tolkien film gösterim saatleri / CerModern Açık Hava Film Günleri Devam Ediyor | Artful Living

Tolkien Film Gösterim Saatleri

tolkien film gösterim saatleri

1

2 J. R. R. Tolkien YÜZÜKLERİN EFENDİSİ İKİ KULE John Ronald Reuel Tolkien, 1892'de Güney Afrika'da doğdu. Dilbilim ve Eski İngilizce konularında uzmanlaştı ve 1945'te Oxford Üniversitesi'nde İngilizce Profesörü oldu. 1959'a kadar bu görevde kaldı. Oxford'da II. Dünya Savaşı'ndan önceki yıllarda Owen Barfield, C. S. Lewis ve Charles Williams gibi yazarlarla birlikte edebi bir çevre oluşturdu. Yüzüklerin Efendisi' nin (ve örneğin, C. S. Lewis'in Kozmik Üçleme'sinin)temeli bu çevrenin toplantılarında atılmıştır. Yüzüklerin Efendisi'nin 1954 ve 1955 yıllarında üç cilt halinde yayınlanması, özellikle "saygıdeğer" bir İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörünün "fantezi" gibi bir türde eser vermesi, edebiyat eleştirisi çevrelerinde küçük çaplı bir skandala yol açtı. Tolkien'ın 1937'de yayınlamış olduğu Hobbit (Mitos/Altı-Kırkbeş, 1997), daha ziyade masal türüne ait bir çalışma olarak kabul edildiği için üzerinde pek durulmamıştı. Oysa Tolkien, Yüzüklerin Efendisi'yle birlikte, Hobbit'te başladığı "dünya yaratma" projesinde ısrarlı olduğunu gösterdi. Yüzüklerin Efendisi'nin yarattığı dalgalanma, "fantezi" türünün, tıpkı o yıllarda bilimkurgu için de olduğu gibi, "saygın" edebiyat türleri arasında kabul edilmesinde önemli rol oynadı; Tolkien'ı izleyen fantezi yazarları, onu ve onun yarattığı "Orta Dünya"yı büyük ölçüde taklit etmekten vazgeçemediler. Tolkien'ın 1973'teki ölümünden sonra "Orta Dünya"nın Birinci Çağ'ını ele alan Silmarillion (1977), oğlu Christopher Tolkien tarafından yayına hazırlandı. Christopher Tolkien 1980'li ve 90'li yıllar boyunca babasının yarım kalmış elyazmalarını yayınlayarak eksiksiz bir "Orta Dünya" tarihi hazırlamaya gayret etti.

3 İKİ KULE J. R. R. TOLKIEN YÜZÜKLERİN EFENDİSİ İkinci Kısım İngilizce'den Çeviren: ÇİĞDEM ERKAL ÎPEK Yayına Hazırlayan ve Şiir Çevirileri: BÜLENT SOMAY METİS YAYINLARI

4 J. R. R. Tolkien * YÜZÜKLERİN EFENDİSİ Birinci Kısım YÜZÜK KARDEŞLİĞİ İkinci Kısım İKİ KULE Üçüncü Kısım KRALIN DÖNÜŞÜ *

5 YÜZÜKLERİN EFENDİSİ Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları 'na Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlara, ölecekler ne yazık Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyarı 'nda Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi'ne Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak Gölgeler içindeki Mordor Diyarı 'nda

6 ÜÇÜNCÜ KİTAP

7 BÖLÜM I BOROMİR'İN AYRILIŞI "Aragorn tepeye hızla tırmanmaya devam etti. Arada bir durup yere eğiliyordu. Hobbitler yere çok hafif bastıklarından ayak izlerini okumak Kolcular için bile o kadar kolay değildir; fakat zirveden pek uzak olmayan bir yerde yolu bir pınar kesiyordu ve nemli toprak üzerinde aradığı şeyi gördü." "İşaretleri doğru okuyorum, dedi kendi kendine. "Frodo zirveye koşmuş. Orada ne gördü acaba? Ama aynı yoldan geri dönüp tekrar aşağıya inmiş." "Aragorn bir an tereddüt etti. Bu kafa karışıklığında kendisine yol gösterecek bir şey görmeyi umarak kendisi de tahta ulaşmayı istiyordu; ama fazla zamanı yoktu. Aniden ileriye sıçradı ve iri kaldırım taşlarım aşıp basamaklardan yukarı zirveye doğru koştu. Sonra tahta oturup etrafa baktı. Fakat güneş kararmış gibiydi; sanki dünya donuk ve uzaktı. Kuzey'den başlayıp tekrar Kuzey'e döndü; uzaktaki tepelerden başka bir şey görmedi; yalnız çok uzakta kartalı andıran büyük bir kuşun geniş halkalar çizerek yavaş yavaş yere doğru alçaldığını gördü." "Tam etrafı gözetlerken keskin kulakları aşağıdan, Nehir'in batı yakasındaki ormanlık alandan gelen sesleri yakaladı. Doğruldu. Bağrışmalar vardı; aralarından dehşet içinde orkların haşin seslerini seçebildi. Sonra birden derinden gelen bir sesle büyük bir boru öttürüldü; ses muazzam bir haykırışla kükreyen şelalelerin üzerine yükseldi, tepelere çarpıp boşluklarda yankılandı." "Boromir'in borusu! diye haykırdı Aragorn. "Müşkül durumda!" Basamaklardan aşağıya fırladı, patikadan aşağıya sıçrayıp uzaklaştı. "Eyvah! Bugün üstümde bir uğursuzluk var, ne yapsam ters gidiyor. Sam nerede?" Aragorn koşarken bağrışmalar giderek yükselmişti, ama şimdi daha zayıftılar ve boru çaresizlik içinde üfleniyordu. Orkların çığlıkları vahşi ve tiz seslerle yükseldi ve aniden boru sesleri kesildi. Aragorn son yamaçtan aşağıya koştu fakat daha tepenin eteğine varmamıştı ki sesler iyice zayıfladı; sola dönüp onlara doğrukoşarken geri çekildiler, sonunda tamamen duyulmaz oldular. Aragorn parlak kılıcını çekip Elendil! Elendil! diye bağırarak ağaçların içine daldı." "Parth Galen'in bir mil kadar ötesinde, gölden pek uzak olmayan küçük bir açıklık alanda Boromir'i buldu. Sırtını ulu bir ağaca dayamış, sanki dinleniyormuş gibi oturuyordu. Fakat Aragorn onun bir sürü kara tüylü okla deşilmiş olduğunu gördü; kılıcı hala elindeydi ama kabzasına yakın bir yerden kırılmıştı; ikiye yarılmış borusu yanıbaşındaydı. Etrafında ve ayaklarının dibinde bir yığın ork ölmüş yatıyordu." "Aragorn, Boromir'in yanına diz çöktü. Boromir gözlerini aralayıp konuşmaya çalıştı. Nihayet ağzından ağır ağır birkaç söz döküldü. "Frodo'dan yüzüğü almaya çalıştım," dedi. "Çok üzgünüm.

8 Cezamı çektim." "Bakışları devrilen düşmanlarına kaydı; en az yirmisi orada yatıyordu. "Gittiler: Orklar onları aldı. Galiba Buçukluklar: ölmediler. Orklar onları bağladı." Durdu ve gözleri yorgunlukla kapandı. Bir süre sonra tekrar konuştu." "Elveda Aragorn! Minas Tirith'e git ve halkımı kurtar! Ben yenik düştüm." "Hayır! dedi Aragorn, elini tutup alnından öperken. "Sen kazandın! Pek az insan böyle bir zafer kazanmıştır. Huzur içinde ol! Minas Tirith düşmeyecek!" Boromir gülümsedi. Ne tarafa doğru gittiler? Frodo yanlarında mıydı? diye sordu Aragorn. Ama Boromir bir daha konuşmadı. "Heyhat! dedi Aragorn. "Böyle göçüyor Muhafız Kulesi Hükümdarı, Denethor'un varisi! Acı bir son. Grup darmadağın oldu. Yenik düşen benim. Gandalf in bana olan güveni boşmuş. Şimdi ne yapacağım? Boromir Minas Tirith'e gitme işini bana yükledi, gönlüm de bundan yana; ama Yüzük ve Taşıyıcısı neredeler? Onları nasıl bulacağım ve Macera'yı felaketten nasıl koruyacağım?" Bir süre ağlamaktan iki büklüm, Boromir'in eli hala ellerinde diz çöküp öylece kaldı. Legolas ile Gimli onu böyle buldular. Tepenin batı yamaçlarından, ağaçların arasından sanki avlanılmış gibi yavaşça sokularak sessizce gelmişlerdi. Gimli'nin elinde baltası vardı, Legolas'ınkindeyse uzun bıçağı: Bütün okları tükenmişti. Açıklığa gelince şaşkınlıkla kalakaldılar; sonra bir an başlarını kederle öne eğip durdular, çünkü her şey apaçık ortada gibi görünüyordu." "Heyhat! dedi Legolas, Aragorn'un yanına gelerek. "Ormanda birçok ork avlayıp öldürdük ama burada olsak daha çok faydamız dokunacakmış. Boruyu işitir işitmez geldik ama belli ki geç kalmışız. Korkarım ölümcül bir yara almışsın!" "Boromir öldü, dedi Aragorn. "Ben yara almadım çünkü onun yanında değildim. Ben uzakta tepedeyken, o hobbitleri korurken öldü." "Hobbitler! diye bağırdı Gimli. "Onlar neredeler o halde? Frodo nerede?" "Bilmiyorum, diye cevap verdi Aragorn bitkin, "Ölmeden önce Boromir orkların onları bağladıklarını söyledi; ölü olduklarını zannetmiyordu. Onu Merry ile Pippin'i izlemesi için yollamıştım, ama Frodo veya Şam'ın yanında olup olmadığını sormadım, sorduğumdaysa artık çok geçti. Bugün bütün yaptıklarım ters gitti. Şimdi ne yapmak lazım?" "Önce ölüyle ilgilenmeliyiz, dedi Legolas. "Bu kötü orklar arasında leş gibi yatmasına izin

9 veremeyiz." "Fakat acele etmemiz gerek, dedi Gimli. "O olsaydı bizim oyalanmamızı istemezdi. Eğer Grup'tan herhangi birinin esir düşmüş olma ihtimali varsa orkları izlememiz gerek." "Ama Yüzük Taşıyıcısı'nın onlarla birlikte olup olmadığını bilmiyoruz, dedi Aragorn. "Onu bırakacak mıyız? Önce onu aramamız gerekmez mi? Şimdi kötü bir seçim var önümüzde!" "O zaman gelin önce yapmamız lazım gelen şeyi yapalım, dedi Legolas. "Yoldaşımızı gerektiği gibi gömecek veya üzerine bir höyük yapacak ne vaktimiz var ne de aletimiz. Üzerine taşlardan bir tümsek yapabiliriz." "Bu iş hem zor hem de uzun sürer; taş bulabileceğimiz en yakın yerse su kenarı, dedi Gimli." "O halde onu kendi ve mağlup ettiği düşmanlarının silahlarıyla birlikte bir kayığa yerleştirelim, dedi Aragorn. "Rauros Şelaleleri'ne yollayıp Anduin'e emanet edelim. Gondor Nehri kötü bir yaratığın, kemiklerine saygısızlık etmemesini sağlar en azından." Çabucak orkların üzerlerini arayıp kılıçlarını, yarılmış miğferlerini ve kalkanlarını ortaya yığdılar. "Bakın! diye bağırdı Aragorn. "İşaretler bulmaya başladık bile!" Korkunç silahların oluşturduğu yığından yaprak biçimli, altın rengi ve kırmızıyla işlenmiş iki bıçak çıkarttı; biraz daha arayınca küçük kırmızı taşlarla bezenmiş siyah kınlan da buldu. "Ork aletleri değil bunlar!" dedi. "Bunları hobbitler taşıyordu. Belli ki orklar onları yağmalamışlar ama ne olduklarını bildiklerinden alıkoymaya korkmuşlar: Mordor'un zehirine karşı büyülerle kaplanmış Batılı işi bıçaklar bunlar. O halde eğer hala yaşıyorlarsa arkadaşlarımız silahsız. Ben. bunları alıkoyacağım, her şeye rağmen onlara geri vermeyi umarak." "Ben de, dedi Legolas, "bulabildiğim bütün oklan alacağım çünkü sadağım boşaldı." Yığını ve etrafı yoklayıp zarar görmemiş ve orkların genellikle kullandıklarından daha uzun saplara sahip epey ok buldu. Bunları yakından inceledi." "Ve Aragorn ölülere bakıp şöyle dedi: "Burada yatanların birçoğu Mordor halkına mensup değil. Eğer orklar ve türleri hakkında bildiklerim doğruysa, bunlardan bazıları Kuzey'den, Dumanlı Dağlar'dan. Ayrıca burada benim tanımadıklarım da var. Silahlan hiç de ork usulü değil!" "Daha iri yapılı, esmer, çekik gözlü, kalın bacaklı ve kocaman elli dört gulyabani asker vardı. Kılıçlan, genellikle orkların kullandığı kavisli palalardan değildi, kısa ve enliydi; ayrıca porsukağacından yapılma, boyu ve biçimi insanlarınkine benzeyen yaylan vardı. Kalkanlarında garip bir arma bulunuyordu: Kara bir alanın ortasında küçük beyaz bir el; demir miğferlerinin önüne de beyaz metalden işlenmiş bir S rünü yerleştirilmişti." "Bu işaretleri daha önce görmemiştim, dedi Aragorn. "Ne anlama geliyorlar?" "S, Sauron demek, dedi Gimli. "Bunu okumak kolay."

10 "Yo hayır! dedi Legolas. "Sauron elf rünlerini kullanmaz." "Ne gerçek ismini kullanır ne de isminin yazılmasına veya telaffuz edilmesine izin verir, dedi Aragorn. "Ayrıca beyaz renk de kullanmaz. Baraddür hizmetindeki orklar Kırmızı Göz işaretini kullanır." Bir an düşündü. "S, Saruman demek sanırım," dedi sonunda. "Îsengard'da kötülük kol geziyor ve Batı artık güvende değil. Aynı Gandalf'ın korktuğu gibi: Hain Saruman bir biçimde yolculuğumuzdan haberdar olmuş. Gandalf in sonunu da biliyor olması ihtimali mevcut. Moria'dan gelen takipçiler Lörien'in gözünden kaçmış olabilirler veya o ülkeden uzak durup Îsengard'a başka yollardan gelmiş de olabilirler. Orklar hızla yol alırlar. Fakat Saruman'ın haber almak için kullandığı birçok yol var. Kuşları hatırlıyor musunuz?" "Bilmecelerle uğraşacak zamanımız yok, dedi Gimli. "Haydi Boromir'i taşıyalım!" Fakat sonra bilmeceleri çözmeye çalışmalıyız, eğer doğru yolu seçmek istiyorsak, diye cevap verdi Aragorn. Belki de doğru seçim yoktur, dedi Gimli. Baltasını alıp birkaç dal kesmeye başladı cüce. Bunları kirişlerle bir araya bağlayıp pelerinlerini bu iskeletin üzerine yaydılar. Bu kaba tabutun üzerine yol arkadaşlarının cesedini ve Boromir'le gitmesini uygun bulup seçtikleri, son dövüşünün yadigarlarını yerleştirip kıyıya taşıdılar. Sahile kadar olan mesafe kısaydı ama yine de bu işin pek kolay olmadığını gördüler çünkü Boromir hem uzun, hem de güçlü bir adamdı. "Legolas ile Gimli aceleyle Parth Galen'in eteğine giderken, Aragorn tabuta göz kulak olmak için su kenarında kaldı. Bir mil kadar bir mesafeydi gittikleri; iki kayığı kıyı boyunca aceleyle geri getirmek ise epey vakitlerini aldı." "Bir tuhaflık var! dedi Legolas. "Nehir kenarında sadece iki kayık vardı. Diğerinin izini bulamadık." Orklar oraya da mı gitmiş? diye sordu Aragorn. "Onların izine rastlamadık, diye cevap verdi Gimli. "Ayrıca orklar bütün kayıkları ve eşyaları da alır veya telef ederlerdi." Oraya vardığımızda ben zemine bir bakayım, dedi Aragorn. "Artik Boromir'i onu taşıyacak olan kayığın ortasına yatırmışlardı. Gri başlığıyla elf pelerinini katlayarak başının altına yerleştirdiler. Uzun kara saçını tarayarak omuzlarına yaydılar. Lörien'in altın kemeri belinde parıldıyordu. Miğferi yanına yerleştirilmişti; kucağına da yarılmış borusunu ve kılıcının kabzasıyla kınını koydular; ayaklarının altına da düşmanlarının kılıçlarını. Sonra kayığın burnunu diğer kayığın kıçına bağlayarak onu suya çektiler. Sahil boyunca yavaş yavaş küreklere asılıp hızla akan kanala dönerek Parth Galen'in yeşil çimenliğini geçtiler. Tol Brandir'in dimdik yükselen yamaçları parlıyordu:"

11 Artık günün ortasıydı. Onlar güneye doğru ilerledikçe Rauros'un su bulutu yükselmeye ve önlerinde altından bir pus halinde donuk donuk titreşmeye başladı. Şelalenin hızlı akışı ve gümbürtüsü, rüzgarsız havayı sarsıyordu. "Elemle cenaze kayığını çözdüler: Akıp giden suyun bağrındaki kayık ilerlerken, Boromir öylece, huzur içinde yatıyordu. Onlar kendi kayıklarını kürekleriyle akıntıya kapılmasın diye tutarken, akarsu Boromir'i aldı götürdü. Kayık yanlarından yüzerek geçti ve yavaş yavaş, altın ışık içinde siyah bir noktacık kadar küçülerek onlardan ayrıldı; sonra aniden gözden kayboldu. Rauros hiç değişmeden gürlemeye devam etti. Nehir, Denethor oğlu Boromir'i almıştı; Minas Tirith'te, sabahlan Ak Kule'de dururken görülmedi bir daha Boromir. Fakat Gondor'da, daha sonraki günlerde, uzun bir zaman boyunca, elf kayığının onu gece, yıldız ışıklan altında şelalelerden ve köpüren gölcükten geçirip Osgiliath'tan aşağıya taşıdığı, Anduin'in haliçlerinden aşırıp Büyük Deniz'e çıkardığı söylenmiştir." "Bir süre için üç yol arkadaşı sessizce ardından baktılar. Sonra Aragorn konuştu. "Onu Ak Kule'den arayacaklardır," dedi, "lakin ne dağdan ne de denizden geri dönmeyecek." Sonra yavaş yavaş şarkı söylemeye başladı:" "Bataklıktan, uzun otlar biten kırlardan, Rohan boyunca gelir, Yürür gelir Batı Yeli, gelir surlara erişir. "Ey gezgin yel, Batı 'dan ne haberler getirdin bu gece bana? Selvi boylu Boromir 'i gördün mü yıldız ya da ay ışığında?" "Yedi dereden, geniş boz bulanık sulardan geçerken gördüm onu Gördüm boş topraklardan geçtiğini, derken kaybolduğunu Kuzey'in gölgelerine doğru. Sonra hiç görmedim onu bir daha Belki Kuzey Yeli duymuştur Denethor oğlunun borusunu ama." "Ey Boromir! Yüksek surlardan bakıyorum batıya, uzaklara, Ama kimsenin yaşamadığı boş topraklardan çıkıp gelmiyorsun bu yana." Sonra Legolas söyledi: "Eser gelir Güney Yeli Deniz'in ağzından, kum tepelerini, taşları aşar"' "Martı çığlıkları getirir yanında, kapımızda figan eder durur.

12 "Ey dertli yel. Güney'den ne haberler getirdin bu akşam bana?" "Nerede Dürüst Boromir? Geciktikçe keder basıyor insana." "Sorma bana nerede diye o kadar çok kemik var ki Ak sahillerde ve kara sahillerde, fırtınalı göğün altındaki: O kadar çok kişi geçti ki Anduin'den, akan Deniz'i bulmaya. Kuzey Yeli'ne sor; onların haberini Kuzey Yeli getirir hep bana." "Ey Boromir! Kapıdan güneye uzanıyor yo, ta deniz kıyısına, Ama boz suların ağzından, ağlaşan martılarla çıkıp gelmiyorsun bu yana." Sonra tekrar Aragorn söyledi: Kralların Kapısı 'ndan eser gelir Kuzey Yeli, aşar gürleyen şelaleleri; "Kulenin etrafında çınlar berrak, soğuk borusunun sesi. "Ey kudretli yel, Kuzey'den ne haberler getirdin bu gün bana? Cesur Boromir 'den haber var mı? Çok vakit geçti gittiğinden bu yana." "Amon Hen'in dibinde duydum narasını. Nice düşmanla döğüştü orada. "Yarılmış kalkanıyla kırık kılıcını yoldaşları taşıdı suya. Dik başı ve güzel yüzüyle dinlenmeye uzattılar vücudunu; Ve Rauros, altın Rauros şelalesi bağrına bastı onu." "Ey Boromir! Muhafız Kulesi kuzeye bakacak bundan böyle Günler sone erene kadar, Rauros'a, altın Rauros şelalesine." Böylece şarkılarını bitirdiler. Sonra kayıklarını çevirerek, ellerinden geldiğince hızla akıntıya karşı,

13 Parth Galen'e geri götürdüler. "Doğu Yeli'ni bana bıraktınız, dedi Simli, "ama ben onun hakkında hiçbir şey söylemeyeceğim." "Zaten öyle olmalı, dedi Aragorn. "Minas Tirith'te Doğu Yeli'ne katlanırlar ama ondan haber sormazlar. Fakat artık Boromir kendi yoluna koyulduğuna göre biz de kendimizinkini seçme konusunda acele etmeliyiz." "Aragorn yeşil çimleri inceledi, hızla ama dikkatle, sık sık toprağa doğru eğilerek. "Bu topraklara hiç ork gelmemiş," dedi. "Bunun dışında kesin bir şey söyleyemem. Bizim bütün ayak izlerimiz burada, birbiri üzerinden geçip duruyor. Biz Frodo'yu aramaya başladıktan sonra buraya hiç hobbit gelmiş mi bilemem." Nehir kıyısına, pınardan gelen minik derenin Nehir'e damla damla aktığı yerin yakınına geri döndü." "Burada bazı kesin izler var, dedi. "Hobbitin biri suda oynaşıp çıkmış; ama ne kadar zaman önce bilemeyeceğim." O zaman bu bilmeceye ne diyorsun? diye sordu Gimli. "Aragorn hemen cevap vermedi, konaklama yerine geri dönerek eşyalara baktı, "İki denk eksik," dedi, "ve birinin Sam'inki olduğu kesin: Onunki oldukça büyük ve ağırdı. O zaman cevap şu: Frodo kayıkla ayrıldı ve hizmetkarı da onunla gitti. Hepimiz başka başka yerlerdeyken Frodo geri gelmiş olmalı. Ben, tepeye tırmanırken Sam'le karşılaşıp beni izlemesini söylemiştim; ama belli o öyle yapmamış. Beyinin aklındakileri okumuş olmalı ki, Frodo gitmeden buraya geri dönmüş. Sam'i geride bırakmak pek kolay olmamış Frodo için!" "Ama neden bizi geride, tek bir söz söylemeden bıraktı gitti? dedi Gimli. "Bu garip bir hareket!" "Ve cesurca bir hareket, dedi Aragorn. "Sam haklıydı sanırım. Frodo hiçbir arkadaşını kendisiyle birlikte Mordor'da ölüme sürüklemek istemiyordu. Ama kendisinin oraya gitmesi gerektiğini de biliyordu. Bizden ayrıldıktan sonra korkusunu ve kuşkusunu yenen bir şey olmuş olmalı." Belki de avlanan orklar geldiler üzerine, o da kaçtı, dedi Legolas. "Kaçtığı kesin, dedi Aragorn, "ama, bence.orklardan değil." Frodo'nun ani kararının ve kaçışının ardındaki nedenin ne olduğunu düşündüğünü söylemedi Aragorn. Boromir'in son sözlerini uzun süre bir sır olarak sakladı." "En azından artık birçok şey açıklığa kavuştu, dedi Legolas: "Frodo artık Nehrin bu yanında değil: Kayığı sadece o alabilirdi. Ve Sam de onunla beraber, kendi dengini de ancak o alabilirdi." "O halde bizim seçimimiz, dedi Gimli, "ya kalan kayığı alıp Frodo'yu izlemek, ya da yayan olarak orkların peşine düşmek olacak. Her iki yönde de pek az umut var. Daha şimdiden kıymetli saatler kaybettik."

14 "Durun bir düşüneyim, dedi Aragorn. "Umarım şimdi doğru bir seçim yapıp bu mutsuz günün kötü kaderini değiştiririm!" Bir an sessiz durdu. "Orkları izleyeceğim," dedi sonunda. "Frodo'yu Mordor'a kadar götürüp sonuna kadar onunla giderdim; ama şimdi onu yabanda aramaya kalkarsam tutsakları işkenceye ve ölüme terk etmiş olurum. Kalbim sonunda açık açık konuşuyor: Yüzük Taşıyıcısı'nın kaderi artık benim ellerimde değil. Grup üzerine düşen rolü oynadı. Yine de geride kalan bizler, hala gücümüz varken yol arkadaşlarımızı yüz üstü bırakamayız. Gelin! Gidelim artık. Bırakabileceğimiz her şeyi bırakın! Gece gündüz yolumuza devam edeceğiz!" Son kayığı da çekerek ağaçların arasına taşıdılar. İhtiyaçları olmayan ve taşıyamayacakları eşyaları kayığın altına yerleştirdiler. Sonra da Parth Galen'den ayrıldılar. Boromir'in öldüğü açıklığa geldiklerinde akşam ışığı kararmaya başlamıştı. Burada orkların izini yakaladılar. Bu izleri bulmak için pek de ustalığa gerek yoktu. "Başka hiçbir halk böyle çiğnemez yeri, dedi Legolas. "Yetişmekte olan şeyleri, yollarına çıkmasa da çiğnemekten ve ezmekten zevk alıyorlar sanki." "Ama buna rağmen çok hızlı gidiyorlar, dedi Aragorn, "ve yorulmuyorlar. Ayrıca ileride, daha sert olan çıplak topraklarda yolumuzu bulmak için daha çok uğraşmak zorunda kalabiliriz." "Evet, haydi peşlerine!.dedi Gimli. "Cüceler de hızlı giderler ve orklardan çabuk da yorulmazlar. Yine de bu uzun bir kovalamaca olacak: Bizden çok önce çıktılar yola." "Evet, dedi Aragorn, "hepimizin cücelerin dayanıklılığına ihtiyacı olacak. Ama haydi! Umudumuz olsun olmasın, düşmanımızın izini takip edeceğiz. Eğer biz daha hızlı çıkarsak, vay geldi başlarına! Üç Soy elfler, cüceler ve insanlar arasında dilden dile dolaşan bir efsaneye dönüşecek bir kovalamaca olacak bu. ileri Üç Avcılar!" Bir ceylan gibi sıçradı ileriye. Ağaçlar arasından koştu, ileri, daha da ileri yönlendirdi onları, artık kararını vermiş olduğu için yorulmadan, hızla. Gölün etrafındaki ormanları arkalarında bıraktılar. Uzun yamaçlara, karanlık, daha şimdiden batan günle kıpkırmızı olmuş göğe karşı kapkara duran yamaçlara tırmandılar. Alacakaranlık bastı. Taşlı topraklara doğru gri birer gölge gibi geçip gittiler.

15 BÖLÜM II ROHAN SÜVARİLERİ "Alacakaranlık koyulaştı. Arkalarında, aşağıdaki ağaçların arasına bir sis çökerek Anduin'in soluk sınırları üzerine serildi. Ancak gökyüzü berraktı. Yıldızlar çıktı. Yükselmekte olan ay Batı'ya doğru ilerliyordu; kayaların gölgeleri simsiyahtı. Kayalık tepelerin eteklerine varmışlardı; hızları azalmıştı, çünkü izleri takip etmek artık kolay olmuyordu. Burada Emyn Muil'in dağlık bölgeleri Kuzey'den Güney'e doğru iki uzun devrik dağ sırası halinde uzanıyordu. Her iki dağ sırasının batı yanları da dik ve çetindi, fakat bir sürü sel yatağı ve dar koyaklarla kırışmış doğu yamaçları daha az meyilliydi. Bütün gece boyunca üç yol arkadaşı, ilk ve en yüksek sırtın tepesine tırmanıp sonra diğer yanındaki derin ve dolambaçlı vadinin karanlığına inerek bu girintili çıkıntılı arazide dolanıp durdular." "Burada, tan vaktinden önceki sakin ve serin saatte çok kısa bir süre için dinlendiler. Ay çoktan batmıştı önlerinde, üzerlerinde yıldızlar pırıldıyordu; günün ilk ışığı henüz arkalarındaki tepeleri aşmamıştı. O an için Aragorn tamamiyle yolunu şaşırmış bir haldeydi: Orkların izi vadiye iniyor fakat orada ortadan yok oluveriyordu." "Ne tarafa dönmüş olabilirler sence? dedi Legolas. "Kuzey'e İsengard'a doğrudan giden yola mı, yoksa senin tahmin ettiğin hedefleri olan Fangorn'a mı? Ya da Entsuyu'na gitmek için güneye doğru mu?" "Nehire yönetmezler, hedefleri ne olursa olsun, dedi Aragorn. "Ve eğer henüz Rohan'da işler çığrından çıkmadıysa ve Saruman'ın gücü de çok fazla artmadıysa, orklar Rohirrim alanlarından buldukları en kısa yolu seçeceklerdir. Biz kuzeyi araştıralım!" "Vadi, sıra sıra tepelerin arasında taşlık bir çukur gibi uzanıyordu; dibinde, devrilmiş kayalar arasında damla damla akan bir dere vardı. Sağ yanlarında bir uçurum hiddetle duruyor; sollarında ise gecenin son saatlerinde loş ve gölgeli gri yamaçlar yükseliyordu. Kuzeye doğru bir mil kadar gittiler. Aragorn toprağa eğilmiş, batıdaki tepeye doğru yükselen kıvrımları ve suların açmış olduğu yatakları araştırıyordu. Legolas biraz öndeydi. Aniden bir çığlık attı elf ve diğerleri koşarak ona doğru ilerlediler. "Avladıklarımızdan bazılarını geçmişiz bile, dedi Legolas. "Balan!" işaret etti; onlar da daha önce yamacın eteğine yuvarlanmış kayalar sandıkları şeylerin birbiri üzerine yığılmış bedenler olduğunu gördüler. Beş ölü ork yatıyordu orada. Bir sürü acımasız darbeyle biçilmişlerdi; ikisinin de kelleleri uçmuştu. Toprak onların kara kanlarıyla ıslanmıştı." "Al bir bilmece daha! dedi Gimli. "Fakat bu bilmeceyi çözmek için gün ışığına ihtiyacımız var; bizse bekleyemeyiz."

16 "Yine de neresinden bakarsanız bakın, bilmece çok umutsuz görünmüyor, dedi Legolas. "Orkların düşmanları büyük bir ihtimalle bizim dostlarımız olacaktır. Bu tepelerde yaşayan bir halk var mı?" "Hayır, dedi Aragorn. "Rohirrimler nadiren gelir buraya, üstelik burası Minas Tirith'ten de uzaktadır. Bizim bilmediğimiz nedenlerle bir grup insan burada avlanıyor olabilir. Yine de böyle olduğunu zannetmiyorum." Sence ne? dedi Gimli. "Bence düşman, kendi düşmanını yanında getirmiş, diye cevap verdi Aragorn. "Bunlar uzaklardan gelen Kuzeyli Orklar. Katledilmiş olanların arasında o garip nişanlı iri orklardan hiç yok. Sanırım bir tartışma olmuş: Bu işe yaramaz halk arasında pek olağandışı bir şey değildir bu. Belki de yol hakkında bir münakaşa olmuştur." "Ya da tutsaklar hakkında, dedi Gimli. "Umarım onlar da burada sonlarını bulmamışlardır." "Aragorn, geniş bir daire içindeki zemini inceledi fakat kavgayla ilgili başka bir ize rastlamadı. Yollarına devam ettiler. Daha şimdiden doğu tarafındaki gök soluklaşmaya başlamıştı; yıldızlar soluyor, gri bir ışık yavaş yavaş büyüyordu. Kuzeyde biraz ileride, cılız bir.derenin döküle döküle, kıvrıla kıvrıla, vadide taşlık bir yol açmış olduğu bir kıvrıma geldiler. Bu kıvrımın içinde biraz çalı yetişmişti ve her iki yanında çimenlik bazı yerler vardı." "Nihayet! dedi Aragorn. "Îşte aradığımız izler! Bu su kanalından yukarı: Tartışmadan sonra orkların gittikleri yol bu." "Takipçiler dönerek yeni yollarında hızla ilerlediler. Sanki gece dinlenip dinçleşmişler gibi taştan taşa sıçrıyorlardı. Sonunda gri tepenin zirvesine vardılar; ani bir esinti saçlarının arasından esip pelerinlerini kıpırdattı: Serin seher yeli." "Arkalarını dönünce, Nehir'in üzerinden uzaktaki tepelerin tutuştuğunu gördüler. Gün gökyüzüne sıçradı. Güneşin al kenarları karanlık toprağın omuzları üzerinden yükseldi. Önlerinde, Batı'da, biçimsiz ve kurşuni dünya kıpırtısız uzanıyordu; fakat daha onlar bakarken gecenin gölgeleri eridi ve uyanan toprağın renkleri geri döndü: Yeşil, Rohan'ın engin çayırlarına aktı; suların aktığı vadilerde beyaz bir sis titreşti; sollarında uzaklarda ise, en az otuz fersah uzakta, tepeleri günün doğusuyla kızaran karlara bulanmış, dimdik zirvelerle yükselen Ak Dağlar duruyordu, mavi ve mor." "Gondor! Gondor! diye haykırdı Aragorn. "Umarım daha mutlu bir saatte bakarım yine sana! Henüz yolum güneye, senin parlak derelerine uzanmıyor." Gondor! Gondor, Dağlar'la Deniz'in orta yerinde "Eserdi Batı Yeli; dururdu ışık Gümüş Ağaç'ın üzerinde" Ve parlak bir yağmur gibi dökülürdü eski Kralların bahçelerine

17 Ey mağrur surlar! Ak kuleler! Ey kanat! taç! Altın taht bir de! "Ey Gondor, Gondor! İnsanlar Gümüş Ağaç'ı görecek mi bir daha"' Esecek mi Batı Yeli yeniden, Dağlar'la Deniz'in arasında? "Haydi artık gidelim!" dedi, gözlerini Güney'den ayırıp gitmesi gereken yöne, batıya ve kuzeye çevirerek." Yolcuların durduğu sırt, ayaklarının dibinden dik bir şekilde alçalıyordu. Altında, yirmi fersah kadar ilerde, dimdik bir uçurumla son bulan geniş ve engebeli bir çıkıntı vardı: Rohan'ın Doğu Duvarı. Böylece Emyn Muil son buluyor, görüş alanlarının sonuna kadar Rohirrimler'in yeşil düzlükleri uzanıyordu. "Bakın! diye bağırdı Legolas, üzerlerindeki soluk gökyüzünü işaret ederek, "İşte yine o kartal! Çok yüksekte. Şimdi uzaklaşıyor gibi, bu topraklardan geriye Kuzey'e. Çok hızlı gidiyor. Bakın!" "Yo, benim gözlerim bile göremiyor onu sevgili Legolascığım, dedi Aragorn. "Gerçekten de çok yüksekte olmalı. Eğer daha önce gördüğümle aynı kuş ise, görevi nedir merak ettim. Ama batan! Ben daha yakında bir şey görüyorum; bununla acilen ilgilenmemiz gerek. Düzlükte hareket eden bir şey var!" "Birçok şey var, dedi Legolas. "Bu yaya giden büyük bir grup; fakat daha fazlasını söyleyemem, ne tür yaratıklar olduğunu da bilemem. Fersahlarca uzaktalar: Bence on iki fersah; fakat arazinin düzlüğü insanın mesafeyi tahmin etmesini zorlaştırıyor." "Her şeye rağmen, artık yönümüzü seçmek için iz sürmemize gerek yok herhalde, dedi Gimli. "Gelin, bir an önce aşağıdaki çayırlara inen bir yol bulalım." Orkların seçtiği yoldan daha kestirme bir yol bulabileceğinden emin değilim, dedi Aragorn. Artık düşmanlarını günün berrak ışığında izliyorlardı. Öyle görünüyordu ki orklar mümkün olduğunca hızlı ilerlemişlerdi. Arada sırada takipçiler orkların düşürdüğü ya da attığı şeylere rastlıyordu: Yiyecek torbaları, sert, gri ekmek kırıntıları ve kabukları, yırtılmış siyah bir pelerin, taşlarda parçalanmış ağır, demir kabaralı bir ayakkabı, izler onları dik kayaların tepesi boyunca kuzeye yönlendirdi ve zamanla, şarıltıyla aşağıya doğru akan bir derenin bir kayanın içine oyduğu derin bir yarığa vardılar. Bu dar koyakta, kaba bir yol, dik bir merdiven gibi düzlüğe iniyordu. "Aşağıda, beklenmedik bir şekilde Rohan'ın çimenlerine vardılar. Çimenler yeşil bir deniz gibi Emyn Muil'in tam eteğine kadar kabanyordu. Dökülen akarsu sık su tereleri ve bitkileri arasında gözden kayboldu; ayrıca suyun, uzaktaki Entsuyu Vadisi'ne doğru uzanan hafif meyilli uzun yamaçlardan aşağıya inen yeşil tüneller içindeki şıpırtısını da duyuyorlardı. Kış, arkalarındaki dağlara takılmış kalmıştı sanki. Burada hava daha yumuşak ve sıcaktı; sanki bahar gelmeye başlamış, otlarla

18 yapraklara su yürümüş gibi belli belirsiz bir koku vardı ortada. Legolas derin bir nefes aldı, tıpta çorak topraklarda uzun bir susuzluktan sonra koca bir yudum içmiş gibi." "Ah! Yeşil koku! dedi. "Uzun bir uykudan da iyi bu. Haydi koşalım!" "Hafif ayaklar burada hızla koşabilir, dedi Aragorn. "Belki de demir pabuçlu orklardan çok daha hızlı. Şimdi onlara verdiğimiz avantajı kapatma şansımız var işte!" "Tek sıra halinde gidiyorlardı; gözlerinde sabırsız bir ışıkla, kesif bir koku almış av köpekleri gibi koşuyorlardı. Hemen hemen tam batılarında, yürüyüş halindeki ork yığını kendilerine çirkin, dar ve uzun bir yol açıyordu; Rohan'ın güzel çimenleri onlar geçtikçe zedelenip kararıyordu. Tam bu anda Aragorn bir çığlık atarak yan tarafa döndü." "Durun! diye bağırdı. "Henüz beni takip etmeyin!" Çabucak ana yoldan ayrılarak sağa doğru koştu; çünkü o yana giden, diğerlerinden ayrılan ayak izleri, minik ayakkabısız ayakların izlerini görmüştü. Ancak bunlar pek ileriye gidemeden, yine ana yoldan onlardan önce veya sonra ayrılan ork izleriyle kesişmiş ve tekrar kesin bir kavis çizerek, diğer ayak izlerine karışmışlardı. En uzak noktada Aragorn yere eğilerek otların üzerinden bir şey aldı; sonra koşarak geri geldi." "Evet, dedi, "bunlar yeterince açık: Hobbit ayak izleri. Pippin'inkiler sanırım. O diğerinden daha küçük. Ve şuna bir bakın!" Güneşte parıldayan bir şey kaldırdı elinde. Yeni açmış bir kayın ağacı yaprağına benziyordu, zarif ve bu ağaçsız düzlükte tuhaf bir şeydi bu. Elf pelerininin broşu! diye bağırdılar Legolas ile Gimli birlikte. "Boşu boşuna düşmez Lörien'in yaprakları, dedi Aragorn. "Bu şans eseri düşmemiş: izleyen biri olursa bir işaret olsun diye atılmış. Pippin, sırf bu amaçla yoldan ayrılmış sanırım." "O halde en azından o hayattaymış, dedi Gimli. "Ve aklını kullanmış, bacaklarını da tabii. Bu yüreklendirici bir bilgi. Boşu boşuna takip etmiyormuşuz." "Umarım bu cesaretini çok pahalıya ödememiştir, dedi Legolas. "Gelin! Yolumuza devam edelim! O neşeli minik halkın, sığır gibi güdüldüğünü düşünmek yüreğimi dağlıyor." Güneş öğlen vakti tepeye tırmanıp yavaş yavaş gökyüzünden aşağıya doğru ilerledi. Güney'de, uzaktaki denizden hafif bulutlar yükseldi ve havadaki esintiyle savrulup gitti. Güneş battı. Arkadan gölgeler yükselerek Doğu'dan uzun kollarını uzattı. Avcılar yine de yollarına devam ettiler. Boromir düşeli bir gün olmuştu ve orklar hala önlerinde, uzaktaydılar. Aynı seviyede uzanan düzlükte görünmüyorlardı artık. Gecenin gölgesi etraflarını sararken Aragorn durdu. Bütün gün süren yürüyüşte sadece iki kere, çok kısa süreyle durmuşlardı ve tan vakti önünde durdukları doğu duvarıyla aralarında yirmi fersah vardı şimdi. "Sonunda önümüzdeki zor seçimi yapma vakti geldi, dedi. "Gece dinlenecek miyiz yoksa gücümüz kuvvetimiz elverdiğince ilerleyecek miyiz?"

19 Eğer düşmanlarımız dinlenmezlerse ve biz uyumak için durursak o zaman bizi çok geride bırakmış olurlar, dedi Legolas. Orklar bile yürüyüşleri sırasında duruyorlardır herhalde, değil mi? dedi Gimli. "Orklar güneş altındaki açık alanlarda pek nadiren yürür; ama yine de bunlar yürüyor, dedi Legolas. "Belli ki gece de dinlenmeyecekler." Eğer gece yürürsek, izlerini takip edemeyiz, dedi Gimli. "Yol dümdüz; ne sağa, ne sola sapıyor görebildiğim kadarıyla, dedi Legolas." "Belki karanlıkta size el yordamıyla rehberlik eder, düz bir çizgide götürebilirim, dedi Aragorn; "ama eğer yoldan çıkarsak veya yana saparsak o zaman güneş doğduğunda tekrar izleri buluncaya kadar çok oyalanmış oluruz." "Ayrıca şu da var, dedi Gimli: "Sadece gündüz vakti, yoldan ayrılan izler olup olmadığını görebiliriz. Eğer bir tutsak kaçarsa, ya da içlerinden biri başka bir yöne, diyelim doğuya, Ulu Nehir'e, Mordor'a, götürülecek olursa, bu izleri görmeden geçip, hiç fark etmeyebiliriz." "Bu doğru, dedi Aragorn. "Fakat eğer geride işaretleri doğru okuduysam. Ak El'in orkları galip geldiler; şimdi bütün grup Îsengard'a doğru gidiyor. Şu andaki güzergahları beni haklı çıkarıyor." "Yine de onların planlarına güvenmek acelecilik olur, dedi Gimli. "Ayrıca kaçma işine ne demeli? Karanlıkta olsaydı seni broşa götüren izleri geçer giderdik." "O olaydan sonra orklar iki misli tetiktedir ve tutsaklar daha da yorgun olacaktır, dedi Legolas. "Bir daha kaçan olmaz; tabii eğer bunu biz sağlamazsak. Bunu nasıl yapacağımızı düşünmek bile zor ama önce onlara yetişmemiz gerek." "Yine de ben bile, birçok geziye katılmış bir cüce olmama ve halkımın öyle az dayanıklılarından sayılmamama rağmen hiç durmadan Îsegard'a kadar koşamam, dedi Gimli. "Benim de içim yanıyor, ben de bir an önce yola koyulurdum ama şimdi, daha sonra daha iyi koşabilmek için biraz dinlenmeliyim. Ve eğer dinleneceksek, gecenin körü bu iş için en iyi zamandır." "Bunun zor bir seçim olduğunu söylemiştim, dedi Aragorn. "Bu tartışmayı nasıl sonuçlandıracağız?" "Rehberimiz sensin, dedi Gimli, "ayrıca takiplerde de usta olan sensin. Sen seçeceksin." "Gönlüm bana gitmemi söylüyor, dedi Legolas. "Ama birbirimizi bırakmamalıyız. Ben de senin nasihatına uyacağım." "Seçimi, kötü bir seçmene verdiniz, dedi Aragorn. "Argonath'tan geçtiğimizden beri benim seçimlerim ters gidiyor." Uzun bir süre, kuzey ve batıda toplanan geceye bakarak sustu." "Karanlıkta yürümeyeceğiz, dedi sonunda, "İzleri kaybetme ve gelip geçen izleri gözden kaçırma

20 tehlikesi daha önemli geliyor bana. Eğer ay yeterince ışık verseydi bu ışıktan yararlanırdık, ama maalesef! Ay çok erken batıyor ve henüz hem genç hem de solgun." "Zaten bu gece üzeri örtülü de, diye mırıldandı Gimli. "Eğer Hanım bize Frodo'ya vermiş olduğu armağan gibi bir ışık vermiş olsaydı!" "O ihsan edildiği yerde daha çok işe yarar, dedi Aragorn. "Esas Görev onunki. Bizimkisi ise, bu zamanın büyük olayları içinde ufak bir mesele. Başından beri nafile bir takiptir belki de, benim seçimimin ne düzeltebileceği, ne de bozabileceği nafile bir takip. Evet, seçimimi yaptım. O yüzden zamanı elimizden geldiğince iyi kullanalım!" Aragorn kendini yere atarak hemen uykuya daldı, çünkü Tol Brandir'in gölgesinde geçirdiği o geceden beri hiç uyumamıştı. Şafak sökmeden uyanıp kalktı. Gimli hala derin uykudaydı ama Legolas ayakta, rüzgarsız bir gecedeki genç bir ağaç gibi düşünceli ve sessiz kuzeydeki karanlığa doğru bakıyordu. "Çok çok uzaktalar, dedi üzüntüyle Aragorn'a dönerek. "Bu gece dinlenmediklerini söylüyor gönlüm bana. Artık sadece bir kartal yakalayabilir onları." "Ne olursa olsun biz yine de izleyebildiğimiz kadar izleyeceğiz, dedi Aragorn. Eğilerek cüceyi uyandırdı. "Haydi! Gitmemiz lazım," dedi. "İz soğuyor." "Fakat hala karanlık, dedi Gimli. "Legolas tepede durup baksa bile onları güneş yükselmeden göremez." Korkarım ister tepeden olsun, ister düzlükten, ister güneş altında ister ay, artık benim görüş sahamdan çıktılar, dedi Legolas. "Görüş işe yaramadığında toprak bize bilgi verebilir, dedi Aragorn. "Toprak onların nefret dolu ayakları altında inlemiş olmalı." Kulağını çimene yapıştırarak yere uzandı. Orada kıpırdamadan o kadar uzun bir süre yattı ki Gimli onun uyuyakalıp kalmadığını veya baygınlık geçirip geçirmediğini merak etmeye başladı. Şafak vakti pırıltısıyla geldi ve kurşuni bir ışık çoğaldı etraflarında. Sonunda Aragorn ayağa kalktı, artık arkadaşları yüzünü görebiliyorlardı: Solgun ve bitkindi; bakışları da tedirgindi." "Toprağın söylentisi belirsiz ve karışık, dedi. "Millerce etrafımızda, toprak üzerinde hiçbir şey yürümüyor. Düşmanlarımızın ayakları belirsiz ve uzakta. Fakat atların ayak sesleri çok yüksek. Tam uyumak için yere uzandığımda onları duymuş olduğum geliyor hatırıma; rüyalarıma girmişlerdi: Dört nala giden atlar, Batı'ya giden atlar. Fakat şimdi durmadan bizden uzaklaşıyorlar, kuzeye doğru gidiyorlar. Bu topraklarda neler oluyor merak ediyorum!" Haydi gidelim! dedi Legolas. "Böylece takiplerinin üçüncü günü başladı. Günün, bulutlar ve arada bir görünen güneşle dolu uzun saatleri boyunca kah hızlı hızlı yürüdüler, kah koştular ama sanki içlerinde yanan ateşi hiçbir

21 yorgunluk söndüremezmiş gibi hemen hemen hiç durmadılar. Nadiren konuştular. Engin sessizliğin özerinden geçtiler ve elf pelerinleri, geri plandaki griyeşil çayırların önünde soluklaştı; gün ortasının serin güneş ışığında bile, onlar iyice yaklaşmadan elf gözlerine sahip olmayan çok az kişi görebilirdi onları. Sık sık gönüllerinden, lembas'ı onlara armağan olarak verdiği için Lörien'in Hanım'ına şükrediyorlardı, çünkü koşarken bile bu yiyecekten yiyerek güçlerini tazeliyorlardı." "Bütün bir gün boyunca düşmanlarının izi, bir mola vermeden, bir yana dönmeden kuzey batıya doğru dümdüz ilerledi. Gün bir kez daha sonuna ererken, arazinin ilerdeki alçak ve kambur yaylaların çizgisine doğru yükselmeye başladığı, uzun, ağaçsız yamaçlara vardılar. Orkların izleri bu yaylalara, kuzeye doğru dönerken silikleşmeye başladı, çünkü toprak sertleşmeye ve otlar kısalmaya başlamıştı. Uzakta sollarında Entsuyu deresi kıvrılıyordu, yeşil bir zeminde gümüş bir iplik gibi. Kıpırdayan hiçbir şey görünmüyordu. Aragorn sık sık hiçbir insan veya hayvan izine rastlamamış olmalarına hayret ediyordu. Rohirrimler'in yerleşim yerleri fersah fersah Güney'de, o anda sis ve bulutlar altında gizlenmiş olan Ak Dağlar'ın ormanlarının saçakları altındaydı; yine de daha önceleri At Beyleri'nin Doğu Emnet'te, ülkelerinin bu doğu bölgesinde sürüleri ve tavlaları vardı; konaklama yerlerinde çadırlarda yaşayan çobanlar kış aylarında bile sık sık buralarda dolanırlardı. Fakat artık bütün ülke bomboştu ve barış sükûnetine hiç de benzemeyen bir sessizlik hakimdi." "Alacakaranlıkta tekrar durdular. Artık Rohan ovalarında iki kere on iki fersah gitmişlerdi ve Emyn Muil duvarı Doğu'nun gölgeleri arasında kaybolmuştu. Yeni ay, puslu bir gökyüzünde pırıldıyordu a na çok az ışık veriyordu; yıldızlar da örtülmüşlerdi." "Şu anda kovalamacamızda verdiğimiz molalara ve dinlenmekle geçirdiğimiz zamanlara öyle diş biliyorum ki, dedi Legolas. "Orklar önümüzden kaçıp gittiler, sanki Sauron'un kırbacı bizzat sırtlarındaymış gibi. Korkarım ormana ve karanlık tepelere varmışlardır bile; daha şimdiden ağaçların gölgeleri altına geçiyorlardır." "Gimli dişlerini sıktı. "Bu bütün ümitlerimizin ve uğraşlarımızın hazin sonu!"dedi." "Ümidimizin sonu olabilir ama uğraşlarımızın değil, dedi Aragorn. "Buradan geri dönecek değiliz. Ama çok yoruldum." Üzerinden gelmiş oldukları, Doğu'da toplanan geceye doğru uzanan yola baktı. "Bu topraklarda hüküm süren garip bir şeyler var. Bu sessizliğe hiç güvenmiyorum. Solgun aya bile güvenmiyorum. Yıldızlar solgun; daha önceleri hemen hiç olmadığım kadar yorgunum; önünde izlemesi gereken açık bir iz olan bir Kolcu'nun olmaması gerektiği kadar yorgun. Düşmanlarımızın hızlanmalarına yardımcı olan ve bizim önümüze görünmez bir engel koyan bir irade var: Kollarımız, bacaklarımızdan çok gönlümüzde olan bir yorgunluk." "Çok doğru! dedi Legolas. "Bunu Emyn Muil'den ilk indiğimiz zamandan beri biliyordum. Çünkü bu irade arkamızda değil, önümüzde." Hilal şeklindeki ayın altında kararmakta olan Batı'ya doğru uzanan Rohan ülkesinin üzerinden uzakları işaret etti." "Sar uman! diye mırıldandı Aragorn. "Ama bizi geri döndüremeyecek! Evet durmamız gerekecek bir kez daha; çünkü bakın! Ay bile toplanan bulutların arkasına çekiliyor. Lakin kuzeye doğru uzanacak yolumuz, yaylalar ve çayırlar arasından, gün geri gelir gelmez."

22 "Daha önceki gibi ilk kalkan Legolas oldu; belki de gözünü hiç kırpmamıştı. "Kalkın! Kalkın!" diye bağırdı. "Kızıl bir tan vakti var. Ormanın kıyısında garip şeyler bekliyor bizi. iyi mi kötü mü bilemeyeceğim; ama çağrılıyoruz. Kalkın!" "Diğerleri ayağa fırladılar ve derhal yola koyuldular tekrar. Yaylalar yavaş yavaş yaklaştı. Yaylalara vardıklarında öğle vaktine daha bir saat vardı; kuzey yönünde düz bir çizgi halinde uzanan çıplak sırtlara doğru yükselen yeşil yamaçlara. Eteklerinde toprak kuru, çimenler kısaydı, ama onlarla kamış ve saz çalılıkları içinde dolanan derin nehir arasında on mil kadar eninde, çökmüş, uzun bir toprak şerit vardı. En güneydeki yamacın tam batısında, bir sürü ağır ayak tarafından ezilmiş ve yolunmuş halka şeklinde geniş bir alan bulunuyordu. Buradan ork izleri, tepelerin kuru eteklerinden kuzeye doğru dönerek devam ediyordu. Aragorn durarak izleri dikkatle inceledi. "Burada bir süre dinlenmişler, dedi, "ama dışarı giden izler bile şimdiden eskimiş sayılır. Korkarım yüreğin sana doğru söylemiş Legolas: Orkların, şu anda bizim durmakta olduğumuz yerde durmalarından bu yana tam üç kere on iki saat geçmiş. Eğer hızlarını korudularsa dün akşam gün batınımda Fangorn'un sınırlarına varmışlardır." "Kuzeye ve batıya doğru bakınca yavaş yavaş sis içinde kaybolan otlardan başka bir şey görmüyorum, dedi Gimli. "Tepelere tırmanacak olsak ormanı görür muyduk?" "Hala çok uzakta, dedi Aragorn. "Eğer doğru hatırlıyorsam bu yaylalar kuzeye doğru en az sekiz fersah uzanırlar; sonra da kuzey batıda Entsuyu'nun yayıldığı yerde açık bir arazi vardır, bu da bir on beş fersah tutabilir." "Evet, yolumuza devam edelim, dedi Gimli. "Bacaklarım mesafeleri unutmalı. Eğer gönlüm daha hafif olsaydı onlar da daha istekli olurdu." "Sonunda, yaylaların çizgisinin sonuna doğru yaklaştıklarında güneş kavuşmaya başlamıştı. Saatler boyunca hiç mola vermeden gitmişlerdi. Şimdi yavaş yavaş ilerliyorlardı, Gimli'nin sırtı da iki büklüm olmuştu. Çalışırken ve yolculuk yaparken taş gibi sert olur cüceler; fakat cücenin gönlündeki bütün umut sönünce, sonu gelmeyen bu yarış üzerinde etkisini göstermeye başlamıştı. Yerdeki bir izi veya işareti araştırmak için arada bir eğilen Aragorn onun arkasından yürüyordu sessiz ve suratsız. Sadece Legolas her zamanki gibi kuş misali hafif adımlarla yürüyor, ayakları sanki yerdeki otlara ancak değiyor, geçerken hiçbir ayak izi bırakmıyordu; elflerin verdiği yollukta ihtiyacı olan bütün gıdayı bulabiliyordu ve bu dünyanın ışığında gözleri açık yürürken bile zihnini elfçe rüyaların garip yollarında dinlendirerek uyuyabilirdi; eğer insanlar buna uyku derlerse tabii." Gelin bu yeşil tepeye tırmanalım! dedi Legolas. Sonunda tepeye varıncaya kadar yorgun argın onu izleyerek uzun yamacı tırmandılar. Düzgün, çıplak, yaylaların en kuzey ucunda tek başına duran yuvarlak bir tepeydi bu. Güneş kavuşunca akşamın gölgeleri perde gibi indi. Ucu bucağı olmayan kurşuni renkli şekilsiz bir dünyada yapayalnızdılar. Sadece kuzeybatıda, uzakta, ölmekte olan ışığın gerisinde daha koyu bir karanlık vardı: Duman Dağları ile eteklerindeki orman.

23 "Buradan bize kılavuzluk edecek hiçbir şey göremeyiz,!1 dedi Gimli. Evet şimdi yeniden mola verip geceyi geçirmeliyiz. Hava soğumaya başladı!" Rüzgar kuzeydeki karlardan esiyor, dedi Aragorn. "Ve sabah olmadan Doğu'ya dönecek, dedi Legolas. "Ama dinlenin, eğer dinlenmeniz gerekiyorsa. Yine de bütün umudunuzu yitirmeyin. Yarının ne getireceği bilinmez. Güneşin doğuşu genellikle bir şeyler nasihat eder." Koşuşturmamız boy unca güneş tam üç kez doğdu ve bize hiç akıl vermedi, dedi Gimli. "Gece gitgide daha da soğudu. Aragorn ile Gimli kesik kesik uyudular; ne zaman uyansalar Legolas'ın başlarında dikildiğini ya da kendi dilinde usul usul bir şarkı mırıldanarak bir ileri, bir geri yürüdüğünü gördüler; o şarkı söylerken yukardaki koyu siyah semada beyaz yıldızlar açıyordu. Böylece geçti gece. Sonunda güneş doğuncaya kadar seherin yavaş yavaş, artık çıplak ve bulutsuz olan gökyüzünde olgunlaşmasını birlikte seyrettiler. Güneş solgun ve berraktı. Rüzgar Doğu'ya dönmüştü ve bütün sisler yuvarlanıp gitmişti; engin topraklar, acı ışık altında çırılçıplak duruyordu." "Önlerinde, doğu tarafında, günlerce önce Ulu Nehir'den gözlerine ilişmiş olan Rohan Bozkırı'nın rüzgarlı tepelerini gördüler. Kuzey batı yönünde kara Fangorn ormanı azametle yaklaşıyordu; hala on fersah uzaktaydı gölgeli saçakları ve ormanın dış yamaçları derin bir maviye doğru soluyordu. Buranın gerisinde, çok uzakta, adeta gri bulutlar üzerinde yüzer gibi Dumanlı Dağlar'ın son zirvesi olan Methedras'ın beyaz başı ışıldıyordu. Entsuyu ormandan çıkıp onları karşı larcasına akıyordu; dere henüz hızlı ve dar bir yatakta seyrediyordu ve her iki kıyısı da derin bir şekilde yarılmıştı. Orkların izi yaylalardan dereye doğru dönmüştü." Keskin gözleriyle izleri dereye, sonra da dereden ormana kadar takip eden Aragorn, uzaktaki yeşillik içinde bir gölge, hızla hareket eden kara bir bulanıklık gördü. Kendini yere atarak yeniden dikkatle dinledi. Fakat Legolas parlak elf gözlerini uzun, zarif eliyle gölgeleyerek yanında durmuştu; o bir gölge veya bir bulanıklık değil, bir sürü atlı görüyordu; atlıların ve mızraklarının ucundaki sabah pırıltısı, ölümlülerin görüş sahasının sının gerisindeki mini minnacık yıldızların göz kırpışlarına benziyordu. Uzakta onların gerisinde kara bir duman kıvrılan iplikler halinde yükseliyordu." Boş kırlıkta sessizlik vardı, Gimli otlar arasında hareket eden rüzgarın sesini duyuyordu. "Atlılar! diye bağırdı Aragorn ayağa fırlayarak. "Hızlı küheylanlara binmiş bir sürü atlı bize doğru geliyor!" "Evet, dedi Legolas, "yüz beş atlı var. Saçları sarı, mızrakları parlak. Liderleri de çok uzun boylu." "Aragorn gülümsedi. "Bitlerin gözü keskin olur," dedi." "Yok! Atlılar beş fersahtan biraz daha uzaktalar ancak," dedi Legolas. "İster beş fersah olsun, ister bir, dedi Gimli, "Bu çıplak arazide onlardan kaçamayız. Onları burada

24 mı bekleyeceğiz, yoksa yolumuza devam mı edeceğiz?" "Bekleyeceğiz, dedi Aragorn. "Yorgunum ve avımızda başarısız olduk. Ya da en azından başkaları bizi geçti; çünkü bu atlılar orkların izlerinden geri dönüyorlar. Bize bir haber verebilirler." Ya da mızraklarım atıverirler, dedi Gimli. Üç tane boş eyer var ama hobbitleri göremiyorum, dedi Legolas. "Bize iyi haberler verirler demedim, dedi Aragorn. "Ama ister iyi olsun, ister kötü, haberleri burada bekleyeceğiz." Üç yol arkadaşı, solgun gökyüzüne karşı kolayca boy hedefi olabilecekleri tepenin başından ayrılıp kuzey tarafındaki yamaçtan yavaş yavaş aşağıya yürüdüler. Pelerinlerine sarınarak tepenin eteğinin biraz üzerinde durdular ve birbirlerine sokularak solmuş otlar üzerine oturdular. Zaman yavaş ve ağır ilerledi. Rüzgar hafif hafif yokluyordu. Gimli huzursuzdu. "Bu atlılar hakkında ne biliyorsun Aragorn? dedi. "Burada oturmuş aniden karşımıza çıkacak ecelimizi mi bekliyoruz acaba?" "Daha önce onların arasında bulundum, diye cevap verdi Aragorn. "Gururlu ve inatçı ama hakikatli, düşüncede ve eylemde cömert insanlardır; cesurdurlar ama zalim değildirler; bilgedirler ama eğitimsizdirler, hiç kitap yazmazlar da, Karanlık Yıllar'dan önce yaşayan insanların çocuklarının yaptığı gibi şarkılar söylerler. Fakat son zamanlarda buralarda neler olup bittiğini bilmiyorum; Rohirrimler'in şu anda hain Saruman ile Sauron'un tehditleri arasında ne durumda olduklarını da bilemiyorum. Uzun zamandır, bir akrabalıkları olmasa da, Gondor halkıyla dost idiler. Uzun zaman önce yaşanmış ve unutulmuş yıllarda, Genç Eorl onları Kuzey'den getirmişti; onlar daha çok, aralarında hala Rohan Süvarileri gibi uzun ve ince adamların görüldüğü Vadili Sagallar'la ve Ormanlı Kocoğlanlar'la akrabadırlar. En azından orklara bayılmazlar." Fakat Gandalf onların Mordor'a haraç verdiklerine dair bir söylentiden söz etmişti, dedi Gimli. Buna Boromir'in inandığından daha fazla inanmıyorum, diye cevap verdi Aragorn. "Yakında gerçekleri öğrenirsiniz, dedi Legolas. "Yaklaşmaya başladılar bile." Sonunda Gimli bile dört nala giden atların nal seslerini duymaya başladı. Atlılar, izi takip ederek nehirden ayrılmış yaylalara yaklaşıyorlardı. Rüzgar gibi biniyorlardı ata. "Artık güçlü seslerin haykırışları çayırlar üzerinden çınlayarak geliyordu. Aniden gökgürültüsü gibi bir sesle esip geçtiler; en öndeki atlı yoldan ayrılıp tepenin eteğinden geçerek arkasındaki bölüğü yaylaların batı etekleri boyunca güneye yönlendirdi. Arkasından, zırhlarına bürünmüş, hızlı, parıl parıl parlayan, korkunç ve zarif görünüşlü upuzun bir sıra halinde bir sürü atlı geliyordu." "Atlan iri yan, güçlü ve son derece biçimli hayvanlardı; boz derileri parıltılıydı; uzun kuyrukları

25 rüzgarda dalgalanıyordu; yeleleri mağrur boyunları boyunca örülmüştü. Üzerlerindeki insanlar da onlara yakışıyordu: Boylu poslu, uzun kollu, uzun bacaklıydılar; san saçları hafif miğferlerinin altından akıyor, uzun örgüler halinde sırtlarına iniyordu; yüzleri sert ve haşindi. Ellerinde dişbudak ağacından uzun mızraklar, sırtlarında resimli kalkanlar, kemerlerinde ise uzun kılıçları vardı; parlatılmış zırhtan etekleri dizlerine kadar uzanıyordu." "Çifter çifter geçtiler atlarıyla; arada bir içlerinden biri üzengisi üzerinde ayağa kalkarak her iki yanına ve önüne baktığı halde sessizce oturmuş onları izleyen üç yabancıyı fark etmemiş gibiydiler. Atlılar neredeyse geçip gitmişti ki Aragorn aniden kalkarak yüksek bir sesle seslendi:" Kuzey'den ne haberler var, Rohan Süvarileri? Atlılar inanılmaz bir hızla ve ustalıkla küheylanlarına hakim olarak döndüler ve etraflarını sardılar. Kısa bir süre sonra üç yol arkadaşı kendilerini, arkalarındaki yamaca inip çıkarak etraflarında dolanan ve gitgide daha çok yaklaşan, halka halinde etraflarında dönen atlılar arasında buldular. Aragorn sessizce ayakta duruyor, diğer ikisi de kıpırdamadan oturmuş işler neye varacak diye merak ediyorlardı. "Bir söz söylenmeden, bir komut haykırılmadan, aniden durdu Süvariler. Mızrakları bir orman gibi yabancılara çevrilmişti; atlıların bazılarının elinde yayları vardı ve oklarını kirişe geçirmişlerdi bile. Sonra içlerinden biri ileri doğru sürdü atını. Uzun boylu, diğerlerinden daha uzun boylu bir adamdı; miğferinde at kılından beyaz bir sorguç vardı. Mızrağının ucu Aragorn'un göğsüne yarım metre kalıncaya kadar ilerledi. Aragorn kıpırdamadı." "Kimsin, bu yurtta ne ararsın?" dedi Süvari, Batı'nın Ortak Dili'ni kullanarak, tıpkı Gondorlu insan Boromir'in konuşma biçimi ve tonlamasıyla. "Bana Yolgezer derler, diye cevap verdi Aragorn. "Kuzey'den geliyorum. Ork avlıyorum." Süvari atından atladı. Mızrağını, yanına yaklaşıp atından inen birine verdi; kılıcını çekip Aragorn'u dikkatle inceleyerek ve biraz da merakla tam karşısında durdu. Sonunda tekrar konuştu. "Peşinen sizi de ork sanmıştım, dedi; "ama şimdi görüyorum ki öyle değilmiş. Doğrusu eğer onları bu şekilde avlamaya gidiyorsanız demek ki orklar hakkında pek bir şey bilmiyorsunuz, orklar hem tez ilerliyorlardı hem de çok iyi kuşanmışlardı; üstelik sayıları da çokçaydı. Ava giderken avlanmak da vardı, eğer onlara yetişmiş olaydınız. Fakat sende tuhaf bir şeyler var Yolgezer." Açık renkli berrak gözlerini Kolcu'ya çevirdi. "Verdiğin bu ad, bir insan adı değil. Ayrıca üstbaşın da tuhaf. Çimenlerden mi bittiniz? Gözümüzden nasıl kaçtınız? Siz elfgillerden misiniz?" "Hayır, dedi Aragorn. "Aramızdan sadece biri elf, uzaktaki Kuyutorman'daki Ormanlık Diyar'dan gelen Legolas bir elftir. Ancak Lothlörien'den geçmiştik ve Hanım'ın ihsanları ve hediyeleri bize layık görüldü." "Süvari onlara daha da artan bir ilgiyle baktı ama bakışları sertleşti. "O halde Altın Orman'da bir Hanım var eski masallarda söylendiği gibi!" dedi. "Çok az kişi onun ağlarından kurtulabilir derler.

Daha göster

Tolkien

Ortalama puan

3,421 Puanlama

Sırala

En yararlı eleştirilerEn yenilerEn çok eleştiri yazmış üyelerEn çok takip edilen üyeler

Filtrele:
Hepsi

Biyografi filmi sevenlerin sıkılmadan izleyeceği güzel bir filmdi ama eksikliklerini söylemeden de geçmeyeyim. Öncelikle Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit hakkında biraz daha bilgi verilebilirdi. Yinede izlenir.

Filme konu olan adamın biyografisini okuduğunuzda 2 saatlik filme hiçbir şey yansımamış diyeceksiniz. Öyle bir dolu adam ki maalesef filmde bu kadar sürede, ancak bu kadar anlatabilmişler. Birçok şey de eksik kalmış. Ona rağmen güzeldi, meraklısı için bire bir.

Merhaba arkadaşlar bugün sizlere Tolkien filminden ve JRR Tolkien’den bahsedeceğim. Öncelikli olarak şunu belirtmem gerekiyor; film bizlere Silmarillion’dan The Hobbitten ve Yüzüklerin Efendisinden pek fazla bahsetmiyor.
Tolkien’in yarattığı orta dünya kavramının nasıl başladığı ve tüm bu sanat eseri kitapların nasıl olupta bir sarmal gibi dünyayı içine aldığından maalesef bahsetmenin çok uzağında. Yani, biz Tolkien’i Edith Bratt ile tanımadık. Eminim binlerce Tolkien hayranı Tolkien’in romantik falan olmasını umursamamıştır. ‘Tolkien’ denilince çoğu insanın aklına Yüzüklerin Efendisi gelir. Film bize maalesef bu eserin ilham kaynağının ne olduğunu, Tolkien’in bu tür bir kitabı neden yazdığını anlatmıyor. Aksine Tolkien’in hayatı boyunca reddettiği bir şeyi ‘Tolkien’ filmi ile onun yakasına asıyorlar. Yani, Tolkien elbette 1. Dünya Savaşından etkilendi ama bu etkileniş onun Silmarillion’u yazmasını, The Hobbiti yazmasını tetiklemedi. Onun hayal dünyasında kendisinin dahi adını koyamadığı bir esinlenmenin, bir ilhamın etkisi vardı.
Film bizlere Tolkien’in mutfağında olan yemekleri gösteriyor ama biz o yemeklerin hangi yöreye ait olduğunu, kullanılan malzemelerin nereden geldiğini ve kalitesini merak ediyoruz.
Mesela Tolkien, Sarehole’da bir dönem yaşamış ve bu masalsı köy onda derin izler bırakmıştır. Öyleki Orta Dünyanın o güzel elf bahçelerinin Hobbit köylerinin belkide alt kültürü buralardan geliyor. Moseley bataklığı, değirmen ve burada yaşadığı maceralar onun hayal dünyasını etkilemişti. Filmde bize bunlar anlatmak yerine Tolkien’in dini bütün bir Hristiyan oluşundan okuyucuya ne yani? Neden böyle bir detay verilmek isteniyorki?
Bize anlatsana Kalevala Destanından nasıl etkilendiğini anlatsana. Halk ozanı olan Kulervodan ve onun maceralarının Tolkien’in kitaplarında nasıl canlandığından bahsetsene. Ama yok, koskoca bir edebiyatçıyı, filoloğu sen kalk aşk hayatıyla, arkadaşlık ilişkileriyle sarmala ve süslü bir kutuya hapset.
Tolkien aslında kendi iç dünyasında harmanladığı ve kimi zaman (Filmdeki gibi değil) yaşadıklarından ve gördüklerinden etkilendiği (Birmingham’da bulunan iki kulenin Yüzüklerin Efendisi kitabı için bir esinlenme kaynağıdır.) bir edebiyatçıydı. Yazdıkları geçmişte, şimdi ve gelecekte yine milyonlarca insanı etkileyecektir. (İngiliz şarkıcı Sting. Birinci çağda Gondolinde yapılmış bir Elf bıçağı. Bilbo, ayrık vadiden ayrılırken kılıcı Frodoya veriyor.)
Tolkien’in Türkçeye çevrilmiş tüm kitaplarını okudum. Filme çevrilen tüm filmlerini defalarca izledim. Bana filmler ile kitapları arasında bir keyf limiti konulsaydı eğer, kitaplar için 10 üzerinden 10 verirdim. Okumayanlar varsa filmlerle kendinizi kandırmayın derim. Aynı şeyi Tolkien’i anlatan bu film için de söyleyebilirim. Bu film Tolkien’in sadece yaşamına dokunmuştur ve öteye geçememiştir. Tolkien’i anlatan bir film için bence Cristopher Tolkien’den yardım alınmalıydı.
Timur KOHEN

Belki yaşı 20'nin altında olanlar hatırlamaz ama, Tolkien ve Yüzüklerin Efendisi eseri, bizler için 2000'lerin başına damga vurmuş, başlı başına bir kültür yaratmış, üçleme anlamında anında Star Wars, The Godfather vb. mertebesine erişmişti. Zaten Akademi Ödüllerinde de rekorlar kırdı. Sonrasında bilgisayar oyunları yapıldı, kitaplarını okumamış olanlar bu seriyi ve Hobbit, Silmarillion, Hurin'in Çocukları gibi Tolkien'in diğer eserlerini de okumaya başladı. Nereye baksanız Yüzüklerin Efendisi ve Orta Dünya vardı. Yüzükler satıldı, Legolas posterleri duvarları süsledi. Kısacası, sanırım anlaşıldı, popüler kültürde bir anda fantastik filmler ve hatta fantastik edebiyat patlaması yaşandı. Tabii ki bu külliyatın başlangıcı 2001 değildi, ancak sinemanın etkisi yine ön plana çıktı ve edebiyatın beyazperdeye uyarlanması, hele de çok çok başarılı bir şekilde uyarlanması, daha fazla kişiye ulaşmasını sağladı ve bahsettiğim gibi koskoca bir kültür olayını tekrar diriltti. Sonrasında zaten yakın dönemde Hobbit üçlemesi geldi ve önümüzdeki sene de Orta Dünya'yı artık bir televizyon olayı olarak takip edeceğiz. "Tolkien" filminden, yazarın çocukluk ve gençlik yıllarında Orta Dünya'yı yaratma sürecini ele almasını, hatta büyük ölçüde bu kısımdan bahsetmesini bekliyordum. Fakat belki beklentimden de iyi bir şekilde, bu yaratım süreci çok da göze sokulmadan, flash backler eşliğinde, genel akışa ufak ufak ama çok güzel yedirilmiş olarak çıktı karşıma. Bazı sahnelerde kısa kısa verilen referanslar zaten takipçiler tarafından fark edilecektir. Beklentimin yerine, Tolkien'i başlı başına bir sanatçı, ve ondan da önce genç bir erkek olarak ele alarak, hatta çok güzel bir dönem atmosferi içinde, hiç Orta Dünya'yı bilmesek bile bu adamın hikayesini takip etmeye çağırdı bizi film. Dediğim gibi daha yerinde bir karar olmuş. Son derece sürükleyici. Belli kısımlarda sinema klişelerine başvursa da, genel olarak senenin izlenmesi gereken filmlerinden. Önceden yazar ve eserleriyle tanışmış olanlar için anlamı tabii ki daha fazla olacaktır.

Efsaneye saygıdan dolayı gittik yalnız beklediğim gibi değildi. Orta Dünya ile ilgili daha çok şey görmek ve öğrenmek isterdim. Bence en büyük eksikliği bu olmuş ama ne olursa olsun Tolkienle ilgili bir yapıtı izlemek güzeldi. Filmin sonunda ise içerdiği dramdan mıdır bilmiyorum çok duygulandım.

Daha Fazlasını Göster

  • En son Beyazperde eleştirileri
  • En İyi Filmler
  • Basın Puanlarına Göre En İyi Filmler

Filmin Videoları

Tolkien Altyazılı Fragman2:06
Tolkien Orijinal Fragman (2)0:55
Tolkien Orijinal Fragman (2)2:22
Bu filme dair # video

Box office listesindeki en iyi filmler

Son Fragmanlar

Ninja Kaplumbağalar: Mutant Kargaşası Altyazılı Fragman

Ninja Kaplumbağalar: Mutant Kargaşası Altyazılı Fragman

Disco Boy Altyazılı Fragman

Disco Boy Altyazılı Fragman

Bıcırıklar: Yeni Yuvamız Dublajlı Fragman

Bıcırıklar: Yeni Yuvamız Dublajlı Fragman
Bataklık Fragman

Kraven The Hunter Altyazılı Fragman

Kraven The Hunter Altyazılı Fragman
Challengers Fragman
Son Fragmanlar

En Çok Beklenen Filmler

Tüm beklenen filmler

CerModern Açık Hava Film Günleri Devam Ediyor

CerModern, Ankara’da bir vaha olmaya devam ettiği Açık Hava Film Günleri’nin perdesini sekizinci kez izleyicisine açtı. 24 Mayıs Çarşamba akşamı başlayan 8. Açıkhava Film Günleri’nin ilk konukları Pelin Kırca’nın kısa filmi Aysız Bir Gece ve Yeşim Ustaoğlu’nun çok konuşulan, bol ödüllü filmi Tereddüt oldu. Film öncesi kokteylde kalabalığın buluştuğu ve merakla beklediği gösterim saati, Ankara’nın serin baharı altında, filmin sansürsüz kopyasıyla başladı. Kontenjanların 800 kişiyle sınırlı olduğu gösterimler, hava muhalefeti olduğunda kapalı alana alınıyor, ancak içerideki gösterimler yalnızca 360 kişilik kontenjana sahip. Eylül ayı sonuna dek haftada iki gün; salı ve cumartesi günleri devam edecek olan film gösterimleri ılık akşamlara da yayılacak, bu da Ankaralı ve bu akşamlardan birinde yolu CerModern’e düşmüş Ankara dışından seyircileri, bir vaha olarak kendine çekmeye devam edecek.

Festivalin açılış gongu sayılan 24-28 Mayıs arasındaki ilk dört günde, “Yeni Türkiye Sineması” adı altında ödüllü filmler ve belgeseller, ücretsiz olarak seyirciyle buluştu. Reha Erdem’in dikkatleri toplayan Koca Dünya’sı, Mehmet Can Mertoğlu’nun Albüm’ü, Kıvanç Sezer’in büyük beğeni toplayan Babamın Kanatları filmi ve Zeki Demirkubuz’un Kor’u sinamaseverlerle buluştu. Uzun metraj gösterimlerden önce ise; Kerem Ayan’ın Kılçık, Yusuf Oranlı’nın Anadolu’da Carmen Ruhu, Yavuz Selim Taşçıoğlu’nun Dağların Oğlu, ve Azra Deniz Okyay’ın Sulu Kule Mon Amour adlı kısa filmleri gösterildi.

​Filmler için etkinlik katılım biletleri Pazartesi hariç her gün 10:00-20:00 saatleri arasında CerShop’tan veya etkinlik günü 17:30’dan itibaren CerModern bilet gişesinden temin edilebilir. Gösterim takibi için: http://cermodern.org/

Tolkien Film Konusu ve Oyuncuları..! Tolkien filmi, 5 Temmuz 2019 günü sinema severler ile buluşmuş olan biyografi ve dram temalı bir filmdir.

Sitemizde daha önce sizler için yazdığımız film ve dizi önerileri için https://maksatbilgi.com/film-dizi-onerisi/bağlantısına gidebilirsiniz.

Çok vakit kaybetmeden Tolkien filmi hakkında bilgileri verelim. İşte Tolkien film konusu, oyuncu kadrosu ve diğer tüm detayları..!

Tolkien filmi
Orijinal İsmi: Tolkien
IMDb Puanı: 6,8 / 10
Yapım yılı: 2019
ilk vizyon tarihi: 5 Temmuz 2019
Yaş Sınırı: –
Süre: 1 saat 52 dakika
Yönetmeni: Dome Karukoski
Senarist: David Gleeson, Stephen Beresford
Yapımcı: Peter Chernin, Jenno Topping, David Ready, Kris Thykier
Yapım Şirketi:
Chernin Entertainment
Başrol Oyuncuları: Nicholas Hoult, Lily Collins, Colm Meaney
Türü: Biyografi, Dram
Yapım Ülkesi: ABD
Kanal: Sinema

Tolkien Film Konusu

Tolkien filmi, Yüzüklerin Efendisi serisi, Hobbit, Silmarillion, Hurin’in Çocukları ve daha fazlası gibi edebiyat dünyasına kazandırdığı önemli eserleriyle tanınan J.R.R. Tolkien’in hayatı anlatmaktadır. Film, İngiliz yazar, şair, dilbilimci ve akademik profesör J.R.R. Tolkien’in çocukluğundan yetim kalan hayatını konu alıyor. Film, Tolkien’in dostluk ve aşkı keşfetmesi anlatılırken, I. Dünya Savaşı zamanında Tolkien’in başından geçenleri de seyirci ile buluşturuyor.

Tolkien Filmi Ne Zaman Vizyona Girdi?

Tolkien filmi, 5 Temmuz 2019 günü sinema severler ile buluştu.

Tolkien filmi

Oyuncu Kadrosu

Tolkien filminin oyuncuları şu şekildedir;

Tolkien Fragmanı ve Diğer Videoları

https://www.youtube.com/watch?v=vfBD0bSyXqQ

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası