defli ilahi sözleri / Mikhail Lermontov - Демон. Часть II (Demon. Čast' II) şarkı sözleri + Türkçe çevirisi

Defli Ilahi Sözleri

defli ilahi sözleri

CENNETINE CENNETINE ILAHI SÖZLERI

Мои работы (2012)

Rabbım bizide affeyle, Koy bizi de cennetine. Çok korkuyorum ölümden, Ölüm değil amelimden. Korkum Azrailden değil, Cehennemin ateşinden. Cennetine cennetine, Cennetine davet et Allahım kabrimizde rahatlık, sıratta selamet, tatlı canımız sana emanet, son nefesimizde selametler ihsan eyle. minderciallianz tamamlayıcıİlahi Sözleri; Ben bu amelerim ile Giremem o Cennetine Rabbim bizi de affeyle Koy bizi de Cennetine Cennetine Cennetine Koy bizi de Cennetine Rabbim bizi de affeyle Koy bizi En Güzel ilahi indir sözleri ücretsiz ilahi Sözleri ilahiler indir Müziksiz ilahi sözleri Ağlatan ilahi sözleri Duygusal ilahi sözleri bedava ilahiler sözleri Kısa güzel ilahi sözleri DEFLİ ilahi sözleri İletişim Giriş Yap Kayıt Ol Anasayfa. Allah Hu Allah Hu Allah Hu Allah Allah Hu Allah Hu Allah Hu Allah My eyes see Your beauty in the dawns golden hues My ears hear the thunder as it glorifies You The rhythm of my heart beats the sound of Your name My breaths rise and fall with the tide of Your praise Allah Hu Allah Hu Allah Hu Allah Allah Hu Allah Hu Allah Hu Allah Ilahi çok korkuyorum ölümden dinle indir Çok korkuyorum ölümden ilahisi sözleri Koy Bizide Cennetine ilahisi sözleri Çok korkuyorum ölümden Ölüm değil amelimden Ben bu amellerim ile giremem o cennetine Cennetine Cennetine Koy Bizide Cennetine Cennetine Cennetine ilahisi indir Ben bu amellerim ile Giremem o cennetine Sözleri Abdurrahman Önül Koy bizi de Cennetine ilahi Sözleri. Romantik komedi full Romantik Komedi 2010-IMDb Be the change, and initiate a donation to the relief, development, educational and health projects for Palestine Waqf for our people in the Gaza Strip, and earn the reward for them. Ilahi çok korkuyorum ölümden dinle indir Çok korkuyorum ölümden ilahisi sözleri Koy Bizide Cennetine ilahisi sözleri Çok korkuyorum ölümden Ölüm değil amelimden Ben bu amellerim ile giremem o cennetine Cennetine Cennetine Koy Bizide Cennetine Cennetine Cennetine ilahisi indir Ben bu amellerim ile Giremem o cennetine Sözleri alt dişlerin arasının açılmasımaşa saç modelleri düğünRabbım bizi de affeyle, Koy bizi de cennetine Cennetine cennetine, Koy bizi de cennetine. İlahi Sözleri. Aşk sözleri 2014 kısa Sevgili sözleri instagram koçtaş muslukTo the Love Divine beyond where or when, Send peace on him and his family. Like a moon set sail on the heavens seas. Through the dark night riding on the lightning-steed See. One born of earth strides the heavens fields. Send peace on him and his family. And the stars gave thanks and the moon did weep As its beauty paled before the Hashimi To the Love Divine beyond where or when, Send peace on him and his family. Like a moon set sail on the heavens seas. Through the dark night riding on the lightning-steed See. One born of earth strides the heavens fields. Send peace on him and his family. And the stars gave thanks and the moon did weep As its beauty paled before the Hashimi To the Love Divine beyond where or when, Send peace on him and his family. Like a moon set sail on the heavens seas. Through the dark night riding on the lightning-steed See. One born of earth strides the heavens fields. Send peace on him and his family. And the stars gave thanks and the moon did weep As its beauty paled before the Hashimi İnternet sitemiz üzerinden aradığınız tüm ilahilere ulaşabilir ve ilahileri en güzel haliyle dinleyebilirsiniz. Öyle Bir Düğün Ki Dile Destandır Destandır. Cümle Alem Discover short videos related to cenetine cennetine on TikTok. Watch popular content from the following creators: Burçin Bozkurtburcin_onur01. 11, Diclelavanta125,.. İʟʏᴀs ÇÖTÜR. Ilyas_11232, Fatmaفاطمةfatmakaya6806, Fatma Arslan585fatmaarslan041. Explore the latest videos from hashtags: cenetine, 67 49 32 kuzeyEn Güzel ilahi indir sözleri ücretsiz ilahi Sözleri ilahiler indir Müziksiz ilahi sözleri Ağlatan ilahi sözleri Duygusal ilahi sözleri bedava ilahiler sözleri Kısa güzel ilahi sözleri DEFLİ ilahi sözleri İletişim Giriş Yap Kayıt Ol Anasayfa.

Теги: 3D, Иллюстрация, Технический дизайн, Тизеры

Демон. Часть II

I

Baba, baba, bırak tehditleri,

Tamara'nı artık azarlama;

Ağlıyorum: görüyorsun işte gözyaşlarını,

İlk defa dökülmüyor onlar.

Güveyiler nafile ardı ardına

Geliyor uzaklardan...

Gürcistan'da gelinlik kızlar az değil;

Benim kısmetimde ise gelin olmak yok!..

Ah, azarlama baba beni.

Sen de fark ettin: günden güne

Soluyorum ben, kem zehrin kurbanı!

Hayallere sığmaz

Sinsi bir ruh bana azap ediyor;

Can veriyorum, bana acı!

Beni manastıra ver,

Bu akılsız kızını;

Beni orada Kurtarıcı korur,

Onun önünde dökerim tüm hüznümü.

Artık dünyada bana neşe yok...

Kutsi her şeyi sulh-ü salahı ile gölgeleyip,

Kasvetli hücrem kabul etsin beni,

Vaktinden evvel, tabut misali.

 

II

Münzevi manastıra

Götürdü onu yakınları,

Mütevazi bir çul giydirdiler

Genç kızın bedenine.

Ama, o rahibe kıyafeti içinde de,

Tut ki dantelli brokardı,

Eskisi gibi, günahkar hayallerle

Yüreği atmaya devam etti.

Sunağın önünde, mum ışığında,

İlahi okunan anlarda,

Duanın ortasında, ona aşina olan

Bir ses duyar oldu sık sık.

Karanlık mabedin arklarında,

Bazen tanıdık bir hayal

Kayardı ses ve iz bırakmadan

Tütsünün hafif dumanında;

Yıldız misali, sessiz sessiz parıldardı o;

Cezbeder ve çağırırdı, ama nereye?..

 

III

Kutsal manastır, iki tepenin

Arasındaki serinlikte gizlenmişti.

Çınar ve sıra sıra kavaklarla

Etrafı çevriliydi – ve bazen

Gece, o yarığa uzanınca,

Günahkar kızın hücresinden

Kandilin ışığı sızardı,

Badem ağaçlarının gölgesinde

Dizi dizi duran hüzünlü haçlar

Kabirlerin sessiz bekçileriydi;

Uçarı kuşlar, bir ağızdan şarkı söylerdi.

Pınarın buz gibi soğuk suları ise,

Taştan taşa seker, dalga dalga gürlerdi.

Sonra da, yükselen kayalığın altındaki

Yarıklarda, dostça buluşup,

Çalılıkların ve kırağı vuran

Çiçeklerin altından, akar giderlerdi.

 

IV

Kuzeyden dağlar gözükmekteydi,

Avrora’nın sabah parıltısıyla

Vadi derinlerinden

Maviye çalan bir duman yükseldiğinde,

Ve müezzinler, doğuya dönüp

Ezana başladığında,

Manastır çanının gür sesi de,

Titreye titreye, sakinlerini uyandırırdı;

O coşkun ve huzurlu anda,

Genç Gürcü kızı,

Uzun testisini alıp,

Sarp tepeden su almaya inerdi,

Karlı sıradağ zirveleri

Eflatuna çalan bir duvar gibi,

Berrak gökyüzüne resmolur,

Sonra da gün batımına doğru,

Kırmızı pelerinine bürünürlerdi;

Onların arasından ise, bulutları yararak,

Başı hepsinden yüksek,

Kafkas’ın kudretli beyi - Kazbek,

Sarığı ve sırma kaftanıyla görünürdü.

 

V

Ne var ki, suçluluk hissi ile dolu

Tamara’nın kalbi, bu coşkuya kayıtsızdı.

Önünde tüm dünya

Somurtkan bir gölge giymişti;

Ve o gölgedeki her şey acıları için bir bahaneydi-

Sabahın ilk ışıkları da, gecenin alacakaranlığı da.

Öyle anlar olurdu ki, mahmur gecenin

Serinliği toprağa işler işlemez,

İlahi ikonların önünde,

Aklını kaybetmişçesine

Ağlardı Tamara; ve gecenin sessizliğinde

Onun derin hıçkırıkları,

Yolu oradan geçeni telaşeye düşürürdü;

“Dağın prangaya vurulmuş ruhu

Mağarada inliyor!” diye düşünürdü yolcu.

Hassas kulaklarıyla dikkat kesilip,

Sürer giderdi yorgun küheylanını.

 

VI

Keder ve yürek çarpıntısı ile dolu Tamara,

Sık sık pencere kenarında,

Tek başına, düşünceler içinde oturur,

Camdan uzakları seyre dalardı,

Sonra da tüm gün, iç çekerek bekler, beklerdi.

Biri ona “O gelecek!” diye fısıldamaktaydı!

Boşa değildi rüyalarının O’na gönül vermesi,.

Boşa değildi O’nun kendine görünmesi.

Hüzün dolu gözleri ve

Sevgi dolu, inanılmaz sözleriyle.

Çok gün geçirmişti artık azap içinde,

Kendisi de bilmiyordu nedenini;

Azizlere dua etmek istediğinde

Kalbi tek O’na el açıyordu;

Bitmek bilmez bu mücadeleden yorgun olurdu,

Uyumak için uzandığında;

Yastığı onu yakar, nefesi kesilir, korkar,

Fırlayıp kalkar, titrer, titrerdi;

Göğsü ve omuzları alev alev olur,

Nefes almaya takati kalmaz, gözlerine duman yürür,

Yana döne vuslat bekler,

Buseler dudağında erirdi…

 

VII

Akşamın karanlığını örtündü

Üstüne Gürcistan tepeleri.

Ve eskisi gibi, tatlı bir uysallıkla

İblis manastıra çıkageldi.

Ama uzun süre, o kutsal yerin

Huzurunu bozmaya

Cesaret edemedi. Hatta bir anlığına,

Sanki o haşin kastından vazgeçmeye

Hazır olduğu bile düşünülebilirdi.

Düşünceli düşünceli yüksek duvarın altında

Dolanıyor; adımlarıyla

Yapraklar gölgede titreşiyor.

Bakışlarını kaldırdı: Kızın penceresi

Kandille aydınlanmış parıldıyor;

O, uzun zamandır birini bekliyor!

Ve işte, bu umumi sessizlikte

Cümbüşün mevzun hatlarıyla

Bir şarkı yayıldı ortalığa;

Ve o nameler döküldü, döküldü

Gözyaşları gibi, ardı ardına;

Ve o şarkı öylesine sevgi doluydu,

Sanki yeryüzü için

Gökyüzünden derlenmişti!

Yoksa melek miydi unutulmuş dostla

Yeniden görüşmeyi dileyen,

Buraya gizlice uçup gelen,

Acılarını yatıştırmak için

Şarkısında maziden bahseden?..

Aşkın hüznüne ve genç kızın endişelerine

Vakıf oldu ilk kez İblis;

Korkuyla uzaklaşmak istedi…

Kanatları hareket etmiyor!..

Sonrası mucize! Sönmüş gözlerden

Ağır bir gözyaşı yuvarlanıyor…

Ve halen, o manastır hücresi civarında,

Beşeri olmayan

Alevden gözyaşlarıyla

Yanmış bir taş hala durmaktadır!..

 

vııı

Ve İblis içerir girer, sevmeye hazırdır,

Gönlü iyiye, iyiliğe açıktır,

Arzuladığı yeni hayata başlama

Vaktinin geldiğini düşünmektedir.

Bekleyişin müphem yürek çarpıntısı,

Bilinmezliğin dilsiz korkusu,

Sanki kibirli ruhla

İlk buluşmaya gecikmiş.

O felaket habercisiydi!

İçerir girer, bakar, - karşısında

Cennet ulağı, Kutsal Oğul,

O güzel günahkarın koruyucusu,

Nurlu yüzüyle durmakta,

Yüzünde pak tebessümüyle düşmanın kötülüğünden

Kızı kanatlarının altına almış;

İlahi nurun ışığı

Birden kör etti kem bakışları;

Ve tatlı bir selamlama yerine

Ağır bir sitem çıktı ağzından:

 

IX

“Huzur bulmaz ruh, kem ruh.

Bu gece yarısı karanlığında kimdir seni çağıran?

Burada sana hayran kimse yok,

Buraya kötülük hiç uğramadı şimdiye kadar;

Sevdama, kutsalıma

Günahını bulaştırma.

Kim seni çağırdı?”

Ona cevap olarak

Kötü ruh sinsi sinsi güldü;

Bakışları kıskançlıkla kızardı;

Ve ruhunda yeniden uyandı

Kinin eski ağusu.

“O KIZ BENİM! – dedi tehditkar bir sesle,-

Bırak onu, o benim!

Sen, ey muhafız, geç kaldın,

Onun için de, benim için de, sen hüküm veremezsin.

Onun gururla dolu yüreğine

Mührümü vurdum;

Burada artık senin kutsal saydığın bir şey yok,

Burada bundan böyle ben hükmediyor, ben seviyorum!”

Ve Melek, hüzünlü gözlerle

Zavallı kurbana baktı,

Ve yavaşça, kanatlarını çırparak,

Semanın boşluğunda gözden kayboldu.

...

 

X

Tamara

Ah! Kimsin sen? Sözlerin tehlikeli!

Seni bana gönderen cennet mi, cehennem mi?

Ne istiyorsun?..

 

 

Tamara

Ama konuş, kimsin sen? Cevap ver…

 

İblis

Ben oyum, o kulak verdiğin

Gece yarısı sessizliğinde,

Ruhuna düşüncelerini fısıldadığın,

Hüznünü hayal meyal tahmin ettiğin,

Endamını düşlerinde gördüğün.

Ben oyum, bakışı umut söndüren,

Oyum, o kimsenin sevmediği,

Ben dünyevi kullarımın belası,

Ben bilgi ve özgürlüğün hükümdarı,

Ben semanın düşmanı, ben tabiatın kötü yanı,

Ve, görüyorsun ya,- ayaklarının ucundayım!

Sana ilham içinde getirdim

Aşkın sessiz duasını,

İlk dünyevi cefayı

Ve ilk gözyaşlarımı.

Ah! Acı bana ve dinle!

Beni bir sözünle iyiliğe

Ve cennete döndürebilirsin.

Senin sevgine, kutsal bir giysi gibi

Bürünüp, orada kalakalırdım.

Yeni parıldayan genç bir melek gibi.

Ah! Yalvarıyorum, dinle,

Ben senin kölenim, - seni seviyorum!

Seni görür görmez –

Gizliden gizliye nefret ettim

İradem ve ölümsüzlüğümden.

Elimde olmadan gıpta ettim

Dünyanın, yarım da olsa, sevinçlerine.

Senin yaşadığın şekilde yaşayamamak acı verdi

Ve korku veriyor senden ayrı yaşamak.

Kansız yüreğimdeki davetsiz ışık

Pır pır yeniden canlandı

Ve eski yaramdaki o hüzün

Bir yılan gibi kıvrandı.

Neyime sen olmadan bu sonsuzluk?

Sonsuzluğa hükmedişim neyime?

Nafile sarf edilen iddialı sözler,

Ve Tanrısız bu büyük mabet neyime?

 

Tamara

Bırak beni, sinsi ruh!

Sus, ben düşmanıma inanmam…

İlahi… Heyhat! Elimden gelmiyor

Dua etmek… ölümcül ağu ile

Sarmalanmış zavallı aklım!

Dinle, elinde can vereceğim;

Sözlerin hem ateş, hem zehir…

Söyle, niye bana gönül verdin?

 

İblis

Neden mi, ey Dilber? Heyhat ki

Bilmiyorum!.. Yeni bir hayatla dopdoluyum,

Günaha bulaşmış başımdan

Dikenli tacı gururla çıkardım,

Mazide ne varsa, her şeyi küllere savurdum:

Cennetim de, cehennemim de senin gözlerinin içinde.

Seni dünyevi bir ihtirasla sevmiyorum,

Seni, senin hiç sevemeyeceğin bir şekilde seviyorum:

Vecd ile, ölümsüz düşünce ve

Hayallerin hakimiyeti altında.

Dünya ilk kurulduğundan işlenmişti

Ruhuma yüzün,

Her daim önümde idi o,

Uçsuz bucaksız sema çöllerinde.

Fikirlerimi telaşeye salıyordu uzun zamandır,

Tatlı ismin kulaklarımda çınlıyordu;

Cennetin nimetinden istifade ettiğim günlerde

Tek eksiğim sendin.

Ah! Eğer anlayabilseydin,

Ne acı bir azaptır bu

Hayat boyu, asırlar boyu süren,

Hem keyif veren, hem acı çektiren,

Kötülüğe bir övgü beklememek,

Hiçbir iyiliğinse ödüllle taçlanmadığı;

Kendin için yaşamak, kendinden sıkılmak

Ve bu ebedi mücadelede

Coşkusuz, uzlaşısız!

Hep acımak, hiçbir şey dilememek,

Her şeyi bilmek, her şeyi hissetmek, her şeyi görmek,

Her şeyden nefret etmeye çabalamak

Ve dünyadaki her şeyi hor görmek!..

Sadece Tanrı’nın laneti

Gerçekleşti, o günden beri

Tabiatın sıcak kucağı

Benim için ilanihaye soğudu;

Maviye çalan bir boşluk belirdi karşımda;

Çoktandır aşina olduğum seyyareleri

Düğün kıyafetleri içinde gördüm…

Altın taçları vardı başlarında, akıp gittiler,

Ve nedendir ki, eski kardeşlerini

Hiçbiri de hatırlamadı.

Ben de, çaresizce, benim gibi

Sürgün yiyenleri arar oldum.

Kötülerin ne yüzüne, ne sözüne, ne de bakışlarına,

Ne yazık ki, rastlayamadım.

Sonra korku içinde, kanatlarımı çırparak,

Kaçtım, kaçtım, ama nereye? Niye?

Bilmiyorum… eski dostlarımla

Ayrı düşmüştüm, Eden gibi,

Dünya bana karşı sağır ve dilsiz kesildi.

Akıntıya kendini kaptırmış

Yaralı bir ruh gibi

Yelkensiz, dümensiz

Yüzüyor, görevini bilmeden;

Sanki sabahın erken bir vaktinde

Karabulutun bir parçası gibi

Mavi göğün tepesinde kapkara,

Tek başına, bir yerde durmaya cesaret edemeden,

Uçuyor hedefsiz, iz bırakmadan,

Tek Tanrı’ya malum nereden ve nereye!

İnsanlar üzerinde hakimiyet için çok vakit harcamadım,

Onlara günahı öğretmem uzun sürmedi,

Yüce gönüllülüğe aman vermedim,

Tüm iyi şeyleri yerdim;

Kısa sürede... İçlerinde yanan temiz iman

Ateşini kolayca söndürdüm...

Emek harcamama değer miydi

O aptal ve ikiyüzlü takımı?

Ve gizlendim dağların yarığında;

Sonra da bir meteor gibi dolanmaya başladım,

Gece yarısının koyu karanlığında...

Doludizgin gidiyordu yalnız bir yolcu,

Yakınındaki bir meş'alenin ateşine kanıp,

Dipsiz kuyuya düşerken atıyla,

Nafileydi çağrım ve kanlı izin

Peşi sıra arkasından indim sarp yamaca...

Ama karanlık eğlencelerin kötülüğünden

Keyif almam uzun sürmedi!

Kudretli kasırga ile kavgada,

Sık sık, külleri savurarak,

Şimşek ve sis kuşanarak,

Bulutlar arasında koşuşturdum feryat figan,

Asi mısraların kalabalığında,

Kalbi homurtuları susturmak için,

Kaçarı yok fikirlerden kurtulmak için,

Unutulmazı unutmak için!

Ağır kısıtlamaları,

Verilen emekleri ve insan kalabalığının atideki

Felaketlerini, geçmiş kuşakları,

Bir anlığına olsun

Kabul görmeyen acılarımı anlatmak mı?

Ya insanlar? Ya onların hayatı, emeği?

Onlar geçti gitti, onlar geçip gidecek...

Ümit var, adil muhakemedir beklenen:

Affedebilir O, kınasa bile!

Benim üzüntüm ve hüznümse geçmeyecek.

O üzüntünün hududu, benim gibi, olmayacak;

Kabir uykusu ne bilmeyecek!

Onun okşanışı yılan gibidir,

Bir bakarsın alevdir, yakar, vurur,

Bir bakarsın taştır,

İhtirasın yıkılmaz mozolesi,

Umudumu yok eden!

 

Tamara

Niye ben senin hüznünü bilmek zorundayım,

Niye bana şikayetlerini bildiriyorsun?

Sen günah işledin…

 

 

Tamara

Bizi işitebilirler!..

 

 

 

İblis

O bize dönüp bakmaz bile,

Dünyevi değil, semavi işlerle meşgul.

 

Tamara

Peki cezalar, cehennem azabı?

 

İblis

Ne olmuş ki? Orada benimle olacaksın!

 

Tamara

Sen her kim isen, ey tesadüfi dost,-

Huzurumu ilanihaye yok ederek,

Elimde olmadan, gizemli bir sevinçle,

Seni dinliyorum, ey cefakar.

Ama sözlerin aklımı çelmek içinse,

Eğer sen gizlice..., kandırarak…

Ah! Merhamet! Ne şan, ne şereftir bu.

Senin neyine gerek benim ruhum?

Gerçekten mi diğer herkesten,

Senin fark etmediklerinden daha kıymetliyim?

Onlar, heyhat! onlar da çok güzeller;

Buradakiler gibi, onların masum yatakları

Buruştrulmamıştır hiçbir ölümlünün eliyle…

Hayır, yemin ver bana…

Söyle, görüyor musun, acı çekiyorum;

Bir kızın hülyalarını görüyorsun!

Elimde olmadan ruhumdaki korkuyu okşuyorsun…

Her şeyi anladın, her şeyi biliyorsun-

Ve tabi, acıyorsun da!

Yemin ver bana… şu andan itibaren

Kötülükle kazandığın her şeyden vazgeçeceksin.

Yoksa gerçekten mi tutabileceğin yeminin,

Vaadin kalmadı?..

 

İblis

Yaradılışın ilk gününe and olsun,

And olsun onun son gününe,

Suçun utancına and olsun

Ve görkemin ebedi gerçekliğine.

Acı azap ile düşüşe and olsun,

Zaferin kısa hayaline;

Seninle vuslata and olsun

Ve yeniden firkate.

And olsun yığın yığın canlara ki,

Kaderin cilvesiyle kendime tabi ettim,

İhtirastan yoksun meleklerin kılıçlarına,

Uyku bilmez düşmanlarıma.

Cennete, cehenneme and olsun,

Dünyevi kutsiyetlere ve sana,

And olsun senin o son bakışlarına,

Ve döktüğün ilk gözyaşına,

Kemlik bilmez dudaklarının nefesine,

Kıvır kıvır ipek saçlarının dalgasına,

Saadete ve cefaya and olsun.

Sevdama and olsun:

Eski hıncımdan ayrıldım,

Kibirli fikirlerimden ayrıldım;

Bundan böyle pohpohlamanın sinsi zehri

Düşüncelerimi telaşeye sürüklemeyecek;

Semayla barışmak istiyorum,

Sevmek istiyorum, dua etmek istiyorum.

İyiliğe iman etmek istiyorum.

Sana layık olabilmek için.

Artık tövbe gözyaşlarını sileceğim yüzümden,

Semavi ateşin izleri –

Ve cahilliğin huzur dolu dünyası

Varsın artık bensiz yeşersin!

Ah! İnan bana; elan tek başıma

Senin yanına geldim, kıymet verdim:

Seni kutsiyetim diye seçerken,

Tüm hükümranlğımı ayaklarına serdim.

Sevdanı bir ihsan gibi bekliyorum,

Sonsuzluğu da sana bir anda sunuyorum;

İnan ki Tamara, sevgide, kötülükte olduğu gibi,

Sadığım ve yüceyim.

Ben – semanın hür oğlu, seni

Yıldızların ötesindeki diyarlara götüreceğim;

Evrenin ecesi olacaksın,

Benim ilk arkadaşım.

Acınmadan, yazgın olmadan,

Gerçek muhabbetin olmadığı,

Ebedi güzelliğin olmadığı,

Hep suç ve infazın yaşandığı,

Sırf küçük ihtiraslar uğruna hayat tüketilen şu

Dünyayı seyredeceksin;

Korkusuzca

Ne nefret edilebilen, ne de sevilebilen dünyayı.

Yoksa malumun değil mi

İnsanların topu topu bir an süren sevgisi?

Kanda kaynayan o körpe coşku, -

Sonra da gün be gün donakalır o kan!

Kim karşı koyabilir ayrılığa,

Yeni güzelliğin cezbine,

Yorgunluğa, can sıkıntısına

Ve düşlerin kaprisine?

Hayır! Senin için değil, bil ki

Benim arkadaşım için değil bu yazgı –

Kabalığın kıskanç kölesi olup,

Sessizce solup gitmek kalabalıkta

Gönül gözü kapalı, soğuk,

Olmadığı gibi görünen dost ve düşman arasında,

Korku ve meyve vermeyen ümitlerle,

Boş ve ağır emeklerle!

O yüksek duvarın arkasında, hüzün içinde,

İnsanlardan ve ilahiyattan uzak duaların

Ortasında, ihtiras nedir bilmeden

Solmayacaksın sen.

Ah, hayır ey güzel varlık,

Başka bir şey yazılı kaderinde;

Daha değişik bir şey katlanacağın.

Daha değişik yaşayacağın coşkunun derinliği;

Eski arzularını ve onların

Zavallı pırıltısını kaderine terk et:

Karşılığında sana, öğrenmenin

Derin hikmetini açıklayacağım.

Hizmetimdeki yığınla canı

Ayaklarına getireceğim;

Kıpır kıpır ve efsuni hizmetkarları,

Güzelim, sana sunacağım;

Ve senin için Doğu Yıldızından

Altın tacı koparacağım;

Gece yarısı çiçeklerinin buğusunu alacağım;

Onu çiy tanesiyle uyutacağım;

Batan şafağın kızıllığını

Endamına kurdele gibi dolayacağım,

Aldığın nefesi

Saf kokularla bezeyeceğim;

Her daim kulaklarına

Mucizevi nameler diyeceğim;

Sana firuze ve kehribardan

Görkemli konaklar yapacağım;

Denizin dibine dalıp,

Bulutların ardına varacağım,

Sana dünyevi her şeyi, her şeyi sunacağım –

Beni sev!..

 

XI

Ve yavaşça

Alev alev yanan dudaklarıyla

Kızın titreyen dudaklarına dokundu;

Baştan çıkaran sözlerle

Kızın yalvarışlarını boşa çıkardı.

Kudretli bakışı kızın gözlerinin içindeydi!

Ve onu yaktı. Gecenin karanlığında

Tam başının üstünde parıldadı,

Karşı konulmaz hançer gibi.

Heyhat! Kem ruh ortaya çıktı!

Busesinin ölümcül ağusu

Birden kızın göğsüne süzüldü.

Acı çeken, korkunç bir çığlık

Gecenin sükunetini bozdu.

Bu çığlıkta çok şey vardı: sevgi, acı.

Son yalvarışındaki sitem

Ve umutsuz veda –

Genç bir hayatın vedalaşması.

 

XII

Aynı anda, bir gece bekçisi,

O dik duvarın etrafında,

Döşeme yolda ilerliyordu.

Elinde bir demir levha,

Genç kızın hücresinin önünde

Adımlarını önce dikkatlice kısalttı

Ve eli demir levhanın üstünde,

Biraz mahcup durakladı.

Etraftaki sessizliğin arasından

Sanki bir şeyler iştiyordu –

İki dudağın mutabık busesi,

Kısacık bir çığlık ve zayıf bir inilti.

Küffar bir şüphe

Sızdı ihtiyarın yüreğine…

Ama bir an daha geçince,

Her şey dinginleşti; uzaktan

Sadece rüzgarın esintisi

Ve yaprakların hışırtısı gelmekteydi,

Bir de karanlık kıyısıyla mahsun mahsun

Bir şeyler fısıldıyordu dağdan doğan nehir.

Kötü ruh günahkar fikirleri

Götürsün diye zihninden

Korku içinde, bir azizin hutbesinden

Bir şeyler okuyuverdi hızlıca;

Heyecana kapılmış göğsünün üzerinden

Titreyen parmaklarıyla haç çıkardı

Ve sessiz ama hızlı adımlarla

Yoluna devam etti.

...

 

XIII

Uyuyan bir peri kadar güzel,

Tabutunda yatmaktaydı,

Çehresinin baygın rengiyle

Daha bir beyaz ve daha bir saftı yüzü.

İlelebet kapanmıştı kirpikleri…

Kim derdi ki, ey semalar,

O kirpiklerin altındaki bakışlar sadece uykuda

Ve güzel olan o ki,

Ya gününü bekliyordu, ya busesini.

Ancak günün altın ışıltısı faydasızca

Üstünden kayıp geçti,

Nafile öptü onu dilsiz hüzün içinde

Yakınlarının dudakları…

Hayır! Ölümün ebedi mührünü

Sökmeye, hiçbir şey muktedir değil!

 

XIV

Tamara’nın bayramlık esvapları,

Eski sevinçli günlerde bile

Böylesi renkli ve zengin değildi.

Memleketinin çiçekleri

(Eski adetler gereği) onun

Üzerine kokularını dökmekte

Ve mevtanın avuçlarına.sıkıştırılmışlar.

Sanki dünyayla vedalaşmaktalar!

Ve simasında hiçbir şey,

İhtiras ve vecd tozları arasında

Ölümü akla getirmiyor;

Onun bütün yüz hatları

Kendine has bir güzellikle bezenmiş,

Yabancı, mermer gibi bir ifade

Histen ve akıldan arındırılmış,

Efsuni, ölümün kendisi gibi.

Garip bir tebessüm kalakalmış

Belli belirsiz dudaklarında.

Pek derin bir kederden bahseder

O gülümseme dikkatli bakışlara:

O tebessümde soğuk bir hor görüş var,

Solmaya hazır bir çiçek,

Son düşüncesinin ifadesi,

Dünyaya sessiz bir özür.

Eski hayatın yankısı nafile,

O elan daha bir ölü,

İlanihaye sönen gözler

Kalp için daha bir umutsuz.

O gösterişli gün batımında,

Altın ışınları denizde erirken,

Güneş de gizleniyordu,

Kafkas'ın karları, bir anlığına

Onun ışıklarını yutup,

Karanlık uzaklarda parıldıyordu.

Ama bu yarı canlı ışıklar

Çölden yansımaz,

Ve o buz zirveler

Kimsenin yolunu aydınlatmaz!..

 

XV

Komşular, akrabalar, yığınla kalabalık

Toplandı hüzünlü yola.

Kır saçlarını yola yola,

Sükunetle göğsüne vura vura,

Kır yeleli atına

Son defa çıktı Gudal,

Ve kafile yola çıktı. Üç gün,

Üç gece sürecek yolları:

Atalarının kemikleri arasında bir yerde

Kıza son yuvasını kazacaklar.

Gudal’ın büyük dedelerinden biri,

Köylere ve yolculara dadanmış bir eşkıya,

Hastalığın pençesine düşünce,

Ve tövbe vakti geldiğinde,

Günahlarına mağfiret olsun diye,

Sadece rüzgar nağmelerinin duyulduğu,

Sadece çaylakların uçabildiği

Granit kayaların zirvesine

Bir kilise yaptırmaya söz vermiş.

Ve çok geçmeden, Kazbek’in karları arasından,

Münzevi bir mabet ayaklanmış,

Ve bu kötü kalpli adamın kemikleri,

Yeniden huzura kavuşmuş;

Bulutlara hısım o kayalık ise,

Bir mezarlığa dönüşmüş:

Sanki semaya yakın olmakla

Daha mı sıcaktır ölüm sonrası yuva?..

Sanki insanlardan uzak olmakla

Huzur mu bulur son uyku?..

Nafile! Ölülerin düşlerine girmez

Geçmiş günlerin ne hüznü, ne sevinci.

 

XVI

Mavi semanın boşluğunda

Kutsal meleklerden biri

Altın kanatlarıyla uçmaktaydı,

Ve dünyadan bir günahkarın ruhunu

Kucağında götürüyordu.

Kendinden geçiren tatlı sözler

Şüphelerini kovaladı,

Günahının izlerini ve çektiği acıyı

Gözyaşları ile yıkadı.

Uzaktan cennetin sesi

Ona kadar ulaşmaktaydı – ve birden,

Akıp giden yollarına çıkarak,

Dipsiz uçurumdan cehennem ruhu yükseldi.

Kudretliydi o, uğultulu girdap gibi,

Parıldadı, yıldırım çakar gibi,

Ve kibirle, delice bir cür'etle

Konuştu: “O kız benim!”

 

Koruyucusunun göğsüne sokuldu,

Duayla korkusunu susturdu

Tamara’nın günahkar ruhu –

Kaderi tayin olmak üzereydi,

Ve karşısında yine O vardı,

Ama, Tanrım! – onu tanımak ne mümkündü?

Bakışları kötülük dolu,

Ölümcül ağu ile dolu,

Sanki iflah olmaz düşman,-

Etrafı kabir soğuğu kapladı

Onun hareketsiz çehresinden.

“Yok ol, şüphenin karanlık ruhu!-

Semanın elçisi cevap verdi:-

Kafi çevirdiğin dolaplar;

Şimdi artık hüküm anı –

Hayırlıdır İlahi karar!

İmtihan günleri bitti;

Fani dünyanın giysileri üzerinden

Kötülüğün zincirleri düştü.

Bil ki! Çoktandır biz burada onu bekliyoruz!

Onun ruhu için yaşam

Bir andan daha fazlası değildir,

Cefaya dayanamaz ve

Erişilmez teselliden ibarettir:

Yüce semaların yaratıcısı

Onlar için canlı nameler dokudu.

Onlar ki, bu dünya için yaratılmamışlardı,

Ve bu dünya da onlar için değildi!

Ağır bir bedel ödedi

Bu kız şüphelerine…

Sevdi, acı çekti –

Ve cennet kapıları sevgiye açıldı!”

 

Ve Melek, sert bakışlarını

Baştan çıkarana yöneltti,

Ve, sevinç içinde kanatlarını çırparak,

Semanın ışıklarında gözden kayboldu

Ve mağlup İblis lanet etti

Çılgın düşlerine,

Ve yine eskisi gibi,

Kibiriyle baş başa evrende kalakaldı,

Umutsuz, sevgisiz!..

 

---

Taş dağın yamacında

Koyşaur vadisinde

Hala durur

Diş diş yükselen kalıntılar.

Çocuklara korkunç gelen

Hikaye ve efsanelerle doludur…

Bir hayalet, sessiz bir anıt gibidir

O sihirli günlerin tanığı.

Ağaçlar arasında belirir.

Biraz aşağıda ise bir köy.

Yeryüzü çiçeklenir ve yeşerir;

Azalıp çoğalan uğultu

Kaybolur ve kervanlar

Yürür gider çınlayan çıngıraklarıyla uzaklardan

Ve dumanların arasından, devrile devrile

İnerek parıldar ve köpük köpük akar ırmak.

İlanihaye genç kalacak tabiat,

Güneşin ve baharın serinliğiyle

Kaygısız çocuklar gibi

Şakalaşır, eğleşir.

 

Ama hüzünlüdür şato, yaşanmışlık

Sırasını savdığından ötürü,

Arkadaşlarının ve can ailesinin

Arkasına kalan zavallı bir ihtiyar gibi.

Ve sadece mehtabın yükselmesini bekler

Onun göze görünmeyen yuvadaşları:

Ancak o zaman bayram eder, hür olurlar!

Vızırdar, köşelere koşuşurlar.

Kır saçlı örümcek, yeni münzevi,

Ağının iskeletini örmekle meşgul;

Yeşil kertenkele ailesi

Hanede neşeyle oynaşıyor;

Ve dikkatli bir yılancık

Karanlık deliğinden

Köhne sundurmanın levhasına çıkıyor,

Birden kıvrılıp üç halka oluyor,

Sonra da uzuyor upuzun

Ve parlıyor, uğraş meydanında unutulmuş,

Toprağa düşen kahramanın

İşine artık yaramayan

Çelik kılıcı gibi!

Her şey pek bir yabani; hiçbir yerde izi yok

Geçen yılların: Arkada kalan asırların eli

Gayretlice, uzun uzun silip süpürmüş

Ve hatırlatmıyor bile hiçbir şey,

Ne Gudal’ın ulu ismini

Ve ne de onun sevgili kızını!

 

Bulutların arasından,

Onların kemiklerini alan toprağın bulunduğu ve

Kutsal bir iradeyle muhafaza edilen

Dik zirvedeki o kilise halen görünmekte.

Ve kapılarında bekçilik ediyor

Siyah granit taşlar,

Sırtlarında kardan giysileri;

Ve göğüslerinde zırh yerine

Asırların buzu parlamakta.

Ardında girinti bırakarak, şelale akar gibi,

Kopa duran kocaman uykulu kayaların

Çevresi donla çevrili,

Çatık kaşlarıyla sağa sola asılmışlar.

Ve bir tipi yürür, nöbette sanki,

Kır duvarlardan tozları süpürür,

Önce uzun bir türkü çağırır,

Ardından nöbetçilerin seslerine yankı olur;

Doğudan bulutlar havalanır

Topluca, hürmetle eğilmek için önünde

Hikayesini dinledikleri o uzak

Diyardaki mabedin;

Ama o kabir taşları üzerinde

Artık kimseler hüzünlenmiyor.

Asık suratlı Kazabek’in kayalıkları

Ganimetini cimrice bekliyor,

Ademoğlunun dinmek bilmez homurtusu,

Onların hudutsuz huzurunu bozmuyor.

 

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir