namümkün nasıl yazılır / namümkün nasıl yazılır - video klip mp4 mp3

Namümkün Nasıl Yazılır

namümkün nasıl yazılır

bir yiğit güralp şiiridir "namümkün".

namümkün
burnumda yanık kokusu var
mevsim değişiyor demiştim sana
trakya'da bir anız tutuşmakta
belli ki ekinler toplanmış
geride ne varsa yakıyorlar
sevdanın kaderi de bu
sen hiç yeşermiş bir gölge
kül rengi düş gördün mü?

onu diyorum yani
seni sevmiyorum demekle şimdi sen
beni sevmediğini mi anlattın
yoksa ayçiçeklerini bile sen
ayda mı açıyorlar sandın
kara kaplı kara sevda kitabında
hiçbir şey yazıldığı gibi okunmuyor
hiç
bir
şey
kaldı ki günebakanlar bile artık bak
günü kurtarmaya bakıyor
dünya yönünü şaşırmış
bir bakıma sen de öyle
benimse hakkım helal
herkesi olduğu gibi sevdim
ve dedim ya
burnumda yanık kokusu var
mevsim değişiyor demiştim sana
ereğli'de bir anız tutuşmakta
belli ki ekinler toplanmış
geride ne varsa yakıyorlar
bazıları hangi mevsim neyi süreceğini
çoook iyi biliyorlar

çoğu zaman toprak
bir adamdan da
bir kadından da
daha bereketlidir çünkü
bugün suyunu versen
haftaya meyveni veriyor
dedim ya bazıları hangi mevsim
neyi süreceğini çok iyi biliyor
keşke bu sefalet yerine
toprağı sürseydim bende
yoksa benim aşkla ne zorum var
ne el ele bir hatıramız var seninle
ne de parkta dudak dudağa
bir fotoğraf çektirdik
olsa olsa
sonsuz bir gailedir çektiğimiz
ama yine de hakkım helal
elhamdülillah sevdalıyım
aşk yolunda kaç mümin
boynu bükük öldü ki
üzülürüm demiştin
üzülmemek namümkün
terk edilmiş kaç şehir
bayram yerine döndü ki

yiğit güralp

hatta böyle bir klibide var ki, tadından yenmez.

  • Birlikte eylemek zor zanaat. Herkesin herkesle her şeyi yapabilmesi ise namümkün. Na-savar niyetine, vaktinde oldukça yaygın olan ama unutulmaya yüz tutmuş bir oyun geliyor. Kim kiminle nerede?
  • En az üç oyuncuyla oynanan, her oyuncunun bir parçasını yazdığı kısa bir hikaye oluşturmaya dayalı bir oyundur. Oyunculara birer kağıt kalem verilir. Herkes elindeki kağıdın üst tarafına “kim?” sorusuna cevaben gerçek veya hayali bir kişi yazar ve yazdığını örtecek şekilde kağıdını üstten katlayarak sağındaki oyuncuya verir. Kağıtlar el değiştirdikten sonra bu kez oyuncular “kiminle?” sorusuna birer cevap yazar ve kağıtlar tekrar katlanıp sağdaki oyuncuya verilir. Oyun bu şekilde, sırasıyla “kim”, “kiminle”, “ne zaman”, “nerede”, “neden”, “nasıl”, “ne yaptı”, “kim gördü”, “ne dedi” sorularına cevaplar yazılıp kağıtların el değiştirmesiyle devam eder.
  • Farklı yapıda hikayeler elde etmek için cevaplanacak sorular ve bunların sıraları isteğe göre değiştirilebilir. Yeter ki baştan sona okunduğunda anlamlı bir bütün oluştursun. Ayrıca, belli bir tema seçilerek cevapların bu temayla ilgili olması şartı getirilebilir.
  • Tüm soruların cevapları sırayla yazıldıktan sonra, katlana katlana minik birer ruloya dönen kağıtlar açılır ve ortaklaşa yazılmış kısa hikayeler yüksek sesle okunur. Gülünür, eğlenilir; olmamışbulanılır, bunebelenilir
  • Öyle ya da böyle, okunan bizim hikayemizdir.
  • Hazırlopçular için çıktı alıp oynamalık hazır oyun kağıdı:
Download
Microsoft Word Document KB

"Meselem beni sürüklüyor"

Yazı insanın en özel yeteneklerinden biri belki de. Meramı anlatmanın en kişisel yolu. Algan Sezgintüredi’nin yeni romanı Süperben, kendi hâlinde yaşayan bir adamın mütemadiyen “neden ben” diye sorguladığı anları anlatıyor. Kurtarıcı olmanın fevkaladeliği bir yana, başına gelenlere anlam vermeye çalışıyor Cengiz. Çevirmen, editör ve yazar Algan Sezgintüredi ile hem Süperben’i hem bugünün öfkesini ve naifliğini konuştuk.

Bugüne dek polisiye romanlar yazdınız. Şimdi ise fantastik bir öykü anlatıyorsunuz. Farklı türlerde yazma arzunuzu nasıl açıklarsınız? Macera isteği mi? Kendini yenileme güdüsü mü? Anlattığınız öykünün sizi sürüklediği yol mu? 

Keşke doyurucu bir şeyler söyleyebilsem ama “tempolu öyküler” tercihim bilinçli değil: rahatlıkla öyle geliyor, öyle yazıyorum diyebilirim. Neden öyle geliyor, okumaya baştan sona maceralı çizgi romanlarla ve mizah dergileriyle başladığımdandır belki. Şu türde yazmalıyım gibi bir derdim yok. Ama şimdiye dek, evet, sevdiğim iki türde yazdım. Hoş, ögelerin varlığı ve yoğunluğuna rağmen ne polisiyelerime tam polisiye ne de Süperben’e tam fantezi veya bilimkurgu diyebiliyorum. Denmeli mi, ondan da emin değilim. Ama evet, öykü ya da “meselem” beni sürüklüyor diyebilirim. Galiba.

Süperben'in girişinde saklanarak anlatan biriyle tanışıyoruz. Bununla birlikte yakınlarından tepkiler alıyor. Niye anlatıyor, niye saklıyor? Acaba roman kahramanınızda sizden bazı izler de var mı? Sizin yazmak ve hikâye anlatmakla ile aranızdaki ilişki nasıl sürüyor? 

Genel anlamda neden yazılır, neden çizilir, neden şarkı söylenir sorularının formüle dökülebilecek yanıtı veya yanıtları vardır belki; “Şudur” diyebilecek kadar bilmiyorum. Nöroloji araştırmalarında bilgiden dedikoduya, fikirden öyküye, başkalarıyla bir şeyler paylaşmanın beyindeki haz merkezlerini coşturduğunu biliyorum ama. Bunca tweet, fotoğraf paylaşma, vesaire o yüzden. Yazmak ve okumak da bunla bağlantılıdır herhalde. Bir de yazmak veya herhangi bir sanat ürünü vermek, resim veya müzik yapmak mesela, tarifi en azından bana imkânsız gelen bir kaşıntıyla bağlantılı bence. Süperben’in kahramanı Cengiz’in yaşadıklarını saklaması da anlatması da kişiliğiyle, algısıyla ve başına gelenlerden, onlar sayesinde yahut yüzünden çıkardıklarıyla bağlantılı. Deneyimleri susmasını, vicdanı konuşmasını söylüyor. Cengiz’de benden izler, parçalar var, evet ama bacak problemi haricindekilerin tahminini okuyanlara bırakmayı yeğlerim. Hikâye anlatmakla ilişkim pek harala gürele bir mücadele: biçemde özellikle müşkülpesendim; kolayına anlaşamıyor, bayağı kavga ediyoruz. Okuduğunuz Süperben mesela, kitabın yirmi ikinci hâli.

İçinden geçtiğimiz dönemin edebiyata nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz? Sıkıntılı, baskıcı dönemlerin edebiyat ve sanatta yeni buluşların yapılmasına zemin oluşturduğu söylenir. Sizce Türkiye'den böyle bir açılma hâli beklemek mümkün mü? Buradan sonra edebiyatın kendine seçeceği yola ilişkin ipuçları oluşmaya başladı mı? 

Süperben, Algan Sezgintüredi, April Yayıncılıkİhtiyaç, icadın anasıdır, doğru. Açılma mı, kaçış mı, icat mı, yenilik mi, edebiyatımızdan bahsediyorsak ipucundan bizzat kendisine, hepsi var bence. Okura, kitleye ulaşıp ulaşmadığı ki ulaşamadığına inanıyorum ve ne yapılması gerektiği, üç beş satırla anlatmaya kalkışamayacağım ayrı meseleler. Ama var. Harikadan rezile pek çok eser üretiliyor, deneniyor. İnternetin getirdiği kültürel dönüşüm sayesinde sadece üretenler değil, tüketenler de gelişiyor. Su akar, yolunu bulur: Böyle bir soruyu gerektirmeyecek kitaplar, oyunlar, filmler var ve daha fazlası da olacak.

Hem yazıyor hem çeviri ve editörlük yapıyorsunuz. Edebiyatla haşır neşir olmanın yanında ona maruz kaldığınız söylenebilir. En çok hangi tarzı seviyorsunuz? Çevirmeyi özellikle sevdiğiniz yazarlar ya da türler var mı? 

Çeviri ve editörlük işlerinde tarz ayırma gibi bir lüksüm yok. Hoş, okurken, kişisel hazzım anlamında okurken de tarz ayrımı yapmam. İki iş de zor ve özellikle sevdiklerim üzerinde çalışmak kişisel anlamda ilave sorumluluk getirdiği (sevdiğimin hakkını vermek, sevdiğimi başkalarının da sevmesini sağlayabilmek) için daha zor oluyor. Ama elbette zevkli; yakındığımı düşünmeyin. Hemen her kitapta yeni bir şeyler öğreniyorum; her iki işimin de en sevdiğim yanı bu.

Peki, nasıl bir editörsünüz? Nelere dikkat ediyorsunuz bir kitap üzerinde çalışmaya başladığınızda?  

Çevrilmiş bir kitabın üzerinde çalışırken türün gerektirdiklerinden, çevirmenin yazarın sesini yakalayıp yakalayamadığından hedeflenen okurun beklentisine kadar pek çok hususu dikkate almak gerekiyor. Çeviri, malum, çok zorlu ve tam anlamıyla hakkının verilmesi neredeyse imkânsız bir uğraş. İstisnaları var elbette ama bence çeviri önce doğru, sonra güzel olacak. Özgün bir metne editörlük yapmaksa benzer noktaları bulunmakla birlikte, diğerinden farklı. Yazara değişiklik önermeniz söz konusu olabiliyor mesela. Her ikisinde de sadece kişisel beğeniyle çalışma tuzağına düşmemek gerekiyor ama.

Süperben'e dönelim. Le Guin'e, Asimov'a, Vonnegut'a ve Wells'e selam veriyorsunuz. Vonnegut'un sizde ayrı bir yeri olduğunu tahmin etmek zor değil. Çevirmek suretiyle siz de ona ve metinlerine emek verdiniz. Onda ne buluyorsunuz? Bu dört yazarı hikayenize dâhil etmenizin özel bir sebebi var mı? 

Vonnegut’un hümanizmine hayranım. Alay ediyor, üzüyor, tokatlıyor, güldürüyor ve hepsini muazzam bir insancıllıkla, minicik, çirkin ve kocaman ve güzel olduğumuzu bilerek yapıyor. Karakterlerine merhamet gösteriyor ki bence gerçek romancılığın ölçütü odur. Süperben, kitapta Cengiz’in de vurguladığı gibi, bir Vonnegut “özenmesi.” Ona öykünerek yazmaya çalıştım. Asimov, Wells ve Le Guin ise inanır mısınız, bilemiyorum, kendileri geldiler. Öyle planlamamıştım başta. 

Romanın bir yerinde mütemadiyen sorulan sorularla karşılaşıyoruz. Bütün o sorularla baş etmeye çalışıyor Cengiz. Bir yandan da “neden ben” diyor. “Neden ben” sorusuna verilmiş namümkün bir cevap mı Süperben?

“Neden ben” bizle aynı düzeyde veya daha yüksek başka bilinçli tür ortaya çıkana dek insanoğluna has kalacak ve en derin sorulara yanıt, bulunursa tabii, bulunana dek varlığını sürdürecek, bilinci bizzat simgeleyen nihai sorudur. Gene şimdilik kaydıyla cevabı da bir başka soruyla verilebiliyor: “Neden olmasın?” Kitaptaki sorular, sorulabileceklerin ufak bir bölümü sadece. Bilmediğimiz çok. Dolayısıyla evet, Cengiz’in herhalde pek çok insanı temsilen söylemek isteyip söyleyemediği imdat yakarısına, bir kez daha vurgulamak istiyorum, “şimdilik bildiklerimizle” verilen imkânsız cevap Süperben.

Hastayken yabancılar tarafından iyileştirilen Cengiz, ardından düşmanlaşmış bir dünyayla karşılaşıyor. Yabancının dostluğu ve yakının düşmanlığı bahsinde ne söylemek istersiniz? Acaba yakınlarda olanlar birbirlerini bilmekten yoruldukları için mi koptu bütün bağlar?

Bağlar koptu mu, zannetmiyorum. Gerildiği, epey zorlandığı kesin elbette. Gevşetmenin yolu ise yeni değil: insanlığımızı, merhameti, vicdanı hatırlamamız yeterli olacak. Çok zor değil, çok basit ama çok zorlaştırılıyor. Cengiz’in macerasında esas mesele süper güçleri değil ki zaten güçler kalıcı olmuyor. Esas mesele onca güce karşın merhametli, vicdanlı davranabilmesi. Kitapta da söylediğim gibi, süper gücü kafamızın içinde veya isterseniz yüreklerimizde taşıyoruz. Herkesi sevemeyiz belki ama herkese saygı gösterebiliriz. Yabancının dostluğuna gelince: “Başka ülke(ler)den medet ummak” gibi okunmasını istemem, öyle bir şey değil çünkü: kurtarıcı veya “deus ex machina” beklemenin beyhudeliğinden ve çözümden bahsediyorum ki Süperben’de yardım eden yabancılar, gerçek anlamda yabancılar zaten.

Buradan hareketle şu cümlenizi biraz açalım istiyorum. “Birlikte yaşayamayız; ya bizdensin ya hiçsin kinine karşı ama ben sana ne yaptım şaşkınlığı ve korkusu.” Bu ikisi nasıl yan yana geldi? Bunca öfke ve naiflik aynı toprakta nasıl yetişti? Arada bir siz de sanki bu ülkeyi hiç tanımıyormuşsunuz gibi hissediyor musunuz? 

“Nasıl oldu bunlar” diyenlerden değilim. “Nasıl bu kadar olabildi” diyenlerdenim. Ülkeyi hiç tanımadığım hissine kapılmıyorum ama ister gariplik deyin ister rezillik, olanların bu kadar ayyuka çıkabilmesine ve daha da çıkacakmış görünmesine, evet, şaşırıyorum. Öfke de naiflik de hep vardı; tarihimiz acı örneklerle dolu. Ama ilkinin bu denli patlamasını beklemiyordum. Ürkütücü tarafı, laf anlatılamaz seviyeye doğru tırmanışı ama dünyanın kendisi öyle karmakarışık bir yumağa dönüştü ki ilk bakışta çok alakasız görünebilecek birçok olay başkalarını etkiliyor. Karamsarlık ağır basıyor, evet ama umut yok gibi görünse bile umutlu olmak gerek bence.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası