akbaba ve afrikalı çocuğun hikayesi / Yürek Burkan Bir Fotoğrafın Hikayesi : Akbaba Ve Küçük Kız

Akbaba Ve Afrikalı Çocuğun Hikayesi

akbaba ve afrikalı çocuğun hikayesi

kaynağı değiştir]

Kevin Carter`ın çektiği fotoğrafın öyküsü

OLAY YER SUDAN,YIL GAZETECİ KEVİN CARTER,,,,
Yukardaki resim yılında Sudan'da savaş fotoğrafçısı Kevin Carter tarafından çekilmiş. Resimdeki açlıktan derisi kemiğine yapışmış ölmek üzere olan küçük bir kız çocuğu ile, onun ölümünü bekleyen bir akbaba var. Küçük kız ölsün ki akbaba onu yesin.
Kevin Carter bu fotoğrafı çektikten sonra akbaba ürküp kaçmış ama Kevin küçük kızı km uzaklıktaki Birleşmiş Milletler kampına götürmek yerine olduğu yerde bırakıp çektiği fotoğrafı haber ajanslarına yetiştirmek için oradan uzaklaşmış.
Kevin'in çektiği bu resim ona Pulitzer ödülünü ve İlford Yılın haberi ödülünü getirmiş ama bu olaydaki tutumu sebebiyle bir dizi de tepki almış. Aldığı bu tepkiler karşısında kendini savunan Kevin profesyonel fotoğrafçı olduğunu, yardım görevlisi olmadığını söylemiş. Kaldı ki o dönemde gazeteciler ve fotoğrafçılar salgın hastalık tehdidi sebebiyle hasta kişilere dokunmamaları konusunda uyarılıyorlarmış.Kevin'in çektiği bu fotoğraf dünyada büyük yankı uyandırmış ve Sudan'a yardım kuruluşlarından büyük miktarda yardım gelmiş.
Kevin'i yaptığından dolayı kınayanlar olduğu gibi büyük miktarda hak veren kişi de olmuş. Aralarında dünyaca ünlü savaş muhabirlerinin de bulunduğu bir çok kişi küçük kızı kurtarmak yerine çektiği kareyi gerekli yerlere ulaştıran fotoğrafçıyı çok iyi anladıklarını ve haklı bulduklarını söylemişler.
Kevin bu olaydan üç ay sonra 'O an sadece gazeteci olduğumu düşünüyordum.Şimdiyse sadece insan olduğumu' diyerek yaşamına son vermiş.
Gazetecinin tavri hala tartışılıyor. O çocuğu o gün ölümden kurtaramamış olabilir ama üzün süre beklediği ve yakaladığı bu resim ile dünyanın berbat halini, o kadar güzel anlatmış ki ciltlerce kitap yazılsa ancak bu kadar etkili olabilir. Geçtiğimiz günlerde kutladığımız İnsan Hakları Günü, Çocuk Hakları Günlerine taban tabana zıt olan bu resim bize bazı gerçekleri ne güzel anlatıyor.
Diliyorum ki savaşlarda çocuklar ölmesin. insanlar ölmesin. Savaş olmasın.

kevin carter

  • çok ama çok büyük bir haksızlığa uğrayan fotoğrafçı. açıkçası benim gözümde kahramandır. çünkü kendisine ödül kazandıran ama aynı zamanda dünya tarafından da linç edilmesine sebep olan fotoğraf, insanların savaşa ve açlığa arkasını dönmesine engel oldu. dünyanın dört bir yanından yardımlar toplandı ve birçok çocuğa yardım edildi.

    en çok kızdığım nokta da şu, bu adamı fotoğrafı çekip çocuğu ölüme terk etti diye ateş püskürenler, sudan'da savaş çıkarıp o insanları açlığa mahkum edenler için ne düşünmüştü acaba? ya da düşünebilmiş miydi??

    ya da bugüne güncelleyelim bu soruyu; bugün vücudunun ihtiyacından çok daha fazlasını tüketip, sonra da aldığı kilolardan şikayetçi olurken diyet yapmaya çalışanlarımızdan kaçı şu an hala afrika'da yaşanan açlık sorunu için kılını kıpırdattı??

    vicdansız denilen kevin carter, vicdan azabına daha fazla dayanamadığı için intihar etti ama onun sayesinde belki de binlerce çocuk kurtuldu. bizler ise klavyelerimizin başından açlık sorununu çözdük, çok şükür!

  • o fotoğrafı çektikten sonra gerçekten vicdanı yüzünden mi intihar etti bilinmez ama bazı şeyleri değiştirdiği kesindir.

    şu ego mastürbasyonu denen şeye fena sinir oluyorum. sanki sudan'da açlıktan ölmek üzere olan tek çocuk o çocukmuş gibi millet linç etmiş adamı zamanında. fotoğrafı yayınlayan gazeteye binlerce telefon yağmış, çocuk yaşıyor mu diye. böyledir işte bu işler, eminim ki çocuğu kurtardım deseydi insanlar derin bir oh çekip tekrar duyarsız yaşamlarına devam edeceklerdi. kurtarmaması, olayı kesinlikle daha da büyütüp tüm dünyanın duyar kasmasına ve haliyle o bölgeye yardımların epey bir miktar artmasını sağlamıştır.

    he onun yerinde ben olsam çocuğu ordan alıp, yine de tüm dünyaya kurtarmadığımı söyleyebilirdim, ki zaten bildiğim kadarıyla çocuğun öldüğüne dair de bir emare yok ortada.

    tanım ; yılında malum fotoğrafı çektikten sonra çocuğu kurtarmadığı için tüm dünyadan linç yiyen ve yılında pulitzer ödülü kazanan o fotoğrafı çeken fotoğrafçı. ödülü aldıktan kısa bir süre sonra da intihar etmiştir.

  • soner yalçın'ın hakkında yazdığı yazıyı paylaşmak istediğim fotoğrafçı:

    adı, kevin carter&#x;
    güney afrika cumhuriyeti/johannesburg'da 13 eylül 'da doğdu.
    anne ve babası; katolik ve liberaldi.
    beyazların oturduğu orta sınıf mahallede büyüdü.
    siyahların ırkçı beyaz devlet tarafından nasıl baskılara maruz kaldığına tanıklık etti.
    eczacı olmak istiyordu. okumak istemediğine karar verdi ve askere gitti. hava kuvvetleri'nde dört yıl görev yaptı.
    yılında bir siyah garsonun barda askerler tarafından tartaklanmasında garson lehine tanıklık yaptı.
    david adlı radyoda çalışırken, 20 mayıs 'te church street'te 19 kişinin ölümü ve kişinin yaralanmasına neden olan bombalı saldırıdan sonra gazeteci olmaya karar verdi.
    umduğu gibi olmadı; johannesburg star gazetesinde spor fotoğrafçısı olarak işe başladı.
    hırslıydı; spor dışında ırkçı apartheid vahşetini teşhir eden fotoğraflar çeki. bu fotoğraf karelerinin vahşeti, yayınlanıp yayınlanmaması tartışmalarına neden oldu.
    o ise, fotoğraflarını fotoğrafların dehşeti insanları korkutuyor ama sorun bu nedenle hep konuşuluyor diye savundu.
    ve&#x;. 11 mart &#x;
    kevin carter

    gazeteci kevin carter'ın yaşamını değiştiren tarihti bu.
    portekizli gazeteci joao silva, ispanyol gazeteciler josé maría luis arenza ile luis davilla ve japon gazeteci akio fujiwara ile birlikte birleşmiş milletler'e ait insani yardım gemisiyle güney sudan'a gittiler.
    bm yetkilileri bir köy yakınında kurdukları merkezde mısır dağıtmaya başladı.
    kevin carter bu merkezin dışına çıktı.
    bir kilometre kadar kamptan uzaklaşmıştı ki hayatını değiştirecek olayla
    karşılaştı:
    küçük kız çocuğu kampa doğru gelirken yığılıp kalmıştı ve hemen arkasında ölmesini bekleyen yırtıcı bir kuş/akbaba vardı.
    kevin carter akbabayı korkutup kaçırmamak için 10 metre kadar yaklaştı. ve&#x;
    fotoğraf makinesinin deklanşörüne bastı.
    iki hafta sonra&#x;
    fotoğraf new york times'ta yayınlandı.
    fotoğraf bir sonraki gün dünyanın pek çok yerinde yayınlandı.
    insanlar fotoğraftaki minik kız çocuğunun kaderini sormak için gazetelerle temasa geçti.
    sudan'a yapılan insani yardımlar patlama yaptı.
    bir yıl sonra&#x;
    nisan 'te dünyanın en prestijli gazetecilik ödüllerinden olan pulitzer ödülü kevin carter'a verildi.
    fakat&#x;
    ödül alınan fotoğraf dünyada büyük bir tartışmaya neden oldu. kevin carter fotoğrafı çektikten sonra olay yerinden çekip gitmişti!
    kız çocuğunun akıbeti bilinmiyordu.
    kimi, yardım torbasını alan annesinin gelip çocuğu götürdüğü söyledi.
    kimi, kız çocuğunun kalkıp yürüyerek kampa ulaştığını söyledi.
    ancak&#x;
    tartışmalar hiç bitmedi. hedefteki isim, kevin carter idi. yardım görevlisi değilim sadece fotoğrafçıyım üstelik bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hiç kimseye dokunmamamız konusunda uyarılmıştık açıklamasını yaptı.
    bu talihsiz açıklama tepkileri büyüttü.
    öyle ya&#x;
    eline dokunmadan da yapacakları vardı kuşkusuz.
    vahşet paparazzisi gibi ağır sözlere dayanamadı; ruh sağlığı bozuldu.
    tarih: 27 temmuz
    kevin carter pikabını johannesburg banliyösü parkmore'ne sürdü. çocukların oyun oynadıkları eğitim merkezi'ne park etti.
    kulağına walkman taktı. ve&#x; pikabın egzosunu, oturduğu yere vererek intihar etti.
    arkasından şu mektubu bıraktı:
    ben gerçekten, gerçekten üzgünüm. yaşamın acı nafaka &#x; &#x; para için sevinç kiralık &#x; telefon olmadan &#x; &#x; para depresif yok noktaya parayı sevinç geçersiz kılar borçlar &#x; para !!! &#x; ben katil cellatların sorumsuz deliler, sık sık polisin, açlıktan ya da yaralanan çocukların &#x; cinayetleri ve cesetler ve öfke ve acı anıları canlı peşindeyim ben .. . ben katılmak için gitti ken ben şanslı olduğunu olursam.
    şanslı bulduğu ken; ken oosterbroek idi; foto muhabiriydi ve 18 nisan 'te bir çatışmayı görüntülerken öldürülmüştü. aralarında kevin carter'ın bulunduğu gazetecilerin kurduğu bang bang kulübü üyesiydi&#x;
    kevin carter'ın ardından&#x;
    savatage ve manic street preachers gibi müzik grupları şarkılar yaptı.
    amerikalı yazar mark z. danielewski, house of leaves adlı romanını yazdı.
    yazar masha hamilton bir kitabını ona ithaf etti.
    taylor kitsch'in oynadığı bang bang kulübü film oldu.
    sonuçta&#x;
    bugün hâlâ kevin carter'ın fotoğrafı, etik mi değil mi? diye tartışılıyor.
    ama kimse&#x;
    sudan'da petrol için kimlerin iç savaş çıkardığını; ülkeyi kimlerin böldüğünü ve insanları kimlerin açlığa mahkum ettiğini yazmıyor-tartışmıyor!

  • az önce hikayesini okuduğum kişidir.

    tuhaf.

    adam kimsenin görmediğini göstermiş. belki o çocuğu kurtarmadı; belki o çocuk kurtuldu. ama şundan eminiz; o fotograf sayesinde belki milyonlarca çocuk kurtuldu.

  • dünya'da fotoğrafa yön verenler ile ilgili biraz yazmak istiyorum diye daha önce belirtmiştim. (bkz: james nachtway). ama ayrı bir başlıkta mı olsa idi bilemedim. acemiyim sözlük buradan devam edeyim sonrasına bakarız.

    o zaman "hayatı ışıkla resmedenler" çalışmamın ikinci entry'sini bu vesile ile girmiş olayım.

    hayatı ışıkla resmedenler

    sanat sanat için midir yoksa toplum için midir? bu tartışma yüzyıllardır süre gelen bir konu olmakla beraber kesin bir cevabının asla bulunamayacağını düşünmekteyim. bu ay, birçoğumuzun uzaktan izlediği hayatları, fotoğraf makinesiyle bize yansıtan, onlarla yaşayıp, bilinen gerçeği çok daha sert bir şekilde fotoğraflarıyla yüzümüze çarpan bir insan bu köşenin konuğu. bir açıdan fotoğrafları belgesel kabul edilirken, bir yandan da paparazzilikle suçlanan bir adam&#x; işte yine hepimizin bildiği bir fotoğrafın ve o fotoğraftan sonra yavaş yavaş ölüme sürüklenen bir hayatın, kevin carter&#x;ın hikayesi&#x;

    kevın carter

    kevin carter 13 eylül &#x;da johannesburg, güney afrika cumhuriyeti doğdu. orta sınıf bir çevrede, güney afrika&#x;da ırkçılık ( apartheid afrika dilinde ayrılık anlamına gelmektedir. yılları arasında güney afrika&#x;da uygulanan ırkçı rejimdir.) olduğu zamanlarda, beyazların arasında büyüdü. çocukluğunda birçok beyaz olamayan insanın polis tarafından haksız yere tutuklandığına şahit oldu. carter daha sonrasında katolik olan anne ve babasının nasıl olurda böyle bir haksızlık ve ırkçılık karşısında mücadele etmediklerini anlayamadığını belirtmiştir.

    lise öğrenimini tamamladıktan sonra carter orduya katıldı. hava kuvvetlerine tam 4 yıl hizmet etti. yılında siyahi bir garsonun aşağılandığına tanık oldu ve onu savundu. bu sırada diğer garsonlar tarafından kötü bir şekilde dövüldü. orduda iken dj olmaya karar verdi fakat bunun çok zor olduğunu fark edince ordudan ayrıldı. &#x;de pretoriadaki kilisenin bombalanmasına şahit olduktan sonra haber fotoğrafçısı olmaya karar verdi.

    görsel

    &#x;de spor fotoğrafçısı olarak çalışmaya başladı. &#x;de ise ırkçılık üzerine çalışmak için johannesburg star gazetesine geçti. carter ilk olarak, necklacing denen insanlık dışı idam yöntemini görüntülemiştir. sonrasında ise ne yaptıklarını gördüğümde afallamıştım. fakat sonradan insanlar fotoğraflar hakkında konuşmaya başladılar&#x; ve ben yaptıklarımın, böyle bir dehşete şahit olmanın ve onu fotoğraflamanın kötü bir şey olmadığını fark ettim. demiştir.

    görsel

    görsel

    ilerleyen yıllarda bu ayrımcılıkları, açlığı ve sefaleti fotoğraflamaya devam eden carter yılında 3 arkadaşıyla beraber the bang bang club adlı topluluğu kurdu. yılları arasında afrika&#x;nın ırkçı rejimden demokrasiye geçişi sırasındaki birçok olayı arkadaşlarıyla birlikte fotoğrafladı. the bang bang club ismi güney afrika&#x;da yayınlanan living dergisindeki bir yazıdan gelmektedir. yazının orijinal başlığı the bang bang paparazzi olmasına rağmen carter ve arkadaşları ismini club olarak değiştirmişlerdir. çünkü üyeler paparazzi kelimesinin yaptıkları işi yanlış ifade ettiğini düşünmüşlerdir. kulübün ismi, kendi kültürlerinden gelmektedir. halk fotoğrafçılara şiddetten bahsederken bang bang kelimesini kullanmaktadır ama diğer bir taraftan da silah sesinin yansımasıdır.

    o fotoğraf&#x;

    görsel

    hepimizin yüreğini burkan içimizde bir şeylere dokunan o fotoğraf. carter&#x;ın bu fotoğrafı dünyada en çok bilinen fotoğraflardan biridir. carter&#x;a pulitzer getiren bu fotoğraf, aynı zamanda dünyanın gözünün afrika&#x;daki savaşa ve eşitsizliğe dönmesine de çok yardımcı olmuştur. aynı zamanda kimileri tarafından da kevin carter ve arkadaşlarının yaptıkları işler paparazzilik olarak yorumlanmıştır. the bang bang club&#x;dan, açlıktan ölen sudan&#x;lı kız ya da çocuğa sessizce yaklaşan akbaba fotoğrafına ve bir hayatın son buluşuna uzanan öykü.

    mart &#x;de carter, sudan&#x;a yaptığı gezi sırasında birleşmiş milletler kampına giderken açlıktan ölmek üzere olan bir kız görür. tamamen bitkin düşmüş olan bu kız çocuğu birleşmiş milletler tarafından dağıtılan yardımlara ulaşmaya çalışmaktadır. o dönemlerde afrika&#x;da yaşanan kıyım sırasında bu sahneler alışılagelmiş olsa da, olayı daha da dramatik yapan kız çocuğunun arkasında onun ölümünü bekleyen bir akbabanın durmasıdır. carter&#x;ın daha sonrasında akbabanın uçması için yaklaşık 20 dakika beklediğini ama akbabanın uçmadığını, sonrasında fotoğrafı çektiğini ve akbabayı kovduğunu söylediği şeklinde açıklamalar olsa da bunlar kesin değildir.

    bilinen geçek ise carter&#x;ın bu fotoğrafı çektikten sonra çocuğa yardım etmeden o bölgeden ayrıldığı ve birleşmiş milletler kampına geri döndüğüdür. carter&#x;ın bu fotoğrafı ilk kez 26 mart tarihindeki new york times gazetesinde basıldı. sonrasında dünyanın her yerinde yayıldı. bu fotoğrafı gören dünyanın her bölgesinden insanlar, gazetelere geri dönüp kızın akıbetini sordular. acaba kız kurtulmuş muydu? bu sorular üzerinde tüm gözler carter&#x;a çevrildi. carter ise işinin fotoğraf çekmek olduğunu belirtti. o bölgede salgın hastalıklar olduğundan kimseye temas etmemeleri tembihlenmişti ve ayrıca orada bulunan başka bir fotoğrafçının aktardığına göre birleşmiş milletler yetkilileri yarım saat içinde havalanacaklarını yardım dağıtımının tamamlandığını bildirmişlerdi. carter çocuğa yardım edemediğini sadece akbabayı kovaladığını sonrasında çocuğa ne olduğunu bilmediğini belirtti.

    carter nisan &#x;de bu fotoğrafıyla pulitzer ödülünü kazandı. serbest bir fotoğrafçı olarak bu ödül onun hayaliydi. yıllardan beri hayalini kurduğu başarıya ulaştı. hatta sevincini ve ödülün heyecanın ailesine bir mektup yazarak paylaştı. ona bu ödülü getiren tabi ki de fotoğraftaki kontrast, ışık, keskinlik, çekim tekniği ya da sahip olduğu altın oran değildi. fotoğraf teknik açıdan incelendiğinde de gayet başarılıydı ama ödül bir &#x;o an&#x; fotoğrafçısına, bir belgesel fotoğrafa verilmişti.

    görsel

    görsel

    ama yaşamında bu kadar çok haksızlık, vahşet ve acı görmüş carter için bu ödül başarı merdivenin ilk basamağı olamadı. aksine kendi içinde yaşadığı savaşı daha da alevlendiren ve onu yavaş yavaş sona götüren bir çukura dönüştü. carter ödülü aldıktan sonra yakın çevresine o küçük kız çocuğunu kurtarmadığı için çok pişman olduğunu defalarca belirtti. o küçük kıza ne olduğu konusunda kesin bir bilgiye hiçbir zaman ulaşılmadı. ama bu fotoğraf sayesinde bölgeye birçok yardımda bulunuldu. carter&#x;ın bu fotoğrafı insanların farkındalığını çok büyük bir şekilde arttırdı. yalnız afrika&#x;daki insanlara yardım etmeyi başaran carter kendisi için aynı yardımı göremedi. yaşadığı bunalım sonucunda ödülü aldıktan 3 ay sonra 27 temmuz &#x;de johannesburg&#x;un bir banliyösünde park ettiği kamyonetinin içine, egzozuna bağladığı bahçe hortumuyla, egzoz gazını basarak intihar etti. öldüğünde arkasında yakınlarına yazılmış bir sürü mektup bıraktı.

    not: carter&#x;ın objektifinden yansıyanlar, çok büyük haksızlıkların, büyük acıların, büyük işkencelerin, insanlık dışı dramların bir tümsek aynası gibidir. o&#x;nun vizörünün arkasından ve dışından gördükleriyle bize yansıtabildikleri arasında büyük farklar vardır. gerçekler carter&#x;ın fotoğraflarından daha acımasız daha yıkıcıdır. ama onun bize yansıttıkları bile bu sayfalarda yayınlanması zor, hüzün verici ve insanlığımızı sorgulamamızı gerektiren fotoğraflardır. (bu sebeptendir ki mümkün olan en az rahatsız edici fotoğraflarını sizinle paylaştım.) eğer o zaman yaşananları tüm acımasızlığıyla görmek ve dünyanın uzak köşelerinden birinde birilerinin nelerle boğuştuğunu öğrenmek isterseniz arama motoruna kevin carter yazıp fotoğraflar sekmesine tıklayabilirsiniz. dün afrika&#x;da olanlar bugün ve yarın dünyanın başka köşelerinde devam edecektir ve fotoğrafçılar bu haksızlıkları dünyaya gösterip, önlenmesi için mücadelede her zaman en ön sıralarda olacaklardır.

  • (bkz: the bang bang club)

  • pulitzer ödüllü, "akbaba ve küçük kız" görsel fotoğrafını çeken kişi. kendisi ödülü aldıktan birkaç ay sonra intihar etmesi ile de çokça gündeme gelmiştir.

    "o sudanlı kızı oracıkta ölüme mi terk ettin?!" eleştirilerinden dolayı vicdan azabı çekip canına kıyması, intiharının nedeni olarak dillerde dolaşmaktadır.

    hakkında olumlu ve olumsuz değerlendirmeler yapılmış ve hâlâ yapılmaktadır. ben de bu entry'de artısıyla eksisiyle kendimce değerlendirdiğim birkaç düşünceyi derleyip paylaşmak istedim;

    carter'ın yardım kampından elindeki fotoğraf makinesi ile ayrılmasının sebebi, "gideyim manzara börtü böcek fotoğrafları çekeyim" değildi tabi ki. amacı zaten önceden de yaptığı gibi bu gibi ortamlarda kayda değer, zor durumlarla mücadele eden insanları fotoğraflamaktı ve hepsi de ne yazık ki içler acısı karelerdi. bu fotoğraf da hakeza bizim bakmaya dayanamadığımız fotoğrafları carter çekiyor, bizzat gözleriyle şahit oluyordu. belki de o sahnelere ister istemez alışmıştı. doktorların, ameliyat esnasında insan bedenini kesip tedavi etmesine; kasapların, hayvanları rahatlıkla kesebilmesine alıştıkları gibi. ben bunu "mesleki körelme" olarak tanımlıyorum. bazı duyguların, iştigal edilen işten dolayı körelmesi durumu. carter'ın da yaşadığı bence buna benzer bir şeydi. belki de yapılan eleştiriler, ona bu durumun doğru olmadığını hatırlatmıştı.

    coşkun aral'ın dediği gibi ve bir yazarın da alıntıladığı gibi: (#) fotoğrafçının psikolojisi daha farklı oluyor o an. bunu ben de bazı zamanlar hissediyorum. sanki yegane gayen kare yakalamak, doğru açıyı ayarlamak gibi. o an sana bağlı bir durumda elindeki kamerayı bırakmak bazen insanın aklına dahi gelmeyebilir. nitekim bazı kimseler (fotoğrafçı olsun ya da olmasın) kaza, cana veya mala gasp anlarında "haber ajanslarına satarım ya da sosyal medyada yayınlarım" düşüncesi ile olay anına müdahale edebilecekken geri durup kayıt yapmayı tercih ediyorlar. bu geçenlerde yaşadığımız olayda da (#) yakınılan durumu ("en çok üzen de sitede kimsenin müdahale etmemesi. toplum olarak zayıflıyoruz.") buna benzer bir hadise olarak nitelendirebiliriz.

    bu aslında günümüzde sıkça yaşanılan ve tartışılan bir durum. peki bu durum etik midir değil midir?

    öncelikle pulitzer ödüllü, "napalm kızı" görsel fotoğrafı da buna benzerdir. vietnam savaşında, amerikalılar tarafından napalm bombası atılmış, oradaki insanları ve özellikle 9 yaşındaki çıplak kızı (bkz: kim phuc) ve arkadaki patlamış olan napalm bombasını fotoğrafa kaydeden kişi (bkz: nick ut) fotoğrafı çektikten sonra hemen o kıza yardım etmiş ve yanık tenine su döküp temizlemeye çalışmıştır. bu hadiseyi photomaraton istanbul 'a onur konuğu olduğu zaman bir kez daha anlatmıştır. bu olay çoğu fotoğrafçı için yılından beri ilham kaynağı olmuştur. hem abisi savaş muhabirliği yaparken ölmüş hem de kendisi ölüme gider gibi abisinin izinden gitmiştir. hem savaş anını kaydedip hem de oradaki kıza yardım eli uzatmıştır. carter da böyle bir tutum sergilese, yardım edemese bile yardım çağrısı yapsa o da kahraman olarak anılacaktı. aslında bu kıyas sayesinde olayların nasıl basit bir hareketle zıt manalar kazanacağını da görmüş olduk.

    "medya etiği" konusunda da tartışılan bir konudur. yardım eli mi uzatılmalı yoksa o an fotoğrafa kaydedilmeli mi? buradaki (#) entry'de bu dersi veren hocanın cevabı: "vicdanını dinlemeyen kişinin başarılı bir haberci olamayacağı yönünde" olmuş. şu ana kadar bahsedilenler baz alındığında, carter'ın o kızı orada bırakması etik değildir denilebilir ki çoğu kimse böyle demektedir ama bence bu kesin hükümdür ve carter'ın intihar etmiş olması buna delil olamaz.

    devam etmek gerekirse, bir fotoğraf binlerce insanı kurtarabilir. nasıl mı? nick ut: "o fotoğraf amerikan halkını çılgına çevirdi" görsel demiştir. bir fotoğraf ile milyonlar uyanmış ve bilgilendirilmiştir. carter'ın fotoğrafı da kamuoyunda geniş yankı uyandırmış, bm'ye sudan için yapılan yardımlar ciddi manada artmıştır.

    her kötülüğün içinde bir iyilik vardır mantığını ölçüt alırsak carter, o fotoğrafı çekip oradan ayrılmakla belki bir kişinin kurtuluşuna vesile olamamış ama birçok kişinin canını kurtarmıştır.

    farz edelim ki bir yerde her gün birisi katlediliyor. katil olan kişiyle o yerin sakinleri zor mücadele ediyor. bir gün birini kurtarsalar bile başka bir gün başkasını kurtarmaya güç yetiremiyorlar ya da olay anında orada bulunamıyorlar, fark edemiyorlar. bu olay böyle günler boyu devam ediyor, bitmek bilmiyor. günlerden bir gün yoldan geçen biri o katilin bir kişiyi öldürmek üzere olduğunu görüyor, elinde de bir fotoğraf makinesi var. aklına, o anı çekip "yapılan zulmü tüm dünyaya yayabilirim ve artık bundan sonra o katilin başka insanları öldürmesine geniş bir kamuoyu oluşturarak engel olabilirim ama şu an öldürülen kişiyi kurtaramam" düşüncesi geliyor. şimdi bu adam haklı mıdır haksız mıdır? ikilemi hep tartışılmış bir durumdur zaten (bkz: tren problemi) buna örnek olabilir.

    "bir kişiden taviz verip bin kişiyi kurtarmak" tartışması yıllar boyu bitmez. hatta bunun aksine "bir gemide dokuz cani bir masum olsa bile o gemi batırılmaz, farz et ki o masum sensin" de denilmiştir.

    kısacası, kevin carter'ın ne maksatla o fotoğrafı çekip oradan ayrıldığı kesin olarak bilinemez. kendisi eleştirilere maruz kalmış ve sonrasında "insan olduğumu hatırladım" dese bile belki o ifadesi toplumsal bir baskının sonucu olarak söylenmiş ya da doktor ve kasap örneğinde olduğu gibi; o manzaraları sıkça gördüğünden dolayı o duygulara karşı vicdanı köreldiği için kendisine kızmış ve öyle demiş olabilir. düşüncelerini bilemeyiz. "bu fakirlik ve savaş anı artık yeter bitsin! bir an önce bu fotoğrafı tüm dünyaya duyurmalıyım" diye düşünmüş ya da "ne güzel ve ödüle lâyık bir fotoğraf olur bundan" demiş olsa bile bir gerçek var ki o da "sonuç"tur. vietnam savaşının bitmesini sağlayan bir fotoğraf kadar önemlidir carter'ın kadrajından yansıyanlar. isterse "hastalık var diye bize yaklaşmayın dediler" ifadesi yerine "canım yardım etmek istemedi, oralı olmadım" desin açık açık belki de intiharı, daha büyük etki yapıp insanların daha da bilinçlenmesine, yardım eli uzatmasına, bu düzene karşı çıkmasına sebep olmuştur. orada bıraktığı bir can ve kendi canına kıyması, nice canları kurtarmış olabilir, tıpkı çernobil faciası sonrasında devletin suçlu olduğunu iddia eden valery legasov'un intihar etmesi büyük ses getirip sovyet yetkililerinin suçu mecburen kabullenmesi gibi belli mi olur?

    sonuç olarak şunları söyleyebilirim ki kesin bir sonuca varamadım:) aslında kevin carter nezdinde genel etik değerlendirmesi ve bazı çıkarımlar yapmaya çalıştım. gereksiz uzadı gibi görünebilir ama birçok başlık altında yazılabilecek konuları bir başlık altında toplamış oldum. bir bütün olarak ele almak daha doğru olur diye düşündüm.

    edit: çaylaklar link ekleyemiyorlarmış yeni öğrendim. nerede hata yapıyorum diye çok uğraşmıştım. araştırarak ve deneyerek yavaş yavaş öğreneceğiz artık.
    edit 2: cümle düşüklüğü ve noktalama işareti hatası giderildi.

  • büyük ihtimal o an çocuğu kurtarmayı düşünmedi bile ve hayata karşı böyle bir duruşu vardı. fotoğrafını çektiği vahşet anlarının kendisi gibi ne kokan ne bulaşan ve büyük idealar peşinde küçük hayatları böcek gibi ezen insanlar tarafından yaratıldığını bir an için idrak etmiş olabilir, ama direk bu sebepten intihar edemeyecek kadar beyaz bir ruh bence.
    not: o çocuklar amerikan filmlerinde ( gerçekte asla) kurtarılır, ingiliz filmlerinde kahraman kimseyi kurtarmaz, vahşetin içinden yürür geçer, soğuk soğuk bön bön bakar, belki lütfedip bir amerikalıyı kurtarabilir, bu abi de güney afrikalı, belki de kierkegaard&#x;ın dediği gibi zaten ölü doğduğunu idrak etmiştir.

  • güney sudan'daki sefaletin kıtlığı tüm çıplaklığı ile gösterip dünyanın acımasızlığını tüm dünyayla paylaştıktan sonra pulitzer ödülünü kazanmıştır.

    ödülü aldıktan sonra çocuğun akibetini merak eden pek duyarlı dünya vatandaşları tarafından daha sonra vahsetin paparazzisi gibi şeyler söylendi. oysa kevin carter hayatı boyunca ırkcılığa karşı bir protest tavırla yaşamış güney afrika gibi bir ülkede askerlerin dövmüş olduğu bir siyahi vatandaş lehine ifade vermiş hep bununla mücadele etmişti.

    insanlar acımasızca kevin carter'a suçlamalarda bulundu ve ödülü aldıktan üç ay sonra 34 yaşında hayatına son verdi. kimse güney sudan'da yaşanan kıtlığın sefaletin sorumlularını suçlamadı. kevin hayatına son verirken sudan'a yardımlar daha da çoğalmıştı.

    gecenin bu saatinde kevin carter nerden aklıma geldi bilmiyorum ama umarım huzurla uyuyordur.

    bir kez daha belirteyim vicdan azabından intihar etmedi. baskılara ve suçlamalara artık dayanamadığı için intihar etti.

    anlaşılamadığını düşündüğü için intihar etti.

  • hayat bazen yaptığınız saniyelik bir hata yüzünden size yada karşınızdakine zehrolabilir. carter bunu duble becerebilmiş bir insan.

    güney afrikalı demişler, ben arkadaşta avrupalı veya amerikan yavşaklığı gözlemledim. bir çocuğun ölümünü ben yardım kuruluşu değilim diyerek izleyebilecek sonrada ay üstüme geldiler depresyona girdim demek için fransız ingiliz yada merikan olmak lazım bence.

    bu götleğin ölüm anı magazin malzemesi olsa o zaman içim soğurdu.

ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası