birini allah rızası için sevmek / Allah İçin Sevmek Ne Demek? | İslam ve İhsan

Birini Allah Rızası Için Sevmek

birini allah rızası için sevmek

Sevdiğini Allah için sevmek


Mümin, imanı sebebi ile kardeşlik hukukuna bağlanmıştır. Bu hukukun sahibi bizzat Allah'tır. Allah Resûlü'nün (s.a.a) bu hususta hem nasihatleri, hem müjdeleri, hem ikazları vardır. Müslümanın müslüman üzerinde hak ve hukuku vardır. İman kardeşliği bağlayıcıdır. Terki, ihmali yoktur. Umursamazlığı, ilgisizliği sorumluluk gerektirir.



Prof. Dr. Haydar Baş Hocam, "Ben dünyamı ahiretim için yaşarım" demişti. Ayet-i kermede de bildirildiği gibi tercihimiz bu yönde olmalıdır.



"Sabah akşam Rab'lerine, O'nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının ziynetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini Bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme." (Kehf, 28).



 



Allah da seni seviyor:



Hadis-i şerifleri dikkatle okuyalım:



Resûlullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:



"Adamın biri başka bir beldedeki bir din kardeşini ziyarete giderken Allah bu kimseyi gözetlemek için bir meleği görevlendirmişti. O kimse meleğin yanına varınca melek, 'Nereye gidiyorsun?' diye sorar.



Adam da, 'Şu köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum' cevabını verir. 



Melek, 'O kimseden bir menfaatin var da onu devam ettirmeye mi gidiyorsun?' der.



Adam da, 'Yok hayır, ben onu sadece Allah rızası için severim, onun için de ziyarete gidiyorum' deyince melek, 'Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben bu müjdeyi vermek için Allah'ın sana gönderdiği elçisiyim' der." (Riyazu's-Salihin, Hadis no, ; Müslim'den).



Tasavvufi kavramlardan biri de 'el-hubbu fillah/Allah için sevmek', 've'l-buğzu fillah/Allah için buğzetmek'tir. Bu Nebevî ölçü, müslümanların birbirlerine karşı tutum ve davranışlarında takva ölçüsüdür. Saf ve berrak bir sevgidir. Basit menfaatleri, büyük hırs ve hasetleri, ayrılık ve kinleri ortadan kaldıran kalplere şifa olan sevgidir.



Böyle bir kardeşlik bağı sosyal dokuyu kuvvetlendirir. Huzur ve heybeti büyütür.



Mübarek Ramazan-ı Şerif ile yumuşayan gönüllerle muhasebemizi yapalım. Birlik ve dirliğimizin esası budur. 



Hadis-i şerif'te buyrulur:



"Bir kimse bir hastayı veya Allah rızası için din kardeşini ziyaret edip halini hatırını sorarsa ona bir melek şöyle seslenir: Ne mutlu sana, ne güzel yolculuk cennette kendine bir yer hazırladın." (Riyazu's-Salihin, Hadis no, ; Tirmizi'den).



 



Allah'ın rızası ile iner melekler:



Abdullah ibn-i Abbas (r.a)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.a), Cebrail'e, "Bizi daha sık ziyaret etmeni engelleyen nedir?" diye sordu. 



Bunun üzerine Cibril (a.s), "Biz (elçiler) ancak Rabbinin emri ile ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunların arasındaki her şey O'nundur. Rabbin unutkan değildir" dedi. (a..g.e.; Buhari'den rivayet eder).



Enes ibni Malik (r.a)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Bir kimsede üç özellik tam olarak bulunursa imanın tadını tadar. Allah ve Resûlünü herkesten fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek, Allah kendisini küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak gibi istememek, tehlikeli görmek." (a.g.e, Buhari, Müslim'den, Hadis no: ).



 


Allah İçin Sevmek

YAZAR : İrfan ÖZTÜRK

Sevgi kalplerin cânı, ruhların gıdasıdır. Sevmeyen kalp ölüdür. Kendini yaratanı sevmeyen kalp, rûhunu yitiren bedenden daha soğuktur.

Mü’min sevdiğini Allah için sevmelidir; bu onun en belirgin vasfıdır.

Sevdiğini Allah rızâsı için sevmek, esasen Allâh’ı sevmektir.

Peygamber -aleyhisselâm-’a duyulan muhabbetin kaynağı da Allah sevgisidir.

İnsan; sevdiği kişiyi akrabası olduğu için, aralarında iş ve menfaat bağı bulunduğu için değil, müslüman olduğu için sevmelidir.

Îmânın zevkine varabilmenin önemli şartlarından biri, sevdiği kimseyi Allah için sevmektir. (Buhârî, Îmân, 9, 14)

Müslümanın; sevmediği kimseyi de başka bir sebeple değil, sırf Allah rızâsı için sevmemesi de Cenâb-ı Hakk’ın değer verdiği fazîletli bir davranıştır. (Ebû Dâvûd, Sünen, 3)

Demek ki sevgi de nefret de dünyevî bir maksat için değil, sadece Allah rızâsı için gösterilmelidir.

Maddî bir menfaat, bedenî bir haz ümidiyle birini sevmenin veya menfaatine engel olduğu için birinden nefret etmenin, Allah katında hiç önemi yoktur.

Allah için beslenen sevgi, sevilenin bir iyiliği sebebiyle artmayacağı gibi, verdiği bir sıkıntı yüzünden de azalmaz.

Peygamber Efendimiz’in anlattığı şu canlı sevgi örneğini imrenerek dinleyelim:

Vaktiyle adamın biri, bir başka köydeki din kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, onu gözetlemek ve kendisiyle konuşmak için bir meleği görevlendirdi.

Melek, adamın geçeceği yol üzerinde onu beklemeye başladı. Yanına gelince;

“–Nereye gidiyorsun kardeş?” diye sordu:

“–Şu ilerideki köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum.”

“–O, senin akraban mı?”

“–Hayır!”

“–Ondan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var?”

“–Hayır. Ben onu sırf Allah rızâsı için seviyorum, ziyaretine de bu sebeple gidiyorum.”

O zaman melek, şunları söyledi:

“–Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öyle seviyor.

Ben bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim. (Müslim, Birr, 38; Ahmed bin Hanbel, Müsned, II, , )

Gördüğünüz gibi; Allah için beslenen sevginin karşılığı, Allah tarafından sevilmektir.

Allâh’a gönül veren kimse, bütün mü’minleri sever; onların kendi kardeşi olduğunu düşünür. Müslümanları Cenâb-ı Hakk’ın kendi yoluna ilettiğini ve İslâmiyet’le şereflendirdiğini bilir.

İyi bir mü’min, bütün müslümanlara değer verir. Onların dokunulmaz haklarına saygı gösterir, kendilerine duâ eder, iyiliklerini ister, kusurlarını örtmeye çalışır.

Dünyada müslümanlara kin beslemek, haset etmek, kötülüklerini istemek bir mânevî hastalıktır. Allah Teâlâ onları cennete koyunca, gönüllerindeki bu tür marazî duyguları tamamen yok edecektir. (el-A‘râf, 7/43, el-Hicr, 15/47)

Bunu böyle bilmeli ve gönül hastalıklarından kurtulmaya çalışmalıdır.

Müslüman; din kardeşlerine muhabbet beslemeli, hele ahbap ve arkadaşlarını daha çok sevmelidir. Peygamber Efendimiz’in Mekke’den göç eden muhâcirler ile Medineli ensârı birbirine kardeş yaptığını dikkate almalı, gönül dostlarını has kardeşleri kabul etmeli, onlara olan muhabbetini ziyadeleştirmelidir.

Muhabbeti büyütüp geliştiren sebeplerden biri, sevgiyi dillendirmektir. Bunu bize Sevgili Efendimiz öğretmiştir.

Bir gün Efendimiz’in yanında oturan bir adam, yoldan geçen şahsı Kâinâtın Efendisi’ne gösterdi;

“–Yâ Rasûlâllah! Ben şu adamı çok seviyorum.” dedi.

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“–Onu sevdiğini kendisine söyledin mi?” diye sordu.

“–Hayır, söylemedim.” deyince;

“–Hemen git ve ona kendisini sevdiğini söyle!” buyurdu.

Sahâbî yerinden kalktı; o zâtın arkasından yetişti ve;

“–Ben seni Allah rızâsı için seviyorum.” dedi.

O da ona şu nefis cevabı verdi:

“–Beni rızâsı için sevdiğin Allah da seni sevsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, , ; Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, , )

Peygamberler Sultanı, sevgiyi dile getirmeye işte böyle önem verirdi;

“Bir kimse din kardeşini sevdiği zaman, bunu ona söylesin.” buyururdu. (Ebû Dâvûd, Edeb, , ; Tirmizî, Zühd, 54; Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, )

Şunu iyi bilmelidir: Kıyâmet gününde; hiçbir gölgenin bulunmayacağı o korkunç mahşer yerinde, Cenâb-ı Hak yedi grup insana Arş’ının gölgesini ikram edecektir. Bu bahtiyarlardan biri Allah rızâsı için birbirini sevenlerdir. (Buhârî, Ezân, 36, Zekât, 16, Rikāk, 24; Müslim, Zekât, 91)

Allah Teâlâ, İslâmiyet’e ve Rasûlullâh’ın kişiliğine aktif bir şekilde düşmanlık besleyenlerin kesinlikle sevilmemesini istemiş; şayet bu din düşmanları bir müslümanın babası, oğlu, kardeşi ve akrabası bile olsa onlara gönlünde yer vermemesini emretmiştir. (el-Mücâdele, 58/22)

İslâm düşmanları hem Allâh’ın hem de müslümanların düşmanıdır. Onlara kesinlikle şefkat gösterilmeyecektir. (el-Mümtehine, 60/1)

Günümüzde yaşayan ve bu özellikleri taşıyan kimseleri sevmeyeceğiz. Onların, daha önce yaşamakla beraber, fikir ve düşünce plânında arkadaşları olan, tarih boyunca peygamberlere ve onların getirdiği dîne düşmanlık besleyen kimselerden, özellikle de Firavun, Nemrut, Ebû Cehil gibi önde gelen düşmanlarından nefret edeceğiz. Çünkü hakikati inkâr edenleri Allah da sevmez ve onları kendi düşmanları kabul eder. (Âl-i İmrân, 3/32, el-Bakara, 2/98)

Allah cümlemizi muhabbetle kucaklaşıp birbirimizi Allah için sevenlerden eylesin.

Ne güzeldir gülen yüz, sadakadır tatlı dil,
Herkes ile hoş geçin, bunu baş vazife bil!
Yaşadın şu dünyada, nice zaman ay u yıl,
Tevhid ile git Hakk’a, bunu son vazife bil!

(Gülzâr-ı İrfan)

 

 

 

kardeşpeygamber

ALLAH İÇİN SEVMEK VE ALLAH İÇİN SEVMEMEK

  Gerçek mü'minin hayatının her bölümünde ölçü olarak Allah rızası için sevmek vardıfunduszeue.info ki terazimiz Hak terazisidir.
            Allah(CC)rızası ve sevgisi,Müslümanın hayat rehberi ve ölçüsüdür.O ancak bununla yürür,bununla önünü görür,bununla hayatını devam ettirir.
              Dünyada yapacağımız her işte ve amelde Allah rızası ve sevgisi yoksa onda hayır ve bereket yoktur.Çünkü kāinat onu muhabbetinin tecellisi,rızasının nizamıdır.
               Bir gönülde iki ayrı sevginin yeri olmaz.Mü'mini kalbinde bütün sevgiler,ilāhi sevginin kapsamına alınarak değfunduszeue.info rızası dışında kalan hiç bir sevginin kalbimizde yer almaması funduszeue.infoğimiz ve yaptığımız her hareketimiz Allahın rızasına uygun olmalıdır.
             Sevgi;Herhangi bir şeye karşı olumlu veya olumsuz ilgi duymak ve ona gönülden bağlanmaktıfunduszeue.info sevgimizin değeri sevdiklerimize bağlıdır.Dünyada  kişi kimi severse Ahirette de onunla beraber olacaktır.Öyleyse kimi seveceğimize ve kimi sevmiyeceğimize çok dikkat etmek zorundayıfunduszeue.infoe ki ölçümüz Allahın rızasına uygun olmalıdıfunduszeue.infoın ve Rasülünün sevdiklerini ve bize sevin dediklerini seveceğfunduszeue.infoın  ve Rasülünün sevmediklerini bizde sevmiyeceğfunduszeue.infoın helal kıldığı ve bizlerden yapmamızı istediği hayırlı ve güzel,insanlara ve kendimize faydalı olan her şeyi Allah rızası için severek yapacağıfunduszeue.infoın haram kıldığı ve bizlerden yapmamızı istemediği insanlara zarar veren her türlü  hal ve hareketlerdende uzak durmalıyız.
Burada ki ölçümüz  Kur'an ve sünnet olacaktır.
            Efendimize birisi geldi.Şöyle bir soru sordu.Kıyamet ne zaman kopacak Ya Rasülellah dedi?
Efendimiz soruyu sorana kıyametin kopması ile alakalı saat, zaman, gün ve ay vermedi.Kıyametin kopması Allahın ilminde olan bir hadisedir.O nasılsa bir gün kopacaktıfunduszeue.info sen kıyamet için ne ha
zırladın hazırlığından haber ver?
 Efendimize soruyu soran kişi ; Ya Rasülellah günlük ibadetlerimi yerine getirmeye çalışıfunduszeue.info la beraber kalbim her an ve her saniye Allah ve Rasülünün sevgisiyle çarpıfunduszeue.infode Allah ve Rasülünün sevgisi dışında hiç bir şey yok dedi.
          Efendimiz cevaben; KİŞİ SEVDİKLERİYLE BERABERDİR funduszeue.info beraberlik dünya ve ahirette devam funduszeue.info başka hadisi şerifte de Efendimiz Dünyada nasıl yaşarsanız öyle ölür,nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz buyurdular.
           Sevme bazen aşk derecesine varıfunduszeue.infoçici ve fani şeylere  gerekenden fazla sevgi duyarsak bunun çoğu zaman zararını görürüfunduszeue.info sevgimizi ve aşkımızı fani olan varlıklara değilde ilahi aşk derecesin de Allaha ve Rasülüne duymalıyıfunduszeue.infomiz funduszeue.info konuda bize örnek oluyor.
          Sevdiklerinizi ölçülü sevin  aşırı gitmeyin ileride birbirinize küsebilirsiniz.Düşmanlıkda da ileri gitmeyin yarın dost olabilirsiniz.
            Sevgi ile ilgili bir kaç anlamlı  söz aktaralım,
 1 .Sevmekle insan Allah ile beraber olurSevilmek sevmek den çok üstündürSevgi ruhun güzelliğidirHer şey ancak sevgiyle satın alınabilnelidirSevgi saygı ve güler yüz hayata olumlu bakmamızı sağlarSevdiğinizi sevdiklerinize söyleyinBütün kutsallarımızı sevelim.
funduszeue.infoımızı ,Peygamberimizin ,Anamızı babamızı,ailemizi  ve Vatanımızı sevelim.
           Allah bizleri Dünya ve ahirette sevdiklerimizle beraber haşrü cem funduszeue.infoşlerim sizleri Allah için funduszeue.infoerimize Allah güç kuvvet versin.Şehitlerimize rahmet ,gazilerimize şifalar funduszeue.info saygı ve selamlarımı sunarak Allaha emanet olunuz.

Bu yazı defa okunmuştur .

Allah rızası için sevmenin ölçüsü nedir?

Değerli kardeşimiz,

Muhabbet kâinatın hem nuru hem hayatıdır. İnsan kâinatın en kapsamlı bir meyvesi olduğu için, kâinatı kapsayacak bir muhabbet o meyvenin çekirdeği olan kalbine yerleştirilmiştir. Böyle sonsuz bir muhabbete ancak nihayetsiz bir Kemâl Sahibi (cc) layık olabilir.

Sevgimizi kime yönlendirelim?

Korku ve muhabbeti öyle birine yöneltmeliyiz ki, bizim korkumuz lezzetli bir boyun eğme olsun; muhabbetimiz de zilletsiz bir mutluluk olsun. Evet Celal sahibi Rabb’imizden korkmak O’nun rahmetinin şefkatine yol bulup iltica etmek demektir. Korku bir kamçıdır; bizi O’nun rahmetinin kucağına atar: Aynen bir annenin yavrusunu korkutup kendi kucağına yönlendirmesi gibi. Böyle bir korku o yavruya gâyet lezzetlidir. Halbuki bütün annelerin şefkatleri rahmet-i İlahiye’nin bir yansıması, parıltısıdır. Demek Allah’tan korkmakta büyük bir lezzet vardır. Mâdem Allah’tan “korkmakta” dahi böyle bir lezzet varsa, Muhabbetullah da, yani Allah’ı sevmekte ne kadar sonsuz lezzet bulunduğu ortaya çıkar.

Hem sadece Allah’tan korkan başkalarından korkmaktan kurtulur. Aynı şekilde muhabbeti de Allah hesabına olduğu için mahlukata ettiği muhabbet dahi ayrılıklı elemli olmaz.

İnsan önce kendi nefsini sonra akrabalarını, milletini, canlıları ve en son olarak da kâinatı sever. Bu aşamaların her birisiyle ilgilidir. Sevilen şeyler de birer birer onu terk ediyor, birçoğu da üzüyor ve yaralıyor. İşte aklımız varsa bütün o muhabbetleri toplayıp hakikî sahibine verip bu belâlardan kurtulmalıyız. “Sonsuz muhabbet”e ancak “sonsuz ve ebedî olan Rabb’imiz” layıktır ve böyle bir sevgi ancak ona mahsustur. Her şeyiyle kâinatı kuşatabilen ve Rabb’ini sevmek için yaratılan kalbi, dünyevî fani şeylerin sevgisiyle doldurmak, Rabb’imize karşı haksızlıktır. Bu sevgiyi hakikî sahibine verirsek, işte o zaman bütün eşyâyı O’nun nâmıyla ve O’nun âyinesi olduğu için ızdırapsız sevebiliriz. Yoksa muhabbet en leziz bir nimet iken, en elîm nimetsizlik haline dönüşebilir.

Sevgimizi tamamen kendi benliğimize sarf edemeyiz. Kendi nefsimizi kendimize “mâbud” ve “mahbub” yapamayız. Her şeyi kendi nefsimize fedâ edemeyiz. Ona bir nevi rubûbiyet veremeyiz. Nefsimiz Rabb’imizin “ef’al-esma ve sıfatlarına” aynadır. Benliğimizdeki “ben-ene-ego”yu yırtıp, onun içindeki gizli “Hüve”yi (cc) görüp kâinata dağınık bütün sevgilerin O’nun isim ve sıfatlarına karşı verilmiş bir muhabbet olduğunu anlamalıyız. Eğer bu sevgiyi yanlış yerde kullanıp sûiistimal edersek sonunda cezasını biz çekeriz. Çünkü “Yerinde sarf olunmayan gayrimeşru bir muhabbet merhametsiz bir musibettir.” Rabb’imizin bize yönelik küçücük bir muhabbeti kâinata bedel olabilir. Onun küçücük bir muhabbet tecellisine hiçbir şey denk olamaz.

Ancak nefsimizi, dünyayı, peygamberleri, dostları, anne babayı, eş ve çocukları ve diğer güzel şeyleri severken bunları Allah için sevdiğimizin göstergeleri olmalıdır.Öyleyse bunları nasıl sevelim?

Dünyayı ve ondaki mahlûkatı mana-yı harfiyle sevelim; mana-yı ismiyle sevmeyelim: Yani güzel bir şey gördüğümüzde, "Ne kadar güzel yaratılmış.” diyelim“Ne kadar güzel.” demeyelim. Ve kalbin derûnuna başka muhabbetlerin girmesine meydan vermeyelim.

Nefsine muhabbet, ona acımak, terbiye etmek, zararlı heveslerden alıkoymaktır. O vakit nefis sana binmez, seni hevâsına esir etmez. Belki sen nefsine binersin. Onu hevâya değil, Hüdâ’ya sevk edersin.

Enbiya ve evliyaya sevgi bazen faydasız kalır, sen de öyle sevme. Sevgide aşırıya gidip fâni insanlara “uluhiyet” atfedenlerden olma. Böyle bir sevgi ahirette cezaya sebep olduğu gibi, bu çok sevdiklerini sandıkları zâtlar da ahirette onlardan davacı olacaktır!

Hayat arkadaşına duyulan sevgi, onun huy güzelliğine, şefkat kaynağı ve rahmet hediyesi oluşuna bina edilmelidir. O eşe samimî muhabbet ve merhamet edersen, o da sana ciddî hürmet ve sevgide bulunur. İkiniz yaşlandıkça bu hâl fazlalaşır. Hayat mutluluk içinde geçer. Yoksa sadece yüz güzelliğine muhabbet olsa, o muhabbet çabuk bozulur, iyi geçimi de bozar.

Anne ve babaya karşı sevgin, Cenâb-ı Hak hesabına olduğu için ibâdet niteliğindedir. Gayet samimi olarak onların hayırlı uzun ömürler sürmesini istersin. Onların yüzünden daha ziyade sevap kazanayım diye samimî hürmetle onların hizmetine koşmaya çalışırsın. Eğer bu sevginin özünü fani dünya zevkleri ve menfaat oluşturursa, onlar yaşlandıkları ve sana yük olacak bir vaziyete girdikleri zaman en süflî ve en alçak bir his ile onların “hâlâ yaşıyor olmalarından rahatsız” olursun. Daha hayatta iken “miras” kavgası verir, senin hayat sebebin olan o insanların ölümlerini arzu etmek gibi bir vahşete düşersin. Halbuki onları Allah için sevmenin ölçüsü: Onlara hiç ihtyacın kalmadığı bir zamanda, ihtiyar ve bakıma muhtaç olduklarında, onlara daha çok hürmet ve hizmet edip uzun ömürlü olmalarını istemektir.

Evlâdına yönelttiğin sevgi karşılıksız ve hasbidir. Cenâb-ı Hakk’ın senin terbiyene emanet ettiği sevimli, tatlı o canlılara muhabbet tarifsiz bir muhabbet, eşsiz bir ni’mettir. Ne musibetleriyle fazla elem çekersin ne de ölümleriyle me’yusâne feryad edersin. Çünkü sevgin Rahmanidir.

Dostlarına muhabbetin eğer “Allah” içinse, onlardan ayrılman, hatta onların ölümleri kardeşliğinize ve manevi bağlarınıza engel olmadığı için, o mânevî muhabbet ve ruhanî irtibattan her zaman istifade edersin. Bu sevgi Allah rızası için olmazsa bir günlük kavuşma lezzeti, yüz günlük ayrılık sıkıntısını netice verir.

Netice olarak, Allah için sevmeli, Rabbimiz’in hoşnut olduğu şey ve işlere gönül vermeliyiz.

 *  *  *
Konuyla alakalı daha geniş bilgi için şu yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz:

Dünyamızı Sevmeyelim mi?

Maneviyat büyüklerinin, kalpleri mahlûkattan keserek Hâlik’a bağlamak üzere yaptıkları hikmetli tavsiyeleri ibretle okuruz. Bu tavsiyeler, bazılarınca yanlış değerlendirilir ve dünya hayatından fiilen çekilme gibi, İslâm’ın aksiyoner ruhuna taban tabana zıt bir yola girilir.

Böyle bir hataya düşmeyelim diye, Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu dünyanın "üç yüzü" olduğunu ortaya koyar ve bunlardan "ikisinin" muhabbete lâyık olduğunu ifade buyurur. Sevilmeye lâyık olan bu yüzler: "ilâhî isimlere ayna olma" ve "ahirete tarla olma" yüzleri.

Şu sınırlı akıllar, varlığı mahlûkatına benzemekten münezzeh ve bütün sıfatları sonsuz olan Allah’ı hakkiyle bilemezler. Ancak, o’nun bir kudret ve sanat mûcizesi olan şu kâinatı ve içindeki mahlûkatı tefekkür ile isimlerinin ve sıfatlarının kemâline hayran olurlar. O halde insan, Rabbini bilmede kendisine rehberlik eden bu dünyayı, bu yönüyle elbette sevecektir.

Ve yine insan, ebediyet yolcusu. O âlemdeki her nevi saadetin tohumları, bu dünya hayatında saklı. Ne kadar çok tohumu, ne ölçüde ekebilir ve bakımını ne nispette yapabilirse, âhirette o kadar kârlı çıkacak. Bu yönüyle de insan elbetteki cennet tarlası olan dünyasını sevecektir.

Dünyanın üçüncü yüzü, "nefsin heveslerini tatmin etme" yüzüdür. Dünyanın bir oyun ve eğlence olduğunu ders veren âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler bu üçüncü yüze bakıyor.

Hikmetler deryası bir hadis-i şerif:

"Benimle dünyanın misâli, yaz gününde bir ağacın gölgesinde konaklayan yolcunun hâline benzer ki, bir süre kaldı ve kısa zaman sonra da gitti."

O hidayet rehberimiz, o uzun sayılmayacak ömründe, bu dünyada bir fâninin erişmesi mümkün olan ilâhî marifet ve muhabbeti kemâliyle zevk etti; ebedî hayatın bütün lâzımlarını yine kemâliyle tedarik etti. Ve her biri insanlık semasının ayrı bir yıldızı olan yüz yirmi dört bin sahabe yetiştirerek, dar-ı bekaya teşrif buyurdu.

İşte, bizim benzemeye çalışacağımız rehberimiz! Ve işte bizim uğrunda her şeyimizi feda etmemiz gereken ulvî gayemiz! Bu gayeyi hakkıyla idrak edebilsek, bir insanın imanının kurtuluşuna vesile olmayı bu fâni dünyanın en büyük kazancı sayarız. O tek insan bizim için tükenmez bir servet ve manevî hayatımız için en hayırlı bir varis olur. Zira, onun yapacağı bütün ibadetlerin bir misli de bizim sevap hanemize girecektir. Ama malımızın varisleri öyle değil. Onların verecekleri zekât ve sadaka kendileri içindir. Bizim için hususî bir hayır yaparlarsa ne alâ. Onu da ancak evlâtlarımızdan bekleyebiliriz. Torunlarımızda hayır defterimiz kapanır. Ben bugüne kadar dedesinin hayrına bir fakiri doyuran, yahut bir hisse kurban kesene henüz rastlamadım.

Öyle ise geliniz, hayrımızı bu dünyada yapalım; kurbanlarımızı kendi elimizle keselim. Öteye lâzım olacak bütün ihtiyaçlarımızı buradan gönderelim ki, oraya vardığımızda gözümüz postada kalmasın.

O büyükler, dünyanın üstünde yürüdüler, içine ise asla girmediler. “dünyadan da nasiplerini unutmadılar.” Lâkin, sadece nasiplenmek için bu dünyaya gelmediklerini bilerek yaşadılar Gelmişken ondan da birkaç lokma aldılar ve devam ettiler yollarına

- Dünya nedir, bizde dünyayı sevme isteği var, öyleyse neden dünyayı sevmek yasaklanmıştır?

Dünya, lügat manasıyla, “en yakın”, “en aşağı.” İkisi de doğru. Biz bu yakın âlemde öteye hazırlanıyoruz. Bu yakın semayı ibretle seyredebilirsek, Cennette Arşı hayretle temaşa etmeye aday olacağız. Yakınımızdaki ağaçları, çiçekleri, ırmakları tefekkür edebilirsek, Cennet bahçelerine girmemiz mümkün olabilecek.

Istırap dolu, elem yüklü, yorgunlukla iç içe ve bir kısmı uykuyla geçen bu noksan âlemini kalben terk edebilirsek, o ulvî hayata, o eşsiz saadete, gerçek insaniyete ve hakikî lezzete kavuşabileceğiz.

Rabbimiz, bu dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden başka bir şey olmadığını bize haber veriyor. (En’am , 32) Oyunla ancak çocuklar oyalanır, eğlence ise ancak sefihleri tatmin eder.

İnsan çocukluktan kurtuldu mu, defalarca söküp yaptığı oyuncak evleri bırakır, daimî bir yuva arayışına geçer. Ve yine insan büyüdü mü, onun dünyasında eğlencenin yerini çalışma ve ilim alır.

Nur Külliyatında, dünyanın üç yüzü olduğu nazarımıza sunulur: “İlahî isimlere âyine olma”, “Cennete tarla olma” ve “ehl-i hevesatın oyuncak yeri olma” yüzleri.

Dünyanın oyun ve eğlence olan yüzü bu üçüncü yüzdür. Resulullah Efendimiz (a.s.m.), “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar.” buyurmakla, dünyanın bu üçüncü yüzü ile oyalananların gafletini güzelce dile getirmiştir.

Bediüzzaman Hazretlerinin, “ bize gösterdiğin nümûnelerin, gölgelerin asıllarını, menbalarını göster” duasıyle bu hâdis-i şerif birlikte düşünüldüğünde şöyle bir mana kalbe gelir: Rüyadaki insan da yer, içer. O yemekler, onu rüyada tatmin eder. Burada bir gölgenin bir başka gölgeyi doyurması söz konusu. Ama bu adam uyandığında aç olduğunu anlar ve gerçek gıdasını aramaya başlar.

Dünya ile oyalanan ve hakikî saadeti unutan insanlar da gölgeyle tatmin olmaktalar. Bunlar, öldüklerinde uyanacaklar ve gerçek tatminin ancak Cennette olacağını hakkıyla anlayacaklar. Ama çoğu insan için artık vakit bitmiş, fırsat kaçmış olacak.

Önemli olan “ölmeden ölmek”, dünyanın âhirete nispeten bir gölge gibi kaldığını burada idrak etmek ve ömrümüzü bu şuurla tanzim etmek. İşte bu şuura erenlerdir ki, dünyanın üçüncü yüzüne aldanmaz, ilk iki yüzüne nazar eder, marifetlerini ziyadeleştirir, sevaplarını artırırlar.

Gündüzü gecenin kovaladığı, gençliği ihtiyarlığın çekip durduğu, sıhhati hastalıkların kuşattığı ve hedefin ölüm olduğu bir dünyanın saadet yeri olamayacağı açık Allah Resulü (a.s.m.) kasemle ifade ediyor:

“Allah’a yemin olsun ki, âhirete göre dünya, ancak sizden birinin parmağını denize daldırması gibidir. Baksın bakalım kendisine ne dönecek? Parmağı denizden ne getirebilecek?” (Müslim, Kıyame, 40, funduszeue.info: ; Hâkim, Müstedrek, 4/)

Ebedî saadet bir derya. Dünya lezzetleri ise parmağı ıslatan su Bu ıslaklıkta boğulmayan, hafif bir nemde sırılsıklam olmayanlar deryayı buluyorlar. Fâniye aldanmayanlar bâkiye eriyorlar.

“Eğer şu fânî dünyada beka istiyorsan, bekâ fenâdan çıkıyor. Nefs-i emmare cihetiyle fenâ bul ki, bâki olasın.”(Sözler)

Yolcu olduğunu bilenler, seyahat ettikleri vasıtaya ve oturdukları koltuğa değil, varacakları menzile nazar ederler. Kalpleri orası için çarpar, akılları orayı düşünür.

Onlar dünyayı âhiretin tarlası bilir ve ona bu yönüyle büyük değer verirler; ama tarlanın eğlence yeri olmadığını da unutmazlar. Çektikleri bütün sıkıntılar ve ıstıraplara karşı, gözlerini köye diker ve “akşam olunca her şey bitecek, oraya döndüğümde rahata kavuşacağım” diye teselli bulurlar.

İşte ancak, böyle yaşamanın bahtiyarlığına erenlerdir ki, ölümü gülerek karşılarlar. Onlar gönüllerini tarlaya kaptırmadıkları için, ondan rahatlıkla ayrılmayı başarırlar.

Birbirinden çok uzak gibi görünen dünya ve âhiret aslında bizim iç âlemimizde, his dünyamızda, akıl meydanımızda ve amel âlemimizde birlikte dolaşırlar.

Her işimiz, her duygumuz, her düşüncemiz ve her sevgimiz mutlaka ya dünyaya aittir, yahut âhirete. Her adımımızı ya cennete yahut cehenneme doğru atarız. Her sözümüz bizi ya saadete yahut felâkete götürür. Her dakikamız o menzillerden birine çekirdek olur.

Dünya ve âhiret birer menzil. İnsan, bunlardan birini ne ölçüde severse, diğerinin muhabbeti o nispette kalbinden siliniyor.

Bu dünyada nefis hesabına dolaşmayı terk edenler, orada menzilden menzile zamansız uçacaklar. Burada, yiyip içmelerini helâl ile sınırlayanlar, o âlemin nimetlerinden sonsuz istifade edecekler.

Burada, faydasız ilimden hassasiyetle kaçınanlar, orada hikmetler deryasında yüzecekler.

Bu dünyada yerine göre konuşmasını ve susmasını bilenler, o dünyada güzel sohbetler edecek, güzel kelâmlar işitecekler.

Bu kısa hayatta, insanların fâni iltifatlarına kapılmayanlar, orada İlâhî rahmet ve inayeti bulacaklar.

Bu dünyada terk edilen her nefsî arzu, orada ayrı bir saadet olarak insanın karşısına çıkacak.

Bir ömür boyu, bu dünyadan öteye bir şeyler gönderen insan, sonunda o âleme sefer yapacak. Meyvelerini görmek üzere

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası