6 his kimlerde olur / Altıncı his nasıl geliştirilir? - Molatik Diğer

6 His Kimlerde Olur

6 his kimlerde olur

Altıncı his nasıl güçlendirilir?

Değerli kardeşimiz,

- Altıncı his herkeste var. Fakat kişilere göre zayıf veya güçlü olabilir. Bu his de âdeta keramete yakın ve biraz daha umumi bir sezgidir.

Bu açıdan bakıldığında kalbin nurlanması, aklın aydınlanması, hislerin arınıp temizlenmesi nispetinde bu altıncı his kuvvetlenir.

“Müminin ferasetinden çekinin, çünkü o Allah’ın nuruyla görür.” (Mecmauz-zevaid, 10/)

anlamındaki hadis-i şerifte yer alan feraset de bu altıncı his kapsamındadır.

“Mümindeki ferasetin Allah’ın nuruyla görmesi” gerçeği gösteriyor ki, her şeyden önce feraset ve ön sezi gibi duygular da imanın kuvvetine paralel olarak inkişaf eder.

Şüphesiz kuvvetli iman kuvvetli salih ameli gerektirir.

Demek ki, bu hissin ve benzeri önsezilerin de keramet gibi tezahür etmeleri için iman ve amel denklemine muhtaçtır.

Bununla beraber, ne keramet, ne de diğer sezgileri bir kural halinde sürekli istimal etmek mümkün değildir.

Velilerin her zaman keramet olarak istediklerini bilemedikleri gibi, altıncı his, feraset, önsezi gibi sezgilerin sahipleri de istedikleri zaman bu duygularını kullanamazlar.

- Bediüzzaman Hazretlerinin aşağıdaki ifadeleri bu konuya ışık tutacaktır:

“ Hiss-i kabl-el vuku ise, herkeste cüz'î-küllî vardır. Hatta hayvanlarda dahi vardır. Hattâ bir zaman ben, bu hiss-i kabl-el vukuu, zahirî ve bâtınî meşhur duygulara ilâve olarak, insanda ve hayvanda 'saika' ve 'şaika' namıyla aynı 'sâmia' ve 'bâsıra' gibi iki hiss-i âheri ilmen bulmuştum. Ehl-i dalalet ve ehl-i felsefe, o gayr-ı meşhur hislere; -hata ederek- ahmakçasına 'sevk-i tabiî' diyorlar. Hâşâ sevk-i tabiî değil, belki bir nevi ilham-ı fıtrî olarak insan ve hayvanı kader-i İlahî sevkediyor."

"Meselâ: Kedi gibi bazı hayvan; gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gider, gözüne ilâç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi olur. Hem rûy-i zeminin sıhhiye memurları hükmünde ve bedevi hayvanatın cenazelerini kaldırmakla muvazzaf kartal gibi âkil-ül lahm kuşlara bir günlük mesafeden bir hayvan cenazesinin vücudu, o sevk-i kaderî ile ve o hiss-i kabl-el vuku ilhamıyla ve o saika-i İlahî ile bildirilir ve bulurlar."

"Hem yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu; yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o sevk-i kaderî ile ve o saika ilhamıyla döner, yuvasına girer"

"Hattâ herkesin başında çok defa tekerrür ediyor ki, birisinden bahsediyorken, âni kapı açılarak tahminin fevkınde aynı adam gelir…"

"Demek bir hiss-i kabl-el vuku' ile, latife-i Rabbaniye icmalen o adamın gelmesini hisseder. Fakat aklın şuuru ihata etmediği için; kasden değil, ihtiyarsız olarak bahsetmeye sevkeder. Ehl-i feraset bazan keramet gibi geldiğini beyan eder."

"Hattâ bir zaman bende şu nevi hassasiyet fazla idi. Bu hali bir düstur içine almak istedim, fakat yakıştıramadım ve yapamadım. Fakat ehl-i salahatta ve bahusus ehl-i velayette bu hiss-i kabl-el vuku' fazla inkişaf eder, kerametkârane âsârını gösterir.”(bk. Mektubat, s. )

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Hayatımız boyunca birçok kritik kararı farkında olsak da olmasak da hislerimizle alırız. İçimizden bir ses bir şeylerin doğru olduğunu söyler ve o sese inanmak isteriz. Altıncı his ise aslında geleceği görme ya da olacakları bilme gibi doğaüstü bir gücü tanımlamaz. Daha çok &#;Duyu Dışı Algı&#; dediğimiz ve bilim dünyasını da ikiye bölen bir durumu tanımlar. Çoğu zaman görmediğimiz, duymadığımız ya da dokunmadığımız bazı şeyleri hissederiz. Bunlar sokakta yürürken birinin bizi takip ettiğini hissetmek ya da rüyalarımızın çıkması gibi olaylar olabilir. Altıncı hissimiz genellikle hayata karşı daha hazırlıklı olmamız, karşılaşabileceğimiz iyi ya da kötü olayları ön görmemiz ve en önemlisi tehlikeli insanlara karşı kendimizi koruyabilmemizi sağlar. Bazen tanıştığımız bazı insanlar gayet kibar ve normal davransa da içimize sinmeyen bir şeyler vardır ve genellikle bir süre sonra haklı olduğumuzu görürüz. Elbette pek çok kez yanıldığımız da olmuştur. Peki altıncı his nasıl daha verimli kullanılabilir? İşte altıncı hissi geliştirmenin yolları&#;

1. Sık sık meditasyon yapın

Meditasyon kendinizle başbaşa kalmanızın ve iç dünyanıza odaklanmanızın en kolay yoludur. Meditasyon sayesinde farkındalık seviyeniz artar ve olaylara bakış açınız anlık da olsa değişir. Üstelik gerginliklerinizden ve üzüntülerinizden arınmanız da gelişen olayları daha net yorumlamanızı sağlar. Bu yüzden ne kadar sık meditasyon yaparsanız altıncı hissiniz ve sezgileriniz o kadar kuvvetli hale gelir.

2. Tesadüfleri görmezden gelmeyin

Tesadüfler bazen en önemli işaretler olabilir. Örneğin siz bir karar vermeye çalışırken ya da bir konu hakkında düşünürken sizin yaşadıklarınızdan habersiz olan birinin size o konuda yardımcı olacak şeyler söylemesi. Ya da hayatın karşınıza o anda gündeminizde olan bir olayla ilgili bazı gelişmeler çıkarması. Tüm bu işaretler aslında ne yapmanız gerektiğini ufak mesajlarla size iletiyor olabilir. Bu yüzden küçük tesadüfleri görmezden gelmeyin.

3. Vücudunuzun verdiği tepkileri göz önünde bulundurun

Elbette vücudumuzun herhangi bir bölgesinde ağrı ya da rahatsızlık hissediyorsak ilk olarak bir sağlık problemimiz olup olmadığını kontrol etmeliyiz. Ancak hissettiğimiz şekilde davranmadığımız ve sezgilerimizi takip etmediğimiz zamanlarda vüücudumuz daha sert reaksiyonlar verebilir. Bu halsizlik, baş ağrısı ya da huzursuzluk şeklinde kendini gösterebilir.

4. Sezgilerinizi görmezden gelmeyi bırakın

Eğer her zaman için her şeyi boşveren ve uğraşmayan tiplerdenseniz bu özelliğinizden vazgeçmelisiniz. Eğer sezgilerinizin kuvvetli olmasını istiyorsanız önce onlara güvenmelisiniz. Sezgilerinize güvenmek onları daha yoğun hissetmenize önayak olur.

5. Kendinize güvenin

Her şey kendinize güvenmekle başlar. Hislerinizin ve sezgilerinizin arkasında durun. Sizin için en iyi olanı yine kendiniz bilebilirsiniz, bunu unutmayın. Bu yüzden başkalarının fikirlerini dikkate alsanız da asla tüm hayatınızı etkilemesine ve sizin sezgilerinizin önüne geçmesine izin vermeyin.

6. Geçmişte yaşamaktan vazgeçin

altıncı his

An&#;da kalmaya ve geçmişe takılı kalmamaya gayret edin. Geçmişi değiştiremeyeceğinizi kabul edin. Eğer sürekli geçmişi düşünürseniz geleceğinize ve gelecekte olacaklara odaklanmanız çok daha zor hale gelir.

7. Kendinizle konuşun

altıncı his

Birçok kişi kendi kendine konuşmanın delilik olduğunu düşünüyor. Ancak kendi kendine konuşmak aslında zihnimizde farklı kapılar açarak aydınlanmamızı sağlıyor. Ayrıca insanların kendini ve düşüncelerini sesli bir şekilde duyması sezgilerinin daha kuvvetli çalışmasına yardım ediyor. Kendi kendine konuşmak kuvvetli bir altıncı his için önemli adımlardan biri.

8. Doğada vakit geçirin

Yoğun hayat temposu ve şehir yaşamı bazen iç sesimizi duymamızı engelleyebiliyor. Bu nedenle ara sıra doğaya kaçmak ve doğayla iç içe vakit geçirmek sakinleşmemize ve sezgilerimize kulak vermemize yardım ediyor.

9. İç sesinizi susturmayın

altıncı his nedir

Bazen sürekli içimizden konuşur hatta neredeyse kendimizle kavga ederiz. Özellikle geceleri uyumaya çalışırken iç sesimizle adeta laf lafı açar. Ancak çoğu zaman bu sesi susturmaya çalışırız. Bu sesi susturmak yerine altıncı hissimizin kuvvetlenmesine yardım etmesine izin vermeliyiz.

Hayatınızı kısa anlar için de olsa yavaşlatın

altıncı his

Sürekli bir yoğunluğun içinde olabilir ve bu yoğunluğun sizi karmakarışık hale getirdiğini fark edebilirsiniz. Ancak hayata kısa molalar verip &#;Ben ne yapıyorum, ne hissediyorum?&#; diye sorgulamak sezgilerinizin kuvvetlenmesine de yardım eder.

Duyularınızı takip edin

altıncı his geliştirme

Dünyayı duyularımızla algılıyoruz. Bu yüzden duyularımızı beslemek ve geliştirmek oldukça önemli. Sık sık dışarı çıkın havayı, çiçekleri koklayın, güzel yemekler tadın, dans edin&#;

Kuvvetli bir altıncı his için düşüncelerinizi not alın

altıncı his

Evet çok klasik ama çok doğru: Söz uçar yazı kalır! Ne düşünüyorsanız ne hissediyorsanız yazın. Nasıl yazdığınız ya da ne yazdığınız önemli değil. Ancak düşüncelerinizin elle tutulur bir cisme dönüşmesi ve düşüncelerinizi görüp okuyabilmek sezgilerinizin ve altıncı hissinizin çok daha kuvvetli olmasını sağlayacak.

Hayallerinizi görmezden gelmeyin

altıncı his

Birçoğumuz hayal kurmaktan korkuyoruz. Hatta birçoğumuz hayallerin gerçek olabileceğine inanmıyoruz. Bu yüzden sohbet arasında mutlu bir şekilde anlattığımız hayallerin ardından &#;Hayal işte&#; diyerek küçümsüyor ve hayalimize inanmadığımızı belirtiyoruz. Ancak inanmadığımız bir şeyin gerçekleşmesi zaten mümkün değil. Ayrıca hayaller hayal dünyamızı, düşüncelerimizi ve zihnimizi genişleten mükemmel araçlar. Bu yüzden altıncı hissinizi geliştirmek istiyorsanız hayal kurmaktan çekinmeyin.

Kaynak: 1

Altıncı his hakkında bilgi verir misiniz? Böyle bir şey var mıdır?

Değerli kardeşimiz,

Bilindiği gibi asrımıza gelinceye kadar, madde ötesi varlıklar hakkında ilmî seviyedeki araştırmalar bugünkü buudlarıyla henüz gerçekleştirilmemişti. Bununla beraber ilmî bir kariyer ifade etmese de, insanoğlu madde ötesi âlemlerle yakından alakadar oluyordu. Bu da bize, her şeyin maddeye bağlı ve bağımlı olmadığını gösterme bakımından önemli bir referanstı.

Önceleri bir kısım insanlar, o günlerde izahı yapılamayan bir takım gizli kabiliyetler ve maharetler göstermişlerdir. Ne var ki bunlar sadece maden ve su arayıcılığında, bir kısım hastalıkların teşhisinde, cinayet suçlularının tesbit edilişinde, çalınan eşyaların saklandığı yerlerinin tayininde, hırsızların izlerinin takibinde ve kaybolmuş insanların ortaya çıkarılması gibi hususlarda kullanılıyordu. Bugünkü yaklaşım tamamen farklı ve fizik ötesi hadiselerin hayatımızla ne kadar içli-dışlı olmasıyla alakalı.

Hemen herkes farkında olsun veya olmasın başından geçmiş bir hayli esrarengiz hadise vardır. Mesela, herhangi bir hadiseyi önceden hissetme veya zikredilen bir şahsın, üç-beş dakika sonra çıkıp-gelmesi, ilk defa karşılaştığı şahsı veya manzarayı önceden görmüş olma hissi,.. birinin içinden geçenleri okuma, bir düşüncenin bir-kaç insan tarafından birden ifade edilmesi, olduğu gibi zuhur eden ilhamlar,.. Hepimizin başından geçen dünya kadar hadise vardır ki, bunların hiçbiri üzerinde ne düşünmüş ne konuşmuş ne de imâl-i fikretmişizdir. Buna rağmen bu sırlı hususlar ve bu esrarengiz alaka, bizlere daima bir takım gizli mesajlar sunmakta, hayatı ve kâinatı daha şuurlu bir şekilde duyup yaşamaya davet etmektedir.

Hayatı duyarak yaşayan ve bir kısım garip hadiselere maruz kalan insanın, belki de en çok karşılaştığı ve telestezinin bir buudu olan"hiss-i kable'l-vukû" (önsezi, hadiseleri önceden hissetme) mevzuu da yine rûhî duyularla ilgili ve madde ötesi varlıkların mevcudiyetine ayrı bir delil teşkil eder.

Önsezi ile ilgili yüzlerce, binlerce hatta yüzbinlerce misal bulmak mümkündür. Biz burada sadece kendi dünyamıza ait birkaç misal ile yetineceğiz:

İncelerden ince büyük bir kadın Hz. Fatıma anamız, Efendimizin vefatından sonra, her günü bin ölümden daha ağır bir hicran ve ayrılığa ancak altı ay kadar dayanabildi. Babasını kaybedince, âdeta semasının bütün yıldızları sönmüş ve onun için dünya, zindandan farksız bir hale gelmişti. Son bir iki ayı da hep yatakta geçirmişti. Ayağa kalkamayacak, hatta doğrulamayacak derecede hasta idi. Ümmü Seleme validemiz (Efendimizin zevcât-ı tâhiresinden) ise başucundan ayrılmıyor, Allah Rasulü'nden (sav) geri kalan bu tek ve biricik emaneti gözü gibi koruyordu. Saçlarını okşuyor, yüzünü, gözünü öpüyor ve her türlü hizmetinde bulunuyordu. Belki o da bu yaptıklarıyla Allah Rasulü'nün rûhâniyatını hoşnud ve memnun etmeye çalışıyordu. Şimdi hadiseyi, nurlu validemiz Ümmü Seleme'den dinleyelim:

"Son günüydü. Gözleri eskisi gibi pırıl pırıl yanıyor, her tarafından neşeli olduğu belli oluyordu. Bir ara 'Artık ben kalkmayacağım, bana bir gusül abdesti aldırın.' dedi. Denileni yaptım. Bana tekrar baktı ve neşe dolu bir eda ile 'Ben biraz sonra vefat edeceğim ve Sevgili Babama kavuşacağım. Artık beni ikinci bir defa daha yıkamayın.' dedi. Aradan birkaç dakika ya geçmiş ya geçmemişti ki nur kadın vefat etti." (İbni Hacer, el-İsabe, VIII/57,58; Ebu Nuaym, Hılye, II/42,43)

İşte Hz. Fatıma (ra) vefat edeceği haberini verirken henüz ölümün manyetik alanına girmiş değildi. Hatta sekerâta bile maruz kalmamıştı; acaba ölüm nasıl bir tebessüm ile kendisine görünmüştü ki, biraz sonra vefat edeceğini söylemişti.

Yine bunun benzeri bir hadiseyi de Tâhirü'l-Mevlevi anlatıyor:

"İskilipli Atıf Hoca ile aynı kağuştaydık. Hocanın ertesi gün mahkemesi vardı. Bu yüzden durmadan müdafaa hazırlıyordu. Derken sabah vakti yaklaşmış idi ki, yataktan kalktı ve gece geç vakitlere kadar hazırladığı müdâfaaları yırtıp atıverdi. Niye böyle yaptığını sordum. Şöyle cevap verdi:

'Bu gece Peygamber Efendimizle (sav) müşerref oldum. Bana: 'Atıf! Hala bize gelmek istemiyor musun?' dedi. Ben de: 'İstiyorum Ya Rasulallah!' karşılığını verdim. Artık kendimi müdafaa etmemin bir manası kalmadığı kanaatindeyim. Zira bana gayri, sefer göründü, Rasulullaha kavuşacağım.' dedi.

Hakikaten dediği gibi oldu. O gün Atıf Hoca son duruşmasında hüküm giydi ve birkaç gün sonra da idam edildi."

Şimdi İskilipli Atıf Hoca acaba, Efendimiz'le (sav) nasıl bir irtibat kurmuştur ve Allah Rasulü (sav) gaybî ifadesinde ona öleceğini ne şekilde bildirmişti ki o da müdâfaadan vazgeçivermişti? İşte bunların hiçbirini maddi sebepler ile izah kabil değildir.

Hz. Fatih, iştiyakla Hz. Ebu Eyyûb el-Ensâri'nin (ra) mübarek merkad (kabri)inin bulunmasını ister. Zira bu, onda bir aşk, bir iştiyak haline gelmiştir. Gayesinin tahakkuku için Akşemseddin'e müracaatta bulunur. Akşemseddin murakabeye varır. Ve o büyük sahabinin merkadini bu yolla tesbit eder.

Hz. Ebu Eyyûb el-Ensârî Hazretleri ile ilgili benim de bir hatıram var müsadenizle onu burada arzetmek istiyorum:

Senelerce önce, Ebu Eyyub el-Ensari Hazretlerini ziyaretlerimden birinde ve tâm ziyaret esnasında içime -ihtimal onun oradaki huzuruyla alakalı- bazı şeyler geçmiş olacak ki, tam benim içimden bu duygular geçerken birden burnuma cennet kokusu gibi bir koku geldi. Uzun süre de kokunun tesiri geçmedi. Sanki bu büyük sahabi bana, "Evet buradayım." der gibiydi. Akşemseddin Hazretleri onu tam yerinde keşfetmişti. Şimdi, ne Akşemseddin Hazretleri'nin keşfini ne de benim duyduğum o enfes güzel kokuyu madde ile izah etmek mümkün değildir. Fakat bütün bunlar birer vak'a ve birer realitedir.

Allah'ın bildirmesi ile insanlar, "gayb" dediğimiz ve insan ilmine perdeli olan malumatları da bilebilmektedir.

İnsan ilminin muttali olamayacağı kadar uzak mazi ve istikbale ait hadiseler ''gayb" kabul edilmektedir. Gaybı da Allah'tan başka hiç kimse bilemez. Ancak bu ifadeyi çok iyi anlamak gerek. "Gaybı sadece Allah bilir." demek, "Cenab-ı Hak, gaybı kimseye bildirmez." demek değildir. Nitekim ayette bu husus açık ifade edilerek, istisna yapılmıştır.

"Gaybı bilen O'dur. Gizli bilgisini kimseye göstermez. Ancak razı olduğu elçiye gösterir. O elçinin önüne ve arkasına gözetleyiciler koyar." (Cin, 72/)

denilmiştir. Peygamber böylece Allah adına konuştuğunu ispat etmiş olacak ve bu da onun hesabına mu'cize sayılacaktır.

Diğer taraftan seviye farkı çok değişik olmakla beraber, Cenab-ı Hak bazı veli kullarının da gözlerini açar, onlara, başkalarının göremedikleri noktaları gösterir. Yani bazı kimseler fıtratlarında bu duyuya ait meleke mevcuttur. Hatta bazı medyumlar da böyle bir ruhî melekeye sahip olarak yaratılmışlardır. Onlar, da kendi cehd ve gayretleriyle, Cenab-ı Hakk'ın fıtratlarına yerleştirdiği bu melekeyi çalıştırır ve istikbale ait çok meseleleri hissedebilirler. Ancak bunların hiçbiri, mutlak gaybı bilmek değildir. Mutlak Gaybı bilmek, Allah'a mahsustur. Peygamberlerin, velilerin ve medyumların bildikleri ise, mutlak gayba göre oldukça sınırlı ve mahduddur. Ve yine bu da ancak Allâmü'l-Guyûb'un bildirmesiyledir. Yoksa normal şartlarda ve beşeri ölçüler dahilinde, gaybı bilmek, maziyi ve istikbali, hadiseleriyle ihata etmek imkansızdır.

Kur'ân-ı Kerim, gaybe ait verdiği haberler ile beşerin dikkatlerini üzerine celbetmiş mû'ciz bir kitaptır. Ne bir velinin ne de herhangi bir medyumun gaybtan haber verme hususunda Kur'ân'la boy ölçüşmesi imkansızdır. Zira Kur'ân, Ezel ve Ebed Sultanı olan Cenâb-ı Hakk'ın kelâmıdır ve verdiği haberler de ezel ve ebed kaynaklıdır. Bu meyanda Peygamber Efendimiz (sav) de zaman zaman, ilm-i gaybe mazhar olmuştur. Ve mazhar olduğu bu lütuflar, O'nun nübüvvetinin birer mu'cizesi olarak addedilmiştir. Peygamber Efendimizin (sav) dünya mihrabından, mazi ve müstakbelle alakalı bazı mu'cizevi haberlerinden birkaç misal arzedeceğiz.

Peygamberimizin Gaybı Bilmesi

Kur'ân, Peygamberimize (sav) verilen bir mu'cize kitap olması hasebiyle, Efendimizin Kur'ân diliyle anlattığı bütün gaybî haberler, aynı zamanda O'nun peygamberliğini de te'yid eder. Fakat bir de Efendimizin (sav), doğrudan doğruya kendi diliyle verdiği gaybi haberler vardır ki, biz daha ziyade burada ondan söz edeceğiz. Zira şimdilerde telestezi diye anlaşılan hususlar ile alakalı en mühim vak'alar, önce bin bu kadar sene evvel, Efendimizden sadır olmuş ifadelerdir. Bunlar elbette birer mu'cizedirler. Ancak Peygamber Efendimiz (sav), bütün bunları söylerken kendinden söylemiş değildir. O'nun bir beşer olarak bu gaybi ufuklara ulaşması söz konusu olamaz. Halbuki öte yandan on dört asır önce söyledikleri bir bir vaki olmuştur. Bütün bu hâdiseleri ve mucize olarak cereyan eden hadiseleri maddi şeylerle izah etmeye imkan yoktur. Öyleyse, Allah Rasulü'nün verdiği gaybi haberlerin aynen zûhuru, bir bakıma madde ötesi varlıkların isbatına da bir delil teşkil eder.

Peygamber Efendimizin (sav) gaybi haberlerini iki ana grupta toplamak mümkündür. Bunlardan birincisi kendi devrine ait verdiği gaybi haberler ve vakti gelince bunların tahakkuk etmesi, ikincisi ise yakın ve uzak istikbale dair verdiği haberler ve bunların günü geldikçe zuhurudur. Efendimizin bu tarzda gaybi haberleri oldukça fazladır. Ama biz burada, her iki ana gruptan iki misalle iktifa edip diğerlerinin ise kaynaklarını göstermekle iktifa edeceğiz.

1) Peygamberimizin Kendi Devrine Ait Verdiği Gaybi Haberler

     a) Senin Baban Hüzafe'dir

Başta Buhari ve Müslim olmak üzere bütün hadis kitapları ittifakla şu hususu kaydediyorlar:

"Bir gün Allah Rasulü minbere çıkmışlardı. Gaybî aleme ait bir kısım haberler veriyorlardı. Bu esnada bir hayli de celalli görünüyorlardı. Bir ara

"Bugün bana istediğinizi sorun." buyurdular. Herkes bir şeyler soruyor, o da cevap veriyordu. Tam o esnada bir genç ayağa kalktı,

"Benim babam kim ya Rasulallah!" diye sordu. Hakkında dedikodu ediliyordu. Babası olmadığı yolundaki bu dedikodular burnunu kızartıyordu ve insanların yüzlerine rahatça bakamıyordu. Bugün bir fırsat bulmuştu ve işte onu soracak ve bundan sonra o ezici bakışlardan kurtulacaktı. Efendimiz şöyle cevap verdi:

"Senin baban Hüzafe'dir." Genç artık müsterihtir. Aldığı cevap onu memnun etmişti. Bundan böyle o da bir babaya nispet edilerek çağrılacaktı. "Abdullah b. Hüzafet'üs-Sehmi (ra)" şanlı ve samimi bir sahabi"

Allah Rasûlü (sav) minber üzerinde celalli bir vaziyette ve herkese bir şeyler anlatıyor. Bu arada, sorulan sorulara da, gaybâşina bir üslupla cevaplar veriyordu. Rasûlullah'ın neden celallendiğini bilemiyoruz ama, Hz. Ömer birden ayağa kalkıp, Allah Rasûlü'ne hitaben sanki O gaybi bilmese de O'na inandıklarını dile getirir bir eda ile:

"Biz rab olarak Allah'tan, din olarak İslâm'dan ve peygamberimiz olarak da Hz. Muhammed'den (sav) razıyız." (1)

dediğine şahit oluyoruz ki, onun bu ince ve manidar sözleri, Efendimizi (sav) yatıştırmıştır.

Peygamber Efendimizin (sav) mesciddeki istikbale ve gayba ait bir kısım haberler vermesi, mescidi dolduran binlerce sahabî huzurunda meydana geliyordu. Ve bütün sahabî Allah Rasûlü'nün (sav) dediklerini aynen tasdik ediyor ve adeta sükûtlarıyla da "sadakte" (el-Hak, doğru söyledin ey Allah'ın Rasûlü) diyorlardı.

     b) Tek Tek Yerlerini Gösteriyordu

Ve yine Kütüb-i Sitte ashabından rivayet edilen bir hadise göre sahabi anlatıyor:

"Bedir'de bulunuyorduk. Allah Rasûlü, muharebe adına stratejisini tam tesbit etmiş, kavganın cereyan edeceği yerleri dolaşıyordu. Bir ara gözleri yine gayba ait perdenin verasına kaydı ve bakışları istikbale uzandı. Bazı yerleri eliyle işaret ediyor; burası Ebu Cehl'in öldürüleceği yer, şurası Utbe'nin, şurası Şeybe'nin ve şurası da Velid'in sırtının yere geleceği yer Ve daha birçok isim Muharebeden sonra hadisi rivayet eden sahabi kasemle şunu anlatıyor:"

"Allah Rasûlü (sav) nereyi kim için işaret etmişse, hepsini işaret edilen o yerlerde ölü olarak bulduk." (2)

Beşer aklıyla kavranması imkansız bu kabil hadiseler, bugünün insanları için dahi mesajlar vermekte ve on dört asır sonraki nesillere "Sadakte ve bil hakki natakte; doğru söyledin. Ve Hakk'tan başka da konuşmadın." dedirtmektedir.

     c) Biraz Sonra Buraya Bir İnsan Gelecek

Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde şöyle bir hadisenin nakledildiğini görüyoruz:

"Allah Rasûlü (sav) ashabıyla mescidde oturuyor. Bir ara, şöyle buyuruyor:

"Biraz sonra, buraya, nâsiyesi, yüzü temiz bir insan gelecek; şu kapıdan, içeriye girecek. O Yemen'in en hayırlılarındandır. Ve alnında meleğin elini sürdüğü bir iz taşımaktadır."

"Bir müddet sonra, aynen Allah Rasûlü (sav)'nün haber verdiği tipte bir insan gelip O'nun huzurunda diz çöküyor ve Müslüman olduğunu ilan ediyor. Tertemiz, pırıl pırıl, görkemli ve edeb âbidesi bu insan, Abdullah bin Cerir el-Becelî'den başkası değildir." (3)

2) Efendimizin Yakın ve Uzak İstikbale Ait Verdiği Gaybi Haberler

    a) Fatıma Annemizin Vefatını Bildirmesi

"Yine bir gün Efendimiz (sav), irtihaline sebep olan rahatsızlığı günlerinden birinde, o incelerden ince, oturuşu, kalkışı ve derin bakışlarıyla aynen babasına benzeyen anamız Hz. Fatıma'yı yanına çağırdı ve eğilip kulağına bir şeyler fısıldadı. Hz. Fatıma öyle ağladı öyle feryad-u figan etti ki, bu ancak, İnsanlığın İftihar Tablosunun gurûbuyla yorumlanabilirdi. Bir süre sonra Allah Rasûlü (sav) yine onun kulağına bir şeyler fısıldadı. Bu sefer de öyle sevindi ki, onu karşıdan görenler, kendisine bütün cennet kapılarının açıldığını zannederlerdi. Bu hadise Hz. Aişe validemizin gözünden kaçmamıştı. Biraz sonra bunun sebebini sordu ama, Hz. Fatıma validemiz, bunun Allah Rasûlü'ne ait bir sır olduğunu, dolayısıyla da açıklayamayacağını söyleyerek onu cevapsız bıraktı. Allah Rasûlü'nün vefatından sonra Hz. Aişe validemiz tekrar sorunca, Fatıma anamız da şöyle cevap verdi:"

"Birinci defada bana, kendisinin vefat edeceğini söylemişti. O'nun için ağlamıştım. İkinci defa ise bana, kendi ailesi içinde, O'na en erken kavuşacak insanın, ben olduğum müjdesini vermişti. Ve işte onun için de sevindim." (4) demiştir.

Evet, Hz. Fatıma anamızın vefat-ı nebiden altı ay sonra vefat etmesi, aynen haber verdiği gibi vaki olmuş ve bu gaybî haberi tasdik etmiştir.

     b) Hz. Hasan'ın Feragatı

Kütüb-ü Sitte ricâlinin ekseriyetinin rivâyet ettiği bir hadiste Allah Rasûlü, hutbe îrad ederken Hz. Hasan'a (ra) işaretle şöyle buyurmuşlardı:

"Bu benim evlâdım Hasan. O seyyiddir. Allah (cc) onunla iki büyük cemaati birbiriyle sulh ettirecektir." (5)

Evet O, kerim oğlu kerim, Allah Rasûlü'nün evladı ve tam bir efendidir. Bir gün kendisine tevdî edilen hilâfet ve saltanatı, sadece ümmet arasında tefrikaya sebebiyet vermemek için terkederken, nasıl bir seyyid olduğunu mutlaka gösterecektir. Aradan geçen yirmi beş-otuz sene Allah Rasûlü'nü doğrulamıştı

Hz. Ali'den sonra Emeviler karşılarında Hz. Hasan'ı buldular. Ancak bir sulh ve sükûn insanı olan Hz. Hasan bütün haklarından feragat ettiğini ilân ederek, birbirine girmek üzere olan iki İslam ordusunu uçurumun kenarından geriye döndürdü ve sulhda buluşturdu. Burada bilhassa şu hususa dikkatinizi çekmek istiyorum: Efendimiz (sav) Hz. Hasan'a ait bu hadiseyi haber verdiğinde, o, henüz küçük bir çocuktu. Belki o gün Allah Rasûlü'nün işaret ettiği hadiseyi bile anlayacak yaşta değildi. Yani o, Allah'ın Rasûlü böyle dedi diye bu işi yapmış değildir. Bilâkis Rasûlullah onun öyle olacağını bildiği için bu gaybî sözü sarfetmişti

Dipnotlar:

[1] Buhari, İlim 28,29; Mevakit 11; Tefsir 5,12; Fiten, 15; İ'tisam, 3; Müslim, Fezail,
[2] Müslim, Cihad 83; Cennet, 76; Ebu Davud, Cihad ; Nesei, Cenaiz
[3] Müsned, IV/,
[4] Müslim, Fezailü's-Sahabe ; Buhari, Menakıb 25; Fezailü Ashabi'n-Nebi 12; İzti'zan
[5] Buhari, Fiten 20; Sulh 9; Menakib 25; Darimi, Sünnet 12; Tirmizi, Menakib

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet


Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlâ insanlarda üç kuvvet yaratmıştır:
Birincisi, his kuvvetidir. Yani görüyor, işitiyor, tat alıyoruz. Bu his kuvveti hayvanda da vardır. Hatta bazı his kuvvetleri hayvanlarda daha kuvvetlidir. Mesela kedi karanlıkta da görür. Köpek çok kuvvetli koku alır.

İkinci kuvvet akıldır. Allahü teâlâ aklı yalnız insana vermiştir. Akıl hayvanlarda yoktur. Hafıza, hesap yapmak, sebep, netice araştırmak, yani bütün fen bilgileri, tıp bilgileri, ne varsa, hepsi akılla, idrakle, düşünceyle olur. Dolayısıyla akıllı bir insanın bu yaptıklarını, insana en yakın hayvan olan ata yaptırmak için, binlerce sene uğraşılsa, hiçbirini öğrenemez ve yapamaz.

Üçüncü kuvvet ise, kalb kuvvetidir. Allahü teâlâ bazı müstesna kullarının kalbini güçlü kılıyor, gözünü açıyor. Onlar oturduğu yerden Cenneti, Cehennemi görebiliyorlar. Onlar Cenab-ı Hakk’ın has kullarıdır.

Yanmayan et
Bir adam, kasaptan birkaç kilo et alır. Eve giderken ezan okunur. Önünden geçtiği caminin dergâhında çok büyük bir zat varmış. Şimdi ne yapsam diye düşünür. Camiye gitmezsem âhiretimi kazanamam, gidersem koyduğum yerde et kokabilir veya eti kediler yiyebilir diye düşünür. Eti oraya bırakır ve cemaati kaçırmamak için camiye girer. Namazdan sonra heyecanla ete bakmaya gider. Etin, orada sağlam, kokmadan durduğunu görür. Eti alıp eve götürür, pişirmesi için hanımına verir. Et, saatlerce tencerede kaynar, ancak pişmez. Kanı bile üzerinde durur, hiçbir değişiklik olmaz. Merakla eti ateşe tutar, et yine yanmaz. Adam eti alıp, doğru evliya zatın yanına koşar. (Hocam, namaz kılmak için bu eti burada bırakmıştım. Bu ette bir iş var, kaç saattir kaynadığı halde zerresi pişmedi, ateşe tuttum ateş yakmadı) der. O zat, (Yani bu et bizim dergâhta on dakika kaldı mı?) diye sorar. Evet cevabını alınca, (Bizim dergâhta on dakika kalan et yanmaz) diye cevap verir. İşte bu büyüklerin dergâhında bulunanlar, onları sevip kitaplarını okuyanlar da yanmaktan kurtulurlar.

Eshab-ı Kiram da, Peygamber efendimizle namaz kılmışlar, onun sohbetlerinde bulunmuşlardı. Et bir mübarek zatın dergâhında bir müddet kalmakla yanmazsa Resulullah’ın sohbetinde bulunan, hiç yanar mı?

nest...

çamaşır makinesi ses çıkarması topuz modelleri kapalı huawei hoparlör cızırtı hususi otomobil fiat doblo kurbağalıdere parkı ecele sitem melih gokcek jelibon 9 sınıf 2 dönem 2 yazılı almanca 150 rakı fiyatı 2020 parkour 2d en iyi uçlu kalem markası hangisi doğduğun gün ayın görüntüsü hey ram vasundhara das istanbul anadolu 20 icra dairesi iletişim silifke anamur otobüs grinin 50 tonu türkçe altyazılı bir peri masalı 6. bölüm izle sarayönü imsakiye hamile birinin ruyada bebek emzirdigini gormek eşkiya dünyaya hükümdar olmaz 29 bölüm atv emirgan sahili bordo bereli vs sat akbulut inşaat pendik satılık daire atlas park avm mağazalar bursa erenler hava durumu galleria avm kuaför bandırma edirne arası kaç km prof dr ali akyüz kimdir venom zehirli öfke türkçe dublaj izle 2018 indir a101 cafex kahve beyazlatıcı rize 3 asliye hukuk mahkemesi münazara hakkında bilgi 120 milyon doz diyanet mahrem açıklaması honda cr v modifiye aksesuarları ören örtur evleri iyi akşamlar elle abiye ayakkabı ekmek paparası nasıl yapılır tekirdağ çerkezköy 3 zırhlı tugay dört elle sarılmak anlamı sarayhan çiftehan otel bolu ocakbaşı iletişim kumaş ne ile yapışır başak kar maydonoz destesiyem mp3 indir eklips 3 in 1 fırça seti prof cüneyt özek istanbul kütahya yol güzergahı aski memnu soundtrack selçuk psikoloji taban puanları senfonilerle ilahiler adana mut otobüs gülben ergen hürrem rüyada sakız görmek diyanet pupui petek dinçöz mat ruj tenvin harfleri istanbul kocaeli haritası kolay starbucks kurabiyesi 10 sınıf polinom test pdf arçelik tezgah üstü su arıtma cihazı fiyatları şafi mezhebi cuma namazı nasıl kılınır ruhsal bozukluk için dua pvc iç kapı fiyatları işcep kartsız para çekme vga scart çevirici duyarsızlık sözleri samsung whatsapp konuşarak yazma palio şanzıman arızası