cisimleri hareket ettirme büyüsü / Büyü Nasıl Çalışır? Spell in Draghem | World Anvil

Cisimleri Hareket Ettirme Büyüsü

cisimleri hareket ettirme büyüsü

Büyü Nasıl Çalışır?

Karakter Yaratımı sırasında büyü öğrenmek için: Rün büyülerinden biri için 3 puan, İlüzyon büyüsü için 4 puan, Duygu büyüsü için 5 puan, İksir yapmayı öğrenmek için de 4 puan harcamanız gerekir. Kara büyü yapmayı bilerek başlayamazsınız.
 Karakter Yaratımında büyü için puan harcamamışsanız daha sonrasında öğrenebilmek için önce Araştırma yapmanız gerekir. Konuyu öğretmesi için o büyüyü yapmayı bilen birini ya da bu konuyu anlatan bir kitap bulmanız gerekir. Ardından öğrenmek için Zeka zarı atmanız gerekir. Bundan sonra Rün dillerinden biri için 3, İlüzyon büyüsü için 4 puan, İksir için 4 puan harcamanız gerekir. Kara büyü yapmayı seviye atlarken öğrenemezsiniz ve Duygu büyüsünü de karakter yaratımı dışında öğrenemezsiniz.
 
 
 

7 Rün Büyüsü


 
 
 

 
 İnsanların büyü olarak kullanabildiği 7 farklı rün dili var. Bu rün dillerinin hepsi belli başlı şeyleri yapabiliyor ve çok az şeyde çatışıyorlar. Bu diller şunlar:
 

Ateş Rünü


 
 Genellikle Büyü Kağıdı denilen anında yanan özel bir kağıda çizilirler. Bilinen bir alfabe veya mantığı yoktur bu yüzden dilin çoğunun bilinmediği düşünülmektedir. Büyü sadece Güneş gökyüzündeyken yapılabilir. Kağıda çizilen rünler yakıldıklarında aktifleşirler. Rün ne kadar büyük yazılmışsa o kadar güçlüdür, aynı zamanda kaç farklı kağıda rün yazılıp aynı anda yakılmışsa o kadar da güçlenir. Hava Rünü de denir. Bunun sebebi bu rünle yapılan büyülerin hava olaylarını etkilemesidir. Bilinen kullanım şekilleri şunlardır:
 * Hava durumunu değiştirmek, havayı ısıtmak ya da soğutmak için kullanılabilir.
 * Hortum, Şimşek, Yağmur gibi hava olaylarını çağırmak için kullanılabilir. (rünün yakıldığı noktaya çağrılırlar.)
 * Havanın kokusunu değiştirmek için kullanılabilir.
 * Bulutları hareket ettirmek ya da şekil vermek için kullanılabilir.
 

Baskı Rünü


 
 Kabartma olarak hazırlanır ve üzerine özel yağı sürülerek kullanılır. Yağ sürüldükten sonra kabartma, düz cansız bir bölgeye bastırılır. Alfabenin bilinen bir mantığı yoktur, oldukça kavisli ve dalgalı çizgilerden oluşur. Kabartmaya sürülen yağın kalitesi, kabartmanın hatasızlığı ve ne kadar güçle basıldığı büyünün gücünü belirler. Kullanılan büyü kalıcı bir etkiye sebep olacaksa yağı zaman geçtikçe ısınır ve kaynamaya başlar en sonunda buharlaşarak yok olur ve büyünün etkisi geçer. Yağ, Balina yağı, lotus çiçeği yağı, kocayatmaz otundan çıkan sarı sıvı ve yaban mersini suyu karışımının ısıtıldıktan sonra içine vadi zambağı yaprakları atılması ise elde edilir. Bazıları yağa birkaç farklı şey koymanın da etkisini arttırdığını söylese de bu ekstra şeyler genelde kişilerin hayatlarının sonuna kadar sır sakladıkları şeylerdir. Genellikle bastırılan maddelere normal yollardan pahalı ya da zor yapılacak değişiklikleri hızlıca yapmak için kullanılır. Bilinen kullanım şekilleri şunlardır:
 * Yağın bastırıldığı zeminin yapısını veya şeklini değiştirebilir. Zeminin dalgalanmasını veya yağın bastırıldığı yerde boşluk oluşmasını sağlayabilir. Hatta zeminden dışarı sıvrı koniler çıkrabilabilir.
 * Bastırılan yağın yapısının değişmesini sağlayabilir. Yağ ateş alabilir, patlayabilir, havaya fırlayabilir, taş, buz gibi başka bir maddeye dönüşebilir.
 * Bastırıldığı noktadan bir şey çıkarabilir. Genelde çok basit şekilli basit maddeler için kullanılır. Ancak bazı bilinen oldukça kompleks rünler de vardır. Bunlar yerden sandalye hatta kılıç çıkarabilirler.
 

Basit Kan Rünü


 
 Kazındığı yere kan dökülmesiyle etkinleşen büyülerdir. En basit büyü şekli ve alfabesi budur çünkü sadece kelimeden oluşur. Sadece 3 çizgiden oluşan bu alfabenin kuralları şudur: yatay, dikey, sola eğik, sağa eğik, 3 çizgiden kaç tanesi bu 4 şekilden hangileri ve kaç tanesi birbirlerini kesiyor. Rün aktive edilmeden önce içine insan kemiği tozundan yapılmış tebeşir sürülür. Rünler içlerine akan kanı emerler ve kazınmış yerlerde hiç kan kalmayınca büyü biter. Rün ne kadar büyükse o kadar fazla kana ihtiyaç vardır ve taze kan gerekir. Bütün kullanım şekilleri şu kurallara uyar:
 * Rünler ya kanını aldıkları kişinin emrine çalışırlar ya da kanını aldıkları kişiye karşı. &#;Kes&#;, &#;Vur&#;, &#;Tut&#; gibi rünler kanını aldıkları kişiye karşı bu emiri yerine getirmeye çalışırlar. &#;Koru&#;, &#;Bul&#;, &#;İt&#; gibi rünler kanını aldıkları kişi için çalışırlar.
 * Rünler sadece rünün kazındığı maddenin imkanları ile emiri yerine getirmeye çalışabilirler. Bir kılıç uçamaz ya da yerde sürünemez, ancak bir kere ele alınırsa onu tutan kişiyi verilen emri yapmaya götürmeye zorlar. İp yılan gibi sürünebilir, ve tamamen yürümesi mümkün bir cisim yürüyebilir.
 
 

Kompleks Kan Rünü


 
 1 üçgenin etrafını saran 3 üçgen çizilmesi ile oluşturulan altıgenin içine çizilir. Ortadaki üçgene normal Basit Kan Rünü koyulur. Etrafındaki üçgenlere yatay, dikey, sola eğik, sağa eğik çizgilerden birileri konur. Bu dilin de bütün kombinaysonları bilinse de çok daha fazla kombinasyonu vardır ve en bilgileler dışında kimse hepsini bilmez. İçine sürülmesi gereken kemik tozu tebeşir ejder kemiğinden yapılmalıdır. Bu rünler de aynı Basit Kan rünleri gibi çalışır. Kanı biraz daha hızlı tüketirler. Ancak bu rünlerin yerine getirdikleri işlevleri Basit Kan Rününden farklıdır.
 * Rünün kazındığı maddeye yeni bir özellik eklemek için kullanılabilir. Kılıcı keskinleştirebilirsiniz ya da bıçağı ısıtabilirsiniz. Sopa uzayabilir veya oklar alev alabilir. Üstüne toz değdirmeyen bir heykel de olabilir.
 * Rünün kazındığı maddenin bir özelliğini yok etmek için kullanılabilir. Sadece rününe taze kan akıtılınca kınından çıkan bir kılıç ya da hiçbir şekilde kesmeyen bir balta. Hafifleyen bir zırh veya yakılamayan bir tahta. Islak odun kuruyabilir.
 * Rünün kazındığı maddenin yapısını değiştirebilirsiniz. Tahta sopa metal olabilir. Katıdan katıya değiştirilebilir ve birbirinden ne kadar uzaksa kan o kadar hızlı çekilir.
 

Rüzgar Rünü


 
 Doğal esintiye bırakılan rüzgar rünleri ile büyü yapılır. Rünler nokta ve çizgilerden oluşur ve iki harften oluşur ve harfler 2 satır 3 sütundan oluşur. Toplam harf vardır ve 16, kelime yazılabilir. Yurtsuz kabilelerinden satın alınan özel, yeşil bir kağıttan yapılır. Kağıdın okunmaya başlayacağı tarafına ok işareti konur. Rüzgara bırakılan kelimelerin sayısı büyünün gücünü belirler. Kağıt- ya da ne kullanılıyorsa- yere değdiğinde büyü biter. Genelde aynı efekti sağlayan bir başka bir rüne göre zayıftır ve aynı anda bir sürü aynı kelimenin yazıldığı kağıtlar kullanmakla aradaki fark kapatılmaya çalışılır. Büyünün yaptıkları şunlardır:
 * Esintinin gücünü, yönünü, sıcaklığını değiştirmek.
 * Rünü bırakan kişi uçabilir ya da rüzgardan etkilenmeyebilir.
 * Rüzgarın değdiği bir cansız cisimin hareket ettirilmesi sağlanabilir.
 

Su Rünü


 
 Kavraması en zor alfabe olduğu söylenir. 6 yüzü olan bir nesnenin 6 yüzüne de Su rünü işlenerek yapılır. Bu 6 yüzlü nesne tuzlu suya batırılır ya da farklı bir şekilde her yüzü ıslatılır. İçine emdiği su kadar güçlü olduğundan genelde sünger gibi güçlü emen maddeler kullanılır. Zamanla ve yapılan büyünün gerektirdiği güçle emilen su buharlaşır ve içinde su kalmayınca büyü biter. Genelde büyü bittikten sonra kullanılan madde de yanarak yok olur. Sadece denizde veya okyanusta, ya da onlardan en fazla 1 günlük yolculuk uzakta yapılabilir. Bu rün yapısının bir başlangıcı ya da bitişi olmadığı için yeni komutlar keşfedilmesinde en çok zorlanılan dildir. Bilinen kelime rünü vardır bunların 6lı kombinasyonlarının hepsi çalışmamaktadır. Bazı basit büyülerde 6 yüze de aynı ya da en fazla 2 farklı rünün işendiği de olur.
 *Rünün çevresindeki suyun farklı davranmasını sağlar. Suyu sakinleştirebilir yada akıntının yönünü değiştirebilir.
 * Yakınlardaki deniz ya da okyanustan bir canlı çağırabilir, ancak canlı gelmek zorunda değildir. Gelirse emir vermek için kullanılabilir.
 * Çevresindeki suyu eritebilir, dondurabilir, buharlaştırabilir, yoğunlaştırabilir.
 * Yukarıdakilerin hepsini kombine edebilir.
 

Zanaat Rünü


 
 Yapması en zor ve en çok zaman alan büyüdür. Bilinen tek kuralı rünün ortasındaki şeklin(üçgen, dörtgen, beşgen ya da altıgen) rünün en temelde ne yapacağını belirlemesidir. Rün ne kadar ölçeğine uygun ve hatasızsa o kadar güçlü olur. Rünün sağ üst köşesine ve sol alt köşesine iki nokta koyulur, rün aktifleşeceği zaman noktalara lav dökülür ardından bu iki nokta arasında obsidyenden yapılmış bir kesici aletle çizgi çekilir. Genelde bir kere rünlenmiş bir cisim ikinciye rünlenemez ve zarar görür.
 * Üçgen kullanıldığında rünün işlendiği maddenin bazı özelliklerini değiştirmeye yarar. Demirin suda batmaması sağlanabilir ya da süpürgenin uçması.
 * Dörtgen kullanıldığında rünün işlendiği maddeye yeni bir özellik eklenebilir. Taşı sorunsuz kesebilen bir kılıç ya da değdiği yaprakları kendine yapıştıran bir süpürge.
 * Beşgen kullanıldığında rünün işlendiği maddeden bir özellikl çıkarılabilir. Metalin paslanmaması sağlanabilir ya da sopanın çürümemesi.
 * Altıgen kullanılıdğında rünün işlendiği madde başka bir maddeye dönüştürülebilir. Üzerinde çalışması daha kolay olan bir metal uygun hale getirildikten sonra rünün üstünün çizilmesiyle uğraşması çok daha zor bir metale dönüşebilir.
 

Peki Oyun İçi Mekanikler?


 Bu kadar genel konuşmak kolay ama oyunda nasıl kullanacaz diye sorabilirsiniz. Şöyle, 7 puanınızdan 3 puan harcayarak bu rünlerden biri hakkında basit bir bilgi sahibi olabilirsiniz. Böyle yaptığınızda karakteriniz o dilden 3 rün öğrenecek. Onun dışında bir rün ya da bilmediğiniz bir dil kullandığınızda Büyü Bilgisi zarı atmanız gerekiyor. Her dilin başlangıç bilme zorluğu farklı ve yapmak istediğiniz şey ne kadar kompleks ya da güçlüyse zorluk da o kadar artıyor. Başlangıç zorlukları şöyle:
 
    • Basit Kan Büyüsü = DC 12 + zorluk( 0&#;dan 4&#;e)

 
    • Kompleks Kan Büyüsü = DC 14 + zorluk(0&#;dan 6&#;ya)

 
    • Rüzgar Büyüsü = DC 16 + zorluk( 0&#;dan 6&#;ya)

 
    • Ateş Büyüsü = DC 18 + zorluk(0&#;dan 6&#;ya)

 
    • Baskı Büyüsü = DC 20 + zorluk(0&#;dan 6&#;ya)

 
    • Su Büyüsü = DC 22 + zorluk(0&#;dan 10&#;a)

 
    • Zanaat Büyüsü = DC 24 + zorluk(0&#;dan 8&#;e)

 
 Bu DC&#;yi geçtiğinizde büyüyü yapabilirsiniz. Peki bu büyüyü ne kadar sürede yapabilirsiniz? Şöyle:
 
    • Basit Kan Büyüsü = Kapma Hızı + Saldırı Hızı
    • Kompleks Kan Büyüsü = 10 Dakika - (Bilgi Niteliği x Dakika)
    • Rüzgar Büyüsü = Bir tane yapmak için Kapma Hızı + Saldırı Hızı
    • Ateş Büyüsü = Kapma Hızı + Saldırı Hızı
  • Baskı Büyüsü = Hızlı: 25 Dakika - Bilgi Puanı. Orta: 12 Saat - Bilgi Niteliği. Yavaş: Bir Hafta - Bilgi Niteliği. Eğer Zanaat Yetkinliğiniz varsa sonuçlar yarıya iner. Bittikten sonra DC (12+ Uğraş(Hızlı için 10, Orta İçin 6, Yavaş için 2) Zanaat Zarı ve DC (12 + Uğraş) El Çabukluğu Zarı atılır. Başarısız olunursa Rün Çalışmaz. Kullanılan yağı kendiniz yapmaya kalkarsanız da Zanaat ve Doğa zarları atarak ortalamasını alırsınız ona göre şu skalada belirlenir: = Çöp --> 0, = Kötü --> 1, = Orta --> 2, = İyi > 3, 25 ve Üstü = İnanılmaz --> 4
  • Su Büyüsü = [(20 - Zeka Puanı) + Zorluk(0&#;dan 10&#;a kadar)]^2 saat. Eğer Zeka&#;ya Yetkinliğiniz varsa süre yarıya iner. Bittikten sonra DC (14 + Zorluk) Zeka Niteliği Zarı atılır. Başarısız olunursa rün çalışmaz.
  • Zanaat Büyüsü = [(14 - Zanaat Niteliği) + (14 - El Çabukluğu Niteliği)]^[Zorluk(0&#;dan 10&#;a kadar) / 2] saat. Bittikten sonra Zannat ve El Çabukluğu Zarı atılır, gelen sonuçların ortalaması alınır ve skalada nereye düştüğüne bakılır: (1+Zorluk) = Çalışmıyor, (5+Zorluk) = Çöp, (10 + Zorluk) = Kötü, (15 + Zorluk) = Orta, (20+ Zorluk) = İyi, (25+Zorluk) = Müthiş, (30 + Zorluk) = Efsanevi.

 
 Peki Etkisi nasıl belirlenir? Bu da şöyle:
 
 
  • Basit Kan Büyüsü =Büyüklüğüne göre 1 hasarlık kanı yutmasının sürdüğü saniye: Minik = 21 saniye, Küçük = 7 saniye, Orta = 3 saniye, Büyük = 1 saniye, Kocaman = 1 saniyede 4 hasar.
  • Kompleks Kan Büyüsü = Büyüklüğüne göre 1 hasarlık kanı yutmasının sürdüğü saniye: Minik = 10 saniye, Küçük = 4 saniye, Orta = 2 saniye, Büyük = 1 saniyede 2 hasar, Kocaman = 1 saniyede 8 hasar.
  • Rüzgar Büyüsü = Kaç tane bırakıldığına göre gücü: Anlık = 1 tane, Saniyelik = tane, Zayıf = , Orta = 30 - , İyi = , Güçlü = , Devasa = ,, Felaket = 10,/
  • Ateş Büyüsü = Rünün büyüklüğü ve sayısına göre şöyle = 7 Minik = 1 Küçük, 7 Küçük = 1 Orta, 7 Orta = 1 Büyük, 7 Büyük, = 1 Devasa, 7 Devasa = 1 Felaket.
  • Baskı Büyüsü = (d20+Kuvvet + Yağ Kalitesi(0&#;dan 4&#;e kadar): = Minik, = Küçük, = Orta, = Büyük, = Devasa, = Felaket.
  • Su Büyüsü = Islaklık: Kuru, Nemli, Islak, Batık, Dolu.
  • Zanaat Büyüsü = Çöp, Kötü, Orta, İyi, Müthiş, Efsanevi

 Yaptığın Rünün olduğu aralıkta ne yapacağını zaten biliyor olduğunu varsayıyoruz. DM&#;in görevi sana bilgi atışını geçtikten sonra bunu söylemek.
 Bir dil öğrendiğinde başlangıç rünleri şunlardır:
 
  • Basit Kan Büyüsü = Saldır, Bul, Koru

 
  • Kompleks Kan Büyüsü = Hafifle, Demire Çevir, Alev Al

 
  • Rüzgar Büyüsü = Rüzgarı Durdur, Havaya kaldır, Rüzgarı arttır

 
  • Ateş Büyüsü = Havayı Isıt, Şimşek, Ferah Koku

 
  • Baskı Büyüsü = Del, Taşa Çevir, Yak

 
  • Su Büyüsü = Sakin Dalgalar, Balık Çağır, İçme Suyu

 
  • Zanaat Büyüsü = Havada Süzül, Taşı Kes, Demire Dön

 
 Bir kere bir dili öğrendikten sonra 1 puan harcayarak yeni bir rün öğrenebilirsin. Bunun için zar atman gerekmez. Diğer türlü zar atışı ile öğerndiğin rünleri ezberlemek için Bilgi Zarı atman gerekir.
 

İlüzyon Büyüsü


 İlüzyon büyüleri rün dilleri arasına girmez. Bunun sebebi bu büyünün rün kullanmamasıdır. Onun yerine özel bir boya karışımı kullanır. Bu boya karışımı her ilüzyon çeşidi için farklıdır. İlüzyon büyüsü koku, ses, görüntü şeklinde ortaya çıkabilir ancak yakından incelemek bunların fiziksel olarak var olmadığını ortaya çıkarır. İlüzyon büyüleri 4 çeşittir. Bunlar şöyle sıralanır:
 

Projeksiyon


 

 
 Kesmeağız çiçeği yaprakları su ile kaynatılır, karışıma kömür tozları dökülür, inek sütü ve törpülenerek toplanmış boğa boynuzu tozları eklenir ve tekrar karıştırılır. Kıvama gelene kadar reçine ile karıştırılarak boya hazırlanmış olur. Her ne kadar büyüyü yapabilmek için bu karışımı yeterli olsa da büyücüler bu karışıma kendi özel karışımlarına da eklerler. Bu gelenekten çok büyünün düzgün çalışabilmesi için gerekli bir mekaniktir. Ardından büyüyü hangi formda yapacağınıza göre bizon kuyruk kılından bir fırçaya, yakuta, elmasa, zümrüte ihtiyacınız olabilir. Nasıl diye sorarsanız, şöyle:
 Boyadığınız şeyin görüntüsünü kullanmak için yakut ve fırçaya ihtiyacınız var. Karışımınız bizon kıllarından fırça ile bir yere sürülür. Bu sürdüğünüz yer, boyanın başladığı yerden bittiği yere kadar ve o bölgenin içindeki her şeyi dahil eder. Daha sonra aynı fırçayla boya karışımınızı bir yakuta sürdüğünüzde yakutun bulunduğu yerde görüntü tekrar var olur. Görüntünün boyutunu değiştirmek için birden fazla yakuta aynı karışımı sürüp hepsinin birlikte yansıtmasını sağlayabilirsiniz.
 Eğer görüntü değil de koku yansıtmak istiyorsanız bu sefer zümrüte ihtiyacınız olacak. En az 2 zümrüte. Kullandığınız zümrütler arasından en büyük olanı boya karışımını sürdükten sonra kokunun kaynağına koyun. Diğer zümrütlerinizi ise kokuyu yansıtmasını istediğiniz yere koyun. Küçük zümrütler, büyük zümrütün içinde olduğu kokuyu çıkarmaya başlayacaktır.
 Eğer yansıtmak istediğiniz ses ise, kokuda zümrütlerle yapılana benzer en az 2 elmasa ihtiyacınız var. En büyük elmas sesi alan, diğerleri sesi ileten olacaktır.
 Eğer taş kırılırsa büyü biter. ya da taşın üstündeki boya silinirse büyü biter.
 

Halüsinayon


 

 Leylak çiçeği taneleri bir tatlı su balığı olan Kızılkanat balığının derisinin içine sarıldıktan sonra inek kanında kaynatılır. Süzüldükten sonra kalan sıvıya bal eklenerek kıvamı yoğunlaştırılır. Bu karışıma yine kişiye hatta duruma özel bir karışım eklenmesi tavsiye edilir. Bizon kuyruğundan fırça kullanılabilir ama gerekli değildir. Büyünün yapılacağı kişiye boya karışımını sürmek gerekir. Ardından elmas, yakut, zümrüt, opal ve safir seçeneklerinden birine aynı karışım sürülür. Bu değerli taşların her biri bir duyguyu temsil eder, elmas hariç ancak elmasa sonra döneceğiz. Büyü şöyle çalışır:
 Büyünün yapılması istenilen kişiye boya karışımı sürülür. Kişinin hissetmesi istenen duyguya göre taş seçilir.( yakut = öfke, zümrüt = korku, opal = Neşe, safir = hüzün) Taşı elinde tutan kişinin anılarından bu duyguyu yaşadığı bir an boyanan kişiye gösterilir. Bu büyü yapıldığında, büyü yapılan kişi duyabilir, koklayabilir, hissedebilir ve görebilir. Ancak tadamaz. Birisinin halüsinasyonda olduğunu anlamasının en iyi yolu bir şeyi tatmayı denemesidir. Bu büyü yaşanırken bilinci yerindedir ve yaptığı hareketleri gerçek hayatta da yapar. Eğer boyandığı yeri bir şekilde silmeyi başarırsa büyü biter.
 Peki elmas? Elmas duygulardan bağımsız taşı elinde tutan kişinin hayal ettiği şeyi gösterir. Bu diğerlerinin aksine kullanması daha zor bir büyüdür çünkü anılarda neler olduğunu bilirken bu büyüde her şeyi tasarlamak gerekir.
 

Çağırma


 

 Karanfil baharatı inek sütüne eklenir ve herhangi bir memelinin külleri ile karıştırılır. Kıvama gelene kadar köknar reçinesi katılır. Bunun yanına kendi özel karışımın eklenmesi önerilir. Çağırma büyüsü yapmak için bir canlının parçasına ihtiyaç vardır. Bu parça ne kadar büyükse çağrılan yaratık da o kadar gerçeğe yakın görünür ve hareket eder. Canlı parçasına boya karışımı sürüldükten sonra canlı parçası yaratıktan parçanın alındığı yaşta görüneceği şekli çağırır ve bu yaratığın beyninin olacağı yere uçar. Bu büyüyü yok etmenin yolu boyanmış parçayı bulmak ve ona parçalamaktır. Çağrılan yaratık en basit yabani halinde hareket eder, ses çıkarır ve kokar. Çağrılan yaratık sadece kendi vücudu ile var olur ve önceden giydiği bir şey ya da vücudunda bir modifikasyon vardıysa da onlarsız var olur.
 

Kukla


 

 İnek dili ve toz haline getirilmiş bizon boynuzu, sarımsak yağı ve tuzlu suda karıştırılır. Kaynadıktan sonra süzülen sıvıya yumurta beyazı katılarak kıvamı yoğunlaştırılır. Kişinin kendi karışımını eklemesi önerilir. Kukla büyüsü, cansız bir varlığın, büyüyü yapan kişiyi taklit etmesini sağlar. Varlık hareketlerde canlı varlığın boy oranını referans alır. Büyü için safir taşları gerekir. Boya karışımı ile vücudun taklit edinmesi istenen yeri nokta olarak boyanır. Ardından safir taşı da aynı karışımla boyanır ve cansız bir cisme yerleştirilir. Safir koyulan cansız noktanın içine girer ve artık boyanan yerle işaretlenen yer birbirlerini taklit ederler. Bu tek yönlü çalışır ve cansız varlığın yaşadığı şeyler canlıya iletilmez. cansız varlık insana ne kadar benziyorsa taklidi de o kadar benzerdir. Kuklanın içine giren safirler girdikleri yerde bir işaret bırakırlar. Eğer safirlerin bu işaretinin olduğu yer delinirse içerideki safir de kırılır ve büyü biter.
 
 

Neden zaten garip olan karışımlara özel karışımların eklenmesi gerekiyor?


 Karışıma büyücünün kendi karışımını da eklemesi gerekir çünkü eklemediği vakit büyü garip sonuçlar verebilir. Ne demek istiyoruz? Güzel soru. Şöyle ki sizin bu fırçayı sürdüğünüz yeri bağlamanız gerektiğinde Büyü, bağlamak için kullanacağınız değerli taşa sürdüğünüz karışıma uygun bir karışım arar. Eğer kendi karışımınızı eklemezseniz ya da kendi karışımınız başkasınınki ile aynı ise büyü sizin fırçanızı sürdüğünüz şey dışında aynı karışımın sürüldüğü başka bir şeyi bulabilir ve onunla bağlanabilir. Karışım genelde havayla 1 hafta temas ettikten sonra işe yaramaz hale gelir. ve genelde iki bağlı madde arasında 2 hafta at üstü yolculuktan daha fazla mesafe varsa çalışmayabilir.
 

Oyun İçi Mekanikleri


 
 Oyunda bu büyülerin nasıl çalıştığını bilmek için 4 puan harcamanız gerekir. Büyü ile yaptığınız ilüzyonların etkisi belirlenirken genelde Karizma yeteneğiniz kullanılır. Karışımlar için gerekli malzemeleri toplamak bazen imkansız olabilir ve yanınızda hazır bulundurmanız önerilir. Bir iksir şişesinde genelde 5 kullanımlık boya vardır. Bir şarap şişesinde 20&#;e çıkar. Özel karışım eklenmediğinde yüzde 10 rastgele bir sonuç elde etme şansınız vardır.
 

Kara Büyü


 
 

 
 Kara Büyü ruhu feda etmekle yapılır. Kara Büyü yapmanın iki yolu vardır:
 

Lanetli Anlaşma


 
 
 Kişinin kendi ana dilinde spesifik bir sıvıyla(bilinmiyor, araştırma gerek) yazılan anlaşmaya, Ay taşından bir kesici aletle açılmış yaranızdan kan dökmeniz durumunda eğer anlaşma gerekli prosedürde ise ruhunuzdan Lapris çeker. Anlaşmanın zorluğuna ya da güçlülüğüne göre istenilen Lapris sayısı değişebilir.
 Bu büyü bu kadar. Anlaşmanızın kabul edilip edilmediğini bilmenizin hiçbir yolu yok. Eğer kabul edilmezse genelde anlaşma imkansız miktarda Lapris isteyerek bunu göterebilir. Sorun şu ki istenilen Laprisin kağıtta yazması gerekse de bu sayı sayfanın herhangi bir yerine ve istenilen boyutta yazılabilir. Eğer sizde olandan fazla Lapris istenirse bütün ruhunuz çekilir. Eğer yine de yetmezse kanınız çekilmeye başlar. Ve eğer kanınız yeterli değilse aklınızı yitirirsiniz ve zombi gibi sadece basit ve yavaş hareketler edebilen, düşünemeyen, incecik, bembeyaz bir insan olurusnuz. Çoğunlukla kendinizi besleyemezsiniz bile ve açlıktan ölürsünüz.
 

Hazır Lanetli Eşya


 Lanetli Eşyalar daha önce başkasının anlaşma ile lanetlediği eşyalardır. Sahiplerinin anlaşmaları bittiyse( çoğunlukla ölünce ama bazen spesifik bir amaç için yapılan anlaşmalar amaç gerçekleşince bitebilir.) bu eşyalar yok edilene kadar dünyayı dolaşırlar. Aktive etmek için Ay taşından kesici bir aletle kendinizi kesip kanınızı bu eşyaya akıtmanız gerekir. Bu eşyalara verdiğiniz Laprisler geri alınamaz. Bazı eşyalar aktif kalmak için Laprsile beslenmeye devam edebilirler.
 
 

İksir


 Bilinen Çağlardan önce; Arvellon düşmeden hatta kurulmadan çok önce yeryüzünü tek bir tufanın ele geçirdiği söylenir. Öyle ki yıllarca yağmurlar kesilmemiş ve en sonunda hiçbir varlığın üstünde durabileceği kara parçası kalmamış. Kayıkçı olarak bilinen tanrı yağmurların çobanı olup onları karadan uzaklaştırınca; Negmeha, Sınır Dağlarını koyarak yükselen denizin karaya girmesini engellemiş. Denir ki Kayıkçı üstünden geçerken yağan yağmurlar mavi olur.
 İksirler için de Mavi yağmurlar gerekir. Bu yağmurlar sadece Güney Kıtasına düştüğünden Kuzey&#;de iksir yapanlar genelde oldukça pahalıya ithal etmek zorunda kalırlar. Mavi yağmur suyu getirildikten sonra iksir hazırlamak için sabır, zeka ve malzemeler gerekir. Peki bunlar oyun mekaniklerine nasıl yansır? Şöyle:
 Her iksirin 4 kategorisi için farklı Zorluk seviyeleri vardır. Bu 4 kategori --> Bilgi, Zaman, Ayar ve Malzemedir.
 Bilgi için Bilgi zarı atılır. Yapmak istediğiniz iksirin özüne göre bu Doğa, Din, Büyü, ya da Tarih olabilir. Bilgi Zorluğu 4 çeşittir. Yaygın = DC 12

Telekinezi (veya psikokinezi), arada hiçbir fiziksel etkileşim olmaksızın, bir kişinin sadece zihnini kullanarak fiziksel dünyayı etkileyebilmesine verilen bir isimdir.[1], [2]Telepati ise, bir insandan uzaktaki bir diğer insana, hiçbir teknolojik araç, fiziksel etkileşim veya aşina olduğumuz duyusal yöntemler olmaksızın (örneğin konuşmaksızın), anlık veya anlığa yakın bir hızda bilgi iletebilmek ve o kişiler arası iletişim kurulabilmesi demektir.[3], [4]

Yani örneğin bu yazının yazarı olarak ben, telekinetik olsaydım, sadece zihnimi kullanarak bu yazıyı yazdığım ekranı veya klavyeyi, onlara hiç dokunmadan sağa sola hareket ettirebilmeliydim. Veya az ötede oturan eşime, onunla konuşmadan onu sevdiğimi söyleyebilmeliydim ve o da benim "Seni seviyorum." sözcüğümü, sanki ben onu söylemişçesine zihninde duyabilmeliydi. Ama sadece içinde bulunduğum odayla sınırlı kalmak zorunda da değilim. Mesela sizin şu anda elinizde tuttuğunuz telefonu yere düşürebilir veya bilgisayarınızın faresini istediğim gibi hareket ettirebilirdim. Bu yazıyı Evrim Ağacı sitesine yazmaksızın, sadece telepatik yöntemlerle her birinizin beynine ulaştırabilmeliydim. Ama bunu yapamıyorum. Telekinetik/telepatik yeteneklerim olmadığı için değil. Telekinezi/telepati diye bir şey olmadığı için[5], [6], [7]

Bunu bu kadar kesin bir şekilde söylememizin iki nedeni var: İlki, deneysel, yani empirik nedenler. İkincisi ise temel bilimde bugüne kadar birikmiş bilimsel bilginin işaret ettiği yalın gerçekler. Önce, işin deneysel tarafına bakalım. Sonra temel bilim tarafına da gireceğiz. Ama bu noktada önemli olan, bir şeyin bilimsel olarak gerçek olduğunun iddia edilebilmesi için, onun yanlışlanabilir ve test edilebilir bir iddia olması, sonrasında da bunun bağımsız gözlemler ve kontrollü deneyler ile gösterilebilmesidir. Telepati ve telekinezi, bilimsel olarak test edilebilir iddialar sunmaktadır; dolayısıyla bilimin alanına girmektedir. Bu nedenle empirik çalışmaların söyledikleri, bize yol gösterici olacaktır.

Bugüne kadar yüzlerce insan, telekinetik veya psikokinetik özellikleri olduğunu iddia etti.[8] Yani bu insanlar, zihinleriyle nesnelere hükmedebileceklerine inanıyorlardı.[9] Gerçekten de kontrolün, kameraların, ışığın, sesin ve diğer tüm sahne denetiminin kendilerinde olduğu bireysel şovlarında, telekinetik güçleri varmış gibi gözüken birçok insan, birçok gösteriye imza attılar.[10] Ama bunların istisnasız olarak hepsi sahtekardı ve her birinin yalanları ya kendi itirafları sonucunda, ya dikkatli gözlemler yoluyla ya da deneysel ortam şartları altında tespit edildi.[11], [12]

Birkaç meşhur örneğe bakmak yeterli olacaktır: İtalyan medyum Eusapia Palladino, seanslarındaki masayı telekinezi ile değil, ayağıyla hareket ettiriyordu.[13] Polonyalı medyum Stanislava Tomczyk cisimleri uçuramıyordu, ara sıra kendi gözünüzle bile görebileceğiniz ince ipler kullanıyordu.[14], [15], [16] Amerikalı James Hydrick, iddia ettiği gibi kitap sayfalarını zihin gücüyle çevirip, kalemleri telekinezi ile oynatamıyordu; gazeteci Dan Korem'e itiraf ettiği üzere, güya Amerikalıların ne kadar aptal olduğunu göstermek için telekinetik özellikleri olduğunu iddia etmişti.[17], [18] Şaka değil! Aşağıdaki videoda, Hydrick'in yeteneklerini izleyebilirsiniz (ki bu videoda, az sonra değineceğimiz James Randi, bu sözde psişiğin iddialarını deneysel olarak kolaylıkla çürütüyor):

Hydrick, Dan Korem'e aynen şöyle söyledi:[19]

Bu psişiklik iddiamın ardındaki fikir, Amerika'nın ne kadar aptal olduğunu görmekti. Dünya'nın ne kadar aptal olduğunu görmek istedim.

Rus psişikler Boris Ermolaev ve Alla Vinogradova da küçük cisimleri uçurmak için elektrostatik kuvvetten faydalanıyordu, zihin güçlerinden değil.[20], [21] Fransız psişik Jean-Pierre Girard, metal çubukları zihin gücüyle bükebildiğini iddia ediyordu ama fizikçi Yves Farge'ın laboratuvar koşullarında hiçbir özelliğini sergileyemedi, sihirbaz James Randi ile deney koşullarında önceden anlaşmış olmalarına rağmen iki ayrı denemede de psişik özelliklerini gösteremedi.[22], [23], [24] İngiliz psişik Stephen North, cisimleri iki lokasyon arasında ışınlayabileceğini iddia ediyordu ama yine şartlarında önceden anlaşılmış deneysel koşullarda hiçbir şeyi ışınlayamadı.[25], [26], [27] Meşhur kaşık bükücü Uri Geller'in önceden hazırlanmış kaşıklar kullandığı tekrar tekrar ispatlandı ve bir başkasının verdiği hilesiz kaşıkları hiçbir zaman bükemedi.[23], [28]

Neden Desteğe İhtiyacımız Var?

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor. Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak Daha fazla göster

Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.

Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok; kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı'na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı'nı seçtik.

Eğer hem Evrim Ağacı'ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı'nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.

Destek Ol

Bakın, buraya kadar yazdıklarımızı yanlış anlamayın: Evrim Ağacı'nda sadece bu yazının yazarı olarak ben değil, skeptisizm yazarlarımız ve birçok editörümüz de dâhil olmak üzere neredeyse hepimiz sihir, büyü ve illüzyon gibi olgulara bayılıyoruz! Yani bu isimleri böyle bir bir sayarak çürütme nedenimiz, aslında sevmediğimizden değil! Hatta bu yazının yazarı olarak şahsi görüşümü soracak olursanız, sahne sanatlarının şahının illüzyonizm olduğunu söyleyebilirdim: Koreografisi iyi yapılmış bir illüzyon, gözünüzün önünde, kimi zaman burnunuzun dibinde sizi aldatabilir - ki kendimizi aldatmanın ne kadar kolay olduğunu, beynimizin kandırılmaya ne kadar açık olduğunun en güzel örneği sihirbazlık! Dolayısıyla burada saydığımız isimleri ve buraya sığdıramadığımız daha nicesinin gösterilerini izlediğimizde, gördüklerimizin gerçek gibi olduğundan en ufak bir şüphemiz yok. Yani buraya saydıklarımızı okuyup "Peki ya şu sihirbaz?", "Peki ya bu telepat?", "Peki ya şu telekinetik?" diye sorabileceğinizi biliyoruz. Çünkü izlediğinizde gördükleriniz, size de gerçek gibi geliyor.

Ama değil. Bu yüzden az önce saydıklarımızdan Penn ve Teller, David Blaine, Shin Lim, James Randi, Harry Houdini, Derren Brown, David Copperfield gibi ustaları tamamen ayrı tutuyoruz. Bu büyük isimler, gösterilerinde yaptıklarının doğaüstü olduğunu hiçbir zaman iddia etmediler ve her zaman iyi planlanmış bir göz yanılgısı, bir yanıltma, uzun yıllar çalışılmış bir numara, bir sahne şovu olduğunu kabul ettiler ve vurguladılar; hatta "Maskeli Sihirbaz" olarak da tanıyor olabileceğiniz Val Valentino gibi örneklerde olduğu gibi, kimi zaman sırlarını bile açıkladılar!

Bu yüzden, bu gerçek sanatçıları bir yana bırakacak olursak, özetle söyleyebiliriz ki bu işi "sanat" amaçlı yapmayan, doğaüstü güçleri olduğunu iddia eden ve bununla halkı aldatan hiç kimse, tek bir kişi bile bunları deneysel ve kontrollü koşullar altında ispatlayabilmiş değildir. O nedenle burada saydığımız isimlerin haricinde kalan, sizin duyduğunuz, gördüğünüz, takip ettiğiniz, merak ettiğiniz diğer isimleri de bu yalın gerçeğe rahatlıkla dâhil edebilirsiniz.

Sahtebilim ve Bilim

Peki neden? Bunu neden yapamıyorlar? Bu noktada "sahte-bilim" (İng: "pseudoscience") ile "bilim" (İng: "science") farkını ortaya koymamız gerekmektedir. Bunu yapmadan devam etmemiz çok güçtür. Bilim, "bilimsel metot" denen bir yönteme bağlı olarak gelişen, insanlığın bugüne kadar geliştirdiği en istikrarlı ve en güvenilir bilgi türüdür. Bilimin güvenilirliğini sağlayan nokta, bilimsel metot dahilinde tarafsız analize sadakat gösterilmesi ve yine başkaları tarafından tekrar edilebilecek metot ve materyaller kullanılarak icra edilmesidir. Diğer bilgi türlerinde, bu tip güvenilir ve nesnel yöntemlere başvurulmaz; zira bu bilgi türleri hemen hemen her zaman özneldir. Ayrıca bu bilgi türlerinin tamamına yakını belli bir metoda tabi olmaksızın üretilir, gelişir ve yayılır. Kısaca herkes, dilediği bilgiyi, bir dayanağı olmaksızın üretebilir ve gerçekmiş gibi halka ilan edebilir.

Sahtebilim ise, bu tip öznel bilgi türlerinden sıyrılarak, özündeki öznellik ve gerçek-dışılıktan hiçbir şey kaybetmemekle birlikte, edebiyatı ve sunuşu açısından diğer bilim-dışı bilgi türlerinden uzaklaşarak, bilime yaklaşıyormuş gibi davranmaya çalışan bilgi türüdür. Sahtebilim, sanki bir metodu varmış gibi lanse edilir ve tıpkı bilimde olduğu gibi "terminolojik" bir dile sahiptir (örneğin "kuantum" sözcüğünün ne tür bilim-dışı bağlamlarda kullanıldığını düşünün). Ancak bu terminoloji, bilimsel metota tabi değildir ve öznel bir biçimde değişkendir.

Sahtebilimin en güzel örneklerinden biri astrolojidir. Nesnel bir metodolojisi olmayan, iddialara çürütülmüş ve herhangi bir güvenilirliği olmayan bir bilgi türü olan astroloji, antik zamanlarda simya gibi diğer sahtebilim türleriyle birlikte "bilim" olarak davranmıştır; ancak günümüzde çürütülmüş bir aldatma sanatı olarak görülmektedir. Buna karşılık bir astrolog, yıldızlar gibi astrofiziksel nesnelere yaptıkları kozmolojik gibi gözüken referanslar yoluyla, sanki bilimselmişler gibi davranırlar. Benzer şekilde, insan psikolojisine yönelik terminolojiyi bilimden ödünç alarak, bunları bağlam dışı kullanmak suretiyle kendi takipçilerine bilimselmiş gibi bir imaj yaratabilirler; bunun üzerinden güvenilirlik sağlamayı umarlar. Halbuki günlük fallar düzeyinde de, karakter analizi düzeyinde de, diğer bütün astroloji dallarında da elde edilen sonuçların tamamı rastgeledir; ancak Forer-Barnum Etkisi olarak bilinen psikolojik bir aldatma yöntemine uyacak biçimde şekillendirilmiştir. Bu nedenle insanlar, astrologların isabetli tahminlerde bulunduğuna inandırılırlar; fakat başarıları, istatistiki ve temel bilimsel olarak tekrar tekrar çürütülmüştür.

Problem, astroloji gibi sahte bilgi türlerinde, birbiriyle çelişen yöntem ve kaynakların aynı anda var olması, bunların aynı anda doğru olduğunun iddia edilmesi ve bunun, bilimde olacağın aksine, astrologlar için hiçbir sorun teşkil etmemesidir. Çünkü bilimde böyle bir durum, kaynaklardan bir ya da birkaçının yanlış olmasını gerektirmektedir; birbirini yanlışlayan iki iddia, aynı anda doğru olamaz. Ancak astrolojide kimse kendi fal tahmininin yanlış olmasını sorun etmez, zira astrolojide herhangi bir fikrin ya da iddianın bilimsel yöntemlerle desteklenmesinin ya da çürütülmesinin bir yolu yoktur.

Telekinezi ve Telepati, Bilimsel Olarak Araştırılabilir!

Telekinezi ve telepatide ise iş biraz daha farklıdır: Buradaki iddialar, test edilebilir ve yanlışlanabilir bir doğaya sahiptir. Aslında astroloji gibi diğer sahtebilim türlerinde de bu böyledir; ancak ne zaman astrolojinin bir parçası çürütülse, savunucuları iddialarının şeklini değiştirerek veya bilim-üstü bir düzleme çekerek işin içinden çıkmaya çalışırlar. Telepati ve telekinezide ise bir kişi bu yeteneğe ya sahiptir ya değildir. Ve bu, kesin bir şekilde gösterilebilir. Bu bakımdan telepati ve telekinezi, bilimsel olarak arzulanabilir veya çalışılabilir bir konu gibi gözükmektedir.

Bu açıya daha detaylı girmeden önce, bazı noktaları netleştirmekte fayda var: Elbette telekinezi ve telepati ile ilgili çevrelerde de işin içinde çok güçlü bir inanç faktörü vardır. En nihayetinde insanlar, sıra dışı olduklarına inanmaya meyillilerdir. Gerçek anlamıyla sihir yapabildiğine inanan birçok kişi, aynı zamanda kendilerinin sıra dışı ve üstün olduklarına da inanmaktadırlar. Ama değiller. Ve sıkıntılardan biri bu.

İkincisi, bu tür absürt iddialarda çok fazla para ve şöhret vardır. Bu da insanları bu yönde yalanlar söylemeye iten bir faktördür. Unutmayın: İnsanın kandırabileceği en kolay kişi kendisidir. Bu kişiler de, o en kolay kandırabildikleri kişiyi kandırmaktadırlar. Buna yeterince inandıklarında, etraflarındakileri de kandırmaları çok zor olmamaktadır. İşte bu yüzden bilimsel düşünceye, bilimsel şüpheciliğe, deneyci yaklaşıma ihtiyacımız var. Yoksa herkes, her şeyi iddia edip, herhangi bir şeyi gerçek kabul etmeye bizi zorlayabilirdi. Bunu yapmıyoruz, çünkü bilim var.

Elbette bu sahtebilimlere inanan kişiler, bilimsel yöntemin zorlu testlerini geçemediklerinde, belirli bahanelere başvurmaktadırlar; bu bahaneleri he zaman hazırdır: "Bunun çalışması için inanmanız gerek.", "Böyle bilim insanlarının baskısı altındayken güçlerim çalışmıyor." gibi iddiaları mutlaka duymuşsunuzdur. Halbuki unutmayın: Yukarıda saydığım, profesyonel olarak "psişik" olduklarını iddia eden kişilerin birçoğu, yeteneklerini ispatlayabilecekleri deney düzeneklerinin detaylarını önceden görüp, kendileri kabul ediyorlar. Yani onlara dayatılan hiçbir şey yoktur. Ancak "özel" olduklarına öylesine inanmışlardır ki, bu gerçekle bile yüzleşmek onlara zor gelmektedir. Kitlelerini kaybetmemek adına, bu tür bahanelerle suçu bilime ve bilim insanlarına atmaktadırlar.

Ama bir faktör daha vardır: Evren'in nasıl çalıştığını en derinden anladıklarını iddia eden bu "spiritüalist" karakterler, Evren'in en temel fizik yasalarından tamamen bihaberlerdir. Eğer Evren'in nasıl çalıştığını öğrenmek konusunda dürüst bir merakları olsaydı, belki çok daha sıra dışı şovlar yaratabilirlerdi ve hatta bazı teknolojilerin önünü açabilirlerdi. Çünkü aslında telekinezi, özellikle de telepati, bilimsel olarak imkansız değildir. Ancak bu noktaya varabilmek için, telekinezi ve telepatinin bilimsel temeline göz atmamız gerekmektedir.

Telekinezi ve Telepatinin Temel Bilimi

Telekinezinin gerçek olmadığını söylememizin ikinci nedeni olarak, temel bilimdeki bilgi birikiminden söz etmiştik. Bunu derken, şunu kastediyoruz: Evren'e hükmettiğini bildiğimiz 4 temel kuvvet vadır: kütleçekimi, elektromanyetizma, güçlü çekirdek kuvveti ve zayıf çekirdek kuvveti. Evren'deki bütün etkileşimleri bu 4 kuvvetle açıklayabiliriz; daha doğrusu, Evren'deki her türlü madde ve etkileşim arasındaki etkileşimi bu 4 kuvvetle açıklamak zorundayız. Aksi takdirde, fiziğin kökünden değişmesi gerekirdi ve bugüne kadar yaptığımız bütün gözlemleri ve bugüne kadarki bilimimizle örtüşmeyen bu yeni gözlemleri ("telekinezi" veya "telepati" gibi) bir bütün olarak açıklayabilen yeni bir teori geliştirmek zorunda kalırız. Şu ana bu tür radikal bir kararı almamızı gerektirecek düzeyde kanıt sunabilen kimse olmadı.

Liderlik Becerileri El Kitabı

CMI YILIN YÖNETİCİLİK KİTABI ÖDÜLÜ

Çoksatan yazar Jo Owen’ın Liderlik Becerileri El Kitabı, etkili bir lider olmak için ihtiyaç duyduğunuz temel becerileri ortaya koyuyor.

Bu kitap, insan ilişkileri, kariyer, zihniyet ve organizasyon becerileri ile kişisel değerler ve davranışlar gibi önemli alanlarda neyin işe yaradığını teoride değil pratikte gösteriyor. Her beceri, kendi yaşamınıza yardımcı olacak bir çerçeveyle birlikte sade ve anlaşılır bir şekilde sunuluyor. Bu beceriler, gerçek liderlerin üstesinden gelmek zorunda oldukları gerçek zorluklarla ilgili ve bu becerilerin gerçek hayattaki uygulamalarını okurken siz de kendi benzersiz formülünüzü geliştireceksiniz.

yüzyılda liderliğin değişen taleplerine uygun yeni yaklaşımları ve temel beceriyi içeren Liderlik Becerileri El Kitabı, sizi daha da başarılı kılacak ve liderliğe giden yolda hızınızı artıracak eşsiz bir rehber.

Devamını Göster

Liderlik Becerileri El Kitabı

Satın AlTüm Ürünler

Bugüne kadar, fizik sahasında yapılan kapsamlı ve titiz araştırmalar sayesinde, kütleçekimi hariç diğer üç kuvveti tek bir çatı altında birleştiren Standart Model'i geliştirmeyi başardık. Kütleçekimini de buna dahil etmeyi başardığımızda, Her Şeyin Teorisi olarak bilinen bir denkleme ulaşacağız. Bu denklemi kullanarak, Evren içindeki her maddeyi, her enerji parçasını ve bunların birbirleriyle olan her türlü etkileşimi o tek denklemden çıkarmamız mümkün olacak. Bu denklemin keşfedildiği günü bizler görür müyüz bilemiyoruz; ancak eğer ki telekinezi varsa, bu telekinetik etkileşim de bu denklemle açıklanabilir olmak zorunda olacaktır. Aynı şey, astroloji, levitasyon, psişik iyileştirme, materyalizasyon, pirokinez gibi çok sayıda diğer sahtebilim türü için de geçerlidir. Yani eğer ki bilimsel olarak kaşık bükme, telepati, telekinezi gibi durumlar gerçekleştirilebilir olgularsa, bu, ancak ve ancak bu işi yapan kişilerin bilimsel yasalara ve bildiğimiz kuramlara aykırı olmadan yapılabilmesini gerektirmektedir. Yani örneğin hiç kimse kütlenin korunumu kanununu ya da Kuantum Teorisi'ne aykırı olacak bir şekilde telepati veya telekinezi gerçekleştiremez.

Şunu unutmamalısınız: Eğer bir iddianız varsa, onun çalışma basamaklarını deneysel olarak ve adım adım göstermekle yükümlüsünüz. Kendinizi ve bizi kandırmadığınızı ispatlayabilmeniz gerekmektedir. Sadece "Ben istedim oldu.", "Gerçekten başıma geldi.", "Kuzenlerim gördü!" gibi anlatımlar, anekdotal anlatımlardır ve bilimsel kanıt standardının en altında yer alırlar.

Şunu da söyleyelim: Belki de haklısınız! Yanlış anlaşılmasın, bilim, her ihtimale açıktır. Her şey mümkündür ve telekinezi/telepati de istisna değildir. Ancak eğer olağanüstü bir iddiada bulunmuyorsanız ve sıradan ama etkileyici bir yeteneğiniz olduğunu iddia ediyorsanız, bunu sıradan, bilimin bugüne kadar elde ettiği bilimsel gerçeklere uygun bir şekilde açıklamanız ve gösterebilmeniz gerekir. Eğer olağanüstü, doğaüstü bir iddiada bulunuyorsanız da, bunu ispatlayan olağanüstü kanıtlar sunmanız gerekir.

Yani bilimde bir iddiayı ciddiye almak için gerekli kriterler çok çok basittir. Ama bugüne kadar, sahtebilim sahalarında bu basit kriterleri bile sağlayabilen kimse olmadı, dolayısıyla sırf inanmak istediğimiz için bu iddiaları gerçek kabul edemiyoruz. Halbuki bizler (ve bilim insanları), aslında bunların gerçek olmasını en çok isteyen kişilerdir! Düşünsenize: Fiziği kökünden değiştirecek, bilmediğimiz bir kuvveti veya parçacığı keşfetme ihtimali bile, bilim insanlarının kalbini heyecanla sıkıştıracaktır. Dolayısıyla doğaüstü iddiaların hiçbiri bilim insanlarını korkutmaz; tam tersine, ispatlama yönünde dürüst çabalar sarf edildiği sürece, heyecanlandırır. Ama kendimizi kandıramayız. Kontrollü şartlar altında, başka hiçbir açıklamayla izah edemeyeceğimiz bir şekilde, bu olağanüstü iddiaları ispatlanması gerekmektedir. Çünkü çoğu zaman bize "doğaüstü" gelen olay, olgu ve süreçler, aslında çok basit ve mekanik açıklamalara sahiptir; sadece doğru şekillerde test edilmediği için bunları ilk etapta görmek her zaman kolay olmaz. İşte tam da bu nedenle bilim ve bilimsel yöntem var!

Peki, düşünmeye devam edelim. Acaba elimizdeki bilimsel veriler ve modern bilim teorileriyle, telekineziye (veya "telekinezi" olarak sınıflandırılabilecek bir etkileşime) bir şekilde ulaşabilir miyiz?

Doğal Frekanslar ve Mekanik Titreşimler

Telekinezi ve Dalgalar

Bunun için akla gelen ilk unsur, doğada her cismin "doğal frekans" denen bir "titreşim frekansı" bulunduğu gerçeğidir. Eğer ki bir cismin üzerine, cismin doğal frekanslarından biriyle çakışacak, yani onunla uyumlu dalgalar gönderilise, cismi meydana getiren atomlar normalden çok daha hızlı ve hızlı bir şekilde titreşerek hareket etmeye başlayacak ve bunun sonucunda cisim hareket edebilecek, bükülüp kırılabilecektir. Bunu, harici kaynaklarla yapmak mümkündür. Doğal frekans kavramının en çarpıcı örneklerinden biri, Tacoma Köpüsü'dür. 1 Temmuz 'ta trafiğe açılan köprü, 7 Kasım 'ta beklenmedik bir olay sonucunda çökmüştür. Aşağıdaki bağlantıdan, meydana gelen ilginç olayın görüntülerini izleyebilirsiniz:

Köprünün çökme sebebi, şiddetli rüzgar ya da deprem gibi faktörler değildir. Normalde bu iki durumda da, atom ve moleküllerin fiziksel temas etkisi bulunmaktadır. Yani, örneğin sizin uçurtmanızı uçuran rüzgar, doğrudan uçurtmanıza moleküler olarak "temas ederek", "çarparak" veya "içine dolarak" uçurtmanızı havalandırmaktadır. Benzer şekilde deprem, kara kütlelerinin hareketi sonucu oluşur ve depremler sırasında karalara bağlı cisimlerin hareket etme nedeni, bizzat temellerinin sarsılıyor olmasıdır. Buna karşılık, örneğin deprem sırasında havada olan bir uçak, depremden etkilenmeyecektir, çünkü aralarındaki atomik ve moleküler etkileşim, deprem olgusundan etkilenmeyecek kadar uzaktır.

Tacoma Köprüsü'nde olan olayın sebebi ise bambaşkadır: Bölgede esen ve köprünün altından geçen rüzgarın titreşim frekansı, köprünün yapıldığı malzemenin doğal frekansı ile çakışmaktadır. Burada, moleküler bir temastan çok, dalgasal hareket sırasında dalga boylarının çakışması etkilidir (Tacoma Köprüsü'nün yıkılmasının bir "aerodinamik çırpınma" örneği olduğu da söylenir; ancak bizim tartışmamız açısından bu ikisi benzer etmenlerdir).[29], [30], [31], [32] Örneğin rüzgar örneği dışında, ses dalgaları, titreşim dalgaları gibi etmenler ile cisimler de hiç temas edilmeden çatlatılabilir, hareket ettirilebilir veya kırılabilir. Kısaca, doğal frekans kullanılarak cisimler dalgaların etkisiyle hareket ettirilebilir. Bu türden bir etkileşim, biraz dikkatli bir şekilde kontrol edilecek olursa, "telekineziymiş" gibi pazarlanabilecektir.

Telepati ve Dalgalar

Esasında, günlük ve normal, ses telleri aracılığıyla yaptığımız iletişim, bilimsel anlamda bir nevi "telepati" olarak görülebilir. Zira beynimiz, ses tellerimizin etrafındaki kasları manipüle eder, farklı ses dalgalarının yayılmasını tetikler ve bu ses dalgaları havada yayılarak kulağınızdaki kemiklerin ve zarın titreşmesini, bunun sinirlerinizde elektriksel sinyaller yaratmasını ve beyindeki diğer sinir hücrelerinizin bunları değerlendirmesini sağlar. Dolayısıyla yine dalgalar aracılığıyla bir iletişim söz konusudur.

Ancak sahtebilimsel anlamıyla telepatide, bu tür fiziksel olarak bilindik dalgaların etkileşimi söz konusu değildir; doğrudan doğruya beyinden-beyne bir bağlantı iddia edilir. Ancak bu tür bir iletişimin gerçek olabilmesi için, doğrudan, beyinlerin telepatik sinyaller ile ilgili bir bölgesi olması gerekir ve buradaki sinirlerin bu bilgileri değerlendirebilecek şekilde evrimleşmiş olması gerekmektedir. Bu sağlanmadan, telepatik bir iletişim söz konusu olamaz.

Telepati de bilimsellik iddiasında bulunacaksa, ancak ve ancak beyin dalgalarının, hiçbir aracı organ ve duyu olmaksızın diğer beyinler tarafından algılanması şeklinde tanımlanması gerekecektir. Ancak bu tür bir alıcının (ve vericinin) evrimleşmesi mümkün gözükmemektedir; çünkü bu tür bir bağlantıyı açıklayabilecek fiziksel bir yöntem bulunmamaktadır. Eğer bu tür bir fiziksel bağlantı yoksa, bu fiziksel bağlantıyı biyolojik düzeyde kullanabilecek yapı ve organların seçilmesi mümkün olmayacaktır. Bu durumda, bu tür bir özelliğin de evrimleşmesi imkânsız gözükmektedir.

Bunu, evrimsel takas ilkesi açısından değerlendirmek de mümkündür. Bir özelliğin evrimleşebilmesi için o özelliğin getireceği avantaj, o özellik için gereken değişimden (bu değişimin enerji maliyetinden) fazla olmalıdır. Aksi takdirde, çeşitlilik içerisinde, avantajlı gibi gözüken o özelliği (örneğin telepatiyi veya telekineziyi) sergileyen bireylerin genel toplamda bir avantajı olmayacaktır; tam tersine, aşırı masraflı bir özelliği sergiliyor olacaklardır. Bu durumda onu sergileyenler seçilmeyecek, elenecektir. Ama bu şart sağlanırsa, avantajlı gözüken özellik, enerji maliyetinin de karşılığını vereceği için, o yönde bir evrim yaşanabilecektir.

Halihazırda zaten yeterince uyumlu iletişim yöntemleri evrimleşmiştir (görme, koklama, işitme, vs.). Öyle ki bunların bir kısmı hakikaten telepati kurmak gibidir! Bunun ötesinde bir telekinetik veya telepatik etkileşim için gereken enerji, şu anki iletişim araçlarından kat kat masraflı olacaktır; ancak şu anki iletişim araçları üzerine dikkate değer bir fayda eklemeyecektir. Böyle bir durumda, yani zaten yeterince uyumlu yöntemler var iken, bu kadar köklü bir evrimsel değişim gerektiren bir değişimin doğal yollarla evrimleşmesi beklenmez.

Zihin Gücü ve Nörobiyoloji

Düşünecek olursanız, "zihin gücü" dediğimiz şey, beynimizdeki nöronların elektrobiyokimyasal faaliyetinden ibarettir. Sizin beyninizi açıp, sadece birkaç noktadaki nöron gruplarını elektroşok ile uyutarak, bilincinizi bir odadaki ışığı kapatıp açar gibi açıp kapatabiliriz. Beyninizde bir başka yere elektroşok uygulayarak kolunuzu hareket ettirebiliriz. Bir diğer yere elektroşok uygulayarak konuşma becerinizi ortadan kaldırıp geri getirebiliriz. Çünkü insana dair bilişsel anlamda ne varsa, beyindeki faaliyet sonucunda oluştuğunu biliyoruz. Bu faaliyete müdahale ederek, insan bilincine müdahale edebiliriz.

Burada ilginç bir gerçek şu: Bunu yapabilmek için, elektroşok uygulamamız gerekmektedir. Yani metal bir elektrodu, yüksek voltaj altında bırakıp, ani bir yük boşalmasıyla istediğimiz nöronların elektriksel faaliyetini bozmamız gerekmektedir. Bu etkileşim, saydığım 4 kuvvetten elektromanyetizma ile ilgilidir. Yani insanın beynine nörobiyolojik olarak hükmetme konusunda, ortada bir sihir yoktur. Temel kuvvetler ile bilişsel fonksiyonlarınızı nasıl bozabileceğimizi matematiksel ve fiziksel olarak izah etmek mümkündür.

Bu durumda, tam tersi mümkün olabilir miydi? Beyin, elektromanyetik kuvvetlerden etkilenebilecek şekilde elektriksel faaliyete sahipse (ki sahip olduğunu biliyoruz), bu elektriksel faaliyeti yönlendirerek, mesela bir demir parçasını mıknatısa çekilir gibi hareket ettirebilir miyiz? Sonuçta Elektromanyetik Teori sayesinde biliyoruz ki, elektrik akımının olduğu her yerde manyetizma da var olmak zorundadır ve tam tersi de geçerlidir: Manyetizmayı kullanarak elektrik alanı yaratmak mümkündür. Buna ek olarak, beynimizde gerçekleşen ve bizim "düşünce" dediğimiz biyokimyasal reaksiyonlar bütününün, tıpkı ses dalgaları veya ışık gibi fiziksel dalgalar yaydığını biliyoruz. Yani beyniniz etrafa her an bazı sinyaller ve dalgalar göndermektedir.

Öyleyse, Antik Doğu öğretileriyle meditasyon yapsak ve beyin gücümü yönlendirmeyi öğrensek, sadece düşünce gücüyle, öyle her şeyi de değil, en azından ferromanyetik metalleri, yani manyetik alana tepki gösteren metalleri hareket ettirebilir miyiz?

Beyindeki Elektrik Akımı

Hayır. Çünkü evet; beyin, bünyesindeki elektriksel faaliyetten ötürü üretmesi, beslemesi, tamir etmesi ve sürdürmesi aşırı masraflı bir organdır. Vücudumuzun sadece %2'sini oluşturur; ama tüm enerjimizin %20'sini tüketir. Yani normalde kendisinden beklenenden 10 kat daha masraflıdır. Ama beyinde bu masrafa sebep olan elektrik akımı, sadece amper civarındadır; yani sadece 1 nanoamper düzeyindedir.[33]

Bunu şöyle düşünebilirsiniz: Modern bir cep telefonu içinden akan akım, bunun milyon katı civarındadır ve bu elektrikle bile cisimleri hareket ettiremezsiniz. Normalde herhangi bir anda beyindeki nöronların milyon civarı aktiftir; ama beynimizdeki milyar kadar nöronun her birini, aynı anda tek bir göreve yönlendirebilecek olsaydınız bile, eğer epileptik bir nöbet geçirerek ölmeyeceğinizi varsayarsak, sadece watt güç üretebilirdiniz.[33] Bu, ufak bir LED lamba düzeyindedir!

Yani o milyar nöronun hepsini, aynı anda, aralıksız çalıştırabilseydiniz ve bu sırada hiçbir kayıp olmaksızın o gücü telefonunuza yönlendirebilseydiniz, modern bir telefonu değil ama bir iPhone 5'i 68 saatte şarj edebilirdiniz. Eğer daha gerçekçi yaklaşıp, milyar değil de, herhangi bir anda aktif olan milyon nöronun üretebildiği elektrikten faydalansaydınız, gün boyunca telefonu şarj etmeniz gerekirdi.[34]

Görebileceğiniz gibi bu, pek de etkileyici değildir. Çünkü kullanabileceğimiz, cisimlerin hareket etmeye karşı sahip oldukları direnci, yani ataleti yenecek düzeyde bir kuvvet oluşturabilmemiz lazım ki bir şeyleri hareket ettirebilelim. Beynin elektrik gücü yok denecek kadar azdır. Gün içinde beyninizin kullandığı gücün tamamı bile 20 Wattlık bir ampulünkü kadardır. Bununla bir yere varmak mümkün değildir.

Beyindeki Manyetizma

Manyetizma iş görür mü dersiniz? Maalesef, çünkü bu sözünü ettiğimiz elektrik akımının üretebildiği manyetik alan da yok denecek kadar azdır.

Örneğin beynimizdeki manyetik alanları araştıran çalışmalarda, beyinde herhangi bir manyetik faaliyet ölçebilmek için en az 1 Teslalık mıknatıslar kullanılması gerekmektedir.[35] Bu, gezegenimiz Dünya'nın ürettiği manyetizmanın katıdır![36] Yani manyetizmadan da umut yoktur.

Beyin Üzerindeki Hakimiyetimizin Zayıflığı

Bu konuda bir diğer problem de, beynimizin elektromanyetik kapasitesi bir yana, bu kapasite üzerinde pratik olarak hiçbir kontrolümüz olmadığı gerçeğidir. Her ne kadar düşüncelerimizin bir kısmını kontrol edebilsek de, bu düşünceleri üreten dalgaların frekansını ve genliğini kontrol edemiyoruz. Dolayısıyla bunları yönlendirmek de mümkün gözükmemektedir.

Dahası sözünü ettiğimiz elektromanyetik dalgalar, aşırı düşük frekanslı dalgalardır ve bu tip telekinetik olaylara sebep olabilecek düzeyde kontrol edilip edilemeyeceği bile belli değildir. Fakat eğer ki beyin dalgalarımızı bir kaşığın doğal frekansına uyacak düzeyde şiddetlendirebilsek ve buna göre ayarlayabilseydik, teknik olarak bir kaşığı oynatmamız, bükmemiz ve kırmamız mümkün olabilirdi.

Fakat böylesi bir beyinsel manipülasyona vücudumuzun nasıl tepki vereceğini kestirmek de güçtür; çünkü beyinden çıkan bu "güçlendirilmiş dalgalar", sadece kaşıkla değil, etraftaki diğer bütün cisimlerle (ve kendi vücut hücrelerimizle ve dokularımızla da) etkileşecektir. Şu anda bu tür bir kontrol imkânsız gözüktüğü için, genel olarak elektromanyetizma kuvvetinden medet ummak mümkün gözükmemektedir.

Geri kalan 3 kuvvet; yani kütleçekimi, güçlü nükleer kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet arasından son ikisi atom çekirdeğiyle ilgilidir ve onların bu alanda kullanabileceğimiz bir yanı yoktur. Kütleçekimi de kütlenin uzay-zaman dokusunu bükmesiyle ilgili bir kuvvettir. Eğer beyninizde bir kara delik yaratabileceğinizi düşünmüyorsanız, bunu da kullanmanız mümkün değildir.

Dolayısıyla sadece zihin gücüyle telekinezi, pratik olarak değil, teorik olarak imkansız gözükmektedir. 

Ya Bilmediğimiz Kuvvetler Varsa?

Kimi zaman bu gerçekle yüzleşmek zorunda kalan insanlar, tıpkı kendilerinin özel olmadığı gerçeğiyle yüzleşen sahtebilimciler gibi, çeşitli bahanelere sığınmaya çalışırlar: Bu noktada en sık sorulan sorular ve ileri sürülen argümanlar; "Ama ya 5. bir kuvvet varsa?", "Ya bilmediğimiz güçler varsa?", "Sonuçta bilim her şeyi bilmiyor!", "Doğada doğaüstü de vardır!" gibi sorular ve argümanlar olmaktadır.

Buna, Cehalete Başvurma Safsatası adını vermekteyiz. Özetle: Ya Evren'e dair bilmediğimiz bir şey varsa?Elbette olabilir!Dediğimiz gibi, bilimde her şeye kapı sonuna kadar açıktır!

Ancak gerçeklik hakkında bir iddianız varsa, bilimin metodolojisine uymak zorundasınızdır. Bunu, müon anomalisi ile ilgili makalemizde de anlatmıştık: Müonlar ile yapılan bir çalışmanın gösterdiği sonuçlara göre, Evren'de belki de bilmediğimiz bir parçacık veya 5. kuvvet vardır. Ancak o deneylerde erişilen 'de 1'lik hata payı bile, bilim için "çok büyük bir hata payı" olarak görülmektedir ve fizikçiler tarafından sadece "ilginç bir sonuç" olarak değerlendirilmektedir. Öyle ki, parçacık fiziğinde hata payı milyonda 1 düzeyine indirilmeden, deney sonuçlarınız bile "fiziği değiştirme potansiyeline sahip" olarak görülmemekte ve dikkate alınmamaktadır. Yani iddianızın temel fiziği etkileyebilmesi için, gözleminiz üzerindeki hata payının % düzeyinde olması gerekmektedir!

"Havada durdum, şahitlerim var, kaynım da gördü!" gibi iddiaların işte bu yüzden fiziği değiştirmek yönünde bir etkisi olamaz. Bu tür anekdotal anlatımlar üzerindeki hata payları, deneyimden yola çıkarak değerlendirecek olursak, %90'ların üzerinde olacaktır. Bunun sebebi, insanın kendi gözleriyle görüp de inanamadığı veya anlam veremediği şeylerin, genelde çok basit ve alternatif açıklamaları olduğu gerçeğidir. Bunların hepsini elemeden, sırf siz söylüyorsunuz veya buna inanmışsınız diye bilimi değiştiremeyiz. Ve bu doğaüstü güç iddiasında bulunanların hiçbiri, bilim insanlarını, bilim insanlarının birbirini diğer konularda ikna etmekte kullandıkları temel standartlarda ikna edememiştir. Belki bir gün edecekler ve o zaman fizik gerçekten de değişecektir. Ama o gün, bugün değildir ve bugüne kadarki telepati/telekinezi iddialarıyla olacak gibi de gözükmemektedir.

Yani telekinezi üzerinden, biraz önce söz ettiğimiz bilim ve sahtebilim farkını açıklayacak olursak: Bilim, telekinetik iddialarla ilgili bir iddia veya hipotez üzerine ayrıntılı deneyler kurar, kontrollü ve karşılaştırmalı deneyler düzenler, araştırmalar yapar, daha önceden konuyla ilgili araştırma varsa bunları inceler, yeni açıklamalar getirmeye çalışır. Yani amaç, gerçeğe ulaşmaktır.

Sahtebilim ise, insanların duygularına ve hayal gücüne hitap etmek amacıyla, olaylar ve hikayeler uydurur, memler yaratır ve bunları kulaktan kulağa yayar. Bunu duyan insanlar da heyecanlanarak bu tip olayların mümkün olduğunu düşünürler. Sahtebilim ile uğraşan veya üreten hiç kimseye, bilgilerinin kaynaklarını ve üretim metotlarını soracak olursanız, bunların her zaman üçüncül kaynaklar, anekdotal anlatılar, üstü kapalı örnekler, gizemli öğretiler ve özellikle test edilemez olacak biçimde tasarlanmış iddialar olduğunu görürsünüz. Yani amaç, sözde gerçekleri pazarlamaktır.

Bu sebeple eğer telekinezi ve telepati bilimsel sınırlarda iddia ediliyorsa, gerçe değildir. Bilimsel olmayan sınırlarda iddia ediliyorsa, zaten test edilemez ve yanlışlanamaz; dolayısıyla gerekçelendirilmemiş bir inanç olarak değerlendirilmelidir.

Bilimi Kullanarak Telekinezi ve Telepatiyi Gerçek Kılmak Mümkün mü?

Temel bilimleri değil de, uygulamalı bilimleri, örneğin mühendisliği kullansaydık, telepati veya telekineziyi gerçek kılabilir miydik? Örneğin kafamıza takacağımız özel bir kask ile, beynin ürettiği aşırı zayıf elektromanyetik alanı katlayarak artırmak ve yönlendirmek mümkün olsaydı? Yani işi beynimiz değil de, bir elektrik devresi yapsaydı? Beynimiz sadece neyi nasıl yapmamız gerektiği konusunda yönlendirme yapan konumda kalsaydı? 

Evet, bu teoride mümkün gözükmektedir! Sonuçta beynin neresinin, neden aktif olduğunu giderek daha iyi anlıyoruz. Eğer bunu anlamlı sinyallere dönüştürebilirsek ve halihazırda bildiğimiz elektronik devrelerle şiddetini arttırabilirsek, bir de bunu düzgünce yönlendirmenin yolunu bulabilirsek, istediğimiz zaman açıp kapatabileceğimiz bir süpermıknatıs yapıp, en azından elektromanyetizmayı kullanarak ferromanyetik cisimleri zihin gücümüzle (ama tabii büyük oranda teknoloji sayesinde) hareket ettirebilirdik.

Tabii bu yöntemde ufak bir sıkıntı, böylesi bir mıknatısı çalıştırdığımız anda etraftaki her türlü ferromanyetik cismi çekebilecek olmasıdır. Dolayısıyla beklemediğiniz bir anda yanlışlıkla çalıştıracak olursanız, sizi hızla buzdolabınıza doğru çekerek boynunuzu kırabilecektir. Böyle ufak tefek teknik sıkıntılar mevcuttur; ama burada pedantik olma amacımız yoktur. Bunları, gelecekteki "über mühendislikle" aşabileceğimizi varsaymaktayız.

Öte yandan, aslında bu tür varsayımlara hiç gerek yoktur. Yani amacınız etraftaki cisimleri hareket ettirmekse, mecbur bu tür bir teknolojiye ihtiyacınız olacak, evet. Ama eğer ki amacınız, sizin gibi beyne sahip olan bir diğer insanla konuşmadan iletişim kurmaksa, yani telekinezi değil de, telepati yapmak istiyorsanız, şansınız biraz daha yüksektir. Çünkü en azından diğer fiziksel cisimlerle ve onların kendilerine has özellikleriyle uğraşmanız gerekmez. Beyin sinyallerini diğer insana ulaştırmanın bir yolunu bulabilirseniz, işin geri kalanını insan biyolojisine bırakabilirsiniz. Bunun nasıl yapılabileceğini merak ediyorsanız, aşağıdaki videomuzu izleyebilir veya buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.

Sonuç

Sonuç olarak telepati ve telekinezi, eğer ki bilimsel metodun sınırlarıyla çalışılabilir, doğal bir etkileşim biçimi olarak sunuluyorsa, bunu hiçbir teknolojik cihazdan yardım almaksızın, biyolojik yöntemlerle başarabilmek mümkün gözükmemektedir. Ancak bilgisayarlarımız ile biyolojimiz bir araya gelerek, telepati-benzeri ve telekinezi-benzeri etkileşimler yaratabilecektir.

Öte yandan doğaüstü ve fizik-ötesi anlamda bir telepati ve telekinezi iddiasında bulunan hiç kimse, bugüne kadar bu iddiasını geçerli ve yeterli bir şekilde ispatlayabilmiş değildir. Dolayısıyla bu saha, yoğun olarak sahtebilimsel iddialarla dolu olan, bilimsel geçerliliği bulunmayan ve birçok iddianın çoktan çürütüldüğü bir saha olarak kalmaktadır. Ancak insanın hayal gücüne hitap ediyor olması dolayısıyla, bu alandaki yalan ve sahte bilgiler halk arasında yayılmaya devam etmekte ve insanları yanlış yönlendirmeyi sürdürmektedir. Bu gidişatı durdurmanın tek yolu ise, insanlara bilimsel gerçekleri anlatmak ve bilimsel düşünceyi öğretmektir.

Alıntı Yap

Okundu Olarak İşaretle

Paylaş

Sonra Oku

Notlarım

Yazdır / PDF Olarak Kaydet

Bize Ulaş

Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

Soru & Cevap Platformuna Git

Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?

Kaynaklar ve İleri Okuma

  • ^J. H. Xiong. (). Outline Of Parapsychology (Revised). ISBN: Yayınevi: University Press of America.
  • ^H. J. Irwin, et al. (). An Introduction To Parapsychology, 5Th Ed.. ISBN: Yayınevi: McFarland.
  • ^T. Hamilton. (). Immortal Longings: Fwh Myers And The Victorian Search For Life After Death. ISBN: Yayınevi: Imprint Academic.
  • ^F. E. Planer. (). Superstition. ISBN: Yayınevi: Weidenfeld & Nicolson.
  • ^J. Dalkvist. (). Telepathic Group Communication Of Emotions As A Function Of Belief In Telepathy.
  • ^W. B. Drees. (). Religion, Science And Naturalism. ISBN: Yayınevi: Cambridge University Press.
  • ^S. A. Rathus. (). Psychology: Concepts And Connections. ISBN: Yayınevi: Wadsworth Publishing Company.
  • ^E. Girden. (). A Review Of Psychokinesis (Pk).. American Psychological Association, sf: doi: /h

    nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.