kuran celiskiler / Çelişki İle İlgili Ayetler Nelerdir?

Kuran Celiskiler

kuran celiskiler

Çelişki İle İlgili Ayetler Nelerdir?

Kur'an fihristi, Kur'an-ı Kerim'de bulunan ayetlerin konularına göre düzenlenmiş bir indekstir. Bu indeks, Kur'an'da bahsedilen konuların alfabetik bir şekilde sıralandığı ve her konunun hangi ayetlerde geçtiğini belirten bir referans kaynağıdır. Kur'an fihristi, Kur'an okuyucuları için oldukça faydalı bir araçtır ve Kur'an'ın içeriğini daha iyi anlamalarına yardımcı olur.

ÇELİŞKİ Ayetleri Nelerdir?

Çelişki ile ilgili ayetler de bu noktada sık sık araştırılan konulardan birisi olarak öne çıkmaktadır. Kuran-ı Kerim’de Çelişki ile ilgili ayetler yer almaktadır

ÇELİŞKİ İle İlgili Ayetler Nedir?

Nisa Suresi, ayet:

Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı.

Meryem Suresi, ayet:

Hayır; (o yalancı ilahlar) onların tapınışlarını inkar edecekler ve onlara karşı çelişkiye düşecekler.

Mülk Suresi, 3. ayet:

O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun?

 

GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

Son dakika haberler, köşe yazılar, ekonomi, magazin, siyaset, spor gündeminin tek adresi monash.pw; monash.pw haber içerikleri kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz, haberler izinsiz olarak kopyalanamaz ve başka yerde yayınlanamaz.

Kur&#;an’da olduğu iddia edilen çelişkilere nasıl cevap verilebilir?

Değerli kardeşimiz,

a) Soru:

Böylelikle (Musa) asasını fırlatınca, anında apaçık bir ejderha oluverdi. (7 Araf Suresi, ) - Böylece, onu attı; (bir de ne görsün) o hemen hızla koşan (kocaman) bir yılan (oluvermiş). (20 Taha Suresi, 20) (Asa Ejderha mı oldu Yılan mı oldu?)

Cevap:

Aynı hakikati farklı ifadelerle seslendirmek edebiyatın ve belagatin önemli bir prensibidir. Kur’an’da bu edebi sanat yönü oldukça fazla işlenmiştir.

- Hz. Musa’nın asasıyla ilgili hususlar da bu çerçevede değerlendirilmelidir. Asanın mucizesi konusunda Allah tarafından farklı şeyler söylenmiş, ancak bu söylenenlerin hepsi bir yerde değil, konunun inceliği ve alakasına uygun olarak farklı parçalarına yer verilmiştir. Bu tefennün sanatından biri de yılanın farklı vasıflarına işaret edilmiştir. Mesela:

“Musa asasını attığında o koca bir yılan kesiliverdi.”(A'raf, 7/)

mealindeki ayette, asanın “su’ban” denilen büyük cüsseli bir yılana dönüştüğüne dikkat çekilmiştir.

“(Allah) ‘Bırak onu Mûsâ!’ buyurdu. Hemen bıraktı. Bir de ne görsün: Hızla koşan (kıvrılıp sürünen) bir yılan oldu! 'Tut onu! Korkma, biz onu eski haline çevireceğiz!' buyurdu.” (Tâhâ, 20/)

mealindeki ayette, asanın dönüştüğü yılan “hızla kıvrılıp sürünen, bir “hayye/yılan” şeklinde tasvir edilmiştir.

“Haydi asanı yere bırak! Mûsâ onun çevikçe hareket eden bir yılana dönüştüğünü görünce derhal kaçtı, bir kere olsun dönüp arkasına bile bakmadı. 'Gel Mûsâ! Endişe etme, çünkü sen güven içinde olanlardansın!'” (Kasas, 20/31)

mealindeki ayette ise yılan “çevikçe hareket eden bir yılan/cann” şeklinde tasvir edilmiştir.

Görüldüğü üzere, bu ayetlerin ifadeleri arasında bir çelişki yoktur.

İlk ayette yılanın büyüklüğüne işaret eden “su’ban” sözcüğüyle;

İkinci ayette yılanın genel adı olan “hayyetun” kelimesiyle;

Üçüncü ayette ise kıvraklığı ifade eden daha özel bir vasıf olan “cannun” unvanıyla anılmıştır. 

Demek ki, asa büyük, kıvrak ve çevik hareketli bir yılana dönüşmüştür.

- Bazı meallerde “ejderha” kelimesinin kullanılması, büyük yılan manasının Türkçeye aktarılması olup bu hakikati değiştirmez.

b) Soru:

Mücadele suresindeki arka arakaya gelen iki ayet () arasında bir çelişki olduğu iddiası vardır. Bir ayette verilen bir hüküm [Peygamberin (asm) yanına girerken sadaka verme] diğer ayette kaldırıldığı iddia edilmekte ve bununda bir çelişki oluşturduğu söylenmektedir.

Cevap:

Mücadele suresinin ayetinde Hz. Peygamber (asm) ile görüşmek isteyenlerin, önce fakirlere sadaka vermeleri ön görülmüştür. Bunun hikmetlerinden bazıları şöyledir:

1) Hz. Peygamberi rahatsız edecek boyuttaki görüşmeleri azaltmak.

2) Zenginlerin bu yolla fakirlere yardım etmelerini sağlamak.

3) Hz. Peygambere karşı insanların saygılarını pekiştirmek. Çünkü her görüşmede sadaka vermek meşakkatli bir iştir. Bunu göğüsleyenlerin gönüllerinde Resulullah’ın saygısı daha pekişmiştir.

4) Keza insanlar bundan böyle rastgele huzuruna varmadıkları Hz. Peygambere olan şevkleri ve iştiyakları daha da artmıştır. Bu da imanlarına katkı sağlamıştır.

5) Bu sadaka şartı, aynı zamanda Müslümanların samimiyetini test eden bir uygulama olmuştur. Dünya malını sevenlerle ahiret hayatını sevenlerin konumları test edilmiştir.

Şüphesiz sahabeler bu testi geçmişlerdir. Fakat Müslüman gibi görünen münafıklar ise bu imtihanı da kaybetmişlerdir.

- Bu durum kısa bir süre devam ettikten ve sayılan hikmetler tezahür ettikten sonra, özellikle bu konuda imkânları olmayan fakirlerin de durumu nazara alınarak, bu uygulamaya son verilmiştir. Yani, ayetle ayetin hükmü neshedilmiştir. Bunda hiçbir çelişki yoktur. Kur’an’da “nesih” konusu bilinen bir hakikattir. (krş. Razi, Kurtubi, İbn Aşur, Meraği,  ilgili ayetlerin tefsiri)

c) Soru:

Kocası ölen bir kadının durumuyla ilgili bazı hükümler Kur'an’da bildirilmektedir.(Bakara, 2/, ) Bu ayetlerin birisinde bir yıllık bir süreden söz edilirken diğerinde ise dört ay on günlük bir süreden söz edilir. Eğer kadın 4 ay 10 gün sonra evlenmek isterse, diğer ayette bir yıl boyunca evden çıkmaması istenmektedir, bu durum nasıl açıklanır?

Cevap:

Bakara suresinin: “Sizden vefat edenlerin arkalarında bıraktıkları hanımlar (evlenmeden önce) dört ay, on gün iddet beklesinler.” mealindeki ayetinde, kısaca “kocası ölen kadınların dört ay on gün iddet süresini bekleyeceği” ifade edilmiştir.

Surenin “İçinizden vefat edip geride eşler bırakanlar; eşlerinin evlerinden bir sene çıkarılmamasını ve geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler. Eğer kendileri çıkarlarsa, onların örfe uygun olarak yaptıklarından dolayı size bir günah yoktur. Allah, Aziz'dir, Hakim'dir.” mealindeki ayette ise, kısaca “kocası ölmüş kadının, kocasının evinde bir yıl kadar kalabileceğine” vurgu yapılmıştır.

ayetteki, dört ay on günlük bekleme süresi, kocaya karşı bir nevi matem/yas müddeti olarak belirlenmiş ve bu süreye riayet etme zorunluluğu getirilmiştir.

ayette ise, bir zorunluluk olmaksızın, özellikle de ölecek olan kocaların vasiyet etmek suretiyle geriye kalan eşlerinin, varisler tarafından bir yıla kadar kocalarının evinden çıkarılmaması ve nafakalarının verilmesini temin etmeye yöneliktir. Şayet kadın (dört ay on gün sonra) evinden çıkarsa, bunda da bir beis olmadığına işaret edilmiştir.

- Bununla beraber, alimlerin büyük çoğunluğuna göre, ayetin hükmü, ayet ile neshedilmiştir. (bk. Taberi, Kurtubi, Razi, ilgili yer)

Durum ne olursa olsun, bu ki ayet arasında bir çelişki söz konusu değildir. Çünkü ayetlerin muhtevası ve amaçları farklıdır.

d) Soru:

Hz Meryem kaç tane melekle konuşuyordu? (Meryem, 19/19; Âl-i imran, 3/43)

Cevap:

Âl-i İmran suresinin “Hani Melekler dediler ki: 'Meryem! Muhakkak ki Allah seni seçti. Seni tertemiz kıldı, hatta seni dünyadaki bütün kadınlara üstün kıldı.'” mealindeki ayetinde Hz. Meryem’in şahsi kemalatına dair vasıfları zikredilmiştir. Bu güzel vasıflarının birkaç melek tarafından seslendirilmiş olması mümkündür.

Meryem suresinin “Ruh/Cebaril: 'Ben' dedi, 'Rabbinden sana gelen bir elçiyim. Sana tertemiz bir erkek çocuk hediye edeyim diye geldim.'" mealindeki ayetinde ise, Meryem’e çocuk müjdesi verilmiş ve bu müjde yalnız bir melek olan Hz. Cebrail tarafından seslendirilmiştir.

Bununla beraber, Âl-i İmran suresinde yer alan “melekler” ifadesi çoğul olmakla beraber, bununla yalnız bir melek (Cebrail) kastedilmiş olabilir. Nitekim, Nahl suresinin “Allah melekleri, kendi tarafından bir ruh (vahiy) ile kullarından dilediği kimselere, 'Benden başka ilah yoktur. bana karşı gelmekten sakının!' diye uyarmak üzere gönderir.” mealindeki 2. ayetinde de Vahiy meleği olan Hz. Cebrail için “melekler” ifadesi çoğul olarak kullanılmıştır.” (bk. Razi, Al-i İmran ayetinin tefsiri)

e) Soru:

Ölürken ruhu kim alır? (Secde, 32/11, Muhammed, 47/27)

Cevap:

Ölüm olayının gerçekleşmesi konusunda ayetlerde farklı ifadeler söz konusudur:

“Allah, nefislerin ölümü zamanında canlarını alır." (Zümer, 39/42)

mealindeki ayette ruhları kabzedenin Allah olduğu ifade edilmiştir.

“De ki: Sizin (ruhunuzu almaya) görevli kılınan Ölüm Meleği canınızı alır, sonra da Rabbinize döndürülürsünüz.”(Secde, 32/11)

mealindeki ayette, insanların ölümünü gerçekleştiren bir melek (Azrail) olduğu ifade edilmiştir.

“Melekler onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alacakları zaman, bakalım nasıl olacak?”(Muhammed, 47/27),

"Sizden birinize ölüm geldiği vakit, elçilerimiz (meleklerimiz) onun ruhunu alırlar." (Enam, 6/ 61)

mealindeki ayetlerde ise, canları alanların birden çok melekler olduğu ifade edilmiştir.

- Buna göre, Allah, ölüm meleği ve Allah'ın ruhları almakla görevlendirdiği melekler ruhu almaktadırlar. Bu ayetler arasında var gibi görünen zıtlığı ortadan kaldırmak için âlimler, hadis-i şeriflere müracaat ederek şöyle bir açıklama getirmişlerdir:

Ölümün gerçek faili Allah'tır. O, hikmeti icabı, ruhları almakla ölüm meleğini (Azrail'i) görevlendirmiştir ve ölüm meleğinin yardımcıları durumunda bir kısım melekler daha bu işte görevlidirler.

Buna göre, ölümün başlangıcı olan, ruhun ayaklardan itibaren boğaza kadar çıkarılması işini ölüm meleğinin yardımcıları yapmakta; gırtlağa gelmiş olan ruhu ise, "Ölüm Meleği" adı verilen Azrail almaktadır. Ölümün hakiki faili ve yaratıcısı ise Allah Teâlâ'dır. Böylece yukarıdaki dört ayet, birbirini desteklemekte ve ölüm fiilinin meydana gelişinde rolü olanları beyan etmektedirler. Aralarında hiçbir zıtlık yoktur. (Hasan el-İdvi, el-Hamzavi, Meşariku’l-Envar, s. 23)

Ölüm meleğinin yardımcıları, rahmet ve azap meleklerindendir. Bir insan vefat edeceği zaman ölüm meleği ile birlikte rahmet ve azap melekleri de hazır olur. Bunların sayılarının dört ya da üç rahmet, üç de azap olmak üzere altı olduğunu bildiren rivayetler vardır. (bk. Hasan el-İdvi, s. ).

Rahmet meleklerinin yedi, azap meleklerin de yedi olduğunu söyleyenler de vardır. (bk. Kurtubi, Enam, ayetin tefsiri)

- Tefsir alimleri de ayetlerde ölüm görevlileri için bazen “melek” bazen “melekler” ifadesinin kullanıldığına dikkat çekmiş ve bu ifadelerden asıl görevli meleğin “Azrail”, diğerlerinin ise onun yardımcıları olduğunu anlamak gerektiğine işaret etmişlerdir. (bk. Taberi, Maverdi, Razi, Kurtubi,  Enam, ayetin tefsiri)

Bu konuda Bediüzzaman Hazretlerinin de görüşlerine yer vermekte fayda vardır:

“Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, kabz-ı ervaha müekkel olan melaikelerin nâzırıdır. Her ölünün ruhunu, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm mı bizzât kabzediyor? Yoksa aveneleri mi kabzediyorlar?"

Bu hususta üç meslek var:

"Birinci Meslek: Azrail Aleyhisselâm, herkesin ruhunu kabzeder. Bir iş bir işe mani olmaz, çünki nuranîdir. Nuranî bir şey, hadsiz âyineler vasıtasıyla hadsiz yerlerde bizzât bulunabilir ve temessül eder. Nuranînin temessülâtı, o nuranî zâtın hâssasına mâliktir; onun aynı sayılır, gayrı değildir. Güneşin âyinelerdeki misalleri, Güneşin ziya ve hararetini gösterdiği gibi; melaike gibi ruhanîlerin dahi, âlem-i misalin ayrı ayrı âyinelerinde misalleri onların aynılarıdır, hâssalarını gösterirler. Fakat âyinelerin kabiliyetine göre temessül ediyorlar. Nasılki Hazret-i Cebrail Aleyhisselâm, bir vakitte Dıhye suretinde sahabeler içinde göründüğü dakikada, binler yerde başka suretlerde ve Arş-ı A'zam önünde, şarktan garba kadar geniş ve muhteşem kanadlarıyla secde ediyordu. Heryerde, o yerin kabiliyetine göre temessülü varmış; bir anda binler yerde bulunuyormuş"

"İkinci Meslek odur ki: Hazret-i Cebrail, Mikâil, Azrail gibi melaike-i izam, birer nâzır-ı umumî hükmünde.. kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda aveneleri vardır. Ve o muavinler, enva'-ı mahlukata göre ayrı ayrıdırlar. Sulehanın ervahını kabzeden başkadır; ehl-i şekavetin ervahını kabzeden yine başkadır"

"Üçüncü Meslek: Yirmi Dokuzuncu Söz'ün Dördüncü Esasında beyan edildiği gibi ve ehadîs-i şerifenin delalet ettiği üzere: "Bazı melaikeler var ki, kırkbin başı var. Her başında, kırkbin dili var -Demek, seksenbin gözü dahi var()  İşte bu mesleğe binaen, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm'ın her ferde müteveccih bir yüzü ve bakar bir gözü vardır” (bk. Mektubat, s. )

f ) Soru:

“Veledün” ifadesinin tercümesinden kaynaklanmaktadır. “Veledün” bir çocuk demek. Eğer iki çocuk kastedilseydi “Veledani-Veledeyni”, ikiden fazla çocuk kastedilseydi “evladun” ifadesi kullanılırdı. Burada geçen ifade “veledün” kelimesidir ve anlamı “bir çocuktur.” Dolayısıyla ortada bir sorun bulunmamaktadır. (Nisa, 4/11,12) Bu açıklama gerçekten doğru mudur? 

Cevap:

- Sorunun son cümlesini: “Bir sorun bulunmaktadır” şeklinde kabul ediyoruz.

- “Veled” kelimesi, bir cins isimdir. Cins isimler bir için kullanıldığı gibi, birden çok çocuklar için de kullanılır. Bu kural her dil için geçerlidir. Örneğin Türkçe’de Hasan’ın “çocukları var” ifadesi yerine “çocuğu var” ifadesi de kullanılabilir ve bununla bir de beş de kastedilebilir

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

1
Kurandaki çelişkiler, Kur-an ve çelişkiler, Kur-an hataları, K, din, islamiyet, Allah küfreder mi?, Allahın küfürleri, Kurandaki mantık hataları, Allahın kanunları değişir mi?, Allah,
Müslümanlar tarafından Kuranda hiç bir çelişki yok deniliyor. Hatta Kuranın doğruluğunu ispat etmek için bazen bilim dünyasınca ispat edilmiş şeyleri kabul etmekten imtina ediyorlar. Misal Evrim teorisi. Bu yazımda sizlere Kuranın hem kendi içinde hemde bilim açısından bir kaç çelişkilerini göstereceğim. Bu, dincileri ikna etmese de umarım onlarda eleştiriye ve geleneksel din bilgilerini araştırmaya bir kapı açar. İlk önce Kuranın kendi içindeki çelişkilere bakalım.

Allah her şeyden haberdar mı?

Kuranın bir çok ayetinde Allah'ın her şeyi bildiği ve her şeyden haberdar olduğu bildiriliyor. Şimdi size vereceğim örnekten bunun böyle olmadığı ortaya çıkıyor.

Enfal "Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek 20 kişi olursa kişiye galip gelirler ve eğer sizden kişi olursa kafirlerden kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler."

Bu ayet bir savaş öncesi nazil olmuş ve ayetten anlaşıldığı kadarıyla Allah yirmi Müslümanın iki yüz kafire karşı direnmesini emrediyor. Ancak bu Müslümanlara zor geldiği için Allah bunun ardından şu ayeti vahiy ediyor.

Enfal "Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi ölürsa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi ölürsa Allah&#;ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir."

Bu ayet hakkındaki rivayetler şöyledir.

Abdullah B. Abbas diyor ki: "Eğer içinizden sabırlı yirmi kişi çıkarsa iki yüz kişiye galip gelir" ayeti nazil olunca, bir Müslümanın 10 düşman karşısında direnmesini farz kılınmıştır. Bu ise Müslümanlara çok zor geldi. Bunun üzerine bu âyet nâzıl oldu ve Müslümanların yükünü hafifletti. Ancak, Allah teala, karşı konacak düşman sayısını eksilttiği nispette müminlerin sabrını da eksiltti."

Buharî, tefsir el-kur'an, 8/6; ebu davud, el-cihad: (); ibn cerir et-taberi, câmiu'l-beyân.
Fahreddin er-razı der ki:

"Önceki () ayetteki mükellefiyet Müslümanlara zor ve ağır gelince, cenâb-i hak, bu ayetle Müslümanların üzerinden o yükü kaldırdı. Atâ'nın rivayetine göre İbn abbas (r.a.) şöyle demiştir: "İlk emir inince, muhacirler niyazda bulunarak: "Ey Rabbimiz, biz açız; düşmanımız ise tok. Biz gurbetteyiz, düşmanımız ise yurdunda ve ailesi içinde. Biz memleketimizden, mallarımızdan ve çoluk çocuğumuzdan ayrı düşmüşüz, düşmanımız ise böyle değil" dediler. Ensar da: "Biz hem düşmanımızla uğraşıyoruz, hem de din kardeşimiz olan muhacirlere yardım ediyoruz." dediler. İşte bunun üzerine, hükmü hafifleten bu () ayet indi." Fahreddin er-razı, mefatihu&#;l-gayb.


Enfal süresi 65 ayetindeAllah Müslümanlara kafirle savaşacakları zamanda ola bilecek sayılarını açıklıyor. Yani 20 kişi olursanız bile yüz kişilik kafir ordusuyla savaştan çekinmeyin diyor. Bunun üzerine aklı başında bazı kişiler bu imkansız diyorlar ve Muhammed insanların tepkileri yüzerine bu ayeti getiriyor. Ayet &#;Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi.&#;şeklinde başlıyor. Burada dikkat edilmesi gereken konu şudur. Madem Allah her şeyi biliyor o zaman neden önceden Enfal 65 ayetindeki sayının (20 kişiye kişi) insanlara ağır geleceğini tahmin etmedi? Oysa başka bir ayette Allah kullarını çok iyi tanıdığını yazıyor.

2/BAKARA "Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar."


Şimdi sorum şu Allah verdiği bu sayının Müslümanlara fazla geleceğini neden önceden değilde savaştan sonra anladı? Bu apaçık bir çelişkidir.

Allah Muhammed'i kayırıyor mu?

Dinciler tarafından Kuranın herkese eşit davrandığı yalanı sıkça tekrar edilir. Oysa Kuranın bir takım şeylerde Muhammed'e torpil yaptığı açıkça belli oluyor. Örneğin Kuran'ın tüm Müslümanlara bir takım kadınlarla evliliği yasak ederken Muhammed'e meşru kılması Allah'ın Muhammed'i kayırması gerçeğini gözler önüne seriyor.

33/AHZÂB, "Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah&#;ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mu&#;minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber&#;e bağışlayan, Peygamber&#;in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mu&#;min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü&#;minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."

Ayette açıkça diğer müminlere değilde sana has olarak ifadesi kullanılıyor. Bu bir torpildir. Üstelik bunu her hangi bir konuda değil de sırf evlilik konusunda yapması da ilginç bir detaydır. Neden? Çünkü bu ayetten yararlanarak Muhammed evlatlığı olan Zeyd'in karısı Zeynep'le evlenmiştir. Bu olaydan rivayetlerde şöyle bahsedilir.

Taberi tarihinde bu hadise şöyle geçer:
&#;Tanrı elçisi günün birinde Zeyd&#;i aramak üzere onun evine gelir. Kapıda yünden örülmüş bir perde asılıdır. Peygamber kapının önündeyken rüzgar perdeyi kaldırır. O anda Zeyneb içeride çıplak olarak bulunmaktadır. Tanrı elçisinin gözü ona ilişir, güzelliği hoşuna gider ve kalbinde iz bırakır. Akşam olup da Zeyd eve gelince, Zeyneb ona Peygamberin geldiğini söyler. Zeyd, &#; Eve girmesini rica etmeli idin&#; der. Zeyneb, &#; Eve girmesini rica ettiysem de girmedi.&#; der. Zeyd, &#; Peki ayrılırken bir şey söylemedi mi?&#; der. Zeyneb, &#;Kalpleri değiştiren Allah kutludur, dedi&#; der. Bu söz üzerine Zeyd, Muhammed&#;in Zeyneb&#;e aşık olduğunu ve onunla evlenmek isteyebileceğini düşünerek, onun yanına gider ve &#;Ey Tanrı elçisi, evime geldiğini söylediler, babam ve anam sana feda olsun, eve girmeliydin. Zeyneb hoşuna gitmiş olabilir, eğer hoşuna gittiyse hemen boşarım&#; der. Muhammed, &#;Karın hakkında bir şüpheye mi düştün ? &#; diye sorar. Zeyd &#; Ey Tanrı elçisi, hiçbir hususta ondan şüphelenmedim ve ondan hayırdan başka bir şey görmedim&#; der. Muhammed ona, daha sonra Ahzab Süresi ayette de bahsi geçen &#;Eşini tut, Allah&#;dan kork&#; sözlerini sarf eder. Ancak her şeye rağmen Zeyd ne düşündüyse Zeyneb&#;i boşar. &#;Bu ziyaretten sonra Zeynep şöyle der: &#;Resul-u Ekrem hazretlerinin beni görüp beğenmesinden sonra Zeyd benimle evlilik münasebetinde bulunmadı.&#;

Bundan sonra insanların Muhammed'i kınaması yüzünden olacak ki ne hikmetse ardı ardına ayetler inmeye başlıyor.

"Hani hem Allah&#;ın nimet ve ihsanına, hem de senin iyiliğine nail olmuş olup da hanımını boşamaya karar vermiş olarak sana danışmaya gelmiş olan kişiye sen: &#;Eşini yanında tut Allah&#;tan kork!&#; demiştin. Allah&#;ın açığa çıkaracağı bir durumu içinde saklamıştın, çünkü insanlardan çekinmiştin. Halbuki asıl Allah&#;tan çekinmen gerekirdi. Neticede, Zeyd eşini boşayıp onunla ilişkisini kestikten sonra, Biz onu sana nikâhladık ki, bundan böyle evlatlıkları, eşleriyle ilişkilerini kestikleri, onları boşadıkları zaman, o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın. Allah&#;ın emri her zaman gerçekleşir." (Ahzab Süresi, 33/37)

Ve böylece insanların eleştirilerinden kurtuluyor göz diktiyi evlatlığının karısını da kendi karısı yapıyor.


Allah'ın kanunları değişir mi?

Kuran bazı ayetlerin açık bir şekilde Allah'ın yazılı olan yasalarında(yani vahiy olarak inen yasalar) hiç bir değişiklik bulamayacağımızı söylüyor.

Fatir &#;&#; Hayır! sen Allah&#;ın kanununda değişiklik bulamazsın. Sen Allah&#;ın kanununda asla bir döneklik bulamazsın.&#;

Feth &#;&#; Allah kanununda hiçbir değişiklik bulamazsınız.&#;

Bu ayetlerde kanunlarda değişiklik bulunmadığını söyleyen Allah diğer ayetlerde bunun tam aksini söylüyor.

Bakara &#;Herhangi bir Ayet&#;in hükmünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun yerine daha hayırlısını veya benzerini getiririz. Allah&#;ın her şeye gücünün yettiğini bilmez misin? &#;

Nahl "Biz bir âyeti değiştirip yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indireceğini gayet iyi bilir- onlar Peygamber&#;e, &#;Sen ancak uyduruyorsun&#; derler. Hayır, onların çoğu bilmezler."

Rad "Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O&#;nun yanındadır."

Allah'ın kanunlarını sildiği vakıaların varlığı İslam tarihi gibi kabul edilen hadislerde de bellidir. Gerçi bu hadisler Kuranın değiştirildiğini de ortaya çıkarır ama bu başka bir yazının konusudur.

Enes İbni Malik (rd) rivayet eder ki, &#;Allah'ın Resulunun sağlığında, Tevbe Sûresine eşit bir sûreyi okurduk. Şu ayetten başkasını unuttum : Velev enne libni ademe vadıyanı min zehebin lebtega ileyhima salışa. Velev enne lehu şalısen, lebtega ileyhima râbia. Velâ yemleu çevfebni ademe illetturabu. Ve yetübüllâhu alâ men tab&#;
Meali şudur : &#;Eğer Ademoğlunu altundan iki vadisi olsa, ister ki ona üçüncü şu satılsın. Üçüncüsü de olsa isterki ona dördüncüsü katılsın. Ademoğlunun karnını topraktan başkası doyurmaz. Al&#;lah tevbe edenlerin tevbesini kabul eder&#; Metni nesholan bu ayeti, bazı kelime değişikleriyle ve aynı anlamda olmak üzere, Ebu Vakidi Elleysî, Ebu Musal Eş'arî ve Zeyd İbni Sabit de rivayet etmişlerdir."

Abdullah İbni Mes'ud da şunu rivayet eder : &#;Allah'ın Resulü bana, bir ayeti okudu ki ben onu ezberlemiş ve musahıfma da yazmış ve yatacağım yere bu yazıyı götürmüştüm. Ertesi günü mushafı elime alınca, yazının bulunduğu sahifenin bembeyaz olduğunu gördüm. Durumu Hz Peygambere haber verince bana, &#;Ya İbni Mes'ud, o ayet geçen gece kaldırıldı&#; dedi."

Gördüğünüz gibi Allah önce vahiy ettiği ayeti sonra yazıdan ve beyinlerden silebiliyor. Bunun iki nedeni olabilir. Ya Allah insanlar için en hayırlı olacak sözleri önceden seçemiyor yada bir türlü ne söyleyeceğine karar veremiyor. Bence ikisi de doğru.


Allah önce kafir yapar sonra cehennemde yakar.

Bu konu bir az karmaşık olmasına rağmen kendi üzerimden bunu size izah etmeye çalışacağım. Misal ben Allah'a inanmayan biriyim. Ve Kurana göre ebedi cehennemde yanacak olan insanlardanım. Ancak Kurana baktığımda Allah'a inanmama sebebimin Allah'ın kendisi tarafından sağlanıldığını görüyorum. Sizlere bazı örnekler vereceğim.

17/İSRA "Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur."

Benim Allah hakkında kesin bir bilgim yok. Onun için dincilerin ortaya attığı Allah tezinin ardına düşmüyorum. Kulaklarımla Allah'ın sesini duymadım, gözlerimle onu görmedim, kalbimle de varlığını inkar ettiğim için bir korku hissi duymadım. Şimdi kendiniz düşünün ben nasıl inanayım Allah'ın var olduğuna? Ama iş bununla da bitmiyor zira Allah'a inanmamakta ısrarımı kendisi sürdürmeme izin veriyor.

&#;Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.&#; (Bakara, 2/7)

Bu ayette Allah onların kalpleri ve kulakları mühürlenmiştir gözlerine de perde çekilmiştir artık inanmazlar diyor. Ve ayetin sonunda onlar için büyük bir azap vardır diyerek bu mührün mahşer gününe kadar devam edeceğini söyleyerek o insanların azap verilecekler olduğunu kesin bir şekilde söylüyor. Kendisini bana ispatlamak yerine gözlerimi kulaklarımı mühürleyip beni cehenneme atan Allah'ı tanımak ona iman etmek gibi bir şansım var mı? Demek ki Allah kendisi benim inanmayanlardan olmamı istiyor. Bu benim değil Allah'ın suçu. Çünkü o kendisinin varlığını ispat etmek zorunda ben onun yokluğunu ispat etmek zorunda değilim. Eğer birisine 2+2 kaç etmez diye sorarsan bu bir mantık hatası olur. Onun için Allah'ın yokluğu değil varlığı ispat edilir.

Kuran tüm insanlara mı hitap eder?

Geleneksel dinciler Kuranın evrensel olduğunu söyler. Allah bunun bir üst katına çıkarak Kuranın tüm alemlere ait bir kitap olduğunu söylüyor. (dincilere göre 18 bin alem var)

Kalem "Oysa Kuran, alemler için bir öğütten başka bir şey değildir."

Bunu söyleyen Allah unutkanlıktan mıdır nedendir bilinmez bir diğer ayet te başka bir şey söylüyor.

6/EN'ÂM "İşte bu (Kur&#;an) da, bereket kaynağı, kendinden öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke&#;yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır."

Şimdi ben Mekke ve onun etrafında yaşamadığım için Kuranın uyarılarını dinlemediğim için haksız mıyım?

Allah küfreder mi?

6/EN'ÂM "Onların, Allah&#;ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah&#;a söverler."

Ayette Allah başka inançta olan insanların kutsal saydığı şeylere sövmeyin diyor. Zira onlarında kendisine küfredeceğinden korkuyor. Ama bunu söyleyen Allah her nedense diğer ayetlerde İslam dışı inançlara sahip insanlara eşek, köpek, maymun, domuz diyerek küfürler ediyor. İlk önce İslam alimlerinin Allah'a sövme konusundaki hükümleri nelerdir ona bakalım.

İmâm İbn Kesîr rahîmehüllâh ise şöyle demiştir: &#;Allâh&#;u Teâlâ&#;nin: &#;Dîninize dil uzatırlarsa&#; buyruğunun mânâsı: &#;Onu ayıplar ve küçümserlerse&#; demektir. İşte Rasûlüllâh sallallâhu aleyhi ve sellem&#;e veya İşlâm Dîni gibi kutsallara şovenin öldürülmesi buradan alınmıştır.&#; [İbn Kesîr,Tefsîrü&#;l-Kur&#;âni&#;l-Azîm: 4/]

Şeyhu&#;l-İşlâm İbn Teymiyye rahîmehüllâh, şöyle demiştir: &#;Şoven kimse eğer ki Müslüman ise içmâ ile katledilmesi vaciptir. O kişi sırf bu sövme sebebiyle kâfır ve mürted olmuş ve kâfırlerden daha kötü bir hale gelmiştir, çünkü kâfır Allâh&#;i yüceltir ve üzerinde bulunduğu bâtıl dînin Allâh ile istihza etme ve O&#;na sövme anlamına gelmediğini itikat eder.&#; [eş-Sârimu&#;l-Meslûl: ]

İmâm Ebû Bekr bin el-Arabî rahîmehüllâh ise şöyle ise demiştir: &#;Şaka olarak yapılan küfür, kişiyi küfre götürür. Ümmette bu konuda ihtilaf yoktur.&#; [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi&#;l-Kur&#;ân: 8/]

Şeyh Keşmirî rahîmehüllâh ise şöyle demiştir: &#;Kim, gerek alay ederek gerekse şaka yere küfür kelimesini söylerse (ya da amelini işlerse) ittifakla kâfır olur ve bu konuda itikadına (niyetine) itibar edilmez.&#; [Keşmirî, İkfârü&#;l-Mulhidin: ]

İmâm İshâk bin Rahaveyh rahîmehüllâh, şöyle demiştir: &#;Müslüman âlimler, Allâh&#;a veya Rasûlune söven ya da Allâh&#;in nebilerinden bir nebiyi öldüren bir kimsenin -Allâh&#;ın indirdiği şeylerin tamâmını kabul etse bile- sırf bu yaptığı şey sebebiyle kâfır olacağı hususunda içmâ etmişlerdir.&#; [Abdülmunim, Tenbihu&#;l-Gafilîn ilâ Hükmı Satımillahi ve&#;d-Dîn: ]

İmâm Hattâbî rahîmehüllâh ise şöyle demiştir: &#;Böyle bir kimsenin katlı hususunda Müslüman âlimlerden hiçbirisinin ihtilaf ettiğini bilmiyorum.&#; [Tenbihu&#;l-Gafilîn: ]


Gördüğümüz kadarıyla İslam alimlerinin hepsi Allah'a sövmenin kafirlik olduğunu ve cezasının ölüm olduğunu söylemişler. Ama nedense Allah'ın başka inançtaki insanlara sövmesini meşru görmüşler.

2/BAKARA "İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir."

7/A'RAF "Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar."

25/FURKÂN "Yoksa onların çoğunun, işittiğini veya (böylece) akıl ettiğini mi sanıyorsun? Onlar sadece hayvanlar gibidir."

2/BAKARA Ve andolsun ki siz, içinizden cumartesi günündeki (avlanma yasağını) çiğneyenleri biliyordunuz. O zaman onlara: &#;Hakir (aşağılık) maymunlar olun.&#; dedik.

5/MAİDE "Onlar, Allah&#;ın lanetlediği ve gazap duyduğu ve onlardan maymunlar, domuzlar yaptığı ve tâguta kul ettiği kimselerdir."

62/CUMA "Tevrat&#;la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir."

7/A'RÂF "Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir."

Bunun gibi yüzlerce örnek var Kuranın çelişkilerini gösteren ama makalenin çok uzamaması için burada bitireceğim zira gelecekteki yazılarımda sıklıkla bu konuyu ele alacağım. Bizi takip etmeye devam edin çünkü bir sonraki yazıda Kuranın bilimle çelişen ayetlerini konu edeceğim. Yıllarca insanlara alimlerin alimi olarak yutturulan Kurandaki kanıtlarıyla Allah'ın aslında bilimden ne kadar uzak olduğunu ispat edeceğim. Bizi okumaya devam edin.

Yazan: Kirpi

You Might Also Like

Kurandaki mantık hataları

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır