► Present Perfect Tense'i kullanırken zamanla ilgili dikkat etmemiz gereken birkoç önemli nokta vardır. Birincisi, present perfect tense kullanılan cümlelerin, geçmişte başlamış olması ve konuşma anıyla bir şekilde bağlantısı olması lazımdır. Yani aslında eylemin devam ediyor olması gerekmez, ancak konuştuğumuz anda etkisinin bir şekilde devam etmesi gerekir.
Examples;
- I was a student six years ago. (Altı yıl önce öğrenciydim.)
- I am a student now. (Şimdi bir öğrenciyim.)
- I have been a student for six years. (Altı yıldır öğrenciyim.)
Görüldüğü gibi birinci cümle geçmiş zaman, ikinci cümle şimdiki zamandır ve üçüncü cümle yani Present Perfect Tense ile kurulan cümle her iki zamanı da içine almaktadır. "Geçmişte öğrenciydim ve öğrenciliğim hala devam ediyor" anlamı vardır.
- Their son has broken their computer. (Oğulları bilgisayarlarını bozdu.)
Bu cümlede bilgisayarın hala bozuk olduğu anlamı vardır.
- Their son broke their computer. Oğulları bilgisayarlarını bozdu.
Bu cümlede ise, Türkçe çevirileri aynı olsa bile, bilgisayarın hala bozuk olup olmadığını bilemeyiz. On yıl önceki bir hatıradan da bahsediliyor olabilir.
► Bu zamanla birlikte kullanılan zaman zarflarına çok dikkat etmek lazımdır. Hala devam eden eylemlerden bahsederken, geçmiş zamana ait zaman ifadeleri kullanırsak cümlemiz yanlıştır.
Örneğin;
- last year. (bitmiştir)
- last week. (bitmiştir)
- last yesterday. (bitmiştir)
- last a second ago. (bir saniye önce dahi bitmiştir)
Görüldüğü gibi yukarıdaki zaman belirten ifadeler bitmiştir ve konuşma anıyla bağlantıları kesilmiştir. Dolayısıyla geçmişte kalan zaman zarfıyla konuşma anıyla alakası olmak zorunda olan bir zaman (tense) kullanılmaz. Fakat devam eden bir zaman zarfı ne kadar uzun olursa olsun Present Perfect ile kullanılır.
Örneğin;
- today (bitmemiş devam ediyor.)
- this morning (bitmemiş devam ediyor.)
- this month (bitmemiş devam ediyor.)
- this century (bu yüzyıl bile bitmemiş devam ediyor.)
Aşağıdaki örnek cümleleri inceleyiniz.
- She hasn't eaten anything this morning. (Bu sabah hiçbir şey yemedi.)
Bu cümlenin söylendiği an henüz öye vaktı olmadığı andır. Eğer öğle sonu söylenmiş olsaydı simple past kullanılacak ve ” She didn't eat anything this morning.” denecekti.
- Teams have scored a lot of goals this season. (Takımlar bu sezon çok gol attılar.)
- Astronomers have discovered some stars this century. (Bu asır astronomlar birkaç yıldız buldular.)
- My mother has prayed a lot this week. (Annem bu hafta çok dua etti.)
Bu cümlelerde görüldüğü gibi cümle içinde geçen zaman ifadeleri, henüz bitmemiş olan bir süreci anlatmaktadır. Yani bu zaman süreleri esnasınca aynı tür olaylar vuku bulabilir.
Aşağıda Present Perfect Tense ile kullanılan Zaman Zarfları açıklamalı olarak verilmiştir. Bu zamanın öğrenilmesinde en önemli adım, öncelikle bu zaman zarflarının kullanımını öğrenmektir.
► Since
- Her sister has lived there since (Kız kardeşi den beri orada oturuyor.)
- I haven't ridden a donkey since I was 5. (Beş yaşından beri eşeğe binmedim.)
We were both in the Spain 10 years ago. But we haven't seen each other since. (Her ikimiz de 10 yıl önce İspanya'daydık. Ama o günden beri görüşmüyoruz.)
She hasn't read a book since she left school. (Okuldan çıktı çıkalı kitap okumuyor.)
► For
- Her sister has lived here for 15 years. (Kız kardeşi onbeş yıldır burada oturuyor.)
I haven't ridden a donkey for 8 years. (Sekiz yıldır eşeğe binmedim.)
They have been in prison for 6 months. (Altı aydır hapisteler.)
Bu cümlelerden anlaşılması gereken bahsedilen zamanların ve olayların geçmişte, başlangıcını bilmediğimiz bir zamanda başlaması ve hala da devam etmesidir. Zamanın başlangıcından bahsediyorsak "since", zamanın başlangıcı ile şu andaki zaman arasındaki zaman dilimi ( mesafasi ) nden bahsediyorsak "for" kullanılır.
► Up to the present, so far, till now ….
- Nobody has cleaned this room up to the present. (Şimdiye kadar bu odayı kimse temizlemedi.)
- They have watered seven fields so far.(Şimdiye kadar yedi tarla suladılar.)
- The patient has only drunk water till now. (Hasta şimdiye kadar sadece su içti.)
► just, already, recently, lately
- I've just received a letter. (Şimdi bir mektup aldım.)
- She has just gone out. (Biraz önce dışarı çıktı.)
A: Clean the car. (Arabayı temizle.)
B: I have already cleaned it. (Temizledim bile - şimdiye kalır mı?)
- There has been a lot of disturbance recently. (Son günlerde ülkede çok kargaşa oluyor.)
- The architects have built several buildings lately. (Mimarlar son zamanlarda birkaç bina yaptılar.)
► Yet
- Have you cleaned the car yet? (Arabayı temizledin mi?)
DİKKAT!
"Yet” sadece olumsuz ve soru cümlelerinde kullanılır.Türkçe karşılığı yoktur. Türkçe mantığına göre bu kelime fazlalık gibi gelir. “Yet” çoğunlukla "evet" cevabının umulduğu sorularda kullanılır. Olumsuz cümlelerde ise olması, yapılması beklenen bir işin henüz yapılmadığını gösterir.
- She hasn't watered the flowers yet. (Çiçekleri henüz sulamadı.)
► ever, never
- Have you ever seen an elephant? (-Şimdiye kadar- hiç fil gördün mü?)
- I have never visited a foreign country. (-Şimdiye kadar- hiç yabancı bir ülkeyi ziyaret etmedim.)
- He is the tallest man I've ever seen. (O -şimdiye kadar- gördüğüm en uzun adamdır.)
Bazen “ever” yerine başka kelimeler kullanılır ama verdikleri mana “ever” kelimesinin verdiği manayla aynıdır.
- This is the first man he has lent money. (Bu -şimdiye kadar- borç verdiği ilk adam.)
- It is the third time I have eaten bananas. (-Şimdiye kadar- üçüncü kezdir muz yiyorum.)
► Present Perfect Tense'de öznenin durumuna bağlı olarak kullanılan zamanın değişmesi
Bazı cümlelerde kullanılan öznenin hayatta olma durumuna bağlı olarak anlam değişir ve bu durumlarda öznenin durumuna bakarak Present Perfect Tense kullanılır.
- His brother has made some films. (Kardeşi birkaç film çevirdi.)
- I have painted a lot of pictures. (Birçok resim yaptım.)
Bu cümlelerde zaman zarfı kullanılmamıştır ve sanki geçmişte olmuş gibi görünmektedir ama özneler hala hayattadır ve aynı işler tekrar yapılabilir diye düşünüldüğü için "günümüze uzantısı vardır" diye düşünülmektedir.
- Picasso has painted excellent pictures. (Picasso mükemmel resimler yapmıştır.)
Bu cümle Present Perfect ile söylenemez. Çünkü Picasso ölmüştür ve onun aynı işi bir daha yapması mümkün değildir. Bu tip cümleler Simple Past ile söylenir.
- Picasso painted excellent pictures. (Picasso mükemmel resimler yapmıştır.)
► Present Perfect Tense'de kullanılan geçmiş zaman zarfları
Cümlede zamanı kesin olmayan bazı zaman zarfları kullanıldığında, sanki geçmişte kalmış bir olaydan söz ediliyormuş gibi görünse bile, edinilen tecrübelerden bahsettiği ve günümüze uzantısı olduğu için bu tip olayları ifade etmede Present Perfect Tense kullanılır.
- I have never flown in a plane before. (Önceden hiç uçakta seyahat etmedim.)
- I've often seen figures in my back garden. (Arka bahçemde sık sık gölgeler gördüm.)
- He has climbed Uludağ before. (Önceden Uludağ'a tırmanmış.)
- They have been to this house several times. (Bu evde birkaç kez bulundular.)
Görüldüğü gibi bu cümlelerde anlatılan olaylar sanki geçmişte kalmış gibi görünür. Ama bu cümlelerin hepsinde şu ana yansıyan ve şimdiki zamana etki eden tercrübeler vardır.
► Haber başlıklarında Present Perfect Tense kullanılması
Radyo, televizyon ve gazetelerde haber olarak ilk defa bahsedilip sonra ayrıntıları anlatılacak olayların ilk defa haber olarak söylenen kısımlarında Present Perfect kullanılır. Ayrıntıları ise Simple Past ile anlatılır.
- People in the village of Armutlu have seen a very strange thing in the sky. They said it was something like a whale. (Armutlu köy halkı gökyüzünde çok tuhaf bir şey gördüler. Balina gibi birşey olduğunu söylediler.)
Zaman zarfları, cümlede verilen bir işin ne zaman yapıldığını nitelemek için kullanılırlar. Eylemi, zaman bakımından betimler. Genel olarak, cümlenin başında yada sonunda yer alırlar. Bazı zaman zarfları kesin zaman belirtirken bazıları kesin olmayan zamanı ifade edebilir. Zaman zarfları, İngilizcede bulunan zamanlara (English Verb Tenses) göre farklı şekilde sınıflandırılabilir.
Örnek: Yesterday Jack went fishing.
Örnek Cümle Çeviri: Dün Jack balık tutmaya gitti.
Örnek: They left early to avoid traffic.
Örnek Cümle Çeviri: Trafikten kaçınmak için erken ayrıldılar.
Örnek: It’s starting to get dark now.
Örnek Cümle Çeviri: Şimdi hava kararmaya başlıyor.
Örnek: She just finished the test.
Örnek Cümle Çeviri: Testi az önce bitirdi.
Örnek: Computer technology has not yet reached its peak. (“Henüz” (yet) zaman zarfı olumsuz, soru ve “to be to” yapısında da kullanılır.
Örnek Cümle Çeviri: Bilgisayar teknolojisi henüz zirveye ulaşmadı.
Örnek: Cheer up, the worst is yet to come.- Philander Johnson.
Örnek Cümle Çeviri: Neşelen, en kötüsü daha yolda.
Örnek: She is still waiting for you. (“Hâlâ” (still) zaman olmak (to be) eyleminden önce, diğer eylemlerden sonra kullanılır.)
Örnek Cümle Çeviri: Seni hâlâ bekliyor.
Örnek: Scientists still don't know what caused dinosaurs to disappear.
Örnek Cümle Çeviri: Bilim adamları dinazorların yok olmasına neyin sebep olduğunu hâlâ bilmiyorlar.
Adverb of Time (Zaman zarfı) da yaygın olarak kullanılan zarflar şunlardır:
today: bugün, günümüzde, günümüz
tomorrow: yarın, bugünden sonra gelen ilk gün
yesterday: dün, bugünden bir önceki gün
ago: önce, evvel
now: şimdi, su an (da), şimdilerde
first: önce,ilk, birinci
then: daha sonra, o zaman, o anda, sonra, o zamanlar
soon: az sonra, hemen, yakında, birazdan, pek yakında, çok geçmeden, yakın zamanda
afterwards: ondan sonra
after: sonra
before: önce, daha önce, bundan önce
early: erkenden, önce, ilk olarak, erken, belirlenen zamandan önce olan
late: geç, son zamanlarda, gecikmiş, belirlenen zamandan sonra olan
later: sonra,daha sonra, sonrasında
yet: henüz, daha, hala, şimdiye kadar
still: hâlâ
recently: son zamanlarda, yakın zamanlarda, geçende
finally: son olarak, sonunda, nihayet, en sonunda
eventually: sonunda, nihayet, eninde sonunda
already: çoktan, zaten, çok önceden, şimdiden
just: biraz önce, demin , az evvel, çok kısa bir süre önce
İngilizce | Türkçe | Telaffuzu |
about (prep., adv) | Hakkında |
a, an (indefinite article) | Bir |
Across (prep., adv) | Boyunca |
Action (n) | Aksiyon |
Activity (n) | Aktivite |
Actor (n) | Aktör |
Actress (n) | Kadın oyuncu |
Add (v) | Eklemek |
Adult (n) | Yetişkin |
Advice (n) | Tavsiye |
Afraid (adj) | Korkmuş, korkan |
After (prep) | Sonra |
Afternoon (n) | Öğleden sonra |
Again (adv) | Yeniden |
Age (n) | Yaş |
Ago (adv) | Önce |
Agree (v) | Anlaşmak, hem fikir olmak |
Air (n) | Hava |
Airport (n) | Havaalanı |
All (det., pron.) | Hepsi, bütünü |
Also (adv) | De, da, ayrıca |
always (adv) | Her zaman |
amazing (adj) | Harika |
and (conj) | Ve |
angry (adj) | Kızgın, öfkeli |
animal (n) | Hayvan |
another (det./pron) | Başkası, diğeri |
answer (n) | Cevap |
anyone (pron) | Hiç kimse |
anything (pron) | Hiçbir şey |
apartment (n.) | Apartman |
apple (n) | Elma |
April (n) | Nisan |
area (n) | Bölge, alan |
arm (n) | Kol |
around (prep., adv) | Etrafında |
arrive (v) | Varmak, ulaşmak |
art (n) | Sanat |
article (n) | Makale |
artist (n) | Artist |
as (prep) | Gibi |
ask (v) | Sormak |
at (prep) | Üzerinde |
August (n) | Ağustos |
aunt (n) | Teyze, hala |
autumn (n) | Sonbahar |
away (adv) | Uzakta |
baby (n) | Bebek |
back (n., adv) | Geri |
bad (adj) | Kötü |
bag (n) | Çanta |
ball (n) | Top |
banana (n) | Muz |
band (n) | Grup, takım, bant |
bank (money) (n) | Banka |
bath (n) | Banyo |
bathroom (n) | Tuvalet, banyo |
be v., auxiliary (v) | Olmak |
beach (n) | Sahil |
beautiful (adj) | Güzel |
because (conj) | Çünkü |
become (v) | Olmak |
bed (n) | Yatak |
bedroom (n) | Yatak odası |
beer (n) | Bira |
before (prep) | Önce |
begin (v) | Başlamak |
beginning (n) | Başlangıç |
behind (prep., adv) | Arkasında |
believe (v) | İnanmak |
below (adv., prep) | Altında |
better (adj) | Daha iyi |
between (prep. A1) | Arasında |
bicycle (n) | Bisiklet |
big (adj) | Büyük |
bike (n) | Bisiklet, motosiklet |
bill (n) | Fatura |
bird (n) | Kuş |
birthday (n) | Doğum günü |
black (adj) | Siyah |
blog (n) | İnternet günlüğü, blog |
blonde (adj) | Sarışın |
blue (adj., n) | Mavi |
boat (n) | Bot, tekne |
body (n) | Vücut |
book (n. A1) | Kitap |
boot (n) | Bot , çizme |
bored (adj) | Sıkılmış, bıkkın |
boring (adj) | Sıkıcı |
born (v) | Doğmak |
both (det./pron) | Her ikisi de |
bottle (n) | Şişe |
box (n) | Kutu |
boy (n) | Erkek çocuk |
boyfriend (n) | Erkek arkadaş |
bread (n) | Ekmek |
break (v., n) | Ara, teneffüs |
breakfast (n) | Kahvaltı |
bring (v) | Getirmek |
brother (n) | Kardeş |
brown (adj., n) | Kahverengi |
build (v) | İnşa etmek |
building (n) | Bina |
bus (n) | Otobüs |
Business (n) | İş, işletme |
busy (adj) | Meşgul |
but (conj) | Ama |
butter (n) | Tere yağı |
buy (v) | Satın almak |
by (prep) | Vasıtasıyla, itibarıyla |
bye (exclam) | Güle güle |
cafe (n) | Kafe |
cake (n) | Kek |
call (v., n) | Aramak |
camera (n) | Kamera |
can (modal v) | -e bilmek |
cannot (v) | Edememek, yapamamak |
capital (n., adj) | Başkent |
car (n) | Araba |
card (n) | Kart |
career (n) | Kariyer |
carrot (n) | Havuç |
carry (v) | Taşımak |
cat (n) | Kedi |
CD (n) | CD |
cent (n) | Sent |
century (n) | Yüzyıl |
change (v., n) | Değişmek, değiştirmek |
chart (n) | Çizelge, şema |
cheap (adj) | Ucuz |
check (v) | Kontrol etmek |
cheese (n) | Peynir |
chicken (n) | Tavuk |
child (n) | Çocuk |
choose (v) | Seçmek |
cinema (n) | Sinema |
city (n) | Şehir |
class (n) | Sınıf, ders |
classroom (n) | Sınıf |
clean (adj., v) | Temiz |
clock (n) | Saat |
close (v) | Kapamak |
clothes (n) | Elbiseler |
club (n) | Klüp |
coat (n) | Kaban, mont |
coffee (n) | Kahve |
cold (adj., n) | Soğuk |
college (n) | Kolej |
colour (n) | Renk |
come (v) | Gelmek |
common (adj., n) | Yaygın |
company (n) | Şirket |
compare (v) | Karşılaştırmak |
complete (adj., v) | Tamamlamak |
computer (n) | Bilgisayar |
concert (n) | Konser |
conversation (n) | Konuşma, sohbet |
cooking (n) | Pişirme |
correct (adj) | Doğru |
cost (n., v) | Masraf, ücret, mâl olmak |
could (modal v) | -e bilirdi |
country (n) | Yurt, memleket, ülke |
course (n) | Kurs |
cousin (n) | Kuzen |
cow (n) | İnek |
cream (n) | Krema |
create (v) | yaratmak |
culture (n) | Kültür |
cup (n) | Kupa, fincan |
customer (n) | Müşteri |
dad (n) | Baba |
dance (n., v) | Dans, dans etmek |
dancer (n) | Dansöz, dansçı |
dancing (n) | Dans eden |
dark (adj) | Karanlık |
date (n) | Zaman, randevu, tarih |
day (n) | Gün |
dear (adj) | Sevgili |
December (n) | Aralık |
decide (v) | Karar vermek |
delicious (adj) | Lezzetli |
describe (v) | Tanımlamak |
description (n) | Tanımlama, betimleme |
design (n., v) | Tasarım, dizayn etmek |
desk (n) | Masa |
detail (n) | Detay |
dialogue (n) | Diyalog |
dictionary (n) | Sözlük |
die (v) | Ölmek |
diet (n) | Diyet |
difference (n) | Fark |
different (adj) | Farklı |
difficult (adj) | Zor |
dinner (n) | Akşam yemeği |
dirty (adj) | Krili |
discuss (v) | Tartışmak |
dish (n) | Yemek |
do (v., auxiliary v) | Yapmak |
doctor (n) | Doktor |
dog (n) | Köpek |
dollar (n) | Dolar |
door (n) | Kapı |
down (adv., prep) | Aşağı |
downstairs (adv) | Merdiven |
draw (v) | Çizmek |
dress (n., v) | Giysi, giyinmek |
drink (n., v) | İçmek |
drive (v) | Sürmek |
driver (n) | Sürücü, şoför |
during (prep) | Boyunca |
each (det./pron./adv) | Her biri |
ear (n) | Kulak |
early (adj., adv) | Erken |
east (n., adj., adv) | Doğu |
easy (adj) | Kolay |
eat (v) | Yemek |
egg (n) | Yumurta |
eight (number) | Sekiz (8) |
eighty (number) | Seksen (80) |
eleven (number) | On bir (11) |
else (adv) | Başka, daha |
email (n., v) | Email |
end (n., v) | Son, bitmek |
enjoy (v) | Tadını çıkarmak, zevk almak |
euro (n) | Euro |
evening (n) | Akşam |
event (n) | Olay, vakıa |
ever (adv) | Asla, hiç |
every (det) | Her, bütün |
everybody (pron) | Herkes |
everyone (pron) | Herkes |
everything (pron) | Her şey |
exam (n) | Sınav |
excited (adj) | Heyecanlı |
exciting (adj) | Heyecan verici |
exercise (n., v) | Egzersiz, alıştırma |
expensive (adj) | Pahalı |
explain (v) | Açıklamak |
extra (adj) | Ekstra |
eye (n) | Göz |
face (n) | Yüz |
fact (n) | Gerçek, vak’a |
fall (v) | Düşmek |
false (adj) | Hatalı, yanlış |
family (n., adj) | Aile |
famous (adj) | Ünlü |
far (adv) | Uzak |
farmer (n) | Çiftçi |
fast (adj., adv) | Hızlı |
fat (adj) | Şişman |
father (n) | Baba |
February (n) | Şubat |
feeling (n) | His |
festival (n) | Festival |
few (det./adj., pron) | Az, biraz |
fifteen (number) | On beş (15) |
fifth (number) | On beşinci () |
fifty (number) | Elli (50) |
fill (v) | Doldurmak |
film (n) | Film |
final (adj) | Final |
find (v) | Bulmak |
fine (adj) | İyi, güzel |
first (det./number, adv) | Birinci |
fire (n) | Ateş |
fish (n) | Balık |
five (number) | Beş (5) |
flat (n) | Daire, apartman katı, düz |
flight (n) | Uçuş |
floor (n) | Zemin, kat |
flower (n) | Çiçek |
fly (v) | Uçmak |
follow (v) | Takip etmek |
food (n) | Yemek, yiyecek |
foot (n) | Ayak |
football (n) | Futbol |
for (prep) | İçin |
forget (v) | Unutmak |
form (n., v) | Form, şekil almak |
forty (number) | Kırk (40) |
four (number) | Dört (4) |
fourteen (number) | On dört (14) |
fourth (number) | Dördüncü (4.) |
free (adj) | Özgür, ücretsiz |
Friday (n) | Cuma |
friend (n) | Arkadaş |
friendly (adj) | Arkadaşça, dostça |
from (prep) | -dan, -den |
front (n., adj) | Ön, cephe |
fruit (n) | Meyve |
full (adj) | Dolu, tok |
fun (n) | Eğlence |
funny (adj) | Eğlenceli |
future (n) | Gelecek |
game (n) | Oyun |
garden (n) | Bahçe |
geography (n) | Coğrafya |
get (v) | Almak, elde etmek |
girl (n) | Kız |
girlfriend (n) | Kız arkadaş |
give (v) | Vermek |
glass (n) | Bardak |
go (v) | Gitmek |
good (adj) | İyi, güzel |
goodbye (exclam./n) | Görüşmek üzere |
grandfather (n) | Dede |
grandmother (n) | Babaanne |
grandparent (n) | Büyük ebeveyn |
great (adj) | Harika |
green (adj., n) | Yeşil |
grey (adj., n) | Gri |
group (n) | Grup |
grow (v) | Büyümek, gelişmek |
guess (v., n) | Misafir, misafir etmek |
guitar (n) | Gitar |
gym (n) | Spor salonu |
Hair (n) | Saç |
hand (n) | El |
happen (v) | Olmak, meydana gelmek |
happy (adj) | Mutlu |
hard (adj., adv) | Zor |
hat (n) | Şapka |
hate (v) | Nefret etmek |
have (v) | Sahip olmak |
have to (modal v) | Zorunda olmak |
he (pron) | O |
head (n) | Kafa, baş |
health (n) | Sağlık |
healthy (adj) | Sağlıklı |
hear (v) | Duymak |
hello (exclam./n) | Merhaba |
help (v., n) | Yardım etmek |
her (pron., det) | Onun (dişi) |
here (adv) | Burada |
hey (exclam) | Merhaba |
hi (exclam) | Merhaba |
high (adj) | Yüksek |
him (pron) | Ona (eril) |
his (det) | Onun (eril) |
history (n) | Tarih |
hobby (n) | Hobi |
holiday (n) | Tatil |
home (n., adv) | Ev |
homework (n) | Ev ödevi |
horse (n) | At |
hospital (n) | Hastahane |
hot (adj) | Sıcak |
hotel (n) | Hotel |
hour (n) | Saat |
house (n) | Ev |
how (adv) | Nasıl |
however (adv) | Buna rağmen |
hundred (number) | Yüz () |
hungry (adj) | Aç |
husband (n) | Koca |
I (pron) | Ben |
ice (n) | Buz |
ice cream (n) | Dondurma |
idea (n) | İdea, düşünce, fikir |
if (conj) | Eğer |
imagine (v) | Hayal etmek |
İmportant (adj) | Önemli |
improve (v) | Geliştirmek |
in (prep., adv) | Da, de, içinde |
include (v) | İçermek |
information (n) | Bilgi |
interest (n., v) | İlgi, ilgilenmek |
interested (adj) | İlginç |
interesting (adj) | İlginç |
internet (n) | İnternet |
interview (n., v) | Görüşme, mülakat |
into (prep) | İçine, -a, -e |
introduce (v) | Tanıtmak |
island (n) | Ada |
it (pron) | O (cansız varlıklar için) |
its (det) | (onun cansız varlıklar için) |
jacket (n) | Ceket |
jeans (n) | Kot pantolon |
job (n) | İş |
join (v) | Katılmak |
journey (n) | Seyahat, gezi |
juice (n) | Meyve suyu |
July (n) | Temmuz |
June (n) | Haziran |
just (adv) | Sadece, yalnızca |
keep (v) | Tutmak |
key (n., adj) | Anahtar |
Kilometre (n) | Kilometre |
kind (type) (n) | Tür, çeşit |
kitchen (n) | Mutfak |
know (v) | Bilmek |
land (n) | Ada |
language (n) | Dil |
Large (adj) | Geniş |
last (final) (det) | Son, sonuncu |
late (adj., adv) | Geç |
laugh (v., n) | Gülme, gülmek |
left (adj., adv., n) | Sol |
leg (n) | Bacak, ayak |
lesson (n) | Ders |
let (v) | İzin vermek, müsaade etmek |
letter (n) | Mektup |
library (n) | Kütüphane |
lie (v) | Yalan söylemek |
life (n) | Hayat, yaşam |
light (from the sun/a lamp) (n., adj) | Işık |
like (similar) (prep) | Benzer, gibi |
like (find sb/sth pleasant) (v) | Beğenmek |
line (n) | Satır, hat, çizgi |
lion (n) | Aslan |
list (n., v) | Liste, listelemek |
listen (v) | Dinlemek |
little (adj., det./pron) | Küçük |
live (v) | Yaşamak |
local (adj) | Yerel |
long (adj., adv) | Uzun |
look (v) | Bakmak |
lose (v) | Kaybetmek |
lot (pron., det., adv) | Pay, üleş, birçok |
love (n., v) | Sevmek, aşk |
lunch (n) | Öğle yemeği |
machine (n) | Makine |
magazine (n) | Dergi |
main (adj) | Esas, başlıca, ana |
make (v) | Yapmak |
man (n) | Adam, erkek |
many (det./pron) | Çok |
map (n) | Harita |
March (n) | Mart |
market (n) | Market |
married (adj) | Evli |
May (n) | Mayıs |
maybe (adv) | Belki |
me (pron) | Beni, bana |
Meal (n) | Öğün |
mean (v) | Demek, istemek, kastetmek |
meaning (n) | Anlam, mana |
meat (n) | Et |
meet (v) | Tanışmak, buluşmak |
meeting (n) | Buluşma |
member (n) | Üye |
menu (n) | Menü |
message (n) | Mesaj |
metre (n) | Metre |
midnight (n) | Gece yarısı |
mile (n) | Mil |
milk (n) | Süt |
million (number) | Milyon |
minute (n) | Dakika |
miss (v) | Kaçırmak (tren), özlemek |
mistake (n) | Hata, yanlış |
model (n) | Model |
modern (adj) | Modern, yeni |
moment (n) | An |
Monday (n) | Pazartesi |
money (n) | Para |
month (n) | Ay |
more (det./pron., adv) | Daha |
morning (n) | Sabah |
most (det./pron., adv) | En çok, ekser |
mother (n) | Anne |
mountain (n) | Dağ |
mouse (n) | Fare |
mouth (n) | Ağız |
move (v) | Hareket etmek |
movie (n) | Film |
much (det./pron., adv) | Fazla, çok |
mum (n) | Anne |
museum (n) | Müze |
music (n) | Müzik |
must (modal v) | Zorunluluk, gereklilik |
my (det) | Benim |
name (n., v) | İsim, isimlendirmek |
natural (adj) | Doğal |
near (prep., adj., adv.) | Yakın, yakınında |
need (v) | Gerekmek, ihtiyacı olmak |
negative (adj) | Olumsuz |
neighbour (n) | Komşu |
never (adv) | Asla |
new (adj) | Yeni |
news (n) | Haberler |
newspaper (n) | Gazete |
next (adj., adv) | Sıradaki, gelecek |
next to (prep) | Yakınında |
nice (adj) | İyi, hoş, güzel |
night (n) | Gece |
nine (number) | Dokuz (9) |
nineteen (number) | On dokuz (19) |
ninety (number) | Doksan (90) |
no one (pron) | Hiç kimse |
nobody (pron) | Hiç kimse |
nose (n) | Burun |
not (adv) | Değil, olumsuzluk |
note (n) | Not |
nothing (pron) | Hiçbir şey |
November (n) | Kasım |
now (adv) | Şimdi, şuan |
Number (n) | Numara |
nurse (n) | Hemşire |
object (n) | Obje, nesne |
o’clock (adv) | Saat |
October (n) | Ekim |
of (prep) | -nın, -nin |
off (adv., prep) | Kapalı |
office (n) | Ofis |
often (adv) | Sıklıkla |
oh (exclam) | Oh |
OK (exclam., adj./adv) | Tasdik, kabul |
old (adj) | Eski |
on (prep., adv) | Üzerinde |
once (adv) | Bir kere, bir kez |
onion (n) | Soğan |
online (adj., adv) | Online |
only (adj., adv) | Sadece |
open (adj., v) | Açık, açmak |
opinion (n) | Görüş, fikir |
Opposite (adj., adv., prep., n) | Karşı, zıt, aksi |
or (conj) | Veya |
Orange (n., adj) | Portakal |
order (n., v) | Sipariş, sipariş vermek |
other (adj./pron) | Diğeri, başkası |
our (det) | Bizim |
out (adv./prep) | Dışarı, çıkış |
outside (adv) | Dışarı |
over (prep., adv) | Üstünde, üzerinde |
own (adj./pron) | Kendi |
page (n) | Sayfa |
paint (v., n) | Boya, boyamak |
painting (n) | Tablo, resim |
pair (n) | Çift, eş |
paper (n) | Sayfa |
paragraph (n) | Paragraf |
parent (n) | Ebeveyn |
park (n., v) | Park |
part (n) | Bölüm, part |
partner (n) | Partner |
party (n) | Parti |
passport (n) | Pasaport |
past (adj., n., prep) | Geçmiş |
pay (v) | Ödemek |
pen (n) | Dolma kalem |
pencil (n) | Kurşun kalem |
people (n) | İnsanlar, halk |
pepper (n) | Biber |
perfect (adj) | Harika |
period (n) | Periyot |
person (n) | İnsan, kişi |
personal (adj) | Kişisel, şahsi |
phone (n., v) | Telefon |
photo (n) | Foto, resim |
photograph (n) | Fotoğraf |
phrase (n) | İbare, tabir |
piano (n) | Piyano |
picture (n) | Resim |
piece (n) | Tane, parça |
pig (n) | Domuz |
pink (adj., n) | Pembe |
place (n) | Yer, mekan |
plan (n., v) | Plan, planlamak |
plane (n) | Uçak |
plant (n) | Bitki |
play (v., n) | Oyun, oynamak |
player (n) | Oyuncu |
please (exclam) | Lütfen |
point (n) | Nokta, puan |
police (n) | Polis |
policeman (n) | Polis |
pool (n) | Havuz |
poor (adj) | Fakir |
popular (adj) | Popüler |
positive (adj) | Positif |
possible (adj) | Mümkün, olabilir |
post (n., v) | Makam, posta, postalamak |
potato (n) | Patates |
pound (n) | Pound |
practice (n) | Egzersiz, idman |
practise (v) | Alıştırma yapmak |
prefer (v) | Tercih etmek |
prepare (v) | Hazırlamak |
present (adj., n) | Şimdiki zaman, |
pretty (adj., adv) | Hoş, güzel, şirin, tatlı |
price (n) | Fiyat |
probably (adv) | Muhtemelen |
problem (n) | Problem |
product (n) | Ürün |
programme (n) | Program |
project (n) | Proje |
purple (adj., n) | Mor |
put (v) | Koymak |
quarter (n) | Çeyrek |
question (n) | Soru |
quick (adj) | Hızlı |
quickly (adv) | Hızlıca |
quiet (adj) | Sakin, sessiz |
quite (adv) | Epeyce, oldukça |
radio (n) | Radyo |
rain (n., v) | Yağmur, yağmur yağmak |
read (v) | Okumak |
Reader (n) | Okuyucu |
reading (n) | Okuma |
ready (adj) | Hazır |
real (adj) | Gerçek |
really (adv) | Gerçekten |
reason (n) | Sebep |
red (adj., n) | Kırmızı |
relax (v) | Rahatlamak, dinlenmek |
remember (v) | Hatırlamak |
repeat (v) | Tekrar etmek |
report (n) | Rapor |
restaurant (n) | Restoran |
result (n) | Sonuç |
return (v., n) | Geri dönmek |
rice (n) | Pirinç |
rich (adj) | Zengin |
ride (v) | Sürmek |
right (adj., adv., n) | Doğru |
river (n) | Nehir |
road (n) | Yol |
room (n) | Oda |
routine (n) | Rutin |
rule (n) | Kural |
run (v) | Koşmak |
sad (adj) | Üzgün |
salad (n) | Salata |
salt (n) | Tuz |
same (adj., pron., adv) | Aynı |
sandwich (n) | Sandviç |
Saturday (n) | Cumartesi |
say (v) | Söylemek |
school (n) | Okul |
science (n) | Bilim |
scientist (n) | Bilim adamı |
sea (n) | Deniz |
Second (next after the first) (det./ number) | İkinci |
section (n) | Kesit, bölüm, kısım |
see (v) | Görmek |
sell (v) | Satmak |
send (v) | Göndermek |
sentence (n) | Cümle |
September (n) | Eylül |
seven (number) | Yedi (7) |
seventeen (number) | On yedi (17) |
seventy (number) | Yetmiş (70) |
share (v) | Paylaşmak |
she (pron) | O (dişil) |
sheep (n) | Koyun |
shirt (n) | Gömlek |
shoe (n) | Ayakkabı |
shop (n., v) | Alışveriş, alışveriş yapmak |
shopping (n) | Alışveriş yapma |
short (adj) | Kısa |
should (modal v) | Gerekmek, -meli, -malı |
show (v., n) | Göstermek |
shower (n) | Duş |
sick (adj) | Hasta |
similar (adj) | Benzer |
sing (v) | Şarkı söylemek |
singer (n) | Şarkıcı |
sister (n) | Kız kardeş, hemşire |
sit (v) | Oturmak |
situation (n) | Durum |
six (number) | Altı (6) |
sixteen (number) | On altı (16) |
sixty (number) | Altmış (60) |
skill (n) | Yetenek |
skirt (n) | Etek |
sleep (v) | Uyumak |
slow (adj) | Yavaş |
small (adj) | Küçük |
snake (n) | Yılan |
snow (n., v) | Kar, kar yağmak |
so (adv., conj) | Bu yüzden, böyle, şöyle |
some (det., pron) | Biraz |
somebody (pron) | Birisi |
someone (pron) | Birisi |
something (pron) | Bir şey |
sometimes (adv) | Bazen |
son (n) | Oğul |
song (n) | Şarkı |
soon (adv) | Yakında |
sound (n., v) | Ses |
soup (n) | Çorba |
south (n., adj., adv) | Güney |
space (n) | Alan, mekan, uzay |
speak (v) | Konuşmak |
special (adj) | Özel |
spell (v) | Hecelemek |
spelling (n) | Heceleme |
spend (v) | Harcamak (zaman, para) |
sport (n) | Spor |
spring (n) | İlkbahar |
stand (v) | Durmak, dikilmek |
star (n) | Yıldız, ünlü |
start (v) | Başlamak |
statement (n) | Söz, ifade, beyan, demeç |
station (n) | İstasyon |
stay (v) | Kalmak |
still (adv) | Hala, henüz |
stop (v., n) | Durmak |
story (n) | Hikaye |
street (n) | Sokak |
strong (adj) | Güçlü |
student (n) | Öğrenci |
study (n., v) | Çalışmak (ders) |
style (n) | Stil |
subject (n) | Ders, özne, konu |
success (n) | Başarı |
sugar (n) | Şeker |
Summer (n) | Yaz |
sun (n) | Güneş |
Sunday (n) | Pazar |
supermarket (n) | Süpermarket |
sure (adj) | Emin, kesin |
sweater (n) | Süveter |
swim (v) | Yüzmek |
swimming (n) | Yüzme |
table (n) | Masa |
take (v) | Almak |
talk (v) | Konuşmak |
tall (adj) | Uzun |
taxi (n) | Taksi |
tea (n) | Çay |
teach (v) | Öğretmek |
teacher (n) | Öğretmen |
team (n) | Tim, takım |
teenager (n) | Ergen, yeniyetme |
telephone (n., v) | Telefon |
television (n) | Televizyon |
tell (v) | Söylemek, demek |
ten (number) | On (10) |
tennis (n) | Tenis |
terrible (adj) | Korkunç |
test (n., v) | Test, sınav yapmak, test yapmak |
text (n) | Metin |
than (conj) | -den, -dan |
thank (v) | Teşekkür etmek |
thanks (exclam., n) | Teşekkür ederim |
their (det) | Onların |
them (pron) | Onlara, onları |
then (adv) | O zaman |
there (adv) | Orada |
they (pron) | Onlar |
thing (n) | Şey |
think (v) | Düşünmek |
third (number) | Üçüncü |
thirsty (adj) | Susamış |
thirteen (number) | On üç (13) |
thirty (number) | Otuz (30) |
this (det./pron) | Bu |
three (number) | Üç (3) |
through (prep., adv) | Vasıtasıyla, başından sonuna kadar |
Thursday (n) | Perşembe |
ticket (n) | Bilet |
time (n) | Zaman |
tired (adj) | Yorulmuş, yorgun |
title (n) | Başlık |
today (adv., n) | Bugün |
together (adv) | Birlikte |
toilet (n) | Tuvalet |
tomato (n) | Domates |
tomorrow (adv., n) | Yarın |
tonight (adv., n) | Bu gece |
too (adv) | Çok fazla, aşırı |
tooth (n) | Diş |
topic (n) | Konu |
tourist (n) | Turist |
town (n) | Şehir |
traffic (n) | Trafik |
train (n) | Tren |
travel (v., n) | Seyahat, seyahat etmek |
tree (n) | Ağaç |
trousers (n) | Pantolon |
true (adj) | Doğru |
try (v) | Denemek |
Tuesday (n) | Salı |
turn (v., n) | Sıra, dönmek, döndürmek |
TV (n) | TV |
twelve (number) | On iki (12) |
twenty (number) | Yirmi (20) |
twice (adv) | İki kez |
two (number) | İki (2) |
type (n) | Tür, tip, cins |
umbrella (n) | Şemsiye |
uncle (n) | Amca |
under (prep., adv) | Altında |
understand (v) | Anlamak |
university (n) | Üniversite |
until (conj./prep) | -e kadar, değin, dek |
up (adv., prep) | Yukarı |
upstairs (adv) | Üst katta olan |
us (pron) | Bizi, bize |
Use (v) | Kullanmak |
useful (adj) | Kullanışlı |
usually (adv) | Genellikle |
vacation (n) | Tatil |
vegetable (n) | Sebze |
very (adv) | Çok |
video (n) | Video |
village (n) | Köy |
visit (v., n) | Ziyaret, ziyaret etmek |
visitor (n) | Ziyaretçi |
wait (v) | Beklemek |
waiter (n) | Garson |
wake (v) | Uyanmak |
walk (v., n) | Yürümek |
wall (n) | Duvar |
want (v) | İstemek |
warm (adj) | Sıcak |
wash (v) | Yıkamak |
watch (v., n) | İzlemek, kol saati |
water (n) | Su |
way (n) | Yol, yöntem, tarz |
we (pron) | Biz |
wear (v) | Giymek |
weather (n) | Hava durumu |
website (n) | Website |
Wednesday (n) | Çarşamba |
week (n) | Hafta |
weekend (n) | Hafta sonu |
welcome (exclam., v., adj) | Hoş geldin |
well (adv., adj., exclam) | İyi |
west (n., adj., adv) | Batı |
what (pron./det) | Ne |
when (adv., pron., conj) | Ne zaman, -dığında |
white (adj., n) | Beyaz |
who (pron) | Kim? |
why (adv) | Neden? |
wife (n) | Karı |
win (v) | Kazanmak |
window (n) | Pencere |
wine (n) | Şarap |
winter (n) | Kış |
with (prep) | İle |
Without (prep) | Olmadan, dışında, hariç |
woman (n) | Kadın |
wonderful (adj) | Harika |
word (n) | Kelime |
work (v., n) | İş, çalışmak |
worker (n) | İşçi |
world (n) | dünya |
write (v) | Yazmak |
writer (n) | Yazar |
writing (n) | Yazı |
wrong (adj) | Yanlış |
yeah (exclam) | He, tamam, evet |
year (n) | Yıl |
yellow (adj., n) | Sarı |
yes (exclam) | Evet |
yesterday (adv., n) | Dün |
you (pron) | Sen |
young (adj) | Genç |
your (det) | Senin |
yourself (pron) | Kendin, kendiniz |