iki yalancı konusu / Сирӹшӹ:Kmoksy/Кырыкмарла — Википеди

Iki Yalancı Konusu

iki yalancı konusu

Патшалăхăн тата граждансен пĕрлешĕвĕсен тăван чĕлхесене упраса хăварас ĕçри яваплăхĕ Пĕтĕм тĕнче ăслăлăхпа практика конференцийĕн материалĕсем Шупашкар, 2020 çулхи юпа уйăхĕн 22–23-мĕшĕсем Роль государства и институтов гражданского общества в сохранении родных языков и литератур Сборник материалов Международной научно-практической конференции г. Чебоксары, 22–23 октября 2020 г. Чебоксары Издательский дом «Среда» 2021 УДК 321+8(082) ББК 94.3 Р 68 Р е ц е н з е н т ы: Ю.Н. Исаев ‒ доктор филологических наук, ректор БУ ЧР ДПО «Чувашский республиканский институт образования» Минобразования Чувашии А.М. Иванова – доктор филологических наук, декан факультета русской и чувашской филологии и журналистики ЧГУ им. И.Я. Ульянова С о с т а в и т е л ь – А.С. Егорова Р 68 Роль государства и институтов гражданского общества в сохранении родных языков и литератур: материалы Международ. научно-практ. конф. (Чебоксары, 22–23 октября 2020 г.) / сост. А.С. Егорова. ‒ Чебоксары: ИД «Среда», 2021. ‒ 260 с. ISBN 978-5-907313-93-4 В сборнике представлены материалы Международной научно-практической конференции «Роль государства и институтов гражданского общества в сохранении чувашского языка», состоявшейся 22–23 октября 2020 г. Рассмотрены актуальные вопросы современного языкознания и литературо- ведения, обучения родным языкам и литературам в поликультурной среде, раскрыты социолингвистические проблемы в образовании, проанализировано ресурсное обеспечение сохранения и развития родных языков. Для ученых в области филологических дисциплин, преподавателей, учителей, аспирантов и сту- дентов. УДК 321+8(082) ББК 94.3 © БУ ЧР ДПО «Чувашский республиканский институт ISBN 978-5-907313-93-4 образования» Минобразования Чувашии, 2021 DOI 10.31483/а-10228 © Издательский дом «Среда», 2021 Роль государства и институтов гражданского общества в сохранении родных языков и литератур • Çапла вара, эмоцие палăртмалли лексика хатĕрĕсем шутне эпир фразеоло- гизмсене, чаплă, шӳтлĕ, ирониллĕ, тӳртем, киревсĕр, ачаш сăмахсене, эвфемизмсе- не кĕртетпĕр. Вĕсем пуплеве тĕрлĕ сĕм кĕртеççĕ, çыннăн кăмăл-туйăмне палăртма пулăшаççĕ. Литература 1. Андреев Н.А. Чăваш чĕлхин стилистики. – Чебоксары: Чăваш кĕнеке изд-ви, 1958. – 216 с. 2. Денисова Т.В. Междометия как средство выражения эмоций в чувашском языке // Нацио- нальные языки и литературы в условиях би- и полингвизма: сб. науч. трудов. – Чебоксары: Изд- во ЧГПУ, 2019. – С. 61–67. 3. Денисова Т.В. Фонетические средства выражения эмоций в чувашском и русском языках // Актуальные вопросы исследования и преподавания родных языков и литератур: материалы Междунар. науч.-практ. конф. (Чебоксары, 16 ноября 2019 г.) / редкол.: Ж.В. Мурзина [и др.]. – Чебоксары: ИД «Среда», 2020. – С. 59–61. 4. Жеребило Т.В. Словарь лингвистических терминов. – Назрань: ООО «Пилигрим», 2010. – 486 с. 5. Шанский Н.М. Фразеология современного русского языка. – М.: Высшая школа, 1985. Думан Гюль Бану, доктор филологических наук, доцент, Демиркап Мурат, магистрант Университета имени Бюлента Эджевита, г. Зонгулдак, Турецкая Республика ОБЗОР ТЕАТРАЛЬНОГО ПРОИЗВЕДЕНИЯ ДЖАФАРА ДЖАББАРЛЫ «БЛЕДНЫЕ ЦВЕТЫ» Аннотация. Джафар Джаббарлы, начинающий писатель начала XIX века, является многогранным литератором. Он оставил свое имя в Азербайджанском театре со своими театральными произведениями. Наряду с современной азер- байджанской литературой и социалистическим реализмом, в театральных про- изведениях первого периода он затронул такие темы, как национализм, любовь, страсть, война и свобода. Данная работа представляет структурное иссле- дование театрального произведения Джафара Джаббарлы «Бледные цветы». Ключевые слова: азербайджанская литература, Джафар Джаббарлы, спек- такль «Бледные цветы». Özet: 19. yüzyılın başlarında eser vermeye başlayan Cafer Cabbarlı, çok yönlü bir edebiyatçıdır. Kaleme aldığı tiyatro eserleri ile Azerbaycan tiyatrosunda adından söz et- tirmiştir. Modern Azerbaycan edebiyatının ve sosyalist gerçekçiliğin yanında ilk dönem tiyatro eserlerinde milliyetçilik, aşk, ihtiras, savaş, özgürlük gibi konulara değinmiştir. Bu çalışmada Cafer Cabbarlı’nın «Solgun Çiçekler» adlı tiyatro eseri yapısal olarak incelen- miştir. Anahtar kelimeler: Azerbaycan edebiyatı, Cafer Cabbarlı, Solgun Çiçekler oyunu. Giriş 14–15. Yüzyıldan itibaren Azerbaycan Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesinden yavaş yavaş ayrışmaya başlar. Bu ayrışma ile edebiyat ürünlerinde de farklılaşmalar görülür. 19. Yüzyılın başlarından itibaren Rus istilasının bir sonucu olarak Azerbaycan ede- biyatı iki kola ayrılır. Kuzey Azerbaycan’daki edebiyat Rus etkisiyle şekillenirken Güney Azerbaycan’daki edebiyat geleneksel yapı ve anlayış içerisinde gittikçe sönükleşip bir taklit 18 • Актуальные вопросы современного языкознания и литературоведения edebiyatı görüntüsü verir. Batı düşüncesiyle temasa geçen ilk Azerbaycan aydınlarının üzerinde Fransız İhtilâli’nden sonra ortaya çıkan fikirler etkili olmuştur. Bu edebiyatçılar arasında Azerbaycan edebiyatında modern hikâyenin müjdecisi olan Abbasġuluağa Ba- kıhanov Ġüdsî (1774–1846), Gence de ilk özel okulu açan Mirze Şefi Vâzéh (1794–1852), Azeri şiirinde Vâkıf ve Vidadî ile başlayan realizm çığırının, mahallîleşme cereyanının 19. yüzyıldaki en önemli temsilcisi Ġasımbey Zâkir’i (1784–1857) demek yerinde olur. 1850’lerden sonra modern Azerbaycan edebiyatı Mirze Fetali Ahundzade (1812–1878) şahsında en büyük temsilcisini bulur. 1850’den itibaren tiyatro eserleri yazmaya başlayan Ahundzade’nin Rusça sahnelenen ilk eserinin adı «Mösyö Jordan»dır. 20. Yüzyılın başlarında Azerbaycan tiyatrosu, tiyatro salonu, oyuncuları, oyun yazarı açısından artık gelişmiş bir görünüme sahiptir. Kısa ömrüne rağmen Azerbaycan tiyat- rosuna önemli katkılar sunmuş bir diğer isim de Cafer Cabbarlıdır. Bu çalışmada Cafer Cabbarlı’nın kaleme aldığı «Solgun Çiçekler» adlı tiyatro eseri yapısal olarak incelene- cektir. Çalışma iki alt bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde Cafer Cab- barlı’nın hayatı, eserleri ve edebi kişiliği üzerinde durulmuş; çalışmanın ikinci bölümünde ise tiyatronun yapısal incelemesi yapılmıştır. 1. Cafer Cabbarlı’nın Hayatı, Edebi Kişiliği ve Eserleri. Azerbaycan edebiyatının önemli dram yazarlarından biri olan Cafer Cabbarlı (1899– 1934) Bakü’nün Hızı Köyü’nde dünyaya gelmiştir. Babasını 2–3 yaşındayken kaybeden Cabbarlı’yı eğitim için annesi önce Molla Ümnise’ye gönderir. Altı ay sonra oradan ay- rılarak Molla Mirze Kadir’den Kur’an dersleri almaya başlayan Cabbarlı bir süre sonra oradan da ayrılarak 7. Rus-Tatar Mektebine kaydolur. 7. Rus-Tarar mektebini bitirince Bakü Alekseyev 3. Alî İptidaî Mektebi’ne geçer. Daha sonra iş hayatına atılarak ailesinin geçimine katkıda bulunmak amacıyla Sanayi Mektebi’ne geçer. Elektrik bölümünde eği- tim görmesine rağmen edebiyata olan ilgisini kaybetmez. Bu kısa ömrüne rağmen sayı- sı ve değeri küçümsenemeyecek eserler meydana getirir. Şiirleri, hikâyeleri, tiyatroları, librettoları, edebiyat üzerine makaleleri olan bir 20. yüzyıl Azerbaycan edebiyatçısıdır. «Edebiyatçılığı «Mekteb» dergisinde basılan «Bahar» adlı lirik şiir ile başlar». (Nağısoylu ve Quliyev, 2003: 254). Eserlerinde toplumdaki kadın erkek eşitsizliğini, sosyal adaletsizliği, para hırsını, sorgulanmayan yanlış inanışları, milliyetçilik gibi ko- nuları ele almıştır. Eserleri topluma ayna tutmanın yanında ışık da tutar. Özellikle sos- yalist devrimden sonra toplumu aydınlatma, bilinçlendirme eserlerinde kendini gösterir. Cabbarlı’nın ilk dönem eserleri aşk, milliyetçilik, sosyal adaletsizliği tarihi ve siyasi 19 Роль государства и институтов гражданского общества в сохранении родных языков и литератур • olayları içermektedir. Turancılık akımından etkilenerek Edirne Fethi, Trablus Muhaberesi ya da Uldız’ı yazmıştır. 1920’den sonrası olgunluk dönemi olarak kabul edilen Cabbarlı «Komünist» dergisinde çalışmış ve makaleleri yayımlanmıştır. Dram eserlerinin yayım- lanmasından sonra ilgisini daha çok tiyatroya veren Cabbarlı, 1923’te tiyatro okuluna kayıt olmuştur. «Kısacası Cabbarlı en çok ve en taraflı tetkik edilen klasiklerimizdendir… (1999:330) diyen Karayev, Cabbarlı ile ilgili şu bilgilere yer verir: «Sağlığında bediî nüfuzu halk arasında fevkalâde; resmî, siyasî, edebî çevrelerde ise değişken olmuştur. Çünkü o vakitler cemiyette henüz çok şey açıklığa kavuşmamıştır. Zamanın temeli altında yer, sık sık gâh orda gâh burada titreyip mihverden çıkıyor her defasında da yeni ahlaki ideolojik değerler, sosyal-sınıfsal tabakalar uçan, yıkılan sütunlar altında kalıyordu… Zamanın yanlışlarını Cabbarlı da halk kitlesi ile, sınıfla birlikte yaşıyor ve zamanla bölüşüyordu… Ölüm tartışmaları kesti… Daha istikrarlı ilmî değerlendirme- lerin, nazarî düsturların vakti geldi. Cabbarlı Azerbaycan Sovyet Edebiyatında «Sosya- list gerçekçiliğin banisidir.” hükmü resmi görüş olarak kabul edildi» (Karayev, 1999:327). 2. «Solgun Çiçekler» Oyununun Yapısal Özellikleri: Cabbarlı’nın 18 yaşındayken kaleme aldığı eser, gözünü mal ve para hırsı bürümüş Gülnisa adlı karakterin bir çifti öldürmesini, hırsları sebebiyle üvey kızını sevdiğinden ayırarak kendi öz kızı ile evlendirmesini, yaptığı planların ters teperek, kızının ölümü ve kendisinin de cinayetlerden dolayı cezaevine düşmesini konu almaktadır. 2.1. Oyunun Kimliği. Cabbarlı’nın ilk dönem tiyatro eserleri arasında olan ‘«Solgun Çiçekler’’ oyunu 1917’de kaleme alınmıştır. Oyun, beş perde olarak yazılmıştır. İlk üç perde 7 sahne; dördüncü perde 8 sahne; beşinci perde 7 sahne olarak toplam 36 sahneden oluşur. Eser toplam iki erkek; üç kadın olmak üzere beş kişilik şahıs (oyuncu) kadrosuna sahiptir. Mekân olarak dar ve kapalı mekânlar kullanılmıştır. Dördüncü perdede simultane (eş zamanlı sahne) mekân kullanılmıştır. Oyuncuların kılık kıyafetlerine dair bilgiler bulunmamaktadır. 2.2. Eserin Özeti. Amca çocukları olan Behram ve Sara birbirini seven iki gençtir. Geleceğe dönük plan- ları vardır. Sara, yakın zamanda babasının kaybetmiştir. Behram, amcasının zehirlenerek ölmesi sebebiyle zehirleyenlerin Gülnisa ve kızı olduğundan şüphe etmektedir. Sara’nın babasını para için zehirleyerek öldüren üvey annesi Gülnisa, kızı Peri’yi Behram’la ev- lendirme planları yapmaktadır. Annesi ile iş birliği içinde olan Peri, aşkını Behram’a itiraf eder. Behram ise Peri’ye, Sara ile sözleştiklerini ve kendi kardeşine ihanet eden biriyle evlenmeyeceğini söyler. Paraların ve malların Gülnisa üzerine olduğunu öğrendikten sonra Behram, ilk başlarda planlı bir şekilde Peri’ye yaklaşsa da daha sonra âşık oldu- ğunu düşünerek ipleri tamamen Peri’ye ve Gülnisa’ya kaptırır. Sara’nın evden kovulup, hizmetçi kulübesinde yaşamasına dahi ses çıkarmaz. Kulübede yaşamaya başlayan Sara, Behram’ı görmek için eve gittiğinde onu Peri ile sarmaş dolaş görür ve bayılır. Bu olaydan sonra Sara hastalanır. Abdül ile Behram’a defalarca haber gönderse de Peri ile evlilik hazırlıklarında olan Behram hiç onunla görüşmez, cevap göndermez. Düğünlerinin olduğu gün, düğün sesini duyan Sara düğünü seyretmek için pencereye gider, Behram ve Peri’yi görür. Bu acıya dayanamayarak ölür. Abdül’ün haber vermesi üzerine Sara’nın yanına koşan Behram, Sara’nın baş ucunda çığlık atar ve Sara’yı bağrına basıp ağlar. Günlerdir ortada olmayan Behram, saçları perişan, elbisesi yırtık pırtık mecnun bir halde çıkar gelir; fakat Behram eski Behram değildir. Vicdan azabından dolayı sürekli Sara ile hayalinde konuşur. Bu perişan halinden dolayı Peri ona kızar ve tartıştıkları sırada 20 • Актуальные вопросы современного языкознания и литературоведения Behram Sara’nın çiçeklerini görür ve onları öper, bağrına basar. Peri bu duruma çıldırıp gülleri almak ister, güller yere düşer. Behram Peri’nin yüzünü aynaya çevirir ve cadılara benzediğini, alçak olduğunu söyler, boğazına yapışır. Peri’yi boğar, kahkaha atarak yere düşen gülleri toplar ve gider. 2.3. Olay Örgüsü. «Gülnisa’nın Sara’nın annesini verem edip öldürerek babası ile evlenmesi.” ve «Para için Sara’nın babasını zehirleyerek öldürmesi ve malını üzerine geçirmesi.” sahnede gös- terilmeyen diyaloglardan anlaşılan olaylardır. Sahnede tanık olunan olaylar ise Peri’nin Behram’ı Sara’dan uzaklaştırmak için ona aşkını itiraf etmesi. Behram’ın Sara ile sözleştiğini söyleyerek onu reddetmesi. Behram’ın senetin doğru olduğunu öğrenip, hile ile malları üzerine almak için Peri’ye yaklaşması. Gülnisa ile Peri’nin baskısıyla Sara’nın evden kovulması. Sara’nın Peri ile Behram’ı sarmaş dolaş görüp hastalanması. Peri ile Behram’ın düğününü görmesi ve bu duruma dayanamayarak ölmesi. Behram’ın Sara’nın ölümüne dayanamayarak aklını kaçırması, birkaç gün ortadan kaybolması. Geri dönen Behram’ın, Peri’nin çiçekleri atmak istemesinden dolayı onu boğarak öl- dürmesi, şeklinde sıralanabilir. 2.4. Şahıs Kadrosu. İnsanı ilgilendiren her şey edebiyatın konusudur. Edebiyat ise insan içindir. Edebi- yatın göstermeye bağlı edebi metinlerinden olan tiyatro metninin oyun haline getirilmesi ile insanı, insan ile insana anlatma sanatını icra etmiş oluruz. «Dramatik sanatta insan hem konu hem hedef hem araç hem de amaçtır.” (Özakman, 2017:12). İnsanın oyunun sergilenmesinde araç olduğu tiyatro oyunlarında şahıs kadrosunu Çetişli şöyle tanımlar. «Şahıs kadrosu; hikâye, roman ve tiyatroda anlatılan/sahnelenen olayları var eden ve yaşayan insan ve insan hüviyetine büründürülmüş varlıklardır.” (Çetişli,2016:89). Solgun çiçekler oyununda 2 erkek 3 kadın olmak üzere oyunun şahıs kadrosu 5 kişiden oluşur. 2.4.1. Behram. Oyunun merkez kişisidir. Behram oyun boyunca iç çatışmalar yaşar. Bu iç çatış- malar para, servet ile aşk, sevgi ve vefa unsurları arasında geçer. Oyunun geneline yayılan bu çatışma servetin kazandırdığını düşündürse de son perdede aşk, vefa galip gelir. Behram, zengin, iyi niyetli amcasının yanında yaşayan, amcasının yardımı ile eği- timini sürdüren akıllı, yakışıklı, temiz kalpli bir gençtir. Öksüz ve yetim olan Behram ile amcasının güzel kızı Sara arasında masum, tertemiz bir aşk başlamıştır. Behram, Sara’yı çok seven onunla evlilik planları yapan, ilişkisine sadık olan biridir. Oyunun başında temiz, iyi kalpli, olumlu bir karakter olarak görünen Behram, bütün servetin Gülnisa’nın üzerine geçtiğini öğrenmesi ile yoldan çıkmaya başlar. Yaptığı yan- lışlarla dolaylı da olsa Sara’nın ölümüne sebep olan Behram, bütün masumiyetini yitirir. İnsanların hayat yolunda tek bir çizgide ilerlemediğini, değişik etkilerle davranışlarında ve karakterlerinde olumlu ya da olumsuz yönde değişmeler olabileceğini gösteren gerçekçi bir karakter olduğu söylemek mümkündür. 2.4.2. Sara. İyi kalpli, güzel, varlıklı bir babanın kızıdır. Her zaman doğru söyleyen, hisli, insanları seven, onlara inanan bir karakterdir. 21 Роль государства и институтов гражданского общества в сохранении родных языков и литератур • Babasının ani ölümünden sonra çok üzülmüş, teselliyi Behram’ın aşkında bulmuş- tur. Onunla bu zor günleri atlatmaya çalışmaktadır. Behram’ın sevgisine inanmaktadır ve onunla evlilik yolunda ilerleyeceğini düşünmektedir. Behram’a olan güveni boşa çıkan Sara, yaşadığı hayal kırıklığı ile hastalanır. Sara; etrafındaki kötü, kaypak, yalancı insan- lara rağmen içinde hep iyilik, umut barındıran bir kişidir. Vefalı, masum, sevgi dolu bu genç kız hak etmediği bir şekilde sefalet içerisinde bu dünyadan ayrılır. 2.4.3. Gülnisa. Sara’nın üvey annesidir. Sara’nın babası ile evlendikten sonra onu hile ile öldürmüş olan hırs, entrika, cehalet dolu bir kadındır. Kocasının bütün mal varlığını üzerine geçi- ren Gülnisa, gözünü para hırsı bürümüş bir kişidir. Bunu birinci perdedeki monologunda kendi de ifade etmektedir: GÜLNİSA: Hırs ve evlat sevgisi insanı her şeye zorlar, hatta cinayete. Ne yapayım bir yandan kızım Peri onu gözlüyor. Kötülüklere doymayan bu kadın, üvey kızının sevgilisini elinden alıp kendi öz kızına âşık olmasını sağlamak için türlü oyunlara başlar. Parasının gücü ile Behram’ı kandıra- cağını ona istediklerini yaptıracağını düşünür. Nitekim de öyle olur. Önce Sara’yı evden kovar, sefalet içerisinde bir kulübede yaşamasına sebep olur. Behram ile kızı Peri’nin arasını yaparak birbirlerine âşık olmalarını sağlar. Bu karakter hırs, ihanet, entrika, cehaletin insanda nasıl vücut bulacağını gösteren bir örnektir. 2.4.4. Peri. Gülnisa’nın kızı, Sara’nın üvey kız kardeşidir. Yaş olarak Sara ile emsal, narin, güzel bir genç kızdır. Behram’ı içten içe büyük bir aşkla sevmektedir. Annesinin entrikalarına yardım ederek Behram’ı kendisine âşık etmeye çalışan Peri, annesi gibi amaca giden her yolu mübah sayan bir karakterdir. Annesi gibi gözünü kötülük bürüyen, kalbinde vefa, iyilik barındırmayan bir kişidir. 2.4.5. Ebdül. Evin vefalı, yaşlı, emektar uşağıdır. Her zaman Sara ve ailesine sadakat ile bağlı olan iyi yürekli bir insandır. Oyunda yardımcı karakter olan Ebdül; Gülnisa, Peri ve Behram’ın Sara’ya yaptıkları ihaneti bilmekte fakat bunu Sara’ya söylemekten kaçınmaktadır. Sara ve Behram’ın kavuşmalarını saadet içerisinde bir hayat sürmelerini hep yürekten ister. Bunun için Sara evden kovulduktan sonra sürekli Behram’a Sara’dan haber götürmek istemekte; fakat Behram’a bir türlü kendisini dinletememektedir. Ebdül, işinden olacağını bile bile hep Sara’ya yardım etmektedir. Vefalı, kıymet bilen, gözünü para ve hırsın bürümediği nadir insanlardan biridir. Her zaman iyilikten yana ol- mayı kendine düstur edinen bir karakterdir. 2.5. Zaman. Sara’nın oyunun ilk perdesinde, çiçeklerini suladığı, Ebdül’ün de bahçedeki gülleri su- lamasından anlaşılıyor ki bahar aylarındadırlar. Birinci perde ve ikinci perde arası geçen süre konuşma süreleri gerçek zamanlıdır. İkinci perdenin sonunda geçen konuşmada Sara’nın henüz evden çıkarılmadığı anlaşılıyor: PERİ: Bende onun için suyu kasten kendim getirdim. Biliyor musun, Behram! Annem diyor ki, bütün malımı Behram’a emanet edeyim, o idare etsin, ama Sara’nın başka bir eve gönderilmesine razı olur musun? İkinci perde ile üçüncü perde arasında geçen zaman kesin olmamakla beraber Beh- ram, Peri’ye şöyle cevap verir: 22 • Актуальные вопросы современного языкознания и литературоведения BEHRAM: Peri! Sara bize mani olamayacak. Yetimdir, yüreğini kırmamalıyız. Her halde birkaç gün sabredersek, güzel olur. Üçüncü perdenin açılışından hemen sonra Sara evden çıkarılıp avluda bir kulübede kaldığını söylüyor: …Ya Rabbi, niye beni incitiyorlar? Beni evden çıkarıp avluda bir başıma kulübede oturturlar. Sakıncası yoktur, nerde olursam olayım, biricik Behram’a bir şey olmasın… Dördüncü perdede Ebdül’ün konuşmasında geçen zaman şöyle ifade edilir: EBDÜL: Ey fani dünya, değerine lanet olsun! Bundan birkaç ay önce Sara bu evde hanımdı, her itibar ondaydı. Yukarıdaki konuşmadan da anlaşıldığı gibi üçüncü perde ile dördüncü perde arasın- da geçen zaman birkaç aylık bir zaman dilimidir. Dördüncü perdede Sara’nın ölümden sonra beşinci perde arasındaki geçen zaman ise şöyle ifade ediliyor: PERİ: Sara ölüp gitti, şimdi işler tamamıyla düzeldi. Başka bir derdim kalmadı. Gerçi Behram birkaç gündür sersem gibi oldu, ama onun ayıbı yoktur, unutur gider. PERİ: Behram, sen ne zaman geldin, ben seni görmedim? Kaç gündür neredesin? Böyle bir gezme olur mu? Uygur (2002: 87), geçen zamanı yaklaşık iki aylık bir zaman dilimi ile sınırlı olduğu- nu ifade eder. 2.6. Mekân ve Dekoratif Unsurlar. Mekân kısaca oyun öyküsünün geçmekte olduğu yer ya da yerler olarak tanımla- nabilir. (Korukçu, 2016:43) Solgun Çiçekler oyununda olaylar dar ve kapalı mekânlar- da geçer. Sara’nın Avrupa modası ile bezenmiş odası, Behram’ın sade, süslü olmayan odası, Sara’nın eski, bakımsız kulübesi. Zengin ailenin varlıklı, ihtişamlı evini gösteren mekân, fakir insanların sade, gösterişten uzak, bakımsız evini temsil eden mekânlar gös- terilmiştir. Zenginlikle mutlu olunamayacağı, fakir ama huzurlu olunabileceği göze çarp- maktadır. Dekor ise sahne değişimleri için kolay hazırlanabilen, taşınması kolay eşyalar olarak metinde yer alır. Birinci perdede koltuk, masa, masanın üzerinde şamdanlar, kitap, kürsü, saksı ve içinde çiçekler, duvarda Sara’nın resmi vardır. İkinci perdede Behram’ın odasında kürsü masa, kravat vd. Üçüncü perdede mekân yine aynı olmasının yanında aksesuar olarak Sara’nın başında siyah bir başörtüsü vardır. Dördüncü perdede mekân avludaki kulübenin odasıdır. Dekor olarak karyola, çiçekler, ilaç şişeleri, duvarda ayna kullanılmıştır. Beşinci perde, dördüncü perde ile aynı mekândır. 2.7. Sahneleme Tekniği. Aile içinde yaşanan entrikaları konu edinen bu oyunda, mekân Sara’nın babasının evi ile sınırlı, dar, kapalı mekândır. Evin değişik birkaç odası ve Sara’nın yaşamak zorunda bırakıldığı bahçedeki kulübe eserdeki mekânlardır. Sahnelenme tekniği açısından dekor evin kapalı mekânlarını yansıtan sade dekorlardır. Sahnede gösterilemeyen eski yaşanmışlıklar seyirciye monologlar ile verilmeye çalı- şılmış; böylece seyirci hem önceki olaylardan haberdar edilirken hem de kahramanların karakter özellikleri ve duygu-düşünce dünyaları hakkında monologlar vasıtasıyla seyir- cilerin fikir sahibi olmaları sağlanmıştır. 2.8. Dil ve Üslup. Eserdeki diyaloglar kısa olsa da monologlar uzundur. Eylemsel ve eylemsel olmayan monologlara, epik, yansıtıcı ve lirik monologlara yer verilmiştir. «Tiyatro metinlerinde diyalog ve monolog kahramanların iç dünyasını gözler önüne serer.” (Duman ve Demirtaş, 2019: 695). Solgun Çiçekler oyununda Behram’ın iç çatış- maları ve Gülnisa’nın planları monologlar aracılığı ile verilir. 23 Роль государства и институтов гражданского общества в сохранении родных языков и литератур • Behram’ın monologları iç çatışmasını veren çatışma ve eylemsel monologlardır: BEHRAM(Tek.): O, böyle de hıyanet olur mu? Şimdi ne etmeliyim? Milyonlarca parayı iki kadın elimizden alıp bizleri kovsun mu? Evden çıkıp hizmet edersem, en çok alacağım kırk elli manat, bununla bize ne olacak. Yok, burada bir iş var ki bir hile ile paraları elde etmek için Peri ile yakınlaşayım, sonra yine evvelki halime döner devam ederim. Madem ki bütün insanlar yalan dolan ve hile ile amaçlarına ulaşırlar, neden hile karşısında hile kullanmayayım ki. Böylede olmalı bugünden itibaren Peri’ye yaklaşmalıyım. Hele birkaç gün biraz yumuşak dolanayım demek ki böyle olacaktır. (Sukut.) Ey dili gafil kız ki mık- natıs gibi bir şeydir. Yaklaştıkça insanı cezbeder. Ve sonunda olabilir ki çaresizce am- camın kızını tamamıyla unutayım. O kız ki ateş gibi bir şeydir. Yaklaştıkça insanı yakar. O… Yok! Ben kendimi onu seviyor gibi gösteririm. Fakat daima aklımda tutayım ki Sara’yı seviyorum ve ona yardımcı olmak için bu yola başvuruyorum. Yine Gülnisa’nın iç konuşmaları ile sahnede gösterilmeyen önceden gerçekleşmiş olaylar hakkında seyirci bilgilendirilir. Gülnisa’nın sahnede gerçekleşmemiş olayları an- lattığı epik monoloğu şu şekildedir: GÜLNİSA: Gidin! Çiçekler şahit ise ben de şahidim! Nasıl ki senin ananı verem edip öldürdüm, erini elinden aldım; nasıl babanı zehirleyip öldürdüm, malını elinden aldım sonra da seni eleyip sevgili Behram’a öz kızımı vereceğim ve babanın bütün mallarını sana, üvey kızıma değil, benim öz kızım Peri’ye kalacak. Saf dilli kızım sanıyor ki ben babasının ölümünden kederli olmuşum, daha bilmiyor ki babasının ağzından kırk bin manatlık senet düzenlemişler. O da paralarım hırsızlara kısmet olmasın diye her bir şeyi benim adıma düzenleyip kendisi Mekke’ye gitti ve geldikten sonra yarım manatlık zehre feda olup gitti… Bu monologla seyirci Sara’nın annesinin de babasının da ölümünden Gülnisa’nın sorumlu olduğunu öğrenmekte, Sara’nın başına halen kötü olaylar geleceğini önceden sezinlemektedir. Sonuç Cabbarlı’nın ilk dönem dram eserlerinden olan «Solgun Çiçekler», insan psikoloji- sindeki zayıflıkları, düşkünlükleri ve hırsları gözler önüne seren; sosyal adaletsizliğin ve sonu gelmez hırsların nelere sebep olacağını ortaya koyan bir eserdir. Yazar bir yandan en güçlü duygulardan olan aşk duygusunun mal düşkünlüğü ve gelecek endişesiyle eri- yip yok olmasını gösterirken, diğer yandan da vefasızlığın ve bundan doğan pişmanlığın iç çatışmalara yol açacağını, gerçek anlamda mutlu olunamayacağı mesajını oyun ara- cılığıyla okura/seyirciye ulaştırıyor. Beş kişilik oyuncu kadrosuna sahip eserde Sara ve evin emektar hizmetlisi Abdül olumlu karakterler iken Gülnisa ve kızı Peri ise olumsuz karakterler olarak oyunda yerle- rini alıyorlar. Oyunun başında okura duygulu, düşünceli, temiz bir karakter olarak olumlu karakter olarak görünen Behram ise olay örgüsü ilerledikçe paranın da çekim gücü ile bu çizgisinden ayrılmakta, sevdiği kızı yüz üstü bırakan vefasız, çıkarcı bir karakter olarak olumsuz karakterler arasına katılmaktadır. Oyun incelendiğinde oyunda mutluluğu ya- kalayan hiçbir karakterin olmadığı görülür. Kendisine yapılan haksızlıklara dayanamayıp üzüntüsünden hastalanıp Sara’nın ölümünün ardından ona kötülük yapanlar da bir bir cezalarını çekerler. Eserde, olayların geçtiği zaman net olarak verilmese de Abdül’ün iç konuşmasından olayların birkaç aylık bir zaman diliminde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Oyunda olayların dar ve kapalı mekânlarda geçtiği görülür. Kısa diyalogların tersine eserde uzun mono- loglar göze çarpar. 24 • Актуальные вопросы современного языкознания и литературоведения Литература 1. Çetişli İ. Metin Tahlillerine Giriş 2 / İ. Çetişli. – Ankara: Akçağ Yayınları, 2016. 2. Duman G.B., Demirtaş Y. Moldogazi Tokobayev’in Kaygılu Kakey Tiyatro Eseri Üzerine Bir İnceleme/ G.B. Duman, Y. Demirtaş. 4 th International Social Research and Behavioral Sciences Symposium, 19–21 Ekim 2019, Antalya. 3. Karayev Y. Belli Başlı Dönemleri ve Zirve Şahsiyetleriyle Azerbaycan Edebiyatı. / Y. Karayev. – İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1999. 4. Korukçu M.M. Oyun Analizi. / M. M. Korukçu. – İstanbul: Mitos Boyut, 2016. 5. Nağısoylu M., Rahman Q. Ədebiyat «Ali tahsile hazırlık kurslarının dileyicileri üçün ders vesaiti» / M. Nağısoylu, Q. Rahman. Zirve Yayınları, 2003. 6. Özakman T. Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği / T. Özakman. – Ankara: Bilgi Yayınevi, 2017. 7. Uygur E. Cafer Cabbarlı’nın Hayatı ve Eserleri Üzerine Bir Araştırma / E.Uygur Yayınlanmamış Doktora Tezi. – Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2002. Елагина Виктория Дмитриевна, студентка, Сошко Ирина Александровна, руководитель юридической клиники ФГБОУ ВО «Чувашский государственный университет им. И.Н. Ульянова», г. Чебоксары, Чувашская Республика ЭКОЛОГИЧЕСКИЙ ПОДХОД К ВОПРОСАМ КУЛЬТУРЫ И ЯЗЫКА Аннотация. В статье рассматривается проблема экологии языка. Актуальность ее в том, что она имеет большой практический и теоретический интерес для сохранения родного языка. Кроме того, работа анализирует эколо- гический подход к вопросам культуры и языка, способствует формированию у читателей высокой гражданской позиции. Ключевые слова: лингвистическая экология, литературный язык, экология культуры, художественная литература, речевая культура, духовное возражение. Любое государство защищает и охраняет свой язык. Потому что это душа нации, важный признак, который стоит на первом месте. В языке и через язык выявляются такие важнейшие особенности и черты, как национальная психоло- гия, характер народа, склад его мышления, самобытная неповторимость художе- ственного творчества, нравственное состояние и духовность. Экологический подход к вопросам культуры и языка – это важное общегосу- дарственное дело. Какой язык, какую природу оставим мы нашим детям и внукам? Это зависит от нас самих. От преодоления нашего странного упадка экономики, экологии и культуры. Как созвучны нашим заботам и опасениям об экономических проблемах русского языка мысли замечательного писателя и гуманиста В.Г. Коро- ленко: «Мне страшно и подумать, что моим детям был бы непонятен мой язык…» [1]. И действительно, русский язык в опасности, а он – основной фонд нашей куль- туры. Он дороже, чем золотой запас… Экологический подход к вопросам культуры речи, речевого общения предполагает ответственное отношение к национальным языковым традициям, воспитание действенной любви к родному языку, заботу о 25

МИНИСТЕРСТВО ОБРАЗОВАНИЯ И НАУКИ РФ БАШКИРСКИЙ ГОСУДАРСТВЕННЫЙ УНИВЕРСИТЕТ ТЕОРЕТИЧЕСКИЕ И ПРАКТИЧЕСКИЕ ПРОБЛЕМЫ РАЗВИТИЯ СОВРЕМЕННОЙ ГУМАНИТАРНОЙ НАУКИ (К 100-ЛЕТИЮ ОБРАЗОВАНИЯ РЕСПУБЛИКИ БАШКОРТОСТАН И 110-ЛЕТИЮ БАШКИРСКОГО ГОСУДАРСТВЕННОГО УНИВЕРСИТЕТА) Материалы V Международной научно-практической конференции студентов, магистрантов, аспирантов и молодых ученых (г. Уфа, 11-12 апреля 2019 г.) Уфа РИЦ БашГУ 2019 УДК 802/809.1-52 070. ББК 81.2 Печатается по решению кафедры русской и сопоставительной филологии факультета башкирской филологии и журналистики БашГУ. Протокол № 8 от 27.04.2019 г. Редакционная коллегия: доктор филол. наук, проф. Ф.Г. Фаткуллина (отв. редактор); кандидат филол. наук, доц. Усманов Р.Ш (зам. отв. редактора); технический секретарь: Хамитова З.З. Теоретические и практические проблемы развития современной гуманитарной науки: Материалы V Международной научно-практической конференции студентов, магистрантов и молодых ученых 11-12 апреля 2019 г., Уфа / отв. ред. Ф.Г. Фаткуллина. – Уфа, 2019. – 240 с. Сборник содержит материалы, посвященные актуальным проблемам современной гуманитарной науки: языковой и дискурсивной деятельности, переводу и межкультурной коммуникации, литературоведению и коммуникативным процессам в журналистике. Материалы конференции адресованы аспирантам, студентам, специалистам и преподавателям гуманитарных дисциплин. Материалы публикуются в авторской редакции, и редколлегия не несёт ответственности за содержание авторских материалов. УДК 802/809.1-52 ББК 81.2 © Коллектив авторов, 2019 2 December 20, 2018 Ed. Ed. R.A. Gazizov. - Ufa: RIC BashGU, 2018. 276-281. 2. O’Hagan, Minako. (2009) “Towards a Cross-Cultural Game Design: an Explorative Study in Understanding the Player Experience of a Localised Japanese Video Game”. The Journal of Specialised Translation 11. pp. 211-233. 3. Nord, Christiane. (1997) Translating as a Purposeful Activity. Functionalist Approaches Explained. Manchester: St. Jerome. © D.K.Saiakhova, 2019 Sevilay TAY2 BAŞKURT, KAZAK EDEBİYATLARINDAN İKİ ESERİN KARŞILAŞTIRMALI EDEBİYAT BİLİMİ ÇERÇEVESİNDE MUKAYESESİ Özet: Karşılaştırmalı edebiyat hem millî hem de milletlerarası iki türün karşılaştırılabileceği ve onların çeşitli yönlerd en benzerliklerini, farklılıklarını ya da ortaklıklarını tespit etme imkânı sağlayan bilim dalıdır. Karşılaştırmalı edebiyatın konuları çerçevesinde yapılan bir araştırmanın neticesinde o milletle veya eserle ilgili kültürel etkileşimin boyutları görülür ve bu aynı zamanda iki millet arasında kurulmuş olan bağları da sağlamlaştırır. Dünyada ve Türkiye’de karşılaştırmalı edebiyat alanında birçok çalışma yapılmakta, kitaplar ve makaleler yayımlanmakta hatta karşılaştırmalı edebiyat çeşitli üniversitelerde bilim dalı olarak dahi okutulmaktadır fakat yine de kuramsal anlamda bir araştırma yöntemi olarak yeterince bilinmemektedir. Bu makalede öncelikle karşılaştırmalı edebiyat terimi, kapsamı ve çalışma alanları ile ilgili tanıtıcı genel bilgilere yer verilmiştir. Ardından Sovyet dönemi Başkurt yazarlarından olan Zeynep Biişeva hakkında bilgiler aktarılıp sonrasında yazarın ‟Aşk ve Nefret ˮ (1964) adlı hikâyesinin kısa özeti verilmiştir. Makalenin devamında yine Sovyet dönemi yazarlarından biri olan Kazak milletine mensup Berdibek Sokpakbayev’in hayatına dair bilgiler verilip yazarın ‟Çocukluk Dönemine Sayahat ˮ (1960) adlı eserinde yer alan on bir hikâyenin kısa özeti verilmiştir. Daha sonra özeti verilen her iki eserde ön plana çıkan konu ve temalara değinilerek bunlar arasındaki benzer ve farklı noktalar saptanmıştır. Sonuç olarak aynı dönem ve aynı şartlar altında verilen bu eserlerin konuları açısından belli noktalarda benzerlikler gösterdiği fakat yazarların çoğunlukla birbirlerinden farklı temalar üzerinde yoğunlaştıkları görülmüştür. 2 Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi, SBE, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü YL, Niğde – Türkiye, [email protected] 17 Anahtar kelimeler: Karşılaştırmalı edebiyat, Kazak, Başkurt, hikâye, Sovyet dönemi СРАВНЕНИЕ ДВУХ ПРОИЗВЕДЕНИЙ БАШКИРСКОЙ И КАЗАХСКОЙ ЛИТЕРАТУРЫ (В РАМКАХ СРАВНИТЕЛЬНОЙ ЛИТЕРАТУРЫ) Аннотация: Сравнительная литература - это отрасль науки, которая позволяет сравнивать как национальные, так и международные два типа и выявлять их сходства, различия и партнерства в различных аспектах. В результате исследования, проведенного в рамках сравнительной литературы, рассматриваются аспекты культурного взаимодействия с этой нацией или произведений, что также укрепляет связи, установленные между двумя нациями. Ряд исследований, проведенных в области сравнительной литературы в мире и в Турции, даже опубликовали книги и статьи учат сравнительную литературу в различных университетах, как и наука, но она все еще недостаточно известен как метод исследования в теоретическом смысле. В этой статье, в первую очередь, дается общая информация о сравнительной литературе, ее объеме и областях исследования. Затем была передана информация о Зейнепе Бийшевой, которая является одним из писателей башкирского периода советской эпохи и была дана её рассказ «Любовь и ненависть» (1964). В следующей статье была приведена жизнь Бердибека Сокпакбаева, члена казахской нации, советского писателя и дано краткое изложение одиннадцати рассказов в «Путешествие в детство» (1960). После этого произведения и темы, которые выходят на первый план в обеих произведениях, суммируются и сходятся, и между ними определяются различные точки. В результате видно, что эти произведении, которые были представлены в один и тот же период и в одинаковых условиях, показали сходство по предметам, но авторы в основном сосредоточились на разных темах. Ключевые слова: сравнительная литература, казах, башкир, рассказ, советский период 1. GİRİŞ Edebiyat eserlerini inceleyen, araştıran edebiyat biliminin bir dalı, karşılaştırmalı edebiyat bilimi, Batı dillerindeki terimiyle komparatistiktir (Aytaç, 1999: s. 15). 1830’dan sonra gelişen ‘karşılaştırmalı edebiyat’ edebiyat incelemelerinde araştırmacılara yeni ufuklar açar. Sistematik bir tanıma ulaşmada çeşitli zorluklarla karşılaşan ‘karşılaştırmalı edebiyat’ terimi farklı inceleme alanlarını ifade eder. İlk olarak “sözlü edebiyat incelemesi, halk masallarındaki temaların eserden esere geçişi ve bu temaların ‘yüksek seviyedeki edebiyat’ta nasıl işlendiğini inceleyen alan” 18 anlamında kullanılır. Terimin bir diğer anlamı Goethe’nin ‘weltliteratur’ teriminin çevirisi olan Yeni Zelanda’dan İzlanda’ya kadar bütün bir beş kıta edebiyatının incelenmesi gerektiği manasında alınan “dünya edebiyatı” teriminden kaynaklanır. Karşılaştırmalı edebiyat terimine, “iki veya daha çok edebiyat arasındaki benzerlik, farklılık, tesir, yakınlık gibi ilişkileri inceleyen alan” anlamı, Fernand Baldensperger başkanlığında Revue de littérature comparée çevresinde toplanan Fransız karşılaştırmacılar tarafından verilir (Kefeli, 2006: s. 332-333). Karşılaştırmalı edebiyat çalışmalarının mutlaka iki farklı dile ve kültüre ait imgeler, konular, tipler, türler, eserler ya da şairler/yazarlar üzerinde yapılması gerektiğini savunanlar yanında; bu çalışmanın millî edebiyatların sınırları içerisinde yapılabileceğini savunanlar da vardır. Başlangıçta kimi araştırmacılar tarafından Fransız ekolü olarak da adlandırılan ilk görüş, sonraları Amerikan ekolü olarak da kabul edilen ikinci görüş daha çok ilgi görmüştür. Farklı görüşleri savunanlar olmakla birlikte, genel kanaate göre karşılaştırmalı edebiyatın konusu hem millî hem de milletlerarası nitelikte olabilir. Şöyle ki, yerli bir eseri yabancı bir eserle karşılaştırmak mümkün olduğu gibi, yerli bir eseri yine yerli ama farklı bir döneme ait başka bir eserle karşılaştırmak da mümkündür. Hatta aynı döneme veya aynı şâire/yazara ait iki eser de karşılaştırılabilir. Yeter ki aralarında karşılaştırma yapmaya elverişli bir ilişki (benzerlik ya da farklılık) bulunsun. “Çünkü komparatistiğin esprisi, birden çok eseri çalışma konusu yapmakla bakış açısını genişletmektir (Bayram, 2004: s. 1-2). 2. ZEYNEP BİİŞEVA (ЗӘЙНӘБ AБДУЛЛA ҠЫҘЫ БИИШЕВА1908- 1996) Romancı, şair, oyun yazarı Zeynep Biişeva, Başkurdistan’ın Kügersin Bölgesi’nin Töyömbet köyünde 2 Ocak 1908 tarihinde dünyaya gelmiştir. Çocukluk yaşlarından itibaren hayatın acı ve sert gerçekleriyle yüzleşen yazar, üç yaşında annesini, on bir yaşından babasını kaybetmiş, ilkokula da ancak on iki yaşında başlayabilmiştir. Devrim yıllarında fakir, öksüz ve yetim köylü çocuğu olan yazar Ütkän Yuldar, Uẕğan Yıldar (Geçmiş Yollar, Geçmiş Yıllar) adlı otobiyografik denemesinde çocukluk yıllarını hatırlamayı hiç sevmediğini fakat o günlerin asla unutulamayacağını dile getirmiştir. Yırlayım Min (Türkü Söylüyorum Ben) adlı şiirinde hayat karşı tutumunu derin ve sert bir üslupla dile getirmiştir. Başkurt Sovyet edebiyatının seçkin temsilcilerinden biri olan yazar, Sovyet döneminde ve rejimin ideolojik şartlarında yetişip eserler vermiştir. Edebî türlerin birçoğunda kalemini ustaca oynatan yazarın 60’tan fazla kitabı yayımlanmıştır. Zeynep Biişeva, 1924 yılında yani 16 yaşında Milli Pedagoji Enstitüsüne başlamıştır. Burayı bitirince 1929-1931 yılları arasında Temyasovo Baymakskogo (Times) bölgesinde ilkokul öğretmeni olarak çalışmıştır. 1931 yılında Pioner, 1934 yılına kadar da Başkurt Kitap Neşriyatı’nda editör olarak çalışmıştır. 1934-1935 19 yılları arasında Udarnik ve Salavat Bölgesi’nin Gazetesi isimli gazetelerin editörlüğünü eş zamanlı olarak yürüten Biişeva, 1938 yılında önce Radiokomitte’de (Radyo Komitesi) editör, daha sonra ise Başkurt Kitap Neşriyatı’nın çocuk edebiyatı bölümünde müdür olarak çalışmıştır. 1939-1951 yılları arasında editörlüğünü yaptığı Qızıl Başqortostan (Kızıl Başkurdistan) isimli gazetede yazılar kaleme almıştır. İlk hikâyesini 1930 yılında Pioner isimli dergide yayımlamıştır. Yazarın ilk kitabı ise 1942 yılında yayımladığı Mal’chik Partizan (Partizan Delikanlı) isimli kitaptır. Zeynep Biişeva’nın eserleri, edebî kalıpların dışına çıkarak Sovyet edebiyatında, dolayısıyla Başkurt edebiyatında yeni bir çığır açmıştır. Daha sonra Duṣ Bulayıq (Dost Olalım), Kǚnhılıv (Künhılıv), Gǚlyamal (Gülyamal), Säyīr Kīşī (Tuhaf Kişi), Uyẕar, Uyẕar (Düşünceler, Düşünceler) gibi keskin polemik ruhlu hikâyelerini kaleme almıştır. Z. Biişeva’nın yazdığı Mǚhäbbät häm Näfrät (Sevgi ve Nefret), Näẕīr (Nedir), Tılsımlı Quray (Tılsımlı Kuray) gibi dramatik eserler, şekil ve uslûp yönünden Başkurt Sovyet edebiyatında yeni bir dönemin başlangıç eserleri olma özelliğindedirler. Bu eserlerdeki karakterlerin tarzı, geniş bir şekilde genelleştirilip felsefi sembollerle renklendirilmiştir. Z. Biişeva, Yaqtığa (Aydınlığa) isimli trilogiya (üçleme roman) eserlerinde hȃsıl ettiği, Kämhĭtĭlgändär (Aşağılananlar), Ŭlŭ Ĭyĭk Buyında (Ulu İyik Boyunda), Yĭmĭş (Yemiş) romanları, Moskova neşriyatında yüzbinlerce baskı yaparak dünya edebiyatındaki yerini almıştır. Trilogiya eserlerinin yanında Z. Biişeva roman, uzun hikâye, kısa hikâye, piyes, şiir, masal, tercüme eser, edebî makale ve deneme türlerinde; bir gazeteci şahsiyet olarak da toplumsal makale ve röportaj türlerinde kalemini ustaca kullanıp eserler vermiştir. Önemli yapıtlarından bir diğeri ise 1993 yılında iki cilt halinde yayımlanan ve 1685 sayfadan oluşan Başkurt Dilinin İzahlı Sözlüğü adlı eseridir. Ayrıca bu eserler günümüzde de tesirini kaybetmemiş, Başkurt Sovyet edebiyatının klâsikleri arasına girmiştir. Başkurdistan’ın Ufa’dan sonra ikinci büyük şehri olan Sterlitamak’taki bir üniversiteye Zeynep Biişeva’nın adı verilmiştir (Karagöz, 2011: s. 311-320). Yazar 24 Ağustos 1996 yılında Ufa’da vefat etmiştir (LiveLib, 2019). 3. ‟AŞK VE NEFRET (МӨХӘББӘТ ҺӘМ НӘФРӘТ)ˮ METNİNİN ÖZETİ3 Deniz kenarında bir balıkçı köyü varmış. Bu köyde insanlar geçimini balık avlayarak sağlarmış. Köyde tanınan biri olan Yulaman adlı ihtiyar adam da her gün deniz kıyısına gider kendine ve torunu Zölhize’ye balık avlayıp evine dönermiş. İhtiyar denizin o muazzam güzelliğine hayranmış. Bir gün Yulaman’ın oğlu olan Buranşa denize açılmak için hazırlık yapıyormuş. O sırada ihtiyar Yulaman oğlunun yanına gidip ona hava şartlarının kötüye gittiğini, denize açılmasının tehlikeli olacağını söylemiş. Genç Buranşa babasının bu endişelerinin yersiz olduğunu 3 Zeynep Biişeva’nın ‟Dus Bulayıqˮ adlı eserinde yer alan kısa hikâyelerden birisidir. 20 düşünerek dediklerine kulak asmamış. İryiğit ve Gilman adlı iki balıkçı arkadaşını da yanına alarak o gün denize açılmış. Babasının dediği gibi hava gitgide kötüleşmiş ve fırtına çıkmış. İryiğit’in gemisi fırtınayla alabora olmuş. O sırada arkadaşları Gilman denize düşmüş. Buranşa da gemisini denizin fırtına görmeyen bir yerine çekip dümeni İryiğit’e vermiş ve yüzerek Gilman’ı kurtarmaya gitmiş. Lakin şiddetli dalgaların içinden Gilman da Buranşa da kurtulamamış. Fakat hain ve korkak İryiğit Buranşa’ya yardım edebilecekken kendi canını tehlikeye atmayıp gemide öylece durmuş. Göz göre göre Buranşa ve Gilman’ın ölmesine izin vermiş. Fırtına dindikten sonra Buranşa’nın gemisiyle köye dönen İryiğit’i görenler olanları anlamış. Aynı gece İryiğit, Buranşa’nın karısını da yanına alarak köyden kaçmış. Bu kadar acının üst üste gelmesini kaldıramayan Buranşa’nın annesi çok geçmeden dünyaya gözlerini yummuş. Biricik torunu Zölhize ile yapayalnız kalan ihtiyar Yulaman içindeki acıyla yaşamaya devam etmiş ve torununu büyütmüş. Elbette, Zölhize’ye babasının ölümüne göz yuman o alçak adamla kaçıp giden annesinden bahsetmemiş. Zölhize babası ölünce annesinin de bu acıya dayanamayarak öldüğünü sanıyormuş. Yıllar böylece geçip gitmiş ve Zölhize büyüyüp çok güzel bir kız olmuş. Bir gün köye çok yakışıklı bir delikanlı gelmiş. Zölhize bu delikanlıyı görünce ona âşık olmuş. Elbette Zölhize’nin güzelliği karşısında bu delikanlı da büyülenmiş. Artık bu delikanlı köye daha sık gelir olmuş. Bunu öğrenen ihtiyar Yulaman durumun ne kadar kötü olduğunu anlamış çünkü bu genç, Buranşa’yı ölüme terk eden o korkak İryiğit’in oğlu Aznagolmuş. Ne yaptıysa da Zölhize’yi bu sevdadan vazgeçirememiş. Aznagol ve Zölhize’nin evlenmesine izin vermiş. Düğünleri yapıldıktan sonra Aznagol Zölhize’yi alıp başka bir şehre götürecekmiş fakat bir şeyi görmezlikten gelmişler: O köyde yıllardır süregelen katı bir gelenek varmış. Bu geleneğe göre bir kadın asla gemiye binip denize açılamazmış. Çünkü denizin, içinde kadın olan her gemiyi batıracağına inanılıyormuş. Fakat ne Zölhize ne Aznagol bunu ciddiye almamış. Zölhize ve Aznagol gemiye binip köyden ayrılmışlar. Denizde yol alırlarken yavaş yavaş fırtına çıkmaya başlamış ve giderek etkisini arttırmış. Zavallı Zölhize başına geleceklerden habersiz bir şekilde geminin kendine ayrılan odasında oturuyormuş. Geminin kontrolünü sağlamakta zorlanan Aznagol’u ölüm korkusu sarmaya başlamış. Öte yandan geminin kürekçi tayfası Aznagol’un yanına gelip ona Zölhize’yi gemiden atmaları gerektiğini yoksa onunla beraber kendisini de atacaklarını söylemiş. Bunu duyan Aznagol da tıpkı babası gibi kendi canını kurtarmak uğruna Zölhize’nin ölümüne göz yummuş. Kürekçiler Zölhize’yi kollarından tutup sürükleye sürükleye gemisini üstüne çıkarmış. Ne olduğunu anlamayan Zölhize Aznagol’a onu kurtarması için yalvarmış lakin Aznagol hiçbir şey yapmamış. O an Zölhize’nin kalbini dolduran aşkın yerini nefret duygusu kaplamış. Aznagol’un aşkının gerçek olmadığını anlayan Zölhize bu acıyla kendini denizin kollarına bırakmış. 4. BERDİBEK SOKPAKBAYEV (1924-1991) 21 Sosyal ve siyasal açıdan oldukça ağır koşulların içine doğan, eserleri bu gerçekler ışığında da okunması gereken, Çağdaş Kazak Türk edebiyatının üretken ve önemli yazarlarından biri de Berdibek Sokpakbayev’dir. Kazak Türk edebiyatının özgün yazarlarından Berdibek Sоkpakbayev, 15 Ekіm 1924 yılında Almatı bölgesindeki Rayіmbek / Narınkol ilçesinde, Kоstöbe köyünde, fakir bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. Yedі - sekiz yaşlarında annesi çok ağır bir hastalıktan dolayı vefat eder. Böylece yazar küçük yaşlarında yetim kalır. Ailesinde okumuş, eğіtіmlі olan tek kіşі ağabeyidir. Onun yardımıyla yazar, okulunu ve eğіtіmіnі tamamlar. 1949 yılında Abay Kazak Pedagoji Enstitüsü Filoloji Fakültesi’n den mezun olur ve daha sonra Mоskоva’dakі Gоrkі Edebiyat Enstitüsü’nde eğitim alır. Eğіtіmіnі tamamladıktan sonra Almatı’ya gelip, daha sonra kendіsіnі Kazak edebiyatının ünlü yazarlarından bіrі yapacak eserlerini kaleme almaya başlar. İlk ve orta öğrenіmі ile lisans eğіtіmіnі tamamladıktan sonra uzun yıllar kendi büyüdüğü topraklardaki köy okullarında öğretmen olarak çalışır. 1952 - 1970 yılları aralığında Kazak Edebiyatı gazetesinde, Yıldız, Baldırgan dergilerinde ve Kazakistan Yazarlar Bіrlіğі’nde değişik görevler üstlenir. Berdibek Sоkpakbayev, Kazak çocuk edebiyatına katkıları da olan yazarlardandır. Çocukluğu hep yoksulluk, açlık ve sıkıntılarla geçen yazar іçіn, annesiz kalmak en dayanılmaz acılardan bіrіdіr. Bu öksüzlük duygusunu yazar, eserlerine de yansıtıp konu etmiştir. Eserlerinin bazıları yaşadıklarını anlattığı іçіn оtоbіyоgrafіk karakterlіdіr. Gereksiz övgüden, ikiyüzlülükten hiç hazzetmeyen yazar, Rusların devlet büyüklerini de övmeyi, öven eserler yazmayı tercih etmemiştir. Berdibek Sоkpakbayev, bütün düşünceleriyle, ruhuyla, varlığıyla; kendine ve toplumuna yoksulluk, acı ve gözyaşından başkaca bir şey yaşatmayan komünist, sosyalist Sovyet hükümetlerine karşı olan bіrіdіr. Özellikle onun son yazdığı romanı “Ölgender Kaytıp Kelmeydі” (Ölenler Geri Dönmez), Sovyet Dönemi’ndeki mankurtlaşmış / mankurtlaştırılmış topluma karşı, eleştiri, alay, yergi ve iğnelemelerden oluşur. Berdіbek Sоkpakbayev edebіyata ve оnun іçіndekі çоcuk edebіyatına çоk önem vermіş, оkul yaşına gelmeyenіne оlsun, оkul yaşlarındakі çоcuklara оlsun her bіrіnіn gönlüne göre eserler yazmıştır. Örneğіn ‟Menіm Atım Kоcaˮ (Benіm adım Kоca) rоmanında yazar çоcuklara çоcukça sırrını açar, kendі kötü yönlerі оlsun, іyі yönlerі оlsun saklamadan anlatır. İşte bu karakterіyle, оkuyucunun gönlünde yer bulur. Yazar, sanat hayatının başlarında edebіyata şaіr оlarak gіrer. 1950’lі yıllarda “Bulak” (Pınar) adlı іlk şііr kіtabını yayınlar. Bu kіtaptakі şііrlerіn dіlіnіn sade ve melоdіlі оlması çоcukların іlgіsіnі çeker. Zamanında оkuyucuların gönlünde özge bіr yer edіnen bu şііr kіtabı, Kazak çоcuk edebіyatında da sanatsal bіr değere sahіptіr. Sоkpakbayev, sanat hayatına şііr yazmakla başlasa da yazar sоnraları daha çоk hіkâye yazmaya ağırlık verir ve ustalık оkulu sayılan hіkâyelerіne daha çоk emek harcadığı gözlemlenіr. Hіkâye yazmak Kazak edebіyatında 1950’lі yılların іkіncі 22 yarısından başlayarak hızla gelіşme gösterіr. Sоkpakbayev’іn ‟Bakıt Jоlı (Mutluluk Yоlu) ˮ (1953) adlı іlk hіkâye kіtabı bu zamanlarda yayınlanır. Çocuklar іçіn birçok eser yazan Sоkpakbayev, kendіsіnі hіkâye yazmaya adadı. Yazdığı hіkâyelerіnde daha çоk kоnunun genіşlіğіne önem vermeye başladı. Оnun ‟Bekenˮ, ‟Оrtakˮ ‟Kuvanışˮ, ‟Nagaşıˮ adlı eserlerі düşünce örgüsü ve estetіk yapılarıyla çоk dіkkat çekіcіdіr. Sоkpakbayev’іn çоcuklara yazdığı ‟Burıl At, Arіpbay Jane Kоkjal Kaskır (Arіpbay ve Kurt), Jоl (Yоl), Ağaştar Nege Aşulanadı? (Ağaçlar Neden Kızarlar)” gіbі eserlerіne böyle zоr yazılan, emek gerektіren sanat eserlerі dіyebіlіrіz. Berdіbek’іn dіğer yönlerіnden bіrі de dramacı оlması, tіyatrо eserlerі yazmasıdır. Оnun yazdığı ‟Bоztöbe’de Bіr Kız Varˮ, ‟Ölenler Gerі Dönmezˮ gіbі pіyeslerі Kazakіstan’ın bіrçоk tіyatrоsunda sahnelenmіştіr. Berdіbek Sоkpakbayev’і dünyaya tanıtan, birçok dіle tercüme edіlen eserі “Menіm Atım Kоca” adlı eserіdіr. Eserden hareketle Kazakіstan’da, Almatı şehrіnde “Kazak fіlm” stüdyоsunda çekіlen aynı adlı fіlm, 1967 yılında, Fransa’dakі Cannes (Kan) şehrіndekі fіlm festіvalіnde ödül almıştır. İlk eserі оlan “Bulak” (Pınar) adlı eserіnden ‟Menіm Atım Kоcaˮ adlı eserіne kadar yazdıkları suyu gürül gürül akan bіr pınarın, kaynağın devamı оlan nehіrler gіbіdіr. Sоkpakbayev’іn eserlerіnіn іçіndekі en hacіmlіsі ve іçerіğі açısından farklı оlanı, ‟Çоcukluk Dönemіne Yolculukˮ, (Balalıg Şakka Sayahat) іsіmlі eserіdіr. Bu eserі іle yazarın adı çоk genіş bіr çevrede tanınmıştır. Yazarı edebіyat dünyasına takdim eden, otobiyografik karakterli, kinaye mesafesinin yok olduğu bu eseridir dіyebіlіrіz. Yazar uzaklardan kоnu ve malzeme aramakla uğraşmaz. Kendі başından geçen hіkâyelerі genelde kоnu оlarak alır ve іşler. Оnun kalemіnden çıkan eserlerіn hepsі de оtоbіyоgrafіk karakterlіdіr, kendі hayatından alınmıştır. Bu tercіhіn dоğal sоnucu оlarak eserlerіnіn başkarakterlerі de kendіne benzer. Daha küçük yaşlarından іtіbaren kaderіn reva gördüğü zоrluklarla bоğuşmak zоrunda kalan yazar; sekіz yaşında іlkоkul bіrіncі sınıfı оkurken annesі vefat eder. Bu yıllar, Kazakіstan’da Rus yönetіmіndekі kоlhоzlaştırma4 yıllarıdır. Kazak halkı іçіn çоk zоr geçen yıllardır. Annesіnі kaybeden yazar іçіn bu zorluk іkіye katlanır. Yazarın hayatı yazmakla bitmeyecek kadar çok yaşantıyla sonsuz bir kaynak hâline gelmiştir. ‟Çоcukluk Dönemіne Yоlculukˮ, (Balalıg Şakka Sayahat) adlı eserіnde yazar, оtuzlu yılların başlarında köylerde yaşanan zоrlukları оlduğu gіbі anlatmıştır. Оrtaklaştırma, devletleştіrme uygulamalarının, іnsana оlan güvensіzlіğіn; yalancı dedіkоducu, mevkі düşkünü оlanların çоk оlduğu іşte о dönemin gerçeklerini Kazak edebiyatında aslına sadık kalarak kaleme alan eserler dendiğinde akla ilk gelen eserlerden birisi budur. Yіne bu eserinde yazar, olayları kendi ailesi üzerinden anlatarak, büyük 4 Kolhoz: Rusya'da köylülerin ortak çalıştıkları tarım işletmesi, bir çeşit devlet çіftlіğі. 23 dönüşümlerіn dayatıldığı bіr devrіn yaşantılarını gözümüzde canlandırır. Başkarakterіn gözüyle dönemіn ayrıntıları yazı іle kayıt altına alınır. Genç kahramanın dünya görüşü іle çіzіlmіş hayata daіr resіmler, Kazak edebіyatının zengіn hazіnelerіnden bіrі hâlіne gelmіştіr. Hіkâyede, Kazak köylerіnіn оrtaklaştırma / devletleştіrme dönemіndekі ve оtuzlu yıllardakі görüntülerі derіnlemesіne ele alınır. Eserde іdeоlоjі adına bоyanmış veya uydurulmuş hіkâyeler yоktur fakat bunun yanında yazar her gördüğünü, bіldіğіnі оlduğu gіbі de yazmamış, hafіf mіzahla, sadelіğі bоzmayan edebіleştіrme denemelerі іle оkur tarafından yazdıklarının kabulünü sağlamış, оkunurluğunu garantіlemіştіr. Yazarın ‟Neredesin Gevher? ˮ (Kaydasın Gauhar?) adlı eserіnde köy çоcuğu оlan Janіbek ve şehir güzeli оlan Gevher arasındaki temiz aşk anlatılır. ‟Оn Altı Yaşındakі Şampіyоnˮ (On Altı Jasar Çempion) adlı rоmanında yazar, çоcukları; spоra ve spоrun kazandıracağı namusa, vatanseverlіğe, azіm ve cesarete, terbіyeye davet eder. Bu eser, bіrçоk çоcuğun spоrla іlgіlenmesіnі sağlamış özellіkle erkek çоcuklarının bоksla uğraşmalarına etkі etmіştіr. Yazarın “Ergejeylі Elіne Seyahat” hіkâyesі yarım asır öncesіnde yazılmış оlsa da şu ankі günlere aіt gіbіdіr. Bağımsızlığı öven ve düşünce özgürlüğünü yücelten bіr eserdіr bu. Yazarın ölümü hakkında birçok rivayet vardır. Yazar, 1991 yılı 24 Temmuz’unda Almatı şehrinin dışındaki bir parkta vefat etmiştir. Bu tarihi 1992 olarak veren kaynaklar varsa da doğru tarih 1991 yılıdır. Berdіbek Sоkpakbayev’іn krоnоlоjik sıra ile eserleri şunlardır: 1. Bulak (Pınar), Seçme Şііrler Kіtabı 1950 2. Оn Altı Yaşındakі Şampіyоn (Jekpe Jek) 1951 3. Mutluluk Yоlu (Bakıt Jоlı) 1952 4. Uzaktakі Köyde (Alıstagı Avılda) 1953 5. Benіm Adım Kоca (Menіm Atım Kоja) 1957 6. Bоztepede Bіr Kız Var (Bоztöpede Bіr Kız Bar) 1958 7. Çоcukluk Dönemіne Yоlculuk, (Balalıq Şaqqa Sayahat) 1960 8. Apendenіn Hіlesі (Apendenіn Aylası) 1960 9. Bоzkır Yıldızı (Dala Juldіzі) 1960 10. Ayacan (Ayacan) 1963 - Rus Dіlіnde Yayınlanması 1965 11. Nerdesіn Gevher? (Kaydasın Gauhar?) 1966 12. Ölenler Gerі Gelmez (Ölgender Kaytıp Kelmeydı) 1969 13. Şal Men Bala (İhtiyar ve Çocuk) 14. Hat (Mektup) 15. Ultan Okigası (Ultan’ın Hikayesi) 16. Uykı Keltiretin Dari (Uyku İlacı) 17. Tungi Konak (Gece Misafiri) 24 18. Sol Bir Sapar (Sefer) 19. Saşa (Saşa) 20. Sarnauık Jengey (Susmayan Yenge) 21. Men Kalay Uylendim (Ben Nasıl Evlendim) 22. Redaksiyaga Hat (Yayın Evine Mektup) 23. Abekennin Sagatı (Abeke’nin Saati) 24. Ajesinin Balası (Ninesinin Oğlu) 25. Ana Juregi (Anne Kalbi) 26. Arippay Men Kökjal Kaskır (Arippay İle Kurt) 27. Ayaktalmagan Macil (Bitmeyen Meclis) 28. Balapan Torgay (Kuş Yavrusu) 29. Bir Kalta Kurt (Bir Cep Dolu Kurut) 30. Boranda (Fırtınada) 31. Gulbarşın Jalgız Koldı Billiayrdşı (Tek Kollu Bilyarcı) 32. Jasırınbak (Saklambaç) Köylek Maselesi (Gömlek Meselesi) 33. Kompas (Pusula) 34. Kolhozdan Kelgen Konak (Kolhozdan Gelen Misafir) 35. Könildi Keş (Eğlenceli Gece) (Durukoğlu ve Montanay, 2018: s. 132-147) 5. ‟ÇOCUKLUK DÖNEMİNE YOLCULUK (БАЛАЛЫҚ ШАҚҚА САЯХАТ) ˮ METNİNİN ÖZETİ5 Çocukluk Dönemine Yolculuk adlı eserinde yazar, çocukluk yıllarında yaşadığı sıkıntıları, çektiği acıları ve dönemin şartlarını çarpıcı bir dille, bütün yalınlığıyla ortaya koymuştur. Bu yüzden eser otobiyografik bir karakter taşımaktadır. Eserin içerisinden Türkiye Türkçesine aktarılmış on bir hikâye alınarak bu çalışmada kullanılmıştır. Hikâyeler başlıklar şeklinde verilmiş olmasına karşın metinde kurgusal bütünlüğün sağlam olduğunu söylemek mümkündür. Aşağıda hikâye başlıkları ile beraber özet metni verilmiştir. 1. Kesik Kesik Resimler: Küçük bir çocuk sokakta oynarken gitmekte olan bir kadını annesi zanneder ve annesinin onu terk ettiğini zanneder, ağlayarak kadının yanına gider ve onun annesi olmadığını görür. Evlerine dönerler fakat köye asker birliklerinin gelmekte olduğunu görürler. Bu dönemde asker deyince halk korkardı çünkü askerler köylünün elinde ne var ne yok toplamaya ya da el koymaya gelirdi. Devlet halkın elindekileri sömüren acımasız bir sistemdi. Akşamları bir araya toplanan insanlar kolhoz kurulmasından, toplumculuktan, sosyalizmden ve komünizmden duydukları korkudan bahsederlerdi. Tabi okuma yazma bilen birileri nerdeyse hiç bulunamadığından halk gazete ve dergilerde yazanlardan neredeyse 5 Berdibek Sokpakbayev’in ‟Çocukluk Dönemine Yolculuk ˮ adlı hacimli eserinden alınan ve Türkiye Türkçesine aktarılan on bir hikâye üzerinden mukayese çalışması yapılmıştır. 25 habersizdi. Bu küçük çocuğun ağabeyi olan Satılgan birkaç sene de olsa okula gittiğinden okuma yazması vardı. Bu çocuğun büyükannesi olan Böpke nine onu alıp Sümbe’ye götürmeye karar vermişti. Fakat onca yolu yürüyerek gidiyorlardı. Dinlenmek için Oş’ta mola verdiklerinde çocuk, bir öğretmenin Arap harfli Kazakça metinlerini öğretmeye çalıştığına tanık olur. 2. Kostöbem, “Zastap”, Sınır: Bu küçük çocuğun yaşadığı köy olan Kostöbe’de aslında Kurmanlar oturmaktaymış. Kurmanların da Kiyikbay ve Nayza adlı iki kabilesi varmış. Bu çocuk da Nayza kabilesindenmiş. Zastava ya da Kazakların deyişiyle Zastap ise Kostöbe’nin hemen yakınında sınırı gözetim altında tutmak için askerlerin yerleştiği küçük bir kasabadır. Burada kalan askerlerin bir kısmını Ukraynalılar çoğunluğunu da Ruslar oluşturuyormuş. Askerler önceden bu köyde yaşayan ama sonra evlerini terk etmek zorunda kalan zenginlerin evine ve mallarına el koymuş. 3. Mal İnsanın Canı Ciğeri: Vekiller halkı birlik olmaya çağırmak için köyde her gün toplantı düzenlermiş. Halk çok cahil olduğu için de vekilleri çok üstün görür, onları ağızları açık dinlerlermiş. Toplantının konusu genellikle ya kolhozun kurulması ile ya da gelecekteki ‟güzel hayat ˮ ile ilgili olurmuş. Ama Kazak halkı için önemli olan en öncelikli konu mallarıdır, özellikle de hayvanları. Bir gün nehir kenarında kösteğiyle bağlı duran bir at nehre düşerek boğulur ve ölür. Başına toplanan sahipleri öyle göz yaşı dökerler ki görenler sanki ailelerinden birini kaybettiklerini zanneder. Olaylara şahit olan bu küçük çocuk da bir atın Kazak halkı için ne denli kıymetli olduğunu o an anlar. Çünkü mal sahiplerinin bütün hayatı, umudu, geçimi o esmer atla beraber ölüp gitmiştir. 4. Okuyacağım!: Bir gün sabah oturup kahvaltı ederlerken kapıyı çalmadan içeriye iki adam girer. Adamlardan biri köyün meclis sekreteri olan Uzakbay’dır. Ama diğer adamı tanımazlar. Uzakbay, köyde okul açılacağını, yaşını dolduran çocukları da okula göndermek için kayıt altına almaya geldiklerini ve yanındaki kişinin de öğretmen olduğunu söyler. Öğretmen kayıt etmeden önce çocuğa okumak isteyip istemediğini sorar ve çocuk da büyük bir hevesle ‟okuyacağım! ˮ diye cevap verir. 5. Okul: Köye okul açılacağı ve bir öğretmenin geldiği haberi hemen yayılmıştı. Herkes büyük bir heyecan içindeydi. Çünkü bu durum halk için çöle su gelmesiyle eş değer bir mutluluktu. Daha önce Kostöbe’de yeni bir okul olmamıştı. Bu yeni okul da Kiyikbay’a açılmıştı. Lakin Nayza ve Kiyikbay kabileleri birbirlerini hiç sevmezdi. Hatta aralarına bir sınır bile örmüşlerdi. Eylül’ün ilk günü okul açılmıştı. Çocuklar keçeden yapılan çadırda ilk derslerini aldılar. Sayıları yaklaşık otuz kişi olan bu sınıfın hocası Sagatbay Hasenoğlu’ydu. Sempatik ve güzel bir konuşma tarzı olan bu adamı çocuklar çok sevmişti. İlk günü sohbet ederek geçirdiler ve herkes öğretmeni ağzı açık dinlemişti. Bu küçük çocuk, Sagatbay’ın konuşmasından kendisi gibi 26 yoksul çocukların eğitim alma imkanlarının Sovyetler Birliği devletinin sayesinde olduğunu anlamıştı yani Lenin’in sayesinde. Önceki dönemlerde yaşasaydı asla okuyamayacağını ve zenginlerin işlerini yapıp hayatını köle olarak devam ettireceğini düşünüyordu. İlk gün, sınıfa başkan olarak becerikliliği ile bütün köyde tanına Junisbay’ı, temizlik koluna başkanı olarak da sınıfın hatta köyün en temiz ve titiz kızı olan Mayra seçildi. Sagatbay hem ders anlatıyor hem de çocuklarla oyun oynayarak onların keyifli zaman geçirmesini sağlıyordu. Ayrıca sınıfta çıkan ufak tefek anlaşmazlıkları ve sorunları kıvrakfak tefek anlaşmazlıkları ve sorunları kıvrak zekasıyla hemen çözüyordu. Bu yüzden bütün köy halkı ve çocuklar onu çok sevmişti. 6. Kiyikbay, Nayza: Biraz zaman geçtikten sonra okullarını bir zamanlar cami olan ama din düşmanları tarafından tahrip edildiği için kullanılmayan bu yere taşımışlardır. İçini temizleyerek eğitim almak için uygun bir ortama dönüştürürler. Bir zamanlar din merkezi olarak kullanılan bu yer şimdi ilim merkezi olarak kullanılmaktadır. Artık derslerini burada alıyorlar, ders bitince de vedalaşıp herkes kendi yoluna gidiyordu. Bazen Kiyikbay ve Nayza’nın çocukları kavga ederdi. Çünkü birbirini sevmeyen bu kabilenin elbet kavga edecek bir sebepleri bulunurdu. Fakat içlerinden biri yaralanırsa muhtemel tedavi evde kızgın keçeyi yara üzerine bastırmaktan ibaretti. Çünkü köyde ne bir doktor ne bir sağlık ocağı ne de bir hastane vardı. Bu yüzden Sagatbay öğretmen çocuklara kavga etmeyi ve ayrımcılık yapmayı yasaklamıştı. Bu yasağa çocuklarla beraber büyükler de uyum sağlamaya başlamıştı. 7. Köpekbay ve Oğulları: Junisbay Köpekbay’ın oğludur. Köpekbay’ın Junisbay da dahil dört oğlu, Aynek adlı da bir karısı vardır. Bütün oğulları çok becerikli ve gayretli delikanlılardır. Köpekbay oldukça sinirli ve agresif bir adamdır. Sinirlendiği zaman karısını bayıltana kadar döver, oğullarını kırbaçlarmış. Köpekbay’ın oğulları da kendisi gibi sinirli ve agresiftir. Bu yüzden bütün sınıf Köpekbay’ın oğlu olan Junisbay’dan korkmaktadır. Köydekiler ise Junisbay’ın büyüdüğünde babası gibi olacağını düşünmektedir. 8. Mayra: adlı hikâyede konu: Mayra köyün Sovyetler Birliği başkanı olan zengin Batırkan’ın kızıdır. Temiz ve titiz olduğu için de sınıfın temizlik kolu başkanı seçilmiştir. Her gün öğrencileri temizlik kontrolünden geçirir ondan sonra sınıfa alırdı. Temiz olmayanları asla sınıfa almazdı. Fakat köy çocuklarının ekonomik durumları ve yaşam şartları ortadaydı. Her zaman banyo yapamazlar, giyecek ikinci kıyafeti bulamazlar, eski püskü yatak yorganın altında yatarlardı. Saç ve tırnak bakımı dahi bir çileydi. Fakat bu küçük çocuk elinden geldiği kadar temizliğine dikkat etmeye çalışırdı. Çünkü Mayra’ya temiz görünmek ve ondan övgüler duymak istiyordu. 9. Bir, İki, Sol Ayak!: Sonbaharın gelmesiyle hasat başlamış, işler artık daha da yoğunlaşmaya başlamıştır. Tarım makineleri henüz köy halkına ulaşmadığı için 27 hasadı sıska atları veya öküzleri ile yapıyorlardı. Fakat iş çoktu insan gücü azdı. Her şeyi bilek gücüyle yapmaya çalışan halk hiçbir şeyi yetiştiremiyordu. Devlet de köylünün malına el koyacağı için bir an önce hasadın yapılmasını istiyordu. Bu yüzden Samatov adlı bir vekili köye göndermişlerdi. Bu vekil çok zalim ve acımasız bir adamdır. Okulun kapatılarak köydeki bütün çocukların hasada yardım etmesini emreder. Bütün köy halkı ve çocuklar sabahtan akşama kadar yarı aç yarı tok bir şekilde çalışmaya mecbur olmuşlardır. 10. Güzel Hayatla İlgili Efsane: Bazen çalışmaya Sagatbay’da gelirdi. O geldiğinde çocuklar için çalışmak bir nebze olsun kolaylaşırdı çünkü ara sıra mola verildiğinde Sagatbay çocuklara hikâyeler anlatır ve onları neşelendirirdi. Sagatbay onlara Lenin’den övgüyle bahsederdi. Yakında komünizm ve sosyalizmin kurulacağını, çektikleri bu yoksulluğun sona ereceğini anlatırdı. Sagatbay, Tanrı diye bir şeyin olmadığını, bunu cahil insanların kendi zihinlerinde uydurduğunu söyler ve bu tarz düşüncelerini tatlı diliyle çocukların kafalarına yerleştirirdi. Bunları öyle bir anlatırdı ki kimsenin içinde aksini düşünecek şüphe bırakmazdı. Siyaseti de tıpkı bir masal gibi anlatırdı ve çocuklar onun konuşmasından çok etkilenirdi. Böylece çocuklar ve köy halkı komünizmin rahatlığını göreceği o günleri hayal ediyordu. 11. Tekmeleye Tekmeleye: Tarlada herkesin bir görevi vardı. Çocuklara ise tüm gün at üstünde oturmak düşüyordu. Çünkü hasat zamanında toplanan başakları ezmek için atlara bağlanmış taşlar kullanılırdı. Bitkin ve cansız atların hareket etmeye takati olmadığından üzerlerine en hafif çocuklar oturur ve bütün gün atı tekmelerlerdi. Gün sonunda ise atların da insanların da zerre gücü kalmaz evlerine dahi gidemezlerdi. Hasat alanında bulunan saman yığınlarının üstünde uyurlar, güneş doğmadan da işe başlarlardı. Zavallı çocuklar yağmurun yağması için her gün dua ederdi çünkü sadece yağmur yağdığında çalışmazlardı ve evlerinde dinlenebilirlerdi. Ara sıra bulutlar toplanır fakat hiç yağmur yağmazdı. Uykusuz, aç ve bitkin bir şekilde bütün gün çalışmaya mecbur kalırlardı. 6. ÇOCUKLUK DÖNEMİNE YOLCULUK METNİNİN KONU VE TEMASI: Sovyet Döneminde köylü halk yiyecek ekmeği bile zor buluyor, gece gündüz çalışıp kazandıklarına da devlet vergi olarak el koyuyordu. Halk Lenin’i seviyordu fakat devleti halkı sömüren bir sistem olarak görüyorlardı. Çünkü acımasız vekiller ve askerler halkı canından bezdiriyordu. Üstelik hayat şartlarının zorluğu bir tarafa, köy halkı eğitimden, sağlık imkanlarından, yeterli beslenmeden ve iyi barınma şartlarından tamamıyla mahrum kalıyordu. Hikâyenin başkahramanı olan küçük bir çocuğun gözünden dönemin tüm bu zorlukları ve halkın yaşadıkları eserde etraflıca okuyucuya aktarılmıştır. Eserde özellikle üzerinde durulan belli başlı kavramlar ve temalar ise şu şeklide sıralanabilir: Yaşam koşulları, eğitim-öğretim, geleceğe ilişkin hayaller ve umutlar, devlet ve yönetim, sosyalizm, kapitalizm vb. 28 7. AŞK VE NEFRET METNİNİN KONU VE TEMASI: Balıkçılar köyünde yaşan ihtiyar bir adam tüm ailesinin ölümünü görmüş ve geriye tek kendisi kalmıştı. İhtiyar adam, oğlunu ve torununu uyarmış olmasına rağmen kimse onun sözlerine ve öğütlerine kulak asmamış bunun sonucunda da çıktıkları yollar onları ölüme götürmüştü. Bazen ihtiyarın bazen de torununun gözünden anlatılan olaylar onların karmaşık iç dünyasını, duygu ve düşüncelerini, psikolojik durumlarını ortaya koymaktadır. Büyükbaba ve torun arasındaki bu düşünce ayrılıklarını ve çatışmaları da konusu içinde barındıran bu hikâyenin okuyucuyu etkisi altına almaması pek mümkün değildir. Yazarın eserinde ön planda tuttuğu ana kavramları ve temaları şu şekilde sıralamak mümkündür: Aile hayatı, yaşlı tavsiyesi, katı gelenekler, denizci hayatı, çocukların cahilliği, aşk, gençlerin ruh ve düşünce dünyası vb. 8. BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR: Her iki eserde Sovyet döneminin ağır şartları altında verilmiştir. Eserlerin kaleme alındıkları tarihlere bakıldığında aralarında dört sene gibi kısa bir sürenin olduğu görülür. ‟Çocukluk Dönemine Yolculuk ˮ (1960), ‟Aşk ve Nefret ˮ (1964) yıllarında kaleme alınmıştır. ‟Çocukluk Dönemine Yolculuk ˮ adlı eserinde yazar, bu dönemde yaşadığı sıkıntıları ve çektiği acıları bir çocuğun gözünden anlatarak okuyucuyla buluşturmuştur. Eserinin başkahramanı olan çocuk tıpkı yazara benzemektedir çünkü yazar o dönemde bizzat yaşadığı zorlukları eserine konu etmiştir. ‟Aşk ve Nefret ˮ hikayesinde ise aşktan gözü kör olan bir kız, sevdiği genç uğruna çıktığı yolda can verir. Büyükbabası da dahil kimseyi gözü görmeyen bu genç kız başına geleceklerden habersiz kendi ayaklarıyla ölüme doğru gider. Göz önünde bulundurulması gereken önemli noktalardan bir tanesi B. Sokpakbayev’in eserindeki başkahraman olan küçük çocuğun tıpkı yazar gibi o zamanki ağır şartlarda ailesiyle birlikte yaşam mücadelesi vermesidir ki yazar olayları bu çocuğun penceresinden okuyucuya anlatır. Yani yazar, eserinin konusunu kendi yaşamından ve anılarından alarak eserinde işlemiştir. Z. Biişeva’nın eserine bakıldığında burada da çocukların iç dünyasının, duygu ve düşüncelerin konu edildiği görülür. Her iki eserin konusunun odak noktası aslında çocuklardır ve olaylar onların etrafında şekillenir. Bu iki yazarın çoğunlukla çocuklar için eserler yazmış olmalarından kaynaklı olmalıdır ki eserlerindeki ortak veya benzer konuları saptamak çok zor olmamaktadır. Fakat şu hususun altını çizmekte fayda vardır; ‟Çocukluk Dönemine Yolculukˮ hikayesinde dönemle ve diğer insanların hayatlarıyla ilgili çok keskin ip uçları ve örnekler verilmesine rağmen ‟Aşk ve Nefretˮ metninde konunun sadece bir iki aile ve genellikle gençlerin hayatları üzerinden ilerlediğini görülür. Her iki metin konuları açısından birbirine fazla benzemese de ufak ayrıntılardan bazı ortaklıkları kurmak mümkündür. Nitekim aynı dönemde yazılsa bile yazarların yoğunlaştığı konu ve temaların yüzde yüz aynı olması zaten beklenemez. Bu yüzden 29 bir eser konusunu içinde bulunduğu dönemden almış olsa bile her yazarın kendine has bir hayal gücü ve düşünce dünyası vardır. Yazar da eserini kendi süzgecinden geçirerek zenginleştirir ve ortaya özgün yapıtını çıkarır. 9. SONUÇ Karşılaştırmalı edebiyat bilimi çerçevesinde yapılan bu çalışmanın sonuçlarına bakıldığında, her iki eserin aynı dönemde ve aynı şartlarda yazılmış olmasına karşın konu ve tema itibariyle fazla benzerlik göstermediği görülmektedir. Her iki yazar da aynı dönemin içinden geçmiş, aynı sıkıntılarla yüz yüze gelmiş ve hemen hemen aynı siyasi ve sosyal sorunlarla mücadele etmek durumunda kalmıştır. Kronolojik olarak önce yazılan B. Sokpakbayev’in eserinde dönemin şartlarının zorluğu ve yaşanan sıkıntılar yoğun bir şekilde işlenmiş ve yazar bunları eserinin temel konularından biri olarak kullanmıştır. Fakat B. Sokpakbayev’in eserinden dört yıl sonra yayımlanan Z. Biişeva’nın eserinde ise Sovyet dönemiyle veyahut savaş yıllarıyla ilgili apaçık izleri yakalamak mümkün olmamaktadır. Yine de konu ve tema bakımından ince benzerliklere rastlandığı söylenebilir. Şunu tekrar belirtmek gerekir ki bu çalışmada iki eser sadece konu ve tema bakımından sınırlı bir şekilde mukayese edilmiştir. Eğer bu ve benzeri bir çalışma karşılaştırmalı edebiyat biliminin tüm mukayese başlıkları altında incelenip, dilbilim veyahut tarih gibi diğer yöntemlerden de faydalanarak karşılaştırma alanı genişletilirse şüphesiz ki bilimsel açıdan geçerliliği daha yüksek verileri elde etmek mümkün olacaktır. KAYNAKÇA 1. Aytaç, Gürsel (1999), Genel Edebiyat Bilimi, İstanbul: Papirüs Yayınları 1. Basım. 2. Bayram, Yavuz (2004), Karşılaştırmalı Bir Edebiyat Bilimi ve Bir Uygulama, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi, s. 69-93. 3. Durukoğlu, Salim & Montanay, Elmira (2018), Çağdaş Kazak Türk Edebiyatı Yazarı Berdibek Sоkpakbayev’in Hayatı Edebî Kişiliği ve Eserleri, Akra Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, s. 131-149. 4. Karagöz, Erkan (2011), Başkurt Sovyet Yazarı Zeynep Biişeva, Türklük Bilimi Araştırmaları Dergisi, s. 311-321. 5. Kefeli, Emel (2006), Karşılaştırmalı Edebiyat: Tanım, Yöntem ve İncelemeler, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, s. 331-350. 6. LiveLib. (2019, Nisan 1), LiveLib. LiveLib: https://www.livelib.ru/author/322705-zajnab biisheva adresinden alındı. 7. Sokpakbayev, Berdibek (2014), Çocukluk Dönemine Yolculuk (Balalıg Şakka Sayahat), Almatı: An Arıs Yayınları. 30 8. Биишева, Зәйнәб (2008), Дуҫ булайыҡ, Өфө, Китап нәшриәте. © Sevilay TAY,2019 Алексеева Ю.Ю. магистрантка 1 курса МПЯЛМК-11-18 БГПУ, г. Уфа Научный руководитель: Р.Х. Хайруллина д-р филол. наук, профессор БГПУ, г. Уфа ФРАЗЕОЛОГИЯ КАК ОТРАЖЕНИЕ НАЦИОНАЛЬНОГО МИРОВОЗЗРЕНИЯ НАРОДА Аннотация: Фразеология представляет собой отражение культуры, быта, традиций и истории этноса. Данная отрасль лингвистики изучает устойчивые сочетания двух или нескольких слов. Национальное своеобразие мировосприятия народа формируется благодаря образу жизни и психологии данного этноса. Именно поэтому фразеологические обороты различных народов отличаются, и задача переводчика – это грамотно подобрать эквивалент, учитывая некоторые факторы. Abstract: Phraseology is a reflection of the culture, the way of life, traditions and history of an ethnic group. This branch of linguistics studies stable combinations of two or more words. The national identity of the worldview of the nation is formed due to the way of life and psychology of this ethnic group. That is why phraseological expressions of different peoples are various, and the task of the interpreter is to choose the equivalent correctly, taking into account some factors. Известно, что фразеологические единицы служат для обогащения речи, отражают национальный образ жизни и менталитет народа, носителя языка. Во фразеологических оборотах находят отражение такие важные аспекты развития любого этноса, как история народа, особенности его культуры и быта. А.В. Кунин сравнивает фразеологию английского языка с сокровищницей, в которой отражаются история народа, своеобразие его культуры и быта: «фразеологизмы часто носят ярко национальный характер, но наряду с чисто национальными фразеологизмами в английской фразеологии имеется много интернациональных фразеологических единиц. Английский фразеологический фонд – это сложное сочетание исконных и заимствованных фразеологизмов с явным преобладанием первых. В некоторых фразеологизмах сохраняются архаические элементы – представители предшествующих эпох».[3, 41] 31

Сирӹшӹ:Kmoksy/Кырыкмарла

Person Present (positive) Present (negative) 1st preterite (positive) 1st preterite (negative) 2nd preterite (positive) 2nd preterite (negative) 1st sg. Ova улам
(I am)
-im/ım/um/üm Ova омыл
(I am not)
değilim Ova ыльым
(I was)
-dim/dım/dum/düm Ova шым лий
(I was not)
değildim Ova улынам
(I was)
Ova лийын омыл
(I was not)
2nd sg. Ova улат
(You are)
-sin/sın/sun/sün Ova отыл
(You are not)
değilsin Ova ыльыч
(You were)
-din/dın/dun/dün Ova шыч лий
(You were not)
değildin Ova улынат
(You were)
Ova лийын отыл
(You were not)
3rd sg. Ova уло (улеш)
(He/she/it is)
(-dir/dır/dur/dür) Ova огыл
(He/she/it is not)
değil(dir) Ova ыле
(He/she/it was)
-di/dı/du/dü Ova ыш лий
(He/she/it was not)
değildi Ova улмаш(ын)
(He/she/it was)
Ova лийын огыл
(He/she/it was not)
1st pl. Ova улына
(We are)
-iz/ız/uz/üz Ova огынал ~ онал
(We are not)
değiliz Ova ыльна
(We were)
-dik/dık/duk/dük Ova ышна лий
(We were not)
değildik Ova улынна
(We were)
Ova лийын огынал
(We were not)
2nd pl. Ova улыда
(You are)
-siniz/sınız/sunuz/sünüz Dağ ада ыл ~ адал
Ova огыдал ~ одал
(You are not)
değilsiniz Ova ыльда
(You were)
-diniz/dınız/dunuz/dünüz Ova ышда лий
(You were not)
değildiniz Ova улында
(You were)
Ova лийын огыдал
(You were not)
3rd pl. Ova улыт
(They are)
(-dir[ler]/dır[lar]/dur[lar]/dür[ler]) Dağ агылеп
Ova огытыл
(They are not)
değil(ler) Ova ыльыч
(They were)
-diler/dılar/dular/düler Ova ышт лий
(They were not)
değillerdi, değildiler Ova улыныт
(They were)
Ova лийын огытыл
(They were not)

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir