küreselleşme ve kültür ilişkisi / Uluslararası Politika Akademisi – (UPA) – KÜRESELLEŞMENİN KÜLTÜREL SONUÇLARI

Küreselleşme Ve Kültür Ilişkisi

küreselleşme ve kültür ilişkisi

kaynağı değiştir]

Kültür, köken olarak doğadan türeyen bir kavramdır, Dilimize Fransızca'dan girmiştir. Kültür kelimesi, bir birikimin ürünü olarak değerleri simgelemektedir. Kültür, toplumdan ayrı olmadığı üzere toplumla da aynı olmamaktadır. Kültürler, insanoğlunun genel gelişim Hat'tına katkı sağladığı oranda gelişmektedir. İnsanlar, kültürel taşıyıcıdırlar fakat, oluşturulan kültürler geçmişteki ve günümüzdeki kimliklerine bağlı olarak farklılıklar gösterirler. Kültür kelimesi, hem bir araç hem de toplumların kişiliklerini ortaya döken bir kavramdır. İnsanoğlu farklı sebeplerden dolayı birbirlerinden etkilenmişlerdir. Geçmişten günümüzde kadar olan zamandaki kültürler arasında alış-veriş olmuştur, bu sebeple toplumlar zenginleşmiş ve medeniyetler ortaya çıkmıştır. İnsanlar, çeşitli nedenlerden dolayı gittikleri yerlerde karşılaştıkları kültürler, gelişmiş bir kültür ise kendi kültürlerini bırakıp, gördükleri kültürlerin etkisi altına girmişlerdir. Kültürler,tarihsel bir süreç içerisinde meydana gelmişlerdir. Toplumlar kendi kültürleriyle bilinmiş kendi kültürleriyle anılmışlardır.

Teknolojik devrimin bir sonucu olarak Uluslararasında bilgi alış-verişlerinin artması, kültürel değerlerin birbiriyle etkileşime girerek kültürleşme evresini hızlandırması,küresel değerlerin doğmasına zemin hazırlamıştır ve dünya genelinde bireyler ve toplumlar arasındaki etkileşim giderek artmıştır. Günümüzde bilim ve teknoloji çağı ile iletişimin gelişmesi ve yaygınlaşması kültürün serpilip büyümesini ve artmasını hızlandırmıştır.

Küreselleşme evresinin arttığı bu dönem, gelişmiş ülkelerin teknolojik, ekonomik, sosyal ve siyasi üstünlükleriyle gelişmiş ülkelere ait büyük ve çok uluslu işletmelerin az gelişmiş ülkelerin üzerindeki etkileme alanlarının büyüdüğü dönemdir. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş Batılı ülkeler gibi modern ve onlar gibi çağdaş olabilmek için onları taklit etmişlerdir. Küreselleşme evresinin toplumlar arası etkileşimi artırması bu taklidi giderek  hızlandırmış ve taklit konularının miktarını kontrolsüz bir şekilde artırmıştır. Batılı toplumların giyim tarzı, konuşma dili,günlük davranışları, yaşam şekillerini benimsemişlerdir ve onları taklit etmişlerdir. Bu sebeptendir ki, ulusların kültürel unsurları da zamanla anlamsızlaşmaya ve yok olmaya doğru gitmektedir. Küreselleşmenin kültüre yönelik etkisinde dil hususu çok önemli bir yer tutmuş, dünyaya hükmeden ortak dil İngilizce oluşmuştur. Küreselleşme, demokratik değerleri yaygınlaştırmakta, çeşitli kültür ve toplumların belirgin bir şekilde algılanmasını sağlamakta, bilgiye erişim imkanlarını artırmaktadır, Farklı bir söyleyişle de emperyalizm, kültürel kolonicilik ve yeni kapitalizmin araçları olarak da kullanılmaktadır.

Küreselleşme kavramı kültürel anlamda ; toplumların birbirine benzeyerek gitgide aynı özelliği gösteren bir örgüye dönüşme evrelerini veya toplumların farklılıklarını ifade ettikleri süreçleri anlatmak için kullanıldığı görülmektedir. Küreselleşme bağlamında, milli kimlik krizi, hayattan soyutlanan ve yalnız hale gelen bireyler, kullanıp harcama merkezli toplum modeli, medya ve kültür yayılmacılığı gibi unsurlar günümüzün önemli problemi haline gelmiştir. Bir toplumun yaşam tarzı olarak tarif edilen kültür ile küreselleşme karşılıklı olarak birbirini etkilemektedir. Küreselleşme, büyük dönüşüm ve değişimlerle kültürü etkilemeye halen devam etmektedir. Küreselleşme ile insanın gitgide yabancılaşma ve yalnızlık yaşaması günümüzde daha fazla problem olmaya başlamıştır. Günümüz gerçeğine ilişkin asla göz ardı edilemeyecek olan bir durum varsa o da Batının ekonomik, sosyal ve fikri olarak küreselleşme kavramı adı altında gelişmekte olan ülkeleri ve az gelişmiş ülkeleri etkisi altına almaya başladığı konusudur. Bu evrenin geldiği son nokta olan küreselleşme kavramı, karşı çıkılsa da, çıkılmasa da, maalesef bir dünya gerçeği olarak insanlığın önündedir. Her açıdan olduğu gibi kültürel açıdan da küreselleşmenin en önemli çelişkisi ve çıkmazı bu noktada insanlığın karşısına çıkmaktadır.

Küreselleşmenin kültürel sonuçlarının olumsuz olarak söylenecek başka bir konusu da yeni emperyalizm, kültürel kolonicilik ve yeni kapitalizmin en önemli kısmı olarak küreselleşmeyi kullanıyor olmasıdır.[1]

Sonuçta küreselleşmenin esasında siyaset yönünden ve hukuken üstün olan küresel güçler ile bu küresel güçler karşısında tutunmaya çalışan güçlerin sahip olduğu kaynakların bir paylaşım mücadelesi vardır. Bu mücadele de, adı ne olursa olsun ne isim konulursa konulsun, her dönemde var olagelmiş ve dünya döndükçe de var olması mümkündür. Küreselleşme kavramının kültürel sonuçlarına yönelik ortaya atılan kavram, iddia ve ifadelerin tamamı her çağın değişen koşullarıyla o dönemdeki duruma göre yeniden gözden geçirilmeye muhtaçtır.

Sonuç olarak, küreselleşme evresinin Batı toplumunu merkeze alarak Batı'nın dünya üzerinde tek taraflı bir egemenlik kurma düşüncesi olduğu anlaşılmakta ve görülmektedir . Öyleyse; küreselleşmenin tek çeşitliliği yaratması karşındaki bu duruş bireysel, toplumsal ve toplumlar arası ilişkiler açısından daha açık ve daha net olmalıdır. Bireysel olarak bizlerin yapabileceği israftan mutlaka kaçınılmalı, tasarruf edilmeli, tasarruflar iyi ve güzel olanı üretmek kaydıyla yatırıma dönüştürmeli ve muhakkak kendi kültürümüzün zenginliğini ortaya çıkararak farklılığımızın farkında olunması ve getirisi sahiplenilmelidir. Batı ve dışındaki toplumlar da kendi kültürlerine, kendi dinlerine, kendi dillerine, kendi milli güçlerine,kendi kültürlerine, kendi tarihlerine ve geçmişine dayanan yeni iş birliği düzenlerine bakmalı ve ona yönelmelidirler.

Ve son bir cümle ortaya dökecek olursak, çeşitli unsurlar nedeniyle kaçınılmaz bir süreç olan küreselleşme karşısında küresel değerler tanınmalı, benzeyen ve ayrılan özellikleri dikkate alınarak ve dikkat edilerek toplumsal bilinç sağlanmalıdır. Bu yazıda anlaşılacağı üzere küreselleşmenin birçok açıdan birbirinden farklı sonuçlardan oluştuğunu söyleyebiliriz günümüzdeki mevcut küreselleşme koşullarına bakıldığında coğrafya açısından sömürge anlamında insanların inançlarının daha çok sömürge altında kaldığını söyleyebiliriz sonuca bakılacak olunursa kültürün küreselleşmesinde insanların çoğunlukla emperyalist sistemin,kültürel kolonicilik ve teknolojinin gelişmesine kadar birçok sistemin kültüre etkisi olduğunu söyleyebiliriz geçmişte insanların onlarca sistem arasından makine gücünden tutun birçok devrime kadar küreselleşme gösterilebilir. Sanayi Devrimi, endüstrileşme, Fransız Devrimi, Osmanlı kapitülasyonları... Bunların tamamı kültürel değişimdeki etkiler olarak gösterilebilir yani nerede başlamış olduğunu bilmediğimiz bu küreselleşmenin sonuçları insan hayatına, dil ve yaşamına birden fazla etkide bulunmuş ve farklılaşmanın devamını getirmiştir. Kültür hem yaşanmışlıklar hem de ileride yaşanacaklar olarak özetlenebilir. Bu geçmişten günümüze teknolojinin değişimi insan gücünden makine gücüne geçiş ile örneklenebilir. Bunun yanında dünya üzerinde dil gelişimi de devam etmiş dünya üzerinde etkisi bulunan diller meydana gelmiştir. Buna da kültürün küreselleşmesindeki etkilerden biri olarak bakılacağı gibi sömürgecilik sisteminin de bunda etkisi olduğunu belirtmek gerekir.

Konumuza bir alıntı ile devam etmek istersek Yeditepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Yahyagil'in kaleme aldığı Küreselleşme Girdabında Kültür kitabında söylediğine göre Yahyagil, küreselleşme ve iletişim kanallarının etkinliğinin olumlu bir dönüşüme yol açacağına dair yanılgıya dikkati çekerek şunlara vurgu yaptı: [2]“Türkiye de içlerinde olmak üzere gelişen ve az gelişmiş ülkelerde tüketim kültürü, medya organlarının etkin kullanımıyla kolaylıkla egemen olmakta ve bu tüketim harcamalarını yapanlar, aslında kendi ülkelerinin toplumsal gerçekleriyle uymamasına karşın kendilerini şeklen (zahiren) modern bir yaşam sürüyor kabul edebilmektedirler.” Küreselleşmenin ve kültür değişimlerinin yarattığı sonuçları örneklendiren Yahyagil, “Bütün bu değişim sürecinde küreselleşme olgusunun kaçınılmaz etkileri ve dolaylı olarak yol açtığı toplumsal ve kültürel çözülmeler bütün ülke yöneticilerinin öncelikli sorumlulukları arasında yer almalıdır” ifadelerini kullandı.

Kaynakça[değiştir

ÖZET Küreselleşme, farklı kültürlerin birbirleriyle karşılıklı olarak yaptıkları alış veriş sonucunda ortaya çıkan bir tür kültür değişimidir. Küreselleşme ister kapitalist ekonomik yükselişin bir sonucu, ister ekonomik güçlerin kârlarını arttırmak için dayattıkları bir sistem olsun bilinen gerçek şu ki, 20.yy. teknolojik gelişme süreci ulusal düzeyde birçok kurumu sorgulamaktadır. Bu gelişmeler karşısında yeni işbirliği faaliyetleri ve kurumsal düzenlemeler ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme sürecinin günümüzde ulaştığı aşamada kültürler arası etkileşimlerin yoğunluğu gündemdedir. Bu yoğunluk küresel homojenleştirici güçlerle, heterojenleştirici güçler arasındaki gerilim düzeyini yükselten etkenlerden biridir. Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Kültür GİRİŞ Küreselleşme eğilimi göstermiştir ki, artık herhangi bir ülkede meydana gelen olumlu ya da olumsuz bir gelişme diğer ülkeleri de etkiler hale gelmiştir. Özellikle sosyal sorunların artık görmezlikten gelinemeyeceği açıkça ortadadır. Küresel vatandaşlığın bir gereği olarak insanlar sorunların çözümünde kendilerinde de sorumluluk olduğunu görmektedirler. Bu nedenle de ülke sınırlan dışına çıkan faaliyetlere tanık olunmaktadır. Devletlerin sosyal sorunları çözmedeki başarısızlıkları da bu kuruluşların küreselleşmesini hızlandıran bir etkendir. Küresel gücün batı merkezli olmaktan çıkarak, batı dışına kayması küresel akışların etkisi ile göç olgusunun hızlanması ve medya etkisi ile gerçekleşen kültürel akışların sınır tanımadan her yere ulaşması, küreselleşmeyi heterojen bir süreç olarak değerlendiren yaklaşımları öne çıkartmıştır. Bu yaklaşımlar içinde kültürel karışım hibritlik (melezleşme) olgusu organize edici tema olarak yer almaktadır. Bunun en önemli nedeni ise kültürel melezleşme değerlendirmelerinin "saf kültür" bulmanın imkânsızlığını göstermesidir. Bu doğrultuda melezleşme, farklılıkları zenginlik olarak değerlendirme potansiyelidir ve küreselleşenle ile birlikte yeni kültür oluşumunu destekleyen diğer bir göstergedir. i 1. KÜRESELLEŞME KAVRAMININ KISA TARİHÇESİ Küreselleşmenin 400 yılı aşan bir tarihi vardır. Fakat 1960'lı yılların başına kadar küresel, küreselleşme, küreselleşen gibi kavramların kullanımı pek yaygın değildir. Küreselleşme 1950 ve 1960'lı yıllarda uluslararası ticaret alanında etkisini göstermeye başlamıştır. II. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası (WB) ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) kurulmuştur. Bu kuruluşların amacı uluslararası iktisadi düzenin alt yapısını oluşturabilmek dünyada makro ekonomik denge elde edebilmek ve dış ticarette kazanç sağlamaktır. Diğer bir deyişle iktisadi küreselleşmeyi hızlandırmaktır. Bunun karşısında olan düşüncelerin asıl amacı ise ülkeleri derin bir borç batağına iterek bu sayede dünyadaki ekonomik bağımlılığı pekiştirmektir. Çünkü kendi ülkemize baktığımızda ne dövizde bir istikrar, ne de ödemeler bilançosunda bir olumlu gelişme yaşanmadığı, bilakis IMF reçeteleri öncesinde var olan dengelerin alt üst olduğu görülebilmektedir.1 Küreselleşme; sosyal ekonomik ve kültürel düzenlemeler içinde mekanın etkisinin giderek azaldığı ve bu bağlamda bir yoğunlaşma ve sıkışma duygusunu anlatmaktadır. Dolayısıyla ekonomik, siyasal ve kültürel alanda süren küreselleşme mekanla etkileşim içinde yapılmaktadır. 1.2. KÜRESELLEŞME TEORİLERİ Küreselleşme, kavram olarak dünyanın sıkışması ve tek bir yer olarak algılanma bilincinin artışı olarak tanımlanmaktadır. Küreselleşmenin hedef olarak görülüp teleojik yorumlanması, mevcut statik onun yeniden üretilmesi ve farklı amaçsalların ihmal edilmesi anlamına gelecektir. Süreç içinde farklı amaçsalların etkin olması hedefi de farklılaştırılabilecektir. Çok boyutlu hızlı değişebilen küresel yapı sosyal bilim alanında yeni teorik arayışları gündeme getirmiştir.2 Sosyal teoriler içinde, Giddens ve Robertson'un yaklaşımları ön planda yer almaktadır. Küreselleşme ile ilgili son teoride Waters'ın küresel bir toplum nasıl bir toplumdur? Sorusuna cevap verdiği çerçevede oluşmaktadır. 1 Yrd. Doç. Erdinç Zeynep DPÜ Sosyal Bilimler Dergisi "Küreselleşmenin İstihdama Etkisi", 1999, Sayı: 3, Sayfa: 9 2 Aslanoğlu, Rana, "Kent, Kimlik ve Küreselleşme" Asa Yayınlan, Bursa, 1998, Sayfa: 140 1.2.1.GİDDENS VE MODERNLİĞİN SONUCU OLARAK KÜRESELLEŞME Giddens'e göre içinde yaşadığımız dönem, geç modernlik koşulları ile tanımlamaktadır. Geç modernliği açıklayan mekanizmalar ise aynı zamanda küreselleşme mekanizmalarını oluşturmaktadır. Günümüzdeki toplumsal değişmeyi yaratan küreselleşme süreci dünya yüzeyinde etkili olan sosyal ilişkilerin yoğunlaşması ile bağlantılı olarak değerlendirilmektedir Bu ilişki aynı zamanda diyalektik özellik göstermektedir. Yerel olaylar kendilerini şekillendiren küresel süreçlerden farklı yönlerde gelişebilir. Yerel dönüşüm küreselleşmenin bir parçasıdır. Bu ise zaman ve mekan bağlantılarla mümkündür. Modernlik yapısal olarak küreselleşmecidir. Bu sonuca modern kurumların karakteristiklerinin yanında yerinden çıkarılmışlıkları ve düşünümselliklerini de göz önüne alırsak kolayca ulaşabiliriz. Küreselleşme uzak yerleşimleri birbirlerine, yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirildiği ya da bunun tam tersinin söz konusu olduğu yollarla bağlayan dünya çağındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlanabilir. 3 1.2.2. Küreselleşme Üzerine Tanımlar Küreselleşme kavramına tanım olarak birçok yazar farklı yaklaşımlarla bakmıştır. Giddens; modernliğin sonucu olarak değerlendirdiği küreselleşmeyi uzak yerleşimlerin birbiri ile ilişkilendirdiği yerel oluşumların millerce ötedeki olaylarla biçimlendirdiği dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır. Giddens modernliğin sonucu olarak gördüğü küreselleşmeyi köken olarak batı ile ilişkilendirmektedir. Robertson'a göre modernleşme ve past modernleşmeyle ilintili olup dünyanın bir bütün şekilde somut yapılaşmasını ifade eder.4 Daniel Cohen'e göre Globalleşmenin üçüncü dünya ülkeleri için 19. yüzyıldaki 3 Giddens, Anthony, "Modernliğin Sonuçları", Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994, Sayfa: 63 4 Giddens Anthny "Modernliğin Sonuçlan" Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1994 Sayfa: 62 2 son derece travmatik doğası, bu ülkeleri "kendini merkez alan" stratejiler yani dünya ticaretinin menzilinin ötesinde işleyen kalkınma stratejileri izlemeyi tercih etmenin yararlarına yöneltti. Kapitalizm aşağı yukarı 15. yüzyılın ortalarından itibaren Kuzey ve Batı Avrupa da boy veren 16-19. yüzyıllar boyunca Avrupa'nın Batı yakasında gelişmesini sürdüren 19. yüzyıldan itibaren de süratli bir şekilde "küreselleşen yani dünyanın diğer bölgelerini doğrudan veya dolaylı olarak kendi nüfus alanı içine sokan bir sistemdir." Bugün yerkürenin bütün sakinleri bir tek tarihi sistemin çerçevesi içinde yer almaktadır. Üzeyir Garilre göre ise küreselleşme; ulusal ticaretin yerini uluslar arası ticaret almaktadır. Ulusal Pazar uluslar arası pazara dönüşüyor, ulusal rekabet dar sahasını uluslar arası rekabetin geniş alanına ve acımasız kurallarına terk ediyor.5 1.2.3. Küreselleşme Mi Bölgeselleşme Mi? Robertson'un oluşturduğu modelde, toplumlar-bireyler-uluslar arası ilişkiler ve insanlık bileşenlerinden yola çıkarak küreselleşmenin farklı yaşam alanlarından iki etkileşim süreci olduğunu belirtmektedir. Bu modelde Robertson bazı Ön kabullerden yola çıkmaktadır. Buna göre dünyanın karmaşık bir yapıya sahip olduğu ortadadır. Dolayısıyla, bizzat bu karmaşanın kendisi etik değer olarak alınmalıdır. Bu birey- toplum uluslararası sistem ve insanlık kavramının göreli özerkliği vardır. Söz konusu özerkliğin yitirilecek birinin öne çıkması fundamentalist bir yanı ortaya çıkaracaktır. Diğer bir noktada kültür kavramını bütünleştirici bir unsur olarak bakmamakta, kültürel kopukluklar ve farklılıkları belirtmeyi açıklamaktadır. Üçüncü ön koşulu ise ikinciye bağlı olarak çıkmaktadır. Küresel olan görelileştirme süreçlerinin etkileşimi bağlamında analiz edilmektedir. Küreselleşme farklı kültürlerin birbirlerine göre konumlarını dikkate alan bir süreçtir. Dolayısıyla bir kültürel bütünleşme umulmamakta, farklılığın göreli konumları belirlenmektedir.6 Küreselleşme çoğu zaman yerel veya mikro sosyolojik problemlerle ilgilenen sosyal bilimlerin aksine büyük makro sosyolojik problemlerle uğraşan sosyologların ilgi 5 Aslanoğlu, Rana, "Kent Kimlik ve Küreselleşme" Asa Yayınlan, Bursa, 1998, Sayfa: 126 6 A. Aslanoğlu, "Kent, Kimlik, Küreselleşme", Asa Yayınlan, Bursa, 1998, Sayfa: 131 3 alanıymış gibi düşünme eğilimi söz konusudur. Robertson'a göre bu başlı başına aldatıcı bir yaklaşımdır. Küreselleşme hakkında ki mitolojinin bir parçasıdır. Bu kültürel olarak homojenleştirici güçlerin diğer güçler üzerindeki zaferi temsil eden gelişmelerle ilgili bir mitolojidir.7 1.2.4. Waters Ve Küresel Bir Toplum Olarak Dünya Waters için küreselleşme semboller düzeyinde gerçekleşecek bir olgudur. Diğer bir deyişle ulaşılacak olan kültürel küreselleşmedir. Dünyanın küçülmesi ve küreselliği bir bütün olarak algılama bilincinin yükselmesinin kültürel küreselliğin ortamını oluşturması beklenmektedir. Küreselleşme; ekonomik, siyasal ve kültürel olmak üzere hayatın üç alanında etkili olmaktadır, ekonomik alan mal ve hizmetlerin üretim dağıtım ve tüketimini içermektedir. Siyaset alanında gücün yoğunlaşması, savunma ile ilişkili örgütlenmeler, bunların kurumlaşmış olarak otorite ve diplomasiye yansıması yer almaktadır. Kültürel alan ise olaylar, etkiler, anlamlar, inançlar ve değerleri temsil eden sembollerin üretimini kapsamaktadır. İletişim teknolojilerindeki anılan gelişme Waters'in kültürel küreselliğin ortamını hazırlamaktadır. Waters'a göre küreselleşme sosyal, ekonomik ve kültürel düzenlemeler içinde mekanın etkisinin giderek azaldığı ve bireylerin bunun farkına varma düzeylerinin arttığı süreçtir. 1.3 Küreselleşme İle İlgili Ekonomik Tespitler Çok uluslu şirketlerin gerek ulusal gerekse uluslar arası pazar üzerinde etkili olmasından dolayı, ulusal ekonomi ve siyasal elitlerin etkinlikleri azalmaktadır. Şöyledir ki bazı istatistiki verilerde çok uluslu şirketlerin varlığını göstermektedir. En büyük çok uluslu şirketin yıllık cirosu Çin'in GSMH'sına eşit ama tüm Afrika kıtasının GSMH'dan fazla... Böylesi bir dünyada devlet-sermaye ilişkisinin yeni bir görüntü alması kaçınılmazdı. Kapitalizmin yükselişi ile refah devleti sorgulanmakta, bunun sonucunda daha 7 K. Uğur.,‘’Doğu Batı Düşünce Dergisi,Sayı:8,2002, Sayfa: 23 4 önce devlet tarafından karşılanan bazı hizmetler ve faaliyetler özelleştirilmektedir. Ülkeler yeniden komprodorlaşmaya sürüklenmektedir. Üçüncü dünya ülkelerine istediklerini gerçekleştirebilmek kalkınmacı devleti etkisizleştirmekten geçiyordu. Bu liderler IMF ve Dünya Bankası tarafından önerilen yapısal uyum programları başlıca üç amaç güdüyordu; Borçların düzenli ödenmesini sağlayarak özel ticari bankaları dolayısıyla dünya fınans sistemini kurtarmak ikinci olarak kaynak transferi gerçekleştirmek bunu sağlamak içinde ihracat öncülüğünde büyüme, bu ülkeler daralan dünya pazarından pay alabilmek ve borçlarını ödeyebilmek için kıyasıya rekabete girerek düşük olan ihraç ürün fiyatları daha da düştü. Fakat asıl önemli olan bu ülkelerdeki kalkınmacı devleti tasfiye edip bu devletleri yeniden komprodorlaştırmaktı. Kitle üretimi yerini, stoksuz üretime terk etmektedir. Yoğun teknik değişme sonucu, üretim tekniklerinin yeniden organize edilmesi; hem firma hem de firmalar arası düzeyde ayrıntılı iş bölümü yerine esnek uzmanlaşmayı ön plana çıkarmaktadır. Ekonomik ve teknolojik alanda yaşanan değişmelere paralel olarak sosyal, kültürel ve siyasal alanda da değişmeler yaşanmaktadır. 1.3.1. Küreselleşme Ve Ekonomik Büyüme Küreselleşme iş hayatına bir çok doğrudan veya dolaylı etkileri bulunmaktadır. Bunun sonucunda ülkelerin iç Pazar hacimleri küçülmekte ve büyük şirketler gelişmekte olan ülkelerin sınırlarına girip dış Pazar hacimlerini büyütmek için mücadele etmektedirler. 1991 yılında Amerika'daki şirketlerin uluslar arası ticaretteki şahıs rakamları 1.2 trilyon dolar iken, bugün 7 trilyon dolara çıkmış bulunmaktadır. Bir çok gelişmekte olan ülkenin fert başına düşen milli gelirleri arttıkça dünya ticaret hacimleri de büyümektedir. Örneğin Hindistan, Çin, Endonezya, Singapur, Brezilya ve Güney Afrika ekonomik gelişmelerine paralel olarak ticaret hacimlerini geliştirerek küresel piyasalarda yerlerini almaya başlamışlardır. 1.3.2. Küreselleşme ve Gelir Dağılımı Küreselleşmenin etkileri ve gelir dağılımı konusunda üç temel nokta söz konusudur. 5 Birinci nokta, gelir sınıfları içinde yada farklı nitelik düzeyleri arasında dağılım sorunları ortaya çıkmaktadır; ancak bunun nedeni uluslar arası ekonominin bir sonucu olarak daha hızlı yada yavaş büyüyen ekonomiler değil, güçsüz yapısallıkları nedeniyle dezavantajlı duruma düşen ülkelerin istisnai koşullarıdır. Kısaca, dağılım konusu üzerinde, odaklasan tartışmalar, bazı ülkeler kazanırken diğerlerinin kaybetmesi üzerine değil toplumlarda ki gelirin dağılımı üzerinedir. İkinci nokta, emek ve sermaye arasında ki gelir dağılımıdır. Sadece ticaretle bağdaştırılamayacak şekilde ve özelliklede para piyasalarındaki açıklığın öncülüğünde küreselleşme, sermayenin gelir vergisinin emeğin gelir vergisine bağlı olarak muaf olmasını da içerir. Zaman geçtikçe olaylar göstermektedir ki, vergilendirmenin kaçınılmaz olarak sabit faktörlere yönelmesi ve yine kaçınılmaz olarak yüksek oranda hareketli faktörlerden uzaklaşması gibi değişiklikler sonucunda, vergilendirme yükü artarak emeğe yönelirken sermaye yönelimi gittikçe azalmaktadır. Emeğin düşük sermaye geliri ile vergilendirilen ülkelere hareket edememesi gerçeği faktör gelirinin vergilendirilmesinde; emeğin vergilendirilmesi yönündeki yükü arttırırken, sermayenin vergilendirilmesinde uzaklaşma yönünde bir hareketi de ortaya çıkarır.8 1.4. İş Gücü Piyasalarında Küreselleşmeye Yol Açan Faktörler İş gücü piyasaların da karşılıklı bağımlılığa yol açan mekanizmaları Ulusal sınırların geçirgenliği talep yöntemi ve arz yönü açısından; uluslar arası iş bölümü ticaret artışı yönünden değerlendirilmektedir. 1.4.1.ULUSAL SINIRLILIĞIN GEÇİRGENLİĞİ 1970'li yılların sonlarında ve 1980'li yıllarda ulusal talep düzeyi kabul edilebilir bir maliyette yönetilemez hale gelince, hükümetlerin büyük bölümü dikkatlerini istihdam yaratmaktan çok istihdam yaratmaya yönelik piyasadaki engelleri, diğer bir ifade ile iş gücü piyasalarındaki rijiditileri kaldırmaya yönlendirmiştir. Böylece iş gücü piyasaları uluslar arası mal piyasalarındaki değişikliklere daha duyarlı ve esnek hale getirmek amaçlanmıştır. 8 Sosor, George, "Küresel Kapitalizm Krizde" Çeviren: Gülden Şen, Sabah Kitapları, İstanbul, 1999, Sayfa: 199 6 İş gücünün daha iyi ve kötü eğitilmesi, daha çok veya daha az maliyetli olması ve daha az veya daha çok verimli olması gerçeği, çok sayıda "sınırlayıcı" kurallara ve düzenlemelere bağlı olabilir. Dolayısıyla, esneklik iş gücü piyasasında önemli bir rekabet değişkeni durumuna gelebilir. Bu bağlamda, bir ülkenin iş gücü piyasası politikası bugün, geçmiştekinden daha fazla, diğer ülkelerin iş gücü piyasası politikalarına bağlıdır. Günümüzde ülkelerin gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun dünya ekonomilerinin yaşadığı en önemli sorun işsizliktir. Dünyada sanayii toplumundan, bilgi toplumuna hızlı bir değişim yaşanmakta, emek yoğun çalışma yerine, bilgi yoğun çalışmaya bırakarak ekonomik ve sosyal dönüşüm gerçekleşmektedir. Küreselleşme dünyadaki istihdama etkisi olumsuz yönde olup vasıfsız kişiler giderek işsiz kalmaktadır.9 1.4.2. Uluslar Arası İş Bölümü 1990'larda küresel iş bölümü olarak da adlandırılan yeni uluslar arası iş bölümünden oldukça farklıdır. Üretim yerleri ve işlerin dünyada üretim 24 gelişmiş ülkede gerçekleştirilirken, bugün iş alanları 7 ülke grubu arasında karmaşık bir şekilde paylaştırılmıştır.10 Yeni uluslar arası iş bölümünün sonucu olarak, işler artık çok farklı coğrafi bölgelere bölünmüş durumdadır. Küresel üretim düzeni içersinde bir malın farklı parçalan birden farklı ülkede üretilmektedir.23 1.5. Küreselleşmenin Toplumsal Sonuçları Küreselleşme bir tarafıyla yeni imkanları getirirken diğer taraftan da özellikle vasıfsız emek açısından bazı olumsuzlukları içermektedir. İçinde yaşadığımız çağda "Risk", "Belirsizlik", "Güvensizlik", "Eşitsizlik", "Kaygı" ve "Toplumsal Çözülme" 26 1.5.1. Toplumsal Adaletsizlik Ya Da Eşitsizlik Eşitsizlik kapitalizmin doğasında var olan bir özellik ve kürselleşme ile ortaya 9 Ekin Nusret, "Çalışma Yaşamında Dönüşüm" Mercek Yayınları, İstanbul, 1998, Sayfa:46 10 Chossudoıısyk Michael, "Yoksulluğun Küreselleşmesi" Çivi Yazıları, İstanbul, 1999, Sayfa: 56 7 çıkmış yeni bir olgu değildir. Eşitsizlik, küreselleşme sürecinin getirdiği serbest rekabet anlayışının sonucunda, rekabet gücü olanlarla olmayanlar arasındaki mesafenin çok daha açılmasına yol açmıştır. İnsani kalkınma raporuna göre, bugün dünya gelir dağılımı piramidinde ilk yüzde yirmiye giren yüksek gelir gurubu, dünya gelirinin %86'sını almaktadır. Bu en zengin %20, aynı zamanda, dünyadaki toplam ihracatın %82'sini, doğrudan yabancı yatırımların %68'ini dünya telefon hatlarının %74'ünü almaktadırlar. Yoksul ülkelerde yaşayan, en düşük gelir grubunu oluşturan %20 ise, her bir sektörde yaklaşık %1 'ini almaktadır. 1.5.2. Belirsizlik Ve Güvensizlik Küreselleşme sürecinin en çok tartışılan sonuçlarından birisi de gittikçe artan belirsizlik ve güvensizliktir. Bir çok kişi geleceğin bugünden daha kötü yaşam koşulları getireceğini düşünüyor. Gereksel endüstrilerde, birçok işletme, gelecekte varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği konusunda kuşkuludur. Üstelik artan güvensizlik sadece rekabet gücü baskısı altında kalan gelişmekte olan ülkelerde değil gelişmiş ülkelerde de yaşanmaktadır. Kısaca belirtmek gerekirse, kaygı, belirsizlik ve güvensizlik hemen hemen her ülkeye her alana yayılmıştır. Küreselleşme sürecinin daraldığı mekanlar ve yok olan sınırlar, insanların günlük yaşamını etkileyen çok geniş bir alanda, yeni tehditler getirmiştir. 1.5.3. Toplumsal Çözülme Günümüzde sosyologların üzerinde ittifak ettiği konulardan birisi, giderek artan fiındemantalist hareketleri, küreselleşme sürecini hızlandırdığı şeklindedir. Küreselleşmenin de etkisiyle geleneklerinden kopan insanlar, uyum sağlayamadıkları taktirde tam tersine bir tutum benimseyerek, altın çağ arayışı umuduyla köklere (Fundamentols) dönüşe yönelebilmektedir. Küreselleşme sürecinde Mc Donalds ve Cihat seçeneği arasında kalmaktadır. 8 Bunun yanında Huntington gibi yazarlarda küreselleşme sürecinin uygarlık bilincini güçlendirerek dünyada bir bütünleşme değil çatışmayı beraberinde getireceğini iddia ediyor.31 Küreselleşme, insani bir yüz kazanmazsa, seattle'de olduğu gibi yeni küresel tepkiler ve bazı toplumsal patlamaları da beraberinde getirir. Küreselleşme topsal bütünlüğe ikili bir darbe indirmektedir. Bir taraftan toplumsal örgütlerin temel ilkeleri ile çelişkileri derinleştirerek, diğer taraftan da çelişkilerin toplum tarafından düşünülüp tartışılarak çözülmesini sağlayan güçleri zayıflatarak. 1.5.4. Sosyal Sorumlu Küreselleşme Küreselleşme süreci mevcut haliyle, endüstri devriminin hemen sonrasındaki, kapitalizmin vahşi işleyen koşullarını hatırlatmaktadır. Küreselleşme sürecinin sosyal sorumluluktan uzak olduğu ve çoğunlukla da çalışanlar için daha riskli bir düzeni beraberinde getirdiği sıkça dile getirilmektedir. Ancak çalışanlar, sonuçlarından etkilendiği küreselleşmenin karar alma sürecinde henüz yerini alamamıştır. Ayrıca küreselleşme sürecinde yani kargaşalar ortaya çıkması istenmiyorsa ya da mevcut sorunlarla baş etmek isteniyorsa, küresel yönetimin güçlenmesi gerekmektedir. Aksi taktirde ticaret savaşları, küresel çatışmalar için uygun bir ortam doğacaktır. 2. Kültür Sözcüğünün Kısa Tarihçesi Kültür sözcüğünün oldukça zengin, uzun ve ilginç tarihçesi var. Sözcük Cultura'dan geliyor. Latince de Colere sürmek, ekip-biçmek; Cultura ise Türkçe deki "ekin" karşılığında kullanılıyordu. Cultura sözcüğü 17.yy.a kadar Fransızca'da aynı anlamda kullanıldı. Sözcük buradan Almanya'ya geçmiş ve 1973 tarihli bir Alman dili sözlüğünde Cultur olarak yer almış. İlk bilimsel kültür tanımını veren İngiliz Antropologu Tylor'dur. 9 Fransızca'da Cultura sözcüğünün uygarlık karşılığında Fransız sözlüğüne geçmişi 1932'de gerçekleşti. Uygarlık kavramı İngiliz ve Fransızlarca vahşet (barbarlık), ilkellik, yada az gelişmiş bir uygarlığın karşılığı olarak benimsenmiştir. 2.1.2. Kültür Kavramı Üzerine Tanımlar Kültürün tanımına gelince yüzyıllardır var olan kavramın tanımı mevcuttur. Kültür bir toplumun duyuş, düşünüş ve inanış birliğini sağlayan maddi ve manevi değerlerin tümü olarak tanımlanır. Milanovvski'ye göre kültür; aletlerden ve tüketim mallarından çeşitli toplumsal guruplaşmalar için yapılan anayasal belgelerden, insana özgü düşünce ve becerilerden inanç ve törelerden oluşan kültürel bir toplamdır. 5 Julien Bendo'ya göre kültür; her zaman unutulmaya mahkum, zengin malumat ve belmisalden sonra zihinde kalan tortudur, der. Aslında kültür insan olarak bildiklerimiz, inandıklarımız ve yaşadıklarımızın bir bütünüdür. Yani bir hayat şekli bir yaşam tarzıdır. Buna göre; ekonomi ve siyasetteki küreselleşme bize yeni bir yaşam tarzı getirdiğine göre kültüründe küreselleşmesi söz konusudur, diyebiliriz. Kültür, bilerek veya farkında olmaksızın başka insanlardan öğrendiklerimizdir. Özelliklede kuşaklar arasında aktarılan bilgi birikimi ve bütünleşmiş davranış örüntüleri olduğunu söyleyebiliriz. Kültürün geleneksel sosyolojik tanımı kısaca sosyal bir grubun yaşam şekli olarak yapılabilir. Kültür kavramı bilgi, inanç, sanat, ahlak, hukuk, gelenekler, her türlü alışkanlık ve yetenekleri içine alır. 2.2.1. Kültürleme Sosyal bilimlerdeki sosyolizasyon yada geniş anlamıyla eğitim doğumdan ölüme kadar bireyin, toplumun istek ve beklentilerine uyacak şekilde etkilenmesi ve değiştirilmesi.11 2.2.2. Kulturel Yayılma Belli bir toplumda dıştan içe doğru yada içten dışa doğru, maddi manevi öğeleri 10 sürekli olarak yayılması.11 2.2.3. Kültürleşme Kültürel yayılma süreciyle gelen maddi manevi öğelerle, başka kültürden birey ve gurupların, belli bir kültürel etkileşim sonunda her ikisinin de değişmesi.11 2.2.4. Kültürlenme Belli bir toplumun alt-kültürlerinden yada farklı toplumlardan kopup gelen birey ve gurupların, buluşması ve etkileşim süresi sonunda asıl kültür ve alt kültürde bulunmayan yepyeni bir birleşime varılması, ulaşılması.11 2.2.5. Kültür Şoku Bir kültürden başka bir kültüre giden bireylerin yeni bir kültüre uyum sağlamakta karşılaştıkları güçlükler, sıkıntı ve bunalımlar, gösterdikleri tepkiler.11 2.2.6. Zorla Kulturleme Bir kültüre mensup birey ve grupların, başka bir kültür tarafından değiştirilmesidir.11 2.2.7. Külturel Özümseme Bir kültürel sistemin başka bir kültürel sistemi giderek kendine benzetmesi kültürel egemenliği altına almasıdır.11 2.2.8. Kültürel Değişme Yukarıdaki bütün süreçlerin ve öteki kültürel etkenlerin bir bileşkesi olarak, toplumun bütünüyle veya bazı kurumlarıyla değişmesi yada değişikliğe uğraması. 2.3. Değer Açısından Kültür 2.3.1. Kültürün Aidiyet Değeri Kişinin kültürünü kaybetmesi işini kaybetmesine benzer bir şey olarak görülür. 11 Williams Raymoncl, "Kültür", İmge Kitapevi, 1993, Sayfa: 111 11 Tehdit altındaki bir kültürün üyeleri için dil öğrenimi tıpkı yok olmaya yüz tutmuş bir sektör çalışanlarına yeni meslek öğretme kursları gibi olacaktır. Çalışanlarına başka sektörde iş bulmaları için yardım ettiğimiz müddetçe rekabet şansı olmayan endüstrileri sonsuza kadar ayakta tutma yükümlülüğümüz yoktur, dolayısıyla, üyelerinin başka bir kültür bulmalarına yardım ettiğimiz sürece azınlık kültürlerini korumakla neden yükümlü olalım ki? Bu anlamda, kişinin kültürünü terk etme tercihi ömür boyu yoksulluk içinde yaşamayı seçerek bir manastıra çekilmek gibi görülebilir. Yoksulluk içinde yaşamak imkansız değildir. Çoğu teorisyenin liberalleşme ve modernleşmenin her türden ulusal kimlik duygusunu yumuşatacağı görüşüne neden sarıldığını açıklar. Kültürler liberalleştikçe, insanlar geleneksel adetleri yada iyi hayat kavrayışları bakımından ulusal gruptan emsalleri ile daha az şey paylaşır ve ortak bir uygarlığı paylaşma bakımından giderek daha fazla öteki ulusların üyelerine benzer.41 Kültürel aidiyet eylemlerimize kattığı "ek bir anlam" üzerinde de durur; böylece eylemlerimiz yalnızca bireysel başarı olmakla kalmayıp "Kültürün üretildiği ve yeniden sürekli yaratıcı çabanın parçası" haline de gelir. 2.3.2. Kültürel Çeşitliliğin Değeri Kültürler arası çeşitlilik kültür içi çeşitlilik kadar insan hayatının zenginliğine katkıda bulunur. Bu argüman bir çok insana çekici gelir, çünkü yalnızca azınlık grup üyelerinin çıkarlarına bağlı olmaktan çıkarak büyük toplumunda grup farkına dayalı haklardan nasıl faydalanabileceği üzerinde durur. "Kültürel çeşitlilik deneyimleri zenginleştirip kültürel kaynaklarımızı genişleterek hayat kalitesini yükseltir". Dolayısıyla azınlık kültürünü korumak giderek bütün bilincine varılmış öz çıkarların ifadesi olarak kabul edilmektedir. Çeşitliliği arttırmanın biden fazla yolunun olması kendini gösterir. Çocuklara iki dili birden öğretmek çeşitliliğe katkı yapar, ancak bu neden özellikle göçmenlerin dillerini öğretmemiz gerektiğini açıklayamaz. Dolayısıyla, çeşitlilik argümanı eşitlik yada tarifsel anlaşma temelinde yükselen adalet argümanlarına katkıdır. Ancak bunların 12 yerini alamaz. 2.4. Kültür Değişimi Kültürler sürekli değişim içindedir. Günümüz insanının kültürü, Tudor İngiltere'sine, Norman Fransa'sına ya da Eski Roma'nın kültüründen çok farklıdır. Bunu söylerken kültürlerin tarih boyutunda evrim geçirdiklerini söylemiş oluruz. Bu durum, kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmakta oluşunun bir sonucudur.44 Gerçekten de, kültürel örüntülerde yüzyıllar boyunca ortaya çıkan değişimi tanımlamak için, bunların uygun tarihsel hatlarıyla anarız.12 Kültürel değişmenin hızı bir yerden ötekine, çağdan çağa farlılık gösterir. Örnek olarak Mısır tarihinde Firavun sülalesinin egemen olduğu üç bin yıl süreyle değişime çok yavaş, alt yontma taş devrinde ise (yüz binlerce yıl boyunca) inanılmayacak ölçüde yavaştı. Günümüzdeki kültürlerde ise yeryüzünün hemen her yöresinde çok hızlı bir değişim yaşanmakta, bireylerin yaşam süreleri içinde büyük dönüşümler gösterebilmektedir. Her kültür zaman içinde değişe uğramakla birlikte bu değişim, dereceli bir biçimde değişir. Aynı şekilde kültürler coğrafi açıdan da geçiş alanlarında birbirleri içinde eriyerek kaybolurlar. İngiliz kültürü Eskimo kültüründen ya da Güney Afrika Buşman kültürünü Malay yarımadası ormanlarında yaşayan Semang topluluğu kültüründen ayıran coğrafi uzaklıklar vardır. Oysa dil gibi birkaç göze çarpan farklılık ya da sofra gelenekleri ve para birimi gibi daha küçük çapta özellikler dışında, İngiliz kültürü ile Fransız kültürü birbirine benzemektedir. Kültürler aralarındaki coğrafi uzaklık oranında birbirlerinden farklılık gösterebilmektedirler. Kültürler yayılma, ödünç alma, öykünme vb. yollarla komşularına da benzer koşullar değiştikçe geleneksel çözüm yollarının sağladığı doyum düzeyi de azalır ve değişir. Yeni ihtiyaçlar ortaya çıkar ve bunlar bilinç düzeyini düzeltir. 12 Will Kymlicka, "Çok Kültürlü Yurttaşlık" Çeviren: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1998, Sayfa: 148 13 2.5. Gelişen Burjuva Bilinci Çerçevesinde Kültür 18.yy. dünya kültür tarihine klasik "aydınlanma çağı" olarak geçmiştir. Bu çağ, burjuva devriminin hazırlık dönemini oluşturmasına karşılık, ideolojik ve teoriyi, bir sonraki dönemde oluşan burjuva bilincinin manevi ufkundan çok daha ileri düzeydedir. Aydınlanma çağı düşünürleri, doğrudan doğruya Rönesans'tan kaynaklanan hümanist geleneği olan bağlarını yoğun bir biçimde hissettirmektedirler. Klasik mirasa karşı ilgileri açısından Rönesans hümanistleri, insana yönelen ve insandan onun özgün, manevi yaratıcı potansiyelinden, öznel gücünden yola çıkan, tümüyle yeni "Laik", insancıl bir kültürün temellerini atmışlardır. Bu bakımdan hümanizm, orta çağa özgü dinsel ideolojiye açıkça karşı çıkmaktadır. Yeni bir kültürün ortaya çıkması, bu kültüre bağlı yeni bir aydın tabakasının doğmasına yol açmıştır. Bu kültür özellikle akademi üyesi N. Conrad tarafından geliştirilmiştir. Dünya kültürü uzmanı olan Conrad, Rönesans hümanistleri modern çağın aydınlarına yol açmışlar ve yapıtlarıyla ileriki çağın aydınlarına iyi bir örnek olmuşlardır. Kurumsal temel açısından kültür kavramı, doğal biçimde oluşan evrim ile tarihin akışı içinde insan tarafından yaratılan, geliştirilen, kusursuzlaştırılan evrim arasında bir ayrım yapıyorsa, bunun nedeni böyle bir kavramın ve genel anlamda kültür sorununun sosyo-patik gerekliliğinden çok, modem çağ düşünürlerinin var olan uygarlığın noksanlarını ve hatalarını tek düzeltme yolunu kültürde, insanın kendi kendisini kusursuza ulaştırma yeteneğinde görmeleridir. Yeni sorun temelde, birey ile toplum, insan doğası ile insanların toplumsal birlik oluşumları arasında daha önce çıkan uyuşmazlığı aşmanın yollarını araştırmaktadır. Asıl amaç ise "doğal insanı" kendi hatası, bilinçsizliği yada doğasını unutması sonucu içine düştüğü durumdan kurtararak, onu uygar bir varlık haline getirmek kendi kendisiyle uyumlu kılmaktır.13 3. Kültürün Küreselleşmesi Küreselleşme süreci aş anlamlı olarak iki kültür görüntüsü sunmaktadır. 13 Özlem Doğan, "Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi", Remzi Kitapevi, İstanbul, 1986, Sayfa: 113,161 14 Bunlardan ilki tikel kültür üst sınırlarına ulaşmaktadır. Bu üst sınır ise küredir. Tüm heterojen kültürler dünyayı kaplayan tek hakim kültürün içinde eritmektedir. Böyle bir çerçevede bakıldığında bu görüntü bir sektiler bütünleşme rüyasıdır. Ulus devletin, kültürün tüm dünyayı kapsaması beklenmektedir. İkinci görüntü ise kültürlerin sıkışması ile ilgilidir. Farklı kültürler hiçbir örgütleyici prensip olmaksızın yan yana akmaktadır. Bu görüntülerin netleşmesini sağlamak için öncelikle yapılması gereken küresel kültürü olan olarak düşünmektedir. Gelişmiş iletişim olanakları kültürlerin karşılaşmasına, yan yana akmasına olanak vermektedir. Giderek artan kültürel hareketlilik ve karmaşa içeren alan kabulü, eş anlamlı olarak kültürün küreselleşmesinin ikinci görüntüsünü önermektedir. Kültürün küreselleşmesinin ivmesi teknolojik gelişmeler ve ekonomi kaynaklıdır. Teknolojik gelişmeler geniş kapsamlı Zaman-Mekan deneyimlerini küresel olarak mümkün hale getirmektedir. Ekonomik küreselleşmeye örnek olarak ise hazır yiyecek alanında öne çıkan McDonalds işletmesi verilebilir. McDonalts'laşmanın toplumsal hayata insan ilişkilerine nüfuz etmesi söz konusudur. Robertson'un küre-yerelleşme kavramını açıklarken küresel tekniklerin yerel pazara ayarlanmasını küresel ile yerelin geçişlerini incelemektedir. Bunun sonucunda küresel akışın etkilerinin yoğunlaşmasından sonra Batı metropollerinde, batı dışından gelenlerin etkisi yoğun olarak hissediliyor. 3.1. Kültürel Hibritleşme Olarak Küreselleşme Biritannica Ansiklopedisinde hibrit (Melez) aynı türün iki ayrı değişik çeşidi arasında soylar arası çaprazlamadan doğan yeni bir tür olarak tanımlanmakta. Ayrıca biyolojik olarak melez, değişik ırktan iki kişinin birleşmesinden doğan kişi şeklinde ifade edilmektedir. Hibritlik-karışım gibi sözlere saflıktan uzaklaşıldığı için negatif anlam yüklemektedir. Oysa hibritlere başka açıdan bakıldığında çeşitlendirmenin olumluluklar içerdiği belirtilmekte heteros kavramı melezin üstünlüğü anlamına gelmekte ve gen havuzunda ki çeşitliliğin sağlıklı türlerin devamında ki rolünü sergilemektedir. 15 Küreselleşme etkilerinin yoğun yaşandığı günümüz dünyasında "saflıktan söz etmek mümkün değil kültürler, iletilmekte, karşılaşmakta ve zaman zaman birbirinin içine geçmekte sanatın kültürleri karşı karşıya getirme çabası, kültürlerin iletişim kanalları ve göç aracılığıyla karşılaşmaları yanında eskiye göre daha zaz etkili olmaktadır. Ventler dünya kültürlerinin karşılaştığı mekanlar olarak öne çıkmaktadır. Küreselleşme sürecinin günümüzde karşılaştığı aşamada kültürler arası etkileşimi yoğunluğu gündemdedir. Bu yoğunluk eş anlamlı olarak küresel homojenleştirici güçlerle, hetcrojenleştirici güçler arasındaki gerilim düzeyini yükselten etkenlerden bindir. Küresel gücün Batı merkezli olmaktan çıkarak, Batı dışına kayması, küresel akışların etkisiyle göç olgusunun hızlanmasını ve medya etkisi ile gerçekleşen kültürel akışların sınır tanımadan her yere ulaşması küreselleşmeyi heterojen bir süreç olarak değerlendiren yaklaşımları öne çıkarmıştır. Bu yaklaşımlar içinde kültürel yaklaşım hibrit olgusunu organize edici tema olarak yer almaktadır. Bunun en önemli nedeni ise kültürel hibritlik değerlendirmelerinin "saf kültür" bulmanın imkansızlığı göstermesidir. Bu doğruda hibritlik, farklılıkları zenginlik olarak değerlendirme potansiyelidir. 3.2. Kültürel Etkileşim Küreselleşmenin etkisi altına aldığı en önemli alanların biriside kültürdür. Bu bağlamda değişik sorular gündeme getirilebilir. Acaba küreselleşme kültürel bir homojenliği mi temsil ediyor? Kültürel olarak gelişmiş toplumlar global ürünler, medya, fikirler ve kurumlar tarafından bastırılacak mı yada tehdit altında bulunacak mı?51 Küresel kültürün lokal insanlar tarafından karşılandığında görülebilecek iki refleksten biri "direnç gösterme" diğeri ise "uygun" bulmadır. Yani toplum ya reaksiyon gösterecek yada "uygun" bulup benimseyecektir. Ancak global kültürün toplumun kendisine sunulduğu gibi salt bir yalınlıkla kabul edilmesi her zaman gözlemlenen bir olgu değildir. Yerel topluma mal ve hizmetler, fikirler, teknoloji ile gelen global kültüre karşı toplumun kendisi de değişik anlamlar yükleyebilmekte ve böylece değişik alt kültürlerde global kültürün yorumlanmasında farklılık görülebilmektedir.14 Global kültürün toplum tarafından benimsenmesi gerekçelerinde topluma 14 Doğıı-Batı Düşünce Dergisi, Sayı: 18, "Küreselleşme" İnalcık Halil, "Kültür Etkileşimi, Küreselleşme", 2002, 16 sunulan mal ve hizmetlere talep etmekte farklı düşünceler olabilir. Bu süreçte bazı konsept ve modern dünyanın vizyonunun küresel düzeyde yaygınlaşacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Farklı dünya görüşleri ve yaşam tarzları birbiri ile yakınlaştıkça fikirler, kimlikler ve kurumlar arasında ortak benzerlikler ve hatta farklılıklar oluşacaktır. Küresel kültürün dünyadaki farklı kültürler organize eden bir referans sistemi olduğu kabul edilirse, küresel kültürün bazı evrensel kategoriler ve standartları temsil etmesi beraberinde toplumlar arası "ortak bilinç" yaratmaktadır. Kültürel kural ve normların oluşmasında doğu ve batı toplumlarına yönelteceği etkiler ve dirençler söz konusu olabilecektir. Oluşturulmaya çalışılan standart normları sistemler ve fikirlerin şekillenmesinde batı insanı ve batı kurum ve örgütlerinin kendi içinde hem fikir olmadıkları konular empoze etmeye çalıştığını iddia edilen batı ülkelerinin kendi vatandaşları içinde kültürel farklılıkların temsili yönünde problemler halihazırda vardır. Bu nedenle kültürel küreselleşmenin farklı dinamikleri ve terminolojileri gündeme gelmektedir. 3.3. Küreselleşmenin Sosyal Ve Kültürel Hayata Etkisi Toplumların entegrasyonu tarihsel sürecin doğal ve net sonucu olup entegrasyonun en üst düzeyde hali diye tanımlayacağımız küreselleşme, insan türü için biyolojik ilkelerden köken alan zorunlu ve kaçınılmaz bir gelişme basamağı olacaktır. İletişim-ulaşım-denetleme teknolojisinin giderek geliştiği bilgi akışının tek merkezden denetlenip işlenebilme olanağını yaratan günümüz teknolojileri entegrasyonların sınırlarını nerede ise coğrafi kıtalar boyutuna ulaştırmakta olup, bu küreselleşme dinamiklerinin tüm dünyayı kapsayacak bir boyuta ulaşması zorunlu ve beklenen bir gelişmedir. Günümüzün ulus devletleri veya otonom toplulukları globalize olmuş bir dünyada ya başat kültür tarafından tümüyle özümsenerek yok olacaklar veya başat kültürün bileşeni halinde kendi kimliklerini sürdürebilme şansını yakalayacaklar. Kültür sosyal yaşam, çalışma hayatı: ekonomi, yerel değerler ve inanç alanları küreselleşme sonucunda en yoğun tehdit altında olan kavramlar olarak görülmektedir. Ekonomik şartların dayatmaları bir ölçüde evrensel bilim ve teknolojiden 17 kaynaklandığından, bunlara abartılı bir biçimde karşı çıkmak (Örneğin, özelleştirmeye, rekabet hukukuna, çok uluslu şirketlere vs.) yada toplumda halen kullanılan arkoik modelleri savunmak (ekonomide devletçilik gibi) ve hele hele hiç denenmemiş sanal model veya sancı ekonomik yaklaşımlara (İslam ekonomisi aldatmacası örneğinde görüldüğü gibi) tarihsel dayanaklar uydurup topluma bunları dayatmak anlamsız bir tutumdur. Diğer taraftan sosyal ve kültürel alanı ilgilendiren insan, ve insanın bireysel ve toplumsal yaklaşımını tamamlayıp yönlendiren değerlerin ise daha çok dikkate alınması ve toplumun kendi değerleri ile çatışan kavramları elenmesi veya diğer elementlerle bağlantısı nedeniyle tümden elenmesi olanaksız görülenlerin bir geçiş süreci içinde dikkatle yerel şartlara adaptasyonu gerekir. Bu bağlamda, globalizasyon trendinin taşıdığı en büyük risk bu sürecin ulus çıkarları yanında kanalize edilmesidir. Küreselleşme içinde yer alıp onu yönlendirme seçeneği yerine, küreselleşme karşıtı davranış refleksi ile gelişmelere seyirci kalınması halinde ulusun kimlik ve bütünlüğü yitirilerek farklı değerler sistemlerine sahip devletçikler veya bağımsız kültürlere dönüşmüş alt kültürler halini alması, kendi içinde bitmez tükenmez kısır tartışma-suçlama, çatışma sarmalına takılmaları ve globalizasyon-lokalizasyon gibi bölük pörçük kimliklere katılmaları sonucu özümsenip yok olmaları tehditi ile karşı karşıya kalınacaktır. 3.4. Kültürde Küresel Değişim Küreselleşme ekonomik, siyasi, sosyo-kültürel alanda derin etkiler yaratmakta ülkelere refah getirdiği gibi sefalet de getirmekte, bazı hallerde sömürüyü önlerken bazı hallerde arttırmaktadır. Küreselleşme ekonomistler, işletmeciler için dünya çapında refah artışını sağlama da bir güç, işçiler, sendikalar ve sosyal politikacılar için mevcut koşulların kötüleşmesi anlamı taşımaktadır. 3.4.1. Bireyselleşmenin Ortaya Çıkışı 18 Toplumsal farklılaşma ve bireyselleşme birlikte yürümektedir. Bireysellik kavramını Tocqueville çok güzel ifade etmiştir. "Babalarımız yalnızca bencillik fikrini bilirlerdi. Bencillik kişinin kendine duyduğu abartılı ve tutkulu sevgidir. Kişi her şeyi kendisiyle ilgili sanarak dünyadaki her şeyden üstün olduğuna inanır. Bireysellik ise huzur verici ve olgun bir duygudur, toplumdaki her kişiyi büyük kalabalıkta yoldaşından ailesi ve arkadaşlarından ayırarak özel bir yere yerleştirir. Toplumdaki farklılaşmadan oluşan bireysellik nedeni ile birçok farklı örgüt ortaya çıkmıştır. Kişiler kendi amaç ve düşüncelerine göre kendilerini ifade edebilecekleri farklı örgütlerle iş birliğine geçmişlerdir. 3.4.2. İş Bölümü Ve Yabancılaşmanın Ortaya Çıkışı Sanayii toplumunun ürünlerinden biri olan uzmanlaşma iş bölümünü ortaya çıkararak "ne iş olsa yaparım" diyen köylünün yerine tek bir iş yapan uzman işçiyi getirmiştir. Toplumdaki iş bölümü de farklı oluşumların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu oluşumlardan en önemlilerinden biri "yabancılaşma"dır. Bu türden bir yapı içinde yar alan insanlar artık, mekanik dayanışmanın kendilerine verdiği sıcaklık, yakınlık ve güven duygusunu bulamakta ve kendilerini yalnız hissetmektedirler. Bunun sonucunda ortak ilgi ve çıkarları olan gruplara katılmaktadırlar.15 3.4.3. Toplumsal Eşitsizliğin Ortaya Çıkışı Bu dönemde yaşanan sosyal olgular beraberinde sosyal eşitsizliği getirmiştir. Toplumsal eşitsizliklerden ise sınıf bilinci ortaya çıkmıştır. Endüstrileşme ile birlikte, toplumda çıkar ayrımına ve çıkarların örgütlenmesine dayalı son derece örgütlü ve kurumsallaşmış ilişkilerin yoğunluk kazandığı bir toplum modeli ortaya çıkmıştır. Sanayileşmenin ilk dönemlerinde değişim ve gelişimden fazlası ile yararlanan sosyal kesimler yanında bundan yeterli düzeyde yararlanamayan sosyal kesimlerinde ortaya çıkması, günde 16 saat boğaz tokluğuna çalışan, hiçbir güvencesi olmayan yığınları oluşturmuştur. Bütün bu süreç boyunca yaşanan toplumsal eşitsizlikler bu gruplar arasında dayanışmaya neden olmuştur." Ayrıca bu durum, kişilere karşı dini inançlar nedeniyle sorumluluk duygusuyla hareket eden insanların ortaya çıkmasına neden olmuştur. 15 Alvin Toffler, "Üçüncü Dalga" Çeviren: Ali Seden, Altın Kitaplar Yayınları, 1981, Sayfa: 63 19 3.4.4. Ailenin Küçülmesi Ve Geleneksel İşlevini Yitirmesi Sanayii öncesi toplumda görülen geniş aile, fabrika düzeni ile birlikte Hareket serbestisine sahip çekirdek aileye dönüşmüştür. Aile içinde var olan dayanışma gittikçe azaldığından, aile geleneksel işlevini yerine getirememeye başlamıştır. Bu nedenle de ailenin işlevini yerine getiren bir çok gönüllü örgütlenmeler ortaya çıkmaya başlamıştır. 3.4.5. Sosyal Bütünleşme İhtiyacının Ortaya Çıkması Sanayileşme, toplumu fabrika, kilise, okul, sendika, cezaevi, hastane gibi birbirine bağlı binlerce parçaya böldü. Devlet ve birey arasındaki komuta zinciri, hatta bilgiyi parçaladı, uzmanlaşmayı gerektiren parçalara böldü. Aileleri parçalayıp küçülttü. Birisinin bu parçaları bir başka şekilde yeniden toparlaması gerekiyordu. Bunun sonucunda sistemi derleyip toparlayıcı olarak "Büyük Devlet" ortaya çıktı. 3.4.6. Boş Zamanın Ortaya Çıkışı Sanayii toplumunun ileri aşamalarında çalışma saatlerinin 16 saatten daha aza indirilmesi, boş zamanlarda bir artışa neden olmuştur. Böylece kişiler gönüllü faaliyetleri için zaman bulabilmişlerdir. Teknoloji sayesinde çalışma saatlerinde gittikçe yaşanan düşüş, bu faaliyetlerdeki artışı olumlu yönde etkilemiştir. Yukarıda kısaca özetlenen nedenlerle sanayii toplumunda gönüllü kuruluşların ortaya çıktığı görülmektedir. Bundan somaki aşama olan sanayii soması toplumda gönüllü kuruluşların gittikçe güçlendiği ve faaliyet alanlarını genişlettiğine tanık olunmaktadır. 3.5. Küreselleşmenin Ortaya Çıkardığı Toplumsal Sorunlara Çözüm Üretmek Var olan sorunlar, artık sadece belirli sayıda ülkeyi, bazı grup veya sınıfları ilgilendirmektedir. Toplum ve çalışma ile ilgili yeni sorunlar her ülkede görülmektedir. Ulusal ekonomilerin birleşerek bir sistem kurmaları, farklılıkları ve eşitsizlikleri ortadan kaldıracağına veya azaltacağına, bunları daha belirgin ve hatta kabul edilmez hale getirmektedir. Küreselleşmenin aksine, ülkeler arasındaki eşitsizlik ve yoksulluk daha da artmaktadır. Bununla beraber, başta sanayileşmiş ülkeler olmak üzere yoksulluğun yeni biçimleri ortaya çıkmaktadır. Avrupa'da "toplumsal dışlama" ve 20 Amerika'da "alt sınıfın büyümesi" olarak bilinen olgu yoksulluğa mahkum olmuş kesimleri ifade etmektedir. Göçmen işçiler (çoğunlukla kaçak), politik sığınmacılar ve karışıklık veya savaş nedeni ile evlerinden ayrılanlar yoksulluğun diğer bir boyutuna işaret etmektedir. Küreselleşme sanayide bile hizmet payının artması işin doğasını değiştirmektedir. Statü ve ücret hiyerarşisi kuşku yaratmaktadır. Teknolojik değişmeden hem de pazar sınırlamasından doğan belirsizlikler, iş dengesindeki olasılıkları engellemektedir. İstihdam ile statü ile ilgili dengesizlik, çalışanların işletme içindeki katılımlarının yapısını değiştirmektedir. Ortak bir kaderi paylaşan toplumsal bir gruba ait olma hissinin zayıflaması ile örgütlenme eğilimi zayıflamaktadır. KAYNAKÇA  ALEMDAR, Korkmaz, ERDOĞAN İrfan, "Popüler Kültürler ve İletişim", 21 Ümit Yayıncılık, Ankara, 1994.  ASLANOGLU, A. Rana, "Kent, Kimlik ve Küreselleşme" Asa Yayınları, Bursa, 1998.  BAŞKAYA, Fikret, "Avrupa-Merkezcilik Resmi İdeoloji Bilim ve Sosyalizm" Ütopya Yayınları, Ankara, 1999.  BAŞKAYA, Fikret, "Az Gelişmişliğin Sürekliliği" Ütopya Yayınları, Ankara, 1997.  BAUMAN, Zygmunt, "Küreselleşmenin Toplumsal Sonuçları", Çeviren: Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999.  BOZKURT, Güvenç, "Türk Kimliği", Remzi Kitapevi, İstanbul, 1997.  BOZKURT, Güvenç, "İnsan ve Kültür", Remzi Kitapevi, İstanbul, 1996.  Hegemonya ve Kültürel Fark, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996.  KEYMAN, E. Fuat-Sarıbay A. Yaşar, "Küreselleşme, Sivil Toplum, İslam", Vadi Yayıncılık, Ankara, 1998.  KİNG, D. Antohny, "Kültür, Küreselleşme ve Dünya Sistemi", Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 1998.  KONGAR, Emre, "Küresel Terör ve Türkiye", Remzi Kitapevi, İstanbul, 2001.  MEJUYEV, Vedim, "Kültür ve Tarih", Çeviren: Suat Y. Yakova, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 1998.  ÖZEL, Mustafa, "Medeniyet ve Modernlik", Kitapevi Yayıncılık, İstanbul, 1997.  ÖZLEM, Doğan, "Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi", Remzi Kitapevi, İstanbul, 1986. 22  PARASIZ, İlker, "Kriz Ekonomisi", Ezgi Kitapevi, Bursa, 1994.  SERİH, Nilgün, "Kalkınma ve Dış Ticaret: Az Gelişmiş Ülkeler ve Türkiye Yönünden", A.Ü.S.B.F. Yayını, Ankara, 1972.  WİLLİAMS, Raymond, "Kültür", İmge Kitapevi Ankara, 1993. 23

Kültürel Küreselleşme

Oysa, geleneksel burjuva felsefesinin bir ifadesi olarak çok uzun bir zamandır kültürün salt din, ahlak, sanat ve felsefi bilinçle tanımlanarak insanın pratik ve dönüşen eylemsel varlığının dışında değerlendiriliyor ve kültürün oluşumundaki üretim ilişkilerinin ve tarihsel bakış açısının öteleniyor oluşu, ampirik bir anlayışın yaygın olarak kabulünü de beraberinde getirmiştir. Kültür tartışmalarının özellikle 19. yüzyıl sonları ve 20. yüzyılı kaplayan batı gelişim felsefesi, siyasi ve iktisadi gelişimlerin bir ürünü olarak öteki toplumlara mal edilen bir üst söylem olarak ihraç ediliyor olması, son derece kontrast bir ikilemi ortaya çıkarmıştır. Makinalaşmaya bağlı üretim biçimlerinin bir devamı olarak acımasız biçimde meşrulaşan ve artı değer üretme yöntemlerini sömürgecilik anlayışı üzerinden imal eden Avrupa emperyal tavrı  “gelişmemiş”, “az gelişmiş”, “üçüncü dünya”, “alt kültür” ve  “yoksun” olarak tanımladığı “Avrupalı olmayan” lara karşı geliştirilmiş bir tavır olarak mı kurgulanmıştır?  Bu da en nihayetinde Oryantalizm kavramının tasarımlanmasında etkin olmuştur. “ Küreselleşme” olgusunu irdelemenin aynı zamanda toplumsal ve kültürel dünyayı anlamak adına ve moderniteyi buna koşut olarak da “batı modernliği”, “kapitalist modernlik”, “postmodernlik” ve “küresel modernlik” kavramları gibi odaksal bağlamların irdelenmesini de gerektirmektedir. Modernlik ve küreselleşme arasındaki ilişkinin aynı zamanda modern dönemin başlangıcına ilişkin bir tartışmayı başlattığı aşikardır.  Wagner’in “kentleşme, sanayileşme, siyasal sürecin demokratikleşmesi gibi modernliğe özgü toplumsal süreçlerin çok uzun zaman öncesine dayanmakta olduğu, her zaman aynı anda oluşmadıkları ve bazılarının ortaya çıkışının sözde modern dünyadan ve çağdan oldukça uzak bölge ve dönemlere kadar gittiği” savı gibi araştırılması aynı zamanda küreselleşmeyi hazırlayan modern zamanlar paradigmasının da tartışmaya açılmasına neden olabilir. Bauman’a göreyse, “ Modernliğin kaç yaşında olduğu ihtilaflı bir sorudur. Bu konuda bir uzlaşım yoktur. Modernliğin ne zaman başladığını belirleme çabası gerçekten baş gösterdiğinde de modernliğin kendisi belirsizleşmeye başlar”. Giddens ve Bauman gibi bir çok aydın, modernliğin başlangıcının XVII. yüzyıl Avrupa’sı olduğunda birleşmektedir.
Endüstriyel çağ ve mekanik toplum çağı kavramlarının hem yaratıcısı hem de pazarı haline dönüşen gelişmiş toplumların süreç içinde kendi kültürlerini bir model haline dönüştürme istemleri, bir alış-veriş ilişkisinin ötesinde bir yayılma ve hakimiyet önemi taşımaktaydı. Sanayi gelişimi ve devamındaki teknolojik gelişimin temel bir iktidar aracı olduğu düşüncesi neredeyse son iki yüzyıldır hipergerçeklik boyutuna ulaşmış ve toplumlar üstü bir hegemonyaya dönüşmüştür. Avrupa emperyal tavrı 1800’lü yıllardan itibaren yoğun bir biçimde farklı coğrafyalarda farklı ülke politikalarıyla bir çok bölgenin insan gücünden ve kültüründen bir devşirme harekâtı gerçekleştirirken, kendi kültür özelliklerini de transfer yoluyla bir yayılma sağlıyordu. İktisadi ve stratejik ereklerin yanı sıra felsefe, dil ve sanat alanlarında da kuşatılmış toplumlarda derin bir hegemonik söylem geliştiriliyordu. Sanat, bir toplumun kültürünün en önemli dinamiği olarak,  aydınlanma sürecini yaşamamış toplumların modern toplum özlemlerine ihraç edilmek suretiyle bir estetik bilinç yaratılmaya mı çalışılıyordu?  Küreselleşme olgusu işte bu anlamda hem ekonomik hem siyasi hem de kültürel anlamda sınırlar ötesi bir planlama hareketi olarak karşımıza çıkıyordu. Çağımızın en çok konuşulan gerçekliği olarak “küreselleşme”, tüm düşünce ve disiplinlerin tartışma zemini haline gelmiştir. 
Modernlik ve küreselleşme bağlantısından küreselleşme fenomeninin en önemli dinamiği olan kültürün ve kültürel küresellik durumunun tartışılması, “kültürel homojenleşme” kavramına kadar ilerleyen bir durumdur. Kültür, küreselleşmenin en önemli boyutlarından biri olarak ele alındığında “kültürel küreselleşme” yi toplumların ve insanların “kolektif olarak, birbirleriyle iletişim kurmak suretiyle yaşamlarından ve yaptıkları işlerden bir anlam üretme” biçiminin egemenleştirilmiş bir üsluba dönüşüp dönüşmediği sorusu olmalıdır. Belki de “İkinci Sanayi Devrimi” olarak empoze edilen iletişim ve medya teknolojilerinin, kitle iletişim araçlarının kullanımı ve kültürel boyuta olan etkisi çok daha yoğun biçimde tartışılmalıdır. Kültür, küreselleşme, kültürün küreselleşme için öneminin sorgulanması,  kültürel küreselleşmenin en temel görüngüsü olarak algılanabilecek popüler kültüre olan değiniler ve kültürel küreselleşmenin bir “aynılaştırma” hareketi olup olmadığı tartışmaları yoğun biçimde devam etmektedir.  Robertson’un savunduğu gibi küresel kültür “farklılıkların sürdürülebilirliği” midir yoksa Giddens’in savında olduğu gibi bir  “kapitalist dünya ekonomisi”, “uluslararası işbölümü”, “ulus-devlet sistemi” ve “askeri dünya düzeni”, modernliğin dört boyutu olan “kapitalizm”, “endüstriyalizm”, “gözetleme” ve“askeri güç”ün genişleyerek gezegen ölçeğine yayılmış boyutlarından türemiş bir tahakküm biçimi midir?

Bu tartışmaların varacağı noktada teknolojik iletişimin kültürü biçimlendirme üzerinde oynadığı rolde bazı saptamalarda bulunmak gerekmektedir. Kültür ürünlerinin “küresel piyasadaki mülkiyet, kontrol ve transferi konusuna indirgenmesi” meselesinin türdeşleştirici bir küresel güç olarak kültürün kullanılış biçimi ve popüler kültürün nosyonu bu çalışmanın ayrıntıları olarak ele alınabilir.

Köklerini moderniteye dayandırıldığı öne sürülen bir küresel kültür kavramının en önemli dinamiği olan sanat içinde modern toplum, görselliğe sadece öznellik üreten bir araç değil, ekonomik bir üretim alanı olarak bakmaktadır. Küreselleşme ve kültür olgularına ilişkin çok boyutlu okumalar yapılabilir. Bunlara alternatif olarak Ayrıntı Yayınlarından çıkan John Tomlinson’un Küreselleşme ve Kültür adlı kitabına da bir göz atmakta yarar var. Küreselleşme ve Kültür'de Tomlinson, olguyu, "külürel bir dille" tartışıyor. Küreselleşmenin kim olduğumuz ve nerede yaşadığımızla ilgili düşüncelerimizi netleştirmemizde yarattığı muğlaklıkları tartıştığını görüyoruz.  Varoluşumuza ne gibi anlamlar yüklüyoruz? Artık geleneksel ilişkilerinden çok farklı biçimlerde birbirleriyle bağlantılı olan insanların deneyimledikleri şey aslında nedir? Bu sorulara ve küreselleşmenin kültürel boyutuna vurgu yapan kitapta kavramlara başka yorumla bakma şansı elde ediyoruz.
 


nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası