı tam teslimiyetle, Rabbe sığınarak geçmek için, oraya hazırlanmaktan başka çare yok ki

    SORALIM ÖĞRENELİM

    Kötülük yapmayı düşünmek sorumluluk getirir mi? / (Ali Ar/Muş)
    Kişinin yaptığı her iyilik ve kötülük kayıt altına alınmaktadır. Kalpte oluşan iyi ve kötü dileklerin de Allah katında bir itibarı elbette vardır. Bir hadiste Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Kişi bir iyilik yapmayı düşünür de yapmazsa Allah onun için bir sevap yazar. Hem iyilik düşünür hem de yaparsa ona sevap yazılır ve bu sevap yedi yüz kata çıkar. Ama bir kötülük yapmaya niyet eder de yapmazsa yapmadığı için bir sevap yazılır. Ama kötü bir işe niyetlenir ve hem de yaparsa ona bir günah yazılır. (Buhari Rikak, 31)

    Babamın bütün kazancı haramdı. Ve kul hakkıydı. Ben onun mirasını alabilir miyim? / (Sezgin B./İstanbul)
    Bütün geliri haram ve kul hakkından geliyorsa bu mirası almanız haram olur. Alacaklılar biliniyorsa onlara iade edilir. Haram olan mal ise muhtaçlara dağıtılmalıdır. Ancak helal ve haram olan mal karışıksa, kişinin hissesinin bir kısmını dağıtması diğer miktarını da kendine ayırması caiz olur.

    Yetim malından annesi olarak yiyebilir miyim? / (Satı Korkmaz/Diyarbakır)
    Bir annenin çocuğuna zarar vermesi düşünülemez. İhtiyaç halinde bakımını üstlendiğiniz çocuğunuzun malından ölçülü olarak yiyebilirsiniz. Nisa Suresi’nin 6. ayeti bu konuda ölçü verir. Ama reşit yaşa gelen yetimin malından annesi çocuğun rızası olmadan yiyemez. Yetim olan çocuğun akrabaları malını kötü niyetli kullanıyorsa devlet olgunluk yaş arası dönemine kadar ona kanuni bir vasi tayin edebilir.

    LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

    Yazarın Tüm Yazıları

    nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.